1)
Vücûd Sıfatı (Sıfat-I Nefsiyye)
b)
Hidayet Etmek Ve Dalâlete Sevk Etmek
c) Peygamberler
Göndermek Ve Kitab İndirmek
Göklerde ve yerde ilâh
olan, kendisinden başka ibadete layık hiçbir ilâh olmayan, hem göklerde, hem de
yerde kayıtsız ve şartsız egemenlik sahibi Rabbimiz Allah'a katıksız iman etmek
demek, O'nun Zatı'na mahsus ve zatı hakkında vacib olan Kemâl sıfatlarıyla,
caiz sıfatlarını delilleriyle bilip o şekilde inanmak ve zatı'nı noksan sıfatlardan
tenzih etmektir... Rabbimiz Allah, şanına layık olan bütün kemâl sıfatlarıyla
muttasıftır... Rabbimiz Allah'ın sıfatlarının bütünü ezelî ve ebedî
sıfatlardır... Başlangıcı ve sonu olmayan Rabbimizin sıfatlan, her ne kadar
isim olarak varlıklarının sıfatlarına benziyorsa da, mahiyet olarak hiçbir şeye
benzemez.
Rabbimiz şöyle
buyurur:
"O'nun benzeri
gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir. [1]
Rabbimiz Allah'ı,
O'nun ve Rasulü(s.a.s.)'m beyan buyurduğu kadarıyla sıfatları ile tanırız ve
katıksız iman ederiz...
Şehid imamımız İman
Ebu Hanife (rh.a.) "el-fıkhu'l-Ekber" adlı eserinde şöyle diyor:
"Biz yüce
Allah'ı, kendisini kitabında tavsif ettiği bütün sıfatlarıyla gerçek olarak
biliriz. [2]
"Yüce Allah, sayı
yönüyle değil, ortağı olmaması yönüyle birdir. O, doğurmamış ve
doğrulamamıştır. O'na, hiçbir şey denk değildir. O, yarattıklarından hiç birine
benzemez. İsimleri, Zatî ve Fiilî sıfatlarıyla daima var olmuş ve var
olacaktır.[3]
"Allah'ın Zatî
sıfatları:
Hayat, Kudret, İlim,
Kelâm, Semî, Basar ve İrade sıfatlarıdır.
Fiilî sıfatları ise:
Tahlik (yaratma),
terzik(nzk verme), inşâ (yapma), ibdâ(örneksiz yaratma) ve sun'(san'atla
yaratma) ve diğer fiilî sıfatlarıdır.
Allah, sıfatları ve
isimleriyle var olmuş ve var olacaktır. O'nun isim ve sıfatlarından hiçbiri
sonradan olma değildir.
O, ilmiyle daima
bilir. İlim, O'nun ezelde sıfatıdır. O, kudretiyle daima kadirdir. Kudret,
O'nun ezelde sıfatıdır. Kelâm ile konuşur. Kelâm, O'nun ezelde sıfatıdır.
Yaratması ile daima Halik'dir. Yaratmak, O'nun ezelde sıfatıdır. Fiilî ile
daima faildir. Fiil, O'nun ezelde sıfatıdır. Fail, Alİah'dır, fiil ise, O'nun
ezelde sıfatıdır. Yapılan şey, mahluktur. Yüce Allah'ın fiili ise, mahluk
değildir.
Allah'ın ezeldeki
sıfatları, mahluk ve sonradan olma değildir. Allah'ın sıfatlarının yaratılmış
ve" sonradan olduğunu söyleyen, yahud tereddüd eden veya şübhe eden kimse,
yüce Allah'ı inkâr etmiş olur. [4]
"Alİah, bir şey
(varlik)dir, fakat diğer şeyler gibi değildir. O'nun varlığı, cisim, cevher,
araz, had, zıd, eş ve ortaktan uzaktır. O'nun, Kur'an'da zikrettiği gibi eli,
yüzü ve nefsi vardır. Allah'ın, Kur'an'da zikrettiği el, yüz ve nefs gibi
şeyler, keyfıyetsiz sıfatlardır. O'nun eli, kudreti veya nimeti bir denilemez.
Zira bu takdirde sıfat, ibtal edilmiş olur. Bu, Kaderiyye ve Mutezile'nin
görüşüdür. O'nun elinin keyfıyetsiz sıfat olmayı gibi, gazabı ve rızası da
keyfıyetsiz sıfatlarından iki sıfattır.[5]
Şehid imam Ebu Hanife
(rh.a.), "EI-Âlim vel'I-Müteallim" adlı eserinde ise, şunları beyan
eder:
"Biz, şübhesiz
biliyoruz ki, Hz. Peygamber (s.a.s.), bir ayeti iki nevî tefsir etmemiştir.
Kur'ân-ı Kerim'in nâsih olan ayetini, herkes için nâsih, mensuh olanını da
herkes için mensuh olarak tefsir etmiştir.
Kur'ândaki ilâhî
sıfatlar ve haberlere gelince, bunların hiçbirinde mensuh yoktur. Nâsih ve
mensuh, ancak emir ve nehiyde cereyan eder. [6]
"El-Vasiye"
adlı eserinde ise, şöyle diyor şehid İmam Ebu Hanife (rh.a.):
"(Allah'ın
sıfatları:) İlâhi Zatı'nın aynı olmayan, Zatından da ayrı düşünülmeyen sıfatlardır. [7]
Allâme Aliyyu'1-Karî
(rh.a.), Allah'ın sıfatları hakkındaki şübhe ve tereddüdün hükmünü şöyle
açıklar:
"Kim, Allah'ın
sıfatlarının mahluk veya hadis olduğunu söylerse, veyahud O'nun sıfatlarının
kadim ve hadis, ya da Allah'ın ihdas etmesiyle hadis, yahud başkasının
yaratmasıyla mahluk olmadığına hüküm vermez,, duraklarsa; bunları bilmeyi
geciktirip "Allah'a ve sıfatlarına inandım" demezse, bunlardan şek ve
şübhe ederse o kimse, Allah'ı inkâr edip kâfirdir. Çünkü o kimse, Allah
Teâlâ'nın zatı ve bütün sıfatlarını bilmek ve öğrenmekle mükelleftir. Ancak
küfrü icab ettiren bilmemek ve şübhe etmek, yukarıda zikredilen ve herkes
tarafından bilinen Allah Teâlâ'nın meşhur sıfatlarına mahsustur ki, onlar da,
hayat, kudret, ilim, kelâm, semî, basar, irade, tahlik ve terzik
sıfatlarıdır." [8]
Selef-i salihin olan
İslâm ulemâsı, yegâne Rabbimiz Allah'ın sıfatlarını şu şekilde beyan
etmişlerdir... Muvahhid Vmin müslümanlann hiçbir şübhe duymadan katıksız bir
şekilde iman etmiş oldukları Rabbimiz Allah'ın sıfatlarını delilleriyle beraber
beyan ediyoruz:
Var olmak demek olan
vûcûd, Rabbimiz Allah'ın varlığının başkasından değil, zatının gereği olduğunu
beyan eder... Rabbimiz Alİah, vardır, birdir ve tektir... varlığı zarurîdir...
Vâcibü'l-Vücûd'dur, yokluğu düşünülemez... varlığı ve birliği ile ilgili
delilleri daha önce arz etmiştik...
Rabbimiz Allah şöyle
buyurur:
"Rasulleri dedi
ki: 'Alİah hakkında mı şübhe (ediyorsunuz)? O, gökleri ve yeri yaratandır. O,
sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve adı konulmuş bir süreye
kadar erteliyor." [9]
"Allah, O'dur ki,
gökleri dayanak olmaksızın yükseltti, onları görmektesiniz, Sonra Arş'a istiva
etti ve.güneş ile aya boyun eğdirdi. Her biri adı konulmuş bir süreye kadar
akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar.
Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
Ve O, yeri yayıp
uzatan, onda sarsılmaz dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada, ürünlerin her
birinden ikişer çift yaratmıştır. Gecesi, gündüzü bürümektedir. Şübhesiz bunlarda,
düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
Yeryüzünde birbirine
yakın komşu kıtalar vardır. Üzüm bağlan, ekinler, çatallı ve çatalsız
hurmalıklar da vardır ki bunlar, aynı su ile sulanır amma ürünlerinde (ki
verimde ve lezzette) bazısını, bazısına üstün kılıyoruz. Şübhesiz bunlarda,
aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.[10]
"O, sizin için
kulakları, gözleri ve gönülleri inşâ edendir. Ne az şükrediyorsunuz.
O, sizi yeryüzünde
yaratıp türetendir ve hepiniz yalnızca O'na (döndürülüp) toplanacaksınız.
O, yaşatan ve
öldürendir. Gece ile gündüzün aykırılığı (veya ardarda gelişi) da O'nun
(kanunu)dur. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?" [11]
Rabbimiz Allah'ın
şanına yakışmayan, acizlik ve noksanlık ifade eden bütün sıfatlardan Allah'ı
tenzih edip O'ndan nefyedilmesi gerekli olan sıfatlara selbî sıfatlar denir...
"El-Akîdetu't-Tahâviyye"
adlı meşhur eserinde:
"Yüce Allah
hakkında münakaşaya dalmayız. Allah'ın dini konusunda da birbirimizle
çekişmeyiz. [12]diyen İmam Tahâvî (rh;a.)
şunları beyan etmektedir:
"Allah, her şeyi
mülk edinir. Buna karşılık hiçbir şey O'nu mülk edinemez. Allah'a, göz açıp
yumacak kadar bir zaman için bile ihtiyaç duymamak olacak şey değildir. Kim
Allah'dan bir an bile müstağni kalacak olursa, küfre girer ve hüsrana
uğrayanlardan oluverir.
Allah Teâlâ, hem
gazaba gelir, kızar ve hem de razılık gösterip hoşnud olur. Fakat O'nun kızması
ve razı olması, insanlardan hiç birinkine benzemez." [13]
"Allah, sınır ve
gayelerden, erkan, aza ve edavattan beridir. Altı yön, mahlukatı kuşattığı gibi
Allah'ı kuşatamaz. Allah'ın 'Bir,tiği
hususunda, yine Allah'ın bizi başarıya ulaştıracağına kesinlikle inanarak deriz
ki: Allah, birdir ve hiçbir ortağı yoktur.
.
O'na benzeyen hiçbir
şey yoktur.
O'nu aciz bırakacak
hiçbir şey de yoktur.
O'ndan başka hiçbir
ilâh mevcud değildir.
Allah, başlangıcı
olmayan kadîm ve sonu gelmeyecek şekilde devamlıdır,
Allah'ın varlığı
hiçbir şekilde son bulmaz ve yok olmaz.
Ancak O'nun dilediği
olur.
Allah'a vehimler ve
zanlar ulaşamaz, düşünceler O'nu idrak edemez.
Varlıklar, O'na
benzemez.
Allah, hiç ölmeyecek
olan "Hayy" (diri), hiç uyumayan
"Kayyum"
dur.
Yarattığı şeye ihtiyaç
duymadan yaratan ve yaratıklarının rızkını güçlüğe düşmeden verendir.
Allah, korkuya
kapılmadan öldüren (mumit) ve hiçbir güçlüğe düşmeden yeniden diriltendir.
Allah,
yarattıklarından önce, sıfatları ile birlikte 'Kadîm'i idi. Allah'ın
sıfatlarından, önce yok iken mahlukatın var olması ile sonradan var olup ilave
olunan hiçbir sıfat yoktur. O, sıfatlarıyla ezelî olduğu gibi, aynı şekilde bu
sıfatları üzere ebedîdir.
