RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA
2:1 Elif-Lâm-Mîm.
2:2 ÜZERİNDE hiçbir şüpheye yer olmayan bu ilahi kelâm Allah'a karşı
sorumluluklarının bilincinde olanlara bir rehber (olarak indirilmiş)tir,
2:3 Onlar ki, insan idrakinin aşa(n olguların varlığı)na inanırlar ve
namazlarında dikkatli ve devamlıdırlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan
başkaları için harcarlar,
2:4 Ve onlar (ey peygamber), sana indirilene de senden önce indirilmiş olana da
iman ederler, öteki dünyanın varlığından bütün kalpleriyle emindirler.
2:5 İşte Rablerinin gösterdiği yolda yürüyenler onlardır, mutluluğa erişecek
olanlarda!
2:6 UNUTMA Kİ hakikati inkara şartlanmış olanlar için kendilerini uyarıp
uyarmaman fark etmez; onlar inanmazlar.
2:7 Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir ve gözleri üzerinde de
bir perde vardır; dehşet verici bir azap beklemektedir onları.
2:8 Ve öyle kimseler var ki, gerçekte inanmadıkları halde "Biz Allah'a ve Ahiret
Günü'ne inanıyoruz" derler.
2:9 (Aslında) onlar, (böylece) Allah'ı ve iman etmiş olanları kandırmak
isterler. Halbuki kendilerinden başka kimseyi kandıramazlar; ve bunu da fark
etmezler.
2:10 Kalpleri hastalıklıdır, Allah hastalıklarını daha da artırmıştır ve ısrarlı
yalanlarından dolayı onları şiddetli bir azap beklemektedir.
2:11 Onlara "Yeryüzünde yozlaşmaya ve çürümeye yol açmayın!" dediklerinde "Biz
sadece düzeltmeye ve iyileştirmeye çalışıyoruz!" diye cevap verirler.
2:12 Gerçekte onlar yozlaşmaya ve çürümeye yol açan kimselerdir, ama bunu
(kendileri de) idrak etmezler.
2:13 Onlara: "Diğer insanların inandığı gibi inanın!" denildiğinde, "(Şu) dar
kafalıların inandığı gibi mi?" diye cevap verirler. Gerçekte onlardır dar
kafalılar, ama bunu bilmezler.
2:14 Ve iman etmiş olanlarla karşılaştıkları zaman da, "Biz de (sizin gibi)
inanıyoruz!" iddiasında bulunurlar; ama şeytani dürtüleriyle baş başa
kaldıklarında, "Aslında biz sizin yanınızdayız, onlarla sadece eğleniyoruz"
derler.
2:15 Allah da bu alaycı tavırlarından dolayı onlara hak ettikleri karşılığı
verecek ve onları küstahlıkları ile baş başa şaşkınca bocalamaya terk edecektir.
2:16 (Çünkü) onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlar, ama ne (bu)
ticaretleri onlara fayda sağlamış, ne de (başka bir şekilde) hidayet
bulmuşlardır.
2:17 Onların hali, ateş yakan öyle kimselerin haline benzer ki, o (ateş),
çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah, görmesinler diye ışıklarını alıp onları
zifiri karanlığa gömer;
2:18 Onlar, sağır, dilsiz, kördürler; ve (artık) geriye dönüşleri de yoktur.
2:19 Ya da (onların durumu) gökten zifiri karanlıklar içinde gök gürültüsü ve
şimşekle gelen şiddetli bir sağanağ(a benzer): Ölümün dehşeti içinde
yıldırımlardan korunmak için parmakları ile kulaklarını tıkarlar, ama Allah
hakikati inkar edenleri (kudreti ile) kuşatır.
2:20 Çakan şimşekler neredeyse gözlerini alıverir; ışık verince hareket ederler,
karanlık çökünce oldukları yerde çakılıp kalırlar. Şayet Allah dileseydi, onları
işitme ve görme (yetenek)lerinden yoksun bırakabilirdi: Çünkü Allah her şeye
kâdirdir.
2:21 EY İNSANLAR! Sizi ve sizden önce yaşamış olanları yaratan Rabbinize kulluk
edin ki, O'na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.
2:22 O ki, yeryüzünü size bir dinlenme yeri, gökyüzünü bir çardak yapmış, gökten
su indirmiş ve onunla size rızık olarak meyveler çıkarmıştır: O halde (Bir ve
Tek İlah olduğunu) bile bile Allah'a ortaklar koşmayın.
2:23 Eğer kulumuz (Muhammed)'e katımızdan safha safha indirdiğimiz vahyin bir
kısmından şüphe ediyorsanız o zaman aynı değerde bir sure getirin (de görelim)
ve -eğer dediğiniz doğruysa- Allah'tan başkalarını da size şahitlik etmeleri
için çağırın.
2:24 Eğer bunu yapamıyorsanız -ki kesinlikle yapamayacaksınız- o zaman yakıtı
insanlar ve taşlar olan, hakikati inkar edenler için hazırlanmış ateşi bekleyin!
2:25 Ama imana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlara, içlerinden ırmaklar
akan has bahçelerin kendilerine ait olacağını müjdele! Onlara ne zaman rızık
olarak oradan bazı ürünler bahşedilse, "Bunlar, bize daha önce bahşedilenlerin
aynısıymış" diyecekler. Çünkü onlara o(geçmişte tadılanlar)ı hatırlatacak şeyler
verilecek. Onlar, orada tertemiz eşler bulacaklar ve orayı mesken edinecekler.
2:26 Bakın, Allah, bir sivrisineği (hatta) ondan daha küçük bir şeyi örnek
getirmekten kaçınmaz. İmana ermiş olanlara gelince, onun Rablerinden gelen bir
hakikat olduğunu bilirler. Hakikati inkara şartlanmış olanlar ise, "Bu örnek ile
Allah ne demek istiyor acaba?" derler. Bu yolla Allah, bir çoğunu saptırırken
bir çoğunu da doğruya yöneltir, fakat fasıklardan başkasını saptırmaz.
2:27 Onlar ki, (fıtratlarına) yerleştikten sonra Allah'a karşı taahhütlerini
bozarlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi koparıp ayırır ve yeryüzünü
fesada verirler: İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.
2:28 Cansız iken size hayat veren ve sizi ölüme götüren, sonra tekrar hayata
kavuşturan ve (sonunda) Kendisine döndürüleceğiniz Allah'ı nasıl inkar
edersiniz?
2:29 Ve dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan, plan ve tasarımını göklere
uygulayıp onları yedi gök şeklinde düzenleyen O'dur; ve yalnızca O'dur her şeyin
tam bilgisine sahip olan.
2:30 İŞTE O Zaman Rabbin meleklere: "Bakın, Ben yeryüzünde ona sahip çıkacak
birini yaratacağım!" demişti. Onlar: "Seni övgüyle yüceltip takdis eden bizler
dururken, orada bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açacak ve kan dökecek birini mi
yaratacaksın? dediler. (Allah) "Sizin bilmediğiniz (çok şey var, onları) Ben
bilirim!" diye cevapladı.
2:31 Ve O, Âdem'e her şeyin ismini öğretti, sonra onları meleklerin önüne koydu
ve "Dedikleriniz doğruysa haydi bu (şeylerin) isimlerini Bana söyleyin
bakalım!"dedi.
2:32 Onlar: "Sen kudret ve egemenlikte kusursuz ve eksiksizsin! Senin bize
bildirdiğin dışında bir bilgimiz yoktur. Doğrusu yalnız Senin her şeyi bilen,
gerçek hikmet Sahibi!" diye cevap verdiler.
2:33 O: "Ey Âdem, bu (şeylerin) isimlerini onlara bildir!" buyurdu. (Âdem)
isimleri onlara bildirince (Allah): "Size, 'göklerin ve yerin gizli gerçeğini,
açıkladıklarınızın ve gizlediklerinizin tümünü yalnız Ben bilirim' dememiş
miydim?" dedi.
2:34 Sonra Meleklere "(Haydi!) Âdem'in önünde yere kapanın" dediğimizde İblis
dışında hepsi yere kapandı, o ise reddetti ve (üstelik) küstahça böbürlendi:
Böylece hakkı inkar edenlerden oldu.
2:35 Ve (sonra) "Ey Âdem" dedik: "Sen ve eşin bu bahçeye yerleşin ve orada
dilediğinizden serbestçe yiyin; ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki
zalimlerden olmayasınız."
2:36 Ama Şeytan orada ikisini de yoldan çıkardı ve böylece sahip oldukları
konumu yitirmelerine sebep oldu. Bu yüzden Biz: "İnin, (bundan böyle) kiminiz
kiminize düşman olarak yaşayın ve yeryüzünü bir müddet için mesken edinip orada
geçiminizi sağlayın!" dedik.
2:37 Derken Âdem Rabbinden (yol gösterici) sözler aldı. Ve (Allah) O'nun
tevbesini kabul etti: Çünkü yalnız O'dur tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan.
2:38 Biz, "Hepiniz buradan çıkıp gidin!" dedikse de size yol göstericiliğimiz
devam edecektir: ve Benim yol gösterici mesajlarıma uyanlar için artık ne korku
vardır, ne de üzüntü;
2:39 Hakikati inkara şartlanmış olanlara ve mesajlarımızı yalanlayanlara gelince
-işte onlar, içinde yaşayıp kalmak üzere ateşe mahkum olan kimselerdir.
2:40 EY İSRAİLOĞULLARI! Size bağışladığım o nimetleri hatırlayın ve Bana
verdiğiniz sözü tutun (ki) Ben de sözümü tutayım; ve Benden, yalnız Benden
sakının!
2:41 Bunun için de, size geçmişte bildirilmiş olan haberleri doğrulayıcı
nitelikte indirdiğim bu vahye inanın; onun gerçekliğini inkar edenlerin öncüsü
olmayın; mesajlarımı küçük bir kazanca değişmeyin; ve Bana, yalnızca Bana karşı
sorumluluk bilinci taşıyın!
2:42 Hakkı bâtıl ile örtüp bile bile gizlemeyin.
2:43 Namazda dikkatli ve devamlı olun, karşılıksız yardımda bulunun ve namazda
rükû edenlerle birlikte rükû edin.
2:44 Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz
-hem de ilahî kelâmı okuyup durduğunuz halde? Siz hiç aklınızı kullanmaz
mısınız?
2:45 (Ey müminler!) Sabır ve namazla yardım dileyin: Bu, tam bir sığınma duygusu
içinde yürekten Allah'a yönelenler dışında herkes için zor bir iştir.
2:46 Onlar ise (sonunda) Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini
kesinlikle bilirler.
2:47 Ey İsrailoğulları! Size bağışladığım nimetleri ve sizin diğer kavimlere
karşı üstün gelmenizi sağladığım günleri hatırlasanıza!
2:48 Ve hiçbir insanın ötekine en ufak bir yararının dokunmayacağı, hiç kimseden
şefaatin kabul edilmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin yardım
görmeyeceği Gün(ün mutlaka gelip çatacağı) bilinciyle yaşasanıza!
2:49 Ve (hatırlayın) azapların en korkuncu olarak -ki sizin için Rabbinizden
büyük bir imtihandı- oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakan Firavun
hanedanının elinden sizi kurtardığımız (günleri).
2:50 Ve önünüzdeki denizi yararak sizi kurtarıp, Firavun hanedanını gözlerinizin
önünde boğduğumuz (günleri).
2:51 Musa'yı (Sina Dağı'nda) kırk gece tuttuğumuz ve O'nun yokluğunda (altın)
buzağıya tapmaya başladığınız ve böylece zalimlerden olduğunuz,
2:52 Dahası, (bütün) bunlardan sonra, belki şükredenlerden olursunu diye bu
günahınızı affettiğimiz (günleri).
