GÜNÜMÜZDE SÖYLENEN ELFÂZ-I KÜFÜRDEN BAZILARI
(SÖYLEYENİN KÜFRE GİRMESİNDEN KORKULAN KÖTÜ SÖZLER)
“Allah
Ondan Verdiği Canı Alamıyor.”
“Bu İş, İnşaallaha Mâşaallaha Kaldıysa Yandık.”
“Haram,
helâl, ver; Allah’ım senin kulun yer.”
Bir
terim olarak, kişiyi küfre götüren ve dinden çıkmasına sebep olan sözlere
“elfâz-ı küfür” denir.
Daha
önceden de belirttiğimiz gibi mü’min için en değerli şey imandır. İmanı
korumak, kollamak için fiil, davranış ve sözlerimize çok dikkat etmemiz
gerekir.
Hele
günümüzde küfre götüren tutum, davranış ve sözler gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Halk müslüman olduğu halde İslâmî öğretiden, kültüründen yoksun yetişmektedir.
Böylece müslüman olduklarını rahatlıkla söyledikleri halde İslâm’la bağdaşmayan söz ve davranışları olmaktadır.
İslâmî bilgiden mahrum bırakılmış
kişiler tabiî ki, bu büyük hatalara
düşmektedirler. Bu hatalardan, söylememesi gereken sözlerden
dolayı kişinin küfre girmesi söz konusudur. Halk arasında bu çirkin sözler
çok kullanılmaktadır. Bir mü’min olarak, bu duruma üzülmemek mümkün değil.
Gayr-i İslâmî uygulamalar yaparak, insanların İslâm’a aykırı yetişmelerine
sebep olanlar, âhirette cezalarını göreceklerdir. Rabbimiz bu gerçeği şöyle
bildirmektedir:
“Kötülük
yapmakta düzen kuranlar için çetin azap vardır.”[1]
“Küfre
sapıp da Allah’ın yolundan (insanları) alıkoyanlar, Biz işledikleri
bozgunculuğa karşılık, onlara azap üstüne azap ilâve ettik.” [2] İki kat
azap olması; birincisi kendileri küfre girmeleri, diğeri ise başkalarını Allah
yolundan alıkoydukları içindir. İslâm’a aykırı yaşamalarına sebep olduklarından
dolayı azâbı kat kat olacaktır.
Müslüman
kişinin söz ve davranışları İslâm’a aykırı olmamalıdır. Dolayısıyla söyleyeceği
sözler, söylenmemesi gereken kötü, çirkin sözler olmamalıdır.
Günümüzde
dikkat edilmeden konuşulan sözlerin neler olduğunu; bunların bazılarını açıklayalım
ki, bunlara benzeyen sözlerin de söylenmemesi gerektiği bilinsin.
Bazıları diyor ki: [3]
Aldığı
bir emaneti zamanında veremeyen, geciktiren, vermemek içinmâzeret uyduran
kişilerin bu yanlış hallerini anlatmak için kullanılan “Allah ondan verdiği
canı alamıyor, ben nasıl ona verdiğimi alayım?” gibi sözler, söylenecek söz
değildir. Bunu söyleyen, bilerek veya bilmeyerek, Allahu Teâlâ’ya eksiklik,
âcizlik isnat etmiş olmaktadır. Bu sözde “Allah verdiği canı alabilecek güçte
değil” mânâsı vardır. Bunu söylemek küfre götürür.
Allah
(c.c.)’nın kudret sıfatı vardır. Kudret: Gücü yetmek demektir.
Allah’ın gücü her şeye yeter. “O, bir şeye ‘ol’ dedi mi hemen o oluverir.” [4]
Müslüman kişinin ağzından çıkan söze çok dikkat etmesi gerekir. [5]
Bu
söz tabiî ki, İslâmî duyarlılıktan uzak kalmış kişilerin, neyin söylenip neyin
söylenmeyeceğine önem vermeyen veya bilmeyenlerin düştüğü büyük hatalardandır.
Birisi, birine savunduğu şeyin doğruluğunu ispat etmek için söylediği söz:
“Allah’ımı inkâr edeyim!”, ‘söylediğim doğru’ diyor. Bu çok yanlış ve tehlikeli
bir sözdür. Söylediği doğru dahi olsa; Allah’ı inkâr etmeyi ihtimal olarak
kabul ve inkârı basite alma açısından tehlikelidir. Çünkü Allah’ı inkâr, küfürdür.
