Halife, Hüküm Benimseme
Hususunda
Şer’i Hükümlerle Kayıtlıdır
Halife hükümleri
benimserken şer’î hükümlere bağlı kalmakla kayıtlıdır. Şer’î
delillerden sıhhatli bir şekilde istinbat edilmemiş herhangi bir hükmü
kabul etmesi Halife için haramdır. Aynı şekilde Halife, benimsediği
hükümlere ve kabul ettiği istinbat yoluna bağlı kalmak zorundadır..
Benimsediği istinbat yolu ile çelişen bir başka yola göre çıkartılmış
bir hükmü kabul etmesi, onun için caiz olmadığı gibi, benimsediği
hükümlerle çelişen herhangi bir emir de veremez.
Burada
iki husus söz konusudur: Bunlardan birincisi, Halife’nin hükümleri
benimserken şer’î hükümlere bağlı kalmak mecburiyetinde oluşu.
Yani halife, şari’in konumuna getirilemez, kanun benimserken şer’î
hükümlerin dışına çıkamaz. Şeriata uymayan kanunu benimsemesi
caiz değildir. Çünkü şeriata muhalif hükümler küfür ahkâmıdır.
Şeriatın dışında herhangi bir hüküm kabul ederken, İslâm şeriatının
dışından bir hüküm kabul ettiğini biliyor ise duruma bakılır.
Eğer kabul ettiği şeriat dışı hükmün doğruluğuna inanıyorsa
kâfir olur ve İslâm’dan çıkmış sayılır. Fakat benimsediği
hükmün doğruluğuna inanmamakla birlikte İslâm’a da ters düşmediğine
kanaat getirerek uygularsa -Osmanlı Halifelerinin son günlerinde
yaptıkları gibi- haram bir fiili işlemiş sayılırlar, ancak
tekfir edilmezler. Mesalih-i mürsele, seddi zeraî, işlerin akibeti
ya da buna benzer kaideler gibi bazı alimlerce delil olarak kabul
edilen fıkıh kurallarına dayanarak maslahat olarak gördüğü bir
hususta delili olmadan kanun benimseyen kimse gibi, Halife de delil
olma şüphesi bulunan delillere dayanarak hüküm benimsiyorsa ve
bunların şer’î delil olduğunu kabul ediyorsa hüküm benimsemesi
haram değildir. Bu türden delillere dayanarak hüküm benimsediği için
kâfir de olmaz, fakat hatalı davranmış sayılır. Onun benimsediği
bu hüküm, bütün Müslümanlar nazarında şer’î hüküm olarak
kabul edilir. Eğer Halife bunu benimseyecek olursa ona itaat icap
eder. Delil şüphesi
olsa, delilde yanılmış da olsa bu hüküm şer’î bir hükümdür.
Çünkü böyle bir durumda delilden hüküm çıkarmada (istinbat
etmede) hata eden gibidir. Durum ne olursa olsun Halife’nin hükümleri
benimserken İslâm şeriatına bağlı kalması icab eder. Şer’î
delillerden sahih bir şekilde çıkartılmış şer’î hükümlere
bağlı kalmalıdır. Buna dair delile gelince:
1- Yüce Allah, Halife olsun olmasın
her Müslümana bütün işlerini şer’î hükümlere uygun olarak yürürlüğe
koymasını farz kılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hayır,
Rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hükmüne
başvurmadıkları sürece iman etmiş olamazlar."
Şari‘in
hitabının birden çok anlama delalet etmesi durumunda işlerin şer’î
hükümlere göre yürütülmesi için muayyen bir hükmün
benimsenmesi gerekir. Bir işin uygulanması
durumunda birden fazla hüküm
sözkonusu ise müslümanın bu hükümlerden birisini kabul etmesi
vacibtir. Yani bir hükmü uygulamak istediği taktirde Halife’nin
belli bir hükmü benimsemesi vaciptir.
2- Halife’ye bey’at edildiğinde,
kullanılan bey’at ifadeleri onun İslam şeriatına bağlanmasını
zorunlu kılmaktadır. Zira bey’at, Kitap ve sünnet esaslarına göre
yapılır. Bunların dışına çıkması Halife için helal değildir.
Hatta inanarak bunların dışına çıkacak olursa kâfir olur,
inanmaksızın bunların dışına çıktığı taktirde ise asi,
zalim ve fasık olur.
