SAYFA 561
|
1) Dünya ve ahiretin mülkü ve saltanatı, emir ve hükmü elinde bulunan, dilediğini aziz, dilediğini zelil eden, dilediğini zengin, dilediğini fakir kılan, herşeye gücü yeten, hiçbir şeyin kendisini aciz bırakamadığı Allah yüceler yücesidir, kutludur, büyüktür.
2) Allah, hanginizin iman edip salih amel işleyeceğini, hanginizin inkar edip isyan edeceğini ortaya çıkarmak ve bunun sonucunda istediği ve razı olduğu şekilde iman edip bunun gereği olarak salih amel işleyenleri içlerinde ebedi nimetlerin bulunduğu cennete koymak, hakkı inkar edip, şirk koşup, razı olmadığı amelleri işleyenleri ise can yakıcı cehennem azabıyla ebedi olarak azap etmek için ölümü de hayatı da yarattı. Dilediğine uzun ömür verdi, dilediğinin ömrünü kısa tuttu. Şüphesiz Allah herşeye galip olan, yenilmeyen, kendisine karşı gelenlerden intikam alan, tevbe etmeleri halinde mü’min kullarının günahlarını bağışlayandır. (Ölüm, kalplere daha çok korku verici olduğu için Allah önce onu zikretti. Ölüm, yok oluş değildir, sadece ruhun bedenle ilgisinin kesilmesi ve yeni hayatın başlangıcıdır.)
3) Allah yedi göğü birbiri üzerinde tabakalar halinde yedi kat ve yedi tabaka olarak yarattı. Her gök diğerinin kubbesi gibidir. Arada boşluk ve hava vardır. Ey düşünen insan! Allah’ın yarattığı gökler, yerler ve diğer şeylerde bir düzensizlik, bir çelişki göremezsin. Gözünü o yaratıklara döndür de bak. Onlarda bir kusur, bozukluk, çarpıklık, aksaklık, çatlak ve yarık bulamazsın. Hepsi birbiriyle uyum içindedir.
4) Sonra tekrar tekrar göğe bak. Gözün, senin istediğin eksiklikleri göremeden, umudunu kesmiş, son derece yorgun ve bitkin bir halde, boynu bükük ve zelil olarak sana geri döner. İşte bu, Allah’ın varlığının ve birliğinin en açık delillerinden biridir.
5) Allah’a yemin olsun ki, Göklerin yeryüzüne en yakın olan birinci göğü kandil gibi ışık saçan, parlak, aydınlatıcı yıldızlar ve gezegenlerle süsledik. Geceleyin yolunu bulmak isteyenler için yıldızları adeta trafik işaretleri kıldık. Meleklerin sözlerini kahinlere, medyumlara sızdırarak spekülasyonlara neden olmak isteyen şeytanları şihab adlı ışıklı alevlerle taşladık. Onlar için ahirette, alevli bir azap hazırlanmıştır.
6) Dünyada iken Rablerini inkar eden, küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseler için cehennem azabı vardır. Kafirler için cehennem dönüp varılacak yer olarak ne kötü bir yerdir! Çünkü onlar, orada şiddetli bir şekilde ve ebedi olarak azap görürler.
7) Kafir, müşrik, münafık, zındık ve mürtedler ahiret gününde azap melekleri tarafından odunun ateşe atıldığı gibi cehenneme atıldıkları zaman, şiddetli yanması ve fokurdamasından dolayı, eşeğin arpayı gördüğünde sevinçten anırması gibi, cehennemin çirkin ve korkunç sesini işitirler. Cehennem kızgınlık ve şiddetli alev sebebiyle tencerenin kaynadığı gibi onları kaynatır.
8) Cehennem, Allah düşmanlarına karşı şiddetli kin ve öfkesinden dolayı, neredeyse ayrılıp parça parça olacak. Oraya her kafir topluluğu atıldıkça, cehennem melekleri olan Zebaniler, hasret üstüne hasret, azap üstüne azap çekmeleri için kınama üslubuyla şöyle diyecek: “Bu korkunç günden sizi korkutup uyaracak bir rasul veya rasulün izinden giden alimler size gelmedi mi?”
9) İtirafın ve pişmanlığın kendilerine fayda vermediği bir günde kafirler topluluğu şöyle cevap verir: “Evet, bize bir uyarıcı geldi. Allah’ın ayetlerini bize okudu. Bize imanı, şirki, küfrü tarif etti. Bizi yalnızca Allah’a ibadet etmeye, O’na hiç bir şeyi şirk koşmamaya davet etti. Fakat biz onu yalanlayıp risaletini inkar ettik. Daha çok yalanlamak ve inkara devam etmek için: ‘Allah hiç kimseye vahiy diye bir şey indirmemiştir. Ey nebi ve rasuller topluluğu! Siz. Sadece haktan uzak, apaçık, derin bir sapıklık içindesiniz.’ diyerek onlara karşı koyduk.”
10) Kafirler topluluğu itiraflarına devam ederek şöyle derler: “Hak ve hidayeti arayan kulak gibi hakkı işitseydik veya faydalanabilecek azıcık aklımız olsaydı, alev alev yanan Cehennemde ebedi olarak azap içerisinde kalmayı haketmez, Cennet nimetleri içerisinde olurduk.”
11) Dünyada iken işledikleri şirk, küfür, zulüm ve fısklarını itiraf ederler. Ama bugün iş işten geçmiştir. Son pişmanlık fayda vermez. Çılgınca yanan Cehennem ateşinin ehli, Allah’ın rahmetinden uzak ve helak olsun, Cehennemdeki Suhk vadisine düşsün!
12) Rablerini görmeden O’ndan içleri ürpererek ve titreyerek korkan ve Allah’ın rızasını kazanmak için günahlardan sakınanlar var ya, işte Allah katında onlara, günahları için büyük bir bağışlama ve Allah’tan başkasının bilemiyeceği kadar bol sevap vardır.
SAYFA 562
|
13) Ey insanlar! Sözünüzü ve inancınızı ister gizleyin, ister açıkça söyleyin, onu gizleseniz de açıkça söyleseniz de aynıdır. Allah bilir. Kalplerden geçeni ve onlara verilen vesveseleri bilir. Bu nedenle insanın bütün iç motivasyonlarını, yeteneklerini ve zaaflarını dikkate alır.
14) Eşyayı yoktan yaratan ve onları en güzel şekilde meydana getiren, yarattığının gizli ve açık tarafını nasıl bilmez? Halbuki O, kulların sırlarına vakıftır, gizli kapalı işleri bilir. Her şeyden haberdardır, hiçbir şey O’nun bilgisinin dışında kalmaz. O’nun haberi olmadan hiçbir zerre kımıldamaz. Hiçbir nefis ne hareket eder, ne de durur. Bu yüzden O’nun hükümlerine kayıtsız şartsız teslim olun!
15) Allah, yeryüzünü sizin için uysal ve yollarını kolay kıldı. Yeryüzünü size verdiği zekanın yönetimine teslim etti. O halde yeryüzünün her tarafında yürüyün, ticaret ve seyahat için dilediğiniz yere gidin, gezin, dolaşın. Allah’ın size ihsan ettiği çeşitli kazanç ve rızıklardan yararlanın. Oturduğunuz yerde, çalışıp çabalamadan rızık beklemeyin. Bu tevekkül değildir. Tevekkül, sebeplere sarıldıktan sonra sonucu yalnızca Allah’tan beklemek ve O’na güvenmektir. Ölümden sonra, hesap ve ceza için dönüş sadece Allah’adır.
16) Ey kafirler topluluğu! Mahiyetini bilemiyeceğiniz bir şekilde yedi göklerin üstünde Arşının üzerinde yaratıklarından ayrı olan Rabbinizin, emirlerine aykırı hareketlerde bulunmaya devam ettiğiniz müddetçe melekler vasıtasıyla sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bu rahatlık nereden geliyor? O zaman yeryüzü şiddetli bir şekilde sizi sarsar ve sizi aşağıların aşağısına, cehenneme atar.
17) Mahiyetini bilemiyeceğiniz bir şekilde gökte olan Rabbinizin Lut kavminin ve Fil ashabının üzerine gönderdiği gibi, başınıza melekler vasıtasıyla gökten taş göndermesinden emin mi oldunuz? Azap görülünce, uyarımın ve yalanlayanları cezalandırmamın nasıl olacağını anlayacaksınız. Allah kulların yaptıklarından dolayı hemen cezalandıracak olsaydı yeryüzünde hareket eden bir canlı bulunmazdı. Fakat Allah, merhameti gereği cezalandırmayı belli bir vadeye kadar ertelemiştir. O gün geldiği vakit herkese layık olduğu cezayı verecektir.
18) Şüphesiz Kureyş müşriklerinden önceki Nuh, Ad, Semud vb. kavimler de nebi ve rasullerini yalanlamışlardı. Bu inkarlarına karşılık şiddetli ve dehşetli azabın inişiyle onları cezalandırmam nasıl oldu? Bir bak. Son derece korkunç değil miydi?
19) Havada uçtukları ve süzüldükleri esnada kanatlarını açan, zaman zaman kanat çırptıkça onları kapatan, üstlerindeki dizi dizi kuşlara ibret nazarıyla bakmazlar mı? Kanatları açıp kaparken havada onları düşmekten koruyan, kanatları nasıl açıp kapaması gerektiğini onlara ilham eden, rahmeti bütün kainatı kapsamış olan yaratıcı Rahman’dan başkası değildir. Kuşkusuz Allah, ilmi ve hikmeti icabı nasıl yaratacağını ve nasıl eşsiz şeyleri meydana getireceğini bilir. Yaratma işinde ortağı olmadığı gibi hüküm koymada da ortağı yoktur.
20) Allah’ın, sizi cezalandırması halinde azabını sizden savabilecek yardımcı ve destekçileriniz kimlerdir? Şüphesiz ki kafirlerin, ilahlarının kendilerine fayda ve zarar vereceklerine inanmaları büyük bir sapıklıktır. Boş kuruntularla aldanmaktan başka bir şey değildir.
21) Allah size rızık olarak verdiği yiyecek ve içecekleri kesecek olsa O’ndan başka kim size rızık verebilir? Doğrusu kâfirler, böbürlenerek, nefretle, taşkınlığa devam ve isyanda ısrar ettiler. Şeytanın aldatmalarıyla haktan ve imandan bile bile uzaklaştılar.
22) Başı eğik, yolunu göremeyen, karanlıkta yürüyen, kör deve gibi yalpalayan, her an tökezleyen ve yüz üstü düşen amaya benzeyen kimse mi, daha doğru yoldadır, yoksa dimdik yürüyen, yolunu gören ve açık bir yolda yürüdüğü için tökezlemeyen kimse mi? Allah Kıyamet gününde kafirleri yüzüstü süründürerek haşredecek, mü’minleri ise düzgün bir şekilde yürüterek bir araya toplayacaktır.
23) Ey Muhammed! Onlara de ki: “Sizi yoktan var eden, size göz, kulak ve akıl veren Allah’tır. Rabbinize ne kadar az şükrediyorsunuz?”
24) De ki: “Sizi yaratıp yeryüzünde çoğaltan O’dur. Hesap ve ceza için, dönüşünüz sadece O’na olacaktır. O gün için hazırlık yapın!”
25) Kâfirler: “Bize öldükten sonra tekrar diriltileceğimizi vadediyorsunuz, söyleyin bakalım bu olay ne zaman olacak?” derler.
26) Ey Muhammed! Onlara de ki: “Kıyametin ne zaman kopacağı ve ceza ile mükâfata ilişkin bilgi Allah katındadır. Onu Allah’tan başka kimse bilemez. Ben sadece, Allah’ın emrini yerine getirmek için, sizi O’nun azabından korkutan uyarıcı bir elçiyim.”
SAYFA 563
|
27) Müşrikler, azabı ve kıyametin korkunç olaylarının yaklaştığını görüp, onun gerçekleşeceğini kesin olarak anlayınca, yüzlerinde sıkıntı, gam ve kederin meydana getirdiği üzüntü alametleri görünür, simsiyah kesilir ve o yüzlerini zelillik ve acizlik sarar. Melekler kınamak ve susturmak için onlara şöyle derler: “İşte bu, dünyada yalanlamak ve alay etmek maksadıyla, hemen gelmesini istediğiniz şeydir.”
28) Ey Muhammed! Senin helak olmanı isteyen o müşriklere de ki: “Bildirin bana, Allah beni ve beraberimde olan mü’minleri öldürür veya ecellerimizi erteleyerek bize merhamet ederse, sizi Allah’ın elîm azabından kim koruyacak? Putlarınız mı? Hani neredeler?”
29) Onlara de ki: “O, Rahman’dır. Biz eşi, ortağı, dengi ve benzeri olmayan, bir ve tek olan o Allah’a inandık. Bütün işlerimizde, mallara ve adamlara değil, O’na dayandık. O’na güvendik. Yakında kimin sapıklık içerisinde olduğunu anlayacaksınız. Biz mi, yoksa siz mi?”
30) Ey Muhammed! Onlara de ki: “Haber verin bana. Gözle görünen, akan, tatlı su, çıkaramayacağınız şekilde yerin derinliklerine sızıp gittiğinde, yeryüzünde akıp görünecek şekilde, onu size kim çıkarıverecek?! Allah’tan başkası onu size getirebilir mi? Öyleyse, yaratıcı ve rızık veren Allah’a putları niçin ortak koşuyor, onları aracı ve şefaatçi kabul ediyorsunuz? Niçin yalnızca Allah’a ibadet etmiyorsunuz?”
KALEM SURESİ
1) Nun. Kaleme ve yazanların kalemle satır satır yazdıkları Kur’an’a, kadere, amel defterlerine andolsun... (Hurufu mukatta denilen bu harflerin gerçek manasını ancak Allah bilir. Geniş bilgi için Bakara: 2/1 ayetinin tefsirine bakın. Kalem hakkındaki alimlerin görüşleri: “Bilinen kalem, Kur’an’ı yazan kalem, Allah’ın ilk yarattığı, olmuş ve olacak tüm şeyleri yazan Levh-i Mahfuz’daki kalem.”)
