Râfizî
şöyle diyor:
“Ali'nin imametine delalet eden hadislerin üçüncüsü Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)ın:
“Ey Ali! Senin bana olan yakınlığın, Harun'un Musa'ya olan yakınlığı
gibidir. Şu kadar ki, benden sonra peygamber yoktur” şeklindeki hadistir.
(Buhari Fedail: 19, Tirmizi Menakıb:
20)
Şüphesiz
ki Harun Musa'nın halifesi idi. Ondan sonra yaşasaydı onun yerine geçecekti.
Ali de, huzurunda ve gıyabında kısa bir müddet için Rasulullah'a (sallallahu
aleyhi ve sellem)vekalet ettiği muhakkaktır. Binaenaleyh Ali'nin, Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi
ve sellem) vefatından sonra Ona
halife olması daha evlâdır.”
Ey
Râfizî!
Bu
hadis Buhari'de Mevcuttur. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Tebûk seferine giderken bu sözü
Ali'ye (r.a.) söylemiştir. Çünkü Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Medineden
ayrılırken yerine vekil tayin ediyordu. Tebük seferine giderken özürlüler,
ihtiyarlar, münafıklar ve malum olan üç
kişiden başka orduya katılmayan kalmamıştı. Çünkü
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ordudan geri kalmak için hiç kimseye izin
vermemişti. Fetih günü ve veda haccına giderken de yaptığı istihlaf (vekâlet)
bu şekilde idi. Tebüke giderken saydıklarımızdan başka Medine'de kalan hiç
kimseyi bilmiyoruz. Onun için istihlaf Rasulullah'ın diğer mu'tad istihfaflarına
benzemiyordu. Bunun üzerine Ali (r.a.) ağlıyarak:
Ya
Rasulullah! Beni kadın ve çocuklarla mı bırakacaksın? diye sordu. Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem):
“Bana karşı, olan makamının Musa'ya karşı olan Harun'un makamı
gibi olmasını istemez misin?” cevabını verince,
Ali (r.a.), Medine'de kalmayı kabul etti. Ali'nin (r.a.) Medine' de kalmasından dolayı bazı münafıkların Onun
aleyhinde konuştuklarını ve Rasulullah Ona buğzettiği için Onu Medine'de
kendisine vekil olarak bırakmıştır, dediklerini söyleyen de vardır. Bu iddiayı
defetmek içindir ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Ben sana güvendiğim için seni yerime bıraktım. Bu istihlaf sona
bir buğz değildir,” diyerek dutumu Ali'ye
(r.a.) açıklamışlardır.
Çünkü
Musa da Harun'u (a.s.) kavmine vekil tayin ederek gönlünü almıştır. Fakat Rasulullahın istihlâfı, Musa'nın istihlâfı gibi değildi. Çünkü Harun'un
(a.s.)
istihfafı Musa'nın (a.s.) bütün kavmine idi. Kendisi de Allah (c.c.)'a münacaatta
bulunmak üzere Tûr dağına çıkmıştı. Ali'nin (r.a.) istihlafı ise yukarda
zikrettiğimiz gibi kadın, çocuk, ihtiyar ve özürlülere idi. Diğer bütün
müslümanlar Rasulullah ile beraber Tebük seferinde idiler. Bir kimsenin:
Bu
şunun yerindedir, Bu şunun gibidir v.b. ifadelerde bulunması birşeyi diğer bir
şeye benzetmek içindir. Bu benzetme de sözde ifade edilen mânâya nisbeten
olabilir. Benzetilen şeylerin her hususta eşit olmaları gerekmez.
Nitekim
Bedir muharebesinde tutulan esirlerin akıbeti hakkında Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem), Ebubekir'le (r.a.) istişare ettiğinde onlardan fidye almasını,
Ömer'le istişare edince de onları öldürmesini tavsiye etmesi üzerine,
Rasulullah, (sallallahu aleyhi ve sellem): Onlara şöyle demişlerdir:
“Ey Ebubeki! Senin halin,İbrahim'in haline benzer. O,
Allah'a:
“Kim bana uyarsa, işte o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphe yok ki
Sen, çok yargılayıcı ve bağışlayıcısın.” (İbrahim: 14/36) demiştir.”
“Ey Ömer! Senin halin de Nuh” un haline benzer. O, “Ey Rabbim yeryüzünde
kâfirlerden yurt tutan hiç kimse bırakma”
(Nuh: 26), demiştir.”
Görülüyor ki Ebu Bekir (r.a.),
İbrahim (a.s.)'a; Ömeri de (r.a.) Nuh'a (a.s.) benzetilmesine rağmen onlar hiçbir
zaman her şeyde bir olmamışlardır. Buradaki benzetme kelimelerin akışından da
anlaşıldığı gibi şiddet ve yumuşaklıktadır.
Ali'nin (r.a.) istihlafı Musa (a.s.)'ın
bulunmadığı zamanda Harun'un (a.s.) Ona vekil olmasına benzer. Ali'nin (r.a.) istihlafı yalnız Ona mahsus bir özellik olmadığı gibi Rasulullah'ın (sallallahu
aleyhi ve sellem) yaptığı
diğer istihfaflara da benzemez.
Râfizî'nin,
Musa (a.s.) Harun'u (a.s.) vekil kıldığı
gibi Rasulullah da, peygamberlik dışında Ali'yi (r.a.) her
hususta kendisine vekil kılmıştır, diye iddia etmesi yanlıştır. Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)’ın Ali'ye (r.a.):
“Harun'un Musa'ya olan yakınlığı gibi, sen de bana yakın olmak
istemez misin?” şeklindeki ifadesi onu razı etmek ve gönlünü almak içindir. Eğer Ali
(r.a.) her hususta Harun (a.s.) gibi olsaydı Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem),
hicri dokuzuncu senede Ebubekir'i (r.a.) Ali'nin de aralarında bulunduğu zatlarla
emîr olarak tayin etmezdi. Halbuki Ali (r.a.), Ebubekir'in (r.a.) arkasında namaz
kılıyor ve emirlerine itaat ediyordu. Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) düşmanla olan muahedelerin
iptalinde Ali'yi (r.a.) tahsis etmesi arapların adeti icabı idi. Çünkü araplara
göre anlaşmaların akd ve iptalini kavmin kendisine itaat edilen efendisi
yapardı. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de bu iş için ehl-i beytinden
Ali'yi (r.a.) seçmişti.
|