BOŞANMANIN MEYDANA GELİŞ ŞEKİLLERİ
BOŞAMALARI GEÇERLİ OLMAYAN KİŞİLER
İDDET İLE İLGİLİ BİR KISIM HÜKÜMLER
İDDET BEKLEYEN KADININ NAFAKASI
İDDET NAFAKASI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
TALAK – BOŞANMA
Evliliğin devamı
mümkün olmadığı durumlarda karı kocanın birbirinden ayrılmaları, yani
boşanmaları meşrû kılınmıştır.
Ancak çok ciddi bir müessese olan aile müessesesi
nefsanî zevkler ve arzular, bir anlık öfke ve kızgınlıklar uğruna tahrip edilip
yıkılmamalıdır.
Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Helal şeyler içinde, Allah Teâlâ’nın en çok
buğzettiği şey (sebepsiz yere yapılan) boşamadır.” (Ebu Davud, İbni Mace)
İslam öncesi toplumlarda aile hayatı tam bir
keşmekeşlik, tam bir başıboşluk içinde, hak ve hukuktan yoksun bir durumda idi.
Müşrikler, istedikleri kadınla, istedikleri kadar evlenebiliyorlar, istedikleri
zaman boşuyor ve onlarca defa boşadıkları kadınları istedikleri zaman yeniden
alabiliyorlardı.
Hristiyanlıkta ise boşanmak neredeyse imkansızdı.
İslam dini ise her konuda olduğu gibi bu mevzuda da ifrat ve tefridi, her türlü
aşırılıkları, fıtrata aykırı uygulamaları kaldırmış, fert ve toplumun faydasına
olacak cihanşümul hükümler koymuştur.
Yararlı hizmetlerin yapılabilmesi için öncelikle ruh
sağlığı gerekir. Psikolojik sorunlar, fizikî rahatsızlıkları da beraberinde
getirir. O bakımdan fert ve toplumların ilk mektebi olan aile mektebinde
karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı bir eğitim yapılırsa, aile fertleri
arasındaki ilişkiler, hoşgörü, muhabbet, ülfet ve uyum içinde cereyan ederse,
böyle bir ortamda yetişen çocukların ruh sağlığı da mükemmel olur. Fakat,
birbirine karşı sevgisiz, kaba, vazife ve sorumluluk duygusundan uzak, haşin,
hak hukuk tanımaz bir aile ortamında sadece karı kocanın ruh sağlığı bozulmakla
kalmaz, daha da kötüsü çocukların ruh sağlığı bozulur, onlar hayata küserler,
hiçbir ciddi projeleri olmaz. Böyle bir ortamda yetişen bir çocuk ya evlilik
hayatından nefret eder, ya da evlendiği zaman mesut bir aile yuvası kurmakta
zorlanır.
Aile hayatının çekilmez bir hale geldiği, aile
fertlerinin ruh sağlığının bozulduğu, bu durumun düzeltilmesi de imkansız
görüldüğü bir noktada, boşanmak da her iki taraf yani karı koca için yeni bir
hayata, belki de karşılıklı sevgi ve saygı ortamında huzurlu yeni bir aile
hayatına kavuşmaya vesile olabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Eğer eşler birbirlerinden ayrılırlarsa (ayrılmaktan
başka çareleri kalmazsa) Allah bol nimetleri ile herbirini zenginleştirir.
Allah’ın lütfu geniş, hikmeti büyüktür.” (Nisa/130)
Ancak boşanma kararına varmadan önce tarafların
karşılıklı yapması gereken vazifeleri vardır.
Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Hanımlarınız serkeşlik yaptığı zaman onlara öğüt
verin. Onları yataklarda yalnız bırakın, (serkeşliğe devam ederlerse) dövün.
Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine bir yol aramayın. Çünkü Allah
yücedir, büyüktür.” (Nisa/34)
“Eğer karı kocanın arasının açılmasından korkarsanız,
erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar
barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur. Şüphesiz Allah herşeyi bilen, her
şeyden haberdâr olandır.” (Nisa/35)
Bu ayet-i kerimelerden anlıyoruz ki, karı koca
arasında bir geçimsizlik olduğu zaman hemen boşanmaya teşebbüs etmek doğru
değildir. Çünkü boşanmak en son çaredir.
Her ailede, zaman zaman geçimsizlik olabilir. Bu
geçimsizliğin sebebi her iki tarafın yanlış davranışları veya dışarıdan
müdahaleler yani kayınpeder, kayınvalideler veya yakın akrabaların müdahalesi
olabileceği gibi, karı kocadan herhangi birinin huysuzluğu veya tarafların
fıtraten çok zıt karakterde olmaları da olabilir.
Böyle durumlarda boşanmadan önce yapılması
gerekenleri, yukarıda zikri geçen ayet-i kerimeler bildirmektedir.
Şöyle ki:
1- Öğüt vermek:
Kadınlar ince bir ruh yapısına sahiptirler. Çok çabuk
ekilenirler, bu ince ruh yapıları iyi kullanılırsa, kadınlar için bir lütuftur.
İyi şeylerden etkilenmek, doğru şeylerden etkilenmek onları çok kısa zamanda
yüksek manevi derecelere çıkarır. Hem kendisi ve hem de etrafı için güzel örnek
teşkil eder. Faydalı bir unsur olur.
Ancak kötülerden, kötü çevreden etkilenirse bu hem
kendisi ve hem de ailesi için bir felaket olur. Televizyon programlarında
izlediği ahlâksız ve iffetsiz bir kısım dizilerden etkilenen kızların, evli
hanımların aile yuvalarını terkettiklerini, ahlâksız, namus düşmanı çetelerin
ellerinde perişan olduklarını zaman zaman duyuyor, haberdar oluyoruz.