2) Ey Muhammed! Allah’ın lütfu ve sana verdiği nübüvvet ve Kur’an nimeti sayesinde sen müşriklerin iddia ettiği gibi deli ve mecnun değilsin. Eğer iddialarında samimi iseler üslup, belağat ve beyan bakımından Kur’an’ın bir benzerini meydana getirsinler.
3) Şüphesiz İslam’ı tebliğ uğrunda katlanmış olduğun eziyetlerden dolayı, senin için eksilmeyen ve kesilmeyen bir mükâfaat, ödül vardır.
4) Hiç kuşkusuz sen, üstün bir hayat tarzına ve çok yüce bir ahlaka sahipsin. İlim, hilim, haya, ibadet, cömertlik, sabır, şükür, alçak gönüllük, zühd, merhamet, şefkat, iyi geçinme, edepli olma vb. güzel huy ve hoşa giden davranışlar senin güzel ahlakındandır. Şüphesiz sen Kur’an’ı en iyi yaşayan örnek bir şahsiyetsin. Senin ahlakın Kur’an’ın ta kendisidir. Her müslüman senin ahlakınla ahlaklanmalıdır.
5) Ey Muhammed! Kavmin ve muhaliflerin olan Mekke kafirlerine yakında azap indiğinde, sen de göreceksin, onlar da görecekler.
6) Hanginizin fitneye tutulup delirdiğini? İftira ettikleri gibi sen mi yoksa, inkar edip hidayetten yüz çevirmeleri sebebiyle onlar mı?
7) Kuşkusuz Allah, diniden ve hidayet yolundan çıkan bedbahtı bilir. O, hak dine giden yolu bulan, takva sahibini de iyi bilir.
8) Risaletini ve Kur’an’ı yalanlayan ve seni atalarının dinine çağıran Ebu Cehil ve Velid b. Muğire gibi yalancı, müşriklere itaat etme!
9) Onlar, senin kendilerine yumuşak davranmanı, hoşlanmadıkları şeyleri yapmamanı, inançlarından taviz vermeni isterler ki, kendileri de size yumuşak davransın, ibadetlerinize karışmasın. Sakın onların bu tuzaklarına aldanma! Bu seni Tevhid akidesinden çıkarır. Dikkat et!
10) Allah’ın yüceliğini hafife alarak, hak ve batıl adına çokça yemin eden Velid b. Muğire gibi adi, alçak, karektersiz kafirlere asla uyma!
11) O, ayıplayıp kusur bularak, insanların etini yiyen gıybetçiye; o, insanların arasını bozmak için aralarında söz taşıyan koğucuya uyma!
12) Cimri olup Allah yolunda harcamayana, zulüm ve taşkınlık yaparak haddi aşana, çok günahkar ve suçlu hiç kimseye uyma!
13) Kaba, katı kalpli ve anlayışsıza uyma! Yukarıda geçen kötü özelliklerinden sonra, ayrıca o, veled-i zinadır. (Bu ayet ininceye kadar Velid b. Muğire’nin veled-i zina olduğu bilinmiyordu. Annesi bunu itiraf etti. Babası iktidarsız olduğu için kendisini çobana teslim etmiş.)
14) O, mal ve çoluk çocuk sahibi olduğu için şükredeceği yerde yalanladı ve “Kur’an öncekilerin efsane, hikaye ve masallarıdır.” dedi.
15) O kafire Kur’an ayetleri okunduğunda alaycı bir ifadeyle şöyle der: “Bunlar öncekilerin hurafeleri ve batıl sözleridir. Bunları Muhammed uydurup Allah’a nisbet etmiştir.” Şüphesiz bu apaçık bir iftiradır. Onlar bunun karşılığını er geç göreceklerdir. Sakın üzülme!
SAYFA 564
|
16) Biz Bedir savaşında burnunu kılıçla kesip sonra dağlamak suretiyle, burnu üzerinde ölünceye kadar tanınacağı bir alamet kılacağız. Herkes onun pis karakterini öğrenecektir. Bu kişinin yüzüne ahirette de cehennemlik olduğuna dair damga basılacak, yüzü kararacaktır.
17) İçinde her türlü meyve bulunan bahçe sahiplerini imtihan ettiğimiz gibi Rasulullah’ın davetini yalanlayan Mekke’lileri de açlık ve kıtlıkla imtihan ettik. Hani babalarının ölümünden sonra üç kardeş bahçenin meyvesini sabahleyin erkenden toplamak için sözleşmişlerdi.
18) Fakirler gelip babalarından istedikleri gibi istemeden meyveleri toplamaya yemin etmişlerdi. İnşaallah: Allah isterse de demiyorlardı.
19) Allah bu yüzden onları cezalandırdı. Uykuda oldukları için olup bitenlerin farkına varmadan, Allah gökten bir ateşle bahçeyi yakıverdi.
20) Bahçe karanlık gece gibi oldu. Böylece yemyeşil bahçe yanıp simsiyah kül gibi oluverdi. Kuruduğunda biçilmiş olan ekin haline geldi.
21) Bu bahçe sahipleri sabah olduğunda, anlaştıkları vakitte bahçelerine girmek için bibirlerine alçak sesle seslendiler.
22) “Eğer meyvelerinizi, ekinlerinizi ve üzümlerinizi bahçenizden toplayıp devşirmek istiyorsanız, haydi erkenden kalkıp gidin.”
23) Nihayet, fakirlerin farkına varmasından korktukları için gizlice konuşarak bahçeye doğru kalkıp gittiler. Birbirlerine şöyle diyorlardı: 24) “Fakirlerin herhangi birini sakın bugün bahçeye sokmayın ve girmesine imkan vermeyin.”
25) İstediklerini yerine getirebileceklerini sanarak, kin ve öfkeyle, kararlılık ve kudretle sabah erkenden bahçeye gittiler.
26) Bahçelerinin yandığını görünce: “Biz bahçenin yolunu şaşırmışız, bu bizim bahçemiz değil.” dediler. Kendi bahçeleri olduğunu, Allah tarafından babalarının yolundan ayrılıp fakirlere infak etmedikleri ve Allah’ı hatırlamadıkları için yakıldığını anlayınca şöyle dediler:
27) “Yolu şaşırmış değiliz. Aksine cimrilik edip infak etmediğimizden ötürü Allah tarafından bahçenin meyvesinden mahrum bırakılmışız.”
28) En akıllı, en takvalı ve en iyi görüşe sahip olanları dedi ki: ‘İnşaallah’ deseydiniz, fakirlere infak etseydiniz, Allah’ın gücünü ve kudretini daima hatırlasaydınız ve Allah’ın adını anarak temizliğini ve yüceliğini dile getirseydiniz cezalandırılmazdınız.”
29) O zaman pişman olarak dediler ki: “Allah’ı her türlü noksan sıfatlardan ve mahlukata benzemekten uzak tutarak tesbih eder, O’nu yüceltiriz. Allah bahçeyi bu hale getirmekle bize zulmetmedi, bilakis biz O’nun emrine karşı gelerek nefsimize zulmettik.”
30) Her biri suçu ötekinin üzerine atarak pişmanlık ve hayıflama ile birbirlerini kınamaya başladılar. “Senin yüzünden böyle oldu!” dediler.
31) “Rabbimiz bizi bağışlamazsa mahvolduk, vay halimize. Fakirlere hakkını vermemek ve tevekkül etmemekle azgınlar olduk.” dediler.
32) “Umulur ki Allah hatalarımızı ve tevbelerimizi itiraf etmemiz ve hakkıyla O’na yönelmemiz sebebiyle bize o bahçeden daha iyisini verir. Biz Rabbımızın affını umuyor, O’nun lutuf ve ihsanını istiyoruz. Çünkü O’nun ihsanı ve keremi boldur.”
33) Ey insanlar, işte azabımız böyledir. Bahçe sahiplerinin başına gelen bu azabın benzeri Kureyş’in de başına gelir. Ahiret azabı ise dünya azabından daha büyük ve şiddetlidir. Keşke müşrikler bunu bilip anlasalardı. Yaptıklarından vazgeçer ve Rablerine itaat ederlerdi.
34) Takva sahipleri için Rableri katında Cennette, bağ ve bahçelerde, dünya nimetleriyle kıyaslanamayacak güzellikte ebedi nimetler vardır.
35) Allah’ın emirlerine itaat edip teslim olan ile, isyan edeni, hükmüne karşı çıkanı bir tutar mıyız? Bunu nasıl iddia edersiniz?
36) Size ne oluyor? Nasıl Allah’ın kullarından, kendine itaat edenle isyan edenin aynı olacağına dair saçma hüküm veriyorsunuz?
37) Yanınızda gökten inmiş Allah katından gelen ilahi bir kitap var da Kur’an’ı bırakıp onu mu okuyup inceliyorsunuz?
38) O kitapta istediğiniz ve arzu ettiğiniz şeylerin sizin için var olduğunu, dilediğiniz gibi hareket edebileceğinizi mi okuyorsunuz?
39) Yoksa istediğiniz ve karar verdiğiniz şeylerin sizin olacağına dair tarafımızdan verilmiş kıyamete kadar geçerli sağlam bir ahit mi var?
40) Ey Muhammed! O kibirlenenlere sor iddia ettikleri bu şeye hangisi kefildir, hangisi garanti verebilir? Açıkça ortaya çıksın!
41) Yoksa onların, bu hususta kendilerine kefil olan şefaatçileri, ortakları ve liderleri mi var? İddialarında doğru iseler onları getirsinler.
42) Kıyamet günü baldır açılır, gerçekler ortaya çıkar, korkudan paçalar sıvanır. Kafirler secdeye davet edilirler, fakat güç yetiremezler.
SAYFA 565
|
43) Gözleri zelil ve alçalmış haldedir, onları kaldıramazlar. Kendilerini de zillet ve horluk kuşatıp bürür. Oysa onlar, dünyada bedenleri sıhhat ve afiyet içinde iken namaz davet ediliyorlardı da, secde etmiyorlardı. Allah onları azarlamak amacıyla secdeye çağırır. Mü’minler, Allah’ı tanıyacakları için secde ederler. Kâfir ve münafıkların sırtları tek bir parça haline geleceği için secde edemiyeceklerdir.
44) Ey Muhammed! Beni ve bu Kur’an’ı yalanlayanları başbaşa bırak da, onların hakkından geleyim ve onlardan senin intikamını alayım. Nimet verip derece derece, adım adım ödüle değil felakete götürme usulüyle, onları hiç farkına varmadan yakalayacağız.
45) Günahları artsın diye, onlara mühlet verip ömürlerini uzatırım. Şüphesiz benim kafirlerden intikamım şiddetli ve çetin olacaktır. Onlara verilen rızık bolluğu, uzun ömür, beden sağlığı, görünüşte bir ihsan, gerçekte bir bela ve musibettir. Maksat onları cezalandırmaktır.
46) Ey Muhammed! Sen Allah’a ortak koşan bu müşriklerden risaletini tebliğ etmene ve öğüt vermene karşılık bir ücret istiyorsun da, bu onlara ağır mı geliyor? Bundan dolayı mı sana itaat etmiyorlar? Onların inanmasına engel mi oluyor?!
47) İçinde gayba ait bilgiler bulunan Levh-i Mahfuz, onların yanında mı ki, mü’minlerden daha iyi oldukları sonucunu bundan çıkarıyorlar? Bunun için mi inkar ve taşkınlıkta ısrar ediyorlar? Elbette ki böyle bir şey yok. Onlar arzularının esirleri olmuştur.
48) Ey Muhammed! Kavminin eziyetlerine sabret ve sana emrolunan, Rabb’inin emirlerini tebliğ görevine devam et. Sızlanma ve acele etme hususunda balık tarafından yutulan Yunus b. Metta gibi sabırsız ve aceleci olma. Aksi taktirde sen de onun gibi cezaya uğratılırsın. Yunus, kavmi iman etmediği için kızıp onları bırakmış ve denize açılmıştı. Sonra balık onu yutmuş, balığın karnında sıkıntı, keder ve öfke dolu bir halde Rabb’ine şöyle dua etmişti: “Senden başka ibadete layık ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum.”
49) Allah’ın rahmeti ona yetişmemiş olsaydı, o, yaptığından dolayı kınanmış olarak, dağsız ve ağaçsız geniş bir boşluğa atılacaktı. Fakat Allah tevbe etmeye muvaffak kılarak ona lütufta bulundu da kınanmış olarak kalmadı açlığını ve susuzluğunu gidersin diye sahile atıldı.
50) Rabbi onu seçkin, salih ve yakın kullarından kıldı. Allah ona tekrar vahyetti ve kavmi hakkında şefaatçi kıldı.
51) Ey Muhammed! Kafirler sana olan düşmanlıklarından ve hasetlerinden dolayı, neredeyse nazar edip gözleriyle seni devirip helak edecekler. Onlar, Kur’an okuduğunu işittiklerinde böyle yapar, kin ve kıskançlıklarının şiddetinden, ‘Muhammed bir delidir.’ derler.
52) Bu Kur’an, kıyamete kadar tüm insanlar ve cinler için hikmetli bir öğüt ve nasihattan başka bir şey değildir. O halde kendisine Kur’an inen kimseye nasıl ‘deli’ denilir? İnsaflı olun da Muhammed’e ve Kur’an’a tabi olun. Hayatınızı ona göre düzenleyin ki kurtuluşa eresiniz.
HÂKKA SURESİ
1) Bir gün mutlaka gerçekleşecek olan ve herkesin dünyada iken yaptıklarının karşılığını alacağı Kıyamet ve hesap günü!