Küfrün neticesi ise ebedî Cehennemdir. Onun için yemin ederken dikkat edilmesi
gerekir. Neye yemin edilir, neye yemin edilmez, bunları bilmek gerekir.
Bir
hadis-i şerifte Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivâyet edildiğine göre Resulullah (s.a.s.) “Üç şey var ki: hakikati hakikat, şakası da
hakikattir; yemin, nikâh ve talak.” [6]
buyrulmuştur.
Şaka
da olsa bunlardan sakınmak gerekmektedir. Bazıları da şöyle yemin ediyor:
“Allah çarpsın, Kur’an çarpsın, ekmek
çarpsın, şu veya bu çarpsın!” diyorlar. Galiba çarpılmaya, perişan olmaya çok
meraklılar veyahut yemin etmesini bilmiyorlar. İslâmî bilgilerden mahrum olan
kişiler, şeytan ve dostları tarafından rahatlıkla kandırılarak gayr-i İslâmî tutum, davranış ve
sözlerde bulunmaktadırlar. Onun için hadis-i şerifte buyurulduğu gibi:
“İlim
öğrenmek, her müslümana farzdır.” [7] Şeytan ve dostlarına aldanmamak için İslâm’ı iyi
öğrenmek ve icaplarını yerine getirmek
lâzımdır. Zira imtihanı kazanmak için bu, böyledir.[8]
Bu da söylenmemesi gereken bir sözdür.
İnşaallah demek; Allah nasip ederse
demektir. Başlıktaki söz şu anlama geliyor: “Bu iş Allah’a kaldıysa netice
beklenmez, bu iş olmaz” anlamı çıkmaktadır. Allah’ın büyüklüğünden, her şeye
gücü yettiğinden şüphe eden kişinin, Allah’ın kudret sıfatını inkâr etmesi söz konusu
olmaktadır. Dolayısıyla akla geleni, duyduğumuz bir sözü düşünmeden söylemek
değil; doğru olan, söylenmesinde, sakınca
olmayan sözleri söylemek gerekmektedir. [9]
Bu
da söylenecek bir söz değildir. Bugünkü hıristiyanlar teslis akîdesine
inanırlar. Bu inanışa göre Tanrı -hâşâ- üç tanedir. İzahı da şöyledir. Hâşâ Hz.
Meryem Tanrı ile izdivaç yapmış, bu birleşmeden Hz. İsa doğmuş. Böylece Baba,
Oğul ve Ruhü’l-Kudüs dünyayı idare ederler. Baba dedikleri Allah, oğul dedikleri
Hz. İsa, Ruhu’l-Kudüs dedikleri Cebrâil’dir. Bu Üçe Hıristiyanlar Tanrı derler.
Allah’a Hz. İsa’nın babası olarak
inandıkları için “Allah baba” derler. Bu düşünce sonradan hıristiyanlar
tarafından uydurulmuştur. Bu sapık düşünceyi şimdiki hıristiyanlar da kabul
etmektedirler.
Rabbimiz
Allah şöyle beyan ediyor:
“Yahudiler
Üzeyir Allah’n oğludur dediler. Hıristiyanlar Mesih (İsa) Allah’ın oğludur
dediler. Bu, onların (uydurdukları) ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir.
(Sözlerini) önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin. Nasıl
da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar.”
[10]
Ülkemizdeki bazı kimselerin de hıristiyanların etkisi altında kalarak bazen
şakadan, bazen gerçekten Allah (c.c.)’ya “Allah baba” dediklerine zaman zaman şahit
oluyoruz. Bazıları şöyle diyor: “Allah baba görüyor” , “ Allah baba taş eder” ,
“Allah baba taş yağdırır.” Her ne vesile ile olursa olsun, kim “Allah baba”
derse veya diğer ifadelerle Allah’a babalık isnat ederse, o kişi bunun ne
anlama geldiğini bilerek söylüyorsa küfre girer. Bazıları da bilmeden söylüyor.