Kadınların aile çevreleri de mühimdir. Yanlış arkadaş
seçimi, yanlış kadınlarla oturup kalkması da onları menfi olarak etkilemektedir.
Aile reisi olarak kocanın öncelikle yapması gereken hanımını ve kızlarını, kötü
arkadaş çevresinden, kötü komşu çevresinden koruması, gerektiğinde evini bile
değiştirmesidir. Çünkü İslam’da komşuluk çok mühimdir. Ecdadımız: “Ev alma,
komşu al.” diyerek bu hususu vurgulamıştır.
Aile reisi hanım ve kızlarını, saliha, iffetli
kadınlarla tanıştırıp, buluşturup, onlarla ülfet etmelerini sağlamalıdır.
Bu önleyici tedbirleri aldıktan sonra aralarında bir
geçimsizlik olduğu zaman, ona hayır nasihatte bulunmalı, kendisini sevdiğini,
takdir ettiğini ifade etmeli. Ancak zaman zaman yaptığı yanlışları
hatırlatmanın kendisi için bir vazife olduğu, eğer bir koca olarak bunu
yapmazsa mes’ul olacağı, çünkü sevenin sevdiğinin hatalarını en münasip bir
tarzda söylemesinin bir muhabbet tezahürü olduğunu anlatmalıdır. Ayrıca
çocuklarının geleceğini, onların tahsilini, ruh sağlığını, toplum içindeki
yerini düşünmeleri gerektiğini ve benzeri şeyleri öğütlemeli, onlara,
Müslümanca yaşamanın, Allah Teâlâ’ya layıkı ile kulluk yapmanın yollarını
göstermeli, bütün bunları yaparken şefkat, merhamet duyguları içinde, en samimi
bir şekilde yapmalıdır.
Bu geçimsizlik koca tarafından yapılıyorsa o zaman
aynı vazifeyi kadın yüklenmeli ve kocasına hayır nasihatta bulunmalıdır. Kadın dişiliğini en iyi bir şekilde
kullanarak dargınlık, küskünlük ve geçimsizliğe son vermeye çalışmalıdır.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut
kendisinden yüz çevirmesinden korkuyorsa, aralarında bir sulh yapmalarında onlara
günah yoktur. Sulh daima hayırlıdır. Zaten nefislerde kıskançlık hazırdır. Eğer
iyi geçinir ve Allah’tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.” (Nisa/128)
2- Kadını yatağında yalnız bırakmak.
Bir kadın için bu usûl, etkin bir terbiye usûlüdür.
Çünkü kadın için en büyük mutluluk kocasının kendisini sevmesi, ilgilenmesi,
gerektiği zaman düşüncelerini alması, fikirlerine müracaat etmesidir. Onu
yatağında yalnız bırakmak, yani aynı yatakta yatmamak, kadını mutlu eden
sebeplerin hepsinin bir anda yok olması demektir. İnsanı yoktan var eden, onun
bütün özelliklerini bilen Rab Teâlâ böylece onu en etkin bir şekilde terbiye
edecek bu usûlü tavsiye etmektedir.
3- Hafifçe dövmek:
Yukarıda kadınların kocaları üzerindeki hakları
anlatılırken bu husus ayet ve hadislerin ışığında açıklanmış, gerekli izahatlar
yapılmıştır. Orada da anlatıldığı gibi, aslolan kadınları asla dövmemektir. Ama
aile yuvasının yıkılmaması, çocukların perişan olmaması için en son çare olarak
kadının hafifçe dövülmesine müsaade
edilmiştir. Bu müsaade kadını küçümsemek, ona haksızlık yapmak için değil
bilâkis onun ve ailenin iyiliği için yapılmıştır. Çünkü insanlar madenler
gibidir. Herkesin ayrı ayrı özellikleri vardır. Kimisi bir bakıştan, kimisi
ufak bir ikazdan, kimisi sert bir tehditten, kimisi de illâkî dövülmekten
anlar. Onu dövmezseniz sizin aczinize yorumlar ve istismar eder. Diğer tarafta
bazı erkekler de dövme müsaadesini istismar edip haddi aşabilirler. İslam dini
bu gibiler için de tedbirler almış, cezaî müeyyideler koymuştur.
Meselâ, bir kadını kocası döverken vücut azalarından
biri veya bir kaçı zarar görse, kulağını veya parmağını koparsa, elleri çot
olsa veya kötürüm olsa, verdiği bu zararlardan dolayı kocasına diyet lâzım
gelir. Koca, hanımını bir bıçak veya silahla kasten yaralayıp öldürse kısas
gerekir.
Bir erkek hamile karısını tekmelese, dövse, bu
sebepten dolayı kadın çocuğunu düşürse de çocuk ölse, ona da gurre denilen
cenin diyeti düşer.
Bütün bu misallerden de anlaşılacağı üzere erkek aile
reisi yapılmakla kadının üzerinde haksız tasarruflarda bulunma yetkisine sahip
olmuyor.
İslam’da bir kişi diğer bir kişiyi öldürürse, öldüren
kişi kısasen öldürülür. Öldürülen kişinin varisleri kısas değil de diyet
isterlerse katil diyet vermekle yükümlüdür.
Kasten öldürmelerde, diyetin miktarı yüz dişi devedir.
Hata yoluyla veya ona benzer bir tarzla öldürülürse bin altın dinardır. Ceninin
diyeti beş yüz dirhemdir. Her azanın da tesbit edilmiş diyet miktarları vardır.