2) Nedir o bir gün mutlaka gerçekleşecek olan ve herkesin dünyada iken yaptıklarının karşılığını alacağı Kıyamet ve hesap günü!
3) Ey Muhammed! Bir gün mutlaka gerçekleşecek olan Kıyametin mahiyetini bilir misin? O’nu Allah’tan başka kimse bilemez.
4) Salih ve Lut’un kavimleri, şiddetli olay ile kalpleri saran Kıyametin kopacağını, hesap ve cezayı yalanladılar, inkar ettiler.
5) Salih’in kavmi Semud taşkınlıkları sebebiyle aşırı derecede şiddetli, öldürücü bir gürültü ile yok edildiler.
6) Hud kavmi Ad’a gelince, onlar da Debur denilen uğultulu, ıslıklı, korkunç ve azgın bir fırtına ile helak edildiler. Bu fırtına, aşırı derecede hızlı esen çok soğuk bir rüzgar idi. Sanki o, kabına sığmadı ve onu zaptedemediler.
7) Allah o fırtınayı onların üzerine yedi gece sekiz gün, kesilmeksizin aralıksız peşpeşe musallat etti. O kavmi sen evlerinde hareketsiz, ve ölüler olarak görseydin! Rüzgar hurma ağaçlarının başlarını kopardığı gibi onların başlarını da koparıyordu. Ağızlarından girip arkalarından çıkıyor ve onları yere yıkıyordu. Neticede içleri boş hurma kütükleri gibi oluyorlardı.
8) Onlardan geriye kalan birini veya herhangi bir iz buluyor musun? Kuşkusuz onlar tamamen helak oldular.
SAYFA 566
|
9) Gerek zorba Firavun, gerekse ondan önce Allah’ın elçilerini yalanlayan Nuh, Âd ve Semud gibi azgın milletlerle Lut kavmi gibi yurtları alt üst edilen toplumlar (Sodom ve Gomore şehirleri), yalanlama, isyan, şirk ve inkardan ibaret olan o çirkin fiili işlediler.
10) Bu kavimler rasullerine karşı geldiler. Suçları büyük olduğu için Allah onları öncekilerin azabından daha şiddetli azap ile cezalandırdı.
11) Nuh tufanında su, haddi aşıp her şeyin üstüne çıkarak her tarafı basınca, sizin atalarınızı gemiye yükledik ve onları tufandan kurtardık.
12) Bu olayı anlatmamızın gayesi insanlar için bir hatırlatma ve öğüt, hakka kulak verip geçmiş olaylardan ibret alanlar onu bellesin diyedir.
13) İsrafil, Allah’ın emriyle dünyanın harap olması için boru veye boynuz şeklindeki Sur’a bir kez üfürdüğü zaman...
14) Yerler ve dağlar yerlerinden söküldüğü ve birbirlerine çarpılıp ufalanarak ağır ağır akıp giden kum yığını haline geldiği zaman...
15) İşte o zaman büyük Kıyamet kopar. Hesap ve muhakemenin icra edileceği o büyük olay gerçekleşir.
16) Gök te yarılır, o gün artık gök zayıf ve gevşektir. Onda ne sertlik kalmıştır, ne de tutarlılık.
17) Melekler, korkularından göklerin etrafında ve çevresinde bulunmaktadır. O gün Allah’ın Arş’ını sekiz büyük melek başlarının üstünde taşımaktadır.
18) O gün siz, yaptıklarınızın karşılığını almak için Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. Tüm sırlarınız ortaya çıkmıştır. O’ndan gizli değildir. Çünkü O, gizli açık herşeyi bilen ve herkese yaptıklarının karşılığını zerre miktarı haksızlık etmeden verecek olandır.
19) Bahtiyarlardan olduğu için amel defteri sağından verilene gelince, o, sevinç ve mutluluktan herkese “Kitabımı alın, okuyun!” der.
20) “Doğrusu ben, Kıyamet günü hesap ve mükafatımla karşılaşacağımı iyice ve kesin olarak biliyordum. Bunun için Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde iman edip salih amel işledim.” (Mü’minin Kur’an’da geçen zannı kesin bilgi, kafirin zannı ise şüphe manasındadır.)
21) Mü’min, Cennette sahibinin razı olacağı, razı olunan, bolluk ve rahatlık içerisinde ebedi bir hayat yaşar. Hastalık ve sıkıntı çekmez.
22) Mü’minler, kıymeti yüce Cennetlerde ve yüksek köşklerde dünya nimetleriyle kıyaslanmayacak nimetler içerisinde yaşarlar.
23) O Cennetlerin meyve ve ürünleri yere yakındır. Ayakta duran, oturan ve yatan onları ağızlarıyla ağacından rahatlıkla alabilir.
24) Onlara lütuf ve ihsan olarak: “Afiyetle, her türlü eziyetten uzak ve her türlü hoşa gitmeyen şeylerden korunmuş olarak yiyin, için. Çünkü dünyada Allah’ın istediği ve razı olduğu şekilde iman edip salih ameller işleyip onları önceden ahirete gönderdiniz.” denilir.
25) Amel defterleri sol taraflarından verilenlere gelince –ki bu bedbahtlık ve hüsran alametidir- o, çirkin amellerini gördüğünde mahcup olur: “Keşke defterlerim bana hiç verilmeseydi de bu zilleti bilmeseydim.” diye temenni eder.
26) “Keşke hiç verilmeseydi de, hesabımın ne büyük ve ne şiddetli olduğunu anlamasaydım.”
27) “Keşke dünyada ilk ölümüm, hayatımı sona erdirseydi de artık bir daha diriltilmeseydim ve bu şekilde azap görmeseydim.”
28) “Toplamış olduğum mal, ne bana bir fayda verdi, ne de Allah’ın azabından bir şeyi benden savdı.”
29) “Mülküm, saltanatım, gücüm, kudretim, soyum ve makamım, bunların hepsi benden alındı. Elimde beni savunmaya yarayacak hiçbir delilim kalmadı. Şimdi ne yardımcım var, ne güven verenim; ne dostum var, ne destekleyenim.”
30) Allah Cehennem Zebanilerine: “Bu günahkar suçluyu tutup kelepçeleyin.” der. Hemen yüzbin melek ona koşar, ellerini boynuna bağlar.
31) “Sonra onu alevli büyük ateşe atın da, sıcağında yansın. Derileri kavruldukça yerine yeni deriler konsun ki azabı iyice tatsın.”
32) “Sonra onu, yetmiş arşın uzunluğundaki bir zincir içine sokun.” (Bu, meleğin ölçüsüne göredir. Zincir onun dübüründen girip boğazından çıkar. Sonra da başı ile ayakları birleştirilir. Zincir dizilmiş halkalardır. Suçlu onunla, hareket edemiyecek şekilde sarılır.)
33) “Çünkü o, dünyada iken Allah’ın birliğini ve yüceliğini tasdik etmiyordu. Allah’a eşler koşuyordu”
34) “O, yoksullara yedirmediği gibi başkasını yedirmeye de teşvik etmiyor, bilakis engel oluyordu.”
SAYFA 567
|
35) Ahirette onun, azabı kendisinden savacak herhangi bir arkadaşı yoktur. Çünkü dünyadaki arkadaşları ondan ayrılıp kaçarlar.
36) Onun için kirden, pislikten, cehennem ehlinin yaralarından akan irinden, cerahattan ve kandan başka bir yemek yoktur.
37) Onu ancak kasıtlı olarak suç ve günah işleyen, şirk ve küfür işleyen suçlu ve günahkarlar yer.
38) Görünen ve gördüğünüz (dünya, beden, insan, gözlemlenebilen açık) şeyler üzerine yemin ederim...
39) Görünmeyen ve göremediğiniz (ahiret, ruh, cin, sezgi, içgüdü gibi gizli) şeyler üzerine yemin ederim ki...
40) Kuşkusuz şerefli bir elçi olan Muhammed’in okuduğu, tebliğ ettiği bu Kur’an, Allah kelamıdır. Bunda hiç bir şüphe yoktur.
41) Kur’an, iddia ettiğiniz gibi bir şair sözü değildir. Çünkü o bütün şiir vezinlerine aykırıdır. O, ne bir şiirdir, ne de nesir. Siz Kur’an’ın Allah katından geldiğine inanmıyorsunuz. Bunun acısını sonradan hissedeceksiniz. Son pişmanlık fayda vermez. Kur’an’a iman edin.
42) Kur’an, gaybı bildiğini iddia eden bir kahinin sözü de değildir. Kur’an’ın üslubu kahinlerin seci’ine uymaz. Ne de az öğüt alıyorsunuz?
43) Kur’an, yaratılanların sahibi, efendisi, yöneticisi, terbiye edicisi olan Allah katından Cibril vasıtasıyla Muhammed’e indirilmiştir.
44) Şayet sizin iddia ettiğiniz gibi Muhammed, azıcık dahi olsa batıl sözler uydurarak söylemediğimiz şeyleri bize nisbet etseydi...
45) Mutlaka güç ve kuvvetimizle ondan intikam alırdık. Onun gücünü ve kudretini yokederdik. Onu kesinlikle öldürürdük.
46) Sonra kalbinin damarını keserdik de ölürdü. Muhammed bunu çok iyi bildiği için asla bizim adımıza bir harf dahi ilave etmez.
47) İddia ettiğiniz gibi yapacak olsa ona ceza vermek istersek hiç biriniz bizimle onun arasına giremez ve azabımızı ondan savamazdı.
48) Bu Kur’an insan ve cinlerin tümü için bir öğüttür. Ancak bundan Allah’tan korkan takva sahibi mü’minler gereği üzere faydalanırlar.
49) Kuşkusuz biz, ayetlerinin açıklığına rağmen, bu Kur’an’ı yalanlayan ve onun öncekilerin efsaneleri olduğunu iddia edenleri biliyoruz.
50) Kuşkusuz Kur’an, ahirette onlar için bir üzüntü sebebi olacaktır. Çünkü onlar, iman edenlere verilen sevabı görünce üzüleceklerdir.
51) Kur’an, kesin bir gerçektir. Onda asla bir kuşku yoktur. Aklı olan onun Alemlerin Rabbi’inin kelamı olduğunda şüphe etmez.
52) Yüce Rabb’ini kötü şeylerden ve noksan sıfatlardan uzak tut. Sana verdiği nimetlerden dolayı O’na şükret. Kur’an en büyük nimettir.
MEARİC SURESİ
1) Mekke kafirlerinden Nadr b. Haris, Rasulullah kendisini Allah’ın azabı ile korkutunca alay ederek, kendisi ve kavmi için mutlaka gelecek olan azabın inmesi için dua etti. Allah onu Bedir savaşında çok kötü bir şekilde helak etti. Cehennemde onlar için Sail vadisi vardır.
2) Nadr, kendisi gibi Kur’an’ı inkar edenlere azabın hemen gelmesini istedi. Allah o azabın vuku bulmasını istediğinde, onu geri çevirecek hiçbir güç yoktur. İster istesinler, ister istemesinler, o azap mutlaka kafirlere gelir. Azap indiğinde o asla kaldırılamaz veya savılamaz.
3) Azap, meleklerin yükseldiği ve Allah’ın emrini ve vahyini indirdiği yükselme vasıtalarının sahibi olan Yüce Allah katından gelir.
4) Allah’ın yaratıkları arasında verdiği hükmü bitirdiği zaman itaatkar melekler, vahiy meleği Cibril ve tüm insanların ruhları, dünya senelerinden elli bin yıl süren bir günde Yüce Allah’a yükselirler. O gün, mü’mine bir namaz vakti gibi az gelir. Kafire ise çok uzun gelir.
5) Ey Muhammed! Kavminin alay ve eziyetlerine Allah için sabret, şikayet etme, sızlanma! Çünkü Allah onlara karşı senin yardımcındır.
6) O alay edenler, öldükten sonra dirilmeye, hesap ve cezaya inanmadıkları için azabı uzak görüyorlar ve olmayacağına inanıyorlar.
7) Biz ise Kıyamet gününü ve o gün görülecek hesap ve cezayı çok yakın görüyoruz. Çünkü her gelmekte olan şey yakındır.
8) Kıyametin kopacağı gün gök, birbirine tutunmaksızın, erimiş kurşun gibi akıcıdır, zeytinyağı tortusu gibi akar.
9) Dağlar, rüzgar uçurduğu zaman renklenen ve uçuşan yün gibi dağınık olur ve uçuşur. Kıyametin kopacağı gün dağlar önce akan kum haline gelir, sonra renkli yün haline gelir, daha sonra da dağılmış toz haline gelir.
10) Korku ve dehşetin şiddetinden herkes kendi derdiyle uğraşır. Hiçbir dost dostunun, hiçbir akraba akrabanın durumunu sormaz.
SAYFA 568
|
11) O gün suçlular birbirlerini görür, tanır, tanışır sonra da o can yakıcı azaptan kurtulmak için fidye olarak vermek ister biricik oğlunu...
12) Dünyada iken çok sevdiği, her türlü fedakarlığı yaptığı eşini, kardeşini...
13) Kendisine kucak açıp barındıran ve başına gelen musibetlerde dayanağı olan aşiretini, soyunu-sopunu...
14) Yeryüzünde bulunan insanların ve diğer varlıkların, maların, mülklerin hepsini verip azaptan kurtulmak ister. Fakat nafile!..
15) O günahkar kafir bunlardan vazgeçsin! Hiçbir fidye onu azaptan kurtaramaz. Aksine onun önünde ateşi alevlenen Cehennem vardır.
16) Cehennem, ısısının şiddetiyle başının derisini soyar. Azabı daha fazla hissetsin diye derisi her soyuldukça tekrar eski haline döner.
17) Cehennem Allah’ı yalanlayan ve imandan yüz çevirenlere seslenir. Sonra kuşun taneleri topladığı gibi onları kaçtıkları yerden toplar.