Dolayısıyla müslüman kişinin söyleyeceği söz, söylenmemesi gereken söz olmamalı,
çok dikkat etmelidir. İslâmî konuları
iyi bir şekilde öğrenmek lâzımdır. Dolayısıyla bu tür hatalara düşülmemesi
gerekir. [11]
Bu
tür sözlerden son derece sakınmak
gerekir. Çünkü, bu sözde Allah’ı insanlara benzetme vardır. “Yürü Allah yürü”,
“uyu Allah uyu”, “vur Allah vur” gibi sözler insanı küfre götürür. Bir kimse,
eğer bu sözlerin ne anlama geldiğini bilmiyorsa, öğrendiği zaman bu tür sözleri
kesinlikle ağzına almamalıdır.
Bazıları
da şöyle der:
“Seni elimden Allah bile kurtaramaz” (Allah’ın
gücü bile yeterli olmaz anlamında).
“Burada Allah yok, peygamber izinde” (karakolda,
hapishanede vb. Allah’ın yardım edemeyeceği
anlamında).
“Falan kişi, içkicinin, üçkâğıtçının, (hırsızın)
kumarcının vs. Allah’ı” (Bir yaratığın
Allah olma ihtimalini çağrıştıracak
anlamda).
“Allah’ın hükmü burada geçmez.” Veya “o
eskidendi, şimdi Allah’ın hükmü uygulanmaz, devir değişti.” (Allah’ın
hükmünün geçersizliğini iddia veya tüm zamanlara ait olduğunu inkâr anlamında).
“Tapılacak kadın” (Allah’tan başka tapılacak/ibâdet edilecek mâbut anlamında).
“Futbol, müzik ilâhı, tanrıçası” (Allah’tan başka ilâh kabulü anlamında).
“Allah bizi unuttu” (Allah’ın zorluklarla denemesi konusunda Allah’ı “unutma” gibi bir
eksiklikle vasfetme anlamında).
“Allah’ın başka işi mi yok, bununla uğraşacak?” (Allah, her şeyi takdir edip her şeye hükmünü geçiremez;
O’nun dediğinin ve müdahalesinin dışında da işler olur anlamında).
“Allah, keşke şunu haram kılmasaydı, şunu farz etmeseydi”
(Allah’ın hükmünü beğenmemek anlamında).
(O
konuda âyet ve kudsî hadis olmadığı halde)
“Allah şöyle buyurmuştur” demek (Kur’an’da olmayan, ispatlanmayan cümleleri
Allah’a isnat etmek, dolayısıyla Allah’a iftira etmek anlamında).
(Allah’ın
kesin olarak haram kıldığı bir şeyi yiyip içerken)
“Allah’ın ismiyle (Bismillâh)” demek (Allah’la, Allah’ın haram hükmüyle alay etme
anlamında).
“Allah’tan
başka mutlak gaybı bilen olduğunu kabul etmek”
“Din ayrı, dünya ayrı” demek (Dünyayı dinin dışına itmek, dini dünya işlerine karıştırmamak
anlamında).
“Din ayrı, siyaset ayrı” diye kabul etmek (İnsanların yönetiminin dinle ilgisi yok, siyaset
dinden bağımsız olmalıdır anlamında).
“İslâm dini akıl dinidir, mantık dinidir” demek (Nakli dışlama, vahyi temel ölçü almama, aklı
putlaştırma anlamında).
“Dine bağlı yaşamanın, dindar olmanın zamanı geçti,
doğru olursan bu devirde aç kalırsın” demek
(Dinin bütün zamanlar için geçerli olmasının reddi anlamında).
“Hayat yalnız bu dünyadadır”(âhireti inkâr anlamında).
“Bu benim özel hayatımdır, kimse karışamaz”,
“Demokrasi var, kimse karışamaz, canım ne isterse onu yaparım” demek (Allah’ı, Allah’ın hükümlerini önemsememek ve
O’na teslim olmamak, nefsini, hevâ ve hevesini putlaştırıp ilâhlaştırmak
anlamında).
“Biz babamızdan, atalarımızdan böyle gördük” (Geleneği, ataların yolunu mutlak doğru olarak kabul
etmek, dine ters düşse de atalarının yolunun en doğru yol olduğunu kabul
anlamında).
“Paranın açmadığı kapı yoktur” (Parayı putlaştırmak, kapitalizmin her şey olduğu
anlamında).
