2.İbn Nahhas'ın Kültürel Hayatı
2- Künyesi, şöhreti ve lakabı:
3- Şeyhleri (üstadları) ve öğrencileri:
5- İçtima: Hayatında kendisiyle öne çıktığı hususlar:
a- Emr-i Bil Maruf, Nehy-i Anil Münker
b- Bidat ve Bidatçılara Karşı Tutumu:
5-Alimlerin ona senaları ve vefatı
1-Cihadın tanımı, delaleti ve güzellikleri
Kur'an ve Sünnette Cihadın Delaleti:
Cihad Ne Saldırıdır Ne De Savunma:
2-: Cihadın Sebepleri ve Merhaleleri
3-: Cihadın Büyük-Cüçük Diye Taksimi
Cihad Hususunda Yaazilnıış Eserler:
İbn-i Nahhas'ın Kitabının Meziyetleri:
2-CİHADI TERKEDEN İLE GAZA ETMENDEN ÖLENLER HAKKINDA VARİD OLAN CEZA
CİHADI TERK EDENLERİN İLERİ SÜRDÜKLERİ MAZERETLER
3-ALLAH YOLUNDA CİHAD VE MÜCAHİDLERİN FAZİLETİ
İman, Savaş Ve Hac En Faziletli Amellerdir:
Cihad, Ezandan Daha Faziletlidir:
Cihad, Hacılara Yedirmekten Ve İçirmekten Daha Faziletlidir:
Mutlak Surette Cihad En Faziletli Ameldir:
Allah'ın En Sevdiği Amel Cihaddir:
Mücahid İnsanların En Faziletlisidir:
Allah Yolunda Cihada Denk Bir Amel Yoktur:
Cihad İtizalden Ve Kendini Sadece İbadete Vermekten Daha Hayırlıdır:
Allah Katında İnsanların En Hayırlısı Mücahiddir:
Oruç, Kıyam Ve Zikre Devam Eden Kişinin Ameli, Mücahidin Amelinin Onda
Birine Bile Ulaşmaz:
Mücahidin Cennetteki Derecesi:
Bu Ümmetin Ruhbanlığı Ve Seyahati Allah Yolunda Cihaddır:
"İslam hörgücünün zirvesi Allah yolunda cihaddır Ona ancak efdalleri
ulaşır."
Cihad Ve Mücahidlerin Fazileti:
3-ALLAH AZZE VE CELLE YOLUNDA CİHADIN HACDAN FAZİLETLİ OLDUĞUNA DAİR
4-ALLAHU TEALA YOLUNDA CİHAD ETMEYE TEŞVİK'İN FAZİLETİ HAKKINDA
5.CİHADTA ÖNE GEÇME VE YARIŞMANIN FAZİLETİ
6.ALLAH YOLUNDA SABAH VE AKŞAM SEFERLERİNİN FAZİLETİ
7.ALLAH YOLUNDA YÜZÜN TOZLANMASININ
FAZİLETİ
9.ALLAH YOLUNDA İNFAK ETMENİN FAZİLETİ
Gazileri Yürüklendirme Onları Uğurlama Ve Gazinin Ehli İle Vedalaşmanın
Fazileti Hakkında
13.ALLAH YOLUNDA CİHAD NİYETİYLE AT BESLEME'NİN VE ONA İNFAK ETMENİN
FAZİLETİ HAKKINDA
15.MÜCAHİD VE MURABITIN ORUÇ, NAMAZ, ZİKİR V.B. AMELLERİNİN FAZİLETİ BABI
16.ALLAH YOLUNDA RIBATIN FAZİLETİ VE MURABIT OLARAK GECELEYENİN FAZİLETİ
Murabıt Olarak Ölen Kişiyi Allah Şehid Olarak Diriltir/hasreder:
Kim Bir Gün Ribatta Bulunursa Allah Onunla Ateş Arasında Yedi Hendek
(çukur) Bırakır:
Allah Yolunda Ribat Edene Geride Bıraktığı Kişilerin Ecri Vardır:
17.ALLAH YOLUNDA NÖBET TUTMANIN FAZİLETİ
Allah Yolunda Nöbet Tutan Göze Ebediyyen Ateş Değmez:
Allah Yolunda Nöbet Tutan Kimse Gözüyle Ateşi Görmez:
Allah Yolunda Nöbet Tutan Göz(ler) Hariç Bütün Gözlerin Kıyamet Günü
Ağladığına Dair:
Kim Allah Yolunda Nöbet Tutarsa Ona Geride Bıraktığı Sayı Kadar Kiratarca
Ecir Vardır:
Kişinin Canından Korktuğu Yerde Nöbet Tutması Kadir Gecesinden Daha
Hayırlıdır:
Bir Gecenin Nöbeti, Gecesi Kıyam Gündüzü Oruç İle Geçen Bin Geceden
(günden) Daha Hayırlıdır:
18.ALLAHU TEALA YOLUNDA KORKMANIN FAZİLETİ
19.ALLAHU TEALA YOLUNDA SAF TUTMA VE SAFTA DURMANIN FAZİLETİ
20.ALLAH YOLUNDA ATICILIĞIN FAZİLETİ, ONU ÖĞRENİP SONRA TERKEDENİN GÜNAHI
21.AHİTLERİN KILIÇ, MIZRAK VE MÜHİMATLARININ FAZİLETİ
Cennet Kılıçların Gölgesi Altındadır:
Kılıçlar Cennetin Anahtarlarıdır:
22.ALLAH YOLUNDA YARALANMANIN FAZİLETİ VE BAZI YARALANANLARIN ZİKRİ
23.ALLAHYOLUNDA BİR KAFİRİ ÖLDÜRMENİN FAZİLETİ
25.KAFİRLERLE SAVAŞIRKEN ARKASINI VERİP KAÇMANIN GÜNAHININ ŞİDDETİ
Salihlerin velisi olan
Allah'a (c.c.) hamd olsun. Mükafat her zaman O'na itaat eden ve O'ndan
sakınanlar içindir. Düşmanlık ancak zalimleredir. Şehadet ederim ki, O'ndan
başka ibadete layık ilah yoktur. O'nun ortağı da yok. Evvelkilerle
sonrakilerin ilahı O'dur. Yine şehadet ederim ki, mücahidlerin imamı ve nişanlı
(atlarla cihad eden) ların önderi olan Muhammed (s.a.v.) Allah'ın kulu ve
Rasulüdür. Allah'ın salat ve selamı onun ve pak alinin üzerine olsun. Allah
yolunda gereği gibi cihad eden, kendilerine ölüm gelinceye kadar ilayı
kelimetullah uğruna nefs ve nefisi (değerliği) harcayan onun sahabesinden de
Allah razı olsun.Ömür, yarışmacıların yarıştığı, koşuştuğu, Allah'ın sa-lih
kullarının kar ettiği, alemlerin Rabbi olan Allah'ın (c.c.) komşuluğunu
kazanmak için, dinlerini Allah'a (c.c.) halis kılan, gecelerini uykusuz,
gündüzlerini susuz geçiren mücahidlerin başarıyla geçtikleri yarış
şerididir.Evet bu meydandaki yarış ipi, kahhar olan Malik'e ibadet etmektir
ki, bunun için insanı ve cini yaratmıştır. İbadet ise, Allah'ın (c.c.) sevdiği
her söz, kalbi itikad ve organlarla yaşamadır. İmandan sonra mutlak anlamda
ibadetlerin ef-dali Kur'an'da ifade edildiği gibi ilayı kelimetullah uğruna
Allah yolunda cihaddır. Çünkü diğer ibadetler buna bağlıdır. Cihad olmazsa
insan düzeni; durur, bozulur, dengesi sarsılır.İşte buradan, Allah'ın (c.c.)
muhkem kitabında müminlere cihadı farz kıldığında O'nun hükmündeki hikmeti,
kulları üzerindeki rahmeti ve yargısındaki adaleti tecelli etti:(Ey müminler!)
Sizin için hoş olmasa bile, savaş size farz kılındı; fakat olabilir ki, bir şey
sizin hakkınızda hayırlıdır da, onu kötü görürsünüz; bir şey de, hakkınızda
şerr olduğu halde, ondan hoşlanırsınız. (Bunu) siz bilemezsiniz de Allah bilir
(Bakara: 2/216)Bilahare velilerinin nefislerindeki bu hoşnutsuzluğu gidermek
için, Allah (c.c.) indindeki en sevimli vasıflarıyla on-1 lara seslenerek
onları rağbet ettirip teşvik etti:Ey iman edenler! Sizi çok acı bir azaptan
kurtaracak olan bir ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve Rasulü'ne iman
ederseniz; malınızla ve canınızla Allah yolunda savaşırsınız. İşte bu, eğer
bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır. (Böyle yaparsanız, Allah) sizin için
günahlarınızı bağışlar; sizi, (ağaçlar) altından ırmaklar akan cennetlere ve
Adn cennetlerindeki hoşa gidecek meskenlere sokar. İşte bu, büyük kurtuluştur."
(Saff: 61/10-12) Ahiret tüccarları bu Rabbani çağrıyı duyunca ona doğru koşmaya
başladılar. Kimileri değerli varlıklarını teslim etmekte acele ederken,
kimileri de bundan şüphe etmemekle beraber cimrilikten yavaşladı. Ta ki
kendilerine ait olmayan değerin verilmesi için onları sürükleyen hakkın
davetçisi gelinceye kadar. -Kişinin kendisine ait olmayan bir şeyde cimrilik
etmesi onun ahmaklığmdandır.- Bu davetçi ezelde Rabb'leriyle yaptıkları
alışverişin gereğini hatırlatmaya başladı:Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da
kendi üzerine va-dedilmiş bir borç olmak üzere Allah, Allah yolunda dövüşüp
öldüren ve öldürülen müminlerden, Cennet kendilerinin olmak şartıyla canlarını
ve mallarını satın almıştır. Allah'tan daha çok kim ahdini yerine getirir ki?
Bu itibarla, (ey müminler!) yaptığınız bu alış-veriş dolayısıyla sevinin! İşte
en büyük kurtuluş budur."
(Tevbe:
9/111)Nefislerini daha önce sattıklarından dolayı kendilerinin olmadığını
bildiler. Onu sahibine teslim etmek için yarıştılar. Ki o bilahare en güzel
bir şekilde çok muhtaç oldukları bir dönemde onlara bunu iade etsin. O andan
itibaren müuahidler çaba ve gayretle paçalarını sıvadılar. Cihad kulluğunu ifa
etmeye başladılar. Dünyada da ahirette de en iyi kullar oldular. İbn-i Kayyım
bunların diğer insanlara olan üstünlüğünün hikmetini şöyle açıklamaktadır:Onlar
Allah'ın kendileriyle dini ikame ettiği, düşmanlarının şerrini defettiği,
İslam'ı koruduğu, din havzasını himaye ettiği askerleridir. Onlar dinin tümü
Allah'ın (c.c.) oluncaya ve etfyüce kelime O'nun oluncaya kadar savaşırlar.
Canlarım, Allah'ın sevgisi, dininin yardımı ve düşmanlarının defedilmesi
yolunda harcadılar. Kılıçlarıyla onu savunanların çalışmalarına -bunlar
evlerinde de otursalar- ortaktırlar. Cihadlarından ve fetihlerinden dolayı
Allah'a iba-der edenlerin ecirlerinin aynısı onlar içindir. Bunda asıl se^ İ5ep
kendileridir.[1]Sahabeden Muhacir ve
Ensarın ve de güzellikle her yer ve zamanda onlara tabi olanların en büyük
zanaatlarını Allah yolunda cihad kılmaları, en şerefli vazifelerini Allah düşmanlarını
korkutup def etmek için gaza bilmeleri, dinlenme bahçelerini de Allah'ın (c.c.)
korusunu korumak için nöbeti (ribatı) seçmelerine iten neden budur.Bu konuda
telif edilmiş en iyi kitap, tahkikini ve yay mini yapmakta olduğumuz "Cihadın
Faziletleri" hakkındaki İbn-i Nahhas'ın eseridir. Bunu rızası için
kılmasını Ai-lah'tan (c.c.) dileriz.
İbn-i Nahhas 690-922
yıllarındaki Memlûk devleti döneminde yaşamıştır. Genel olarak Memlûk
hükümetinde emirlerin tayin veya azli çok olurdu. Hele Dımaşk (Şam)'te kısa
bir zamanda ipleri bir yönetici eline alabiliyordu. Hatta bazen bu iş ayda bir
olurdu. Söz konusu devlet işleri idare etmede ve Haricilerin başkaldırmasında
bir tuhaftı. Nedeni ise şudur; Sultan genellikle zayıf olurdu ki, onu istemeyenler,
istedikleri zaman istedikleri gibi indiriyorlardı. Bu nedenle Memlûk devletinde
sultanlar çok olurdu. Kahi-re'nin durumu ise bir perişan... Sulta için
savaşanların savaşıp galip gelen tarafın sokaklarını en az üç gün veya bir
hafta süslemelerinden başka yapacağı bir şey yoktu. Her küçük olay için dahi
bu süsleme işi yapılırdı. Öyle ki, sultanın cemaati bir fakir memluku
yakaladıklarında aynı şeyi yapıp dururlardı. Şam -ki o dönemde Kahire'ye
bağlıydı- önce Türkler daha sonra da Çerkezler zamanında en küçük zaferler
için de defler çalınır, kral da sevinir, eğlenirdi.Memluk sultanlarından hayır
ehli olan, kendilerine rahmet ve güzel yönetmenin galip olduğu kişiler de
vardı. Onların zaafı Memluklu olmaktan geliyordu. Onlardan her bir emirin,
sevgisinde aşırı giden bir cemaati olurdu. Ümmet bu nedenle, iki rakipten biri
diğerine galip gelinceye kadar ülkesini tahrip ediyor, evladını heder ediyor,
servetini tanı mar ediyordu.[2]Genel
hatlarıyla Şam ve Kahire'deki (İbn Nahhas'ın) siyasi hayatı buydu. Bu iki yer o
zaman bir devlet gibiydi.Özelde ise, (İbn-i Nahhas'ın) Şam'daki hayatı
790-803H. ise çok daha köklüydü. İkinci Moğol devletinin kurucusu Ti-murlenk b.
Tergay b. Ebgay ülke yöneticilerinin karşı koyamayacağı büyüklükte bir orduyla
doğudan gelip, Şam'ın başkentleri Dımeşk ve Haleb'i yerle bir etti. Haleb'e
girince malları yağmalayıp öldürme işinde de aşırı gitti. Öyle ki ölü
sayısının çokluğundan atılan her adımda bir cesede basmak gerekiyordu. Halep
ehlinden öldürülenler yirmi bin civarındaydı. Hezimet sırasında şehrin
kapılarına saldırmaları esnasında atların ayakları altında ezilip ölenler bundan
hariç. Bir o kadarı, hatta daha fazlası açlık ve susuzluktan öldü. Halktan
çoğu bunca vahşetten kaçıp Dimaşk'a doğru yola koyuldu.Bilahare Dimaşk'a
saldırdı. Vasıflanamayacak şekilde başına bela getirdi. Olmadık işkenceler
etti. Namusa tecavüz insanın tüylerini diken diken edecek türdendi. Bu bela
on-dokuz gün sürdü. Bu süre içerisinde cezalandırma ve açlıktan ölenlerin
sayısını ancak Allah bilir.Tirmırlenk, Dimaşk'tan ayrılınca, orası artık bir
harabeydi. Orada artık ne mal, ne adamlar, ne evler, ne de hayvanlar vardı.
Orada sağ kalabilen sultan ve ailesi, askerler ve bunların ehli bir araya
toplanıp, hep beraber Mısır'a gittiler.[3] Bu
fitne dolayısıyla İbn-i Nahhas da Mısır'ın Menzel [4]şehrine
gitti (803 H.). Menzel ehli ona ikramda bulundu. Daha sonra Dimyat'a yerleşip
şehid oluncaya kadar orada kaldı.Burdan hareketle, İbn Nahhas'ın bu kitabı
yaşadığı çağın ve onun uzun süre yaşadığı bu karanlık atmosferin ürünüdür.
Çünkü o, insanoğlu arasında zulmün yayıldığını, tuğyan dalgasının oldukça
yükseldiğini görmüş, silip süpüren savaşlar ile yakıcı şer ateşi arasında
büyümüş, bu durum onu bu kitabı yazmaya zorlamıştır. Bununla müslümanları Allah
yolunda cihad etmeye teşvik etmiştir. Çünkü kendisi müslümanların başına gelen
bu fitnenin sebebini -müslümanların bu cihad rüknünü terketmelerini- idrak
etmişti.
Ayrıca bu konudaki
düşüncesi çok öncelere dayandığı gözlemlenmektedir. Bu da -kavminde büyük olan
her kişinin gibi- onun İslam ve müslümanların durumuna ne denli önem
verdiğinin göstergesidir. Bunu şu satırlardan anlamaktayız: "Çok
eskilerde bazı hafız üstadlanma cihad hususunda yazılmış en iyi kitap
hangisidir? diye sordum. İlk ve sonrakilerden yazılmış en güzel kitabın Hafız
Bahauddin İbn Asakir'in yazdığı kitap olduğunu söylediler. On iki yıl onu
aramaya koyuldum. Onun az bir kısmını dahi bulmak için yanıp tutuşuyorken,
neticede iki cilt halinde önüme düşüver-
îbn Nahhas'ın (Allah
rahmet etsin) Memluklar zamanında yaşadığını öğrendik. Orda resmi ve sabi
olmak üzere iki hayat mevcuttu.
Resmi hayat:
Bu, sultanların, emirlerin ve askerlerin emir-yasakları ile hareket ve
davranışlarından oluşan hayattır. Bu, halkın hayatı bakımından öncelikli
taraf, hastalıklı ive gürültülü taraftır. Hükümetler değirmen taşı, etrafında
da ümmet döner dolaşırdı- Sultanlar her ne kadar despot yük-isek ve hakim bir
tabaka oluşturuyorlarsa da çoğu, İslam ve jmüslümanlara karşı da düşman
kişilerdi. İslam da halkın di-Iniydi. Onlar İslam ve müslümanların himayesi
için malı parcamaktan geri durmazlardı. Allah'ın dinini yaymak için 'cami ve
medreseler açarlardı. Öyle ki eğitim aşamalarında dört mezhep zorunlu olan en
önemli derslerdi. Tüm bunlar
şüphesiz maruf
işlerdir.[5]Bu
çalışmalar neticesinde söz konusu çağ, İslam kültürünün değişik alanlarında
yetişmiş büyük alimlere şahit olmuştur. Bu alimlerden herbiri büyük bir anlam
taşımakta, kültürel alandaki olgunluk ve üstünlüğe işaret etmektedirler.
Bunlar arasında Tefsir, Hadis ve Fıkıh alimlerinden Şeyhülislam İbn Teymiyye'yi
sayabiliriz. Vefat t. 728 H.Hadis ve tarih imamlarından 742 senesinde vefat
eden Ebu'1-Hacc el Mezzi'yi, Tarih ve Hadis'te Şemsuddin Mu-"hamrned b.
Ahmed ez-Zehebi (vefat tarihi 748 H) yi sayabiliriz.[6]Bunlardan
başka Tarih, Tefsir ve Hadis imamlarından Hafız İbn Kesir'i (vefatı Hicri 774)
ve daha başka imamları sayabiliriz.6 İbn Nahhas da bu seçkin ve mümtaz kişiler
arasındadır. Ancak sekizinci asırdan günümüze dek "Cihadın
Faziletleri" bunun tergib ve terhibi hususunda hiç kimse onun yazdığı bu
kitapla yanşamaz. Bunun dışında Hadis ve ilimlerini rivayet ve dirayette Fıkıh
ve Usulündeki mahareti gibi diğer bir çok alanda da öne çıkmıştır. Okuyucuya
sunduğumuz bu kitap söylediklerimize şahittir. Şahit olarak da bu yeterdir.
O, Ahmed b. Muhammed
ed-Dımeşki ed-Dimyatİ'dir. Onun hayatını konu alan kitaplarda doğum yılına ve
aile ismine rastlamadık.
Ziriki'nin A'lam adlı
kitabında, onun Ebu Zekeriyya İle künyelendiğini -ancak başka kaynaklarda
rastlamadım- İbn-i Nahhas ile de meşhur olduğunu gördüm. Hayatını veren tüm
kaynaklar onu "Muhyiddin" ile lakaplandırırlar. Ben isej bunu hoş
karşılamıyorum. Sebebine gelince; müellifin ken-j dişi bunu (bu tür
lakaplanmaları) hoş karşılamıyor, bununl da ötesinde caiz dahi görmüyor.O
(Allah ona rahmet etsin) dinde ihdas edilen şeylerden bahsederken şöyle
der:Onlardan bazıları, çoğu müslümanm dili üzere gelen yalanlardan ve dinde
genel bir olumsuzluk olmuştur. Mesela Muhyiddin, Nuruddin gibi. İhdas
ettikleri lakaplarda bu türdendir. Eğer bu caiz olmuş olsaydı, selefin bizden
önce ona ulaşmaları gerekirdi. Sahabeden Allah'ın kendileriyle dinine yardım
ettiği insanlar gerçekten vardır[7]
Onun tercümesini veren
hiçbir eser onun şeyhlerinden tek birinin ismini vermiyor. Ancak kendisi bu
kitabının sonunda .Mısır diyarının Kadı'ul-Kudatı Şeyhülislam Cela-luddin
el-Belkini (Allah ona ve bize lütfetsin) diye bahseder.Celaluddin el-Belkini,
Kahire'de 824 yılında vefat eden Abdurrahman b. Ömer b. Reslan Ebu'l Fadl'dır.[8]Yine
kaynaklar ondan kimin aldığını Sahavi'den -Şem-suddin Muhammed b. el-Fakih
Hasan el-Bedran'drr- başka bahsetmemiştir.
'
Sahavi (r.a) derki:
"Feraiz hesabım mükemmel bir şekilde bilirdi. Öyle ki, matematiksel olarak
hesabı yapabileceğini açıklardı. Bu konuda kitap da tasnif etmiştir. Fıkhı da
çok iyi bilirdi. Bunların dışındaki ilimlerde de parmağı vardı.Sahavi'den
rivayetle kendisinin akranlarına nahiv hariç tüm ilimlerde müşareket ettiğini
söyler. Çünkü "nahivle uğraştı, ancak kendisine bu hususta ilerleme
olmadı, ilim ona açılmadı."Derim ki, bu izafidir. Yani diğer ilimlerdeki
öne çıkmasından ve çağdaşları arasındaki alimlere nisbetledir. Çünkü kitapları
nahiv ilminde yeterli bir gücünün olduğunu göstermektedir. Söylediklerimiz,
Sahavi'nin hikaye ettiğini sıhhati varsayarsak böyledir. Onun büyük
hadisçilerden olduğundan bu canlı şahitten (bu kitaptan) sonra iki kişi
ihtilaf etmez. Çünkü eliften ya'ya (A'dan Z'ye) kadar ki bu sanatı sanat yapan
elin, hadis ve ilimlerinin uzman eli, bu ilmin tüm yollarını, tariklerini bilen
tecrübeli bir kişinin eli olduğunu gösterir.Örnek olarak; o önce hadisi tahriç
eder. Sonra şevahidi delilleri serdeder, ahad hadisi değişik yollarla sahabeden
bir cemaatten rivayet ederdi. Gördüğünüz gibi bu yol hadisçilerden başka hiç
kimsenin yolu değildir.Aynı şekilde hadisi değişik yollarla tahriç ettiğinde hadislerin
hafızlarının ihtilafını beyan eder. Sanki o, sahih'in-de Müslim'dir. Çünkü bu
yol Müslim'in (Allah rahmet etsin) meşhur olduğu yoldur..Bazen de hakkında
konuşulan, hakkında bir şey söylemeden zikreder. Mesela, 'filan filanın
yoluyla rivayet etti' veya 'hadiste filan var' der. Bu, onun kişileri tenkitte
deneyimli olduğunu gösterir. Ayrıca bu, tenkidçi muhaddislerin yoludur. Bazen
de tereddüt etmeden metne hafız muhaddisler gibi hükmünü verir. Hadis
illetlerindeki mahirliğine s: 39 da Aişe'den (r.a) rivayet ettiği hadis, delil
olarak sana yeter.Fetihten sonra hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır.
Cihada çıktığınızda hepiniz çıkınız.[9]
Dedi ki, Müslim
rivayet etti. İb*n Abbas'ın rivayeti üzerinde de ikisi ittifak
etmiştir.Muttefekun aleyh olan Ibn Abbas'ın hadisi, ne eksik ne de fazla
lafızlarıyla Aişe hadisinin aynısıdır.Hadis illetleriyle ilgili muhaddislerin
zorluklarından haberdar olmayan şunu sorar: "İki hadisin lafızları bir,
senetleri muttasıl olmasına rağmen neden (İbn Nahhas) Müslim'in tek başına
rivayet ettiğini müttefekunaleyh olan hadise takdim etmiş, ikincisine de
sadece işaret etmiş.Cevap olarak şunu deriz:Müttefekunaleyh olan İbn Abbas'ın
hadisinde İsnad ilmini derinden bilenlerin dışındakilere zahir olmayan bir
illet var. O da şudur; İbn Abbas'ın (r.a. hadisini Mansur, Müca-hit'ten,
Tavus'tan, o da Abbas'tan, İbn Abbas da Nebi'den (s.a.v.) mevsul olarak rivayet
etmiştir. Bu sahihayn'da bu şekilde mevcuttur.A'meş, ona muhalefet etmiş.
Hadisi Mücahid'den o da Nebi'den (s.a.v) mürsel olarak rivayet etmiş, Said İbn
Mansur İbn Muaviye'den tahriç etmiştir.Yine o, Süfyan'dan o da Davud b.
Sabür'dan o da Mücahid'den mürsel olarak rivayet etmiştir. Mansur güvenilir ve
hafızdır. Hüküm, hadisin mevsul olduğu hususundadır.[10]Bu
nedenle sahihayn sahipleri mevsul olanı tercih etmiş ve tahriç etmişlerdir. Bu
ihtilaftan dolayı o bunu tahriç etmemiş ona işaret etmekle yetinmiştir.
Gördüğün gibi bu, hadis yollarını araştırmakla idrak edilir. Hasseten onun
sahihayn'da olması ona intibahın olmadığı zannmı verir,Bu işaretten değil de
sarahaten delalet eder ki, metne ek olarak hadisin tariklerini de iyi
bilmektedir. Buna, -yerinde zikredeceğimiz gibi- kaynaklarının bolluğunu da
ekleyebiliriz. Tüm bunlara rağmen on ayı aşmayan (çok kısa bir süre
sayılabilecek bir) zaman diliminde telif etmiştir. Allah ona rahmet etsin şöyle
der:Müellifin eli üzere bu kitabın bitimi, Rabbinin rahmetine muhtaç, af ve mağfiretini
ümid eden Ahmed b. İbrahim b. Muhammed en-Nahhas ed Dimaşki -Allah onu
bağışlasın-812 H, Cemadi'l-Ahir'in bitimine beş kala, başlangıcı da 811 H.
Ramazan aynıdaydı."Bu, onun muhaddis olması açısındandı. Onun fakih olduğu
hususuna gelince, Sahavi'nin bize söyledikleri yeterdir: "Fıkhı çok iyi
bilirdi." Peki ya Sahavi! Onu bilir misin? Kendisi hakkında "Hafız
İbn Hacer'den sonra onun benzeri gelmedi" denilmiş. Fazilet ehlini ise
ancak akranları tanır.Onun fakih oluşuna kitabın kendisinden delil çıkarmaya
çalışırsan veya fakihlerin büyüklerinden olduğuna dair delil getirirsen, bunun
başhbaşına bir araştırma olacağı kesindir. Onun bu kitabını okuyanlar İbn-i
Nahhas'ın fıkıh ve usulünde maharetine hükmetmekte tereddüt etmez.
İbn-i Nahhas'ın (Allah
rahmet eylesin) emr-i bil maruf ve nehyi anil münker hususunda büyük bir payı
vardı. Belki de o Rasulullah'm (s.a.v.):Şüphesiz Allah her yüz yılın başında bu
ümmetin dinini yineleyecek birini gönderir.[11]
hadisinin müjdelediği dinin müceddidlerindendir.Müceddidin en belirgin
özelliklerinden biri emr-i bi'l maruf ve nehy-i anil münker işini yapmasıdır.
Bu, Rasul ve Nebilerin görevidir. Bu nedenle bu işi yapmayıp çalışanların
sa-dikul yakin, Allah'tan başkasından korkmayacak derecede güçlü imana sahip
olması, her şeyin O'nun elinde olduğunu tam bir güvenle O'na güvenmesi
gerekir. Bu nedenle bu işi yapanların az olduğunu bulursun. Halbuki alimler her
yerde ve her zaman çok olagelmişler. Ancak ya kendileriyle ilgili bir umut
veya kalplerini saran korkudan dolayı bu ulvi vazifeyi yapıyorlar.O zaman İbn
Nahhas sekizinci yüzyılın başında gönderilmiş bir müceddid olsun. Bir asırda
bir müceddid olabileceği gibi, birden fazla da olabilir. Her yerin (kendine
mahsus) bir müceddidi de olabilir. Hadis, bunların tümünü kapsıyor. Çünkü
hadiste geçen "men" umumu ifade eder.Emri bil maruf nehyi anil münker
hususunda sözü îbn Nahhas'a bırakalım. Kendisi kendini bize tanıtsın. O (Allah
rahmet etsin) şöyle diyor: "Emri bil maruf nehyi anil münker rüknünün
kesildiğini, onu yerine getirmekten kaçınanların da çoğaldığını sünnetin şekil
ve işaretlerinin kaybolup isminden başka gerçeklerinden bir şeyin
kalmadığını... Münkeri inkar etmek azımsanamayacak sayıda insanın yanında
zillete dönüştüğünü... Öyle bir zillet ki, adamların ayaklarının sabit kalmadığı
ve bunun büyük-küçük herkesi kapsadığını gördüğümde -ki bu durumda Allah için
kınayıcımn kınamasını olanlar kaldı- bana bu hususta bazı sahifeleri yazmak
isteği geldi. Ki bununla isyan ehlinden benim gibi olanlar İle gaflet ve
nisyan-da olanlara nasihat niteliğinde olsun.[12]
İbn Nahhas bidati
reddetmede ve bidatçılara karşı savaşta önde gidenlerdendi. Uyanlarında
İtisam'daki Şatıbi'yi görürsün.
Öğrenebildiğimiz
kadarıyla İbn Nahhas (Allah rahmet etsin) aşağıdaki kitapları miras
bırakmıştır:
1- Tenbihu'l
Gafilin ve Tahziru's-Salikin Min Efal'i-1 Halikın.[13] Bu
eser Şeyh Abdullah b. Muhammed b. Hamid'in el yazma nüshasıyla karşılaştırılmış
haliyle Riyad'da basılmış. Basımına ve bir kısım yorum ve dipnotlarına Şeyh Salih
b. Muhammed b. Lehidan israf etmiştir.Kitabın konusu büyük-küçük günahlar ve
bidatlardır. Kaynaklan da Zehebi ile İbn Kayyım'in el-Kebair adlı eserleridir.
Onun eklemeleri de çoktur.
2- Beyanul
Muğnim fi'l Virdi'1-Azam.[14] Onun
bir nüshası 1222 rakamla muhtasarla birlikte "İlmi Araştırmalar
Merkezi"nde bulunmaktadır. Kitabı bir mukaddime ve yedi konu üzerine
düzenlemiştir.
3-
Nevevi'nin Er-Ravza adlı eserinin ihtisarı. Ancak bunu tamamlayamamıştır.[15]
4- Şerhu
Makamatu'l-Hariri.[16]
5- Şemsuddin
Mahmud b. Abdurrahman El-İsfahani'nin (Vef. 746 H.) "Tecrid" adlı
eserininin üstüne, 816 yılında vefat eden Şerif Cürcani'nin yaptığı
"Mahiyet" konusu üzerinde de îbn Nahhas'ın bir haşiyesi var.
"Tecrid'ül-Akaid" metni Nasruddin Ebi Cafer Muhammed b. Muhammed et
Tu-si (Vefatı 672 H.) ye aittir.[17]
6-
Yayınlamakta olduğumuz ve kritiğini yaptığımız "Me-şariul-Eşvak ile Masariü
Uşşak ve Musiru'l-Guram ila Dari's-Selam.[18]
7- Meşariu'l-Eşvak'ın
muhtasarı. Bu ihtisarı müellifin kendisi yapmıştır. Kitap, Ümmü'I-Kura
Üniversitesi İlmi Araştırmalar Merkezi'nde filme çekilmiş olarak
bulunmaktadır.[19]Aynı zamanda Mısır'ın
Menzele ehlinden Şeyh Mahmud el-Alim el-Menzeli (vef. 1311) bu kitabı ihtisar
etmiş, ismini de "Fekahetü'l-Eşvak" koymuştur.[20]
Değerli ve muhterem
alimler onu layık ve ehli olduğu şeyle övmüşler. Hafız İbn-i Hacer "Dimyat
sınırında cihad ediyordu. Onda tam bir fazilet var.[21]demiştir.Savavi:
"Hayır işleri yapmaya hırslıydı. İyilikleriyle bö-bürlenmezdi. (One
çıkmayıp) kendini gizlerdi. Öyle ki onun güzel bir yapıya sahip olmasına, güzel
ve kısa bir sakala sahip olmasına ve vücud itidalına rağmen görenler onu avamdan
biri sanırlardı. Çok cihad ederdi ve murabıtti.[22]İbn-i
el-Amad: "(O) şeyh, imam, allame ve önderdi diye bahseder.[23]Hicri
811 senesinde Frenkler Mısır'ın "Tine" köyüne saldırdılar.
"Dimyat" ehli onlara yardım için çıktı. Onların büyüğü de İbn
Nahhas'ti. İki taraf arasında büyük bir savaş oldu. Ve İbn-i Nahhas arkasını
dönüp kaçarak değil, önden vurulup öldürüldü.[24]
Lügatta cihad,
düşmanla savaşmak, söz ve fiili olarak tüm güç ve kuvveti ortaya koymaktır.[25]Allah
yolunda cihad etti veya bir işte ictihad etti demek, amaca ulaşmak veya o
çalışmanın nihayetine varmak için tüm güç ve kuvvetini sarf etmektir.Cihad: Çaba
sarfetmek veya vuruşmaktır. Ancak, hak yolunda savaşmaya tahsis olmuş bir
kelimedir.[26]Cihadın tanımında tüm
lügat kitapları bu yolu izlemiştir. Dolayısıyla fazla nakil yapmaya gerek
yoktur.
Cihad, güç ve kuvvetin
tümünü harcamaktır. Allah'a davette muhatabın durumunun gerektirdiği -beyan ve
hüccet gibi- sabır ve meşakkatlere tahammül etmektir. Malı harcamaktır. Yahut
kılıç ve dille veya kendisiyle cihad edilebilecek her şeyle, her zaman ve her
yerde savaşmaktır. Tüm bunlar Kur'an ve Sünnet'te en güzel şekliyle
açıklanmıştır. Allah (cc.) şöyle buyuruyor:Allah yolunda hakkıyla cihad
edin." (Hac: 22/78) Bu ayette
Allah (cc.) kendisiyle cihad edilecek şeyleri mübhem bırakmış ki, tüm cihad
aletlerini kapsasın. Allah (cc.) başka bir yerde şöyle buyuruyor: "Ounla
oniara karşı büyük bir cihadla cihad et. (Furkan: 25/52)Onunla"dan kasıt
Kur'an'dır.Sünnete gelince, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:Mallarınız,
canlarınız ve dillerinizle müşriklerle savaşınız.[27]Buradan
hareketle seri anlamıyla cihad, kimi ilim ehlinin anladığı "sadece
savaş" anlamından çok daha genel ve kapsamlıdır. Öyle ki, söz konusu
alimlerin bu anlayışından dolayı bazı müsteşrikler İslam'a dil uzatmış ve
İslam'a saldırmışlardır. Halbuki savaşmak cihadın bir bölümüdür. Bu da tedavi
için dağlama cinsinden ancak zaruret halinde ve ihtiyaç duyulduğunda
kullanılır. Bunun en büyük delili Ra-sulullah'm (s.a.v.) ordu veya seriyye
komutanına yaptığı şu Öğütlerdir:Düşmanın olan müşriklerle karşılaştığında onları
üç şeye davet et. Bunlardan hangisi kabul etseler, sen de onlardan onu kabul et
ve onlardan el çek. Şayet onlar hiçbirini kabul etmezse o zaman Allah'tan
yardım dile ve onlarla savaş.[28]Bu
nebevi tavsiyeden anlıyoruz ki, kafirleri delil ve hüccetle Allah'a (cc.)
davet etmek her zaman kılıç ve mızraktan önce olmuştur.Burdan hareketle,
savaşmak İslam düşmanlarının lanse ettikleri gibi bir vahşet, barbarlık ve
ahmaklık değil, akıllı insanların nazarında güzel bir haslettir. Onlar cihadın
fert ve toplumun ilacı olduğunu anlamıyorlar. Bireyi küfür hastalığından
İslam'ın sıhhat ve afiyetine çıkararak tedavi eder. İnsanlığı yok edici,
parçalayıcı hastalık şüphesiz küfürdür. Bunun tam ve mükemmel ilacı da İslam'ın
ta kendisidir.Toplumu da, ondaki fesad maddesini kopararak ve toplumdaki
zulümü kaldırarak tedavilerin çoğalmasını sağlamak onları güçlendirmektir.
Kafirlerse yeryüzündeki fesadın kökü, zulmün kaynağı, yeryüzündeki
sakinlerinden güvenin, mutlululuğun kalkmasmdaki en büyük sebeptirler.
Dolayısıyla İslam toplumu, onları ortadan kaldırmadan, güçlerini kırmadan
Allah'ın şiarlarını Allah'ın toprağında ikame edemezler. İnsanlık toplumunda
kafirin misali insan vücudunda bir organın hastalığa yakalanması gibidir. Bu
organın tedavisi merhem yağı veya ateş dağlamasıyla mümkünse bu yapılır.
Dolayısıyla başka organlara da geçmemiş olur. Hastalığın başka organlara
sıçramasından korkulursa diğer organlara muhafaza etmek amacıyla bu hastalıklı
or7 gani ortadan kaldırmak / kesmek (bu kesme işlemi hastaya çok eziyet verse
de) gerekir. Bu eylem akıllıca, güzel, hatta gereklidir. Bu durumda hiç kimse
şunu iddia edemez: "Efendim bu, tedavide katılıktır, muamelede sertliktir,
taş kalbliliktir" veya "hastaya karşı doktor tarafından bir merhametsizliktir"
diyemez. İslam'da savaşın durumu da budur. . Bunu eleştirenlerin aynı zamanda
bu tıptaki tedavi yöntemini de eleştirmeleri gerekir.Ebu Abdullah Muhammed b.
Abdurrahman el-Buhari(r.a) şöyle der:Cihad başkasında olan anlamından dolayı
güzeldir. Çünki cihadda Allah'ın düşmanlarım ezmek ve İslam kelimesini
yüceltmek söz konusudur. Kafirin küfrünü -ki bu eşyaların en kötüsüdür-
terketmeye zorlayıp, en güzel olan îs-lam'a dönmesini sağlar. Savaşın
kendisinde kafirleri yermek ve şehitleri övmek varsa da temelinde bu, insanlık
yapısını bozuyor. Onun bünyesinde ıslah, ihya ve yüceltme var. Islah olması
sonuç itibariyledir. Çünkü işler sonuçlarına göre değerlendirilir. Hacamat
(kan aldırma) gibi. Şekil itibariyle ifsattır, ancak verdiği sonuç itibariyle
ıslahtır. Sonra savaş; İslam ehlinden kafirlerin şerrini def etmek içindir. Kafirler
Allah'ın dininin baş düşmanlarıdırlar. Bunların şerrini savaşsız defetmek
mümkünse savaşa hemen el uzatılmaz. Bu mümkün değilse, savaşa girilir.[29]İşte
İslam'da cihad budur. İlk müslümanlar cihadı böyle anlamışlar ve onu hakkıyla
yerine getirmişler. Onlar kendi aralarında cihadın savunma mı, saldırı mı
olduğunu tartışmamışlar...!
Cihadı saldırı veya
savunma şeklinde nitelemek doğru değildir. Çünkü bu iki kelime İslam
düşmanları tarafından ithal edilmiştir. Bu iki kavramın anlamı cihadın
anlamına zıttır. Saldırı, sözlükte başkasının haberi olmadan gafilken onun
üzerine varmaktır.[30]Saldırıdan
kastettikleri, bir devletin haksız yere bir baş-ka devlete saldırmasıdır.
Rusya'nın daha önce Çekoslovakya ve sonra da Afganistan'a saldırısı gibi. Bu,
İslam'ın yasakladığı bir şeydir. Dolayısıyla müslümanlara bu farz değildir.
Müşriklerin saldırı anlayışı işte budur.Savunma ise; bir devletin kendisine
saldıracak olanlara kendini savunmasıyla sınırlıdır. Herhangi bir devlet ona
saldırmaz ve sınırlarına saygılı olursa bu devlet onun en yakın dos-tu olur.
Bunun ötesinde o devletin kafir veya mümin olması onları ilgilendirmez.
Halbuki bu, İslam'ın evrenselliğine aykırı-dır. Çünkü İslam, Allah'ın dinidir.
Onun bayrağını dünyanın dört bir yanına -ki dünya da Allah'ın toprağıdır-
yaymak onun hakkıdır. Bu yayma işlemi ya barışçı yollarla olur (her şeyden önce
yapılması gereken budur) veya teslim olmalarıyla sağlanır. Şöyle ki,
aşağılanmış olarak cizyeyi verir ve hükmüne boyun eğerler. Onlar akidelerini
tercih edip ona bağlandıkça akidelerinde serbest bırakılırlar. İslam hiç
kimseyi akidesini kabul etmesi için zorlamaz:Dinde zorlama yoktur. Hak yol,
batıl yoldan ayrılmıştır. Kim tağutu inkar eder, Allah'a inanırsa, kopması
mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah, hakkıyla işiten, hakkıya
bilendir.(Bakara: 2/256)Müsteşriklerin cihadın anlamında hata etmelerinde ya da
yanıltmalarında garipsenecek bir durum yoktur. Asıl garipsenen şey onları
taklid eden, İslam'ı onlar gibi algılayan, onların bakış açısıyla bakan ve
geçmişte ve halen cihadın ib-tidai değil de savunma olduğunu yazan İslamcı
yazarların tavrıdır. Bundan da daha garibi, Kur'an'dan bazı ayetleri getirip
taşımadıkları anlamlan onlara yüklemeleridir. Şehid Seyyid Kutub'un bu insanlar
hakkındaki sözleri oldukça isabetlidir:Kur'an ayetlerini bu dinin cihaddaki
medoduna delil getirip cihadın geçirdiği merhaleleri gözetmeyenler. Bu metodun
geçirdiği merhalelerin tabiatını her merhale ile ilgili değişik naslarm ilişkisini
idrak edemeyenler.Evet bunu yapanlar büyük bir hata işliyorlar. Bu dinin
metodunu saptırıcı nitelikte karıştırıyorlar. Naslara taşımadıkları nihai
kaide ve prensipleri yüklüyorlar. Her nassi bu dindeki son kaideymiş gibi
algılıyorlar. Ve onlar isimlerinden başka nitelikleri kalmayan darmadağınık
müslümanlarm ümitsiz realitelerinin baskısı altında kalmış kişilerdir- İslam'ın
ancak savunma için cihad ettiğini söylerler. Onlar bu dini metodundan
uzaklaştırarak bu dine güzellik kattıklarını sanırlar.[31]Yazılanlardan
anladın ki cihad genel anlamıyla ibtidaidir, başka da değil. Rasulullah'a
(s.a.v) Kur'an öğretildikten sonra, inen surenin cihadı ilan etmiş olması
konuyu daha da netleştirir:
"Ey elbisesine
bürünen! Kalk ve uyar."(Müddesir: 74/1-2)Onunla kendilerine karşı büyük
bir cihadla cihad et."
(Furkan: 25/52)Dikkat edilmesi gereken husus -savunmacı kardeşler kulak
asmayabilirler- şudur: La ilahe illallah kelimesine davet; soyut olarak onu
dille ifade etme değildir. Durum bu olsaydı, Kureyş bunu kabul etmekten
kaçınmazdı. Onun anlamı bu kelimenin gereğini yerine getirmektir. Onun gereğini
yerine getirmek, eski hükmü tümüyle değiştirmeyi uzun süre müşrik devletlerin
üzerinde yaşadığı sistemi bütünüyle değiştirmeyi gerektirir. Çünkü bu kelimeye
davet etmek, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeye davettir. Rasulul-lah'ın
(s.a.v.) Kureyş'i bu kelimeye davet edip te Kureyş'in bundan dolayı onu bağlamak,
sürgün etmek ve ülkeden çıkarmaya yeltenmelerinde anladıkları anlam bunun
aynısıdır.Herkesçe bilinen bir şeydir ki, bu dönemde Rasulullah (s.a.v.) onlara
kılıç çekmemiş ve onlara taş kaldırmamıştır. Bu davetten Önce ise onlar
nezdinde yeryüzünde ondan daha sevimli ve daha emin -mutlak olarak-
yoktu.Burada şu soru akla gelir. Bu düşmanlığı o mu başlattı, yoksa Kureyşliler
mi başlattı? Cevap gayet açıktır. Konunun daha iyi anlaşılması için şu adamın
misalini düşün: Kavminde iyi şahsiyetli ve büyük konumu olan bir adam devlet
başkanına giderek ona şöyle der: "Hükmettiğin hükümler batıldır. Halkı
kendisiyle yönettiğin yanındaki beşeri hükümler halka uygun değildir. Benim
yanımda sana ve bağlılarına yarayacak bir hüküm ve sistem var. Bunu kabul et.
Eğer bunu kabul etmezsen, bu halkı davet etmeme müsaade et!" Sizce başkan
nezdinde bu adamın akıbeti ne olacak? Eğer bunu tutuklar veya öldürürse
hangisi bunu başlatmıştır? Cevap yine açıktır. Cihadın durumu da tıpkı bunun
gibidir.
Şer'i anlamda savunma,
onların bizim ülkemize girmelerini beklememiz değildir. Anlamı, onları önce
İslam'a davet ederiz. Bunu kabul etmezlerse teslim olmaya davet ederiz. Bunu da
kabul etmezlerse onlarla savaşırız. Burada ayrıca tafsil var. gğer onların
cihaddan kasıtları savaşsa bu, cihadın tümü değil bir parçasıdır. Ammı ıtlak
hususu irade babmdandır. Bu noktada kendileriyle beraberiz. Savaş savunmadır.
Bunu ancak büyüklük taslayanlar tartışır. Çünkü onlar İslam'ı kabul etmez,
teslim olmayı da kabul etmezlerse o zaman onlar savaş konumundadırlar. Bu ya
bizlere karşı silah kaldırıp savaşı başlatarak fiili olur, ya da kuvvetle yani
hükümde olur. O da onlarin savaşa hazır ve nazır olmaları anlamındadır.Her iki
durumda da bizler savunma pozisyonundayız. Tabir olarak buna 'savunma savaşı1
denilebilir. Bu da haktır. Pratik de bunu gösteriyor. Ancak cihad her zaman
savunmadır denilemez.
Cihadın Sebebi:
Alimler cihada götürücü etkenlerde ihtilaf etmişlerdir. Kimileri savaşın
sebebinin küfür olduğunu belirtmiştir. Bunu Şafii'ye (r.a) isnad ederler.
Cumhura göre cihadın sebebi savaştır. Bu ihtilaf nedeniyle iki hata hasıl
olmuştur.
Birinci hata:
İmam-ı Şafii'nin "Cihadın sebebi küfürdür." sözünden, sonradan gelen
bazı alimlerin, rahip, yaşlı, evinde oturan yaşlı, kör ve çiftçi gibi
savaşmayan insanların da öldürülebileceğini anlamalarıdır.[32]Halbuki
bu anlayışı bizzat İmam'ı Şafii'nin sözleri reddelmektedir: "Hiçbir
müslümanm kadın ve çocukları kasten öldürmesi caiz değildir. Çünkü Rasulullah
(s.a.v.) onları öldürmekten nehyetmiştir. Ayrıca onlar savaşan insanlar da değildir.
Kadınlar veya buluğa ermeyenler savaşırlarsa onlar silahın darbelerinden
esirgenmezler. Rahipler öldürülmez. İster bu manastır rahibi olsun, ister
kilise rahibi olsun, ister sahra rahibi olsun hiç farketmez. Kendini ruhbanlığa
adayan hiç kimseyi Ebubekir'e (r.a.) ittibaen öldürmeyiz.[33]
İkinci Hata:
Bazı çağdaş yazarların sebebinin savaş olduğuna dayanarak cihadın sadece
savunma amaçlı olduğu anlayışına varmalarıdır.Aslına bakılırsa cihadın
sebebinde ayrıntı var. O da şudur: Genel anlamıyla cihadın sebebi küfürdür.
Daha önce geçtiği gibi Kitap ve Sünnet buna delalet etmektedir. Cihaddan savaş
anlaşılıyorsa (yani küllü ifade edip hassı irade et-, me babmdansa) şüphesiz
onun sebebi o zaman savaş olur. Allah'ın (c.c.) şu ayeti buna delalet
eder:Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü onlara zulmedildi ve
şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah'tır
demekten başka bir sebep olmaksızın diyariarından çıkarıldılar. Allah'ın da
insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olmasaydı herhalde,
manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki, bunlarda Allah'ın
ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım
eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir."(Hacc: 22/39-40)
Cihadın üç merhalesi
var.
İlk Merhale:
Mekki merhaledir.Cihadın bu kısmı Rasulullah'a (s.a.v.) bisetinden ve onun
inzarla emrohmmasmdan beri farzdı. Rasulullah'a (s.a.v.) en şiddetli gelen
cihad çeşidi buydu. Kavminden bu uğurda neler çekmedi ki. Öyle ki bu işte
kendilerine yardımcı olacak birilerini bulmak amacıyla Taife gitti. Ancak yüce
bir hikmetten dolayı gittiği gibi eli boş geri döndü. O da İbn Kayyım'ın ifade
ettiği gibi alemler arasında yüce mertebesi ile değerinin kemalidir.İbn Kayyım
(r.a) şöyle der:Cihad, İslam'ın zirvesi ve kubbesi olduğuna göre, onun ehlinin
Cennetteki yeri de dünyada olduğu gibi en yüksek yerdir. O zaman cihad ehli hem
dünyada hem ahirette en yüce insanlardır. Rasulullah (s.a.v.) da bunların
zirvesindedir. Hepsinde Rasulullah (s.a.v.) zirveyi yakalamıştır. Kalbiyle ve
yüreğiyle, davet ve beyanla, kılıç ve mızrakla Allah yolunda hakkıyla cihad
etti. Onun her anı; kalbiyle, dili ve eliyle cihad üzereydi. O nedenle bu alem
içinde Allah indinde zikri en yüce, değeri en yüksek insandır. Gönderildiğinden
itibaren Allah (c.c.) onu cihad ile emretmiştir:Dileseydik elbet her köyde bir
uyarıcı gönderirdik. Madem ki yalnız seni gönderdik, o halde kafirlere itaat
eyleme de bununla onlara cihad et, büyük cihad!(Furkan: 25/51-52)Bu sure
Mekki'dir. Ayetlerde kafirlerle hüccet, beyan ve Kur'an'ı tebliğle cihad etmeyi
emretmektedir.[34]
İkinci merhale:
Hicret Cihadı Nebi'nin (s.a.v) ferdi cihadının semeresi olarak Rasulul-lah'm
mağara arkadaşı büyük sıddık Ebubekir'den (r.a) başlayarak Mekke'de insanlar
yavaş yavaş İslam'a girmeye başladı. Kureyş bunu görünce, boğazlarını sıkmaya
başladı. Onlara eziyet etti. O dönemde Rasulullah (s.a.v) onlara Habeşistan'a
hicret etmelerini emretti. Müslümanlardan bir grup oraya hicret etti. Onlar
arasında Zinnureyn Osman) b. Afvan, zevcesi ve Rasullullah'ın kızı Rukiye de
vardı. Bi-Js lahare müslümanlann Medine'ye hicret etmesini emretti. Bu| hicret
Mus'ab b. Umeyr ile başlayıp, Rasulullah (s.a.v.) ile§ bitti.Sahabe'nin
geçirdiği en zorlu cihaddı bu. Çünkü bunda| vatandan, aileden, maldan ve
dostlardan ayrılıp, durumları-! nı tanımadıkları insanlara, alışık olmadıkları
bir beldeye! sonlarının ne olacağı malum olmadığı bir halde çıktılar! Tüm
bunlar nefsin taşımakta zorluk çektiği hususlardır! Hele hele kişi -Mus'ab gibi
yerinde nimet ve bollukta, üs-g tün bir konumdaysa- durum daha da ağırdır. Ki
bu adam ni-| met bakımından Kureyş'in müreffeh insanıydı. Ana-baba-1 sı onu çok
severdi. Elbisenin en güzelini giyerdi. Mekke'de en güzel koku sürünen kişiydi.