Bütün bu bilgiler muvacehesinde düşünelim ve İslam’ın
insana verdiği değeri, aile düzenine verdiği değeri idrak edip ona göre hareket
edelim.
Yukarıda zikri geçen önleyici tedbirler alındıktan
sonra hala geçimsizlik devam ediyor, evliliğin devamı mümkün görülmüyorsa artık
karı-kocayı, işkenceye dönüşen bu beraberlikten kurtarmak, her iki tarafı da
hürriyetine kavuşturmak için son başvurulacak çare, boşanmaktır.
Boşanmayı gerektiren sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
1- Şiddetli geçimsizlik.
2- Birbirinden nefret etmek.
3- Kadında cinsî ilişkiye karşı nefrete varan bir
isteksizlik.
4- Erkeğin cinsî iktidarsızlığı veya hadım oluşu.
5- Kadının namaz, oruç gibi ibadetleri hafife alması,
yapmamakta ısrar etmesi.
6- Kadının zina etmesinin sabit olması.
Kadının zina ettiği sabit olunca hiç bekletilmeden
boşanması gerekir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmaktadır:
“Üç kişi vardır ki asla cennete giremezler. Deyyus,
erkeğe benzemeye çalışan erkekleşen kadın, devamlı içki içen kimse.
Deyyus kimdir? diye sordular. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Karısının yanına kimin girdiğine (zina etmesine) aldırmayan kişidir.”
(Tâberâni)
Boşanmaktan başka çare kalmadığı zaman da fevrî
davranışlardan, İslam’a uymayan yol ve tarzlardan sakınmak, boşanmayı da en iyi
bir tarzda yapmak gerekmektedir.
BOŞANMA
ÇEŞİTLERİ
Boşanma çeşitleri ikidir:
1- Sünnete uygun boşama (Sünnî boşama).
2- Sünnete uygun olmayan boşama (Bid’î boşama).
SÜNNETE UYGUN BOŞAMA
Boşanmak mecburiyetinde kalan karı koca birbirlerine
karşı İslam’ın menettiği söz ve hareketlerden sakınmalıdırlar.
Hem boşanma şekli ve hem de boşanma esnasında sünnete
uygun bir yol takip edilmelidir.
Sünnete uygun boşama iki çeşittir:
a- En güzel boşama (Ahsen talak).
b- Güzel boşama (Hasen talak).
En güzel (ahsen) boşama şöyle yapılır:
Kadın hayızlı iken talak verilmez. Hayızdan
temizlendikten sonra cinsi münasebette bulunmadan bir talakla boşar ve üç hayız
müddeti beklenir.
Sonra yine aynı şekilde ikinci defa bir talakla daha
boşar ve üç hayız müddeti beklenir.
Sonra yine aynı şekilde yani hayızdan temizlendikten
sonra cinsi münasebette bulunmadan üçüncü defa bir talakla daha boşar. Böylece
her üç ayda bir, ayrı ayrı üç talakla boşanma tamamlanmış olur.
Bu şekilde yapılan boşama sünnete en uygun ve en güzel
bir tarzda boşama şeklidir.
Bu, boşanmada uzun bir müddettir ve karı kocaya
boşanmadan önce iyi düşünüp, hislerine mağlup olmadan karar vermeleri için
tanınmış bir fırsattır. Bütün bunlara rağmen boşanmada ısrar olur da
boşanırlarsa, en azından sonradan keşke boşanmasaydık, demeyecekleri, pişmanlık
duymayacakları bir boşanma olmuş olur.
Güzel (hasen) boşanma da şöyle yapılır:
Kadın hayızdan temizlendikten sonra cinsî münasebette
bulunmadan bir talakla boşanır.
Sonra ikinci hayızından temizlenince yine cinsi
münasebette bulunmadan ikinci kere bir talak ile boşanır.
Daha sonra üçüncü hayızından temizlenince, cinsi
münasebette bulunmadan üçüncü kere bir talak daha verilir. Böylece üç ay içinde
üç ayrı talakla boşanılmış olur.
Bu boşama şekli sünnete uymayan, bid’at bir boşama
şeklidir. Yukarıda izahı yapılan ahsen ve hasen boşama tarzları gibi yapılmayan
yani:
a- Kadın hayızlı iken,
b- Hayızdan temizlenen kadınla cinsi münasebette
bulunduktan sonra,
c- Bir defada birden fazla talak verme. Meselâ bir
defada üç talakı birden vermek suretiyle yapılan boşama şekilleri, bid’attır.
Sünnete aykırı boşama şekilleridir.
BOŞANMANIN
MEYDANA GELİŞ ŞEKİLLERİ
Boşama niyet etmekle, düşünmekle, kalbden geçirmekla
meydana gelmez. Hatta dilsiz olmayan bir kişinin, “Hanımını boşadın mı?”
Sorusuna başını eğerek karşılık verse, bu da bir boşama sayılmaz.
Boşamak, ancak boşamak için kullanılan kelime ve
cümleleri kullanmakla vâki olur.
Bu kelime ve cümleler de iki kısımdır.
1- Sarih, yani açık olan kelime ve cümleler.
2- Sarih olmayan, kinaye sözlerdir.
Açık sözler, boşamak için kullanılan, boşamayı ifade
eden tabirlerdir ki, bu tabirler, bu sözler kullanıldığı zaman niyete
bakılmadan boşama tahakkuk etmiş olur.
Bu sözlerden bir kısmı şunlardır:
- Sen boşsun.
- Seni boşadım.