“Demokrasilerde çare tükenmez” (Beşerî bir düzen olan demokrasi (halkın kendi
kendisini yönetmesi)nin her konuya çözüm getiren, en üstün idare şekli olduğu
anlamında).
“Aşırı dinciler, dinciler, fundamentalistler, İslâmî
teröristler”gibi çirkin ithamları
gerçek mü’minlere etiket olarak takmak (müslümanları, dolayısıyla İslâm’ı
kötülemek anlamında).
İslâm’a
irtica, gericilik, taassup vb. sıfatlar takmak. İslâm’a, tesettüre karşı tavır almak veya bu tür dinle
ilgili hususlarda düşman olanları desteklemek.
“Eşek cennetini boyladı” (Cenneti
küçümsemek, cenneti yakışıksız bir şeyle vasıflandırmak anlamında).
“ Sensiz Cennet kötü, seninle cehennem bana
ödül” gibi sözler (Cenneti ve cehennemi önemsiz görmek veya âşık olduğu
bir insanı bunlardan daha önemli kabul anlamında).
Bir
insana “meleğim” demek, “Çarli’nin melekleri” ismini vermek, filmlerde melek kılığına girmek
(melekleri insan gibi kabul etmek anlamında).
“Azrâil onun canını yanlış yere aldı” “Azrail’le savaşıyor”gibi sözler (Melek
olan Azrail’e hakaret, alay etmek, onu eleştirmek anlamında).
“Ben öldükten sonra cesedim ne olursa olsun” (Ölümden
sonraki âhiret âlemini inkâr etmek anlamında).
“Ben Allah’la kontrat yaptım, daha 30 yıl
yaşayacağım”(Allah’la alay etmek
anlamında).
“Cehennem daha iyi, hiç olmazsa orada artistler,
şarkıcılar, dansözler var. Orada bol bol eğleniriz.” (Cehennem ceza yeri değil, mükâfat yeriymiş gibi, Cehennemle dalga
geçme, hafife alma anlamında).
“Allah yazdıysa bozsun” (Kadere karşı
çıkma anlamında).
“Kader utansın” , “Kaderin böylesine yazıklar olsun!” (Kadere isyan anlamında) .
Tabiî
ki, bunlar sorumsuzca söylenen sözlerin hazin göstergesidir.
“Anam avradım olsun” demek. Bu sözün de kesinlikle söylenmemesi gerekir.
Günümüzde İslâmî kültürden ve ahlâktan mahrum kalmış kişilerin câhillikleri o
kadar çok belirgin halde görülüyor ki, ağızlarından çıkan lafları sanki
kulakları duymuyor. Ne söylediklerini veya söyleyeceklerini, neyi ifade ettiğini dahi düşünemeyecek kadar
âciz hale gelmiş olduklarına istemeyerek de olsa zaman zaman şahit oluyoruz.
Halkın büyük çoğunluğu, kendilerinin Müslüman olduğunu belirttiği halde gayr-i
İslâmî tutum ve davranış sergilemektedirler, o kadar ki ağızlarından çıkan sözlerin
neyi ifade ettiğini dahi düşünmüyorlar. Tabiî ki, bu İslâmî bilgiden ve
ahlâktan mahrum olmanın hazin
göstergesidir. Nice insanın ağzından çıkan lafların çoğu, kötü, çirkin,
pervasızca sarf edilen sözlerdir. Bu şekilde haddi aşmaktadırlar.
Birbirlerine
bir şeyi inandırmak için sanki söylenecek başka söz yok da, başlıkta belirtilen
ağza alınmayacak o çirkin sözü birbirlerine şu şekilde söylüyorlar:
“Anam
avradım olsun, şu işi yaparım” veyahut “yapmadım” gibi sözler hiç söylenecek
söz mü? Bazı kişilerin ne anlama geldiğini hiç düşünmeden söylediği bu söz,
sorumsuzca sarf edilen ağza alınmayacak sözlerdir.
