KIBLE. 1

Çıkarılan Hükümler: 3

BÜTÜN İNSANLAR İÇİN MÜŞTEREK MÂBED.. 4

 

KIBLE

 

«Doğu da Allah'ındır, batı da. Bunun için nereye döner, yüzünüzü çevirirseniz Allah'ın vechi (kıblesi) oradadır. Doğ­rusu Allah vâsi'dir ve her şey'İ gereği gibi bilendir.» (El-Bakara sûresi, âyet: 115).

İbâdetlerde gelişi güzel bir istikamete teveccüh edilmez. Bütün semavî dinlerde bu böyledir. Hattâ Sâmî kavimler ara­sında bile rastgele cihetlere yönelinerek ibâdet yapılmadığını güvenilir kaynaklardan öğreniyoruz. Tevrat Kırallar faslı 8/44 de deniliyor ki: «Eğer kavmin, onları göndereceğin bir yoldan düşmanına karşı cenge çıkarsa ve Rabbe, seçtiğin şehre ve is­min için yaptığın eve doğru duâ ederlerse, o zaman dualarını ve yalvarışlarım gökte işit ve onların dâvasını gör.»

Bundan başka Hazret-i Danyal'ın günde üç defa Kudüs istikametine yönelip duâ ettiğine dair kayıtlar vardır.

Hicretten Önce Beytü'l-Makdis'e yönelip ibâdet eden Müs­lümanlar, hicretten 16 veya 17 ay sonra ilâhî emir gereğince Kabe'ye yönelerek ibâdet etmişlerdir.

Âyet-i Kerîme'nin tefsir ve tahlîline gelince:

Maşrık, güneşin doğduğu, mağrıp güneşin battığı taraf de­mektir. Zikr-i cüz', irâde-yi küll kabilindendir. Bu mânâyla iki taraf arasındaki yerlerle diğer taraflar bu hükme dahildir.

«Hangi cihete yönelirseniz Allah'in vechi (yönelmeniz için size hoş gördüğü kıble) oradadır.» Âyetin  geniş  mânâsından  kıble  cihetinde  şüpheye  düşüldü günde zanngaalibe göre amel edilmesi istidlal edilmiştir. Yok­sa her hangi bir cihete bile bile yönelip namaz kılmak caiz de­ğildir. Çünki CenâbHakk: «Evet, Habibim, hangi yerden (sefere) çıkarsan (namazda) yü­zünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. (Siz de ey mü'minler), ne­rede olursanız (olun) yüzlerinizi o yana döndürün.» (EI-Baka- re sûresi, âyet: 144) buyuruyor.

Zemahşerî (Mahmûd)a göre; mânâ şöyledir: «Mescid-i Ha­ram'da veya Beytü'I-Makdis'de namaz kılmaktan men'edildiği-niz zaman (üzülmeyin), yeryüzünün her yanı size mcscid kı­lınmıştır; istediğiniz bölgede namaz kilin; kıbleye yüz çevir­mek her yerde sizin için mümkündür; bâzı mescidlere has de­ğildir.

îbnü Münzir, İbnü Ebî îlâtem'in rivayet ettiği, Hâkim'in sahîh gördüğü ve Beyhakî'nin kendi süneninde tahrîc ettiği ri­vayette, îbnü Abbas (R.A.) dedi ki: «Kur'ân'dan ilk neshedilen âyet, kıbleyle ilgili   âyetidir. Resûlullah (S. A.V.) bu âyet uyarınca Beytü'l-Atîk'i terkederek Beytü'1-Mak-dis'e doğru namaz kıldı. Sonra Cenâb-ı Allah onun yüzünü Bey-tü'1-Haram'a doğru çevirmeyi irâde etti ve: «Hangi yerden çıkarsan (çık, namazda) yüzünü   Mescid-i Haram'a   doğru   çevir,» âyetiyle yukarıdaki âyeti neshetti

îbnü Münzir buna yakın bir haberi îbnü Mes'ud (R.A.)den rivayet etmiştir.

Müslim, Tirmizî ve Neseî, İbnü Ömer (R.A.) nın şöyle de­diğini rivayet etmişlerdir.

«Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) bineğinin üzerinde —bine­ği ne yana yüz çevirirse çevirsin— nafile namaz kılarlardı.» Sonra îbnü Ömer (R.A.) şu mealdeki âyeti okudu: «Hangi ci­hete yönelirseniz Allah'ın vechi (yönelmeniz için size hoş gör­düğü kıble) oradadır.» îbnü Ömer (R.A.) devamla: «İşte bu âyet bunun hak­kında inmiştir,» dedi.