2:53 Ve (hatırlayın), Musa'ya ilahî kelâmı -(böylece) doğruyu yanlıştan ayırt
etmek için (kullanacağı) ölçüyü -vermiştik ki doğru yola yönelesiniz;
2:54 Ve Musa, halkına (dönüp) "Ey halkım!" demişti. "Doğrusu buzağıya taparak
kendinize karşı suç işlediniz, o halde tevbe ederek (tekrar) Yaratıcınıza
yönelin ve nefsinizi yok edin; bu, sizin için Yaratıcınızın katında en hayırlısı
olacaktır." Bunun üzerine O, tevbenizi kabul etmişti: Çünkü yalnız O'dur
tevbeleri kabul eden, Rahmet Dağıtan.
2:55 Ve (hatırlayın) (hani), "Ey Musa, doğrusu Allah'ı kendi gözümüzle
görmedikçe sana asla inanmayacağız!" dediğinizde, (işte o an) siz daha (ne
oluyor diye) çevrenize bakıp dururken ceza yıldırımı sizi yakalamıştı.
2:56 Ama ölü (bir toplum) haline geldikten sonra belki şükredenlerden olursunuz
diye sizi tekrar dirilttik.
2:57 Ve bulutların sizi gölgeleri ile ferahlatmasını sağladık, ayrıca "Size
rızık olarak verdiğimiz güzel şeylerden yararlanın" (diyerek) kudret helvası ve
bıldırcın gönderdik. O soydaşlarınız (işledikleri günahlarla) bize hiçbir zarar
vermediler, fakat (sadece) kendilerine zulmettiler.
2:58 Ve yine (hatırlayın o günleri), Biz, "Bu beldeye girin ve yiyeceklerinden
dilediğiniz kadar bol bol yiyin; fakat kapıdan (tevazu içinde) boyun eğerek
girin ve 'Günahlarımızın yükünü üzerimizden kaldır!' deyin ki, günahlarınızı
bağışlayayım ve iyilik yapanlara sınırsız mükafat vereyim" demiştik.
2:59 Ama o zulmetmeye şartlanmış olanlar kendilerine tevdî edilmiş olan (söz)ü
başka bir sözle değiştirdiler: bunun üzerinde Biz de yoldan çıkmalarından ötürü
o zalimlerin üzerine gökten bir bela indirdik.
2:60 Ve yine bir keresinde Musa, kavminin su ihtiyacı için (Bize) yalvarmıştı ve
Biz de kendisine: "Asânla kayaya vur" demiştik. Bunun üzerine oradan on iki
kaynak (birden) fışkırmıştı ki halkın tümü nereden (hangi kaynaktan) içeceğini
bilsin. (Ve Musa demişti): "Allah tarafından verilen rızıktan yiyip için, ama
yeryüzünün yozlaşmasına ve çürümesine yol açacak bozgunculuk yapmayın."
2:61 Ve bir zamanlar yine size: "Ey Musa, doğrusu biz bir çeşit yiyecekle
yetinemeyiz, öyleyse Rabbine dua et de bize topraktan yetişen ürünler, sebze,
salatalık, sarımsak, mercimek, soğan (gibi ürünler) çıkarsın" demiştiniz.
(Musa): "Daha hayırlı (ve onurlu) olan durumu daha aşağılık olanla mı
değiştirmek istiyorsunuz? O halde, utanç içinde Mısır'a dönün; orada istediğiniz
şeylere kavuşabilirsiniz!" demişti. Böylece, onlara yoksulluk, düşkünlük damgası
vuruldu ve Allah'ın gazabına uğradılar. Bütün bunlar, Allah'ın mesajının
gerçeğini inkar etmedeki ısrarlı ve haksız şekilde Peygamberleri öldürmeleri
yüzündendir: Bütün bunlar, (Allah'a) isyan etmeleri ve hakkın sınırlarını ihlal
etmedeki ısrarlarından dolayıdır.
2:62 KUŞKUSUZ, (bu ilahî kelâma) iman edenler ile Yahudi inancının
takipçilerinden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden Allah'a ve Ahiret Günü'ne
inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri
mükafatları alacaklardır; ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.
2:63 İŞTE O ZAMAN, Sina Dağı'nı üzerinize şahit tutarak ciddi ve samimî
(görünen) taahhüdünüzü kabul etmiş ve "Size bahşettiğimiz şeye (bütün) gücünüzle
sımsıkı sarılın ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız!"
(demiştik).
2:64 Ama siz ondan sonra sözünüzden döndünüz! Eğer Allah'ın size lütfu ve
merhameti olmasaydı kendinizi muhakkak ziyana uğrayanlar arasında bulurdunuz.
2:65 Nitekim, içinizde Sebt Günü'nün kutsallığını ihlal edenleri biliyoruz; bu
davranışlarınızdan ötürü onlara: "Aşağılık maymunlar gibi olun!" dedik.
2:66 Ve onları hem kendi zamanları, hem de bütün gelecek zamanlar için uyarıcı
bir örnek kıldık, Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara da ibret
alınacak bir ders.
2:67 HANİ, O ZAMAN Musa, halkına: "Dinleyin! Allah bir sığır kurban etmenizi
emrediyor" demişti. Onlar: "Sen bizimle alay mı ediyorsun?" dediler. O: "Bu
kadar cahil olmaktan Allah'a sığınırım!" diye cevap verdi.
2:68 Onlar: "(Madem öyle), Rabbine bizim için dua et de bunun nasıl bir kurban
olacağını bize açıklasın" dediler. (Musa) "Bakın!" dedi, "O, ne yaşlı ne körpe,
ama ikisi arasında orta yaşta bir sığır olmasını istiyor. O halde size verilen
emri yerine getirin!"
2:69 Onlar: "Rabbine bizim için dua et de onun renginin nasıl olacağını bize
açıklasın" dediler. (Musa'nın) cevabı şu oldu: "O, kurbanın sarı renkte, parlak
tonda, görenlere zevk veren bir sığır olmasını istiyor."
2:70 Onlar: "Rabbine bizim için dua et de onun nasıl olacağını bize (daha açık)
bildirsin, (çünkü) bize göre tüm sığırlar birbirine benzer; ve sonra, Allah arzu
ederse biz elbette doğru yola yöneliriz!" dediler.
2:71 (Musa'nın) cevabı şu oldu: "O, kurbanın ekinleri sulamak veya toprağı
sürmek için hiç koşulmamış, kusursuz, alacasız bir sığır olmasını istiyor."
Onlar: "İşte, sonunda gerçeği bildirdin!" dediler; ve hemen (onu) kurban
ettiler, halbuki neredeyse hiçbir şey yapmadan kalacaklardı.
2:72 Çünkü ey İsrailoğulları, siz bir adam öldürmüştünüz ve sonra da bu
(suçlunun sorumluluğunu birbirinizin üstüne atmıştınız. Oysa Allah, sizin örtbas
ettiğiniz her şeyi açığa çıkarmaya kâdirdir.
2:73 Biz dedik ki: "Bu (prensibi) bu gibi (çözümlenmemiş cinayet olaylarının
bazılarında da uygulayın: Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi
iradesini size gösterir ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilirsiniz."
2:74 Ama, bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha da
set oldu; Çünkü, unutmayın, öyle kayalar var ki içinden ırmaklar fışkırır; ve
öylesi de var ki, yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da Allah korkusuyla
(yerinden kopup) aşağı yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!
2:75 ŞİMDİ, onların tebliğ ettiğimiz şeye inanacaklarını bekliyor musunuz?
Aksine, bir çoğu Allah'ın kelâmını dinler ama onu anladıktan sonra bile bile
çarpıtırlar.
2:76 Nitekim, imana ermiş olanlarla buluştuklarında, "(Sizin inandığınız gibi)
inanıyoruz!" derler; ama birbirleriyle baş başa kaldıklarında, "Rabbinizin
kelâmını size karşı koz olarak kullansınlar diye mi Allah'ın size açıkladığı
şeyleri onlara haber veriyorsunuz? Aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?
derler.
2:77 Bilmezler mi ki Allah, açığa vurdukları şeylerden de gizlediklerinden de
haberdardır?
2:78 Onlar arasında ilahî kelâmın gerçek bilgisine sahip olmayan, kitap ile
ilgisiz insanlar var; (ki bunlar) sadece bir takım kuruntular(a tâbi olurlar) ve
zanna dayanırlar.
2:79 O halde, yazıklar olsun onlara ki, kendi elleriyle, ilahî kelâm(dan
olduğunu iddia ettikleri hususlar)ı kaydettikten sonra, az bir kazanç elde etmek
için, "Bu Allah'tandır!" derler. (Böyle diyerek) kendi elleriyle
kaydettiklerinden ötürü yazıklar olsun onlara! Ve yine bütün o kazandıklarından
ötürü yazıklar olsun böylelerine!
2:80 Ve onlar: "Ateş bize birkaç günden fazla dokunmaz" derler. De ki (onlara):
"Allah'tan bir söz mü aldınız -çünkü Allah hiçbir zaman sözünden caymaz- yoksa
asla bilemeyeceğiniz bir şeyi mi Allah'a isnat ediyorsunuz?"
2:81 Evet! İşte (böylesine) büyük bir kötülük işleyen ve (bunun) günahıyla
çepeçevre kuşatılan kimseler var ya, işte böyleleridir içinde kalmak üzere ateşe
mahkum olanlar!
2:82 İmana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, sürekli içinde
kalmak üzere cenneti hak edenler de işte bunlardır.
2:83 VE BİR ZAMAN, (ey) İsrailoğulları, (sizden) şu (konularda) kesin taahhüt
almıştık: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz; akraba ve ebeveyninize,
yetimlere ve fakirlere iyilik yapacaksınız; bütün insanlarla güzellikle
konuşacaksınız; namazlarınızda dikkatli ve devamlı olacaksınız ve karşılıksız
yardımda bulunacaksınız." Ama, birkaçınız dışında bu sözünüzden döndünüz: zaten
siz, inatçı, isyankar bir topluluksunuz!
2:84 O zaman, birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan
sürmeyeceğinize dair kesin söz almıştık sizden, siz de kabul etmiştiniz; ve
(şimdi de) buna şahitlik yapıyorsunuz.
2:85 Buna rağmen yine sizlersiniz birbirinizi katleden ve -kesinlikle
yasaklanmış olduğu halde- kendi halkınızdan bir kısmını yurtlarından süren,
onlara karşı günahkarlık ve nefrette yarışıp yardımlaşan ve esir olarak elinize
düştüklerinde onları ancak fidye alarak bırakın! Böyle yaparak, ilahî kelâmın
bir kısmına inanıyor, diğer kısmını inkar mı ediyorsunuz? Öyleyse bilin ki,
içinizden böyle yapanların karşılığı, bütün dünya hayatında zilletten ve Kıyamet
Günü en acıklı azaba uğratılmaktan başka bir şey olmayacaktır. Zira Allah,
yaptıklarınızdan gafil değildir.
2:86 Ahiret hayatı karşılığında bu dünya hayatını satın alanlar var ya, işte
böylelerinin azabı hafifletilmeyecek ve onlara yardım edilmeyecektir.
2:87 Biz Musa'ya ilahî kelâmı bahşettik ve birbiri ardınca O'nu izleyen elçiler
gönderdik: Meryem oğlu İsa'ya da hakikatin tüm kanıtlarını vahy ettik ve O'nu
kutsal ilham ile güçlendirdik. (Ama) ne zaman bir elçi hoşunuza gitmeyen bir ley
getirdiyse küstahlıkla haddi aşarak bir kısmını öldürdünüz ve diğerlerini
yalanladınız, öyle değil mi?
2:88 Ama onlar: "Kalplerimiz zaten bilgi ile dolu!" derler. Hayır, bilakis
Allah, onları hakikati kabullenmeyi reddettikleri için gözden çıkarmıştır. Zira
onlar sadece basmakalıp birkaç şeye inanırlar.
2:89 Ve ne zaman Allah katından onlara, halen sahip oldukları hakikati tasdik
eden bir (yeni) vahiy geldiyse, daha önce, hakikati inkara şartlanmış olanlara
karşı üstün gelmek için yalvarıp yakardı(klarını çarçabuk unutarak) daha önce
tanıdıkları (hakikati) bu defa inkara kalkıştılar. Ve Allah'ın lâneti, hakikati
inkar eden herkesin üzerindedir.
