MÂİDE SURESİ
(1) Ey iman edenler!
Akitlerin ve ahitlerin icaplarını yerine getirin. Siz ihramlı iken avlanmayı
helal saymamak şartıyla ve ileride size okunacaklar müstesna olmak üzere, davar
cinsinden hayvanlar size helal kılınmıştır. Kuşkunuz olmasın ki, Allah, iradesi
yönünde hüküm verir.
(2) Ey iman edenler! Allah'ın ibadet, iyilik ve güzellik
alâmeti kıldığı şeylere, çarpışmanın yasak olduğu haram aya, kurbanlık
hediyelere, gerdanlıklara, Rablerinden bir lütuf ve rıza niyaz ederek Mescid-i
Haram'a gelmiş olanlara saygısızlık etmeyin! İhramdan çıktığınız vakit avlanın.
Bir topluluğun, sizi Mescid-i Haram'dan uzak tutmak için sergilediği kötülük,
sizi saldırganlık ve düşmanlığa sakın itmesin! Hayırda erginlik/dürüstlük ve
takva üzere yardımlaşın! Kötülük/çirkinlik, düşmanlık/saldırganlık üzere
yardımlaşmayın. Allah'tan sakının! Kuşkunuz olmasın ki, Allah'ın azabı çok
şiddetlidir.
(3) Şunlar size haram kılınmıştır: Boğazlanmayarak ölmüş
hayvanın eti, kan, domuz eti, üzerine Allah'tan başkasının adı anılmış,
boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, canı üzerineyken yetişip
kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından yırtılmış ve dikili adak
taşları üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve bir de fal oklarıyla kısmet
paylaşmanız... Bütün bunlar birer sapıştır. Küfre batmış olanlar bugün
dininizden ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün
sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin
için din olarak İslam'ı/Allah'a teslim olmayı seçtim. Şu da var ki, her kim
ciddi bir açlıkla yüz yüze gelir de günaha kaçmak maksadı olmaksızın onlardan
yemek zorunda kalırsa, elbette Allah Gafûr ve Rahîm'dir.
(4) Sana soruyorlar, onlar için helal kılınan ne? Şöyle
söyle: "Sizin için bütün temiz nimetler helal kılınmıştır. Eğittiğiniz avcı
kuşların tuttukları ile eğittiğiniz av köpeklerinin tuttukları da size helal
kılındı. Siz bu hayvanlara, Allah'ın size öğrettiklerinden öğretiyorsunuz. O
halde onların sizin için tuttuklarından da yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın.
Allah'tan sakının! Allah gerçekten hesabı çok çabuk görür."
(5) Bugün size bütün temiz nimetler helal kılındı.
Kendilerine kitap verilmiş olanların yemekleri size helaldir. Sizin yemekleriniz
de onlara helaldir. Mümin kadınların iffetlileriyle, sizden önce kendilerine
kitap verilmiş olanların iffetli hanımları da mehirlerini verdiğiniz takdirde;
iffetinizi korumanız, zinadan uzak kalmanız ve şunu-bunu dost tutmamanız
şartıyla size helaldir. İmanı tanımayıp nankörlük edenin ameli boşa gitmiştir.
Ve o, âhirette de hüsrana uğrayanlardandır.
(6) Ey iman sahipleri! Namaza duracağınız zaman yüzlerinizi
ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin ve topuklara kadar
ayaklarınızı meshedin/yahut yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin! Hasta
yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara
dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve
ellerinizi ondan meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi
temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz.
(7) Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı
mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun.
Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir.
(8) Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak
Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü
sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvaya/korunup
sakınmaya daha uygundur. Allah'tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan
haberdardır.
(9) Allah, inanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlara
vaatte bulunmuştur: Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
(10) Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayara gelince, bunlar
cehennemin dostlarıdırlar.
(11) Ey iman edenler! Allah'ın, üzerinizdeki nimetini
hatırlayın! Hani bir topluluk ellerini size uzatmaya niyet etmişti de Allah
onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan sakının! Müminler yalnız Allah'a
tevekkül etsinler!
(12) Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını
almıştı da içlerinden on iki temsilci/başkan göndermiştik. Allah şöyle demişti:
"Ben sizinle beraberim. Namazı kılarsanız, zekâtı verirseniz, resullerime
inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel bir biçimde borç verirseniz,
kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere
elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yolun denge noktasından
sapmış olur."