Hadramut ayakkabısını gi-( yerdi. Rasullullah onu andığında şöyle derdi:Ben
Mekke'de Mus'ab'tan daha güzel arkadaş, daha zarif giyinen, daha nimet içinde
olan birini görmedim.[35]Bu
onun şehri olan Mekke'deki haliydi. Peki Medine'de ona& ne oldu? Durumlar
tamamen değişti. Öyle ki vefatı anında ken-** dişini kefenleyecekleri bir
elbise bulamıyorlardı. Buhari (Allah"! rahmet etsin) Habbap'tan şunu
rivayet eder:Allah'ın rızasını kazanmak için Rasullullah (s.a.v.) ile| beraber
hicret ettik. Bizim ecrimiz Allah'a vacip oldu. Biz-den kimileri ecrinden bir
şey yemeden gitti. Bunlardan bi-J ri Mus'ab b. Umeyr'dir. Uhud günü
öldürüldüğünde onu ke4 fenlemek için bir bez parçasından başka bir şey
bulamadık fc Kafasını örttüğümüzde ayaklan çıplak, ayaklarını örttüğümüzde başı
açık kalıyordu. Rasullullah (s.a.v.) onunla başını örtmemizi, ayaklarını da
otlarla Örtmemizi emretti.[36]Bu
tür cihadın sahabeler üzerine ne denli ağır geldiğini'Bilal'ın şu sözlerinden
anlıyoruz:Keşke bilsem! Bir gece geceleyebilecek miyim acaba?Ot ve çalıların
etrafımda olacağı ber vadide,Ve bir gün gidebilecek miyim Mecne suyunun
basma...Ve bana görünecek mi acaba.. Şamme ve Tufeyl[37]Bundan
sonra da şunu söylerdi:Allahım bizleri vebalı yere çıkaran Utbe b. Rabia,
Şey-be b. Rabia ve Ümeyye b. Halefe lanet et.[38]Rasulullah
(s.a.v) sahabesinin gurbetten dolayı yaşadıkları çeşitli sıkıntıyı gördüğünde
şöyle demiştir:Allahım Mekke'yi bize sevdirdiğin gibi Medine'yi de onun gibi
hatta daha fazla sevdir. Ona şifa ver. Onun zi-raatini (sa' ve müddini)
bereketli kıl. Hummasını buradan götür. Onu selle götür.[39]
Üçüncü Merhale:
Medine CihadıBu cihad merhalesinin üç derecesi var.
Birincisi:
Hüccet, beyan ve Kur'an'ı tebliğ ile cihad.
İkincisi:
Vacip olarak değil de izne bağlı olarak cihad:Kendilerine kıtal edilenlere izin
verildi. Çünkü onlara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır!
Onlar ki Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından
çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olmasaydı
herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki, bunlarda
Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak
yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir."(Hacc:
22/39-40)-Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle dedi: Rasulullah (s.a/v.) Mekke'den
çıktığında Ebu Bekir (r.a.) şöyle demişti:Onlar nebilerini çıkardılar. Biz
Allah'tanız ve Allah'a döneceğiz. Onlar mutlaka helak olacaklar." Bunun
üzerine Allah şu ayeti indirdi:Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü
onlara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki
Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından
çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı
herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki bunlarda
Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak
yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir.(Hacc: 22/39-40)
Bu savaş ile ilgili
inen ilk ayettir." dedi.[40]
Üçüncüsü:
Vacip olarak savaş. Buna delil şu ayettir:Savaş üzerinize farz kılındı. Gerçi o
size hoş gelmez. Fakat olur ki siz bir şeyi sevmezsiniz halbuki onda üzerinize
bir hayır vardır ve olur ki bir şeyi seversiniz o üzerinize bir serdir. Siz
bilmezken Allah bilir.(Bakara: 2/216)Bundan anlıyoruz ki, Medine'de cihad
hiçbir zaman yasak olmamıştır. İlim ehlinin sözlerinden doğru olanı budur.
İmam'ı Şafii buna şu sözleriyle işaret etmektedir:Kendilerine iki cihad;
müşriği öldürmeyle ilgili izin gelmeden önce hicretle, izin geldikten sonra da
savaşla (kendileri başlatmak üzere) izin verilmişti.Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü onlara zulmedildi
ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah'tır
demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah'ın da
insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olmasaydı herhalde,
manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki bunlarda Allah'ın
ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım
eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir."(Hacc:
22/39-40)Devamla Rasulullah'ın hicreti üzerinde bir müddet geçtikten sonra
Allah (c.c.) bir grubu kendisine tabi olmakla ni-metlendirdi. Bunlar Allah'ın
kuvvetiyle daha önce varamadıkları bir güce ulaştılar. Allah (c.c.) cihadı
daha önce mubahken bu kez farz kıldı. Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur:
"Savaş üzerinize
farz kılındı. Gerçi o size hoş gelmez. Fakat olur ki siz bir şeyi sevmezsiniz,
halbuki onda üzerinize bir hayır vardır ve olur ki bir şeyi seversiniz o
üzerinize bir serdir. Siz bilmezken Allah bilir."(Bakara: 2/16)[41]
Cihadın tarihi boyunca
uğradığı en korkunç musibet, onun büyük ve küçük diye ikiye ayrılmasıdır.
Eskiden .beri İslam düşmanları cihadın kendileri İçin arz ettiği tehlikeyi
bilmişlerdir. Cihad baki kaldıkça kendilerinin batılla-rıyla
yaşayamayacaklarını, devletlerinin (güç ve kuvvetlerinin) olamayacağını
bildiler. Ayrıca müslüm ani arın tek sesle, Allah'ın adıyla ve O'nun
bereketiyle cihadı ilan ettiklerinde önlerinde hiçbir engelin duramayacağını
biliyorlar. Çünkü müslümanlar iki iyilikten birini istiyorlar. Allah da
onların yardımcı sidir. Tüm bunları, yarım asırdan daha az bir zamanda dünya
küresinin yansını fetheden bu ümm tin selefinin sahifelerinden
anlıyoruz.Buradan hareketle, bu korkunç, girift problemleri çözme| yi tefekkür
etmeye başladılar. Müthiş çaba gösterip çahştı| lar. Onun için de bir çok çözüm
buldular. Onların en muh| kemi, en başarılısı, amaçlarını en iyi bir şekilde
gerçekleş^ tireni, barışçı yollarla müslümanları cihaddan alıkoymaktı]!
Hakikaten problem çözüldü. Onlar da sofralarına oturur! cihaddan mustarih bir
şekilde emin ve mutmain olarak yi-gi yip içiyorlar. Ülkelere hükmedip insanları
köleleştiriyorlar|Müslümanları cihaddan geri çeviren, uzun bir zamandan;
günümüze dek zelil bir şekilde oturtan şey, cihadın büyük-| küçük diye ikiye
ayrılmasıdır. Dediler ki; küçük cihad kafirlerle mücadele, büyük cihad da nefis
ve şeytanla mücade ledir. Bu düşmanlar uyanık insanlardır. Biliyorlar ki
insanoğ-(: lu diri kaldıkça nefis ve şeytandan kurtulamaz.Hayatı boyunca onu
cihaddan alıkoyacak bir görev ver-İ diler kendisine. Rasulullah'ın (s.a.v),
müslüm ani arın gön-| lündeki büyüklüğünü bildiklerinden, kendisi için
Rasulul-f lah'ın dili üzere uyrdurma bir hadis öne sürdüler. O da şudur:Küçük cihaddan
büyük cihada döndük Bunu da| müslümanların kitaplarına sokuşturdular.Dininde
aldanmiş, miskin kardeşimiz (!) bunu görünce| "nefis ve şeytanla mücadele
en büyük cihad olduğuna göre| küçük cihadı ne yapayım" diyerek uzun
teşbihini alıp, i detgahına çekilip nefis ve şeytanıyla mücadele ederek
Rab-bine ibadet etmeye başladı. İçlerinde daha hayır taşıyan| bazılarından ise
büyük cihadı bitirdikten sonra küçük ciha-f da niyetli olanlar da var, ancak
nafile! Bunu nasıl yaparlar?Hadis kitaplarında bu hadisin varlığı mutlak
surette yoktur. Hatib-i Bağdadi (r.a) Cabir'den (r.a) olan başka bir se-\ nedle
rivayet eder: "Rasulullah (s.a.v) bir gazadan dönüyordu. Rasulullah
(s.a.v) onlara şöyle dedi:Hayırlı bir yerden döndünüz, küçük cihaddan büyük
cihada döndünüz."Büyük cihad nedir? Ey Allah'ın Rasulü?"
dediler.Kulun nefsiyle mücalesidir." dedi. [42]Senedinde.
Halef b. Muhammed b. İsmail el Hayyam var. Hakim "onun hadisi
sakıttır" derken, Ebul Yala el Halil'de "o karıştırmış, o çok
zayıftır, bilinmeyen metinleri rivayet etmiş" demiştir.Hakim ve İbn Ebi
Zer'a: "O'ndan çok yazdık, onun sorumluluğundan beriyiz. Ondan ancak
itibar için rivayet ettik,[43]Hadisin
senedinde Yahya b. Ala el Bahili'de var. İmam-ı Ahmed "o yalancıdır, hadis
uydurur" derken, Amr b. Ali, Nesai ve Darekutni de "hadisleri
metruktür" derler. İbn-i Adiy ise "hadisleri uydurmadır" demiş.[44]İmam
îbn Teymiyye (Allah rahmet etsin) şöyle der:Bazılarının Tebük seferi dönüşünde
Rasulullah'ın; 'küçük cihaddan büyük cihada döndük' şeklinde söylediğini rivayet
ettikleri hadisin aslı yoktur. Nebi'nin (s.â.v.) söz ve fiillerini bilen hiç
kimse bunu rivayet etmemiştir. Kafirlerle cihad amellerin en büyüğü, hatta
insanın yapacağı en büyük iyiliklerdendir.Tüm bunlardan sonra hadisin mevzu
olduğu hususunda şüphe edecek değilin.[45]Az
güvenilir ve tabii olan İbrahim b. Ebi Able'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Gazadan dönenlere (Rasulullah) şöyle demiştir:Şüphesiz küçük cihaddan
döndünüz, bundan sonra büyük cihada, kalp cihadına ne yapacaksınız?[46]Darekutni
der ki: "İbrahim b. Ebi Able kendi nefsinde güvenilirdir. Ona giden
yollar safi değildir." Derim ki, bu sözü bu imama sözün zayıflığını beyan
etmeden isnad etmek caiz değildir, diye düşünüyorum. Bunun ondan geldiğinin
sıhhatini varsaydığımızda dahi o bir beşerdir; doğru da yapar, yanlış da.
Mücahidlere hitap etmesine rağmen masum değildir. Kafirlerle savaştıklarında
kalple olan cihada ne yapacaklarını soruyor? Çünkü nefis hayatta kalabilmek
için mücahidi firara yöneltebilir, yahut bunun dışında bir şeye -mesela infak
etmemeye- sevkedebilir. O takdirde kafirlerle mücadele ettiği bir esnada,
nefsiyle de mücadele eder. İbrahim'in görüşünde büyük ve küçük cihad
kafirlerle mücadelededir. (Onlarla olan savaştadır.) Aynı anda iki cihadı bir
, araya getirdiğinden dolayı büyük cihad demiş olabilir. Bu- ! nun itibara
alınması ihtimali vardır. Ancak kendi ibadethanelerinde oturup, insanlardan
el-etek çeken kişi aslında ne büyük ne de küçük cihad içerisindedir. Hakikatte
o nefsinin arzusuna tabidir. Çünkü nefsi ona bunu sevdirmiştir. Şeytan da ona
bunu süslemiştir. Sonra eğer bu büyük cihad ise, o zaman, insanlardan ayrı
olarak hayatlarını ağaç yapraklarını yemekle idame eden rahipler sınıfı ile
hayatlarını oruç ve kulluğa veren Budistlerin yaptıkları bu işle, dünyanın en mutlu
ve bahtiyar insanları, olmaları gerekir. Halbuki bunu hiçbir akıllı
söyleyemez.Tüm bunlar zayıf ve mevzu hadislerin uğursuzluğun-dandır. Bu hadis
uydurmacısının İslam ve ehline karşı kindar oluşundan şüphem yoktur. Sofular
bunu rahatlıkla (göğüs rahatlığıyla) aldılar. Allah bizleri de onları da
bağışlasın. Sonra bu alçalış ve gerileme döneminde o kültüre mensup bazı
kişiler bunu kabul etmiş ve risaleler halinde de İs-lami kitabevlerine
sürmüşlerdir. Kitapçıklarda bu hadisi savunup, onu zayıf gören veya derecesini
az görenlere kÖ-rükörüne saldırıyorlar. Allah (c.c.) bizleri ve onları dosdoğru
yola hidayet etsin.Allah yolunda cihada denk gelecek hiçbir şey yoktur.
Söyleyeceğim delil olarak sana yeter. Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayetle Nebi'ye
(s.a.v.) soruldu:Allah yolunda cihad etmeye denk ne var?"Güç
yetiremezsiniz" dedi. Üçüncüsünde:Allah yolunda cihad edenin misali, Allah
yolunda cihad edenin evine dönünceye kadar gündüzleri oruçla, geceleri de
ibadet ve kıyamla geçiren adamın misali gibidir" dedi.[47]Yine
ondan rivayetle bir adam:Ey Allah'ın Rasulü! Cihada denk gelecek bir ameli bana
göster" dedi. Rasulullah (s.a.v):Bulamıyorum" dedi. Sonra:Mücahid
çıktığında sen de mescidine girip, kesintisiz gece kıyam edip, (gündüzleri)
oruç tutup iftar edebilir misin?" (Adam:)Kim bunu yapabilir?" dedi.[48]Rasulullah'm
(s.a.v) ashabından bir kişi tatlı su kaynaklarının bulunduğu bir vadiden
geçti. "İnsanlardan el etek çekip bu vadide kalsam? Ancak Rasulullah'tan
(s.a.v.) izin almadan bu işi yapmam." diye düşündü. Bunu Rasulullah'a
(s.a.v) söyleyince, Rasulullah (s.a.v.):Yapma! Şüphesiz Allah yolundaki
birinizin (yaptığı cihad) fazileti, evindeki yetmiş yıl namazından daha
ef-daldir. Allah'ın sizi bağışlamasını ve Cennetine koymasını istemez misiniz?
Allah yolunda cihad ediniz. Devenin iki süt arası müddeti kadar Allah yolunda
savaşanlara Cennet vacip olmuştur.[49]Bu
son hadis te, cihadı ekber iddialarını tamamen çürütmektedir. Çünkü bu sahabe
Rasulullah'tan (s.a.v.) insanlardan ayrılıp nefsiyle cihad etmek için istekte
bulunmuş, Rasulullah onu bundan men etmiş ve ondan daha İyisine irşad
etmiştir. Sonra bu hadiste dikkat edilmesi gereken başka bir espri de var.
Rasullulah'm (s.a.v.):Kim devenin iki süt arası kadar Allah yolunda cihad
ederse Cennet ona vacip olur..." sözünün genelinden hareketle, Allah
yolunda cihad edenler öldürülse de, öldürül-meşe de Cennetle
müjdelenmiştir.Hadiste geçen "Fuvaka Nakati", iki süt arası dönem veya
sütün sağılıp tekrar sütün memelere dönünceye kadarki zamandır.[50]Bununla,
bahsedilen o hadisin mana ve sened bakımından batıl olduğunu Öğrendin. Ondan
başka ibadete layık ilah olmayan Allah'a hamd olsun.Kalemi bırakmadan önce şunu
söylemek istiyorum. Bu düşünce (sadece nefis ile cihad) tamamıyla sofuca bir
düşüncedir. Kökeni İslam düşmanlarına dayanmaktadır. Onu bırakın, arkanıza
atın. Nebiniz'in (s.a.v) nasihatına dönünüz:Cihad, şüphesiz ona hiçbir şey denk
gelemez."Bu nasihatta, sizin için tüm kötülükleri isteyen -bu kötülükler
ona dönsün- komplocu düşmanınızın ithal düşüncelerinden sizleri müstağni
kılacak güzellikler var.Dolayısıyla cihad hususunda yazılmış eserlerde çağdaş
bazı yazarların bu hadisten etkilenerek yaptıkları gibi 'büyük cihad' ya da
'nefisle cihad' diye isimlendirmelerinden etkilememek gerekir.Nefisle
mücadeleyi inkar ettiğim veya ona değer vermediğim kesinlikle anlaşılmasın.
Aksine bu konu cihada teşvik, Allah yolunda ölme sevgisine has olup, iki şey
arasında zihni bulandırmaktan uzak tutmak gerekir. Ona cihadın iki nevini
söylediğimizde, sanki onlardan birini seçme serbestliğini veriyoruz. Acaba
birini diğerine tercih ettiğimizde durum ne olur? Bunu tasavvur edebiliyor
musunuz? Dedikleri gibi, her makama bir söz vardır. Ümmet-i islam'ın hac
rükünlerini öğrenmeye muhtaç olduğu, Zilhicce ayında Ramazan orucunun
hükümlerinden bahsetmemiz hikmetten değildir. Halbuki iki konu da haktır ve
ikisi de doğrudur.İşte burada selefi salihinin anlayışları söyledikleri ve
yazdıklarındaki fıkıhları ortaya çıkıyor. Cihad ile ilgili kitaplarında; Allah
yolunda cihad etmenin fazileti, Allah yolunda ölmenin fazileti, sahabe ve
onlara tabi olanların kahramanlık haberlerinden başka bir şey bulamazsın.
Bununla birlikte nefisle mücadele etme ^rafını da ihmal etmediler. Onun için
ayrı bir mevzu tahsis edip ismini 'zühd' koydular. En büyük delilimiz, cihad
hususunda ilk defa telifte bulunan Abdullah b. Mübarek'in nefis ile cihad için
tahsisi ettiği "zühd" adlı eseridir. Seleften bir çoğu İbn Mübarek'in
aynısını yapmıştır. Bu müellifimiz de nefisle mücadele için başka bir kitap daha
tahsis etmiştir. İsmini de "Tenbihu'l-Gafilun" koymuştur ki,
konusunda yazılmış olan en nefis kitaptır.
1- Kitabın
ismi, müellifin el yazma eserinden çoğaltılmış tüm el yazma eserlerde
mevcuttur.
2- İbn Hacer
"Cihad konusunda büyük ve dolu bir kitap yazdı" der.[51]Sahavi:
"O, Meşariul-Eşvak ila Masarii'l-Uşşak, Musi-rul-Ğeram ile Dari's-Seîam
adlı kitabın sahibidir. Onu büyük bir ciltte dopdolu bir mana ile toplamıştır,
insanlar on-; dan yaralandılar.Onu tahsil etmek için yarıştılar. Veli el-Iraki
de ona takrizde bulunmuştur.[52]Ebu
Felah Abdulhay b. Ahmed el-Hanbeli "Masariu'1-Uş-şak" ismiyle cihad
konusunda dopdolu bir kitap yazdı.[53]Keşfu'z-Zünun
ve Mucemu'l-Müellifin'in müellifleri de ondan bahsetmişlerdir.Sahavi'nin işaret
ettiği Veliyyuîl-Iraki'nin takrizi, müellifin el yazmasından yazılmış el
yazmanın sonunda bulunmaktadır. O takriz de şudur:Allah'a hamd olsun. Bu yüce
telifin üzerinde durdum. In-şaallah makbul ve şereflidir. Onu yeterli ve
mükemmel buldum. Apaçık yola tenbih edici buldum. Akıcı ve ince tüm manaları
getirmiş, en iyi şekilde dizilmiş, bedii taplamış, top-mayi da maharetle
yapmıştır. Allah müellifine en güzel mükafatı versin.Ona tekrar tekrar bakma
uzadı bende..Haberinin haberleri geçtiğini gördükçe.Muhyiddinsin sen vasfen ve
ilmen.İnsanlar arasında kalpleri dirilttin.Mukades mekanda diriltirsin
Rabbim,Cennete Rabbim seni ihya etsin.Kendilerinden haber gelen insanlarla.Onu
Ahmed b. Abdurrahman b. îraki H. 813 Yılının biu'1-Ahir ayının dokuzunda
yazmıştır.[54]
1- Müellif
bu kitabını öncekilerin metodu üzerine babl şeklinde tertib etmiştir. Onlarda
bab, altında fasılların olduğu bölümdür. Bu nedenle, bir bab altında fasıllar;
bab ve fasıllar altında da meseleler zikredilir. Adetleri olduğu üzere bunu,
okuyucuyu coşturmak ve meseleden sonraki bölümün önemini belirtmek için
yapıyorlar. Önem verdikleri bir meselenini başına 'bil ki'yi kullanırlar.
Bununla okuyucu yada dinleyicinin kendisine iletilen sözün ezberlenmesi, gerektiğini
vurgulamak istiyorlar. Bu durumda dinleyici, dikkatlerini toplar ve kulak
verir, anlama \yetenegini, kalbini amade kılar, var gücüyle kendini meseleye
verir. Bu takdirde konuşmayı kaybetmez. Tenbih harfi de aynı anlamdadır.Önem
daha da arttığında bu sefer onu geciktirip beyan ve takrir için başına fa
harfini getirirler. Yani bu sabitleştiğin-de "onu bilmen lazım",
''bunu bilmelisin"hatırında olsun" veya "bunu İyi öğren, çünkü
ince bîr meseledir."Değerli okuyucularımızdan ricamız; bu kitapta veya başkalarından
bu tür üsluplara dikkat etmeleridir. Adamlar yetersizliklerinden dolayı bu
üslupları kullanmamışlardır.
2-
Genellikle her babta bir veya bir kaç ayeti kerime ve hadisi şerifi zikreder.
Garibini açıklar, genellikle de ondan murad olanı beyan eder. İhtiyaç
hissedildiğinde ayetin sebebi nüzulünü de ve "ibret lafzın
umumiliğinedir, lafzın hususiliğine değil" diye de işaret eder. Zahirde
çelişen nass-lar olursa, genelde aralarını uzlaştırır.
3- Hadisin
derecesini genellikle ifade eder. Sahih mi, ha-sen mi, zayıf mı, mevzu mu?
diye. Bazen hadis hakkında önceki alimlerin metodu üzere sadece hadislerin
zayıflığına işaret eder. Misal "Senedinde şu var, bu adam şunun tarikiyle
rivayet etmiş..." Bu da onun hadis illetlerini bildiğini sana
gösterir.Bazen raviler hakkında sözü kimseye isnad etmeden cerh ve tadilde
bulunur Bu da onun hadis ve illetlerinde, raviler ilminde, onların cerh ve
tadilinde iyi bir bilgisinin olduğunu gösterir. Buna rağmen kendisinin
hükmetmediği hadisler de mevcuttur.
4-
Kaynakları zikretmeye Özen göstermiştir. Sadece birinci ciltte 122 kaynak
mevcuttur. Bu kitaplardan bazıları mevcut değildir. Onları bulamadım. Nedeni
ise, ya o kitaplar kayıptır veya daha el yazmadır. Tüm el yazmaları araştırmaya
benim vaktim yetmez. Bu kitaplar arasında Hatib ebi'r-Rabi Süleyman b. Saba
es-Sebtiy'in "Şifau's-Su-dur"udur. Tergib ve terhib konusunda bu
kitaptan çok alıntılar da bulunur. Ancak çoğu zayıftır. İçlerinde muhakkak ki
mevzu olanlar da vardır.
5- Kimi
zaman babda sahih bir hadisi naklettikten sonra eğer varsa bu sahih-hadisin
manasını artıracak veya hadisin manasını artiracaksa bir veya bir kaç zayıf
hadis yahut mevkuf sözleri nakleder ki, bununla aslının sıhhatine zarar
vermediklerine işaret eder.Bazen de babta münasebetinden dolayı zayıf hadisleri
zikreder. Sonra da aynı anlamdaki sahih hadisi getirerek bununla anlamının
şahinliğine işaret etmek ister. Kitabında çoğunlukla yaptığı budur. Yoksa kimi
zaman babta konuyla ilgili sahih hadis bulamadığından zayıf hadisi veya sözü
getirmekle yetinir.Tüm bunlar hadis derecesi açısmdandı. Amele gelince zayıf
hadisler amel etmeye uygundurlar. Çünkü bunlar ya Allah'ın Kitabının
ayetlerinden bir ayet veya sahih bir hadisin delaletine giriyorlar. Bunlar
ister merfu, ister mevkuf, ister mürsel olsun farketmez. Ancak şu rakamlarla
gelen 21 tane hariç. Bunlar; 31-33-35-36-39-40-41-51-52-188-226-438-453-550-556-655-656-722-737-850930Bunlardanbazılarıuydurmadır.Onlardan
müstağniyiz. | Bazıları sahih hadislere muhalif, münker hadislerdir. Bazı-| lan
da bir sevabı takdir edici veya belli bir vakitte bir iba-, deti tahdid ediyor.
Bu ise teşridir. Bunların isbatı konudaki sahih ve sarih bir hadisle ancak
olur. İbn Teymiyye (r.a) der ki:Eğer faziletlerle ilgili zayıf hadisler,
namazın belli bir vakitte, belli bir sıfat üzere, belli bir kıraatle okuma gibi
takdir ve sınırlamayı içeriyorsa bu caiz değildir. Çünkü bu belli vasıflı
müstehab seri bir delille sabit olmamıştır. [55]
6- Kitapta
icmalden sonra tafsile sık sık rastlanır. Bu Arap dilinin üsluplarından, belagatçıların
yollarıridandir. Yararın, mananın dinleyicinin nefsine yerleştirilmesidir.
7- Kimi
zaman geneli özele atfeder. Misal olarak "Bilin nen şu ki, yaratıkların
tümü senin mülkün ve kullarındır. Al-t lah da milkinde ve mülkünde dilediğini
yapar." Milk; yara-j tıklardan akilsızılara, mülk ise; akıllı-akılsızlara
tasarrufta bulunmada kullanılır. [56]Bu
cümlede Belagat nevilerinden "müretteb, Ieff ve neşir" var. Cümlenin
baş kısmındaki "(onlar) senin yaratıkla-; rın (milkin) ve kullarındır."
Milk aklı olmayan, abid aJkılli olanlar için kullanılır.
8- En küçük
bir münasebet için, ayet ve hadisleri başka bir yerde de tekrar eder. Sanki
mümtaz bir Buhari'dir.
9- Çoğu kez
seni geçmiş bir konuya veya gelecek bir yej re gönderir. Hafız b. Hacer'in
Fethül Bari'sini okuduğunu sanırsın. Ancak, müellif şu açıdan Hafız'dan
farklıdır. Müellif konuda kastedilen manayı özetlediğinden gönderdiği yere
senin gitmemen için yeterli olabiliyorken, Hafız gön-f dermek istediği yere
gitmeni zarurileştirir. Gitmen lazım gelir.
10-
Bahsettiği konuyla ilgili kimi zaman senetsiz hikaye ve rüyaları da zikreder.
Bunlar sahih olabileceği gibi, olmayabilir de. Bunlarla sahih bir nasla veya
akideyle çelişmedikçe ayrıca delil olarak onlara itimad etmek için değil de
sadece münasebet ise doğrulamayacağımız gibi yalanla-|| mayız daİmam ibn
Teymiyye şöyle der: Müstehab bazı amellerin \ sevabı, bazı amellerin de
mekruhluğu veya cezası ile ilgili f rivayet edilen hadisler sevabın miktarı,
ceza ve çeşitleri ile j; ilgili mevzu olduğunu bilmediğimiz hadisleri rivayet
et- ( i: mek ve onlarla amel etmek caizdir. Nefsin bu sevabı isteme- , • si ve
bu cezadan korkması anlamındadır. Şuna benzer; tica-fretin kar edeceğini bilen
bir tüccara, ticaretin çok kar ede-\, ceği haberi ulaşır. Bu haber doğruysa ona
yarar, yalan çıkar-j sa ona zarar vermez. Bunun örneği sadece kendileriyle şeri
bir hükmün müstehab ya da başka bir hükmü isbat etmeli yen; tergib ve terhib
konusundaki israiliyat, selef alimleri nin başına gelen hikayeler de bu
türdendir. Bunları tergib ve jiterhibte, reca ve korkutmada kullanmak caizdir.
Seri delilerle güzellik ve çirkinliği bilinen şeyin yararı var zararı yok-|
tur. Bunun hak vaya batıl olması farketmez. Mevzu ve batıl olduğu bilinene iltifat etmek
caiz değil-j dir. Çünkü yalan hiçbir yarar sağlamaz. Sahih olduğu sabit olunca, hüküm de onunla sabit olur. îki şeye
de (sahih,mevzu) muhtemel olduğunda; doğru olma ihtimalinden ve i; yalanın da
zarar vermeyeceğinden rivayet edilebilir.:[57]
Allah ona rahmet etsin, düşüncesini şu hadisle delillen-{dirmektedir:Bir ayet
de olsa benden tebliğ ediniz. İsraüoğulların-[.dan rivayet etmenizde bir beis
yoktur. Kasten üzerime I yalan atan Cehennemdeki yerini hazırlasın.Buhari ve
başkaları rivayet etmiştir. Ayrıca Rasulullah'm (s.a.v):Ehli kitap bir şey
rivayet ettiğinde onları ne doğru-jilayın, ne de yalanlayın." hadisi
onlardan hadis almaya bir 'ruhsattır. Bununla beraber onları tasdik etmekten ve
tekzib etmekten nehyetmiştir. Eğer mutlak hadis almada bir yarar olmasaydı
ruhsat vermez ve bunu emretmezdi. Mücerred haberle tasdik edilmeleri caiz
olsaydı tasdik etmezdi. Nefisler doğru sandığından bildiği şeylerden
yararlanmak ister. [58]Bu
sözler İbn Teymiyye'nin güzel sözlerindendir. Başkasından böyle koordineli
sözler bulamazsın. Onlara tutun ve gözönünde tut. Bu kitap veya benzeri sıhhati
belli olan ve sıhhati belli olmayan birtakım hikayeleri içeren kitapları okuduğunda
sana yararı dokunur.
İbn Nahhas'ın
kitabının özelliği cihad, cihadın fazileti hükümleri, aletleri ve
kahramanlarının hayatını konu alan, sayısını Allah'tan başka kimsenin
bilemeyeceği kitap arasında belirginleşmesidir. Burada değerli bazı selef
kitaplarını zikredeceğim ki, selefin cihada verdikleri önemin ne denli olduğu
ve sonradan gelenlerin ne denli bundan yüz çevirdiği bilinsin. Çağdaş
yazarların yazdıklarına ise hiç değinmem, çünkü çoğu cihaddan ne
kastedildiğinden halidirler. Hatta bazıları selefi salihinin yazdıklarına
muhalif bilgileri içermektedir.
1-El-Edebul
Hakikiyeti fi Mutebiratil Bundukiyyeti. Müellifi onikinci asır ehlinden Şeyh
Hüseyin b. Muhammed b. İbrik el-Hibbani'dir.Kitabı üç kısma ayırmış
A- Cihada
teşvik
B- Savaş
hazırlığı yapma
C- Zebid
şehrinin korunma keyfiyeti Bunun el yazma bir nüshası Yemen'in Terim şehrindeki
Ali Yahya Kütüphanesinde başka kitaplarla beraber bulunmaktadır.[59]
2- El
îctihadu fi ikameti farzil cihadMüellifi Ebi Kasım Ali b. Hüseyn'dir. İbn-i
Asakirîle meşhur olmuştur.[60]
3-
El-İctihadu fi-1 Cihad.Müellifi meçhuldür. Kitap kırk bölüm şeklinde düzenlenmiştir.[61]
4-
El-İctihadu fi Taleb'i-1-CihadMüellifi, H. 774 tarihindevefat eden (İmaduddin
İsmail b. Kesir Ed-Dimaşki'dir.[62]
5-
El-İctihadu fi Fazail'il- Cihad Müellifi, Muhammed b. Yusuf el- Esri'dir.[63]
6-Ahkam'ü-1-CihadMüellifi, Bahauddin İbni Şedad. H. 631 yılında vefat etmiştir.[64]
7-
Edeb'ü-1-Müluk ve Kiyayet'ü-1-Memluk Kitap, savaş tekniği ile mülk (otorite) ve
siyasetin idaresini konu almaktadır.Müellifi, Fahruddin Muhammed b. Mansur b.
Said b. Ebil- Faracel-Kar(a)'şi'dir. Onun bir nüshası Londra'da Hint
kütüphanesinde 2767 rakamla bulunmaktadır.[65]
8-
İrşad'ül-İbad ila Tarik'il-Cihad Müellifi, Şemsüddin el-Hamid el- Alusi'dir.
Onun bir el yazımı nüshası Irak'ın Mathaf kütüphanesinde bulunmaktadır. Rakamı
28206'dır.Tarihi H. 1294'tür.[66]
9- İrşad'ül-
İbad ile'l- Gazvi ve'I-Cihad Müellifi, Şeyh Ahmed Fahruddin en- Nakşibendi
el-Musıli. Kitabı H. 1230 yılında yazmış, H. 1336 senesinde İstanbul'da Amire
yayınevinde basılmıştır.
.10--El-İtimadu
fi'1-CihadMüellifi, Muhammed b. Said el-Endulisi el-Fasi er-Ra-• nı Tarihi H.
778 'dir.[67]
11-
el-İ'timadu fi'1-Cihad Müellifi Muhammed Arif b. Ahmed b. Said el-Munir,
el-Huseyni, ed-Dımeşki'dir. Tarihi H. 1342'dir.[68]
12-
İmdad'us-Sihad fi Îftirad'il-Gihad Müellifi, Mecduddin Muhammed b. Yakub
el-Firuzaba-di'dir. Tarihi H. 817'dir. [69]
13-El-încad'u
fi'1-Cihad Müellifi, Abdurrahman b. Necm, b. Abdulvehhab el-Cezeri, es-Sa'di
el-İbadi'dir. Nasıh'ud-Din İbn'u el-Hanbe-li olarak meşhur olmuştur. Tarihi T:.
634'tür.[70]
14-
el-Bedi'u Ve'l Esrar ft riakikat'ir-Reddi Ve'l İntişar ve Gamidu (Gevamidu) Ma
ictemeat aleyhi er-Rumatu fi'l-Emsar.Kitap, atıcılık ve okla atışı konu
almaktadır.Müellifi, Ebubekir b. Ali b. Esbağ el-Haravi'dir. Tarihi H. 800 dür.
Onun el yazma bir nüshası "Berlin Kütüphanesinde 5538 rakamla
bulunmaktadır.Tarihi H. 772, M. 1390'dir. Hacmi ise 12 fasıldır. Onun bir
nüshası da Ribat'ta "Hazane Halk Kütüphanesi"nde bulunmaktadır.
Yaklaşık sekizinci asrın yazılımıyla bir grup kitap arasında 1/32 rakamla
bulunmaktadır. Ondan bir kopya da "Arap Mahtutlar Enstitüşü"nde bulunmaktadır.[71]
15- Atıcılık
ve savaş ile ilgili "Beğiyyet'ül-Kasıdin bi'l-Ameli fi'1-Meyadin Müellifi,
Muhammed b. el-Emir Lacin b. Abdullah ez-Ze-hebi, et-Trablusi el-Hesami'dir.
Er-Ramah ile meşhur olmuştur. Tarihi yaklaşık H. 780'dir. Onun bir el yazma
nüshası:
1-
İstanbul'da Ayasofya Kütüphanesinde 3799 no ile bulunmaktadır. Tarihi 780
H'dir.
2- Hollanda'nın Liden Üniversitesi
Kütüphanesinde 1418 no ile kayıtlıdır. [72]
16-
Beğiyyet'ül-Vekad fi't-Tarifi bi Simet'il-Cihad. Müellifi, Kasım b. Muhammed b.
Taylesan el-Ensari
el-Kurtubi. Tarihi H.
643'dür. [73]
17-
Tecnidü'l-Ecnad ve Cihad'ül-Cihad. Müellifi, Bedruddin Muhammed b. İbrahim b.
Cemaa el-Kenani el-Hamavi eş-Şafii'dir. Tarihi H. 733'tür.[74]
18-
Et-Tergib'u fi'1-Cihad. Müellifi, Ebu Abdullah Muhammed b. Abdurrahman b. Ali
et-Tecyidi el-Mursi'dir. Tilmesan'da ikamet etmiştir. Tarihi H. 610'dur. [75]
19-
Teşvikat'ül-Ciyad fi'1-Gazvi ve'1-Cihad Müellifi, Abdurrezzak b. Abdulfettah
el-Hanefi el-Laziki'dir. O Halefte kadıyken bunu telif etmiştir. Tarihi H. 1270'dir.[76]
20- Tevtiat'ü-1-Cihad fi fazl'il-Cihad. Müellifi,
Nuruddin Ali el-Mekki'dir. Onun bir nüshası İstanbul ^a Ayasofya
Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.[77]
21- El-Cihad.Cihada teşvik, vucubiyyeti, siyer
hükümleriyle ilgilidir. Müellifi. Ali b. Tahir ed-Dimeşki es-Silmi'dir. Tarihi
H. 500'tüf- El yazmadan bir kısmı Şam'ın Zahire Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.
Olan cüzler, 2.8.9.18 'dır. Tarihi 498 H'dir. [78]
22- El- Cihad. Müellifi, İzzettin Ali b.
Muhammed'dir. İbni Esir olarak meşhu*"dur- Tarih 63° H.'dir.[79]
23- El-Cihad.
İbni Asakir el-Kasım b. Ali b. Hasan b. Hıbe-. Tarih 600 H'dir. İbni Nahhas'ın
istifade ettiği
Eserdır.[80]
24- El-Cihad.Mü^Hifi» Ebubekir b. Ebi Asım
ed-Dahhak b. Muhalled eş_Şeybani'dir. Tarihi 287 H.'dir.[81]
25-
El-Cihad.
ifi, el-İskafi Ebi Ali
Muhammed b. Ahmed b. Cü-y. 381'dir.[82]
26-
El-Cihad.
Müellifti ^bi Süleyman
Hamid b. Muhammed el-Hatta-bi'dir. Tarihi 388 H'dir.[83]
27- El-Cihad. ifi' Muhammed b. İdris eş-Şafii.
Tarihi 204 H'dir.[84]
28- Saffar'm
El-Cihadı.Müellifi, Muhammed el-Hasan el-Kumi.Tarihi 290 H'dir.[85]
29-
El-Ayyaş'm El-Cihadı.Müellifi, Ebi'n-Nasr Muhammed b. Mesud'tur. Tarih 320
H'dir. Onun Tahran ve Kahire baskıları var.[86]
30-Kurtubi'nin
El-Cihadı. Müellifi, Sabit b. Nedir el-Malıki'dir. Tarihi 318 H'dir.
31-
El-Mervizi'nin El-Cihadı. Müellifi, Ebi Abdirrahman Abdullah b. el-Mübarek b.
Vadıh el- Hanzali et-Temimi'dir. Tarihi 181 H'dir. Kitap cihad konusunda
yazılmış ilk eserdir. Bu kitap Dr. Nezih Ha-mad tahkikiyle yayınlanmıştır.
32-
El-Cihad'u ve Fadailuhu Müellifi, Şemsuddin Mu! ammed b. Alaaddin el-Babili
eş-Şafii el-Mısri'dir. (Mısır'ın Babil köyünde doğmuştur.) Tarihi 1077 H'dir.[87]
33- El-Harbu
Müellifi, İbni Kuteybe ed-Deyneviri'dir. Tarihi 276 H'dir.[88]
34-
Hurubu'l-îslam. Müellifi Abdulmelik b. Habib es-Silmi el-Elbiri el-Kur-tubi.
Tarihi 238 H'dir.[89] -
35- El Hurubu
ve's-Siyaset'ü Müellifi, Muhammed b. Abdulkerim b. Abdurrahman el-Harisi ed-Dimeşki.
Tarihi 599 H'dir. [90]
36-
Rayat'ün-Nasri Ve'1-İrşad fi-fadai'1-Cihad. Müellifi, Muhammed eş-Şemi b.
Abdullah el-Kostendi-li er-Rumi el-Mufti. Tarihi 1272 H'dir.[91]
37-
Es-Sa'yu'1-Mahmud fi-Nizam'il-Cununud. Müellifi, Zeynuddin Abdulkadir b. Ahmed
ibni Ali el-Fa-
kihi. Tarih 989 H.
Kahire EI-Ezher Üniversitesi'nin Ezhe-riyye Kütüphanesi'nde mahtut bir nüshası
bulunmaktadır. Rakamı 42799, hacmi 176 sahifedir.[92]
38-
Seferet'üz-Zad Li Sefert'il-Cihad.Müellifi, Şihabuddin Mahmud el-Alusi. Tarihi,
1270 H'dir. Cihadın fazileti hususunda yazılmış bir eserdir. Bağdat'ta
Dar'us-Selam matbaasında H. 1333 senesinde basılmıştır.[93]
39-
es-Siyer'ü ve'l- Cihad. Müellifi, İbrahim b. Muhammed el-Harisi el-Ferazi'dir.
Tarihi 188 H. Onun bir nüshası, 1, 3, 4 ve 5. ciltleri 59 sa-hife şeklinde
kapsamaktadır.Eski güzel Endülüs hattıyla yazılmıştır. Bazı cüzleri Ab-bas b.
Asba'a okunmuştur. Yılı H. 379'dur. Arap Mahtuta-tı Enstitüsünde çekilmiş filmi
bulunmaktıdır.[94]
40-
Eş-Şecaatu ve Semetuha, ve'1-Hurubu ve Tedbirha, ve Fadl'u-1 Cihadi, ve
Şiddet'ul-Besi ve't-Zahridu ala'l-Kıtal, Esmau's-Şecan ve Zikr'ul-Ebtal. Müellifi,
Şihabuddin Muhammed b. Ahmed el-Ebşi-hi'dir. Tarihi 850 H'dir.[95]
41- Sıfatulu Harbi ve's-Silahi, ve't-Tani
ved-Darbi ve-ma yecri maa zalike.Müellifi, Ebu Hilal el-Askeri'dir. Müellif 395
yılında yaşıyordu. [96]
42-
İlm'ul-Alat'il-Harbiyyeti. Müellifi, Beni Musa b. Şakir. Onlar Muhammed, Ahmed ve
Hasan'dır. Hicri üçüncü asrın ehlindendirler.Kitap ise kayıptır.[97]
43- El-Gazvu
ve'1-Cihad ve Tertib'ul-Lea'bi bir-Ramhi vema yeteallaku bihi. Müellifi,
Necmüddin Hasan er-Ramah el-Ahdebidir. Tarihi H.694. Onun bir el yazma nüshası
Rambur'da bulun-maktadır. (1:677).[98]
44- El-Gazvu
ve Fadail'ul-Cihad. Müellifi, Muhammed
b. Ömer b. Hamza. Tarihi H ]938'dir.[99]
45- Firdevs'il-Mücahidin.
Müellifi, Celaluddin Ahmed b. Muhammed
b. Muhammed el-Ahrez. el-Hacnedi el-Hanefi. Tarihi H 803'tür. [100]
46-
El-Furusiyyet'ü Müellifi, İbni Kayyım
el-Cevziyye. Tarihi 751 H'cfir.Kitap Beyrut'ta basılmıştır.
47Eİ-Furusiyyet'u
bi-Resm'il-Cihad vema ba'd Al-iah'u lil-Mücahidine mine'l İbad. Müellifi,
Necmüddin Eyyup el-Ahdep er-Ramah. Tarihi 694 H'dir. Onu 52 bap şeklinde
savaşın nevilerinde tertip etmiştir. Onun el yazma nüshaları şu kütüphanelerde
bulunmaktadır.
1- Berlin kütüphanesi. Rakamı 5553. tarihi 895
H'dir. 1449 M.
2- İstanbul
Ayasofya Kütüphanesinde 2899 no ile bulunmaktadır.
3- Paris'te
Milli Kütüphane'de 1128 ve 2829 no ile buIlunmaktadır.
4- Halep
Ahmediye Kütüphanesinde' 1372 no ile bulunmaktadır.[101]
48-
Fadail'ul-Cihad. Müellifi, Bahauddin ebi'l-Mahasin Yusuf b. Rafii el-Musıli
el-Halebi'dir. İbni Şedad olarak tanınır. Tarihi 632 H'dir. Onun bir el yazma
nüshası İstanbul Köprülü Kütüp-hanesi'nde 764 rakamla bulunmaktadır.[102]
49-
Fadail'ul-Cihad. Müellifi, Hisamuddin b. el-Hac Halil el-Bursevier-Ru-mi.
Tarihi 1042'dir.[103]
50-
Fadailu'l-Cihad. Müellifi, Veliyyuddin Mustafa el-Yenişehri
el-Kons-tantini'dir. Ebi Abdullah Carullah er-Rumi el-Hanefi ile lakaplıdır.
Tarih 1151 H'dir.[104]
51-
Fadil'ur-Remyi fi-Sebilillah. Müellifi, İsmail b. İbrahim b. Muhammed'dir. İbni
Ku-rab es-Sarahsi olarak bilinir. Tarihi 414 H'dir. Bir nüshası 384 nolu
rakamla İstanbul Köprülü kütüphanesi'nde bulunmaktadır.[105]
52-
Fazlu'l-Cihad. Müellifi, Ali b. İbrahim b. Davud b. Süleyman ed-Dimeş-ki.
Tarihi 724 H'dir.[106]
53-
Fazlu'l-Cihad vema Yecibu muraatuhu alel muluki vel Ümera. Müellifi, Muhammed
b. Ahmed b.
da bulunmaktadır.
Tarihi 1367 H'dir.[107]
54-
Felek'üs-Saadeti fi fazl'il-Cihadı ve'ş-Şehadeti. Müellifi, Abdulhadi b.
Abdullah İbni Ali el- Hasanı e
Sicilmasi. Tarihi 1056
H'dir. Kitap mahtuttur.[108]
55- el-Kasiy
ve'n-Nebalu Ve's-Siham. Müellifi, Ebi Hatem Sehl b. Muhammed es-Sicistani'dir|
Tarihi 248 H'dir. Onu Ebu Luveys Şeyhu 1912 yılında Berufta yayınladı.[109]
56- Kitab'ul-Cihad.
Müellifi, İbrahim, b. Hamad b. İshak el-Ezdi el-Basri Maliki'dir. Tarihi: 323
H'dir[110]
57- Kitab'ul
Cihad Müellifi, Davud b. Ali b. Davud b.
Halef el-İsfahani. Tarihi 270 H'dir. [111]
58- El-Muhtasar'ul-Muharrar
fi'r-Remyi bin Neşab.Müellifi, Muhammed b. Ali es-Sağir (9. asrın ehlindendir.)
Kitabı 22 bab olarak tertip etmiş. Onun el yazma nüs-Ş hası İstanbul Topkapı
Sarayı'nda bulunmaktadır. Tarihif! 822 H'dir. Hacmi [112]
sahifedir. Tamamı 7417, Arapça| 2620'dir
59- Murşid'ül
Ecnad fi Alatı'l-Cihad. Müellifi, İzzuddin Muhammed b. Ebubekr b. Cemaa.Tarihi
819 H'dir.113
60- Müsnedü'l-Ecnad
fi Alati'l-Cihad. Müellifi, Muhammed b. İbrahim b. Sadullah îbni Cemaa,
el-Kinani, el-Havami, eş-Şafii Bedreddin. Tarihi 733[113]
61- El-Meşidu
fi İlmi'r-Ramyi Müellifi, Ebubekir b. Yusuf b. İshak, El-Mutatabbib
eş-Şafii'dir. 8 veya 9. asra ait bir nüshası İngiltere'nin Müze Kütüphanesi'nde
bulunmaktadır.[114]
62- Marifet'ür-Ramyi
bi's-Silahi Müellifi, Abdulkadir b. Yusuf en-Nakib'ul-Halebi. Tarihi 1107
H'dir.[115]
63- Miftah'ul-Bilad
fi Fazalil'il- Gazvi ve'1-Cihadı. Müellifi, Muhammed b. Alan b. İbrahim
el-Mekki. Tarihi 1057 H'dir.[116]
64- El-Menhelü'1-Azbi
bi Vurudi ehl'il-Harbi. Müellifi, Muhammed b. Menkili en-Nasın. Tarihi 784
H.Onun bir nüshası İstanbul Ayasofya'da 2839 rakam nosu ile bu lunm aktadır .[117]
65- Müniyyet'ül-Abidin
fi Fazli'l-Guzati ve'1-Mücahi-din.Müellifi, Muhammed b. Zeynelabidin el-Kattan
el-Me-deni eş-Şafii.[118]
66- Nüzhetü'n-Nazirin
fi Fazaili'l-öuzati ve'1-Mücahi-din.Müellifi, Meri b. Yusuf el-Kermi
eî-Maddisi, el-Hanbe-li. Tarihi 1033 H.[119]
67- Nasret'ül-Cunüd
Ani'ş-Şuhudi fi'1-Cihad. Müellifi, el-Hacc Muhammed b. Ali en-Nazıli el-Küzi elHisari
er-Rumi el-Hanefi T. 1301 H.[120]
68-
Vesiletü'1-İbad fi Fazileti'l-Cihad.
Müellifi, Kutbuddin Muhammed b. Ahmed eş-Şafii j Kutb'ul-Mısri olarak [121]da
bilinmektedir. Tarihi 686 H. [122]
Bu "İctihad"
kitabı Allame şeyh Şeyh Muhammed b..Yusuf el-Esri (Naiz'ul-Kayseri diye de
meşhurdur) cihadın j (fazileti ve ona teşvik amacıyla telif ettiği kitaptır.Çok
değerli bir kitaptır bu. Bildiğim kadarıyla İbni Nah-has'tan sonra onun gibisi
yazılmamıştır. Bunun müellifi, İbni Nahhas'tan sonra gelmiş ve kitabından da
istifade etmiştir. Onun görmediğini artırmış, onu güzelleştirmiş, akışını iyi
düzenlemiş, kolay bir şekilde ele alınmasını sağlamıştır. Allah'tan dileğim
kitabın okuyucunun elinde olması için onu tahkik ve tahric edecek kişiye
kolaylık sağlamasıdır. İlk bakışta bu kitabın İbni Nahhas'ın kitabından daha
iyi olduğu zannedilebilir. Ancak iyi incelendiğinde her iki kitabın kendine has
ve başkasında olmayan niteliklere sahip olduğunu görür. Hiçbirinden istiğna
edilmez. Bu özelliklerin açığa çıkması için her iki kitabı olumlu-olumsuz
yönleriyle karşılaştırıp açıklayacağım.îbn-i Nahhas, kitabım 33 bab ve bir
sonuç şeklinde düzenlemiş.İctihad kitabının sahibi, kitabını bir mukaddime, 27
bab ve bir sonuç şeklinde düzenlemiş. Girişini şöyle yapmıştır; "Islamı;
yardımıyla aziz kılan, şirki; kahrıyla zelil kılan, dinini tüm dinlere üstün
kılan Allah'a (c.c.) hamdolsun.İbn-i Nahhas'ın kitabından, kimi zaman işaret
ederek, kimi zaman da işaret etmeden sık sık iktibaslarda bulunmaktadır. İbni
Nahhas'ın kitabında bölüm çokluğu, "ictihad"da da bölüm azlığı göze
çarpmaktadır. İbn-i Nahhas'ın kitabı "îctihad"dan cihad hususunda
daha kapsamlı ve daha doyurucudur. Ancak "İctihad" kitabında İbn-i
Nahhas'ın kitabında bulunmayan fazla ve yararlı bilgilerin olduğu da bir gerçektir.