2:90 Allah'ın lütfunu dilediği kuluna bahşetmesini kıskanarak Allah'ın indirdiği
hakikati inkar etmeleri ve böylece kendilerini kaptırdıkları şu (boş gurur) ne
kötü! Onlar böylece Allah'ın gazabını tekrar tekrar hak ettiler. Ve o hakikati
inkar edenler için hazırlanmış utanç verici bir azap vardır.
2:91 Nitekim onlara: "Allah'ın indirdiğine inanın!" denildiğinde, "Biz
(yalnızca) bize indirilene inanırız!" diye cevap verirler; ve zaten bildikleri
bir gerçeği tasdik ve teyit eden bir hakikat bile olsa, sonra gelen her haberi
inkar ederler. De ki: "Madem (gerçek) müminler idiniz neden Allah'ın önceki
peygamberlerini öldürdünüz?"
2:92 Gerçekten Musa size hakikatin tüm kanıtları ile gelmişti (ama) O'nun
yokluğunda hemen (altın) buzağıya tapmaya başlamış ve böylece haince bir
davranış içine girmiştiniz.
2:93 Biz o zaman, Sina Dağı'nı üzerinize şahit tutarak, "Size emanet ettiğimiz
şeye (bütün) gücünüzle sarılın ve ona kulak verin!" (diyerek) sizden kesin bir
taahhüt almıştık. (Bütün bu hatırlatmalara rağmen) onlar; "Dinledik, ama itaat
etmiyoruz!" derler. Zira, hakikati reddetmeleri yüzünden bunların kalplerini
(altın) buzağı sevgisi kaplamıştır. De ki: "Ne kötü (şu) inancınızın sizi
yönelttiği (şey)! Eğer gerçekten bir şeylere inanıyorsanız."
2:94 De ki: "Eğer Allah katındaki ahiret hayatı, başka hiç kimseye değil de
yalnız size mahsus ise ve kanaatinizde samimi iseniz o zaman ölümü arzulamanız
gerekmez mi?"
2:95 Ama kendi elleriyle yapıp-ettikleri ortadayken bunu hiçbir zaman temenni
etmeyecekler: Allah zalimleri her halleriyle bilmektedir.
2:96 Ve sen onları başkalarından daha ihtirasla hayata sarılmış göreceksin,
hatta Allah'tan başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlardan bil daha
çok onların her biri binlerce yıl yaşamak ister; halbuki uzun yaşaması, böyle
birini (ahirette) azaptan kurtarmaz; zira Allah onun bütün yapıp-ettiklerini
görmektedir.
2:97 (EY PEYGAMBER, onlara) şunu anlat: Kim ki, Allah'ın izniyle senin kalbine,
önceki çağlarda indirdiklerini doğrulayan, inananlara bir muştu ve rehber olan
bu (ilahî kelâm)ı indirdiği için Cebrail'e düşmanlık besliyorsa;
2:98 Kim ki Allah'a, O'nun meleklerine, Cebrail ve Mikail de dahil O'nun
elçilerine düşmanlık besliyorsa, bilsin ki Allah da hakikati inkar eden herkese
düşmanlık beslemektedir.
2:99 Gerçekten Biz sana apaçık mesajlar indirdik ve onların gerçekliğini yoldan
çıkmış olanlardan başkası inkar etmez.
2:100 Ne zaman (Allah'a) söz verdilerse bazıları sözlerini (çiğneyip) bir kenara
atmadı mı? Gerçek şu ki, aslında onların çoğu inanmıyor.
2:101 Ve(şimdi bile), ne zaman Allah'tan onlara halen sahip oldukları hakikati
tasdik eden bir elçi gele, kendilerini önceki çağlarda vahyedilen kelâma bağlı
sayanlardan bazısı, (O'nun dediklerinin) farkında değillermiş gibi ilahî kelâma
sırtlarını dönerler.
2:102 Ve (onun yerine) Süleyman'ın hükümdarlığı sırasında şeytanca niyetler
taşıyan kimselerin telkin ede geldiklerine uyarlar. Hakikati inkar eden Süleyman
değildi, ama o şeytanca niyetler taşıyan kişiler halka sihir öğreterek hakikati
inkar ettiler; -ve onlar, Babil'deki iki melek Hârût ve Mârût vasıtasıyla ihdas
edilene (uyarlar)- gerçi bu ikili, öncelikle, "Biz sadece ayartıcılar; sakın
(Allah'ın vahyettiği) hakikati inkara yeltenmeyin!" şeklinde uyarıda bulunmadan
hiç kimseye onu öğretmediler. Ve onlar, bu ikiliden, karı koca arasında nasıl
huzursuzluk çıkarılacağını öğreniyorlardır; ancak Allah'ın izni olmadan onunla
hiç kimseye zarar veremedikleri gibi sadece kendilerine zarar veren ve hiç
faydası olmayan bir bilgi ediniyorlardı; oysa onlar, bu (bilgiyi) edinenin
ahiret hayatının güzelliğinden nasipsiz kalacağını biliyorlardı. Doğrusu,
karşılığında ruhlarını sattıkları o (sanat) ne kötüdür, keşke bunu bilselerdi!
2:103 Eğer inansalar ve O'na karşı sorumluluklarının bilincinde olsalardı,
doğrusu, Allah'ın mükafatı onlara iyilik getirecekti; keşke bunu bilselerdi!
2:104 SİZ EY imana ermiş olanlar! (Peygambere) "Bizi dinle" demeyin; onun
yerine, "Bize karşı tahammüllü ol!" demeyi tercih edin. Ve (O'na) kulak verin.
Çünkü, hakikati inkar edenleri şiddetli azap bekliyor. 85
2:105 Ne önceki vahyin takipçilerinden hakikati inkara yeltenenler, ne de
Allah'tan başka şeylere ilahlık yakıştıranlar, Rabbin tarafından sana indirilen
bir hayrı görmekten hoşlanırlar; ancak Allah dilediğini rahmete ulaştırır; zira
Allah, sınırsız lütuf Sahibidir.
2:106 Biz yürürlükten kaldırdığımız veya unutturduğumuz her hangi bir mesajı
mutlaka daha iyisi veya benzeri ile değiştiririz. Allah'ın her şeye kâdir
olduğunu bilmez misin?
2:107 Bilmez misin ki göklerin ve yerin hükümdarlığı Allah'ındır ve Allah'tan
başka sizi koruyacak ve yardım edecek hiç kimse yoktur?
2:108 Yoksa, size gönderilmiş olan Elçi'den, daha önce Musa'dan istenenleri mi
istiyorsunuz? Ama her kim, hakikate inanmak yerine onu inkar etmeyi tercih
ederse doğru yoldan sapmış olur.
2:109 Kendilerini önceki vahye bağlı sayanların çoğu, kıskançlıklarından dolayı,
sizi iman ettikten sonra yeniden hakikati inkara döndürmek isterler; (hatta)
hakikat kendileri için apaçık ortaya çıktıktan sonra bile. Buna karşılık, siz
(ey imana erişenler) Allah'ın iradesini ortaya koyacağı vakte kadar onları
hoşgörün ve dayanın: Unutmayın, Allah her şeye kâdirdir.
2:110 Namazınızda dikkatli ve devamlı olun, arındırıcı (malî) yükümlülüğünüzü
yerine getirin, çünkü kendiniz için önceden yaptığınız her iyiliği Allah katında
mutlaka bulacaksınız: Unutmayın, Allah bütün yaptıklarınızı görür.
2:111 ONLAR: "Yahudi ve Hıristiyan olmadıkça hiç kimse cennete giremez!" diye
iddia ederler. Bu onların kuruntusudur! De ki: "Eğer söylediklerinizde samimi
iseniz, iddianızı kanıtlayın!"
2:112 Evet, gerçekten her kim tüm benliğini Allah'a teslim eder ve iyilik
yapanlardan olursa, Rabbi katında mükafatını görecektir, ve böyleleri ne
korkacak, ne de üzülecekler.
2:113 Ayrıca Yahudiler, "Hıristiyanlar geçerli, tutarlı bir inanç temelinden
yoksunlar" iddiasında bulunurken Hıristiyanlar da (aynı şekilde); "Yahudiler,
geçerli, tutarlı bir inanç temelinden yoksunlar" diye iddia ederler; ve her iki
taraf da (bu iddialarında) ilahî kelâma atıfta bulunurlar! Hatta bilgiden yoksun
bulunanlar, onların söylediklerini aynen tekrarlayıp dururlar; ama
anlaşamadıkları şeyler konusunda Kıyamet Günü aralarında hüküm verecek olan
Allah'tır.
2:114 Allah'ın adının O'nun meclislerinde anılmasına mani olan ve onları tahrip
etmek için çalışan kimselerden daha zalim kim olabilir? İşte böylelerinin bu
yerlere (Allah) korkusu dışında bir sâikle girmeye hakları yoktur! Onlar için bu
dünyada zillet, ahirette ise korkunç bir azap vardır.
2:115 Doğu da Batı da Allah'ındır: Nereye dönerseniz dönün Allah'ın yönü
orasıdır. Unutmayın ki, Allah rahmet ve kudretinde sınırsızdır, her şeyi
bilendir.
2:116 Bir kısım insanlar da, "Allah kendilerine bir oğul edindi!" iddiasında
bulunurlar. (Asla!) O, yaratılmışlara özgü böyle vasıflardan kesinlikle uzaktır.
Göklerde ve yerde ne varsa yalnız O'nundur. Her şey bütün varlığıyla O'nun
iradesine tâbidir.
2:117 Göklerin ve yerin yaratıcısı O'dur; bir şeyin olmasını istediğinde ona
sadece "Ol" der -ve o (şey hemen) oluverir.
2:118 (YALNIZ) bilgiden yoksun olanlar: "Allah neden bizimle konuşmaz ve neden
bize (mucizevî) bir işaret göstermez?" derler. Onlardan önce yaşamış olanlar da
tıpkı onların dedikleri gibi demişlerdi: Kalpleri hep birbirine benziyor.
Gerçekte Biz, bütün işaretleri, yürekten inanıp tasdik etmeye niyetli olanlar
için açık ve anlaşılır kıldık.
2:119 Doğrusu Biz seni (ey Peygamber) hakikat ile gönderdik: Bir müjdeleyici ve
uyarıcı olarak; yakıcı ateşe mahkum olanlardan sen sorumlu değilsin.
2:120 Sen onların inanç sistemine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar
senden memnun olmayacaklardır. De ki: "Dinletin! Allah'ın rehberliği tek doğru
rehberliktir." Ve doğrusu, sana ilim geldikten sonra onların sapık görüşlerini
takip etmeye devam edersen ne seni Allah'ın elinden alacak bir kimse bulursun,
ne de yardımcı.
2:121 Kendilerine ilahî kelâmı emanet ettiklerimiz (ve) ona gereği gibi uyanlar
-işte onlardır (gerçekten) iman edenler; hakikati inkara kalkışanlara gelince-
işte onlardır asıl kaybedenler!
2:122 EY İSRAİLOĞULLARI! Size lütfettiğim o nimetleri ve sizin diğer kavimlere
üstün gelmenizi sağladığım günleri hatırlayın;
2:123 Ve hiçbir insanın diğerine bir yararının olmayacağı, hiç birinden fidye
kabul edilmeyeceği; şefaatin fayda etmeyeceği ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği
bir Günü(n gelip çatacağını) aklınızdan çıkarmayın.
2:124 Ve (şunu hatırlayın): Rabbi, İbrahim'i buyrukları ile sınadığında ve
İbrahim de bunları yerine getirdiğinde O'na: "Seni insanlara önder yapacağım!"
demişti. İbrahim de sormuştu: "Benim neslimden de mi (önderler çıkaracaksın)?"
(Allah) cevap vermişti: "Benim ahdim zalimleri kapsamaz."
2:125 O ZAMAN Biz Mabed'i insanların tekrar tekrar yöneleceği bir hedef ve bir
kutsal sığınak yapmıştık: 102 Öyleyse İbrahim için vaktiyle belirlenen yeri
ibadet mahalli edinin. Nitekim Biz, İbrahim ve İsmail'e emrettik: "Mâbedimi, onu
tavaf edecekler için, onun yanında tefekküre dalacaklar için ve (namazda) rükû
ve secde edecekler için temiz tutun."