(13) Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları
lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar.
Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok
azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet,
ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever.
(14) "Biz Hıristiyanlarız!" diyenlerden de mîsaklarını
almıştık. Onlar da öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi
unuttular. Bu yüzden, aralarına kıyamete değin düşmanlık ve şiddetli nefret
saldık. Sınaat/teknoloji olarak ürettikleri şeylerin ne olduğunu Allah onlara
yakında haber verecektir.
(15) Ey Ehlikitap! Resulümüz size geldi. Kitap'tan saklamış
olduklarınızın çoğunu size ayan-beyan açıklıyor; çoğundan da geçiyor. Şu bir
gerçek ki, size Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap gelmiştir.
(16) Allah, rızasına uyanları o Kitap'la esenlik ve barış
yollarına iletir ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp
şaşmayan ve sapmayan dosdoğru yola kılavuzlar.
(17) Yemin olsun ki, "Allah Meryem'in oğlu Mesih'tir"
diyenler küfre batmışlardır. De ki: "Allah; Meryem'in oğlu Mesih'i, annesini ve
yeryüzündeki insanların hepsini helâk etmek istese Allah'a karşı kimin elinde
bir güç vardır!" Hem göklerin hem yerin hem de bunlar arasındakilerin mülk ve
yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Allah her şeye Kadîr'dir.
(18) Yahudiler ve Hıristiyanlar dediler ki, biz Allah'ın
oğulları ve sevgilileriyiz. De ki: "O halde niçin size günahlarınız yüzünden
azap ediyor?" Hayır, siz de O'nun yarattıklarından birer insansınız. Dilediğini
affeder O, dilediğine azap eder. Hem göklerin hem yerin hem de bunlar
arasındakilerin mülk ve yönetimi Allah'ındır. Dönüş de O'nadır.
(19) Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada
resulümüz size geldi; ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne müjdeci geldi
ne uyarıcı" demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her şeye
kadirdir.
(20) Mûsa, kavmine şöyle demişti: "Ey toplumum! Allah'ın,
üzerinizdeki nimetini hatırlayın. İçinizde peygamberler vücuda getirdi, sizi
krallar yaptı, âlemlerden hiç kimseye vermediklerini size verdi."
(21) "Ey toplumum! Allah'ın sizin için yazdığı kutsal
toprağa girin, arkanıza dönmeyin; yoksa hüsrana uğramışlar durumuna düşersiniz."
(22) Şöyle dediler: "Ey Mûsa, orada zorbalardan oluşan bir
toplum var. Onlar ordan çıkıncaya kadar biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer
çıkarlarsa o zaman gireceğiz."
(23) İçine ürperti düşenlerden, Allah'ın nimet verdiği iki
adam dedi ki: "Onların içine kapıdan girin. Oraya girdiğinizde galip
geleceksiniz. Eğer inananlar iseniz yalnız Allah'a güvenin."
(24) Dediler ki: "Ey Mûsa! Onlar orada oldukça biz oraya
asla girmeyeceğiz. Hadi sen git, Rabbin'le birlikte savaşın. Biz şuracıkta
oturacağız."
(25) Şöyle yakardı Mûsa: "Rabbim! Nefsimle kardeşimden
başkasına söz geçiremiyorum. Artık sapıklar topluluğu ile bizim aramızı ayır."
(26) Allah dedi ki: "Orası onlara kırk yıl haram
kılınmıştır. Yeryüzünde sersem sersem dolaşacaklar. Sen o sapıklar topluluğu
için kederlenme."
(27) Onlara Âdem'in iki oğlunun haberini de gerçek olarak
oku. Hani, ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmişti, ötekinden
kabul edilmemişti. "Seni mutlaka öldüreceğim." dedi. Öteki: "Allah sadece takva
sahiplerinden kabul eder." dedi.
(28) Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni
öldürmek için elimi sana uzatmayacağım. Şu bir gerçek ki ben, âlemlerin Rabbi
olan Allah'tan korkarım."
(29) "Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da senin
günahını da yüklenip ateş halkından olasın. İşte budur zalimlerin cezası!"
(30) Nihayet nefsi onu kardeşini öldürmeye ısındırdı, o da
onu öldürdü. Böylece hüsrana uğramışlardan oldu.
(31) Derken, Allah, kardeşinin cesedini nasıl saklayacağını
ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. O dedi ki: "Vay be! Şu
karga kadar bile olamıyor muyum ki, kardeşimin cesedini saklayayım." Bu arada,
pişmanlık duyanlardan olmuştu.
