Son Şahitler 1.Cild s. 291
SABRİ ARSEVEN
Santrol Sabri-Nur iskele memuru
Sabri-Sıddık Sabri
Sabri Arseven, Eğirdir'in Bedre köyünün imamıdır.
Bediüzzaman Sadi Nursî'ye talebe olup, onun mukaddes davasına hizmetkâr olan
bahtiyar simalardandır.
l893 senesinde dünyaya gelen Sabri Efendi, l954 senesinin
20 Şubat'ında Eğirdir'in Pazar Köyünden Bedre'ye dönerken kamyonun
devrilmesiyle, beyin kanaması geçirmiş ve böylece Hakk'ın rahmetine intikal
etmişti.
Bediüzzaman, Sabri Efendinin cenazesine bizzat
iştirak etmişti. Elli haneli Bedre
köyünün mezarlığında medfun Sabri Hocanın mezar taşında şunları okumaktayız:
"Gel nazar kıl mezarımın taşına
"Âkil isen aklını al başına
Ben de bir dem sürdüm sefa cihanda
Akıbet bak, taş diktiler başıma."
l943 sensinde Bediüzzaman'la birlikte Denizli'de dokuz ay
hapis yatan Sabri Efendi için Nur'un mektuplarında çeşitli iltifatlar ve
takdirkâr cümleler bulunmaktadır. Bunlardan birinde, Kastamonu mektuplarında
şunları okumaktayız:
Üstadla kardeşlik
sikkesi
"Sıddık Sabri! Senin cisminde (ayağında)
kardeşliğimin sikesini gördüğüm zaman bir hiss-i kablelvuku ile kalbime geldi:
Bu zat mühim bir vakitte bana çok ehemmiyetli bir kardeşlik edecek. Ve muvaffak
oldun, yaptın. Allah senden ebeden razı olsun."[1]
Sabri Hocanın da ayak parmaklarının ikinci ve üçüncüsü,
Bediüzzaman'ın ayak parmakları gibi birbirine yapışık bir şekildeymiş.
Kastamonu mektuplarındaki cisminde (ayağında)
kardeşliğimin sikkesi" mezkûr mânaya işaret etmektedir.
Nur iskele memuru
Hacı Sabri Efendi, Nur Risalelerinin ilk neşir senelerinde
santrallık vazifesini hakkıyla yapmıştı. Etraf köylere Nurları yaymıştı.
Barla'da bulunan Bediüzzaman'la bir santral gibi irtibat kurmuştu.
Eğirdir Gölü sahillerinde her köyün, nahiye ve kazalarının
iskeleleri vardır. Bedre, İlama ve Barla iskeleleri birbirini takip ederek
sahil boyunca uzanır. Sabri Efendi, bulunduğu Bedre köyünde "Nur iskele
memuru" olarak da vazifesini yapmıştı. Nurları Bedre iskelesinden diğer
köylere tevzi ederdi. Sadakat ve bağlılığının bir nişanesi olarak Bediüzzaman
kendisine "Sıddık Sabri" diyordu. Albay Hacı Hulusi Yahyagil'e nisbet
ediyor; "Hulusi-i Sani" yani "ikinci Hulusi" diyordu
Bediüzzaman.[2]
Eğirdir Gölünün güzel sahillerinde Nur iskele memuru
Santral Sabri'nin aziz hatıraları dillerde söylenir durur. Dilden dile naklolan bu hatıralardan birinde şunları
tesbit etmiştik:
Bediüzzaman'ın
cübbesi ile yangını söndürdü.
Bediüzzaman'ın Barla'da Nur Risalelerini telif ettiği
senelerde, yani l926 ve l934 seneleri arasında Bedre yakınlarındaki bir
korulukta yangın çıkıyor. Sabri Efendi bu alevleri ne yaptıysa söndüremiyor,
önleyemiyor. Neticede sırtında Üstadından yadigar olarak bulunan cübbeyi
çıkartarak alevlere doğru uzatıyor, dalga dalga yayılmak istidadı gösteren
kızıl alevlere hitap ediyor: "Yak işte yakalabilirsen, işte bu
Bediüzzaman'ın cübbesi!"
Az sonra alevler çekiliyor, ferini kaybediyor ve nihayet
sönüp gidiyor.
Bu hâdise Bediüzzaman'a intikal edince, Nurlu Üstad
tebessüm ederek Sıddık Sabri Efendiye hitaben:
"Keçeli, beni orman koruyucusu mu yaptın!" diye
latife yapıyor.
Sabri Efendi gibi mübarek zatların en zor şartlar altındaki hizmetleri sayesinde, Nur Risaleleri bugün iman ve irfan ufkumuzu güneşler gibi aydınlatmaktadır. Allah onlardan ebediyyen razı olsun.