Bir mektubun
yazılış sebebi
Demirci Salih olarak bilinen Nur Talebelerinden Eğridirli mübarek
ve temiz kalbli mü'min, gayet masumane anlatıyordu. Arada sırada cebinden
çıkarttığı büklüm büklüm olmuş, iyice yıpranmış bir sayfadan da yer yer
okuyarak anlattığı hatıranın teyit ve
tasdikine gidiyordu.
Emirdağ Lahikaları'nda yer alan bu mektupta şunlar ifade
ediliyordu:
"Aziz kardeşlerim!
"Bu defa motorlu kayık içinde Eğridir'den Barla'ya
giderken denizin dehşeti, emsalsiz fırtınası Leyle-i Kadirdeki dehşetli
hastalık gibi zahmet noktasını kaldırıp büyük bir rahmete vesile olduğunu
sizlere müjde veriyorum. Altı arkadaş ile beraber şehit olmak, yedi ihtimalden
altı ihtimal ile deniz bize geniş bir kabir olmak için zemin hazırlandı. Fakat
o hal altında mükerrer tecrübelerle yağmurun Risale-i Nur'la alâkadarlığı ve
şimdi çok zamandır yağmura şiddetli ihtiyaç olduğu bu zamanda Risale-i Nurun
gizli düşmanlarının tehlikesinden ve geniş plânından kurtulmasına bir işaret
olarak o dehşetli haletimiz bir sadaka-i makbule hükmüne geçtiği remziyle o
rahmet-i İlâhîden gelen emr-i Rahmaniyi imtisalindeki iştiyak ile yağmurun bir
annesi olan bu deniz, o rahmete dair emr-i İlâhîyi gayet heyecanla ve iştiyak
ile acelelik ile getirmek için, bir şefkat tokadı nevinden Nur Talebeleri olan
bizim başımızı tokat ile yüzümüzü ve gözümüzü yağmurla okşadı.
Biz bu haleti zahiren hiddet, mânen şefkatkârâne okşamak
nevinde gördük. Ben daha fırtına ve yağmur başlamadan evvel hiss-i kable'l-vuku
ile hazine-i rahmete bir anahtar olacak dehşetli ve heyecanlı bir musibet
hissettiğimden mütemadiyen Cevşen'i ve Şah-ı Nakşibend'in virdini okuyordum.
Denizin o dehşeti içinde kemal-i şevk ile o mübarek denizi kabir olarak kabul
ediyordum. Böyle kaza ile vefat eden şehid hükmünde olduğu gibi, şehid
de veli hükmünde olmasından altı arkadaşıma acımadım. Yalnız içinde bulunan
çocuğa bir parça acıdım. O kayığın makinası bozulduğu ve yelkeni de rüzgâr onun
aksiyle geldiği için, faide vermediğini ve denizin mevc-leri de pek büyük;
evvelâ kayığa ve zahiren bize hücum etmesiyle beraber kayığın içine girmediği
için kemal-i sabır ve şükürle karşıladık ve sâlimen sahile çıktık.
Elhamdülillâhi alâküllihâl dedik..."
Eğirdir'den hareket
l954 senesinde cereyan eden bu hâdiseyi Eğridirli Demirci
Salih Efendi, Üstad Bediüzzaman'ın bir araba ile Eğirdir'den Isparta'ya gitmek
istediğini anlatarak mevzuya giriyordu.
Rahmetli Çilingir Ali (Savran) ile kendisi ise, Üstad'la
beraber deniz yolculuğu yapıp, Üstad'ın arkasında huzur ve huşu içinde namazlar
kılarak Barla'ya gitmek istiyorlar. Isparta'ya araba bulamayınca, Barla'ya bir
motorlu kayık buluyorlar.
O gün Bediüzzaman ise, çok hiddetli, telâşlı, gelecek
musibeti hissederek elinde Cevşen ve Şah-ı Nakşibend'in duaları mütemadiyen
okuyor.
Demirci Salih Efendi gibi, Şakir Çağlar (Demirci Salih'in
kayınpederi olan Bahri Çağlar'ın ağabeyi) da Üstad Bediüzzaman'la birlikte
Barla'ya gitmek için ısrar edenlerden birisi idi. Üstad kendisi araba istiyor
Isparta'ya gitmek için, fakat yakınlarının şiddetli ısrarı üzerine kendi arzu
ve reyinden vazgeçip, Barla'ya gitmeye karar veriyor.
Sinirli, hiddetli ve telâşlı bir şekilde hazırlanan motora
biniyorlar. Demirci Salih Efendinin iki yaşlarındaki Said ismindeki küçük
yavrusu da bu kafile içinde..