- Benden boş
ol.
Bir kişi, aralarında karı koca olma ilişkileri
tamamlanmış, yani cinsi münasebette bulunmuş olduğu hanımına, bu ve buna benzer
bir söz söylerse, boşama niyeti olup olmadığına bakılmaksızın, bir talakı ric’i
tahakkuk etmiş olur.
Açık olmayan kinaye sözlerden bir kısmı talaka niyet
edilsin edilmesin birer bâin talak tahakkuk eder. Bir kısmı için ric’i birer
talak, bir kısmı içinde birer bâin talak vâki olur. Şöyle ki:
- Sen bana haramsın.
- Ben sana haramım.
- Sen bana nâmehrem oldun.
- Helalim haram olsun.
Bu gibi tabirlerden herhangi birisi kullanıldığı zaman
boşama niyeti olsun olmasın, bir bain talak vaki olur.
- Sen benim hanımım değilsin.
- Ben senin kocan değilim.
- Talakını sana sattım.
- Allah boşanmanı diledi.
Bu gibi tabirler niyete muhtaçtır. Yani bir kişi bu
tabirleri hanımını boşamak niyetiyle söylerse birer ric’i talak tahakkuk etmiş
olur. Aksi takdirde boşama vaki olmaz.
- Senden ayrıldım.
- Seni terk ettim.
- Benden kurtuldun.
- Aramızda nikahı fesh ettim.
- Benden uzak ol.
- Aramızda nikah yoktur.
- Seni istemem, kime istersen var.
- Seni bıraktım.
- Sen hür ol.
- Bana yabancı ol.
- Sen bana ölü gibisin.
Bir kişi bu ve benzeri sözlerden herhangi birisini
hanımını boşama niyetiyle kullanırsa bir talakı bâin vaki olur. Hanımını boşama
niyeti ile söylenmemişse boşanma meydana gelmez.
Yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere boşama
iki şekilde vaki olmaktadır:
1- Ric’i talak.
2- Bâin talak.
Karı koca olduktan yani evlenip gerdeğe girerek cinsi
münasebette bulunduktan sonra, gerek açık sözlerle ve gerekse ric’i talaka
teallük eden kinaye sözlerle, bir veya iki kere vaki olan talaktır.
Bir boşamanın ric’i talak olması için şu altı şartın
bulunması gerekir:
a- Boşama cinsi münasebetten sonra olmalıdır.
b- Boşama üç defa olmamalıdır.
c- Boşama bain talakı gerektiren sözlerle olmamalıdır.
d- Boşama talakı bâine delalet edecek bir sıfatla
sıfatlanmamalıdır.
Meselâ: “Seni ‘şedid bir talakla’ boşadım.” gibi
sözlerle olursa boşama bain talak olmuş olur.
e- Boşama büyük veya küçük bir şeye benzetilerek
yapılmamalıdır.
f- Boşama, hulû şeklinde olmamalıdır, yani kadın
kocasının kendini boşaması için kocasına mal vererek boşanma şekli
olmayacaktır. Böyle bir boşanma bâin talakla boşanmadır.
Ric’i talak, kocanın hanımına iddet müddeti içinde
yeniden dönmesine imkan tanıyan boşama şeklidir.
Bir kişi, ric’i talakla boşadığı hanımına, iddeti
içinde, yani iddet müddeti tamamlanmadan, ya sözle ya da fiille dönebilir.
Koca, hanımına sana döndüm, sen hanımımsın demek
suretiyle veya hanımını öpmek, okşamak suretiyle hanımına dönmüş olur.
Ric’i talakla ilgili hükümler:
a- Yeniden nikah yapmaya gerek yoktur.
b- Yeniden mehir vermek gerektirmez.
c- Birleşmek için kadının rızasına lüzum yoktur.
d- Talakı ric’inin iddetinde karı koca aralarında bir
perde olmak şartıyla aynı odada bulunabilirler. Kadın koku sürünebilir, süs
eşyası kullanabilir.
e- Ric’i talakta yeniden birleşmek için şahitlere
gerek yoktur. Bununla beraber şahit bulundurmak menduptur.
f- Ric’i talakın iddeti tamamlanmadan karı kocadan
birinin ölmesi halinde diğeri ölene varis olur.
g- Kadının iddeti tamamlanmadan kocası ölse, kadının
iddeti tamamlanmış sayılır.
Kadına cinsi münasebette bulunmadan önce vaki olan
veya kadınla cinsi münasebette bulunduktan sonra beynunet, yani ayrılık ifade
eden kinaye bir sözle yahut da sarih, yani açık bir sözle yapılıp ayrılığa
delalet eden bir sıfatla sıfatlanan veya bir şeye benzetilerek yapılan, yahut
da üç kere yapılmış olan boşamaya bâin talak, ayıran boşama denir.
Bâin talakın tarifinden de anlaşıldığına göre:
a- Bir kimse hanımı ile cinsi münasebet yapmadan iki
veya üç talak ile birden boşasa, o boşama ile ayrılık hasıl olmuş ve kadın bain
talakla boş olmuş olur.
b- Karısı ile cinsi münasebette bulunduktan sonra
ayrılık ifade eden sözlerle yapılan boşamalarda bain talak vaki olur.
