"Mübarek"liğin
sebebi
Nur Risalelerinden Yirmi Altıncı Mektup'ta ismi ve bahsi geçen
Mübarek Süleyman 20 Ekim l963 tarihinde ahirete intikal etmişti.
Barla'nın Çam Dağlarında Bediüzzaman'a misafir olan bu
temiz kalbli, mübarek insan ısrarla Cuma gecesi Üstad'ın yanında kalmak
istemişti.
Bir parça küflenmiş ekmek iki gün, iki kişiye nasıl
yetecek diye düşünerek Çam Dağlarında bir yamaca doğru çıkarken bir katran
ağacının dalları arasında koca bir ekmek buldukları zaman, Bediüzzaman:
"Süleyman müjde Cenab-ı Hak bize rızık verdi"
deyince, safi kalbli Süleyman, cevaben:
"Bu ekmek bize helal olur mu?" diye sormuştu.
Bediüzzaman ondan bu safiyet dolu sözleri işitince:
"Vay mübarek vay!..." demişti. İşte bu hâdiseden
sonra, safi kalb Süleyman'ın ismi "Mübarek Süleyman" olarak
hafızalara intikal etmişti.
"Mübarek
Süleyman ne âlemde?"
Aradan seneler geçmiş, Bediüzzaman bu defa Emirdağ
bozkırlarında gurbet ve hicretlerle geçen ömrünü devam ettiriyordu. Barla
yaylasından Bahri Çağlar isimli Nur Talebesi, Bediüzzaman'ı Emirdağ'da ziyarete
gelmişti.
Bu ziyaret esnasında Barla'dan, Barlalılardan, Bediüzzaman'ın
Barla'da geçen günlerinden bahisler açılmıştı. Bir ara Üstad, Bahri Efendiye
Mübarek Süleyman'ı sormuştu:
"Mübarek Süleyman ne âlemde, neler yapıyor?"
Bahri Efendi memnuniyet içinde Mübarek Süleyman'ın
Risale-i Nurları
yazdığını ifade etmişti:
"Mübarek Süleyman Risale yazıyor Efendim."
Bediüzzaman bu cevaba şu şekilde mukabelede bulunmuştu:
"Onun bir zamanlar Çam Dağlarında söylediği bir söz
vardır ki, o söz, onun on sene Risale yazmasından daha hayırlıdır."
Mübarek Süleyman'ın safi kalbinin ifadesi olan "Bu
ekmek bize helâl olur mu?" sözü "Mübarek" oluşunun bir delili
olara Risalelere geçmesine, gönüllerde yaşamasına sebep olmuştur.
"Mübarek Süleyman" gibi nice isimsiz mübareklerin, altın kalbli Nur hizmetkârlarının emeklerinin yadigârı olan Nur Risaleleri ebedi kurtuluş rehberi olarak gençliğimizin yolunu ışıldatmaya devam etmektedir.