Râfizî
şöyle diyor:
“Ehl-i
Sünnet, Ebubekir'in hilâfeti icmâ'ile sabittir, diyorlar. Halbuki
icmâ' olmamıştır. Çünkü, Hâşim oğullarından bir
topluluk Ebu Bekr'in (r.a.) halifeliğini kabul etmemişlerdir. Selmân, Ebu Zerr,
Mikdad, Amımâr, Huzeyfe, Sa'd b. Ubâde, Zeyd b. Erkâm, Usâme,
ve Hâlid b. Saîd b. El-Âs gibi bir çok sahabi de hilafetini kabul
etmemişlerdir. Hatta babası da bu işi ona uygun görmeyerek:
“Kim
halife oldu?” diye sordu. Oğlun, demeleri üzerine, şöyle demiştir:
“Peki,
iki mustaz'af Ali ve Abbas ne yapıyorlardı?” Ona da şu cevabı verdiler:
“Onlar
Rasulullah'ın tekfin işleriyle uğraşıyorlardı. Diğerleri de oğlunu kendilerinden
yaşlı görünce omu seçtiler.”
Hanife
oğulları da hilafetini kabul etmiyerek ona zekatı
vermemişlerdir. Bunun üzerine Ebubekir onları mürted ilan etmiş, onlarla
savaşmış ve birçoklarını esir etmiştir. Hatta bu durumu kabul etmeyen Ömer,
halifeliği esnasında bu esirleri geri vermiştir.”
Râfizînin bu iddiasına karşı cevabımız şudur:
Biraz
ilmi olup ta bu iddiayı işiten kimse, iddia sahibinin ya insanların en cahili
veya iftira etme hususunda en cesaretlisi olduğunu kesin olarak beyan
edecektir.
Evet, Râfizîler kör bir cehalete sahiptirler. Deccal da olsa onların
batıl istekleri doğrultusunda konuşursa mutlaka onu tasdik ederler. Fakat, arkadaşlarına da:
Nâsibîlerden
(Ehl-i beyti zemmedenler) korunmak için Takiyye kabilinden bu tasdiki yaptık derler.
Menfaatina göre, evet veya hayır diyen bir kimseden hayır gelir mi? Yoksa bu
hastalığından iyileşeceğini mi bekliyoruz? Bunlar aşağıdaki ayet-i Kerimeden
fazlasıyla nasiblerini almışlardır.
Allah
(c.c.) şöyle buyurur:
“Allaha
(ortak
koşarak) yalan uyduran yahut kendine halk (peygamber ve kitap) gelince
onu yalanlayan kimseden daha zalim kimdir?” (Ankebut:
29/68)
Bizim
nasibimiz ise:
“Doğruyu
(Kur'anı)
getiren (Peygamber) ve onu tasdik eden (müminler) ise, işte
bunlar takva sahibi kimselerdir.” (Zümer: 39/33) mealindeki
ayeti kerimededir.
Bütün
âlimler Museylimenin tabileri olan Hanife oğullarının mürted olduklarını kabul
etmelerine rağmen,
mezkûr râfizî onları icma ehlinden kabul etmektedir. Bunun gibi bir
başka cahil ve müfteri görülmüş müdür?
Güya
Ebubekir (r.a.), ona biat etmedikleri ve zekatı
vermedikleri için onları öldürmüş ve esir etmiştir. Râfizî'nin Ebubekir'e (r.a.)
yaptığı iftiradan, her türlü iftira ve hezeyanın naklinden ve insan olmayan şu
adama cevap vermekle yapılan zaman kaybından Allah'a sığınırız.
Şiir :
İrşad için gösterdiğim şu güzelliklerim günah ise,
De
ki, ben nasıl özür dileyebilirim.
Ebubekir es-Sıddîk'ın
(r.a.) bu pis insanları öldürüp, onları esir etmesi onun
en büyük faziletlerindendir. Hatta, bu kafirleri sırf
zekat vermedikleri için katletmemiştir. Bu kafirler
Müseylime'ye inanmış yüzbin kişi civarındaydı. Hanife oğulları ise, Ali'nin
(r.a.)
ailesindendir. Ümmü Muhammed b. El-Hanefiyye'den gelmektedirler. (Ali (r.a) İslâm
Şeriatının hükümleri doğrultusunda Ebubekir'in (r.a.) bunlara savaş açmasından
dolayı onu tebrik etmiştir. (Necef Toplantısı Risalesi, S. 31)
Ebubekir'in (r.a.) zekatı vermedikleri için kendilerine
savaş açtığı kimseler ise, Hanife oğullarının dışında olan bazı arap
kabileleridir. Bunlar, zekatın tümünü vermemeyi mubah
kılmışlardı.
Ebu Hanife, Ahmed bin Hanbel
ve başkaları herhangi bir kavim “zekatı
veririz fakat, emire teslim etmeyiz” derse onlarla
savaşmak caiz değildir, demişlerdir.
Ey
Râfizî!