Bâin talakın hükmü:
a- Bâin talakla derhal ayrılık vâki olur. Yani karı
koca birbirlerinden ayrılırlar ve kadının mehri müecceli derhal mehri muaccele
dönüşür ve mehrini kocasından talep edebilir.
b- Karı-koca ilişkileri yapılamaz, evlilik biter. Aynı
odada beraber kalamazlar. Kadın ziynet eşyası kullanamaz.
c- Kocanın nikahı devam ettirmeye hakkı olmaz. Çünkü
nikah sona ermiştir.
d- Karı koca birbirlerine vâris olamazlar.
e- Bir veya iki bâin talakla boşamada koca hanımının
rızasını almadan nikahını yenileyemez.
f- Bir veya iki bâin talak vâki olunca yeniden bir
araya gelmek isteyen karı kocanın yeni bir nikah yapmaları gerekir.
g- Bu nikahda iki şahit bulundurulma mecburiyeti
vardır.
h- Kadın mehrinin artırılmasını isteyebilir.
Bir kimse hanımını bir veya iki bâin talakla boşarsa
bu ayrılığa küçük ayrılık denir ki, karı koca aralarında anlaşıp, yeni bir nikah
yaparak yeniden bir araya gelebilirler.
Bir kimse gerek bâin talakla ve gerekse ric’i talakla
hanımını üç defa boşarsa, bu üç defa boşama bir kerede vâki olsa da, meselâ:
“Sen üç talakla boş ol.” dese böyle bir boşama neticesinde büyük ayrılık vaki
olur ki, artık bu karı koca yeni bir nikah yaparak bile bir araya gelemezler.
Ancak boşanan kadın başka bir erkekle evlenir ve daha sonra o evlendiği kişi
ölür veya ondan boşanırsa o zaman istediği taktirde boşandığı ilk kocası ile
tekrar evlenebilir.
Bir kişi başka birine vekâlet vererek veya hanımına
açık bir şekilde mektup yazarak hanımını boşayabileceği gibi, tefviz yoluyla da
hanımından boşanabilir. Tefviz, kocanın boşama hakkını hanımına vermesi
demektir. Şayet hanımı küçük ise, bu hak hanımının velisine verilebilir.
Bir koca, hanımına: “Kendini benden boşa.” dese,
hanımı da: “Kendimi senden boşadım.” dese, kadın kocasından bir talakı bayinle
boş olur.
Tefviz, bir nevi temlik olduğundan, bir koca boşama
hakkını hanımına verdiği zaman, bu tefvizden rucû edemez.
Keza bir kişi hanımına açık ve anlaşılır bir şekilde
mektup yazıp: “Seni boşadım.” dese hanımı ondan boş olur.
İlâ, yemin etmek demektir. Bir kişi hanımı ile dört ay
müddetle cinsi münasebette bulunmamaya yemin etse ve dört ay içinde muktedir
olduğu halde hanımı ile cinsi münasebette bulunmasa, hanımı bayin bir talakla
boş olur. Şayet dört ay tamamlanmadan önce cinsi münasebette bulunursa talak
vaki olmaz. Yeminini bozduğu için yemin keffâreti gerekir.
İslam öncesi cahilî dönemde erkekler hanımları ile
ilişki kurmamak için yemin ediyorlar ve bunun müddetini çok uzun tutuyor, bir
yıl, iki yıl hanımları ile cinsi münasebette bulunmuyorlardı. Böylece kadınlar
mağdur ediliyorlardı. İslam dini ilâ müddetini dört ayla tahdit etti ve dört ay
içinde hanımıyla cinsi münasebette bulunmazsa hanımını boşamış saydı. Böylece
kadınların mağduriyeti giderilmiş oldu.
Şayet dört ay içinde hanımıyla cinsi münasebette
bulunursa o zamanda yeminini bozduğu için yemin keffâreti vermekle kocayı
cezalandırdı ki, olur olmaz şeyler için yemin etmesin. Çok ciddi bir müessese
olan aileyi ve aile efradını huzursuz etmesin.
İlâ konusunda Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Hanımlarından uzak kalmaya (cinsi münasebette
bulunmamaya) yemin edenler için dört ay beklemek vardır. Eğer (bu dört ay
müddet içinde kadınlarına) dönerlerse, şüphesiz Allah çokca bağışlayan ve
esirgeyendir. Eğer (yemin edenler dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar
verirlerse, şüphesiz Allah işiten ve bilendir.” (Bakara/226-227)
Karı koca arasında şiddetli geçimsizlik neticesinde
kadının kocasına belli bir mal karşılığında boşanma talebinde bulunması ve
kocanında bu teklifi kabul etmesiyle boşanma vaki olur ki, buna hulû yoluyla
boşanma denir. Hulû yoluyla boşanma teklifi koca tarafından da yapılabilir.
Kadın kocasının bu teklifini kabul ettiği takdirde bir bain talakla boşanma
vâki olur.
Şayet geçimsiz olan, haksız olan koca ise, kocanın
boşanma karşılığında hanımından para talep etmesi mekruhtur.
Geçimsiz ve haksız olan kadın ise, o zaman boşanma
karşılığında kocanın karısından mehir olarak veya başka şekilde verdiği mal
miktarınca hanımından mal veya para alması caizdir. Verdiklerinden daha fazla
alması ise mekruhtur.
Lian, lânetleşmek manasınadır.
Karısının zina ettiğini iddia eden bir koca, şayet
iddiasını ispat edemez, yani dört erkek şahit getiremez ise karı koca hakimin
huzurunda lânetleşirler. Her iki tarafa doğru olduklarına dair dörder defa
yemin ettirilir. Beşinci defata: “Eğer karım doğruysa, Allah’ın lâneti üzerime
olsun.” Kadın da beşinci defa da: “Eğer kocam doğruysa, Allah’ın lâneti üzerime
olsun.” der. Böylece karı kocadan her biri lian yaparlarsa, koca iftira
cezasından, kadın da zina cesazından yani recmolunmaktan kurtulur. Bu durumda
hakim onları boşar. Bu boşama bir bain talakla boşamadır.
Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Karılarına zina isnadında bulunup da, kendilerinden
başka şahitleri olmayanlar, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru
söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik
etmesi, beşinci defada, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lânetinin kendi
üzerine olmasını dilemesidir.
Kadının kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair
dört defa Allah adına yemin ile şahitlik etmesi, beşinci defada, eğer kocası
doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gadabının kendi üzerine olmasını dilemesi
kendinden cezayı kaldırır.” (Nur/6-7-8-9)
Abdullah ibni Abbas radıyallahu anh şöyle rivayet
etti:
“Hilâl bin Ümeyye Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellemin huzurunda karısının Şerik bin Sehmâ ile zina ettiği iddiasında
bulundu. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- Ya şahit getireceksin ya da sırtına kamçı
yiyeceksin.
Hilâl bin Ümeyye:
- Birimiz hanımının üstünde bir adam görürse şahit mi
arayacak? dedi.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem tekraren:
- Ya şahit getireceksin, ya da sırtına kamçı
yiyeceksin, buyurdu.
Bunun üzerine Hilâl bin Ümeyye şöyle dedi:
- Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, ben doğru
söylüyorum. Muhakkak Allah sırtımı kamçıdan kurtaracak bir hüküm indirecektir.
Çok geçmeden yukarıda zikri geçen Nur suresindeki
ayet-i kerimeler nazil oldu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hemen haber
gönderip karı kocayı çağırttı. Hilâl şahitlik etti. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu:
- Allah birinizin mutlaka yalancı olduğunu söylüyor.
İçinizde tevbe edecek yok mu?
Sonra Hilâl’in karısı ayağa kalkıp dört kere şehadette
bulundu. Beşinci şehadete gelince şöyle dedi:
- Eğer o, (kocam) doğru söyleyenlerden ise kendisini
kastederek Allah’ın azabı onun üzerine olsun, dedi. Kadına:
- Şayet yalancı isen bu söz büyük azabı gerektirir,
dediler.
Bunun üzerine kadın durduğu yerde sarsılıp sendeledi.
Geriye döndü, döneceğini sandık.
- Ben kesinlikle kavmimi bir daha rezil etmem, dedi ve
ondan sonra da çekip gitti. Kadının ardından Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
- Dikkat edin, kadını gözetin. Eğer iki gözü sürmeli,
makadının iki tarafı etli, ayakları dolgun çocuk doğurursa, anlayın ki o çocuk
Şerik bin Semhâ’dandır.
Kadın gerçekten o nitelikte bir çocuk doğurdu. Bunun
üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- Allah’ın kitabında (Lian yapanlara ceza
verilmeyeceği hakkında) bir hüküm geçmemiş olsaydı, onunla görülecek işim
olurdu. Ona had tatbik ederdim.” (Buhari)
Koca liandan kaçınır sonra da hanımına iftira ettiğini
itiraf ederse kendisine seksen değnek iftira cezası tatbik edilir. Kadın da
liandan kaçınır ve zina ettiğini kabul ederse kendisine zina cezası uygulanır,
yani recmedilir.
İnnîn, cinsi münasebete gücü olmayan kişidir. Bir
kadın, bir erkekle nikahlansa, nikahtan sonra kadın, kocasının innîn olduğunu
öğrense ve kadın boşanmak için müracaat etse, hakim onları hemen boşamaz. Kameri
yıl ile bir yıl mühlet verir. Bir yıl içinde cinsi münasebet vâki olmamışsa,
bunu karı koca da itiraf etmişlerse, hakim boşama kararı verir. Bu boşama, bir
bain talaktır.
Şayet koca cinsi münasebette bulunduğunu iddia eder,
kadın da inkâr ederse, o zaman sözüne inanılan, yalan söylemediklerine
güvenilen bir kısım kadınlara müracaat edilir. O kadınlar, kendisine cinsi
münasebette bulunmadığını iddia eden kadını muayene ederler. Kadınlar, cima
edildiğini söylerlerse, boşanma vaki olmaz. Şayet cinsi münasebette
bulunulmadığını söylerlerse, hakim boşama kararı verir.
Aynı durum, Müslüman, sözüne güvenilir bir doktorun
muayene ve kararıyla da vâki olur.
Bir erkekle evlenen kadın, kocasının cinsel
organlarının kesilmiş olduğunu veya hadım olduğunu öğrense, boşanmak için
hakime müracaat edebilir. Kocanın durumu tesbit edildikten sonra bir sene
bekletilmeden karı kocanın arası ayrılır. Hakim boşanmalarına karar verir.
Hakimin verdiği bu boşanma kararı bir bain talakla boşanmadır.
Evlilik müessesesi çok ciddi bir müessesedir. Şaka
götürmez. Dolayısıyla bir kimse şaka yoluyla hanımını boşarsa, hanımı boş olur.
Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Üç şey vardır ki bunların ciddisi de ciddi, şakası da
ciddidir. Onlar nikah, talak ve ricattır. (ric’i talakla hanımı boşadıktan
sonra yeniden hanımına dönmek.)” (Ebu Davud, Tirmizi)
BOŞAMALARI
GEÇERLİ OLMAYAN KİŞİLER
1- Deli olan,
2- Akil baliğ olmayan çocuk,
3- Uyuyan kişi,
4- Bunamış kişi,
5- Bir kimse kendi isteği ve iradesi ile değil de
zorlamaya gücü yeten bir kişi veya kişilerce içki içirilse, afyon çektirilse
veya esrar içirilse ve bunlardan dolayı şuurunu kaybetse, ne söylediklerini
bilemese, bu kimsenin boşaması geçerli değildir.