1-
Baplarının çokluğu itibariyle meziyeti: İctihad" eserinin sahibinin
terkettiği önemli baplar vasıtasıyla İbn-i Nahhas'ın kitabının meziyetlerini
tanıyabiliriz. Onlar da şunlardır.
A.
"Allah yolunda atıcılığın fazileti ve onu öğrendikten sonra terketmenin
günah oluşu"İbn-i Nahhas, bu bölümü özellikle uzatmıştır. Bapta yarış ve
mücadele hükümlerini açıklamıştır ki, bir mücahidin üzerinde durması gereken bu
hususları, bu kitabın dışında cihad ile ilgili kitaplarda bulamazsın.
B-
"Mücahitlerin kılıç, mızrak ve hazırlıkları" babı.
C-
"Cesur bir adamın veya az bir topluluğun çok olan düşmanın içine dalması
babı."
D-"
Karşılaşma gününde kaçan veya arkasını dönmenin günahının şiddeti babı."
E-
"Cihad'taki ecrin ancak salih bir niyetle olabileceği ve niyet
çeşitlerinin beyanı babı."
F- Ganimete
ihanetin haram oluşu ve günahının şiddetli olduğuna dair bab.
G- Müslüman
esirlerin serbest bırakılması, fidyeleri vacip olanlar ve onların kurtulması
için seferber olma babı.
H- Cesaretin
övülmesi, korkunun da yerilmesi, ikisinin hakikati ve tedavileri, selefi
salihten bazı cesur ve kahramanlarının zikri babı.İctihad" sahibi, İbni
Nahhas'ın bir babını - kimi zaman - iki bap yapmıştır. Bir ve ikinci bapta
olduğu gibi. Bu iki bap İbn-i Nahhas'ta birinci baptır. Bazen de İbn-i
Nah-has'taki iki babı bir yapmıştır. İctihad'daki ikinci bap böyledir. Bu bap
İbn-i Nahhas'ta 13-14. baplardır.
2- Hadis ve
sened çokluğu ile hadis ricalinden konuşmasındaki meziyeti: -İbn-i Nahhas'ın kitabı; hadis, şevahid ve
mutabaat çokluğu ile, büyük muhaddisler gibi ahad hadisleri değişik yollarla
tahric etmek, cerh ve tadil olarak hadis ricalinden konuşmak kitabının
meziyetleridir.
3- Görünüşte birbirine muarız olan hadisleri
uzlaştırması ve garip lafızlarının şerhiyle meziyeti:İbni Nahhas zahiri
birbiriyle çelişen hadisleri uzlaştırır. Garibini şerheder. Konudaki kaynakları
da zikreder. "îcti-had"ın müellifi yanında bu, nadirdir.
4- Sonuçtaki
meziyeti:İbn-i Nahhas sonucu bir mücahidin uzun uzadıya üzerinde durması
gereken iki önemli meseleye tahsis etmiş. Bu iki önemli mesele:
a- Mücahidin
bilmesi gereken şer'i hüküm ve edep b- Savaş hileleri ve oyunları ile bir nebze
bilgi İctihad Kitabının Meziyetleri
1- Simge
konusundaki meziyeti:İctihad kitabının sahibi, iktibas ettiği kitabın simgesini
ahr. Mesela T.S = Taberani'nin El-Evsatı, T.K =Taberani'nin el-Kebiri'dir. Bu
metod selefte çok görülen bir şeydir. Müellif aynı şekilde,, sahih, hasen,
zayıf, mürsel ve mevkuf hadisler için de simge kullanıyor. Tüm bunları İbn-i
Nahhas'ta göremiyoruz.
2-
Mukaddimedeki meziyeti. İctihad kitabının sahibi mukaddimesinde önemli bir
meseleye parmak basarak doğruyu yakalamıştır. Mukaddimesini her yer ve
zamanda, her yer ve meydanda çok ihtiyaç duyulan bir meseleye tahsis etmiştir.
Bu, mücahidin zafer kazanması için birinci şarttır. Bunun da ötesinde onsuz
mücahidin cihadı fayda etmez, abidin ibadeti kabul olunmaz. O da Kitap ve
sünnete sarılıp, dinde bidatta bulunmamaktır. İc-tihad kitabının sahibi, Kitap
ve sünnete yapışmanın vucubiy-yetini beyan etmiştir. Aynı zamanda dinde bidat
ihdas etmenin haramliğını, Allah'ın Kitabı'ndan ve Rasulü'nün sünnetinden yüz
çevirmenin kötü sonucunu da açıklamıştır. Düşüncesini Kitap ve sünnetteki
delillerle teyit etmiş, bunu da iyi yapmış, güzel toparlamış, düzenlemesini
muhkem yapmış ve çok güzel bir iş yapmıştır. Mustafa'ya (s.a.v) tabi olmaya
teşvik ederken şöyle der:Saadet ve yüceliği isteyen olur mu akıllı?insanlık
mürşidi Mustafa'nın irşadı olmadanYeterdi bana her durumda Allah'ın Rasulü İmam
olarak, Zeyd ve Amr'ı bırak senKendi zamanında Allah'ın Kitabı'nı ve Rasulü'nün
sünnetini terkeden, onlardan yüz çeviren bazı gençlerin durumundan şikayet
etmektedir. Onu şu şekilde dile getiriyor:Bu zamanda bazı gençler bitip
tükenmişler. Cehalet ve işsizlik onları, sofilerin saçmalıklarına ve tilki
"vücutçuların" saçmalıklarına gönül kaptırmaya götürdü. Şeytan da onları
kapladı. Kur'an ve Sünnet'ten uzaklaştılar. Onlar da Kur'an ve Sünnet'i küçük
gördüler. , "Desen ki:
"Allah" veya "Rasulü" dedi.Seninle alay ederler, azgın
münkirler gibi.Kalbim bana dedi: Onun sırrındanSırrımın sırrından; halimin
vasfındanDiyerek şuna gelir;Başlangıcı gerçekleşmişse bir davanınYalancı
lakaplarla, muhal ile telfik olur elbet.Allah rahmet etsin başka bir yerde
şöyle diyor:Ey tasavvufu seçenler!Nerde tasavvuf -ki hükmetsin- iftira
etmeyin!Diyanet, emanet ve takvaGötürdü onu, şiddetli, kupkuru dondurucu
rüzgar.Önceleri, tasavvuf tevazuykenŞimdi ise o bir kibir ve
böbürlenmedir."Bidatçılar hakkında şöyle der:Bidatçıyı bir yolda görürsen
sen başka bir yol tut. Kim bir bidatçıyı aşağılarsa Allah onu Kıyamet gününde
emin kılar. Sünnette az bir amel, bidattaki çok amelden daha
iyidir."İçtihad kitabmın sahibi İbni Nahhas'in iki kitabındaki bilgileri
bir araya getirdiği muhakkaktır. Çünkü İbni Nahhas bu tür kelamı
"Tenbih'ul-Gafilin" kitabında yazmıştır.
Sonuç bölümünü hilafet
ve kaza; bunların şartlan, hükümleri, adapları, yönetici için gerekli şeyler,
yöneticinin bil-nesi gereken hususlarına ayırmıştır.Bu İbni Nahhas'ta yoktur.
Bu kitabın kopyaları
hakkında öncelikle önemli bir şeye şaret etmek isterim. Bu kitabın kopyaları
vardır. Ancak, fotokopilerini aldığım 6 kopya vardır. Onlar:
1- 3. Ahmet
Kütüphanesinden (648 no ile) fotokopi çekilmiş. Şu anda Mekke'de 63 sayı ile
İlmi Araştırmalar Merkezinde bulunmaktadır.Bunu Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b.
Toğan -Hasan ). Ali el-Bedrani'nin oğludur- istinsah etmiştir. Kitap 258
evhadan oluşuyor. Her levhası 27 satırdan ibarettir. Çoğaltma tarihi 854 H'dİr.
Bu kitap müellifin kitabıyla karşılaştı-rümıştır. Onu çoğaltan diyor ki;
"Tek olan Allah'a hamdol-sun 854 yılının Sefer ayının ortalarında, Pazar
günü kitap karşılaştırıldı. Son oturum müellifin kabri başında yapıldı. Buna
hocalardan bir grup da hazır bulundu." Asıl olarak ve hatalarının azlığı
nedeniyle bu kitaba itimat ettim, aynı zamanda kopyalanmış en eski nüshadır
da. Onu, "asıl" kelimesine nisbetle elif (a) şeklinde gösterdim.
2- Başka bir
nüsha, Medine'deki Arif Hikmet Kütüpha-nesi'nden kopyalanmış. O da İstanbul'dan
396 nolu rakamlı kitaptan kopyalanmış. Şu anda Mekke'de "İlmi Araştırmalar
Merkezi" nde 49 no ile bulunmaktadır.
Bunu nesneden daha
öncekini yapan kişinin aynısıdır. O da İbn-i Toğan'dır. 217 levha, her levhada
27 satır bulunmaktadır. Bir önceki aslının tıpkısıdir.
Ben bu nüshaya gerek
duymadım. Bir Öncekiyle yetindim. Çünkü ikisi birbirinin benzendir.
3-
Türkiye'de üçüncü Ahmet Kütüphanesi'nde 1/649 rakamlıdan kopyalanmış. Mekke'de
yine İlmi Araştırmalar Merkezinde 96 rakamla bulunmaktadır. Onun kopyacısı
Mu-hammed b. Hasan ed-Tibi el-Ezheri eş-Şafii'dir. Nesh tarihi 877 H'dir. Kitap
çok iyi (bir) yazıyla yazılmış; ilk cüzün levha sayısı 217, her levhadaki
satır sayısı ise 13'tür. İkinci cüzü ise -ki onun kritiğini Muhammed Halid
İstanbuli yapmıştır. 356 levha her levhasında 13 satır bulunmaktadır,
4- Mekke-i Mükerreme'de Ümmü'l-Kur'a
Üniversite-si'ndeki Merkez Kütüphanesinden kopyalanmış nüshası. Onun rakamı
3182'dir. Halihazırda İlmi Araştırmalar Merkezinde 1054 rakamla bulunmaktadır.
İlmi Araştırmalar Merkezinde bu kitabın Ahmed b. Abdurrahim el-Iraki'nin 812 H.
senesinde neshettiği şeklinde açıklama yazılmış.Bu apaçık bir hatadır. Çünkü
onlar Iraki'nin takrizine itimat etmişler. Iraki'nin takrizin bitiminde şöyle
yazdığını biliyoruz.Onu Ahmed b. Abdurrahim b. el-Iraki 813 yılının,
Rebi-u'1-Evvel ayının 9'unda yazdı.Bu iki satırdan, onu neshedenin el-Iraki
olduğu vehmediliyor.Bu nüsha iyidir, az hatalıdır. Yardımcı olarak ona itimat
ettim. Ümmü'l-Kura'daki Merkez Kütüphanesine nisbetle M ile isimlendirdim. Bu
nüsha tashih edilmiştir. Kitap arasında 5 h kelimesini çok bulursun.
5- Riyad
Üniversitesi Kütüphanesinden kopyalanmış nüsha. Ancak bunun rakamını ve nereden
kopyalandığını bilmiyorum.Nasihi meçhuldür. Levha sayısı 253, satır sayısı
23'tür. Nüshada çok eksiklikler var, dolayısıyla ona itimad etmedim. Hattı fas
hattı, okunması çok zordur. Riyad Üniversitesine nisbetle kimi zaman ona
işaretle "r" simgesini kullandım.
6- Tunus
Milli Kütüphaneden kopyalanmış nüsha. Onun rakamı 4849'dur. İlmi
Araştırmalardaki rakamı 1055'tir. Levha sayısı 181, her levhadaki satır sayısı
29'dur. İçinde bazı hatalar olsa da iyi bir nüshadır. Yardımcı olarak ona başvurdum.
Abdussemi dışında ismini okuyamadığım nasıhı-nın ismine nisbetle büyük harfle
"a" simgesini kullandım. Bu nüshayı güç oranında karşılaştırılmş. Bu,
bulduğum ve kitap arasında sabit olandır.Bir nüsha daha vardır ki,
Nevadiru'l-Mahtutat'ta (Çeçen) onun müellifin nüshası olduğunu ve Türkiye'nin
Burdurşehrinde olduğunu söylüyor. Burdur şehrine gitmek için Türkiye'ye gittim.
Nüshayı karıştırdıktan sonra, onun müellifin hattıyla yazılmadığını, akisine
asıl olarak itimad ettiğim nüshadan daha eski olduğunu gördüm buna rağmen
ki-tab sel felaketine maruz kalmış. Onun çoğu tahrip olmuş. Islah için
düzenlendiğini gördüm. İçinde hataların olduğuna da dikkatleri çekmek
isterim.Allahtm! Yarattıklarının en hayırlısı olan Muhammed'e, aline ve
ashabına salat ve selam et...Allahim! Rabbim sanahamdederim... Senden şehadetin
en büyük mertebesini diliyorum. Şehadet ederim ki, senden başka ibadete layık
ilah yoktur. Bu şahitliğimi sana emanet ediyorum. Benden bildiğin her şeyden
sana istiğfar ediyorum. Ve sen görüneni ve gaybı bilensin.Bana verdiğin nimetleri
ikrar ediyorum ve onu artır. Şükür de artırmaya layıktır... Kuvvet, kudret ve
iradeden, senin azametine sığınıyorum. Günahlarımı da itiraf ediyorum. İktiraf
ettiğini itiraf eden, bağış denizinden muradını avuçlar.Ey benim ilahım! Umut
ellerinin bağlandığı şeylerden, kereminin bolluğundan cömertlik et.
Zenginliğine, fakirlik elini uzatana, nimetlerinden minnet ver. Arzu ve
umutların zayıf olanına merhamet et. Çünkü cömertliğin hazineleri in-fak ve
vermekle tükenmezler. Hata ve sürçmelerimizi affet. Örtü kalkmadan elden
kaçırdığımızı idrak etmeyi nasip et!. Rabbim! Güçlü, kuvvetli örtünü üzerimize
ger! Bolluk cil-babını yanımıza bırak. Razı olduğuna bizi muvaffak et. Basan
senin elindedir. Temenni ettiğimize bizi nail kıl! Sen kerem etmeye layıksın.
Nebi, salih ve şehitlerden nimet ettiklerinle bizleri hasret!Rahmetinle
bizleri saidlerle beraber Cennetinin ortasına bırak! Ve Allah'ım! Orada Kerim
yüzüne bakmakla bizi nimetlendir!Ve sen büyük fazilet ve büyük minnet sahibisin!.Rabbim!
Salat ve selamını, rahmet ve bereketini; malumatının sayısı, kelimelerinin
mürekkebi, yaratıklarının ağırlığı, yer ve göğünün dolusu kadar artırarak;
Mustafa olan nebinin, mücteba habibin ve rasulünün, eşrefi mahlukat olan
halilinin, yer ve gök ehlinin -değer olarak- en efdalı olanMuhammed üzerine
olsun. O ki, kendisine ölüm gelince; kadar yolunda hakkıyla cihad etti. Apaçık
sözüyle ve fiili le savaş ve cihada teşvik etti. Aralarında merhametli, kafîj
lere karşı sert olan al ve ashabı ile pak ve şerefli olan ze% çeleri ve
zürriyeti üzerinde de olsun. Her zaman zikrederi lerin zikri, gafillerin sehvi
ve bakanların bakışıyla berab,e daima kat kat artarak yenilenen salat ve selam
da onların üze rinde olsun. Ey cömertlerin en cömerdi ve ey merhame edenlerin
en merhametlisi.
Sonra! Bilinen bir
gerçektir ki, yaratıkların tümü A|[ lah'm malı ve kuludur. Şüphesiz Allah da
milkinde ve mul künde dilediğini yapar: O yaptığından sorulmaz. Onlar ise
sorulurlar.(Enbiya: 21/2İ)Neden istemedi? Neden olmadı? denilmez. Bununla beraber
kendi indindeki fazileti ve insanıyla, kendi katında değerli oluşundan dolayı
müminlerden nefislerini satın aldı. Bu değerli anlaşmayı mübarek kitabında
kaydetti. O dillerle okunur, tilavet edilir. Allahu Teala ta ezelden bu anlaşmanın
gerekliliğini Furkan'm muhkem ayetlerinde şöyle beliıjt mektedir:
"Hiç şüphesiz
Allah müminlerden -karşılığında onl^ ra mutlaka Cenneti vermek üzere- canlarını
ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar ve öldürürler ve
öldürülürler. Bu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir
vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız
bu alışverişten dolayı sevinip müjdele-şiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk
budur.(Tevbe: 9/111)
Bundan sonra canlarını
satın aldığı kişileri, bundaki büyük kazanç ve büyük fazilete teşvik ederek
canlarını tesli|n etmeye vefa göstermelerine irşad etmiştirEy iman edenler,
sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? "Allah'a ve
O'nun Rasu-lüne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda
cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. O da sizin günahlarınızı
bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan Cennetlere ve Adn Cennetlerin-dekî
güzel konaklara yerleştirir. İşte büyük mutluluk ve kurtuluş budur." (Saf:
61/10-12)Alışverişi ikrar edip, canı ve malı teslim etmede oyalananlara muhkem
kitapta ebedi okunacak bir hitap, bir azarlamayla onlara hitap ediyor:Ey iman
edenler! Size ne oldu ki, Allah yolunda savaşın denildiği zaman, yerinizde
ağırlaşip kaldınız? Ahi-ret hayatını bırakıp, dünya hayatına mı razı oldunuz?
Ama ahirettekine bu dünya hayatının yararı pek azdır.(Tevbe: 9/38)Daha sonra,
işi uzatıp oyalanmada ısrar etmelerinden uyarıp, savaşa çıkmanın vücubiyetinden
sonra onları geride bırakmakla korkutup tehdit etmektedir:Eğer savaşa
çıkmazsanız, o sizi pek acı bir azapla azaplandıracak ve yerinize bir başka
topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz.
Allah her şeye güç yetirendir.(Tevbe: 9/39)Kardeşlerim biliniz ki, hakikatte
din muameledir. Yakin sahibinin yolu en faziletli yoldur. Eşya, pazarlamacı ve
müşteri ile değer kazanır. Anlaşmanın lüzumundan sonra oyalanan zalim ve
müfteridir. Varlıklı olup gevşeklik gösteren, oyanalananın zemmi ile
cezalandırılması helal olur. Tevfİkten mahrum bırakılanın musibeti büyük olur.
İnanılması gereken şudur:Ecel kesindir. Rizık taksim edilmiş, hata eden isabet
etmez. Herkesin ölüm oku hedefe isabet etmiş ve her nefis ölümü tadacaktır.
Ezelde takdir edilenin elden gitmeşinden korkulmaz. Cennet de kılıçların
gölgesinde.[123]
•En büyük kanma ölüm
bardaklarından içmedir. Allah yolunda iki ayağı tozlanan kişiye Allah ateşi
haram kılar.[124](Allah yolunda cihad
için) bir dinar infak edene yedi yüz -başka bir rivayette- yediyüzbin dinar
olarak kendisine yazılır.[125]Şehit
Allah katında gerçekten diridir."(Bakara: 2/154)Ruhları yeşil kuşların
içinde olup, Cennette diledikleri yerde konaklarlar. Onların ruhları arşa
asılı kandilleri olan yeşil kuşların içinde, Cennette istedikleri gibi
gezerler.[126]Şüphesiz şehidin tüm
günah ve hataları bağışlanacağı gibi.[127]Şehid
ev ehlinden yetmiş kişiye şefaat eder.[128]
hadisine işaret etmektedir.Ve onu dost edinenlerden [129]yetmiş
kişiye şefaat e-der. Muhakkak ki o Kıyamet gününde büyük korkudan emin olur.[130]Ve
şüphesiz o ölüm üzüntüsünü bulmaz, mahşerin korkunç ve korkulu anlarını
yaşamaz.[131]Muhakkak ki o, ölümü
ancak bir cimcik kadar hisseder. Ölüm döşeğinin nice üzüntüsü ve sarhoşluğu
var. Cihadda tok ve uyuyan birisi muhakkak ki, haricinde oruç tutan ve geceleri
ibadet için kalkan kimseden daha hayırlıdır.[132]Allah
yolunda nöbet tutanın gözleri ateşi görmez.[133]Murabitın
ameli salihinin ecri kıyamete dek devam eder. Bir gün onun tek bir gününe denk
gelmez.[134]
"Onun rızkı
şehidinki gibi devamlı olarak kendisine sunulur. Bir günün ribabı, dünya ve
dünyanın içindeki-lerden daha hayırlıdır.[135]Şüphesiz
ki o, kabir fitnesinden ve azabından emin olur.[136]Ve
Allah kıyamette en güzel bir şekilde ona ikramda bulunur. Bunların haricinde
daha eşsiz fazilet ve bitmez tükenmez iyilikler var.Durum bu olunca akıllı olan
kişiye düşen şudur: Onu kazanmak bölüştürülmüş ise de bu rütbeye erişmeye
çalışması, ömrünü onun talebinde -ondan mahrum olmak olsa da-. harcaması
lazım. Cihad için sıvanması, cihad için koşması, ordu ve seriyyeleri
hazırlaması, infakta ve bağışta bulunması, malı ona kat kat verecek ve tezkiye
edecek olana borç vermesi, müşterisini oyalamadan canını vermesi lazım. Yaya
ve İrinekli, sıhhatli, hasta olarak Allah yolunda cihada çıkmalıyız. Yaya ve
binekli olarak Allah düşmanlarıyla cihad için Öne atılmalıyız. Büyük, engin ve
çok sayıdaki asker ve orduyu; İblisin aşağılık ve ayak takımı velilerine,
dinlerinden İslam'a girinceye kadar yahut aşağılanmış olarak cizye verinceye
kadar, veya canlarını bedenlerinden ayınncaya ve kafalarından taçlarını
alıncaya kadar süreriz. îlhad ehlinin ordusu sayıca fazla da olsa hezimete
uğrar. İnatçılar ordusu akıllarıyla öncü veya tedbirli olsalar da arkalarına
döner ve darmadağın olurlar. Dalalet ehlinin azimleri her ne kadar kendi
zatları erkek ve büyük de olsa onlar küçük ve dişidir.Görmüyor musun? Allah bir
müslümanı onlardan ikisine galip kılmış, akıl ve tedbirde erkeğin bir pay mı
dişinin iki payına denk kılmıştır:Sizden sabırlı yüz kişi ikiyüz kişiye, sizden
bin kişi onlardan ikibin kişiye Allah'ın izniyle galip gelir. Allah
sabredenlerle beraberdir.(Enfal: 8/66)Dolayısıyla tek başımıza ve toplu olarak
onlara uçmamız, yaya ve atlarla onlara saldırmamız, onlarla canımızla kanımızla
çarpışmamız gerekir. Yol bulmak için karanın çölüne ve denizin ortasına
girmemiz, dağlar gibi gemilerle denizin büyük ve çok dalgalan arasında
gündüzleri çıkıp her hava şartlarında kanatsız uçabilecek, at ve kuşları
geçecek ayaklara sahip bir gemi ile onlara varmamız; İslam bayrağım dağlar
gibi olan gemilerin tepesinde dalgalandırmamız, onunla upuzun mesafeleri
tahtaları üzerinde ayaksız ka-tetmemiz, karada denizdeki fırtınalarla
yürümemiz, koşmamız, dalgalan birbirleriyle çarpışan kişneyen atlarla geçmemiz
hareket etmemiz gerekir. Ta ki atlılar akını güvenli yere, en yüksek yerlere
dalsın; şehir ve kasabalar erlerin kılıç ve mizraklarıyla ezilip ufaltılsın;
her birimizin gürültüsü olan keskin kılıçla gecelemesi, baharı olan bir savaş
için çarpışma ile sabahlaması gerekir. Ayrıca şiddetlenen savaşın bol yağmuru
da var. Bu arada ölüm çağmanın sesine muti olarak lebbeyk demesi, yere yıkılıp
ölse de sese tabi olması gerekir. Tüm esir ve dertlilerin kurtuluşu için çaba
göstermemiz, sevilen ve değerli olan herkesi avlamamız, şirk hamilerini ve
yardımcılarını cellatçıların eliyle ortadan kaldırmamız, demirlerin uçlarını
küfrün davetçilerinin üzerine koyup gizledikleri örtüleri yırtmamız, müşrik ve
kafirlerin kanıyla günahların pisliğinden ve necasetinden temizlenmemiz, sabır
yorganını; kahraman ve yiğitlerden oluşan ordunun saf tuttuğu, tozun dumana
katıldığı, savaşın her yerinde mızrakçılar ile okçuların birbirine
dolandıkları, atıcıların ok ve mızraklarıyla atıştıkları, savunma
pozisyonunda-kilerin sıkıştıkları, (zırhlarla kendilerini korumuş) yiğitlerin
mızrak uçlarıyla birbirlerini dürttükleri, mızrak boğumlarının mızraklarla
boğuştuklarında, kavmin kılıç avuçlarıyla musafaha ettikleri, ölüm cezasının
ruh sevgisini aniden alıp1 götürdüğü, nefislerin mücadele edenlerin eliyle
alındığı, alicenap ve nesil sahiplerinin başları üzerinde ecel taşlarının
dönüp dolaştığı, keskin ve beyaz kılıçların toz duman ve karanlıklar içinde
parıldadığı, kanın hançerlerle boğazdan oluk oluk aktığı savaşta sabır
yorganını kendimize sarmamız gerekir. Orada! Evet orada Cennetin kapıları
açılır, tahtı yükselir, taşları konur, yaşıt sevgili huriler ortaya çıkarlar.
Çaba ayakları üstünde dayanmaya çalışıp onu ister, kılıçların darbeleriyle
boyunlarından vuruldular, ölümün acı tadını tattılar, fani hayatı baki olan
hayata karşılık sattılar. Ondan sonra hiç su sam ayacakları şehadet kaynağına
varıp ondan içtiler. Ticaretleri kar etti ve en mutlu insanlardan oldular.
İşte bunlar satışlarında kar edenlerin ta kendileridir:Allah'ın kendi
fazlından onlara verdikleriyle sevinç içerisindedirler. Onlara arkalarından
henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler.(Al-i İmran: 3/170)Allahım! Sana
niyaz avuçlarını açıyoruz. Bizleri onlardan kıl! Kıyametin olacağı zaman
bizleri onlardan ayırma! Bizleri fazlından seni bizden razı edecek, sırtımıza
ağır gelen ve sıkıntı yaratan günahlarımıza bir bağışlanma, nefislerimizden
sana sunduğumuzda senden bir fazilet ve minnet olarak bizden kabul buyuracağın
şehadeti nasib et. Rica ettiğimiz ve umduğumuz şeyde hayal kırıklığına
uğramamızdan keremin uzaktır. Sen rahmet edenlerin en merhametlisisin.Bu
asırda cihadın izlerinin silinip görünmediğini, ateşler içerisinde nurunun
söndüğünü, gecesi dolunayken karardığını, gündüzleri aydınlıkken karardığını,
dalları yapraklıyken solduğunu, güzelliği parlarken bunun söndüğünü,
kapılarının kapatılıp çalınmaz olduğunu, sebeplerinin ihmal edilip
diriltilmediğini, atlarının dinlendirilip seğirtilmedik-lerini, davul,
darbukalarının susup hareket ettirilmedikleri-ni, aslanlarının çöküp ayağa
kalkamadıklarını, aşağılık kafirlerin ellerinin müslümanlara uzatıldığını ve
bunun tutulmadığını, İslam düşmanlarına yönelik kılıçların ebediy-yen
kınlarına karşı koyulduğunu, onlara karşı seferberlik dilinin kesildiğini,
onlannkinin ise iman ehli içerisinde bağırmaya başladığını, isteyeni olmadığı
için şehadet gelinin dul kaldığını, insanlar kendileriyle muhatap
değillermiş-cesine cihadı ihmal ettiklerini, çalışma yaygılarını ondan
dür-düklerinden, dünyanın geçici nimetlerine heveslenerek ça-kılanlardan, ölüm
korkusundan, endişesinden, cihadı terke-denlerden, infaktaki cimriliğinden ya da
tamahkarlığından dolayı ondan yüz çevirenden, yahut ondaki bol sevaptan bihaber
olandan yahut ahirete karşılık dünya hayatına razı olandan -"Ahirete
karşılık dünya hayatı ne azdır." (Tev-be: 9/39)- başkasını görmeyince
istedim ki, uykudaki arzuları uyandırayım, oturmuş azimleri ayağa kaldırayım.
Donmuş sırları yumuşatayım. Gizlenmiş nurları açıklığa kavuşturayım. Tüm
bunları cihadın fazileti onu teşvik, Allah'ın yanında cihad ehli için
hazırladığı bol mükafat ve ona güzel dönüş, murabıt ve şehit kullan için
hazırladığı ve said-ler diyarındaki ihsan ile yaptığı vaadi hakkında toplayacağım
bir telif ile yapmayı istedim. Bunun üzerine Allah subhanehu ve tealaya
istiharede bulundum. Boyun eğmenin, itaatin iplerini ona verdim. Tüm güç ve
kuvveti ona tevdi edip insana hasıl olabilecek her türlü unutkanlıktan O'na
sığındım. Meşhur kaynaklardan yararlanarak bu kitabı telif ettim. Onu tedvin
edilmiş şu eserlerden seçtim:
1- Abdullah
b. Mübarek'in Kitabu'l-Cihad'ı. Bildiğim kadarıyla bu kitap bu hususta yazılmış
ilk eserdir.
2- İmam
Abdurrezzak b. Hemam es-Sanani'nin Musan-nef'i.
3- İmam Said b. Mansur el-Horasani'nin
Kitabu's-Sü-nen'i.
4- İmam
Ahmed b. Hanbel eş-Şeybani'nin Müsned'i.
5- İmam Ebubekr Abdullah b. Muhammed b. Ebi
Şey-be'nin Musannifi
6- İmam Ebi
Abdillah el-Buhari'nin 'Sahih'i
7- İmam
Müslim b. Haccac en-Nişaburi'nin 'Sahih'i
8- İmam Ebu
Davud es-Sicistani'nin 'Sünen'i
9- İmam Ebu
İsa et-Tirmizi'nin 'Cami'i.
10- İmam Ebu Abdurrahman en-Nesai'nin
'Sünen'ül-Kübra'sı
11- Ebu
Abdullah b. Mace el-Kazvini'nin Süneni
12- İmam Ebu
Avane Yakub b. İshak el-Mehrecani'nin Sahihi
13- Ebu
Ya'la el-Musıli'nin Müsned'i.
14- İmam
Ebubekr el-Bezzar'm Müsned'i.
15- İmam
Ebul Kasım et-Taberani'nin üç mücemi.
16- İmam Ebu
Hatem b. el-Hıbban'm Sahihi.
17- İmam Ebu
Bekir Muhammed b. İbrahim b. el-Mun-zir'in 'Kitabu'l Evsat'i fi's-Süneni vel
İcmai vel İhtilafi. Bu çok değerli bir kitaptır. Onbeş ciltten oluşmaktadır.
18- Ayır
müellifin Kitabu't-Tefsir 'i.
19- İmam Ebu
Abdullah el-Hakim'in el-Müstedrek Aia Sahiheyn'i.
20- İmam Ebu
Bekr el-Beyhaki'nin Sünen'ül-Kübra
21- Aynı
müellifin Kitabu Şuab'ul İman'ı.Allah onların tümünden razı olsun. Bizleri ve
onları il-| liyyin cennetinde toplasın. Bunlara güvenilir daha başka ki tablan
da ekledim. Şunlar gibi:
22- İbn Ebi
Hatem'in Tefsir'ul Kuranil Azim'i.
23-
Kurtubi'nin tefsiri
24- Onun
Kitabu't Tezkire'si.
25- İbn Munzir'in Kitabu'l İsraf ala'l Mezahib'il
Eş-
26-
Rafıi'nin "Şerhü'l-Kübra"sı.
27- Onun 'Er
Ravza* adlı eseri.
28- İbn
Abdusselam'ın Şerhu Muhtasar'ı, İbn Hacib alaf Mezhebi'1 İmam Malik'i.[137]
29- İmam Ebu
Hanife mezhebi üzerinde el-Hidaye Fi Şer-hilBidaye [138]
30- İmam
Ahmed b. Hanbel mezhebi üzerindeki el-Muğ-fni kitabi/ Allafr hepsinden razı
olsun.
Bunlara başka şeyleri de ekledim. Bunları yerlerine da- yandırdım. Ki
inşaallah sen göreceksin. Şifau's-Sudur kita-J bınm bazj cüzleri bu
cümledendir.[139]Onu İskenderiyye
limanında dört büyük kitap şeklinde| gördüm. Kitap amellerin fazileti
hakkındaki hadisleri içer-j mektedir. Müellifi usul ve füru olarak acaib şeyler
hususun-1 da kitabını yazmış. Onda ölü diri her şeyi toplamış, olduk-İ ça
kapsayıcıdır. Hadisleri senetten soyut, tashih ve tadif (etmek)ten halidirler. Onlan
nakletmekle ruhsata tabi oldum ve bir kısmını seçtim. Onları asıllarına
dayandırdım. Çok eskiden bazı Hafız tenkitçi hocalarıma cihadın fazileti hususunda
yazılmış en iyi kitabı sorduğumda öncekiler ile sonrakilerin tasnif ettikleri
arasında en iyisinin hafız Behaud-din Ebi Muhammed el-Kasım b. Asakir'in kitabı
olduğu söylendi.[140]Yaklaşık
oniki sene onu aramaya koyuldum. Onun birazını görmek için yanıp tutuşuyordum.
Neticede iki cilt halinde önüme düşüverdiler. Kitabı, iki elle tutup mürekkep
yerine altın ve gümüşle yazılması gerektiğini gördüm. Çünkü o bu alanda tasnif
edilmiş en kapsamlı ve bu babta telif edilmiş en yüce ansiklopedidir. Ancak şu
var ki, müellifi senet ile bunların farklı tariklerini ve bablarını çok iyi
getirmekle sahabeden bir cemaatten gelen tek Iafızh hadisleri tekrar etmekle
onunla ilgili ahkam kitaplarındaki en layık bab-ları zikretmekle ve ahiret
talibi için fazla önemi olmayan hadisleri zikretmekle meseleyi uzatmıştır.
Kitaba muteber bir kriter gözüyle baktığımda gördüm ki, ihtisarı halinde kitabın
ancak beşte biri kalır. Halbuki müellif bu kitapta olan bir şeyi ihmal etmiş,
özlerin özü olan sahih hadisleri illetli olanlardan ayırdetmemiş, beyan
etmemiştir.Şüphelerin giderilmesi için hadislerin garip lafızlarını açıklamamış.
İsnad ve metinlere hiçbir şey eklememiştir. Ancak bab içerisinde çok nadir de
olsa yapmıştır.Zikredilen kitaplarda görmediğimi ve seçilmesi gerekeni seçtim.
İhtisarı tercih ettiğimden kitaptaki diğer hadislerden vazgeçtim.Bu kitabı
tehzib, bablandırma, akranı ve benzerleri gibi her hadisi düzenlemede hadisteki
müşkillı[141]garip[142]
lafızla-n açıklamayı genellikle sahih hadisi illetli ve zayıfından ayir-detmede
mücahidin anlaması ve Önem vermesi gereken şeylerin hükmünü açıklamada fazla
çabayı esirgemedim. Se-nedleri getirmek yerine, onları yorumlamakla iktifa
ettim. Belki de sağnağının çokluğundan çok, çisisinin azlığıyla yetindim.
Anlamamın kısır, kulaçlarımın kısa, azmimin küçüklüğüne, kanatlarımın kırık
oluşuna, arzumun çok fazla olmasına, aczimin apaçık oluşuna, yardımcımın
olmamasına rağmen, ancak Rab subhanehu ve teala kınk kalplerin yarımda,
taksiratlı ona yalvardığında, O onun hatasını örter ve onu düzeltir. O bana
yeter ve kafidir. Ve kitaba "Meşariu'1-Eş-vak ila Masan'il-Uşşak ve
Mesiru'l-öaram ila Dari's-Selam" ismini verdim. Onu otuz üç bap ve bir
sonuç şeklinde tertib ettim.
Birinci bap:
Kafirlerle cihad etmenin emri ve vücubu ile Allah yolunda cihadı terkeden ve
gaza etmeden ölen hakkındaki şiddetli azap hakkındadır.
İkinci bap:
Allah yolunda cihad etme ve mücahidlerin fazileti bu bap altında fasıllar var.
Üçüncü bap:
Allah yolunda cihadın hacca üstünlüğü.
Dördüncü bap:
Allahu teala yolunda cihad etmeye teşvik hakkında.
. i
Beşinci bap:
Allahu teala yolunda cihad etmeye koşmak ve bunda acele etmenin fazileti.
Altıncı bap:
Gece gündüzü Allahu teala yolunda cihad etmekle geçirmenin fazileti.
Yedinci bap:
Allahu teala yolunda yürüme ve tozlanmanın fazileti hakkında.
Sekizinci bap:
Denizde cihad etmenin karada cihad etmeye üstünlüğü, denize bakma ile Allahu
teala yolunda tekbir getirmenin fazileti hakkında.
Dokuzuncu bap:
Allahu teala yolunda infak etmenin fazileti.
Onuncu bap:
Allahu teala yolunda infak etmede, cimrilik y-c pmada terhibi-ve bu hususta
gelen şiddetli ceza.
Onbirinci bap:
Allah yolunda savaşçı erleri donatma. Onların ehillerine birilerini halef
bırakma ve mücahidlerin ailesine birilerini halef bırakıp bunun ehlinde hıyanet
etmesi hakkında gelenler.
Onikînci bap:
Mücahidlere yardım etme, levazım vs. ile onlara destek verme, onları yedirme,
onlara hizmet etme, onları yüreklendirme, onları uğurlama vs. nin fazileti.
Onüçüncü bap:
Allahu teala yolunda cihad amacıyla at besleyip, ona infak etmenin fazileti
hakkında.
Ondördüncü bap:
Atlara hizmet, onlara bağlanmanın fazileti, ondan övülen ve zemmedilenin zikri
ile kahkül ve kuyruklarının kesilmesinin nehyi.
Onbeşinci bap:
Mücahid ve murabıtın yaptığı amelin namaz, oruç ve zikirden daha iyi olduğuna
dair.
Onaitıncı bap:
Allahu Tela yolunda sınırda nöbet tutma ve bu şekilde ölmenin fazileti.
Onyedinci bap:
Allahu Teala yolunda nöbet tutmanın fazileti.-
Onsekizinci bap: Allahu tealanın yolunda korkutmanın fazileti.
Ondokuzuncu bap: Alîahu teala yolunda saf tutma ve onda durmanın fazileti.
Yirminci bap:
Allah (c.c.) yolunda atışı öğrenmenin fazileti ile onu öğrendikten sonra
terketmenin günah oluşu.
Yirmibirinci bap: Mücahidlerin kılıçları, mızrakları ve] hazırlıklarının fazileti.
Yirmiikinci bap: Allahu teala yolunda yaralanmanın] fazileti.
Yirmiüçüncü bap: Allahu teala yolunda bir kafiri öldür-] menin fazileti.
Yirmîdördüncü bap: Yürekli adamın veya az sayıdaki! bir cemaatın, çok sayıdaki düşmanın
içine dalmasının fazileti.
Yirmîbeşinci bap: İki ordunun karşılaştığı gün kaçan ve- ] ya arkasını dönenin günahının
şiddeti.
Yirmialtıncı bap: Cihaddaki ecrin ancak salih bir niyetle hasıl olacağı ve niyetin
kısımları.
Yirmiyedinci bap: Allahu teala yolunda savaş için çıkanın savaş olmadan da ölse şehit
olduğuna dair ve Allah yolunda hastalanma ve başın ağrımasının fazileti.
Yirmisekizinci bap: Şehadeti istemeye, ona hırslı olmaya teşvik, onun peşine düşüp ona
nail olanların zikri.
Yirmidokuzuncu bap: Allahu teala yolunda şehid olarak ölenlerin fazileti.
Otuzuncu bap: Ganimete ihanetin haram oluşu ve
bunun büyük bir günah oluşu ile Allahu teala yolunda ganimete ihanet edip de
sonra öldürülenin şehid sayılmayacağına dair delil.
Otuzbirinci bap: Müslüman esirlerin kurtarılması, fidyeleri vacip olanlar ve onların
kurtarılması için seferber olma, savaşma.
Otuzikinci bap:
Özet olarak Nebi'nin (s.a.v) gazve ve se-riyyelerine işaret ile ondan sonra
gelen müslümanlarm bazı gaza ve fetihleri.
Otuzüçüncü bap:
Yiğitliğin övülmesi, korkaklığın yerilmesi, ikisinin hakikati, onların tedavi
ve keyfiyeti ve se-
leften bazı yiğit ve
kahramanların zikri.Sonuç ise iki kısımdır:
Birinci kısım:
Mücahidin bilmesi gereken hüküm ve seri adablar.
ikincisi:
Savaş, hile ve entrikaları hakkında kısa ve öz bir bilgi.Mutlak zengin olan
Allah'a fakir elleri uzatıp; beni muhlislerden kılmasını dilerim. İhtiyaç,
yoksulluk ellerini O'nun genel kereminin buyruğuna bağlayarak, onu Kıyamet günü
için bir azık kılmasını isterim. O'nun bol affının kapısında, aciz ve
taksiratını itiraf ederek tüm hatalarımı örtmesini dilerim. Beni "Dünya
hayatında bütün çabaları boşa gitmiş olan ve kendileri de iyi iş yaptıklarını
sanan kimseler.(Kehf: 18/104) den kılmaması için O'na yalvarıyorum.Onun bol
feyzinden, işin zorunda ve kolayında, özelde ve genelde olanda yardım diliyorum.
O'na tevekkül eder ve O'nun ipine sarılırım. O bana yeter ve ne güzel vekildir.
Bu bölüm; kafirlerle
cihadın emri, bunun vücubu, Alla-, hu teala yolunda cihad etmeyi terkeden veya
gaza etmeden Ölen hakkındaki şiddetli azap ile ilgili gelen haberlerle ilgilidir.Allah
(c.c.) Kitabında şöyle buyuruyor:
"Savaş hoşunuza
gitmediği halde üzerinize yazıldı. Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin
için hayırlıdır ve olur ki sevdiğiniz şey de, sizin için bir serdir. Allah bilir
de siz bilmezsiniz (Bakara: 2/216)Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz
Allah işitendir, bilendir.(Bakara: 2/244)Eğer Allah'ın insanların bir kısmı ile
bir kısmını engellemesi olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak
Allah, alemlere karşı büyük fazl ve ihsan sahibidir. (Bakara: 2/251)Müşrikleri
bulduğunuz yerde öldürün, onları tu-tuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit
yerlerini kesip tutun.(Tevbe: 9/5)Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve
Ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Rasulü'nün haram kıldığını haram
tanımayan ve hak dini din edinmeyenler-le, küçük düşürülüp cizyeyi kendi
elleriyle verinceye kadar savaşın.(Tevbe: 9/29)Eğer Allah'ın insanlardan kimini
kimiyle defetmesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın
isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak ki yıkılır giderdi. Allah kendi
dinine yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlü olandır,
aziz olandır."
(Hac: 22/40)İmam Ebu Abdullah el-Halimi[143]
imanın bölümleri konusunda şöyle der: Allah subhanehu beyan etti ki, eğer
Allah müşrikleri müminlerle defetmeseydi, müslümanları onlara musallat kılıp
onları İslam diyarından kovmasaydı, güçlerini kırmasaydı ve topluluklarını
dağıtmasaydi, muhakkak ki şirk yeryüzüne galip gelir, din ve diyanet ortadan
kalkardı. Bundan kesinleşti ki, dinin baki olması, ehlinin ibadet için
yayılmasının sebebi cihaddır. Bu konumda olan bir şeyin imanın rükunlarından
biri olması müslümanların da var güçleriyle ona istekli olmaları onaraşır.[144]Allahu
Teala şöyle buyuruyor:Kafirlerle karşılaştığınızda boyunlarını
vurun."(Muhammed: 47/4)Onun anlamı onu öldürmeniz gerekir. Müşriklerle ve
Allah'ın düşmanlarıyla cihad etmeyi ve savaşmayı emreden ayetler gerçekten
çoktur.
1-
Sahiheynde Ebu Hureyre (r.a.) Rasumllah'm (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet
eder:İnsanlarla 'La ilahe illallah'ı deyinceye kadar savaşmakla emrolundum.
Bunu söylediklerinde onlar, kanlarını ve mallarını Allah'ın hakkı hariç benden
korudular. Onların hesabı ise Allah'a aittir.[145]Bu
hadisi sahabeden bir cemaatten sahih, sünefi, müsned ve mecaim sahipleri
rivayet etmiştir. Gaye onuAtirmeJjle meseleyi uzatmak değildir.
2- Ebu Davud
Maklml'dan[146] o da Ebu Hureyre'den
(r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini rivayet eder:Her emir ile beraber
-ister iyi olsun, ister facir olsun-cihad üzerinize vaciptir. Her müslümanın
arkasında -ister iyi olsun ister facir, büyük günahları da işliyorsa- namaz
kılmak üzerinize vaciptir."
3- Enes'den
(r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediği rivk-yet edilir:Üç şey imanın
ashndandır; La ilahe illallah diyenden el çekeriz. Yaptığı bir günahla onu
tekfir etmez, yine bir amelinden dolayı onu İslam'dan çıkarmayız. Cihad Allah
Azze ve Celle'nin beni göndermesinden, ümmetimden en sondakilerin Deccal ile
savaşmalarına kadar devam eder. Zalim olanın zulmü, adil olanın da adaleti onu
iptal edemez; İman takata göredir.[147]
4- İbn
Hasasise'den[148] Rasulullah'a (s.a.v.)
İslam üzerine biat etmek için geldim. Bana Allah'tan başka ilah olmadığına,
Muhammed'in onun kulu ve Rasulü olduğuna şahid-lik etmeyi, beş vakit namaz
kılmayı, ramazan orucunu tutmayı, zekat vermeyi, hac etmeyi ve Allah yolunda
cihad etmeyi şart koştu.Ey Allah'ın Rasulü! İkisine gelince, ben onlara güç
getiremem. Benim malım on tane devedir. Onlar da çoluk çocuğumun sütü ve
merkebidir. Dolayısıyla zekatı veremem. Cihada gelince, arkasını dönenin
Allah'ın gazabına uğrayacağını söylüyorlar. Bu nedenle savaşa girdiğimde ölümü
istememekten ve nefsimin korkmasından korkuyorum." Ra-sulullah ellerini
açıp hareket ettirdi ve:Sadaka yok, cihad da yok, o zaman ne ile Cennete gireceksin?"
Sahabi dedi ki"Ey Allah'ın Rasulü sana biat ediyorum." Bunun üzerine
tüm onlar üzerine benden biat aldı.[149]Beyhaki
Süneni Kübra'sında Abdullah b. Cafer[150]o daUbeydullah
b. Amr[151] o da Zeyd b. Enise'den[152] o
da Cebele b. Suhaym'den[153] ona
da Ebu'l Musni el-Abidi[154]sasiye'den
işittiği ve hadisi rivayet etmiş.
5- Seleme b.
Nufeyl'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir[155] Der ki:Ben Rasulullah (s.a.v.) ile otururken
bir adam girip şöyle dedi:Ey Allah'ın Rasulü! Atlar salıverilmiş ve silah
bırakılmış. Bazıları savaşın artık olmayacağını, savaşm bittiğini iddia
ediyorlar." Rasulullah (s.a.v.) dedi ki:alan söylüyorlar. İşte şimdi savaş
zamanı geldi. Ümmetim bir grup Allah yolunda cihad etmeye devam edecektir.
Muhalif olanlar, onlara zarar vermez. Allah onlarla bir kavmin kalplerini
kaydırır ki, onlarla onları rızıklandırsın. Kıyamet kopuncaya kadar
savaşırlar. İyilik daha atların kaküllerine Kıyamet gününe, savaş bitinceye ve
Yecuc ve Mecuc çıkıncaya dek bağlıdır.[156]İbn
Hibban Cubeyr b. Nefir, Nevvas b. Seman tarikiyle rivayet etmiş. Der
ki;Rasulullah'a bir fetih nasip oldu. Ona varıp dedim ki:Ey Allah'ın Rasulü!
Atlar salıverildi... hadisi.Nesai'nin rivayetine benzer bir şekilde rivayet
etmiş. Mevarid'uz-Zeman, el-Cihad Babu devami'I-Cihad s. 389-90. Bu rivayetle
Seleme'nin rivayetinde geçen müphem adamın Nevvas olduğunu da öğrendik.Konudaki
hadise Cabir'in rivayeti de şahidlik etmektedir.Ümmetimden bir grup kıyamete
dek hak üzere savaşacaktır.[157]
6- Enes'den
(r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilmiş:Malınızla, canınızla,
elinizle ve dilinizle müşriklerle savaşınız.[158]
Hadisteki 'dilinizle' sözü, hoşlanmadıkları ve duyulması onlara zor gelecek
saldırı ve ağır söz vs.yi onlara işittirin demektir.
7-
Vasile'den[159] (r.a) Nebi'nin (s.a.v.)
şöyle dediği rivayet edilir:Her imamın arkasında namaz kılınız. Her ölünün
üzerinde namaz kılınız. Her emirle beraber cihad ediniz.[160] İbn Mace ve Hafız Behauddin İbn Asakir'de
Kitabu'l Fa-zl'ıl-Cihad'da rivayet etmiştir. Hadis hasendir demiş.
8- Ali'den
(r.a.) o da Nebi'den (s.a.v.) şu rivayet edilmiİslam sekiz paydır. İslam bir
paydır, namaz bir pay,zekat bir pay, hac bir pay, cihad bir pay, Ramazan orucu
bir pay, emri bil maruf bir pay, nehyi anil münker bir paydır. Payı olmayan
kaybetmiş.[161]Ebu Yala el Musili ve
başkaları, Haris[162]o
dMİi'den rivayet ettiği tarikiyle rivayet etmişlerdir.Derim ki; ondaHubbeyb b.
Habib var. Ebu Zer'a onu zayıf, İbn Mübarek onu terketmiş ve Yahya b. Muin onu
tanımamıştır. İbn Adiy sikalardan hadisler rivayet eder ki, ondan başka hiç
kimse rivayet etmez der. Muhammed b. Osman b. Ebi Şeybe sıkadır der. Lisanul
Mizan: 1/174.Derim ki, Ebi Zera'nın onu zayıf görmesi ile onun ve İbn
Mübarek'in onu terketmelerinin sebebi İbn Adiyy'in "sikadan rivayet
ettikleri hadis? lerle münferid kalıyor" sözü olduğunu öğrendik. Yahya b.
Muin'e gelii ce, bir şahsın durumunu bilmediğinde "onu tanımıyorum"
der ki, bu tecrih sayılmaz. Burada muteber olan İbn Ebi Şeybe'nin onu sıka
sayma sidir. Çünkü hücceti hıfzeden, hıfzetmeyene tercih edilir. Bu babta old
ğu gibi hele hele başkası ona muvafakat etmişse tabiatıyla tercih
edilfijTafsile gelince Şabi'nin onun hakkındaki sözünün doğruluğu varsa-yılması
halinde, onun gayesi Rasulullah'ın (s.a.v) hadisinde değil de görüşünde yalancı
olduğudur. Bunu bizzat Şabi'nin ondan olan rivayeti ve ona olan övgüsünden
anlıyoruz. Şöyle diyor: "Yanımda tabiinden seçkin sekiz kişi bulundu.