(32) İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu
yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle
olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat
verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara
açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da
yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır.
(33) Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde
bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar
yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden
sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir
azap vardır.
(34) Ancak onları gücünüz altına almadan önce tövbe edenler
olursa biliniz ki, Allah Gafûr ve Rahîm'dir.
(35) Ey iman edenler! Allah'ın buyruğuna ters düşmekten
sakının; O'na varmaya vesîle arayın. O'nun yolunda gayret gösterin ki, kurtuluşa
erebilesiniz.
(36) Küfre batanlar var ya, yeryüzündekilerin hepsi ve
yanında bir o kadarı kendilerin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için
hepsini fidye verseler, onlardan bu bile kabul edilmez. Korkunç bir azap vardır
onlar için.
(37) Ateşten çıkmak isterler ama ondan çıkamayacaklardır.
Onlar için tepelerinden hiç inmeyecek bir azap vardır.
(38) Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına
karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
(39) Kim zulmünden sonra tövbe eder, halini düzeltirse
kuşkusuz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok affedici, çok merhametlidir.
(40) Göklerin de yerin de mülk ve saltanatının Allah'ın
olduğunu bilmedin mi? Dilediğine azap eder O, dilediğini affeder. Allah'ın gücü
herşeye yeter.
(41) Ey resul! Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla
"inandık" diyenlerin küfürde yarışırcasına koşanları seni üzmesin. Yahudilerden
bazıları yalancılık etmek için dinlerler; huzuruna çıkmamış olan başka bir
topluluk için dinlerler. Yerlerine oturmuş kelimeleri, yapılarını bozup
değiştirirler. "Size şu verilirse alın, eğer o verilmezse çekinin." derler.
Allah birini fitneye çarptırmak isterse sen onun için Allah karşısında hiçbir
şey yapamazsın. Bunlar o kişilerdir ki, Allah kalplerini temizlemek istemiyor.
Dünyada bir rezillik vardır onlar için; âhirette de büyük bir azap var onlara.
(42) Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler.
Sana geldiklerinde ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer
onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında
hükmedersen, adaletle hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri/adaleti ayakta
tutanları sever.
(43) İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında iken,
nasıl oluyor da senin hakemliğine baş vuruyorlar? Daha sonra da verilen hükümden
yüz çeviriyorlar. Bunlar inanan kişiler değillerdir.
(44) Biz indirdik Tevrat'ı, biz. İyiye ve güzele kılavuz
var onda, ışık var. Allah'a teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla
hakemlik yaparlardı. Kendini Rabb'e adayanlarla ilim ve hikmette derinleşmiş
olanlar da Allah'ın Kitabı'ndan korumakla görevli olduklarıyla hükmederlerdi.
Zaten onlar Allah'ın Kitabı'na tanıklardı. Artık insanlardan korkmayın, benden
korkun da ayetlerimi basit bir ücret karşılığı satmayın. Allah'ın indirdiği ile
hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir.
(45) O Kitap'ta onlar üzerine şöyle yazmıştık: Cana can,
göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş... Yaralamalar karşılığında da
kısas. Kim kısası bağışlarsa, bu bağışlaması kendisi için günahlara bir perde
olur. Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.
(46) Ardından o peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu
İsa'yı gönderdik. Tevrat'tan yanında bulunanı doğruluyordu. Ona İncil'i verdik.
Hidayet ve ışık vardı onda. Tevrat'tan yanında olanı tasdikleyici idi. Doğruya
ve güzele kılavuzdu, takvaya sarılanlara bir öğüt.
(47) İncil bağlıları Allah'ın onda indirdiğiyle
hükmetsinler. Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapıkların ta kendileridir.
(48) Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun
yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı
olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana
gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat
ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı.
Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde
hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz
şeylerin esasını bildirecektir.
(49) Sen de aralarında, Allah'ın indirdiğiyle hükmet.
Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından
seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah
onları bazı günahları yüzünden belaya çarptırmak istiyor. Zaten insanların
birçokları doğru yoldan iyice sapmış bulunuyorlar.
(50) Yoksa cahiliye devrinin hükmünü mü arıyorlar? Gerçeği
görebilen bir toplum için, Allah'tan daha güzel hüküm veren kim vardır?
