Râfizî şöyle diyor:
Allah
(c.c.) şöyle buyurur:
“Senin
zürriyetinden olan zâlimler benim ahdime nail olamaz.”
(Bakara:
2/124)
Allah
(c.c.) bu âyetle imametin zâlime verilemiyeceğini
haber veriyor. Zâlim ise kâfirdir. Çünkü Allah (c.c.):
“Kâfirler
zalimlerin ta kendileridir” buyurmuştur. Şüphesiz ki ilk üç halife Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ortaya çıkıncaya kadar putlara tapan kâfirler
idiler.”
Ey Sapık Râfizîcik!
Her
şeyden önce küfürden sonra İslâm sahibine geçmişten hiçbir günah bırakmaz.
İslâm geçmişi tümü ile siler. Bu, dinin bilinen zaruretlerindendir. İslâm
fıtratı üzerine doğanlar, bilâhare ve bizzat müslüman olanlardan üstün değildir. Böyle olsaydı İslâm
fıtratı üzerine doğan herkes ashaptan üstün sayılması gerekirdi. Halbuki insanların en hayırlıları Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)'in içinde yaşadığı asrın mü'min
insanlarıdır. Onlardan bazıları bilahare müslüman
olmalarına rağmen, sonradan müslüman anne ve babadan
doğanlardan daha faziletlidirler. Bunun içindir ki, birçok âlimler,
peygamberlere iman edenlerden birini peygamber olarak göndermesi Allah için
caizdir, demişlerdir.
Allah
(c.c.) şöyle buyurur:
“Bunun
üzerine İbrahim'e (ilk olarak) Lût iman etti”
(Ankebut: 29/26)
Zaten
Rasulullah'a (sallallahu
aleyhi ve sellem) peygamberlik geldiği zaman küçüklü
büyüklü bütün Kureyş mü'min
değildi. Eğer Kureyşin erkekleri putlara
tapıyorlardı, deniyorsa, çocukları da kendileri gibidir. Ali (r.a.) de
bunlardandır. Çocuğun küfrü kendisine zarar vermez diyorsanız, büyüğün imanı
gibi küçüğün imanı yoktur, cevabını veririz. Üstelik baliğ olanı kimse küfrü
bıraktığı takdirde imana girmiş olur, fakat bulûğa varmamış çocuk için iman da
küfür de söz konusudur. Ebeveyni kâfir olan çocuklar dünyada kâfir muamelesine tabî oldukları icmâ ile sabittir.
Ama bulûğdan önce çocuk müslüman olursa İslâmî
hükümlere tabî olup olmaması hususunda ihtilaf vardır.
Fakat bulûğ çağında İslâmı kabul edenin müslümanlığında asla ihtilaf yoktur. Ondan sonra Ali'nin
(r.a.) putlara secde etmediği de kesin bir şekilde sabit değildir. Ali (r.a.)
gibi Zübeyr (r.a.) de bulûğdan önce müslüman olmuştur.
Netice
olarak deriz ki: kim küfürden sonra İslâmı kabul eder ve
Allah'tan korkarak emirlerine sarılırsa ona zulüm isnad
etmek caiz değildir. Allah (c.c):
“Zalimler
benim (ahdim)
imametime nail olamaz” (Bakara: 2/124)
buyuruyor.
Bu
âyetin mânâsı şudur: Yani imametim zalime değil âdil'e
tevdi edilir. Binaenaleyh zâlim bir kimse tevbe eder âdil olursa imamet ona tevdi edilebilir. Böylece
övülenlerden olur.
Allah
(c.c.) şöyle buyurur:
“İyiler
cennettedir”
(Muttaffifin: 83/22),
“Gerçekten
Allah'tan korkanlar emin makamdadırlar.” (Duhan:
44/51)
Şunu
da iyi bil ki, müslümana imanından sonra kâfirdir
diyen, ümmetin icmaı ile kendisi kâfir olur.
Ebubekr'in (r.a.) imametini reddeden râfizî
şöyle diyor:
“Ebubekir (r.a.) şöyle demiştir:
“Beni vazifeden alınız. Ben sizin
hayırlınız değilim.” Eğer gerçekten imam olsaydı, kendisinin işten elçektirilmesini talep etmezdi.”
Ey Râfizî!
Bunun sıhhati nedir?
Yoksa
naklettiğin herşey sahih mi kabul edilecektir?
Ebubekir'e (r.a.) isnad edilen söz doğru
da olsa, “Eğer gerçekten imam olsaydı kendisinin işten el çektirilmesini talep
etmezdi” sözün bu konuda hiçbir kıymet ifade etmez. Çünkü bu sözün kuru bir
iddiadır.
|