Râfizî
devamla şöyle diyor:
“Ehl-i
sünnet mağara hadisesi ile ilgili olarak,
“Uzaklaştırılacaktır
ondan takva sahibi olan” ve
“(Ey Resulüm, Hüdeybiye seferinden)
geri kalan o bedevilere de ki: Siz yakında çok kuvvetli olan cengaver
bir kavimle harb için çağrılacaksınız.” meallerindeki âyetleri zikrederek,
çağıracak bu kişinin Ebubekir (r.a.) olduğunu, Onun Bedir günü Rasûlullah'ın yanında
ve çadırda bulunduğunu, malını Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) için harcadığını ve namaz için imam
tayin edildiğini iddia ediyorlar. Halbuki
Rasûlullah'la (sallallahu aleyhi ve sellem) beraber mağarada bulunmasında onun için bir fazilet yoktur.
Peygamberin onu arkadaş kabul etmesi, şerrinden emin kalması içindir. Çünkü bu
işi ifşa edebilirdi. Mezkûr âyetler de, onun
eksikliğine, zayıflığına ve sabırsızlığına delildir. Âyetteki
“Üzülme” sözü durumu bize daha açık göstermektedir. Üzülmek, sıkılmak
iyi bir şey veya itaat olsaydı, Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) onu bundan alıkoyması imkansız olurdu. Yok eğer üzülmek,
sıkılmak ma'siyet ise onun fazileti rezalete dönüşmüş olur.
“Uzaklaştırılacaktır
ondan, takva sahibi olan” mealindeki âyetten murad
ise, Ebu Ed-Dahdahtır. Komşusuna bir hurmalık alınca bu âyet nazil olmuştur.
“Geri
kalan o bedevilere de ki”, mealindeki âyetten murad
ise, Hudeybiye'ye gitmeyenlerdir. Bunlar hayber ganimetlerini almağa çıktılar,
fakat:
“De ki, bize tabi olamazsınız” âyeti ile
engellenmişlerdir. Çünkü, Allah (c.c.) Hayber
ganimetlerini, Hudeybiye'ye gidenler için kılmıştır.” (Hüdeybiye seferinden)
geri kalan o bedevilere de ki:
“Siz
yakında çok kuvvetli olan cengaver bir kavimle harb
için çağrılacaksınız.” âyetiyle, sonradan sizi çağıracağız mânâsı
anlaşılıyor. Bilahare Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onları Mute,
Hayber ve Tebuk gibi gazvelere çağırmıştır. Bu davetçinin, savaştığı için
Emirulmü'minin olması da mümkündür.
“Çadırda
Rasûlullah'ın yalnızlığını gidericiydi” sözü de doğru değildir. Çünkü
Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) dostu ve yalnızlığını gideren Allah'dır. Fakat,
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Bekri savaşmağa emrettiği takdirde defalarca kaçacağından ve
bundan dolayı da fitne çıkabileceğinden onu yanında tutmuştur. Durum böyle
olunca, savaşmadan oturan mı, yoksa cihad eden mi üstündür. Ebu Bekr'in (r.a.) malını
infak ettiğini iddia etmeleri ise tamamen yalandır. Çünkü malı yoktu. Babası da
gayet fakir idi. Malı olsaydı babasına yardım ederdi. Ebubekir (r.a.) câhiliyye
devrinde çocuk mürebbisi, İslâm devrinde de terzi idi. Onu halife ilan
ettiklerinde terzilikten alıkoydular.
“Azığa
ihtiyacım var.” demesi üzerine, Ona hergünü için beytül-maldan üç dirhem maaş
vermeye başladılar. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise, daha
Ebubekir'in (r.a.) bir şeyi yokken,
hicretten evvel ve hicretten sonra da Haticenin malı ile zengindi. Ebubekir
(r.a.)
malını infak etseydi, Ali hakkında “Hel Eta” suresi indiği gibi, onun
hakkında da ayet nazil olurdu. Ali'nin
(r.a.) kendilerine yardım ettiği kişilerin
en üstünü de şüphesiz ki, Rûsûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)tır.
Ehl-i
sünnetin Ebubekir (r.a.) hakkında iddia ettikleri mal infakı, Ali'nin mal intakından
fazla olmasına rağmen bu hususta âyet nazil
olmamıştır. Binaenaleyh bu konu ile ilgili rivayetlerin yalan olduğu ortaya
çıkmış oluyor. Ebu Bekrin (r.a.) namaz için imamete geçirilmesi bir hata neticesidir.
Çünkü Bilal ezanı okuyunca, Aişe (r.a.) babasının öne geçirilmesi için Bilâl'e
emretmiştir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) uyanır ve ezan sesini işitince, “Beni camiye götürün”
dedi Abbas r.a.) ve Ali'nin r.a.) koltukları arasında camiye giderek, Ebubekir
(r.a.)'i imametten
azledip, kendisi namaza başlıyor. Bütün bunlar cumhurun delilleridir. Akıllı
olan insaf gözüyle baksın, nefsin arzularını bırakarak hak olanı bulsun. Âbâ ve ecdadı taklit etmekten vazgeçsin.”
