On Yedinci Söz - s.84

5. Biri bil; marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır.

6. Biri söyle; Ona ait olmayan sözler mâlâyâni sayılabilir.

Evet, Câmi, pek doğru söyledin. Hakikî mahbub, hakikî matlub, hakikî maksud, hakikî mâbud yalnız Odur.

Çünkü bu âlem, bütün mevcudatıyla, muhtelif dilleriyle, ayrı ayrı nağamâtıyla, zikr-i İlâhînin halka-i kübrâsında beraber Lâ ilâhe illâ Hû der, vahdâniyete şehadet eder. Lâ ühıbbü'l-âfilîn'in açtığı yaraya merhem sürüyor ve alâkayı kestiği mecazî mahbuplara bedel bir Mahbub-u Lâyezâlîyi gösteriyor.


Bundan yirmi beş sene kadar evvel İstanbul Boğazındaki Yuşa Tepesinde, dünyanın terkine karar verdiğim bir zamanda, bir kısım mühim dostlarım beni dünyaya, eski vaziyetime döndürmek için yanıma geldiler. Dedim: "Yarına kadar beni bırakınız; istihare edeyim." Sabahleyin kalbime bu iki levha hutur etti. Şiire benzer, fakat şiir değiller. O mübarek hatıranın hatırı için ilişmedim. Geldiği gibi muhafaza edildi. Yirmi Üçüncü Sözün âhirine ilhak edilmiştir. Makam münasebetiyle buraya alındı.

Birinci Levha

Ehl-i gaflet dünyasının hakikatini tasvir eder levhadır.

Beni dünyaya çağırma,
Ona geldim fenâ gördüm.

Demâ gaflet hicab oldu,
Ve nur-u Hak nihan gördüm.

Bütün eşya-yı mevcudat
Birer fâni muzır gördüm.

Vücut desen, onu giydim,
Ah, ademdi, çok belâ gördüm.

Hayat desen onu tattım
Azap-ender azap gördüm.

Akıl ayn-ı ikab oldu,
Bekayı bir belâ gördüm.

Ömür ayn-ı heva oldu,
Kemal ayn-ı heba gördüm.

Amel ayn-ı riya oldu,
Emel ayn-ı elem gördüm.

Visal nefs-i zeval oldu,
Devâyı ayn-ı dâ gördüm.

Bu envar zulümat oldu,
Bu ahbabı yetim gördüm.

Bu savtlar nây-ı mevt oldu,
Bu ahyâyı emvat gördüm.

Ulûm evhâma kalb oldu,
Hikemde bin sakam gördüm.

Lezzet ayn-ı elem oldu,
Vücutta bin adem gördüm.

Habib desen onu buldum,
Ah, firakta çok elem gördüm.


OnYedinci Söz - s.85

İkinci Levha

Ehl-i hidayet ve huzurun hakikat-i dünyalarına işaret eder bir levhadır.

Demâ gaflet zeval buldu,
Ve nur-u Hak ayan gördüm.

Vücut burhan-ı Zât oldu,
Hayat, mir'ât-ı Haktır, gör.

Akıl miftah-ı kenz oldu,
Fenâ, bâb-ı bekadır, gör.

Kemâlin lem'ası söndü,
Fakat şems-i cemal var, gör.

Zeval ayn-ı visal oldu,
Elem ayn-ı lezzettir, gör.

Ömür nefs-i amel oldu,
Ebed ayn-ı ömürdür, gör.

Zalâm zarf-ı ziya oldu,
Bu mevtte hak hayat var, gör.

Bütün eşya enis oldu,
Bütün asvat zikirdir, gör.

Bütün zerrat-ı mevcudat
Birer zâkir, müsebbih gör.

Fakrı kenz-i gınâ buldum,
Aczde tam kuvvet var, gör.

Eğer Allah'ı buldunsa
Bütün eşya senindir, gör.

Eğer Mâlik-i Mülke memlûk isen
Onun mülkü senindir, gör.

Eğer hodbin ve kendi nefsine mâliksen
Bilâ-addin belâdır, gör,

Bilâ-haddin azaptır, tad,
Belâ gayet ağırdır, gör.

Eğer hakikî abd-i hüdâbin isen,
Hudutsuz bir safâdır, gör,

Hesapsız bir sevap var, tad,
Nihayetsiz saadet gör.


Yirmi beş sene evvel Ramazan'da, ikindiden sonra Şeyh Geylânî'nin (k.s.) Esmâ-i Hüsnâ manzumesini okudum. Bana bir arzu geldi ki, Esmâ-i Hüsnâ ile bir münacat yazayım. Fakat o vakit bu kadar yazıldı. O kudsî üstadımın mübarek Münâcât-ı Esmâiyesine bir nazire yapmak istedim. Heyhat! Nazma istidadım yok. Yapamadım, noksan kaldı. Bu münacat, Otuz Üçüncü Sözün Otuz Üçüncü Mektubu olan Pencereler Risalesine ilhak edilmişti. Makam münasebetiyle buraya alındı.


OnYedinci Söz - s.86

Ey nefsim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki:

Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahmân'a teslim eyledim; gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim.


Barla Yaylası, çam katran, ardıç, karakavağın bir meyvesidir

Makam münasebetiyle buraya alınmış. On Birinci Mektubun bir parçasıdır.

Bir vakit, esaretimde, dağ başında, azametli çam ve katran ve ardıç ağaçlarının heybetnümâ suretlerini, hayretfezâ vaziyetlerini temâşâ ederken, pek lâtif bir rüzgâr esti. O vaziyeti, pek muhteşem ve şirin, velvele-âlûd bir zelzele-i raksnümâ, bir tesbihat-ı cezbe-edâ suretine çevirdiğinden, eğlence temâşası nazar-ı ibrete ve sem-i hikmete döndü. Birden, Ahmed-i Cizrî'nin Kürtçe şu fıkrası:

hatırıma geldi. Kalbim, ibret mânâlarını ifade için şöyle ağladı: