NAMAZ

 

NAMAZ

NAMAZIN FARZİYETİ

NAMAZ VAKİTLERİ

NAMAZIN ÇEŞİTLERİ, REKATLARI

NAMAZIN FARZLARI

NAMAZIN VACİPLERİ

NAMAZIN SÜNNETLERİ

NAMAZ ÂDÂBI

EZAN VE İKAMET

CEMAATLE NAMAZ

İMÂMET

İMÂMET İLE İLGİLİ BİR KISIM MESELELER

CEMAATLA İLGİLİ BİR KISIM MESELELER

CEMAATA DEVAM ETMEMEYİ MÜBAH KILAN ÖZÜRLER

MÜDRİK, LAHIK VE MESBUK HAKKINDA BAZI MESELELER

MÜDRİK

LAHIK

MESBUK

CUMA GÜNÜNÜN FAZİLETİ ve CUMA NAMAZI

CUMA’YA HAZIRLIK

CUMA GÜNÜ YAPILMASI FAZİLETLİ AMEL VE HİZMETLER

CUMA NAMAZININ VAKTİ VE REKATLARI

CUMA’NIN FARZİYETİNİN ŞARTLARI

CUMA’NIN EDASININ ŞARTLARI

RAMAZAN, KURBAN BAYRAMLARI

BAYRAMDA YAPMAMIZ GEREKENLER

BAYRAM NAMAZI VAKTİ VE REKATLARI

BAYRAM NAMAZININ KILINIŞI

TERAVİH NAMAZI

HASTA NAMAZI

YOLCULUK ve YOLCU NAMAZI

KAZA NAMAZLARI

KAZA NAMAZI İLE İLGİLİ BİR KISIM HUSULAR

SEHİV SECDESİ

TİLÂVET SECDESİ

NAFİLE NAMAZLAR

MEKRUH VAKİTLER

MEKRUH VAKİTLER İLE İLGİLİ HÜKÜMLER

 

 

 

NAMAZ

Namaz, ibadetlerin en büyüğü, en faziletlisidir. İslam’ın beş şartından biridir.

Abdullah ibni Mes’ud radıyallahu anh şöyle diyor:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme:

- Allah’ın en çok sevdiği amel nedir? diye sordum. Şöyle buyurdu:

-  "Vaktinde kılınan namazdır." (Buhari-Müslim)

Namazın ibadetlerin en üstünü ve en faziletlisi olduğu hakkında bütün fukahanın ittifakı vardır.

Beş vakit namaz, hicretten bir buçuk sene evvel Receb-i Şerif’in yirmi yedisinde Mirac Gecesi farz kılınmıştır. Dolayısıyla namaz Mü’minin miracıdır. Bütün hak dinlerde namaz ibadeti mevcuttur.

Mirac Gecesi beş vakit namaz farz kılınmadan önce de Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılıyordu. O zaman namaz biri güneş doğduktan sonra diğeri de güneş battıktan sonra olmak üzere iki vakit kılınıyordu.

Namazın farziyeti ve fazileti hakkında pek çok ayet-i kerime ve hadis-i şerife mevcuttur.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Namaz, Mü’minler üzerine vakitli olarak farz kılınmıştır." (Nisa/103)

"Namazlara, orta namaza devam edin. Tam bir bağlılık içinde Allah’a kulluk edin." (Bakara/238)

"Gerçek Mü’minler kurtuluşa ermiştir. Onlar namazlarında huşû içindedirler." (Mü’minun/1-2)

"(Rasûlüm) Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı zikretmek en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir." (Ankebut/45)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

"Birinizin kapısının önünden günde beş defa yıkandığı bir nehrin aktığını görürseniz acaba ne dersiniz? Kirinden bir şey kalır mı? Orada bulunanlar: Hayır! Kirinden bir şey kalmaz, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:

"İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah o namazlar sayesinde bütün hataları siler." (Buhari-Müslim)

"Dağın tepesinde koyun güden çobanın ezan okuyup kendi başına namaz kılması Rabbinin pek hoşuna gider de şöyle buyurur: Şu kuluma bir bakın. Ezan okuyup namaz kılıyor. Benden de korkuyor. Ben bu kulumu bağışladım. Onu mutlaka cennetime koyacağım." (Ebu Davud)

Bir kişi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek en faziletli amelin ne olduğunu sordu. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

- "Namazdır" buyurdu.

- Sonra hangisidir?

- "Namazdır" buyurdu.

- Peki sonra?

- Namazdır. Adam ikna oldu. Bunun üzerine Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

- "Sonra da Allah yolunda cihaddır." buyurdu. (Tirmizi)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, onun sadık dostları Ashab-ı Kiram, Tabiin, ümmetin salihleri namaza çok önem verirlerdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri o kadar çok namaz kılardı ki, mübarek ayakları şişerdi.

Emirül Mü’minin Hz. Osman radıyallahu anh gecelerini hatimle namaz kılarak ihya ederdi. Sahabe-yi Kiram kendilerini namazdan alıkoyan hiçbir şeye fırsat vermezlerdi.

Ensardan Ebu Talha bahçesinde namaz kılıyordu. Bahçeye bir serçe girdi. Kuş oraya buraya çarpıyor, çıkacak bir yer arıyordu. Bir türlü çıkacak yer bulamadı. Ebu Talha bir müddet kuşu seyretti. (Sonra) namazda olduğunu hatırladı. Fakat kaç rekat kıldığını unutmuştu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek namaz kılarken başından geçenleri anlattı ve: "Ya Rasûlallah! Malımı (bu bahçeyi) sadaka olarak veriyorum. Onu istediğin şekilde kullan." dedi. (Muvatta - İbni Abdil Berr)

Yine Ensar’dan bir zat Kuf vadisindeki bahçesinde namaz kılıyordu. Ağaçlarda o kadar çok hurma vardı ki bir kısım dalları eğilmiş yere doğru sarkmıştı. Ağaçlara bakıp hurmanın çokluğuna hayret etti.

Sonra namazda olduğunu hatırladı. Bu arada kaç rekat namaz kıldığını unutmuştu. "Bu mal benim huzurumu kaçırdı."diyerek Halife Hz. Osman radıyallahu anha geldi ve meseleyi anlattı.

"Bu bahçemi bağışlıyorum. Hayır işlerde kullan." dedi. Hz. Osman radıyallanu anh de bahçeyi elli bin dirheme sattı. Bundan sonra o bahçeye Hamsin adı verildi. (Muvatta)

 

NAMAZIN FARZİYETİ

Allah Teâlâ, kadın erkek bütün Müslümanlara günde beş vakit namazı farz kılmıştır.

Mirac Gecesi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme elli vakit namaz farz kılındı. Sonra beş vakte indirildi. Beş vakit namazın farziyeti kesinleşince Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

"Ey Muhammed! Benim katımda söz asla değişmez. Bu beş vakit namazın karşılığında elli vaktin ecrini alacaksın." (Tirmizi)

Akıl baliğ olan her Müslüman beş vakit namazı kılmakla mükelleftir. Ancak gerek kız ve gerek erkek çocuklar yedi yaşından itibaren namaz, oruç gibi ibadetlere alıştırılırlar. Bu ibadetleri yapabilmeleri için gerekli olan bilgiler verilmeye başlanır. Çocuklar on yaşına geldiklerinde hem namaz kılmaya alışmış, ısınmış olurlar ve hem de bu ibadetleri doğru olarak yapabilecek bilgilere sahip olmuş olurlar. Artık bu yaştan yani on yaşından itibaren anne ve babalar çocuklarına namazla emretmelidirler. Akıl baliğ olana kadar da eksik bilgilerini tamamlamalıdırlar.

 

NAMAZ VAKİTLERİ

Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

"Şüphesiz namazın ilk ve son vakti vardır. Öğlenin ilk vakti güneş(in tepe noktasından) zail olduğu zamandır. Son vakti, ikindi namazı vaktinin gireceği zamandır. İkindinin ilk vakti, vakti girince son vakti ise güneş sararıncadır. Akşamın ilk vakti güneş batınca, son vakti ufuktaki aydınlık kayboluncadır. Yatsı namazının ilk vakti ufuktaki aydınlık kaybolunca son vakti gece yarılanıncadır. Sabah namazının ilk vakti fecir doğunca, son vakti ise güneş doğmak üzereykendir." (Tirmizi)

 

NAMAZIN ÇEŞİTLERİ, REKATLARI

1- Sabah namazı:

Dört rekattır. İlk iki rekatı sünnet, son iki rekatı farzdır.

2- Öğle namazı:

On rekattır. İlk dört rekatı sünnet, sonra dört rekat farz, daha sonraki iki rekatı sünnettir.

3- İkindi namazı:

Sekiz rekattır. İlk dört rekatı sünnet, son dört rekatı farzdır.

4- Akşam namazı:

Beş rekattır. İlk üç rekatı farz, son iki rekatı sünnettir.

5- Yatsı namazı:

On rekattır. İlk dört rekatı sünnet, sonra dört rekat farz ve farzdan sonra iki rekat sünnettir.

Ayrıca yatsı namazından sonra üç rekat vitir namazı kılınır ki bu namaz vaciptir.

 

Cuma namazı:

On iki rekattır. İlk dört rekatı sünnet, sonra iki rekat farz, sonra dört rekat sünnet, sonra iki rekat yine sünnet.

Bir kısım ulema cumanın son iki rekat sünnetinden önce zuhru ahir diye dört rekat daha namaz kılmayı uygun görmüşlerdir.

 

Bayram namazları:

1- Ramazan Bayramı namazı:

İki rekattır. Kılınması vaciptir.

2- Kurban Bayramı namazı

İki rekattır. Kılınması vaciptir.

 

Teravih namazı:

Yirmi rekattır. Kılınması sünneti müekkededir.

 

Nafile namazlar:

Teheccüd namazı: En azı iki, çoğu sekiz rekattır.

Duha namazı: azı iki, çoğu on iki rekattır.

Tesbih namazı: Dört rekattır.

Evvabin namazı: Azı iki, çoğu altı rekattır.

Tahıyyet’ül-Mescid namazı: İki rekattır.

Abdest ve gusülden sonra şükür namazı: İki rekattır.

Hacet namazı: Azı iki, çoğu dört rekattır.

İstihare namazı: İki rekattır.

Yolculuk namazı: İki rekattır.

Tevbe namazı: İki rekattır.

Yağmur duası namazı: İki rekattır.

Güneş tutulması namazı: İki rekattır.

Ay tutulması namazı: İki rekattır.

 

NAMAZIN FARZLARI

Namazın farzları on ikidir.

Altısı namazdan önce yapılması gereken farzlar, altısı da namazın başlangıcından itibaren yapılması gereken farzlardır.

 

Namaza başlamadan önce yapılması gereken farzlar:

1- Hadesten tahâret: Abdesti olmayanın abdest alması, guslü icap ettiren bir şey olmuş ise gusletmelidir.

2- Necasetten tahâret: Namaz kılacak bir kimse bedenini, elbisesini ve namaz kılacağı yeri maddeten pis olan şeylerden temizlemelidir.

3- Setr-i avret: Gerek erkeklerin ve gerekse kadınların başkalarının, yani nâmahremlerin bakması caiz olmayan yerlerini örtmesidir. Kadınların elleri ve yüzlerinin dışında kalan vücutları, bakılması caiz olmayan yerlerdir. Kadın olsun, erkek olsun avret yerlerini örtmeden namazları caiz olmaz.

4- Kıbleye Yönelmek: Müslümanların kıblesi Mekkeyi Mükerreme’de bulunan Kabe’dir. Kabe’nin bulunduğu yerin dört ciheti, kuzey, güney, doğu, batısı ve üst ile altı da kıble cihetidir. Müslümanlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar namaz kılarken yönlerini kıbleye çevirmek ve öyle namaz kılmak mecburiyetindedirler.

5- Vakit: Beş vakitte kılınan namazlar ile, Vitir, Cuma, Bayram ve Teravih namazları belirlenmiş vakitlerde kılınır. O vakitlerde kılınmayan namazlar, kılınmış sayılmaz.

6- Niyet: Niyette aslolan kalb ile niyet etmektir. Kalb ile niyet ettikten sonra dil ile de niyet etmek daha iyi olanıdır.

Yani hem kalp ile hem de dil ile niyet etmelidir. Niyet ederken hem namazın cinsini, hem de vaktini belirlemek gerekir. Mesela: "Ya Rabbi niyet ettim Senin rızan için bugünki sabah namazının sünnetini kılmaya" diye niyet edilir.

 

Namazın başlangıcından itibaren yapılması gereken farzlar:

1- İftitah tekbiri: Namaza Allahu Ekber diye başlanır. Bu tekbire namaza başlama (iftitah) tekbiri denir.

2- Kıyam: Farz ve vacip namazlarda, ayakta durulacak yerlerde ayakta durmak farzdır. Herhangi bir kimse ayakta durmaya gücü yettiği halde oturarak namaz kılarsa namazını kılmış sayılmaz. Ayakta düz bir şekilde durulur.

3- Kıraat: Namaz kılan kişi kendisi işitebileceği bir yükseklikte Kur’an’dan bir sure veya bir miktar ayet-i kerime okuması farzdır. Dilini oynatmadan, dudaklarını hareket ettirmeden kendisinin duyamayacağı kadar kısık bir sesle okumak kıraat sayılmaz.

4- Rükû: Baş ve sırtın düz bir şekilde eğilmesidir. Bu durumda iken  dizler eller ile kavranılır.

5- Secde: Rükûdan sonra iki kere secde yapılır. Alnını, burnunu iki eli arasında yere koymaktır.

6- Kâde-i âhîre (Son oturuş): Namazların sonunda teşehhüd miktarı yani tahiyyatı okuyacak kadar oturmaktır.

 

NAMAZIN VACİPLERİ

1- Namaza başlarken Allah ism-i şerifinden sonra Ekber kelimesini de ilave etmek. Allahu Ekber demek.

2- Fatiha okumak.

3- Fatiha’dan sonra bir sûre veya ayet okumak (zamm-ı sure)

4- Fatiha’yı zamm-ı sûreden önce okumak.

5- Secdede burnu alınla birlikte yere koymak.

6- İkinci secdeyi birinci secdenin hemen arkasından yapmak.

7- Tadil-i Erkan: Namazın rükûnlarını yerli yerince yapmak.

8- Üç veya dört rekatlı namazlarda birinci kâde yani oturuş.

9- Birinci ve ikinci oturuşlarda tahiyyat okumak.

10- İlk oturuşta tahiyyatı okuyunca başka bir şey ilave etmeden hemen üçüncü rekata kalkmak.

11- Namazda secde ayeti okunursa secde yapmak.

12-  Secde gerektiren bir hata yapılmış ise, sehiv secdesi yapmak.

13- Gizli okunacak yerde gizli, açık okunacak yerde de açıktan okumak.

14- Fatiha’yı tamamen okumak.

15- Tahiyyat’ı tamamen okumak.

16- Okunması gereken kıraatı üç ve dört rekatlı namazların ilk iki rekatında okumak.

17- Namazların sonunda önce sağ tarafa, sonra da sol tarafa yüzü çevirerek “Esselâmü aleyküm ve rahmetullah” diye selam vermek.

 

NAMAZIN SÜNNETLERİ

Namazın sünnetleri, namazın vaciplerini tamamlar, noksanlıklarını giderir. Bu sünnetleri seve seve yapmalıdır. Her ne kadar bu sünnetleri yapmamak namazı batıl yapmaz yeniden kılınmasını gerektirmez ise de, onları bilerek kasten terk etmek büyük bir hatadır.

 

Namazdan önce ve namaz içinde yapılması gereken pek çok sünnet vardır. Bu sünnetlerin başlıcaları şunlardır:

1- Beş vakit namaz ve Cuma namazı için ezan okumak ve ikamet sünnettir.

2- İftitah tekbirini alırken, erkeklerin baş parmaklarını kulak yumuşaklığına değecek kadar, kadınların da parmak uçlarını omuzları hizasına ulaşacak kadar ellerini göğüs hizasına kadar kaldırmak sünnettir. Ellerin içi kıbleye doğru bakacak şekilde olabildiği gibi birbirinin içine bakacak şekilde de olabilir.

3- Tekbir alınırken eller kaldırıldığında parmak araları tabii açıklığında olmalıdır.

4- İmamın rükûdan kalkarken “Semiallâhü limen hamideh” sözünü ve namaz sonunda vereceği selamı açıktan yapması, cemaatında rükûdan kalkarken “Allahümme rabbenâ ve lekel hamd” demesi, tekbirleri ve namaz sonundaki selamı gizli söylemesi sünnettir.

5- Namaza başlama tekbirini aldıktan sonra Sübhaneke okumak, Fatiha’dan önce Eûzü besmele okumak, her Fatiha okunuşundan önce Besmele okumak, Fatiha’yı bitirince amin demek.

6- Erkeklerin, sağ ellerini sol elleri üzerine koyarak, sağ el baş parmağı ve küçük parmağı ile bileği sıkıp, göbek altında bağlamak. Kadınların da sağ ellerini sol elleri üzerine bağlamadan koyup göğüsleri üzerine koymaları sünnettir.

7- Rükûya ve secdelere giderken, secdeden kalkarken Allahu Ekber demek, rükûdan kalkarken de “Semiallâhu limen hamideh” demek.

8- Rükuda üç kere "Sübhâne rabbiyel azim", secdede üç kere "Sübhane rabbiyel alâ" demek.

9- Kıyamda iken iki ayak arasını dört parmak açık bulundurmak.

10- Zammı sureyi, sabah ve öğle namazlarında uzun, ikindi ve yatsı namazlarında orta, akşam namazında kısa tutmak.

11- Rükûda, erkeklerin parmakları açık olarak dizlerini tutması, kadınların ise parmaklarını açmadan ellerini dizleri üzerine koyması.

12- Oturuşlarda erkeklerin sol ayakları yere yayması, sağ ayaklarını da mümkün olduğunca kıbleye karşı dik olarak tutması, kadınların ise sol ayaklarını sağ taraflarına yatırarak oturmaları sünnettir.

13- Rükuda erkeklerin topuklarını bükmeden dik tutmaları, kadınların ise dizlerini bükmeleri.

14- Secde ederken önce dizleri, sonra elleri, sonra alnı yere koymak, secdeden kalkarken de, önce alnı kaldırmak, sonra elleri diz üzerine koyarak dizleri yerden kaldırmak.

15- Oturuşlarda ellerin kıbleye doğru diz üzerine konulması.

16- Oturuşlarda tahiyyat okunurken Lâ ilâhe derken sağ elin şehadet parmağını kaldırıp illallah derken indirmek de sünnettir. Yapılış şekli şöyledir: Şehadet parmağı kaldırılırken, baş parmak ile orta parmak halka yapılır. Diğer iki parmak da bükülür. Şehadet parmağı indirilirken diğer parmaklar da açılır.

17- Son oturuşta Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme salavat okumak.

18- Namaz bitince selamı önce sağa, sonra sola vermek.

19- İmamın ikinci selamdaki sesini, birinci selamdan daha az yükseltmesi.

20- Kırlarda, tarlada benzeri açık yerlerde namaz kılarken kıble istikametinde secde yapacağı yerin önüne bir-bir buçuk metre uzunluğunda bir deynek veya benzeri bir şey dikmek. Buna sütre denir. Böylece namaz kılarken önünden geçen insanlar için mahsur kalkmış olur.

 

NAMAZ ÂDÂBI

Namazın farz, vacip ve sünnetleri gibi, bir kısım âdâbı da vardır. Bir kişi, daha abdest almaya başladığı andan itibaren Allah Teâlâ’nın huzuruna çıkacağını düşünüp tefekkür etmeli, O yüce kudretin, O, âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın huzuruna çıkmadan önce manen ve maddeten temizlenmiş olarak büyük bir kemali edeble O’na yönelmelidir. Bir taraftan lâyıkı vechile namaz kılamamak endişesinin verdiği hüzün diğer taraftan Rahman, Rahim, mülkün sahibi Allah Teâlâ’nın huzuruna çıkmanın verdiği sevinç ve heyecan kalp alemimizde med ve cezr kaynaşması yapmalıdır.

Çünkü Allah Teâlâ’nın müezzinler vasıtasıyla kulunu huzuruna çağırışı, özel bir davetidir.

Yoksa her Müslüman "Nerede olursanız olunuz O sizinle beraberdir."

"Biz insana şah damarından daha yakınız." ayet-i kerimelerinin mesajlarını en iyi bir şekilde alıp her an onun huzurunda olmanın idraki ve şuuru içinde yaşamalı, bir an olsun gaflet etmemelidir.

 

Namazın bir kısım âdâbları şunlardır:

1- Namazda kalben ve bedenen tam bir sükunet ve huzur içinde bulunmak.

2- Ceketini varsa palto ve pardesüsünü düğmelemek.

3- Kıyamda, secde yerine, rükûda, ayakların ucuna, oturunca, kucağa bakmak.

4- Öksürük ve geğirme gelirse, mümkün olduğunca yutmaya yani, öksürmemeye, geğirmemeye çalışmak.

5- Esneme gelirse, dişleri sıkarak, dudakları geverek esnememeye çalışmak.

6- Müezzin, “Hayya alel felâh” deyince namaza kalkmak.

7- Müezzin, “Kad kâmetis salâh” deyince, imam ve cemaatın namaza başlaması da âdâbdandır. İmam-ı Yusuf, Şafî, Malikî ve Hanbelî’ye göre ikamet bittikten sonra namaza başlamak âdâbdandır.

 

EZAN VE İKAMET

Ezan ve ikamet sünnet-i hüdâdır. İslam’ın, bu ümmetin şiarındandır.

Ezan ve ikametin bugünkü şekliyle okunuşu hakkında Ebu Umeyr bin Enes radıyallahu anh şöyle bir rivayette bulunmuştur:

"Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem halkı namaza toplamanın nasıl olacağı hususu üzerinde duruyordu.

Kimisi: Namaz vakti gelince bir sancak dik! Onu gördüklerinde birbirlerine haber verirler dedi. Ancak O bu teklifi beğenmedi.

O’na Yahudi borusu olan borazan çalınması teklif edildi. Onu da beğenmedi. Bu Yahudilerin aletidir, denildi. Ona çanı anlattılar. Bu da hristiyanların işidir, buyurdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu kaygısı ile kaygılanan Abdullah bin Zeyd el-Ensari  oradan ayrılıp gitti. Rüyasında kendisine ezan gösterildi. Hemen erkenden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelip şöyle dedi: Ben uyku ile uyanıklık arasında iken biri gelip bana ezanı gösterdi. Hz. Ömer radıyallahu anhde daha önce aynı rüyayı görmüş ve tam yirmi gün gizlemişti. Sonra o da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bildirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- "Bize söylemene mani olan neydi?" dedi. Hz. Ömer:

- "Abdullah bin Zeyd benden önce davrandı ve ondan sonra söylemeye de utandım." dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- "Ya Bilal kalk ve Abdullah bin Zeyd’in söylediklerini uygula."

Bilal radıyallahu anh’da Abdullah bin Zeyd radıyallahu anh’ın söylediklerini aynen uyguladı ve ezan okudu." (Ebu Davud)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ezanın fazileti hakkında şöyle buyurmaktadır:

"İnsanlar ezan okumanın ve birinci safta namaz kılmanın faziletini bilselerdi ve bunlara nail olmak için kura çekmekten başka çare bulamasalardı mutlaka kura çekerlerdi. Namaza erken gitmenin faziletini bilselerdi onun için aralarında yarış yaparlardı. Yatsı ve sabah namazının sevabını bir bilselerdi, onlara sürünerek olsa dahi giderlerdi." (Buhari-Müslim)

Müezzin ezan okurken, onun okuyuşuna iştirak etmek büyük bir sevaptır. Ahiretteki karşılığı ise cennettir.

Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

"Sizden biriniz, müezzin ‘Allâhu Ekber, Allâhu Ekber’ deyince, ‘Allâhu Ekber, Allâhu Ekber’ derse ‘Eşhedü enlâ ilâhe illallâh’ dediğinde, ‘Eşhedü enlâ ilâhe illallâh’ derse, ‘Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullâh’ dediğinde, kendisi de ‘Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullâh’ derse, ‘Hayya ales-salâh’ dediğinde, ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ derse, ‘Hayya alel felâh’ dediği zaman da ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ derse, müezzin ‘Allâhu Ekber, Allâhu Ekber’ deyince, kendisi de ‘Allâhu Ekber, Allâhu Ekber’ derse, ‘Lâ ilâhe illallâh’ dediğinde O da ‘Lâ ilâhe illallâh’ derse cennete girer." (Müslim)

Ezan okunduktan ve ona yukarıdaki şekilde iştirak edildikten sonra vesile duasını okumak da çok büyük bir sevaptır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şefaatına nailiyettir.

Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

"Kim ezan sesini duyduğu zaman:

“Allâhümme Rabbe hâzihid davetit tâmmeti vesselâtil kâimeti âti Muhammedenil vesîlete vel fâdîlete veb’ashu makâmen mahmûdenillezî va’attehû. - Ey şu tastamam davetin ve kılınacak olan namazın sahibi olan Allah’ım Muhammed’e vesile ve fazilet ver. Kendisine vaat ettiğin gibi onu Makam-ı Mahmud üzere dirilt." derse kıyamet günü şefaatim ona hak olur.” (Buhari)

Ezan okunurken, ezanı duyanların konuşmayı kesip ezanı dinlemeleri güzel bir davranıştır.

Kırlarda, sahralarda bulunan kişiler şayet başka bir yerde meselâ civar kasaba veya şehirlerde okunan ezan oralara ulaşmıyorsa, namazdan önce ezan okumalıdırlar.

Cahil ve fasıkların ezan okumaları mekruhtur. Müezzinlerin sünnete muttali, salih ve muttaki kişilerden olması müstehaptır.

Ezan ve ikamet vakit namazları için sünnet olduğu gibi kaza namazları içinde sünnettir.