Allah, mahlukatı
yarattıktan bu yana 'Hâlîk, ismini, beriyyeyi de yaratmasından bu yana 'Bârî,
ismini almış değil. O, bundan önce de Halik ve Bârî idi.
Allah'ın yaratıcı ve
terbiye edici sıfatı vardır. Buna karşılık yaratılmışlık ve büyütülüp terbiye
edilmiş anlamı yoktur.
Nitekim Allah,
mahlukatı dirilttikten sonra 'Muhyi'l-Mevtâ, (ölüleri dirilten) ismini almış
değildir. Aynı şekilde bunları ilk defa icad etmesiyle, Hâlîk ismini almamış
olup O, bundan önce de ölüleri dirilten ve mahlukatı yaratan idi.
Bütün bunlar, Allah'ın
her şeye gücünün yetmesinden, tüm eşyanın O'na muhtaç olmasından ve bu işlerin
Allah'a kolay gelmesindendir. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir. Allah'ın
hiçbir benzeri yoktur. O, Semî' ve Basîr'dir. Her şeyi hakkıyla duyar ve görür.
Allah mahlukatı, ilm-i
ezelisine muvafık olarak yaratmıştır.[14]
Selbî sıfatları belli
bir sayıya sığdırmak imkânsızdır... İslâm ulemâsı, bunlardan en önemli olan beş
tanesini kapsamlı bir şekilde ele alıp açıklamışlardır...
Bu sıfatlar,
şunlardır:
Kıdem, varlığının
başlangıcının olmaması demektir. Rabbimiz Allah, bir zamanlar yok İken sonradan
var olmuş, yani yaratılmış değildir. Ne zatı, ne de sıfatları sonradan olmuş
ve yaratılmış, varlığından önce zamanın geçmiş olması söz konu değildir. Allah,
zatı ve sıfatlarıyla ezelîdir, kadimdir.
Şehid İmam Ebu Hanife
(rh.a.), "El-Fıkhu'1-Ebsat" adlı eserinde şöyle der:
"Yaratılmadan
önce mekân yoktu, hâlbuki Allah vardı. Mahrukattan hiçbiri yokken,
"nerede" mefhumu mevcud değilken, Allah vardı. O, her şeyin
yaratıcısıdır.[15]
Rabbimiz Allah, şöyle
buyurur;
"O, Evvel'dir,
Ahir'dir, Zahir'dir, Batındır. O, her şeyi bilendir. [16]
İmrân İbn Husayn
(r.a.)'dan.
Yemenliler:
(Ya Rasulullah,)
esasen bizler, senin yanına din hususunda iyi anlayışlar kazanalım ve senden bu
işin (yani yaratılışın) evvelinde neler olduğunu soralım diye geldik!
dediler.
Rasulullah (s.a.s):
"(Ezelde) Allah
vardı ve Allah'dan başka bir şey yoktu. Ve Allah'ın Arşı su üzerinde
bulunuyordu. Sonra Allah, gökleri ve yeri yarattı. Sonra Allah (Levh'de)
Kâinatın tamamını takdir ve tesbit edip yazdı." Buyurdu. [17]
Sonu olmamak demek
olan Beka, Rabbimiz Allah'ın varlığının ezelî olduğu gibi ebedî olduğunu,
sonsuz olarak devam ettiğini beyan eder. Hakk ve bakî olan O'dur... O'ndan
başka her şey sonlu ve fânidir...
Rabbimiz Allah şöyle
buyurur:
O, Ahir'dir." [18]
Allah ile beraber
başka bir ilâha tapma. O'ndan başka ilâh yoktur. O'nun yüzünden (zatından)
başka her şey helak olucudur. Hüküm O'nundur ve siz, O'na döndürüleceksiniz"
[19]
"(Yer) üzerindeki
her şey yok olucudur.
Celâl ve ikram sahibi
olan Rabbinin yüzü (zatı) bakî kalacaktır. [20]
Ebu Hüreyre
(r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s)
şöyle buyurdu:
"Şair sınıfının
söylediği en doğru söz, Lebid'in:
İyi bilin ki,
Allah'dan başka her şey batıldır, sözüdür. [21]
Allah tarafından
yaratılmış ve sonradan olmuş, hiçbir varlığa benzememek. Rabbimiz Allah'dan
başka bütün varlık, O'nun tarafından yaratılmış ve sonradan olan şeylerdir...
Allah, sonradan olmuş ve yaratılmış hiçbir varlığa benzemediği gibi, hiçbir
varlık da O'nun zatına ve sıfatlarına benzetilmez... Hiçbir varlık, Allah'a
benzemez ve O'nun gibi kabul edilemez... Böyle bir kabul, şirk ve küfürdür...
Rabbimiz Allah, bütün kâinatın Rabbi, İlâhı ve Melikidir... Göklerde ve yerde
hüküm, yani egemenlik kayıtsız-şartsız Allah'ındır... Allah'ın yerdeki egemenliğini
gasbedip, onu kayıtsız ve şartsız Alİah'dan başka birilerine devretmek,
Allah'a karşı işlenmiş en korkunç suçtur...
Bu suç, en
büyük zulüm olan şirk
ve küfür suçudur.[22]
Fir'aun, Nemrud ve onların izinde giden yeryüzü tağutlarmın işlediği bu suç,
Allah'ın mülkünde ortak olmak ve Milkinde O'na başkaldırmak suçudur... Egemen
oldukları bölgelerde, kendilerini mutlak egemen görüp, vatandaşları için yegâne
rab(!) olduklarım ilân eden yeryüzü tağutları, selefleri Fir'aun'ın izinde
gitmektedirler. [23] Rol aynı rol, sahne
değişmiştir... Değişen zaman ve mekândır... Özde değişen herhangi bir şey yoktur...
Çünkü küfür cephesinde herhangi yeni bir şey yok... Allah, Zat ve sıfat
konusunda hiçbir varlığa benzetile-meyeceği gibi, hiçbir varlık da zat ve sıfat
konusunda Alİah'a benzetilip, Allah gibi kabul edilemez, hakikatim hiç hatırdan
çıkarmamalı... Çünkü "Lâ ilahe illallah"m olmazsa olmaz ilkesi ve
gereği budur... "Lâ ilahe" gerçeğini idrak edemeyen ve
gereğim yerine getiremeyenler, yani yeryüzünün tağutlarmı ve tağutî
düzenlerini reddedemiyen-ler,
"İllallah" konusunda noksandır ve imanlarına şirk karışmış bir durumdadırlar. [24]Egemenlik
konusunda, hem Allah'ı kabul etmek, hem de bir başkalarını!..? Birilerini,
Allah'ın yeryüzündeki egemenlik hakkına ortak etmek, hatta Allah'ın hükümlerini
bir yana bırakıp kendi hükümlerini egemen edenlere destek olmak, yardım etmek
ve hizmetlerinde bulunmak, kendi payına Tevhid inancını paramparça edip, imanı
yok etmekten başka bir şey midir?..
Rabbimiz Allah şöyle
buyurur:
"Yaratan, hiç
yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp düşünmez misiniz?"[25]
"O'nun benzeri
gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir." [26]
"Göklerin, yerin
ve her ikisi arasmdakilerinin Rabbidir. Şu hâlde O'na ibadet et ve O'na ibadette
kararlı ol. Hiç O'nun adaşı olduğunu biliyor musun? (Asla). [27]
Müşrik Arablar,
"Allah" adını yalnız yegâne yaratıcı olan Rabbimiz Allah için
kullanırlardı. O'nun dışında taptıkları ve O'na ortak ettikleri putlarına Allah
demez, ilâh derlerdi.
İmam İbn Kesir (rh.a.)
şöyle der:
"O, göklerin,
yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir." Bunları, yaratan, idare
eden, onlara hakim olan, hükmünü değiştirip geciktirecek kimsenin olmadığı
yegâne tasarruf sahibidir." [28]
İmam Taberî (rh.a.)
ise, şunları kaybeder:
"Bazı
müfessirler, burada zikredilen, 'Benzeri' ifadesinden, O'nun, isminde benzeri
olmadığını söylemişlerse de bu ifade, genel anlamda almanın ve Allah'ın zat ve
sıfatlarında benzeri olmadığı şeklinde yorumlamanın daha uygun olacağı
muhakkaktır. [29]
Varlığında başkasına
muhtaç olmamak demek olan kıyam binefsihi, Rabbimiz Allah'ın selbî
sıfatlarmdandır. Allah Teâlâ, Vâcibü'l-vücûddur, yani varlığı kendiliğindendir...
Allah'ın dışındaki varlıkların cümlesi ihtiyaç içindedirler... Allah Teâlâ,
Sameddir... Hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, her şey O'na muhtaçtır...
Rabbimiz Allah şöyle
buyurur:
"Allah,
Samed'dir.[30]
"Ey insanlar,
siz, Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız. Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye
ihtiyacı olmayan)dır. Hamîd (Övülmeye layık)tır." [31]
"Göklerde ve
yerde her ne varsa O'nundur. Şübhesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır,
övülmeye layık
olandır." [32]
"Kim cihad
ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur. Hiç şübhe yok Allah,
âlemlerden müstağnidir. [33]
"Hiç şübhesiz
Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında)
tutmaktadır. Andolsun, eğer onlar zeval bulacak olsa, kendisinden sonra artık
onları kimse tutamaz. Şübhesiz O, Hâlim olandır, bağışlayandır. [34]
"(Artık bütün)
yüzler, diri, kaim olanın önünde eğik durmuştur ve zulüm yüklenen ise, yok olup
gitmiştir. [35]
Rabbimiz Allah'ın,
zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olmasıdır... yalnız kendisine
ibadet edilen yegane Rabb, ilâh ve Melik'dir... Zatında, sıfatlarında ve fiillerinde
eşi, benzeri ve ortağı yoktur. Allah Teâlâ, eşi, benzeri ve ortağı olmayışı
bakımından bir ve tektir... O'ndan başka yaratıcı yok, O'ndan başka ilâh yok,
O'ndan başka kendisine itaat ve ibadet edilecek rab yoktur...
Vahdaniyet konusunda,
yegâne Rabbimiz Allah (Azze ve Celle) şöyle buyurur:
"Allah, hiçbir
çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilâh yoktur. Eğer olsaydı, her
bir ilâh elbette kendi yarattığını götürü verirdi. Ve (ilâhların) bir kısmına
karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendire geldiklerinden yücedir.
Gaybı da, müşahede
edileni de bilendir, onların ortak koştuklarından yücedir.[36]
"De ki: 'Eğer
söyledikleri gibi O'nunla beraber ilâhlar olsaydı onlar, Arş'ın Sahibi'ne
mutlaka bir yol ararlardı.
O, onların
dediklerinden münezzeh, yüce ve büyük bir yükseklikle yüksektir.
Yedi gök, yer ve
bunların içindekiler O'nu teşbih etmektedir. O'nu, Övgü ile teşbih etmeyen
hiçbir şey yoktur. Ancak siz, onların teşbihlerini kavnyamıyorsunuz. Şübhe yok
O, Hâlim olandır, bağışlayandır. [37]
"O gün onlar,
orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Alİah
sorar:) 'Bugün mülk kimindir? Bir olan, kahhar olan Allah'ındır[38]
"De ki:
'Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratana (karşı) küfre sapıyor ve O'na bir
takım eşler kılıyorsunuz? O, Âlemlerin Rabbf dir." [39]
"Allah, ancak bir
tek ilâhtır. [40]
"Eğer her
ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilâhlar olsaydı, hiç tartışmasız,
ikisi de bozulup gitmişti.