Râfizî'nin
bu uzun iddiasına karşı da cevabımız şudur:
- Bu sözlerde hiçbir insan için mümkün olmayan yalan ve
iftiralar vardır.
- Şüphesizki, râfizîler bu iftiraları
uydurmada yahudiler gibidirler.
- Gerçekten râfizîler iftiracı bir
kavimdir. Allah'ın nurunu söndürmek ve hakikatleri ters çevirmek istiyorlar.
- Râfizîler hakkı red ve yalanı tasdik
etmede bidatçıların en kalabalık olanlarıdır.
Mağara hadisesi de Ebubekir (r.a.) için açık ve öğücü
bir fazilettir. Onun hakkında Allah (c.c.) şöyle buyurur:
“Hani
Mekke kafirleri onu Mekke'den çıkarttıklarında ikinin
ikincisi (Peygamberin
arkadaşı Ebubekir (r.a.)) ile (Sevr dağında) mağaradaydılar. O vakit
Peygamber arkadaşına şöyle diyordu: Mahzun olma, zira Allah'ın yardımı bizimle
beraberdir.” (Tevbe: 9/40)
Buhari
ve Müslim'de rivayet edildiğine göre, Ebubekir (r.a.) şöyle der:
“Bir mağarada iken müşriklerin tepemize kadar gelen ayaklarını
gördüm. Ve:
“Onlardan birisi kendi ayaklarına bakacak olursa bizi görür”
dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Üçüncüleri Allah olan iki kişinin durumundan haberin var
mıdır?” buyurdular.
(Buhari Fedail:
2, Menakıb: 45, Tefsir Tevbe: 1, Müslim, Fedail: 1, Tirmizi Tefsir Tevbe)
Buradaki
beraberlik özeldir;
“Korkmayınız,
zira ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm.” ayetinde olduğu gibi.
İbn-i
Uyeyne
şöyle diyor:
Peygamberlerine
karşı olan tavırlarından dolayı Allah (c.c.) Ebubekir'in (r.a.) dışında bütün
insanlara itabta bulunarak şöyle buyurmuştur:
“Eğer
siz, Peygambere yardım etmeseniz, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine
eder. Hani Mekke kafirleri onu Mekke'den
çıkarttıklarında ikinin ikincisi (Peygamberin arkadaşı Hz. Ebu Bekr) ile (Sevr
dağında) mağaradaydılar. O vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu: Mahzun
olma, zira Allah'ın yardımı bizimle beraberdir.”
(Tevbe:
9/40)
Ebu Kasım es-Suheylî ve daha bir
çokları:
Bu
beraberlik Ebubekir'e (r.a.) hastır. Ondan başkasına ait olduğu bilinmemektedir,
diyorlar.
“O
vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu: Mahzun olma Allah'ın yardımı bizimle
beraberdir.”
mealindeki âyet Ebubekir'in (r.a.) ashab arasında zirvede
bulunduğuna delildir.
Sıddik
(r.a.) Peygamberliğin gelmesinden vefat edinceye kadar Rasûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) arkadaşlık
etmiştir. Bu dostluk o kadar ileriye gitmiştir ki, “Hayatta da, ölümde de
ondan ayrılmamıştır.” sözünün meşhur olmasına vesile olmuştur.
Buhari'deki
bir başka hadiste Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Arkadaşımı bana bırakmıyacakmısınız?” buyurmuştur.
Buhâri
ve Müslim'de rivayet edildiğine göre Hz. Aişe şöyle der:
“Babamla anamın İslam diniyle mütedeyyin olmıyarak yaşadıklarını
hiç hatırlamam. O zamanlarda bir günümüz geçmezdi ki, o günde sabah ve akşam
vakitlerinde Rasûlullah bize gelmemiş olsun.”
Buhârî'de rivayet edildiğine göre, Hudeybiye
antlaşmasının şartlarını ağır gören Ömer (r.a.), Rasûlullah'a:
“Biz müslümanlar hak, düşmanlarımız batıl üzerinde bulunmuyorlar
mı?” Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Evet öyledir” buyurdu.Ömer (r.a.):
“Şu halde dinimiz uğrunda bu denâeti
niçin kabul edelim?” dedi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Muhakkak surette ben, Allah'ın peygamberiyim. Ben (bu
maddeyi kabul etmekle) Allah'a isyan etmiş değilim. Allah benim yardımcımdır” buyurdu.Ömer (r.a.):
“Vaktiyle sen bize yakında varıp Beyti (Kabe'yi)
tavaf edeceğiz, diye haber vermemiş miydin?” deyince, Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem):
“Yok, ben sana (Vakit tayin ederek)
bu sene varıp tavaf
edeceğiz, diye haber vermedim” buyurdu. Ömer (r.a.) devamla şöyle dedi:
“Bu konuşmayı takiben Ebubekir'e (r.a.) vardım ve: Ey Ebubekir
(r.a.)! Bu
adam Allah'ın hak peygamberi değil midir?” dedim. O da:
“Evet hak peygamberidir” dedi. Ben:
“Biz müslümanlar hak, düşmanlarımız batıl üzerinde değil
midirler?” dedim. Ebubekir (r.a.):
“Evet öyledir” diye cevap verdi. Ben;
“Öyle ise niçin dinimizi küçük görüyoruz?” dedim. Ebubekir
(r.a.):
“Behey adam, Muhammed Allah'ın peygamberidir. O, Rabbine âsi değildir, Allah onun yardımcısıdır, sen hemen onun
emrine sarıl. Vallahi Muhammed hak üzeredir, dedi...”