Demek ki îbnü Ömer'e göre âyeti, âyetiyle nesh edilmemiştir. Birincisi nafile namazla ilgilidir. Buna benzer bir rivayeti îbnü Cerîr, Dâre Kutnî ve Hâkim sahîh bir senetle çı­karmışlardır.

Sahîh-i Buhârî'de Câbir bin Abdullah (R.A.) den yapılan rivayette de;

«Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) nafile   namazları   binitinin çüzerinde doğu v.b. cihetlere doğru kılarlardı. Farz namaz kıl­mak İstediğinde iner, kıbleye dönerek kılarlardı.»

îbnü Mâce, îbnü Cerîr ve diğerlerinin Amr bin Rebî'a'dan yaptıkları rivayette ise, Amr diyor ki: «Zifirî karanlık bir ge­cede Peygafcıber (S.A.V.) ile beraber bulunuyorduk, bir yere indik. Herkes namaz kılmak için taş toplayıp birer mescid yap­maya çalıştı. Sabahladığımızda, kıbleden başka bir tarafa yö­nelerek namaz kıldığımızı gördük. Bunun üzerine Peygamber'e (S.A.V.) müracaat edildi:

  Ey Allah'ın Resulü! Bu gece kıbleden başka bir tarafa yüz çevirip namaz kılmışız!..

Bunun üzerine «Doğu da Allah'ındır, batı da. Bunun için nereye döner yüzünüzü çevirirseniz Allah'ın vechi (kıblesi) oradadır.» mealindeki âyet indi ve Resûlüllah (S.A.V.) bizlere:

  «Namazınız gelip geçti (oldu bitti, endişe edilecek bir şey yok)» buyurdular.

Dâre Kutnî, îbnü Merdveyh ve Beyhakî de, Câbir bin Ab­dullah (R.A.) den buna benzer bir rivayet yapmışlardır.

«Allah'ın kıblesi oradadır».

îbnü Mâce'nin Ebû Hüreyre (R.A.) den yaptığı rivayette Peygamber (S.A.V.) buyurdular ki:-

«Doğuyla batı arası kıbîedlr

Îbnü Ebî Şeybe, Dâre-Kutnî ve Beyhakî de buna yakın bir rivayet çıkarmışlardır.

Şimdi bütün bu rivayetlerden çıkarılan hükümler:

1- Sâhib Keşşaf Zemahşerî'ye göre: Âyet, namaz kılar­ken kıbleye yönelmenin yalnız mescidlere has olmadığım, her yerin Müslümanlara mescid sayıldığını beyân ettiğinden, nere­de namaz kılmıyorsa oradan kıbleye yüz çevirmenin gerektiği­ne delâlet vardır.

2- İbnü Abbas (R.A.)ya göre: Cenâb-ı Peygamber {S.A.V.) önceleri Beytü'l-Makdis'e yönelir namaz kılarlardı.

«Hangi yerden çıkarsan (çık namaz­da) yüzünü Mescidi Haram'a doğru çevir» âyeti inince Pey­gamber (S.A.V.) artık Beytü'l-Haram'a yüz çevirip namaz kıl­maya başladı ve «Doğu da Allah'ındır, batıda....» âyeti böylece hükümsüz kaldı.

3- Buharı, Müslim, Tirmizî ve  Neseî'nin, İbnü Ömer (R-A.)dan çıkardıkları rivayette:  âyeti nafile namazlarla ilgilidir; seferde hayvan üzerinde yol alırken nafile namaz kılanın kıbleye yönelmesi şart değildir. Fukahâ-nın da görüşü böyledir; fetva buna göre verilmiştir.

4- îbnü Mâce ile îbnü Cerîr'in Amr bin Rabi'a'dan yap­tıkları rivayete göre: Âyet-i Kerîme, herhangi bir sebepten do­layı bilinmeden kıbleden başka bir tarafa namaz kılınır, sorv ra farkına varılırsa, namazın tamam olduğuna, iadesi lâzım gel­mediğine delâlet eder. Çünkü iniş sebebi bunu ifâde ediyorir

«Biz, yüzünü (Vahye intizaar ve iştiyaakindan) çok kerre göğe doğru evirip çevirdiğini muhakkak görüyoruz. Şimdi se­ni herhalde hoşnud olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. (Na­mazda) yüzünü artık Mescid-i haram tarafına (Kâ'be semtine) çevir. (Ey mü'minler,) siz de nerede bulunursanız (namazda) yüzlerinizi o yana döndürün. Şüphe yok ki kendilerine kitap verilenler bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu pek iyi Bilirler v° Allah onların yapacaklarından gaafil değildir.» (El-Bakare sûresi, âyet: 144).

