53- NECM SURESİ
(İbn-i Abbas ve
Katâde'ye göre 32. âyeti Medenîdir.
Necm, yani yıldız sözü, ilk âyette anıldığı için bu isim verilmiştir.)
Rahman ve Rahîm Allah Adıyla
1- Andolsun yıldıza, inerken.308[1]
[1]
Yıldızdan maksat Kur’ân'dır. Nücumen, yani âyet âyet indiği için bu adla
anılmıştır. Bu tefsiri Dahhak, Mücahid ve Kelbi kabul eder. Arapça'da tencim,
ayırmak anlamınadır, müneccem, ayrılmış demektir. Burdaki yıldız, ülker
yıldızıdır diyenler de vardır. İbn-i Abbas buna zahib olmuştur. Hasen'e göre
doğrudan doğruya yıldız anlamınadır. "İnerken" den murat, kıyamet
günü, yıldızın yere düşmesidir diyenler de vardır.
2-
Arkadaşınız, gerçekten ne saptı, ne ayrıldı.309[2]
[2]
"Arkadaşınız" dan murat Hz. Muhammed (s.a.a)'dir.
3-
Ve kendi dileğiyle söz de söylemedi.
4- Sözü, ancak vahyedilen şeyden ibaret.
5- Ona öğretti kuvvetleri çok çetin.310[3]
[3]
"Çetin ve kuvvetli biri", Cebrail'dir.
6-
Kuvvetli biri; sonra doğruldu.
7- Ve o, en yüce tanyerindeydi.311[4]
[4] Mirac'a
ve Mirac'da, Şidre yanında Cebrail'i gördüğüne işarettir. Mirac hakkında Sa'saa
oğlu Mâlik'ten gelen hadisin meali şudur
"Hatim'de (Ka'be'ye dahilken tamirde binadan hariç kalan yer)
yatmıştım. Cebrail geldi. Göğsümü yardı, kalbimi çıkardı, içi imanla dolu bir
altın kapta yıkadı, yerine koydu. Sonra eşekten büyük, katırdan küçük bembeyaz
bir binek getirdi (Burak). Üstüne bindim, göz yumup açıncaya dek Mescid-i
Aksa'ya vardık. Oradan dünya göğüne çıktık. Cebrail, kapıyı açmalarını söyledi.
Kimdir dendi. Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dediler. Muhammed dedi. Peygamber
olarak gönderildi mi diye sordular, evet dedi. Merhaba, kutlu olsun gelişin
deyip kapıyı açtılar. Adem ordaydı. Cebrail, bu, baban Adem'dir, selam ver
dedi. Selam verdim, selamımı alıp, merhaba ey temiz oğul, temiz Peygamber dedi.
Sonra ikinci kat göğe çıktık. Gene kapısının açılmasını istedi. Kimsin diye
sordular. Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dediler, Muhammed dedi. Gönderildi mi,
Peygamber oldu mu diye sordular, oldu dedi. Merhaba, kutlu olsun gelişin deyip
kapıyı açtılar. Bir de gördüm ki Yahya ile İsa orda; onlar, teyze oğullarıydı.
Cebrail, bu Yahya, bu da İsa, selam ver onlara dedi. Selam verdim, aldılar ve
merhaba ey temiz kardeş, ey temiz Peygamber dediler. Sonra üçüncü kat göğe
çıktık. Gene Cebrail kapıyı açın dedi. Kimsin dendi. Cebrail'im dedi. Yanındaki
kim dediler, Muhammed dedi. Peygamber olarak gönderildi mi diye sordular. Evet
dedi. Kapıyı açtılar, merhaba, kutlu olsun gelişin dediler. Baktım ki Yûsuf
orda. Cebrail, bu Yûsuf dedi, selam ver. Selam verdim, aldı ve sonra merhaba
temiz kardeş, temiz Peygamber dedi. Sonra ağdık, dördüncü kat göğe vardık.
Kapıyı açın dedi. Kim o dediler, Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dediler.
