Râfizî
şöyle diyor:
“Dokuzuncu
delil, cumhur'un rivayet ettiklerine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)'in Ali'ye selam göndermeleri için müslümanlara emretmesidir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hususta şöyle buyururlar:
“Müslümanların
efendisi müttekîn'in imamı, yüzleri el ve ayakları (abdest nurundan) parlak
olanların lideri Ali'dir. O, benden sonra her mü'min için en yakın olandır!”
Bundan dolayı imam
Ali'dir.”
Ey
Râfizî!
Hadis
diye rivayet ettiği bu haberin sıhhatini ispatlamanı taleb ediyoruz.
Mezkur
haber hiçbir sahih veya muteber olan müsned eserde mevcut değildir. Ancak bazı
kişiler, yalancılıkla itham edilmiş, bazı kişilerin isnadlarıyla yukardaki haberi
nakletmişlerdir. Hadis ilminden biraz anlayanın indinde dahi naklettiğin haber
uydurmadır. Onu ma'sum olan Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a isnad
etmek caiz değildir.
Biz, Rasulullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) başka
bir kimsenin, “müslümanların efendisi, müttekîn'in imamı ve el ve ayakları
parlak olanların lideri” olan birisini tanımıyoruz.
Mevzu
bahis olan bu zatları da ashab-ı kiram ve onların yolunu takib edenlerdir.
Sizce bunlar (haşa!) kâfir ve fâsık olduklarına göre Ali (r.a.) nasıl onların
lideri olabilir?
Aslında hadisin sahih
şekliyle meali şöyledir:
“Muhakkak Ümmetim kıyamet gününde abdest nurlarından yüzleri el
ve ayakları parlak olduğu halde çağrılırlar. Yüzünün parlaklığını arttırmak
isteyen kimse elinden geldiği kadar abdest alsın”
(Buhari
Vudu: 3, Müslim Taharet: 34, 35, 40, Nesai Taharet: 110).
Müslim'in
bir başka rivayetinde Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Ben de bunlardan önce gidip havuz başında onları bekliyeceğim” buyurdular.
(Müslim Taharet: 34, 35).
Bu hadis,
abdest alıp yüzünü, kollarını ve ayaklarını yıkayan herkesin el ve yüzleri
parlak olanlardan olacağını beyan ediyor. Bunlar, sizden başka bütün ümmeti-
Muhammed'tir. Çünkü siz ayaklarınızı yıkamıyorsunuz. Ne Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) ve ne de Ali (r.a.) size liderlik etmeyecektir. Ayaktaki
parlaklık eldeki gibidir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Abdesti eksiksiz alınız. Cehennemde yanacak ökçelere yazık!” buyurmuşlardır.
(Buhari İlim:3,30 Vudu: 27,29, Müslim
Taharet: 5, Ebu Davud Taharet: 48).
Ayaklarını
topuklara kadar yıkamayan hiçbir zaman abdest nurundan el ve ayakları parlak
olanlardan olamaz. Haddi zatında senin yukarıda rivayet ettiğin hadis tamamen
uydurmadır. Çünkü Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in; Ali'yi, Ebubekir ve Ömer'e
(r.a.) -iddia ettiğin gibi- apaçık üstün tuttuğunu bildiren bir hadisi avam
ve havastan hatta müşriklerden hiçkimse bilmiş değildir.
Buhari
ve Müslim'de rivayet edildiğine göre İbn-i Abbas şöyle buyururlar:
“Ömer İbnül Hattab vefat ettiğinde ve hayır ile şehâdet
ettiğimiz sırada ben, bir cemaat içinde ayakta idim, Ömer'in na'şı tabutuna
konmuştu. Cemaat Ömer İbnü'l Hattat için Allah'a dua ettiler. Birisi omuzuma
dirseğini koymuş şöyle diyordu:
“Ey Ömer! Allah sana rahmet etti. Ben, Allah'ın muhakkak seni,
iki dostunla (Rasulullah ve Ebubekir ile) beraber bulunduracağını kuvvetle
umuyorum. Çünkü ben, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in çok defa:
“Ben, Ebubekir ve Ömer'le şöyle oldum; ben, Ebubekir ve Ömer'le
şöyle işledim;
ben, Ebubekir ve
Ömer'le şuraya gittim” dediğini işitmiştim.
Bunun için ben, Allah'ın seni (Hücre-i saadette) iki dostunla beraber bulunduracağını kuvvetle
umarım. (İbn-i Abbas der ki:) Bir de dönüp baktım ki: Bu hitabe sahibi, Ali b.
Ebî Talib'tir.”
