Râfizî
şöyle diyor:
“Nasslar
ahkâmı tafsil etmedikleri için onları açıklayacak ma'sum imama ihtiyaç vardır.”
Ey
Râfizî!
Her
imam küllî ahkâmın tafsilatını yapar. Emîr, insanlara hitab ettiğinde iş ve
hareketleri kapsayacak konuşmaları yapar. Ama Onun her zaman ve her iş için
muayyen bir kişiyi tayin etmesi mümkün değildir. Mesele küllî hitablara kaldı
ki, Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bu gibi küllî hitablarda bulunması caizdir. Ama sen haddine
tecavüz eder “Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bütün nassları küllî değildir” dersen, biz de sana
senin bu iddian hükümsüzdür, deriz. Farz-ı muhal Rasulullah'ın (sallallahu
aleyhi ve sellem) nassları için
iddiaların söz konusu oldu. Yine de sen umumîlik ifade eden lâfız ve mânâları
tahsis edecek bir imama muhtaç olursun. Ama Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve
sellem) hitabı ister umumî
olsun ister olmasın Rasulullah onları açıkladığı için kesinlikle ma'sum imama
ihtiyaç
kalmamıştır.
Şer'î
ahkamı tebliğ ve beyan etmekle mükellef olan Rasulullah'tır.
(sallallahu aleyhi ve sellem).
Allah
(c.c.) bu hususta şöyle buyuruyor:
“(Ey Resulüm!), Sana da Kur'ân-ı
indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara anlatasın.” (Nahl: 16/44).
Allah
(c.c.)'da indirdiği Kur'ân-ı Kerim'in garantisi altına aldığı için tebdil ve
tağyirden uzak kalmıştır.
Bütün
bunlardan başka Kur'ân ve sünnetin Ali'nin (r.a.) nakli olmadan da müslümanlara
ulaştığı zaruret-i diniyye ile malumdur.
Ömer (r.a.), beldeleri fetheder
etmez o beldelerin sakinlerine ilmi ve fıkhı öğretecek âlimler gönderiyordu.
Böylece o âlimler İslama yeni girmiş kişilere ilimlerini aktarıyorlardı.
Ali
(r.a.) de bu âlimlerdendir. O'da İbn-i Mes'ud, Muaz b. Ubey (v.s.) zatlar gibi
ilmin bir bölümünü tebliğ etmiştir.
Bu
kadar cahillik olmaz ey Râfizî!
|