(51) Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları gönül
dostları edinmeyin. Onlar birbirlerinin gönül dostlarıdır. Sizden kim onları
gönül dostu edinirse o, onlardandır. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele
kılavuzlamaz.
(52) Kalplerinde hastalık olanların, "Başımıza bir felaket
gelmesinden korkuyoruz." diyerek onların içine daldıklarını görürsün. Olabilir
ki Allah, bir fetih yahut katından bir buyruk getirir de bunu yapanlar,
benliklerinde sakladıkları şeye pişmanlık duyar hale gelirler.
(53) İman edenler derler ki: "Şunlar mıdır o tüm güçleriyle
sizinle beraber olduklarına yemin edenler?" Bütün amelleri boşa çıkmıştır da
hüsrana uğrayanlardan oluvermişlerdir.
(54) Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu
bilsin: Allah, yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı
boynu bükük, kâfirlere karşı başı dik bir topluluk getirecektir. Bunlar Allah
yolunda savaşırlar, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın,
dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını
genişletir, her şeyi bilir.
(55) Sizin gönül dostunuz Allah'tır, O'nun resulüdür, bir
de rükû eder bir halde namazı kılıp zekâtı vererek iman edenlerdir.
(56) Allah'ı, O'nun resulünü ve iman edenleri dost
edinen/Allah'tan, O'nun resulünden ve iman edenlerden yüz çeviren bilsin ki,
galip gelecek olanlar Allah'ın taraftarlarıdır.
(57) Ey iman edenler! Sizden önce kitap verilenlerden ve
küfre sapanlardan, dininizi oyun ve eğlence edinenleri dost tutmayın. Eğer
inanıyorsanız Allah'tan sakının.
(58) Namaza çağırdığınızda onu oyun ve eğlence edindiler.
Böyle yaptılar; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur.
(59) De ki: "Ey Ehlikitap! Sadece şunun için bizden
hoşlanmıyorsunuz: Allah'a, bize indirilene, daha önce indirilene inanmışız.
Doğrusu şu ki, sizin çoğunuz yoldan sapmış olanlardır."
(60) De ki: "Allah katında ceza olarak bundan daha kötüsünü
size bildireyim mi? Allah'ın lanetlediği, üzerine gazap indirdiğidir o. Allah
böylelerinden maymunlar, domuzlar ve tağut uşakları yapmıştır. İşte bunlardır
yer bakımından daha kötü, yolun denge noktasını kaybetme bakımından daha şaşkın
olanlar."
(61) Size geldiklerinde "İnandık!" derler. Gerçekte ise
küfürle girmiş, yine onunla çıkmışlardır. Neler saklıyor olduklarını Allah daha
iyi bilir.
(62) Onların birçoğunun günahta, düşmanlıkta, haram yemede
yarıştıklarını görürsün. Ne kötüdür o yapmakta oldukları!
(63) Ruhbanları ve hahamları onları, günah oluşturan
sözlerinden, haram yemekten alıkoysalardı olmaz mıydı? Ne kötüdür onların
sınaat/teknoloji olarak üretmekte oldukları.
(64) Yahudiler dediler ki: "Allah'ın eli bağlıdır." Kendi
elleri bağlandı/elleri bağlanasıcalar! Söylemiş oldukları yüzünden
lanetlendiler. Söylediklerinin aksine, Allah'ın iki eli de alabildiğine açıktır;
dilediği gibi bağışta bulunur. İnan olsun ki, Rabbinden sana indirilen, küfür ve
taşkınlık yönünden onları iyice azdıracaktır. Onların arasına, ta kıyamet gününe
kadar düşmanlık ve nefret atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yaksalar,
Allah onu söndürür de onlar yeryüzünde yine bozgunculuğa koşarlar. Ama Allah,
bozguncuları sevmez.
(65) Eğer Ehlikitap, iman edip korunsaydı, onların
kötülüklerini mutlaka örter ve kendilerini bol nimetli cennetlere mutlaka
sokardık.
(66) Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine indirilmiş
olanı gerektiği şekilde uygulasalardı elbetteki hem üstlerinden hem ayaklarının
altından rızıklanacaklardı. İçlerinde orta yolu izleyen bir topluluk var. Ama
onların çoğunluğunun yapmakta olduğu ne kadar da kötü!
(67) Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer
bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun.
Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.
