|
Bu ilmde de, ne müsbet, ne de menfî yönden din ile alâkası olan
bir şey yokdur. Mantık ilmi, delîllerin, kıyâsların, burhânın, ya’nî kesin delîlin,
mukaddimelerinin şartlarını ve bu mukaddimelerin nasıl birleşdirileceğ
ini, “hadd-i sahîh” denilen doğru ta’rîşerin şartlarını ve bunların na-
sıl birleşdirileceğini inceler. Bu ilm, (tesavvur) ve (tasdik) olmak üzere
ikiye ayrılır. Tesavvur, ta’rîf yoluyla, tasdik kesin delîl yoluyla bilinir.
Bunlarda inkâr edilmesi îcâb eden bir şey yokdur. Bunlar, kelâm âlimlerinin
ve ilm ehlinin delîl ile alâkalı söyledikleri şeyler cinsindendir. Araları
ndaki fark, ibârelerde, ıstılâhlarda ve ifâde tarzlarında görülür. Bir de mantı
k âlimleri dahâ geniş sınışandırmalara ve ta’rîşere fazla önem vermişler
ve bunları geniş olarak anlatmışlardır. Mantıkcıların sözleri ile alâkalı
bir misâl verelim. Onlar derler ki: Her (a)nın (b) olduğu isbât edilirse, ba’zı
(b)nin de (a) olması îcâb eder. Ya’nî her insanın hayvan olduğu isbât edilirse,
bundan ba’zı hayvanın da insan olduğu ma’nâsı çıkar. Bunu şöyle
ifâde ederler: “Mucîbe-i külliyenin aksi mucîbe-i cüz’iyyedir.” Bu sözlerin,
dînin esâslarıyla ne alâkası vardır ki, red edilsin. Red edilirse, mantı
kcılar, red edenin aklında, hattâ dîninde kusûr olduğu zannına kapılırlar.
Çünki o kimse, bu reddiyle dînin böyle şeyleri inkâr üzerine kuruldu-
ğu görüntüsünü vermişdir.
Evet, felsefecilerin mantık ilminde bir takım haksızlıkları görülmekdedir.
Onlar burhân dedikleri kesin delîller için, bir takım şartlar koymuşlardı
r. O delîl bu şartları taşıyınca, kesinlik ifâde etdiği anlaşılır. Fekat dînî
mes’eleleri incelerken, bu şartlara tam uymamışlar, çok müsâmahâkâr
davranmışlardır.
Mantık ilmini inceleyip, onu beğenen, onu açık ve kat’î bir ilm bilen
kimse, felsefenin küfre varan mes’elelerinin de açık ve kesin delîllere dayandığı
nı zan eder. Dînî ilmlerde iyi yetişmeden, felsefecilerin yanlış fikrlerini
kabûl ederek, küfre düşer. Bu durum da mantık ilminin yol açdığı bir
musîbetdir.
|
|