İSLÀM DEVLETİ NASIL
KURULUR
İslâm düşüncesinin,
gücünün bu düşünce metoduyla birleşmesi, İslâm Devleti'nin
kurulması ve İslâm hayatının yeniden başlatılması için
kâfidir. Bu düşünce, kalplere girip nefislerde yerleşince ve müslümanlarda
cisimleşince hayatta çalışan canlı İslâm haline gelir. Fakat
buna rağmen devleti kurabilmek için hayli büyük işler
yapılmalıdır. İslâmî hayatı yeniden başlatmak için de çok
güçlü çabalar sarfedilmelidir. Bundan dolayı, devleti kurabilmek
için mücerret istek ve ümit kâfi değildir. İslâm hayatını
yeniden başlatmak için heyecan ve iyimser olmak da yeterli değildir.
Zira yapılması gerekenlerin en önemlisi, İslâm karşısında
duran hayli büyük engelleri ortadan kaldırabilmek için tam hakkıyla
onlara takdir etmektir. Bu gaye için kalkacak kişileri bekleyen yükün
ağırlığına müslümanların önem vermeleri, düşünürlerin bu
mühim konu hakkında verecekleri her fikir ve görüşün büyük
mesuliyetine dikkatlerinin çekilmesi de gerekli hususlardandır. Ta
ki söz ve amel; uyanıklık, irade, azim ve cesaretle beraber doğru
yolda yürüsünler.
İslâmî hayatı yeniden
başlatma yolunda yürüyenler sert bir kayayı yonttukklarını
bilmelidirler. Fakat kazmaları öyle güçlü ve serttir ki bu
kayaları parçalamaya yeterlidir. Onlar çok hassas ve ince bir
konuyu tedavi etmektedirler. Fakat onların dikkatleri ve sağlam
adımları konunun güzel bir şekilde tedavisinin garantisidir. Onlar
büyük olaylarla karşılaşırlar. Fakat buna galip geleceklerdir.
Yollarından/metodlarından sapmazlar. Çünkü bu metod, Resulullah
(u)'in üzerinde yürüdüğü metoddur. Bu yolu doğru şekilde
izlemek şüphesiz kesin neticelere götürür ve zaferi gerçekleştirir.
İşte bu metod, bugün
müslümanlar tarafından ince şekilde takip edilmesi gereken yoldur.
Ancak şu şart var: Resulullah (u)'i tam ve ince şekilde örnek
edinmek gerekir. Seyr onun adımlarını izleyerek sahih bir şekilde
olmalıdır. Ta ki yürüyen düşüp çelmesin. Çünkü o metodla kıyas
hususunda herhangi bir hata ve o metoddan herhangi bir ayrılma
seyirde düşmeye ve çalışmada kısırlığa götürür.
İşte bundan dolayı İslâm
Devleti'ni kurmak için Hilâfet'le ilgili (İslâm Ülkeleri
Konferansı gibi) konferanslar yapmak bir metod değildir. Bunun
yanında müslüman halkları yöneten devletleri federasyona ve işbirliğine
çağırmak, İslâm Devleti'ni kurmaya yönelik bir çalışma
değildir. Yine İslâm halkları için konferanslar yapmak, İslâm
hayatını yeniden başlatmaya sebeb olmaz. İşte bunlar ve buna
benzer olanlar metod değildir. Bunlar ancak müslümanların
duygularını boşaltacak birer oyuncak ve meşgalelerdir. Böylece
müslümanların heyecanı ve çoşkusu boşalır. Ondan sonra iş
yapmadan otururlar. Buna ek olarak bunların tümü İslâm metoduna
muhaliftir.
İslâm Devleti kurmanın tek
yolu İslâm Davetini yüklenmek ve İslâm hayatını yeniden
başlatmak için çalışmaktır. Bu İslâm beldelerinin tümünü
tekbir ünite olarak ele almayı gerektirir. Çünkü müslümanlar
tek bir ümmettir. Bu ümmet, içinden nizamının fışkırdığı
tek bir akidenin topladığı insanlar topluluğudur. Bunun için
herhangi bir İslâmî bölgedeki herhangi bir çalışma, diğer bölgeleri
de etkiler. Orada fikir ve duyguları tahrik eder. Bu sebeble bütün
İslâm beldelerini tek bir belde olarak ele almak gerekir. Bunların
hepsine daveti yükleyip götürmek gerekir. Ta ki oralardaki toplum
etkilensin. Çünkü ümmeti oluşturan tek toplum kazandaki su gibi
olur. Altında ateş yaktığın zaman su ısınır ondan sonra
galeyan/kaynama derecesine ulaşır ve bundan sonra bu kaynayış
itici buhar enerjisine dönüşür. Böylece hareketi ve itilmeyi
ihdas eder. Topluma İslâm idielojisi konulursa sıcaklığı
ısınma ve ondan sonra galeyanı doğurur. Bu galeyan, toplumu
harekete ve çalışmaya sevkeder.