(68) De ki: "Ey Ehlikitap! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve
Rabbinizden size indirileni tam uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz." Rabbinden
sana indirilen, onlardan birçoğunun küfür ve azlığını elbette artıracaktır.
Küfre batan topluluk için tasalanma artık.
(69) Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler ve
Hıristiyanlardan Allah'a ve âhiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş
yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar.
(70) Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini
almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin
hoşlanmadığı birşeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da
öldürüyorlardı.
(71) Bir fitne kopmayacak sandılar. Kör oldular, sağır
kesildiler. Derken Allah tövbelerini kabul etti. Sonra yine birçokları
körleştiler, sağırlaştılar. Allah, onların yaptıklarını ayan-beyan görür.
(72) Yemin olsun ki, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'in ta
kendisidir!" diyenler küfre batmışlardır. Mesih şöyle demişti: "Ey
İsrailoğulları, hem sizin Rabbiniz hem de benim Rabbim olan Allah'a
kulluk/ibadet edin! Gerçek olan şu ki, Allah'a ortak koşana Allah, cenneti haram
kılmıştır. Varacağı yer ateştir onun. Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır."
(73) Yemin olsun ki, "Allah, üçün üçüncüsüdür!" diyenler de
küfre batmıştır. Bir tek Tanrı dışında hiçbir ilah yoktur. Bu
söyleyegeldiklerine son vermezlerse, onların küfre sapanlarına korkunç bir azap
mutlaka gelip çatacaktır.
(74) Hâlâ Allah'a yönelip tövbe ederek ondan af
dilemiyorlar mı? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
(75) Meryem'in oğlu Mesih, bir resulden başkası değildir.
Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Onun annesi de özü-sözü doğru biriydi.
İkisi de yemek yerlerdi. Bak nasıl açıklıyoruz onlara ayetleri! Sonra bak, nasıl
gerisin geri çevriliyorlar!
(76) Söyle onlara: "Allah'ın yanında bir de, size zarar
yahut yarar sağlama gücü olmayan şeylere mi kölelik/kulluk ediyorsunuz? Allah,
en iyi duyan, en iyi bilenin ta kendisidir."
(77) De ki: "Ey Ehlikitap! Dininizde azgınlık edip hak
dışına çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve
yolun denge noktasından uzağa düşmüş bir topluluğun keyiflerine uymayın."
(78) İsrailoğullarının küfre sapanları, Meryem'in oğlu
İsa'nın ve Dâvud'un diliyle lanetlendiler. Bu böyledir; çünkü onlar sınır
tanımazlık, haksızlık, düşmanlık ediyorlardı.
(79) İşledikleri kötülükten birbirlerini
sakındırmıyorlardı. Ne kötü şeydi yapmayı sürdürdükleri!
(80) Onlardan birçoğunun, küfre sapanlarla dostluk
kurduklarını görürsün. Öz benliklerinin onlar için hazırlayıp sunduğu şey
gerçekten çok kötü! Allah, üzerlerine gazap indirmiştir. Azap içinde de onlar
sürekli kalacaklardır.
(81) Eğer Allah'a, peygambere ve ona indirilene inanmış
olsalardı, küfre sapanları dostlar edinmezlerdi. Ama onların çokları yoldan
sapmışlardır.
(82) Şu tartışılmaz bir gerçektir ki, insanların iman
edenlere en şiddetli düşmanlık duyanlarını, Yahudilerle şirke batanlar bulursun.
Şu da tartışılmaz bir gerçektir ki, insanların iman edenlere sevgide en yakın
olanlarını "biz Hıristiyanlarız" diyenler bulursun. Bu böyledir. Çünkü o
Hıristiyanlar içinde derin araştırmalar yapan keşişler, kendini Allah'a adamış
rahipler vardır. Ve onlar, kibre sapmazlar.
(83) Resule indirileni dinlediklerinde farkına vardıkları
gerçekten dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Şöyle derler: "Ey
Rabbimiz, iman ettik. Artık bizi de gerçeğin tanıklarıyla birlikte kaydet."
(84) "Rabbimizin bizi barışseverler arasına koymasını umup
dururken, Allah'a ve Hak'tan bize gelene neden inanmayacakmışız?"
(85) Böyle söyledikleri için Allah onları, altlarından
ırmaklar akan cennetlerle lütuflandırdı. Sürekli kalıcıdırlar orada. İşte budur
güzel davrananların ödülü.
(86) Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlar da cehennemin
dostlarıdır.
