Yüce
Allah, hadîs-i kudsî de: "Gizli hazine idim. Bilinmek
istedim ve mahlûkatı (varlıkları) yarattım." buyuruyor.
Bu kudsî
hadiste, varlıkların yaratılmasındaki amacın Mârifetullah (bilinme)
olduğu bildirilmektedir.
Bilinme,
bilinçle olduğuna göre, varlıkların yaratılmasındaki asıl amaç,
bilinçli varlıklardır. Diğer varlıklar, bilinçli varlıkların yararı
için yaratılmışlardır.
Ruh ile sonsuzlaştırılan
ve bilinçli varlıkların en üstünlerinden olan insanların aslî
ve temel görevleri, Allah'ı bilmek, Allah'ı tanımak ve yalnızca
Allah'a kul olmaktır.
İnsanların,
Allah'ı bilmeleri, tanımaları, îman etmeleri ve yalnızca Allah'a
kul olmaları, hurâfelere dayalı bâtıl inançlar, sapık ideolojiler,
sapık sistemler ve din karşıtı sapık rejimler gibi yapay, zorlama,
baskı ve zorbalık olmayıp, insanın fıtratına, duygularına ve doğal
yapısına ve sağ duyusuna uygundur.
Çünkü demirin,
çimentonun, milyarlarca kum taneciklerinin ve diğer yapı malzemelerinin
kendilerinden var olup, plânsız, projesiz ve ustasız, mühendissiz,
tesâdüf ve rastlantılarla bir araya gelerek kocaman sarayları
oluşturduklarını iddiaya kalkışmak, ne derece delilik ve saçmalık
ise...
Milyarlarca
yıldızların kendiliklerinden var olup, plânsız, projesiz, yaratıcısız
ve yöneticisiz tesâdüf ve rastlantılarla bir araya gelerek, kâinattaki
denge ve düzeni oluşturduklarını iddiaya kalkışmak, daha delilik
ve daha saçmalıktır.
Dünya, Ay,
Güneş ve Yıldız'lar arasındaki mesâfe dengesini koruyan çekim
gücü, kendiliğinden oluşan bir güç müdür?
Bir tek insanın
bedeninde ayrı, ayrı türlerden oluşan 30 trilyona yakın canlı
hücreleri kim yaratmıştır?
Bir bedende
çift olan organlara, meselâ iki göze, iki kulağa, iki böbreğe,
iki kola, iki ayağa eşit sayıda ve aynı tür hücreleri sevk ve
idare eden kimdir?
Hayvanları
yönlendiren içgüdü nedir?
Yumurtadan
çıkan piliç, düşmanlarını nasıl tanır?
Kocaman inekten
korkmayıp, kediden korkması ve uçan kuşlar arasında kartal ve
doğan gibi kuşları ayırt edip tanıması ve korkması, hangi ilim
ve hangi mantıkla açıklığa kavuşturulabilir?
İnsanları
yönlendiren akıl ve ruh nedir?
Kan pıhtısı
ile başlayan, çeşitli kimyasal ve fiziksel değişime uğradıktan
sonra, genel anatomisi oluşan bedensel yapımızın insan şeklini
alışında, cinsiyetimizin belirlenişinde, saçlarımızın, gözlerimizin
renginden parmak izlerimize kadar, bedensel yapımızın oluşumunda
zerre kadar etki, yetki ve seçeneğimiz var mıdır?
Yaratılışı,
doğumu, yaşamı ve ölümü elinde olmayan ve kendi kaderini kendi
belirleyemeyen insanın, madde ve madde ötesi bütün varlıkları
yaratan, yöneten ve dilediği gibi yönlendiren yüce Allah'a "KUL"
olmaktan başka bir seçeneği var mıdır?
Bu apaçık
gerçekler karşısında putlarını savunamayanların, fikir özgürlüklerini
kısıtlayarak ve hukuku kullanarak müslümanları susturmaya kalkışmalarının
anlamı nedir?
Eski çağlarda
yaşayan müşriklerin, inkârcılık ve putçuluk hareketleri, "küfr-ü
cehlîden" (bilgisizlikten) kaynaklanıyordu. Bilim ve teknolojiden
yoksun olan o devrin müşrikleri, bilmedikleri için inkâr ediyorlardı.
Ama inkârla
iş bitmiyordu. Çünkü fıtratlarından kaynaklanan inanç baskısı
ve bundan oluşan ruhsal bunalım, onları inanca zorluyordu.
Yoğun inanç
baskısından ve ruhsal bunalımdan kurtulmak için, yağmurdan kaçarken,
doluya tutulmuşlar ve gökyüzündeki parlak yıldızları, Ay'ı ve
Güneş'i yeryüzünü yöneten ilâhlar olarak kabullenmişler ve onların
adına diktikleri taşlara tapınmaya başlamışlar.
