Râfizî
şöyle diyor:
“Ali
hilâfeti istemiştir. Ma'nen temiz olduğu da sabit olduğuna göre, talebinde
sâdıktır.”
Ey
Râfizî!
Ali'nin (r.a.) ilk
halife seçimine hilafeti istediğine dair ileri sürülen iddiaya asla inanmıyoruz.
Aksine Osman (r.a.) şehid edildikten sonra hilafeti istediğini
biliyoruz.
Ali (r.a.) kalben istemişse de, hiç bir zaman “İmam benim, ben ma'sum'um, Rasulullah kendisinden sonra beni imam yaptı, halkın bana ittiba
etmesi vaciptir” gibi sözleri söylememiştir.
Kesinlikle biliyoruz
ki, bu gibi sözleri Ali'ye (r.a.) isnad edeni O'na iftira etmiştir. Yine biliyoruz ki, Ali
(r.a.)
insanların en muttekî olanıdır. O bütün ashabın aslı olmadığını bileceği bir
yalana kat'iyyetle tevessül etmez.
“İbn-i
Kuhâfe (Ebu Bekir (r.a.)) hilafet gömleğini giydi...” şeklin, deki sözü Ali'ye
(r.a.) isnad etmene gelince şöyle deriz:
“Ali
(r.a.) bu sözü asla söylememiştir. Söylemişse bunun isnadı nerededir? Bu söz ancak
“Nehc'ül-Belâğa” da bulunur.
İlim erbabı, bu
kitaptaki hutbelerin çoğunun Ali'ye (r.a.) iftira olduklarını gayet iyi
bilirler.
Onun için bu hutbelerin çoğu
kaynak kitaplarda olmadığı gibi, isnadları da yoktur. Bu hutbelerde öyle şeyler
var ki, Ali'nin (r.a.) onlara karşı olduğu yine Ali (r.a.)'den gelen rivayetlerle
bilinmektedir.
Kaldı ki, Allah
(c.c.) doğru olduğu delil ile sabit olmayan bir
şeyi tasdik etmeleri için insanları mecbur kılmamıştır. Böyle bir mecburiyet,
teklif-i mâlâyutak -gücün fevkinde- olur.
Durum böyle olunca biz, hadis
rivayetinde, töhmete uğramış râvilerin rivayet ettiği ve Ali'nin (r.a.) hilafeti
iddia ettiği istikametinde olan habere nasıl inanabiliriz?
Farzedelim
ki Ali (r.a.) “İbn-Kuhâfe hilafet gömleğini giydi...” demiştir. Siz, bu sözünden
neden O'nun “imam olduğu ve bu hususta nass bulunduğu” şeklindeki bir mânâyı
kasdettiğini ileriye sürüyorsunuz?
Bu sözüyle ancak
Ali'nin (r.a.) içtihadı bu
istikamette olduğu söylenebilir. Bütün bu iddiaların vârid olmuş olsa dahi
Kur'an'da böyle bir şey yoktur. Kur'an'dan getirdiğin deliller nerede kaldı?”
|