Ey
Râfizî!
“Ali'nin imameti nass ile sabittir, icmaya ihtiyaç yoktur.” diyecek olursan,
şöyle deriz:
İmaen
veya sarahaten Ebubekir'in (r.a.) takdim edilmesiyle ilgili bir
çok nasslar geçti. Ayrıca sahabilerin ona biat edip, onu Resulullah2ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
halifesi ismiyle tesmiyede icma etmeleri üstünlüğünün bir başka yönüdür.
Ebubekir'in (r.a.) hilafeti hakkında yapılan tartışmalar iki yönlüdür.
Birincisi, hilafetin fiilen gerçekleşip
gerçekleşmediği;
İkincisi, gerçekleşmemişse onun hakkı olup
olmadığı doğrultusundadır. Birinci yönü tevatürle sabittir. Yani bütün insanlar
Resulullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) sonra Ebubekir'in (r.a.) hilafeti yürüttüğü, Resulullah'ın
(sallallahu aleyhi ve sellem) yerine
geçtiği, onun yerinde ümmete halife olduğu, hadleri tatbik edip hukuku yerine
getirdiği, kafirlere savaş açıp mürtedleri öldürdüğü,
işleri ehline tevdi edip, malları taksim ettiği, imamın yapması gereken ne
varsa onu yaptığı ve hakikaten ümmet arasında imameti ilk önce onun aldığı
hususunda ittifak etmişlerdir.
Meselenin ikinci cihetine gelince, yani,
Ebubekir'in (r.a.) hilafete
layık olduğu hususunda icmadan başka birçok nakli deliller de vardır. Ali'nin
(r.a.) hilâfete lâyık olduğunu ispatlayacak bir yol varsa, mutlaka aynı yolla
Ebubekir'in (r.a.), Ali ve başkasından hilafete daha layık olduğunu yine daha
güzel bir şekilde ispatlamak mümkündür. Böyle olunca her iki halde de
Ebubekir'in (r.a.) hilafeti üstlendiğine ve ona layık olduğuna dair icmaya da ihtiyaç
kalmaz. Ama yine de icmanın meydana geldiğini söyleyebiliriz.
|