Müslüman
bir kişi, asla böyle sözler söyleyemez; ahmakça, câhilce böyle söz söylenmişse
derhal tevbe etmeli, böyle bir sözü kesinlikle bir daha söylememeli, hatta
söyleyenleri de uyarmalıdır. “Arkadaş, sen ne söyledin? Bu hiç söylenecek bir
söz mü, başka söylenecek söz kalmadı mı?” diyerek bu tür sorumsuzca söz
söyleyen kişileri uyarmak lâzımdır. [12]
Zaman
zaman bu sözü de duymaktayız. Şu şekilde kullanıyorlar. Meselâ bir erkek, bir
kadına çok dikkatli şekilde baktığında birisi onu uyarmak için; “Ne
bakıyorsun? Ayıptır, günahtır; vazgeç!” dediğinde bakan kişi de diyor ki:
‘Olur
mu? Güzel bir kadın’ “Güzele bakmak da sevaptır” diyor, nâmahrem olan kadınlara
bakmanın yanlış olmadığını, hatta sevap olduğunu dile getiriyorlar. Rabbimiz
şöyle buyuruyor:
“Mü’min
erkeklere söyle gözlerini harama
bakmaktan sakınsınlar.” [13] İbn
Kesir, bu âyetin tefsirinde şöyle izah ediyor: “Allahu Teâlâ inanan kullarına
gözlerini haramdan sakınmalarını, ancak kendisine bakmayı mubah kıldıklarına
bakmalarını, gözlerini nâmahrem yerlerden sakınmalarını emrediyor. Şâyet
kasıtsız olarak göz tesadüfen bir harama ilişirse, bakarsa gözünü hemen ondan
çevirmelidir. Nitekim Müslim’in Sahih’inde Yunus İbn Ubeyd kanalıyla... Cerir
İbn Abdullah el-Beceli (r.a.)’dan
rivâyetine göre; o şöyle demiştir. “Hz. Peygamber (s.a.s.)’e bir kasıt
olmadan ansızın bir kadına bakmayı sordum. Bana gözümü çevirmemi emretti.” [14] Ebu
Hureyre (r.a.)’nın rivâyetine göre Allah Rasûlü Hz. Ali (r.a.) şöyle
buyurmuştur:
“Bakmanın
peşinden, ikinci bir bakmayı ekleme. Birinci bakış (elinde olmayarak) senin
içindir; ama sonuncusu senin lehine değildir.” [15]
Nâmahrem
kadınlara (şehevî arzuyla) bakmanın câiz olmadığı âyet ve hadislerde
belirtilmiştir. Dolayısıyla günah olan bir şeye sevaptır denmesi tehlikeli bir
sözdür, kişiyi küfre götürür; şaka da olsa söylenmez.
Rabbimiz Allah Kur’an-ı Kerimde
bildirmektedir:
“Mü’min
kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar.
Kendilerinden görünen kısmı müstesna, üstlerini açmasınlar. Başörtülerini
yakalarının üstüne salsınlar.” [16]
Ebû
Dâvud ve Tirmizî’nin Zührî kanalıyla Ümmü Seleme’den (r.a.) rivâyet etmiş
oldukları şu hadise göre: Ümmü Seleme ve Meymune Allah Rasûlü (s.a.s.) yanında
imişler. Ümmü Seleme şöyle anlatıyor:
“Biz
Allah Rasûlü (s.a.s.)’in yanında iken İbn Ümmü Mektüm gelip, Hz. Peygamber
(s.a.s.)’in yanına girdi. Allah Rasûlü (s.a.s.) ondan kaçınmamızı buyurdu. Ben:
‘Ey
Allah’ın elçisi, o kör değil mi? Bizi görmüyor’ dedim.
Allah Rasûlü (s.a.s.):
“Siz
ikiniz de kör müsünüz? Siz onu görmüyor musunuz?” buyurdu. [17] Kadınların da erkeklere arzulu ve çekici bir
şekilde bakmaması gerekir. “Irzlarını korusunlar” âyeti hakkında merhum
Mevdudi de şöyle der: “Yani, gizli yerlerini başkalarının yanında açmaktan ve
cinsel arzularını gayr-i meşru yollarla gidermekten (zinâdan) sakınsınlar.” Bu
konudaki hüküm kadınlar ve erkekler için aynıysa da, avret yerinin sınırları
kadınlar ve erkekler için farklıdır. Kadınların, erkekler karşısındaki avret
yerleri el ve yüz dışındaki kalan tüm vücutlarıdır. Avret yerlerini açması
kocası dışında, kardeşleri ve babaları için dahi doğru değildir. Vücut yapısı
ve deriyi ortaya koyacak biçimde ince ve dar giyinmek de câiz değildir. Hz.
