«Sana ganimetlerden soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah'ın ve Peygamberindir. Artık Allah'tan korkun, aranızdaki münâsebetleri düzeltin, eğer mü'nıin iseniz, Allah'a ve Peygamberine itaat edin!» [1]
Âyet-i kerimede geçen mes'eleye başlık teşkil eden enfâI kelimesi nef1' in çoğul şeklidir. Burada ganimetler mânasına delâlet etmektedir. Nefl' in kök mânası, ziyade ve artık-Iık demektir. Ganimete nefl denilmesinin sebebi, ganimet, Allah'ın bu ümmete helâl kıldıkları şeyler arasında bir fazlalık olduğu içindir. Bizden Önceki ümmetlere ganimet helâl değildi. Veya savaşlarda mücâhidlerin mazhar olduğu mükâfattan fazla olarak bir de onlara ganimet verildiği için buna (nefl) denilmiştir.
«Nefl» bundan başka birkaç mânada daha kullamlmşıtır: Yemin, Allah rızâsını gözetmek vb. Nafile ise tatavvu' demektir, vâcib üzerine bir ziyadelik ifâde ettiği için.. Evlâdın çocuklarına yâni torunlara da nafile denilir, evlâd üzerine bir fazlalık arzettiği için..
Bütün bunlarla beraber âyetin iniş sebebi mâna ve maksadı daha iyi açıklıyor: Eshâb-ı kiramdan Ubâde bin Sâmit'in yaptığı rivayete göre, Hazret-i Peygamber (S.A.V.) ordusuyla birlikte Bedir denilen yere geldiğinde düşman ile karşılaştı. Kıyasıya bir çarpışma ve vuruşmadan sonra Allah, düşmanı hezimete uğratıp dağıttı. Müslümanlar bu muvaffakiyeti müteakip üç kısma ayrıldı: Bir kısmı kaçmakta olan düşmanı takibe koyuldu. Bir kısmı Hazret-i Peygamber'i (S.A.V.) korumak mak-ısadiyle muhafız birliği durumuna geçti. Üçüncü kısım ise ganimetle meşgul oldu. Müşrikler can kaygusuyla Mekke yolunu tutup harb sahasından uzaklaştıktan ve bütün ağırlıklarını geride bıraktıktan sonra onları takibe koyulanlar bir müddet sonra geri döndüler. Bu üç kısım bir araya gelince, mevcut ganimet üzerinde anlaşamadılar.
a) Düşmanı takibe koyulanlar, «ganimet bizim hakkımızdır. Çünkü Allah düşmanı bizimle kovup kaçırdı, hezimete uğrattı» dediler.
b) Resûlüllah'ı (S.A.V.) korumakla kendilerini görevli sayanlar, «hayır» dediler, «ganimet sizin değil bizim hakkımızdır. Çünkü Resûlüllah'ı biz koruduk» dediler.
c) Ganimeti düşmanın elinden alıp toplayanlar ise, «hayır, buna biz sizden daha müstahakiz. Çünkü düşmanı dağıtıp ganimeti biz topladık» dediler.
Bunun üzerine:ayeti indi. Hazret-i Peygamber (S.A.V.), bu kabil iddiaların yersiz olduğunu, ganimet hakkındaki hükmün Allah'a ve Resûlüllah'a ait bulunduğunu beyan buyurdu ve mevcut ganimeti eshâb-ı kiram arasında âdilâne bir şekilde tevzi etti. Böylece ganimetin hükmü Allah'a ve Resulüne mahsus olduğu fiilivatla da sübut bulunca, bu kez şu âyet indi:
«Bilmiş olun ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şey'-in beşte biri mutlaka Allah içindir ki bu, Peygamber'e, ona yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlaradır.»
Demek ki, savaşta Müslümanlar düşmana karşı zaler bulup onları mağlûb ettiklerinde ele geçen mala «ganimet» denilir ki bunun taksimat keyfiyeti bu iki âyetle tasrîh edilmiş oluyor.
Sened-i sahihle yapılan rivayete göre Sa'd bin Ebî Vakkas (R.A. diyor ki: «Resûlüllah (S.A.V.)m eshâbı büyük bir ganimet elde etmişti. Ganimetler arasında bir kılıç da bulunuyordu. Kılıcı aldım, Resûlüllah'a geldim ve:
— Ey Allah'ın Peygamberi! dedim. Bu kılıcı bana ganimet olarak veriniz.. Siz benim hâlimi bilirsiniz..
Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (S.A.V.): Omijderhal aldığın yere götürüp bırak! diye emir verdi. Sa'd devamla diyor ki: Bu emir üzerine oradan ayrıldım, fakat bir türlü kılıcı elimden bırakmak istemedim. Tekrar Resûlüllah'a döndüm:
— Bunu bana veriniz, diye recada bulundum.
Hazret-i Peygamber (S.A.V.) az hiddetli bir edâ ile sesini yükseltip:
— Derhal götür, aldığın yere koy, diye buyurdu. Oradan ayrıldım, fakat yine bir türlü kılıcı elimden bira-
kamadım.. Bütün cesaretimi toplayarak tekrar Hazret-i Peygamber'e döndüm ve:
— Bunu bana veriniz, diyerek kılıca olan ihtiyacımı ifâdeye çalıştım.
Benim üçüncü defa bu arzumu ifâde etmem üzerine Hz. Peygamber (S.A.V.) daha fazla hiddetlenerek yüksek sesle şöyle hitap etli:
— Götür, götür derhal yerine koy, ısrar etme!. Bunun üzerine yukarıdaki âyet indi..
Bundan başka, savaşa hazırlanırken baştaki kumandan, «Kim kaleden bir gedik açarsa ona şu kadar verilecek, kim de düşmanın bulunduğu mevkiin şu kısmına kadar sokulursa ona da şu kadar verilecek, kim düşman kumandanlarından birinin başım getirecek olursa ona da şu kadar verilecek..» şeklinde va'dde bulunup tahrik ederse, bu gibi va'dler caiz olur mu? Mezhep imamlarının bu hususta görüş farkı vardır:
a) İmâm Mâlik'e göre mekruhtur. Çünkü bu gibi va'dlerle savaşmak dünyalık elde etmeye matuf olduğu için, savaşın gaa-yesinden uzak kalınmış olur.
b) İmâm Sevrî'ye göre caizdir
İmâm-ı Kurtubî bu hususta Sevrî'nin görüşünün daha isabetli olduğunu beyanla diyor ki: «Bu mânâda İbni Abbas Hazretlerinden merfuan gelen hadîste Hazret-i Peygamber (S.A. V.) Bedir günü eshâbma şu yolda hitap etmişti: «Kim bir müşrik Öldürürse ona şu kadar verilecek, kim de bir esir getirirse ona da şu kadar verilecek!..»
Ganimet mes'elesi belirtilen yolla neticeye bağlanınca âyetin sonunda «Artık Allah'tan korkun, eğer mü'min iseniz aranızdaki münasebetleri (ve uyuşmazlığı) düzeltin» buyurularak her hususta olduğu gibi ganimet hususunda da Allah'ın ve Peygamberin emrine teslim olmamız bilhassa tasrih ediliyor.
Bu âyetlerin ışığında:
Ganimetlerin, Resûlüllah (S.A.V.) devrinde taksim şeklî şöyle idi: Ele geçen ganimet beş sehme ayrılır, bir sehim Resû-lüllah'a, bir sehim Resûlüllah'ın akrabasına, üç sehim de geri kalan üç sınıfa verilirdi. Diğer bir rivayete göre, beş sehimden bir sehim peygambere, ona yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara verilirdi, geriye kalan dört sehim gazilere dağıtılırdı. Hazret-i Peygamberin vefatından sonra ona ait olan sehim düştüğü gibi akrabasına verilmekte olan bir sehim de düştü. Artık onlara, Peygamber akrabası oldukları için değil, fakir oldukları için verilirdi.
Ebû Yûsuf'a göre de humus (beşte bir) Hazret-i Peygamberin akrabasına, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara sarfedilir. İmâm Mâlik'e göre humus (beşte bir) başta bulunan imâmın re'yine terkedilir. O dilediği gibi sarfeder.. [2]
1. Harbde elde edilen ganimet Müslümanlara helâl kılınmıştır.
2. Ganimet ve taksimatı hakkındaki hüküm Allah'a ve Resulüne aittir.
3. Savaşta başarı gösterenlere mükâfat va'dedilmesi Sevrî'ye göre caizdir. [3]