Çağımızdaki
putçuluk hareketleri ise, küfr-ü cehlîden, yani bilgisizlikten
değil, küfr-ü inâdîden, inatçılıktan kaynaklanmaktadır.
Eski çağ
müşriklerinin çarpılırım korkusu ile başlarını kaldırıp bakmaya
korktukları yerlere, çağın insanı bilim ve teknoloji ile çıkmıştır.
Uzaya yerleşen,
Ay'da yürüyen ve yıldızlara doğru tırmanan çağın insanı, Ay'ın,
Güneş'in ve Yıldız'ların ilâh olmadığına ve olmayacağına kesinlikle
inanmıştır.
Tapınılan
taşların ve diğer maddelerin aslını oluşturan elementleri ve elementleri
oluşturan atom yığınlarını didik didik araştırmış ve atomun çekirdeğini
parçalayarak yeryüzünün hâlifesi olduğunu ve madde üzerindeki
hâkimiyetini kanıtlamıştır.
Akıl, bilinç
ve irade gücünden yoksun olan ve insanın elinde bir oyuncak olan
maddenin ilâh olamayacağı gerçeğini açıkça ortaya çıkarmıştır.
Bu ilmî gerçeklere
ve kesin belgelere rağmen hâlâ putçulukta direnen ve taşların
önünde saygı duruşu yapan çağın müşrikleri, gerçekte taş devri
insanının çok gerisinde kalmaktadırlar.
Taş devri
müşrikleri, Dünya'dan daha büyük ve daha güçlü enerji kaynakları
olan Güneş'i ve Yıldız'ları ilâhlaştırıp, onların adına diktikleri
taşlara tapınırken...
Çağın müşrikleri,
kendileri gibi hücre yığınından oluşan ve ölünce çürüyüp toprağa
dönüşecek olan kişileri ve onların görüşlerini ilâhlaştırıp, onların
adına diktikleri taşlara tapmaktadırlar.
Bu dünya
imtihan alanıdır. İman ise gaybîdir. Bazı gerçekler gizlidir,
gelip insanın yüzüne çarpmazlar, düşünenler, ancak akıl duygusu
ile o gerçeklere ulaşabilirler.
Yüce Allah,
Kur'an'da;"Ey akıl sahipleri.." diye, akılları, düşünmeye
ve gizli gerçeklere ulaşmaya davet ediyor.
Evet, bu
dünya imtihan alanıdır ve Ahiret'in tarlasıdır. Gerçekte ceza
veya ödüllendirme yeri değildir. Bu nedenle kıyamete kadar îman
ve küfür kesintisiz devam edecektir.
Yüce Allah,
inkârcı kâfirlerin ne rızkını keser ve ne de onları hemen cezalandırır.
Ancak, Yüce
Allah'ın kesinlikle af etmediği, Ahiret'e ertelemediği ve bu dünyada
şiddetle cezalandırdığı bir suç vardır;
O da zulümdür.
Küfür devam eder, ama zulüm devam etmez.
Hıristiyan
ve Yahudi fanatiklerin başlattığı İslâm düşmanlığını, halkı müslüman
olan ülkelerde söz ve yetki sahibi olan sahte lâikler uygulamaya
kalkışırsa ve müslümanlara zulüm ve zorbalığa yeltenirlerse..
Şu gerçeği
unutmasınlar! Bu zulüm hem insanlığın ve hem dünyanın felâketlere
uğramasına neden olur.
Çünkü, peygamberimizden
önceki dönemlerde her kavme (topluma) ayrı, ayrı peygamberler
gelirdi.
Hangi toplum
peygamberine ve o peygambere iman edenlere, baskı, zulüm ve zorbalığa
kalkışırsa, Allah yalnızca o toplumu helâk ederdi.
Nitekim Lût
kavmini helâk etmeye giden melekler, Hazreti İbrahim'e uğramışlar
ve Lût kavminin helâk edileceğini bildirmişlerdi.
İnsanlar
kabullensin, kabullenmesin, Allah'ın şahitliği yeterlidir ve Hazreti
Muhammed, tüm insanlara gönderilen son peygamberdir ve günümüzün
koşulları çok farklıdır.
Hepimiz aynı
uzay gemisinde yaşama zorunluluğundayız. Lütfen, yan yana ve birlikte
yaşamasını öğrenelim.
Keser gibi
yongaları yalnız kendimize yontmayalım. Balta gibi ortadan keselim.Yani
adaleti eşit uygulayalım.
Kimsenin
inancına, inancını öğrenmesine ve inancı doğrultusunda yaşamasına
karışmayalım ve "Sizin dininiz sizin ve bizim dinimiz bizim"
ilâhi emrini uygulayalım.
|