6- Herhangi bir hastalıktan dolayı bir kimse geçici
olarak şuurunu kaybetse, şuuru üzerinde olmadığı zaman da hanımını boşadığını
söylese, onun bu boşamasına itibar olunmaz.
7- Hata yoluyla hanımını boşayan kişinin bu boşaması
da muteber değildir. Meselâ bir kişi, hanımına “Bugün misafirlerim gelecek, şu
oda boş olsun.” diyecekken yanlışlıkla “Sen boş ol.” dese, böyle bir sözle
boşama vâki olmaz.
Âkil, baliğ, mükellef, Müslüman bir kocanın hanımının
sırtını, boynunu, cinsel organını ve bunlar gibi bir azasını anasının veya
gerek neseben ve gerekse süt emme yoluyla kendisinin nikahlanması haram olan
bir kadının kendisine bakması haram olan bir uzvuna benzetmesine zıhar denir.
Meselâ: Koca, hanımına: “Sen bana anamın sırtı
gibisin.” dese zıhar yapmış olur. Bu durumda keffaret vermediği müddetçe hanımı
ile cinsi münasebette bulunmak, hanımını öpmek ve benzeri yakınlıklar ona haram
olur.
Zıhar Keffareti:
1- Öncelikle
köle azat etmektir.
2- Azad
edecek köle bulamazsa ara vermeden arka arkaya iki ay oruç tutmaktır.
3- Oruç
tutmaya güç yetiremeyecek kadar yaşlı, iyilişme ihtimali bulunmayan bir hasta
ise, sabahlı akşamlı altmış fakiri doyurmak veya herbirine sadakayı fıtır
kıymetinde para vermektir.
Huveyle binti Malik bin Salebe radıyallahu anhayı
kocası Evs bin Samit radıyallahu anh ona kızarak, sırtını anasının sırtına
benzetmek suretiyle zıhar yapmıştı. O zamanlarda zihar bir nevi talaktı. Zihar
yapan hanımından ebediyen boşanmış sayılırdı. O güne kadar da bu konuda bir
hüküm inmemişti. Huveyle radıyallahu anha, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
selleme gelerek buna bir çare bulmasını istedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem de mevcut olan duruma göre kocasına dönemeyeceğini söyledi. Huveyle
radıyallahu anha bunun talak olamayacağını söyleyip duruyor ve sık sık
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna çıkıyordu.
Nihayet bu hususta Allah Teâlâ hükmünü bildirdi ve
şöyle buyurdu:
“Kocası hakkında senin ile tartışan ve Allah’a
şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı
işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir.
İçinizden zihar yapanların kadınları, onların anaları
değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar
çirkin ve yalan bir laf söylüyorlar. Muhakkak Allah affedici, bağışlayıcıdır.
Zihar yaparak kadınlarından ayrılmak isteyip de sonra
söylediklerinden dönenlerin hanımları ile temas etmeden önce bir köleyi azat
etmeleri gerekir. Size öğütlenen budur. Allah yaptıklarınızdan haberdârdır.
Buna imkan bulamayan kimse, temas etmeden önce
aralıksız olarak arka arkaya iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen,
altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme) Allah’a ve Rasulüne inanmanızdan
dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır.”
(Mücadele/1-9)
İddet, nikahın izalesi yani bâin bir talakla veya üç
talakla boşanmadan dolayı, yahut da kocası ölen bir kadının belirli bir müddet
beklemesidir.
Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Boşanmış kadınlar, bizzat kendileri üç hayız veya üç
temizlik müddeti beklerler (beklesinler).” (Bakara/228)
“Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri
kendiliklerinden dört ay on gün beklerler (beklesinler).” (Bakara/234)
“Ey Peygamber! Kadınları boşamak istediğiniz zaman
onları iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti de sayın.” (Talak/1)
1- Hayızdan kesilmemiş boşanan kadının iddet müddeti
üç hayız müddetidir.
2- Hayızdan kesilmiş boşanan kadının iddet müddeti üç
hayız müddetidir.
3- Kocası ölen kadının iddet müddet dört ay on gündür.
4- Hamile kadınların iddeti doğum yapmasıyla biter.
5- Kocası ölüm hastalığında iken boşanan kadının
iddeti. Bu durumdaki bir kadın ölüm iddeti ile boşanma iddetinin hangisi daha
uzun olursa o iddet müddetini bekler.
Kadınların iddet beklemesinin bir çok hikmeti vardır.
Her şeyden önce bu Allah Teâlâ’nın bir emridir. Her Müslüman bu emre uymakla
mükelleftir. Bu hikmetlerden bir kısmı şöyledir:
1- Kadının boşandığı kişiden veya ölen kocasından
hamile olup olmadığının anlaşılması, çocuğun nesebinin karıştırılmaması.
2- Üç talakla boşanmayanlar için iddet müddeti iyice
düşünme, tefekkür etme, yapılan hatalardan dönme ve yeniden bir araya gelme
için bir fırsat, verilen bir mühlettir.
3- İddet aynı zamanda ahlâkîdir. Kocası ölen veya
boşanan bir kadının hiç beklemeden evlenmesi, hem geçmiş hatıralara, hem de
çocuklarına, akrabalarına karşı bir saygısızlıktır.
4- İddet aynı zamanda bir vefadır. Geçmiş aile
hayatına, çocuklarına ve akrabalarına karşı bir vefadır.