(Buhari Edail: 6, Müslim Fedail:
14, İbn Mace,Mukaddime: 11, Ahmed: 1/112 ).
Aslında
Ebubekir ve Ömer'in (r.a.), Ali'ye (r.a.) ve diğerlerine olan
üstünlükleri hiç kimseye kapalı değildir. Hatta Ali'nin (r.a.) ilk taraftarları Onu aşırı bir şekilde
seçmelerine rağmen Ebubekir ve Ömer'i (r.a.) Ali'ye (r.a.) üstün tutuyorlardı. Ancak
Ali'yi (r.a.) Osman (r.a.)'dan üstün tutarlardı.
Hatta Abdurrezzak, şiî olmasına rağmen
Ali'yi (r.a.) sevip de Onun “Peygamberinden sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebubekir ve Ömer (r.a.)'dir.
Bir üçüncü kişinin adını anabilseydim anmış olacaktım şeklindeki bu sözüne
muhalefet etmem günah olarak bana yeter,” demiştir.
Uhud
muharebesi sona erdikten sonra müşriklerin komutanı Ebu Süfyan, müslümanların
yakınına gelerek:
Müslümanlar arasında Muhammed var mı? deyip üç defa seslendi.
Peygamberimiz:
“Ona cevap vermeyiniz” dedi. Ebu Süfyan, bundan sonra:
Müslümanlar arasında Ebu Kuhâfe'nin oğlu Ebubekir var mı?
diyerek üç kere sordu. Peygamberimiz:
“Ona cevap vermeyiniz” buyurdu. Ebu Süfyan:
Müslümanlar arasında Hattâb'ın oğlu Ömer var mı? diyerek sordu
ve sorusunu üç kere tekrarladı. Peygamberimiz, yine:
“Ona cevap vermeyiniz” dedi. Bunun üzerine Ebu Süfyan, kendi
arkadaşlarına dönerek:
Herhalde bunların hepsi öldürülmüş! Eğer sağ
olsalardı, cevap verirlerdi, dedi. Ömer dayanamayarak:
“Ey Allah'ın düşmanı! Vallahi sen yalan söylüyorsun! İsimlerini
saydığın kişilerin hepsi de sağdırlar! Allah seni zelîl ve hakîr etmek için,
Onları sağ bıraktı. İşte Rasulullah! İşte Ebubekir! İşte ben!” dedi.
(Buhari Meğazi: 9,17,20, Cihad: 164).
Görülüyor
ki, bu düşman ordusunun başı bu üç kişiden başkasını sormamıştır. Bu hâdise de
mezkur zâtların müşrikler karşısında da büyük olduklarını gösteriyor.
Ey
Râfizî!
“O,
benden sonra her mü'minin velisidir” şeklinde, ki söz de Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)'e isnad edilen bir iftiradır.
Aksine Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem), hayatında da, vefatından sonra da her mü'minin velisidir.
Her mü'min de, Rasulullah'ı (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatta olsa da vefat
etse de onu kendisine veli olarak kabul etmiştir.
Düşmanlığın zıddı
olan bu velayetin (yani dostluk) zamanla ilgisi yoktur.
Emirlik mânâsında olan velayet kasdedilirse, yine de, Rasulullah her mü'minin velisidir, denilebilir.
Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)'in, Ali'ye:
“Sen bendensin, ben de senden'im” dediği doğrudur.
(Tirmizi Menakıb: 62).
Azadlı
kölesi Zeyd'e:
“Sen kardeşimiz ve efendimizsin”,
(Buhari Sulh: 6, Fedail: 17, Ahmed:
1/106).
Ca'fer
b. Ebi Talib'e:
“Yaratılışında ve ahlâkında bana benziyorsun” dediği de sahih hadislerle
sabittir.
Buhari
ve Müslimde rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem),
Eş'arî kabilesi için şöyle buyuruyor:
“Hakikaten Eş'arîler, gazada azıklarım bitirirken, yahud
Medine'de ailelerinin yiyeceği azaldığında hemen yanlarındaki erzakı bir yaygı
içinde toplayıp sonra bir kab içinde
(ölçerek) aralarında eşit olarak
paylaşmış kimselerdir. Binaenaleyh Eş'ariler bendendir, ben de Eş'arilerdenim.”
Onun
için Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Ali'ye (r.a.) söylediği ve
gerçekten onun medhine medar olan sözleri hiçbir zaman Ali'nin (r.a.) imametine
delâlet etmez.
Cüleybîb hakkında da:
“Bu bendendir, ben de ondanım” buyurmuşlardır.
|