 

CEMAATLE NAMAZ

Cemaatle namaz kılmak çok büyük bir fazilettir. Bir sünnet-i hüdadır ve İslam’ın şiarındandır. Müslümanlar beş vakit namazda günde beş defa buluşarak, görüşerek hem birbirlerinden haberdar oluyor, hem de gerektiğinde çeşitli konularda fikir alış verişinde bulunuyorlar. Üst üste birkaç vakit veya birkaç gün camiye gelmeyenleri araştırıp sebebini öğrenmeye, ilgilenmeye, yardımcı olmaya vesile oluyor ve böylece kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesi sağlanıyor. İslam dini, cemaat dinidir. Onun için beraber olmayı, birlikte hareket etmeyi, emreder. Tek başına hareket etmeyi, tefrika ve fitneyi şiddetle yasaklar. Allah Teâlâ’ya, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve emir sahiplerine itaatı emreder. Emir sahipleri masiyetle emretmediği müddetçe ona itaat etmenin farz olduğunu, isyanın asla caiz olmadığını telkin eder. Bütün bunlar Müslümanların dağılmalarını önlemek, bir kısım serkeşliklere veya serkeşlere fırsat vermemek, dolayısıyla, Müslümanların toplu bulunmasını, toplu olarak hareket etmesini sağlamak içindir. Diğer taraftan bir imamın arkasında saf bağlayıp, hiçbir aykırılık yapmadan, aykırı davranışta bulunmadan imama itirazsız bir şekilde tabi oluş o şahane manzara, o şahane uyum, ruhlarda büyük yankılar uyandırırken, itaat ve toplu halde hareket etmenin eğitimi de yapılmış oluyor.

Cemaatle namaz kılmak, ezan okunmadan camiye gidip, zikir, tefekkür, Kur’an tilaveti ile meşgul olmak çok büyük bir sevap, Allah Teâlâ indinde makbuliyettir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

"Cemaatle namaz kılmak, tek başına namaz kılmaktan yirmi yedi derece üstündür." (Buhari)

Bazı rivayetlerde de cemaatle namazın yalnız kılınan namazdan yirmi beş derece daha üstün olduğu bildirilmiştir. Mesele yirmi beş veya yirmi yedi olması değil, cemaatle namazın yalnız başına kılınan namazdan daha üstün olduğu, daha makbul olduğudur.

Bizim mezhebimize, yani Hanefi mezhebine göre cemaatle namaz kılmak sünnet-i müekkededir. Meşru bir zaruret olmadan cemaati terk etmek uygun değildir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

"Kişinin cemaatle namaz kılması, evindeki veya çarşıdaki namazından (sevapça) yirmi beş kat fazladır. Çünkü o mükemmel bir abdest alıp (mescide) sadece namaz kılmak niyetiyle çıkarsa, attığı her adıma karşı bir derece yükseltilir. Bir günahı da silinir. Namaz kılarken mescitte bulunduğu müddetçe melekler devamlı olarak onun için şöyle istiğfar ederler. Allah’ım onu bağışla. Allah’ım onu esirge. Namazı beklediğiniz sürece namaz içindeymiş gibi olursunuz." (Buhari, Müslim)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cemaatle namaz kılmayı sürekli teşvik eder, bilhassa sabah ve yatsı namazlarının cemaatle kılınmasına daha bir önem verirdi. Sabah ve yatsı namazlarının münafıklara diğer namazlara göre daha ağır geldiğine işaret buyururlardı ve ashabını münafıklara benzemekten şiddetle sakındırırlardı.

Bir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadırlar:

"Münafıklara en ağır gelen namaz, yatsı namazı ile sabah namazıdır. Eğer bu namazlardaki fazileti bilselerdi emekleyerek bile gelir ve onları edâ ederlerdi. Şöyle düşündüm: Biri kalkıp namaza kamet getirse, birisi de kalkıp cemaate namaz kıldırsa, ben de bir takım adamlarla gidip odun toplasam ve varıp cemaate gelmeyenlerin evlerini başlarına yaksam." (Buhari-Müslim)

 

İMÂMET

İmamlık hem fazileti hem de büyük mes’uliyeti olan bir vazifedir. Onun için imâmet konusunda titiz davranmak gerekir. İmam olabilmek için bir kısım şartlar vardır. Şöyle ki:

1- Müslüman olmak.

2- Akıl baliğ olmak.

3- Erkek olmak.

4- Sahih bir şekilde Kur’an okumasını bilmek.

5- İmamlık yapacak kadar, Kur’an’dan ezberinde bir kısım sure ve ayetler bulunmak.

6- Özürlü bulunmamak.

 

Bir mescitte namaz kılarken, o mescidin imamına uyulur. Ancak, mescitte imam yoksa veya mescit dışında bir yerde, bir evde namaz kılınıyorsa, orada öncelikle imam olacak kişi şu şekilde tayin edilir:

1- Fıkhı en iyi bilen. Bunda eşit iki kişi varsa,

2- Okuyuşu daha güzel olan. Bunda da iki kişi eşit ise,

3- Takvaca üstün olan. Bu hususta da eşitlik varsa,

4- Yaşça büyük olan. Bu hususta da eşitlik varsa,

5- Ahlâken daha üstün olan, imam olur.

 

İMÂMET İLE İLGİLİ BİR KISIM MESELELER

1- Fâsıkın imâmeti caiz ise de tahrimen mekruhtur. Fâsık açıktan günah işleyen, haramlara dalan insandır. Böyle birinin namazın rükûnlerine dikkat ederek namaz kıldırması şüphelidir.

2- Kadının kadına imâmeti caizdir. Ancak kerahat vardır. Namaz kıldıracak kadın, erkek gibi öne geçemez. İlk saftaki kadınların ortasında bulunur.

3- Haklı bir sebepten dolayı kendisinden nefret eden bir cemaate imam olmak caiz değildir. Bu nefretleri şer’i bir sebebe dayanmıyorsa imam olmakta bir beis yoktur.

4- Âmâ olanın imamlığı caizdir. Ancak imamlık yapmaya müsait kör olmayan birisi varken, âmânın imam olması uygun değildir.

5- Mezhep farklılığı imâmete mâni değildir. Meselâ, Şâfî olan bir cemaate Hanefî olan bir kişi veya Hanefî olan bir cemaate Malikî olan bir zat, imam olabilir.

6- İmamın kuvvetlice ezberlediği sure ve ayetleri okuması gerekir. Ezberi zayıf olan sureleri, ayetleri okuması, şaşırıp cemaatin huşû ve huzurunu bozması uygun olmaz.

7- İmam namaz sonrası selam verirken hafaza meleklerini ve cemaati kastederek selam vermelidir.

8- İmam, cemaati usandıracak, cemaattan, camiden soğutacak söz ve davranışlardan sakınmalıdır. Onlara karşı güler yüzlü, tatlı dilli olmalı, dinî bilgilerini artırmak, eksikliklerini gidermek, İslam’ı sevdirmek için âzamî derecede gayret göstermelidir.

9- İmam sadece bulunduğu caminin cemaati ile ilgilenmemeli, o çevrenin,o  mahallenin, kasaba veya köyün bütün halkıyla, gençleriyle ilgilenmelidir. Bilhassa gençlerin dinlerini öğrenmeleri, İslam’ı sevmeleri, Kur’an’la ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetiyle tanışmaları, dindar, ahlâklı, edebli, bilgili ve şuurlu birer Müslüman olmaları için her türlü gayreti göstermelidir.

10- İmam, hem cemaati, hem çevresi ile çok iyi ilişkiler kurmalı, sevmeli sevilmeli, çevresinde olup bitenlerden haberdar olmalı, fakir ve muhtaçlarla zenginler arasında ilişkiler kurarak sosyal dayanışmaya öncülük etmeli, yapabildiği her hususta hem cemaatinin, hem de çevresinin yardımına koşmalıdır.

11- Şu husus kesin olarak bilinmelidir ki, imâmet sadece namaz kıldırmaktan ibaret değildir. İmam önder demektir. O her hayırlı hizmetin öncülüğünü yapmalıdır.

12- İmam, aile hayatında, beşerî münasebetlerde, ahlâkta, ticarette hülasa hayatın bütün safhalarında, İslam’ı en güzel bir şekilde temsil etmeli, örnek olmalıdır.

 

CEMAATLA İLGİLİ BİR KISIM MESELELER

1- İmamdan başka tek kişi varsa, imamın sağında durması gerekir. İki ve daha fazla kişi varsa imamın arkasında saf bağlarlar.

2- Cemaatin çokluğu, çok sevap kazanmaya da vesiledir. Ancak imamdan başka tek bir kişi olsa da cemaat sevabı alınır.

3- Cemaata yetişmek için koşmak, hele caminin içinde koşmak uygun değildir. Tenzihen mekruhtur.

4- Farz namazı kılan bir kişi, nafile namaz kılana veya kendi kıldığı farzdan başka farz namaz kılana uyması caiz değildir. Fakat nafile namaz kılanın farz namaz kılana uyması caizdir.

5- Cemaat namaz sonrası selam verirken, selam verdiği taraftaki hafaza meleğini, cemaati kastederek selam vermelidir. İmam hangi tarafta ise o tarafa selam verirken imamı da kastederek selam vermelidir.

6- Cemaat farz namaz kılındıktan ve “Allâhümme entes selâm...” okunduktan sonra yerlerinden kalkıp varsa namazlarını, yoksa dualarını mescidin başka yerlerinde ifâ etmelidirler.

7- Cemaatla namaz kılarken safların sık ve düzgün olmasına çok dikkat etmelidir. İmam da bu hususta zaman zaman cemaati uyarmalıdır. Ashab-ı Kiram bu hususa o kadar çok dikkat ederlermiş ki, elbiseleri hep omuzlarından eskirmiş.

8- Sonradan gelenler cemaata eziyet vererek, ön saflara geçmemelidir. Ancak ön saflarda boşluk varsa, arka saflarda da yer yoksa, cemaati incitmeden ön saflara geçebilir.

9- Camiye ilk gelenler, öncelikle ön safları tamamlamalı, aralarda boşluk bulundurmamalıdır.

Saf tutma konusunda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

"Düzgün durun, ayrı ayrı hizalarda durmayın ki kalpleriniz de birbirinizden ayrılmasın. Benim hemen arkamda içinizden aklı başında dirayet sahipleriniz dursun. Sonra onları takip edenler, sonra onları takip edenler dursun." (Müslim)

10- Namaz kılan bir kimsenin önünden geçmek mekruhtur. Bu hususta küçük çocuklarımıza da telkinde bulunmalıyız. Onlar küçüktür, büyüyünce öğrenirler diye asla ihmal etmemeliyiz.

 

CEMAATA DEVAM ETMEMEYİ MÜBAH KILAN ÖZÜRLER

1- Yürüyemeyecek kadar ihtiyar olmak. 

2- Camiye gidemeyecek kadar hasta olmak.

3- Felç olmak.

4- Âmâ olmak.

5- Şiddetli soğuk, şiddetli yağmur ve kar olmak.

6- Soğuk çok şiddetli olmasa bile soğuktan fazlaca etkilenmek, dinî ve dünyevî vazifelerini aksatacak derecede hastalanmak.

7- Düşman saldırısına uğramaktan korkmak.

8- Ağır bir hastanın bakımını yapmak.

9- Tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerini okumak, okutmak.

10- Dini mevzuları içeren kitap yazmak.

11- Yolculuk hazırlığında bulunmak.

Cemaate devam etmek. Müslüman kardeşleri ile görüşmek, cemaatin bereketinden faydalanmak arzu ve iştiyakı içinde olduğu halde yukarıda zikredilen meşru mazeretlerinden dolayı cemaate devam edemeyen bir kişi, arzu ve iştiyakındaki samimiyet derecesine göre cemaat sevabını alır.

 

MÜDRİK, LAHIK VE MESBUK HAKKINDA BAZI MESELELER

Müdrik: Namaza imamla başlayıp, ara vermeden namazı imamla tamamlayan kişidir.

Lahık: Namaza imamla başlayıp da herhangi bir sebepten dolayı, namazın bir kısmını veya tamamını imamla kılamayan kimsedir.

Mesbuk: Namaza imamla beraber başlayamayan, bir veya daha fazla rekat kılındıktan sonra imama uyan kişidir.

 

MÜDRİK

Cemaatle namaz kılmanın fazileti çok büyüktür. Aynı zamanda cemaatle namaz kılınırken, namaza imamla beraber başlamanın da çok büyük fazileti vardır.

1- Bir kimse yalnız başına farz bir namazı kılarken, namaz kıldığı yerde, kendi kıldığı farz namaz cemaatle kılınmaya başlanırsa, şayet kendi de birinci rekatın secdesine varmamış ise, hemen namazını bozup cemaate katılmalıdır. Böyle yapmak müstehaptır.

Kıldığı namaz sabah ve akşam namazı ise, birinci secdeyi yapmış olsa da yine namazını bırakıp imama uyar. Fakat ikinci rekatın secdesini yapmış ise namazını tamamlar.

Kıldığı namaz öğle, ikindi ve yatsı namazı ise ve birinci rekatı da tamamlamış ise, ikinci rekatı da kılar, sonra selam verip, imama uyar. Namazın üçüncü rekatına kalkıp da secdesini yapmamış ise ayakta veya oturarak selam verir ve imama uyar. Üçüncü rekatın secdesini yapmışsa artık namazını bırakmaz, tek başına tamamlar.

