بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.7.21

 

Râfizî şöyle diyor:

“Onsekizinci delil şu âyettir:

“Ey iman edenler! Siz peygambere mahrem bir şey arz edip konuşmak islediğiniz zaman, konuşmanızdan önce bir sadaka verin.” (Mücadele: 58/12)

İbn-i Abbas şöyle diyor:

“Allah (c.c.) sadaka vermeden Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile konuşmayı haram kıldı.”

Ali'den (r.a.) başka sadaka verme işini kimse yapmamıştır. Bu hususta cimrilik etmişlerdir. İbn-i Ömer şöyle der:

“Ali'de üç şey vardı ki, onlardan bir tanesi bende olsaydı, benim için kırmızı develere sahip olmaktan daha iyi olacaktı: Fâtıma ile evlenmesi, Hayber fethinde sancağın kendisine verilmesi ve (hakkında nazil olan) Necvûâ ayeti. (Mücadele 12. ayeti).” Ali:

“Benden başka kimse bu âyetle amel etmemiştir, Allah benim için ümmetin yükünü hafifletmiştir” buyuruyor. Bütün bu deliller Ali'nin diğerlerinden üstün olduğunu ve Onun imam olması gerektiğini gösteriyorlar.”

 

Ey Râfizî!

Bu âyetle amel edilmiş ve sonra neshedilmiştir. Âyet sadaka verilmesinin mutlaka vacip olduğunu gerektirmez. Ancak Rasulullah’la (sallallahu aleyhi ve sellem) konuşmak isteyene sadaka vermesi için emredilmiştir. Konuşmayana da sadaka vaciptir, denilemez. Konuşmakta vacip değildi.

Binaenaleyh vacip olmayanı terkedene itâb edilmez. Bir ihtiyaca binaen sadaka vererek konuşan kimse niyetine göre sevap almıştır. Fakat konuşmak için herhangi bir sebep olmadığından sadakayı terkeden kimse kusur etmiş sayılmaz. Ancak konuşmak için bir sebep olmasına rağmen konuşmayan, dolayısıyla sadakayı da terkeden müstehab'ı terketmiş sayılır. Diğer halifelerin bu son şıkka girenlerden olmaları da asla tasavvur edilemez. Sonra mezkûr ayet inince bu üç halifenin orada oldukları da bilinmiyor. Aksine orada olmamaları mümkün olduğu gibi, o esnada konuşmayı gerektirecek bir meselenin olmaması da mümkündür. Diğer üç halifenin müstehabb'ı terkettiklerini takdir edecek olursak, müstehabb'ı yerine getirenin onu terkedenden daha üstün olduğunu gerektirir mi?

Rasulullan (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu sabittir:

“Sizden oruçlu olan var mı?”

Ebubekir : “Ben oruçluyum ya Rasulullah” dedi.

“Aranızda cenaze teşyi eden var mı?”

Ebubekir : “Ben ettim” dedi.

“Aranızda sadaka veren var mı?”

Ebubekir : “Ben verdim” dedi.

(Bunun üzerine) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Bu üç haslet kimde birleşirse o cennet ehlindendir, buyurdular.”

Yine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)ın:

“Ebu Bekr'in malı kadar hiçbir mal bana fayda vermemiştir” dediği sahih hadisle sabittir.

Buharî ve Müslim'de de şöyle bir rivayet vardır:

“Sohbetiyle ve malım infak etmesiyle, insanlardan bana en çok minneti olan Ebubekir'dir. Ümmetimden birini kendime dost edinseydim, Ebubekir'i edinirdim. Lâkin İslâm'dan dolayı meydana gelen kardeşlik ve muhabbet, (şahsî arkadaşlıktan) efdaldir. Mescitte Ebubekir' in kapısından başka kapatılmadık hiçbir kapı kalmasın.” (Buhari Salat: 80, Müslim Fedail: 2-7, Tirmizi, Menakıb: 14)