Muhammed dedi. Peygamber olarak gönderildi mi dediler, evet dedi. Açtılar,
merhaba dediler, kutlu olsun gelişin. Gördüm ki İdris orda. Cebrail, bu
İdris'tir dedi, selam ver. Selam verdim, aldı ve merhaba temiz kardeş, temiz
Peygamber dedi. Sonra beşinci kat göğe yükseldik. Kapıyı açın dedi, kimsin
dediler, Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dediler, Muhammed, Tanrı rahmeti,
esenliği ona dedi. Gönderildi mi dediler, evet dedi. Açtılar, merhaba, kutlu
olsun gelişin, dediler. Baktım ki Harûn orda. Cebrail, bu Harûn dedi, selam
ver. Selam verdim, aldı, merhaba temiz kardeş, temiz Peygamber dedi. Sonra
altıncı göğe ağdık. Kapıyı açın dedi. Kimsin dediler, Cebrail'im dedi.
Yanındaki kim dediler, Muhammed dedi. Peygamber olarak gönderildi mi dediler,
evet dedi. Merhaba, kutlu olsun gelişin deyip kapıyı açtılar. Gördüm ki Mûsa orda.
Cebrail, bu Mûsa'dır dedi, selam ver. Selam verdim, aldı, merhaba temiz kardeş,
temiz Peygamber dedi. Oradan geçerken bir de baktım, ağlamaya başladı. Niye
ağlıyorsun diye soruldu. Bir genç, benden sonra peygamber olarak gönderildi de
onun ümmetinden, benim ümmetimden daha çok kişi cennete girecek dedi. Sonra
yedinci kat göğe ağdık. Kapıyı açın dedi. Kimsin dediler, Cebrail'im dedi.
Yanındaki kim dediler, Muhammed dedi. Peygamber olarak gönderildi mi,
Peygamberlik verildi mi ona dendi, evet dedi. Açtılar, merhaba, kutlu olsun
gelişin dediler. Bir de baktım ki İbrahim orda. Cebrail, bu dedi baban İbrahim,
selam ver. Selam verdim, aldı, merhaba temiz oğul, temiz Peygamber dedi. Sonra
Sidret-ül-Münteha'ya (Sınır ağacı) vardık. Yemişleri iri iriydi, dağ gibiydi,
yaprakları fil kulağına benziyordu. Cebrail, bu ağaç dedi, Sınır ağacı dedi.
Derken dört ırmak gördüm, iki tanesi açıktan akmadaydı, iki tanesi yeraltından.
Ya Cebrail dedim, Bunlar ne ırmağı? Cebrail, alttan akan ırmaklar cennetteki
iki ırmak, açıktan akanlarsa Nil'le Fırat dedi. Sonra beni Beyt-i Ma'mur'a
yüceltti. Oraya her gün yetmiş bin melek girip çıkmada, orasını ziyaret
etmedeydi. Sonra bana bir tas şarap, bir tas süt, bir tas bal sunuldu. Ben sütü
içtim. Cebrail, o içtiğin dedi, yaratılıştır, yaratılıştaki selamettir ve sen
de ona tabisin, ümmetin de. Sonra bana her gün elli vakit namaz farzedildi.
Döndüm, Mûsa'nın yanından geçerken bana, ne emredildi sana diye sordu. Günde
elli vakit namaz dedim. Dayanamaz ümmetin bu elli vakte, andolsun Allah'a, ben
insanları senden önce sınadım ve İsrailoğullarıyla şiddetle savaştım, dön
Rabbine, ümmetin için bu emri hafifletmesini iste dedi. Döndüm, İstedim, on
vaktini bağışladı. Geriye dönüp Mûsa'nın yanından geçerken bunu söyledim Mûsa,
gene aynı sözü söyledi. Döndüm, on vaktini daha bağışladı. Gene Mûsa'nın
yanından geçerken aynı sözü söyledi. Gide gele beş vakit kaldı. Mûsa, ümmetin
dayanamaz dedi, ben insanları sınadım, dön, Rabbinden bunu da hafifletmesini
iste. İstedim, artık utanırım, razıyım buna dedim. Oradan dönüp geçerken bir
münadinin bana, namazı farzettim ve kullarımın yükünü hafiflettim diye nida
etti." (Al-Tecrid, Hadis-ül-İsrai vel Mi'rac, 2, 62-64). Buhari'de,
"Kitab-üs-Salat" ın başında da Malik oğlu Enes'ten tahric edilen bir
hadis vardır. Meal itibariyle buna çok benzer. Ancak orda, bu hadiste
bulunmayan bazı şeyler de vardır ki Levh'a yazı yazıldığı, kalemlerin
gıcırtısını duyduğu, Cebrail'le Sidre'ye dönünce, ağacın, mahiyeti bilinmeyen
renklerle kaplandığı, sonra cennete girdiği, cennetin toprağının miskten olduğu
bunlar arasındadır (al-Tecrid, I, 35-36). Mirac hakkında daha birçok
hadisler vardır (Mesela Kevser ıramağını gördüğü gibi. al-Tecrid, 2, Kitabu Tefsir-il-Kur’an, 120).