3- Halife, şeriatı uygulamak üzere tayin edilir. Müslümanlara
uygulama kastıyla şeriatın dışında herhangi bir şeyi alması onun için helal
değildir. Çünkü şeriat böyle bir şeyi kesinlikle yasaklamış
bulunmaktadır. Hatta bu yasak, İslâm dışında bir hükme başvurulması
durumunda imanı da reddetmek derecesine ulaşmıştır. Bu ise, bu
konuda kesinliğe karine teşkil etmektedir. Halife hükümleri
benimserken bir takım esaslarla bağlı bulunmaktadır. Kanun
benimserken yalnızca şer’î hükümlere bağlı olmak zorundadır. Şeriatın dışındaki
kaynaklardan inanarak alıp kanun yapacak olursa kâfir olur. Eğer
inanmıyor ise asi, zalim ve fasıktır.
İşte bu
üç delil birinci hususun delilleridir. Kanunları ortaya koyarken
uymak zorunda olduğu ikinci husus ise şudur: Halife benimsediği hükümlerle
kayıtlı olduğu gibi benimsediği, uymayı kabul ettiği istinbat
metoduna uymakla da kayıtlıdır. Buna delil de şudur:
Halife’nin
uyguladığı şer’î hüküm bizzat onun hakkında şer’î hükümdür.
Gereğince işlerini yürütmek üzere benimsediği şer’î hüküm
herhangi bir şer’î hüküm değildir. Buna göre Halife bir hüküm
istinbat ettiği veya herhangi bir hükmü taklit ettiği zaman bu şer’î
hüküm, Halife hakkındaki Allah'ın hükmüdür. Müslümanlar için
kanun benimsemede bu şer’î hüküm ile kayıtlıdır. Buna muhalif
herhangi bir hüküm kabul etmesi helal değildir. Çünkü
bu hüküm, Halife hakkında Allah'ın hükmü olarak kabul
edilmediği gibi Halife hakkında da Müslümanlar hakkında da şer’î
hüküm sayılmaz. Bundan dolayı Halife, yönetimi altındakiler için
vereceği emirlerde benimsemiş olduğu bu şer’î hükme bağlı
kalmakla kayıtlıdır. Benimsediği hükümlerden birisine muhalif
herhangi bir emir vermesi caiz değildir. Çünkü bu emir Halife hakkında,
benimsediği istinbat usullerine göre Allah'ın hükmü olarak kabul
edilmez. Dolayısıyla bu hüküm kendisi için şer’î bir hüküm
değildir. Buna bağlı olarak Müslümanlar için de bu hüküm
şer’î bir hüküm olmaz. Bu nedenle Halife böyle bir hükmü
kabul edecek olursa şer’î hükmün dışında kalan bir emir vermiş
olur. Bundan dolayı da Halife’nin benimsemiş olduğu hükümlere
muhalif herhangi bir emir vermesi caiz değildir.
Şer’î
hükmün anlaşılması istinbat yolunun değişikliğine göre değişebilir.
Eğer Halife hükmün illetinin şer’î nassdan alınması gereken
şer’î illet olarak değerlendirme görüşünde ise ve maslahatın
şer’î bir illet, mesalih-i mürselenin de şer’î bir delil
olmadığı görüşüne sahipse, kendisi için geçerli olan istinbat
metodunu benimsemiş olur. Bu durumda da bu kayıtlara riayet etmesi
icap eder. Buna göre mesalih-i mürseleye dayanan herhangi bir hükmü
ya da şer’î bir nassdan çıkartılmamış bir illete göre yapılmış
kıyası kabul etmesi sahih değildir. Çünkü böyle bir hüküm
kendisi için şer’î bir hüküm olarak kabul edilmez. Zira Halife,
bu hükmün delilinin şer’î bir delil olmadığı görüşündedir.
O halde böyle bir hüküm ona göre şer’î bir hüküm değildir.
Halife hakkında bu hüküm şer’î bir hüküm olarak kabul
edilmediği sürece Müslümanlar hakkında da şer’î bir hüküm
değildir. Böyle bir hükmü benimsediği takdirde şer’î hükümlerin
dışında bir hükmü benimsemiş olur. Böyle bir iş yapmak ise
onun için haramdır. Eğer Halife mukallid ise ya da mesele müçtehidi
olmakla birlikte istinbat hususunda belli bir metodu yoksa, delil olma
ihtimali bulundukça delili ne olursa olsun herhangi bir şer’î hükmü
benimsemesi caizdir. Böyle bir durumda hüküm benimsemede herhangi
bir kayda bağlı olmaz. Vereceği emirlerde riayet etmek zorunda olduğu
kayıt, yalnızca benimsemiş olduğu hükümlere uygun emirler
vermekten ibarettir.
|