2:126 Ve İbrahim: "Ey Rabbim!" diye yalvardı, "Burayı emin bir bölge yap ve
halkından Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman edenlere bereketli rızıklar bağışla."
(Allah): "Her kim hakikati inkar ederse, onun kısa bir süre zevk ü sefa içinde
yaşamasına izin veririm -ama sonunda onu ateşin azabına sürerim; ne kötü bir
duraktır o!" diye cevap verdi.
2:127 İbrahim ve İsmail Mâbed'in temellerini yükseltirken yalvardılar: "Ey
Rabbimiz! Bunu kabul et; Sensin her şeyi bilen, her şeyi duyan!"
2:128 "Ey Rabbimiz, bizi Sana teslim olanlardan kıl ve bizim soyumuzdan Sana
teslim olacak bir topluluk çıkar, bize ibadet yollarını göster ve tevbemizi
kabul et: Şüphesiz yalnız Sensin tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan!"
2:129 "Ey Rabbimiz! Soyumuz içinden onlara Senin mesajlarını iletecek, vahyi ve
hikmeti öğretecek ve onları arındırıp temiz kılacak bir elçi çıkar: Çünkü yalnız
Sensin kudret ve hikmet sahibi!"
2:130 Ve düşünme melekeleri dumura uğramış olanlar dışında kim, bu dünyada
gerçekten yücelttiğimiz ve şüphesiz ahirette de dürüst ve erdemliler arasında
yer alacak olan İbrahim'in inanç sistemini terk etmek ister?
2:131 Rabbi, O'na: "Bana teslim ol!" dediğinde; "(Sana), bütün alemlerin Rabbine
teslim oldum!" diye cevap verdi.
2:132 Ve İbrahim çocuklarına bunu aynen vasiyet etti; Yakup da (böyle yaptı):
"Evlatlarım! Bakın, Allah size en saf ve temiz inancı bahşetti; öyleyse O'na
teslim olmadan ölümün sizi alt etmesine izin vermeyin.
2:133 Evet, siz, (ey İsrailoğulları) Yakub'un, son nefesini vermeye yaklaşırken
oğullarına: "Ben gittikten sonra siz kime kulluk edeceksiniz? Diye seslendiğine
şahitsiniz. Onlar: "Senin tanrına, ataların İbrahim, İsmail ve İshâk'ın
tanrısına, O Tek Tanrıya kulluk edecek ve O'na teslim olacağız!" diye cevap
verdiler.
2:134 Şimdi o toplumlar geçip gittiler; onların kazandıkları kendilerine
yazılacak, sizin kazandıklarınız ise size; ve siz, onların yaptıklarından ötürü
yargılanacak değilsiniz.
2:135 ONLAR: "Yahudi ve Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız" derler. De ki:
"Hayır, (bizimki) bâtıl olan her şeyden yüz çeviren ve Allah'tan başkasına
ilahlık yakıştıranlardan olmayan İbrahim'in inanç sistemi(dir)."
2:136 Deyin ki: "Biz Allah'a inanırız; ve bize indirilene ve İbrahim'e,
İsmail'e, İshâk'a, Yakub'a ve onların soyundan gelenlere indirilene; ve Musa'ya,
İsa'ya ve Rableri tarafından (diğer) tüm peygamberlere tevdî edilmiş olana
(inanırız); onların arasında hiçbir ayrım yapmayız. Ve biz O'na teslim
olanlarız."
2:137 Eğer (ötekiler de) sizin inandığınız gibi inanırlarsa şüphesiz doğru yolu
bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse de derin bir çıkmaza saplanmış olurlar, ama
Allah seni bundan korumaktadır. Zira yalnız O'dur her şeyi işiten, her şeyi
bilen.
2:138 (De ki: "Hayatımız) Allah'ın rengi (ile renklenir!) Kim (hayata) Allah'tan
daha güzel renk verebilir, eğer gerçekten O'na kulluk ediyorsak?"
2:139 (Yahudi ve Hıristiyanlara) de ki: "Allah hakkında bizimle tartışıyor
musunuz? Nasıl olur? O, bizim gibi sizinde Rabbinizdir; bizim işimiz bize, sizin
işiniz de size aittir; ve biz kendimizi yalnızca O'na adamışızdır."
2:140 "İbrahim'in, İsmail'in, İshâk'ın, Yakub'un ve onların soyundan gelenlerin
'Yahudi' yahut 'Hıristiyan' olduklarını mı iddia ediyorsunuz?" De ki: "Allah'tan
iyi mi biliyorsunuz? Allah tarafından kendilerine verilen bir delili örtbas
edenden daha zalim kim olabilir? Ama Allah yaptıklarınızdan gafil değildir."
2:141 "Şimdi o toplumlar gelip geçtiler; onların kazandıkları onlara yazılacak,
sizin kazandıklarınız ise size. Ve siz onların yaptıklarından ötürü yargılanacak
değilsiniz."
2:142 İNSANLAR arasındaki dar kafalı düşünceler, "Şimdiye kadar uydukları
kıbleden onları vazgeçiren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Batı da
Allah'ındır; O, dilediğinin doğru yola iletir."
2:143 Ve böylece sizin dengeli ve ölçülü bir toplum olmanızı istedik ki
(hayatınızla) tüm insanlığın huzurunda hakikatin şahitleri olmanız ve Elçi de
sizin huzurunuzda ona şahitlik yapsın. Ve Elçi'ye uyanlar ile ökçeleri üzerinde
gerisin geri dönenler arasında açık bir ayrım yapabilmek amacıyla senin, (ey
Peygamber) daha önce yöneldiğin hedefi (bu topluluk için) kıble olarak tayin
ettik: Şüphesiz bu, Allah'ın doğru yola ulaştırdığı kişilerden başka herkes için
zor bir sınavdı. Allah sizin inancınızı kesinlikle göz ardı etmeyecektir; zira,
unutmayın ki, Allah insana karşı en şefkatli olandır, rahmet kaynağıdır.
2:144 Biz, (ey Peygamber) senin sık sık yüzünü (bir kılavuz arayışı içinde) göğe
çevirdiğini görüyoruz: ve şimdi seni tam tatmin edecek bir kıbleye döndürüyoruz.
Artık yüzünü Mescid-i Harâm'a çevir; ve siz, hepiniz, nerede olursanız olun,
yüzünüzü (namaz esnasında) o yöne döndürün. Doğrusu, daha önce kendilerine vahiy
tevdî edilmiş olanlar, bu emrin Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu çok iyi
bilirler; ve Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.
2:145 Ama daha önce kendilerine vahiy tevdî edilmiş olanların önüne bütün
delilleri koymuş olsaydın bile senin kıblene yönelmezlerdi; ne sen onların
kıblelerine yönelirsin, ne de onlar birbirlerinin kıblelerine yönelirler. Ve
eğer sana ilim geldikten sonra onların asılsız görüşlerine uysaydın muhakkak ki
zalimlerden olurdun.
2:146 Daha önce kendilerine vahiy verdiklerimiz, onu kendi çocuklarını
tanıdıkları gibi tanırlar: Ancak bilin ki, onların bazısı hakikati bile bile
örtbas eder.
2:147 Rablerinden gelen hakikati! O halde sen, şüphe edenlerden olma.
2:148 Çünkü her topluluk, merkezinde O'nun, (Allah'ın) bulunduğu kendisine ait
bir istikamete yöneltir. Öyleyse, iyi ve güzel işlerde yarışın. Nerede olursanız
olun Allah sizi kendi katında toplayacaktır: çünkü, Allah her şeye kâdirdir.
2:149 Böylece, nereden gelirseniz gelin, (namazda) yüzünüzü Mescid-i Harâm'a
doğru çevirin. Bilin ki bu (emir) Rabbinizden gelen bir hakikattir; ve Allah,
yaptıklarınızdan habersiz değildir.
2:150 O halde, nereden gelirseniz gelin, (namazda) yüzünüzü Mescid-i Harâm'a
çevirin ve nerede olursanız olun yüzünüzü ona çevirin ki, zulüm yapmaya
şartlanmış olmadıkça insanların size karşı hiçbir bahaneleri kalmasın. Onlardan
korkmayın, Ben'den korkun. (Bana itaat edin) ki, size olan nimetimi tamamlayayım
ve böylece siz de doğru yolu bulabilesiniz.
2:151 Nitekim size, mesajlarımı iletmesi, sizi arındırması, vahiy ve hikmeti
bildirmesi ve bilmediklerinizi öğretmesi için içinizden bir elçi gönderdik.
2:152 Öyleyse Beni anın ki, Ben de sizi anayım; Bana şükredin ve Beni inkar
etmeyin.
2:153 SİZ EY imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım
arayın; zira, unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir.
2:154 Allah yolunda öldürülenler "ölü" demeyin: Hayır, onlar yaşıyor, ama siz
farkında değilsiniz.
2:155 Muhakkak ki, ölüm tehlikesiyle ve açlıkla, dünya malının, canın ve (alın
teri) ürünlerinin kaybı ile sizi sınayacağız. Ama zorluklara karşı sabredenlere
iyi haberler müjdele.
2:156 Ki, onların başına bir musibet gelince, "Doğrusu biz Allah'a aidiz ve
muhakkak O'na döneceğiz!" derler.
2:157 İşte Rablerinin nimetleri ve lütfu onlar içindir ve doğru yol üzerinde
olanlar işte onlardır!
2:158 (O halde) unutmayın, Safâ ve Merve, Allah tarafından konulmuş
sembollerdendir; böylece hac veya umre için Mâbede gelen birinin bu ikisi
arasında gidip gelmesinde bir mahzur yoktur: 127 Zira, eğer kişi, yapılması
gerekenden daha çok iyilik yaparsa bilsin ki Allah, şükre bol karşılık verendir,
her şeyi bilendir.
2:159 BAKIN, katımızdan indirdiğimiz hakikatin ve rehberliğin delilini ilahî
kelâm aracılığıyla insanlığın önüne koyduktan sonra onu gizleyip örtbas edenlere
gelince: İşte onlardır Allah'ın lânet edeceği ve onlardır yargılama yeteneğine
sahip herkesin de lânet yağdıracağı.
2:160 Ancak, tevbe edenler, kendilerini düzeltenler ve (tebliğ edilen) hakikati
duyuranlar bunun dışındadır: Onların tevbesini kabul edeceğim; zira yalnız Benim
tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan.
2:161 Hakikati inkara şartlanmış olanlara ve hakikat inkarcıları olarak ölenlere
gelince: Onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve tüm (dürüst ve erdemli)
insanların lânetine uğramalarıdır.
2:162 Onlar bu halde kalacaklar; (ve) ne azapları hafifletilecek, ne de soluk
almalarına imkan verilecek.
2:163 VE SİZİN TANRINIZ, Tek Tanrı'dır; O'ndan başka tanrı yoktur; Rahmândır,
Rahîmdir.
2:164 Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini
takip edişinde; insanlara faydalı yüklerle denizlerde seyreden gemilerde;
Allah'ın gökten indirerek onunla ölü toprağa can verdiği ve her çeşit canlının
çoğalmasını sağladığı yağmurlarda; rüzgarların (yönünün) değişmesinde ve gökle
yer arasında kendileri için tayin edilmiş belirli güzergahlarda akan bulutlarda:
(bütün bunlarda) düşünüp, akıllarını kullananlar için mesajlar vardır.
2:165 Ama hâlâ Allah'a rakip gördükleri varlıklara inanmayı tercih eden ve
onları (yalnızca) Allah'a özgü (olması gereken) bir sevgi ile seven insanlar
var: Halbuki imana ermiş olanlar, Allah'ı başka her şeyden daha çok severler.
Zulüm yapmaya şartlanmış olanlar, (Kıyamet Günü) azaba uğratıldıkları zaman
görecekleri gibi, bütün kudretin yalnızca Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın
cezalandırmada ne çetin olduğunu da keşke görselerdi!