Ebubekir'e (r.a.) biat etmeyenler arasında Yahudileri, Berberileri, Kisra ve Kayseri'de
neden saymadın?
Ey Râfizî!
“Ömer
(r.a.), Ebubekir'in (r.a.) irtidat edenlere karşı ilan ettiği savaşından dolayı
onu tenkit etmiş ve savaştan geri dönmüştür.” sözün apaçık bir iftiradır.
Aksine Ömer (r.a.) zekâtı kabul etmeyenlere karşı savaşta Ebubekir'in (r.a.)
safında yer almıştır. Ancak, aralarında bir münazara çıkmış neticesinde de
Ebubekir'in (r.a.) görüşünü
kabul etmiştir.
Yukarıda
Ebubekir'in (r.a.) hilafetini kabul etmemişler, diye
sıraladığın sahabilerin durumuna gelince, bu da onlara isnad edilen bir
yalandır. Ancak, Sa'd b. Ubâde, bîat etmemiştir.
Diğerlerinin biati, senin onu inkar etmenden daha
meşhurdur.
Usame (r.a.) de
Ebubekir'e (r.a.) biat etmeden ordusuyla yürümemiştir. Halid bin Said ise, Rasulullahın
(sallallahu aleyhi ve sellem) vekili idi. Vefatından sonra, ondan başkasına vekalet etmem, demiştir. Sa'd b. Ubade'den başka herkesin
Ebubekir'e (r.a.) biat ettiği tevatür ile bilinmektedir.
Ali
(r.a.) ve Hâşim oğullarına gelince, bütün bunlar vefatlarından önce
Ebubekir'e (r.a.) biat etmişlerdir. Fakat, biatlarının altı ay sonra,
bazılarına göre de ertesi gün ve kendi istekleriyle gerçekleştiği söylenmektedir.
(Biatları gecikmesine rağmen bir farz
dahi olsa Ebubekir'in (r.a.) arkasında namaz kılmaktan geri kalmamışlardır. )
Yine
Ebubekir'e (r.a.) biat etmemişler diye saydıkların bütün bu zatlar Sa'd hariç, hepsi
de Ömer (r.a.)'e biat etmişlerdir. Sad' da Ömer (r.a.)'in hilafeti zamanında vefat
etmiştir. O, daha Sakife gününde iken hilafeti kabul etmiyordu. Çünkü, hilafetin Kureyş'in hakkı olduğunu bilmiyordu.
Râfizînin Ebubekir'in (r.a.) babası Ebu Kuhafeden rivayet ettikleri de tamamen
batıldır. Çünkü, Ebubekir (r.a.) sahabelerin en yaşlısı
değildi. Ancak, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dan
bir kaç yaş büyük idi. (Eğer Ashab Ebubekir (r.a.)'i yaşı için
halife seçmiş olsalardı, babasını seçeceklerdi. Çünkü,
babası ondan yaşlıydı. )
Abbas
(r.a.) ise, Rasulullah'tan
(sallallahu aleyhi ve sellem) üç yaş büyük idi. Bu hadisenin doğru olan rivayeti
şöyledir:
Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) vefat edince Mekke çalkalandı. Ebu Kuhafe de bu
durumdan haberdar oldu.
“Müslümanlara
ne oluyor?” dedi. Ona:
“Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) vefat etti” cevabını verdiler. Ebu Kuhafe:
“Çok
büyük bir haber, peki yerine kimi seçildi?” diye sordu.
“Oğlun
seçildi” cevabını vermeleri üzerine, Ebu Kuhafe:
“Menaf
ve Muğire oğulları kabul ettiler mi?” dedi. Evet, dediler. Neticede Ebu Kuhafa:
“Allah'ın
verdiğine mani olabilecek, vermediğini de zorla verecek kimse yoktur.” dedi.
Buhârî
ve Müslimde rivayet edildiğine göre, Âişe (r.a.) şöyle diyor:
Resûl-i Ekrem'in kızı Fâtıma (r.a.), Ebû Bekir'e (r.a.) haber göndererek
babasının Medine, Fedek ve Hayber Humusu (beşte biri)nden kalan mirasını istedi.
Ebubekir (r.a.) şu cevabı verdi:
“Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Biz Peygamberlerden miras alınmaz, geride bıraktıklarımız
sadakadır. Âl-i Muhammed bu maldan yer, buyurmuştur”.
Bu itibârla Resûlullahın icraatından
bir şey değiştirmem. Ancak, onun yaptığını yaparım.”
Bunun
üzerine Fâtıma (r.a.) Ebu Bekir'e gücenmiş ve ondan küsmüştü vefat edinceye kadar
onunla konuşmadı. Fâtıma (r.a.) Resulûllah'tan
(sallallahu aleyhi ve sellem) sonra Altı ay yaşadı. Fâtıma (r.a.) vefat edince
efendisi Ali (r.a.) onu geceleyin defnederek Ebubekir'e (r.a.)
haber vermedi. Cenaze namazını da Ali (r.a.) kılmıştı.