Arşın Rabbi olan
Allah, onların nitelendire geldikleri
şeylerden yücedir." [41]
"Allah da: 'İki
İlâh tutmayın. O, ancak bir ilâhtır ve yalnız Benden korkun, buyurmuştur.
Göklerde ve yerde ne
varsa O'nundur. Din de, daima O'nundur.
Böyle iken siz, Allah'dan başkasından mı korkuyorsunuz?"
[42]"Deki:
'O Allah birdir. Allah, Samed'dir.
O, doğurmamıştır ve
doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir. [43]Ubey
b. Ka'b (r.a.) şöyle demiştir: Müşrikler, Rasulullah (s.a.s)'e: -Rabbini, bize
tanıt! Dediler, Bunun üzerine Allah Teâlâ, şu sûreyi indirdi: "De ki: 'O Allah
birdir. Allah, Samed'dir. [44] Samed, o
zattır ki, doğurmamış, doğurulmamıştır. Çünkü doğurulan hiçbir şey
yoktur kimileride ölmeyecektir ve ölen hiçbir şey yoktur ki, mirası
alınmayacaktır.
''Ve hiçbir şey O'nun
dengi değildir. [45] buyuruyor ki, O'nun
hiçbir benzeri ve muadili (eşi) yoktur ve O'na benzer hiçbir varlık mevcud
değildir[46]
Şehid İmam Ebu Hanife
(rh.a.), bu konuda şunları söyler "El-Fıkhu'1-Ebsat" adlı eserinde:
"Allah Teâlâ,
mahlukların sıfatı ile tavsif edilemez. O'nun gazabı ve rızası keyfıyetsiz
sıfatlarındandır. Sünnet ve cemaat ehli'nin görüşü budur.
Allah, gazab eder ve
razı olur. O'nun gazabı, cezalandırması, rızası da sevabıdır denemez. Biz
O'mı, kendisini tavsif ettiği gibi tavsif ederiz. O, birdir, hiçbir şeye
muhtaç değildir. Doğurmamış, doğurulmamıştır. Kendisine hiçbir şey denk
değildir. Hayy, Kayyum, Kadîr, duyan, gören, bilen O'dur. O'nun eli, kulların
ellerinin üzerindedir. Fakat kulların eli gibi bir uzuv değildir. O, ellerin
yaratıcısıdır. O'nun yüzü, yarattıklarının yüzü gibi değildir. O, bütün
yüzlerin yaratıcısıdır. O'nun nefsi, yarattıklarının nefsi gibi değildir. Bütün
nefislerin yaratıcısı O'dur.[47]
Sübûtî sıfatlar,
Vacibü'l-Vücûd olan Allah Teâlâ'nın kendisiyle vasıflanması vacib olan
sıfatlardır. Rabbimiz Allah'ın zatıyla kaim, ezeli ve ebedi' sıfatlardır.
Mükemmellik, olgunluk ve üstünlük ifade eden Rabbimizin sübûtî sıfatları, İslâm
ulemâsı tarafından şu şekilde beyan olunmuştur:
Allah'ın zatından asla
ayrılmayan bir kemâl sıfatı olan hayat, diri ve canlı demektir. Rabbimiz Allah,
diridir ve canlıdır. Bütün dirilik ve canlılık, O'nun tarafından yaratılmıştır.
Rabbimiz Allah, ezelî ve ebedî hayat sahibidir.
Rabbimiz Allah şöyle
buyurur:
"Sen, asla
ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O'nu hamd ile teşbih et.
Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter.[48]
"(Artık bütün)
yüzler, diri, kaim olanın önünde eğik durmuştur. [49]
"Allah O'ndan
başka ilâh yoktur. Diridir, kaimdir,
O'nu, uyuklama ve uyku
tutmaz. [50]
O, hayy
(diri) olandır, O'ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse dini
yalnızca kendisine hâlis kılanlar olarak O'na dua edin. Âlemlerin Rabbine hamd
olsun. [51] İbn Abbas (r.a.)
anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.) şöyle dua ederdi: "AHahım, Senin izzetine sığınırım.
Sen, o kudret sahibisin ki, Sen'den
başka ibadet edilecek Ma'bud yoktur, yalnız Sen varsın! Ve Sen, ebedî hayat
sahibisin. Halbuki Cinn ve İns (görülen ve görülmeyen bütün varlıklar)
ölürler."
Bilmek demek olan
ilim, Allah Teâlâ'mn ezelî sıfatıdır. Rabbimiz Allah, her şeyi, olmuşu,
olacağı, açığı gizliyi, geçmişi, olanı ve geleceği en küçük noktasına kadar ve
en ince tefaruatıyla bilir. Allah'ın ilmi, yaratılmış varlıkların ilmine
benzemez. O, her şeyi ezelden bilmektedir... O'nun ilmi, artmaz ve eksilmez,..
Kâinatta görülen muazzam nizam, Alemlerin Rabbi Allah Teâlâ'mn ilminin en güzel
delilidir... Allah, eşya her ne durumda olacaksa, olmadan bilir, olduğu hâli,
daha sonra olacak durumunu ve sonunu bilir...O'nun ilminin dışında hiçbir şey
yoktur, olamaz da... O'nun ilmi gizlisiyle, açığıyla bütün varlıkları kuşatmıştır...
Şehid imamımız imam
Ebu Hanife (rh.a.), bu konuda şunları söyler "El-Fıkhu'1-Ekber" adlı
eserinde:
"O, bilir, fakat
bizim bildiğimiz gibi değil. Allah, eşyayı bir şeyden yaratmadı. Allah eşyayı
oluşundan önce, ezelde biliyordu. O, eşyayı takdir eden ve oluşturandır. ..
Allah, yok olanı,
yokluğu hâlinde yok olarak bilir. Onu, yarattığı zaman nasıl olacağını bilir.
Var olanı, varlığı hâlinde var olarak bilir. Onun yokluğunun nasıl olacağını
bilir. Allah, ayakta duranın ayakta duruş hâlini, oturduğu zaman da oturuş
hâlini bilir. Bütün bu durumlarda Allah'ın ilminde ne bir değişme, ne de
sonradan olma bir şey hasıl olmaz. Değişme ve ihtilaf yaratılanlarda olur.[52]
İmam Tahâvî (rh.a.)
ise, "El-Akîdetu't-Tahâviyye" adlı eserinde, Rabbimiz Allah'ın
"İlim" sıfatı konusunda şu izahı yapar:
"Öyleyse kulun
üzerine düşen, yaratıklarından var olacak her şey hakkında, Allah'ın ilminin
öne geçtiğini bilme-sidir. Kul, bilmelidir ki, Allah bu ilmini, dilemesi ile
kesin ve kaçınılmaz bir şekilde takdir etmiştir. O'nun bu ezelî ilmine dayalı
takdirini mahlukatından tehir edecek, giderecek, bozacak, noksanlaştıracak ve
fazlalaştıracak olan hiçbir kimse yoktur. İşte kulun bu tutumu, iman akdinden,
dinin temellerinin bilinmesinden, Allah Teâlâ'mn Bir'liğinin ve Rububiycünin
itiraf edilmesinden dolayıdır.[53]
Rabbimiz Allah şöyle
buyurur:
"O, önlerindckini
ve arkalarındakini bilir. Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden
hiçbir şey kavrayıp
kuşatamazlar." [54]
"Gaybın
anahtarları O'nun katmdadır, O'ndan başka hiç kimse onu bilmez. Karada ve
denizde olanların tümünü O, bilir. O, bilmeksizin bir yaprak bile düşmez. Yerin
karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey)
apaçık bir kitabtadır." [55]
"Göklerde ve
yerde Allah O'dur. Gizlinizi ve açığınızı bilir, kazanmakta olduklarınızı da
bilir." [56]
"Allah'ın
göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun?
(Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) fısıldaşmakta olan üç kişiden
dördüncüleri mutlaka O'dur, beşin altıncısı mutlaka dur. Bundan az veya çok
olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yapmakta
olduklarını kıymet günü kendilerine haber verecektir. Hiç şübhe yol Allah, her
şeyi bilendir. [57]
"Şübhe yok Allah,
yapmakta olduklarınızı bilir." [58]"O,
gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun, 'ol' deyiverdiği gün (her şey)
oluverir. O'nun sözü haktır. Sur'a üfrüldüğü gün, mülk O'nundur. O, gaybı da,
müşahede edilebileni de bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar
olandır. [59]
Yerde ve gökte zerre
ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de,
daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitabda (kayıtlı) olmasın.[60]
"Andolsun, insanı
Biz yarattık ve nefsinin O'na ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona,
şahdamarından daha yakınız. [61]
O, Evvel'dir,
Ahir'dir, Zahir'dir, Batın'dır. O, her şeyi bilendir.
Gökleri ve yeri altı
günde yaratan, sonra da Arş'a istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı,
gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Siz, her nerede iseniz O, sizinle beraberdir.
Allah, yapmakta olduklarınızı görendir. [62]
Onlar, Allah'ın, gizli
tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bildiğini bilmiyorlar mı?" [63]
Rasule, tebliğinden
başka (yükümlülük) yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı
da bilir. [64]
"Allah, yedi göğü
ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner.
Sizin, gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın
ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. [65]
"De ki:
'Sinelerinizde olanı gizleseniz de, açığa vursanız da Allah, onu bilir. Ve
göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah, her şeye güç yetirendir. [66]
"Şübhesiz Allah,
sinelerin özünde saklı duranı bilendir. [67]
"(Allah,)
gözlerin hainliklerini ve göğüslerin saklamakta olduklarını bilir.[68]
"Yeryüzünde
hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a aid olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini
de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) tümü apaçık bir kitabdadır. [69]
"(Melekler)
dediler ki: 'Sen, yücesin. Bize Öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz
yoktur. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." [70]
"Sözü, açığa
vursan da (gizlesen de birdir). Çünkü şübhesiz O, gizliyi de, gizlinin
gizlisini de bilir." [71]
"Allah, her
dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını ve rahimlerin neyi eksiltip,
neyi eklediğini bilir. O'nun katında her şey bir mikdar (ölçü) iledir." [72]
"Kıyamet saatinin
bilgisi, şübhesiz Allah katındadır. Yağmuru yağdırır, rahimlerde olanı bilir.
Hiç kimse, yarm ne kazanacağım bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini
bilmez. Hiç şübhe yok Allah, bilendir, haberdar
olandır." [73]
"O, yarattığını
bilmez mi? O, Lâtiftir, Hâbîr'dir." [74]
Cabir b. Abdullah
es.Selemi (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.), Sahabîlerine
işlerinin hepsinde Kur'ân'dan bir sûre öğretir gibi "İstihare
duası"m öğretir, şöyle buyururdu:
"Sizin herbiriniz
bir işe kasdettiği zaman. O kimse farz olmaksızın (nafile olarak) iki rek'at
namaz kılsm-sonra şu duayı söylesin:
Ya Allah, bildiğin
için ben, Sen'den hayırlısını isterim. Ve gücün yetiştiğinden beni
kudretlendirmeni isterim. Bunu, senin fudlmdan istiyorum. Çünkü Sen takdir edersin,
ben takdir edemem. Sen bilirsin, ben bilmem. Şübhesiz Sen, Allama'l-Gayb'sun
(şuurumuzdan uzak olan bütün gayblan pek yakından bilirsin).