2:166 (O Gün, haksız yere) kutsananlar, kendilerine tâbi olanları tanımazlıktan
gelecekler ve onlara tâbi olanlar, bütün ümitleri paramparça olmuş bir şekilde
(kendilerini bekleyen) azabı çekeceklerdir!
2:167 Ve o tâbi olanlar, "(Hayatta) ikinci bir fırsat yakalasaydık da onların
bizi tanımazlıktan geldiği gibi biz de onları görmezden gelip reddetseydik!"
diyecekler. Böylece, Allah yapıp-ettiklerini onlara acı bir pişmanlık (duygusu)
tattırarak gösterecektir; ve onlar ateşten çıkarılmayacaklardır.
2:168 EY İNSANLAR! Yeryüzünde meşru ve iyi ne varsa ondan nasibinizi alın ve
Şeytanın izinden gitmeyin: Zira o sizin apaçık düşmanınızdır.
2:169 Sizi yalnız kötülük işlemeye, iğrenç ve çirkin işler yapmaya ve hakkında
bilgi sahibi olmadığınız şeyleri Allah'a isnat etmeye çağırır.
2:170 Ama onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" denildiğinde bazıları: "Hayır,
biz (yalnız) atalarımızdan gördüğümüz (inanç ve eylemler)e uyarız!" diye cevap
verirler. Ya ataları akıllarını hiç kullanmamış ve hidayetten nasip almamış
iseler?
2:171 Böylece, hakikati inkara şartlanmış olanların durumu, çobanın haykırışını
işiten ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna
benzer. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; zira akıllarını
kullanmazlar.
2:172 Ey imana ermiş olanlar! Size rızk olarak sağladığımız iyi şeylerden
nasiplenin ve Allah'a şükredin, eğer gerçekten O'na kulluk ediyorsanız.
2:173 O, size yalnız leşi, kanı, domuz etini ve üzerinde Allah'ın adından başka
bir adın anıldığı şeyi yasakladı. Ama kim onlara mecbur kalırsa -bir arzu ve
iştah duymamak ve zaruri ihtiyacının üstüne çıkmamak şartıyla- günaha girmiş
olmaz: çünkü, unutmayın, Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
2:174 ALLAH'IN indirdiği vahiyden bazı kısımları gizleyenler ve bunu az bir
kazanç karşılığı değiştirenlere gelince: onlar karınlarını ateşle doldurur. Ve
Kıyamet Günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de (günahlarından) onları
arındıracaktır; şiddetli azap onları beklemektedir.
2:175 İşte onlar hidayet karşılığında sapıklığı ve mağfiret karşılığında azabı
satın almışlardır. Oysa ateşten ne kadar az korkar görünüyorlar!
2:176 İşte böyle; hakikati ortaya koymak için ilahî kelâmı indiren Allah
olduğuna göre, ona karşı kendi görüşlerini dayatanlar derin bir açmazdadırlar.
2:177 Gerçekte erdemlilik, yüzünü doğuya veya batıya çevirmeniz ile ilgili
değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, melekler, vahye ve
Peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da-
akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, (yardım) isteyenlere ve
insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve
arındırıcı (malî) yükümlülüğünü ifa eden kişidir; ve (gerçek erdem sahipleri)
söz verdiklerinde sözünü tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında
sabredenlerdir. İşte onlardır sadakatlerini gösterenler ve işte onlardır Allah'a
karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar.
2:178 SİZ EY imana ermiş olanlar! Öldürme (olayların)da adil karşılık (kısas)
size farz kılındı: Hür için hür, köle için köle ve kadın için kadın. Ve eğer
kardeşi tarafından suçlu kimse (nin suçunun bir bölümünü) bağışlamışsa, bu
(bağış) uygun şekilde tatbik edilmeli ve kardeşine tazminatı güzellikle
ödenmelidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Buna rağmen hak ve
adalet sınırlarını bilerek ve isteyerek ihlal eden için şiddetli azap vardır.
2:179 Çünkü, ey derin kavrayış sahipleri, adil karşılık ((kısas) yasası)nda
sizin için hayat vardır, böylece belki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde
olursunuz.
2:180 HERHANGİ birinize ölüm yaklaştığında, eğer arkasında yeterli bir servet
bırakıyorsa, ebeveynine ve (diğer) yakın akrabalarına uygun şekilde vasiyette
bulunmak size farz kılındı: Bu, Allah'a karşı sorumluluk bilincini duyanlar için
bir yükümlülüktür.
2:181 Ve kim, öğrendikten sonra böyle bir hükmü değiştirirse, böyle davranmanın
günahı, yalnızca onu değiştirenedir. Doğrusu Allah, her şeyi işitendir, her şeyi
bilendir.
2:182 Ama her kim, vasiyet edenin bir hata yaptığından veya (bilerek) bir kusur
işlediğinden endişe eder ve bunun üzerine mirasçılar arasında bir uzlaşma
sağlanırsa (bu nedenle) kendisine bir günah terettüb etmez. Doğrusu Allah çok
affedicidir, rahmet kaynağıdır.
2:183 SİZ EY imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi
size de farz kılındı, ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.
2:184 Sayılı günlerde (oruç). Ancak sizden kim, hasta veya seyahatte olursa
diğer zamanlarda (aynı gün sayısı kadar oruç tutmalıdır); ve (bu gibi hallerde)
gücü yetenlere bir muhtacı doyurarak fidye vermek, bir yükümlülüktür. Her kim,
yapmaya yükümlü olduğundan daha fazla iyilik yaparsa kendisine iyilik yapmış
olur; zira oruç tutmak kendinize iyilik yapmaktır -keşke bunu bilseydiniz.
2:185 Kur'an, insanoğluna bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve
doğruyu yanlıştan ayırt edici bir ölçü olarak (ilk defa) bu Ramazan Ayında
indirilmiştir. Bundan dolayı, sizden kim bu aya erişirse onu baştan başa tutsun.
Ancak hasta veya seyahatte olan, başka günlerde (aynı sayıda oruç tutsun). Allah
sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez; ama (belirlenen günlerin)
sayısını tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı
yüceltmenizi ve (O'na) şükretmenizi (ister).
2:186 EĞER kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarsa -(bilsinler ki) Ben çok
yakınım; dua edenin yakarışlarına her zaman karşılık veririm; öyleyse onlar da
Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.
2:187 (GÜNDÜZ) tutulan oruçtan sonraki gece boyunca kadınlarınıza yaklaşmanız
helaldir: onlar sizin için bir elbise gibidirler ve siz de onlar için bir elbise
gibisiniz. Allah bu konuda kendinizi sıkıntıya sokacağınızı bilir; bu yüzden O
size mağfiret ile yönelmiş be bu zorluğu üzerinizden kaldırmıştır. Şimdi öyleyse
onlara yaklaşabilir ve Allah'ın sizin için uygun gördüğünden yararlanabilirsiniz
ve gecenin karanlığından tan yerinin aydınlığı fark edilinceye kadar yiyip
içebilirsiniz. Sonra gece çökünceye kadar oruca devam edersiniz. Ama mescitlerde
itikafta iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır: O
halde bu sınırları ihlal etmeyin: (işte) böylece Allah mesajlarını insanlara
açıklıyor ki, O'na karşı sorumluluklarının bilincinde olabilsinler.
2:188 BİRBİRİNİZİN mallarını haksız şekilde yiyip tüketmeyin ve başkalarına ait
meşru mallardan hiçbirini bilerek haksızlıkla tüketmek için hukukî hilelere
başvurmayın.
2:189 SANA ayın evrelerini soruyorlar. De ki: "Onlar, haccın ve insanların
(öteki faaliyetlerinin) vaktini gösterir." Öte yandan erdemlilik, (zannedildiği
gibi) evlere arkalardan girmeniz değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a
karşı sorumluluk bilinci duyandır. O halde evlere kapılarından girin ve Allah'a
karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki gerçek mutluluğa erişebilesiniz.
2:190 SİZE savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın, ama (amacınızı aşıp)
saldırganlık yapmayın; doğrusu Allah saldırganları sevmez.
2:191 Onları karşılaştığınız her yerde öldürün ve sizi sürdükleri yerden siz de
onları sürün, zaten zulüm ve baskı, öldürmekten daha kötüdür. Onlar size savaş
açmadıkça Mescid-i Harâm civarında onlarla savaşmayın; ama eğer sizinle
savaşırlarsa onları öldürün; hakikati inkar edenlerin cezası böyle verilecektir.
2:192 Ancak vazgeçerlerse (siz de bırakın), unutmayın ki Allah çok affedicidir,
rahmet kaynağıdır.
2:193 O halde, artık zulüm ve baskı kalmayınca ve yalnızca Allah'a kulluk
edilinceye kadar onlarla savaşın; ancak vazgeçerlerse, (bilinçli olarak) zulüm
işleyenlerin dışındakilere karşı tüm düşmanlıklar sona erecektir.
2:194 Saldırmazlık örfünün geçerli olduğu aylarda size saldıranlara siz de
karşılık verin: zira saldırmazlık örfünün ihlali, adil karşılık ((kısas)
yasasına tabi)dir. Böylece, eğer bir kimse saldırıda bulunursa, sizde onun
saldırdığı gibi saldırın; ancak Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun
ve Allah'ın, kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıyanların yanında olduğunu
bilin.
2:195 Ve Allah yolunda (sınırsızca) harcayın, kendi elinizle kendinizi
mahvetmeyin ve iyilik yapmaya azimle devam edin; unutmayın ki, Allah iyilik
yapanları sever.
2:196 HACCI ve Umreyi Allah için ifa edin; fakat yapmaktan alıkonursanız
gücünüzün yeteceği bir kurban kesin ve kurban kesilinceye kadar başlarınızı
tıraş etmeyin; ama içinizden hasta olan yahut başında rahatsızlık olan kimse,
oruç tutarak veya sadaka vererek veya (başka türlü) bir ibadet ile özrünü
karşılayacak bir şey yapmalıdır. Sağlıklı ve emniyette olduğunuzda hac
(vaktin)den önce umre yapan, gücünün elverdiği türden bir kurban kessin; ama
kurbana gücü yetmeyen, hac sırasında üç gün ve döndükten sonra yedi gün, yani
tam on (gün) oruç tutsun. Bütün bunlar, Mescid-i Harâm civarında yaşamayanlar
içindir. Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki Allah
karşılık vermede şiddetlidir.
2:197 Hac, belli aylarda ifa edilecektir. Her kim o (aylar)da haccı ifa
edecekse, hac sırasında çirkin konuşmalardan, tüm yakışıksız davranışlardan ve
kavgadan kaçınılmalıdır. Her ne iyilik yaparsanız Allah onun farkındadır. Ve
kendiniz için hazırlıkta bulunan -ama şüphesiz, tüm hazırlıkların en güzeli,
Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olmaktır. Öyleyse Bana karşı
sorumluluğunuzun bilincinde olun, siz ey derin kavrayış sahipleri!
2:198 (Bununla beraber), Rabbinizden (hac esnasında) bir lütuf elde etmek için
çalışırsanız günah işlemiş olmazsınız. Arafat'tan kalabalıklar halinde dalga
dalga indiğinizde, kutsal mahalde Allah'ı anın ve O'nu, yolunuzu gerçekten
kaybetmişken size doğru yolu gösteren bir İlah olarak anın.
2:199 Ve dalga dalga ilerleyen öteki kalabalıklarla birlikte siz de ilerleyin ve
Allah'tan günahlarınıza mağfiret dileyin: Doğrusu Allah, çok affedicidir, rahmet
kaynağıdır.
2:200 İbadetinizi bitirdiğinizde, atalarınızı hatırladığınız gibi, hatta daha
güçlü bir haykırışla Allah'ı hatırla(maya devam ed)in! Çünkü öyle insanlar var
ki, (sadece), "Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada ver." Diye dua ederler -böyleleri,
ahiretin nimetlerinden nasip alamayacaklardır.
2:201 Ama içlerinde öyleleri de var ki: "Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik
ver, ahirette de ve bizi ateşin azabından koru!" diye dua ederler.