Göl kaynıyor
Yarım saat içinde bir fırtına başlıyor. Eğridir Gölü kazan
gibi kaynamaya başlıyor. Büyük dalgalar küçük motorla bir oyuncak gibi oynuyor.
Bir havaya, bir dibe doğru inip çıkmalar, her an batma tehlikesi içinde,
şiddetli yağmurdan, dalgaların suyundan, sırılsıklam oluyorlar.
Bizim Barla yolcuları korku ve heyecan içinde, tir-tir
titrerken asrın vekili Bediüzzaman belâ zindanlarında, sefa bahçelerini
seyreden Ulu Sultan, gayet rahat ve fütursuz, dualarını okumaya devam ediyor.
Gönüllü ve ısrarlı Barla yolcuları yağmur ve dalgalardan sucuk gibi olurken, rahmet-i İlâhî tek damla üzerine
düşürmüyordu.
Herkes bağırıyor tekbir getiriyor, salâvat getiriyor,
korkudan benizler atmış, soğuktan titriyorlar. Üstad Bediüzzaman'da hiç telâş
ve korku emaresi yok.
Demirci Salih Efendi, kendi mahallî Eğridir şivesiyle
gayet safiyane şunları ifade ediyordu:
"Başımız adam akıllı tuttu. Kımıldayacak halimiz yok,
tahammülümüz kalmadı. Başımı kaldıracak takatim yok. Hafiften Üstad'a
bakıyorum; içimden Üstad nasıl olsa kurtulur, ama biz denizin dibine gideceğiz,
diyorum. Kavisli bir sahile yanaştık...Liman... Bedre iskelesine motor kendini
atınca derinden derine nefes alıp, şükretmeye başladık."
Fırtınadan sonra
yangın
Sağ salim sahile çıkan Demirci Salih Efendi ve arkadaşları
orada ihtiyar bir kadının kulübesine iltica ediyorlar.
İhtiyar köylü kadın kafilede Üstad Bediüzzaman'ı görünce sevinç
içinde:
"Allahım nerelerden gönderdin sen bunları?"
diyor.
Bunları anlatan Demirci Salih, Üstad'ın hiç ıslanmadığını,
üzerinde en ufak bir yaş bulunmadığını söylüyor. Kulübede çay yapma hazırlığına
başlayan Demirci Salih bu defa ateş yakarken kulübedeki çalıları tutuşturup,
yangın çıkartıyor.
Şakir Çağlar benim heybem diye heybesini kurtarmaya
çalışırken, kadın burada üç yüz liralık eşya var, diye feryada başlıyor.
Bereket, destide su varmış, suyu atarak muhtemel büyük bir yangını böylece
önlüyorlar.
Bu zamana kadar sabreden Bediüzzaman, Demirci Salih'i
yanına çağırarak yüzüne bir tane tokat aşkediyor. Tokadı yiyen Salih Efendi bu
vakayı şöyle anlatır:
"Üstad bir vurdu, bir vurdu ki barut gibi yaktı...
Üstad 'Orada öyle ettin, burada da böyle ettin...' diyor. Tokadı yiyince aklım
başıma gelmişti. Üstad kalk, dedi, namaz kılalım. Kalktık göl kıyısında namaz
kıldık..."
Namazdan sonra bir merkep bularak, Üstadı merkebe
bindiriyorlar, arkasına da küçük Said'i yükleyip Barla'ya doğru yola
koyuluyorlar..
"Ömer benim
yerime şehid oldu"
Bu hâdisenin cereyan ettiği günlerde, yani l954
Temmuz'unda Bediüzzaman Said Nursî'nin talebelerinden Konyalı Halıcı Sabri
rahmetlinin büyük oğlu ömer Halıcı şehid oluyor.
Hadiseyi yakinen bilen muhterem Ali Demirel otuz dört yaşlarındaki
Ömer Halıcı'nın İstanbul'dan Balıkesir'e doğru askerî jet tayyaresiyle bir gece
uçuşu esnasında Manyas Gölü kenarına düşerek şehid olduğunu anlatmaktadır.
Bu tayyare kazasını duyan Bediüzzaman genç subay talebesi
için.
"Ömer benim yerime şehid oldu"diyerek ruhuna
rahmetler ve Fatihalar gönderiyor.
Ayrıca Ömer Halıcı'nın bahsi olunca:
"Ömer'i tanıyor musunuz? Ben Ömer'i yirmi evliyaya
değişmem!" diyerek bu şehid talebesine sena ile yad ediyor.
Eğridir Gölündeki batma tehlikesini Ömer Halıcı'nın şehadetiyle irtibat kurarak anlatıyordu.
Demirci Salih Efendi l99l' de vefat etti.