Râfizî şöyle diyor:
“Bu
hususu ispatlayacak delillerimiz vardır. Bunlardan birisi nasstır.
Muhtelif bölgelerde yaşayan bütün Şîî'ler, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Hüseyin'e
(r.a.):
“Bu (Hüseyn
(r.a.)) imam oğlu imamdır. İmamın kardeşidir.
Dokuz imamın babasıdır. Sonuncu olan, cümlesinin yerini tutacaktır. O'nun ismi,
ismim gibi, künyesi de künyem gibidir. Yeryüzü zulümle doldurulduğu gibi O,
yeryüzünü adaletle dolduracaktır.” dediğini birbirlerinden tevatür yoluyla
nakletmişlerdir.”
Her şeyden önce Rafızî'nin bu sözleri Şiî'lere yapılan
bir iftiradır.
Bunu ancak Şiî'lerden bir gurup iddia etmektedir. Büyük bir çoğunluğu ise,
bizim gibi bu sözleri yalanlamaktadır. Şîî'lerin en
akıllıları, en âlimleri ve en iyileri olan Zeydiler
bu iddiayı reddediyor. İsmaililer de aynı
görüştedirler. Kaldı ki, Şîî'ler yetmiş fırka
kadardır. Bu iddialar sonraki Şîî'lerin, Hasan b. Ali
el-Askeri'nin ölümünden ve Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından ikiyüzelli sene sonra sözde kaybolan oğlu Muhammed hakkında
uydurdukları sözlerdir. Şiî'lerden kat kat fazla olan
ehl-i sünnet âlimleri ve onların hadis ravileri bu rivayetin Rasulullah'a
isnad olunan kesin bir yalan olduğunu çok iyi
bilmektedirler.
Râfizî'nin dediği gibi bu iddia mütevatir
olsaydı, her iki taratfan ve orta yolu izleyenlerden
ilmine güvenilir kimselerin haberdar olmaları gerekirdi. Halbuki,
Hasan el-Askeri'nin ölümünden önce hic kimse Muntazar'ın imamlığını dile getirmemiştir. Ancak bazı
kimseler, Ali'nin (r.a.) veya ondan sonra gelecek bazı kişilerin imametinin nassla sabit olduğunu iddia etmişlerdir. Oniki imamın imametine delalet eden ve mütevatir
bir nass diye iddia eden ve haddi zatında ne önceki
ve ne de sonrakilerden onu nakleden ve dile getiren bir kimseyi bilmiyoruz. Bu
haberin nasıl mütevatir olabilir?
Mütevatir ancak Ebu Bekir, Ömer,
Osman ve Ali (r. anhum)'nin
faziletleri ile ilgili olarak gelen haberlerdir.
Ayrıca Ali'nin (r.a.) imametinin nassla sabit olduğunu iddia eden imamiyye
fırkası, Râşid halifelerin son devirlerinde ortaya
çıkmıştır. Bu iftirayı yapan da, Abdullah b. Sebe
ve taraftarlarıdır. Bizim kesin olarak bildiğimiz şu ki, Ehl-i
Beyt olan Cafer Sadık, Onun babası, dedesi, Zeynelabidin Ali b. Hasan ve babası; kendilerinin nass ile imam olduklarını iddia etmemişlerdir.
Buharî ve Müslim'de rivayet edildiğine göre, Câbir b. Semire Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'tan
şu hadisi işitmiştir:
“İnsanları oniki kişi idare ettikleri
müddetçe, onların işleri kesintisiz olarak doğru gidecektir.”
Bunu
dedikten sonra işitmediğim bir kelime ağzından çıktı ki, ben de bu kelimeyi
babamdan sordum. Babam,
“Onların tümü Kureyş'tendir.”
cevabını verdi. (Müslim İmaret: 1)
Onun içindir ki, bu oniki kişiden
Rafızî'lerin kastettikleri oniki imamı anlamak doğru
değildir.
Çünkü, Râfizîlerce
imam kabul edilen bu oniki kişinin zamanında müslümanların işleri hiçbir zaman düzenli gitmediği gibi,
zâlim, hatta kafirler tarafından zulme uğramışlardır. Buna karşılık hak
sahipleri olan müslümanlar yahudilerden
daha güçsüz düşmüşlerdir. Halbuki, Râfizîlerce
muntazar imamın velayeti kıyamete kadardır.
|