2:202 İşte bunlar, kazandıklarına karşılık (mutluluktan) nasip alacak
olanlardır. Ve Allah hesabı çok çabuk görendir
2:203 Ve Allah'ı tayin edilmiş belli günler de hatırlayın; her kim iki gün
içinde acele ederse günaha girmez, kim daha uzun kalırsa o da Allah'a karşı
sorumluluğunun bilincinde oldukça günaha girmemiş olur. O halde Allah'a karşı
sorumluluğunuzun bilincinde olun ve sonunda O'nun huzurunda toplanacağınızı
bilin.
2:204 İNSANLARDAN öylesi var ki, bu dünya hayatı hakkındaki görüşleri senin
hoşuna gider; (dahası) kalbindekilere Allah'ı şahit tutar, üstelik tartışmada
son derece ustadır.
2:205 Ancak hakimiyeti eline alır almaz yeryüzünde fesat çıkarmaya, (insanın)
ürünü(nü) ve nesli(ni) yok etmeye çalışır; Allah fesadı sevmez.
2:206 Kendisine ne zaman "Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol!" dense,
yersiz gururu onu günaha sevk eder: Böylelerinin payına cehennem düşecektir; ne
kötü bir konaklama yeridir orası!
2:207 Ama insanlar arasında öylesi de var ki, Allah'ın rızasını kazanmak için
kendisini feda eder: Allah ise, kullarına karşı daima şefkatlidir.
2:208 Ey imana ermiş olanlar! Allah'a kendinizi tam olarak teslim edin ve
şeytanın ardından gitmeyin, zira o sizin apaçık düşmanınızdır.
2:209 Ve eğer hakikatin bütün delilleri size geldikten sonra tökezlerseniz,
bilin ki, Allah kudret ve hikmet sahibidir.
2:210 Bu insanlar, Allah'ın, Kendisini bulutların gölgeleri arasında meleklerle
birlikte olanlara göstermesini mi bekliyorlar? Ama (o zaman) her şeye karar
verilmiş ve her şey Allah'a döndürülmüş olurdu.
2:211 İsrail oğullarına sor; Onlara nice açık mesajlar verdik! Kim Allah'ın
kutlu mesajlarını kendisine ulaştıktan sonra değiştirirse bilsin ki Allah
karşılık vermede şiddetlidir!
2:212 Hakikati inkara şartlanmış olanlara (yalnız) bu dünya hayatı güzel
görünür. Bu nedenle, imana ermişlerle alay ederler; ama Kıyamet Günü Allah'a
karşı sorumluluk bilinci duyanlar onlardan daha üstün (bir konumda)
olacaklardır. Ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
2:213 BÜTÜN İNSANLIK bir zamanlar tek bir topluluktu; (sonra ihtilafa düşmeye
başladılar), bunun üzerine Allah, müjdeci ve uyarıcı olarak peygamberler
gönderdi ve onlar aracılığıyla hakikati ortaya seren vahiy(ler) bahşetti ki,
bununla insanların farklı görüşler edinmeye başladıkları her konuda karar
verebilsin. Buna rağmen, kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra
aralarındaki kıskançlıktan dolayı onun anlamı hakkında ihtilafa düşenler bizzat
bu (vahy)in tevdî edildiği aynı insanlardı. Ancak Allah, insanları, kendi
iradesiyle, üzerinde ihtilafa düştükleri hakikate sevk etti; çünkü Allah,
(ulaşmak) isteyeni doğru yola ulaştırır.
2:214 (Ama), sizden önce gelip geçen (mümin)ler gibi sıkıntı çekmeden cennete
girebileceğinizi mi zannediyorsunuz? Onların başına öyle ezici sıkıntılar ve
katlanılmaz darlıklar geldi ki ve öylesine sarsıldılar ki, müminlerle birlikte
Elçi de: "Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?" diye feryat ediyordu. Gözünüzü
açın, Allah'ın yardımı (daima) yakındır!
2:215 BAŞKALARI için ne harcayacaklarını sana soruyorlar. De ki: İyilik/hayır
umarak yapacağınız harcama, (önce) ebeveyninize, yakın akrabanıza, yetime,
muhtaca ve yolcuya aittir; her ne iyilik yaparsanız mutlaka Allah onu çok iyi
bilir."
2:216 HOŞUNUZA gitmese de savaşmak size farz kılındı; mümkündür ki nefret
ettiğiniz bir şey sizin için iyi olabilir ve yine mümkündür ki hoşlandığınız bir
şey de sizin için kötü olabilir: Allah bilir, ama siz bilmezsiniz.
2:217 Sana saldırmazlık örfünün geçerli ayda savaşmanın hükmünü soruyorlar. De
ki: "O ayda savaşmak çirkin bir şeydir; ancak insanları Allah yolundan çevirmek,
O'nu inkar etmek ve Mescid-i Harâm(a girmekten onları men etmek) ve halkını
oradan sürmek, (bütün bunlar) Allah katında daha da kötüdür, çünkü zulüm ve
baskı öldürmekten daha korkunçtur." (Düşmanlarınız) güçleri yeterse,
inancınızdan döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Ama
sizden biri imanından döner ve hakikati inkar eden biri olarak ölürse, böyle
birinin yapıp-ettikleri bu dünyada da, öteki dünyada da boşa gidecektir; işte
böyleleri içinde yaşayıp kalacakları ateşe mahkum kimselerdir.
2:218 Şüphe yok ki, imana ermiş olanlar, zulüm ve kötülük diyarından
uzaklaşanlar ve Allah yolunda üstün gayret gösterenler, işte (ancak) onlar
Allah'ın rahmetini umabilirler: Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
2:219 SANA, sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları hakkında sorarlar. De ki:
"Onların her ikisinde de hem büyük bir kötülük hem de insanlar için bazı
yararlar vardır; ancak yol açtıkları kötülük, sağladıkları yararlardan daha
büyüktür." (Allah yolunda) neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: "O'nun
için ayırabileceğiniz her şeyi." Böylece Allah mesajlarını size açıklıyor ki
tefekkür edesiniz.
2:220 Bu dünya ve ahiret hakkında, yetimler(e nasıl davranılacağı) hakkında sana
sorarlar. De ki: "Onların durumlarını düzeltmek en hayırlı durumdur." Ve onların
hayatlarını paylaşırsanız (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Zira
Allah, bozgunculuk yapanları, düzeltmeye çalışanlardan ayırt etmesini bilir. Ve
Allah dileseydi, taşıyamayacağınız yükleri omuzlarınıza yüklerdi: (Ama)
unutmayın ki Allah kudret sahibidir, hikmet sahibidir!
2:221 VE ALLAH'TAN başkasına ilahlık yakıştıran kadınlarla onlar (sahih) inanca
ulaşıncaya kadar evlenmeyin: Çünkü (Allah'a) bağlanmış mümin bir kadın,
Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıran kadından -bu sizin hoşunuza gitse de-
kesinlikle daha hayırlıdır. Ve Allah'tan başkasına ilahlık yakıştıran erkekler
ile onlar (sahih) inanca ulaşıncaya kadar kadınlarınızı nikahlamayın; zira
(Allah'a) bağlanmış bir mümin erkekten -bu sizi hoşnut etse bile- kesinlikle
daha hayırlıdır. (Böyleleri) sizi ateşe davet ederken Allah sizi cennete ve
O'nun izniyle mağfiret(e nail olma)ya davet eder; ve Allah mesajını insanlığa
açıklar ki ondan ders alabilsinler.
2:222 SANA (kadınların) ay halleri hakkında soruyorlar. De ki: "O bir zayıflık
halidir. Bu yüzden, ay hali sırasında kadınlardan uzak durun ve onlar
temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın; temizlendiklerinde ise Allah'ın
emrettiği şekilde onlara yaklaşın." Doğrusu, Allah pişmanlıkla kendisine
yönelenleri ve özlerini temiz tutanları sever.
2:223 Kadınlarınız sizin tarlalarınızdır; tarlanıza dilediğiniz şekilde girin,
ama önce kendi ruhlarınız için bir hazırlık yapın. Allah'a karşı
sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki, O'na mutlaka kavuşacaksınız. Ve
sen de (ey peygamber), imana erişenleri müjdele.
2:224 ALLAH adına yaptığınız yeminler, erdemliliğe, Allah'a karşı sorumluluk
bilincine ve insanlar arasında barışın getirilmesine engel teşkil etmesin. Zira
Allah, her şeyi duyan, her şeyi bilendir.
2:225 Allah, düşünmeden yapmış olduğunuz yeminlerden dolayı sizi sorumlu
tutmayacak, ama kalplerinizin (ihtirasla) arzuladıklarından sorumlu tutacaktır:
Allah, çok affedicidir, çok tahammül (hilm) sahibidir.
2:226 Eşlerine yaklaşmayacaklarına dair yemin edenler için dört ay bekleme
süresi vardır; şayet (yeminlerinden) dönerlerse, unutmayın ki Allah çok
affedicidir, rahmet kaynağıdır.
2:227 Ama eğer ayrılmaya kararlı iseler, unutmayın ki Allah her şeyi işitendir,
her şeyi bilendir.
2:228 Boşanmış kadınlar, evlenmeksizin üç ay hali boyunca bekleyeceklerdir:
Çünkü eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıyorlarsa, Allah'ın rahmetinden
yarattıklarını gizlemeleri meşru değildir. Ve bu süre zarfında barışmak
isterlerse, kocalarının onları kabul etmeye öncelikle hakları vardır; ama adalet
ölçülerine göre, kadınların (kocaları üzerindeki) hakları, (kocaların) onlar
üzerindeki haklarına eşittir, ancak erkekler (bu konuda) onlar üzerinde öncelik
sahibidirler. Ve Allah kudret ve hikmet sahibidir.
2:229 Bir boşanma iki defa (geri alınabilir), ki bu durumda evlilik ya iyilikle
devam eder veya güzel bir şekilde sona erdirilir. Ve kadınlarınıza
verdiklerinizden her hangi bir şeyi geri almanız, her iki (taraf)ın da Allah'ın
koyduğu sınırları koruyamamaktan korkmaları hali dışında, sizin için helal
değildir: O halde, ikisinin de Allah'ın koyduğu sınırları koruyamayacaklarından
korkuyorsanız, kadının serbestliğine kavuşması için (kocasına) bazı şeyler
bırakmasında her iki taraf için de bir günah yoktur. Bunlar Allah'ın koyduğu
sınırlardır; onları ihlal etmeyiniz: Zira kim Allah'ın koyduğu sınırları ihlal
ederse, işte onlar zalimlerdir!
2:230 Ve erkekler (sonunda) kadını boşarsa, bu kadın, başka bir erkekle
evlenmedikçe bir daha kendisine helal olmaz; eğer sonraki erkek de onu boşarsa
-her ikisini de Allah'ın koyduğu sınırları koruyabileceklerini düşünmeleri
şartıyla- birbirlerine dönmelerinde ikisi içinde bir günah yoktur: Bunlar,
anlama ve kavrama yeteneğine sahip olanlara Allah'ın açıkladığı sınırlardır.
2:231 Böylece, kadınlarınızı boşadığınızda ve onlar bekleme sürelerinin sonuna
yaklaşmak üzere iken onları ya güzellikle alıkoyun ya da güzel bir şekilde
bırakın. Ama, arzuları hilafına, eziyet etmek için alıkoymayın: Çünkü, böyle bir
davranışta bulunan, (yalnızca) kendisine haksızlık etmiş olur. Ve Allah'ın (bu)
mesajlarını önemsemezlik yapmayın; Allah'ın size lütfettiği nimetleri ve size
öğüt için indirdiği vahyi ve hikmeti hatırlayın; Allah'a karşı sorumluluğunuzun
bilincinde olun, ve bilin ki Allah her şeyin aslını bilir.
