بســـم الله الرحمن الرحيم

 

6.2

 

Ey Râfizî!

“Ali'nin imameti nass ile sabittir, icmaya ihtiyaç yoktur.” diyecek olursan, şöyle deriz:

İmaen veya sarahaten Ebubekir'in (r.a.) takdim edilmesiyle ilgili bir çok nasslar geçti. Ayrıca sahabilerin ona biat edip, onu Resulullah2ın (sallallahu aleyhi ve sellem) halifesi ismiyle tesmiyede icma etmeleri üstünlüğünün bir başka yönüdür. Ebubekir'in (r.a.) hilafeti hakkında yapılan tartışmalar iki yönlüdür.

Birincisi, hilafetin fiilen gerçekleşip gerçekleşmediği;

İkincisi, gerçekleşmemişse onun hakkı olup olmadığı doğrultusundadır. Birinci yönü tevatürle sabittir. Yani bütün insanlar Resulullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) sonra Ebubekir'in (r.a.) hilafeti yürüttüğü, Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yerine geçtiği, onun yerinde ümmete halife olduğu, hadleri tatbik edip hukuku yerine getirdiği, kafirlere savaş açıp mürtedleri öldürdüğü, işleri ehline tevdi edip, malları taksim ettiği, imamın yapması gereken ne varsa onu yaptığı ve hakikaten ümmet arasında imameti ilk önce onun aldığı hususunda ittifak etmişlerdir.

Meselenin ikinci cihetine gelince, yani, Ebubekir'in (r.a.) hilafete layık olduğu hususunda icmadan başka birçok nakli deliller de vardır. Ali'nin (r.a.) hilâfete lâyık olduğunu ispatlayacak bir yol varsa, mutlaka aynı yolla Ebubekir'in (r.a.), Ali ve başkasından hilafete daha layık olduğunu yine daha güzel bir şekilde ispatlamak mümkündür. Böyle olunca her iki halde de Ebubekir'in (r.a.) hilafeti üstlendiğine ve ona layık olduğuna dair icmaya da ihtiyaç kalmaz. Ama yine de icmanın meydana geldiğini söyleyebiliriz.

 

İÇİNDEKİLER

Altıncı Bölüm