Bundan dolayı İslâm hayatını
yeniden başlatmaya yönelik bir çalışma yapabilmek için İslâm
dünyasına daveti götürmek gerekir. Kitaplarla, risalelerle,
temaslarla ve davetin bütün vesilelerini kullanmak gerekir.
Özellikle temaslarla. Çünkü, davetin en başarılı yolu
temastır. Şu var ki, daveti bu şekilde her tarafa götürmek ancak
topluma yakıt vermek için olur. Ta ki oradaki donma hararete dönüşsün.
Fakat galeyan ve ondan sonra harekete dönüşebilmesi böyle tahakkuk
etmez. Ancak pratik davet siyasî çalışmasında çalışmayı bir
veya bir kaç memlekette münhasır kılmakla olur. Ondan sonra Davet
oradan bütün İslâm aleminin diğer cüzlerine intikal eder. Sonra
çalışmanın münhasır olduğu bölgeler İslâm Devleti kurmak
için istinat noktası olarak ittihaz edilir. İslâm risalesini
dünyaya taşıyacak büyük İslâm Devleti'nin oluşumunda büyüme
oradan başlar, Resulullah (u)'in yaptığı gibi. Zira o (u),
davetini bütün insanlara tebliğ etti.
Tebliğ adımları pratik yolda
seyrediyordu. Önce Mekke ahalisini davet etti, sona hac mevsimlerinde
bütün Arapları. Daveti Arap Yarımdası'nın bütün bölgelerinde
yayılıyordu. Sanki o (u) Arap Yarımadasında, bütün Araplarda
harareti yaymak için oradaki toplumun altına yakıt koyuyordu.
Araplar temaslarla hac mevsimlerinde konaklama yerlerinde ve
kabilelerinde davetle Resulullah (u) tarafından İslâm'a davet
ediliyorlardı. Nitekim davet Resulullah (u)'in Kureyş'le sürtüşmesiyle
bütün Araplara ulaşıyordu. Çünkü bu sürtüşme ve çarpışma
yankıları Arapların kulaklarına geliyordu. Ve onlarda merak
etmeyi, bilmeyi tahrik ediyordu. Şu var ki, davetin bütün Araplara
gönderilmesine rağmen davetin alanı Mekke'de sınırlı kalıyordu.
Daha sonra Medine'ye uzandı. Oradan da devletin kuruluşu ile Hicaz bölgesini
kapladı. O zaman davetin sıcaklığı ve Resulullah (u)'in zaferleri
Araplarda galeyanı, ondan sonra da hareketi ortaya çıkardı. Böylece
hepsi de iman ettiler. Ta ki İslâm Devleti bütün Arap Yarımadasını
kapladı ve İslâm'ın risaletini dünyaya taşıdı.
Bu sebeble İslâm Devleti
kurmak için İslâm hayatını yeniden başlatmak ve İslâm Davetini
yüklenmeyi bir metod olarak benimsemek gerekir. Aynı zamanda bütün
İslâm beldelerini davet için hedef edinip tek bir toplum saymamız
lazım. Fakat davetin çalışma alanını bir veya birkaç bölgeyle
sınırlandırmalıyız. Burada insanları İslâm'la kültürleştireceğiz
ki, İslâm onlar da canlansın ve onlar ona göre yaşasın, onun
uğruna hayatta var olsunlar. Ayrıca o bölgelerde İslâm ile genel
uyanıklık ve onun için kamuoyu oluşturmaya çalışmalıyız ta
ki, davet adamları ile toplum arasında uyuşma sağlansın ki bu
daveti kaynaşmaya ve netice vermeye yönelik, etkili bir hale dönüştürsün
ve bu kaynaşma bu memleketlerde ümmetin gücüne dayalı İslâm
Devleti kurmayı hedef edinecek mücadeleci bir hareket doğursun. O
zaman davet zihinde bir düşünce oluşumundan toplumun sahasında
bir varlığa doğru yürümüş olur. Aynı anda toplumsal bir
hareketten bir devlet haline gelir. Böylece davet, bütün
merhalelerini geçmiş olur. Başlangıç noktasından harekete geçme
noktasına girer. Ondan sonra devletin unsurlarını tamamlayan ve
davetin gücünü oluşturan bir devlette tutunmak ve yerleşmek için
istinat noktasına girer. O zaman bu devlete ve devletin sultasının
hakim olmadığı bölgelerde yaşayan müslümanlara şeriatın farz
kıldığı Davetin pratik merhalesi başlar.
