Amel,
İman’dan Bir Parça mıdır?
İmanın
Salih ve Makbul Olmasının Şartları
İmanın
sözlük anlamı; “Bir şeye kesin olarak inanmak ve onun doğruluğunu tasdik etmek”
demektir.
İmanın
terim anlamı ise; Allah’ın varlığına, birliğine ve Hz. Muhammed’in son peygamber
olduğuna ve onun Allah tarafından haber verdiği kesin olarak belli olan bütün
dinî hükümlerin, emir ve yasakların doğru olduğuna kesin olarak inanmak ve
tasdik etmek, bunu diliyle ikrar edip, tatbik etmeye çalışmaktır.
İman,
hem güven vermek, hem de güvene kavuşmak mânâsına gelmektir. İman sahibi kişi,
yani mü’min, hem inandığı gücün sağladığı güvenin içinde emin olur, hem de
kendisi başkalarına güven veren demektir. Hadis-i şerifte de bildirilmektedir
ki;
“Mü’min
diğer mü’minlerin onun elinden ve dilinden emin olduğu ( zarar görmediği)
kimsedir.” [1]
1- İcmâlî İman
2- Tafsîlî İman
a)
İcmâlî İman: İnanılması gereken
şeylerin hepsine kısaca ve toptan
inanmak demektir. Bu da, kelime-i tevhid
ve kelime-i şehâdette ifadesini bulmuştur. [2]
Lâ
ilâhe illâllah Muhammedün Rasûlullah: Allah’tan başka ilâh yoktur, Hz. Muhammed
O’nun rasûludür. [3]
Eşhedü
en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasûlüh: Şehâdet
ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve yine şehâdet ederim ki, Hz. Muhammed
O’nun kulu ve elçisidir.
Bir
insan, kelime-i tevhid veya kelime-i şehâdetten birini diliyle söyler, kalbiyle
de inanıp tasdik ederse, İslâm dinine girmiş olur. Ancak müslümanın bu kadarla
yetinmeyip, kabul edilmesi gereken diğer şeyleri de öğrenip onlara ayrı ayrı
iman etmesi, onların doğru olduklarını kabul ve tasdik etmesi gerekir.
b)
Tafsîlî İman: İnanılması gereken
şeylere geniş ve ayrıntılı bir şekilde inanmak demektir. Peygamberimiz
(s.a.s.)’e “İman nedir ?”diye sorulduğunda şöyle beyan etmiştir:
“İman,
Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere,
hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına inanmaktır.” [4]
Bu sayılan iman esaslarına, imanın şartları da
denir. Bunların mahiyetlerini bilerek kat’i olarak iman etmeye “tafsîlî iman”
denir. [5]
“İman,
dil ile ikrar, kalp ile tasdiktir.” [6]
Ehl-i
sünnet inancına göre, ameller imanın cüzü değildirler. Bunu gösteren deliller
şunlardır: Amel, imana dahil olmaz, çünkü imanın hakikati tasdik; amelinki ise
tatbiktir. Bu bakımdan, amel imandan ayrıdır, bir parça değildir. [7]
İmam-ı Azam Ebu Hanife, el-Vasiyye adlı kitabında şöyle diyor:
“Amel
imandan, iman da amelden başkadır. Çünkü çoğu zaman mü’minden amel yapma
mükellefiyeti kalkar. Amel kalktığı zaman iman da kalkar denilmesi câiz
değildir. Zira hayız halindeki bir kadın, o hal içerisinde iken namazın hükmü kalkar, yani kılmaz. Böyle bir
kadın için de, ‘iman da kendisinden kalkar’ diyemeyiz. Yine fakire ‘zekât borcu
yoktur’ denilir. Fakat ‘fakire iman gerekli de değildir’ denilmez. Eğer amel
imandan bir parça olsaydı, amelin düştüğü hallerde imanın da düşmesi gerekirdi.
Halbuki durum böyle değildir.” [8]
Ameller
artar, ama inanılması gereken şeyler bakımından iman ne artar, ne de eksilir.
İman ziyadelik ve noksanlık kabul etmez. Çünkü iman, tam bir teslimiyet ile
tasdik etmekten ibarettir. Bu ise ziyadelik ve noksanlık kabul etmez.
Bir
kimsede tasdik varsa mü’mindir; yoksa,
kâfirdir. Âyet-i Kerime’de şöyle buyruluyor:
“Mü’minler
ancak onlardır ki; Allah anıldığı zaman yürekleri titrer. Karşılarında Allah’ın
âyetleri okununca bu onların imanını artırır. Onlar, ancak Rablerine dayanıp,
güvenirler.” [9] Bu ve benzeri âyetler, imanın nurunun artacağına
işarettir. Aynı şekilde, kötü ameller de kalbi karartır ve imanın nurunu
azaltır.
İman,
artıp eksilmez. Ancak iman, kuvvetli veya zayıf olabilir. Meselâ Peygamber
Efendimiz (s.a.s.)’in imanı ile diğer insanların imanı bir değildir. Bunun için
imanımızı amellerimizle takviye etmemiz, kuvvetlendirmemiz gerekmektedir. [10]
İmanın kuvvetlenmesi ve zayıflaması yönünde bir artış ve eksilme elbette
mümkündür. [11]
İmanın
sahih ve makbul olması için üç şartın bulunması lâzımdır:
1- İman ye’s halinde olmamalıdır. Önceden iman etmemiş olan bir insanın
ölüm ânında azâbı görünce inanmasının bir önemi ve faydası yoktur.