Onlardan en seçkinleri Suveyd b. Gafle ve el Haris el-Hemedani idi. Bu nedenle
Ahmed b. Salih el-Mısri der ki; ha-disle yalancı sayılmamış, Sabi görüşünde onu
yalancı görmüş. Hafız İbn Abdil Birr "onun Ali'ye olan aşın sevgisi ve onu
başkalarına üstün görmesinden dolayı hakkında konuşulmuş" diyor.İbn Sad
"onuivkötü sözleri var, görüşünde zayıftır" der. Bu imamdan gelen bu
sözler söz konusu tabiin hakkında zayıf noktayı belirtiyor. O da sade
görüşüdür. Çünkü o, Ali'yi tüm sahabeden üstün görüyordu. İbn-i Sad'ın
söyledikleri sözler insaflıdır. Bu nedenle Hafız İbn-i Hacer "Şabi'nin sadece
onu görüşünde yalancı gördüğünü" kesin olarak ifade etmiştir.İbrahim
en-Nahai'nin "O itham olunmuş" sözüne gelince, bizzat kendisi bunu
açıklamaktadır. Haris dedi ki; "Kur'an'i üç yaşında, vahyi ise iki senede
öğrendim." Kadı Iyad "bazıları buradaki vahiyden kasıt, yazı ve hat
sanatı olduğunu tefsir etmişler." Aynısını Hattabi de söylemiştir. Ancak
mezhebinin kabihliği, şia mezhebindeki aşırılığı, Ali'ye vasiy-yet edildiği
iddiaları, Nebİ'nin (s.a.v) ona vahyin bir kısmını sır olarak verdiğini, başkasının
muttali olmadığı gâybi bilgileri -zanlannca- kendisine verildiği hususları
bilinince bu hususta da Haris'e kötü zanda bulunuldu. Onun hakkında bunlar
söylendi.Derim ki "Zannm bir kısmı günahtır.Zan haktan hiçbir şeyi ifade
etmez.Müminin şahsiyeti söz konusu olduğunda, onun sebebiyle hüküm ve
sünnetlerin bir çoğu atalete uğrama söz konusu olduğunda zandan oldukça
kaçınmak lazım. Buradan hareketle biliyoruz ki; kurdun Yusuf'un (a.s.) kanından
beri oluşu gibi, Haris de Rasulullah'ın (s.a.v) hadisinde yalandan
beridir.Onun şialığına gelince, Hafız İbn Hacer (r.a) der ki; öncekilerin örfünde
şiacılık, Ali'nin Osman'a olan üstünlüğüne itikad etmek, Ali'nin savaşlarında
isabetli, muhaliflerinin ise -şeyheynin takdim ve tafdilinden sonra- hatalı
olduğuna inanmaktır. Bazıları Ali'nin Rasulullah'tan (s.a.v) sonra en efdal
insan olduğuna da inanmış olabilir. Bunu düşünen muttaki, dindar, sadık ve
müctehid ise -Özellikle de buna davet etmiyorsa- sadece bundan dolayı rivayeti
reddedilmez.Bu böyle el-Haris'i sika görenlerden birisi deMuhammed b.
Sirin'dir. O şöyle diyor:İbn-i Mesud'un arkadaşlarından beş kişi vardı ki,
onlardan ilim. Dördünü gördüm, Haris'i göremedim. Haris onlara tafdil
edilirdi.Rasulullah'ın (s.a.v) iki torunu Hasan ve Hüseyin'in yanında da Ha|
ris sikaydı. Ondan Ali'nin (r.a.) hadislerini sorarlardı.İşte cerh ve tadil
imamı, Yahya b. Muin, Haris hakkında konuşana ba| şını kaldırmamış ve "o
sikadır" demiş. Ahmed b. Salih İse el-Haris el-Avaİ sikadır. Ali'den
rivayet edileni ne iyi hıfzetmiş ve ne güzel yapmıştır.Haris'i sika görenlerin
başında İmam Ahmed b. Hanbel gelmektedil Bu meyanda ona uymaktadır. Bu da iki
nedenden dolayıdır:Birincisi: Ali'nin arkadaşı Asım b. Damra hakkında "O,
Haris b, Avar'dan daha üstündür. Ve o benim yanımda hüccettir" demektedir.
(Arapçada) efal-i tafdil, üstün kılma, müşareketi gerektirir. Eğer Haris Ahmed
b. Hanbel'in yanında sika olmasaydı, "Haris'ten daha üstün" ve
"o benim yanımda hüccettir" sözü çelişirdi. Bu takdirde yerme övmeye
benzerdi. "Bu kılıç sopaya benzer" babından olurdu.İkinci husus:
Sünnette ihtilaf edilmesi halinde kendisine başvurulacak derecede
"imam" kılan Müsned'ine ahkam ve sünnetlerle ilgili'bir çok hadisi
ondan rivayet edip getirmesidir. Şunları söyleyen de İmam Ah-med'dir.
Rasulullah'tan (s.a.v) helal, haram, sünnet ve hükümlerle ilgili bir şey
rivayet ettiğimizde, senetleri sıkı tutarız. Nebi'den (s.a.v) amellerin
fazileti, bir hükmü koymayan veya kaldırmayan hususlarda bir şey rivayet
ettiğimizde senetlerde müsamahalı davranırız. Her halükarda Haris hakkında
söylenenler Muhammed b. İshak hakkında söylenenlerden daha çok değildir. Hişam
b. Urve (r.a) ona yalancı demiş, arkasında da İmam Malik (r.a) onu bunda takip
etmiştir. Tüm bunlar akranların birbirleri hakkındaki sözleridir. Açıklandığı
gibi bu tür sözlere iltifat edilmez.Bu vesileyle derim ki, Haris'in sika olduğu
şüphesizdir. Onun hakkında konuşanların bir hücceti de yoktur. İlim Allah
indindendir. İhtilaf ettikleri hususlarda kulları arasında hüküm verendir.Tüm
bunlar için bakınız:Tarihu Osman b. Said ed-Darimi s: 90-91Tahkik Dr. Ahmed
Nunı's-Seyfİbn Ebi Hatem, El-Cerhu ve't-Tadil: 3/79îbn Hayyan
Kitabu'l-Mecruh'in: 1/222Tahkik: Mahmud İbrahim ZayidTehzibu'l-Kemal:
1/215-216Mizamı'1-İtidal: 1/435-437,2/352Tehzibu't-Tehzib: 1/94,2/145Takribu'lTehzibs.
60El-Kifaye fi İlmi'r-Rivaye s. 213Cami'u Beyani'1-İlmi ve Fadlihi: î/154Şarhu
Nevevi ala Müslim: 1/99Makdis'te topladı. Orayı doldurup, yüksekçe yerlerine
oturdular. (İnsanlar toplanıp oturduktan sonra) şöyle dedi: "Allah, onlarla
amel etmem için bana beş kelimeyi em-i retti. Sizin de onlarla amel etmeniz
için onları size de emretmemi istedi. Onların ilki, Allah'a ibadet etmeniz ve
O'na ortak koşmamanızdır. Allah'a şirk koşan adamın | misali şuna benzer:
Adamın biri öz malından, altın vefa gümüşle bir köle satın alır. Köleye,
"çalış ve çahştığı-ıı bana öde" der. Köle ise çalışır ancak
kazandığını efendisinden başka kimselere verir. Hanginiz kölesinin böyle
olmasını ister? Şüphesiz Allah size namaz kılmanızı da emretti. Namaz kılarken
sağa sola iltifat etmeyiniz. Çünkü Allah sağa sola iltifat etmedikçe yüzünü kulunun
yüzüne diker. Size orucu da emretti. Bunun misali bir topluluk içinde,
kesesinde misk olan, bununla insanların beğenisini kazanan adamın misali
gibidir. Şüphesiz, Allah indinde oruçlu adamın ağız kokusu misk kokusundan
daha güzeldir. Allah size sadakayı da emretti. Bunun misali şuna benzer:
Düşman esir aldığı adamın, ellerini boynuna dolayıp boynunu vurmak için götürürler.
Adam der ki: Az çok fidye ile onu sizden alıyorum. Ve adam fidye karşılığında
kendini kurtarır. Allah'ı zikretmenizi de emretti. Bunun misali şuna benzer:
Düşman hızlı bir şekilde adamın izini takip ederek çıkar. Adam onlardan
kurtulmak için çok sağlam bir kaleye varıncaya kadar kaçar. Aynen bunun gibi,
kul ancak Allah'ın zikriyie şeytandan nefsini korur." Nebi (s.a.v) şöyle
buyurur:Ve ben, Allah'ın bana emrettiği beş şeyi size emre-liyorum: İşitmek,
itaat etmek, cihad, hicret ve cemaat, "emaatten bir karış kadar ayrılan
muhakkak tekrar dönmesi hariç- boynundan İslam halkasını atmıştır.[163]Ve
hadisi zikretmiştir.[164]
Hadisi Tirmizi aynı lafızla ve hadisin hasen sahih olduğunu belirterek, Nesai
özetleyerek îbn Huzeyme ve İbn Hıbban sahihlerinde ve Şeyheyn'in şartları
üzerine sahihtir diyerek rivayet etmişler. Aişe'den (r.a)[165]
şöyle rivayet edilmiş:Rasulullah'a (s.a.v) hicretten soruldu. O da şöyle dedi
"Fetihten sonra hicret yoktur. Ancak cihad ve niy^t vardır. Savaşa
çağırıldığınızda top yekûn çıkınız.[166]
(Buhari ve Müslim) İbn Abbas'ın hadisi üzerinde ii-tifak etmişlerdir.[167] Ebu
Davud ve Hâkim, Abdulmümin b. Halid'ten1[168]ona
da Nicde b. Nafi[169]rivayet
etmiş. Diyor ki, İbn Ap bas'tan:Eğer savaşa çıkmazsamz, size azap verir.(Tevbe:
9/30J)ayetini sordum. Şöyle dedi: "Rasulullah (s.a.v.) Arap kabi
lelerinden bir kabileyi savaşa çağırdı. Onlar da ağır davrati dılar. Bunun
üzerine kendilerinden yağmur engellendi. B| onların azabıydı." Hakim bu
hadisin sahih isnatlı olduğurfu söyledi.[170]
Müellif -Allah onu affetsin- der ki, bu ve ondan öncefci hadiste, imamın
kendisini cihad ile görevlendirdiği kişi vesj-ya kişilere cihad -her ne kadar o
anda farzı kifaye de olsa farzı ayn olur.Ebi Katade'den[171]rivayet
edilmiş. Rasulullah (s.a.bir gün hitab edip cihadı zikretti. Cihaddan bahsetti.
Farzların dışında ona hiçbir şeyi üstün kılmadı. Hadisi Ebu Da-vud[172] ve
onun tarikiyle de Beyhaki rivayet etmiş. Ve farzı ayn olan fazları cihada
tafdil ettiğinden dolayı cihad kimi zaman farzı ayn da.[173]
olur.[174]İbn Cerir Tefsirinde ve
Hakim tahriç edip, Ebi Raşid el-Hubrani'den olan isnadı da sahih bulmuştur.[175]Der
ki: Mikdad'a[176] Humus'ta sarrafların
sandıklarından bir sandık üstünde oturmuş insanlara gazadan bahsederken geldim.
"Şüphesiz, Allah seni mazur görmüş" dedim. Bunun üzerine dedi ki:
Buhus suresi benden bunu kerih gördüAllahu Teala: "Hafif ve ağır savaşa
kuşanıp çıkın..." (Tevbe: 9/41) buyuruyor.[177] [178]
îbri Ebi Şeybe Musannef'i Kitabu'l-Cihad: 5/306 isnadı sahihtir. İbn Cerir
Tefsirinde Süfyan b. Vaki ve Abdulala talikleriyle rivayet etmiş.
10/85Hasan'dan aynısını rivayet etmiş.Katade'den"istekli ve isteksiz
olarak..." rivayet| edilmiş.Ebil Avam'dan186 o da Ebu Eyyub'ten şunu
rivayetti etmiş. Kendisinin bir yıl cihaddan geri durduğunu "Hafif | ağır
savaşa kuşanıp çıkın." (Tevbe: 9/41) ayetim okudu ğunu ve senesinde savaşa
çıktığını söyler. Ve "ben bu ayette ruhsat görmüyorum" dedi.Aynı
şekilde sahih bir senetle Mansur'dan[179] o
da Ha-kem'den[180]"Hafif ve ağır
olarak savaşa kuşanıp çıkın." Yani çalışanlar ve çalışmayanlar olarak
savaşa çıkm şeklinde olduğu rivayet edilmiştir.[181]Ağırdan
kasıt; malı mülkü olup da bırakmaktan hoşlan-mayan adam, hafif ise; malı ve
mülkü hiç olmayan kişidir de-nilmiş.İbn Ebi Zeyd demiş ki, hafif; cesaretli,
ağır ise; korkaktır. Bunu Nakkaş da[182]
hikaye etmiştir.[183]İmam
Kurtubi tefsirinde şunu söylemektedir. Ayetin anlamında doğru olan şudur:
insanlar kendilerine hafif de gelse ağır da gelse cümleten savaşa çıkmakla
emrolundular.Zuhri[184] der
ki; Said İbnu'I-Müseyyeb bir savaşa katılıp gözlerinden birini kaybetmişti.
Bunun üzerine kendisine sen hastasın denildi. Kendisi estağfirullah hafifi ve
ağırı bütün savaşa çıkar, savaşma imkanım olmasa bile sayı çoğaltır metal
korurum.Rivayet edilir ki, insanlardan bir kısmı, Şam savaşlarında
ihtiyarlıktan kaşları gözlerinin üstüne düşmüş bir adamı görmüş, kendisine
"şüphesiz Allah seni mazur görmüştür" demeleri üstüne kendisi;
"Ey kardeşimin oğlu! Hafif ve ağır olarak savaşa çıkmamızla muhakkak ki
emrolunduk.[185]îbn Ümmü Mektum[186]
ismi de Amr'dır. Uhud gününde şöyle demiş: "Ben a'ma bir adamım. Bana
sancağı teslim edin. Kesin olan şu ki bayrak sahibi hezimete uğrasa, ordu da
hezimete uğrar. Ben ise kimin ben hedeflediğini bilmediğimden yerimden
ayrılmayacağım. O gün sancağı Musab b. Umeyr almıştı.[187]İbn
Mübarek Atiyye b. Ebi Atiyye'den[188] İbn
Ümmü Mektum'u Küfe günlerinden bir günde
üzerinde bol biri zırhla onu safta sürüklediğini gördüğünü rivayet eder.[189] Enes b. Malik'den (r.a), Ebu Talha (r.a)[190]
"hafif ve? ağırolarakkuşanıpavaşaçıkın"ayetini okuduktan sonra dedi
ki: Allah bize emretti. Biz de genç-yaşlı savaşa çıktık. Beni donatıp
hazırlayınız." Bunun üzerine çocuklarAllah sana rahmet etsin. Şüphesiz sen
Rasulullah, Ebube- \ kir ve Ömer döneminde savaştın. Biz senin yerine de
savaşırız" dediler. Denizde savaşa
katıldı ve vefat etti. Onu defnetmek için bir ada aramaya koyuldular. Ancak yedi günden[191]
sonra ada~| yi bulup onu defnettiler. Cesedi de değişmemiştİbn Mübarek
Kitabu'l-Cihad'da ve Hakim rivayet et-* mistir. Hakim Müslim'in şartlarına göre
sahihtir demiş.[192]îbn
el-Mübarek Cuveybir[193]
tarikiyle Dahhak'tan[194]Allah'ın
(c.c):Hoşunuza gitmediği halde savaş üzerinize farz kılındı.(Bakara: 2/256)
sözü hakkında şunu rivayet etmiş: Savaş ayeti nazil olunca ondan hoşlanmadılar.
Ancak Allah azze ve celle savaş ehlinin sevabını, savaş ehlinin faziletini,
AHahu Teala'nın savaş ehli için hazırladığı hayat ve rızkı beyan edince, ya-kin
ehli hiçbir şeyi cihada tercih etmediler. Onu sevip ona rağbet ettiler. Öyle ki
Rasulullah (s.a.v) onları taşıyacak bir binek bulamadığını söyleyince ve infak
edecekleri bir şeyleri bulamayınca hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar
bo-şana boşana döndüler.[195]
(Tevbe 92'ye işaret ediyor.)Ömer b. Hattab (r.a) şöyle der:Sizin üzerinize üç
şey farz kılındı; hac umre ve cihad.[196]Makhul'den
onun kıbleye dönüp on defa yemin ettikten sonra "savaş üzerinizde
vaciptir. Ve isterseniz bunu daha da arttırırım" dediği rivayet edilir.
Abdurrezzak Mu-sannaf ında rivayet etmiş. "İsterseniz bunu daha da arttırırım"
sözünün anlamı; mutmain olmanız için yeminleri daha da arttırabilirim"
demektir.[197]
Bil ki, kafirlerle
kendi ülkelerinde cihad etmek, alimlerin ittifakıyla farz-ı kifayedir.Ibn el-Müseyyeb
ve İbn Şubrume'den onun farzı ayn olduğu nakledilmiş.Farz-ı Kifaye: Yeteri
kadarı bunu yerine getirdiklerinde,
sorumluluk ve günah diğerlerinden düşer. Eğer tümü onu terkederse hepsi
günah işlemiş olur. Ancak günah tümünü
kapsar mı, kapsamaz mı diye iki görüş var: Birincisi (ki en doğrusudur)
özrü olmayan herkes günahkar olur. ikincisi, tümü günah işlemiş olur. Her
seneki asgari cihad bir keredir. Bunun arttırılmasımn daha efdal olduğunda ihtilaf
yoktur. Bir yılı savaşsız geçirmek caiz değildir. Ancak müslümanların zayıf
oluşu,düşmanın çokluğu ve eğer savaşa başlarlarsa köklerinin kazınacağı gibi
zaruretler ile kutun zorluğu, hayvan yeminin az oluşu vb. özürler gibi özürlü
olma halleri hariç.Eğer ortada bir zaruret ve özür olmazsa cihadı bir yıl ertelemek
caiz değildir. Şafii ve arkadaşları bunu ifade etmişler.[198] İmam[199] der
ki, benim yanımda muhtar olan usulcülerin yoludur. Onlar diyor ki, cihad zorlu
bir davettir. Müslüman olanların veya müslümanlarla barış yapanların dışında
kimse kalmayıncaya kadar imkanlar dahilinde bunu ikame etmek gerekir. Yılda
bir kez yaşamak ile siniri anam ayacağı gibi, fazla yapma imkanı olduğunda da
tatil edilemez. Fakihlerin söyledikleri bu görüşü mutat ve genel duruma
hamletmişler. O da şudur: Ordunun teçhizatı için mal ve levazım, yılda bir
seferden başka gelmiyordu.[200]Hanbelilerden
Muğni sahibi der ki, yılda yapılacak cihadın en az sayısı bir defadır. Özrü
olanın dışında her yılda ci-had etmek vaciptir. Her yıl birden fazla cihad
etmeye ihtiyaç hissedilirse o kadar çıkmak vaciptir. Çünkü cihad farzı
kifayedir. İhtiyaç hasıl olduğunda onu yapmak vaciptir[201]Kurtubi
tefsirinde diyor ki: İmamın üzerine (kendisi dahil), bir grubu yılda bir kez
düşmanın üstüne salması farzdır. Kendisine gitmese de, güvendiği bir kişiyi
tayin eder. Onları İslam'a davet eder. Onları engeller ve eziyetlerini geri
çevirir. İslam'a girinceye kadar veya cizye verinceye kadar Allah'ın dinini
galip kılar.[202]
Cihad, çocuk, deli
kadın ve kendisini savaştan engelleyecek bir hastalığı olana vacip değildir.
Tek gözlü, baş ağrısı olan, dişleri ağıran, hafif bir humma vs. ile az topal
olan kişilere de cihad vaciptir. Aynı zamanda bu Ahmed'in mezhebidir de[203]
Bunda bir ihtilafın olduğuna inanmıyorum.
Savaşmanın, ancak
müslüman ebeveynin izniyle caiz olabileceğinde imamlar ittifak etmişler.
Bunların olmaması durumunda dede ve nine aynı konumdadır. İki görüşten sahih
olanına göre ise ikisinin bulunması halinde de (dede ve nine) aynı ebeveyn
konumundadırlar.[204]Mesele:
Önce ebeveyn izin verir sonra çocukları safa varmadan kararlarından ikisi veya
birisi vazgeçerse onun dönmesi gerekir. Ancak onun dönüşüyle müslümanlarm kalplerinin
kırılması, yahut mal ve canından korkarsa o zaman dönmez. Nefsinden korkması
halinde, orduyla dönmek üzere yol üzerindeki bir köyde ikamet etmek imkanı
varsa bunu yapması gerekir. Eğer savaşa başladıktan sonra kararlarım
değiştirirler s e o zaman en sahih görüşe göre ayrılması haramdır. Meselenin
tümündeki İmam Ahmed'in görüşü budur.
Onu Muğni'de zikretmiştir.[205]Üzerinde
borç olan kişinin çıkması durumunda ihtilaf etmisler. İmam Ebu Bekr b.
el-Munzir el-İşraf kitabında: "Malik,borcunu ödeyemediği borçlunun savaşa
çıkmasına ruhsat ve rirdi" der.Evzai, borçlunun borç sahibinden izin
almadan savaşa çıkmasına ruhsat
vermiş. Şafii, borcu olan, borç sahibinin izni olmadan savaşa çıkamaz. Bu
borcun müslüman vaya kafire olması neticeyi değiştirmez.[206]İbnül
Münzir diyor ki, Uhud kıssasında Cabir b. Abdullah'ın hadisinde babasının[207] borçlu
olduğu halde düşman ile savaşmaya çıkışı, Cabir ve Nebi'nin (s.a.v) bu durumu
bildikleri halde bunu kerih görmeyişi; borcu olup da ödemeyenlerin savaşa
çıkmalarının yasak olmadığına delildir.[208] Müellif der ki:
İmarK Ahmed, İbn Münzir'in delillendir-diği gibi o da Abdullah b. Haram Ebi
Cabir'in kıssasını delil göstererek o delille borcunu ödemeyi terkedenin izinsiz
savaşa çıkabileceğini belirtmiştir.[209]Ebu
Zekeriyya en-Nevevi diyor ki, eğer borçlu darlaktay-sa -hemen ödemesi istenmediği
için- sahih görüşe göre savaştan engellenemez. Bunu Ravza'nm aslında
zikretmiştir. Onu takip edenler de bunu nakletmişler.[210]
Burada Rafii bunu zİkretmemiştir. Aynı zamanda bu, geçtiği gibi İmam Malik'ten
gelen düşünceye de uygundunDevamla eğer, hazır maldan borcunu ödeyecek, durumu
yerinde birini vekil kılarsa, çıkabilir. Eğer borç müeccelse (gecikmeli olarak
ödenebilirse) borç sahibinin onu cihaddan menetmesi görüşlerin en sahihine göre
hakkı değildir.[211]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: Tüm bunlar farzı ki-faye olan cihad İçindi. Eğer
bize ait olan bir beldeye kafirler girerlerse, ona girmek üzere iseler,
kapılarına dayanıp henüz girmemişlerse, sayıca oradaki ahalinin iki misli veya
daha az ise bu durumda cihad farzı ayn olur. Bu durumda; -iki görüşten en
sahih olanına göre- köle efendisinin izni olmadan, kadın -eğer onun savunma
gücü varsa- kocasından izin almadan çıkar. Aynı şekilde çocuk da babasının izni
olmadan, borçlu da borç sahibinin izni olmadan çıkarlar. Bunların tümü aynı
zamanda Malik, Ebu Hanife ve Ahmed b. Hanbel'in mezhebidir.[212]
Eğer düşman aniden saldırmış ve hücum etmişse ve onların da savaş için toplanıp
hazırlık yapma imkanı yoksa, kafirin karşısında olduğu kişi ve kişi-ler eğer
teslim olup öldürülmekten korkuyorlarsa nefsini kof rumak İçin imkanlar
dahilinde hareket etmesi gerekir. Bj rada hür ile köle, kadın, ama, topal ve
hasta arasında hiçbi| fark yoktur. Her ne kadar öldürülme veya esir düşme duru|
mu söz konusu da olsa... Eğer teslim olmaktan imtina etme# si halinde öldürüleceğini
bilirse, teslim olması caizdir, An| cak savaşmak daha efdaldir. Eğer kadın,
teslim olması hag ünde kendine el uzatacaklarını biliyorsa, öldürülse da]
kendini savunması gerekir. Çünkü kim zinaya zorlanırsa öl| meyi/öldürmeyi
defetmek amacıyla boyun eğmesi caiz defğildir.Ezrai[213]
Ganiyye'de diyor ki: Zahir olan görüşe göre gü$ zel emred (bıyığı terlememiş
oğlan) hemen veya zamanla fu4 huşla kastolunacağını bilirse onun hükmü, kadınla
aynıdır| Hatta daha da evladır. Düşman
saldırdığı bölgede onları karşılayacak sayıdaj insan çıkmışsa, geride
kalanların -sahih görüşe göre- yardıml etmesi onlara vaciptir. Kasır
mesafesinin altında olan bir ye-f re düşman girerse, düşmanın girdiği
beldedekilerin üzerin-}'; de olduğu gibi bunların üzerine de cihad farz-ı ayndır.Maverdi[214]
diyor ki: Çünkü bu savunma savaşıdır, gazal değil. Dolayısıyla gücü yeten
herkese farz olur. (Maverdi-| nin sözü bitti.)
Kasir mesafesinde olanların düşmanın saldırdığı belde-J ye -eğer bu
belde ona mücavirde kifayet edecek sayı yoksa-yardım etmek için gitmeleri
gerekir. Eğer onlara yardım etmek için yeteri sayıda insan çıkmışsa, geri
kalanlardan günah düşer. Ancak, büyük ecri ve bol sevabı da kaçırmış
olurlar.Bazıları da onlardan günahın düşmeyeceğini, onlara koşup yardım
etmenin kendilerine vacip olduğunu söylemişler. Kasir mesafesinin üstünde
olanlar, eğer onların dışındakilerde yeteri sayı varsa iki görüşten en sahih
olanına göre, onlara yardım etmek kendilerine farz değildi.İkincisi: Kafirlerin
beldeden çıkarıldıkları ve defedil-dikieri haberi yayılıncaya kadar belde
yakınlarına ve yakınlarının yakınlarına da vaciptir. Bir beldenin komşuları ve
komşularının da komşuları yoksa ve savaşmaya kadir iseler, başkalarının iltihak
etmelerini beklemezler. Kasir mesafesinin altında olanın bineğinin olması da
gerekmez.Kasir mesafesinde olan için ise iki görüş vardır: En sahihine göre
binek şarttır. İkincisine göre; durumun şiddetinden dolayı şart değildir.
Kasir mesafesinde olan ve olmayanda -sahih görüşe göre- azığın bulunması
şarttır.Eğer düşman İslam diyarında bir harabeye veya dağa iner konaklarsa, bu
da yerleşim birimlerinden uzak ise; bu durumda onların beldeye giriş
rnesabesinde olup olmadığı hususunda iki görüş var. Gazali ikisini de mutlak
görmüş.İmamu'l-Harameyn'in ashabtan naklettiği ise, onların bu inişini beldeye
iniş şeklinde algılanışıdır. Çünkü o da Darul İslam'dandır. Dar da
müslümanların oturma meskenlerini ifade eder. Eğer hiçbirinin meskeiıi yoksa,
müslümanlan telef olunacak şeylere düşmekle teklif etmek uzaktır.
Ebu Zekeriyya Nevevi:
İmamın tercih ettiği bu anlayış hiçbir şey değildir. Hiçbir anlam ifade etmez.
Defedilmele: ri mümkün iken kafirlerin İslam diyarını istila etmelerine imkan
vermek nasıl caiz olur? Allah en iyi bilendir.[215]Kurtubi
ise tefsirinde şöyle der: "Düşman İslam diyarına yaklaşır ve girmese de,
yine Allah'ın dini hakim oluncaya, İslam diyarı korununcaya, etrafı muhafaza
edilinceye ve düşman cezalandınhncaya kadar onlarla savaşmak lazım gelir.
Bunda ihtilaf da yoktur.[216]Beğavi'nin
"Kafirler İslam diyarına girerlerse; cihad, yakın olanlara farzı ayn, uzak
olanlar hakkında da farzı ki-fayedir" sözünün anlamı da budur. Bu mesele
daha önce geçmişti.[217]Bu
baba uygun gördüğüm furuaati meseleler bunlardır. Onların detayının yeri fıkıh
kitaplarıdır. Allah en iyi bilendir.
, , .
Allahu Teala şöyle
buyurmaktadır:De ki: Eğer babalarınız çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve
hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Rasülünden ve O'nun yolunda
cihad etmekten daha sevimli ise artık Allah'ın emri gelinceye kadar
bekleyedurun. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe: 9/24)Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: "Bu ayeti şerifede cihadı, ondan
yüzçevirerek mal ve ehlin olduğu şeylere sükunet edenler hakkında; tehdit,
korkutma ve uyarı vardır. Ey akıl sahipleri ibret alın."Alîahu Teala şöyle
buyurmaktadır:Ey iman edenler, ne oldu ki size Allah yolunda savaşa kuşanın
denildiği zaman, yerinizde ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten cayıp dünya hayatına
mı razı oldunuz? Ama ahirettekine göre bu dünya hayatının yararı pek azdır.
Eğer savaşa kuşanıp çıkma/sanız, o sizi pek acı bir azapla azaplandıracak ve
yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz ona hiçbir şeyle
zarar veremezsiniz. Allah her şey güç yetirendir.(Teybe: 9/38-39)İmam Kurtubi
şöyle diyor: Bu, cihadı terkedenlere bir azarlama, cihada çıkmaya hemen
başlamayıp oturanlara bir itaptır.yerinizde ağırlaşıp kaldınız?. sözü, yani
yerin nimetlerine veya yerinizde ikame etmek demektir. Devamla der ki: Cihada
çıkmaktan hoşnutsuzluğu izhar ederek üşenmek, ağırlaşmak herkese haramdır.
Devamla: Eğer imam bir kavmi tayin eder ve onları cihada davet ederse, tayin
ile beraber onların ağır davranmaları söz konusu olama?Onun tayiniyle tayin
ettiği kişilere cihad farz-ı ayn olu] Farz-ı ayn oluşu cihadın mekanından
değil, imama itaatti dolayıdır.[218]Allahu
Teala şöyle buyurmaktadır:Allah'ın Rasulü'nün hilafına evlerinde (savaşa çık!
maktan) geri kalanlar, (bu yüzden) sevinmekte ve Allafi yolunda mallarıyla ve
canlarıyla cihad etmeyi hoş gör| meyerek, "sıcakta savaşa çıkmayın"
demektedirler. (EJ Muhammedi Onlara) de ki: "Cehennem ateşi daha sıcak*
tır." Keşke bunu anlamış olsalardı. İrtikab ettiklerine ce| za olmak üzere
az gülüp çok ağlasınlar. Allah, seni onj lardan bir gruba geri döndürüp
karşılaştırır ve onlar di (savaşa) çıkmak için senden izin isterlerse, (onlara)
de kil "Benimle birlikte hiçbir zaman (bir savaşa) çıkamayacak ve benimle
birlikte asla bir düşmanla savaşamayacaksı| mz. Zira siz, baştan oturup kalmaya
rıza göstermiştiniz^ O halde geride kalan (kadın, çocuk ve ihtiyar) larla bir|
likte oturun. (Ey Peygamber!) Münafıklardan ölen bir kimsenin namazını sakın
kılma ve kabri başında da durma. Zira onlar Allah'ı ve Rasulü'nü inkar etmişler
ve fa-sık olarak ölmüşlerdir. (Tevbe: 9/81-84)Allah sana rahmet etsin. Cihaddan
geri kalıp oturanlar ve onda infak etmeyi kerih görenler hakkındaki bu şiddetli
tehdide ve büyük, aşağılık, elem verici yükümlülüğe bak. Her ne kadar bu
ayetler belli birtakım kavimler için nazil olmuşsa da, aynı şekilde kendileri
gibi aynı fiili işleyen ve vacip olan cihaddan kendileri gibi geri kalanlara
bir tehdit ve korkutmadır. La havle vela kuvvete illa billah.İbn Ömer'den (r.a)
Rasulullah'm (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilmiş Siz, iyne (veresiye) ile
satın almaya başladığınızda! ineklerin kuyruklarına tutunduğunuzda, ziraate
razı olduğunuzda ve cihadı terkettiğinizde; Allah üzerinize zilleti musallat
kılar. Dininize dönmeyinceye kadar Allah, onu sizden söküp atmaz.[219]Beyhaki
der ki: îyne ile alışveriş yapmak; adamın, "bunu şöyle şöyle al, ben de
senden şöyle şöyle alırım demesi-dir"der.[220]El-Haravi[221] iki
garipte şöyle demektedir: El-İynetü, bir şahsın belli bir süreye kadar başka
bir şahsa bir malı satması, daha sonra bu malı sattığı değerin altında aynı
şahıstan (tekrar) satın almasıdır. Bu da mekruhtur.Şayet iyne sahibinin yanında
bir başkasından bir malı satın alır ve kabzettikten sonra belli bir süreye
kadar iyne sahibine aldığının üstünde satarsa, bundan sonra da alıcı ilk satıcıya
değerinin altında bir parayla satarsa bu da iynedir. Ancak bu ilkinden daha
ehvendir. Kimilerine göre bu caizdir.îyne denilmesinin sebebi mal sahibine
paranın hasıl olmasındandır. Aynı hazır olan maldır. Müşteri onu satmak için
satın alır ki akabinde kendisine bir yarar dokunsun.Kadılar kadısı Maverdi der
ki: "İyne denilmesinin sebebi paranın karla alınmasıdır" der. Ayn
ise dirhem ve dinarlardır.Müellif der ki: Hadisin manası şudur: İnsanlar
cihadı terkedip ziraat ve benzeri şeylere yöneldiklerinde, Allah da onların
üzerine düşmanlarını musallat kılar. Çünkü onların ne hazırlıkları var ne de
onların saldırılarına karşı bir amade olma var. Ayrıca onlar, içinde oldukları
dünya nimetlerine rıza göstermişlerdir. Dolayısıyla hakir ve zelil olmaları
haktır. Onlar üzerlerine vacip olan kafirlerle cihada, onlara karşı sert
olmaya, dini ikame etmeye, İslam ve ehlinin yardımına, ilayı kelimetullaha,
küfür ve ehlini zelil kılmaya dönmedikçe, ondan kurtulamazlar.Nebi'nin (s.a.v)
"...dininize dönünceye dek" sözü, cihadı terketme ve ondan yüz
çevirip dünyaya dalmanın dinden çıkma ve ondan ayrılma olduğuna delalet eder.
Kendisi için apaçık ber günah olarak bu, kifayet eder.Enes b. Malik'den (r.a)
Rasulullah'm (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilir:Kim Allah yolunda bir gaza
ederse, Allah'a karşı olan tüm taatını da eda etmiştir. "Dileyen iman
edervedileyen küfreder. Şüphesiz zalimler için ateş
hazıriamı-şızdır."
(Kehf: 18/29)Devamla denildi ki:Ey Allah'ın Rasulü! Senden işittiğimiz
bu hadisten sonra cihadı kim terkedip yerinde oturur?' Ö dedi ki:Allah'ın lanet
ettiği, gazap ettiği ve onun için büyük bir azap hazırladığı kişiler terkeder.
Âhır zamanda cihadı görmeyecek bir kavim gelecektir. Şüphesiz Rabbin kendi
katında bir ahitte bulunmuş. Ahdini O bozmaz. O da şudur: Hangi kul bunu bu
şekilde görerek ona varırsa alemlerde hiçbir kimseye azap etmediği bir şekilde
onu azaplandıracaktır."İbn Asakir hadisin tümünü cihadı terketme konusunda
şiddetli tehdit babında tahriç etmiştir.Hadisin başını cihadın fazileti babında
başka bir tarikle -denildi ki ey Allah'ın Rüsulünden sonuna kadarki bölümü
hariç- rivayet etmiştir.[222]Ebu
Bekr es-Sıddik'ten şöyle dediği nakledilmiş: "Rasulullah'ın (s.a.v)
vefatından bir yıl sonra insanlara hutbe vermek için -ağlamaktan boğulur
haldeyken- ayağa kalkıp dedi ki: Ey İnsanlar! Bir yıl önce bu ayda ve şu minber
üzerinde Rasulullah'm (s.a.v) şöyle dediğini işittim:Cihadı terkeden bir kavim
yoktur ki Allah onu zelil kılmasın ve emri bil maruf ve nehyi anil münkeri terkeden
bir kavim yoktur ki, Aljah hepsini cezalandırmasın." Bunu
Şifau's-Sudur'da zikretmiştir.Taberani aynı hadisi sahih bir isnad ile
özetleyerek rivayet etmiş: "Cihadı terkeden bir kavim yoktur ki, Allah
onların tümünü azaplandırmasin.[223]İbn
Asakir isnadıyla Mücalid[224] o
da Şabi'den[225] şunu söylediğini tahriç
etmiş: "Ebubekir'e biat edildikten sonra minbere çıkıp.ve hadisi zikreder.
"Ve onda cinai' di terkeden bir kavim yoktur ki, Allah onları fakirlikle
vurmasın" cümlesini de söyledi.Eğer desen ki, insanları cihaddan
yüzçevirdikleri haldi içlerinde zengin olan çok insanı görürsün. Bunun sebebi
ne! dir?
Cevap olarak: Zenginlik şudur. Sahih bir hadiste olduğu[226]
gibi zenginlik, meta çokluğundan olan zenginlik değildir. Asıl zenginlik kalp
zenginliğidir. Fakirlik kalp fakirliğidir, insanlardan gördüğü-, müz ise,
onlar cihad ve ganimetten yüz çevirip, mubah ve başka yollarla kazanma
yollarına yönelince; Allah, onlara kalp fakirliğini, aşırı hırsı, cimriliği
musallat kıldı. Vacip olan bir çok hakkı menettiler. Gümrük vergisi gibi bir
çok harama el attılar. Onların yanında azıcık dünya malı değerlidir. Hırs ve
tamahkarlık onları zelil kılmış. Azı hariç, rı-zıklarının kendi taraflarından
geldiğini görenlere zilletin hakim olduğunu, onun gitmesinin korkusundan dolayı
tamahkarlığı onu köleleştirmiştir. Eğer zengin olsaydı hakikatte hür
olacaktı. Her ne kadar servet sahibi de olsa aslında o fakirdir. Görünüşte
aziz de görünse, aslında zillet kalbini bürümüş ve onda iskan etmiş.
Kılıcından dolayı rızık-lanan kimselerde bunlardan hiçbir şeyi göremezsin.
Çünkü rızkı, ganimetten o da kılıç ile alınmadır. Allah'tan başka hiç kimsenin
minneti yoktur. Ganimet büsbütün helal olduğuna göre onda hiçbir şüphe yoktur
ve kalbin aydınlanmasında cimrilik ve hırs karanlıklarını ağartan birinci
sebeptir. Ganimet sahibi eli itibariyle fakir de olsa aslında o zengin
kalplidir. Onun zahirdeki elbisesi fakir ve miskin de olsa, onun batın şiarı
-Allah'ın vasıflandırdığı gibi- izzet ve yüceliktir. Allahu Teala şöyle
buyurmuştur:Müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı şiddetlidirler.
(Maide: 5/54)Şüpheden kazanç sağlayan tamahkarlığın kendisini yaratılmışlara
zelil kılan kimseye gelince, o her ne kadar zahirde aziz görünse de onun kalbi
zilletin değişik nevileriyle doludur. Zahirde her ne kadar topladığı ile zengin
de oll sa, o batında hırs ve tamahkarlıkla fakirdir. Bu düşük ahlaj ki, miras
bırakacak kadar aşağılık kazançların babası olu "Allah dilediğini doğru
yola hidayet eder."(Bakara: 2/213Şifau's-Sudur'un sahibi der ki: Ali'nin
(r.a) bir söj zünde şöyle söylediği rivayet edilir:Allah için cihad, Cennetin
kapılarından bir kapıdır. Alf lah yolunda cihad etmeyi terkedenlere Allah;
zillet elbise! sini giydirir. Belayı büründürür, aşağılanmasını kolaylaştı! nr,
zilletle nişanlanır ve ona karşı adaletten men edilir.[227]Aynı
şekilde yine aynı kitapta Zeyd b. Eslem'den[228] o
da babasından[229] o daRasulullah'm (s.a.v)
şöyle dediğini rivayet eder:
"ökten yağmur
yağdıkça cihad tatlı ve yeşil kalacak! tır. İnsanların üzerine bir zaman gelir
ki, onlardan bal zı kurralar; "bu zaman cihad zamanı değildir"
derleri Sizden kim bu zamana yetişirse o dönem ne güzel cihadı dönemidir."
Dediler ki:Ey Allah'ın Rasulü! Onlardan biri mi bunu söyleyecek?Buyurdu ki:Evet
Allah'ın meleklerin ve tüm insanların lanetle diği kişi?"Yine aynı yerde
Ebi Ömer el-Karaşi'den Rasulul lah'ın (s.a.v) şöyle dediğini nakleder:Şüphesiz
günahlar, alacaklının borçluyu hapsettiği gibi o da sahibini Allah yolunda
cihad etmekten alıkoyan"Ebu Hureyre'den (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle
dediği rivayet edilir:Cihaddan bir eser olmadan Allah'a kavuşan, gedikli
olarak Allah'a kavuşur.[230]Hadisi
Tirmizi, İbn Mace, Hakim rivayet etmiş. Hepsi de İsmail b. Rafi'den[231]ki
zayıftır- o da Ebu Salih'ten[232]
rivayet etmişler. Hakim "bu büyük bir hadistir. Ancak İsmail ile ihticac
etmemişler" der. Beğavi de Mişkat kitabında zikretmiştir.Yine ondan
Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilir:Kim cihad etmeden veya cihad
etmeyi içinden geçirmeden ölürse o nifaktan bir tür üzere ölmüştür.[233]
Müslim rivayet etmiş.Ebu Davud ve İbn Mace sahih bir isnad ile Ebu Umame'den[234]
Nebi'nin (s.a.v) şöyle dediğini rivayet etmişler:Kim gaza etmez veya savaşçıyı
teçhiz etmez veyahut ehlinden hayırla bir savaşçıyı geri bırakmazsa, Kıyamet
günü gelmeden önce Allah şiddetli musibetleri üzerine getirir.[235]
:;Abdurrezzak Saidb. Abdulaziz'den[236] der
ki: Mak- j hul'den şöyle dediğini
işittim: Rasulullah (s.a.v) şöyle de -mistirHiçbir ev ehli yoktur ki, onlardan
bir savaşçı çıkmaz veya savaşçıyı teçhiz etmez veyahut öyle birini ehlinde bırakmazlarsa,
Allah ölümden önce onların başına musibet getirmiş olmasın.[237] Bu
mürseldir.Faide: Kurtubi diyor ki: (Cihad hususunda) herkes ihmalkar
davranırsa tek bir kişi ne yapabilir? diye sorulursa şöyle denilir: Bir esire
kastederek onu fidye karşılığında salıverir. Eğer o bir kişiyi fidye ile
alırsa, cemaatte yapamadığını birey olarak daha çok yapmış olur. Çünkü, eğer
zenginler esirlerin fidyelerini aralarında bölüştürürlerse, her biri ancak
bir dirhemden az bir şey öder. Gücü varsa savaşır. Yoksa bir savaşçıyı teçhiz
eder.[238]
Ey kendisine farz
kılınan cihattan yüz çeviren, tevfikj kanunlarından sapan! Bil ki, sen muhakkak
uzaklaşma ilej karşı karşıyasın... Allah'a yemin olsun ki, murada nail olmakla
mesut olmaktan mahrum oldun. Savaştan kaçmanın,kahramanların savaşlarında
bulunmayışının, Allah yolunda! mal ve can ile cimri davranmanın sebebini keşke
bilseydim.Bunun sebebi; uzun yaşama arzusu, ecelin saldırma korkusu, mal ve
ehilden bir mahbubun; çoluk-çocuk ve hizmetçiden, kardeşten, yakından, kerim
olan bir dosttan, sıcak biijf arkadaştan, salın amelleri çoğaltma arzusundan,
güzelliği ve| çekiciliği olan bir zevcenin sevgisinden, korucu komşundanjj
yüksek mevkilerden, ihtişamlı köşklerden, huzurlu bir göl-i geden, şık giyimden
veya afiyetli bir yiyecekten başka birf şey midir? Seni cihaddan alıkoyan
bunlardan başka bir şeyi değildir. Rabbinden seni uzaklaştıran da bundan başka
bir| şey değildir. Ey benim kardeşim, bunlar senden sudur ede-l cek güzel
şeyler değildir. Allah'ın (c.c.) şu sözünü duymuyor musun?:Ey iman edenler, ne
oldu ki size Allah yolunda savaşa kuşanın denildiği zaman yerinizde ağırlaşıp
kaldınız. Ahiretten cayıp dünya hayatına mı razı oldunuz?! Ama ahirettekine
göre bu dünya hayatının yararı pek azdır.(Tevbe: 9/38)1Sana yazacağım kesin
hüccetlere kulak ver. Sana sunu-j lacak apaçık burhanları dinle! Ki bilesin,
seni cihattan alı-| koyan sadece mahrumiyet, gecikmendeki sebep de sadece nefis
ve şeytandır. Senin uzun yaşama umuduna sükunet etmen, ecelin hücum etmesinden
korkman, gelmesi kesin olan ölümden kaçman, yürünmesi gerekli olan yolda yürü-!
mekten korkmana gelince, Allah'a yemin olsun ki cihatta
geçmek öne geçenlerin
ömrünü kısaltmayacağı gibi, cihattan geri kalmak da geri kalanların ömrünü
arttırmaz.Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince ne bir saat
ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.(Araf: 7/34)Oysa Allah kendi eceli
gelmiş olan hiçbir kimseye kesinlikle ertelemez. Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.(Münafikun: 63/11)Her nefis ölümü tadıcıdır. Sonra bize döndürüleceksiniz."
(Ankebut: 29/57)Ölümün sarhoşluğu var, ey günahkar! Canın çıkmasının
korkusu çok büyüktür, ama farkında değilsiniz. Kabrin öyle bir azabı var ki,
ondan ancak salihler kurtulur. Ve orada sorgulayıcı iki meleğin sorgusu
vardır.Allah iman edenleri dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat
içinde kılar. Zalimleri şaşırtıp saptırır. Allah dilediğini yapar? (İbrahim:
14/27)Bu büyük tehlikeden sonra, kişi ya saittir, ebedi nimetlerin içine gider
veya şakidir, Cehennemin azabına gider. Şehide gelince; o, tüm bunlardan
emindir. Bu helak edici şeylerden korkmaz.
46-
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:Şehid öldürülmenin acısını ancak bir
cimcik kadar hisseder.[239]Şehidin
öldürülmeden duyduğu, ancak sizin çimdiklenmekten duyduğunuz kadardır.[240]Ey
benim kardeşim! Bu fırsatı değerlendirmekten seni alı) koyan nedir? Sonra bu
fırsatı değerlendirirsen kabirdeki azaptan kurtulur, Allah indindeki en güzel
ve en iyi sonucu kazanır, sorgulama sınavı ile ondan sonraki korku ve dehşetten
emin olursun.
Şehitler Rabbleri
katında diridirler ve rızıklandırii lıyoriar. Allah'ın kendi fazlından
kendilerine verdiği ile sevinirler ve kendilerinden sonra gelenlere müjdelemek
isterler. (Al-i İmran: 3/170)Ruhları yeşil kuşların içinde İliyyin
Cennetlerinde dolaşırlar.[241]Bu
şerefli ölüm ile, acı dolu şu ölüm arasında ne kadar çok fark var.
Eğer cihaddan beni alıkoyan;
ehlim, malım, çoluk-çocığumdur diyorsan, şüphesiz Allah (c.c.) gizlenemeyecek
derecede apaçık bir şekilde şöyle buyurmaktadır:Bizim katımızda sizi bize
yaklaştıracak ne mallan' nız, ne de evlatlarınızdır" (Sebe: 34/37JIKadınlara,
oğullara kantar kantar yığılmış altın yi: gümüşe, salma güzel atlara,
hayvanlara ve ekinlere duİ yulan tutkulu şehvet insanlara süslü ve çekici
kılındı. Bunlar dünya hayatının metaldir. Asıl varılacak güzel yer Allah
katında olacaktır."(Al-i İmran: 3/14)Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun
(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama bir süs, kendi aranızda bir övünme, mal
ve çocuklarda bir çoğalma tutkusudur. Bir yağmur örneği gibi. Onun bitirdiği
ekincilerin hoşuna gitmiştir. Sonra kuruyuverir bir de bakarsın ki, sapsarı
kesilmiş sonra o bir çer çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap
Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk vardır. Dünya hayatı aldanış olan bir
metadan başka bir şey değildir." (Hadid: 57/2Bu
konuda ayetler çok, deliller çok açık ve aydınlatıcıdır.
47- Hadiste
şöyle buyruluyor:Eğer dünyanın Allah katında sivrisineğin bir kanadı kadar
değeri olsaydı, bir kafiri onda tek bir su ile su-lamazdı.[242]
48-
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuşturCennette, birinizin kamçısının yeri kadar
yer, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Allah yolunda bir gecelemek veya
bir sabahlamak dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Cennet ehlinden bir
bayanın örtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.[243]Bu
büyük mülk ve saltanattan ehlin seni nasıl alıkoyuyor? Ki bunlar, çok geçmeden
ölecekler. Değişik eller onları parçalar, afet ve musibetler onlan bölük pörçük
eder. Onlardan sadır olan cimrilik, verimsizlik, düşmanlık ve kötü ahlak
senden olan şansların kaybolmasıyla sana karşı olan kinleri... Malın az olduğu
bir zamanda senden ayrılışları... Durumların değişmesiyle sana karşı olan
sevgilerinin değişmesi... Bundan daha büyüğü Allah'a dönüşte senden kaçmaları,
sorgulama yerinde zerre rniskalleri seni hesaba çekmeleridir. Öyle ki, her
biri kurtulmak için tüm günah ve ağır yüklerini sana yüklemek isterler.Peki
gidici ve zeval bulucu olan (malm) seni nasıl alıkoyuyor? Onun kaybıyla
arkadaşlar kaçar, çoluk çocuk dağılır. Sana o kadar sokulan dostun seni
terkeder. Sonra Kıyamet günü nereden kazandın ve nereye infak ettin diycondan
sorulursun. O günde sorgu ne kadar zordur. O gün, evet o gün; çocuklar
yaşlanır, korku büyük olur. îzdiham çok olur. Çekişme şiddetli olur. Her
emziren emzirdiğini terkedip kaçar. Her gebe karnmdakini bırakır. (Hac: 22/2)
Mücrimler simalarından tanınır. Kahkül ve ayaklarından tutulur? (Rahman:
55/41) O günde zenginler az ve pek az olandan, hakir ve şerefli de eksik ve tam
olandan sorgulanacaklar. Fakirler zenginlerden beşyüz sene evvel Cennete
girecekler. Onlar orada yerler içerler ve Darus-Selam'da refah içinde olurlar.
Ve sen ey zengin, malından dolayı sen bunlardan yoksunsun.O mal, az olduğunda
gam ve zahmetini arttırır, çok olduğunda da seni zengin ve azgın kılar. Eğer
ölür ve arkanda bırakırsan seni aşağılar. Önünde de onun üzerinde sorgulanacağın
bir yer var. O günü bilir misin? Farzet ki dünya ve içindekiler senin olsun.
Onun çekiciliğine ve aldatıcıhğma meyletsen dahi, onun sonu fani olma ve senin
de ondan mutlaka ayrılman söz konusu olmayacak mı?
49- Hadiste
Nebi'nin (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilir:Dünya'mn tümünü içindekilerle
beraber sana göstereyim mi?"Evet ey Allah'ın Rasulü" dedim. Bunun
üzerine elimden tutup Medine'nin vadilerinden bir vadiye getirdi. Bir de ne
göreyim? Orada insanların kafa taslarının, pisliklerinin, çürümüş kemiklerin
külünün, (hayvanların) kemiklerinin bulunduğu bir çöplük var.Ey Ebu
Hureyre" dedi. "Bu kafalar sizin hırslı olduğunuz gibi hırslıydılar.
Sizin umduklarınızı umuyorlardı. Sonra onlar bugün derişiz kemikler olarak düşmüşler.
Bu pislikler yediklerinin çeşitleridir. Kazandıkları yerden kazandılar ve onu
midelerine indirdiler. İnsanlar da ondan uzak durmaya başladılar. Bu yanmış,
ufalmış, çürümüş küller onların elbiseleriydi. Sonra onları rüzgar savurup
duruyor. Bu kemikler üzerlerine ülkeleri gezdikleri bineklerinin kemikleridir.