Ya Allah, şu işim,
benim için dünya işimde ve ahiret işimde, yahud dinim, yaşayışım ve işimin
âkibedi hakkında hayırlı olduğunu bilmekte isen, onu, benim için takdir et ve
onu, bana kolaylaştır. Sonra bu işte bana bereket ihsan eyle.
Ya Allah, bu işin,
benim için dinim, yaşayışım ve işimin âkibeti hususunda -yahud şöyle der-:
Dünya işimde ve ahiret işimde bir şerr olduğunu bilmekte isen, beni ondan çevir
ve bana, her nerede ise, hayrı takdir et. Sonra beni o hayırda razı kıl.[75]
İrade, dilemek
demektir. Rabbimiz Allah'ın, yaratması, yapması ve işlemesi, tamamen kendi
iradesi iledir. O'nu. herhangi bir işe zorlayacak herhangi bir şey olmadığı
gibi iradesini engelleyecek herhangi bir güç de yoktur... Bütün şeyleri ve
güçleri yaratan yegâne Rabb ve İlâh O'dur... Allah Teâlâ, neyi dilerse O, hemen
oluverir ve neyi dilemezse o da olmaz... O'nun iradesi olmadan, O'nun müdahalesi
olmadan hiçbir şey gerçekleşmez... Çünkü yegâne yaratıcı, eşi ve benzen olmayan
Malik o'dur... O, iradesini gerçekleştirir ve hükmünü yerine getirir... O'nun
ifadesini engelleyecek, hükmünü durduracak hiçbir kuvvet yoktur...
Şehid İmam Ebu Hanife
(rh.a.) şöyle diyor "El-Fıkhu'l-Ebsat" adlı eserinde:
"Allah'ın
dilemesi, emrini geçmiştir.
Dilemesi, rızası ve
emrettiği hususta taat ile amel eden kimse için, Allah'ın rızası vardır.
Allah'ın emrettiğinin hilafına amel işleyen kimse, O'nun dilemesi ile işlemiş
olur, fakat o'nun rızasıyla işlemiş olmaz. O'na karşı masiyet işlemiş olur. Masiyet
ise, Allah'ın rızası hilafınadir.
Allah kullarını, razı
olmadığı küfürden dolayı hesaba çeker. Fakat onların taatı terk etmeleri ve
masiyet işlemelerinden dolayı onlardan intikam alıp azab etmeye rızası vardır.
(Alİah,) mü'minler
için imanı dilemiştir. Keza kâfirler için küfrü, zina edenler için zinayı,
hırsızlık edenler için hırsızlığı, ilim erbabı için ilmi, hayır sahihleri için
hayrı dilemiştir. Allah kâfirleri yaratmadan önce onların, kâfirler ve
sapıklar olmasını dilemiştir.
Allah kâfirleri, yaratmaya
razı olduğu şeyden dolayı azaba uğratır.
Allah, küfrü yaratmaya
razı olduğu hâlde onları, küfürlerinden dolayı azaba çeker. Fakat Allah'ın
bizzatihi küfre rızası yoktur.[76]
"Eğer:
Dileyen, dilenmiş olan
şeyi ne ile diledi? Denilirse:
Sıfatla, de.
O, kudretle kadir,
ilimle âlim ve mülk ile maliktir.[77] İmam
Tahâvî (rh.a.), "El-Akîdedu't-Tahâviyyc" adlı eserinde şunları
anlatıyor:
"Her şey O'nun
kudreti ve dilemesi ile meydana gelir. Olup bitenler hakkında ancak Allah'ın
maşîeti (dilemesi) geçerlidir. Allah'ın dilediğinden başka kulların hiçbir
iradesi yoktur. Allah'ın
insanlar için dilediği
olur,
dilemediği ise olmaz.
Allah, kendisinden bir
fazilet olarak, dilediğini doğruya iletir, korur ve afiyet bahşeder. Ve yine
adaletinin gereği olarak dilediğini yardımdan mahrum eder, imtihana tabi tutar
ve saptırır.
Bunların tümü,
fazileti ve adaleti arasında Allah'ın meşîeti dairesinde dönüp dolaşır.
Alİah, kendisine zıt
ve benzer olabilecek şeylerden çok çok yüce ve beridir. [78]
"Her şey, Allah
Teâlâ'nın dilemesi, ilmi, kazası ve kaderi ile meydana gelir. Allah'ın
dilemesi, her türlü dilek ve iradeye üstün çıkar. Yine O'nun kazası, her çeşit
hile ve çâreye galib gelir. Allah, dilediği şeyi yapar ve ebediyyen de zalim
değildir. O, her türlü kötülük ve zulümden uzaktır. Her çeşit ayıp ve kusurdan
beridir. Alİah, yaptıklarından sorumlu değildir. Kullar ise, yaptıklarından
sorulacaklardır. [79]
Rabbimiz Allah şöyle
buyuruyor: "De ki:'Ey mülkün sahibi Allahım, dilediğine mülkü verirsin ve
dilediğinden mülkü çekip alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsm, hayır Senin elindedir. Gerçekten
Sen, her şeye güç yetirensin.[80]
"Göklerin ve
yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder,
dilediğine erkekler armağan eder.
Veya onları, erkekler
ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini de kısır bırakır. Gerçekten O,
bilendir, güç yetirendir." [81]
"(O), her dilediğini
yapıp gerçekleştirendir. [82]"Göklerin de, yerin
de mülkünün Allah'a aid olduğunu bilmiyor musun? O, kimi dilerse azabîandınr,
kimi dilerse bağışlar. Allah, her şeye güç yetirendir." [83]
"Bir şeyi
dilediği zaman O'nun emri, ona yalnızca: 'ol' demesidir. O da, hemen
oluverir." [84]
"Allah, kimi
hidayete eriştirmek isterse, onun göğsünü İslâm'a açar, kimi de saptırmak
isterse, onun göğsünü -sanki-göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar.
Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. [85]
"Allah, dilediğine
hesabsız rızk verir. [86]Allah, kimi dilerse, onu
doğruya yöneltip iletir. [87]Allah, dilediğini hidayete
erdirir. [88]Allah, dilediğini
yapar." [89]
"Allah, sana bir
zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu, senden kaldıracak yoktur. Ve eğer
sana bir hayır isterse O'nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından
dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.[90]
"Şübhesiz Allah,
dilediği hükmü verir. [91]
"Eğer Rabbin
dileseydi, insanları elbet tek bir ümmet kılardı. Oysa onlar, anlaşmazlığı
sürdürmektedirler. [92]
"Allah
dilemedikçe, siz dileyemezsiniz. [93]
"Biz, bir ülkeyi
helak etmek istediğimiz zaman, onun varlık ve güç sahibi önde gelenlerine
emrederiz, böylelikle onlar, onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine
söz hak olur da onu, kökünden darmadağın ederiz. [94]
Zeyd b. Sabit (r.a.)
anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.),
O'na bir dua öğretmiş ve her gün ailesine onu okumasını emretmiş ve o'na şöyle
buyurmuştur:
"Sabaha
kavuştuğun zaman şöyle de:
Lebbeyk Allahım!
Lebbeyk! Lebbeyk! Sa'deyk! Bütün hayır ellerindedir. Bütün bunlar Sen'dendir,
Seninledir ve Sana'dır.
Allahım, söylediğim
her sözün, adadığım her adağın, yaptığım her yeminin önünde Senin iraden
vardır. Dilediğin olur, dilemediğin olmaz. Senin iznin olmadan ne bir kudret,
ne de bir güç olur. Şübhe yok ki Sen her şeye gücü yetensin. Kime dua ettimse,
duam onadır. Kime de Lanet etmişsem, lanetim de onadır. Dünya ve ahirette velim
Sensin. Beni, Müslüman olarak öldür ve Salihlerin arasına katıver!"[95]
Beni Haşim'in azadlısı
Abdulhamid'in annesinden:
Rasulullah (s.a.s.),
kızma tâlim edip şöyle buyurmuş:
"Sabahladığın
vakit şöyle de:
Allah'a teşbih ederim.
O'na hamd olsun. Allah'ın yardımının dışında ibadete kuvvet yoktur. Allah'ın
dilediği olur, dilemediği olmaz. Biliyorum ki Allah, her şeye muktedirdir.
Allah, her şeyi ilim yönünden kuşatmıştır." [96]
Rabbimiz Allah'ın,
yaratmak ve emretmek konusunda iki türlü iradesi vardır. Bunlara, Tekvini irade
ve Teşriî irade denir.
Yaratma konusunda
bütün varlıkları kuşatır. Tekvini irade, her neye yönelirse ve dilerse, O şey
hemen oluverir. Rabbimiz Allah, dilediğini, dilediği şekilde ve karekterde
yaratır... Bunun için yalnızca "ol" emrini buyurması yeterlidir...
Allah'ın emir buyurup dilediği hemen olur...
Şöyle buyurur Rabbimiz
Allah: "Onu istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca 'ol'
demekten ibarettir. O da, hemen oluverir. [97] Gökleri
ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar
verirse, ona yalnızca 'ol' der, o da hemen oluverir. [98]
Ebu Zerr (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Allah (c.c.) şöyle buyurdu:
Benim, istediğim zaman
herhangi bir şeye emrim, sadece ona 'ol, demekliğimdir ki, derhâl olur.[99]
Dini irade de denilen
Teşrîî irade, Rabbimiz Allah'ın bir şeyi sevmesi ve ondan razı olması demektir.
Rabbimiz Allah'ın, Teşrîî iradesiyle bir şeyi dilemesi, o şeyin hemen meydana
gelmesini icab ettirmez. Çünkü O'nun bu emri ve dilemesi, insan kullarını
imtihan için olup insanın da iradesini, yani istemesini gerektirir... İnsanlar,
Rabblerinin bu emir ve dileğini yerine getirirlerse, Rabbleri Allah
kendilerinden razı olur... Eğer Rabbleri Allah'ın bu emir ve dileğini yerine
getirmezlerse, imtihanı kaybeder ve Rabblerine karşı isyan etmiş olurlar...
Teşri hakkı, tekvin/ yani yaratmak hakkı gibi yalnızca Rabbimiz Allah'a
aid-dir... Yartmak ve emir yalnızca O'nundur. Yaratmak konusunda Allah'dan
başka ilâhlara yönelmek ve tabi olmak, ne kadar yanlış ve şirk ise, emir
konusunda da Allah'ın hükümlerini beğenmez, hafife alır, bîr yana bırakır ve
kusurlu görerek, Allah'dan başka teşri mercilerine yönelmek, onların
emirlerine inanarak tabi olmak da yanlış ve şirktir... Çünkü yaratmak, yalnız
Allah'a aid olduğu gibi, emretmek ve hüküm koymak da, yalnız ve yalnız
Âlemlerin Rabbi Allah'a aiddir.. [100]Rabbimiz
Allah şöyle buyurur:
"Şübhe yok Allah,
adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder. Çirkin utanmazlıklardan (fahşadan),
kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size, öğüt vermektedir. Umulur ki,
öğüt alıp düşünürsünüz.[101]
"Onlar, çirkin
bir hayasızlık işlediklerinde: 'Biz, atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah,
bunu bize emretti' derler. De ki: 'Şübhesiz Allah, çirkin hayasızlıkları emretmez.
Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?
