Râfizî
şöyle diyor:
“Ali'nin imametine delalet eden âyetlerden biri de şudur:
“Ey Muhammed! Sana ilim geldikten sonra, bu hususta, seninle kim tartışacak
olursa, de ki: Gelin oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı,
kendimizi ye kendinizi çağıralım, sonra lânetleşelim de, Allah'ın lanetinin
yalancılara olmasını dileyelim.” (Al-i İmran: 3/61)
Cumhur
“Ebnâenâ = Oğullarınız” lafzının Hasan ve Hüseyin'e, “Nisenâ =
Kadınlarımız” lafzını Fâtıma' ya, “Enfüsenâ = kendilerimiz” lafzının
da Ali'ye (r.a.) işaret ettiğini nakletmişlerdir. Bu âyet Ali'nin
imametine delalet eden en güçlü delildir. Çünkü Allah (c.c.), bu lafızla Ali'yi Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem)
zâtı gibi kılmıştır. Nefislerin ittihadı mümkün olmadığına göre, kaydedilen şey
Ali'nin Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem)
müsavi olmasıdır. Bu müsavat da Ali'nin imametini gerektiriyor.
Yine
âyette zikredilenlerin dışında kalanlar, ayette zikredilenlere müsavi veya
Onlardan üstün olsalardı, duanın kabul edilmesi için Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)'in onları da aralarına alması için Allah (c.c.) kendisine emir
verecekti. Âyette zikredilenler üstün olduklarına göre imamet onların hakkı
olduğu ortaya çıkmış oldu. Bu âyetin Ali'nin imametine olan delâleti,
şeytanın kendisine musallat olduğu kimseden başka kime kapalı gelebilir?”
Ey
Râfizî! :
Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem)
Ali'yi (r.a.), Fatrma'yı ve iki çocuklarını la'netleşmede aldığına dair Müslim'de
bir hadis vardır.
Sa'd b. Ebi Vakkas'tan rivayet edilen hadiste, Âl-i
İmran altmışbirinci ayet-i kerimesi inince Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)'in Ali'yi (r.a.), Fâtıma'yı ve iki çocuğunu çağırarak “Bunlar benim ehlimdir” dediği
anlatılmaktadır. Ancak bunda imamete veya üstünlüğe delâlet edecek birşey
yoktur.
“Allah, Ali'yi (r.a.) Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) zâtı gibi kılmıştır. Zatların ittihadı mümkün
olmadığına göre aralarında müsavat kaldı” şeklindeki sözünü kabul etmeyiz. Bu
hususta hiçbir delil de yoktur. Böyle bir
manayı iddia etmek mümkün değildir. Çünkü Rasulullah'a
(sallallahu aleyhi ve sellem) müsavi olacak hiçbir kimse yoktur. “Enfüsena = Nefislerimiz” lafzı,
lügatte de “Müsavat” manasına gelmez.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Keşke,
Onu işittiğiniz zaman, erkek ve kadın mü'minler, kendi kardeşlerine iyi bir
zanda bulunup da: Bu apaçık bir iftiradır, deselerdi.”
(Nur:
24/12)
Burada
da mü'min erkek ve mü'min kadınların müsâvî olmalarını gerekli kılmamıştır.
Bakara ellidördüncü âyetinde de “Nefislerinizi öldürün” buyuruluyor.
Burada da birbirlerini öldürecek olan İsrailoğullorı arasında müsavat şart
koşulmamıştır. Buzağıya tapan ile tapmayan da eşit tutulmamıştır. Nisa
sûresinin yirmidokuzuncu âyetinde de:
“Nefislerinizi
öldürmeyiniz”
buyuruluyor. Bu âyette de Müsavat söz konusu değildir. Çünkü muhâtablar
arasında çok bâriz sıfatlar vardır. Kadın, erkek, çocuk, zalim, mazlum gibi...
“Âyette
zikredilen ve Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem)müsavî olanlar, Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyinden
başkaları olsaydı, onları aralarına alması için Allah (c.c.), Rasulüne
emredecekti” şeklindeki sözüne gelince şöyle deriz:
Biz şunu
kesinlikle biliyoruz ki; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Bekir
(r.a.), Ömer ve daha başkalarını çağırsaydı, mutlaka emrine icabet edecekti.
Fakat (c.c.) bunu emretmemişti. Çünkü bununla mübahalenin -Lânetleşmenin-
gayesi tahakkuk etmezdi. Zira karşı tarafta olanlar da, kendilerine nesebî
yönden yakın olanların gelmesini istiyorlardı. Rasulallah (sallallahu aleyhi ve
sellem) yabancıların gelmesini isteseydi, onlar da yabancı getireceklerdi.
Yabancı gelince de lanetin kendilerine gelmesinden çekinmezlerdi. Çünkü kişi,
tabiatının icabı olarak akrabasına zarar gelmesinden daha çok korkar. Hatta
geçici bir ateşkeste karşıt görüşlüler hasımlarından rehin olarak en yakın
olanlarını isterler. Taraftarlardan biri yabancı birini rehin olarak verirse,
diğer taraf buna rıza göstermez. Fakat hiçbir zaman kişinin indinde makbul
sayılanlar, Allah indinde de başkasından üstün olduklarını gerektirmez.
Mücmel
lafızları terket.
Başkasını Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) müsâvî yapma.
Eğer kızı, oğlu ve
amcası hayatta olsalardı, mutlaka onları da lâ'netleşmek için çağırırdı.
|