İbn-i Abbas, 17.
sûrenin 60. ayetinde bahsedilen
rüyayı tefsir ederken Hz. Peygamber'in Kudüs'e, Beyt-i Makbis'e götürüldüğü
gece gördüğü rüyadır diyerek Mirac'ın rüya olduğunu kail olmuştur (al-Tecrid, 2, 64).
Mirac'ın, cismani, yahut ruhani olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi Mekke'den
Kudüs'e cismen gittiğini, göklere de ruhen ağdığını kabul edenler de
bulunmuştur. 6-9. ayetlerde yaklaşan, ayetteki açık ifadeye göre Cebrail'dir.
Böyle olduğu halde Hz. Muhammed (s.a.a)'in, Tanrıya yaklaştığını söyleyerek
çeşitli tevillerde bulunanlar da çıkmıştır.
8-
Sonra yaklaştı, yakınlaştı.
9- İki yay kadar kaldı araları, yahut daha da yakın.
10- Derken kuluna vahyetti, ne vahyettiyse.
11- Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
12- Hâlâ münakaşa mı edersiniz gördüğü şeyleri?
13- Ve andolsun ki onu, inerken bir kere daha gördü.
14- En son sidrenin yanında.312[5]
[5]
Sidre'nin, bir sınır olduğu, meleklerin, oradan ileriye geçemiyecekleri rivâyet
edilmiştir.
15- Mev'â cenneti de yanındaydı.313[6]
[6] Me'vâ,
cennetlerden birinin adıdır. Oraya ancak peygamberlerle şehitler girer.
16- Sidreyi, o sırada neler bürümüş, kaplamıştı, neler.
17- Gözü, ne kaydı, ne haddini aştı.
18- Andolsun ki Rabbinin pek büyük delillerinden bir kısmını gördü.
19- Siz de gördünüz mü, Lât'ı ve Uzzâ'yı? 314[7]
[7] Lât,
Tâif'te, Sakıyf boyuna mensup bir puttu. Uzzâ, Kureyş ve Kinane oğullarının putuydu. Irak yolu üstündeydi. Kureyş, bu puta
büyük bir saygı gösterirdi. Menat, Evs ve Hazrec'in putuydu, putların en eskisi
buydu. Mekke ile Medine arasındaydı, ona kurban keserlerdi (Siret-ün-Nebi, c. 1, s. 48, 84 - 88, not. 4, s. 90, not. 3. 17.
sûrenin 60. ayetine verilen izahata
bakınız).
20- Ve üçüncü öbür putu, Menât'ı?
21- Erkek evlâtlar sizin de kızlar onun mu?
22- Bu, pek insafsızca bir pay şimdi.
23- Bunlar, ancak sizin taktığınız, atalarınızın taktığı adlardan
başka bir şey değil, Allah, onlara âit kesin bir delil indirmemiştir, ancak
zanna ve nefislerinin dileğine kapılmıştır onlar ve andolsun ki Rablerinden
doğru yolu gösteren de gelmiştir.
24- Yoksa insan, her umduğunu elde eder mi?
25- Gerçekten de âhiret de Allah'ındır, dünyâ da.
