İslâm, Müslümanlara Eziyet Etmeyi
ve Onlara Karşı Casusluk Yapmayı
Haram Kılmaktadır
İslâm, yöneticinin insanlara
işkence yapıp, onlara eziyet etmesini haram kılmıştır. Ömer b.
El-Hattab (r.a.) der ki: Rasulullah (s.a.v)'i şöyle buyururken dinledim:
"Şüphesiz dünyada
insanlara işkence edip azap edenleri Allah kıyamet gününde
azaplandıracaktır.”
Yine Rasulullah (s.a.v)
şöyle buyurmuştur: "Cehennem
ehlinden henüz görmediğim iki
kesim vardır. Bunların birisi beraberlerinde insanları kendileriyle
dövdükleri ve sığır kuyruklarını andıran kamçılar (coplar)
bulunan bir topluluktur...”
Aynı şekilde İslâm, Müslümanların
gizliliklerine, şeref ve haysiyetlerine,
mallarına, namuslarına saldırıda bulunmayı, evlerinin
mahremiyetlerini çiğnemeyi haram kılmaktadır. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: "Her Müslümanın her
şeyi diğer Müslümana haramdır.
Kanı, malı ve canı haramdır.”
Peygamber
(s.a.v), Kâbe etrafında tavaf
ederken şöyle buyurmuştur: "Ne kadar hoş ve güzelsin. Kokun ne kadar hoş ve güzeldir. Ne
kadar büyüksün! Senin hürmetin (saygınlığın
ve değerin) ne kadar büyüktür!
Bununla beraber Muhammedin canı elinde bulunana yemin ederim
ki, malıyla kanıyla mü'minin hürmeti, Allah nezdinde senden daha büyüktür.
Ve mü'min hakkında hayırdan başka
birşey düşünülmeyeceğini sanıyorum.” Yine Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: ٌ"Müslümana
sövmek fasıklık, onu öldürmek ise küfürdür.” Evlerin mahremiyeti hakkında da
şöyle buyurmaktadır:"Bir
kimse senin iznin olmaksızın evinin içine ve mahremlerine bakacak
ve muttali olacak olur ise, sen de attığın bir çakıl taşı ile
onun gözünü çıkartacak olursan bundan dolayı senin için bir
vebal yoktur.”
Sehl b. Sa'd es-Sâidi'den: "Adamın
birisi Nebi (s.a.v)'in, hücrelerinden (evinin
odalarından) birisine gizlice baktı. Peygamberin elinde başını
taradığı bir tarak vardı. Bunun üzerine Allah'ın Rasulü şöyle
buyurdu: Senin (bana) bakmakta olduğunu bilseydim bu tarağı gözlerine
batırırdım. İzin isteme emri görmeyi önlemek için verilmiştir.”
Bir başka
hadiste ise Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: ُ"Her kim başkalarının evine onların izni
olmaksızın muttali olursa, içeriyi görürse gözünü çıkartmaları
onlara helâl olur.”
İslâm aynı şekilde Müslümanlara
karşı tecessüsü, onları gözetmeyi,
onları takip etmeyi, haberlerini inceleyip tetkik etmeyi, Müslümanın
Müslümanlara karşı casusluk yapmasını
haram kılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ey
iman edenler, zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın çoğu
günahtır. Birbirinizin kusurunu
araştırmayınız." Rasulullah (s.a.v) de
şöyle buyurmuştur: "Zandan
kaçınınız. Çünkü zan sözün en yalanıdır, Tecessüs
etmeyiniz, gizlice haber araştırmayınız. Hased etmeyiniz,
birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinize buğz etmeyiniz. Allah'ın
kulları, kardeş olunuz.” Yine bir
başka hadisde şöyle buyurmaktadır: "Ey diliyle iman edip te imanın kalbine nüfuz
etmediği kimseler! Müslümanların gıybetini
yapmayınız. Onların gizliklilerinin ardına düşüp araştırmayınız.
Çünkü kim Müslümanların gizliliklerinin arkasına takılıp araştıracak
olursa Allah da onun gizliliklerini takip eder. Allah'ın
gizliliklerini takip ettiği kimse ise evinin içinde bulunsa dahi
Allah onu rezil eder.”
Ayeti kerime ve hadisi şerifler,
Müslümanlara karşı casusluk yapmayı haram kaldığı gibi, Müslümanların
gizliliklerini takip edip araştıranları mutlaka Allah'ın da
gizliliklerini takip edip rezil
edeceğini belirterek tehdit etmiştir. Diğer taraftan Müslümanlara
karşı casusluk yapmak üzere haber alma örgütlerinde çalışmayı
Müslümanlara haram kılan hadisi şerifler de vardır. Misver'in
Nebi (s.a.v)'den rivayet ettiği bir
hadiste şöyle denilmektedir: "Her kim bir Müslüman(ın gıybetini yapmak ve şerefini ayaklar
altına almak) sebebiyle bir lokma dahi
yese şüphesiz ki Allah o lokmanın benzerini cehennemde ona
yedirecektir. Yine her kime de Müslüman bir kimseye verdiği
bir zarar dolayısıyla mükafat olarak bir elbise giydirilecek olursa
şüphesiz Allah o kimseye bu elbisenin bir benzerini cehennemde
giydirecektir.”
Müslümanlara karşı tecassüs
haram olduğu gibi zimmet ehlinden olan raiyyeyi tecessüs de haramdır.