Buna rağmen dünyanın üstünde ağlayan ağlasın.[244] Der
ki; "Bizi daha ayrılmadan şiddetli bir ağlama tuttu."Eğer keremli
çocuğunu ve ona karşı şefkatli ve merhameli babanın şefkatini hatırlıyorsan,
Allah (c.c.) şüphesiz şöy-|; le diyor:Şüphesiz sizin mallarınız ve çocuklarınız
birer fitnedir. Allah'ın indinde ise büyük ecir vardır."(Teğabun:
64/15)|Allah'a yemin olsun ki O, çocuğa karşı anasından babasından, kardeş ve
amcalarından daha şefkatli ve merhametlidir. Nasü da olmasın? Onlardan önce O,
iç organların ka-j ranlıklarında rahmetinin memelerinden terbiye eden, anaların
rahimlerinde ve babaların sülbunda kalbi O'nun lütuf ve rahmetinin elinde
olandır. O zaman senin şefkatin nere-j deydi? Ona karşı titreyişin, yakınlığın
ve uzaklığın neredey^ di? Ve o nasıl seni nimetler diyarından ve Kerim olan
Rab-! binin yakınlığından nasıl seni alıkoyabiliyor? Eğer o küçük| bir çocuk
ise, sen onunla gamlanırsın, büyük İse,-onunla* üzüntü duyarsın, sağlıklı ise,
üzerine titrersin, hasta ise| kalbin onun zayıflığı ile muzdarip olur. Terbiye
edersen, zar ve taatinden çıkar, nasihatte bulunursan, sinirlenir ve ki tutar.
Çoğu çocukta olan mutad isyan bir tarafa. Önün alırsan seni korkutur. Müsamaha
edersen seni cimrileştiriri Zühdedersen seni rağbet ettirir. Onunla büyük bir
fitneye uğ ramışsın. Halbuki bunu minnet sayıyorsun. Bela onunl^ umumi
olmuştur. Halbuki sen onu nimet sayıyorsun. Gamım la sevinmeni istiyorsun,
ferahlığının hüznünle olmasını! zararınla kazanmasını, mizanının hafifliği
karşısında dirhem^ lerinin çoğalmasını istiyorsun. Onun sebebiyle sana
güyetiremeyeceğin şeylere yükleniyorsun. Onun için her darlığa girersin. Ey
adam onu hatırından atıp, seni ve onu yaratana bırak. Kendinden sonra onun
rızkında seni ve onu n-zıklandırana tevekkül et. Mülk ve melekütte onun tedbirini
Allah'a teslim ettin, fakat ölümünden sonra çocuğunun tedbirini O'na
vermiyorsun. Onun tedbirinde az veya çok bir payın var mıdır?Göklerin yerin ve
aralarında olanların mülkü Allah'ındır. Dönüş de O'nadir.(Maide: 5/18)Allah'a
yemin olsun ki ne kendine, ne de ona bir yarar veya zarar sağlamaya gücün
yetmez. Hayat ve dirilmeye de yetmez. Onun ömründe azıcık bir uzatmaya gücün
yetmeyeceği gibi, rızkında bir çekirdek kadar artırmaya gücün yetmez. Halbuki
ölüm aniden seni avlar, kabirde yıkılır, ameline esir olursun. Aziz olan senin
çocuğun senden sonra yetim olur. Varislerin malını bölüştürür. Evladu lyalin
darmadağınık olur. Ve keşke şehitlerle beraber olsaydım da büyük ibr kurtuluş
ile kurtuluşa erseydim dersin. Sana şöyle denilir:Heyhat! Geçen geçmiştir.
Hasretler büyük olmuş. Takdim ettiğin iyilik ve günahlarınla başbaşa
kaldın." İçinde bulunduğun aldatıcı durumdan seni ikaz eden aziz ve gafur
olan Allah'ın sözünü işitmiyor musun?Ey insanlar! Rabbinizden korkup sakının ve
öyle bir günün azabından korkun ki, (o gün) hiçbir baba çocuğu için bir
karşılık veremez ve hiçbir çocuk da babası için bir karşılık verebilecek
(durumda) değildir. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Artık dünya hayatı sizi
aldatmasın. Aldatıci(lar) da sizi Allah ile aldatmasın."(Lokman:
31/33)Çocuğun eğer saidlerden ise, cennetler sizi bir araya getirir. Eğer
şakilerden ise, o zaman sana şimdiden Cennet ve ateş ehli ile iyiler ve kötüler
bir araya gelmesin. Umulur ki Allah sana şehadeti nasib kılar da, ona şefaat
edersin. Ondan ayrılışın onun kurtuluşunun vesilesi olur. O zaman onu azabtan
kurtaracak şeye haris olur ve onda çaba göster. Çünkü yarın: "Kişi o gün
kendi kardeşinden, annesinden babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün
onlardan herbirisinin kendine yetecek bir işi vardır.(Abese: 80/34-37)Şüphesiz
bu apaçık bir beyanın ta kendisidir.Allah dilediğini dosdoğru yola
iletir."Bakara: 2/213)Eğer bana ağır gelen kardeş v& yakından, dost ve
ahbaptan ayrılmadır diyorsan, o.zaman sanki sen -tüm yaratıkların başına
kıyamet kopmuş- kıyamettesin.O gün dostlar, muttakiler hariç birbirlerine düşmandırlar."(Zuhruf:
43/67)Eğer dostluk Allah için ise, şüphesiz ebedi nimetler içine iliyyun sizi
bir araya getirir. Eğer dostluk Allah için değilse, o zaman arkadaş arkadaşla
hasrolunmadan ayrılık olsun. Çünkü, kişi ahirette arzusuna ortak olduğundan
dolayı sevdiği ile beraber haşrolunur. Eğer o muttakilerden ise, kardeşine
yardımı dokunur. Eğer bedbahtlardan ise, ona zarar verir. Dost ve yakınların bu
dünyadaki cefası yüz çevirmesi, vefasızlığı, mutsuz kılmaları, saf niyetli
olmamaları, senin yanında değişmeleri, üzerine renk atmaları, sana
kötülükleri, senden ayrı durmaları, kalplerinin gizledikleri illet ve
hastalıklar bir yana, eğer zorluğa girersen senden vazgeçerler. Ayağın kayarsa
kendilerini senden uzak tutarlar. Bolluğun kardeşleri, darlığın düşmanlarıdır.
Dostlukları zenginlikle paraleldir. Ahbaplıkları meşakkatlerle doludur. Malın
azalırsa seni usandırırlar, halin yerinde olursa o zaman kardeşin nasıl da
kardeş olur. Eğer bu beyanda şüphe edersen, imtihan esnasında yakin olarak
açığa çıkarlar. Eğer temiz bir insanla kardeş olmayı başarmışsan veya vefakar
bir insan ile dost olmuşsan, o zaman yarın, doğru sözlülerin en doğru sözlü
olanının dediği gibi "Onların göğüslerinde kinden ne varsa tümünü sıyırıp
çektik. Kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar." (Hicr: 15/47)Ey adam! Ne dost ne de yakın
seni cihattan alıkoymasın. Belki güneş batmadan ayrılırsınız. O zaman da büyük
sevabı kaçırmış, en yakın dostun senden ayrılmış, derecelerden arzu
ettiğinden mahrum olursun. Pişman olursun, ancak pişmanlık sana bir şey
kazandırmaz.
50- Hadiste
Cebrail Nebi'ye (s.a.v):Ey Muhammed Şüphesiz Allah sana şöyle şöyle buyuruyor:
'Dilediğin kadar yaşa, sonunda mutlaka öleceksin. Dilediğini sev, ama muhakkak
ondan ayrılacaksın. Hangi ameli yaparsan yap, muhakkak onunla cezalandırılacaksın.[245]Bu
az kelimelerin kapsadığı ölüm, sevilenlerden ayrılma^ amellere göre cezaya bir
bak! Ve bu inzardan uzak durJ Çünkü o bir inzardir.Şüphesiz bunda görenler için
ibret var."(Al-iİmran:3/13)Eğer, beni engelleyen makamım, yüksek mevkim,
izze-timdir diyorsan, makamın sana ulaşıncaya kadar onu seveı kaç kişinin ondan
ayrıldığını onun gölgesi, seni gölgelendi-rinceye kadar ona imrenen kaç kişinin
üzerinden geçtiğini keşke bir buseydin. Onlardan ayrıldığı gibi senden de ayrılacaktır.
Sanki şimdi onu yaşıyorsun.Ve görünen o ki onun gelip çalmasıyla, kalbin
hasetle do-f lu, göğsünde hüzünle mamur olarak dostlarından ayrılıyor-^ sun.
Makam ve mevki olarak içinde bulunduğun ortam devam etmedi. Başarı sebepleri
diye talep ettiklerinle kurtu-?: luşa ermedin. Talep ettiklerine ulaşamadın.
Halbuki kişiyi? ateşten çıkaracak, dünya sultanlarının en büyüğü kadar ve| onun
on misli kadarı ile beraber Cennete girecek olanlarla! beraber Cennete girmek
için başka sebepler var. Daha önce geçmiş nebi, sıddik, şehit ve salihlerle
beraberi olmaya ne dersin? Makam ve mevkideki güçlük ve zorluk, kö-j tü sonuç,
kazanacağın çok düşman ve çok hasetçi, bunların! gizledikleri kin ve nefret,
malının elden gitmesiyle sana ya-?j pacakları sövmeler, gelecek olanın
gelmemesiyle ah vah et-â men, bununla hizmetçi ve ihtişamının çoğunun gideceği
daha Önce ayakların öpmekten gurur duyan kişilerin senden| yüz çevireceği. evet
tüm bunlar sana sır değildir.
51- Şöyle
rivayet olunmuşKerim olan melek, yüce Rab'dan bir yazıyla gelir. Onda Hay ve
ölümsüz olandan Hay ve ölmeyecek olan in-| sana. Ey Kulum ben bir şeye ol
derim, o da oluverir. Se-& ni de bir şeye ol dediğinde oluverir şeklinde
kıldım.[246]
52-
Hadiste:Cennet ehlinden derecesi düşük olan, başında on beş bin hizmetçisi
olandır. Birinizin başındaki en küçük inci, doğu ile batı arasını
aydınlatabilir."
53- Tirmizi
ve İbn Hıbban Sahihlerinde şunu rivayet etmişler:Cennet ehlinden en düşüğünün
seksen bin hizmetçisi, yetmiş iki zevcesi var. Ona inci, yakut ve
Zeber-ced'den bir köşk yapılır ki, büyüklüğü Cabiye (Dımeşk'in beldelerinden
bir belde) ile San'a arası kadardır. Ve aziz ve gaffar olan Allah'a kulak
ver.Melekler ona her bir kapıdan girip şöyle derler: Sabrettiğinize karşılık
selam size, dünya yurdunun sonu ne güzel."
(Rad: 13/23-24)Allah'a yemin olsun ki bu gözlerin onunla aydınlanacağı
şeydir.Böylece çalışanlar da bunun benzeri için çalışmalıdırSaffat: 37/61)Eğer
ayrılması bana zor gelen köşküm ve onun gölgesi, sağlam yapısı, yüksek yeri,
ondaki ihtaşamım ve hizmetçilerim, sevincim ve nimetlerirndir diyorsan, acaba
o, toprak taş ve çamurdan sıva, demir ve keresteden, hurma çubuklarından başka
bir şey midir? Süpürülmezse çöple dolar. Kandil yakılma-sa kapkaranlık olur.
Binaya bakılmasa yıkılması erken olur. Ona bakım yaparsan neticesi yine
yıkımdır. Çok geçmeden toprak gibi olur. Sakinleri dağılır, hizmetçiler oradan
gider. İzi silinir, haberi kaybolur, şekli silinir ismi unutulur.
54- Rivayet
olunmuş ki: Allah (c.c.) Adem'i (a.s) yeryüzüne indirdiğinde ona şöyle demiş:Yıkılması
için bina yap. Halbuki o yok olmak için doğmuş.[247]
55- Haberde:
"Allah'ın bir meleği vardır ki, her gün| ölüme yaklaşınız ve yıkılması
için bina yapınız.
Ey Mağrur adam! Kısa
bir süre sonra yok olacak köşkünü yüksek, aydınlık, nehirleri akan, dalları,
sevinci sürekli olan bir yurtla değiştir.
56- Onun
yapısını sorarsan kerpiçleri var ki gümüştendir. Kerpiçleri var ki
altındandır. Orada yorgunluk yoktur. Meşakkat yoktur. Toprağını sorarsan o misk
kokuludur.!! Taşlarım sorarsan inci ve değerli taşlardır.[248]
57- Onun
nehirlerini soruyorsan onda sütten nehirler, baldan nehirler ve kevser
nehirleri vardır.
58- Onun
köşklerini sorarsan, orada yük[249]sekliği
yetmiş mil olan incilerden yapılmış köşkler, yeşil yakuttan göz kamaştırıcı
köşkler veya kırmızı yakuttan yapılmış çok yüksek köşkler vardır. Orada her
köşede mümin için hizmetçiler vardır. Bahçesinin çok geniş oluşundan onlar
birbirlerini göremez.[250]Onun
yaygısından sorarsan, onun astan ağır işlenmiş atlastandır. Acaba (astarları
buysa) üstleri nasıldır? O yük-sekçedir. Her bir döşek arası kırk yıldır
onların üzerinde ne uyku gelir ne uyuklama olur. Onların üstünde onlar karşılıklı
bağdaş kurup otururlar.Kimi kimine dönüp sorarlar. (Tur: 52/25)Onun
yiyeceğinden sorarsan, onun sofraları konulmuş, yemeği daimi, kesüip-eksilmeyen
ve yasaklanmayan meyveler; "Arzulayip seçecekleri meyveler, canlarının
çektiği kuş etleri. (Vakıa: 56/20-21)Onlara mühürlü, katıksız bir şaraptan
içirilir ki onun sonu misktir. Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için
yarışsınlar."(Mutaffifin: 83/25-26)
59- Cennetin
ehli kazai hacet yapmazlar. Tükürmezler ve sümkürmezler. Yiyecekleri
derilerinden misk kokusu, rengi de inci renginde süzülüp akar. Bir de bakarsın
ki, karın önceki halini almış.[251]Onun
hizmetçilerinden sorarsan onlar; "Çevrelerinde gençlikleri ve dinçlikleri
ebedi kılınmış civanlar dolaşır durur. Sen onları gördüğün zaman saçılmış birer
inci sanırsın.Her nereye bakarsan bir nimet ve büyük bir mülk görürsün."Onların
üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten
bileziklerle bezenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz bir şarap
içirmiştir."Şüphesiz, bu, sizin için bir mükafaattır. Sizin çaba
harcamanız şükre değer görülmüştür."(İnsan: 76/19-22)Özetle, sana
anlattıklarımın tümü, haberlerde Kur'an ve hadiste gelenlerdir. Yoksa Cennette,
gözün görmediği, kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin hatırına gelmediği
şeyler de vardır.[252]
Onların bu büyük nimet
ve yüce makamdaki kalmalarından soracak olursan, orada onlar ebediyyen
kalıcılardır. Orada diridir, ölmezler. Gençtirler, yaşlanmazlar. Sıhhatlidirler,
hastalanmazlar. Sevinçlidirler, üzülmezler. Razıdırlar, kızıp Öfkelenmezler.
Nimetin kesintisinden ve kovulmaktan emindirler.[253]
Ayrıca onlar güvenli bir makamda olup, "Oradaki duaları, AHahım, sen ne
yücesin'Mir ve oradaki dirlik temennileri "selam"dır. Dualarının
sonu da: "Gerçekten, hamd Alemlerin Rabbi olan Allah'ındır."(Yunus:
10/10)Ve sen, bu büyük, ensiz-bucaksız mülk ile, kısa ömürlü ve düşük değerli
köşkünün kıyasını aklınla yap. Ve şehadetle ondan ayrıldığında nelere mazhar
olacağına bir bak. Ama şu bir gerçektir ki, içinde bulunduğun makam şüphesiz
aldatıcıdır.(Bunu her şeyden) haberi olan Allah gibi sana hiç kimse haber
veremez."(Fatır: 35/14)Gecikmeden amacım; amelimin ıslahı içindir
diyorsan, bu da aldanmaktan ve uzun uzun emel peşinde koşmaktandır. Allah'a
yemin olsun ki, makdur ecelde gecikme olmuş değildir.Ey insanlar, hiç şüphesiz
Allah'ın vaadi haktır. Öyleyse dünya hayatı sîzi aldatmasın ve aldatıcılar da,
sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın."(Fatır: 35/5)
Allah'a yemin olsun
ki, bu, şeytanın tuzaklarından başka bir şey değildir. Bu Allah'ın velilerinin
ve salihlerinin amaçlarından değildir. Eğer söylediğinde doğru isen, sahabe ve
tabiin bu amaca daha evla kişiler değil midir? Eğer onlar ecelin tayinine
meyletseydüer, Allah uğrunda korkunç halleri yaşamaz, müşrik ve kafirlerle
cihad etmez, şehir kasaba ve ülkeleri kuşatmazlardı. Ey şaşkın adam!
Kulaklarınla Allahu Teala'nın şu sözünü dinlemez misin?:"Hafif ve ağır
savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin.
Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır." (Tevbe: 9/41)Allah'ın şu
sözünü tefekkür etmez misin?Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir
ecirle üstün kılmıştır. (Nisa: 4/95
60-
Hadiste:Bir adamın, Allah yolundaki safında bir defa durması ehlinin evinde
yetmiş yi) yapacağı ibadetten daha efdal-dır.[254]Ey
mağrur! Şüphe yok ki mücahidin uykusu, gece kıya mından ve yılların orucundan
daha efdaldır. Bunun geni açıklaması gelecektir. Yardım istenen
Allah'tır.Farzet ki; sen söylediğin şeylerde doğru söylüyorsun. Senin amelin
kabul ve red arasında dolaşıp durmuyor mu? Önünde korkulacak dehşetli ve
korkunç bir durum yok mu? Acaba önünde dehşet dolu haşir günü yok mu? Ve
Allah'a yemin olsun ki eğer amel etmişsen bu amelin seni kurtaracağını veya
alçaltacağını bileAllah gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir."
(Nemi: 27/25) "Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de şüphesiz Allah'a
varıp toplanacaksınız."(Al-i İmran: 3/158) Eğer eşimden ve onun
güzelliğinden, ona yakın olmakla olan ünsiyetle onunla buluşmakta hasıl olan
sevinçten ayrılmak doğrusu bana güzel gelmiyor diyorsan. Farzet ki eşin
kadınların en güzeli, asrının en güzel kadını olsun. Onun başlangıcı değersiz
bir nutfeden sonu da kokuşmuş tiksindirici cesetten başka bir şey midir? O, bu
iki nokta arasında da pislik taşır. Hayzı, ömrünün yarısından seni engeller.
Sana karşı isyanı itaatinden daha fazladır. Sürme çekmezse gözleri bulanık
olur. Süslenmezse çirkinliği ortaya çıkar. Taranmazsa saçı dağınık kalır.
Yağlanmazsa parlaklığı söner. Koku sürünmezse pis kokar. Temizlenmezse pis kokar.
Hastalıkları çok, bıkkınlığı seridir. Büyüdüğünde adeti kesilir. Yaşlandığında
zayıf düşer. Ona karşı iyi davranırsın ancak, kızgınlığında o bunu inkar eder.
61- Nebi'nin
(s.a.v) dediği gibi: "Zaman boyu kadınlardan birisine iyilik edersen ve o
senden bir şey görürse "senden hiç iyilik görmedimgj der.[255]Ondan
en kötü şeyi istersin. Onun ayrılmasından ve cefasından niz çevirmesinden
korkarsın. Onun sevgisi sana çalışmayı, yorulmayı, şiddetli, meşakkati ve
bitkinliği yükler. Seni helat edici yollara düşürür. En düşük arzusunda helak
olmanı is:er. Muradına ermek için seni sever. Bu geçtiğinde sender yüzçevirir,
senden ayrılır. Senden başkasının talep etmeje başlar. Seni bıktırır ve sana
karşı buğzunu izhar eder. Lisaıı hal ile her ne kadar sözlü olarak söylemiyorsa
da şöyle der. Benimle oranı kesme ve (dolayısıyla) (bana) infak et veya benden
ayrıl ve boşa. Kısacası ancak eğrilik üzere onçlan yararlanabilirsin.
Beraberliğin ancak zorluk ve sıkıntı le olur. Allah aşkına bak bu işe! Bunun
sevgisi nimetler vesevinçler diyarında nurdan yaratılmış, civaneler ve
hurilere beraber villalar (köşklerin) gölgesinde yaşayanlara ulaşmaktan nasıl
da seni engelliyor. Allah'a yemin olsun ki, şeHdin kam kurumadan onlarla
karşılaşır. Gözleri onların nurınu görmek mutluluğuna erişir. Bunlar; hur-i
ayn-dır. (Göz kamaştırıcı derecede) güzeldirler. Tertemiz bakiredirler. Sınki
onlar yakuttur. Senden önce onlara ne bir insan ne de bir cin dokunmuş.
Konuşmaları yumuşak ve na-zikçedir. Soyları mutedil ve güzeldir. Saçları tek
renktir. (Simsiyah sapsarı vs.) Değerleri büyüktür. Gözleri zayıf bakışlıdır.
Güzellikleri göz kamaştırıcıdır. Cemalleri parıldı-yor. Nazlıdırlar,
(görünüşte) Gözleri sürmelidirler. Şekl-u şemali güzeldir. Konuşması tatlıdır.
Yaratılışı hayrette bırakır. Ahlakı güzeldir. Takılan güzel ve değerlidir. Giysileri
zarif ve hoştur. Sevgisi çoktur. Bıkkınlığı söz konusu değildir. Gözlerini
sana mahsur kılmış, senden başkasına bakmaz. Arzu sttiğin kadar sana sevgiyle
bağlanmış. Tırnağı görünse ay(m) nuru yoktur. Bilezikleri geceleyin görünse kainatta
karanlık kalmaz. Eldeki bilezik yerleri görürse tüm insanları tutsak kılar.
Yer ve gök arasında (o) çıkarsa ikisinin arasını (güzel) kokuyla doldurur.
Şayet denizlere tükürürse (en) tatlı su (lar) gibi olur. Ona baktıkça senin
gözünde onun güzelliği artar. Onunla oturdukça güzelliğinin üstüne güzellik
gelir. Bunları duyup onlara kavuşmak için çaba sar-fetmeyip yerinde oturmak
akıllı bir insana uygun düşer mi? Şunu bil ki, zevcenden ayrılmak seni takip
ediyor ve olması da gerekir. Sanki (o) olmuş bile. înşallah Cennet ikinizi
buluşturur. Eğer o salihelerden ise orada onunla buluşmak ne güzeldir. Yine
eğer o salihelerden ise onunla buluşman (visal) için ondan mutlaka ayrılman
gereken sadece ölüm vaktidir. Omı ahirette, niteliklerini sadece Allah'ın bildiği
en güzel hur-i aynlardan bulursun. Onda tiksindiğinin ondan gittiğini, onda
(ki) kötü hasletlerin yok olduğunu, ahlakının güzelleştiğini, yaratılışının
kemale erdiğini, sürmeli ve güzel gözlü parıldayan güzellikte, bakire, tahire,
hayız ve nifazdan temizlenmiş olduğunu, necasetten (artık) uzak olduğunu,
eğriliğinin gittiğini, sevgisinin arttığını, nurunun arttığını, bu dünyada
olduğu gibi, orada da güzellik ve nurda huri aynlara üstün kıldığını
görürsün... (o zaman) bu gün Allah (rızası) için ondan ayrıl (ki) Allah onun
karşılığını versin. Eğer Cennet ehlinden ise mutlaka senin olur ve ey adam bu
ebedi mekandan bu alemin hiçbir süslü aldatmacası seni oyalamasın. Allah'a
yemin olsun ki, bu dünya, karar yeri, toplanma ve kaynaşma yeri değildir. Bu
öyle yer ki, bu gün güldürürse, yarın seni ağlatır. Seni sevindirirse akabinde
seni aşağılar. Şayet nimetlerin tümü onda toplansa, intikamı (ceza, öcü) seri
olur. Bolluk olursa (zamanla) kıtlığa dönüşür. (Nimetleri, mal-mülkü)
toplanmişsa yine darmadağın olur. Bir araya toplasa bölük-pörçük olur.
Eksilir-?, se ona sıkıntı verir. Zengin olursa zorluk çeker. Bu daha da|
artarsa onu helak eder. Yaşlatırsa helak eder. Aydınlarisa ar-; kasını döner.
Duru olursa zulmeder. Yapıları çoğalırsa, kapıcıları (dilencileri) da çoğalır.
Onunla iyi buluşmuşken ayrılık gelir. Yakınlığı uzak, sevgilisi kovulmuş
görüntüsü serap, tatlılığı azaptır. Üzüntü, keder, tasa, sıkıntı, gam, ayrılık
ve firak, şaki ve şikak (zorluk ve meşakkat) hastalık ve dert, meşakkat ve
yorgunluk diyarıdır. Çokluğu az, azizi zelil, zengini fakir büyüğü hakirdir.
Afetle doludur. Esef, vah vahları çoktur. Saflığı azdır. Vefasızdır. Sözlerine
güven olmadığı gibi, vaatlarmı ifa etmez. Sevgilisi yorgun, aşığı şaşkın, ona
güvenen mahcuptur. Muhakkak ki o (dünya) ayıplarını örtmüş, musibetlerini
gizlemiş, felaketlerini gizlemiştir. Hurafeleriyle aldatmış, rüşvetiyle
aldatmıştır. Tuzaklarını kurmuş, ağlarını örmüş, düşüklüğünü mubah kılmış,
kılıcını çekmiş, güzel yönlerini gösterip, çirkin yerlerini örtmüştür. Ve ey
adamlar! Buluşma, buluşma diye sesleniyor. Onunla buluşma, ona kavuşmayı
dileyen, onun ağına düşmüş, onun kötü durumu ona görünmüş, cezası büyük
olmuştur. Şerri ile ilgili cehaletinden onun esaretine düşmüş, tuzağı (onun)
basma gelmiş, dünya halini görmediğinden pişmanlıktan ellerini ısırır.
Gözyaşından sonra kan ağlar. Kötü sonuca kadar dilediğini ona vermiş, kaçmak
için çaba gösterir, ancak kaçması imkansız... Hey adam! Nefsini helak-tan önce
ikaz et. Ayrılmak zorlaşmadan önce nefsini onun esaretinden kurtar. Tevfik ve
saadet ayaklan üzere kalk... Umulur ki Allah fazliyle sana şehadeti nasip
eder... Bu sevaptan hiçbir sebep ona hiçbir sebep seni geride bırakmasın...
Akıllı kişi, büyük azim için paçalarını sıvayandır. İsabetli görüşlü de cihadta
nasibi olandır. Tembelliğe saplanan ayaklan kaymış, pişmanlığın fayda
vermeyeceği zamanda pişman olur. En yüksek Cennet odalarında şehitleri gördüğünde
de, aşırı gittiğinden ve her şeyin elden gitmesinden dişlerini gıcırdatır.Allah
ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir."
(Ahzap: 33/4)Allah bize yeter. O ne güzel vekildir."(Al-İİmran:
3/173)
Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:Müminlerden özür olmaksızın oturanlar ile Allah yolunda mallarıyla
ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah mallarıyla ve canlarıyla
cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği
vaad etmiştir. Ancak Allah cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle
üstün kılmıştır. Onlara kendinden dereceler, bağışlanma ve rahmet vermiştir.
Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Nisa: 4/95-96)Kim
Allah yolunda savaşırken öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir
vereceğiz." (Nisa: 4/74)İman
edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad
edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte kurtuluşa ve mutluluğa
erenler bunlardır. Rableri onları katından bir rahmeti bir hoşnutluğu ve onlar
için kendisine sürekli bir nimet bu- i.1 lunan Cennetleri müjdeler. Onda ebedi
kalıcıdırlar. Şüphesiz Allah büyük mükafat yanında olandır.(Tevbe: 9/20-22)Hiç
şüphesiz Allah müminlerden -karşılığındı onlara mutlaka Cenneti vermek üzere-
canlarını ve malları- | m satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Öldürürler
veya öldürülürler. Bu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek
olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu
halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdele-şiniz. İşte büyük
kurtuluş ve mutluluk budur."(Tevbe: 9/111)Ey iman edenler. Allah'a yardım
ederseniz Allah da size yardım eder. Ayaklarınızı sabit
kılar."(Muhammed:47/71)Mümin olanlar ancak o kimselerdir ki, onlar Allah ve
Rasulüne iman ettiler. Sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda
mallarıyla ve canlarıyla cîhad ettiler. İşte onlar, sadık olanların ta
kendileridir."(Hucurat: 49/15)Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan
kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? Allah ve O'nun Rasulü'ne iman
edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu
sizin için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz. O da sizin günahlarınızı
bağışlar. Sizi altlarından ırmaklar akan Cennetlere ve Adn Cennetlerindeki
güzel konaklara yerleştirir. İşte büyük mutluluk ve kurtuluş budur. Ve
seveceğiniz bir başka nimet daha var. Allah'tan yardım ve zafer ve yakın bir
fetihle müminleri müjdele. Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun. Meryem
oğlu İsa'nın havarilere Allah'a yönelirken benim yardımcılarım kimlerdir?
demesi gibi. Havariler dediler ki: Allah'ın yardımcıları bizleriz. Böylece
İsra-iloğullarmdan bir topluluk iman etmiş bir topluluk da inkar etmişti.
Sonunda biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün
geldi." (Saf: 61/10-14) Bu konuyla ilgili ayeti kerimeler çoktur. Şunu bil
ki, Allah yolunda cihad etmenin fazileti sınırlanmaz. Ve işte beni Allah'ın
müyesser kılmasıyla bunu fasıl fasıl açıklayacağım. Yardım istenilen sadece
Allah'tır.Cihad; iman* Farz Namazlar Ve Ana-babaya İylikten Sonra En Faziletli
Ameldir:
62-îbn
Mesud'dan (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir: (s.a.v.): "En efdal amel
hangisidir?" diye sordum. Dedi ki:Vaktinde (kılınan) namazdır." Dedim
ki:Ondan sonra nedir?" Buyurdu ki:Ana-babaya iyiliktir." (Yine) ben:
"Bundan sonra
hangisidir?" diye sordum. (Yine) o|Allah yolundu cihadtır" dedi.[256]Hadisi
Buhari, Müslim ve başkaları rivayet etmiş.Yine hadiste cihadın farz namazlardan
sonra en faziletli amel olduğu varid oluştur. Ebu Katede şöyle dedi:Rasululîah
(s.a.v.) (bir gün) hitap etti. Onda cihattan bahsetti. Farz namazlar hariç
hiçbir şeyi (ameli) ona üstün kılmadı." Hadisi Ebu Davud rivayet
etmiş.İbnu'I-Mübarek Kitabu'l-Cihad'da Muaz b. Cebel'den Nebi'nin (s.a.v.)
şöyle dediğini hasen bir isnad ile rivayet e-der: Nebi (s.a.v.) şöyle
buyurdu:Muhammed'in nefsi elinde olana yemin olsun ki, farz namazlardan sonra,
Cennetin (kendisiyle) arzulanacağı, yüzün solup, ayağın tozlanacağı Allah
yolunda cihad gibi bir amel yoktur."Hadisin tümü -inşaallah- ileride
gelecektir.
63-Beyhaki
Sünen'inde İbn-i Ömer'den (r.a.) (onun) farz (namaz)lardan sonra en faziletli
ameli Allah yolunda cihad olarak gördüğünü rivayet eder. [257]Allah'a
İmandan Sonra En Faziletli Amel Allah Yolunda Cihaddır:
64-Ebu
Hureyre'den (r.a.) şöyle rivayet edildiği hayn'de sabit olmuştur:Rasulullah'a
(s.a.v.) amellerin en hayırlısı nedir?" diye soruldu:Allah'a ve Rasulü'ne
imandır." dedi. "Bundan sonra nedir?" diye sorulunca,
"Allah yolunda cihaddır" dedi. (Ve yine) "Bundan sonra hangisidir?"
denilince: "Kabul olunmuş (bir) haçtır" buyurdu(lar).[258] Bu
hadisi, kendilerine iyilik edeceği veya izin alacağı ebeveyni olmayan kişiye
veya farz-ı ayn olan cihada hamletmek gerekir. Çünkü bu ana-babaya iyilikten
Önce gelir.
65- Maiz'den
(r.a.) şöyle rivayet edilmiş. Nebi'ye (.a.v.): "En hayırlı amel
hangisidir?" diye soruldu. "Yalnız Allah'a iman (etmek), sonra cihad,
ondan sonra da makbul haçtır. Bunun diğer amellere üstünlüğü, doğu ile batı
arası kadardır."[259]buyurdu.İmam
Ahmed bunu rivayet etmiştir. Onun adamları Sa-hih'in ricalidir. Maiz ise meşhur
bir sahabidir. Ancak nesebi zikredilmemiştir.Hafız İbnul Hacer: İbn Mende
(veya Menduh) onun nesebini zikrederek; "(Maiz) et-Temimi'dir. Basra'da
iskan etmiş" der. Ahmet ve Buhari et-Tarih'te Ebu Mesud el-Ceri-ri, Yezid
b. Abdullah b. eş-Şahir, o da Maiz'den tarikiyle hadisi tahriç etmişler. Ve
ravileri sikadır der.Buhari başka bir vecihle, Beğavi iki vecihten, Cerir'den,
o da Hayyan b. Umeyr'den, o da Maiz'den rivayet etmişler.[260]Bunun
diğer amellere üstünlüğü sözünün anlamı; yani iman cihaddan sonra, geri kalan
diğer amellere üstünlüğü demektir. Amellerin en efdalinin iman ve cihad olduğu
da hadislerde varid olmuştur.
66-
Sahiheyn'de Ebu Zer'den (r.a) rivayet edilmiş: "Amellerin en efdali hangisidir?"
diye Rasulullah'a
(s.a.v) sordum.
Buyurdu ki:Allah'a iman ve yolunda cihaddır." "Peki hangi köle azad
etmek daha efdaldir?" buyurdu ki: "Sahibinin yanında en değerlisi ve
ücret bakımından da en pah al ısıdır.[261]
67- Müslim Sahih'inde Ebu Katade'den Rasulullah'ın
(s.a.v.) bir gün aralarında kalkıp şöyle dediğini rivayet eder:Şüphesiz Allah
yolunda cihad ve Allah'a iman amellerin en efdalidir." dedi. Ebu Katade
der ki:Bir adam ayağa kalkıp: "Ey Allah'ın Rasulü, eğer Allah yolunda
öldürülürsem bu, türri hatalarıma keffaret olacağını görmüyor musun?"
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v):Evet" dedi.[262]
68- İbn Huzeyme ve İbn Hıbban'ın sahihlerinde Ebu
Hureyre'den (r.a) rivayet ettikleri bir hadiste, Rasulullah (s.a.v) şöyle
buyurmuştur:Allah indinde en efdal amel, içinde şüphe olmayan bir iman,
ganimete ihanet edilmediği bir savaş ve makbul olan hacdır.[263]
69- İbn
Huzeyme ve başkaları aynı şekilde Cabir'in hadisinden de rivayet etmişlerdir.
70- İbn
Asakir ve başkaları da Amr İbnü'l-As'in hadisinden rivayet etmişler.
71- Nesai Abdullah b. Habeşi[264]
hadisinden rivayet etmış.
72- Ubade b.
Samit'ten (r.a) rivayet edilmiş. O şöyle der:Ben Rasulullah'ın (s.a.v)
yamadayken, ona bir adam gelerek:Ey Allah'ın Rasulü, amellerin efdali
hangisidir?" diye sordu. Buyurdu ki:Allah'a iman, Allah yolunda cihad ve
kabul olunmuş hacdır." Adam arkasını dönünce:Sana bunlardan daha kolay
olanı, yemek yedirmek, yumuşak konuşmak, müsamaha göstermek ve güzel ahlaklı
olmaktır." Biraz daha uzaklaşınca:[265]Senin
için bundan da daha kolay olanı, Allah'ı sana karşı olan hükmünde itham
etmemendir" dedi.[266]Ahmed
ve Taberani iki isnadı ile rivayet etmişler ve hadis hasendir demiş.
73- Ebu Yala
ve başkaları Hüseyin b. Ali el-Cafi'den[267] o
da Hafs denilen bir şeyhten[268] ve
dedesinden[269]şunu dediğini tahriç
etmişler:Bilal (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) hayatında müezzinlik etti. Ömer'in
dönemi gelince ona müezzinlik etmedi. Ömer ona:Seni müezzinlik yapmaktan
alıkoyan nedir?" dedi. Bilal:Rasulullah'a (s.a.v) vefat edinceye kadar
müezzinlik ettim. Ebubekir'de vefat edinceye kadar müezzinlik ettim. Çünkü o
benim velinimetimdi. Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini muhakkak ki
işittim:Senin yaptığın işten, Allah yolunda cihad etmekten başka daha efdal bir
amel yoktur." Bunun üzerine kendisi çıkıp cihad etti." Taberani
benzerini rivayet etmiş.[270]
74- Bilal'in
Ebubekir (r.a) döneminde yukarıda zikredilen hadisi delil getirerek ezanı terk
ettiği de rivayet edilmiştir.[271]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: Hafz diye zikredilen bu zat, İbn Ömer b. Sad'dır.
Dedesi Sad'dır..Nebi'nin (s.a.v) müezzinlerinden olan Sad'ul-Karz'dır.
Hafızlardan bir çoğu bunu söylemiştir. Sad'ul-Karz diye isimlendirilmesi karz
-debağ işlerinde kullanılan ağaç- ticaretiyle uğraştığın-dandi.Bilal (r.a)
cihad amacıyla Medine'yi bırakıp Şam'a gitti. Vefat edinceye kadar orada
kaldı. Hicri 20 senesinde vefat etti. Dımeşk'te Kişan kapısında defnedildi.
Bunu Va-kidi,[272] bazıları da Halep'te
defnedildiğini söylemişler.
75- Numan b.
Beşir'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasulullah'in (s.a.v)
minberinin yanındaydım. Bir adam:Ben müslüman olduktan sonra hiçbir amel
işlememiş olmama aldırış etmem, yalnız hacıları sulamam müstesna." Bir
başkası:Ben müslüman olduktan sonra hiçbir amel işlememiş olmama aldırış
etmem, yalnız Mescid-i Haram'ı tamir etmem müstesna." Başka biri;Hayır,
Allah yolunda cihad etmek sizin söylediğinizden daha efdaldir" dedi. Bunun
üzerine Ömer kendilerini men etti ve:Bugün cuma günüdür. Rasulullah'ın (s.a.v)
minberi yanında seslerinizi yükseltmeyin. Lakin ben Cuma namazı kıldıktan sonra
içeriye girer, sizin ihtilaf ettiğiniz hususu ona sorarım." dedi. Hemen
arkasında Allah -azze ve celle- şu ayeti indirdi:Hacılara su dağıtmayı ve
Mescid-i Haram'ı onarmayı Allah'a ve Ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda
cihad edenin yaptıkları gibi mi saydınız? Bunlar Allah katında bir olmazlar.
Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.
(Tevbe: 9/19)[273]
76- İbn Asakir kendi isnadıyla Hanzala
el-Katip'ten[274] tahriç etmiş. Der ki:
Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini işittim:Amellerinizin en hayırlısı
cihaddır."
77- Taberani
Abdullah b. Muhammed'den[275]
Hafs'ın iki oğlu[276] ve
Ammar'dan[277] onlar da babalarından,
dedelerinden rivayet ederek derler ki:Bilal Ebubekir'e (r.a) gelerek ona şöyle
dedi: "Ey Allah'ın Rasulü'nün halifesi, Rasulullah'in (s.a.v) şöyle
dediğini işittim:Müminin yaptığı amellerin en efdali Allah yolunda
cihaddır." Ben de ölünceye kadar nefsimi Allah yolunda bağlamak
istiyorum." Bunun üzerine Ebubekr dedi ki:Ey Bilal! Bu söylediğini yapma.
Allah'a yemin ederim ki, yaşım ilerlemiş, kuvvetim zayıflamış ve ecelim yaklaşmıştır."
Bunun üzerine Bilal yerinde durdu. Ebubekr vefat edince, Ömer gelip Ebubekir'in
ona söylediğinin aynısını söyledi. Ancak Bilal kabul etmedi. Bilal bunu
reddedince Ömer:O zaman müezzinliği kim yapacak" dedi. Bilal:
"Müezzinlik işini Sad'a ver. Çünkü oRasulullah(s.a.v) döneminde Küba'da
müezzinlik ediyordu" dedi. Bunun üzerine Ömer müezzinlik işini ona verdi.[278]
78- Amr b.
Abese'den[279] (r.a) şöyle dediği
rivayet edilmiş: Bir adam;Ey Allah'ın Rasulü, İslam nedir?" dedi.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:Kalbinin Allah'a teslim olması, müslümanların
da dilinden ve elinden emin olmalarıdır." Adam:Hangi İslam daha
efdaldir?" deyince:İmandır" buyurdu.O zaman iman nedir?" dedi.
Rasulullah (s.a.v):Allah'a, meleklere, kitaplara, rasullere ve ölümden sonra
dirilmeye iman etmendir." buyurdu. Adam:Hangi iman daha efdaldir?"
diye sorunca:Hicrettir" dedi. Adam:Hicret nedir?" diye sorunca: Kötülüklerden
uzaklaşmanda*." dedi.Peki hangi hicret daha efdaldir?" diye
sorunca:Cihaddır" buyurdu. Adam:Cihad nedir diye
sordu?"Karşılaştığında kafirlerle savaşmandır" buyurdu. Adam:Hangi
cihad daha efdaldir?" diye sorunca:Atı boğazlanan ve kanı akıtılan kişinin
cihadıdır." buyurdu.[280]Hadisi
Ahmed rivayet etmiş, ricali de sahihin ricalidir. Ayrıca, Taberani, Beyhaki ve
başkaları da rivayet etmiş.
79- Ebu Yala
ve Beyhaki'de Şuabul İslam'da onun benzerini Şam ehlinden isimlendirmedikleri
bir şahıstan, o da babasından, Rasulullah'in (s.a.v) bir adama şöyle dediğini
rivayet etmişler: Adama:Müslüman ol" dedi. Adam:slam nedir?" dedi.
Ona yukarıdakini zikretti. Ve: Hangi hicret daha efdaldir?"
deyince:Cihaddır" buyurdu. Dedim ki:Cihad nedir?" Buyurdu ki:Allah
yolunda cihad etmen, düşman ile savaşmaktan korkmaman ve ganimete hıyanet
etmemendir.[281]Bak Allah sana rahmet
etsin, nasıl da Nebi (s.a.v) cihadı İslam'ın özü kılmış. Allah yolunda
şehadeti da cihadın özü ve en efdal çeşidi saymıştır.
80- Ayşe'den
(r.a.) der ki:Ey Allah'ın Rasulü, görüyoruz ki cihad amellerin en ef-dalidir.
Cihad etmeyelim mi?"
"Sizin için en
efdal cihad, makbul hacdır.[282]
buyurdu. Buhari ve başkaları rivayet etmiştir.
81-
Buhari'nin başka bir tarikinde Aişe cihad için izin istediğinde Rasulullah
(s.a.v,):Cihadınız hacdır" buyurdu. Buhari bunu bayanların cihadı babında
zikretmiştir.[283]
82- İbn-i
Asakir'in bir rivayetinde Aişe'den bir kadın şöyle dedi:Ey Allah'ın Rasulü,
ben Kur'an'da cihaddan daha hayırlı bir amel göremiyorum. Bizler seninle
beraber çıkıp seninle beraber cihad etmeyelim mi?"Hayır" dedi.
"Sizin için en hayırlı cihad, makbul hacdır."Hadiste geçen 4Le künne'
(Müennesler için gaibe siga-sı) sizin için kelimesi bir çok yerde böyle
geçmiştir. Manası: "Ey kadınlar, sizin için cihadın en hayırlısı, makbul
hacdır" demektir. Buna delalet Rasululîah'm (s.a.v) "cihadınız
hacdır" sözü teyid eder.Ayrıca
83- İbn
Huzeyme'nin sahihinde yine Aişe'den şöyle de-.diğini rivayet eder: Aişe der
ki:Ey Allah'ın Rasulü, kadınlara cihaddan bir şey var mı?" diye
sordum.Onlara içinde savaşma olmayan cihad var. O da hac ve umredir." diye
buyurdu.[284]
84- Nesai ve
Beyhaki Sünenlerinde hasen bir isnad ile Ebu Hureyre'den (r.a), o da
Rasulullah'tan (s.a.v) şöyle dediğini rivayet etmişler:Yaşlı, zayıf, güçsüz ve
kadının cihadı; hac ve umredir.[285]
85- İbn Mace
Ümmü Seleme'den (r.a) merfu olarak şöyle rivayet etmiş:
86- İbn
Asakir isnadıyla Mufaddil b. Fadile'den o da babasından şunu rivayet etmiş:Bir
kavim müminlerin emiri Abdulmelik b. Mervan'la görüşmek için izin alıp, çok
hasta olduğu halde yanına girdiler. Bunun üzerine dedi ki:
"Ahiretine
yöneldiğim ve dünyaya arka çevirdiğim bir anda geldiniz. Benim için umut
verici amellerimi düşündüm. Bunu da Allah yolunda yaptığım bir gaza olarak
buldum. Ben bunlardan uzağım. Sakın bizim bu kötü kapılarımızla onu
söndürmeyiniz.[287]Müellif
(Allah onu affetsin) der ki: Abdulmelik tabiin ule-masındandı. Muaviye onu on
altı yaşındayken Medine'ye vali olarak atadı. Bunun üzerine gaza için
insanlarla birlikte gemiye bindi.Hatib Tarihul Bağdat'ta, Ebul Kasım İbn
Asakir Tarihul Dımeşk'te, Muhammed b. Fudayl b. Iyad'dan nakletmişler. Diyor
ki: İbni Mübarek'i rüyada gördüm. Dedim ki:Hangi ameli daha faziletli
buldun?" Dedi ki:
Yaptığın
ameldir."Yani ribat ve cihad mı?"Evet" dedi.Rabbin sana ne
yaptı?" dedim:Rabbim ondan sonra mağfiret olmayan bir mağfiretle mağfiret
etti.[288]Fadl b. Ziyad derki: Ebu
Abdillah -Ahmed b. Hanbel-savaştan bahsedip ağlayarak şöyle söylediğini
işittim: "İyi işl[289]erden
ondan daha faziletli bir şey yoktur." Başkası da ondan şunu rivayet etmiş:
Düşmanla karşılaşmaya hiçbir şey denk olmaz. Savaşa bilfiil iştirak, amellerin
en efdalidir. Düşmanla savaşanlar, İslam'ı ve korusunu savunanlardır.
Dolayısıyla hangi amel ondan daha faziletli olabilir. İnsanlar güven
içindeyken onlar tedirgin ve korku içindedirler. Şüphesiz onlar canlarının en
güzel şeyini ortaya koymuşlar. Muğni'nin sahibi bunu zikretmiştir.[290]
87- Abdullah
b. Selam'dan (r.a)[291]
şöyle dediğini rivayet etmiş: Rasulullah'ın (s.a.v) ashabından bir grupla oturuyorduk.
Bizler:Allah'ın en çok sevdiği ameli bilseydik onu yapardık" dedik. Bunun
üzerine Allah (c.c.) şu ayetleri surenin sonuna kadar indirdi:Göklerde ve yerde
olanların tümü Allah'ı teşbih etmiştir, Ö üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet
sahibidir. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? Yapmayacağınız
şeyi söylemeniz, Allah katında bir gazap olması bakımından büyüdü. Şüphesiz
Allah kendi yolunda sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf
bağlayarak çarpışanları sever. (Saff: 61/1-4)Rasulullah (s.a.v) da bunu bize
okudu. Hadisi Tirmizi Beyhaki ve Hakim rivayet etmiş. Hakim ikisinin Buhari ve
Müslim'in şartlarına göre sahihtir der.[292]
88- Beyhaki
Sünen'indeki bir rivayetinde, ashabdan bir grup:Rasulullah'a (s.a.v.) bir elçi
gönderip, bize Allah'ın en sevdiği ameli sorsak." Ancak ona bizden kimse
gitmedi. Ona bunu sormaya hazırlandık. Rasulullah (s.a.v) bu grubu teker teker
onların tümü bir araya gelinceye kadar çağırdı. Ve onlar hakkında Saff Suresi
nazil oldu. İbn Selam "Rasulullah (s.a.v) onun tümünü bize okudu"
der. Yahya b. Ebi Kesir de "Ebu Seleme surenin tümünü bize okudu"
der.[293]
89- İbn
Asakir Ebu Hureyre'nin hadisinden tahriç etmiş-
90- İbn
Mübarek Süfyan'dan[294] o
da Muhammed b. Cuhade'den[295] o
da Ebu Salih'ten[296]
şöyle dediğini rivayet ederler. Onlar (ashabtan bir grup):Keşke Allah'ın en
sevdiği veya en faziletli ameli bilseydik." dedi. Bunun üzerine Allah
(c.c.) şu ayetleri indirdi:Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak bir
ticareti haber vereyim mi? Allah'a ve O'nun Rasulü'ne iman ederseniz,
mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu
sizin için daha hayırlıdır. (Saf: 61/10-11)Ancak müslümanlar bundan
hoşlanmadılar. Bunun üzerine:Ey iman edenler yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?
Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında bir gazab olması bakımından
büyüdü." (Saff: 61/2-3) ayetleri nazil oldu.[297]
Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:Ancak Allah, cihad edenleri, oturanlara göre büyük bir ecirle üstün
kılmıştır. Onlara kendinden dereceler, bağışlanma ve rahmet vermiştir. Allah
bağışlayandır, esirgeyendir." (Nisa: 4/95-96)
91- Ebu Said
el-Hudri'den (r.a) rivayet edilmiş:Bir adam Rasulullah'a (s.a.v)
gelerek:İnsanların hangisi efdaldir?" diye sordu.Allah yolunda malı ile
canı ile cihad eden kimsedir" buyurdu. Ondan sonra kim ?" diye
sordu. "Kuytulardan bir kuytuda Rabbi olan Allah'a ibadet eden ve
insanları kendi şerrinden azade bırakan kişidir."
buyurdu.[298]Eş-Şibu;
iki dağ arasındaki açıklık ova, kuytu ve tenha yer anlamındadır. Nevevi der
ki:Amaç özellikle ova değildir. Aksine bundan kasıt, yalnızlık ve toplumdan
uzaklaşma, el etek çekmedir. Burada (şib) kuytu yerin zikredilmesi örnek
babındandır. Çünkü burası genelde insanlardan hali olur. Bu hadiste cihadın
insanlardan el etek çekip uzaklaşarak kendini ibadete vermekten daha efdal
olduğunu açıkça ifade ediyor. Allah'ın (c.c) şu ayetleri de bunu teyid
etmektedir:[299]Müminlerden özür
olmaksızın oturanlar ile Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler
eşit değildir.(Nisa: 4/95)Bunun daha geniş izahı inşaallah daha ileride
gelecektir.
92- Ebu Umame'den (r.a) Rasulullah'm (s.a.v)
şöyle dediği rivayet edilmiş:İslam hörgücünün zirvesi Allah yolunda cihaddır.
Ona ancak onlardan efdal olan ulaşır[300]Taberani
AH b. Yezid311 o da Kasım'dan tarikiyle rivayet etmiş.[301]
93- Ebu
Hureyre'den (r.a) şöyle denildiği rivayet edilmiş:Nebi'ye (s.a.v):Allah yolunda
cihad etmeye denk ne olabilir?" denildi.Sizin ona gücünüz yetmez"
buyurdu.Bu sözü kendisine iki veya üç defa tekrarladılar. Hepsinde:Sizin ona
gücünüz yetmez" buyurdu. Daha sonra: "Allah yolunda cihad eden
kimsenin misali oruç tutan, namaz kılan, Allah'ın ayetlerine bağlı kişi
gibidir ki, ta Allahu Teala'nm yolundaki mücahid dönünceye kadar ne oruçtan
gevşer, ne namazdan." buyurdu. Buhari ve Müslim rivayet etmiş.[302]
94-
Buhari'nin bir rivayetinde:Adamın biri Ey Allah'ın Rasulü! Bana cihada muadil
olacak bir ameli göster" dedi.
