HAŞİYE 1 Ben on üç sene
evvel yüksek bir yer olan Yûşa tepesinden dünyaya baktım, birbiri içindeki mevcudat
tabakatına ve mehasinine herkes gibi meftun idim. Adeta şedit bir muhabbetle alakadar
idim. Halbuki, pek zahir bir surette fena ve zevalde yuvarlanmalarını aklen müşahade
ettim. Dehşetli bir elem ve firak; belki hadsiz firaklardan gelen bir zulmet hissettim.
Birden ayeti otuz üç mertebesi ile imdadıma yetişti. Ben de gelecek tarzda
remizli okurdum. Mağrip ve yatsı ortasında devam ettiğim yedi cümle-i mübarekenin
herbirisi birer lem'a olarak Otuz Birinci Mektup'un Lemeât'ına girecekti. Beş cümlesi
girdi, bu ikisi kalmıştı. Bunun için Dördüncü, Beşinci Lem'alar'ın yerleri açık
kalmıştı. Biri,
diğeri,
in meratibine
dair olacaktı. Bu iki mübarek kelamın meratibi ilimden ziyade fikir ve zikir
olduğundan Beşinci Bab olarak Arabî zikredildi.
HAŞİYE 2 Bir zaman bu
cümle-i mübarekenin çok envarını ve makamatını gördüm. Beni çok müthiş
zulümattan ve vartalardan kurtardı. Ben o ahval ve makamata işaret için gayet muhtasar
birer fıkra, bazan birer kelimesiyle kendi tahatturum için işaretler koymuştum. O
baştaki fıkra ise herkes gibi benim de bir mahbubum olan koca dünyanın zevalini ve
fenasını ve içindeki zihayatın ölmesini düşündüğümden çok elim ve derin
dertlerime merhem olarak buldum. Baştaki cümleler bu sırra göre gidiyor.