26- Ve göklerde nice melekler vardır ki Allah, dilediğine ve râzı
olduğuna şefâat etmeleri için izin vermedikçe şefâatleri, hiçbir şeye yaramaz.
27- Şüphe yok ki âhirete inanmayanlar, meleklere dişi adları takıp
duruyorlar.
28- Onların, bu hususta hiçbir bilgisi yok, ancak zanna kapılıyorlar
ve şüphe yok ki zan, gerçeğe karşı hiçbir şeye yaramaz.
29- Artık yüz çevir, bizi anmadan yüz çevirenden ve ancak dünyâ
yaşayışını isteyenden.
30- İşte bilgide ulaşabildikleri şey bu; şüphe yok ki Rabbin, kendi
yolundan çıkıp sapanı daha iyi bilir ve odur doğru yola gireni daha iyi bilen.
31- Ve Allah'ındır ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde kötülük
edenleri, yaptıklarına karşılık elbette cezâlandırır ve iyilik edenlereyse
yaptıklarından daha da iyi mükâfat verir.
32- Israr etmemek şartıyle küçük günahlardan başka suçların
büyüklerinden ve çirkin şeylerden sakınanlara gelince: Şüphe yok ki Rabbinin
yarlıgaması pek geniştir. O, sizi yeryüzünden yaratıp meydana getirdiği zaman
ve siz, analarınızın karnında birer dölken de bilir; artık siz, kendinizi
temize çıkarmaya kalkışmayın, o, kim çekinmededir, daha iyi bilir.
33- Gördün mü artık yüz çevireni.
34- Ve az bir şey verip sonra kısanı, nekeslik edeni?
35- Gizli şeylere âit bilgi, onun katında mı da görmede.
36- Yoksa Mûsâ'nın sahîfelerindeki şey bildirilmedi mi ona.
37- Ve İbrâhîm'in sahîfelerindeki, o İbrahîm ki ahdine iyiden iyiye
vefâ etmişti.
38- Hiçbir suçlu, bir başkasının suçunu yüklenemez.
39- Ve gerçekten de insan, ancak çalıştığını elde eder.
40- Ve şüphe yok ki çalıştığının karşılığı da gösterilir ona.
41- Sonra da ona, en değerli mükâfat verilir.
42- Ve şüphe yok ki son varılacak tapı, Rabbinin tapısıdır.
43- Ve şüphe yok ki odur adamakıllı güldüren ve ağlatan.
44- Ve şüphe yok ki odur öldüren ve dirilten.
45- Ve şüphe yok ki o halk etmiştir erkeği ve dişiyi.
46- Bir katre sudan, o suyu çıkardığı zaman.
47- Ve şüphe yok ki ikinci defa yaratış da ona âittir.
48- Ve şüphe yok ki odur zengin eden ve sermaye veren.
49- Ve şüphe yok ki odur Şi'râ yıldızının Rabbi. 315[8]
[8] Şi'râ,
Cevzâ burcundan sonra doğan ve Yemen ülkesinden çok iyi göründüğü için
Şi'ra-l-Yemaniyye denen yıldızdır. Huzaa oğulları bu yıldıza taparlardı.
50- Ve şüphe yok ki odur önceden gelip geçen Âd'ı helâk eden.
51- Ve Semûd'u da bırakmayan.
52- Ve onlardan önceki Nûh kavmini de; şüphe yok ki onlar, daha da
zâlimdi ve daha da azgın.
53- Lût kavminin şehirlerini de altüst edip yerle yeksan etti.
54- Derken o şehirleri, örten örttü gitti.
55- Artık Rabbinin hangi nîmetinden şüphe etmedesin?
56- Bu Peygamber, gelip geçen korkutuculardan bir korkutucu.
57- Yaklaşacak, yaklaştı.
58- Allah'tan başkası, çeviremez onu geri.
59- Bu söze mi şaştınız siz?
60- Ve gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz.
61- Ve siz oyalanıyorsunuz, gaflet ediyorsunuz.
62- Artık secde edin Allah'a ve kullukta bulunun.