Bulamıyorum"
buyurdular. Ardından:Mücahid cihad için çıktığında sen de mescidine girip ara
vermeden namaz kılıp, aralıksız oruç tutmaya güç yetirebilir misin?" dedi.
Adam:Kim bunu yapabilir?" dedi.[303]
95- Ebu
Hureyre şöyle demiştir:Mücahidin atı ipiyle merada otlanırken bile ona iyilikler
yazılır.[304]Müellif -Allah onu
affetsin- der ki: Yüce gayeleri olan aşağılık niteliklerden uzak nefislere ve
dini şerefe haiz olan nebevi sohbete nail olmaları sebebiyle ecirleri kat kat
olan, her türlü kemalde önde olan her yüce makamda ictihad mertebelerinde olan
bu şahıslar cihada muadil bir ameli yapmaya güç yetiremiyorlarsa, bizim gibi
ictihadsız kişiler nasıl da sevinebiliriz. Nasıl da aşağılık hakir amaç ve gayelerle
azıcık amellere sevinip duruyoruz? Ona karışan, riya ve İhlassızlık ile ondan
kurtulmanın imkansız olduğu oyun ve entrikalar işin cabası. Allah'ım ölüm
gelmeden önce bizleri bu gafletten uyandır ve yolunda cihad etmek için muvaffak
et. Her hayır senden istenir. La havle vela kuvvete illah billah.
96- Ebu Naim el-Hafız ve İbn Asakir, Said b. Ebi
Hi-lal'den[305] o da Hadic b. Sufi
el-Hacari'den, onun Ekder b. Hamam'dan şöyle dediğini işittiğini tahriç
etmişler: Bana Rasulullah'ın (s.a.v) ashabından biri şunu haber verdi.
Mes-cidun Nebevi'de bir gün oturup bir delikanlıya şöyle dedik:Rasulullah'a
(s.a.v) gelip ona cihada muadil amelin hangisi olduğunu sor." O da ona
varıp sordu. Rasulullah: "Hiçbir şey" buyurdu. İkincisinde gönderdik,
yine: "Hiçbir şey" buyurdular. Sonra şöyle dedik: "Eğer üçüncü
sefer de hiçbir şey derse sen de ona yakm nedir?" diye sor. Delikanlı ona
varıp sorduğunda yine: "Hiçbir şey" buyurdu. O zaman: "Ona yakm
nedir ey Allah'ın Rasulü?" Bunun üzerine: "Güzel kelam, daimi oruç,
her yıl hac ve her bir amel de ona yakın olmaz." buyurdu.
97- Yine İbn
İshak isnadıyla İshak b. İbrahim en Nehşi-li'den[306]
tahriç etmiş. O da bize Sad ki îbn Salt[307]
dır. Sevr b. Yezid'den[308] o
da Halid b. Madan'dan[309] o
da Ebu Gadi-İbrahim'in dedesidir. El-Cerhu ve't-Tadil 4/86.yeel-Müzeni[310]
şöyle dediğini rivayet etmiştir: Osman b. Af-van'm (r.a) minberde hutbe okurken
şöyle dediğini işittim: "Ey Medine ehli Allah yolunda cihaddan kendi
nasibinizi ve payınızı almaz mısınız? Şam, Mısır ve Irak ehlinden olan
kardeşlerinizi görmüyor musunuz? Allah'a yemin olsun ki sizin Allah yolunda
çalışacağınız bir gün bıkıp usanma ve iftar etmeden evinde geçireceği bir
günlük çalışmadan daha hayırlıdır."
Ebi Said'in -ki daha
önce geçmişti- hadisinde: "İnsanların en hayırlısı cihad eden mümin
arkasından itizal etmiş mümindir." (bu) vardı.
98- İbn
Asakir kendi isnadıyla Ebu Hureyre'den (r.a) Ra-suiullah'm (s.a.v) şöyle
buyurduğunu rivayet etmiştir.
"Size insanlardan
en hayılı dereceye sahib olanı haber vereyim mi? Allah yolundan atının ipini
tutan kişi-clir. Ondan sonra size insanların en hayırlısını haber vereyim mi?
Sürüsü olan bir adamın sürüsüyla insanlardan uzaklaşıp namazı ikame eden,
zekatı veren, Allah'a şirk koşmadan ona ibadet eden kişidir." Hadisi
Müslim ve başkaları rivayet etmiştir.
99- Ebu
Hureyre'den (r.a) şöyle rivayet edilmiş: Rasu-lullah'm (s.a.v) ashabından biri,
içinde tatlı su bulunan bir ovadan geçti.İnsanlardan el etek çekip buraya gelir
bu ovada ikame etsem? Ancak Rasulullah'dan (s.a.v) izin almadan bunu
yapmam." dedi. Bunu Rasulullah'a (s.a.v) anlatınca Rasu-îullah (s.a.v)
şöyle buyurdu:Bunu yapma, şüphesiz Allah yolundaki birinizin makamı evinde
kılacağı ve yetmiş yıllık namazdan daha efdaldir. Allah'ın sizi bağışlamasını
ve Cennete koymasını sevmez misiniz? Allah yolunda savaşınız. Kim iki süt
sağma arası kadar
Allah yolunda savaşırsa Cennet ona vacib olur.[311]Müellif
der ki: Savaşa teşvik için böyle denilmiş. Yoksa lafzın hakikati murad
değildir.
100-
Rasulullah'ın (s.a.v) şu sözü gibidir:Kim güvercindeki beyazlık kadar Allah
için bir mes-cid yaparsa Allah da ona Cennette bir ev yapar.[312]Güvercindeki
beyazlık kadar bir yerde insanın namaz kılabilmesi imkansızdır.
İbn Habib'in[313] İbn
Rüşd'ten[314] mukaddimelerinden şunu
anlatmış: (Yukarıda 99 nolu hadiste geçen iki süt sağma arasındaki zaman diye
tercüme ettiğimiz tabir için) yani sütün içinde sağıldığı zaman kadar.[315]
Buna göre murad lafzın hakitatidir ki, en güzeli de budur.Yukarıda geçen bu
hadiste cihadın ibadet için insanlardan uzaklaşmadan daha hayırlı olduğuna en
büyük delildir.Keşke bilseydim! Acaba ibadetinde, yemeğinin güzel oluşunda ve
insanlardan uzak olmasında bu sahabenin yerinde kim olabilir? Buna rağmen
Rasulullah (s.a.v) ona "yapma" demiş., Ayrıca onu cihada irşad etmiş.
Sonra bizden herhangi biri amellerinin azlığı ve güvensizliğine, çokluğundan
kendilerinden kurtulamayan hatalara, yasaklanan şeylerde serbest olan organlara,
ancak nehyedilen şeylerde ası olan nefse, halik tarafından bilinen ve
vesveselere, iflah olmaz niyetlerimize, inayet olmazsa kurtuluşu olmayan
tabiliklere rağmen nasıl da onu ter-kediyoruz. Sonra amellerin neticelerine
bakmak -ki bunlar tehlike ve büyük korku alanlarıdır- lazım. Said, Allah'ın
kendisini cihada muvaffak kıldığı ve cihadı kendisine müyesser kıldığı
kişidir. Şaki ise, korkup aldanan ve üzerinde ziyanın göründüğü kişidir.
Allahım cihadı bize, bizleri de cihada müyesser kıl. Hat vp fiillerinin revfik
vp beraberliğini sağla. Sen şüphesiz çok yakınsın, icabet edensin.
101- Asasa
b. Seleme'den rivayet edilmiştir. Rasulullah (s.a.v) bir seferdeydi. Ashabından
bir adamı kaybetti. Onu bulup getirmelerinden sonra adam şöyle dedi:Dağda
yalnız kalıp ibadet etmek istedim." Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:Bunu
yapma, sizden biri de bunu yapmasın. Kimi İslam beldelerindeki sabırlı bir
saat, tek başına kılınan kırk yıllık namazdan daha efdaldir.[316]Beyhaki
Şiab'ta ve îbn Asakir rivayet etmiş. İbn Asakir gariptir demiş[317].Nasibin,
Nusaybin[318] kadısı Abdullah b.
Muhammed şöyle der: Bana Muhammed b. İbrahim b. Ebi Sekine rivayet etti. Der
ki: Abdullah b. Mübarek bu beyitleri Tarsus'ta331 bana yazdırıp [319]
senesinde benimle beraber Mekke'ye Fudayl b. Iyad a gönderdi. Beyitler
şunlardır:Ey Harameyn in abidi, eğer bizleri görseydin,Şüphesiz ibadetle
oyalandığını bilirdin.Bazılarının yanakları yıkanıyorsa,Bizim boğazlarımız
kanla yıkanıyor.Yahut onun atı batılda yoruluyorsa,Bizimkilerin ise günün
sabahında yorulurlar.Miskin kokusu size olsun, bizim kokumuz da
bize...Tırnakların tozu ve duman bizim için daha güzeldir.Şüphesiz nebimizin
sözü gelmiştir bize.O sahih bir sözdür, yoktur içinde yalan.Hayır! Eşit olamaz!
Allah'ın atlarının burnundaki tozu ileTutuşan ateşin dumanı.Bu aramızda konuşan
Allah'ın kitabıdır,Şehid ölü değildir, bu da yalanlanamaz...Muhammed b. ibrahim
der ki:Fudayl ile karşılaşınca ona mektubu verdiğimde iki gözünden yaşlar aktı
ve "Ebu Abdirrahman doğru söylemiş" dedi. Bana da nasihatta bulundu.[320]Bir
sonraki bölümde cihadın itizal ve içtihada üstünlüğünü konu edinen hadisler
gelecektir.
102- İbn
el-Mübarek, Tirmizi, Nesai ve İbn Hıbban İbn Abbas'tan(r.a.) şunu rivayet
etmişler: Onlar bir yerde otururlarken Rasulullah (s.a.v) çikageldi ve şöyle
buyurdu:Size insanlardan derecesi en hayırlı olanını haber vereyim mi?Evet ey
Allah'ın Rasulü" dediler. Buyurdu ki:Ölünce veya öldürülünceya kadar Allah
yolunda atının başını tutan kişidir. Ondan sonra geleni haber vereyim mi?"
dedi.Evet ey Allah'ın Rasulü" denilince;Issız bir yere çekilip namaz
kılan, zekat veren ve insanların şerrinden uzak durduğu kişidir. Size
insanların en kötüsünü haber vereyim mi?"Evet ey Allah'ın Rasulü"
dedik.Allah ile isteyip de vermeyen kişidir." buyurdu.[321]
103- Ata b.
Yesar'dan[322] mürsel olarak rivayet
edilmiş, Malik de Muvatta'da tahriç etmiştir.[323]
104- Bu
hadisin İbn Mübarek tarafından rivayet edilmiş başka bir şekli ise şöyledir:
Rasulullah (s.a.v) Tebük'te bir gün insanlara konuşma yaparak:İnsanlar içinde
atının başını tutmuş Allah yolunda cihad eden ve insanların kötülüklerinden
uzak duran ile, bedevi bir kişinin -başka bir rivayette 'sürüsü içindeki adamın'-
misafirini ağırlayan ve onun hakkını veren kimsenin misali gibi bir misal
yoktur.[324]
105- Ebil
Hattab'tan o da Ebu Said el Hudri'den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v) Tebük
yılında sırtını hurma ağacına dayamış insanlara şöyle konuşuyordu:Size
insanların en hayırlısını ve en şerlisini haber vereyim mi? Âtının üzerinde,
devesinin üstünde veya ayakları üzerine kendisine ölüm gelinceye kadar Allah
yolunda çalışan kişi insanların en hayırlısı, facir olup Allah'ın kitabım
okuduğu halde hiçbir şeyinden çekinmeyen kişi de insanların en şerlisidir"[325]
buyurdu. Hadisi Nesai ve Beyhaki Sünen'lerinde rivayet etmişler.[326]
106- Ömer b. Hattab'dan (r.a) rivayet edilmiştir.
Bir gün Rasulullah'ın (s.a.v) yarımdayken adamın biri gelip şöyle dedi:Ey
Allah'ın Rasulü! Allah azze ve celle indinde nebi ve seçilmişlerden sonra en
iyi derece kimindir?" Rasulullah:O, atının sırtındayken veya gemini
tutuyorken kendisine ölüm gelinceye kadar, Allah yolunda malıyla ve canıyla
cihad eden mücahiddir" buyurdu.Sonra kimin ey Allah'ın nebisi?"
Eliyle yere bir çizgi çizdi ve:Bir köşede Allah azze ve celleye güzel ibadet
eden insanların da şerrinden uzak olduğu kimsedir." buyurdu.
"Bundan sonra
Allah indinde derecesi en kötü olan kimdir?" dedi.Allah'a şirk koşan
kişidir" buyurdu.
"Sonra
kimdir?" deyince:Kendisine otorite verildiği halde, insanlara zulmeden
yöneticidir" buyurdu.[327]
Hadisi Abdullah b.
el-Mübarek rivayet etmiş. İsnadının ricali sıkadır.
107- İbn
Asakir isnadıyla Muhammed b. İshak'tan o da Abdullah İbni Ebi Necih'ten[328] o
da Mücahid'den, o da Ümmü Mübeşşir bintil Berra b. Maruf dan[329]
rivayet etmiş. Rasulullah'ın ashabına şöyle söylediğini işittim:
"Size insanların
en hayırlısını haber vereyim mi?"Evet ey Allah'ın Rasulü"
dediler.Allah yolunda atının dizginlerini tutan kimsedir" buyurdu.Bundan
sonra insanların hayırlısını size haber vereyim mi?" deyince onlar:
"Evet ey Allah'ın
Rasulü" dediler.Sürüsü içinde olup namazını ikame eden, zekatını veren ve
insanların kötülüklerinden uzaklaşmış kişidir" buyurdu.
108- Yusuf
b. Yakub şeyhlerinden şunu rivayet etmiş: Rasulullah (s.a.v) şöyle
buyurmuş:
Mücahidlere eziyet etmekten sakınınız. Şüphesiz Allah, Nebi ve Rasuller
için gazab ettiği gibi, mücahid-ler için de gazab eder. O nebi ve rasullere icabet
ettiği-gibi onlara da icabet eder. Güneşin doğduğu ve battığı insanlar içinde
Allah indinde mücahidden daha üstün hiç kimse yoktur."Bunu Şifaus Sudur'da
zikretmiş. İbn Asakir'de Ali'nin hadisinden başka bir isnad ile rivayet etmiş.
İnşaallah ileride gelecektir.Mücahid'in Uykusu; Gece Namazından Ve Gündüz
Orucundan, Yemeği De; Sürekli Tutulan Oruçtan Daha Hayırlıdır:
109- Said b.
Mansur Sünen'inde Hasan b. Ebil Hasan rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v)
zamanında malı çok olan bir adam şöyle dedi:Ey Allah 'm Rasulü! Bana öyle bir
amel göster ki, onunla mücahidin Allah yolundaki ameline ulaşayım."Malın
ne kadar?" buyurdu.Altı bin dinardır" dedi. Bunun üzerine;Eğer onu
Allah'a itaatte infak edersen, bu mücahidin Allah yolundaki nalının tasmasının
tozuna bile ulaşmaz" buyurdu. Yine bir adam Rasulullah'a gelerek:Ey
Allah'ın Rasulü, mücahidlerin Allah yolundaki amellerine onunla ulaşacağım bir
amel bana göster." Bunun üzerine;Geceleri namaz kılar, gündüzleri de oruç
tutarsan bu mücahidin Allah yolundaki uykusuna bile ulaşmaz.[330]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: "Bu mürseldir. Birinci hadisi İbn Asakir,
Osman b. Ata el. Horasani, o da babasindan, o da Ebu Hureyre'den olan tarik ile
rivayet etmiş Ancak onda şöyle demiş:
110-
"Eğer onu infak edersen Allah yolunda kopan bir geme bile ulaşmaz."
Bunu İbn Faris söylemiştir.
111- İbn Ebi Şeybe Musannifinde hasen bir isnad
ile Makhul'den mürsel olarak rivayet etmiş. Bir adam Rasulullah'a (s.a.v)
gelerek şöyle dedi:Ey Allah'ın Rasulü! İnsanlar savaşıyor ancak beni engelleyen
bir şey var. Bana bir amel göster ki onunla onlara iltihak edeyim."Gece
kıyamını yapabilir misin?" Bunun üzerine:Yaparım" dedi.Gündüzleri de
oruç tutabilir misin?"Evet" dedi. Bunun üzerine:Geceni ihya etmen ve
gündüzünü oruçla geçirmen onların bir uykusu kadardır" buyurdu.[331]
112- İbn
el-Mübarek isnadıyla Safvan b. Selim'den[332] Ebu
Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet eder:Sizden biriniz sağ kaldıkça geceleri
namaz kılmaya, gündüzleri de iftar etmeksizin oruç tutabilir mi?" Denildi
ki:Ey Ebu Hureyre kim bunu yapabilir? Dedi ki:Nefsim elinde olana yemin olsun
ki, mücahidin Allah yolundaki uykusu bundan daha hayırlıdır." Bu
mevkuftur. Ancak şu denilebilir: Bu tür sözler görüş ve ictihad olarak
söylenmez. Onun yolu merfu yoldur. Bundan sonra gelen hadisler onu destekler
mahiyettedir. Allah en iyi bilendir.[333]Müellif
der ki: Eğer bu onlardan uykuda olanın derecesi ise, acaba onlardan ayakta
olanın derecesi nasıldır? Eğer bu onlardan gafil olanın derecesi ise, acaba
bilfiil cihad edenin rütbesi nasıldır? Ve yine eğer bu onların ayakkabı ipinin
mertebe ve şerefi ise, acaba yaptıkları eylemlerin mertebesi ne olur? Şüphesiz
bu apaçık bir fazilettir. Bunun için çaba gösterenler paçalarını sıvasınlar.
Onu kaybeden ihmalkar ve acizler de ağlasınlar. Onun dışında ömrünü kaybedenler
de tafritte bulunanlar hüzünlensinler. Allahım kurtuluş sebeplerini bize
göster ve onu bize kolaylaştır. Rahmetin ve inayetinin gözüyle bize bak.
Şüphesiz ömrü uzat-maksızm kesersin ve sen her şeye kadirsin.
113- Ebu
Hureyre (r.a) Rasulullah'tan (s.a.v) şöyle işittiğini rivayet eder:Allah
yolunda cihad edenin misali -ki Allah yolunda cihad eden en iyi bilendir-
geceleri kaim, gündüzleri oruçlu, ibadetini huşu ile yapan, itaatkar, rükua
varan, secdeye varan kişinin, misali gibidir.[334]Hadisi
İbn el-Mübarek ve Nesai sahih bir isnad ile rivayet etmişler. Ayrıca
sahiheynde de mevcuttur.
114- İbni
Mübarek'in başka bir rivayetinde:Allah azze ve celle yolunda cihad eden
mücahidin misali, oruç tutan, Allah'ın ayetleri ile gece gündüz kıyamda
olanın misali gibidir.[335]
115- İbn
Hıbban Sahih'inde şeyhi Amr b. Said b. Sinan'ın hadisinden rivayet ederek der
ki:[336]O,
gündüzleri oruç, geceleri de kıyam ederek seksen[337]yıl
gaza ederek ve murabıt olarak geçirdi."
116- Onun
lafzı da şudur. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Allah yolunda
cihad eden mücahidin misali Allah'ın
onun ehline ganimet
veya ecirlerle dönderîr. Yahut onun canını alıp cennetine sokar. Dönderinceye
kadar kesintisiz oruçtutan, kıyam eden adamın misali gibidir.[338]
117- Numan
b. Beşir'den (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini rivayet eder:Allah
yolunda cihad eden mücahidin misali, döneceği zamana kadar gündüzünü oruç,
gecesini kıyam ile geçiren adamın misali gibidir.[339]
Hadisi Ahmed (ki bunun
ricali sahih ricalidir) Bezzar, Ta-berani ve başkaları rivayet etmiş.
118- Said b.
Abdulaziz'den şöyle rivayet edilmiş: "Allah yolunda bir uyku, yetmiş hac
ve bunu müteakib yetmiş umreden daha hayırlıdır." Bunu Şifaus Sudur'da
zikretmiş.
119- Yine
orada Enes b. Malik'den (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu
zikreder:Allah yolunda yemek yiyen, onun dışında her zaman oruç tutan kimse
gibidir."Müellif der ki: "Allah yolunda cihad edenin misali geceleri
kıyam, gündüzleri de oruç ile geçiren kişi gibidir." diye Ebu Hureyre'nin
rivayet ettiği sözün anlamı budur.
120- Muaz[340] b.
Enes'den (r.a) bir kadının peygambere gelerek şöyle dediğini rivayete
eder:Kadın ey Allah'ın Rasulü! Ben namazda ve sair amellerimde kocama tabi
olurdum. Ancak o şimdi savaşta. Dolayısıyla bana Öyle bir amel göster ki,
onunla o dönünceye kadar onun ameline ulaşayım." Rasulullah ona şöyle
dedi:O dönünceye kadar oturmaksizın kıyam edip iftar etmeden oruç tutup bıkıp
usanmadan Allah'ı zikretmeye gücün yeter mi?" Kadın:Ey Allah'ın Rasulü
buna güç yetiremem" dedi. Bunun üzerine:Nefsim elinde olana yemin olsun
ki, şayet buna güç getirsen de bununla onun amelinin onda birine bile ulaşamazsın"
buyurdu.Ahmed Rişdin'den[341] -ki
onun yanında sıkadır- o da Sevban'dan[342] o
da Zeyan'dan[343] o da Sehl b. Muaz'dan[344]Buradan
hareketle bu hadisin bu tarikle zayıf olduğu açıktır. Ancak Hakim'den gelen bir
sonraki hadisle hasen li gayrihi olur.[345]
121- Ancak
Hakim Said b. Ebi Eyyub[346]o da
Hayr b. Nu-aym'dan[347] o
da Sehl b. Muaz'dan, o da babasından olan tarik ile rivayet etmiş. Bu da hasen
bir isnaddır. Hakim onda bu senedi sahih bir hadistir der.[348]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:Allah cihad edenleri oturanlara göre, büyük bir ecirle üstün
kılmıştır. Onlara kendinden dereceler, bağışlanma ve rahmet vermiştir. Allah
bağışlayandır, esirgeyendir." (Nisa: 4/95-96)
122- Sahihi Buhari'de Ebu Hureyre'den (r.a)
Nebi'nin (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş: .Kim Allah'a ve Rasulü'ne iman eder, namazı
kılar, zekatını verir ve Ramazan orucunu tutarsa, Allah'ın onu Cennete sokması
O'nun üzerinde bir haktır. O ister Allah yolunda hicret etsin ve isterse
doğduğu toprağında otursun." Dediler ki:Ey Allah'ın Rasulü! İnsanları
bundan haber edelim mi?" O şöyle buyurdu:Muhakkak ki Cennette yüz derece
vardır. Allah bunları Allah yolunda cihad edenler için hazırlamıştır. Her iki
derece arası yer ile gök arası kadardır. Allah'tan Cenneti dilediğinizde
Firdevsi isteyiniz. Çünkü o Cennetin ortası ve en yüksek Cennettir. Cennetin
nehirleri ondan fışkırır ve Rahman'in arşı da onun üstündedir.[349]
123- Sahih-i
Müslim'de Ebu Said el Hudri'den (r.a) Ra-surullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğu
rivayet edilir:Kim Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a ve Ra-sul olarak da
Muhammed'e razı olursa Cennet ona va-cib olur." Bu sözü Ebu Said tuhaf
karşılayınca;Ey Allah'ın Rasulü, o sözü tekrar bana söyle" dedi. Bunun
üzerine ona bu sözü tekrar söyledikten sonra şöyle buyurdu:Başkası da vardır
ki, Allah onunla kimi kullarını yüz derece şeklinde yükseltmiştir. Her iki
derecesinin arası yer ile gök arası kadardır."Nedir o ey Allah'ın
Rasulü?" deyince:
"Allah yolunda
cihaddır" dedi.[350]
124- Cebele
b. Atiyye[351] der ki: İbn Muhayriz'in[352]
yanında "Allah cihad edenleri, oturanlara göre büyük bir ecirle üstün
kılmıştır. Onlara kendinden dereceler..." (Nisa: 4/95-96) ayetini okudum.
Dedi ki:Bana ulaştığına göre ayetteki dereceler yetmiş derecedir. Her iki
derece arası eğitilmiş bir atın yetmiş yıl kadar ka-tettiği mesafe
kadardır." Bunu Abdurrezzak Musannaf'm-da sahih bir isnad ile rivayet
etmiştir. [353]
125- îbn
Asakir Vazi b. Nafi'den[354] o
da Ebu Seleme'den o da Ebu Hureyre'den ve Ebu Umame'den (r.a) şöyle rivayet
etmiş: Rasullullah'ın (s.a.v) yanında cihad zikredildi. Bunun üzerine:Allah
yolunda cihad eden mücahidler için, yakuttan yapılmış yetmiş derece vardır. Her
iki derecesinin arası yer ve gök arası kadardır." buyurdu.Ebu Hureyre ve
Ebu Said'in hadisinde derecelerin yüz olduğu zikredilirken, burada yetmiş
olarak ifade ediliyor. Bunların arasını nasıl buluruz? şeklinde soracak
olursan, cevabımız şöyle olur:Vazi kendisiyle delil olmaz. Ebu Hureyre ve Ebu
Said'in hadisi sıhhat bakımından onlara hiçbir şey mukavemet etmez. Yetmiş
dereceyi ifade eden hadislerin sıhhatinde d,e mücahidlerin gaye ve
ihlaslarındaki derecelerinin farklılığına hamledilir. Onlardan kimileri yetmiş
derece yükselirken, kimileri de yüz derece yükselir.
Allahu Teala canlarını
ve mallarını satın aldığı müminleri beyan ederken şöyle buyurmaktadır:Tevbe
edenler, ibadet edenler, hamd edenler, İslam uğrunda seyahat edenler.(Tevbe:
9/112)
126- Ebu
Zer'den rivayet edilmiş. Rasulullah'a (s.a.v):Bana tavsiye de bulun"
dedim.Allah'tan korkmayı tavsiye ederim, çünkü bu her şeyin başıdır"
buyurdu.Artır" dedim.Kur'an'ı oku, senin için bir azıktır"
buyurdu.Artır ey Allah'ın Rasulü" dedim.Cihad etmelisin, çünkü bu ümmetin
ruhbanlığıdır" buyurdu.Ey Allah'ın Rasulü, artır" dedim.
"Miskinleri sev ve beraber otur" buyurdu. "Ey Allah'ın Rasulü,
artır" dedim. "Kendinden daha aşağıda olana bak. Senden daha yüksekte
olana bakma" dedi.[355]Bu
uzun hadisten özetti. Ahmed, Taberani, İbn Hıbban sahihinde ve Hakim rivayet
etmiş. Hakim isnadı sahihtirder. Sağir'de Ebu'ş-Şeyh
127- Taberani
es-Kitabu's-Sevab'ta kendi isnadlarıyla Leys'in tarikiyle[356] o
da Mücahid'den o da Ebu Said El Hudri'den (r.a) şunu rivayet etmiş: "Bir
adam Rasulullah'a (s.a.v) gelerek şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasulü bana
tavsiyede bulun." "Allah'tan korkmalısın. Çünkü tüm hayırların toplamıdır.
Allah yolunda cihad etmelisin. Çünkü o ınüslü-manların ruhbanlığıdır. Allah'ı
zikredip kitabını okumalısın. Çünkü o yerde senin için bir nur, gökte de bir
zikirdir. Hayır hariç dilini tut. Çünkü sen bununla muhakkak şeytana galip
gelirsin.[357]
128- İbn
Asakir ve başkaları Ahmed b, Nasr tarikiyle bize Ahmed b. Bişr, Şebib'ten o da
Enes b. Malik'ten Rasu-lullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:Hayra sebep
olan, onun faili gibidir. Her ümmetin bir ruhbanlığı vardır. Bu ümmetin
ruhbanlığı da şüphesiz Allah azze ve celle yolunda cihaddır.[358]
129- îbn el
Mübarek Zeyd el-Ami'den[359]
-sika oluşunda ihtilaf var- o da Ebu Iyas'tan[360] o
da Enes b. Malik'ten o da Nebi'nin (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir:Şüphesiz her ümmetin bir ruhbanlığı vardır. Bu ümmetin ruhbanlığı ise
Allah yolunda cihaddır."[361]îmam
Ebu Abdullah el-Halimi şöyle diyor: "Ümmetimin ruhbanlığı cihaddır"
sözünün anlamı şudur: Hristiyanlar dünya işlerinden uzak kalıp onu terket-mekle
ruhbanlık yapıyorlardı. Allah yolunda nefsi harcayıp, ölmekten daha bir terk
daha bir uzak kalış olamaz. Yine bu ruhbanlar kimseye eziyet vermemek için,
ancak kilise ve manastırlarda köşelerine çekilebileceklerini iddia ediyorlar.
Halbuki batıl kişiyi batıl üzere terketmekten daha büyük bir eziyet nasıl
olabilir? Eğer ruhbanlık insanlardan eziyeti defetmek ise, cihad da
mücahidlerden en büyük eziyeti defetmek için yapılan bir müdafaadır. O zaman
bu da ruhbanlıktır. Ayrıca Hristiyanlann sandıkları gibi de değildir.[362]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: Başkasına eziyet etmekten korkan kişiye rahib
denilmesi az görünen bir şeydir. Yine hakikatte bunu amaçlayanlar da azdır. Ki
bunu hazırlayanlar, onlardan kemale ermek isteyen, uzlete devam etmekle,
batınları durulanan kişilerdir. Haliyle kendilerine nefsi emmarelerinin
gerçeklerine görünüp, insanlara karışınca da kendilerinden onlara ulaşacağı
eziyet ve şerri görünce, yırtıcı köpeğin hapsedilişi gibi kendilerini kilisede
hapsettiler. Şayet sadece bunlara rahib deniliyorsa bunlardan binde bi-rinİn
ancak ihlaslı olduğunu görmemizin nedenini de anlıyoruz.Genellikle rahib
başkasından korkan anlamında kullanılır. Ortaya çıkan şudur; rahip Allah'tan
korkunca ona ibadette oldukça çaba gösterir. Ayrıca insanların onu ibadetten
uzaklaştırıp, kendisine Allah'ın kızmasına ve onu kapısından kovmasına sebep
olmalarından korktuğundan dolayı onun bu fiiline ruhbanlık denilmiş. Mücahid de
aynen böyledir. Allah'tan korkunca emirlerine sarılmış, cihadı ter-kettiğinde
ise kafirlerin kendisini ve diğer müslümanları istila edeceklerinden
korktuğundan onlarla savaşa ve onlan defetmeye koşmuş. Onun bu fiiline
ruhbanlık denilmiştir.Şu da ihtimal dahilindedir: Ruhbanlık insanlardan el etek
çekip, dağların zirvelerinde ve kiliselerde ikame etmek, Allah'tan korktuğundan
dolayı şehvetleri terketmek, onun alışık olduğu hallerden uzaklaştırmak ve ağır
olan işlere onu zorlamak şeklinde nefisle mücadeleden ibaret ise cihad da o
zaman ruhbanlıktır. Çünkü cihad Allah'tan korkmaktan dolayı nefsi çeşitli
nahoş şeylere maruz bırakma, telef olabilecek yollarda onu harcama, işi
uzatmadan kem küm etmeden onu alıcısına teslim etmeden ibarettir.Yukarıda
zikredilenlere yakın olarak şu denilebilir: Ruhbanlık nefse en ağır gelen şeyi
taşımaktan ibaret olduğuna göre, cihad da ruhbanlıktır. Çünkü cihad, nefse en
ağır gelen mal ve canı harcamadır. Diri kalmakla birlikte, nimetlerin bir
kısmına el uzatmakla nefsiyle cihad eden ile, hayatının sebebi de olsa onu
feda etmeye hırslı olan arasındaki fark ne kadar da büyüktür. Allahım! Ey
merhamet edenlerin en merhametlisi! Faziletinle bunu bize nasip et.
130- İbnül
Mübarek İbn Lehia'dan[363]
rivayet etmiş. O da Umare b. Gaziye'den[364]
bana şunu rivayet etti; Rasulul-lah'ın (s.a.v) yanında seyahatten bahsedildi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:Allah bunu bize Allah yolunda
cihad ve her yüce iş için de tekbir getirmekle değiştirdi." Bu hadis
mürseldir. İbn Lehia'da bir beis yoktur.[365]
131- Ebi Umame'den rivayet edilmiştir: Adamın biri
seyahat etmek için Rasulullah'tan (s.a.v) izin istedi. Bunun üzerine şöyle
buyurdu:Ümmetimin seyahati Allah azze ve celle yolunda cihad etmektir.[366]Hadisi
Ebu Davud Hakim ve Beyhaki Sünen'inde rivayet etmişler. Hepsi de Kasım Ebu
Abdurrahman ve Umame tarikiyle rivayet etmişler. Hakim isnadı sahihtir. Hafız
Ab-dulhak el-İşbili'de[367]
Ahkam'ında[368]bu hadisi zikretmiş ve
ayrıca onu sahih de görmüş derMüellif -Allah onu affetsin- der ki: Seyahat
maddeden kaçış amacıyla yeryüzünde gezip ibretli gözlerle eserlere bakmak
olduğuna göre, Allah yolunda cihada da seyahat denilmiştir. Çünkü bu vücuddan
kaçıp iman ayakları ve mevcudu tasdik ile mabuda bir yürümedir. Ayrılık
aleminden çıkıp insaflı gözlerle nefsi satıcısına teslim etmektir. Nefsini
dinlendirmek için yürüyen ile onu telef etmek için çaba gösterenler arasında
fark vardır. İşte gerçek seyahatçi budur. Ve apaçık bir karla nefsini satıp
büyük kazanç sağlayan satıcı da budur.
İslam'ın Zirvesi Allah
Yolunda Cihad Etmektir:
132- Muaz b.
Cebel'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: RasuluIIah (s.a.v.) ile birlikte
Tebük gazvesindeydik.Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:Dilersen sana işin başını
omurgasını ve hörgücü-nün zervisini haber vereyim."Evet Ey Allah'ın
Rasulü" dedim. Şöyle buyurdu:İşin başı İslam'dır. Omurgası namaz,
hörgücünün zirvesi de cihaddır."Hakim bunu böyle muhtasar rivayet etmiş ve
"şeyheynin şartlarına göre de sahihtir" der. Ahmed, Tirmizi (ayrıca
Tirmizi onu sahih görmüş) Nesai, İbn Mace ve başkaları da uzun haliyle rivayet
etmişler.[369]
133- Taberani el-Kebir'de Ali b.Yezid tarikiyle
Ka-sim'dan o da Ebu Umame'den o da Nebi'nin (s.a.v) şöyle dediğini rivayet
etmiş:
134- Yine Taberani el-Kebir'de Muhammed b.
Sele-me'den[370] o da Ebu Abdirrahim'den[371] o
da Ebu Abdulme-lik o da Fudale b. Ubeyd'ten[372]
rivayet etmiş. Fudale der ki:Rasulullah'in (s.a.v) şöyle dediğini işittim:
"İslam düşük, yüksek ve çardak olmak üzere üç evdir. Düşük olan İslam'dır.
Ona insanların avamı girmiştir. Kime sorsan ben müslümanım der. Yüksek olan
amellerinin üstünlüğüdür. Çünkü bazı müslümanlar bazısından daha efdaldır.
Yüksekça odalara gelince bu Allah yolunda cihaddır. Ona ancak en efdalleri
erişir.[373]Müellif -Allah onu
affetsin- der ki:İslam'ın işin başı olması şundandır; ameller ancak onun
varlığıyla sıhhat bulur. Baş gidince, ameller başsız ceset gibi ölü olurlar.
Bu nedenle bu gibi durumlardaki ameller, ahi-rette saçılmış toz zerreleri gibi
olurlar. Namazın dinin direği oluşu ise çadırın direğine benzetilmesindendir.
Çünkü ki-Şİnin amellerinden hesaba çekileceği ilk amel, namazın ika-mesidir.
Aynı şekilde çadırda dikilen ilk şey direklerdir. Aynı şekilde namaz
reddedilirse kişinin geri kalan amelleri de reddedilir.
135- Hadiste
varid olduğu üzere bu böyledir. Nitekim çadırın direği böyledir, dikilirse
çadır yükselir ve eğer indirilirse çadır da iner. Yine çadırın direkleri
dikilmedikçe bu çadır dikilmez, soğuktan ve sıcaktan insanları engellemez.
Aynı bunun gibi namaz da ikame edilmedikçe, İslam sabit olmayacağı gibi kanın
da akıtılması engellenemez. Cihadın devenin hörgücüne teşbih edilişine gelince
çünkü hörgücün zirvesine -ki en yüksek noktasıdır- devenin hiçbir azasının
muadil olamayacağı cüzüdür. Aynen bunun gibi, cihada da İslam'ın hiçbir ameli
denk gelmez. Bunu da şundan anlıyoruz:Allah yolunda cihada ne muadil
gelir?" diye Rasulul-lah'a (s.a.v) sorulduğunda:Bulamıyorum[374]
başka bir rivayet te de: "Ona güç yetîremezsiniz"[375]
buyurmuştur. Bu benim an-ladiğımdır. Nebi'nin (s.a.v) ne murad ettiğini ise en
iyi bilen Allah'tır.Şu da muhtemeldir: Deve inşam taşıyıcı ve amaçladığı yere
ulaştırıcı olduğuna göre, Hanif dini de buna benzetilmiştir. Çünkü bu da
mümini dünyevi seferinden, ilk vatanına ulaştırır. Sonra (s.a.v) İslam'ı -ki
şehadeti telaffuz etmedır- devenin başına benzetmiştir. Görmek veya ellemek ile
devenin başına herkes ulaştığı gibi, herkes İslam'a da ulaşabilir. Cihadın
hörgüce benzetilmesine gelince, çünkü ona ancak malda ve imanda ilerde olan
mümin erişir. Nebi'nin (s.a.v):Ona ancak en efdali ulaşır.[376]
buyurduğu gibi. Şu da muhtemeldir. Nebi'nin (s.a.v) cihadı hörgüce benzetmesi
şundandır: Hörgücünün zirvesinde tırmanıp çıkan, devenin geri kalan tüm
parçalarına hakim olmuş olur. Aynı şekilde Allah'ın kendisini cihad ile
rızıklandırdığı kişiye de İslam'da olan tüm faziletlere eriştirmiş olur. Çünkü
mücahidin uykusu, nafakası, nöbet tutması, korkusu, susaması, açlığı,
hareketleri vs. hepsi de ecirdir. Allahu subhanehu en iyi bilendir.[377]
Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:Bizim uğrumuzda cihad edenlere, şüphesiz yollarımızı gösteririz.
Gerçekten Allah ihsan edenlerle beraberdir."(Ankebut: 29/69)Süfyan b.
Uyeyne der ki: İnsanların ihtilafa düştüklerini gördüğünde; mücahidlerle ve
sınırlarda bekleyip orayı koruyanlarla beraber ol. Çünkü Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:Onları hidayet ederiz/onlara (yollarımızı) gösteririz..."
buyurmaktadır.[378]
136- Ebu
Hureyre'den Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dediği rivayet edilmiştir:Allah kendi
yolunda cihad eden, evinden kendisini onun yolunda cihadla onun kelimesini
tasdikten başka hiçbir şey çıkarmayan kimseyi cennete koyacağına yahut evine,
kazandığı ecir veya ganimetle beraber döndüreceğine kefil olmuştur.[379]
137-
Müslim'de aynısını rivayet etmiş.[380]
138-
Nesai'nin bir rivayetinde,Allah kendi yolunda sadece bana iman ve yolunda cihad
etmek için çıkan kimseyi kefil olmuştur .Hangi şekilde olursa olsun -vefat
veya öldürme- ve nerede olursa olsun onu cennetime koymayı veyahut içinden
çıktığı evine kazandığı ecir veya ganimetle beraber döndüreceğine kefil
olurum.[381]Hadiste geçen "Allah
kefil olur" ifadesi Müslim'in başka rivayetlerinde "Allah garanti
eder, üstüne alır" olarak geçer. Onun manası 'Allah Teala fazl ve
keremiyle ona cen-' neti vacip kılar" dır.[382]İmam
Takiyyuddin İbn Dakik el İydi Umde'nin şerhinde şöyle der: Kefalet ve
daman/garanti burada Allah Teala-dan bu vaadin/sözün gerçekleşmesidir. Kefalet
ve garanti kefalet edilen ve garantilenen hususlar için pekiştirilmişler. Bunun
gerçekleşmesi o ikisinin gereklerindendir. [383]
139- İbni
Mace ve İbni Asakir Ebu Said el-Hudri'nin Ne-bi'nin şöyle dediğini tahric
etmişler:Allah yolunda cihad eden kimse, Allah'ın şu garantisi altındadır.
Allah ya onu mağfiret ve rahmetine katar veya onu sevap ve ganimetle (evine)
dönderir.[384]
140- İbni
Asakir kendi isnadıyla Ebu Malik el-Asari'den Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle
dediğini işittiğini tahric etmiş:Kim Allah'ın rızasını kazanmak, sözünü tasdik
etmek ve Rasulune iman etmek amacıyla Allah yolunda çıkarsa, Allah bu kişiye
kefildir. Allah onu orduda ya istediği şekilde öldürür ve cennetine koyar,
veya Allah'ın himayesinde nail olduğu ecir veya ganimetle onu (evine)
dönderinceye kadar seyahet eder."Ecir veya ganimetle.." sözünden
kimileri ecrin ganimetle bir araya gelemeyeceğine vehmedebilir. 3u öyle değil.
Bilakis anlamı şöyledir. Allah Teala onu ganimet hasıl olmasa da kamil bir
ecirle veya ecir ve ganimetle (evine) dönderir. Ecrin ganimetle de hasıl
olduğunu şu hadis te te-yid eder.
141- "Gaza ederek ganimet alan ve selametle
kalan hiçbir ordu veya seriyye yoktur ki; ecirlerinin üçte ifci-sini peşin
almış olmasınlar.[385] Ebu
Malik, Ebu Hureyre ve başkalarını hadislerinde geçen ev edatı vav
anlamındadır. Aynısı 139 nolu hadiste de geçmişti. Yine aynısı altıncı bapta
Sahihayn'ın ve Ebu Davud'un Ebu Hureyre'den rivayet ettikleri hadiste de
gelecektir.Ebu'l-Velid İbn-i Rüşd Mukaddimat'ında şöyle der: "Buradaki ev
vav anlamındadır. Çünkü ganimet ecre mani değildir. Onu yok etmiyor. Ev burada
asıl anlamı üzere de olabilir. Buna göre manası şöyle olur:ganimet olmadan
sadece ecirle veya ecirle beraber ganimetle (evine dönderir.)[386]
İmam İbnu Dakik
"Bu takdirde bir beis yoktur" der.[387]
142- İbni
Ömer Rasulullah'm Rabbinden şöyle rivayet ettiğini rivayet ederler:Kullarımdan
herhangi birisi rızamı kazanmak amacıyla yoluma mücahid olarak çıkarsa ben ona
onu döndürdüğümde ecir ve ganimetle döndürmeyi, canını aldığımda da onu
bağışlamayı garantilerim."Nesai rivayet etmiş. Ayrıca bunu İbni Asakir'de tahric
etmiş ancak sonunda onun canının aldığımda mağfiret edip, rahmet eder ve
cennete koymayı garanilerim" cümlesini de söylemiş.[388]
143- Muaz b.
Cebel Rasulullah'dan şöyle rivayet etmiştir:Allah yolunda cihad edene Allah
kefildir hasta olarak dönene Allah kefildir. Sabah veya akşam mecide gidene
Allah kefildir. Bir imamın yanına gidip tazir olana Allah kefildir, evinde
oturup hiç kimsenin gıybetini- yapmayana Allahkefildir.[389]İbni
Huzeyme ve İbn-i Hibban sahihlerinde rivayet etmişler.
144- Yukarıdaki hadisi Ebu Davud, Ebu Hureyre'nin
hadisinden rivayet etmiş.[390]
145- Sahabeden bir cemaatten bu hadis rivayet edilmiş.[391]
146- İbni
Asakir Bişr b. Numeyr[392]
tarikiyle tahric etmiş. O da Kasım Ebu Abdirrahman Ebu Umame'den o da Rasulullah'm
(s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiş:Allah üç kişiye kefildir: Allah yolunda
(cihad etmek için) ayrılana, Allah'ın yolunda olduğu müddetçe Allah ona
kefildir. Onu vefat ederse (canını alırsa) rahmetine koyar, yoksa onu (evine)
dönderir."
147- Ebu
Hureyre Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:Üç sınıf insan
var ki onlara yardım etmek Allah'ın üzerinde bir haktır: Allah yolunda cihad
eden mücahid, azadlık parasını vermek isteyen mukatib ve iffeti isteyip
evlenen kişi.[393]Abdurrezzak sahih bir
isnad ile rivayet etmiş, Tirmizi ay-! rica sahihtir demiş. İbni Hibban ve Hakim
rivayet etmiş. Hakim Müslim'in şartlarına göre sahihtir demiş.Müellif der ki:
Allah'ın mücahid savaşçıya yaptığı yardımlardan biri de Buhari'nin Sahihinde
mücahidin (savaşçının) diri veya Ölü olarak malına olan bereketi babında
zikrettiği şeylerdir.
148-
Abdullah b. Zubeyr'den rivayet edilmiş: Cemel günü (savaş için) Zubeyr
durduğunda beni çağırdı. Ben de yanına durdum. Bunun üzerine şöyle dedi:Bugün
ancak zalim veya mazlum Öldürülür. Bana Öyle görünüyor ki ben sadece mazlum
olanı Öldüreceğim, en büyük kaygım borçlarımdır. Acaba borçlarımız Ödense malımızdan
geriye bir şey kalır mı? Oğulcuğum malımızı sat ve borçlarımı öde. Borcu
ödedikten sonra malımızdan bir şey i artarsa onun üçte biri çocuğun için"
(olsun.) Der ki, borçlarının ödenmesini) bana vasiyet edip şöyle dedi:Onda
(onu Ödeme hususunda) bir sıkıntın olursa onu ödemekten aciz olursan onda benim
mevladan yardım iste." (oğlu) der ki:Allah'a yemin olsun ki ona şunu
demedikçe onun ne istediğini anlamadım:Babacığım mevlan kim?"
"Allah"tırdedi.Allah'a
yemin olsun ki onun borçlan hususunda bir sıkıntıya girmedim ondan Öde derdim.
O da öderdi."Zübeyr de öldürüldü. Arkasında Medine'de on bir evi " Basra'da iki, Kufe'de bir ve Mısır'da
bir evi vardı. Devamla der ki: "Üzerindeki borçları şöyle olurdu. Adamın
biri yanma gelir, malını (emanet olarak)bırakmak ister. Bunun üzerine Zübeyir
ona şöyle der:Hayır. Bu ancak seleftir. Çünkü ben onun kaybolmasından
korkarım. O hiçbir zaman emirliği üstlenmedi, haraç toplamadı Rasulullah,
Ebubekir, Ömer ve Osman'ın beraberinde savaşa girer iken ancak (ganimeten) bir
şey alırdı."Abdullah b. Zübeyr der ki: "Onun üzerindeki borcu hesapladım.
Baktım iki milyon ikiyüzbindir."Hakim b. Hizan Abdullah b. Zübeyr ile
karşılaştı.
"Ey kardeşimin
oğlu kardeşimin ne kadar borcu var?" Asıl rakamı gizleyipyüzbindir"
dedi. HakimVallahi malınızın buna yeteceğini sanmıyorum" dedi. Abdullah
onaiki milyon ikiyüzbin" olduğunu söylesem ne dersin."
"Buna güç
yetirebileceğinizi görmüyorum." dedi.Zübeyr bir araziyi yüz yetmişbine
almıştı. Abdullah onu bir milyon altıyüz bine sattı. Sonra kalkıp şöyle
dedi:Zübeyr'in üzerinde kimin hakkı varsa bahçe ile (bizimle) hakkını alsın.
(Burada) kıssayı zikreder. [394]İbni
Zubeyr onun borçlarını ödemeyi bitirice Zubeyr'in çocukları mirasımızı aramızda
bölüştür" dediler. Abdullah:Dört sene mevsimde Zubeyr'in üzerinde borcu
olan varsa'gelsin ödeyelim, diye duyurmadıkça vallahi onu (aranızda) taksim
etmem" dedi.Her sene mevsimde duyurma işlemini yapıp dört sene yapınca
aralarında taksim etti. Zubeyr'in dört hanımı vardı. Üçte birinin üçte birini
kaldırdıktan sonra her bir hanımına bir milyon iki yüzbin düştü. Malının tümü
ellimilyon ikiyüzbin idi. Allah en iyi bilendir.Ayrıca Allah yolunda savaşıp
daha sonra senesinde vefat edenin cennete gireceği gelen haberler arasındadır.
149- İbni Asakir kendi isnadıyla tahric
etmiştir...Ebu Said el-Hudri Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiştir:Kim
hac eder veya umre yapar ve senesinde vefat ederse cennete girer. Kim Ramazan
orucunu tutar ve ölürse cennete gier ve kim savaşır ve yılında Ölürse cene-te
girer."Allah Teala'nın Bir Garantisi (Kefilliği) De Yolunda Mücahid Olarak
Çıkan Kişiyi Kayıp Ve Perişan Bir Şekilde Bırakmaması, Aksine Lutfuyla Ona
Yardım Eder, Faziletiyle Sıkıntısını Giderir Ve Rahmetiyle De Duasına İcabet
Eder:
150-
Müslim'in Sahih'inde rivayet ettiği bu cümledendir: Cabir b. Abdullah'tan
rivayet edilmiş. Cabir şöyle demiş:Rasulullah (s.a.v.) bizi gönderdi.
Üzerimize de Ebu Ubeyde'yi komutan tayin etti. Kureyş'in bir kervanı ile
karşılaşacaktık bize azık olarak bir dağarcık kuru hurma verdi başkasını
bulamadı. Ebu Ubeyde bize birer hurma veriyordu. (Ebu'z-Zübeyr) diyor ki:Ben,
bununla ne yapıyordunuz?" diye sordum.Onu çocuğun emziği emdiği gibi
emiyor; sonra üzerine su içiyorduk. Bu bize o gün geceye kadar yetiyordu. Bir
desopalarımızla selem ağacının yaprağını silkiyor sonra onu su ile ıslatarak
yiyorduk" dedi. (Ve devamla) şunları söyledi:Deniz boyuna gittik derken
denizin boyunda bize yüksek kum tepesi şeklinde bir şey yükseldi. Ona vardık.
Bir de ne görelim balina denilen hayvan!. Ebu Ubeyde:Bu leşdir", dedi.
Sonra: "Hayır, biz Rasulullah'ın elçileriyiz ve Allah yolundayız, siz
zorda kaldınız. Binaenaleyh yeyin!" dedi. Artık onun yanında bir ay
kaldık, üçyüz kişi idik. Hatta semizlendik. Vallahi kendimizi onun gözünün
içinden testilerle iç yağı aldığımızı görmüşümdür. Ondan Öküz gibi (yahut Öküz
kadar) parçalar kesiyorduk. Gerekten Ebu Ubeyde bizden onüç kişi alarak bu
hayvanın gözünün içine oturttu. Onun kaburgalarından bir kaburga alarak dikti.
Sonra beraberimizdeki en büyük deveyi semerledi ve deve onun altından geçti.
Onun etinden et haşlamaları yaptık. Medine'ye geldiğimiz vakit Rasulullah'a
(s.a.v.) giderek onu kendisine anlattık da Rasulullah:O Allah'ın sizin için
çıkarttığı bir rızıktır. Yanınızda onun etinden bir şey var mı? Bize de
tattırın.buyurdular. Bunun üzerine Rasulullah'a (s.a.v.) ondan bir parça
gönderdik; o da yedi.[395]
151- Başka
bir rivayette de şöyie demiş: Rasulullah bizleri üçyüz süvari olarak gönderdi.
Komutanımız da Ebu Ubeyde b. Cerrah idi. Kureyş'in bir kervanını gözetiyorduk.