18) Malı toplayıp onu kasa ve sandıklarda saklayıp depo eden ve o maldan Allah’ın ve fakirlerin hakkını ödemeyenlere seslenir.
19) Şüphesiz insanoğlu sabırsız, sızlanan, bencil, hırslı, cimri ve telaşlı bir tabiatla yaratılmıştır. Belaya sabretmez, nimetlere de şükretmez.
20) Ona fakirlik, hastalık veya korku gibi arzu edilmeyen bir şey geldiğinde, sabretmez, sızlanır. Her tarafını yeis ve ümitsizlik sarar.
21) Zenginlik, sıhhat ve bol rızık gibi bir hayır isabet edince, aşırı derecede cimri olur. Allah yolunda harcamaz ve harcatmaz.
22) Ancak rükun ve şartlarını yerine getirerek huşu içerisinde namaz kılanlar müstesnadır. Çünkü namaz onları, dünyaya daha az önem vermeye teşvik eder de dünyanın kötülüğüne karşı sabırsızlık göstermezler ve nimetleri hususunda da cimrilik yapmazlar.
23) Onlar farz namazlarını edaya devam ederler. Hiçbir şey onları namazdan alıkoymaz. Zira onların ruhları hayat kirlerinden arınmıştır.
24) Onların mallarında, Allah’ın üzerlerine farz kıldığı belirli bir pay olan zekat ve sadaka vardır.
25) Bu zekat ve sadaka, el açıp insanlardan isteyen, malı artmayan fakir için ve savaşa katılamayan, Beytü’l-mal’dan payı olmayan, çalışıp kazanamayan, kendisini geçindirecek bir sanatı bulunmayan, istemekten utanan, dolayısıyla zengin sanılarak mahrum kalan kimse içindir.
26) Onlar hesap ve ceza gününün vuku bulacağına şeksiz şüphesiz inanırlar ve o gün için salih amel işleyerek hazırlık yaparlar.
27) Onlar Allah’ın azabından korkarlar, rahmetinden de ümitlerini hiçbir zaman kesmezler. Korku ile ümit arasında yaşarlar.
28) Çünkü insana Allah’ın azabından emin olmak yakışmaz. Dünya nimetleri Allah’ın azabından korkan kimseleri aldatmaz. Dünya nimetlerini kaybetmeleri veya kazanmaları onlar için birdir. Onlar her hallerinde sabır ve şükür üzeredirler.
29) Onlar iffetli kimselerdir. Haram işlemez ve günahlarla kirlenmezler. Kendilerini zina ve fuhuştan korumuşlardır.
30) Onlar sadece Allah’ın kendileri için helal kıldığı nikahlı eşlerine ve cariyelerine yaklaşırlar. Onlar bu hususta kınanmazlar. (Allah’ın mübah kıldığı yerlerde şehveti gidermek helal olup bunun için insana sevap verilir. Çünkü bunda nesli ve zürriyeti çoğaltmak vardır.)
31) Şehvetini gidermek için kim, eşler ve cariyelerden başka bir şey isterse Allah’ın sınırlarını aşmış ve azabını haketmiş olur.
32) Onlar emanetleri eda eder ve sözleşmelerine bağlı kalırlar. Emanete ihanet etmez; söz verdiklerinde sözlerini yerine getirirler.
33) İnsanların haklarını korumak amacıyla herkes hakkında doğru şahitlik ederler. Gördüklerini, gizlemez ve değiştirmezler.
34) Onlar namazı rükun ve şartlarını yerine getirerek huşu içerisinde vaktinde eda ederler. Kıldıkları namaz onları kötülüklerden korur.
35) Allah bu kimselere Cennetlerde, çeşitli ve canlarının çektiği şeyleri ihsan ederek türlü türlü ikramlarda bulunacaktır.
36) Ey Muhammed! O suçlu kafirlere ne oluyor ki, alay etmek amacıyla boyunlarını uzatıp gözlerini çevirerek sana doğru koşuyorlar.
37) Sağından ve solundan gelip bölük bölük dağınık gruplar halinde oturarak konuşuyor ve anlattıklarına iman etmeyip, hayret ediyorlar.
38) O kafirlerden her biri, son nebi ve rasulü yalanladıkları halde, Allah’ın kendisini Naim Cennetlerine sokacağını mı zannediyor?
39) Hayır, mesele onların iddia ettikleri gibi değildir. Onlar Cennete girmeyi hakedecek bir şey yapmadıkları gibi üstelik mü’minlere karşı kibirlilik taslıyorlar. Halbuki Allah onları kendilerinin de bildiği gibi adi, hakir, basit bir sudan yaratmıştır. Kibirlenmesinin anlamı ne?
SAYFA 569
|
40) Güneş, ay ve yıldızların doğduğu ve battığı yerlerin, doğuların ve batıların Rabbi olan Allah’a yemin ederim ki bizim gücümüz her şeye yeter. Bizi aciz bırakacak hiç bir şey yoktur.
41) Biz onları yok edip yerlerine onlardan daha üstün ve Allah’a daha itaatkar bir kavim meydana getirmeye kadiriz. Bundan aciz değiliz.
42) Ey Muhammed! Tevbe ve pişmanlığın fayda vermeyeceği o zor gün ile karşılaşıncaya kadar onları bırak batıllarına dalsın ve dünyalarında oynaya dursunlar. Sen, sana emrolunanla meşgul ol. Allah’ın emirlerini tebliğ et, başa gelen sıkıntılara Allah için sabret!
43) İsrafil’in Allah’ın emriyle Sur’a ikinci kez üfürmesiyle kabirlerinden çıkıp mahşer yerine hızla gidecekleri gün sanki onlar, kendilerinin ibadet etmek için dikmiş oldukları putlara veya bir sancağa doğru koşuyor ve yarışıyorlarmış gibi olacaklardır.
44) Onların gözleri yere doğru eğik ve düşüktür. Allah’tan utandıkları için gözlerini kaldıramazlar. Her taraftan onları zillet ve horluk kaplamıştır. Yüzlerinde bu zillet ve kırıklığın alametleri vardır. Bu, dünyada tehdit edildikleri fakat alay edip yalanladıkları gündür. Bugün artık dünyada iken yaptıklarının hesap ve cezalarını zerre miktarı haksızlığa uğratılmaksızın göreceklerdir.
NUH SURESİ
1) Biz, rasullerin şeyhi Nuh’u, Arap yarımadasının Kufe topraklarında oturan kavmine -iman etmedikleri taktirde- onları elem verici bir azaptan sakındırması için gönderdik. Bu azap dünyada tufan, ahirette ise Cehennem azabıdır.
2) Nuh kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizi Allah’ın birliğine çağıran, iman etmediğiniz taktirde sizi azapla uyaran apaçık bir uyarıcı ve işin gerçeğini açıklayan biriyim. Benim işim açık, davetim ortadadır.”
3) “Yalnızca Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir şeyi şirk koşmayın, tağutları reddedin. Allah’ın emirlerini yerine getirin, yasaklarından kaçının, azabına neden olacak şeylerden sakının ve benim emirlerime de itaat edin!”
4) “Emirlerime itaat edip müslüman olursanız Allah daha önceden işlemiş olduğunuz günahları siler. Müslüman olduktan sonra işlediğiniz günahların bir kısmını da affedebilir. Allah size azap etmemek suretiyle ömürlerinizi, kendi bilgisinde takdir edilmiş ve kararlaştırılmış olan müddete kadar uzatır. Siz de onu mutluluk ve refah içerisinde yaşayarak geçirirsiniz. İnsanın ömrü Allah katında kayıtlıdır. Ecel geldiği zaman bir saniye bile artmaz ve eksilmez. Artan ve eksilen bu sürenin mutlu veya mutsuz geçirilmesidir. İman ederseniz bu süreyi mutlu geçirirsiniz. İman etmezseniz Allah’ın azabıyla karşılaşırsınız. Bunu anlayabilseydiniz imana koşardınız.”
5) Nuh 950 yıl boyunca kavmine tebliğ hususunda bütün gücünü harcayıp çaresiz kalınca Allah’a şöyle yalvardı: “Rabbim! Ben ara vermeden ve gevşemeden gece gündüz kavmimi iman ve itaate çağırdım.”
6) “Benim onları imana çağırmam, onların haktan kaçıp uzaklaşmalarını ve ondan yüz çevirmelerini artırmaktan başka bir işe yaramadı.”
7) “Ben onları, günahlarının bağışlanmasına vesile olsun diye Allah’ın birliğini ikrar etmeye ve O’na itaate çağırdıkça davetimi dinlemediler. Ben çağırdıkça onlar davetimi duymamak için, parmak uçlarını kulaklarına tıkadılar. Sözlerimi duymamak veya beni görmemek için, elbiseleri ile başlarını ve yüzlerini örttüler. İnkar ve taşkınlıkta devam ettiler. Büyük bir kibirlilikle iman etmediler. ”
8) “Sonra onları, korkup çekinmeden, açık bir davetle, herkesin önünde yüksek sesle davet ettim. Daha sonra da davetimi iyie açıkladım.”
9) “Daha sonra onlara gizli davetin yapılması gerektiği yerde gizli ve açık davetin yapılması gerektiği yerde açık olarak gerçeği haber verdim. Onları sana davet hususunda meşru olan her türlü yolu denedim.”
10) “Onlara dedim ki: ‘Allah’a O’nun istediği ve razı olduğu şekilde iman edin ve bu imanınızın gereği olarak salih amel işleyin. Şirk, küfür ve isyanı bırakın, tevbe edin, Allah’tan bağışlanma dileyin. Zira Rabbiniz çok merhametli ve istediği şeklilde yapılan tevbeyi çok kabul edendir.”
SAYFA 570
|
11) “Böylece Allah, gökten üzerinize sicim gibi yağan bolca yağmur gönderir, rızkınızı bollaştırır.”
12) “Size mallarınızı ve çocuklarınızı çoğaltarak yardım eder. Size, gölgeli ve meyveli ağaçları olan geniş bahçeler verir. Bu bahçeler arasından akan nehirler verir. Size ahiret gününde Cennette aklınıza, hayalinize gelmeyen ebedi nimetler ihsan eder.”
13) “Allah’ın büyüklüğünden ve gücünden korkmuyor ve O’nun makamı karşısında titremiyor musunuz? Niçin büyüklüğüne yakışır şekilde Allah’a saygı göster miyorsunuz? Niçin Alah’ın emirlerine teslim olmuyorsunuz? Neden bu kadar çok günah işliyorsunuz?”
14) “O, sizi çeşitli safha ve farklı aşamalarda yaratmıştır. Meni, embriyon, et parçası, kemik... Mahlukatı yaratan Allah ne yücedir!”
15) “Allah’ın büyüklük ve kudretini görmediniz mi? İbret, düşünce ve tefekkür gözüyle bakmadınız mı? Allah, yedi göğü birbiri üstünde, -arada boşluk ve hava olmak üzere- kat kat, tabaka tabaka, son derece güzel, birbirleriyle uyum içerisinde ve sağlam olarak nasıl yarattı?!”
16) “Ayı, nasıl dünya semasında, gece karanlığında yeryüzünü aydınlatan bir nur kıldı? Güneşi ise yeryüzünü aydınlatıcı bir kandil kıldı.” Güneşin ışığı kendisindendir. Ay ise ışığını güneşten almaktadır. Bu yüzden Allah güneşi kandile benzetmiş, ayı ise ‘nur’ ile ifade etmiştir.
Ay, yıldızların göğe en yakını olduğu ve birinci semanın altında bulunduğu için bugün uzay gemileri ile aya ulaşılmıştır.
17) “Şüphesiz Allah bitkileri yerden sıyırıp çıkardığı gibi atanız Adem’i de yeryüzünün değişik yerlerinden aldığı renkli topraklardan sıyırıp çıkardı. Geçiminiz için gerekli olan hayvani ve nebati gıdaları da topraktan çıkarttı.”
18) “Sonra Allah, eceliniz gelince öldükten sonra sizi tekrar toprağa döndürür ve ona gömülürsünüz. Orada kabir hayatı yaşarsınız. Sonra da Sur’a ikinci kez üfürülünce, hesap ve ceza için sizi oradan çıkarır, mahşer meydanında toplar.”
19) “Allah yeryüzünü yuvarlak olmasına rağmen sizin için içinde rahat bir şekilde dolaşabileceğiniz, ihtiyaçlarınızı giderebileceğiniz, geniş ve uzun bir yaygı-sergi kıldı.”
20) “Yeryüzünde yolculuk yaparken ve bir yerinden diğer yerine taşınırken geniş yollara giresiniz, gezip-dolaşasınız diye böyle yarattı.”
21) Nuh dedi ki: “Rabbim! Onlar aşırı derecede beni yalanlayıp, isyan ettiler. Mal ve evlatların şımarttığı, zengin ve ileri gelen kişilere tabi oldular. Böylece helak olarak, dünya ve ahiret mutluluğunu kaybettiler. İleri gelen o şımarık kişiler, ziyanda onlara örnek oldular.”
22) “İleri gelenler onlara, davet ettiğim dine girmeleri konusunda son derece büyük bir hile ve tuzak kurdular, engellediler.”
23) Dediler ki: “Sakın ilahlarınıza, putlarınıza ibadeti bırakıp ta Nuh’un Rabb’ine tapmayasınız. Özellikle şu beş putu, yani Vedd, Suva’, Yeğus, Yeuk ve Nesr’i sakın bırakmayınız. Atalarınızın yolundan gidin. Çocuklarınıza da bunu tavsiye edin.” (Bu putlar daha önce yaşamış olan salih kimselerdir. Şeytan önce bunların resimlerini telkin etti, daha sonraki nesiller de bunlara taptı. Putperestlik böyle ortaya çıktı.)
