Râfizî
şöyle diyor:
“Onsekizinci
delil şu âyettir:
“Ey
iman edenler! Siz peygambere mahrem bir şey arz edip konuşmak islediğiniz
zaman, konuşmanızdan önce bir sadaka verin.” (Mücadele:
58/12)
İbn-i
Abbas şöyle
diyor:
“Allah
(c.c.) sadaka vermeden Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile konuşmayı haram kıldı.”
Ali'den
(r.a.) başka sadaka verme işini kimse yapmamıştır. Bu hususta cimrilik
etmişlerdir. İbn-i Ömer şöyle der:
“Ali'de
üç şey vardı ki, onlardan bir tanesi bende olsaydı, benim için kırmızı develere
sahip olmaktan daha iyi olacaktı: Fâtıma ile evlenmesi, Hayber fethinde
sancağın kendisine verilmesi ve (hakkında nazil olan) Necvûâ ayeti. (Mücadele
12. ayeti).” Ali:
“Benden başka kimse
bu âyetle amel etmemiştir, Allah benim için ümmetin yükünü hafifletmiştir”
buyuruyor. Bütün bu deliller Ali'nin diğerlerinden üstün
olduğunu ve Onun imam olması gerektiğini gösteriyorlar.”
Ey
Râfizî!
Bu
âyetle amel edilmiş ve sonra neshedilmiştir. Âyet sadaka verilmesinin mutlaka
vacip olduğunu gerektirmez. Ancak Rasulullah’la (sallallahu aleyhi ve sellem) konuşmak isteyene sadaka
vermesi için emredilmiştir. Konuşmayana da sadaka vaciptir, denilemez.
Konuşmakta vacip değildi.
Binaenaleyh vacip olmayanı terkedene itâb edilmez.
Bir ihtiyaca binaen sadaka vererek konuşan kimse niyetine göre sevap almıştır. Fakat
konuşmak için herhangi bir sebep olmadığından sadakayı terkeden kimse kusur
etmiş sayılmaz. Ancak konuşmak için bir sebep olmasına rağmen konuşmayan,
dolayısıyla sadakayı da terkeden müstehab'ı terketmiş sayılır. Diğer
halifelerin bu son şıkka girenlerden olmaları da asla tasavvur edilemez. Sonra
mezkûr ayet inince bu üç halifenin orada oldukları da bilinmiyor. Aksine orada
olmamaları mümkün olduğu gibi, o esnada konuşmayı gerektirecek bir meselenin
olmaması da mümkündür. Diğer üç halifenin müstehabb'ı terkettiklerini takdir
edecek olursak, müstehabb'ı yerine getirenin onu terkedenden daha üstün
olduğunu gerektirir mi?
Rasulullan (sallallahu
aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu sabittir:
“Sizden oruçlu olan var mı?”
Ebubekir : “Ben oruçluyum ya Rasulullah” dedi.
“Aranızda cenaze teşyi eden var mı?”
Ebubekir : “Ben ettim” dedi.
“Aranızda sadaka veren var mı?”
Ebubekir : “Ben verdim” dedi.
(Bunun üzerine) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Bu üç haslet kimde birleşirse o cennet ehlindendir, buyurdular.”
Yine
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)ın:
“Ebu Bekr'in malı kadar hiçbir mal bana fayda vermemiştir”
dediği sahih hadisle sabittir.
Buharî
ve Müslim'de de şöyle bir rivayet
vardır:
“Sohbetiyle ve malım infak etmesiyle, insanlardan bana en çok
minneti olan Ebubekir'dir. Ümmetimden birini kendime dost edinseydim, Ebubekir'i
edinirdim. Lâkin İslâm'dan dolayı meydana gelen kardeşlik ve muhabbet,
(şahsî
arkadaşlıktan) efdaldir. Mescitte Ebubekir' in kapısından başka kapatılmadık
hiçbir kapı kalmasın.”