Bu sebeble sahilde yarım ay kaldık. Şiddetli bir açlığa maruz kaldık. Hatta
silkilmiş yaprak yedik. Bundan dolayı (ordumuza)
yaprak ordusu denildi derken deniz bize balina denilen bir hayvan attı. Ondan
yarım ay yedİk.[396]
152- Başka
bir rivayette Rasuhıllah ile yürüdük. Bizden her adamın günlük yiyeceği bir
hurma idi. Onu emer sonra elbisesinin içine koyardı. Yaylarımızla yaprak silker
de yerdik. Hatta dudaklarımız yara oldu. Yemin ederim ki bir gün yanlışlıkla
bizden birine hurma verilmedi de (takat-sizlığından) onu kaldırmaya gittik ve
kendisine hurma verilmediğine şahidlik ettik. Bunun üzerine ona hurma verildi.
Adam kalkarak onu aldı.[397]
153- Başka
bir rivayette: Derken deniz sahiline vardık. Deniz bir dalgalandı ve bir
hayvan attı. Biz bu hayvanın yansı üzerine ateş yaktık. Yemek pişirdik
kızartma yaptık ve doyuncaya kadar yedik. Cabir demiş ki ben filan ve filan
(beş kişiyi saymış) bu hayvanın göz kemiğinin içine girdik. Bizi kimse
göremiyordu. Nihayet çıktık ve onun kaburgalarından bîr kaburga kemiği olarak
eğrittik. Sonra kafiledeki en büyük adamı en büyük deveyi ve en büyük örtüyü
"getirttik. Onun altına girdi de başını bile eğmedi.[398]Müellif
der ki: Bu hadis "zorda kalanın ölü (leş)den doyuncaya kadar yiyebileceği
ve kendisine kaldırabileceğini (azıklanabileceğini) s.avununlar için delildir.
Çünkü sahabe yediklerini zorda kaldıklarından kendilerine helal kılınmış bir
leş hesabıyla yiyorlardı ve onlar semiz oluncaya kadar yemiş kendilerine de
kaldırmışlar. Bu ola^ (yaklaşık) hicretin sekizinci yılında olmuştur. Allan en
iyi bilendir.
154- İbni
Asakir kendi isnadıyla Yezid b. Abdussa-med'ten ona Ebu'l-Cemahir babasından
şunu rivayet etmiş: Ermeniye'de insanlara şiddetli bir zorluk (açlık) isabet
etti. Öyle ki davar pisliğiniyedijer (Bunun üzerine) içinde buğday taneleri
bulunan gökten mermi (gibi şey) ler indirilAynı şekilde Abdullah b. Cafer'den
de rivayet etmiş. Şöyle der: Kostantiniyye'ye (İstanbul) savaşa gittik. Gemimiz
kırıldı (parçalandı). Dalgalar bizi denizde bir kayalığa attı. Bizler beş veya
altı kişiydik. Allah bizim sayımızca yerden yapraklar bitirdi. Biz de onu
emer; o da açlığımızı ve susuzluğumuzu giderir. Gece olduğunda onun yerine
başkasını bitirirdi. Yanımızdan bir gemi geçip ona bininceye kadar böyle devam
etti.Ayrıca Allah Teala onların Allah'ın hamayesinde olmalarından ve Allah'ın
onlara olan ihsan ve kereminden onlara harikulade (şey)lerle onların dualarına
icabet eder.
155- Sünen'i
İbni Mace ve İbni Hibban'ın Sahih'inde İbni Ömer'den oda Rasulullah'dan
(s.a.v.) şöyle rivayet ettiğini rivayet etmişler:Allah yolunda savaşan, Hac
eden ve umre yapan kişilere Allah ihsanda bulunur. Dualarına icabet eder.
Onlar O'ndan isterler. O da onlara verir.[399]
156- Nesai,
İbni Mace, İbni Huzeyme aynısını Ebu Hu-reyre hadisinden rivayet etmişler.
Sonunda ise,Eğe ona dua ederlerse icabet eder, istiğfarda bulunurlarsa onları
bağışlar"[400]
Cümlesi de vardır.
157- Cabir
Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:Allah'ın elçileri,
delegeleri üçtür; hac eden, umre ya-jian ve savaşan. Bunlar Allah'tan dilerler.
Allah ta dileklerini yerine getirir.[401]İbni
Asakir îsmail el-Humsi4U Bu hadisin isnadında zayıflık var. Ancak bundan
Önceki hadis onu güçlendiriyor. Bezzar'da bu hadisi ricali sika olan bir isnad
ile rivayet etmiştir.[402]
158- İbni
Abbas Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:Beş kişinin (sınıfın)
dualarına (Allah tarafından) icabet edilir. Bunlar: Hakkını alıncaya kadar
mazlumun duası, dönünceye kadar hacının duası, dönünceye kadar mücahidin
duası, şifa buluncaya (iyileşinceye) kadar hastanın ve birbirlerinin gıyabında
kardeşlerin birbirlerine duaları."İbni Asakir de Amr b.
Seleme...tarikiyle rivayet etmiş; Müellif der ki: Bu isnadın durumu bir
öncekinin aynısıdır.
159-
Taberani iyi bir sened ile Akabe b. Amir el-Cuhni[403] den
oda Rasulullah'dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:Üç kişinin (sınıfın) duasına
icabet edilir:Baba, yolcu ve mazlum(un duası)[404]
160- Ebu Davud, Tirmizi Ebu Hureyre'den Rasulullah'ın
(s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ederler:Üç kişinin duaları müstecaptır.
(Allah tarafından icabet edilir) Bunda hiç şüphe yoktur; Babanın duası, mazlumun
duası ve yolcunun duası.[405]Allah
yolcuya yolcu olduğu için duasına icabet ediyorsa, neden mücahidin duasına
icabet etmesin. Halbuki sefer bakımından insanların en iyisi, seferinde en
fazla ecri olanıdır. Bu neden hadiste şöyle gelmiştir:Allah Rasullere icabet
ettiği gibi onlara (mücahitlere) da icabet eder. Bu Allah yanındaki
değerlerinden ve indindeki yüksek mertebelerinden dolayıdır."
161- îbni
Asakir Ammare b. Mar416, İbni Müseyyeb'ten o da Ali b. Ebi Talib'den
Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:
"Allah yolundaki
mücahide eziyet etmekten sakının. Çünkü Allah rasuileri için kızdığı gibi onlar
için de kızar, yine rasullere icabet ettiği gibi onlara da icabet eder."
162-
Abdullah b. İdris[406]
İsam b. Talik et-Tufai[407] tarikiyle
İsmail b. Ebi Hâlid[408]'ten
O da Ebu Sabra en-Nahi[409]'den
şöyle dediğini rivayet eder:Yemen'den bir adam geldi. Yolun bir kısmındayken
merkebi öldü. Adam abdest aldı ve iki rekat namaz kıldıktan sonra şöyle
dedi:Allah'ım rızanı kazanmak ve yolunda cihad etmek için Desine'den (Cened ve
Adn arasında bir yer) geldim. Ve ben şehadet ederim ki, ölüleri diriltir,
kabirlerde olanı da dirilteceksin. Bu gün hiçkimseyi bana minnet ettirme.
Merkebimi benim için diriltmeni senden istiyorum. Şöyle der:Bunun üzerine
merkeb kalkıp kulaklarını silkeledi[410]Beyhaki
Delailu'n-Nübüvvet'inde (senedi sahih görmüş) İmam Ebu'l-Kasım el-Kuşeyri
risalesinde tahric etmişler. Beyhaki bir tarikinde bu adamın isminin Nebate b.
Ye-zid olduğunu ve Ömer zamanında savaş için çıktığını ifade eder. Kıssayı
zikreder ancak sonunda şöyle der:Bilahere merkebi Kenase'de (Kufe'de bir yer)
satar. Bunun üzerine ona: "Allah'ın senin için dirilttiği merkebi mi
satıyorsun?" denilince "Ben (ona) ne yapayım?" dedi.Yine orada
kendi isnadiyla İbn Ebi Ubeyd el-Besri'den o da babasından şunu tahric etmiş:
Kendisinin yıllardan bir yıl gaza ettiğini bunun için bir seriyye ile çıktığını
söyler, ancak altındaki tayı seriyyede iken ölür. Bunun üzerine şöyle dedi:Ey
Allah'ım Besra (onun köyüdür) ya kadar bize ödünç ver" Birde baktık ki tay
ayaktadır. Savaştıktan ve Besra'ya döndükten sonraOğlum tayın üzerindeki eyeri
al" dedim ki:O terlemiş, eyeri alırsam onda koku olur" Bunun üzerine:Oğulcuğum
o emanettir" dedi. Eyeri alınca tay ölü olarak yere yıkıldı.Müellif
-Allah onu affetsin- der ki:Rivayette geçen Besra'nın doğrusu Besr'dir. Bu
Hav-ran'ın köylerindendir."
163- Hamid
b. Hilal[411] den rivayet edilmiş
Tafave'den bir adamın yolu bizden geçiyordu. Mahalleye gelir onlara konuşurdu
şöyle dedi:Bir kervanla Medine'ye geldim. Mallarımızı sattık sonra dedim ki
kesinlikle bu adama varır, kendimden sonrakilere anlatırım onu. Rasulullah'a
(s.a.v.) bir kadın vardı. Müslümanlara ait bir seriyyede çıktı. Geriye oniki
keçi ve dokuduğu mahmuzu bıraktı. Acak sürüsünden bir keçi ve mahmuzunu
kaybetti. Şöyle dedi:Ey Allah'ım! Yolunda çıkanın kefilisin. Onu (ve malını)
korursun ve ben sürümden bir keçi ve mahmuzu kaybettim. Keçi ve mahmuzu senden
diliyorum. Rasulullah da onun Rabbine nasıl şiddetle (aşırı) yakardığını
anlattı. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:Sabahleyin keçisi ve mahmuzu oldu.
Dilersen işte orda ona git sor."
Bilakis seni tasdik
ediyorum dedim.[412]Ahmed
ricali sahih bir sened ile rivayet etmiştir.
164- İbni
Ebi'd-Dünya kendi isnadıyla Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'den şunu tahric
etmiştir:
"Gaza için bir
kavim çıktı. Aralarında Muhammed b. Munkedir de vardı (mevsim) yazdı. Onlar
artçılar arasında yürürken, kavimden biri şöyle dedi:Canım yaş peynir istiyor.
Muhammed b. Munkedir "Allah'tan sizi yedirmenizi isteyiniz. O da sizi
yedirir, nimetlendi-rir. Çünkü o kadirdir" dedi. Bunun üzerine kavim dua
etti. Çok yürümeden bir sepet buldular. Sanki Seyale veya Revha'dan gelmişti.
Baktılar ki içinde yaş peynir var. Kavimden başkaları:Keşke bal olsaydı!"
MuhammedSize peyniri yediren balı da yedirmeye kadirdir onu isteyiniz"
dedi. Kavim yine dua etti. Fazla yürümeden yolun üstünde bir testi (küçük küp)
bal buldular. Orada inip peynir-bal yediler ve tekrar binip yollarına devam
ettiler.[413]Sultan Nureddin Mahmud[414]ki
Şehid ile meşhurdur. El-İctihad el-Masisi'den rivayet etmiştir:Rum diyarında
gaza ediyorduk. Rehber bize şöyle dedi:Bakın şurada baldan (bal dolu) bir vadi
var. Bizler de ona yöneldik ve (vadiye) indik. Orada bir adama vardık, o bize
satıllarla bal çıkarıyordu. Rumlar üzerimize çıktılar. Bizler Rumlarla
uğraşırken adamı unuttuk. Bizler de o yerden uzaklaştık. Bir sene sonra tekrar
gaza için çıktık. Bu vadiye geldiğimizde adamın sağ olduğunu gördük. Ona:
"(Kimsin? Necisin?) ne yapıyorsun?" dedik. Adam: "Susadığımda
balı içerim acıktığımda da bal yerim" dedi. Onu billur gibi gördük. Bir
şey yediğinde cildinin şeffaflığından onu karnından görürdük.
165- Fudale
b. Ubeyd'den rivayet edilmiş. Rasulullah'm şöyle buyurduğunu işittiğini
söyler"İman eden, teslimiyet gösteren ve hicret eden (ler için) cennetin etrafında
ve cennetin ortasında bir ev (köşk) (hususunda) kefilim. Yine bana iman eden
teslimiyet gösteren ve Allah yolunda cihad eden için cennetin etrafında bir,
ortasında bir ve cennetin odalarınn üstünde bir ev (olduğu) hususunda kefilim.
Kim bunu yaparsa hayır için bir taleb, serden de bir kaçış (a yer bırakmaz),
Nerede ölürse ölsün (Farketmez).[415]Hadisi
Nesai İbni Hibban ve Hakim rivayet etmiş. Hakim "Hadis Müslim'in
şartlarına göre sahihtir" der.
166- Enes b.
Malik'ten Rasulullah'm şöyle buyurduğunu rivayet eder:Kim Allah yolunda bir
gaza ederse Allah azze ve cel-le'nin tüm taatını eda etmiştir. "Dileyen
iman eder ve dileyen küfreder." (Kehf:
18/29)Hadisi İbni Asakir tahriç etmiş ve "hasan bir hadistir" demiş.
167-
Ebubekir b. Ebi Musa[416] ben
babamı düşman karşısında iken şunu söylerken dinledim. Rasulullah:
Muhakkak cennet
kapıları kılıçların gölgesi altındadır"buyurdu. Bunun üzerine pejmürde
kılıklı bir adam ayağa kalkarak:Ya Eba Musa! Bunu Rasulullah söylerken sen mi
işittin?" dedi. Ebu Musa:Evet" cevabını verdi. Derken adam da
arkadaşlarına dönerek;Size selam ederim" dedi. Sonra kılıcının kınını
kırarak attı. Sonra kılıcıyla düşmana yürüyerek öldürünceye kadar onunla vurdu"[417]
Müslim ve başkaları rivayet etmiş.
168- İbnu'l-Mübarek, Ebu amran el-Cuni'den rivayet
etmiş. Ebu Musa el-Aşari Isbahan'da düşmanın safları arasında olduğu bir
sırada şöyle dedi:Ben Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:
"Cennet kapıları kılıçların gölgesi altındadır." Bir genç kaftanıyla
gizlenerek ve damlan yararak yaklaşıp şöyle dedi:Ey Ebu Musa sen ne
dedin?" Hadisi ona tekrarladı. Genç arkadaşlarına dönüp selam verdi ve
onun gölgesine girdi.[418]Kılıçların
gölgesi altındadır" sözüne gelince, bu hususta İbnu Dakik el-îydi Umde
şerhinde şöyle der:Bu belaya ve mecaz-i hasan babındandır. (Mudafın hazfiyle
mecazu't-Teşbih babından da olabilir.) Bir şeyin gölgesi ona tabi olduğuna ve
hiçbir surette ondan ayrılmayacağına göre cennetin sevabı ve onu
ngerçekleşmesi de cihada tabi kılınmış gölgenin lazim olduğu gibi kılıç ta
lazımdır.[419]Cümlenin anlamı bana göre
-Allah en iyi bilendir- eliyle kılıcı Allah yolunda kaldıran veya Allah
yolunda kendisine kılıç kaldırılan; hangi halde olursa olsun kılıç onu
gölgelendirir. Bununla sanki cennetin kapılarına ulaşmak üzeredir. Az kala
şehid olup onu hemen cennete koyar. Yahut gecikir ve yatağında ölür ve onu
bilahere cennete koyar. Çünkü şu bir hakikat ki, Allah yolunda savaşana cennet
vacip olur. Sanki bundan dolayı cennet gerçekte de kılıçların gölgesi
altındadır. Bunun benzeri O'nun Bedir'deki sözüdür: "Eni yer ve gökler
kadar olan cennete yürüyünüz..," Bir de şu hadis gibi:
169- Adamın
biri cihad için izin İstemeye geldiğinde Rasulullah ona:Baban var mı?"diye
sorunca Adam:[420]Evet" demiş. Bunun
üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona:
170- Ve şu
hadis gibi:
"Cennet
kılıçların gölgesi altındadır.[421]
171- Ve şu
hadis gibi:Cennet anaların ayakları altındadır.[422]
172-
Abdullah b. Amr'dan rivayet edilmiştir. Rasulullah bana:Ümmetimden cennete
girecek ilk zümreyi biliyor musun?" dedi. Ben:Allah ve Rasulu daha iyi
bilir" dedim. Bunun üzerine:Muhacirler kıyamet günü cennetin kapılarına
gelirler. Kapıların açılmasını isterler. Bekçiler: Yoksa hesap gördünüz mü?
derler. Onlar: Neyle hesap görürüz" derler. Kılıçlarımız Allah yolunda
omuzlarımızdaydı" derler." Rasulullah şöyle buyurdu:Bunun üzerine
kapılar onlara açılır, insanlar oraya girmeden kırk yıl önce onlar orada
kalırlar (eğlenirler.)[423]Hadisi
Ahmed, Taberani, Ebu Avene ve Hakim rivayet etmiş. Hakim ikisinin şartlarına
göre sahihtir der.
173- Yine ondan rivayet edilmiş. Rasulullah'ın
şöyle dediğini işittim:Cennete girecek üç gruptan ilki (başka bir rivayette,
cennete girecek grubun ilki) muhacirlerin fukarasıdır ki onlarla kötülüklerden
sakınılır. Emrolunduklan zaman işitirler ve itaat ederler. Onlardan birisinin
ihtiyacı padişaha düşerse ve o bunu gidermezse ölünceye kadar göğsünde kalır.
Allah Teala kıyamet günü cenneti çağırır. O da süsüyle gelir. Bunun üzerine:
"Yolumda savaşan, yolumda eziyet gören ve yolumda cihad eden kullarım
nerede? Cennete giriniz" Hesapsız ve azapsız olarak cennete girerler.
Melekler gelerek şöyle derler: "Rabbi-* miz seni sabah akşam teşbih eder
ve takdis ederiz. Bunlar kim kibize üstün kıldın?" Şöyle der: "Onlar
yolumda savaşan, yolumda eza gören kimselerdir." Bunun üzerine melekler
her kapıdan onlara girip "sabrettiğiniz için size selam olsun. (Dünya)
Yurdun (un) sonu ne güzel." derler.[424]Hadisi
Ahmed, Bezzar (sahih bir isnad ile) İbni Hibban ve Hakim (isnadı sahih demiş)
rivayet etmiş.
174-
Hasan'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediği rivayet edilmiş:Allah'ın cihad
hususunda devenin sağılması kadar izin verdiği kulunu, ateşten azad etmeden
evine dönde-rilmeden istihya eder." Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.
175- Yine orada Ata el-Horasani'den Rasulullah'ın
(s.a.v.) şöyle buyurduğunu zikreder:AİIah yolunda cihad eden, geride bıraktığı
mümin kafir, büyük-küçük,erkek ve dişi sayısı kadar dağ, dağ (kadar) ecir
verilir."
176- Yine
orada Katade'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu zikredilir:Allah'ın
cihad için izin verdiğihiçbir kul yoktur ki, kıyamette (azık olarak)
biriktirdiği doksandokuz rahmet (kapısını) açmasın."
177-
İbn'ul-Mübarek Makhul'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu tahric
etmiş:Allah'ın sizi bağışlayıp cenete koymasını istemez misiniz?"
"Elbette" dediler. O zaman savaşınız.[425]
178-
Mekhul'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:Savaşınız
sıhhat bulursunuz"[426]
Bu hadis
mürseldir.
179- Ubade
b. Samit'ten Rasulullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiş:Allah yolunda cihad
ediniz. Çünkü Allah yolunda cihad cennetin kapılarından bir kapıdıı. Allah
bununla gam ve kederden kurtarır.[427]Abdurrezzak
Musannef inde Ahmed iyi bir isnad ile Ta-berani ve Hakim rivayet etmiş Hakim
"isnadı sahihtir" demiş.
180- İbni
Asakir de tahric etmiş, ancak o şöyle demiş: Ra-sulullah şöyle buyurdu:Allah
yolunda yakın ve uzak ile, seferde ve hazarda cihad ediniz. Şu bir gerçek ki
cihad cennet kapılarından bir kapıdır sahibini gam ve kederden kurtarır."
181- Taberani Ebu Umame hadisinden Rasulullah'ın
şöyle buyurduğunu rivayet eder:Allah yolunda cihad ediniz. Çünkü o cennetin
kapılarından bir kapıdır. Allah onunla gam ve kederi giderir.[428]
182- İbni
Asakir kendi isnadiyla Ebu Hureyre'den o da Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle
işittiğni rivayet eder:Sizi cennete sokacak şeyi haber vereyim mi?" Onlar:
"Evet" dediler. Rasulullah:Kılıçla vurmak, misafiri yedirmek, namaz
vakitlerine dikkat etmek (önem vermek), soğuk bir gecede abdest (tam, güzel)
almak ve isteyerek fakirleri yedirmektir." buyurdu.
183- Enes b.
Malik'ten Rasurullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder:Müslüman kişinin iki
şeyi vardır ki her biri dünya ve içindekilerinden daha hayırlıdır. Tevbe ve
Allah yolunda cihadtir."
184- Rasulullah
şöyle buyurmuştur:Allah meleklere karşı beş şeyle övünür. Mücahit, fakirler,
Allah için tevazu gösteren gençler, fakirler, çok verip minnet etmeyen zengin
ve yalnız kaldığında Allah korkusundan ağlayan kişi.
185-
Rasulullah şöyle buyurmuştur:Allah yolunda bir gaza, İslam haccindan sonra bin
hacdan daha faziletlidir.İbni Asakir Cafer b. Harun el-Vasiti tarikiyle, Seman
b. Mehdi'den[429] Enes'ten rivayet etmiş
ve "Hadisler gariptir" demiş.
186-
Rasulullah'm (s.a.v.") bazı sahabesinden O'nun şöyle buyurduğu rivayet
edilmiş:Bu ümetten bazı insanlar Rasulullah'm (s.a.v.) ashabının ücreti gibi
yani bir ücret ve rızik için değil (sadece) gönüllü olarak cihad
ederler."
Hadis Şifa'us-Sudur'da
zikredilmiş o da mevkuftur.
187- Yine
onda İbni Ömer'den rivayet edilmiş: "Şüphesiz ki Allah yolunda cihad eden
mücahitler, Allahyeryüzündeki velileri ve yardımcılarıdır. Haberiniz olsun!
Allah tüm yaratıklarından ve Arş'ı taşıyan meleklerden mücahitleri O'nu
görünceye kadar gizler."
188- Avfi
der ki: Mecliste Said b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr ve Meymun b. Yesar vardı.
Adamm biri kalkıp Enes b. Malik'e:Ya Eba Hamza bugün bu sözden daha garip ve
daha faziletli bir söz işitmedik" dedi. Enes b. Malik:Nefsim elinde olana
yemin ederim ki hiçbir rasul ve nebi kendisine izin verilmeden Allah'ın yüzüne
bakmaya rağbet etmez. Allah yolunda cihad eden mücahid ise dilediği zaman
Rabbinin yanma gider (girer). Şefaat edeceği hiçbir husus (şey) yoktur ki,
onun şefaati kabul olunur. Hatta onlardan biri hergün milyon kere yanma girip
milyon ihtiyacı dilerse, bunun yapılması (yerine getirilmesi) Allah katında
bir sivrisineğin makamından daha kolaydır." Enes devamla: "Kabe'nin
Rabbine yemin olsun ki size daha fazlasını da söyleyeceğim. Onlardan öyleleri
de vardır ki, Allah'a yakınlıklarından dolayı Allah onlara cenneti tüm
içindekileriyle onlara tahsis eder. Size fazlasını söyleyeyim: Onlardan bazıları
için sevabı kendi eliyle -ki onlara ancak bu şekilde razı olur- yazar.
İçlerinde faziletli ve ondan da daha faziletli kişiler vardır. Onların ilki
Muhammed (s.a.v.) ardından Rabbinin dilediği (ve) derecelerine göre mücahidler
gelir. Heyhat!, heyhat! Allah'ın tüm yaratıklarından onların dereceleri ve
Allah'a yakınlıkları ile ilgili ilimleri munkatidir."Avfi der ki: Allah'a
yemin olsun ki bizler Enes'in yanından çıktıktan sonra, bizlerden herbiri bu
hadisten sonra ailesinin ve çocuklarının yanma gitmeyi (hiç) içinden geçirmedi.
O yılda Medine'den üçyüz adam murabıt olarak Şam ve etrafına çıktılar. Allah'a
varıncaya kadar bunu yaptılar.Bu hadis te mevkuftur. Ayrıca onda nekaret var.
Yine de en iyi bilen Allah'tır.
189- İbni
Ebi'd-Dünya Teheccud kitabında kendi isna-diyla Ali'den Rasulullah'ın (s.a.v.)
şöyle dediğini işittiği tahric etmiş:Şüphesiz cennette öyle bir ağaç var ki,
üstünden konak yerleri altından da, altın atlar çıkarlar. Bunlar eyerlenmiş ve
gemlenmiş (hazır durumda bulunuyor) ler. Bunlar inci ve yakuttandır. Terslemez
ve işemez. Onların öyle kanatları var ki mesafeleri gözün görüş mesafesi
kadardır. Cennet ehli biner buna diledikleri yere onları götürür. Derece
bakımından oların altında olanlar şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Kulların bu
derece ve ikrama ne ile ulaştılar?" O şöyle buyurur:Sizler uyurken onlar
geceleri namaz kılardı. Sizler yiyip içerken onlar oruç tutardı. Sizler
cimrilik ederken onlar infak ediyordu. Sizler korkuya kapılırken onlar savaşırdı."
190-
Süleyman b. Eban'dan rivayet edilmiş. Rasululah (s.a.v.) Bedir'"e çıktığında
Sad b. Heyseme[430] ve
babası[431]beraber çıkmak istediler.
Bunu Rasuhılah'a söylediler. İkisinden birinin çıkmasını emretti. Bunun
üzerine kura çektiler. Kura Sad'a çıktı.-Babası:Oğulcuğum bu hususta beni
tecih et" deyince Oğlu:
"Babacığım o
cennettir, eğer başka bir şey olsaydı (mutlaka) seni tercih ederdim." Sad
Rasulullah (s.a.v.) ile çıktı ve Bedir'de şehit düştü. Bir sonraki yılda da
Uhud'da Hay-seme şehit oldu.[432]adisi
İbn'u-1 Mübarek bir adamdan o da Amr b. Ha-ris'ten o da Said b. Ebi Hilali'den
rivayet etmiş.Yine onu Said b. Mansur Sunen'inde Abdullah b. Vehb-ten o da Âmr
b. el-Haris'ten rivayet etmiş.
191- Yine
İbni Mübarek İbni Abbas'in mevlası İkri-me'den tahric etmiş: Amr b. Cumuh -ki
ensar'm yaşlısıydi (efendisiydi) topaldı. Rasulullah (s.a.v.) Bedir'e çıkınca
çocuklarına "Benide çıkarın" dedi. Onlar da Rasulullah'a topal
oluşunu söyleyince Rasulullah kalması için ona izin verdi. Uhud günü gelip
insanlar bunun için çıkınca yine çocuklarına Beni çıkarınız" dedi.
Çocukları:Muhakkak ki Rasulullah (s.a.v.) sana ruhsat ve (geride kalmak için
izin verdi" dediler. Babaları:
.Heyhat! Bedir'de beni cennetten menettiniz, şimdi de Uhud ile mi?"
dedi ve çıktı. Uhud'da insanlarla karışlaşın-Ey Allah'ın Rasulu! Öldürülürsem
şu topal halimle ce-nete (ayak) basacak mıyım?"Evet" deyince;Seni hak
ile gönderene yemin ederim ki ben bu gün in-şaallah- cennete ayak
basacağım" dedi. Yanındaki Selim adındaki kölesine:Ehline dön" dedi.
Selim:Seninle hayra ulaşmam (bana da hayrın ulaşmasın) dan sana ne"
deyinceO zaman ilerle" dedi. Köle ilerleyip öldürülünceye kadar savaştı.
Sonra kendisi ilerledi ve öldürülünceye kadar savaştı" Bu mürseldir.
Kıssa meşhur olup, siyer sahipleri ve başkaları da rivayet etmiş.Ebu Amr b.
Abdilber bu haberde ayrıca şunu der: Silahını alıp döndü. Arkasını dönünce
kıbleye dönüp şöyle dedi:Allah'ım bana şehadeti nasip et. Beni (şehadetten) nasipsiz
olarak aileme döndürme" (Yine bu haberde) Sonra Rasulullah (s.a.v.) şöyle
dedi:Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizden öyle insanlar var ki
Allah'a yemin etseler Allah yeminlerini yerine getirir. Amr b. el-Cumuh
onlardandı. Allah'a yemin olsun ki cennete topal haliyle ayak bastığını (dolaştığını)
görüyorum."O ve oğlu Hallad müslümanların açıldıkları zaman öldürüldüler.[433]
192- Muaz b. Cebel'den Rasulullah'dan (s.a.v.)
şöyle buyurduğunu işittiği rivayet edilmiş:Kim Allah yolunda devenin iki defa
sağılma (suresi) kadar savaşırsa ona cennet vacip olur.[434]
Hadisi Ebu Davud,
Tirmizi (onu sahih görmüş) Nesai, İb-ni Mace ve İbni Hibban Sahih'inde rivayet
etmiş.
193- Ahmed
bunu Amr b. Abese hadisinden rivayet etmiş. Ancak onda:Kim ki Allah yolunda
(dişi) devenin iki sağılma suresi kadar savaşırsa, Allah onun yüzüne ateşi
haram kılar.[435] vardır.Hadiste geçen
"Fevak'un-Nakefi" ve devenin iki sağılma suresi diye terceme
ettiğimiz cümle; sağılma esnasında elin inip çıkması kadar ki süre, sağıldığı
zaman/sure ve daha başka manalar verilmiştir. Daha önce de bunun izahı
tefsilatıyla yapıldı.
194-
Taberani Ebu Munzir den[436]
tahric etmiş. Bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek şöyle dedi:Ey Allah'ınRasulu!
Filan adam öldü (gel) onun üzerinde namaz kıl!" Ömer;O bir facirdi.
Dolayısıyla onun üzerinde namaz kılma." Adam:Ey Allah'ın Rasulu! Muhafız
olarak sabahladığımız geceyi hatırladın mı? İşte onlar arasında o da
vardı."Bunun üzerinde Rasulullah (s.a.v.) kalktı; onun üzerinde namaz
kıldı. Sonra cenaze törenini yaptı. Sonra kabrine varıp oturdu. Onun defin işi
bitince üç defa avucuyla su döküp şöyle buyurdu: İnsanlar seni şer iîe anıyor,
ben ise hayırla anıyorum. Ömer:Bu ne ya Rasulalîah!" Rasulullah
(s.a.v.):Yeter ya İbn el-Hattab! "Kim Allah yolunda cihad ederse ona
cennet vacip olur.[437]
195-
Enes'den rivayet edilmiştir. Rasulullah'la (s.a.v.) ashabı yola koyuldular. Ve
müşriklerden önce Bedir'e vardılar. Müşrikler de geldi. Rasulullah (s.a.v.):Ben
başında olmadıkça sakın sizden hiç bir kimse bir şeye ilerlemesin!"
Buyurdu. Derken müşrikler de yaklaştı. Rasulullah (s.a.v.):Kalkın! Genişliği
göklerle yer kadar olan cennete!" Buyurdu. Umeyr b. Humam el-Ensari:Ya
Rasulalîah! Genişliği göklerle yer kadar olan cennet ha?" dedi.Evet"
buyurdu. Umeyr:Hele, hele!.," dedi. Rasulullah (s.a.v.):Seni hele hele
demeye sevkeden nedir?" Dedi. Umeyr:Hayır vallahi ya Rasulalîah! Cennet
ehlinden olmamı ümid etmekten başka bir şey yok!" dedi. Rasulullah:Öyleyse
sen onun ehlindensin" Buyurdu. Bunun üzerine Umeyr torbasından bir kaç
hurma çıkararak onlardan yemeye başladı. Sora şunları söyledi:Eğer ben bu
hurmalarımı yiyinceye kadar yaşarsam bu gerçekten uzun bir hayattır.![438]Hemen
elindeki hurmaları attı. Sonra öldürülünceye kadar müşriklerle sevaştı.
196- Muaz b. Cebel den rivayet edilmiştir:
"Kıyamet günü birisi şöyle seslenir; "Allah yolunda musibete uğrayanlar
haydi ayağa kalksın." Bunun üzerine Allah yolunda ci-had edenler ayağa
kalkar, onlarla beraber başka hiç bir kimse de yoktur.[439]İbni
Mübarek rivayet etmiş.İbni Asakir isnadıyla Yusuf b. Said'ten o da Ali b.
Bekar'dan şöyle işittiğini tahric etmiş: Kıyamet günü insanlar hesap görürken
mücahidler halka halka (şeklinde oturmuş) konuşuyorlar."
197- Nafi b.
Sersec'ten o da Ebu Hureyre den o da Ra-sulullah dan (s.a.v.) şöyle dediğini
işittiğini rivayet eder:
"Karanlık
gece(Ier) gibi fitneler sizi kapacaktır. Ondan, dağlarda tenha yerlerde
koyunlarının sütünden yiyen ile atının gemini alıp koyların ötesine gidip
kılıcından (kılıcıyla) yiyen kurtulmuştur.[440]
198- Mechul'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
rivayet edilmiş:Şüphesiz Allah, bu ümmetin rızkını -ekin ekmedikçe- atların
tırnaklarında ve mızrakların ucunda kılmıştır. Ekin ektiklerinde insanlar gibi
olurlar.[441]İbn Ebi Şeybe de bu
sekide iyi bir isnadı ile mürsel olarak rivayet etmiş.
199- Yine İbni Ebi Şeybe... Zeyd b. Eslem'den, o
da Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Gaza ediniz ki
sıhhat bulaşınız ve ganimet elde edesiniz.[442]Bu
murseldir. Sened zincirindeki İsmail de zayıftır.Halid b. Dureyk'ten rivayet
edilmiştir: "Ata b. Yezid'in yanında imtihan zikredildiğinde şöyle
dedi:Sizler Allah'ın savaşmanızı emrettiği düşmanlarınızda savaştıkça, hadları
kendi emirlerinize verip onlar onda Allah'ın kitabı ile hükmettikçe ve
Rabbinizin evini korudukça imtihandan korkmayımz."Hafız Ebu'l-Hasan
el-Muradi cihadın fazileti ile igli "Erbain"inde tahric etmiş.
200- İbni Adiy ve onun tarikiyle İbni Asakir İbni
Ömer'den tahric etmiş: Bir ihtiyar bastonuna dayandığı halde Rasulullah'a
(s.a.v.) gelerek:Ey Allah'ın Rasulu! yaşım ilerledi, kemiklerim inceldİ ve
gücüm de zayıfladı. Bana öyle bir amel söyle ki onunla Rabbine
yak(ın)laşayım" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Allah yolunda
cihad et." buyurdu.
201- İbni Asakir Ebu Hureyre'den o da Rasullulah'ın
(s.a.v.) şöyle dediğini tahric etmiş:Halikına nefsini adamak üzere bir defa
ayakta durursa; ondan günahları, ağacın yaprakları döküldükleri gibi
düşerler."
202- Sebre b. Fakıh'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurduğunu işittim:Şeytan beni Adem'in İslam yolunda oturup ona: "Sen
müslüman olup dinini ve atalarının dinini mi bırakıyorsun? der. O müslüman
olur ve günahları bağışlanır. (Şeytan) Hicret yolunda durur ve "Sen
hicret edip,evini, yerini ve göğünü mü terkediyorsun?" der. (Adam) ona
isyan eder ve hicret eder. (Bundan sonra) cihad yolunda durur ve "Cihad
mı ediyorsun. O mal ve can cihadıdır. Bunun üzerine savaşır ve öldürülürsün.
Kadının evlenir ve mal da taksim edilir?" (Adam) buna da isyan eder ve
cihad eden"Bundan sonra Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim bunu
yapar ve ölürse Allah'ın onu cennete sokması O'nun üzerinde bir haktır.
Boğulsa (yine) Allah'ın onu cennete sokması O'nun üzerinde haktır. Yahut bir
hayvan onu öldürürse Allah'ın onu cennete sokması O'nun üzerinde bir haktır.[443]Hadisi
Ahmed, Nesai, İbni Hibban, Beyhaki ve başkaları rivayet etmiş.
203- Cabir'in hadisinden de benzeri rivayet
edilmiş ve onu İbni Asakir tahric etmiştir.
204- îbni
Asakir kendi isnadiyla Ebu Hureyre'den Rasu-lullah'ın (s.a.v.) şöyle
buyurduğunu tahric etmiş:Kim İslam'a davet edilir ve icabadet edere, kim ki
imana devet edilir ve icabed ederse, kim ki hicrete davet edilir ve icabet
ederse ve kim ki cihada davet edilir ve buna icabet ederse; hayır için bir
taleb, şer için de kaçış bırakmamış."
205- Yine
kendi isnadıyla Ebu Ubeyd'ten tahric etmiş: Der ki Rasulullah'dan (s.a.v.)
şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:Kafirlerle savaşıldıkça hicret kesilmez.[444]
Benim açımdan bunun izahı şudur: İman edip cihad eden her kimse, her ne kadar
kendi ülkesinde (beldesinde) de olsa, o faziletle muhacirlere dahildir.
Hicretin "muhacirlerin diyarına hicret etmek" gibi bir vucubiyeti
yoktur.
206- İbni
Ebi Şeybe Ömer'den şöyle dediğini tahric eder: "Ben Allah yolunda
yürümeseydim veya alnımı Allah için toprağa koymasaydım, yahut iyi hurmanın
devşirilidiği gibi ben de güzel sözleri devşiren insanlarla oturmasaydım, bu
durumda Allah'a kavuşmak isterdim[445]
207- Halid
b. Velid den şöyle dediği rivayet edilir: "Benim sevdiğim bir gelinin
bana hediye edileceği ve onda bir oğlan ile müjdeleneceğim bir gece yok ki,
ondan soğuğu şiddetli bir dondurucu, sabahında düşmana saldıracağım bir
se-riyyenin gecesi daha sevimli olmasın. Öyleyse cihad edin. (size cihadı
tavsiye ediyorum).[446]
208- Yine
İbni Asakir Halid'ten tahric etmiştir: Yemin olsun ki Allah azze ve celle
yolunda cihad, beni Kur'an'dan çokça (oldukça) engelledi.[447]
Ebu Hureyre'den
rivayet edilen hadis daha önce geçmişti:Rasulullah'a (s.a.v.) hangi amel daha
efdal (iyi) dir? sorulu.Allah'a ve Rasulüne imandır." buyurdu. Sonra hangisi?
diye sorulunca:Allah yolunda cihadtir."buyurdu. Sonra hangisi? diye
solunuca,Makbul haçtır." buyurdu.Maiz'in hadisi de geçmişti ki orada cihad
mertebesinin hacdan daha üstün olduğu açıkça ifade edilmiştir.
209- Adem b.
Ali, İbni Ömer'den şöyle dediğini işittim: Allah yolunda (yapılan) bir sefer
elli hacdan daha efdaldir.'' İbni Mübarek Süfyan'dan Süfyan da ondan rivayet
etmiş.Said b. Mansur Sünen'inde Ebu'l-Ahvas'dan, Ebu'I-Ah-vas'da oıdan rivayet
etmiş. İbni Ebi Şeybe de Vaki'den o da Süfyan'dan Süfyan da ondan rivayet
etmiş.[448]Bu hwTıs mevkuftur.
Senedleri ise sahihtir. Şu da söylenebilir. Bu tür şeyler görüş ve ictihad
babından değildir. Olsa olsa mcrfu yolla söylenmiş bir şeydir.
210- Amr b.
el-Esved Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: "Hacca dikkat ediniz (yerine
getiriniz.) O Allah'ın em-
rettği salib bir
ameldir. Cihada gelince, ondan daha efdal-dır.[449]
İbni Ebi Şeybe sahih bir isnad ile rivayet etmiş. Bu hadis de. mevkuftur.
211- İsmail
b. Hasan'dan rivayet edilmiş. Muaz b. Cebel gaza yapmak istedi. Hayvanının
hazırlanmasını istedi ve sefere çıktı. Sonra yine ona emretti ve ondan indi.
Bunun üzerine Muaz b. Cebel şöyle dedi: "Bu on hacdan daha
ef-daldır." Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.
212- Yine
onda Yahya b. Eyyub'dan Rasulullah'in (s.a.v.) şöyle dediğini zikretmiş:Allah
yolunda gaza edenin mukim ve evinde oturan kişiye göre yetmiş kat eciri var.
Haccın da gaza eden kişinin ücretinin yarısı, umre yapan için de hac yapanın ücretinin
yarısı vardır."Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Tüm bu hadisler mutlak
cihadın mutlak hacdan daha faziletli olduğunu gösterir. Başka hadisler de
cihadın devamlı nafile hacdan daha hayırlı olduğunu ve Haccet'ul-İsIamm da
cihadtan daha fa-zileli olduğuna varid olmuştur. ,Zahirde cihdafarz-ı kifaye olduğunda Haccet
'ul-İsIam ondan daha faziletli olur. Ancak cihad farz-ı ayn olduğunda o zaman
mutlak surette Haccet'ul-İslam'dan daha faziletli (efdal) olur. Çünkü bu
durumda cihadı hemen yapmak vaciptir de ondan. Haccı daha efdal sayan
hadisleri de böyle hamletmek lazımdır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
213- Bu
hadislerden bir tanesi şudur: Abdullah b. Ömer Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle
buyurduğun rivayet etmiş:
"Hac yapmayanın
(yaptığı ilk) haccı on gazadan, hacı olduktan sonra gaza yapanın gazası on
hacdan daha hayırlıdır.[450]Taberani
ve Hakim rivayet etmiştir. Hakim "Buhari'in şartlarına göre sahihtir"
der.
214- O
hadislerden bir tanesi de şudur:Ebu Davud mürsel hadisleri arasında Mekhul'dan
rivayet etmiştir:Tebük seferinde hac için Rasulullah'dan izin almak isteyenler
çoğaldı. Bunun üzerine Rasulullah şöyle dedi:Hacı olananin gazası kırk hacdan
daha hayırlıdır.[451]
215- İbni
Abbas'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilir:Bir hac kırk
gazadan ve bir gaza kırk hacdan daha hayırlıdır.'Diyor ki: "Adam İslam
haccını yaptıktan sonra yapacağı bir gaza kırk hacdan daha hayırlıdır. İslam
haccı (Hac-cet'ul-îslam) ise kırk gazadan daha hayırlıdır. Hadisi Bez-zar
rivayet etmiş ricali sikadır. Anbese b. Hubeyre'yi de İbn Hibban sika görmüş
(saymış.)Enes b. Malik'ten rivayet edilmiş. Rasulullah şöyle buyurmuş:İslam
haccmdan sonra Allah yolundaki bir gaza bin hacdan daha efdaldır.[452]Hadisi
İbni Asakir rivayet etmiş.
216- Abdurrahman b. Ganam el-Aşsi'nm şöyle dediği
nakledilmiş:Gazadan önceki (bir) hac on gazadan daha hayırlı, hacdan sonraki
gaza da seksen hacdan daha hayırlıdır." İbni mübarek bunu mevkuf olarak
rivayet etmiş, ricali de sikadırlar. Abdurrahman b. Ganam Rasulullah (s.a.v.)
döneminde müs-lüman olmuş. Muaz'a arkadaş olmuş. Bazıları da Cafer ile
Habeşistan'a hicret ettiğini söylemiştir.[453]
Yine de en iyisini Allah bilir.
217- Enes b.
Malik'in şöyle dediği nakledilmiş:Hac yapmış olanın Allah yolunda yapacağı bir
gaza on hacdan daha iyidir.[454]
İbni Ebi Şeybe rivayet etmiş. Bu da mevkuftur.
218-
Ebu'i-Aliye'den nakledilmiş: Bir haccın yüz gazadan bir gazanın da yüz hacdan
daha hayırlı olduğu söylenirdi.[455]Said
b. Mansur Süneninde sahih bir isnad ile rivayet etmiş.Alimler
tabiinin"denilirdi" sözünün maruf olduğu üzere merfu oluşu ifade
eder mi? etmez mi? diye ihtilaf etmişler.[456]
219- Kab'den
nakledilmiş: İslam haccmdan sonraki bir gaza bir milyon hacdan daha
hayırlıdır." Bunu Şifa'us-Su-dur'da zikretmiştir.Müellif -Allah onu
affetsin- der ki: Geçtiği üzere (cihadın fazileti ile ilgili dereceleri ifade
eden hadisler farklılık arz etmiştir. Eğer bazılarının sıhhatim göz Önüne
alarak onunla ihticac yapılırsa buna itimad edilir. Yoksa, bu farklılık, gaza
edenlerin; niyet, gaye ve güzel amellerine bağlı olarak farklı (dereceler)
arzettiklerine bağlıdır. Onlardan kimilerinin gazası on hacdan daha hayırlı
iken, kimilerinin de kırk hacdan daha hayırlıdır. Yine buna bağlı olarak daha
da artabileceği gibi, daha da azalabilir. Yahut farklılık cihadın yapıldığı
vakit itibari iledir. Ayrıca cihadtaki maslahatın haccın maslahatından daha
iyi olduğunu tercih etmek itibariyledir de. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
220-
Şifa'us-Sudur'un sahibi Dirar b. Amr'dan şunu nakleder: Dirar b. Amr:Cihad
bölgesinde ikâmetim uzun sürdü. Bu arada ben de haca iştiyak duydum ve Beyt
(ulah) e yakin oturmak istedim, ardından hac için hazırlığımı yapıp
kardeşlerimle vedalaşmaya geldim. İshak b. Ebi Ferve'ye de vedalaşmak için
geldim. Bana:Ya Dirar nereye böyle" dedi.Hacca" dedim.Cihad
hakkındaki düşünceni zayıflatan nedir?" deyince,Hayır! Sadece cihad
yerinde (beldesinde) ikametim uzadı. Haccı sevip o eve komşuluk yapmak
istedim." dedim. Bana dedi ki:
"Sevdiğine bakma
ya Dirar! Allah'ın sevdiğine bak ey Dirar b. Amr! Rasulullah'ın (s.a.v.) bu
evi sadece bir defa hac ettiğini, Allah'a kavuşuncaya kadar da gaza ettiğini
öğrenmedin (bilmedin) mi?Ey Dirar b. Amr! Hacc ettiğinde, haccmın ve umrenin ecri
sanadır. Ama murabıt veya mücahit olduğunda veya müs-lümanların namusunu koruduğunda
bu evi de yüz bin defa-hac edenlerin hac ve umre sevapları kadar sana da olur.
Ayrıca senin için Allah'ın Adem'i yaratmasından sur'a üfü-rüîeceği zamana kadar
ki mümin erkek kadın sayısı kadar ecir vardır. Çünkü kim son müslümana yardım
ederse, evveline ve ahirine yardım etmenin ecri vardır. Yine ona Allah'ın
Adem'i yaramasından sur'a üfürülünceye kadar geçmiş gelecek müşrik erkek kadın
sayısı kadar ecir vardır. Çünkü son müşrikle cihad eden; ilk ve son müşrikle
savaşmış olur. Yine onun için Allah'ın indirdiği Tevrat; İncil, Zebur ve
Kur'an'ın harfleri sayısı kadar ecir vardır. Çünkü sen nurunun sönmemesi için
Ruhullah için cihad ediyorsun.Ey Dirar b. Amr! Nübüvvet derecesine alimlerin ve
mücahidlerin derecesi gibi hiçbir kimsenin yakın olmadığın bilmiyor
musun?" Dedim ki;Allah sana rahmet etsin- bu nasıl oluyor?" Dedi ki:
"Çünkü alimler nebilerin getirdiklerini Allah'ın yerinde ve kullarında
hakim kılmak görevini yapar. İnsanları Allah'a götürürler. Mücahidler de,
nebilerin Rab'den getirdiklerini nurunun sönmemesi için tevhidini (yaymak)
ikame etmek, Allah'ın kelimesinin en üstün olması, kafirlerinkinin de en
aşağılık olması için çaba gösterirler. Veya hadiste geldiği gibi..."
Dirar:İçimdeki hac niyetini terkettim ve Allah'a ulaşınca (ölünce) ya kadar
cihad bölgesinde kaldım." dedi.
Allahu teala şöyle
buyuruyor:Müminleri hazırlayıp teşvik et. Umulur ki Allah, küfredenlerin ağır
baskılarını geri püskürtür. Allah "kahredici basıkısıyla" daha zorlu,
acı sonuçlandırma-sıyla da daha zorludur." (Nisa: 4/84)Ey
Peygamber müminleri savaşa karşı hazırlayıp teşvik et. Eğer içinizde sabereden
yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilir. Ve eğer içinizde yüz
(sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği)
kavramayan bir topluluktur."(Enfal: 8/65)Ey iman edenler, sizi acı bir
azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? Allah'a ve O'nun Rasu-lune
iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu,
sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz (Saf: 61/10-11)Allahu teaianın
cihada ve yanındaki sevap ve ecirle ilgili teşvik edici ayetler(i) oldukça
çoktur.
221- İbni
Mace, İbni Ebi'd-Dünya, Bezzar ve İbni Hib-ban (tümü) Muhammecl b. Muhacir'den
o da Dahhak el-Ma-afiri'den o da Süleyman b. Musa'dan o da Kureyb'ten, Usa-me
b. Zeyd'den işitmiş. Zeyd, Rasulullah şöyle buyurdu:Cennete sıvanıp -çemrenip-
hazırlanan yok mu? Muhakkak ki cennet vasıfla namaz, Kabe'nin Rabbine yemi
olsun ki o, parlayan bir nur, sarsan bir koku, mamur bir köşk, müktabi bir
nehir, olgun bir ürün (sebze-mey-ve) güzel ve hoş bir zevce, çok ziynet, ebedi
ve esenlik yurdunda bir yer, yemyeşil (taze) meyve, yüce ve güzel yerde güzel
bir hayattır." Dediler ki:Evet ey Allah'ın Rasulu! Biziz ona sıvanıp
-çemrenip-hazırlanan."İnşaallah' deyin"Buyurdu. Oradaki topluluk
"İnşaallah" deyince, Rasulul-lah'da (s.a.v.) cihaddan bahsedip ona
teşvik etti.[457]
222- Muhammed b. Cahada'dan Rasulullah'ın (s.a.v.)
şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:İnsanlar hesabın (sorgunun) şiddetini
(zorluğunu) yaşarken, cihadı emreden ve ona teşvik eden (ler) sevinerek
cennete girer (ler)."
Bunu Şifa'us-Sudur'da
zikretmiş bu ila murseldir.
223- Yine
orada Ali'den mevkuf olarak rivayet etmiş: "Kim kardeşini cihada teşvik
ederse, onun ecrinin misli kadar buna da ecir vardır. Ayrıca onun bu husustaki
her adımında bir senenin ibadeti kadar ecir vardır."Müellif -Allah onu
affetsin- der ki:Allah'ın cihadı teşvik sünneti eskiden beri süre gelmiştir.
Kur'an-i Kerim'de gizlenemeyecek kadar ayet vardır. Sünnet-i Nebevi de bununla
doludur. Bu kitap ta cüm-leten onu konu ediniyor. Sahebe, Tabiin, Tabai Tabiin
ve selef imamları da Allah yolunda cihad etmeyi ve Allah'ın düşmanlarıyla
savaşmayı teşvik etmekte geri durmadılar. Onlardan gelen haberler sayısızdır.