Bu devletin görevine gelince;
eksiksiz ve kâmil bir şekilde Allah'ın indirdikleriyle yönetmek ve
diğer beldeleri, bölgeleri kendisiyle birleştirmek için çalışmak
ve onu iç siyasetinden saymaktır. Tüm İslâm bölgelerinde
özellikle komşu bölgelerde İslâm hayatını yeniden başlatmak için
propaganda yapmaya ve daveti yüklenmeye hemen başlamaktır. Daha
sonra sömürgecilerin çizip kendilerine bağlı beldelerin yöneticilerini
onlar üzerine bekçi kıldıkları yersiz siyasî sınırları
kaldırmaktır. Onun için bu devletin şunu yapması zorunludur:
Komşu İslâm bölgeleri; sınırları ilga etmezse bile o kendisi
ilga etmelidir. Şöyle ki; vizeyi, giriş-çıkışları, gümrük
merkezlerini ilga eder. İslâm bölgelerinin ahalisine kapılarını
açar. Böylece İslâm bölgelerinde yaşayan bütün insanlara, bu
devletin kendilerine ait İslâm Devleti olduğunu hissettirir. Onlar
da gözleriyle İslâm'ın uygulanması ve infazını görürler.
Diğer müslümanların görevine
gelince; ülkelerini küfürden Dâr-ül İslâm'a çevirip İslâm
Devleti'ne katmak için davet ve propagandayla çalışmaktır. Böylece
İslâm aleminde bütün memleketlerdeki toplumlar galeyan haline
girerler. Bu hal, onları tek bir devlet içerisinde müslümanları
birleştirecek sahih bir harekete doğru sevkeder. Bunun sayesinde büyük
İslâm Devleti oluşur. Bu şekilde de evrensel fikrî liderliği
temsil eden İslâm Devleti meydana gelir. Onun tehlikesi ve merkezi,
davetini yüklenmeye ve dünyayı şerden kurtarmaya imkân verir.
İslâm ümmeti eskiden Arap Yarımadası'nda
ve sayısı bir kaç milyon iken, İslâm'ı kabul edip davetini yüklenince
o zaman mevcut olan iki askerî blok önünde evrensel bir kuvvet oluşturdu.
İkisini aynı anda vurdu ve memleketlerine hakim oldu. Ondan sonra
İslâm'ı o zamanki dünyanın çoğunda yaydı. Bize ne oldu ki; bugün
müslümanlar 1 milyar, memleketleri de birbirine bitişik tek bir
memleket oluşuyor, Fas'tan Hindistan ve Endonezya'ya kadar uzanıyor,
servet ve merkez bakımından en güzel toprakları işgal ediyor ve
tek sahih ideolojiyi taşıyor. O halde bu ümmet, şimdiki iki
bloktan her hususta daha kuvvetli bir cephe oluşturur şüphesiz.
Bunun için her müslümana dünyaya İslâm risalesini taşıyacak büyük
İslâm Devleti'ni kurmak için çalışmak farzdır. Bu çalışmanın,
İslâm Davetini yüklenerek ve bütün İslâm beldelerinde İslâmî
hayatı başlatmak için çalışarak başlaması da farzdır. Fakat
istinat noktası oluşturabilmek ve ciddî bir çalışma yapabilmek için
çalışma alanını bir veya birkaç memlekette münhasır
kılmalıdır.
Müslüman için hedef
edinilmesi farz olan bu büyük gaye, takip edilmesi farz olan bu vazıh
ve pratik metod uğrunda her meşekkate tahammüle, onun için her
çabayı sarfetmeye layıktır. Müslüman aynı anda Allah'a tevekkül
ederek yürümeli ve O'nun rızasının dışında başka bir ödül
beklememelidir.
|