Çünkü zimmet ehlinin de Müslümanların lehine olan adil
uygulamalardan yararlanma hakları vardır. Onların da Müslümanlar
üzerindeki mükellefiyetlerin bir benzeri vardır. Rasulullah (s.a.v) onlar hakkında hayır
tavsiyede bulunmuş ve onlara eziyette bulunmayı yasaklamıştır. Şöyle
buyurmuştur:"Her kim antlaşma yapılan
bir kimseye zulmeder veya gücünün üstünde olan bir şeyi
emrederse... kıyamet günü aleyhine ben delil olacağım.”
Ayeti kerimeler ve hadisi şerifler
her ne kadar tecessüsün haram oluşu hususunda genellik ifade
etmekte iseler de; ister fiilen harbi olsunlar isterse hükmen harbi
olsunlar, harbi kâfirlere karşı tecessüs, ilgili ayet ve
hadislerin genel kapsamından istisna edilmiştir. Çünkü bu hususta
harbi kâfirler dışında kalanlara tecessüsün haram olduğunu
tahsis eden başka hadisler
varid olmuştur. Harbi kâfirler hakkında tecessüs ise haram
değil, hatta vaciptir. İslâm Devleti’nin de bunu yerine getirmesi
görevidir. Çünkü Rasulullah (s.a.v), Abdullah
b. Cahş'ı ve onunla birlikte muhacirlerden 8 kişiyi Mekke ve Taif
arasında "Nahle" denilen yere Kureyşlilerin
haberlerini tetkik etmek ve onlara dair haberleri öğrenmek üzere göndermiştir.
Kâfir düşmana karşı tacessüs, İslâm ordusunun da İslâm
Devleti’nin de uzak duramayacağı işler arasındadır.
Kafir düşmana karşı tecesssüs
İslâm Devleti’nin yerine getirmesi gereken bir görev olduğu gibi,
kâfir düşman tarafından İslâm Devleti’ne karşı yapılacak
casusluk faaliyetlerine karşı koymak için gerekli organlara ve yargıya
sahip olması da icap eder. Çünkü Buhari, Seleme b. El-Ekva'dan şöyle
dediğini rivayet etmektedir: "Nebi
(s.a.v) bir seferde olduğu sırada bir casus
geldi. Bu casus, Peygamber (s.a.v)’in arkadaşlarından birisinin yanında oturup,
konuşmaya koyuldu, dinledi sonra da sıvışıp gitti. Bunun üzerine Allah'ın
Rasulü şöyle buyurdu: “Onu yakalayıp öldürünüz.” Sonra
onu yakalayıp öldürdüler, üzerindekileri ganimet olarak aldılar.”
Diğer taraftan İmam Ahmed de
Furat b. Hayyam'dan, yaptığı rivayette
Nebi (s.a.v)'in: "onun öldürülmesini
emrettiğini" rivayet eder. Ebu Süfyanın casusu ve antlaşmalısı
olan bir adam, Ensar'dan halka olmuş bir topluluğun yanından geçerken:
Ben Müslümanım dedi. Bunun üzerine orada bulunanlar: Ey Allah'ın
Rasulü bu adam Müslüman olduğunu iddia ediyor dediler. Allah'ın
Rasulü: "Aranızdan bir takım kimseler
vardır ki, biz onları imanlarıyla başbaşa bırakıyoruz.
Bunlardan birisi de Furat b. Hayyan’dır.”
Buhari, Ali (r.a.)'dan şöyle
dediğini rivayet etmektedir: "Rasulullah (s.a.v),
beni, Zübeyr'i ve el-Mikdad b. Esved'i gönderip şöyle dedi: "Ravzatu
Hah denilen yere varıncaya kadar gidin. Orada beraberinde bir mektup
bulunan bir kadın göreceksiniz. O mektubu ondan alınız. Bizler
atlarımızı hazlıca koşturarak
yola koyulduk. Nihayet Ravza'ya vardık. Orada kadın ile karşılaştık
ve Mektubu çıkart dedik. Beraberimde bir mektup yok deyince,
şöyle dedik: Ya mektubu çıkartırsın yahut da elbiselerini çıkartırsın.
Bu sefer mektubu saçlarının arasından çıkarttı. Biz de onu alıp
Rasulullah (s.a.v)'e getirdik.”
İşte bütün bunlardan açıkça
ortaya çıkmaktadır ki İslâm yönetimin polisiye bir yönetim
olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Polisiye bir yönetim
olması caiz de değildir. Çünkü polisiye yönetimin Müslümanlara
çok büyük zararı vardır ve şer’î hükümler ile çelişmektedir.
"Zarar da yoktur, zarara zararla karşılık vermek te yoktur"
şeklindeki şer’î kaideye de muhaliftir.
Bunların tamamı, İslâm
Devleti’nin Müslüman olsun zımmi
olsun raiyyesine karşı casusluk faaliyetleri yapmak için haber alma
örgütü kurmasının ve onlara eziyet etmesinin haram olduğunu da açıkça
ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan İslâm Devleti’nin kâfir düşmana
karşı casusluk yapmak, onlara dair haberleri öğrenmek ve İslâm Devleti’ne
karşı yaptıkları casusluk işlerine karşı mücadelede bulunmak
üzere bir casusluk teşkilatı kurması da farzdır.
|