(87) Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı
şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah
azıp sınırı aşanları sevmez.
(88) Allah'ın size helal ve temiz olarak verdiği
rızıklardan yiyin. Kendisine iman ettiğiniz Allah'tan korkun.
(89) Allah sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü
hesaba çekmez, ama bilinçli olarak gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu
tutar. Böyle bir yeminin keffâreti, ailenize yedirmekte olduğunuzun orta
derecesinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydimek, yahut da özgürlüğünden
yoksun kalmış bir benliği özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bunlara imkân bulamayan üç
gün oruç tutar. Yemin ettiğinizde yeminlerinizin keffâreti işte budur.
Yeminlerinizi koruyun. Allah size ayetlerini böyle açıklar ki şükredebilesiniz.
(90) Ey iman edenler! Uyuşturucu/şarap, kumar, tapılmak
için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktik; bunlardan uzak durun
ki kurtuluşa eresiniz.
(91) Şeytan; uyuşturucu ve kumara sokularak aranıza
düşmanlık ve şiddetli nefret yerleştirip sizi Allah'ı anmaktan, namazdan geri
çevirmek ister. Artık son veriyorsunuz değil mi?
(92) Allah'a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer
yüz çevirirseniz şunu bilin: Bizim resulümüze düşen sadece apaçık bir tebliğdir.
(93) İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara;
bundan böyle korunup iman ederek iyi işler yaptıkları, sonra takvaya sarılıp
imanda kemale erdikleri, sonra bir mertebe daha korunup güzellikler
sergiledikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından ötürü hiçbir günah
yoktur. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever.
(94) Ey iman sahipleri! Allah sizi, ellerinizin ve
mızraklarınızın erişeceği av türünden bir şeyle mutlaka deneyecektir ki, gözün
fark edemediği alanlarda O'ndan kim korkuyor bilsin. Bundan sonra azıp sınırı
çiğneyen için korkunç bir azap olacaktır.
(95) Ey iman sahipleri! İhramda olduğunuz zaman av
öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse cezası şudur: Öldürdüğü hayvana denk
deve-sığır, davar cinsinden, Kâbe'ye varacak kurbanlık bir hediye ki, içinizden
adalet sahibi iki kişi belirleyecektir. Yahut yoksullara yedirme şeklinde bir
keffâret, yahut buna denk oruç. Taki yaptığının vebalini tatsın. Allah, geçmişi
affetmiştir. Kim bir daha yaparsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah çok güçlüdür,
öc alıcıdır.
(96) Hem size hem de yolculara bir geçimlik olarak deniz
avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı. Fakat ihramlı olduğunuz sürece
karada avlanmak size haram edilmiştir. Huzurunuzda haşredileceğiniz Allah'tan
korkun.
(97) Allah Kâbe'yi, o saygıya layık evi, o saygıya layık
"ay"ı, o kurbanlık hediyeleri ve gerdanlıkları insanlar için bir dayanak, bir
ayağa kalkış aracı kaldı. Böyle yaptı ki, Allah'ın göklerde olanı da yerde olanı
da bildiğini, Allah'ın herşeyi bilici olduğunu siz de bilesiniz.
(98) Bilin ki Allah, azap ettiğinde çok şiddetli eder.
Allah; Gafûr'dur, Rahîm'dir.
(99) Resule düşen, tebliğden başka bir şey değildir. Allah
sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.
(100) De ki: "Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle
temiz bir olmaz. O halde, ey akıl ve gönül sahipleri! Allah'tan korkun ki
kurtuluşa erebilesiniz."
(101) Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı
sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kur'an indirilmekte iken onları
sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Gafûr'dur,
Halîm'dir.
(102) Sizden önceki bir toplum da onları sormuştu; sonra
tutup hepsini inkâr ettiler.
(103) Allah ne bahîre yapmıştır ne sâibe ne vasîle ne de
hâm. Ne var ki küfre sapanlar yalan uydurarak Allah'a iftira ediyorlar ve
çokları da akıl erdiremiyorlar.
(104) Onlara, Allah'ın indirdiğine ve resule gelin
dendiğinde şöyle derler: "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter." Peki,
ataları hiçbir şey bilmiyor, doğru yolu bulamıyor idiyseler de mi?
(105) Ey iman edenler! Siz, kendinizi düzeltmeye bakın.
