Ey
Râfizî!
Ali'nin (r.a.) ma'sumiyeti Rasulullah'tan tevatür yoluyla gelen haberlerle sabittir,
dersin;
Bu iddian da imamet hususundaki nass'ın mütevâtir olduğunu iddia etmene
benzer. Aslında sizin bu iddianız güya Ali (r.a.):
“Ben
ma'sumum, benden başkası ma'sum değildir” şeklindeki sözünden kaynaklanıyor.
(Ali (r.a.) , böyle
bir söz söylememiştir. )
Bu
sözü herkes söyleyebilir. Bu söz, diğer konuşmalarında sadık olup olmadığı
bilinmeyen bir kimsenin “Ben her sözümde doğruyum” demesine benzer.
İsmâililer
de bunun aynısını iddia etmişlerdir. Onlara göre imam, ma'sum olan öğreticidir.
İsmâililer:
İlim -nakli ve sem'î- yollarının doğruluğu ancak ma'sumun öğretmesiyle bilinir,
derler. Bu hususta delil getirmeleri istenecek olursa, asla delil getiremezler.
İddialarında da çelişkiye düşerler.
Farzedelim
ki Ali (r.a.) “Ben ma'sumum” demiştir. Bu sözü kim ondan nakletmiştir? Aksine
ondan tevatüren nakledilen bunun tam hilafınadır. O, kadılarının kendi görüşü
hilâfına karar vermelerini kabul etmiştir. Ali'den (r.a.) gelen sahih bir
rivayetle O şöyle buyurmuştur:
“Cariyelerin
çocuk getirdikten sonra satılamayacakları hususunda Ömer'le ittifak etmiştik.
Şimdi ise satılmalarını uygun görüyorum.”
Bunun üzerine kendisinin tayin ettiği
kadısı Ubeyde es. Selmanî Ali'ye (r.a.) şöyle demişti:
“Ömer'le (r.a.) beraber cemaatle olan fikriniz, tek başınızda verdiğiniz ve cemaatten
ayrı olan kararınızdan bize daha hoş geliyor.”
Ali'nin (r.a.) kadılarından Şüreyh
Ona müracaat etmeden içtihadıyla
hükmederdi. Ali (r.a.) de bunu hoş görüyordu. Ali (r.a.) de bizzat kendisi ictihad
eder, fetva verir ve bilâhare içtihadından vazgeçiyordu. Bu da sahih isnadlı
rivayetlerle kendisinden nakledilmiştir.
|