2- Camiye geldiğinde sabah namazının farzının cemaatle kılınmaya başladığını gören bir kimse, sünneti yetiştireceğini aklı keserse sünneti kılar. Sonra imama uyar. Yetişemeyeceğini anlarsa sünneti kılmadan imama uyar. Bu sünneti farz kılındıktan sonra kaza yapmaz.

Sabah namazının sünnetini kılmaya başlayan bir kimse, o sırada cemaatle namaza başlansa sünneti tamamlar sonra cemaate katılır.

3- Öğle, ikindi ve yatsı namazlarını kılmak için mescide giren bir kimse, farz namaza durulduğunu görse bu namazların ilk sünnetlerini kılmadan imama uyar. Farzı kıldıktan sonra, öğle namazının ilk sünnetini dilerse hemen farzdan sonra, dilerse iki rekat son sünneti kıldıktan sonra kılar. İkindi namazının sünnetini kılmaz. Yatsı namazının kılmadığı ilk sünnetini dilerse öğle namazının sünneti gibi kılar, dilerse terkeder.

4- Nafile namaz kılan bir kimse, yanında cemaatle namaz kılınmaya başlanmışsa, bu namazını iki rekata tamamlar, sonra selam verip cemaate iştirak eder. Kıldığı dört rekatlı bir nafile olup, üçüncü rekata da başlamış ise namazını dörde tamamlayıp selam verir, sonra da cemaate katılır.

 

LAHIK

Lahık yukarıda da işaret edildiği gibi namaza imamla başlayıp da herhangi bir sebepten dolayı namazının bir kısmını veya tamamını imamla kılamayan kişidir.

Meselâ: İmamla namaza başlayan bir kimsenin namaz esnasında abdesti bozulsa, bu kişi hemen saftan ayrılıp hiçbir dünya kelamı konuşmadan, bir işle meşgul olmadan abdestini tazeleyip yeniden imama uysa bu arada kaçırdığı rekatları veya namazın rükûnlerini nasıl tamamlayacaktır? Bu hususta bir kısım meseleler vardır. Ancak zamanımızda lahık hakkındaki hükümleri yerli yerinde ifâ edecek insan çok azdır. O bakımdan böyle bir durumda karşı karşıya kalan kişi lahıkla ilgili hususları yerine getiremeyecekse mesbuk gibi hareket etmeli, yani imama uyduğu rekatı, namazın başlangıcı kabul edip diğer eksik rekatları tamamlamalıdır.

1- Lahık, kaçırmış olduğu rekatları yalnız başına kılarken, Kur’an okumaz. Sehiv secdesi gerektiren bir yanılma olsa sehiv secdesi yapmaz. Çünkü lahık muktedi yani bütün rekatlarda imamın arkasında namazı tamamlayan kimse gibidir.

2- Lahık, imama yetişemeyeceğini anlarsa, hemen imama uyar. İmam selam verdikten sonra, kaçırmış olduğu rekatları ve rükunları kaza eder.

3- İmam sehiv secdesi yapacak olursa, lahık namazını tamamlamamış ise, onunla sehiv secdesi yapmaz; namazlarını tamamladıktan sonra sehiv secdesi yapar.

 

MESBUK

1- Mesbuk yetişemediği rekatları kaza ederken tek başına namaz kılan kişi gibidir.

Meselâ: Bir kişi sabah namazının ilk rekatına yetişemese, hemen tekbir alıp imama uyar ve sükût eder. İkinci rekatı imamla kılıp oturunca sadece tahiyyatı okur. İmam selam verdikten sonra ayağa kalkıp sübhanekeyi okur, Eûzü besmeleden sonra Fatiha ve zammı sure okur, sonra rükû ve secdelerini yapıp oturur. Tahiyyat, Salli, Bârik, Rabbenâ âtinâ’yı okuyup selam verir.

2- Mesbuk akşam namazının son rekatında imama uysa, Sübhaneke’yi okuyup sükût eder. Sonra imam selam verdikten sonra kalkar, Sübhaneke, Eûzü Besmele, Fatiha ve zamm-ı sûre okur. Rükû ve secdeden sonra oturur, yalnız Tahiyyat’ı okuyup kalkar. Bu rekatı da Besmele, Fatiha ve zammı sureyi okuyarak rükû, secdelerini yapıp oturur. Tahiyyat, Salli, Barik, Rabbenâ âtinâ’yı okuyarak selam verir.

3- Dört rekatlı namazlardan birinin dördüncü rekatında imama uyan kişi, imam ile teşehhüde oturduktan sonra ayağa kalkar, Sübhaneke, Eûzü Besmele, Fatiha ve zamm-ı sûre okur. Rükû ve secdelerden sonra oturup sadece Tahiyyat’ı okur. Sonra üçüncü rekata kalkar. Besmele, Fatiha ve zammı sûre okur. Rükû ve secdelerden sonra dördüncü rekata kalkar. Dördüncü rekatta sadece Besmele ve Fatiha okur. Zamm-ı sûre okumaz. Rükû ve secdelerini tamamlayıp oturur, Tahiyyat, Salli, Barik ve Rabbenâ âtina’yı okuyarak selam verir.

4- Mesbuk dört rekatlı namazların üçüncü rekatında imama uysa imamla dördüncü rekatın sonunda oturup sadece Tahiyyat’ı okur. İmam selam verdikten sonra kalkar, Sübhaneke, Eûzü Besmele, Fatiha ve zammı sure okur. Rükû ve secdelerden sonra üçüncü rekata kalkar. Besmele, Fatiha ve zamm-ı sûre okuyup rükû ve secdelerden sonra dördüncü rekat için ayağa kalkar. Besmele, Fatiha ve zammı sure okuyarak rükû ve secdelerini tamamlayıp oturur. Tahiyyat, Salli, Bârik ve Rabbenâ âtinâ okuyarak selam verir.

5- Dört rekatlı namazların ikinci rekatında imama uyan kişi, teşehhüdden sonra imam selam verince ayağa kalkar. Sübhâneke’yi, Eûzü Besmele’yi, Fatiha ve zammı sureyi okuyup rükû ve secdelerden sonra oturur. Tahiyyat, Salli, Barik ve Rabbenâ âtina’yı okur ve selam verir.

6- Mesbuk olan kişi imamın son oturuşunda Tahiyyat’ı yavaş yavaş okuyarak imamın selamına kadar uzatmalıdır. Şayet imam selam vermeden Tahiyyat’ı tamamlamış ise başka bir şey okumayıp sukût etmelidir.

7- Mesbuk kıraatın açıktan okunduğu zamanlarda imama uyunca Sübhaneke’yi okumaz, sükût eder. Yetişemediği rekatları tamamlamak için kalktığında Sübhaneke’yi okur.

8- Mesbuk yetişemediği rekatları tamamlamak için, imam selam vermeden ayağa kalkması caiz değildir. İmam selam verdikten sonra ayağa kalkıp, yetişemediği rekatları tamamlamalıdır.

 

CUMA GÜNÜNÜN FAZİLETİ ve CUMA NAMAZI

Cuma Müslümanların haftalık bayramıdır. Bütün Müslümanlar o günü şevkle, aşkla bekler. O gün için özel hazırlıklarda bulunur. O gün vaazları, öğütleri, nasihatları, imamların hutbelerini dinleyerek istifade ederler.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: "Cuma günü bayram günüdür. Zikir günüdür." (Camius Sağir) buyurmuşlardır.

Cuma saati gelince dükkanlar kapanır, işyerleri tatil edilir. İnsanlar Cuma Namazı’nı kılmak için şevkle, aşkla, heyecanla akın akın camilere koşuşurlar.

Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman hemen Allah’ı zikretmeye (Cuma Namazı’nı kılmaya) koşun. Ve alışverişi bırakın. Eğer siz gerçeği anlayan kimseler iseniz elbette bu, sizin için hayırlı olandır. Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin. Umulur ki kurtuluşa erersiniz." (Cuma/9-10)

Cuma gününün faziletleri hakkında pek çok hadis-i şerif varit olmuştur. Müslümanlar Cuma Namazı’na, Cuma günü daha fazla ibadet yapmaya teşvik ve tergib edilmişlerdir. O günü bir bayram havası içinde geçirmeleri, birbirleri ile olan ilişkilerini sıklaştırmaları için yapılması gereken sosyal faaliyetler tavsiye edilmiştir ve hatta Cuma Günü’nün Ramazan ve Kurban bayramlarından daha faziletli olduğu ifade edilmiştir.

"Cuma günü, Allah indinde, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı günlerinden daha büyüktür." (İbni Mace) buyurulmuştur.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Cuma’nın fazileti hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün Cuma Günü’dür. O günde Adem yaratılmıştır. O günde yeryüzüne indirilmiştir. O günde tövbesi kabul edilmiştir. O günde ölmüştür. Kıyamet de o günde kopacaktır.

İnsan ve cinlerin dışında tüm varlıklar sabah olunca güneş doğuncaya kadar, kıyamet korkusundan çığlık atarlar. Onda öyle bir saat vardır ki, namaz kılarken bir Müslüman o saate rastlayıp da Allah’tan bir şey isterse, Allah mutlaka ona istediğini verir." (Ebu Davut, Tirmizi)

Diğer bir hadisi şerifte de şöyle buyurmuştur:

"Kim Cuma günü yıkanıp elinden geldiğince temizlik yapıp yağlanır, evindeki kokudan da sürünür, sonra mescide gelip iki kişinin arasını eliyle açıp rahatsız etmeden, sessizce oturur, sonra Allah’ın farz kıldığı namazı da kılar ve imam konuşurken susup dikkatle onu dinlerse, mutlaka onunla gelecek Cuma arasında işleyeceği (küçük günahları) bağışlanır." (Buhari)

Cuma günü ezandan önce camiye gidip sükûnetle yerimizi almaya dikkat etmeliyiz. Bazı kardeşlerimiz var ki, daha önce hazırlık yapmıyor, işi dar bir zamana bırakıyor, ezan okunduktan sonra koşa koşa, pejmürde bir vaziyette camiye geliyorlar. Bir kısmı Cuma’nın ilk sünneti kılınırken, bir kısmı da sünnet kılınmış imam minbere çıkıp hutbe okurken geliyor. O zamana kadar cami dolmuş, herkes yerini almış oluyor. Artık insanlara eziyet vererek, sağa, sola çarpa çarpa saflar arasında dolaşıp kendine yer arıyor. Bu hoş bir durum, hoş bir hareket değildir.

Alkame radıyallahu anh şöyle bir hadis rivayet ediyor:

"Abdullah bin Mesud radıyallahu anh ile beraber, Cuma namazı için çıktım. Üç kişinin kendinden önce geldiğini görünce şöyle dedi: (Ben bu) dört kişinin dördüncüsüyüm. Dördüncü olan (ilahi rahmetten) uzak değildir. Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu duydum: İnsanlar kıyamet günü Allah’ın indinde cumaya gidişlerine göre oturacaklardır. Birinci saatte, ikinci saatte ve üçüncü saatte gidenler sırayla ve derecelerine göre oturacaklardır." (İbni Mace)

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor:

"Cuma günü melekler mescidin kapılarına dururlar. Gelenleri sıra ile yazarlar.İlk geleni ilk yazar, ondan sonra geleni de, ondan sonra yazarlar. İmam hutbeye çıktığında sahifeleri dürüp, hutbeyi dinlemek üzere gelip otururlar." (Buhari-Müslim)

Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor:

"İstedim ki bir adama emredeyim. Cemaate namaz kıldırsın, ben de gidip cumaya gelmeyenlerin evlerini başlarına yıkayım." (Müslim)

 

CUMA’YA HAZIRLIK

Cuma vaktinden önce yapılması gerekenler:

Cuma’ya hazırlık Cuma gecesinden başlar. Çünkü Cuma gecesini ihya etmek büyük bir bahtiyarlık, fazilet ve lütfu ilâhiye mazhariyettir.

1- Cuma gecesi, ibadet, Kur’an tilaveti, zikir, tefekkür, dua ve tevbelerle ihya edilmelidir.

2- Cuma sabahı guslü gerektiren bir durum olmasa da, âdâbına uygun bir şekilde gusül yapılmalıdır.

3- Temiz, güzel elbiseler giyilmeli, güzel kokular sürünmeli, saç, sakal ve bıyıklar düzeltilmelidir. Müslüman hem temiz ve hem de temizleyici bir su gibi olmalıdır.

Bir suyun hem temiz, hem de temizleyici olabilmesi için üç vasfının yani tadı, kokusu ve renginin bozulmaması gerekir.

Müslüman için tat: Küfür, şirk, nifaktan temizlenmiş, imanın nuru ile aydınlanmış, imanın tadını almış olmaktır. Müslüman imânen kemalleştikçe, kalbi aşkullah, muhabbet-i Rasûlullah, ilahi feyz ve bereketlerle dolup taştıkça, manevî bir tat alır ki, bu tat hiçbir yiyecek ve içecekte bulunmaz. Artık böyle bir Müslümanın, konuşması hayır, sükûtu hayır, yemesi, içmesi hayır, uykusu hayır, hülâsâ tüm yaşantısı hayırdır. İzahı kelimelerle mümkün olmayan manevî bir halâvet, letâfet, bereket içindedir.

