Râfizî
şöyle diyor:
“İnsan
tabiî olarak şehirde yaşayınca, şehir halkından kötülüğü defetmek için ma'sum
bir imamın tayini vaciptir.”
Ey
Râfizîler:
Siz
Allah (c.c.)'ın yarattığı her beldede, oranın halkından zulmü defeden ma'sum bir
imamın hâlen mevcut olduğunu kabul ediyor musunuz?
Kabul
ediyorsanız bu açık bir zorlamadır. Kâfir ve müşriklerin beldelerinde masum
imam var mıdır?
Şam'da Muaviye'nin
(r.a.) yanında ma'sum imam var mıydı?
Her
beldede ma'sum imamın vekilleri vardır, diyecek olursan, sen gerçekleri inkar
edip cerbeze ile galebe etmeğe çalışıyorsun. Yok, bazı beldelerde vardır dersen
ve yakardaki iddianın Allah için vacip olduğunu ileri sürersen beldeler
arasındaki fark nedir?
Üstelik
ihtiyaç da aynıdır. Farzedelim ki, her beldede ma'sum imamın vekilleri vardır,
deyip sana teslim olduk. Peki bunlar bizzat kendisi ma'sum olmadıklarına göre,
ma'sum imamın belde halkına faydası nedir?
Elbette
onların hiç faydası olmaz. Çünkü ma'sum olmayanın arkasında namaz kılıyor ve
Ona itaat ediyorlar.
“O
zaman işler ma'sum imama rucu' eder.” denilecek olursa, biz de şöyle diyeceğiz:
Bu
imam Ebubekir (r.a.), Ömer (r.a.) ve Onlardan başkaları gibi muktedir olmayıp her şehire
adaleti ulaştıramazsa veya her belde için âdil ve güçlü birisini bulamazsa, ve
bulamadığı için de sorumluluk ondan düştüğüne göre, “Allah için vaciptir”
sözü nereden geliyor. Kaldı ki, sizce ma'sum aciz kabul edilmiş oldu. Zaten
bizce böyle birisi asla mevcut değildir.
Meselenin
diğer bir yönü de şudur:
İddia
ettiğiniz ma'sum imamın başkasına gelecek zulmü defetmesi ve insaflı olması,
bizzat kendisine yapılan zulme mani olması ve hakkını almasının bir çeşididir.
Bu imamınız kendisine yapılan zulmü defetmiyecek derecede âciz olursa, Ona
uyanların başına gelecek zulmü nasıl defedebilir? Bu imamınız öldürülecek diye
korkusundan dörtyüzaltmış seneden beri ortaya çıkmadı.
(Hasan el-Askeri'nin
oğlu ve Şiilerin muntazar imamı kasdedilmektedir. Şiilere göre Muntazar, çocuk
iken Sirdaba (Mağara) girmiştir. Halen de Onu beklemektedirler. Halbuki Hasan
el-Askeri'nin oğlu bile yoktu. Hatta hanım ve cariyeleri iddet müddeti
içerisinde bir evde tutulmaları, onların hâmile olmadıklarını göstermektedir. )
Ey
Râfizî!
Allah (c.c.) asla zulmetmez. O gerekli olan hiçbir şeyi ihmal etmez. O gerekli olanı
yapmıştır. Buna rağmen sizce maslahatların kendisi tarafından yapılacağı ma'sum
bir imam yaratmamıştır. Eğer mücerred olarak ma'sum imamın yaratılmasıyla
maslahatlar meydana gelecekse, -Halbuki maslahatlar meydana gelmemiştir.-
ma'sum imamın yaratılması vacip olur. Yok eğer bu maslahatların meydana
gelebilmesi için masum bir imam ile birlikte daha bazı şeylerin yaratılması
vaciptir, diyorsanız, Allah (c.c.) böyle bir şey yaratmamıştır. Halbuki size
göre bunları yaratması vaciptir. Vacibi ihlal etmek de Allah için caiz
değildir. Yaratmadığına göre bundan da anlaşıldı ki imamet konusunda Allah için
hiçbir şey vacip değildir. Şu halde Allah (c.c.)'ın, mücerred varlığıyla maslahatların
meydana gelmeyeceği ma'sum bir imamı yaratması ile yaratmaması arasında hiçbir
fark kalmadı. O zaman da bu imamın mevcudiyeti gerekmez.
Bütün
bu anlattıklarımızın neticesi şudur:
“Ma'sum
bir imamı yaratmak Allah için vaciptir.” şeklindeki râfizîlerin
sözü bâtıldır.
“Allah,
yaratması kendisine vacip olan ma'sum imamı yaratmıştır, fakat insanlar Ona
isyan etmekle maslahatı kaçırdılar” diyecek olursanız size şöyle deriz:
Birincisi; Allah (c.c.) böyle bir ma'sumu
yarattığı takdirde, maslahatın tahakkuku için insanların Ona yardımcı
olmayacaklarını, aksine Ona isyan edeceklerini, bundan dolayı da
cezalandırılacaklarını bilmişse, O imamı yaratması vacip değildir demektir.
İkincisi, bütün insanlar imama (Ali (r.a.)
kaydediliyor) isyan etmemişler. Bir kısmı Ona isyan ederken diğer bir kısmı da
Ona itaat etmişlerdir. Acaba onları itaattan alıkoyan nedir?
Zâlimler
onları itaattan alıkoymuşlar, diyecek olursanız o zaman şöyle deriz:
Allah
zulmü defetmeye kadir olduğuna göre neden zâlimlere mâni olmadı? Allah bunun
olmayacağını ve maslahatın da tahakkuk etmiyeceğini bildiği için onlara mâni
olmamıştır, diyecek olursanız size şöyle deriz:
Peki
bu iddialarınıza rağmen neden “Peygamberden başka ma'sum bir imamın yaratılması
vaciptir” diyorsunuz? Bu ma'sum imam size lâzımdır! Bize lazım değildir.
Üçüncüsü, Siz “Allah (c.c.) kulların
fiillerini (cebren) yaratır” diyorsanız, Allah (c.c.)'ın zulmü gerektirecek şeyleri
yaratmaması lazımdır ki, itaatta bulunsunlar. Bunu kabul etmez.
“Allah
kulların fiillerini yaratmaz” diyorsanız, Ma'sumiyet kulun kötülükleri değil,
iyi olan şeyleri istemek ve yapmakla mümkün olur. Halbuki sizce Allah, kulun
iradesini değiştiremez. Binaenaleyh kulunu Ma'sum kılması da gücünün dışında
kalmış olur. Böylece kaderi inkar edenlere göre de Ma'sumiyet iptal edilmiş oldu.
Çünkü ma'sumiyet kulun yalnız iyilikleri dilemesi demektir. Onlara göre kul
kendi iradesini yaratıyorsa, yine onlara göre Allah (c.c.)'ın iradesini yaratamadığı
bir kulu ma'sum kılması mümkün olmamış olur.
Ey
Râfizî!
Ma'sum
imamdan istenen şey, Onun kötülükleri tamamen yok etmesi midir? Yoksa azaltması
mıdır? Tamamen yok
etmek ise âlemde böyle bir şey olamaz. Azaltmak ise, ma'sum olmadan da
bu durum hasıl olabilir. Hatta Ebubekir ve Ömer (r.a.) zamanında Ali'nin
(r.a.) ve başkalarının zamanından daha fazla hâsıl olmuştur.
|