24) İleri gelenler, aldanma ve sapma yollarını onlara süslü göstererek birçok insanı saptırdılar. Bundan sonra Nuh iman etmelerinden ümidini kestiği için onlara beddua etti: “Rabbim! Taşkınlık ve zulümlerine karşı, onların sapıklık üzerine sapıklıklarını artır.” dedi.
25) Suç ve günah işlemeleri, inkar ve taşkınlıktaki ısrarları yüzünden tufanla boğuldular ve hemen kabirlerinde ateş azabına sokuldular. Onlar Kıyamet gününde Cehennem ateşine atılacaklardır. Kendilerine yardım edecek veya Allah’ın azabını savacak hiç kimse bulamadılar.
26) Nuh dedi ki: “Ey Rabbim! Yeryüzünde kafirlerden dönüp-dolaşan, ev-bark edinen hiç kimseyi sağ bırakma, hepsini helak et!”
27) “Çünkü sen, onlardan birini sağ bırakırsan, kullarını doğru yoldan saptırırlar ve onların soyundan her türlü kafir ve günahkardan başkası gelmez. Onlar çocuklarına, torunlarına bunu tavsiye ediyorlar. Ben onların içerisinde 950 yıl kaldım. Ataları da aynı tutumu sergilediler. Çok az kimse dışında hepsi atalarının izinden giderek inkar ettiler.”
28) “Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime ve mescide girenleri, iman eden erkek ve kadınları bağışla. Ayetlerini inkar edip rasullerini yalanlayanların, dünya ve ahirette helak ve hüsrandan başka bir şeylerini artırma!”
SAYFA 571
|
1) Ey Muhammed! İman etmemede direnen, sana ve iman eden mü’minlere her türlü eziyeti reva gören kavmine de ki: “Cinlerden bir grubun benim Kur’an okumamı dinlediklerini, ona inandıklarını, tasdik edip müslüman olduklarını Rabbim bana vahyetti. Bu cinler döndüklerinde kavimlerine şöyle dediler: ‘Biz, harikulade, güzel, nazmının çarpıcı güzelliği, edebi uslubu ve kapsadığı hikmet ve öğütleri ile etkileyici bir söz, okunan Kur’an dinledik.” (Muhammed (s.a.v.) hem insanlara hem de cinlere rasul olarak gönderilmiştir.)
2) “Bu Kur’an hakka ve doğru yola iletir. Dolayısıyla biz de ona iman ettik. Daha önce içinde bulunduğumuz şirke asla dönmeyeceğiz. Bu günden sonra artık, yarattıklarından hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayacağız.”
3) “Hakikat şu ki Rabbimizin azamet ve şanı yücedir. O’nun ne bir eşi vardır, ne de herhangi bir oğlu. Çünkü eş ihtiyaç için, oğul da yalnızlığı gidermek için edinilir. Oysa Yüce Allah, bu eksikliklerden uzaktır. Atamız İblis’in yalancı olduğunu da böylece anladık.”
4) “İçimizdeki cahil ve ahmak İblis, Allah’ın azamet ve kudsiyetine yakışmayan şeyleri O’na nisbet ediyor, hak ve itidal sınırından uzak sözler söyleyerek bizi Allah’tan başkasına ibadete çağırıyordu.”
5) “Biz, ne insanlardan ne de cinlerden hiç kimsenin, Allah’a eş ve çocuk nisbet ederek O’nun hakkında yalan söylemeyeceğini, iftira atmayacağını umuyorduk. Fakat bu Kur’an’ı dinleyip ona iman edince anladık ki, onlar bu hususta Allah hakkında yalan söylemişlerdir.”
6) “İnsanlardan bir grup kimseler, sıkıntıya düştükleri zaman sıkıntılarının giderilmesi için Allah’a değil de cinlerden bazılarına sığınırlar, medet umarlar da bununla cinlerin azgınlık, sapıklık, kibir ve günahlarını artırırlardı. Halbuki cinlerin onlara küfür, şirk ve isyanlarını artırmaktan başka bir faydaları olmazdı.”
7) “Ey cin topluluğu! İnsanların inanmayanları da sizin sandığınız gibi, öldükten sonra Allah’ın hiç kimseyi diriltmeyeceğini sandılar da, yine sizin gibi onlar da öldükten sonra dirilmeyi, hesap ve cezayı inkar ettiler.”
8) “Cinler şöyle der: ‘Biz daha önceden çıktığımız gibi gök ehlinin sözlerini dinlemek için oraya tekrar çıkmak istedik. Fakat göklerin, onları koruyan birçok melek ve göklere yaklaşmaya çalışanlara atılan şihab isimli yakıcı alevlerle doldurulmuş olduğunu gördük.”
9) “Oysa Muhammed gönderilmeden önce biz, göklerle ilgili haberleri dinlemek ve onları kahinlere bildirmek için göklerin kapısını çalardık. Şimdi kim gizli gizli dinlemeye çalışsa, gözetleme yerinde kendisini bekleyen ve onu yakıp yok edecek olan ateşi bulur.”
10) “Biz cinler topluluğu, Allah’ın yeryüzü sakinlerine ne yapacağını bilmiyoruz. Ve yine bilmiyoruz ki, gökyüzünün bekçi ve alevlerle dolması, melek orduları ve ateş çemberi ile konuşlandırılması, Allah’ın yeryüzündekilere indirmek istediği bir azaptan, darbeden dolayı mı, yoksa Allah’ın içlerinde onları gerçeğe götürecek bir rasul göndermek suretiyle onlar hakkında istediği bir hayırdan dolayı mıdır?”
(Bu olaydan önce yıldızlardan ateşler atılıyordu. Bu durum cinleri, bu olayın sebebini araştırmaya sevketti. Yeryüzünün doğu ve batısını dolaşmaya başladılar. Rasulullah’ın ashabı ile birlikte namaz kılarken Kur’an okuduğunu gördüler. Göğün bunun için korunduğunu anladılar. Kur’an’ı dinlemek arzusuyla ona yaklaşıp daha sonra müslüman oldular.)
11) “İçimizden itaatkar ve salih olanlar vardır. Bunlar, Allah’ın razı olacağı işleri yaparlar. İçimizde salih olmayanlar da vardır. Bunlar da Allah’ın razı olmayacağı şeyleri yaparlar. Bizler, çeşitli fırka ve mezheplere ayrılmışız.”
12) “Biz Allah’ın ayetlerini düşünmek ve delil çıkarmak yoluyla anladık ki, Allah bize güç yetiriyor ve biz nerede olursak olalım O’nun eli ve gücü altındayız, kaçmakla O’nu acze düşüremiyeceğiz, bize kötülük yapmak istediği taktirde O’nun azabından kaçıp kurtulamıyacağız.”
13) “Kur’an’ı dinleyince ona ve onu indirene inandık, Muhammed’in O’nun kulu ve rasulü olduğunu tasdik ettik. Hayatımızı Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde düzenleyeceğiz. Rasulullah bizim için örnektir. Kim Yüce Allah’a inanırsa o, ne iyiliklerinin sevabının eksileceğinden, ne de günahlarının artırılarak zulme uğrayacağından korkar. Allah kimseye zerre kadar zulmetmez.”
SAYFA 572
|
14) “Kur’an’ı dinledikten sonra aramızdan müslüman olup, Muhammed’in, Allah’ın rasulü olduğunu tasdik eden de oldu, haktan sapıp inanmayan da oldu. Kim İslam’a sarılır ve Rasul’e uyarsa işte o, doğruya yönelmiş, kurtuluş ve mutluluk yoluna girmiş olur.”
15) “Hak yoldan ve imandan sapan zalimlere gelince onlar Cehennem odunu olacaklardır. Cehenneme insan cinsinin kafirleri gireceği gibi cin unsurunun kâfirleri de girecektir.” (Bu sözler, cinlerin imanlarının kuvvetini, doğruluk ve samimiyetlerini göstermektedir. )
16) O kâfirler iman edip İslam şeriatı yolunda dosdoğru gitselerdi dünyada onlara bol bol su ve bitmez-tükenmez rızık verir, ahirette ise ebedi nimetler ihsan ederdik. Böylece hem dünya hem de ahiret mutluluğunu elde etmiş olurlardı.
17) Şükür mü yoksa inkar mı edecekler diye onları denemek için rızıklarını bollaştırırdık. Kim Allah’a itaat ve ibadetten yüz çevirirse, Rabbi onu şiddetli, meşakkatli ve asla rahat edemiyeceği bir azaba sokar. Cehennem ehline ‘Saad’ adlı düz bir kayanın üzerine çıkmaları emredilir. En üst kısma çıktıklarında tekrar cehenneme indirilirler.
18) Ey Muhammed! De ki: “Mescidlerin ve ibadet yerlerinin yalnızca Allah’a ait olduğu, Allah’ın razı olduğu ve istediği şekilde kullanılması gerektiği bana vahyedildi. Öyleyse buralarda O’ndan başkasına dua-ibadet etmeyin, sırf Allah’a ibadet edin. Yahudi ve Hristiyanların havra ve kiliselerde Allah’a ortak koştukları gibi sakın Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın. Eğer Allah’tan başkasına dua eder veya Allah’ın hükümleri dışında başka hükümlere çağırırsanız Allah’a şirk koşmuş olursunuz.” Allah bu ümmete yeryüzünü kabir ve hamamlar dışında mescit kılmıştır. Bu yüzden kabir ve hamamlar dışında her yerde namaz kılınabilir.
19) Allah’ın kulu Muhammed, Rabb’ine dua-ibadet etmeye kalkınca, cinler, Kur’an’ı dinlemek arzu ve hırsıyla, neredeyse aşırı kalabalıktan birbirlerinin üstüne binerek kendilerini onun üzerine atıyorlardı. Müşrikler ise Muhammed’e karşı birlik oluşturuyorlardı.
20) Ey Muhammed! Senden dinini bırakmanı isteyen o kafirlere de ki: “Ben ancak tek olan Rabb’ime ibadet ederim. Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmam. O, beni düşmanlarıma karşı korur. Her konuda yardım ve desteği O’ndan beklerim.”
21) “Ben sizden herhangi bir zararı savamam. Size herhangi bir yararım da olmaz. Bunu, ancak Alemlerin Rabbi olan Allah yapabilir.”
22) Onlara şunu da söyle: “Allah’a isyan ettiğim taktirde, O’nun azabından asla kimse beni kurtaramaz. Kendime ne bir yardımcı ne de ondan korunacak, iltica edecek bir sığınak bulabilirim. Bu durumda istediğiniz şeyi nasıl yapabilirim?!”
23) “Ben herhangi bir sığınak bulamam. Ancak Allah’ın bana emrettiği gibi, Rabbimin risaletini tebliğ ettiğim, mesajlarını ilettiğim, size öğüt ve irşatta bulunduğum zaman, işte o zaman Rabbim beni azaptan korur. Kim Allah’ı ve Rasulü’nü yalanlar, Allah’a kavuşacağına inanmaz ve ayetleri dinleyip emirleri düşünmekten yüz çevirirse, onun cezası Cehennemdir. Asla oradan çıkamaz.”
24) Sonunda, müşrikler kendilerine vadedilen azabı görünce, işte o zaman kimin yardımcısı ve destekçisi daha zayıf ve kimin ordusu ve askeri daha az, onların mı yoksa Allah’ı birleyen mü’minlerin mi, anlayacaklardır. Kuşkusuz Allah mü’min kullarının yardımcısıdır.
25) Ey Muhammed! De ki: “Size va’dedilen o azabın zamanı yakın mı uzak mı? Rabb’imin tayin ettiği bu süreyi bilmiyorum.”
26) Gözlerden ve duyulardan uzak olan gaybi şeyleri yalnızca Allah bilir. Yarattıklarından hiçbirini gaybından haberdar etmez.
27) Ancak Allah’ın seçip razı olduğu nebi ve rasuller hariç. Mucize olsun diye onlara bazı gaybi şeyleri bildirir. Onların önünden ve arkasından onu cinlerden koruyacak, gözetleyecek ve izleyecek melek ve şihab adlı gök taşlarını gönderir. (Bu yüzden gaybı bildiğini iddia eden kişi ya ilahlık ya da rasullük ileri sürmüş olur. Rüya ve ilhamlar delil kaynağı değildir. Rahmani de olabilir, şeytani de.)
28) Allah, nebi ve rasullerine indirdiği vahyi, -ne eksik ne fazla- indirildiği şekilde iletip iletmediklerini teyid etmek için o mesajları meleklerle cinlerin müdahalesinden korudu. Yüce Allah, olanı, olmuşu ve olacağı bilir. Allah’ın ilmi nebi ve rasullerde olan her şeyi kuşatmıştır. Büyük küçük gizli açık her şeyi sayısı ile bilir. Herşey O’nun yaratması, dilemesi, izni ve takdiriyle olur.
SAYFA 573
|
1) Ey vahyin sorumluluğunun ağırlığından korkup titreyerek örtüsüne ve elbisesine bürünen Muhammed!
2) Bürünmeyi ve örtünmeyi bırak, ayağa kalk! Birazı müstesna gece namazı kılmaya ve saatlerce Rabb’ine ibadet etmeye gayret et ki, o yüce ve güç göreve, Rabb’inin davetini insanlara ulaştırma ve onlara İslam dinini tebliğ edip açıklamaya hazırlanasın. Müşriklerin alay, hakaret ve yalanlamalarına hatta ölüm tehditlerine ve suikastlere karşı sabırlı ve dayanıklı olasın. Gevşemeyesin, azimli ve kararlı olasın.
3) Gecenin yarısını veya yarısından biraz azını namaz ve ibadetle geçir. Kur’an oku. Rabbini tefekkür et. O’nu an!
4) Yahut yarısından biraz daha çok zamanı ibadetle geçir. Gece ibadet ederken Kur’an’ı tertil üzere, ağır ağır teenni ile, anlaşılır bir şekilde, tecvid kaidelerine riayet ederek oku ki, Kur’an’ı anlama ve manalarını düşünmene yardımcı olsun, kalbin huzur ile dolsun. Rasulullah Allah’a şükretmek ve ümmetine örnek olmak için ayakları şişinceye kadar gece namazı kılıyordu.