Ebu Davud'un süneninde rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Ebubekir'e (r.a.) şöyle diyor:

“Sana gelince Ey Ebubekir! Ümmetimden cennete ilk girecek olan sensin.” (Ebu Davud Sünnet: 9)

Tirmizi ve Ebu Davud'un Sünenlerinde rivayet edildiğine göre Ömer (r.a.) şöyle buyuruyor:

“Bir gün Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sadaka vermemizi emretti. Bu da bende mal bulunduğu bir güne denk geldi. Kendi kendime:

“Tasadduk hususunda Ebubekir'i geçersem, bugün geçebilirim, dedim. Ondan sonra malımın yarısını getirdim. Rasulullah:

“Ailene ne kadar bıraktın?”  buyurdu. Onun kadarını, dedim. Sonra Ebubekir (r.a.) malının tümünü getirdi. Rasulullah Ey Ebu Bekir! Ailene ne bıraktın? Allah ve Rasulünü, cevabını verdi. Ben de:

Hiçbir zaman onunla yarışmayacağım dedim.”

Tirmizî'de merfu olarak rivayet edilen bir hadiste:

“Aralarında Ebubekir'in bulunduğu bu topluluğa kendisinden başkasının imamlık etmesi yakışmaz” buyuruluyor.

Osman'ın (r.a.) bin deveyi tasadduk etmesi Necvâ sadakasından (Rasulullah ile konuşmak istenildiğinde verilen sadaka) çok daha büyüktür. Üstelik cihad için infak farzdır. Ama necvâ sadakası öyle değildir. O ancak konuşmak istenildiği zaman verilir. Konuşmak istemeyen için şart değildir.

Buhari ve Müslim'de rivayet edilen bir hadîse göre Ebu Hureyre (r.a.), Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu naklediyor:

“İsrail oğulları zamanında, birisi öküz üzerine binmişti. Bu sırada hayvan O'na yüzünü çevirip bakarak:

“Ben bunun için yaratılmadım. Ben tarla sürmek için yaratıldım” demiştir.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Ben hayvanın böyle söylediğine inandım. Ebubekir ve Ömer'de inandı.”

Bir kere de bir koyunu kurt kapmıştı. Çoban kurdu peşisıra takip etti ve koyunu bıraktı. Bunun üzerine kurt çobana hitab ederek:

“Elbette yırtıcı hayvanların sürüye saldırdığı bir gün gelir. O fitne gününde koyunun benden başka çobanı bulunmayacaktır. (Bakalım o gün) koyunu benden kim kurtarır?” dedi.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Ben, kurdun böyle söylediğine de inandım; Ebubekir'le Ömer de inandı, buyurdu.”

Râvî Ebu Seleme, Ebu Hureyre'den:

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu kıssayı anlattıkları sırada Ebubekir (r.a.) ile Ömer'in cemaat içinde bulunmadıklarını da rivayet etmiştir. Buradan anlaşılan şudur:

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Bekir  ve Ömer (r.a.) hazır olmadıkları halde onların imanlarına şehadet etmiştir. Bu da onların yüceliğini açıkça göstermektedir.

Yine Buhari ve Müslim'de rivayet edilgine göre, Ebu Hureyre (r.a.) şöyle buyuruyor:

“Ensardan birine misafir geldi. Kendisine ve çocuklarına yetecek kadarki yiyecekten başka bir şey yoktu. Hanımından çocukları yatırıp, lâmbayı söndürdükten sonra mevcut yiyeceği misafire getirmesini istedi. O da bunu yaptı ve haklarında:

“Kendilerinde ihtiyaç bile olsa, (onları) nefisleri üzerine tercih ederler” (Haşr: 59/9) mealindeki âyet-i kerime indi.

İşte bu durum Necvâ sadakasından kat kat büyüktür.

 

İÇİNDEKİLER

Üçüncü Bölüm

3.7