Râfizî:
“Farzedelim
ki âyetler ehl-i beytin günahlardan arındıklarına delalet etmiyor. Lâkin
Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) duası bu temizlenmenin vukuuna delalet eder” diye itiraz ederse,
Ona şöyle diyeceğiz:
Gayemiz
Kur'an'ın buna delalet etmediğini ifade etmektir. Kaldı ki onların ma'sum
olduklarına ve imametlerine asla delalet etmez.
Ey
Râfizî!
Biz
de farzedelim ki ayet onların temiz olduklarına (manen) delalet ediyor. Peki
onların ma'sumiyetlerini ve hata ile unutkanlığın onlardan meydana
gelmiyeceğini gerektiren âmil nedir? Aslında âyet şuna delalet eder:
Allah
(c.c.), Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) zevcelerine emrettiği hususlarda onların hata
işlememelerini istiyor. Âyetin akışından da Allah (c.c.)'ın onları kötülüklerden
temizlediği anlaşılıyor. Biz de inanıyoruz ki Allah (c.c.), O yüce ezvac-ı
tahireden her türlü şirk ve kötülüğü gidermiş ve onları tertemiz kılmıştır. Ama
hiçbir zaman Takva sahibi için küçük günahın meydana gelmemesi ve o sebeble de
tevbe etmemesi gibi bir şart yoktur. Böyle bir şart olsaydı Muhammed ümmetinde
muttakî (Takva sahibi) diye hiç kimseden bahsedilemezdi.
Allah
(c.c.) şöyle buyuruyor:
“Onların
mallarından bir zekat al ki, onunla kendilerini temize çıkarmış, mallarına
bereket vermiş olasın.”
(Tevbe: 9/103)
Görülüyor
ki, mü'minlerin mallarından zekat almak, onların günahlardan arınmalarına
vesile oluyor. Çünkü zekat insanların kiridir.
(Yani
mü'minlerin arınmalarını temin eder, yoksa zekat kirdir, alınmamalı diye bir
mana çıkmaz. Müt.)
Hülâsa;
âyette sözkonusu olan ve Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) onunla dua ettiği
Tathir (arındırma)
ittifak ile ma'sumiyet mânâsında değildir.
Ehli sünnet, ma'sumiyeti ancak
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) için kabul ederler.
Şiîler ise Ma'sumiyeti Rasulullah'tan başka yalnız Ali (r.a.) ve Onların imamları için kabul
ederler.
Durum böyle olunca
Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) dört kişiye -Ali, Fatıma, Hasan,
Hüseyin- dua ile talep ettiği tathir (arınma) ma'sumiyeti ifade etmez.
Ondan
sonra ma'sumiyet için, hatta tathir için dua etmek kadercilerin prensiplerine
göre mümteni'dir. Çünkü onlara göre insanın görevi ve onun isteği ile olan
farzları yapmak ve haramları terketmek Allah (c.c.)'ın kudreti dahilinde değildir.
Onlara göre Allah (c.c.)'ın, kulu temiz, itaatkâr veya isyankâr yapması mümkün
değildir.
Binâenaleyh onların prensiplerine göre iyilikleri yapmak ve
kötülüklerden sakınmak için dua etmek gereksizdir. Ama kaderiyye ve râfizîlerin
dışında kalanlara göre kulun bir kudreti vardır. Fakat bu kudret kâfir veya
mü'mini öldürmeğe yarayan kılıç gibi iki yolda kullanılabilir. Kulun isterse malını
ma'siyette harcayabileceği gibi. İşte kul, sahib olduğu bu kudret ile isterse
iyilik isterse kötülük yapar.
Râfizîlerin ma'sumiyet için delil olarak ileriye
sürdükleri hadis haddi zâtında
onların aleyhinedir.
Hadisten murad ehl-i beyt'in
affolunmaları ve muâhaze edilmemeleri olduğunu söyleyecek olurlarsa, onlara
göre günahlardan arınmak için Allah (c.c.)'a duada bulunmak mümteni'dir.
Hadisten murad Ma'sumiyetin sübûtudur, diyecek olurlarsa, zaten daha önce belirttiğimiz
gibi imam için ma'sumiyet şart değildir.
|