5) Ey Muhammed! Sana heybetli, azametli ve yüce bir kelam olan Kur’an’ı indireceğiz. Bunun sorumluluğu ağırdır. Hazırlıklı ol! Nefis terbiyesi yap, sabret! Kur’an’ın hükümlerini yaşamak, tebliğ etmek ve tebliğ esnasındaki sıkıntılara göğüs germek meşakkatlidir.
6) Geceyi ibadetle geçirmek nefse daha zor ve ağır gelir. Bu zor işi yapmak ruhları ve bedenleri güçlendirir, iradeleri sağlamlaştırır. Gece saatleri sakin olduğu için bu saatlerde namaz kılmak ve Kur’an okumak daha güzel ve sağlam bir kıraate daha elverişlidir. Ayrıca nefsini tembellikten arındırmış, Allah yolunda cihada hazır bir hale getirmiş olursun.
7) Gündüzün işlerinde uzun zaman meşgul olma selahiyetin vardır. O halde gece saatlerini de teheccüd ve ibadetin için ayır.
8) Rabb’inin ismini çokça zikret. Davet için, gece ve gündüz Allah’ı anarak yardım iste. İbadet ve O’na tevekkülünde, her şeyi bırakarak tamamen O’na yönel. İşlerinden hiçbirinde O’ndan başkasına dayanma. İşlerini bitirince O’na samimi bir şekilde ibadet için vakit ayır.
9) Mahlukatın işlerini idare eden ve yaratan O’dur. O, yeryüzünün doğularının ve batılarının sahibidir. O’ndan başka ibadete layık ne bir ilah vardır, ne de bir rab. Binaenaleyh sadece O’na güven ve işlerini sadece O’na bırak. O’nun istediği ve razı olduğu şekilde ibadet et!
10) O yalanlayıcı beyinsizlerin senin hakkında uydurdukları “sihirbaz, şair, mecnun, deli” gibi sözlerle verdikleri eziyetlere sabret. Çünkü Allah onlara karşı senin yardımcındır. Onlardan uzaklaş, eziyet, hakaret ve sövmekle onlara karşılık verme. Rabbin bu konuda sana ve iman edenlere yardım edecek ve onlara galip geleceksiniz. Zafer yakındır. Sabırlı olun, imanınızdan asla taviz vermeyin.
11) Ey Muhammed! Ayetlerimi yalanlayan kimseleri bana bırak, onlar için şefaatçi olma, onlara mühlet ver. Onların kötülüğüne engel olmak, intikamını almak için ben sana yeterim. Onlar için dünyada kıtlık ve öldürülme, ahirette de elim bir azap vardır.
12) Bizim katımızda onlar için bağlanacakları büyük ve ağır, ateşten siyah kelepçeler ve yakılacakları alevli bir ateş vardır.
13) Ayrıca onlar için gırtlaktan geçmeyen ve boğaza takılan zakkum ve kötü kokulu, ateşten bir diken ve elem verici bir azap vardır.
14) Dağların ve yeryüzünde bulunanların şiddetli bir şekilde sarsıldığı gün, dağlar göçüverip akıp giden bir kum yığını haline gelir.
15) Ey Mekke halkı! Daha önce azgın ve zalim Firavun’a kendi terbiyesinde büyüyen Musa’yı rasul olarak gönderdiğimiz gibi yaptığınız zulüm ve inkarlara karşı aleyhinizde şahitlik etmesi için içinizde büyüyen Muhammed’i de size rasul olarak gönderdik.
16) Siz nasıl Muhammed’e isyan edip onun risaletini yalanlamışsanız, Firavun da Musa’yı yalanlamış, ona iman etmemiş ve emrine karşı çıkmıştı. Biz de onu ve ordusunu suda boğmak suretiyle şiddetli ve korkunç bir şekilde azap ettik.
17) Eğer şirk, küfür ve zulümlerinizde ısrar ederseniz son derece korkunç ve çetin olduğu için çocukların saçlarının ağardığı kıyamet gününün azabından nasıl korunacaksınız? Hiç düşünmüyor musunuz? Firavun’a azap ettiğimiz gibi size de dünyada azap ederiz.
18) O korkunç ve zor günün şiddeti dolayısıyla gök çatlayıp yarılır. O günün geleceğine dair Allah’ın va’di kesinlikle gerçekleşecektir.
19) İşte bu ayetler, insanlar için bir ibret ve öğüttür. Kim faydalanmak istiyorsa iman ve itaat ederek Allah’a götüren İslam dinine girsin.
SAYFA 574
|
20) Ey Muhammed! Hiç şüphesiz Rabb’in senin ashabınla birlikte, gecenin üçte ikisinden daha azını, bazen yarısını, bazen de üçte birini, kalkıp O’nun rızasını kazanmak maksadıyla ibadet ve teheccüdle geçirdiğini bilir. Gece ve gündüzün saatlerini bilen Allah’tır. Gece ve gündüzün işini idare eden O’dur. Yüce Allah sizin, ne bütün geceyi, ne de büyük bölümünü ibadetle geçiremiyeceğinizi bildi de size acıyarak yükünüzü hafifletmek suretiyle tevbenizi kabul etti, farz olan gece namazını sünnet kıldı. Gece namazından sizin için kolay olanı kılın. Gücünüzün yettiği kadar kılın. Aynı şekilde kolayınıza geldiği kadar Kur’an okuyun. Yüce Allah içinizde, hastalığın zayıf düşürmesi sebebiyle gece ibadetinden aciz olanların bulunacağını, bir başka topluluğun da rızık aramak ve helal mal kazanmak üzere ticaret için ülkelerde yolculuk yapacağını, bir diğer topluluğun da Allah’ın kelimesini yüceltmek ve dinini yaymak için O’nun uğrunda cihad edeceklerini bilir. Bu yüzden gece namazından sizin için kolay geleni kılın ve namazınızda Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Farz olan beş vakit namazı, rükun ve şartlarını yerine getirerek huşu içerisinde, devamla eda edin, zekatı verilmesi gereken yerlere zamanında verin. Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine sadaka verin. Allah rızası için ve Allah’ın istediği şekilde ne yaparsanız sevap ve karşılığını dünyadaki salih amellerinizden kat kat fazlasıyla Allah katında daha hayırlısını bulursunuz. Bütün hallerinizde Allah’ın bağışlamasını isteyin. Çünkü insanın kusur ve eksiklik yapmaması çok azdır. Şüphesiz Allah, tevbe etmeleri hallerinde kullarının günahlarını bağışlayan, mü’minlere dünya ve ahirette merhamet edendir.
MÜDDESSİR SURESİ
Alimlerin çoğuna göre vahyin kesilmesinden (fetretu’l-vahiy’den) sonra ilk inen ayetler, bu surenin ilk 7 ayetidir.
1) Ey vahyin sorumluluğunun ağırlığından korkup titreyerek örtüsüne ve elbisesine bürünen Muhammed!
2) Yatağından azimli ve kararlı bir şekilde kalk. Artık senin için uyku vakti geçmiştir. Tüm insanlara İslam’ı tebliğ et. İman etmedikleri taktirde Allah’ın azabına uğrayacaklarını hatırlat. İman edenleri cennetle müjdele, inkar edenleri ise cehennem azabıyla korkut.
3) Rabb’ini yücelt. Sadece O’nu büyük tanı ve noksan sıfatlardan uzak tut. Sadece O’nun ulu ve büyük olduğunu söyle.
4) Elbiseni, kendini maddi manevi her türlü pislikten temizle. Irzını koru. Kalbini şirk ve isyandan iman ve itaat ile arındır.
5) Putlardan, kabalıktan, her türlü ahlaksızlıktan uzak durmaya devam et, sakın onlara yaklaşma. Aksi taktide şirke ve küfre girersin.
6) İnsanlara yaptığın iyliği çok görerek başa kakma. Allah rızası için Allah’ın istediği şekilde karşılık beklemeden iyilik et. İnsanların kabalıklarına, nankörlüklerine, kalleşliklerine sabret. Mükafatı yalnızca Allah’tan bekle.
7) Allah’ın emirlerini yerine getir, yasaklarından kaçın ve Allah yolunda başına gelen eziyetlere Allah rızası için sabret.
8) Öldükten sonra dirilme, haşr ve hesap için Allah’ın emriyle İsrafil tarafından boru şeklindeki Sur’a ikinci kez üfürüldüğü zaman...
9) O gün şiddetli ve korkunç bir gündür. O gün korku artar ve bu iş kafirlere zor olur.
10) O gün kafirler için zor bir gündür, kolay değildir. Çünkü onlar zorlu bir hesaba çekilecekler, yüzleri kararacak, rezil olacaklardır.
11) Ey Muhammed! Annesinin karnında tek olarak yarattığım o bedbaht Velid b. Muğire’yi bana bırak, ben onun hakkından gelirim.
12) Ona Mekke’den Taif’e kadar uzanan mallar, yaz kış meyvesi eksilmeyen bağlar, bahçeler, develer, atlar, koyunlar verdim.
13) Ona kendisiyle birlikte yaşayan, hiç bir zaman yanından ayrılmayan, güçlü, kuvvetli on erkek evladı verdim.
14) Onun önüne dünyayı serdim. Hayatın yükümlülüklerini ona kolaylaştırdım. Onu güçlü, kuvvetli, itaat edilen bir lider kıldım.
15) Bütün bu bol nimetten sonra iman etmeyip inkarda ısrar ettiği halde, utanmadan malını ve çocuklarını artırmamı istiyor.
16) O günahkar kafir bu arzusundan vazgeçsin! Çünkü o Allah’ın ayetlerine iman etmemede inatçı bir inkarcıdır.
17) Onu, Cehennemde ‘Saud’ adlı ateşten bir dağa tırmanmaya, güç yetirilemeyen zor bir azaba mecbur edip süreceğim.
SAYFA 575
|
18) Şüphesiz o, Rasulullah ve Kur’an hakkında bir şeyler uydurmak için düşündü, taşındı, sonra kendine göre bir şeyler hazırladı.
19) Allah onun canını alsın ve kendi kendine hazırladığı o ahmakça sözden dolayı onu rezil etsin! Nasıl da insafsızca uydurdu?
20) Allah onun canını alsın! Ne biçim karar verdi! 21) Kur’an’ın ve Muhammed’in durumunu düşünerek tekrar fikir yürüttü.
22) Sonra, yaptığı bir iş hususunda düşünen ve önem veren bir kimse gibi söylediklerinden sıkılarak yüzünü ekşitti, kaşlarını çattı.
23) Sonra imandan yüz çevirdi. Rasulullah’a ve getirdiği emirlere karşı büyüklendi, kibirlendi, hak ve hidayete uymadı.
24) Dedi ki: “Muhammed’in söylediği Kur’an, sihirbazlardan öğrenilen ve nakledilen bir sihirden başka bir şey değildir.”
25) “O, Allah kelamı değildir. O insan sözünden başkası değildir. Muhammed onunla kalpleri aldatıyor.”
26) Kur’an hakkındaki sözlerinden dolayı Velid b. Muğire’yi, ateşinde yanacağı ve azabını tadacağı ‘Sekar ‘adlı Cehenneme sokacağım.
27) Ey Muhammed! ‘Sekar’ ın ne olduğunu sana bildiren nedir? Allah bildirmedikçe sen onun mahiyetini bilemezsin.
28) Sekar, içindeki hiçbir şeye acımaz, yok eder. Kafirlerden hiçbirini bırakmaz, mutlaka yakar, derileri yenilenir tekrar yakar.
29) Derileri yakıp karartır. İnsana delicesine susamıştır. Dehşetliği uzak mesafelerden insanlara görülür, onu rahat bir şekilde görürler.
30) Orada görevlendirilen bekçiler, sert zebanilerden ondokuz melektir. Onlardan birinin iki omuzu arası bir yıllık mesafedir.
31) Biz Cehennem görevlilerini Allah’ın emirlerine kayıtsız şartsız itaat eden katı ve sert melekler kıldık. Bu sayıyı, sadece müşriklerin sapıklığa ve fitneye düşmeleri için bir imtihan vesilesi kıldık. Kitap ehli Kur’an’ın Allah katından olduğuna kesin olarak inansın, iman edenlerin de imanları artsın, ehli kitap ve mü’minler şüpheye düşmesin diye Cehennem meleklerinin sayısını ondokuz yaptık. Kalplerinde kuşku ve nifak bulunan münafıklarla Mekke kafirlerinin, “Bu acayip sözle Allah ne demek istedi? Bizi niçin ondokuz melekle korkutuyor? Bu sayı az değil mi?” demeleri için böyle yaptık. Allah Ebu Cehil ve arkadaşlarını saptırdığı gibi, saptırmak istediği kimseyi iman ve hidayet yolundan ayırır. Hidayete erdirmek istediğine de, hidayet verir. Rabb’inin ordusunu, meleklerin adedini, kuvvetini Allah’tan başkası bilmez. Allah’ın size anlattığı o ateş ve bu sure, korkup itaat etsinler diye, insanlar için öğütten başka bir şey değildir.
32) Vahiy ve Kur’an’la alay eden o kimseler, Sekar’dan öğüt alıp yaptıklarından ve kötü işlerinden vaz geçsinler! Aya andolsun...
33) Karanlığı ile geçip gitmekte olan geceye andolsun... 34) Aydınlanıp ışığı her tarafa yayıldığında sabaha andolsun...
35) Muhakkak Cehennem büyük musibetlerden ve korkunç belalardan biridir. Onunla nasıl alay eder ve onu yalanlarsınız?
36) Cehennem, Rab’lerinden korksunlar diye insanlar için bir uyarıdır. Cehennem ateşi dünya ateşinin 70 misli büyüklüğündedir.