5- Kadın, gerek kocasının ölümü ile ve gerekse,
boşanmakla ruhen ve bedenen yıpranmıştır. Bir müddet bekleyip hem rûhen, hem
bedenen dinlenmesi, zihninin durulması ve ileriki yaşantısı hakkında sağlıklı
karar vermesi gerekir. Bunun için de zamana ihtiyacı vardır. İddet bunun için
de gereklidir.
İDDET
İLE İLGİLİ BİR KISIM HÜKÜMLER
1- İddet bekleyen bir kadın başkasıyla evlenemez.
2- Nişanlanamaz.
3- Boşanma iddeti bekleyen bir kadın iddet müddetince
meşrû bir mazereti olmadıkça evinden çıkamaz, evini değiştiremez. Ev yıkılır,
kiracı olur da ev sahibi zorla evinden çıkarır veya bulunduğu evde canından ve
malından emin olmazsa evini değiştirebilir.
4- Ölüm iddeti bekleyen kadın ise gündüzleri evinden
çıkablir. Gecenin az bir kısmında da çıkabilir. Ancak geceyi başkasının evinde
geçiremez, başkasının evinde yatamaz.
5- Boşanan kadın ve erkek bir fitne zuhur etmez veya
koca fasık birisi olmazsa iddet müddetince aynı evde kalabilirler.
6- Kadının kocası fasık olursa ya kadının ya da
erkeğin beraber kaldıkları evden çıkması gerekir. Uygun olan erkeğin
çıkmasıdır.
7- Erkek, kadının iddetini kendi evinde tamamlamasına
mani olamaz.
8- Bâin bir talakla boşanan veya kocasının ölümü
sebebiyle iddet bekleyen kadının, güzel koku sürünmesi, güzel, dikkat çekici
elbiseler giymesi uygun değildir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmaktadır:
“Kocası ölen kadın, sarı renkli ve kırmızı elbiseler
giyemez. Ziynet kullanamaz. Kına yakamaz. Sürme çekemez.” (Ebu Davud)
9- Ric’i talakla boşanan kadın güzel koku sürünebilir.
Güzel elbise giyebilir. Ziynet eşyası kullanabilir. Çünkü böyle bir kadının
yeniden kocasına dönme ihtimali vardır.
10- Gerdeğe girmeyen, kendisiyle cinsi münasebette
bulunulmayan kadının iddet beklemesi gerekmez.
İDDET
BEKLEYEN KADININ NAFAKASI
İddet bekleyen bir kadının iddeti bitene kadar
nafakası kocasına aittir. Bu nafakaya elbise dahil değildir. Kadın daha önceki
elbiseleri ile iktifa eder. Ancak koca, evinin bir kısmını, bir odasını
boşadığı hanımına tahsis eder. Onu evinden çıkarmaya kalkışmaz. Her türlü
yiyecek, içecek, diğer zaruri ihtiyaçlarını karşılar. Kadının emzikli çocuğu
var da kadın emziriyorsa, hanımına buna karşılık ücret verir. Bu hususta Allah
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Boşanan kadınları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin
bir bölümünde oturtun. Onları gitmeleri için sıkıştırıp zarar vermeye kalkışmayın.
Eğer hamile iseler doğum yapana kadar nafakalarını verin. Sizin için (emzikli)
çocuğu emzirirlerse onlara ücretlerini verin. Aranızda uygun bir şekilde
anlaşın. Eğer güçlük çekerseniz çocuğu başka bir kadın emzirecektir
(emzirsin).” (Talak/6)
İDDET
NAFAKASI İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
1- İddeti gerektiren ve günah sayılmayan her boşama
için boşanan kadına, kocasının nafaka vermesi gerekir.
2- Gerdeğe girmeden, cinsi münasebette bulunmadan
boşanan kadına nafaka vermek gerekmez.
3- Vefat eden bir kişinin, ölüm iddeti bekleyen
hanımına nafaka verilmez.
4- Çocuğun nafakası babaya, beslenmesi anaya aittir.
Boşanan bir kadın emzikli çocuğunu emzirse, çocuğun babası anneye ücret
vermekle mükelleftir.
5- Boşanma neticesinde anneye teslim edilen küçük
çocukların nafakası da babaya aittir.
6- Boşanma kadının zina, irtidad ve benzeri bir
günahından dolayı yapılmışsa kadına nafaka verilmez.
7- Kadının iddet nafakası, iddetin bitimine kadar
devam eder. İddet bitiminde nafaka vermek mecburiyeti kalkar.
8- Karı koca aralarında anlaşarak veya hakime müracaat
edip de hakimin kararıyla bir nafaka takdir edilse, nafakanın verilme tarihi
için iddet müddetinin dışında verilmek üzere anlaşsalar veya nafakayı takside
bağlayıp da taksitlerin bir kısmının ödenme tarihleri iddetin bitiminden
sonraki bir zamana kalsa, böyle bir iddet nafakası iddetin bitmesiyle düşmez.
a a a
Allah’ım! Müslüman ailelere güzel geçim, cennetî bir
huzur ihsan et. Hayırlı evlatlar nasip et. Aile yuvalarımızı İslam’ın
öğrenildiği en üst seviyede yaşanıldığı bir mektep, bir mekan eyle. Bizleri ve
nesillerimizi nefsin, şeytanın, şerir insanların, şerir düzenlerin
tasallutundan koru. Bizleri ve nesillerimizi razı olduğun güzel ameller ve
güzel hizmetler yapmakta muvaffak kıl. Âmin ya Muîn.
a a a