“Azâbımızı gördükleri zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir.”
[12]
Buyruluyor. Tıpkı Firavun’un boğulma ânında, öleceği zaman “ben de iman ettim”
demesi gibi; bu iman geçerli değildir.
2- Müslüman, dinî hükümleri inkâr edici söz ve davranışlarda
bulunmamalıdır.
Meselâ: Müslüman olduğunu söylediği halde bir
kimse namaz, oruç, zekât gibi Allah’ın herhangi bir emrini inkâr ederse imanını
kaybetmiş olur. Çünkü dinimizde inanılması gereken şeyler bir bütündür;
bunlardan birini inkâr etmek, hepsini inkâr etmek demektir. [13]
3- Dinî hükümlerin herhangi birini beğenmemek, yeterli görmemek, imanın
gitmesine sebep olur. [14]
“Bu
çağda İslâm’ın hükümleri, prensipleri uygulanır mı? Çağ değişti, çağa uymak
lâzım; bu zamanda İslâm’ın emirleri uygulanmaz” demek, İslâm’ın hükümlerini
beğenmemek, reddetmek kişilerin imanının yok olmasına sebep olur. [15]
1.
Mü’min: Allah’ın varlığına ve
birliğine, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Allah’ın rasûlu olduğuna kalbi ile inanan
ve bu inancını dili ile söyleyen kimselere mü’min denir. İman ve itikad
esaslarına aykırı bir davranışta bulunmadığı sürece bu kişi mü’mindir. Ahirette
gideceği yer Cennet’tir. [16]
2-
Münâfık: İslâm dininin, iman
esaslarının hepsine veya birine inanmadığı halde, inanıyormuş gibi görünen
kişiye münâfık denir. Ahirette gideceği yer Cehennem’dir. [17]
3-
Kâfir: İslâm dininin, iman
esaslarının hepsine veya bir kısmına inanmayıp inkâr eden kişiye kâfir denir.
Bunun da ahirette gideceği yer Cehennem’dir. [18]
4-
Müşrik: Şirk koşan, Allah’ın zâtında,
sıfatlarında veya fiillerinde denk ve ortak tanıyan kimseye denir. Bir başka
ifade ile Allah’a inanmakla beraber, O’na ait hakları, özellikleri, başkasının
kendisinde görmesi veya bu hakları, özellikleri başkasına vermesi şirk, bunu
yapan kişi de müşriktir. Bunun da gideceği yer Cehennemdir. [19]
İman
ve İslâm
İman
ile İslâm birdir, İman Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in, Allah tarafından tebliğ
buyurduğu kat’i surette bilinen emirler ve nehiylerin hepsini kat’iyyetle
tasdik etmektir. İslâm ise Peygamber efendimiz (s.a.s.)’in tebliğ buyurduğu
şeyleri, zâhiren ve bâtınen kabul edip güzel görmek, Cenâb-ı Hakk’a itaat edip
emirlerine boyun eğmektir.
Lugat
mânâları birbirinden farklı olmakla beraber, bu iki mefhum İslâm istilâhatında
aynı mânâya gelir. Ehl-i sünnet inancına göre, İman ile İslâm arasında bir fark
yoktur. [20]
[1] Buhârî, İman 4; Müslim, İman 64-65; Ebû Dâvud, Cihad
2; Tirmizî, İman 2. Süleyman Gülek,
İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 146.
[2] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 146-147.
[3] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 147.
[4] Buhârî, İman 37; Müslim, İman 1-5, 7; Ebû Dâvud,
Sünnet 17; Tirmizî, İman 4
[5] Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet, c.1, s. 69-70
[6] İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Terc. Mustafa Öz, İst.,
1992, s. 58. Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları,
İstanbul, 2005: 147.
[7] Ömer Nesefi, Akaid, Otağ Yay., s. 69-70
[8] İmam-ı Azam, Fıkh-ı Ekber, Aliyyül-Kari Şerhi, Terc.
Y.0 Vehbi Yavuz, s. 216-217; Bkz. İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Terc. Mustafa Öz,
s. 60. Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları,
İstanbul, 2005: 148.
[9] Enfâl: 8/2
[10] Ömer Nesefi, a.g.e., s. 70-71, Bkz. İmam-ı Azam’n Beş
Eseri, s. 58
[11] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 148-149.
[12] Mü’min: 40/85
[13] “Kur’an’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı
ediyorsunuz? Aranızda böyle yapanların cezası ancak dünya hayatında rezil
olmaktır, âhirette de azâbın en şiddetlisine onlar uğratılırlar.” Bakara: 2/85
[14] Seyfettin Yazıcı, Temel Dinî Bilgiler, s. 15
[15] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 149150.
[16] Bkz. Hadid: 57/12
[17] Bkz. Nisâ: 4/138
[18] Bkz. Mâide: 5/36-37
[19] Bkz. Enbiyâ: 21/98-99. Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği
Ve İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 150.
[20] Ömer Nesefi, a.g.e., s. 75; Ayrıca bkz. İmam-ı
Azam’ın Beş Eseri, s. 58. Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve
İslami Hayat, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005: 150- 151.