37) İyilikler yaparak Rabbine yaklaşmak veya günahlar işleyerek bundan geri kalmak isteyen kullar için bir uyarıdır.
38) Akıl-baliğ her insan ve her cin yaptığına karşılık Allah katında rehin alınmıştır. Üzerindeki borçları ve cezaları ödemedikçe bırakılmaz.
39) Ancak mü’min ve bahtiyarlar müstesna. Onlar imanları ve itaatları sayesinde bağları çözer ve nefislerini azaptan kurtarırlar.
40) Onlar nitelikleri tam olarak kavranılamayan, dünyadakilerle kıyaslanılamıyan Cennet bahçelerindedirler. Birbirlerine sorarlar...
41) Suçlu, günahkar, kafir, müşrik, münafık ve mürtedlerin durumunu... Suçlulara kınama amacıyla şöyle derler:
42) “Sizi Cehenneme sokan ve onun ateşini size tattıran nedir? Hangi suçtan dolayı buradasınız?”
43) Suçlular, soranlara cevap vererek derler ki: “Biz dünyada Alemlerin Rabbi için namaz kılanlardan değildik.”
44) “Allah’ın bize verdiği nimetlere karşı cimri davranarak fakir ve yoksullara iyilikte bulunmazdık.”
45) “Sapık ve aldanmışlarla birlikte batıl şeyler konuşur ve onlarla beraber boş şeylerle uğraşırdık.”
46) “En önemlisi biz Kıyamet gününü, öldükten sonra dirilmeyi, haşri, hesap ve cezayı yalanlıyorduk.”
47) “Biz bu sapıklığa ve kötü işlere dalmışken kesin hüküm olan ölüm bize geldi.”
SAYFA 576
|
48) Allah’ın izniyle şefaat edecek olan melek, nebi, rasul, şehid ve salihlerin şefaatleri onlara fayda vermez. Çünkü şefaat sadece mü’minlere fayda verir. Allah’ın izni olmadıkça kimse kimseye şefaat edemez. Bu yüzden sadece Allah’tan şefaat istenmelidir.
49) O müşriklere ne oluyor da Kur’an’dan, ayetlerinden ve onun içinde bulunan tesirli, nasihat ve irşatlarından yüz çeviriyorlar?
50) Sanki o müşrikler ürküp kaçan vahşi eşeklerdir.
51) Şiddetli korkudan dolayı aslandan ürküp kaçan eşekler gibidirler. Kur’an’dan, hak yoldan küfre ve şirke böyle kaçıyorlar.
52) Kâfirlerin Kur’an’dan kaçmalarının sebebi onun eksik veya yanlış olduğu değildir. Onun ilahi bir kitap olduğunda aslında bir şüpheleri yoktur. Bilakis o kafirlerden her biri, Muhammed’e indirildiği gibi, Allah’tan kendisine bir kitap inmesini ister.
53) Hayır, onlar bu saçma isteklerinden vaz geçsinler! Aslında onlar bu konuda samimi değillerdir. Bilakis gerçek şu ki onlar, öldükten sonra dirilmeyi, hesap ve cezayı inkar eden sapık kimselerdir.
54) Hayır, şüphesiz bu Kur’an, dünya ve ahiret mutluluğunu yakalamak isteyen kimseler için tesirli bir öğüttür.
55) Kim hidayeti dilerse ve çaba gösterirse, Allah’ın izniyle Kur’an’dan öğüt alır ve hidayetinden yararlanır.
56) Allah onların hidayete ermelerini dilemedikçe ondan öğüt alamazlar. Allah hakeden herkesi hidayete erdirir. O kimseye zulmetmez. Allah, azabının şiddetinden sakınılmaya layıktır. Keremi ve rahmetinin genişliğinden dolayı günahları bağışlamak da yalnızca O’na yaraşır.
KIYAMET SURESİ
1) Hesaba ve dünyada iken işlenen amellerin karşılığını alma günü olan Kıyamet gününe yemin ederim.
2) Emirleri terkedip cezayı gerektiren şeyleri yapmasından dolayı sahibini kınayan mü’min nefse yemin ederim ki tekrar diriltileceksiniz.
3) Öldükten sonra dirilmeyi inkar eden kafir insan (Adiyy b. Rabia), dağılan kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor?
4) Evet o kemikleri toplayacağız. Biz azaların en küçüğü, en hassası olan, birbirine benzemeyen parmak uçlarını bile toplamaya kadiriz.
5) Fakat kafir insan sorumluluktan kaçıp, nefsi arzularının peşinden gitmek için gelecek olan Kıyameti ve cezayı inkar eder.
6) O inkarcı alayvari bir şekilde: “Kıyamet günü ne zaman kopacak?” diye sorar.
7) Kıyamet gününün tehlikeli ve korkunç hallerinden dolayı göz kayıp şaşa kaldığı ve yorgun düştüğü zaman...
8) Ayın aydınlığı gidip karardığı zaman...
9) Ay ile güneş bir araya getirilip kafirlere azap olsunlar diye ateşe atıldıkları zaman...
10) O gün kafir ümitsiz bir şekilde çaresizlikten: “Bu büyük musibetten kaçış ve kurtuluş nereye olacaktır?” der.
11) Bu sözü söylemekten sakınsın. Allah’ın azabına karşı onun ne yardımcısı vardır, ne de sığınacağı bir yeri.
12) Bütün mahlukatın dönüşü sadece Allah’adır. Allah kimseye zerre kadar zulmetmeksizin yaptıklarının karşılığını verecektir.
13) O gün insana hayatında yaptığı ve ölümünden sonraya bıraktığı iyi veya kötü çığır ve şöhretten ne varsa hepsi bildirilecektir.
14) Hatta insan kendi aleyhine, kötü ve çirkin amellerine kulağı, gözü, ayağı ve azaları ile şahittir. Başka bir şahide ihtiyacı yoktur.
15) İsterse suç ve günahlarını aklamak için her türlü mazereti getirsin ona fayda sağlamaz. Çünkü kendi azaları aleyhine şahittir. O gün onun tüm organları yaptıkları suçları teker teker anlatır.
16) Ey Muhammed! Kur’anı çabucak ezberlemek maksadıyla Cibril tarafından vahyedildiği zaman dilini okuyarak depretme!
17) Kur’an’ı senin kalbinde toplamak ve onu ezberlemeni sağlamak bize aittir. Çünkü sen okuma ve yazma bilmeyen bir kimsesin.
18) Cibril onu sana okuduğunda, onu dinlemek için, okumasını bitirinceye kadar sus. O okurken dudaklarını depretme! Acele etme!
19) Sonra Kur’an’ın mana ve hükümlerini anlayamadıklarını açıklamak da bize aittir. (Bu, sünnetin de bir çeşit vahiy olduğuna işarettir.)
SAYFA 577
|
20) Hayır, öldükten sonra dirilme, hesap ve ceza haktır, iddianız ise batıldır. Doğrusu siz geçici dünya hayatını çok seviyorsunuz.
21) Daha hayırlı ve devamlı olmasına rağmen ahiret için çalışmıyor, hayırlı amel işlemeyi düşünmüyorsunuz.
22) Kıyamet gününde mü’minler Cennette nimetler içerisinde olduğu için yüzleri parlak, güzel ve aydınlıktır.
23) O yüzler o gün, Rableri olan Allah’ı mahiyetini bilemediğimiz bir şekilde, perdesiz olarak, apaçık, bulutsuz bir günde güneşi ve ayı gördükleri gibi görecekler, azametine ve mubarek yüzüne bakarak hayran kalacaklardır.
24) Cehennemlik bedbahtların yüzleri ise o gün azabın korkusundan son derece ekşi ve buruşuktur.
25) Kendilerinin helak olacaklarını kesin olarak anlarlar ve başlarına bellerini kıracak musibetin gelmesini beklerler.
26) Hayır, dünya geçicidir. Ruh, ayaklardan itibaren çekile çekile göğsün üst kısımlarına, gırtlağa geldiği ve insan ölüme yaklaştığı zaman...
27) Aile efradı ve yakınları telaştan: “Onu kim tedavi edip iyileştirerek bulunduğu durumdan kurtaracak? Doktor veya hoca yok mu?“ der.
28) Ölmek üzere olan kimse ölüm meleklerini gördüğü için dünyadan, aile efradı ve mallarından ayrılacağını kesin olarak anlar.
29) Ölüm sarhoşluğu ve sıkıntılarının şiddeti sebebiyle ölmek üzere olan kimsenin bacaklarının biri diğerine dolaşır.
30) İşte o gün itaatkar olsun isyankar olsun tüm kulların sevk edilip hesaba çekilecekleri yer sadece yüce Allah’ın huzurudur.
31) İslamı’ın en büyük düşmanlarından biri olan Ebu Cehil, ne Kur’an’ı tasdik etti ne de Allah rızası için namaz kıldı.
32) Aksine o Kur’an’ın ilahi bir kitap olduğunu, Muhammed’in hak bir rasul olduğunu yalanladı ve bile bile imandan yüz çevirdi.
33) Sonra da kibirli ve gururlu bir şekilde yürüyerek yandaşlarının yanına gitti.
34) Yazıklar olsun sana ey bedbaht! Sonra yine yazıklar olsun! Gücüne, kuvvetine, yandaşlarına güvenme! Cehennem azabı sana yeter! Sana iyi oldu. Sen bu azabı haketmiştin. Şimdi de hakettiğin cehenneme gir bakalım.
35) Sonra sana yine yazıklar olsun! Azap gelmeden kendine dikkat et! Sana dünyada da ahirette de azap haktır. Dünyada iken Bedir Harbinde öldürülerek cezanı çektin, şimdi ise ebedi cehennemde kalmakla inkar etmenin ne demek olduğunu öğren.
36) Kafir insan, öldükten sonra dirilme, hesap ve ceza olmaksızın başı boş bırakılacağını mı sanıyor?
37) O insan idrar yolundan akıtılıp rahimlere dökülen adi bir su olan meninin nutfesinden yaratılmadı mı?
38) Daha sonra embriyona benzer, donuk, katılaşmış bir kan parçası oldu. Allah, kudretiyle onu en güzel şekilde yarattı, şeklini düzgün yaptı ve onu en güzel şekilde sağlamlaştırdı.
39) Bu insandan erkek ve dişi iki sınıf yarattı. Böyle zayıf varlığın kibirlenip Allah’a itaat etmemesi nasıl uygun olur?
40) İşte bu harikulade şeyleri yoktan var eden Allah, insanı öldükten sonra diriltip hesaba çekmeye, iman edenleri cennet nimetleri ile mükafatlandırmaya, inkar edenleri ise cehennem azabı ile cezalandırmaya kadir değil midir? Elbetteki kadirdir. Hiçbir şey O’nu aciz bırakamaz.
İNSAN SURESİ
1) İnsanın annesinin karnında iken üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı dokuz ay on günlük uzun bir süre geçmedi mi? Aynı şekilde ilk insan Adem de toprağın çeşitli aşamalarından sonra yaratılmıştır.
2) Şüphesiz biz kudretimizle onu, erkeğin sulbünden akıp gelen ve kadının dişilik yumurtacığı ile birleşen, halden hale geçen, hakir bir damla sudan yarattık. Ona göz ve kulak vererek işitici ve görücü, iyiyi kötüden ayırdedici kıldık ki onu hayır ve şer ile imtihan edelim.
3) Şüphesiz biz nebi ve rasuller göndererek insana doğru yolu gösterdik. Artık ya şükreden bir mü’min olur, ya da nankör bir kafir olur.
4) Biz kafirler için cehennemde ayaklarının bağlanacağı bukağılar, ellerinin boyunlarına bağlanacağı kelepçeler ve alevli bir ateş hazırladık.
5) Dünyada iman edip, salih amel işleyenler, ahiret gününde en güzel koku olan kafur karıştırılmış şarabı kaselerden içeceklerdir.
SAYFA 578
|
6) Allah’ın has kullarının içtiği bu kafur, Cennet çeşmelerinin birinden fışkırır. Mü’minler onu istedikleri evlerde ve köşklerde akıtırlar.
7) Bunlar, Allah’a itaat uğrunda verdikleri sözü, adağı yerine getirirler, fenalığı yaygın olan kıyamet gününün şiddetinden de korkarlar. (Allah kendisine adak adayanları ve bu adağı yerine getirenleri övmektedir. Allah’ın razı olduğu tüm ameller ibadettir. Adak da bir ibadettir. Tüm ibadetler gibi adak da yalnızca Allah’a yapılmalıdır. Allah’tan başka herhangi bir varlığa –melek, nebi, rasul, şehid, salih, veli vb.- hangi amaçla olursa olsun –Allah rızası için, Allah’a yaklaşmak gayesiyle dahi olsa- adak adamak şirktir.)
8) Bu mü’minler, kendilerinin istekleri ve ihtiyaçları olmasına rağmen yemeği dünya malından hiçbir şeyi olmayan fakire, kendisi küçük olduğu halde babası ölmüş, yardımcı ve kefili olmayan yetime ve savaşta müşriklerden alınan esire yedirirler.
9) Bu mü’minler kalplerinden şöyle geçirirler: “Biz size sadece Allah’ın vechini arzuladığımız, Allah rızasını istediğimiz ve sevabını dilediğimiz için iyilik ediyoruz.”
10) “Biz bunu sadece Allah’ın, bizi şiddetli, belalı, korkusundan yüzlerin buruştuğu, asık çehreli hesap ve ceza gününden ve o gündeki cehennem azabından koruması ümidiyle yapıyoruz.” Cennet sevgisi ve cehenem korkusuyla amel etmek caizdir. Çünkü Allah böyle yapanları övmüştür. Allah, ancak razı olduğu amelleri işleyenleri över.
