Râfizî
şöyle diyor:
“İmamın;
vahiy kesildiği, Kur'an ve sünnet de ahkâmı tafsil etmedikleri için Şer'î
ahkâmı ezbere bilmesi gerekir. Onun için Allah tarafından nassla ta'yin edilmiş
ma'sum bir imamın bulunması şarttır ki, bazı hükümleri terketmesin, bilerek
veya bilmeyerek ahkam'a ekleme ve eksiltmede bulunmasın. Ali'den başka hiç
kimsenin bu vasıfta olmadığı icma' ile sabittir.”
Ey
Râfizî!
“İmamın
Şer'î ahkâmı ezberlemiş olması gerekir.” şeklindeki iddianızı kabul edemeyiz.
Aksine
bütün ümmetin Şer'î ahkâmı bilmekle onu korumasının gerekli olduğunu kabul
ediyoruz.
Bu
da cemaatlarla olduğu gibi bazan da fertlerle tahakkuk eder. Ancak şer'î
hükümlerin tevatür yoluyla nakledilmesi, bir tek kişinin onları nakletmesinden
daha hayırlıdır.
Şiîlerin iddia ettiği
gibi Ali'nin (r.a.) şerî ahkamı daha iyi bildiğini de kabul
edemeyiz. Çünkü Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) Ondan âlim idiler. Böylece iddia ettiğin icma'da
hükümsüz kalmış oldu.
Ey
Râfizî!
Eğer
“Ali (r.a.) masumdur, binâenaleyh Şer'i bir hükmün sıhhati ancak Onun rivayetiyle
bilinir” diye iddia edersen, O'nun rivayeti olmadan yeryüzünde bulunan hiç kimseye
karşı hüccet getirmek mümkün olmaz. Halbuki biz Ondan gelen birçok rivayetlerin
sıhhatini bilmiyoruz ki, O'nun ma'sum olduğunu kabul edelim.
Ondan
sonra Ali (r.a.)'den başkalarını ma'sum olmadıkları hakkında icma' olmadığı
müddetçe O'nun ma'sum olduğunu kabul edemeyiz. İcmâ' sizce hüccet ise Ali'nin
(r.a.) şer'î hükümleri ezberlediğini söylemek mümkün olabilir. Hüccet değilse
masumiyetini asla kabul edemeyiz.
(Şiîler icma'ı
hüccet kabul etmediklerine göre Ali (r.a.) ma'sum değildir. Müt.)
Ey
Râfizî!
Şimdi
söyle bakalım. İmam'ın şer'î ahkâmı kendisinden tevatür yoluyla almak
isteyenlere tebliğ etmesi mümkün müdür? Veya halen de bu ahkâmı ma'sumlar teker
teker birbirlerinden mi naklediyorlar?
Mümkündür diyorsan, bu durum Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
için daha kolaydır. O zaman imamın nakline de ihtiyaç kalmaz. Mümkün değildir,
diyorsan, İslâm dininin ahkâmı Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) akrabaları tarafından ve biri
diğerine tebliğ etmekle nakledilmesi gerekir. Böyle bir durum karşısında da
peygamberliği zemmedenler “(Hâşâ!) Peygamberin akrabaları Ona dilediklerini
isnad ediyorlar. O bir saltanat kurdu, akrabaları da Onu devam ettiriyor. Bu
saltanatı devam ettirmeleri için onlara çeşitli imtiyazlar vermiştir” deme
cür'etini göstereceklerdir.
Ey
Râfizî!
“Dinin
korunması ve ahkâmının nakli için ma'sumiyete şiddetle ihtiyaç vardır”
diyorsan, acaba neden dinin ahkâmını koruyan ve Onları tebliğ eden ashabın
cümlesine birden ma'sumiyet caiz olmasın?
Dini
ahkâmı tebliğ ettikleri ve korudukları nisbette ma'sumiyet neden muhtelif
cemaatların hakkı olmasın?
Mesela
Kur'an-ı Kerim'i ezberleme ve tebliğ etmede, muhaddisler sahih hadisleri
ezberleme ve tebliğ etmede, fakihler hükümleri anlamada ve istidlalda masum
olmaları gerekir. Haddizatında doğru olan ve vâki olan da budur. Allah (c.c),
bu zatlar vasıtasıyla bazı fertlerin tek başlarına biri diğerine yaptığı
nakillere ihtiyaç bırakmamıştır. Farzedelîm ki, Şer'î ahkâmın tebliiğ bir
ma'sumun diğer
ma'suma
tebliğ etmesiyle mümkündür. Dörtyüzaltmış seneden beri hiç kimse de muntazar'dan bir
tek mesele almadığına göre, bu müddet zarfında Kur'ân ve sünneti kimden
öğrendiniz?
(Dörtyüzaltmış
Şeyhülislam İbn-u Teymiyye'nin zamanına
göredir. )
Eğer
şu okuduğunuz Kur'ân-ı Kerim sizce Allah (c.c)'tan nazil olanın aynısı olmadığı caiz ise,
beklediğiniz o ma'sum imamınızdan da ma'lûmat almadığınız halde Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) ve
amcasının oğlu (Ali (r.a.)) hakkındaki bilgiyi nereden öğrendiniz. “Bu bilgi
arkası kesilmeden bize ulaştı diyecek olursanız, size şöyle deriz:
İmamlarınızdan
ardı kesilmeden gelen nakiller şer'î ahkâmın korunmasını temin ediyorsa acaba
topyekûn ümmetin Rasulullah'tan (sallallahu
aleyhi ve sellem) alıp naklettiği haberler neden aynı şeyi temin
etmesin? Üstelik iddia ettiğiniz o fertlere de ihtiyaç
kalmaz.
|