بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.6.7

 

Ey Râfizî!

Ali'nin (r.a.) ma'sumiyeti Rasulullah'tan tevatür yoluyla gelen haberlerle sabittir, dersin;

Bu iddian da imamet hususundaki nass'ın mütevâtir olduğunu iddia etmene benzer. Aslında sizin bu iddianız güya Ali (r.a.):

“Ben ma'sumum, benden başkası ma'sum değildir” şeklindeki sözünden kaynaklanıyor. (Ali (r.a.) , böyle bir söz söylememiştir. )

Bu sözü herkes söyleyebilir. Bu söz, diğer konuşmalarında sadık olup olmadığı bilinmeyen bir kimsenin “Ben her sözümde doğruyum” demesine benzer.

İsmâililer de bunun aynısını iddia etmişlerdir. Onlara göre imam, ma'sum olan öğreticidir.

İsmâililer: İlim -nakli ve sem'î- yollarının doğruluğu ancak ma'sumun öğretmesiyle bilinir, derler. Bu hususta delil getirmeleri istenecek olursa, asla delil getiremezler. İddialarında da çelişkiye düşerler.

Farzedelim ki Ali (r.a.) “Ben ma'sumum” demiştir. Bu sözü kim ondan nakletmiştir? Aksine ondan tevatüren nakledilen bunun tam hilafınadır. O, kadılarının kendi görüşü hilâfına karar vermelerini kabul etmiştir. Ali'den (r.a.) gelen sahih bir rivayetle O şöyle buyurmuştur:

“Cariyelerin çocuk getirdikten sonra satılamayacakları hususunda Ömer'le ittifak etmiştik. Şimdi ise satılmalarını uygun görüyorum.”

Bunun üzerine kendisinin tayin ettiği kadısı Ubeyde es. Selmanî Ali'ye (r.a.) şöyle demişti:

“Ömer'le (r.a.) beraber cemaatle olan fikriniz, tek başınızda verdiğiniz ve cemaatten ayrı olan kararınızdan bize daha hoş geliyor.”

Ali'nin (r.a.) kadılarından Şüreyh Ona müracaat etmeden içtihadıyla hükmederdi. Ali (r.a.) de bunu hoş görüyordu. Ali (r.a.) de bizzat kendisi ictihad eder, fetva verir ve bilâhare içtihadından vazgeçiyordu. Bu da sahih isnadlı rivayetlerle kendisinden nakledilmiştir.

 

İÇİNDEKİLER

Üçüncü Bölüm

3.6