Bu âyet bütün müslümanlarm tek bir ümmet olduklarını ifâde ediyor. Onun için bütün müslümanlarm aynı kıbleye dö­nerek hedefi bir, maksadı bir, müttehit bir ümmet olarak gö­rünmeleri tavsiye ediliyor. Kıble birliği, hedef ve maksat bir­liğinin remzidir. Müslümanlar her nerede bulunurlarsa bulun­sunlar, kıbleye dönmekle hep bir araya gelmiş olurlar. Müslü­manlar kıbleye döndükçe ayni ruhanî maksadı gözeten tek bir ümmet teşkil ettiklerini gösterdikten başka îslâm kardeşliği­ni de bütün vakariyle tecelli ettirirler. Resûl-i Ekrem, ehli kıb­lenin tekfir olunmamalarım bunun için emretmiştir. Bu su­retle Kabe, Allah birliğinin kutsî sembolü olduktan başka in­sanlık birliğinin de ulvî timsalidir.

Âyetin tahliline gelince:

«Şatr»dan maksad, taraf ve cihettir. Ayrıca bu kelime «ya- n» mânâsına da gelir,  de oldu§u &hi-

«Bâzı» mânâsına da kullanıldığı yerler olmuştur. Fakat âyet­teki «şatr» Kabe semtini ifâde eder.

îmam-ı Kurtubî'ye göre: Görebilme mevkiinde olanlar için Kabe'nin kendisine yüz çevirmek farzdır. Görebilme mevkiin­de olmıyanlar ise o semte yüz çevirirler. îbnü Cerîr'in îbnü Abbas (R.A.)dan çıkardığı bir hadîste:

«Beytü'llah'ın hepsi kıbledir. Beytü'llah'ın kıblesi ise kapısıdır.»

Beyhakî'nin kendi süneninde merfuan çıkardığı bir ha­dîste de:

«Beytüllah Mescid ehline kıbledir. Mescidü'l-Haram, ha­ram ehline kıbledir. Haramın kendisi de şarkından garbına ka­dar yeryüzünde bulunan ümmetime kıbledir.»[1]

 

Çıkarılan Hükümler:

 

 1- Kıble ehli tekfir olunmaz.

2 -Görebilme   mevkiinde olanlar için Kabe binasının kendisi kıbledir. Görebilme mevkiinde olmayanlar için o se-met kıbledir.

3- Beytü'llah Mescid ehline: Mescidü'l-Haram, harem ehline: harem de doğudan batıya bütün ümmetin kıblesidir.

Kıble tâyini hakkında yazılmış birtakım eserler vardır. Bil­hassa el-Battanî (929). îbnü Yûnus (1009), Ebû'1-Vefâ (998), Hasan el-Hüseyn bin Haysem (ölüm: 1039) ve Birûnî (ölüm: 1048) gibi büyük heyetşinaslar yetişmiştir. Ayrıca onaltıncı asırda kıble istikameti hakkında iki özel eser yazılmıştır. Bi­ri, Mirim Çelebî'nin Risâletün fi tahkîk semti'L-kıble, diğeri Nakibü'l-Halebî'nin «Fi istihraci'l-kıble» adlı kitabıdır.

Bugün için istenilen yönü kesin olarak bulmak için bütün ufuk dairesi 360'a bölünerek bunlara derece adı verilmiştir. Ayrı olarak bununla da yetinilmemiş, dereceler dakikalara, da­kikalar da saniyelere bölünmüştür. 60 saniye 1 dakika, 60 da­kika da bir derecedir.

îşte bu bölünüş, ufuk dairesindeki herhangi bir noktanın doğrultusunu kesin olarak belirtmeyi sağlar.

Yeryüzündeki bir noktanın yönü, derece cinsinden göste­rildiği zaman hemen hemen hiç yanlışlık yapılmaz. Üstelik yol­culuklarda arada bir yapılacak hatâ yol boyunca düzeltilebilir. [2]

 

BÜTÜN İNSANLAR İÇİN MÜŞTEREK MÂBED

 

«Şüphesiz, İnsanlar içîn (yeryüzüne) ilk konulan mâbed, elbette ki Bekke (= Mekke)de olanıdır; âlemler için mübarek­tir ve hidâyetin kendisidir.» (Al-î İmran sûresi, âyet: 96)

Yeryüzünde bütün insanları «Lâ ilahe illâ'îlah» kelimesi etrafında toplamak, aradaki dîn, mezhep ve i'tikad farkını kal­dırmak ve «Bir» Allah fikrini hâkim kılmak için Allah emriy­le ilk yapılan mâbed Mekke'deki Kabe'dir. Bunu —bâzı riva­yetlere göre Hazret-i îbrâhîm Peygamber ile oğlu îsmâîl Pey­gamber yüceltmişlerdir. Kur'ân-ı Kerîm 2. sûre, 137. âyetle bu hususa işaret edilmektedir.