11) Allah onları korur ve o günün şerrini ve sıkıntısını onlardan savar. Onların yüzlerine parlaklık ve kalplerine sevinç verir.
12) Allah’ın emirlerine, yasaklarına ve Allah yolunda başlarına gelen eziyetlere sabrettikleri için Allah onlara ahiret gününde mükafaat olarak geniş bir Cennet verecek ve ipek elbiseler giydirecektir. Cennet nimetleri dünya nimetleriyle kıyaslanamayacak güzelliktedir.
13) Bu mü’minler, Cennette kıymetli kumaş ve örtülerle süslenmiş koltuklarda otururlar, keyiflerine bakarlar. Orada ne aşırı bir bir sıcak görürler, ne de dondurucu bir soğuk. Cennetin havası ılıktır, kimseyi rahatsız etmez.
14) Cennet ağaçlarının gölgeleri, itaatkar mü’minlere yakındır. Bu ağaçların meyveleri onlara yaklaştırılmıştır. Onları oturdukları yerden veya ayakta iken dallarından uzanıp kolayca alabilirler.
15) Yanlarında ihtiyaçları için içlerinde yiyecek ve içecek bulunan gümüş kaplar, altın tepsiler, billur kadehlerle hizmetçiler dolaşır.
16) O kadehler hem cam gibi parlak hem de gümüş güzelliğindedir. Sakileri bunları, Cennet ehlinin ihtiyaçları oranında ayarlar.
17) Cennette iyi kullara, Zencebil karışımı bir şarap, kasesinden içirilir. ‘Zencebil’ adlı pınardan Allah’a yakın kullar saf olarak içerler.
18) O iyi kullar Cennette, kolayca yudumlandığı ve boğazdan rahat geçtiği için ‘Selsebil’ adı verilen bir pınardan içerler.
19) Onların etrafında genç, taze, parlak, güzel, ihtiyarlamayan, hep aynı yaşta olan hizmetçiler dolaşır. Onları Cennet ehlinin hizmetine dağılmış olarak gördüğün zaman, güzellikleri, renklerinin hoşluğu ve yüzlerinin parlaklığından adeta saçılmış inci gibi hayal edersin.
20) Orada ne tarafa bakarsan bak, anlatılamayacak kadar büyük bir nimet ve sonsuz derecede geniş ve ulu bir saltanat görürsün.
21) Üzerlerinde yeşil, türlü süslerle süslenmiş, ince ve kalın ipekten giysiler vardır. Süs ve ziynet için gümüş bilezikler takınmışlardır. Bütün bu nimetlerden ayrı olarak Rableri onlara, dünyadaki içkiler gibi pis olmayan, ellerin kirletmediği tertemiz bir içki içirir.
22) Mü’minler Cennete girip ondaki nimetleri görünce onlara şöyle denir: “Bu, dünyadaki iyi amellerinizin karşılığıdır. Ameliniz kabul edilmiş, yaptıklarınızdan razı olunmuştur. Size karşılık olarak, teşekkür ve övgü ile birlikte, yaptıklarınızdan daha güzeli verilmiştir.”
23) Ey Muhammed! Biz bu Kur’an’ı sana ihtiyaçlara binaen bölüm bölüm indirdik ki teşvik ve sakındırma içeren hükümler ile onlara öğüt veresin. Sen ancak bir öğüt vericisin. Onların inkarlarından sorumlu değilsin. Bu yüzden iman etmemelerine üzülme!
24) Artık Allah’ın onlar hakkındaki hükmü gelinceye kadar sabret! Onlardan aşırı günahkar veya inatçı kafir olanlara da asla itaat etme!
25) Gündüzün evvelinde ve sonunda, sabah akşam Rabbin için namaz kıl ve O’na çokça ibadet ve itaat et. O’na asla şirk koşma!
SAYFA 579
|
26) Ey Muhammed! Gecenin bir kısmında Rabbine yakarışa dalıp gece ibadeti yaparak O’nun rızası için dilediğin kadar nafile namaz kıl, Kur’an oku, uzun bir bölümünde de O’nu tesbih et. O’nu her türlü noksan sıfatlardan ve mahlukata benzemekten uzak tut, O’nu layık olduğu şekilde yücelt! Tevbe-istiğfar et!
27) Müşrikler dünyayı ahirete tercih ederler, dünyaya dalarlar, önlerindeki zor ve dehşetli olaylarla dolu Kıyamet gününü ihmal ederler.
28) Onları gücümüzle yoktan biz yarattık ve eklemlerini sinir ve damarlarla iyice bağladık ki, güçlü kuvvetli olsunlar. Dilersek onları yok eder, yerlerine, Allah’a daha çok ibadet ve itaat eden, onlardan daha hayırlılarını getiririz. Bizim her şeye gücümüz yeter.
29) Ey insanlar! Şüphesiz Kur’an bir öğüt ve hatırlatmadır. Dileyen Allah’ın emirlerine itaat etmek, yasaklarından kaçınmak suretiyle Rabbine götüren yolu tutsun. Kurtuluş yolları kolaylaştırılmıştır.
30) Mahlukatın sahibi, efendisi olan Allah’ın dilemesi, yaratması, takdiri ve izni olmadıkça siz bir şey yapamazsınız. Hayrı da şerri de Allah yaratmıştır. Hayır Allah’a nisbet edilirken şer edeben nisbet edilmez. Allah size hayrı emretmiş, şerri yasaklamıştır. Allah’ın hayra rızası vardır, şerre ise rızası yoktur. Bizatihi şer olan hiçbir varlık yoktur. Sizler ancak Allah’ın verdiği cüz’i iradeyle yaptıklarınızdan dolayı sorumlu tutulursunuz. Şüphesiz Allah gizli açık herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
31) Allah, iman edip salih amel işleyen kullarını Cennete girdirir. Zalimler için Cehennemde elem verici, şiddetli bir azap hazırlamıştır.
MURSELAT SURESİ
1) Birbiri ardından, peşpeşe esen azap rüzgarlarına andolsun...
2) Ağaçları kökünden söken, evleri yıkan, şiddetli esen fırtınalara andolsun...
3) Mahlukatın hayat bulması için gerekli yağmurları Allah’ın dilediği yere bırakan bulutlarla görevli meleklere andolsun...
4) Hak ile batılı, haram ile helali birbirinden ayıran meleklere ve yağmurları dağıtıp yayan rüzgarlara andolsun...
5) Vahyi indiren ve yüce Allah’ın kitaplarını nebi ve rasullere götüren Cibril’e ve koruyucu meleklere andolsun...
6) Bu melekler, kulların Allah katında ona karşı ileri sürebilecekleri bir delilleri kalmaması için özrü ortadan kaldırmak veya azap ve ceza ile kulları korkutmak üzere vahyi Allah’tan alıp eksiksiz bir şekilde rasullere getirirler.
7) Size vadolunan Kıyamet, haşr, hesap ve ceza işi mutlaka olacaktır. Bundan yana bir kuşkunuz olmasın.
8) Yıldızlar parça parça olup dağıldığı, ışıkları ve ziyaları gittiği zaman...
9) Gökler bir bir yarılıp parçalandığı zaman...
10) Dağlar yerlerinden sökülüp uçuşup dağılarak, rüzgarların estirdiği toz gibi olduğu zaman...
11) Kendileri ile ümmetleri arasında hüküm vermek için, nebi ve rasulere bir vakit ayrıldığı zaman... İşte o gün Kıyamet günüdür.
12) Nebi ve rasullere iman edenlerin mükafatlandırılması, inkâr edenlerin cezalandırılması için hangi büyük güne kadar mühlet verildi?
13) Mahluklar arasında hüküm verileceği, haklı ile haksızın ayrılacağı Kıyamet gününe kadar...
14) Haklı ile haksızın ayrılacağı o günün mahiyetini sana ne bildirdi? Onun gerçek halini Allah’tan başka kimse bilemez.
15) O gün korkunç helak ve büyük zarar, o vadedilen büyük günü yalanlayanlar içindir. O gün için şimdiden hazırlık yapın!
16) Nuh, Ad ve Semud kavimleri gibi, önce geçen milletleri, nebi ve rasulleri yalanlamaları sebebiyle helak etmedik mi?
17) Lut ve Şuayb’in kavmi, Firavun ve adamları gibi sonradan gelip de onlar gibi isyan edip yalanlayanları da onlara kattık.
18) Gerçekleştirdiğimiz o korkunç helakin bir benzerini de iman etmezlerse Mekke’li suçlu, günahkar, müşrik ve kafirlere uygularız.
19) O gün, Allah’ın birliğini, nebi ve rasulleri, kitapları, hesap ve cezayı yalanlayanların vay haline! Onlar için çok elim bir azap vardır.
SAYFA 580
|
20) Ey Kafirler! Biz sizi kadın ve erkekten gelen, zayıf, adi ve değersiz bir su olan meniden yaratmadık mı?
21) O değersiz suyu, sağlam ve korunmuş bir yer olan kadının rahmine yerleştirdik.
22) Allah’ın bildiği, muayyen ve sınırlı bir zamana, doğum vaktine kadar orada tuttuk.
23) Bizim onu meniden yaratmaya gücümüz yeter. Biz ne mükemmel bir kudret sahibiyiz. Zira insanı en güzel şekil ve surette yarattık.
24) Gücümüzü yalanlayanların, öldükten sonra diriltmeye güç yetiremiyeceğimizi iddia edenlerin o gün vay haline!
25) Üzerinde yaşadığınız bu yeryüzünü sizin için bir anne gibi toplanma, rızık elde etme ve rahat bir şekilde yaşama yeri yapmadık mı?
26) Yeryüzü dirileri üzerinde, ölüleri içinde toplamıyor mu?
27) Yeryüzü içinde bulunan gazlar, buharlar ve üst üste birikip sıkışmış yanıcı maddeler sebebiyle hava akımında bulunan bir tüy gibi sarsılıp sallanmasan diye, sizin için kazık görevi gören, haşmetli, yüce ve ulu dağlar çıkarttık. Dağların üzerinde bulunan bulutlardan kar ve yağmur yağdırarak sizin, hayvanlarınız ve ekinleriniz için tatlı sular, ırmaklar, gözeler çıkardık.
28) O gün, Allah’ın birliğini, nebi ve rasulleri, kitapları, hesap ve cezayı yalanlayanların vay haline! Onlar için çok elim bir azap vardır.
29) Cehennem melekleri Zebaniler onlara alayvari şöyle diyecek: “Dünyada iken yalanladığınız Cehennem azabına doğru koşup gidin!”
30) “Gidin, üç kola ayrılan, yoğun Cehennem dumanı ile gölgelenin!”
31) Bu gölge onları ne Cehennemin sıcaklığından korur, ne de onun alevinden onları gizler. Altında olanları bile gölgelendirmez.
32) Kuşkusuz Cehennem yanarken kocaman kıvılcımlar saçar. Her bir kıvılcım, ulu bir saray gibidir.
33) Bu kıvılcımlar sanki, renk ve hızlı hareket etme hususunda sarı develerdir.
34) O gün, Allah’ın birliğini, nebi ve rasulleri, kitapları, hesap ve cezayı yalanlayanların vay haline! Onlar için çok elim bir azap vardır.
35) Bu korkunç gün, dünyada iken hakkı yalanlayanların konuşamayacakları ve kendilerine yarar sağlayan hiçbir söz söyleyemeyecekleri bir gündür. O gün onlar cehennem azabına atılırken konuşamazlar.
36) İşledikleri suçlar hususunda onların mazeretleri ve ileri sürdükleri deliller kabul edilmez, özür beyan etmelerine izin bile verilmez.
37) O gün, Allah’ın birliğini, nebi ve rasulleri, kitapları, hesap ve cezayı yalanlayanların vay haline! Onlar için çok elim bir azap vardır.
38) O gün onlara şöyle denir: “Sizden öncekilerle birlikte bugün sizi topladık ki, hepinizin arasında hükmümüzü verelim.”
39) “Eğer azaptan kurtulma hususunda bir çare ve yolunuz varsa onu kullanın, Allah’ın yakalama ve intikamından kendinizi kurtarın.”
40) O gün, Allah’ın birliğini, nebi ve rasulleri, kitapları, hesap ve cezayı yalanlayanların vay haline! Onlar için çok elim bir azap vardır.
41) Şüphesiz muttakiler, ahiret gününde Cennetlerde, ağaçların koyu gölgeleri altında ve akıp fışkıran su kaynaklarındadırlar.
42) Canlarının çektiği ve hoşlandıkları çeşit çeşit meyveler arasındadırlar.
43) Onlara şöyle denir: “Dünyada iken takdim ettiğiniz iyi ameller sayesinde Allah’tan bir lutuf olarak afiyetle yiyin, için.”
44) İşte biz iyi iş yapanları, niyeti samimi olanları ve Rablerinden korkanları, bu şekilde büyük bir mükafaatla ödüllendiririz.
45) O gün, Allah’ın birliğini, nebi ve rasulleri, kitapları, hesap ve cezayı yalanlayanların vay haline! Onlar için çok elim bir azap vardır.
46) Kafirlere şöyle denir: “Eceliniz gelinceye kadar yiyin, dünya nimetlerinden faydalanın. Çünkü siz suçlusunuz, ahirette hakkınız yok”
47) O gün, Allah’ın birliğini, nebi ve rasulleri, kitapları, hesap ve cezayı yalanlayanların vay haline! Onlar için çok elim bir azap vardır.
48) Onlara: “Allah için namaz kılın, azameti karşısında rüku ve secde ederek eğilin!” denildiği zaman itaat etmezler, namaz kılmazlar.
49) O gün, Allah’ın birliğini, nebi ve rasulleri, kitapları, hesap ve cezayı yalanlayanların vay haline! Onlar için çok elim bir azap vardır.
50) Bu kafirler eşsiz bir mucize olan Kur’an’a iman etmezlerse, ondan sonra hangi kitaba ve söze inanacaklar?!