Ali
(r.a.), Fâtıma'dan (r.a.)
dolayı herkesten hürmet görüyordu. Fâtıma (r. Anha)
vefat ettikten sonra herkesin kendine karşı yüzünü astığını gördü. Bunun
üzerine Ebubekir'le
(r.a.) barışmak ve ona biat etmek için çare aradı. Çünkü O, geçen
şu aylar zarfında Ebubekir'e (r.a.) biat etmemişti. Ali (r.a.),
Ebubekir'e (r.a.) haber
göndererek onu davet etti ve yalnız başına gelmesini istedi. Çünkü,
Ömer'in (r.a.) onunla birlikte gelmesinden endişe ediyordu. Ömer (r.a.), Ebubekir'in (r.a.) yalnız gitmemesini tavsiye etti. Ebubekir (r.a.):
“Bana
yapabilecekleri birşey yoktur, gideceğim!” dedi ve kalkıp gitti. Ali (r.a.), Ebu Bekir'i
(r.a.) görünce şehâdet getirdi ve sonra şöyle konuştu:
“Biz
senin fazilet ve meziyetlerini, Allah'ın sana neler ihsan ettiğini biliyoruz,
Allah'ın sana verdiği nimetten dolayı sana haset etmiyoruz. Fakat,
bize karşı sert davrandın. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a
yakınlığımız dolayısıyla kendimizi hisse sahibi görmüştük.”
Ali'nin
(r.a.) sözlerini dinleyen Ebubekir'in (r.a.) gözleri yaşarmıştı. Söz sırası Ebubekir'e (r.a.) gelince O da şöyle konuştu:
“Bütün
varlığıma hâkim olan Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)'ın akrabasını gözetmek benim için kendi akrabamı gözetmekten daha çok
sevimlidir. Bu mallar yüzünden aramızda çıkan ihtilafa gelince, benim maksadım
tamamen hayır idi. Resulullah'ın yaptığını gördüğüm şeyi yaptım.”
Ali
(r.a.):
“Bugün
zeval vaktinden sonra sana biat edeceğim.” dedi.
Ebubekir (r.a.) öğle namazından sonra minbere çıktı. Şehâdet getirdi. Ali'nin
(r.a.)
biat hususunda gecikmesinin mevzuunu açarak onun mazeretini kabul ettiğini
açıkladı. Sonra Allah (c.c.)'dan müminlere af ve
mağfiret diledi. Ebubekir 'i
(r.a.)
müteakip Ali (r.a.) şehâdet getirerek söze
başladı. Ebubekir'in
(r.a.) ta'zime şayan olduğunu söyledi. Biatta gecikmesinin
Ebubekir'e
(r.a.) rekabetten ileri gelmediğini anlattı. Ancak,
akrabalık dolayısıyla hisse sahibi olduklarını sandıklarını, Ebubekir'e
(r.a.) biati müslümanları sevindirdi.
Şüphesiz
ki, imametle ilgili muteber icmaya bir-iki kişinin muhalefet etmesi ona zarar
vermez. Bu küçük ihtilaflar muteber olsaydı hiçbir imamet kesinleşemezdi.
Umûma müteallik hükümler için bu durum söz konusu değildir.
Bir-iki kişinin muhalefeti vuku bulduğunda icma kabul edilir mi, edilmez mi
meselesinde Ahmed bin Hanbel'den iki rivayet vardır.
Birincisi, bir-iki kişinin muhalefeti icma'ya
mâni değildir, İstikametindedir.
Muhammed b. Cerir et-Taberi ve başkalarının görüşü de
böyledir.
İkincisi, bir-iki ikisinin muhalefeti ile, hükümler üzerinde yapılan icmaya zarar gelir,
istikametindedir. Eğer birtek kişi nassa muhalefet ederse zaten bunun
muhalefetine itibar olunmaz. Said b. el-müseyyeb'in üç talakla boşanan kadının
bir başkasına (iddet beklemeden) mücerret olarak nikahlanması
ve tekrar boşanması ile ilk erkeğine helal olduğunu söylemesi gibi.
Kaldı
ki, hilafetin sıhhati mevzuunda şart olan hakça güçlü bulunan cumhurun
ittifakıdır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Cemaattan ayrılmayınız. Allah'ın eli cemaatın üzerindedir.”,
“Büyük topluluktan ayrılmayınız, onlardan ayrılan cehenneme
atılmıştır.”
buyururlar.
Ümmetten Ebubekir'in (r.a.) hilafeti üzerine ittifak edenler Ali'nin (r.a.) hilafeti üzerine ittifak edenlerden daha çoktur.
Müslümanların üçte biri, belki de daha fazlası Ali'ye (r.a.) biat etmedikleri
gibi, onunla savaşmışlardı. Hatta Büyük sahablerden bir kısmı onun safında yer
almamışlar ve ondan ayrılmışlardır. Ümmetten bazılarının geri çekilmeleriyle
imametin zemmedilmesi caiz olsaydı, Ali'nin (r.a.) imameti bir
çoklarının imametinden daha fazla zemmedilmesi gerekecekti.
|