De ki: 'Rabbim,
adaletle davranmayı emreder. [102]"Allah,
size kolaylık diler, zorluk dilemez. [103]"Allah,
(ağır yükleri) sizden hafifletmek ister. (Çünkü) İnsan zayıf olarak
yaratılmıştır. [104]
"Allah, size
açıklayarak anlatmak, sizi, sizden Öncekilerin sünnetine iletmek ve
tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah, tevbelerinizi
kabul etmek ister. Şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin, büyük bir sapma ile
sapmanızı isterler. [105]
Rabbimiz Allah'ın
sonsuz güç ve kuvvet sahibi olması demek olan kudret sıfatını, her akledebilen
insan tasdik eder. Enfusî ve afakî ayetleri iyice düşünen her muvahhid mü'min, yegâne
Rabbimiz Allah'ın eşi ve benzeri olmayan kudretine seksiz ve şübhesiz iman
ederek, Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak kılmaz...
Şehid İmam Ebu Hanife
(rh.a.), "El-Fıkhu'1-Ekber" adlı eserinde şunları beyan eder:
"O, kudretiyle
daima kadirdir. Kudret, O'nun sıfatıdır.
O, Kadirdir,
fakat bizim gücümüzün yettiği
gibi değil.[106]
Rabbimiz Alİah şöyle
buyurur:
"Görmedin mi ki
Allah, bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst
üste yığmaktadır? Böylece yağmurun bunların arasından akıp çıktığını görürsün.
Gökten, içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir. Onu,
dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir. Şimşeğin parıltısı,
neredeyse gözleri kamaştırıp götürü verecektir.
Allah, gece ile
gündüzü evirip çevirir. Hiç şübhesiz bunda, basiret sahibleri için birer ibret
vardır.
Alİah, her canlıyı
sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi de dört
(ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şübhe yok Allah,
herşeye güç yetirendir. [107]
"Herşeyin melkûtu
(hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Ve siz, O'na
döndürüleceksiniz. [108]"Göklerde ve yerde
ne varsa Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter.
Eğer dilerse ey
insanlar, sizi giderir (yok eder) ve başkalarım getirir. Allah, buna güç
yetirendir. [109]
"Allah, herşeyin
yaratıcısıdır. O, herşey üzerinde vekildir.
Göklerin ve yerin
anahtarları O'nundıır. Allah'ın ayetlerine (karşı) küfredenler ise, işte
onlar, hüsrana uğrayanlardır.[110]
"De ki: 'O,
herşeyin Rabbi iken, ben, Allah'dan başka bir Rabb mı arayayım?" [111]
"Allah, kahredici
baskısıyla daha zorlu, acı sonuç-landırmasıyla da daha zorludur. [112]
"Göklerin, yerin
ve bunlar arasmdakilerin tümünün mülkü Allah'ındır. Son varış O'nadır. [113]
"Allah, her şeye
güç yetirendir. [114]
"Onlar,
görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan
(Allah), Ölüleri de diriltmeye güç yetirir.
Hayır, gerçekten O,
her şeye güç yetirendir. [115]
"Onlar, Allah'ın
kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun
avucu (kabzası)ndadır. Gökler de sağ eliyle durulup bükülmüştür. O,
şirk koştuklarından
münezzeh ve yücedir. [116]Abdullah İbn Mes'ud
(r.a.) anlatır: Rasulullah (s.a.s.)'in huzuruna yahudî hahamlarından bir âlim
geldi ve:
Ya Muhammed, biz
(kitabiarımızda) Allah'ın, şöyle vasıflandığını buluyoruz:
"Allah, gökleri
bir parmağında, yer tabakalarım da bir parmağında, bütün ağaçlan bir
parmağında, suları ve topraklan bir parmağında, öbür mahlukları da (beşinci)
bir parmağında tutarak:
Ben, bütün Kâinatın
Melikiyim, der." Diye nakletti.
Rasulullah (s.a.s.),
yahudî âliminin (Tevrat'tan naklettiği) bu haberi tasdik ederek, sondaki
dişleri görülünceye kadar güldü. Bundan sonra Rasulullah (s.a.s.):
"Allah'ın kadrini
hakkıyla tasdik edemediler.[117]
ayetini okudu.[118]
İşitmek-duymak demek
olan Semi' sıfatı, Rabbimiz Allah'ın, diğer sıfatlarında olduğu gibi kemâl derecesindedir.
Rabbimiz Allah, hiçbir organa, hiç alete ihtiyaç duymadan, gizli, açık, yüksek
sesle, yavaş sesle ve fısıltı hâlinde de olsa her ne söylenirse Allah duyar...
O'nun bir şeyi duyması hâli, ikinci ve diğer sesleri duymasına engel
değildir...
Şehid İmam Ebu Hanife
(rh.a.) şöyle diyor "El-Fikhu'l-Ekber" adlı eserinde:
"O, görür, fakat
bizim görmemiz gibi değil. O, işitir, fakat bizim işitmemiz gibi değil. [119]
Rabbimiz Allah şöyle
buyurdu:
"Geceleyin ve
gündüzün barınan her şey O'nundur. O, işitendir, bilendir.
"Gerçekten O,
işitendir, bilendir,
"Orada Zekeriya,
Rabbine dua etti: 'Rabbim, bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu
Sen, duaları işitensin, dedi.
"Şübhesiz benim
Rabbim, gerçekten duayı işitendir.
Ebu Musa el-Eş'arî
(r.a.) anlatıyor: Bizler, Rasulullah (s.a.s.)'in maiyetinde bir seferde
bulunduğumuzda yüksek bir yere çıktığımız zaman, yüksek sesle tekbir getirdik.
Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.s.): "Nefislerinize acıyınız (yavaş tekbir getiriniz).
Çünkü sizler, ne sağırı çağırıyorsunuz, ne de bir gaibe sesleniyorsunuz.
Muhakkak ki sizler, iyi işiten, mükemmel gören ve size çok yakın olan Allah'a
dua ediyorsunuz." buyurdu. Rabbimiz Allah, bu konuda şöyle buyurur:
"Rabbini, sabah-akşam yüksek olmayan bir
sesle, kendi kendine ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret.
Gaflete kapılanlardan olma."
Her şeyi, her
durumuyla görmek demektir. Rabbimiz Allah, her şeyi görücüdür. Gizli, açık,
aydınlık ve karanlıkta her ne var ise, Rabbimiz Allah, onu görür... Hiçbir şey
Allah'ın görmesinden gizli kalamaz... Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:
"Şübhesiz Allah, işitendir, görendir." Artık sen, Allah'a sığın.
Şübhesiz O, hakkıyla işiten, hakkıyla görendir. [120]
"Allah, yapmakta
olduklarını görendir. [121]"Şübhesiz Allah,
kullan pek iyi görendir. [122]
Konuşmak demek olan
kelâm, Allah'ın bir kemâl sıfatı olup O'nun zatı ile kaim ve ezelîdir. Allah
Teâlâ, hiçbir araca ve organa ihtiyaç duymadan kelâm edicidir... Allah, kelâm
sıfatıyla rasulleriyle konuşmuş ve onlara kitablar indirmiştir... Ses ve
harflerden meydana gelmemiş olan Allah'ın kelâm sıfatının mahiyeti
bilinmemektedir... Allah Teâlâ, kelâm sıfatı ile emredici, yasaklayıcı ve haber
vericidir...
Şehid İmam Ebu Hanife
(rh.a.) şöyle diyor "El-Fıkhu'l-Ekber" adlı eserinde:
"O, konuşur,
fakat bizim konuşmamız gibi değil. Biz, uzuvlar ve harflerle konuşuruz. Oysa ki
O, uzuvsuz ve harfsiz konuşur. Harfler, mahluktur, fakat Allah'ın kelâmı mahluk
değildir.
Kur'ân-ı Kerim,
Allah'ın kelâmı olup,. mushaflarda yazılı, kalblerde mahfuz, dil ile okunan ve
Hz. Peygamber (s.a.s.)'e indirilmiştir. Bizim Kur'ân-ı Kerim'i telaffuzumuz,
yazmamız ve okumamız mahluktur, fakat Kur'ân, mahluk değildir.
Allah'ın, Kur'an'da
belirttiği Musa ve diğer peygamberlerden, Fir'aun ve İblis'ten naklen verdiği
haberlerden hepsi, Allah kelâmıdır. Onlardan haber vermektedir. Allah'ın kelâmı
mahluk değildir, fakat Musa'nın ve diğer yaratılmışların kelâmı
mahluktur. Kur'ân ise,
onların Allah, Musa'ya yetinde belirttiği gibi, Musa, Allah'ın kelâmını
işitti. Şübhesiz ki Allah, Musa ile konuşmasından önce de kelâm sıfatı ile
muttasıftı. Yüce Alİah, yaratmadan da ezelde yaratıcı idi. Allah, Musa'ya hitab
ettiğinde, ezelde sıfatı olan kelâm ile konuştu. O'nun sıfatlarının hepsi,
mahlukların sıfatlarından başkadır." [123]
"Kelâm mânâsında
Kur'ân ayetlerinin hepsi de fazilet ve büyüklük bakımından birbirine müsavidir.
Fakat bazısında zikir ve zikredilen fazileti bahis konusudur.
'Ayetü'l-Kursî, buna misaldir. Burada zikredilen Allah*in yüceliği, azameti ve
sıfatlarıdır. Bu ayette, hem zikir, hem de
zikredilenin fazileti olarak
iki fazilet bir araya gelmiştir. Bir kısmında ise, sadece
zikir fazileti vardır. Kâfirlerin
kıssalarında olduğu gibi,
bu ayetlerde, zikredilenin bir
fazileti yoktur. Çünkü zikredilenler kâfirlerdir. Keza Allah'ın isim ve
sıfatlarının hepsi de azamet ve fazilette müsavidir, aralarında farklılık
yoktur. [124]İmam Tahâvî (rh.a.),
"El-Akîdetu't-Tahâviyye" adlı eserinde şöyle der:
"Allah Teâlâ'mn,
Hz. İbrahim'i dost edindiğini ve Hz. Musa'ya da konuştuğunu, bir iman, tasdik
ve teslimiyet olarak ifâde ediyoruz. [125]
Rabbimiz Allah şöyle
buyurur:
"Allah, Musa ile
konuştu." [126]
"Musa, tayin
edilen sürede gelince ve
Rabbi de O'nunla konuşunca:
'Rabbim, bana (kendini) göster, seni göreyim' dedi. (Alİah:) 'Beni, asla
göremezsin. Amma şu dağa bak! Eğer o, yerinde karar kılabilirse, sen de beni
göreceksin.' Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa, bayılarak
yere düştü. Kendine geldiğinde : 'Sen ne yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve
ben, iman edenlerin ilkiyim' dedi." [127]
"De ki: 'Rabbimin
sözlcri(ni yazmak) için deniz mürekkcb olsa ve yardım için bir benzerini (bir o
kadarını) dahi getirsek, Rabbinin sözleri tükenmeden önce, elbette deniz
tükenirdi. [128]
"Eğer
yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha
eklenerek-(mürekkeb) olsa, yine de Allah'ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Hiç
şübhesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." [129]
"Allah ise, hakkı
söyler. [130]
"Siz
(Müslümanlar), onların (yahudîlerin) size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa
onlardan bir bölümü, Allah'ın sözünü işitiyor (iyice algılayıp) akıl erdirdikten
sonra, bile bile değiştiriyorlardı." [131]
"Allah, kıyamet
günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. [132]
Cabîr b. Abdullah
(r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.),
(Arafat'ta) vakfe mahallinde nefsini nasa arz edip şöyle buyurdu:
Kureyş beni, Rabbimin
kelâmını tebliğ etmekten alıkoydu. Beni alıp kavmine götürecek kimse yok mu? [133]
Adiyy b. Hatim
(r.a.)'m rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):
Sizlerden her .bir
kişiye kıyamet gününde Allah, muhakkak kelâm söyleyecektir. Öyle bir
hâlde ki, kendisiyle Allah arasında hiçbir tercüman bulunmaz. [134] Ebu
Said (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Tebareke ve Teâlâ
Rabb şöyle buyurmaktadır: -Kur'ân, her kimi Benim zikrimden ve Bana el açmaktan
meşgul ederse ona, isteyenlere verdiğimin en alâsını veririm. Allah kelâmının
üstünlüğü, Allah'ın, yarattıklarına karşı üstünlüğü gibidir. [135] Ebu
Zerr (r.a.)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Allah şöyle buyurdu:
Ben, çok cömerdim,
varlıklıyım, izzetliyim, dilediğimi yaparım. Bağışım, bir kelâma (bağh)dır ve
azabım da birkelâm(abağlı)dır. [136]
Havle bint Hakim
es-Sülemiyye (r.anha)'dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Biriniz,
bir yere indimi:
Allah'ın tam olan
kelimeleriyle, yarattıklarının şerrinden Allah'a sığınırım, desin.