2:232 Kadınları boşadıktan sonra, bekleme sürelerinin sonuna gelmişlerse,
aralarında uygun bir şekilde anlaştıkları taktirde başka erkeklerle
evlenmelerine engel olmayın. Bu, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanan her biriniz
için uyarıdır; bu, sizin için en erdemli ve en temiz (yol)dur. Allah her şeyi
aslıyla bilir, ama siz bilmezsiniz.
2:233 Ve (boşanmış) anneler, eğer emzirme müddetini tamamlamak istiyorlarsa,
çocuklarına iki tam yıl bakabilirler; onların yeme-içme ve giyimlerini uygun bir
şekilde temin etmek, çocuğun babasına düşer. Hiç kimse taşıyabileceğinden daha
fazlasıyla yükümlü tutulmaz: Ne anneye çocuğundan dolayı eziyet çektirilsin, ne
de çocuğundan dolayı babasına. Ve (babanın) mirasçısına da aynı görev düşer. Ve
eğer (anne-baba), her ikisi, (anne ile çocuğun) ayrılmasına karşılıklı rıza ve
danışma ile karar verirlerse, (bundan dolayı) onlara bir günah yoktur; ve eğer
çocuğunuzu süt annelere emanet etmeye karar verirseniz, teslim edeceğiniz
çocuğun emniyetini uygun bir şekilde sağlamanız şartıyla size bir günah
yüklenmez. Ama, Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki Allah
tüm yaptıklarınızı görür.
2:234 İçinizden biri ölür ve ardından kadınlar bırakırsa, yeniden evlenmeleri
için dört ay on günlük bir bekleme süresi geçirmeleri gerekir; bekleme süresinin
sonuna vardıklarında kendileri ile ilgili olarak meşru şekilde ne yaparlarsa
yapsınlar bir günah yoktur. Ve Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır.
2:235 Ancak bu kadınlar(dan herhangi birin)e evlenme niyetinizi hissettirmenizde
veya açığa vurmadan böyle bir niyet taşımanızda sizin için bir günah yoktur:
(Çünkü) Allah, onlara evlenme teklifinde bulunma niyetinizi bilir. Ama yine de,
onlara karşı duygularınızı gizlilik içinde bildirmek yerine onlarla en uygun ve
makul şekilde konuşun; ve emredilen (bekleme süresi) sona ermeden önce evlilik
bağını kurmaya kalkışmayın. Unutmayın ki Allah aklınızdan geçenleri bilir. Bu
nedenle O'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; ve bilin ki Allah çok
affedicidir, çok tahammül (hilm) sahibidir.
2:236 Henüz dokunmadığınız veya mehir tespit etmediğiniz kadınları boşamanızda
bir günah yoktur; ancak (böyle bir durumda bile) onlar için gerekli tedarikleri
yapın; imkanları çok olan kendi gücüne dar olan da (yine) kendi gücüne göre adil
şekilde bir tedarikte bulunsun; bu, güzel davranan herkesin üzerinde bir
yükümlülüktür.
2:237 Ve eğer dokunmadan önce, ama mehrini karşıladıktan sonra onları
boşarsanız, o zaman, kararlaştırdığınızın yarısı(nı verin), ancak onların
taleplerinden vazgeçmeleri veya nikah bağını elinden tutanın (mehrin yarısı ile
ilgili) talebinden vazgeçmesi hali müstesna: Size düşenden vazgeçmeniz, Allah'a
karşı sorumluluk bilincine daha uygundur. Ve birbirinize karşı lütufkar
davranma(nız gereği)ni unutmayın: Doğrusu Allah bütün yaptıklarınızı görür.
2:238 NAMAZLARINIZA ve namazı en uygun şekilde ifa etmeye dikkat edin; ve
Allah'ın huzurunda içten bir bağlılıkla durun.
2:239 Ama eğer tehlikede iseniz, yürürken ve binek (üzerin)de (namazınızı ifa
edin); tekrar güvenliğe kavuşunca Allah'ı anın, çünkü daha önce bilmediklerinizi
size öğreten O'dur.
2:240 EĞER içinizden biri ölür ve arkasında kadınlar bırakırsa, dul eşlerine,
(ölmüş kocasının evini) terk etmeksizin bir yıllık geçimlerini vasiyet etsinler.
Ama eğer (kendi arzularıyla) ayrılırlarsa kendileri hakkındaki meşru
tasarruflarından dolayı onlara bir günah yoktur. Ve Allah kudret ve hikmet
sahibidir.
2:241 Ve boşanmış kadınlar da güzel bir şekilde geçimlerini sağlama (hakkına)
sahip olacaklardır. Bu, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyan herkes için bir
görevdir.
2:242 Aklınızı kullan(mayı öğren)meniz için Allah size mesajlarını böyle
açıklıyor.
2:243 SEN, ÖLÜM korkusuyla yurtlarını terk eden binlerce kişiyi görmedin mi? Ki
bu durumda Allah onlara "Ölün!" diye seslenmiş ve sonra da onları hayata geri
döndürmüştü. Unutmayın ki Allah, insanoğluna karşı lütfunda sınırsızdır, ancak
insanların çoğu nankördür.
2:244 Öyleyse Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah her şeyi işiten, her şeyi
bilendir.
2:245 Allah'ın kat kat fazlasıyla geriye ödeyeceği bir güzel borcu O'na verecek
olan kimdir? Allah alır ve kat kat fazlasıyla verir; ve hepiniz sonunda O'na
döndürüleceksiniz.
2:246 Musa'dan sonra İsrail oğullarının önde gelenlerinin, peygamberlerden
birine: "Bize bir kral tayin et ki Allah yolunda savaşalım!" dediklerini bilmez
misin? O: "Ya savaşmanız emredilir de savaştan kaçarsanız?" diye sordu. Onlar:
"Biz ve çocuklarımız yurtlarımızdan sürülmüşken Allah yolunda neden
savaşmayalım?" diye cevap verdiler. Halbuki savaşmak onlara emredilince, birkaçı
dışında, uzak durdular; ama Allah zalimleri çok iyi biliyordu.
2:247 Ve onların peygamberi, toplumunun önde gelenlerine, "Bakın," dedi, "Allah
Tâlût'u size kral olarak tayin etti." Onlar: "Biz hükümranlığa ondan daha çok
layık iken nasıl bizim üzerimizde hüküm sahibi olabilir?" dediler. (Peygamber)
"Bakın," dedi, "Allah onu sizden daha üstün kılmış ve ona derin bilgi ve
mükemmel bir beden bahşetmiştir. Ve Allah, hükümranlığı istediğine verir: zira
Allah her şeyi kuşatan, her şeyi bilendir."
2:248 Ve Peygamberleri olan, "Bakın, meşru hükümranlığın bir işareti olarak size
içinde Rabbiniz tarafından bahşedilmiş bir iç huzuru, bir sükunet bulunan ve
Musa'nın ve Harun'un ailelerinden geriye kalmış olup da meleklerce muhafaza
edilen mirası içinde barındıran bir kalp bağışlanacaktır. Eğer (gerçekten)
inanıyorsanız, bunda sizin için bir işaret vardır" dedi.
2:249 Ve Tâlût, kuvvetleriyle yola koyulduğunda "Bakın," dedi, "Allah sizi şimdi
bir nehirle imtihan edecek: ondan içen benden olmayacak, onu tatmaktan sakınan
ise benden olacaktır; ondan sadece bir avuç dolusu içen ise affa mazhar
olacaktır." Ancak, birkaçı dışında hepsi ondan (dolu dolu) içtiler.O ve ona
inananlar nehri geçer geçmez ötekiler: "Câlût ve kuvvetlerine karşı (koymak
için) bugün hiç gücümüz yok!" dediler.(Ama) kesin olarak Allah'a kavuşacaklarını
bilenler: "Nice küçük topluluklar, Allah'ın izniyle büyük kalabalıklara üstün
gelmiştir! Zira Allah, güçlüklere karşı sabırlı olanlarla beraberdir." diye
cevap verdiler.
2:250 Onlar Câlût ve kuvvetleriyle karşı karşıya geldiklerinde, "Ey Rabbimiz!
Bize zorluklara tahammül gücü bağışla, adımlarımızı sağlam kıl ve hakikati inkar
eden bu topluma karşı bize yardım et!" diye dua ettiler.
2:251 Bunun üzerine, onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar, Davud da
Câlût'u öldürdü; Allah ona hükümranlık ve hikmet verdi ve istediği şeyin
bilgisini öğretti. Ve eğer Allah, insanlara kendilerini başkalarına karşı
savunma gücü vermeseydi yeryüzü çürüme ve yozlaşmaya maruz kalırdı: ama Allah
bütün âlemlere karşı sınırsız lütuf sahibidir.
2:252 BUNLAR Allah'ın mesajlarıdır: Biz (ey Peygamber,) hakikati ortaya koyan bu
(mesaj)ları sana iletiyoruz: doğrusu sen, bu mesajların emanet edildiği
(elçilerden)sin.
2:253 Bu elçilerin bazılarına diğerlerinden daha fazla meziyetler bahşettik:
İçlerinden kimi ile Allah (bizzat) konuşmuş, kimini de daha üst derecelere
yükseltmiştir. Biz, Meryem oğlu İsa'ya hakikatin tüm kanıtlarını bahşettik ve
o'nu kutsal ilham ile destekledik. Ve eğer Allah dileseydi, o (elçiler)den sonra
gelenler, kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra birbirleriyle
çatışmazlardı; ancak (vaki olduğu üzere) onlar karşıt görüşlere kapıldılar ve
bazıları imana ererken diğerleri hakikati inkara yöneldi. Buna rağmen Allah
dileseydi, birbirleriyle çatışmazlardı. Ama Allah dilediğini yapar.
2:254 SİZ EY imana ermiş olanlar! Pazarlığın, dostluğun ve şefaatin geçerli
olmayacağı bir Gün gelmeden önce size rızık olarak bağışladığımız şeylerden
(Bizim yolumuzda) harcayın. Ve bilin ki hakikati inkar edenler zalimlerin tâ
kendileridir.
2:255 ALLAH -O'ndan başka ilah yoktur; Her Zaman Diridir, Bütün Varlıkların
Kendi Kendine Yeterli Yegane Kaynağıdır. Ne uyuklama tutar O'nu, ne de uyku.
Yeryüzünde ve göklerde ne varsa O'nundur. O'nun izni olmaksızın nezdinde şefaat
edebilecek olan kimdir? O, insanların gözlerinin önünde olanı da, onlardan gizli
tutulanı da bilir; oysa O dilemedikçe insanlar O'nun ilminden hiçbir şey
edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun sonsuz kudreti ve egemenliği gökleri
ve yeri kaplar ve onların korunup desteklenmesi O'na ağır gelmez. Gerçekten yüce
ve büyük olan yalnızca O'dur.
2:256 DİNDE zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O
halde, şeytanî güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah'a inananlar,
hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır: Zira Allah her şeyi
işitendir, her şeyi bilendir.
2:257 Allah inanç sahiplerine yakındır, onları koyu karanlıktan aydınlığa
çıkarır; oysa hakikati inkara şartlanmış olanlara yakınlık gösterenler onları
aydınlıktan çıkarıp derin karanlığa iten şeytanî güçlerdir: İçinde yaşayıp
kalmak üzere ateşe mahkum olanlar da işte böyleleridir.
2:258 SIRF Allah kendisine hükümdarlık bağışladığı için İbrahim ile Rabbi
hakkında münakaşa eden o (hükümdar)dan haberin yok mu? Hani İbrahim: "Rabbim
hayat veren ve ölüm dağıtandır!" demişti. Hükümdar cevap vermişti: "Ben (de)
hayat verir ve ölüm dağıtırım!" İbrahim: "Allah güneşi doğudan doğdurur; öyleyse
sen de batıdan doğdur!" demişti. Bunun üzerine, hakikati inkara şartlanmış olan
o kişi hayretler içinde kaldı: Allah (bile bile) zulüm işleyen toplumu hidayete
erdirmez.