Hazret-i İbrahim, Hakk'a teslimiyet ruhuyla dosdoğru, bâ­tıldan uzak bir dîn üzere idi. Kur'ân-ı Kerîm 2. sûre, 135. âyet, 3. sûre, 67 ve 95. âyet, 4. sûre, 125. âyet, 6. sûre, 79 ve 161. âyet­te bu husus mükerrem belirtilmektedir. Ayrıca 16. sûre, 120 ve 123. âyetlerle açık beyân vardır, 30. sûre 30. âyetle de bütün insanların bu fırsat üzere yaratıldığı bildiriliyor ki Beytü'1-ha-ram'in yeryüzüne konulma gayesi daha iyi anlaşılmış oluyor.

Gerçi Yahudiler de İbrahim'in dini ve yolu üzere olduk­larım, Hıristiyanlardan da bir kısmı ona yakınlık haddinde bu­lunduklarını iddia ederler, ama bu iddialan kavli mücerredde kalır. Çünki hiç biri Mekke'ye gidip İbrahim (A.S.)ın yapmış olduğu mabedi tavaf etmez ve hiç biri Hanîf de değildir.

Âyet-i Kerîme'nin sarih beyânından ve tarihin açık şeha-detinden anlaşılan husus: Hazret-i Âdem'den bugüne kadar bir çok m£bedler yapılmıştır, fakat hiç biri bütün insanlar için muşterek ibâdet mahalli olarak konulmamıştır., Ancak Hazret-i İb­rahim'in Mekke'de inşa ettiği Kabe müstesna. Öyle ki bu mâ­bed, âlemler (bütün milletler) için Hakk'a giden doğru yolu sembolize ediyor. Bakare sûresi, 127-130. âyetlerle Kabe'nin bu özelliğine ve niçin inşâ edildiğine işaret ediliyor.

Kabe'nin Hazret-i Âdem tarafından yapıldığını tmamBeyhakî (Kitabülddelâilinnübuvve) adlı eserinde tbnü Lahîa tarikiyle Abdullah b. Ömer (R.A.)dan rivayet etmişse de bu­nun zayıf olduğu tesbit edilmiştir.

îbnü Ebî Hâtım'ın Hazret-i Ali (R.A.)den yaptığı rivayet­te ise, Hz, Ali diyor ki: Kabe'den önce birçok mâbedler inşâ edilmiştir, fakat Kabe, Allah'a ibâdet için umum insanlara tah­sis edilen ilk mâbeddir.

Âyette geçen «Bekke» kelimesi, Mekke'nin ilk ismidir. [3] Oraya ibâdet için gelenlerin Hakk'a teslimiyet ve tam bir huşu' içinde eğildiklerini ifâde eder. îmam Katade'ye göre Allah o makamda bütün insanları (birçok inanmışları) bir araya ge­tirmek suretiyle «Tevhîd» akidesini müşterek ideal olarak ta­nıtmak ister ki bu durum bir kaynaşma ve izdiham vücuda getirir, öyle ki zaman zaman kadınlar erkeklerin önünde na­maz kılmak zorunda kalır. Bu hal başka hiçbir mâbed ve bel­dede olmaz, tşte Bekke kelimesi bunu ifâde ediyor.

Îbnü Abbas (R.A.)ya göre: Mekke, Fecc'den Ten'im'e ka­dar olan yerdir. Bekke ise, Kabe'den Bethâ'ya kadar olan yer­dir. Şu'be'nin Muğîre'den, onun da İbrahim'den yaptığı riva­yette ise, Bekke, Mâbed'in ve Mescid'in kendisidir. îkrime'ye göre. Mâbed ve çevresi Bekkedir. Bunun ötesi Mekke'dir. [4]

 



[1] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/84-90.

[2] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/90-91.

[3] Mekke'nin bundan başka, «Beytü'atîk», «Beytü'l-haram», «Beledü'1-emîn», «Me'mûn», «Ummurranm», «Ummu'l-kurâ», «Salah», «Elarş», «Elkaadis», «Mukaddese», «Kabe», «Beled» ve «Kevsâ» gibi birtakım adlan daha vardır

[4] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/91-92.