Çünkü oradan gidinceye
kadar kendisine bir şey zarar vermez.[137]
Ebu Hüryere
(r.a.)'dan.
Bir adam, Rasulullah
(s.a.s.)'e gelerek:
Ya Rasulullah, dün
akşam beni sokan bir akrebden neler çektim! Dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
"Akşamladığın
zaman:
Allah'ın tam olan
kelimeleriyle yarattıklarının şerrinden (O'na) sığınırım, deseydin, sana zarar
vermezdi." Buyurdu. [138]
Tekvin, yaratmak, var
edip varlık sahasına çıkarmak demektir. Rabbimiz Allah Teâlâ, ezelî ilmiyle
bilip dilediği her şeyi yaratandır... Bilinen ve bilinmeyen, açık ve gizli olan
her şey Allah Teâlâ tarafından yaratılmıştır... Çünkü yegâne ve eşsiz yaratıcı
O'dur... Kâinatın, ortaksız yaratıcısı, sahibi ve hakimi yalnız ve yalnız
Rabbimiz
Allah Teâlâ'dır...
Yaratmak, emretmek, hüküm koyup yönetmek yalnızca Rabbimiz Allah'a aiddir...
Daha önce de beyan olunduğu gibi, kâinatı yaratan ve yarattığı varlıklara
nasıl davranacaklarını emredip onlar için uyacakları kanunlar koyan eşi ve
benzeri olmayan yegâne Rab, İlâh ve Melik olan Alİah'dır.[139]Rabbimiz
Allah Teâlâ'nın "Tekvin" sıfatı dolayısıyla yaratmak ve emretmek
konusunu tekrar ele almak ve daha genişçe gündeme getirip diğer delilleri
sunmak istiyoruz...
Rabbimiz Allah şöyle
buyuruyor:
"O Allah'dır ki,
yaratandır (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir. [140]
"Hamd, gökleri ve
yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan
Allah'ındır. O, yaratmada dilediğini
arttırır. Şüphesiz Allah,
her şeye güç yetirendir. [141]
"De ki: 'Ey
gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşahede edilebileni de bilen Allahını,
Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında Sen hüküm vereceksin. [142]
"O, göklerin ve
yerin yaratıcısıdır." [143]
"Alİah, gökleri,
yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra da Arş'a istiva etti.
Sizin, O'nun dışında bir yaratıcınız ve şefaatçi olanınız yoktur. Yine de öğüt
alıp düşünmeyecek misiniz?" [144]
"O, yarattığı her
şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya da bir çamurdan başlayandır.
Sonra O'nun soyunu bir
özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır.
Sonra da onu, düzeltip
bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulaklar, özler ve
gönüller var etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz?" [145]
"Yaratan Rabbinin
adıyla oku!
O, insanı bir alâk'dan
yarattı." [146]
"Alİah, her şeyin
yaratıcısıdır. O, her şey üzerinde vekildir." [147]
"İşte bu, sizin
Rabbiniz olan Allah'dır, her şeyin yaratıcısıdır. Ondan başka ilâh yoktur.
Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?" [148]
"Yaratmayı
başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur. Bu, O'na göre pek kolaydır.
Göklerde ve yerde en yüce misal (sıfatlar) O'nundur. O, güçlü ve üstün olandır,
hüküm ve hikmet sahibidir." [149]
"Andolsun, ilk
inşâ (yaratma)yı bildiniz, amma öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?
Şimdi ekmekte
olduğunuz (tohum)u gördünüz mü?
Onu, sizler mi
bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?
Eğer dilemiş olsaydık,
gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık, böylelikle şaşar kalırdınız.
(Şöyle de
sızlanırdmız:) 'Doğrusu biz, ağır bir borç altına girip zorlandık.
Hayır, biz, bütün
yoksun bırakıldık.'
Şimdi siz, içmekte
olduğunuz suyu gördünüz mü?
Onu, sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa Biz miyiz?
Eğer dilemiş olsaydık
onu, tuzlu kılardık, şükretmeniz gerekmez mi?
Şimdi yakmakta
olduğunuz ateşi gördünüz mü? Onun ağacını sizler mi inşâ ettiniz (yarattınız),
yoksa
onu inşâ eden Biz
miyiz?
Biz Onu, hem bir öğüt
vs hatırlatma (konusu) hem de ihtiyacı olanlara bir meta (yararlanma aracı veya
ıssız çöllerde yolculuk yapanlara bir fayda) kıldık. Şu hâlde büyük Rabbini
ismiyle teşbih et."[150]İbn
Abbas (r.a.) anlatıyor:
Ben, bir gece teyzem
Meymûne'nin evinde kaldım, Rasulullah (s.a.s.), O'nun yanında idi. Gecenin son
üçte biri yahud bir kısmı-olunca yatağından kalkıp oturdu ve akabinde gökyüzüne
doğru baktı da şu ayetleri okudu:
"Şübhesiz,
göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl
sahihleri için gerçekten ayetler vardır.
Onlar, ayakta iken,
otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı
konusunda düşünürler, (ve derler ki:)
'Rabbimiz, Sen bunu,
boşuna yaratmadın. Sen, pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.
Rabbimiz, şübhesiz
Sen, kimi ateşe sokarsan artık onu, hor ve aşağılık kılmışsmdır. Zulmedenlerin
yardımcıları
yoktur.
Rabbimiz, biz:
'Rabbinize iman edin, diye imana çağrıda bulunan bir çağrıcıyı işittik, hemen
iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi
de, iyilik yapanlarla birlikte öldür.
Rabbimiz, Rasullerine
va'dettiklerini bize ver, kıyamet günüde de bizi hor ve aşağılık kılma.
Şübhesiz Sen, va'dı-na muhalefet etmeyensin.[151]/[152]
''Göklerde ve yerde
olan ne varsa, O'ndan ister. O, hergün bir iştedir." [153]
Ebu'd-Derda (r.a.):
"O, hergün bir
iştedir. [154] ayeti hakkında:
Günahı mağfiret eder,
sıkıntıyı, kederi açıp giderir, bir kavmi yükseltir, diğerlerini alçaltır,
demiştir. [155]
İmam Taberî (rh.a.),
Ebu'd-Derda (r.a.)'ın söylemiş olduğu bu sözü, Abdullah b. Ezdî (r.a.)'ın
Rasulullah (s.a.s.) den rivayet ettiğini söylemiştir. [156]
Gökleriyle, yeriyle,
güneş, ay, yıldız ve gezegenleriyle, zerresinden kürresine bütün kâinatı
yaratan yegâne Rabb Allah Teâlâ, yaratmış olduğu her varlığa uyum içinde olacağı,
ona tabi olup hayatını devam ettireceği ilâhî kanun da koymuştur... Kâinattaki
bütün varlıklara hayatî kanun koyan Rabbimiz Allah, yalnızca kendisine ibadet
etsinler, kendisinden başka Rab, İlâh ve Melik kabul etmesinler diye yarattığı
insan kulları içinde, onların sıhhat ve huzur içinde yaşamaları için kanunlar
koymuştur... Kâinattaki gezegenler, güneş, ay ve dünya, kendileri için konulmuş
ilâhî kanunlara uymak zorundadırlar... Eğer kendileri için konulmuş olan hükme
ve çizilmiş olan hayat yoluna uymaz, çok az bir şekilde sapacak olurlarsa,
kıyamet kopar, bütün düzenleri alt-üst olur... Bunun gibi, insanlar da
yeryüzünde, yegâne yaratanları, Rabbleri, ilâhları ve egemenliğin kayıtsız şartsız
kendisine aid olan melikleri Allah Tcâlâ'nm, kendileri için koyduğu hükme tabi
olmazlarsa, yeryüzündeki denge bozulur, fitne ve fesad ortaya çıkar...
Rabbimiz Allah'ın hükümlerini bir yana bırakır, hayata hakim olacak hükümleri
kendi nevalarına göre düzenleyecek ve iktidar makamında bulunup bunları diğer
insanlara uygulatacak olurlarsa, o bölgede Allah'a isyan başlamış ve tuğyan
gündeme gelmiş olur... İnsan kulları üzerinde hüküm koymak hakkı, yalnız ve
yalnız onları yaratan Allah Teâlâ'ya aiddir... Bu hakkı, zor ile gasbeden
yeryüzünün tağutları, egemen oldukları bölgelerde Fir'aunlık ve Nemrudluk
yaparak toplumu ve tabiatı ifsad ederek dünyanın dengesini bozmuşlardır...
Gerek toplumun, gerekse çevrenin dengesinin yeniden düzelmesi, bozulmuşun tekrar
dengelenmesi için hükmü, gerçek sahibi olan Âlemlerin Rabbine iade etmek
gerek... Bu da, ancak O'nu Rabb, İlâh ve Melik kabul edip yalmz ve yalnız
O'nun hükmüne tabi olmakla gerçekleşir... Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Hüküm, yalnızca
Allah'ındır. O, kendinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru
olan din, işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.[157]
"Artık hüküm, yüce,
büyük olan Allah'ındır[158]
"O, Allah'dır, kendisinden başka ilâh yoktur, İlk de de, sonda da hamd
O'nundur. Hüküm de O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz." [159]
"Aralarında
Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların nevalarına uyma. Allah'ın sana
indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmasınlar diye onlardan sakın. Şayet
yüz çevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları nedeniyle onlara bir
musibeti tattırmak istemektedir. Şübhesiz insanların çoğu fasıklardır.
Onlar, hâlâ cahiliyye
hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'dan
daha güzel olan kimdir?[160]
"Kim Allah'ın
indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfirlerin tâ kendileridir.
Kim Allah'ın
indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalimlerin tâ kendisidir.
Kim Allah'ın
indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fasikların tâ kendileridir. [161]
"Göklerin ve
yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun
dışında, onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz[162]
"Çünkü Rabbin, gerçekten
dilediğini yapandır. [163] "O, yaptıklarından
sorulmaz. Oysa onlar, sorguya çekilirler. [164]
"Sizin ilâhınız,
tek bir ilâhdır, O'ndan başka ilâh yoktur. O, Rahman'dır, Rahim'dir." [165]
"Rabbinden sana
vahyedilene uy, O'ndan başka ilâh yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir. [166]
"Rabbinizden size
indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın. Ne az öğüt alıyorsunuz.[167]
"Şübhesiz, Biz
seni, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hak (Kur'ân) ile gönderdik. Sen,
cehennem halkından sorumlu tutulmayacaksın. [168]
"O, sana kitabı,
hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat'ı ve İncil'i
de indirdi. [169]
"İşte bu, sizin
gerçek Rabbiniz olan Allah'dır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var?
