HAŞİYE Hattâ birgün kedilere baktım. Yalnız yemeklerini
yediler, oynadılar, yattılar. Hatırıma geldi: "Nasıl bu
vazifesiz canavarcıklara mübarek denilir?" Sonra gece
yatmak için uzandım. Baktım, o kedilerden birisi geldi,
yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi, sarih bir
surette "Yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ
Rahîm" diyerek, güya hatırıma gelen itirazı ve tahkiri,
taifesi namına reddedip yüzüme çarptı.
Aklıma geldi: "Acaba şu zikir bu ferde mi mahsustur, yoksa
taifesine mi âmmdır? Ve işitmek yalnız benim gibi haksız bir
muterize mi münhasırdır, yoksa herkes dikkat etse bir derece
işitebilir mi?" Sonra, sabahleyin başka kedileri dinledim.
Çendan onun gibi sarih değil; fakat mütefavit derecede aynı
zikri tekrar ediyorlar. Bidâyette hırhırları arkasında
"Yâ Rahîm" fark edilir. Git gide hırhırları,
mırmırları aynı "Yâ Rahîm" olur; mahreçsiz,
fasih bir zikr-i hazîn olur. Ağzını kapar, güzel "Yâ
Rahîm" çeker. Yanıma gelen ihvanlara hikâye ettim. Onlar
dahi dikkat ettiler, "Bir derece işitiyoruz" dediler.
Sonra kalbime geldi: "Acaba şu ismin vech-i tahsisi nedir?
Ve niçin insan şivesiyle zikrederler, hayvan lisanıyla
etmiyorlar?"
Kalbime geldi: Şu hayvanlar çocuk gibi çok nazdar ve nazik ve
insana karışık bir arkadaş olduğundan, çok şefkat ve
merhamete muhtaçtırlar. Okşandığı vakit, hoşlarına giden
taltifleri gördükleri zaman, o nimete bir hamd olarak, kelbin
hilâfına olarak esbabı bırakıp, yalnız kendi Hâlık-ı
Rahîminin rahmetini kendi âleminde ilân ile, nevm-i gaflette
olan insanları ikaz ve "Yâ Rahîm" nidâsıyla,
kimden medet gelir ve kimden rahmet beklenir, esbap-perestlere
ihtar ediyorlar.