(Buhari
Şurut: 1,15, Hacc: 106, Muhsar: 3, Meğazi: 35, Ebu Davud Cihad: 168, Sünnet: 9)
Bu
ve buna benzer hareketlerinden dolayı Ebubekir (r.a.) sıddik unvanına
nail olmuştur.
Yine Buhâri'nin rivayetine göre, Ebu ed-Derda
(r.a.), Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Ey insanlar, Ebubekir'in hakkını veriniz. O hiçbir zaman bana
kötülük etmemiştir.” buyurduğunu rivayet etmiştir.
(Buhari
Fedail: 2)
Akıllı kimse, sahih hadisleri güzelce incelerse, doğru
ve yalanın hangisi olduğu kendisine açıkça belirlenmiş olur. Her kim gerçek
hadisler ile râfizîlerin şüpheli hadislerini birbirine karıştırırsa, onların
asılsız iddialarına sapacaktır.
Onun
için sanatı sanatkara, tababet tabibe, dil bilgisini
dilciye, parayı sarrafa teslim etmek gerekir.
Buna
rağmen bütün bunların yanılmaları mümkündür. Ama,
fakih ve muhaddisler böyle değildir. Fakihlerin batıl bir mes'ele
üzerinde ittifak etmeleri
mümkün olmadığı gibi, muhaddislerin de yalanı tasdik veya doğruyu yalanlamaları
mümkün değildir.
Binaenaleyh iyi düşünen bir kimse, Ebubekir'in (r.a.) zatına mahsus faziletlerini çok açık
bir şekilde müşahede edecektir. “Allah bizimledir” ayet-i kerimesini:
“İnsanların Rasûlulah'a
(sallallahu aleyhi ve sellem)
en sevimli olanı Ebu Bekir'dir”,
Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
yokken
müracaatın Ebu Bekir'e yapılması ve
sıddikiyeti ona mahsus kılan hadisler, bütün bunlar Ebubekir'in (r.a.) faziletine
delalet eden apaçık delillerdir. (Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)
bir kadına: “Beni bulamazsan, Ebubekir'e sor” buyurmuşlardır. )
Namaz
ve hac için Rasûlullah'ın onu vekil etmesi, vefatından sonra da müslümanların
topyekün ona itaat etmeleri ayrıca onun üstünlüğüne delalet eder.
Bunlardan
başka kendisiyle Ömer (r.a.)'in faziletlerini dile getiren hadisler vardır. Rasûlullah'ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
her ikisine iman ile şehadette bulunması,
Ali (r.a.)'nin: Rasûlullah'ın:
“Ebubekir ve
Ömer'le beraber çıktım” sözünü çokça söylediğini nakletmesi:
“Ben, Ebubekir ve Ömer buna inanıyoruz”
hadisi de bu kabildendir.
Fakat
Ali'nin
(r.a.) menkibeleri çok olmasına rağmen,
yalnız ona mahsus faziletleri belirten yirmi kadar hadis vardır. Menkibeleri de
sayısızdır. Bütün bunlar Ebubekir'in (r.a.) Rasûlullah'a
(sallallahu aleyhi ve sellem) dost olduğunu
gösteren delillerdir.
Râfizî'nin
iddia ettiği gibi Ebubekir (r.a.), Rasûlullah'ın düşmanı olsaydı, müşrikler mağaranın
dibine geldiklerinde sevincini ilan etmesi gerekirdi. Aksine Ebubekir (r.a.) üzülmüş, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da “üzülme
Allah bizimledir.” buyurarak, Allah'ın onları koruyacağını ve onlara
yardımcı olacağını bildirmiştir.
İnsanların
en geri zekalısı dahi böyle tehlikeli bir yolculukta
Rasûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem)
arkadaşlık edemin halini idrak etmekten âciz değildir.
Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem)
yalnız onun arkadaşlığını ve dostluğunu kabul ettiği bir kimse,
gizlice onun düşmanı olması mümkün müdür?
Böyle
bir şeyi ancak insanların en câhili ve en geri zekâlı
olanı kabul edebilir. Rasûlullah'ın
(sallallahu aleyhi ve sellem)
kendisine gizliden düşman olan birisini
dost kabul ettiğini iddia edenleri, hasseten bunu akıl ve ilimce mahlukatın en mükemmeli olan zata caiz görenleri Allah rezil
etsin.
|