Siz, doğru yolda oldukça sapmış olan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü
Allah'adır. O size neler yapıyor olduğunuzu haber verecektir.
(106) Ey iman edenler! Herhangi birinize ölüm gelip
çattığında, vasiyet zamanı aranızdaki tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet
sahibi iki kişi yahut yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse
sizin dışınızdan iki kişi. Bunları namazdan sonra alıkoyarsınız; kuşkulanırsanız
şöyle yemin ederler: "Vallahi, yakınlarımız da olsa yeminimizi hiçbir ücret
karşılığı satmayacağız, Allah'ın tanıklığını saklamayacağız. Çünkü böyle
yaparsak mutlaka günahkârlardan oluruz."
(107) Eğer onların bir günah işledikleri kesinlikle
anlaşılırsa o zaman, tercih edilmiş olan bu ikisinin yerine bunların aleyhinde
bulundukları taraftan iki kişi geçerek şöyle yemin ederler: "Allah şahit olsun
ki bizim tanıklığımız, onların tanıklığından daha doğrudur. Biz hiçbir haksızlık
yapmadık. Aksi halde mutlaka zalimlerden olurduk."
(108) İşte bu yol, tanıklığı gereğince yerine
getirmelerine, yemin etmelerinden sonra yeminlerinin reddedileceğinden
korkmalarına en yarayışlı olandır. Allah'tan korkun ve söylenene kulak verin.
Allah, sapıklar topluluğunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
(109) Allah, resulleri bir araya getireceği gün şöyle der:
"Size ne cevap verildi?" Şöyle derler: "Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi
biçimde bilen sensin, sen!"
(110) Hani, Allah şöyle demişti: "Ey Meryem'in oğlu İsa!
Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs'le desteklemiştim,
beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana Kitap'ı, hikmeti,
Tevrat'ı, İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş görünümünde bir şey
yaratıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluyordu. Doğuştan körü,
abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun.
İsrailoğullarını senden uzak tutmuştum. Hani, sen onlara açık-seçik ayetleri
getirdiğinde, küfre sapanları şöyle deyivermişti: "Açık bir büyüden başka bir
şey değil bu."
(111) Havarilere şunu vahyetmiştim: "Bana ve resulüme iman
edin." Şöyle demişlerdi: "İman ettik, sen de tanık ol ki biz,
müslümanlarız/Allah'a teslim olanlarız!"
(112) Havariler demişlerdi ki: "Ey Meryem'in oğlu İsa!
Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" İsa dedi ki: "Eğer müminlerseniz
Allah'tan sakının!"
(113) Dediler: "İstiyoruz ki ondan yiyelim, gönüllerimiz
tatmin bulsun, senin bize doğruyu söylediğini bilelim ve buna tanıklık
edenlerden olalım!"
(114) Meryem oğlu İsa şöyle yakardı: "Allahım, ey Rabbimiz!
Üzerimize gökten bir sofra indir de bizim hem öncekilerimize hem sonrakilerimize
bir bayram olsun, senden bir mucize olsun. Rızıklandır bizi! Rızık verenlerin en
hayırlısı sensin!"
(115) Allah dedi ki: "Ben onu üzerinize indireceğim. Ama
bundan sonra küfre sapanınıza öyle bir azapla azap edeceğim ki, âlemlerden hiç
kimseye böyle bir azap yapmamışım."
(116) Allah şunu da söyledi: "Ey Meryem oğlu İsa! Allah'ın
yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi
söyledin?" İsa dedi: "Hâşâ! Tespih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek
benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim
içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen,
gaybları çok iyi bilensin!"
(117) "Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden başka bir
şey söylemedim: 'Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.'
İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat ettirince
üzerlerine yalnız sen gözetleyici oldun. Ve sen zaten her şey üzerinde bir
Şehîdsin, bir tanıksın."
(118) "Onlara azap edersen, onlar senin kullarındır. Ama
onları bağışlarsan hiç kuşkusuz, sen tüm gücün sahibi, tüm hikmetlerin
sahibisin."
(119) Allah buyurdu: "Özü-sözü doğru olanlara,
doğruluklarının yarar sağlayacağı gün budur. Altlarından ırmaklar akan cennetler
var onlar için. Sonsuza dek kalacaklardır orada." Allah onlardan razı olmuştur,
onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte budur büyük kurtuluş.
(120) Göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların
mülkü/yönetimi Allah'ındır. O'nun her şeye gücü yeter.