Aişe (r.a.)’dan gelen bir rivâyete göre bir defasında kız kardeşi Esma ince bir elbise içinde Hz.
Peygamber (s.a.s.)’e gelir, hemen yüzünü çeviren Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle
buyurur:
“Ey
Esma, bir kadın, ergenlik çağına geldiği zaman yüz ve el dışında vücudunun
herhangi bir yerinin açığa çıkmasına izin yoktur.” (Ebû Dâvud, Libas, Hds. 4104) [18] “Başörtülerini, yakalarının üstüne
salsınlar” âyeti hakkında İbn Kesir, tefsirinde şöyle der: Kadınlar için
yapılan ve uçları geniş olan başörtüleri kast edilmektedir. Bunlar câhiliyye
devri kadınlarının âdet ve görünüşlerine muhalefettir. Göğüs ve gerdanlıkları
örtmek üzere kadınların göğüslerinin
üzerine konulur, göğüsler görünmezdi. Câhiliyye devri kadınları böyle
yapmazlardı. Aksine kadın, erkekler arasında göğsü açık olarak dolaşır, göğsünü
herhangi bir şeyle örtmezdi, açık gezerdi. Saç örgüleri ve kulaklarındaki
küpeleri de açıkta bırakırlardı, görünürdü. Allahu Teâlâ Mü’min kadınlara,
gerek görünüşleriyle ve gerekse halleriyle örtünüp gizlenmelerini emretmiştir.
Nitekim başka bir âyeti kerimede:
“Ey
Peygamber; eşlerine, kızlarına ve mü’min kadınlarına söyle: Üstlerine örtü
alsınlar; bu, onların tanınması ve incitilmemeleri için daha doğrudur.” [19] buyurulurken,
burada:
“Başörtülerini
yakalarının üstlerine salsınlar”
buyurulmuştur. Hz. Aişe (r.a.)’nin rivâyetinde, şöyle demiştir: “Allahu Teâlâ
ilk muhâcir kadınlara rahmet eylesin. Allahu Teâlâ ‘başörtülerini yakalarının
üstlerine salsınlar’ âyeti indirildiğinde onlar, duyar duymaz hemen dışa
giyilen elbiselerinin en sık dokulu olanlarını ortalarından böldüler ve
bunlarla başlarını örttüler.”[20]
Mü’min kişiler İslâm’a böyle teslim olmalıdır. İyi bir Mü’min, ancak böyle
teslim olmakla olunur. Örtünme dendiği zaman, tesettür gündeme gelmektedir.
Kısaca tesettür konusuna değinelim:
Tesettür:
Tesettür, sözlükte; bir şeyin içinde
veya arkasında gizlenmek demektir. Terim olarak; kadın veya erkeğin, açık
bulundurulmaması gereken yerlerinin örtülmesi demektir. İslâm’a göre, ergenliğe
ermiş müslümanların, “avret mahalli”
denilen yerlerini örtmeleri farzdır. Kadınlar, el, yüz ve ayakları dışında her
yerini örtmek zorundadırlar. Bundan maksat, “avret mahalli” olarak bilinen bütün
vücut ölçülerini ve hatlarını gösteren, belli eden dar ve şeffaf giysiler örtü
sayılmaz. Bu tür örtünme, tesettür hikmetine tamamen zıttır ve şehveti daha çok
kamçılar. Kadınların evde yabancı kimselerin bulunmadığı bir sırada
mahremlerinin yanında saçını, boynunu, kollarını açması sakıncalı
görülmemiştir. (Ancak dikkat edilmesi gerekir.) “Erkeklerin avret mahalli ise,
göbekten diz kapağına kadar olan bölgedir.” [21]
Kur’an’da tesettürle ilgili âyetlerde, mü’min kadın ve erkeklere, bu vb.
konularda haramdan kaçınmaları emredilmiştir.[22]
Tesettür; kadınların eli, yüzü, ayakları
dışındaki vücutlarının bütün organlarını belli olmayacak şekilde örtmesidir. Bu örtünme yabancı erkeklere
karşı örtünmedir. Bu çarşaf, bol ve uzun pardesü, manto vs. olabilir. Önemli olan vücut hatlarının belli
olmamasıdır. Örtünmenin amacı başkalarının bakışlarından korunmak ve meşrû
olmayan cinsel isteklerden sakınmaktır. Tesettür; vücut hatlarının belli
olmaması ve câzibeyi gidermek içindir. Zaten tesettür câzibeli, çekici olmamaktır.