Peki, nasıl hâlâ çevriliyorsunuz?" [170]
"Sana indirilene
ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi?
Bunlar, tağutun önünde muhakeme olmayı istemektedirler. Oysa onlar, onu
reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları, uzak bir sapıklıkla sapıtmak
ister.
Onlara: 'Allah'ın
indirdiğine ve Rasule gelin, denildiğinde, o münafıkların senden
kaçabildiklerince kaçtıklarını görürsün." [171]
"Hayır, öyle
değil, Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp
sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle
teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. [172]
"Buna rağmen sana
icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki onlar, gerçekten kendi freva (istek ve
tutkularına uymaktadırlar. Oysa Allah'dan bir kılavuz (doğru yol gösterici)
olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasma) uyandan daha sapık kimdir?
Şübhesiz Allah, zulmeden bir kavme hidayet vermez.[173]
"Kim Allah ile
beraber ona ilişkin geçerli bir kanıt (burhan)ı olmaksızın başka bir ilâha
taparsa, artık onun hesabı Rabbinin karındadır. Şübhesiz inkâr edenler, kurtuluşa
eremezler." [174]
"De ki: 'Ey
Cahiller, bana, Allah dışında bir başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz?'
Andolsun, sana ve
senden öncekilere vahyolundu (ki): 'Eğer şirk koşacak olursan, şübhesiz
amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.
Hayır, artık
(yalnızca) Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol." [175]
Rabbimiz Allah'ın fiilî
sıfatları şu şekilde beyan olunmuştur:
Her şeyin yaratıcısı
olan Rabbimiz Allah, dilerse, dilediğini yaratan, dilemezse yaratmayan yegâne
"Hâlîk" dir. İyiliğin de, kötülüğün de, hayrın da, şerrinde, güzelin
de, güzel olmayanın da yegâne yaradanı Rabbimiz Allah Teâlâ'dır... Allah'ın,
iyiliğe, hayra ve güzel olana rızası vardır... Kötülükten, şerrden ve
çirkinlikten razı değildir... O'nun her yarattığı şeyde bir hikmet vardır... Bu
hikmeti bazan idrak ederken, bazan da idrakimizin dışında kalmaktadır...
Muvahhid mü'min Müslüman kullar olarak vazifemiz, Rabbimizin her yarattığını
bir hikmet üzere yarattığına ve O'nun boş yere bir şey yaratmadığına iman
edip, O'nun hükmüne razı olmamızdır... Kula düşen,
Rabbi Allah'a tam
teslim olmakdır...
Rabbimiz Allah şöyle
buyurur:
"Allah, neyi
dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona 'ol' der, o da
hemen oluverir.[176]
"Gökleri ve yeri
yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette (öyledir). O,
yaratandır, bilendir. [177]
Rabbimiz Allah'dan
başka kullara hidayet veren ve sapıklığa düşüren hakikî bir fail yoktur.
Dilediğini hidayete erdirir, dilediğini dalâlete düşürür... Rabbimiz Allah
Teâlâ, kulların İrade-i Cüz'îyeleriyle sapıklığı tercih etmeleri sonucu onlar
için dalâleti yaratır... İnsan, kendi irade ve tercihi ile sapıklığa
yönelmedikçe Rabbimiz Allah, onları zorla sapıklığa sevk etmez... Kim
iradesiyle hidayeti isterse Allah, onu hidayet verir, kim de dalâleti arzu
ederse, onu da dalâlete düşürür... Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Artık şübhesiz
Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete eriştirir." [178]
"Allah, kimi
hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm'a açar, Kimi saptırmak isterse,
onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman
etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir." [179]
"Kim hidayete
ererse, kendi nefsi için hidayete erer. Kim de saparsa, kendi aleyhine sapar. [180]
Rabbimiz Allah,
imtihan ve kendisine kulluk yapsınlar diye yeryüzünde yarattığı insan
kullarını, başıboş ve rehbersiz bırakmamıştır... İlâhî lütfü ve rahmeti gereği
insan kullarına, onların içinden seçtiği Rasulleri ve Nebîleriyle hak yolunu
göstermiş, Rasul ve Nebilerini onlara hidayet önderleri kılmıştır... Ayrıca
onlara hidayet rehberi olan hayat nizamının ana kaynakları olan kitablar
göndermiştir...
Rabbimiz Allah şöyle
buyurdu:
"Andolsun
Allah'a, senden önceki ümmetlere de (peygamberler) gönderdik.[181]
"Hiçbir ümmet
yoktur ki, içinde bir uyarıcı korkutucu gelip geçmiş olmasın." [182]
"Her ümmetin bir
peygamberi vardır. Onlara peygamberleri geldiği zaman, aralarında adaletle
hüküm verirler ve onlar, zulme uğratılmazlar. [183]
"Biz seni,
âlemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik." [184]
"Biz, kitab'ı
ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavime
rahmet ve hidayet olması dışmda (başka bir gaye ile) indirmedik." [185]
"Şübhesiz,
Allah'ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için Biz, sana kitabı
hak olarak indirdik. (Sakın) hainlerin savunucusu olma." [186]
İnsanları, öldükten
sonra yeniden dirilten ve onları hesaba çekecek olan yegâne Rabbimiz
Allah'dır... Allah, Ölmüş insanları diriltecek ve hesab için toplayacaktır...
Şöyle buyurur Rabbimiz
Allah:
"Sonra siz,
gerçekten kıyamet günü diriltileceksiniz.[187]
"De ki: 'Onları,
ilk defa yaratıp inşâ eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir. [188]
"Sûr'a üfürülmüş,
böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rabblerine doğru (dalgalar hâlinde)
süzülüp giderler. [189]
"Takva
sahihlerini bir hey'et hâlinde Rahman (olan Allah)m huzurun)a toplayacağımız
gün." [190]
"Gündüzün bir
saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları bir araya toplayacağı
gün, onlar, birbirlerini tanımış olacaklar. Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar,
gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar, hidayete ermiş (kimseler)
değildi." [191]
Ten'im, nimet vermek,
ta'zib de azab etmek demektir... Rabbimiz Allah Teâlâ, kullarından dilediğine
bol bol nimetler ihsan eder, günah işleyerek cezayı hak etmiş olan kullarından
dilediğine de azab eder... Dilediğinin bütün günahlarını affeder, dilediğinin
küçük bir günahına karşılık ceza verir... Rabbimiz Allah'ın affetmeyeceğini
beyan buyurduğu suç ve günah, şirk ve küfür işlemektir. [192] Şirk
ve küfrün dışındaki suçlardan dilediğini affeder...
Şöyle buyurur Rabbimiz
Allah Azze ve Celle:
"Size, her
istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız onu,
sayıp bitirmeye güç yetire-mezsiniz." [193]
"Eğer Allah'ın
nimetini saymaya kalkışacak olursanız onu, bir genelleme yaparak bile
sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir[194]
"Öyleyse,
Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helâl (ve) temiz olanlarını yiyin. Eğer
O'na kulluk ediyorsanız, Allah'ın nimetine şükredin." [195]
"O, dilediğini
bağışlar, dilediğini azablandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin
tümünün mülkü Allah'ındır. Son varış, O'nadır." [196]
"Azab size gelip
çatmadan evvel, Rabbinize yönelip dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım
edilmez.
Rabbinizden, size
indirilenin en güzeline uyun. Siz, hiç şuurunda değilken, azab apansızın size
gelip çatmadan ewel. [197]
"Dedi ki:
'Azabımı, dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim ise, her şeyi kuşatmıştır. Onu,
korkup sakınanlara, zekatı verenlere ve Bizim ayetlerimize iman edenlere
yazacağım. [198]
Yegâne Rabbimiz
Allah'a iman konusu gündeme gelince, "Levh", "Kalem",
"Arş" ve "Kursî" konusunu da anmak gerekir... Çünkü
muvahhid mü'minler, bunların da varlığına katıksız olarak iman ederler...
İmam Tahâvî,
"El-Akîdedu't-Tahâviyye" adlı eserinde şöyle der:
"Levh'e, Kalem'e
ve Levh'te yazılmış olanların tümüne iman ederiz. Mahlukatın hepsi bir araya
gelse, Allah Teâlâ'nın Levh'te var olacağını yazdığı şeyin yok olması için
uğraşsa buna, güçleri yetmez. Yine Allah'ın, olmasını yazmadığı bir şeyin
olması için toplansa, uğraşsalar buna muvaffak olamazlar. Kıyamete kadar olacak
şeyleri kalem yazmış, bitirmiştir. Kulun başına gelmeyen şey, demek ki, ona
isabet edecek değildi. İsabet edecek olan şey de, onun yakasını bırakacak
değildir. [199]
[1] Şura, 42/11.
[2] İmam-ı Azam'ın Beş Eseri, sh.70.
[3] A.g.e, sh.66.
[4] A.g.e. sh.66.
[5] A.g.e sh.67.
[6] A.g.e. sh.15.
[7] Bu konudaki görüşlerin izahı için bkz. Sa'düddin
Taftazânî, A.g.e sh.159. vd. 241-a)
İmam-ı Azam'ın Beş Eseri, Sh. 74
[8] Imam-ı Azam, Fıkh-ı Ekber şerhi, sh. 71.
[9] İbrahim, 14/10.
[10] Ra'd, 13/2-4.
[11] Mü'minun, 23/78-80.
[12] Dr. Arif Aytekin, A.g.e, sh. 54, md.53.
[13] Dr. Arif Aytekin, A.g.e. sh. 46, Md. 38.
[14] Dr. Arif Aytekin, A.g.e sh.34-38( Md.1-18.
[15] İmam-ı Azam'in Beş Eseri, sh. 83,
[16] Hadid, 57/3.
[17] Sahih-i Buharı, KitabuVTevhid, B.22, Hds. 46.
Kitabu'l-BedTLHalk,
B.1, Hds.2.
Aliyyu'1-Karî, Zayıf
Hadisleri Öğrenme Metodu, çev. Ahmed
Serdaroğlu, İst. 1986,
sh.88.
Aclunî, Keşfu'1-Hafa,
c.2, sh.130, Hds. 2011.
Not; Ahmed b. Hanbel
(Müsned, c.4, sh.431) de benzer hadis rivayet etti.
[18] Hadid, 57/3.
[19] Kasas, 28/88.
[20] Rahman, 55/26-27.
[21] Sahih-i Buhârî, Kitabu'1-Edeb, B.90, Hds. 171. Sahih-i
Müslim, Kiîabu'ş-Şiir, B.3, Hds. 3-6.
[22] Bkz. Nisa, 4/48wTl6. Lokman, 31/13.
[23] Fakat o (Fir'avn) yalanladı ve isyan etti. Sonra
(karşı yönde] çaba harcayıp sırtını döndü. Sonunda (yardımcı güçlerini)
topladı, seslendi.
Dedi ki: 'Sizin en yüce Rabbiniz benim." Nazi'at, 79/21-24.
[24] Bkz. Bakara. 2/256. Yusuf, 12/106.
[25] Nahl. 16/17.
[26] Şura, 42/11.