Müslüman’ın kokusu: İlmi, ameli, ahlâkı, sünnet-i seniyye üzere tam bir ihlas üzere yaşantısıdır. Sâdık, sâlih, muttakî bir Müslümanın meclisinde bulunmak, o hiç konuşmasa, sükût etse de bir bereket, bir hayırdır. O meclisteki manevî huzur ve bereket size de yansır. Kalbinizde bir inşirah bir sükunet husule gelir.

Güzel kokular satan bir ıtırcının dükkanında bulunursanız size güzel kokular koklatmasa da, oradaki havaya sinmiş güzel kokudan istifade edersiniz. Orada bulunmak size huzur verir. Bu muttakî bir Müslümanın misalidir.

Kalaycı dükkanında bulunmak ise münafık ve fâsıkın misalidir. O dükkanda iş yapmasanız bile oradaki işten, kötü kokudan zarar görürsünüz. Kafir, müşrik ve münafıklarla beraber bulunmak onlar size kötü telkinde bulunmasa da onların kötü halleri, kötü ahlâkları, isyan ve tuğyanları zarar verir.

Müslümanın rengi: Onun dış görüşüdür. Onu çok uzaklardan bile görseniz, dış görünüşü ile Müslüman olduğuna kanaat getirirsiniz. Çünkü o Müslüman giymesi gerektiği bir şekilde giyinir, örtünür. İslamî ölçülere uygun olarak giyinmiş bir kadını görür görmez hiç tereddüt etmeden bu Müslümandır diye karar verirsiniz. Açılmış, saçılmış, Allah Teâlâ’nın yasakladığı bir tarzda giyinmiş bir kadın için ya kendisine sormadan, ya da başkalarının şehadeti olmadan Müslüman olduğuna karar veremezsiniz.

Bir erkeği bir papaz kıyafetinde, bir haham kıyafetinde gördüğünüz zamanda bu Hristiyan, bu Yahudi dersiniz. Tıpkı kırlarda gördüğünüz çiçeklere hemen, bu beyaz, bu yeşil, bu kırmızı, bu siyah diye karar vermeniz gibi. Şayet renk körlüğünüz yoksa.

İslam’da aslolan elbette kalbin imanla dolması, azaların imanın gereği olan amelleri yapmasıdır. Ancak kılık kıyafetin de bir önemi vardır. Müslüman, Müslümanca giyinip kuşanmalıdır. Mutlak bir su aslen hem temiz, hem temizleyici olduğu halde, o üç vasfından birini kaybederse, yani, tadı, kokusu ve renginden biri bozulursa o su temiz ve temizleyici olmaktan çıkar. Bir Müslüman da, manevî tadı, halaveti olan imanını bozacak, kendisini küfre düşürecek işler yapar, manevî kokusu mesabesinde olan amelleri terk eder, manevî rengi olan dış görünüşünü Müslüman görünüşünden çıkarırsa, mânen necis durumuna düşer. Ondan hiçbir şekilde faydalanılamaz. Bilâkis kokuşmuş bir su gibi çevresine zarar verir.

4- Müslümanın Cuma gününü tamamen tatil etmesine gerek yoktur. Cuma günü en az bir saat önce gayet güzel bir şekilde hazırlanıp acele etmeden vakarla, ezan okunmadan önce camiye gidip yerini alması kâfidir. Ancak dükkanını, iş yerini haftada bir gün kapatıp tatil etmek durumunda ise, mümkün olduğu müddetçe Cuma günü tatil yapmalıdır.

Camiye girerken sağ ayakla ve:

“Allâhümmeftah aleynâ ebvâbe rahmetike” duasını yaparak girmeli, çıkarken de:

“Allâhümmeftah aleynâ ebvâbe fadlike, Allâhümmeğsimnî mineşşeytân” diye dua edip sol ayakla çıkmalıdır.

 

CAMİ İÇİNDE, NAMAZDA VE HUTBE OKUNURKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

1- Camide ezan okunana kadar, zikir, dua, Kur’an tilaveti ile meşgul olmalı, asla dünya kelâmı, gereksiz lakırtılar yapmadan, vakarını bozmadan sükûnet içinde oturmalıdır. Şayet va’z ve nasihat yapılıyorsa kemâl-i edeble dinlenmelidir.

2- Cami içinde cemaati rahatsız edecek davranışlardan şiddetle sakınmalı, arka saflarda boş yer varsa insanlara eziyet ederek ön safa geçmemelidir.

3- Hutbe okunurken asla başka bir şeyle meşgul olmamalı, etrafıyla ilgilenmemeli, başı önünde huzur ve sükûnet içinde hutbeyi dinlemelidir.

4- Namaz tamamlandıktan sonra, nefsimiz, ailemiz, büyüklerimiz, yapılan İslamî hizmetler ve tüm Müslümanlar için bütün kalbimizle, içtenlikle, gözyaşları ile dua edilmelidir. Cuma gününde bir saat vardır ki o saatte yapılan dua mutlaka kabul buyurulur. Ancak o gün her namazdan sonra ve namaz dışında sık sık dua edilmelidir. Umulur ki duamızın biri icabet saatine rastlar.

5- Cuma günü çeşitli saatlerde, özellikle Cuma namazı ve diğer vakitlerde namaz sonrası dualarda besmele, hamdele ve salveleden sonra:

"Lâ ilâhe illâ ente. Yâ Hannân, yâ Mennân, yâ Bedîassemâvati vel ard yâ zel celâli vel ikrâm" denilir. Sonra da dua edilirse, dualara icabet edileceğine dair, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin müjdesi vardır. Asla ihmal edilmemelidir.

6- Namazdan ve duadan sonra oturulan yerden kalkmadan, konuşmadan, yedi kere İhlas-ı Şerif, yedi kere Felak, yedi kere Nâs sureleri okunmalıdır. Böyle yapan bir kimseyi gelecek Cuma’ya kadar, Allah Teâlâ’nın muhafaza edeceğini, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem müjdelemiştir.

7- Câmiden çıktıktan sonra, cami avlusunda gördüğümüz cemaatle selamlaşmak, musafaha etmek, hal hatır sormak, ilgilenmek, teselliyi gerektiren bir durum varsa teselli etmek, tebrik etmek gereken bir durum olmuşsa tebrik ederek kardeşlik duygularını izhar etmek de Cuma gününün hikmetine uygun düşen davranışlardır.

 

CUMA GÜNÜ YAPILMASI FAZİLETLİ AMEL VE HİZMETLER

1- Cuma gecesi ahirete intikal eden özellikle anne, baba, diğer akrabalar, hocalarımız, dostlarımız için ve diğer Mü’minler için Yasin-i Şerif, Fatiha-yı Şerife ve üç kere İhlas Şerif okuyarak ruhlarına hediye etmeliyiz, dua etmeliyiz.

2- O mübarek günde diğer günlere nazaran daha çok Kur’an okumalı, dua etmeli, Peygamberimiz  sallallahu aleyhi ve selleme bol bol salavat-ı şerife okumalıyız.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Günlerinizin en üstünü Cuma günüdür. Çünkü Âdem o günde yaratıldı. O günde öldü. Sûra üfürülüş o günde olacaktır. Sayha da (büyük gürültü) o günde olacaktır. O gün (Cuma günü) benim üzerime çok salât ü selam getirin. Çünkü salâvatınız bana sunulmaktadır."

Denildi ki:

“Senin kemiklerin çürüdükten sonra salâvatımız sana nasıl ulaşır ki?” Şöyle buyurdu:

"Allah Teâlâ peygamberlerinin cesetlerini toprağa yemesini haram kılmıştır." (Ebu Davud)

3- Akıl baliğ olmamış mümeyyiz yani yedi yaşına giren çocuklarımızı da Cuma namazına götürerek, o günün, manevî havasını teneffüs ettirmeli, feyz ve bereketinin kalbinde nakış nakış iz bırakması sağlanmalı, cami cemaat âdâbı minnacık kalbinde yer etmelidir. Bu gibi çocukları sohbetlere götürmeyi de ihmal etmemelidir.

4- O gün ana-baba, hoca ve yakın akrabalar ziyaret edilmeli, bizzat gitmek mümkün olmadığı zaman telefon edip hâl ve hatırları sorulmalı, duaları alınmalıdır. Huzur evleri, çocuk yuvaları, düşkün ve kimsesizlerin kaldığı yurtlar imkan dahilinde ziyaret edilmelidir.

5- Akraba, komşu ve tanıdıklardan hasta olanlar ziyaret edilmeli, dua edilmeli, duaları alınmalıdır. Hatta zaman ve imkanı olanlar, hastanelerdeki bildiği, bilmediği hastaları ziyaret etmeli, gerektiğinde maddî, manevî yardımda bulunmalıdır.

6- Cuma günü fakir ve muhtaçlar, yetim ve dullar, kimsesiz garipler ziyaret edilmeli, ihtiyaçları sorulmalı ve mutlaka yardım edilip duaları alınmalıdır.

7- Cuma gününün bir bayram olduğu, diğer günlerden bir ayrıcalığa sahip olduğu aile efradına anlatılmalı, o gün yapılması gereken hizmetler hatırlatılmalı, herkes kendi imkanına göre o günü hatırlatan değişik bir hediye, bir yiyecek, bir içecek almalıdır.

8- Ecdadımızın çok güzel adetlerinden biri de perşembelik dedikleri adetleri idi. O gün nakit, yiyecek ve içecek bir şeyi akraba ve komşularından ihtiyaç sahibi olanlara çocuklarla gönderirlerdi. Biz de bu kadim ve çok güzel âdetimizi yeniden ihya edelim. Kendimiz yaptığımız gibi başkalarına da tavsiye edelim.

 

CUMA NAMAZININ VAKTİ VE REKATLARI

1- Cuma namazının vakti öğle namazının vaktidir.

2- Cuma namazı on iki rekattır.

Dört rekat ilk sünnet, iki rekat farz, dört rekat son sünnet, iki rekat vaktin sünneti, ayrıca son dört rekat sünnet ile son iki rekat sünnet arasında zuhru ahir adıyla dört rekat daha namaz kılınması bazı ulemâ tarafından uygun görülmüştür. Bu dört rekat namaz için şöyle niyet edilir: “Niyet ettim ya Rabbi! Senin rızan için vaktine yetişip de üzerimden sâkıt olmayan son öğle namazını kılmaya.”

Cuma’nın son sünnetinden sonra kılınan bu namaz için ulema arasında ihtilaf olmuştur. Bir kısımları kılınmasının gerekliliğini savunurken, bir kısmı da böyle bir namazın kılınmasına gerek olmadığı görüşündedir. Zamanımızda bir kısım kişiler, bu konuyu sık sık yeniden gündeme taşımakta, sanki Müslümanların başka bir meselesi yokmuş gibi sürekli tartışma konusu yapmakta ve Müslümanların zihinlerini bulandırmaktadırlar. Halbuki bu konuda söylenecekler söylenmiştir. Bu namazı kılanlar menedilmemeli, kılmayanlar da kınanmamalıdır.

3- Cuma namazını kılmak farzdır. Cemaatle kılınır. İmam kıraatı açıktan okur.

 

CUMA’NIN FARZİYETİNİN ŞARTLARI

Bir kimsenin Cuma namazı kılması için onda şu altı şartın bulunması gerekir. Kendisinde bu şartlardan birisi bulunmaz ise o kişiye Cuma namazını kılmak farz değildir.

1- Erkek olmak: Cuma namazı kadınlara farz değildir.

2- Hürriyet: Dolayısıyla esirlere, mahkumlara Cuma namazı farz değildir.

3- Sıhhat: Yürüyemeyecek kadar takatsız olan veya namaza çıktığı zaman hastalığının artacağından korkulan bir hastaya, yürüyemeyecek kadar yaşlı olan ihtiyarlara Cuma farz değildir.

4- İkamet: Doksan kilometrelik bir mesafeye yolculuk yapan kişi dinen misafir sayılır. Bu gibi kişilere Cuma farz değildir.

5- Âmâ olmamak:  İki gözü kör olana, şayet camiye götürüp getirecek birisi olmaz ise Cuma farz değildir.

6- Ayakları olmak: Kötürüm olanlara, ya da ayakları kesik olanlara Cuma farz değildir.

Ancak kendilerine Cuma namazı farz olmayanlar, Cuma namazlarını kılarlarsa, o günün öğle namazını kılmış sayılırlar.

 

CUMA’NIN EDASININ ŞARTLARI

1- Cuma namazını o beldenin idarecisi ya da onun vazifelendirdiği bir kişi kıldıracaktır. Bir kişiye hutbe okuması için izin verilmiş ise ona Cuma namazı kıldırmak için de izin verilmiş sayılır. Veya Cuma namazı kıldırmaya izin verilmiş ise hutbe okumaya da izin verilmiş sayılır.

2- Genel izin gerekir. Yani tayin edilmiş bir yerde Müslümanların toplanıp Cuma namazı kılmalarına idareci tarafından izin verilmiş olmalıdır.