(Buhari Salat: 80, Müslim Fedail: 2-7, Tirmizi, Menakıb: 14)
Ebu
Davud'un süneninde rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem), Ebubekir'e (r.a.) şöyle diyor:
“Sana gelince Ey Ebubekir! Ümmetimden cennete ilk girecek olan
sensin.”
(Ebu Davud Sünnet: 9)
Tirmizi
ve Ebu Davud'un Sünenlerinde rivayet edildiğine göre Ömer (r.a.) şöyle
buyuruyor:
“Bir gün Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sadaka
vermemizi emretti. Bu da bende mal bulunduğu bir güne denk geldi. Kendi
kendime:
“Tasadduk hususunda Ebubekir'i geçersem, bugün geçebilirim,
dedim. Ondan sonra malımın yarısını getirdim. Rasulullah:
“Ailene ne kadar bıraktın?”
buyurdu. Onun kadarını, dedim. Sonra Ebubekir (r.a.)
malının tümünü getirdi. Rasulullah Ey Ebu Bekir! Ailene ne bıraktın? Allah ve
Rasulünü, cevabını verdi. Ben de:
Hiçbir zaman onunla yarışmayacağım dedim.”
Tirmizî'de
merfu olarak rivayet edilen bir hadiste:
“Aralarında Ebubekir'in bulunduğu bu topluluğa kendisinden
başkasının imamlık etmesi yakışmaz” buyuruluyor.
Osman'ın (r.a.) bin deveyi tasadduk etmesi Necvâ sadakasından (Rasulullah ile
konuşmak istenildiğinde verilen sadaka) çok daha büyüktür. Üstelik cihad için
infak farzdır. Ama necvâ sadakası öyle değildir. O ancak konuşmak istenildiği
zaman verilir. Konuşmak istemeyen için şart değildir.
Buhari
ve Müslim'de rivayet edilen bir hadîse göre Ebu Hureyre (r.a.), Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu naklediyor:
“İsrail oğulları zamanında, birisi öküz üzerine binmişti. Bu
sırada hayvan O'na yüzünü çevirip bakarak:
“Ben bunun için yaratılmadım. Ben tarla sürmek için yaratıldım”
demiştir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Ben hayvanın böyle söylediğine inandım. Ebubekir ve Ömer'de
inandı.”
Bir kere de bir koyunu kurt kapmıştı. Çoban kurdu peşisıra takip
etti ve koyunu bıraktı. Bunun üzerine kurt çobana hitab ederek:
“Elbette yırtıcı hayvanların sürüye saldırdığı bir gün gelir. O
fitne gününde koyunun benden başka çobanı bulunmayacaktır. (Bakalım o gün)
koyunu benden kim kurtarır?” dedi.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Ben, kurdun böyle söylediğine de inandım; Ebubekir'le Ömer de
inandı, buyurdu.”
Râvî
Ebu Seleme, Ebu Hureyre'den:
Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) bu kıssayı anlattıkları sırada Ebubekir (r.a.) ile Ömer'in
cemaat içinde bulunmadıklarını da rivayet etmiştir. Buradan anlaşılan şudur:
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) hazır olmadıkları halde
onların imanlarına şehadet etmiştir. Bu da onların yüceliğini açıkça
göstermektedir.
Yine
Buhari ve Müslim'de rivayet edilgine göre, Ebu Hureyre (r.a.) şöyle buyuruyor:
“Ensardan
birine misafir geldi. Kendisine ve çocuklarına yetecek kadarki yiyecekten başka bir şey
yoktu. Hanımından çocukları yatırıp, lâmbayı söndürdükten sonra mevcut yiyeceği
misafire getirmesini istedi. O da bunu yaptı ve haklarında:
“Kendilerinde
ihtiyaç bile olsa, (onları) nefisleri üzerine tercih ederler” (Haşr: 59/9) mealindeki âyet-i kerime indi.
İşte bu
durum Necvâ sadakasından kat kat büyüktür.
|