2:259 Yoksa (ey insanoğlu, sen,) halkının terk ettiği, çatıları yıkılıp harap
olmuş (virane) bir kasabadan geçen (ve): "Allah bütün bunları öldükten sonra
nasıl diriltebilirmiş?" diyen o kişi (ile aynı fikirde) misin? Bunun üzerine
Allah, onu yüzyıl süre ile ölü bırakmış ve sonra tekrar hayata döndürerek
sormuştu: "Bu halde ne kadar kaldın?" O da: "Bu halde bir gün veya bir günden
biraz daha az bir süre kaldım" diye cevap vermişti. (Allah): "Hayır" dedi, "bu
halde bir yüzyıl kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak -geçen yıllar onları
bozmamış- ve eşeğine bak! (Biz bütün bunları) insanlara bir ibret olman için
(yaptık). Birde şu (insanların ve hayvanların) kemiklerine bak -onları nasıl
birleştirip et ile örttüğümüzü düşün!" (Bütün bunlar) ona açıklanınca, "(Şimdi)
öğrendim ki" dedi, "Allah her şeye kâdirdir!"
2:260 Hani İbrahim, "Ey Rabbim! Ölüye nasıl hayat verdiğini bana göster!"
demişti. O da, "Yoksa inancın yok mu?" diye sormuştu. (İbrahim) cevap vermişti:
"Hayır, ama (görmeme izin ver) ki kalbim tamamen mutmain olsun." "Öyleyse"
demişti Allah, "Dört kuş al ve onlara sana itaat etmeyi öğret; sonra onları
(etrafındaki) her tepeye ayrı ayrı sal; sonra da çağır: uçarak sana gelecekler.
Bil ki Allah her şeye kâdirdir, hikmet sahibidir."
2:261 ALLAH yolunda mallarını harcayanların durumu, kendisinden yedi başak çıkan
ve her başakta yüz tane bulunan bir buğday tohumuna benzer: Allah dilediğine kat
kat verir; ve Allah her şeyi kuşatan, her şeyi bilendir.
2:262 Allah yolunda mallarını harcayan ve sonra iyiliklerini başa kakıp (muhtaç
kişinin duygularını) inciterek (bu) harcamalarının değerini düşürmeyenler
mükafatlarını Rableri katında bulacaklar; onlar için artık ne korku vardır, ne
de üzüntü.
2:263 Gönül alıcı bir söz ve başkasının eksiğini gizlemek, peşinden incitmenin
geldiği bir yardımdan daha hayırlıdır; ve Allah Kendine yeterlidir, tahammül (hilm)
Sahibidir.
2:264 Siz ey imana ermiş olanlar! Servetini gösteriş ve övgü için harcayan,
Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmayan kişinin yaptığı gibi, iyiliğinizi başa
kakarak ve (muhtaç kimsenin duygularını) inciterek yardımlarınızı değersiz hale
sokmayın: Onun hali, üzerinde (biraz) toprak bulunan yumuşak bir kayanın hali
gibidir, bir sağanak vurunca onu sert ve çıplak bırakıverir. Bu gibilerin,
yaptıkları (hayırlı) işlerinden hiçbir kazançları olmaz: zira Allah, hakikati
reddeden bir toplumu hidayete erdirmez.
2:265 Servetlerini Allah'ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak
harcayanların durumu (ise), verimli topraklar üzerindeki bahçe gibidir: Bir
sağanak vurur, bu sayede ürün iki misli artar; sağanak olmadığı zaman da hafif
yağmur (düşer oraya). Ve Allah yaptığınız her şeyi görür.
2:266 Sizden biriniz, içinden ırmaklar akan ve çeşit çeşit meyve ile dolu bir
hurma ve asma bahçesine sahip olmayı -ama sonra da sadece (bakıma muhtaç) zayıf
çocuklarıyla yaşlılığa terkedilmeyi- ve sonra kızgın bir kasırganın bahçeye
isabet edip onu tamamen kasıp kavurmasını ister mi? Belki düşünürsünüz diye
Allah mesajlarını size böylece açıklar.
2:267 Siz ey imana ermiş olanlar! Kazandığınız güzel şeylerden ve topraktan
sizin için bitirdiğimiz (ürünler)den başkaları için harcayın; ama harcamak için,
size verildiğinde küçümser şekilde bakışlarınızı çevirmeden kabul etmeyeceğiniz
bayağı şeyleri seçmeyin. Ve bilin ki Allah kendine yeterlidir, her zaman övgüye
layık olandır.
2:268 Şeytan sizi fakirlik ihtimali ile korkutur ve cimriliği telkin eder. Oysa
Allah, size bağışlamasını ve lütfunu vaad eder: Allah kudret ve egemenlikte
sınırsızdır, her şeyi bilendir.
2:269 Dilediğine hikmet bağışlar ve her kime hikmet bağışlanmışsa doğrusu ona en
büyük servet verilmiş demektir. Ama derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu
düşünüp anlayamaz.
2:270 Çünkü, başkaları için her ne harcarsanız ve neyi (harcamak için)
adarsanız, Allah onu mutlaka bilir. Ve (hayırda bulunmayı engelleyerek) zulüm
işleyenler, kendilerine yardım edecek kimse bulamazlar.
2:271 Yardımları açıktan yapmanız güzeldir; ama muhtaca gizlice vermeniz sizin
için daha hayırlı olur ve günahlarınızın bir kısmını bağışlatır. Allah
yaptığınız her şeyden haberdardır.
2:272 (Ey Peygamber,) İnsanları hidayete erdirmek senin işin değil, zira ancak
Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için
harcamanız şartıyla, başkalarına her ne iyilik yaparsanız bu kendi
yararınızadır: Çünkü yapacağınız her iyilik size olduğu gibi geri dönecek ve
size haksızlık yapılmayacaktır.
2:273 (Ve) Allah yoluna kendilerini tamamen adamış oldukları için yeryüzünde (rızık
aramak niyetiyle) gezip dolaşamayan muhtaçlar(a yardım e-din). (Onların
durumunun) farkında olmayan, onları zengin zanneder, çünkü (istemekten)
çekinirler; (ancak) sen onları (bazı) özelliklerinden tanıyabilirsin:
insanlardan arsız bir şekilde is-temekten kaçınırlar. Ve onlara ne iyilik
yaparsanız, doğrusu Allah hepsini bilir.
2:274 Servetlerini (Allah rızası için) gece ve gündüz, gizlice ve açıkça
harcayanlar, mükafatlarını Rablerinin katında göreceklerdir: onlara ne korku
vardır, ne de üzülürler.
2:275 FAİZ yiyenler, şeytanın çarptığı kimseler gibi davranırlar; çünkü onlar
"Alışveriş de bir tür faizdir!" derler -halbuki Allah alışverişi helal ve faizi
haram kılmıştır. Bu nedenle, kim Rabbinin öğüdünü dinler ve hemen (faizden)
vazgeçerse, evvelki kazançlarını koruyabilir ve onun hakkında karar vermek artık
Allah'a kalır; ona, (faize) geri dönenlere gelince; içinde yaşayıp kalacakları
ateşe mahkum olanlar işte böyleleridir.
2:276 Allah faizli kazançları bereketten mahrum eder, ama karşılıksız yardımları
kat kat arttırarak bereketlendirir. Allah, inatçı nankörleri ve günahta ısrarlı
olanları sevmez.
2:277 İmana ermiş olanlar, doğru ve yararlı işler yapanlar, namazlarında
dikkatli ve devamlı olanlar ve karşılıksız yardımda bulunanlar; işte onlar
mükafatlarını Rablerinden alacaklardır ve onlara ne korku vardır, ne de
üzülürler.
2:278 Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun
ve eğer (gerçekten) müminseniz faizden doğan kazançların tümünden vazgeçin;
2:279 çünkü eğer böyle yapmazsanız, bilin ki Allah'a ve Elçisine savaş açmış
olursunuz. Ama eğer tevbe ederseniz, ana-paranız(ı geri almay)a hak
kazanırsınız: Böylece ne haksızlık yapmış ne de haksızlığa uğramış olursunuz.
2:280 Ancak (borçlu) güç durumda ise, rahatlayıncaya kadar ona bir vade verin;
eğer bilirseniz, bir karşılık beklemeden (borcu tamamiyle) silmek, sizin kendi
iyiliğinize olacaktır.
2:281 Allah'a döneceğiniz, sonra herkesin kazancının kendisine eksiksiz geri
verileceği ve hiç kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı Günü aklınızdan
çıkarmayın.
2:282 SİZ EY imana ermiş olanlar! Ne zaman belli bir vade ile borç verir veya
alırsanız yazıyla tesbit edin. Bir yazıcı, tarafsız olarak onu kaydetsin. Ve
hiçbir yazıcı, Allah'ın ona öğrettiği gibi yazmayı reddetmesin: öylece, olduğu
gibi yazsın. Borçlanan kaydettirsin, Rabbine karşı sorumluluğunun bilincinde
olsun ve taahhüdünden bir şey eksiltmesin. Ve eğer borç altına girenin aklî veya
bedenî bir zaafı varsa veya kendisi (işlemi) kaydettirebilecek durumda değilse,
onun menfaatini kollamakla görevli olan kimse, onu adil bir şekilde
kaydettirsin. Ve içinizden iki erkek şahit tutun; eğer iki erkek bulunmazsa,
kabul edebileceğiniz kimselerden bir erkek ve iki kadını şahit tutun ki onlardan
biri hata yaparsa diğeri ona hatırlatabilsin. Ve şahitler çağrıldıklarında
reddetmesinler. Küçük olsun büyük olsun, her anlaşma maddesini vade tarihi ile
birlikte yazmaya üşenmeyin: Bu, Allah nazarında daha adil, kanıtlanma açısından
daha güvenilir ve (sonra) sizi şüpheye düşmekten alıkoymakta daha uygun olandır.
Ama eğer (aranızdaki muamele,) birbirinize doğrudan doğruya devredeceğiniz hazır
mallar ile ilgiliyse onu yazmamanızda bir mahzur yoktur. Ve birbirinizle alış
veriş yapacağınız zaman bir şahit bulundurun, ancak ne yazıcı ne de şahit bir
zarara uğramasın; eğer onlara (zarar verici bir iş) yaparsanız, unutmayın ki,
bu, sizin için günahkarca bir davranış olacaktır. Allah'a karşı sorumluluğunuzun
bilincinde olun, çünkü sizi eğiten Allah'tır ve Allah, her şeyin bilgisine
sahiptir.
2:283 Eğer seyahatte iseniz ve bir yazıcı bulamazsanız, alınmış taahhütler ile
yetinilebilir: ancak eğer birbirinize güveniyorsanız, kendisine güven duyulan,
bu güvene uygun davransın ve Rabbine karşı sorumluluğunun bilincinde olsun. Ve
şahit olduğunuz şeyi gizlemeyin; zira, onu gizleyen kalben vebal altındadır; ve
Allah yaptığınız her şeyin tüm bilgisine sahiptir.
2:284 Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'a aittir. Aklınızdan geçeni
açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onun için hesaba çekecektir; ve sonra O,
istediğini affedecek, istediğini cezalandıracaktır: Zira Allah her şeye
kâdirdir.
2:285 ELÇİ ve o'nunla birlikte olan müminler, Rabbi tarafından o'na indirilene
inanırlar: Hepsi, Allah'a, meleklerine, vahiylerine ve elçilerine inanırlar;
O'nun elçilerinden hiç biri arasında ayrım yapmazlar ve: "İşittik ve itaat
ettik. Bize mağfiret et ey Rabbimiz, zira bütün yolculukların varış yeri
Sensin!" derler.
2:286 "Allah hiç kimseye taşiyabileceginden daha fazlasini yüklemez: kişinin
yaptigi her iyilik kendi lehinedir, her kötülük de kendi aleyhine." "Ey
Rabbimiz! Unutur veya bilmeden hata yaparsak bizi sorgulama!" "Ey Rabbimiz!
Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yükler yükleme! Ey Rabbimiz! Güç
yetiremeyeceğimiz yükleri bize taşıtma!" "Ve günahlarımızı affet, bizi bağışla
ve rahmetini yağdır üstümüze! Sen Yüce Mevlâmızsın, hakikati inkar eden topluma
karşı bize yardım et!"
« Önceki | Fihrist | Sonraki »