3- Cuma namazını, Cuma vaktinin içinde kılmak gerekir.

4- İmamdan başka en az iki veya üç kişinin bulunması gerekir. Çünkü Cuma namazı için cemaat şarttır. Cuma namazı cemaatsiz kılınmaz. Cemaatin en az sayısı da üç kişidir.

5- Farz namaz kılınmadan önce hutbe okumak da Cuma’nın edası için şarttır. Hutbe okunurken en az iki veya üç kişinin hutbeyi dinlemesi gerekir.

6- Cuma namazı şehir hükmünde olan bir yerde kılınmalıdır. Zamanımızdaki köy ve kasabalarda idarecisi, sokak ve caddeleri bulunduğundan şehir hükmündedir.

Zamanımızda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın herhangi bir camiye yaptığı imam tayini ile o camide Cuma namazı kılınmasına izin verilmiş demektir. Resmi imam tayini yapılmayan camilere müftülüklerin geçici olarak vakit ve Cuma namazlarını kıldırmak için görevlendirdiği müezzin ve imamlara da böyle bir izin verilmiş sayılır.

 

RAMAZAN, KURBAN BAYRAMLARI

Müslümanların senede iki bayramları vardır.

Cuma haftalık bayram olduğu gibi, Ramazan ve Kurban Bayramları da sene içine serpilmiş, Müslümanların sevinç ve sürûr günleridir.

Müslümanlar ramazan-ı şerifte bir ay oruç tutup buna muvaffak olmanın bir karşılığı olarak bayram yaparlar, bayram namazları kılarlar. Karşılıklı ziyaretleşir ve hediyeleşirler. Keza Kurban Bayramı da vacip olan kurbanı kesmeye muvaffak olmanın bir mükafatı olarak kutlanır. Kurban kesemeyenler de kurban kesmeye muvaffak olan din kardeşlerinin bu mutluluğuna katılırlar. Kurban kesemeyenlerin, keşke imkanımız olsa da biz de kesseydik arzu, istek ve niyetlerinden dolayı indallah kurban kesmiş gibi ecre nail olmaları umulur. Çünkü Mü’minin içten, samimi olarak güzel bir işi, bir ibadeti yapmaya niyet etmesi, içine riyâ karışmış veya âdab ve erkanına uygun olarak yapılmamış amellerden daha makbuldür.

Gerek Ramazan ve gerekse Kurban bayramlarında Müslümanlar arasında beşerî münasebetler doruk noktada yaşanmaktadır. Her iki bayramda Müslümanlar arası yardımlaşmalar, fakir, muhtaç, dul, yetim ve kimsesizlere uzanan yardım ve şefkat elleri her zamankinden daha yoğun ve daha müşfik olmaktadır.

 

BAYRAMDA YAPMAMIZ GEREKENLER

1- Anne, baba, hoca ve yakın akrabalar ziyaret edilmelidir.

2- Komşular, arkadaşlar ziyaret edilmelidir.

3- Hastalar, hastaneler ziyaret edilmelidir.

4- Çocuk yuvaları, huzur evleri ve benzeri yerler ziyaret edilmelidir.

5- Fakir, muhtaç ve kimsesiz garipler ziyaret edilmelidir.

Mümkün olduğunca ziyaret edilip, büyüklerin duaları alınmalıdır. Uzak beldelerde olup da gitme imkanı bulamadığımız yakınlarımıza telefon ve benzeri vasıtalarla ulaşıp bayramlarını tebrik etmeliyiz.

6- Bayram günleri, herkes kendi bütçesine uygun olarak büyüklerine, çocuklarına, hanımlarına hediyeler almalıdırlar. Fakir ve muhtaçlara yardım etmeli, onlarında bayram sevincine iştirak etmelerine vesile olmalıdırlar.

7- Daha arefe gününden başlamak üzere bayrama hazırlanmalıdır. Bayram geceleri muhakkak ibadet, zikir, Kur’an tilaveti ve dualarla ihya edilmelidir.

8- Bayram sabahı, sabah namazını mümeyyiz çocuklarımız dahil mahalle mescidinde beraberce kılmalı, bayram namazı vaktine kadar mescitte kalınıp, bayram namazı kılındıktan sonra eve dönmelidir. Camiye giderken temiz bayramlık elbiseler giymeli, güzel kokular sürülmelidir.

9- Evde ailece bayramlaşmalı, küçükler büyüklerin elini öpmeli, büyükler de küçüklere durumlarına uygun hediyeler vermelidir.

10- Eskiden bayram yemekleri akrabaların en yaşlısının evinde yenilir ve akrabalar arası bayramlaşma orada yapılırdı. Bu şekilde bir bayramlaşma mümkün olmadığı takdirde hiç değilse birinci derecede akraba olanlar, evlatlar babalarının, dede varsa, çocuklar, torunlar dedelerinin evinde bayram yemeği yiyip orada bayramlaşmalıdırlar.

11- Ya arefe günü, ya da bayramın ilk günü muhakkak kabirler ziyaret edilmeli. Yasinler okunup ruhlarına bağışlanmalı, ölülerimiz için dualar yapılmalıdır.

12- Bayram günleri rastladığımız her Müslümanla musafaha edip, bayramlaşmalıyız.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

"Ramazan Bayramı günü, melekler yolların başlarında dururlar ve seslenirler: Ey Müslümanlar topluluğu! Haydi erkenden gidin! Cömert olan Rabbinize koşun. O hayır dağıtıyor, bolca sevaplar yağdırıyor. Gece namazla emrolundunuz, yerine getirdiniz. Gündüz oruçla emrolundunuz, oruç tuttunuz. Böylece Rabbinize itaat etmiş oldunuz. Haydi şimdi ödüllerinizi alınız.”

Namazı kılıp dışarıya çıktıklarında ise bir münâdi şöyle nida eder: “Biliniz ki Rabbiniz sizleri bağışlamıştır. Haydi doğru evlerinize (büyük bir sevinç ile) dönünüz. Bugün mükafat günüdür. Bu güne semada da mükafat günü derler." (Taberani, Mecmai’z-Zevâid, Heysemî)

13- Ramazan Bayramı’nda, camiye gitmeden önce hurma ve benzeri tatlı bir şey yemek, Kurban Bayramı’nda ise bayram namazı kılınmadan önce hiçbir şey yememek müstahabtır. Kurban kesenin kurban etini yemesi o zamana kadar bir şey yememesi daha güzel görülmüştür.

14- Ramazan ve Kurban bayramlarında camiye giderken tekbir getirmelidir. Tekbirin Ramazan Bayramı’nda gizli, Kurban Bayramı’nda açıktan okunması daha güzeldir. Camiye gidip gelirken cami ile ev arasında müsait yollar varsa ayrı ayrı yollardan gidip gelmelidir.

15- Kurban Bayramı’nda, arefe gününün sabah namazından başlayıp dördüncü günü ikindi namazına kadar ikindi namazı dahil tekbir getirmek vaciptir. Bu tekbirlere teşrik tekbirleri denir.

"Allahu Ekber, Allahu Ekber,

La ilâhe illallahu vallahu ekber

Allahu ekber ve lillahilhamd."

 

BAYRAM NAMAZI VAKTİ VE REKATLARI

1- Ramazan ve Kurban bayram namazları vaciptir.

2- Her iki bayram namazının rekatları da ikidir.

3- Bayram namazları da, Cuma Namazı gibi cemaatle kılınır.

4- Cuma Namazı’nda olduğu gibi, bayram namazlarında da imam kıraatı açıktan okur.

5- Bayram namazından sonra okunan hutbe sünnettir.

6- Bayram namazlarının vakti işrak vaktidir. Yani güneş doğduktan sonra 45-50 dakika sonra kılınır.

 

BAYRAM NAMAZININ KILINIŞI

Bayram namazı için ayrıca ezan okunmaz, kamet yapılmaz. Müezzin, bayram namazı kılınacağı zaman cemaati uyarır. İmam ve cemaat bayram namazı için gizlice niyet ederler. Niyetten sonra, imam açıktan Allahu Ekber diyerek iftitah tekbiri alır. Cemaat de bu tekbiri gizlice alır.

İmam ve cemaat, gizli olarak Sübhaneke’yi okurlar. Sonra imam açıktan üç kere tekbir alır. Cemaat de bu tekbirleri gizlice alır. Birinci ve ikinci tekbirlerde eller kulak hizasına kadar kaldırılır ve yanlara salıverilir. Üçüncü tekbirde eller yan tarafa salınmadan bağlanır. İmam, Fatiha ve zammı sureyi açıktan okur, sonra rükû ve secdeler yapılıp, ikinci rekata kalkılır. İmam, gizli olarak besmele, sonra da açıktan Fatiha ve zammı sure okur. Ardından birinci rekatta olduğu gibi, imam açıktan, cemaat gizli olarak üç kere tekbir alır. Her tekbirde ellerini yanlarına bırakırlar. Dördüncü defa tekbiri alıp rükû ve secdeleri yaparlar. Sonra oturulup Tahiyyat, Salli, Bârik ve Rabbenâ duaları gizlice okunur ve iki tarafa selam verilerek namaz tamamlanmış olur.

İki rekat namaz içinde, birinci rekatta beş, ikinci rekatta dört tekbir alınarak, dokuz tekbir tamamlanmış olur.

 

TERAVİH NAMAZI

1- Teravih namazı, sadece ramazan ayına mahsus bir sünneti müekkededir.

2- Teravih namazı vaktin sünnetidir. Orucun sünneti değildir. Onun için herhangi bir sebeple oruç tutamayanlara da Teravih Namazı kılmak sünnettir.

3- Teravih namazının vakti, yatsı namazı vaktidir. Yatsı namazının farzı cemaatle kılındıktan ve iki rekat son sünneti de kılındıktan sonra cemaatle kılınır.

4- Vitir namazı da teravih namazından sonra cemaatle kılınır.

5- İmam, Teravih namazını kıldırırken kıraatı açıktan yapar.

6- Teravih namazı yirmi rekattır. İki rekatta bir selam vermek faziletlidir. Dört rekatta bir selam verildiğinde yatsı namazının ilk sünneti gibi kılınır. Sekiz, on, yirmi rekatta bir selam vermek mekruhtur.

7- Teravih namazını yalnız başına evde kılmak caizdir. Fakat camide cemaatle kılmanın faziletinden mahrum olunur. Evde cemaatle kılınsa cemaat sevabı alınır.

8- Teravih namazı kılınırken ne çok acele edilmeli ve ne de cemaati usandıracak kadar uzatılmalıdır. Bir kısım kişiler namazın âdâb ve erkânına riayet etmeden, kıraatı yerli yerince okumadan çok acelece Teravih namazı kıldırıyorlar. Caiz değildir. Bu gibi kişiler mesul olurlar.

9- Yatsı namazına yetişemeyen bir kişi önce yatsı namazını kılar, sonra Teravih namazı için imama uyar. İmam, teravih namazını tamamlayınca kalkar teravih namazından eksik kalan rekatları kılar. Sonra da tek başına Vitir namazını eda eder.

10- Teravih namazını özürsüz, oturarak kılmak mekruhtur.

 

HASTA NAMAZI

İslam Dini, kişiyi gücü yettiği şeylerle mükellef kılmıştır. Güç yetiremediği şeylerden affetmiştir. Hastalık da bir zafiyettir. Bir güçsüzlük sebebidir. İslam’da namaz ise çok mühim bir ibadettir. "Dinin direğidir." "Mü’minin miracıdır." Bütün ibadetlerin en büyüğüdür. O bakımdan İslam Dini böyle büyük bir ibadetten, onun çok yüksek faziletinden hastayı mahrum bırakmıyor. Fakat onun için hafifletiyor.

Şöyle ki:

1- Ayakta duramayan bir hasta, namazını oturarak kılar. Oturarak kılamaz ise, yattığı yerden imâ ile kılar.

2- İmâ, başını rükûya işaret olarak biraz eğmek, secdeye işaret olarak da gücü yetiyorsa biraz daha eğmektir.

3- Bu şekilde yani imâ ile de namazını kılamıyorsa, bu namazları iyileştiği zaman kaza eder.

 

YOLCULUK ve YOLCU NAMAZI

Bir kişi ikamet ettiği yerden ayrılıp, doksan kilometrelik veya daha fazla bir mesafeye yolculuk yaparsa bu kişiye misafir denir. Yolculukta vasıtalar ne kadar iyi ve konforlu olursa olsun bir çok sıkıntılar vardır. Yaya ve hayvanlar üzerinde yolculuk yapmanın sıkıntıları ise elbette daha çoktur. Kaldı ki yolların çok iyi, asfalt, otoban, vasıtaların çok mükemmel ve konforlu olduğu yol boyunca çeşit çeşit imkanların bulunduğu zamanımızda bile, gerek hava şartlarından ve gerekse trafik sorunlarından dolayı bir çok olumsuzluklar yaşanmaktadır. Bir kişi ister hava, ister deniz ve isterse kara yoluyla yolculuk yapmış olsun bu mesafeye yani doksan kilometrelik mesafeye veya daha fazlasına yolculuk yaparsa o kişi misafirdir.