[27] Meryem, 19/65.
[28] İbn Kesir, A.g.e c.10, sh.5165.
[29] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri,
çev. Hasan Karakaya-Kerim Aytekin, İst. 1996. c.5, sh.423.
[30] Ihlas, 112/2.
[31] Fatır, 35/15.
[32] Hacc, 22/64. Lokman, 31/26.
[33] Ankebut, 29/6.
[34] Fatır, 35/41.
[35] Tâhâ, 20/111.
[36] Mtfminun, 23/91-92.
[37] İsra, 17/42-44
[38] Mü'min, 46/16.
[39] Fussilet, 41/9.
[40] Nisa, 4/171.
[41] Enbiya, 21/22.
[42] Nahl, 16/51-52.
[43] İhlas, 112/1-4.
[44] İhlas, 112/1-2
[45] İhlas, 112/4
[46] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'l-Kur'ân, B.91,
Hds. 3585-3586.
İmam Ebu'l-Hasen Ali b.
Ahmed el-Vahidî, Esbab-ı NÜZUL,
çev. Dr. Necati
Tetİk-Necdet Çağıl, Erzurum, T.Y. Sh. 564-" 565.
Abdulfettah et-Kadî, Esbab-ı
NÜZUL, çev. Doç. Dr. Salih Akdemir, Ank. 1986, sh. 432.
[47] İmam-ı Azam'ın Beş Eseri, sh. 62-63.
Ayrıca bkz. Sa'düddin Taftazânî, Â.g.e, sh. 141-156.
[48] Furkan, 25/58.
[49] Tâhâ, 20/111
[50] Bakara, 2/255.
[51] Sahih-i Müslim,
[52] İmam-ı Azam'm Beş Eseri, sh. 67
[53] Dr~Arif Aytekin, A.g.e. sh.50, Md.48.
[54] Bakara, 2/255.
[55] En'am, 6/59.
[56] En'am, 6/3.
[57] Mücadele, 58/7.
[58] Nahl, 16/91.
[59] En'am, 6/73. Ra'd, 13/9.
[60] Yunus, 10/61, Sebe', 34/3.
[61] Raf, 50/16.
[62] Hadid, 57/3-4.
[63] Bakara, 2/77.
[64] Mâide, 5/99.
[65] Talak, 65/12.
[66] Âl-i İmrân, 3/29
[67] Âl-i İmrân, 3/119.
[68] Mümin, 40/19.
[69] Hud, 11/6,
[70] Bakam, 2/32.
[71] Tâhâ,20/7.Ra'd, 13/10.
[72] Ra'd, 13/8.
[73] Lokman, 31/34.
[74] Mülk, 67/14.
[75] Sahihi Buhârî, KitabuVTevhid. B.10, Hds.19.
Sünen-i Ebu Davud. Kitabul-Vitr, B.31, Hds.1538. Sünen-i Tirmizî,
Kitabu'1-Vitr, B.346, Hds 478. Sünen-ı Neseî, Kitabu'n-Nikâh, B.27, Hds. 3239.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkametu's-Saiâ, B.188, Hds. 1383.
[76] İmam-ı Azam'ın Beş Eseri, sh. 58-59.
[77] A.g.e. sh. 63.
[78] Dr. Arif Aytekin, A.g.e. sh.38-39, Md. 23-26
[79] Dr. Arif Aytekin, A.g.e sh. 68, Md. 85.
[80] Âl-i İmrân, 3/26.
[81] Şura, 42/49-50.
[82] Bürûc, 85/16.
[83] Mâide, 5/40. Âl-i İmrân, 3/129.
[84] Yasin, 36/82. Nahl, 16/40.
[85] En'am. 6/125.
[86] Bakara, 2/212.
[87] Bakara, 2/213. Nur, 24/46.
[88] Bakara, 2/272. En'am, 6/35. .
[89] Bakara, 2/253. Âl-i İmrân, 3/40.
[90] Yunus, 10/107. Zümer, 39/38.
[91] Mâide, 5/1.
[92] Hud, 11/118.
[93] İnsan, 76/30.
[94] İSra, 17/16.
[95] İmam e^Rûdânî, A.g.e. c.5, sh.261-262, Hds. 9354.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.5, sh. 191'den ve Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'den.
[96] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'1-Edeb, B.110, Hds. 5075.
[97] Nahl, 16/40. Yasin, 36/82, Âl-i İmrân, 3/47.
[98] Bakara, 2/117. Geniş bilgi için bkz. İmam Kurtubî,
A.g.e c. 2. sh. 292-297.
[99] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu'l-Kıyame, B.15, Hds.
2613.
[100] Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca)
O'nundur. Alemlerin Rabbi Allah, ne yücedir." A'raf, 7/54.
[101] Nahi, 16/90.
[102] A'raf, 7/28-29.
[103] Bakara, 2/185.
[104] Nisa, 4/28.
[105] Nisa, 4/26-27.
[106] fmam-t Azam'ın Beş Eseri, sh. 66-67.
[107] Nur, 24/43-45
[108] Yasin, 36/83
[109] Nisa, 4/132-133.
[110] Yümer, 39/62-63
[111] En'am, 6/164.
[112] Nisa, 4/84.
[113] Mâide, 5/18. Yunus, 10/55.
[114] Mâide, 5/19. Bakara, 2/148, 259, 284. Enfâl, 8/41.
Tevbe, 9/39-
[115] Ahkaf, 46/33.
[116] Zümer, 39/67. Hacc, 22/74.
[117] Zümer, 39/67
[118] Sâhih-i Buhârî, Kitabu't-Tefsir, B. 256, Hds. 333.
Kitabu't-Tevhid, B.19, Hds. 42. B.26. Hds. 77. Sahih-i Müslim, Kitabu
Sıfatü'l-Münafikin, Hds, 19-21. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru'l-Kur'ân, B.
40, Hds. 3455. Ibn Kesir, A.g.e. c.13, sh. 6949. İmam Ahmed b. Hanbel'den.
[119] İmam-ı Azam'ın Beş Eseri, sh. 67.
[120] Mü'min, 40/56. Mücadele, 58/1. Nisa, 4/134.
[121] Mâide, 5/71. Bakara, 2/110, 233, 237.'
[122] Mü'min, 40/44.
[123] İmanı-ı Azam'ın Beş Eseri, sh. 66-67.
[124] İmam-ı Azam'ın Beş Eseri, sh. 71-72.
[125] Dr. Arif Aytekin, A.g.e. sh.54, Md.50.
[126] Nisa, 4/164.
[127] A'raf, 7/143.
[128] Kehf, 18/109.
[129] Lokman, 31/27.
[130] Ahzâb. 33/4.
[131] Bakara, 2/75. Ayrıca bkz. Tevbe, 9/6.
[132] Bakara, 2/174.
[133] Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Sünnet, B.22, Hds. 4734.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Fedaili'l-Kur'ân, B.22, Hds. 3092. Sünen-i İbn Mace,
Mukaddime, B. 13, Hds. 201. Şünen-i Dârimî, Kitabu Fedaili'l-Kur'ân, B.5, Hds.
3357. İmam er-Rûdânî, A.g.e. c.3, sh.265, Hds 6407. Ahmed İbn Hanbel, Müsned,
c.3, sh. 390'dan.
[134] Sahih-i Buhârî, Kitabu'r-Rikak, B.49, Hds. 127.
Kitabu't-Tevhid, B. 37, Hds. 138.
Sahih-i Müslim, Kitabu'z-Zekat, B. 20, Hds. 67. Sünen-İ İbn Mace,
Mukaddime, B.13, Hds. 185. Kitabu'z-Zekat, B. 28, Hds. 1843. Sünen-i Tirmizî,
Kitabu Sıfatu'l-Kıyame, B.l, Hds. 2529. İmam-i Buhârî Halku Efali'1-İbad,
sh.33, Hds. 100.
[135] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Fedaili'l-Kur'ân, B. 23, Hds.
3093. Sünen-i Darimî,.Kitabu Feda. ı'1-Kur'ân, B.6, Hds. 3359. İmam-ı Buhârî,
A.g.e. sh. 162, Hds. 508.
[136] Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu'l-Kıyarne, B. 15, Hds.
2613.
[137] Sahih-i Müslim, Kitabu'z-Zikr, B.16, Hds. 55. Sünen-i
Ebu Davud, Kitabu't-Tıb, B. 19, Hds. 3893. Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daa vat,
B. 40, Hds. 3661. Sünen-i Dârimî, Kitabu'l-İsti'zan, B. 48, Hds. 2683. İmam
Maiİk, Muvatta, Kitabu'l-İsti'zan, Hds. 34.
[138] Sahih-i Müslim, Kitabu'z-Zikr, B. 16, Hds. 2709.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu't-Tıb, B. 19, Hds. 3898. Sünen-i İbn Mace,
Kitabu't-Tıb, B. 35, Hds. 3518. İmam Malik, Muvatta, Kitabu'ş-Şa'r, Hds. 11.
[139] Bkl'A'râf, 7/54
[140] Haşr, 59/24.
[141] Fatir, 35/1.
[142] Zümer, 39/46.
[143] Şura, 42/11.
[144] Secde, 32/4.
[145] Secde, 32/7-9.
[146] Alâk, 96/1-2.
[147] Zümer, 39/62.
[148] Mü'min, 40/62.
[149] Rum, 30/27.
[150] Vâkıa,~56/62-74.
[151] Âl-i İmrân, 3/190-194
[152] Sahih-i Buhârî, Kitabu'1-Edeb, B. 118, Hds. 238.
[153] Rahman, 55/29.
[154] Rahman, 55/29
[155] Sahih-i Buhârî, Kitabu'Mefsir, 55-er-Rahman Sûresi.
(Bab başlığında).
[156] et-Taberî, A.g.e. c.8, sh. 103. İbn Kesir, A.g.e.
c.14, sh. 7650.
[157] Yusuf, 12/40, 67. En'am, 6/57,62.
[158] Mü'min, 40/12.
[159] Kasas, 28/70, 88.
[160] Mâide, 5/49-50.
[161] Mâide, 5/44-45 ve 47.
[162] Kehf, 18/26.
[163] Hud, 11/107.
[164] Enbiya, 21/23.
[165] Bakara, 2/163.
[166] En'am, 6/106
[167] A'raf, 7/3.
[168] Bakara, 2/119.
[169] Ât-i İmrân, 3/3.
[170] Yunus, 10/32.
[171] Nisa, 4/60-61.
[172] Nisa, 4/65.
[173] Kasas, 28/50.
[174] Mü'minun, 23/117.
[175] Zümer, 39/64-66.
[176] ÂîTirnrân, 3/47. Yasin, 36/82.
[177] Yasin, 36/81.
[178] Fatır. 35/8.
[179] En'am, 6/125.
[180] İsra, 17/15.
[181] NahI, 16/63.
[182] Fatır, 35/24.
[183] Yunus, 10/47.
[184] Enbiya, 21/107.
[185] Nahl, 16/64.
[186] Nisa, 4/105.
[187] Mü'minun, 23/16İ
[188] Yasin, 36/79.
[189] Yasin, 36/51.
[190] Meryem, 19/85.
[191] Yunus, 10/45.
[192] Bkz. Nisa, 4/48 ve 116.
[193] ibrahim, 14/34.
[194] Nahl, 16/18.
[195] Nah!, 16/114.
[196] Maide, 5/18
[197] Zümer, 39/54-55.
[198] A'raf, 7/156.
[199] Dr. Arif Aytekin, A.g.e. sh. 50, Md. 47.