Güzelliğini dışarı yansıtmak değil, gizlemektir, örtünme budur, tesettür budur,
fakat günümüzde bazı kadınlar ve genç kızlar, başlarını örtüyor ancak, pardesü giymiyor, ya dar bir ceket veya bluz,
bir de dar pantolon; kendini tesettürlü sanıyor. Vücut hatları belli olmakta,
çok çekici elbiseler içerisinde, onları gören tekrar tekrar bakıyor. Çünkü
kendine baktıracak kadar câzibeli oluyorlar. Bazıları da makyaj yapıyor, parfüm
kullanıyor bu sayede de câzibeli olmayı artırıyorlar. Bu şekilde sadece baş
örtmekle tesettür olmaz. Hüseyin Üzümcü kardeşimiz bu konuda şöyle demektedir:
“Bazı tesettürlü görünen hanımlar, o kadar câzibeli giyiniyorlar ki eğer
başörtülerinin, giydikleri pardesülerin kendilerine yakışmadığını, câzibeli,
güzel görünmediklerini bilseler, başörtüsünden vazgeçerler, çıkarırlar. Böyle
tesettür olmaz.”
Resûlullah
(s.a.s.):
“Kadınlar
koku (parfüm) sürünmeden evlerinden dışarı çıksınlar” [23] buyurmaktadır.
Kadınların
süslenmek için kullandığı boya, krem,
pudra, ruj ve parfüm vb. süs maddelerini yalnız evin içinde kocası için
kullanması câizdir. Fakat dışarıya çıktıkları vakit erkeklerin dikkatini çekmek
için, kadınların kullandıkları süsler haramdır. [24]
“Cehennem
ehlinden bazı kadınlar vardır ki, örtülü fakat çıplaktırlar. Yolda kırıtarak
yürürler. Bunlar Cennete
giremeyeceklerdir.” [25]
Hadis-i şerifteki “örtülü fakat çıplaktırlar”
ifadesinin mânâsı şudur:
Onların
giydiği elbiselerin örtme vazifesini tam yapamayacak kadar ince ve şeffaf
olması demektir.[26] İslâm, kadının altındaki
tenini gösterecek kadar ince ve bel, kalça, göğüs gibi organları şekil olarak
belli edecek kadar dar ve açık elbiseler giyilmesini haram kılmıştır. [27]
Eğer
Allah’ın emri, İslâm’ın gereği olduğu için örtünmüyorsa zaten hiçbir önemi
yoktur
Örtünmek,
Allah rızası içinse o zaman câzibeli giyinmek, süslenmek değil; güzelliği,
cazibeyi dışarıya yansıtmayacak şekilde giyinmelidir. Giyinmek görünmek için
mi, örtünmek için mi? Tabiî ki, örtünmek için olmalıdır.
Bir
de başı açık, kısa etekler, dekolte giysiler, dar pantolon giyerek bol
makyajlı, yeni model saçlarla; bu şekildeki bayanlar câzibe odağı haline
geliyorlar. Böylece erkekleri tahrik ediyorlar,
kendilerini ve başkalarını da günaha sokuyorlar.
Bu
açıklık saçıklık televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde, sinemalarda vs. daha
müstehcen şekliyle gözükmektedir. Bu sayede ahlâkın bozulmasına sebep
olmaktadırlar.
Okullarda
kız talebelerin tesettürlü bir şekilde giyinmeleri, başlarını örtmeleri
yasaktır. Müslüman talebelere müslümanlığın gereği olan tesettürün yasak olması,
ülkeyi yönetenlerin İslâm’ın prensiplerine önem vermediklerinden
kaynaklanmaktadır.
Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Doğru yol
Allah’ın yoludur” [28]
Keşke bilselerdi. Tabiî ki doğru yol Allah’ın
yoludur, Allah’a kulluktur. Doğru olmayan Allah’tan başkalarına kulluk
yapmaktır. Onların prensiplerinin yolunda gitmektir. Rabbimiz Allah kendisine
kulluk yapmayanlara şöyle buyuruyor:
“Bana kulluk yapmaya tenezzül etmeyenler, aşağılık
olarak cehenneme gireceklerdir.” [29]
Allah’a
kulluk yapmaya gerek duymayanlar, Allah’ın emrettiği İslâm’ın yolunu bırakıp
gayr-i İslâmî yoldan gidenleri, bu yol hüsrana, cehenneme götürür. [30]
Yani, şu demek oluyor; “ Para, mal, mülk gelsin de
haram helâl fark etmez, kabul ederim” anlamında. Bu söz de söylenecek söz
değildir. Fakat günümüzde bu tür söylenmeyecek sözleri duyuyoruz. Helâl,
Allah’ın serbest ettiği, haram ise, Allah’ın kesin olarak yasakladığı
şeylerdir. Bu yasaklardan biri de kendisinin hakkı olmadığı, başka birisinin
parasını, malını, başka bir şeyini rızâsı olmadan almak veya faiz parası ve
kumar çeşitlerinden elde edilen paralar da haramdır. Buna rağmen para gelsin de
nereden gelirse gelsin, haram da olsa fark etmez, ‘senin kulun yer’ diyorsa,
haram, helâl konularını önemsemediğinden dolayı âhirette cezasını görür. Bu tür
sözler Müslüman’ın söylememesi gereken çirkin sözlerdendir. Bu tür sorumsuzca
söylenen sözler çok. [31]
Bunlardan bazılarını belirttik. Bu tür sözler kesinlikle söylenmemeli ve
söyleyenleri de uyarmalıdır. [32]
[1] Fâtır: 35/10
[2] Nahl: 16/88
[3] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 224- 225.
[4] Yâsin: 36/82
[5] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 225.
[6] S. Ebû Dâvud, K. Talak, B. 9, Hds. 2194
[7] İbn Mâce, Mukaddime 17
[8] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 225-226
[9] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 226.
[10] Tevbe: 9/30
[11] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 226-227.
[12] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 227-231.
[13] Nûr:, 24/30
[14] S. Müslim. K.
Âdâb, B. 10, Hds, 45
[15] S. Ebû Dâvud, K. Nikâh, B. 42, Hds. 2149; Tirmizi, K.
Âdâb, B. 62, Hds, 2926; İbn Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri Terc., c.
11, s. 5856
[16] Nûr: 24/31
[17] İbn Kesir, A.g.e., c. 11, s. 5860; S. Tirmizî , K.
İsti’zan ve’l-Âdâb, B. 63, Hds.
2927; S. Ebû Dâvud, K. Libas, B. 37,
Hds, 4112
[18] Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, Çevr. Muhammed Han Kayanî
vdğ, c. 3, s. 524
[19] Ahzâb: 33/59
[20] İbn Kesir Tefsiri Terc., c. 11, s. 5862-5865; Bkz. S.
Ebû Dâvud, K. Libas, B. 32-33, Hds,
4100-4102
[21] Ahmed b. Hanbel, 2/187
[22] Dr. Hasan Akay, İslâmî
Terimler Sözlüğü, İslâm Bilgi Merkezi Yay., s. 324
[23] S. Ebû Dâvud, K. Salât, B. 53, Hds. 565
[24] Yusuf
el-Kardavi, İslâm’da Helâl ve Haramlar,
s. 164
[25] S. Müslim, K. Libas, B. 34, Hds. 125
[26] Yusuf el-Kardavi, A.g.e., s. 172
[27] Yusuf
el-Kardavi , A.g.e., s. 90
[28] Bakara: 2/120
[29] Mü’min: 40/60
[30] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 231-236.
[31] Geniş bilgi için bkz, Mevlüt Özcan, Sorumsuzca
Söylenen Sözler, 4. Cilt, Sabır Yay.; Emine Şenlikoğlu, Gençliğin İmanını Sorularla
Çaldılar, Mektup Yay.
[32] Süleyman Gülek, İnsan Gerçeği Ve İslami Hayat, Rağbet
Yayınları, İstanbul, 2005: 236.