1- Yolculuğun başlangıcı, kişinin ikamet ettiği yerin en uçta bulunan evlerinin bittiği yerdir. Oradan itibaren yolculuk ile ilgili hükümler başlar

2- Yola çıkan kişinin yolculuk için niyet etmesi gerekir.

3- Gideceği yerde on beş gün kalmaya niyet ederse, oraya ulaştığında, namazlarını kısaltmadan dört rekat olarak kılar.

4- Doksan ve daha fazla bir mesafeye yolculuk yapan bir kişiye bir kısım kolaylıklar gösterilmiş, ruhsatlar verilmiştir. Şöyle ki:

a) Ramazan ayında yolculuk yapan bir kişi isterse yolculuğu müddetince orucunu tutmaz. Ramazandan sonra kaza eder.

b) Mukim yani yolcu olmayan, kendi köyünde, şehrinde oturan bir kişi için mestlerin üzerine verilen mesh müddeti yirmi dört saat iken, yolcular için bu müddet yetmiş iki saattir.

c) Mukim olanlar namazlarında kısaltma yapamazlar. Meselâ dört rekatlı bir namazı iki rekat kılamazlar. Ancak yolculara böyle bir ruhsat verilmiştir. Dört rekat farz namazlar iki rekat olarak kılınır. İki rekatlı ve üç rekatlı namazlarda ise kısaltma yapılmaz aynen kılınır.

5- Bizim mezhebimize yani Hanefilere göre, yolculukta dört rekat farz namazları kısaltmadan kılmak mekruhtur.

6- Sünnet olan namazlarda böyle bir kısaltma olmaz. Onlar seferide de yani yolculukta da aynen kılınır.

7- Yolculukta namazları takdim tehir yapmak caiz değildir. Bizim mezhebimizde ancak Hac farizası yerine getirilirken iki yerde takdim tehir yapılır.

a) Arafat’ta: Öğle ile ikindi namazı öğle vaktinde kılınır.

b) Müzdelife’de: Akşam ve yatsı namazı yatsı vaktinde kılınır.

8- Mukim iken kazaya kalan namazlar, yolculukta kılınmak istenirse, tam olarak kılınır yani kısaltılmaz. İki rekat olarak kılınmaz. Yolculukta kazaya kalan bir namazda yolculuk bitip ikamet ettiği yere dönünce kılınırsa, kısaltılarak kılınır, yani dört rekatlı namazlar iki rekat olarak kılınır.

9- Bir kişi yolculuğa çıktığında bir beldede on beş gün kalmaya niyet etmese, bugün döneceğim yarın döneceğim diye kararsız bir şekilde on beş günü doldursa ve hatta daha da fazla kalsa namazlarını kısaltarak kılar.

10- Yolculuğun sona ermesi yolcuğun başladığı yerdir. Yani bir kişi ikamet ettiği yerin dış mahallerindeki ilk eve ulaşınca yolculuk hükmünden çıkar. Mesela ilk evlere ulaştığında, ikindi namazı vakti olsa, yolculuk bitmeden ikindi namazı vakti girdiği halde namazını kılmamışsa, artık o namazını mukim olarak yani dört rekat olarak kılar.

 

KAZA NAMAZLARI

Allah Teâlâ’ya karşı vazifelerimizin başında namaz gelir. Dolayısıyla bu büyük vazifemizi ihmal etmek, vaktinde kılmayarak kazaya bırakmak büyük bir günahtır.

Allah Teâlâ, müezzinler vasıtasıyla günde beş defa kullarını huzuruna davet ediyor: Kendilerine namaz vasıtasıyla ikram ve ihsanını çoğaltmak, iki namaz arasında yaptıkları küçük günahlarını affetmek için kulunun Yüce Yaratıcısı’nın huzurunda, O’nun yüce kudreti karşısında hiçliğini, faniliğini hatırlayıp nefsini kötülüklerden arındırması için namaza, kurtuluşa davet ediyor. Bu büyük mutluluğu kaybetmek, nefsin karanlıklarında, çirkin arzu ve isteklerine boğun eğerek gaflet içinde yaşamak ne büyük bedbahtlıktır. Şöyle bir düşünüp çok ciddi bir şekilde tefekkür edelim. Bize hayat veren, çeşit çeşit nimetler içinde rızıklandıran Rabbimizin davetine icabet etmemek tarife sığmayan, kelimelerin ifadede âciz kaldığı bir hâyâsızlıktır. Günde beş defa huzuruna çağırıyor, aldırmıyorsunuz. Bu davete icabet edememekten dolayı tedirgin de olmuyorsunuz. Ne büyük gaflet, ne büyük nasipsizlik ya Rabbi!

İnsanî ilişkilerimizde, ailemizde, arkadaş ve iş çevremizde vurdumduymazlıkları, şahsımıza  karşı serkeşlikleri, şöyle bir düşünelim? Fani bir insanın, başka bir faniye karşı olumsuz davranışlarını düşünelim ve bu kötü davranışların toplum nazarındaki değerlendirmelerini düşünelim. Bir faninin davetine değil, âlemleri yoktan var edenin davetine icabet edilmiyor, O’na isyan ediliyor. Bir de bunu düşünelim.

Ancak beşeriz, hata ve kusurlardan salim değiliz. Rabbimiz ise Rahman’dır, Rahim’dir, Tevvab’dır, Affedici’dir. Yapmış olduğumuz günahlardan tevbe eder, rücû eder, bir daha işlememeye azmedersek o da affeder. Mağfiret eder. Onun için kazaya kalan namazlarımızı vakit kaybetmeden kılmalı ve Rabbimizden af ve mağfiret dilemeliyiz.

 

KAZA NAMAZI İLE İLGİLİ BİR KISIM HUSULAR

1- Öncelikle namazlarımızı kazaya bıraktığımız için tevbe etmeli, hiç vakit geçirmeden kaza namazlarımızı kılmaya başlamalıyız.

2- Kazası yapılması gereken namazlar şunlardır:

a) Farz namazlar.

b) Vitir namazları.

c) Başlanıldıktan sonra, herhangi bir sebeple tamamlanamayan bir sünnet, bir nafile namaz.

Farza yetişmek için, kılınmayan öğle namazının ilk sünneti, Cuma namazının ilk sünneti, farz kılındıktan veya iki rekat sünnet kılındıktan sonra kılınır. Sabah namazı farzı ile beraber kazaya kalırsa sabahleyin güneş doğduktan 45-50 dakika sonra istivâdan önce kaza edilirse sünneti de kaza edilir. Öğle namazından sonraya bırakılırsa sadece farzı kaza edilir.

3- Kaza namazlarının kılınması için belirlenmiş bir vakit yoktur. Kerahat vakitlerinin dışında istenildiği herhangi bir vakitte kılınabilir.

4- Kazaya kalan namazlar biliniyorsa, o namazlar belirtilerek niyet edilir. Mesela, "Niyet ettim ya Rabbi senin rızan için dün kazaya kalan öğle namazı için." gibi. Şayet kazaya kalan namazlarımız çoksa, bu namazları ayrı ayrı belirleyerek niyet etmek mümkün değilse bu durumda olanlar, mesela; “Kazaya kalan ilk sabah namazına veya kazaya kalan son sabah namazına.” diye niyet eder.

5- Kazaya kalan namazlarının miktarını bilmeyen bir kişi, kalbi mutmain oluncaya kadar kaza namazı kılar. Mesela, üç yıl, beş yıl ve benzeri.

6- Kaza namazlarını evde kılmak daha evlâdır. Mescitlerde, umuma açık yerlerde kılmamalıdır.

7- Bir kısım insanlar beş vakitte kılınan sünnet namazları yerine kaza namazları kılmanın daha uygun olduğunu  söylemektedirler. Bu gibi sözlere, görüşlere asla iltifat edilmemelidir. Nafile namazlar Allah Teâlâ’ya manen tegarrüb etmeye vesile olduğu gibi, farz namazların eksiklerini tamamlamaya, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şefaatine nailiyete vesile olur. Namazı kazaya bırakarak günaha giren bir kişi, sünneti de terk ederek, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme muhalefet etmiş ve ikinci bir hata daha yapmış olur.

 

SEHİV SECDESİ

Namaz kılarken yanılarak namazın vaciplerinden biri terk edilirse, namazın bir farzı öne alınır veya sonraya bırakılırsa, böyle bir durumda namazın sonunda sehiv secdesi yapılması vaciptir.

Sehiv secdesi gereken hususlar:

1- Namazın bir vacibini yanılarak terk etmek.

2- Namazın bir farzını yanılarak öne almak veya sonraya bırakmak.

3- Namazın bir rüknünü tekrar etmek. Mesela, iki kere rükû etmek, birinci ve ikinci rekatta okunması vacip olan Fatiha’yı iki kere okumak gibi.

4- Namazın vaciplerinden bir vacibin vasfını değiştirmek. Mesela, imam cemaata namaz kıldırırken Fatiha’yı ve zammı sureyi açıktan okuması gereken yerde yanılarak gizli okursa sehiv secdesi gerekir.

5- Namaz içinde, namazın bir rüknünü yerine getirecek kadar, (mesela; rükû ettim mi, etmedim mi?) diye düşünürse sehiv secdesi gerekir.

6- Fatiha’dan önce herhangi bir sureden bir kelime kadar bile okunsa, başa dönülüp önce Fatiha okunur, sonra da o sure okunur. Sonunda sehiv secdesi yapılır.

7- Namaz içinde birkaç defa yanılma olsa, hepsi için bir sehiv secdesi kâfidir.

8- Cuma ve Bayram namazlarında kargaşalığa sebep vermemek için imamın sehiv secdesini terk etmesi daha evlâdır.

 

TİLÂVET SECDESİ

Kur’an-ı Kerim’de on dört secde ayeti vardır:

Bu ayetlerden birini okuyan veya işiten her mükellef Müslümana Tilâvet Secdesi yapmak vaciptir.

Secde ayeti olan sûreler:

Araf Suresi, ayet 205.

Rad Suresi, ayet 15.

Nahl Suresi, ayet 49.

İsra Suresi, ayet 107.

Meryem Suresi, ayet 58.

Hac Suresi, ayet 18.

Furkan Suresi, ayet 60.

Neml Suresi, ayet 25.

Secde Suresi, ayet 15.

Sad Suresi, ayet 25.

Fussilet Suresi, ayet 37.

Necm Suresi, ayet 62.

İnşikak Suresi, ayet 21.

Alak Suresi, ayet 19.

1- Secde ayetini okuyan ve onu işiten mükelleflere tilavet secdesi yapmak vacip olduğu gibi, canlı yayında radyo ve televizyondan işitilen secde ayeti içinde tilavet secdesi vaciptir.

2- VCD, CD ve bantlardan işitilen secde ayetleri için tilavet secdesi vacip değildir. Ancak ihtiyaten secde yapılırsa güzel olur.

3- Tilavet secdesi için niyet etmek gerekir. Secde ayetini namaz dışında okumuş veya işitmişsek, niyeti dil ile yapmak sünnettir. 

4- Bir mecliste, yer değiştirilmeden, mesela, bir evin odasında oradan kalkılıp başka bir odaya gitmeden aynı secde ayeti birkaç kere okunsa, bir tilavet secdesi yeterlidir.

5- Secde ayetinin herhangi bir dildeki mealini okumak veya işitmek tilavet secdesi gerektirir. Mesela, Kur’an’ın Türkçe mealinden bir secde ayetinin mealini okumak gibi.

6- Tilavet secdesi tek secdedir. Ayakta kıbleye karşı durulur. Niyet edilip ‘Allâhu Ekber’ diye doğrudan secdeye varılır. Secdede üç kere ‘Subhâne Rabbiyel a’lâ’ dedikten sonra ‘Allâhu Ekber’ diyerek ayağa kalkılır. Ayağa kalkarken tekbirden sonra, ‘Gufrâneke Rabbenâ ve ileykel masîr’ denilir.

 

NAFİLE NAMAZLAR

Farz, vacip ve beş vakit namazda kılınan sünnetlerin dışında bazı nafile namazlar vardır ki, bunlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bazen çoğunlukla, bazen de zaman zaman kıldığı namazlardır.

Nafile namazları kılmanın pek çok sevabı, bir çok fazileti vardır. Bir Müslüman bu namazları içinden gelerek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yapmış olduğu bir ibadeti yapmanın, O’nun bir sünnetini ihya etmenin heyecanını duyarak kılarsa,

1- Allah Teâlâ’ya mânen yakınlaşır.

2- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şefaatine vesile olur.

3- Farz namazların eksiklerini tamamlar.

Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

"Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Kim benim dostuma (veli kuluma) düşmanlık ederse Ben de ona harp ilan ederim. Kulum bana kendisine farz kıldıklarımı ifa etmekten daha iyi bir şeyle yaklaşamaz. Ondan sonra kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder. Nihayet Ben onu severim. Ben onu sevdim mi artık Ben onun işiten kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum. Bir şey istediğinde ona derhal veririm. Bir şeyden de Bana sığındığında muhakkak onu korurum. Ben yapmasını dilediğim hiçbir şey hakkında Mü’minin ölümü karşısında tereddüdüm gibi tereddüt etmedim. Kulum ölümü sevmiyordu. Ben de kuluma acı gelen şeyi (Bana kavuşmasını) seviyordum." (Buhari)

Diğer bir hadisi şerifte de şöyle buyurulmaktadır:

"Kıyamet gününde kulun ilk önce sorguya çekileceği şey namazıdır. Eğer bunun hesabını verirse, kurtulup felaha kavuşur. Eğer gereği gibi cevap veremez ise eli boş dönüp büyük bir ziyana uğrar. Farz namazından bir eksik kalırsa, Rabb Teâlâ der ki: Bakınız bakalım kulumun nafile namazı var mıdır? Bakılır, getirilir. Ve onunla farz namazın eksiği tamamlanır. Sonra diğer amelleri de o minval üzere olur." (Tirmizi)

Bir kısım kişiler nafile ibadetleri yapmakta tekasül gösteriyor. Yapacağımız bir çok farz ve vacipler, bir çok hizmetler var, nafile ibadetlere ayıracak zamanımız yok veya nafilelerle uğraşacak zamanda değiliz gibi bahanelerle nafile ibadetleri yapmaktan sarfı nazar ediyorlar. Bu insaf işi değildir. Öyle lüzumsuz, gereksiz ve hatta zararlı meşgalelerle vakit öldürüyoruz ki dönüp yaptıklarımıza insafla, firâsetle, İslamî ölçülerle bir baksak bir değerlendirsek ne büyük bir ziyanda, ne büyük bir gaflette olduğumuzu fark ederiz.

Elbette bir farz, bir vacip ibadeti nafilenin önüne geçireceğiz. Öncelikle farz ve vacip olan vazifelerimizi yapacağız. Nafile ibadetlerle meşgul olayım derken farz ve vacip olan ibadetlerimizi asla ihmal etmeyeceğiz. Fakat nafile ibadetleri de asla görmemezlikten gelmeyeceğiz.

Hz. Ali kerremallahu vecheye, bayram günü, bayram namazından önce veya sonra nafile namaz kılan bir kimse hakkında sordular. O sustu. Namazgâhına gidip bayram namazı kıldı. Sonra hayvanına bindi ona denildi ki: Şunlar namaz kılıyorlar. O şöyle dedi: “Ben ne yapabilirim ki siz benden sünnet hakkında sordunuz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bayram namazından önce ve sonra hiçbir nafile namaz kılmadı. Onun için isteyen kılar, isteyen kılmaz. Namaz kılanları men edip de bir kulun namaz kılmasına engel olan kimsenin durumuna düşmemi mi görmek istiyorsunuz?" (Müsned’il-Bezzâr, Musannef-i Abdirrezzak, Heysemî)

Hz. Ali kerremallahu vechenin verdiği cevaptan da anlaşılacağı üzere bir kişi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kıldığı nafilelerin dışında yalnız Allah rızası için nafile namaz kılabilir. Bir kişinin (bu kişi salihlerden de olsa) sünnetin dışında kıldığı nafile namazlar başkası için kılınması gerekli bir namaz değildir. Fakat bu gibi nafile ibadet yapanları  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yapmamıştır diye menetmek de caiz değildir.

 

1- TEHECCÜD NAMAZI

Teheccüd namazı yatsı namazından sonra uyuyup, seher vaktinde kalkıp kılınan namazdır. İki rekattan sekiz rekata kadar kılınır. İki rekatta bir selam vermek daha efdaldir.

Yasin-i Şerifi ezbere bilenlerin her rekatta Yasin’den bir miktar okuyarak ve namazın bitiminde Yasini de tamamlamış olarak kılmak çok faziletlidir. Yasin’i Şerifi ezbere bilmeyenler kılacağı her rekatta Fatiha’dan sonra İhlas suresi okur.

Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"(Rasûlüm) gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir fazlalık olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin seni övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin." (İsra 79)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyuruyor:

"Gece namazına dikkat ediniz. Çünkü bu sizden önceki salihlerin adetidir. Gece namazı kişiyi Allah’a yaklaştırır, günahlardan alıkor. Kötülüklere kefarettir. Bedenden hastalıkları giderir." (Tirmizi)

Diğer bir hadisi şerifte şöyle buyurulmaktadır:

"Kişi hanımını kaldırıp birlikte iki rekat namaz kılarlarsa, zikreden erkekler ve zikreden kadınlar zümresinde yazılırlar." (Ebu Davud)

Teheccüd namazı, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem için farz, bizler için sünnet-i müekkededir.

 

2- DUHÂ NAMAZI

Güneş doğup kerahet vaktinden sonra, istivâ vaktine kadar iki rekattan on iki rekata kadar kılınan bir namazdır. Güneş doğduktan ve kerahat vakti çıktıktan hemen sonra kılınan namaza işrak namazı denir. Duha namazı en az dört rekat kılınmalıdır. Her rekatta Fatiha’dan sonra üç İhlas okunur. Dört rekatta bir selam verilir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“Kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturup Allah’ı zikreder ve ondan sonra kalkıp iki rekat namaz kılarsa onun için tastamam eda edilmiş bir hac ve bir umre sevabı vardır." (Tirmizi)

 

3- EVVÂBİN NAMAZI

Akşam namazının sünnetinden sonra kılınan iki, dört  veya altı rekat namazdır.

Evvâb: Herhangi bir günah işlediği zaman hemen tevbe eden kimseye denir.

Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Kim akşam namazından sonra Allah’ın zikrinden başka, arada hiçbir şey konuşmadan altı rekat namaz kılarsa, oniki sene (nafile) ibadete denk olur.” (Tirmizi, İbni Mace, İbni Huzeyme, Taberani, Ebu Yâlâ)

Allah Teâlâ da ‘evvâbin’ olanları, yani bir hata yaptığı, bir günah işlediği zaman tehir etmeden hemen tevbe edip, günahından rücû edip pişman olanları bağışlayacağını müjdelemektedir:

"Rabbiniz, sizin kalblerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki Allah, kötülükten yüz çevirerek tevbeye yönelen evvâbini son derece bağışlayıcıdır." (İsra/25)

 

4- İSTİHÂRE NAMAZI

Hayır ve şer oluşunda kesinlik olmayan herhangi bir iş hususunda, bir kişi bu işin kendisi hakkında hayırlı olup olmadığına dair Allah Teâlâ’dan bir işaret için, yatsı namazını kıldıktan sonra iki rekat namaz kılar. Bu namaza istihâre namazı denir.

Birinci rekatta Fatiha’dan sonra Kâfirûn suresini, ikinci rekatta İhlas suresini okur. Namaz sonunda istihâre duasını okur veya "Ya Rabbi! Şu iş benim için hayırlı ise bana şöyle şöyle bir işaret ver." gibi dua eder. Sonra konuşmadan, abdestli olarak kıbleye yönelerek yatar. Şayet ilk gün çok belirgin bir şey görmemiş ise görene kadar yedi gün istihâre yapabilir.

 

5- HACET NAMAZI

Haram olmayan, meşru bir isteği bulunan bir kişi iki veya dört rekat namaz kılar ve namazdan sonra hacetinin yerine gelmesi için Allah Teâlâ’ya dua eder.

Hacet namazını yatsı namazından sonra kılıp, konuşmadan kıbleye yönelerek yatar. İsterse sünnet olan hacet duasını okur. İsterse kendince içinden geldiği şekilde ihtiyacını Rabbi’ne arz eder.

 

6- TAHİYYET’ÜL-MESCİD NAMAZI

Bir mescide, bir camiye ziyaret kastıyla veya ilim öğrenip, öğretmek maksadıyla giren Müslüman konuşmadan, oturmadan iki rekat namaz kılar. Vakit namazı veya başka bir namaz kılmak için girenlerin ayrıca Tahiyyet’ül-Mescid namazı kılmalarına gerek yoktur.

 

7- ABDEST VE GUSÜL SONRASI NAMAZ

Bir kimsenin abdest aldıktan veya gusül yaptıktan sonra hadesten temizlenmenin bir şükranesi olarak iki rekat namaz kılması menduptur. Şayet abdest ve gusülden sonra vakit namazı veya başka bir namaz kılınacaksa o da şükür namazı yerine geçer. Ancak abdest ve gusülden sonra kılınacak namaz, abdest ve gusülün hemen arkasından kılınmalıdır.

 

8- YOLCULUK NAMAZI

Herhangi bir yolculuğa çıkacak kişinin, yolculuğa çıkmadan önce evinde iki rekat namaz kılması ve sonunda dua ederek ev halkını Allah Teâlâ’nın korumasına havale etmesi menduptur.

Yolculuktan dönünce imkan bulursa evine gelmeden mahalle mescidinde, değilse evine gelince yolculuktan sâlimen döndüğü için iki rekat namaz kılıp Rabbine hamd ü sena etmesi de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetlerindendir.

 

9- TESBİH NAMAZI

Her rekatında yetmiş beş kere "Sübhânallâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber." denilen dört rekat bir namazdır.

Bu namaz gündüz kılınırsa dört rekatta bir selam verilir. Gece kılınırsa iki rekatta bir selam verilir. Namaz gece cemaatle kılınırsa, imam kıratı açıktan, tesbihleri gizli okur.

Namazın kılınışı şöyledir:

Önce tesbih namazı kılmaya niyet edilir, sonra:

Allahu Ekber diye namaza başlanıp Sübhaneke okunduktan sonra:

On beş defa: “Sübhânallâhi vel hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber” denilir. Sonra Eûzü besmele çekilip Fatiha ve zammı sûre okunur.

On defa: “Sübhânallâhi...” okunur. Sonra rükûya varılır. Rükûda üç kere “Sübhane Rabbiyel azim” denildikten sonra:

On defa: “Sübhânallâhi...” okunur. Rükûdan, “Semiallâhu limen hamideh. Rabbenâ ve lekel hamd” denilerek kalkıldıktan sonra ayakta iken:

On defa: “Sübhânallâhi...” okunur. Sonra secdeye varılır. Secdede üç kere, “Sübhanerabbiyel âlâ” dendikten sonra:

On defa. “Sübhânallâhi...” okunur. Secdeden “Allâhu Ekber” diye kalkılır. İkinci secdeye varmadan:

On defa: “Sübhânallâhi...” okunur. “Allâhu Ekber” deyip ikinci secdeye varılıp üç kere, “Sübhâne rabbiyel âlâ” denildikten sonra:

On defa: “Sübhânallâhi...” okunur. Böylece bir rekatta yetmiş beş defa “Subhanallahi velhamdülillahi vela ilahe illallahu vallahu ekber” okunmuş olur.

Diğer rekatlar da böylece kılınır. Dört rekat tamam olunca “Subhânallâhi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber” üç yüz kere okunmuş olur.

Namazdan sonra dua edilir. Böyle bir namazı kılmayı nasip eden Rabb Teâlâ’ya hamd ü senalar yapılır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, amcası Hz. Abbas radıyallahu anha: "Ey Abbas! Ey Amcam! Sana vermeyeyim mi? Sana lütufta bulunmayayım mı? Seni mükafatlandırmayayım mı? Sana on haslet sunmayayım mı?" buyurmuş. Sonra da, "Eğer sen bu on hasleti yaparsan Allah Teâlâ senin önceki, sonraki, eskisi, yenisi dahil tüm günahlarını bağışlar. Ayrıca hata ile ve amden yaptıklarını küçük, büyük, gizli, açık yaptığın günahlarını da bağışlar." buyurdu ve dört rekat tesbih namazının kılınışını tarif ettikten sonra:

"Gücün yeterse bu namazı her gün kıl. Her gün kılamazsan haftada bir kıl. Haftada bir kılamazsan ayda bir kıl. Ayda bir kılamazsan sene de bir kıl. Senede bir kılamazsan ömründe bir kıl." buyurdu. (Ebu Davud)

 

MEKRUH VAKİTLER

Mekruh vakitler beştir:

1- Güneş doğduktan sonra 45-50 dakikaya kadar olan vakit.

2- Güneşin tam tepede olduğu zeval vakti.

3- Güneşin iyice sararıp gözleri kamaştırmaz duruma geldiği andan batışına kadar olan zaman.

4- Fecr-i sadıkın doğuşundan güneşin doğduğu vakte kadar olan zaman

5- İkindi namazı kılındıktan sonra güneşin batmasına kadar olan vakit.

 

MEKRUH VAKİTLER İLE İLGİLİ HÜKÜMLER

İlk üç kerahat vaktinde:

1- Kaza namazları kılınmaz.

2- Vacip namazlar kılınmaz.

3- Cenaze namazı kılınmaz.

4- Tilavet secdesi yapılmaz.

5- Nafile namaz kılınmaz.

 

Son iki kerahat vaktinde:

1- Nafile namaz kılmak mekruhtur.

2- Farz ve vacip namazları kılmak mekruh değildir.

3- Cenaze namazı kılınabilir. Tilavet secdesi yapılabilir.

Başlanılmış ikindi namazı tamamlanmadan güneş batarsa namaza zarar vermez. Namaz tamamlanarak eda edilir. Sabah namazını kılarken daha namaz bitmeden güneş doğarsa namaz bozulur. Kerahat vakti çıktıktan sonra kaza yapılması gerekir.