Râfizî
şöyle diyor:
“Yirmi
birinci delil “Hel etâ = Ğaşiye” süresidir. Sa'lebî tefsirinde şöyle
diyor:
Hasan
ve Hüseyin hastalanınca dedeleri (Rasulullah) ve bütün araplar onları ziyaret
ettiler. Ey Ali! Çocuklarına üç gün oruç nezret (adak adamak) dediler. Anneleri
ve Fidda (gümüş) ismindeki cariyeleri de adakta bulunmuşlardı. Nihayet
iyileştiler. Bu arada yiyecek hiçbir şeyleri yoktu. Ali üç avuç arpa borç
aldı. Fâtıma onu öğüttükden sonra beş adet çörek yaptı. Ali Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve
sellem) ile
beraber akşam namazını kılıp eve dönünce Fatma'nın yaptığı bu çörekleri
Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) takdim etti. O esnada bir fakir gelerek yardım istedi. Onlar da
sofradaki yemeği o fakire verdiler ve bir gün bir gece sudan başka ağızlarına
bir şey almadılar. Ertesi gün Fâtıma bir avuç un daha pişirdi. Ali'de eve
gelmişti. O esnada tekrar bir fakir gelerek:
“Ey
Muhammed'in ehl-i beytî! Muhacirîn'in çocuklarındanım. Babam Akabe'de şehid
düştü. Bana bir şeyler yediriniz. Allah size cennet sofralarından yedirsin”
dedi. Onlar da yiyeceklerini ona verdiler ve iki gün iki gece aç kaldılar.
Üçüncü
gün Fâtıma geri kalan undan da yemek pişirerek Ali gelince önüne koydu.
Yine bir esir gelerek:
“Ben
Muhammed'in esirlerindenim. Beni yedirin ki Allah da, size cennet sofralarından
yedirsin,” dedi. Ali yemeğin esire verilmesini emretti. Onu da verdiler ve
üç gün üç gece sudan başka bir şey ağızlarına almadılar.
Dördüncü
gün olunca hiçbir şeyleri kalmadı. Ali sağ eline Hasan'ı, sol eline de
Hüseyin'i alarak Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) huzuruna gitti. Hasan ve Hüseyin kuş yavruları
gibi açlıktan titriyorlardı. Rasulullah onlarla birlikte Fâtıma'nın evine gitti.
Fâtıma, açlıktan karnı sırtına yapışmış, gözleri çukurlaşmıştı. Hemen Cibril
inerek:
“Ya
Muhammed! Ehl-i Beytinden dolayı Allah (c.c.)'ın seni tebrik ettiği şu (Hel Etâ)
sûresini al ve oku,” dedi. İşte bütün bunlar Ali'nin (r.a.) üstün olduğuna delalet
ediyor. Binaenaleyh, İmam Ali (r.a.) olmalıdır.”
Ey
Râfizî!
Naklettiğinin
sıhhatine dair olan delilin nerede?
Bu
da diğer uydurmaların gibi bir uydurmadır. Zaten şimdiye kadar
muteber bir kitaptan nakiller
yaptığını görmedik.
Nesâî'nin Ali'nin (r.a.) faziletine dair yazdığı
müstakil eserinde bazı zaif rivayetler olmasına rağmen senin şu uydurmaların
gibi bir haber bulmak mümkün değildir.
Ebu
Nu'aym, İbn-i Ebî Hasme, Tirmizi v.b. eserlerde
Ali'nin (r.a.) özellikleri ile ilgili
epey zaîf rivayetler vardır. Fakat hiç birinde attığın iftiralara benzer bir şey
bulunmaz. Bütün bunlardan başka Ali'nin (r.a.) Fâtıma (r.a.) ile Medine'de evlendiği
açıkça bilinmektedir. (Hel Etâ= Ğaşiye) sûresi ise müfessirlerin ittifakı ile Mekke'de nazil
olmuştur. Böylece naklettiğinin yalan olduğu ortaya çıkmış oldu. Ayrıca Buharî
ve Müslim'de rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem),
Ashabını nezretmekten (bir şeyi adamaktan) menedip:
“Nezir (Adak) hiçbir şeyi (Şerri ve
zararı) defetmez. Ancak nezir sebebiyle cimriden mal çıkarılmış olur,” buyururdu.
(Buhari Kader: 6,Eyman: 26,
Müslim İman: 7, Ebu Davud Eyman: 26, Tirmizi Nüzur: 10, Nesai Eyman: 25)
Allah
(c.c.) nezr'in kendisini değil onu yerine getirenleri övmüştür. Zihârda olduğu
gibi. Yani zihâr yapmamayı, fakat yapıldığı takdirde keffaretinin verilmesini
emretmiştir. Bu keffaretten dolayı da kişi övülmüştür. Fâtıma'nın Fıdda (gümüş)
isminde cariyesi de yoktu. Hatta Medine'de Fıdda isminde bir cariyenin
bulunduğu bilinmemektedir. Olsa olsa uydurma bir isimdir.
Buharî
ve Müslim'de rivayet edilmiştir ki, Fâtıma (r.a.), Rasulullah'dan (sallallahu
aleyhi ve sellem) bir hizmetçi isteyince. Ona yatmadan önce yüz defa tekbir
ve tahmid getirmesini öğrettikten sonra:
“İşte bu sizin için bir hizmetçiden! daha hayırlıdır.” buyurdular.
Çocukları
üç gün aç susuz bırakmak da ölüme sebebiyet vereceği için şeriata aykırıdır.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'da:
“Önce kendinden başla sonra başkalarına yardım et.” buyurmuşlardır.
Peygamber
ailesi dilenciye bir tek ekmek vermekle de yetinebilirlerdi.
Babasının
Akabe'de şehid düştüğünü söyleyen yetime gelince, bu insanı teşhir eden yalanlardandır.
Çünkü Akabe hâdisesi savaş değil bir biat idi. Allah bu yalanı uyduranı rezil
etsin. Üstelik Medine'de dilenen esir de yoktu. Aksine müslümanlar esir
ettikleri şahısların bütün ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Esirlerin
dilendiklerini iddia etmek müslümanlara iftira ve hakaret etmektir. Ca'fer
b. Ebi Talib (r.a.) başkalarına nazaran yetimleri daha çok yedirirdi. Hatta
bundan dolayı Rasulullah Ona:
“Ahlakta ve yaratılışta bana benziyorsun.” buyurmuştur.
(Buhari Fedail: 5, Müslim
Fedail: 221)
Ebu Hureyre de:
Rasulullah'tan
sonra iyilik etmede Ca'fer'den daha üstün bir kimse gelmemiştir, buyurmuştur.
Bununla birlikte Ali (r.a.)'den üstün değildir. Ondan sonra Ebu Bekir'in (r.a.),
mallarını infak ettiği mütevâtirdir. Belki de nafakası kadar bir şey
bırakmamıştır. Onun için Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyururlar:
“Ashabımı sebbetmeyiniz. Nefsimi elinde tutan
(Allah)a yemin
ederim ki, sizden biriniz Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin
bir avuç veya yarısı kadar yaptığı infak'a (sevabına) yetişemez.” (Buhari
Fedail: 5, Müslim Fedail: 221)
|