Müslim'den gelen sana yeterdir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
224- "Her
kim bir hayra delalet ederse ona da hayrı yapanın ecri kadar ecir verilir.[458]
225-
Şifa'us-Sudur ve başkaları şunu zikretmişler: "Rasulullah (s.a.v.) Bedir
günü insanların huzuruna çıkıp, onları savaşa teşvik edip şöyle dedi:Nefsim
elinde olana yemin olsun ki, bugün sabırla he-sabini Allah'tan bekleyerek,
arkasını dönmeden savaşan kişiyi Allah cennete koyar."Beni Seleme'nin
kardeşi Umayr b. Haman elinde hurmalar onları yerken şöyle dedi:Ne güzel! ne
güzel! Benimle cenete girmeye sadece bunların beni öldürmesi var! Bunun üzerine
elindeki hurmaları atıp fehcınıaldı ve öldürülünceye kadar savaştı. Savaşırken
şöyle diyordu:Azıksız bir şekilde Allah'a (suratla) koşmak... Takva ve mead'ın
azığı hariç... Ve cihad'ta Allah için sabır(da)... Azıkların tümü de yok olmaya
mahkumdur.. Takva, iyilik ve reşad (evet) bunlar hariç... Umayr'm bu kıssası
Müslim ve başka yerlerdekinden bu şiir ve siyakla farklıdır.[459]
226- İbai Ömer'den rivayet edilmiş: Rasulullah'ın olduğu
bir meclisteydim Atika b. el-Haris el-Ensari470 çıka-gel-di. SelanKverip
oturdu. Ardından:Ya Rasulallah! Bedir günü insanları cihada teşvik ederken
gördüm. Sana soramadım ve ben sana soruyorum bana kavrat (bellet) ey Allah'ın
Râsulu!" Rasulullah (s.a v )• "Aklından geçenleri sor ey Atika!»
Buyurdu. Adam-"Ey Allah'ın Rasulu! Allah yolunda kuşanan kimseye ne
var?" Rasulullah (s.a.v.):[460]Allahu
Teala altın, gümüş, inci ve yakuttan olan cennetin kuşak^kılıç-larından birini
takar" buyurdu. "Bir mıa-ak tutana ne var ey Allah'ın Rasulü!"
"Onun başında bir bayrak olur ve onunla kıyamet günü tanınır."
buyurdu.Allah jolunda bir ok atana ne vardır?"Mükemmel! Ne iyi! Sen çok
hayırdan sordun. Şüphesiz Allah tek bir ok ile üç kişiyi cennete koyar; yapıcısını,
kuvvetlendiricisini ve Allah yolunda atıcısını. Ey Atika b. Haris! Kim Allah
yolunda bir ok atarsa -düşmana ulaşır veya ulaşmaz- ona bir köle azat etmeye bedeldir."Allah
yolunda bir zırh giyene ne vardır? Ey Allah'ın Rasulu!"Ona ateşten
koruyacak bir koruyucu (ateşten kurtuluş) var."Kalkan tutana ne
var?"Yer kürenin güneşinin sıcağından onu korur. O gün bir mil kadar
insanlara yakınlaşır. Sıcağında on sekiz parça daha artma olmuş, insanlar
amellerine göre tere boğulurlar. Mümin topuklarına kadar, kafir ise ağzına
kadar tere boğulur."Ey Allah'ın Rasulu! AUah yolunda ata binip arkada
bıraktıklarını güvende, önlerindekini korkutuyorsa, buna ne var?"Ne güzel!
Ne iyi! Ey Atika b. Haris! Kim öndekileri-ni korkutmak, arkadakileri güvende
bırakmak için at bağlarsa; cennet bekçileri onu eyerli yeşil atlarla karşılarlar;
Aygır (poğur)lar döllememiş, onları karınlar taşımamış, memelerden de
emmemişler. Allahu teala cenneti yarattığı gün onları da yaratmıştır.
Renkleri; altın, gümüş, inci ve yakuttur. Cenetin besinlerinden yer, nehirlerinden
içerler, terslemez, işimez ve yaşlanmazlar. Şöyle derler: Ey ademoğlu! Dünyada
öhimlü atlara bindin al sana ölümsüz atlar."Ey Allah'ın Rasulu! Cihad
ehlinden biri için ne görüyorsun?"Tabi. Cihad alanında tüm iyi amellerin
yeri ancak bir kulun engin bir denize attığı bir tükürüğü gibidir.Onu attığında
o ne artar, atmadığında da ondan bir şek eksilmez. Allah yolunda sabah-akşam;
tekbir, hamd, zikir ve tevhid (kelimesi) ile çıkan bir kul yok ki, güneş batışıyla
tüm günahlarını götürmesin. Gazi (biri)nin ham-dederek, teşbih ederek, tekbir
getirerek ve tevhid kelimesini getirerek geçeceği bir vadi olmasın ki oradaki
ağaçlar kalkar ve otlar birbirlerine seslenerek, bu Allah yolunda cihad eden
mücahidtir. Allah'ı zikrediyor. Bu vadiyi iyilikler doldurur. Öyleki iki
tarafından taşıp akar.[461]Bunu
Şifa'us-Sudur'da zikretmişMüellif -Allah onu affetsin- der ki:Atika, Hafız Ebu
Musa el-İsbahani "Kitab'us-Sahabe" de zikretmiş ve onun içinde bu
hadisi nakletmiş. Bu garip bir hadistir, isnadı da sabit değildir. Yine de en
iyisini Allah bilir.
Hafız Şems'ud b.
Zehebi "Tarih'ul-İslam" da İbni Cev-zi'nin torunu Ebu'l-Muzaffer'den
hikaye etmiştir. Kendisinin altıyüzyedi senesinde Dımaşk camisinde oturup
insanları cihada teşvik ettiğini söyler. Ebu'I Muzaffer; İnsanlar
Zeynelabidin'üj Meşhed'inden Natifiyin babına kadar dolmuştu. Otuzbin'tahmin
ediliyordu. Öyle bir gündü ki benzeri ne Dımeşk'te ne de başka yerde
görülmüştü. Tevbe edenlerin (kestikleri) saçtan benim yanımda oldukça çoğalmıştı.
Ben de Ebu Kudame'nin, saçlarım kesen bir kadınla olan hikayesini anlattım.
Kadın (Ebu Kudeme'ye):Onu Allah yolunda atının bağını (ipini) yap (kıl)."
demişti. Ben de yanımda biriken saçtan mücahitlerin atlan için bukağı yaptım.
Omuzların üstünde getirilmesini istedim. Bunlar üçyüz bukağı idi. İnsanlar bunu
görünce feryad edip; bir o kadarını daha kestiler; kıyamet koptu. Kesve (kafileler
Dımeşk'ten Mısır'a giderken konakladıkları yer/köy) ye vardık, bizimle beraber
toprak gibi insanlar vardı. Sadece Zemleke köyünden tam teçhizat üçyüz kişi vardı.
Bunların da dışında çok insan çıktı. Bizler "Fik" denilen yere
geldik. O zaman Ferenklerden korkulacak zamandı. Nablus'a geldi. Büyük sultan
da çıktı. Bizimle karşılaşıp çok sevindi. Nablus camisinde oturup saçları
getirdim. Sultan Muazzam bunları alıp yüzüne sürüp (götürüp) ağladı. Bizler de
Frenklerin ülkesine gittik; kimi yerleri tahrib ettik, kimi yerleri yerle bir
ettik, bir grubu esir ettik, bir grubu öldürdük ve sağ-salim ülkemize
döndük.Müellif: "(Şemseddin.'in) işaret ettiği Ebu Kudame'nin hikayesi
ilerde -inşaallah- gelecektir.
227-
İbn'uz-Zehebi el-Hafız şair olan sahr (bayandu)'ın kızkardeşi Hansa binti
Amr'dan nakletmiştir. Onun güzel bir ağırlaması ve sohbeti vardı. Kendisi dört
oğluyla beraber Ka-disiye savaşmda bulunur. Burmadan fasih (edip) bir dille onları
savaşa teşvik edip, cenneti hatırlatıyordu. O gün oğullan güzel bir sınama
gerçekleştirdiler ve şehid oldular. Ömer bu bayana onların da erzağını (payını)
verirdi. Bunu Tecridu "Esma'is-Sahabeti" kitabında zikretmiştir. Yine
orada "Ondan daha şair bir kadının olmadığına icma ettiler" der.[462]Bu
babı Ümmi İbrahim el-Haşimiyye -ki meşhur bir hikayedir- nin hikayesinde
bitirelim. Bu hikayeyi bir cemaat (grup) nakletmiş. Onlardan biride Ebu Cafer
Ahmed b. Cafer b. Lebban'dır. Bu kıssayı kitabı "Tenbihu Zevi'-Akdar Ala
Mesalik'il-Ebrar" da zikretmiştir. Der ki:Rivayet edildi ki; Basra'da
abide kadınlar vardır. Onlardan bir tanesi de Ümmü İbrahim el-Haşimiyye idi.
Düşman müslümanların sınırlarından birine saldırdılar. İnsanlar cihada icabet
edip koştular. Abdulvahid b. Zeyd el-Basri insanlara hitap etmek için kalktı.
Onlan cihada teşvik etti. Ürh-mu ibrahim de meclisinde bulunanlardandı.
Abdulvahid konuşmasını uzattı. Sonra Hurilerden bahsedip, onlar hakkında
söylenenleri zikretti. Onların vasıflan ile ilgili şu şiiri söyledi:Güzellik
sahibi ve sevinçli genç-taze kızlar...
Vasıfçi onlarda
dilediği kadar bulur vasfı...Tüm güzel şeylerden yaratılmışlar,Yoktur onlarda
keşke (Keşke söyle olsaydı söylenmez onlar hakkında)Allah süslemiştir
yüzlerini onların,Onda vardır hertürlü vasıf;Gözlerin sürmesi naz (şive)
dan,Yanaklarının kokusu misktir onların,Güzel ve nazlıdır, yanları üzerine
akar;Meleğin letafeti ve sevincin incisidir,Acaba katibi işitir mi
onu,Bardakları dolaştırdığı zaman,Öyle bahçelerin kadehleri ki,
nergizleri,Rüzgar ona estikçe, koku yayar,O doğru bir sevgiyleDolup-taşan bir
kalple çağırır onuEy sevgili! onun dışında hiç kimseyi istemem.Olma sakın şunun
gibi!..İhtiyacının nihayetine gelir, fakat asi olur.Hayır! Gaflette olan beni
kendine iste(ye)mez,Beni ancak kendine ısrar eden (devamlı çalışan) ister.Der
ki: "İnsanlar dalgalanmaya başladı. Meclis çalkalandı. Ummü İbrahim
insanların ortasından sıçrayıp Abdulva-hıd'e şöylededi:Ey Ebu Ubeydi Benim
oğlum İbrahim'i Basra eşrafının onu kızları için istediklerini, benim ise onu
onlardan esirgediğimi biliyor musun? (veya biliyorsun). Ancak Allah'a yemin
olsun ki bu kız hoşuma gitti. Onu oğluma gelin kabul ettim. Onun güzellik ve
cemalinden biraz daha bahset." Abdulvahid hurilerin vasıflarını şiir
şeklinde sıralamaya başladı:Onun yüzünün nurundan nur doğar,O da halis miskten
hoşkokudandır.Ayakkabısıyla çakıllara bassaYağmur yağmaksızm yerler (ot)
biter.Kemerini bağlamasını dilersen, bağlar.Yeşil yapraklı reyhan dalı gibidir
o.Bal gibi tükürüğünden denize atarsa,Yerdeki insanlara deniz gibi şu olur.Göz
ucuyla bakışı yanaklarını yaralar gibiİnsanlar daha fazla çalkalandı. Ümmü
İbrahim tekrar sıçrayıp ayağa kalkarak:Ya Eba Ubeyd! Allah'a yemin olsun ki bu
kız hoşuma gitti. Onu oğluma gelin almaya razı oldum. Sen onu evlendirip on
bin dinar olarak da mehrini alabilir misin? O da bu gazada seninle bareber
çıksın. Umulur ki Allah ona şehade-ti nasip eder, kıyamette bana ve babasına
şefaat eder." Abdulvahid ona:Yemin olsun ki eğer bunu yaparsan sen
çocuğun ve çocuğunun babası büyük bir kurtuluş ile kurtulaşa erersiniz"
Sonra çocuğunu,Ey İbrahim" diye çağırdı. İnsanların ortasından sıçrayan
İbrahim,Buyur anacığım emrindeyim" dedi.Oğulcuğum! Yolunda canını (ruhunu)
verip günahlardan sakınarak bu kıza zevce olarak razı oluyor
musun?"Anacığım evet vallahi Hem de nasıl bir rıza ile razı oldum."
Annesi:Allah'ım bu oğlumu şu cariye ile senin yo unda canını vermek ve
günahlara dönmeyi bırakmak üzere evlendirdim, sen şahit ol. Ey merhametlilerin
merhametlisi bunu benden kabul et."
Bundan sonra ayrılan
Ümmü İbrahim o bin dinar ile geldi.Ya Ebu Ubeyd! Bu kızın mehridir, onunla
çeyizini yap ve Allah yolundaki gazileri onunla donat" deyip ayrıldı.
Oğluna iyi bir at ve güzel bir silah aldı. Abdulvahid çıkınca, İbrahim de
koşarak çıktı etrafında kurralar da,Şüphesiz Allah müminlerin canlarını ve
mallarını cennet karşılığında satın almıştır." (Tevbe: 9/111) . Ayetini
okuyorlardı.Ümmü İbrahim çocuğundan ayrılmak istediğinde ona kefen ve güzel
koku verip "Ey oğulcuğum! Düşmanla karşılaşacağın zaman bu kefeni giy ve
bu kokuyu sür. Sakın Allah kendi yolunda seni taksiratlı görmesin" dedi.
Bundan sonra onu kucaklayıp bağrına bastı ver:Allah bizleri sadece kıyamet günü
Arasat'ta O'nun önünde bir araya getirsin" dedi.
Abdulvahid der
ki:Düşman ülkesine geldiğimizde, orduda savaş ilan edildiğinde ve insanlarda
savaşmak için hareket ettiklerinde, İbrahim öndeydi ve savaşıyordu. Birçok
insan öldürdü. Sonra onun üzerine toplanıp onu öldürdüler.Devamla:
"Basra'ya dönmek istediğimizde arkadaşlarıma "Ümmü İbrahim'e ben
güzel bir şekilde taziyesini yapmadan çocuğunun durumunu söylemeyin. Belki
sabredemez ki bu durumda ecri gider" dedi. Basra'ya ulaştığımızda insanlar
bizi karşılamak için çıktılar. Ümmü İbrahim de çıkanlar arasındaydı. Beni
görün-ce:Ya Eba Ubeyd! Hediyen kabul edildi mi? ki tebrik edeyim. Yoksa bana
geri mi çevrildi? ki bu durumda tahammül sabredeyim?" dedi. Dedim ki
ona:Allah'a yemin olsun hediyen kabul edildi. Şüphe yok ki İbrahim dirilerle
birlikte diridir ve rizıklanıyor." Bunun üzerine secdeye kapanarakZannımı
hüsrana uğratmayan ve kurbanımı benden kabul buyuran Allah'a hamdolsun"
deyip ayrıldı.Ertesi gün Abdulvahid'in mescidine gelip,Esselamu aleyke ya Eba
Ubeyd! Sana müjde!" Ebu UbeydHayır'da müjde vermeye devam ediyorsun"
dedi.Dün gece oğlun İbrahim'i güzel bir bahçede gördüm. Üzerinde yeşil bir
kubbe vardı. İnciden bir yatak üzerindeydi. Kafasında bir taç vardı ve şöyle
diyordu:Anacığım sana müjdeler olsun, mehir kabul olundu ve gelin zifafa
girdi."
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) çaba
gösterip yarışın ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği
gibidir..." (Hadid: 57/21)"Öne geçen muhacirler ve Ensar ile onlara
güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnud olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut
olmuşlardır ve (Allah), onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar
akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur."
(Tevbe: 9/100)Yarışıp
öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. İşte onlar, yakınlaştirilmış
(mukarreb) olanlardır."
(Vakıa: 56/10-11)
228- Osman
b. Ebi Şevde bize bu ayete: "Yarışıp öne geçenler..."Yani Allah yolunda
çıkan ilkler ve yine namaza ilk olarak çıkanlar olduğuna dair (bilgi)
ulaşmıştır" der. Abdur-rezzak bunu, ricali sahihin ricali olan bir senet
ile rivayet et-miştk.[463]Osman
denilen bu zat tabiinin imamlarından ve yine onların savaşçılarmdandır.Ona:
"Acaba bu yıl savaş (gazay)a çıkacak mısın?" denilince:"Bu yıl
savaş (gazay)a çıkmayıp benim yüz bin dinarımın olmasına hiç sevinmem.[464]
229- Ebu
Hureyre'den rivayet edilmiş:"Rasulullah (s.a.v.) bir seriyyenin çıkmasını
emretti"Ey Allah'ın Rasulu" dediler. "Gece mi çıkalım, yoksa
sabaha kadar bekleyelim mi?" Bunun üzerine:"Cennetin bahçelerinde
gecelemek istemez misiniz?" buyurdu.[465]
230- Hasan
b. Ebu Hazan'dan rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) bir seriyye gönderdi.
Onda Muaz b. Cebel de vardı. Seriyye hareket ettiği halde Muaz geride kalıp
Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte öğle namazını kıldı. Rasulullah (s.a.v.)
dönüp şöyle buyurdu:"Dikkat et! (Seriyyedeki) kavminin bir ay ile cennette
seni geçtiğini görüyorum. Arkadaşlarına yetiş." Muaz:"Ey Allah'ın
Rasulü! Seninle namaz kılmak ve bana dua etmeni bununla benim arkadaş larımın
üstünde bir faziletim olmasını istedim" dedi. Rasulullah
(s.a.v.):"Bilakis onların senin üstünde faziletleri vardır. Arkadaşlarına
yetiş. Allah yolunda bir gece çıkmak, dünya ve içindekilerinden ve yine Allah
yolunda bir sabah çıkmak dünya ve içindekilerinden daha hayırlıdır.[466] buyurdu.
Said b. Mansur
Sünen'inde iyi bir isnad ile ve îbni Mübarek rivayet etmiştir. Hadis
murseldir.
231- Ahmed
bunu Seni b. Muaz'ın babasından rivayet ettiği hadisten rivayet etmiş. Ancak
hadisin sonunda şu var:Rasulullah ona (Muaz'a):"Arkadaşların seni ne kadar
geçtiler biliyor musun?""Evet. Bu günün sabahıyla beni geçtiler"
dedi. Rasulullah (s.a.v.)"Nefsim elinde bulunana yemin olsun ki onlar seni
fazileti doğu ile batı arasındaki mesafeden daha çok geçtiler.[467]
232-
Şifa'us-Sudur'un sahibi bunu Muhammed b. Davud el-Fehri'den rivayet etmiş ve
yine onun sonunda şu var:
"Bilakis onların
senin üstünde faziletleri var. Arkadaşlarına yetiş. Uhud kadar altının olsa ve
ondan bir şey kalmayanıcaya kadar Allah'a itaatle harçasân kavmin seni geçtiği
noktaya ulaşamazsın."
233- Tirmizi
Haccac İbni Ertaa tarikiyle İbni Abbas'tan rivayet etmiş. Rasulullah Abullah b.
Revaha'nm bulunduğu bir seriyye gönderdi. Bu da Cuma gününe denk geldi. Arkadaşları
sabahtan çıktılar! O:"Ben geride kalır Rasuîullah (s.a.v.) ile cumayı
kılar ve onlara yetişirim" dedi. Rasulullah namazı kıldıktan sonra ona:
"Yeryüzünde
bulunan her şeyi infak edersen yine onların şahabına ulaşamazsın.[468]
buyurdu.
234- Nefi el-Harİsi'den o da babasından
Rasulullah'm şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:"Teenni üç şey hariç her
şeyde hayır (lı)dir; Allah'ın ordusunda seslenildiğinde (çağrıldığında) o zaman
ilk önce atılanlardan (koşanlardan) olun. Namaza çağrıldığınızda o zaman ilk
çıkanlardan olun ve cenaze hazır olduğunda onunla çıkmaya acele edin. Bundan
sonra teeni hayırdır. Bundan sonra teenni daha hayırlıdır. (Yine) bundan sonra
teenni daha hayırlıdır.[469]Bunu
Şifa'us-Sudur'da zikretmiştir.
Allahu Teala Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyuruyor:"Küçük, büyük infak ettikleri her nafaka ve
(Allah yolunda) aştıkları her vadi, mutlaka Allah'ın yaptikların-ni daha
güzeliyle onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına
yazılmıştır."(Tevbe: 9/121)
235- Enes b.
Malik'den Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:"Allah
yolunda bir sabah veya akşam seferi dünyadan ve içindekilerinden daha
hayırlıdır. Birinizin cennetteki bir kamçılık yeri dünya ve üzerinekilerinden
daha hayırlıdır. Cennet ehlinden bir kadın dünya ehline görünse; (doğu ile
batı) arasını aydınlatır ve onu güzel kokuyla doldurur. Onun başı üzerindeki
örtüsü dünya ve içindekilerinden daha hayırlıdır.[470]
Buhari, Müslim.Hadiste geçen:Ğadve: Bir defa gitmektir.Ravha: Bir defa
dönmektir.Nevevi: Müslim'in şerhinde şöyle demektedir:Gadve: Günün
başlangıcından güneşin zevahna (öğleye) kadar ki yürüme (sefer) dir.Ravha:
Güneşin zevalinden aşama kadar ki seyirdir: Devamla şöyle der:"Yani bu
ğadve ve ravha zamanıyla sevap hasıl olur.Aslında bu anlamla smılandınlamaz.
Yani sevap sadece beldesindeki sabah-akşam vakitleriyle sınırlandırılamaz.
Bilakis bu sevap, gaza yolundaki tüm sabah-akşanılarla hasıl olduğu gibi,
savaş meydanındakilerinde de hasıl olur.Çünkü tüm Allah yolundaki sabah-akşam
Hadisin manası: Allah yolunda sabah ve akşam seferleri ile sevapları, dünyanın
tüm nimetlerinden daha hayırlıdır. Düşün ki bir insan onların tümüne malik ve
onlardan yararlanıyor. Çünkü dünya fani ahiret ise bakidir.Kadi der ki:
"Bu ve benzeri (yani ahiret işleri ile sevabının dünya ile kıyaslandığı
(temsil edildiği) hadisler şuna işaret eder: Dünya ve içindekilerden daha
hayırlıdır" demek. Yani eğer bir insan dünyaya ve içindekilerine malik
olsa ve bu-nuda ahiret işlerinde kullansa (yine de ondan daha hayırlıdır.)[471]İbnu
Dakik el-İyd umde şerhinde şöyle der:"Bu iki vakitte yani zevaldan önce ve
sonrasında -az veya çok olsun- meydana gelen fiile şamildir.[472]
236- Ebu
Hureyre den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:"Allah
yolunda bir sabah veya akşam seferi, güneşin üzerinde doğup battığı her şeyden
daha hayırlıdır. Cennette yayın kabzası ile ucu arasındaki mesafe (kab) de güneşin
üzerinde doğup battığı bütün varlıklardan daha hayırlıdır.[473]
Buhari.
237- Müslim
de bu hadisin başım rivayet etmiş ve onda şu vardır:"Allah yolunda bir
akşam veya sabah yürüyüşü dünyadan ve içindekilerinden daha hayırlıdır.[474]Müslim
238- Ebu
Eyyub'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:"Allah
yolunda bir sabah veya akşam yürüyüşü güneşin üzerinde doğup battığı bütün
şeylerden daha hayırlıdır.[475]
239-
Taberani el-Evsat'da kendi isnadıyla Sehl b. Sa'd dan Rasulullah'ın (s.a.v.)
şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Allah yolunda
mücahid olarak çıkan veya telbiye ve tehlil ile hacı olarak çıkan bir ınüslüman
yok ki güneş onun günahları ile batmasın.[476]
240- Ebu
Hureyre'den Rasulullah'ın şöyle,buyurduğu rivayet edilmiş:"Allah, kendi
yolunda cihad etmek için yola çıkana şu garantiyi verdi: "Kim sırf benim yolumda,
bana inanarak, peygamberlerimi tasdik ederek çıkarsa, onu cennete sokmayı, ya
da çıktığı evine bir çok sevaplar veya ga-nimeler elde ederek döndürmeyi
garanti ederim.Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin ederim ki herhangi
bir kimse Allah yolunda yara bere alırsa, kıyamet gününde yara bere aldığı
gündeki gibi gelir. Rengi kan renginde kokusu misk kokusu olarak gelir.
Muhammed'in canını
elinde bulundurana yemin ederim ki, müslümanlara meşakket vermeyecek olsam, Allah
yolunda gazveye çıkan hiçbir seriyyeden asla geri kalmazdım. Ancak onları
hayvana bindirecek imkan bulamıyorum. Onlar da beni takibe imkan bulamıyorlar.
Benden geri kalmak da onlara zor geliyor.Muhammed'in canı elinde olana yemin
ederim ki Allah yolunda harbe çıkıp ödürülmeyi, sonra yine çıkıp öldürülmeyi,
sonra yine çıkıp öldürülmeyi ne kadar isterdim.[477]
Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir.
241-
Buhari'ye ait hadiste ise şöyle vardır:"Allah yolunda savaşıp öldürülüp
dirilmeyi, sonra yine öldürülüp dirilmeyi ve yine öldürülüp dirilmeyi ve
(sonunda) öldürülmeyi isterdim.[478]
242- Buharı,
Müslim ve Ebu Davud'a ait bir rivayette: "Allah kendi yolunda cihad eden,
evinden kendisini onun yolunda cihadla onun kelimesini tasdikten başka bir şey
çıkarmayan kimseyi cennete koyacağına yahut çıktığı evine kazandığı ecir veya
ganimetle beraber döndüreceğine kefil olmuştur.[479]
243- Ebu
Hureyre'den Rasuluİlah'dan (s.a.v.) şöyle işittiği rivayet
edilmiştir:"Savaşçı (mücahid) Allah yolunda çıktığında, günahları
kapısının üzerinde bir köprü kılınır. Evini terkedip ayrıldığında onların
(günahların) tümünü de geride bırakmış olur. Onun üstünde onlardan bir
sivrisinek kanadı kadar dahi kalmaz. Allah onun için dört şeye kefil olur:
geride bıraktığı mal ve çoluk-çocuğa bakar. Ölüm (şekillerin) den hangisiyle
ölürse ölsün onu cennete koyar. Şayet onu sağ-salim dönderirse, onu elde ettiği
ganimet ve ecirle dönderir. Ve güneşin batışıyla günahları da batar (kaybolur).[480]Bu
hadisi Taberani rivayet etmiş ve onu zahirden İsmet b. el-Mutevekki[481]den
başkası rivayet etmemiş" der.
244- Hasan'dan
rivayet edilmiş:Rasulullah (s.a.v.) bir ordu gönderdi. Onların içinde Abdullah
b. Revaha da vardı. Ordu hareket edince, Abdullah b.Revaha Rasulullah (s.a.v.)
ile beraber namaz kılmak için geride kaldı Rasulullah (s.a.v.) namazı
bitirince:"Ey Revaha'nin oğlu! Sen orduda değil miydin?" buyurdu.
Revaha:"Evet ey Allah'ın Rasulu! içindeydim. Ancak ben seninle namaz
kılmak istedim. Onların da derecesinibiliyorum. Çıkar onlara yetişirim."
dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu"Nefsim elinde olana
yemin olusn ki dünyanın içinde-kilerinin tümünü (de) infak etsen yine de
sabahki yürüyüş (sefer) lerine ulaşamazsın.[482]İbni
Mübarek hadisi mürsel olarak Rabi b. Sabih'ten rivayet etmiş Rabi ise
hadisleri hasen, kendisi salih bir zattır.Hafız Zehebi Tezhib'te şöyle
der:Müslümanlar Hindistan topraklarını fethettikleri sırada onların ağızlarına
salgın bir hastalık bulaştı. Onlardan yaklaşık bin kişi öidü. Rabi b. Sabih de
onlardan biriydi."Bu hadisi ayrıca Said b. Mansur Amr b. Haris'ten
Mu-hamme b. Amr'dan ve Hasan'dan Mursel olarak rivayet etmiş.
245- Ahmed
İbni Ebi Şeybe ve Tirmizi İbni Abbas'ın hadisinden rivayet etmiştir. Bir
önceki bapta geçti.
246- Ahmed
tahric etmiştir.Sehl b. Muaz babasından o da Rasuluİlah'dan (s.a.v.) şunu
rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) ashabına gaza (savaş) (için çıkma) emrini
verdi. Adamın biri geride kalarak ehline 'Rasulullah (s.a.v.) ile öğlen
namazını kılmak için geride kalıyorum. Ona selam verir onunla vedalaşır ve
onun hayırlı duasını alırım ki bu da kıyamet gününde şefaatçi olur.' demiş.
Rasulullah (s.a.v.) namazı bitirince adam ona selam vererek yanına geldi.
Rasulullah (s.a.v.) ona:"Arkadaşlar seni ne kadar geçti biliyor
musun?" diye sorunca Adam:"Evet. Onlar bugün sabahlanyla beni
geçtiler" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Nefsim elinde olana yemin olsun ki, onlar fazilet bakımından doğu
ile batı arasından daha çok mesafe ile seni geçtiler."[483]
247-
Hasan'dan Rasululah (s.a.v,) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda bir sabah
veya akşam yürüyüşü (seferi), dünya ve (dünyanın) içindekilerinden daha hayırlıdır.
Sizden birinizin (savaş) saf(ın)ta duruşu, adamın altmış yıllık ibadetinden
daha hayırlıdır.[484]Abdurrezzak
hadisi Hişam'dan o da Hasan'dan mürsel olarak rivayet etmiş. Aynı zamanda
muttasıl olarak da Ebu Hureyre ve başkasından rivayet edilmiş.
248- Ebu
Umame'den rivayet edilmiştir: "Rasulullah ile seferlerden birinde
(beraber) çıktık. Adamın biri içinde biraz su olan bir mağaraya uğrayıp bu mağarada
kalmayı, içindeki sudan ve etraftaki baklayla yetinip dünyadan el-etek çekmeyi
içinden geçirdi. Adam Rasulul-lah'a varıp ona durumu anlatayım. Bana izin
verirse yaparım, izin vermezse yapmam dedi. Adam Rasulullah'a (s.a.v.)
gelerek:"Ey Allah'ın Rasulu! İçinde bana suyu ve baklası yetecek bir
mağaraya uğradım. Dünyadan sıyrılıp ikame etmeyi içimden geçirdim." dedi.
Bunun üzerine Rasulullah şöyle buyurdu:"Ben kesinlikle ne yahudilik ne de
Hıristiyanlıkla gönderildim. Lakin ben hoşgörülü Hanif (dini) ile gönderildim.
Muhammed'in nefsi elinde olana yemin olsun ki Allah yolunda sabah veya akşam
yürüyüşü (yolculuğu) dünya ve dünyanın içindekilerinden daha hayırlıdır.
(Savaş) safındaki birinizin makamı altmış yıllık ibadetinden daha hayırlıdır.[485]Hadisi,
Ahmed, Muaz b. Rifaa tarikiyle Ali b. Yezid'ten o da Kasım'dan rivayet etmiş.
Bu üçünde de ihtilaf var. Ancak Tirmizi Ebu Hureyre'den rivayet etmiş ve Hasen
görmüş. Hakim de Özetleyerek rivayet etmiş ve "Müslim'in şartlarına göre
sahihtir" demiş.
249- Hafız
Ebi İbni Şahin Bukr'dan o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş:"Allah
yolunda bir sabah veya akşam yoluculuğu (yürüyüşü), bir kulun evindeki yetmiş
yılki ibadetinden daha hayırlıdır."
250- Said b.
Hilal'den rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v;) bir adamın şöyle dediğini
işitti: "Allah'ım senden cennetteki en yüksek dereceleri diliyorum."
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:'"Dua eden nerede?"
Adam:"Buradayım ey Allah'ın Rasulu!" dedi. Rasulullah
(s.a.v.):"Onlar kimin içindir biliyor musun?"diye sordu.
Adam:"Hayır" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Onlar sabah ve akşam
Allah yolunda sefer (yolculuk) yapan kişiler içindir.[486]Bunu
Şifa'us-Sudur'da rivayet etmiş, hadis mürsel'dir.
251- İbni
Ömer'den rivayet edilmiş:"Allah Azze ve Celle yolunda yıpılan bir sabah yolculuğu
daha hayırlıdır."
İbni Asakir rivayet
etmiş.İbni Mübarek ve Abdurrezzak da rivayet etmişler, ancak onlar
ınkinde,"Allah yolunda bîr sefer (yolculuk) elli hacdan daha
yanlıdır." vardır.[487]
252-
Abdullah b. Ömer Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiştir:"Seferden dönmek
gaza (savaşmak) gibidir.[488]
Hadisin manası şudur:"Mücahid, gazaya çıkmada ecir aldığı gibi, gazadan
dönmeden de ecir alır."
253- Ali b.
Ebu Talib'ten RasuruIIah'ın şöyle buyurduğun rivayet edilmiş:"Gazi Allah
yolunda ehlinden uzaklaştıkça Allah'a yakınlığı (da oranda) artar."
Bunu Şifa'us-Sudur'da
zikretmiş.
254- İbni
Asakir'in kendi isnadıyla Ebu Fevze Hadir'il-Eslemi'den rivayet ettikleri de
bunu destekliyor. O şöyle der:"Yaz ordusu çıktı. Ona Ka'b da yazıldı. Ve
ordu çıktı. Der ki:O (Ka'b) hasta olduğu halde çıktı. Şöyle dedi:
"Harasta'da (Harasta Dımeşk köylerindendir.) ölmem, Dımeşk'te ölmemden
bana daha sevimlidir. Dume de Ölmek de Harasta da Ölmekten daha sevimlidir
bana. Allah azze ve celle yolunda ilerlemek (yürümek) de böyledir. Humus'a gelinceye
kadar yürüdü. Orada vefat etti. Biz de onu Humusta Zeytun ağaçlan arasında
defnettik. Ordu ilerlemeye devam etti. Ordu, ancak Osman'ın öldürülmesinden
sonra döndü.
255- Yine
kendi isnadıyla Abdullah b. Muhayriz'den o da babasından nakletimiştir. Kendisi
yaz (in gönderilen) orduda iken çok kötü hastalandı. Oğluna:"Oğulcuğum!
Beni taşı ve Rum toprağına götür. Der ki:"Onu taşıdım ve o
halen,"Oğulcuğum beni çabuk Rum toprağına ulaştır" diyordu.
Ben:"Babacığım sen dikenli (sorunlu) sin" dedim. O:"Oğulcuğum
Rum toprağmda ecelimin olmasını (yetişmesini) istiyorum" dedi. Ben de
acele olarak onu götürürken Humus'ta vefat etti.Başka bir rivayette ise o
şöyle der:"O öldüğünde ona kimin namaz kılacağı hususu beni telaşlandırdı.
Birde baktım cenazesinin üzerinde saflar oluşmuş, onları da
tanımıyordum."
Müellif -Allah onu
affetsin- der ki:"Muhayrız, îbnu Cenade ve Vehb el-Cemhi'dir. Meşhur
sahabedendir. Oğlu Abdullah da tabiinin ileri gelenlerinden-dir."
256- İbni
Mübarek Misar'dan rivayet etmiş. Der ki: Abdullah'ın şunu konuştuğunu duydum.
Kadisiyye günü ada-muı birinin üzerinden öyle geçilmiş ki midesi ve
bağısakla-rı etrafa dağılmıştı. Yanından geçenlere:
"Onları bana
toplayıp getirin. Umulur ki Allah'a bir ikimızrak daha yaklaşırım." Der
ki; ona uğrayınca bir iki mızrak daha yakınlaştığı göründü.
257- Hafız
îbni Zehebi der ki: Kabus b. Ebi Zabyan babasından rivayet etmiş. Der
ki;"Mısır'a geldiğimde onların (gazilerin) Kostantiniyye (îstanbuî)
seferinden (gazasından) döndüklerini gördüm. Bana şunu
anlattılar:"Düşmanlarının kendilerini görecekleri şekilde gazalarını
bitirince, Ebu Eyyub el-Ensari'ye ölüm yaklaşınca sahabe ve halkı toplayıp
şöyle dedi:"Canımı verdiğimde atlarınıza biner düşmana doğru son noktaya
kadar saldırırsınız bu durumda sizi püskürtürler. Bu durumda bana kabir kazıp
oraya beni defnediniz ve onu yerle düz şekilde yapınız. Tanmmayıncaya kadar da
atlar ve insanlar üzerinden geçsin.[489]
258- îbni
Asakir kendi isnat.ıyla Said b. Abdulaziz'den tahriç etmiş derki:"Ebu
Müslim el-Hulani Muaviye döneminde Rum topraklarında humma hastalığı ile vefat
etti. Ölüm döşeğinde iken Besr b. Artaa[490]'ya
şöyle dedi:
"Seninle birlikte
olan müslümanlardan ölenlere beni emir tayin et. Onlar içinde bana bir sancak
bağla. Kabrimi düşmana doğruen son noktaya yapın. Kıyamet güny onları
sancağıyla gelmeyi umarım/umuyorum.
259- Buharı
sahihinde Ebu Abes (ismi Abdurrahman b. Ce-bir'dir) in Rasulullah'tan (s,a.v.)
şunu işittiğini tahric etmiş:"Allah yolunda ayakları tozlanan kişiyi Allah
ateşe haram kılar.[491]Başka
bir lafızda:
260-
"Allah yolunda (her iki) ayağı tozlanan kula ateş dokunmaz.[492]
261- Nesai
ve Tirmizi'ye ait bir hadiste:"Allah yolunda her iki tozlanan kişinin
ayakları ateşe haram olur.[493]
262- Ebu
Ya'la ve Bezzar bunu Osman b. Affan'ın hadisinden rivayet etmiş. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Allah yolunda
ayakları tozlanan kişiyi Allah ateşe haram kılar.[494]Senedinde
Muhammed b. Abdullah b. Ubeyd b. Umayr[495]var.
263- Yine
Bezzar bunu Ebubekir es-Sıddık'in hadisinden rivayet etmiş, ancak onda da
Kevser b. Hakim var.[496]
264-
Taberani ve Beyhaki zayıf bir isnad ile -ancak İb-ni Asakir ve başkaları bu
metnin dışındakilerin! hasen görmüşler- Ebu Umame'den o da Ras ulu 11 ah'dan
(s.a.v.) şunu rivayet etmişler"Allah yolunda yüzü tozlanan kişiyi Allah
kıyamet gününde onun yüzünü ateşin dumanından emin kılar. Allah yolunda
ayakları tozlanan kişinin ayaklarını Ailah kıyamet gününde ateşten emin kılar.[497]
265- Ebu'd-Derda merfu olarak Rasulullah'ın
(s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:Allah Azze ve Celle bir kulun Allah
yolunda (yuttuğu) içindeki toz ile cehnnemin dumanını bir araya getirmez.
Kimin Allah yolunda ayağı tozlanmışsa, Allah kıyamet gününde ateşi ondan hızlı
binicinin mesafesi ile bin yıllık bir mesafe ile uzaklaştır. Allah yolunda bir
yara alan şehitlerin mührüyle mühürlenir.Kıyamet gününde onun öyle bir nuru var
ki, onun rengi zaferan rengi, kokusu da misk kokusudur. Onunla ilkler ve
sonlar onu tanırlar ve Filanın üzerinde şehidlerin mührü var, derler. Kim
Allah yolunda iki süt (sağılması) arası kadar savaşırsa ona cennet vacip olur.[498]
Bunu Ahmed rivayet
etmiş. Ricali de sikadır. Ancak senedinde Halid b. Dureyk var ki bu
Ebu'd-Derda ile karşılaşmamış.
266- Hadisin
başı Ebu Said el-Hudri'den de rivayet edilmiş.
267- Ubade b. Samit'ten de merfu olarak gelmiş.
İbni Asakir ve başkası bu ikisini tahric etmiş.
268- Amr b.
Kays el-Kenedi'den rivayet edilmiş. Bizler Ebu'd-Derda ile yaz gazasından
dönüyorduk.Ebu'd-Derda şöyle dedi:"Ey insanlar toplanınız. Rasululah'ın
(s:a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Allah yolunda kimin ayakları
tozlanırsa Allah onun vücudunu ateşe haram kılar."Taberani el-Evsa't'ta
rivayet etmiş ve "Sadaka b. Musa bunda munferid" der.[499]
Müellif -Allah onu
affetsin der ki:Sadaka adındaki bu zat güvenilirdir. Onun bu hadisinde de -onu
destekleyen delillerden dolayı- bir beis yoktur.Metinden geçen
"saife" yazın yapılan gaza (savaş) demektir. Bu da Rumlarla yapılan
savaştır. Bununla isimlen-dirilmesinin nedeni kıştaki yağmur ve kardan
çekindikleri için Rumlarla yazın savaşıyorlardı.
269- İbni Asakir ve sultan Nuruddin
"El-İctihadu fi fadl'il-cihad" adlı eserde kendi isnadlarıyla Hüseyin
b. Da-vud el-Bahr'den... Aişe'den Rasuluîlah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
tahric etmişler"Kimin ayakları hacı, gazi veya murabıt olarak tozlanırsa
Allah onun etini ve kanını ateşe haram kılar."[500]
270- İbni Asakir Mücahid'ten o da Aişe'den Rasulullah'ın
(s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:"Allah yolunda ayakları tozlanan
kişiye ebediyyen ateşin alevi dokunmaz."
271- Muaz b.
Cebel'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:"Allah
Azze ve Celle yolunda bir adamın tozlanan yüzünü ve ayaklarını Allah (c.c.)
azaplandırmİbni Asakir Osman b. Ata el-Horasanİ, babasından o da Muaz'dan olan
tarikle rivayet etmiş. Ancak Osman zayıftır, babası da Muaz'ı görmemiştir.
272- Yine
aynı şekilde Haşim b. Amr et-Tai tarikiyle... Aişe'den Rasulullah'dan (s.a.v.)
şöyle işittiğini tahric etmişler:Allah yolunda ayakları tozlanan kişi
ebediyyen ateşe girmeyecektir."Sahihi Buhari'de Ebu Hureyre'den o da
Rasulullah'dan (s.a.v.) şunu rivayet etmiş:"Allah yolunda atının azığını
tutmuş, saçı başı dağınık ve ayakları tozlanan bir kula ne mutlu!..Hadisin
devamı ilerde gelecek.
273- Ebu
Hureyre'den, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Allah korkusundan
ağlayan kişi (hayvanın memesinden çıkan) süt memeye dönünceye kadar, cehenneme
girmez. Allah yolunda tozlanan kulun tozları ile cehennem dumanı kesinlikle
bir araya gelmez.[501]Tirmizi
rivayet etmiş ve "Hadis hasen ve sahihtir" der. ayrıca Nesai ve Hakim
de rivayet etmiş. Hakim "isnadı sahihtir" der,
274- Yine ondan Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Birbirine zarar veren
iki şey cehennemde bir araya
elmez:"Allah yolunda
kafir öldüren, sonra doğruluktan ayrılmayan aşırıya kaçmada orta bir yol
izleyen kimse ile kafir cehnnemde bir araya gelmez. Müminin içinde Allah
yolunda yutulan tozla cehennem soluğu bir araya gelmez. İnanmış (mümin) bir
kulun kalbinde imanla kıskançlık (haset) bir araya gelmez.[502]Hadisi
Nesai (özetle) Hakim (Müslim'in şartlarına göre sahihtir demiş) ve Müslim
rivayet etmiş. Ibni Ebi Şeybe de kısaltarak rivayet etmiş.
275- İbni
Ebi Şeybe'den, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Müslüman bir kişinin
kalbinde iman ile cimrilik bir arada olmaz. Allah yolunda (yutulan) toz ile
cehnnem dumanı da adamın içinde toplanmaz.[503]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki:"Büyük zat Abdullah b. Mübarek (Allah rahmet
etsin) rüyada görülmüş kendisine,"Sana ne yapıldı" diye soruldu.
O:"Bağışlandım""İnsanlar arasında yaydığın ilmin ile
mi?""Hayır" demiş."Lakin Allah yolunda burun deliklerine
giren tozdan dolayı (bağışlandım).
276- Ebu
Musabbih el-Mukrai'den rivayet edilmiş. Bizler Rum toprağında başında Malik b.
Abdullah el-Haşi-mi'nin olduğu bir grup ile dolaşırken, Malik b. Cabir b.
Abdullah'a uğradı. Cabir kendisine ait katırı yularından çekip yürüyodu. Malik
ona:"Ey Ebu Abdullah bin! Allah sana bineceğin bineği nasip etmiş"
diyince. Cabir:"Bineğin uygun (münasib) kavmimden de müstağniyim. Ve
Rasulullah'in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum:"Allah yolunda ayakları
tozlanan kişiyi Allah ateşe haram kılar." dedi. Onun sesini (her kese
işittirecek kadar) yürüyüp yüksek sesle:"Ey Eba Abdullah bin! Çünkü Allah
sana bineceğin bineği vermiştir." dedi. Cabir onun (Malik'in) maksadını
anladı. Cabir:"Bineğin münasib, kendim de kavmimden müstağniyim ve
Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum:"Allah yolunda ayakları
tozlanan kişiyi Allah ateşe haram kılar."İnsanlar bineklerinin üzerinden
çabucak inmeye başladılar. O güne kadar, o kadar insanın yürüdüğünü görmemiştim.[504]
277- Başka
bir rivayette Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Allah
yolunda günün bir saatinde ayağı tozlanan kişinin ayakları ateşe haram
olur."İbni Mübarek ve İbni Hibban (Sahih'inde) rivayet etmiş.
278-
Kendisinden merfu olarak Ebubekir es-Sıddık'in hadisinden rivayet
edilmiş."
279- Osman b. Affan'ın hadisinden de rivayet
etmiş. İbni Asakir ve başkaları bunları tahric etmişler.
280-
Aişe'den nakledilmiş. Yazışmalı bir kölesi geri kalan parası ile Aişe'nin
yanına gelir. Aişe:"Bu sözleşmeden sonra benim yanıma giremezsin. Allah
yolunda cihad etmen lazım. Çünkü Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
işittim:"Allah yolunda kimin kalbine (içine) toz girerse Allah onuateşe
haram kılar.[505]Ahmed senedi sikalardan
oluşan bir sened ile rivayet etmiş. Taberani de Aişe'nin kölesinden rivayet
etmiş. Onun ismi de Fırat'tı.
281- Onun
lafzı ise şöyledir: Aişe dedi ki: "Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle
buyurduğunu işittim: Kimin içine (Allah yolunda) toz girerse, ebediyen onun
içine (cehennem) ateşin(in) sıcaklığı girmez.[506]
282- Riyad
b. Ziyad'tan rivayet edilmiştir. Rasulullah yürürken, Kureyş'ten bir genç de
yoldan biraz çıkmış ayrılmıştı. Rasulullah (s.a.v.):"O şu şahıs değil
mi?" diye sorunca,"Evet odur" dediler."O zaman onu
çağırın." buyurdu. Onu çağırdıklarında,Yoldan ayrılmanı gerektiren nedir?
(Ne oluyar sana! Niçin yoldan ayrıldın?) deyince, Genç:"Ey Allah'ın Rasulu
tozdan hoşlanmadımda ondan" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle
dedi:"Ondan ayrılmayın. Nefsim elinde olana yemin olsun ki. O (toz)
cennetin güzel kokusundandir.[507]Bunu
İbni Ebi Şeybe, Ebu Davud da Merasil de rivayet etmiş.
283-
Enes'den Rasulullah (s>:a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda kim bir
gece (sefer) çıkarsa ona kıyamet günkü miskin tozu dokunmuş kişi
gibidir."Taberani Şebib b. Bişr'den O da Enes'ten rivayet etmiş.
284-
Ebu'd-Derda'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah yolunda (ki)
(ağzına kaçan) tozu tükürmeyin. Çünkü Allah yolundaki toz cennet miskinin
kokusudur.[508]Taberani İbni Asakir
tarikiyle rivayet etmiş ve "garip bir hadistir" der.
285- İbni
Yunus "es-Sakli el-Cami" eserinden Mek-hul'dan 'Tozdan dolayı Allah
yolunda tükürmeyi mekruh gördünüğünü' nakleder.Müellif -Allah onu affetsin- der
ki: Başka yerde de tükürmenin mekruh olması gerekir. Çünkü tükürmenin nehyi ve
tozun (yutulması) hususunda teşvik edici rivayetler var. Bir kısım alim de
zevalden sonra misvakı da kerih görmüştür. Hakkında varid olan bir nehiyden
dolayı değilde, Allah indinde kokusu misk kokusundan daha sevimli kokuyu giderici
olduğundandır. O zaman tozdan sakınmak için tükürmek (kerahiyet bakımından)
daha evladır. Çünkü misvak en faziletli ve en müekked sünnetlerdendir. Ancak
merğub olan bu eseri (kokuyu) gidermesinden dolayı mekruh oluyorsa neden
sünnet ve müstehap olmayan tükürme mekruh olmasın. Çünkü bu (tükürme) ateşe
haram olmaya sebep olan tozu engelliyor. Aynca ondan (tükürmeden de)
nehyedilmiş-tir. Bunun kerahiyeti konusunda ihtilafın olmaması gerekir. Yine de
en iyi bilen Allah'tır.[509]
286- İbni
Asakir kendi isnadiyla Enes b. Malik'den riva"-yet etmiş. Rasululah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Allah yoiundaki
toz kıyamet günü yüzlerin parılti-sıdır."Müellif der ki: Kıyamet günü kimi
yüzler parıl parıl güler ve müjdelenir iken; kimileri de tozlanmış, onlan
karanlıklar bürümüştür. İşte Allahu Teala, Allah yolunda tozlanmış yüzleri bu
günün tozundan emin kılar. Aynca onu parıl parıl, güler ve müjdelenir
kılmıştır. Şüphesiz Allah en büyük fazıl sahibidir.
287- Bekiyye
b. Velid den o da Zer b. Abdullah'tan rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v) şöyle
buyurmuş:
"Seferinde kim
bineğin arkasında bir mesafe yürüse onun için bîr köleyi azad etmek
gibidir." Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.
288- Yine
Kasım b. Muhammed'ten nakletmiş. Der ki: "Salim b. Abdullah bir gün sabah
kalkar ve ailesine: "Beni (savaşa gitmek için) hazırlayınız. Çünkü bu gece
burada gecelenmem. Onlar:Bu hususta bir şey bize takdim etsene" deyince o
şöyle dedi:"Dün gece bir rüya gördüm. Sanki göğün kapısına gelmiştim.
Kapıyı çaldım."Kim o" denildi. "Salim b. Abdullah" diye
cevap verildi."Allah yolunda ne gece nede gündüz ayakları tozlanmayan
kişiye nasıl açılabilir?" denildi. Bana ulaştığına göre Salim şöyle
demiş:"Abdullah da bu rüyanın benzerini görmüştü."
289-
Abdullah b. Mesud'dari rivayet edilmiş:"Bedir günü bizler bir deveye üç
kişi düşmüştük. Ebu Lü-babe ve Ali b. Ebi Talib Rasulullah'm (s.a.v.)
arkadaşlarıydı. Rasulullah'm (s.a.v.) (yürüme) sırası geldiğinde her ikisi de
şöyle dediler:"Ey Allah'ın Rasulu senin yerine biz yürüyelim"
Rasu-lullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ne ikiniz benden daha kuvvetlisiniz ve
nede ben ecir hususunda ikinizden zenginim.[510]İbni
Munzir (EI-Evsat'ta hasen bir isnad ile) ve Hakim rivayet etmişler. Hakim
"isnadı sahihtir" demiş.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Bu
hadiste Allah yolunda yürümenin ecir vesilesi olduğuna ve emirin rahatlık
bakımından tebaasındakilerden ayrı olmaması gerektiğine delalat vardır.
Tersine zorluk ve yorgunlukla onlara iştirak etmelidir. Ayrıca arkadaşları her
ne kadar kişiyi bir şeye layık görseler de mürüvvet gereği arkadaşları olmadan
kendine tahsis etmemesi gerekir. Ayrıca arkadaşları aralarında efdal olanı
rahat işlerde tercih etmelerinin müstahap-lığı hadisten çıkarılan
derslerdendir. Bunların ötesinde kendileri yaratıkların en efdalı olmalarına
rağmen Allah'ın Ra-sulune (s.a.v.) verdiği tevazu apaçık ortadadır.
290- Enes b.
Malik'ten rivayet olunmuşRasulullah (s.a.v.) Ümmü Haram binti Milhan'ın yanına
girer o da kendisine yiyecek takdim ederdi. Ümmü Haram, Ubade b. Samit'in
nikahı altındaydı. Bir gün Rasulullah (s.a.v.) yine onun yanma girmiş o da
kendisine yemek takdim etmiş. Sonra (efendimizin) başını taramaya oturmuş.
Derken Rasulullah (s.a.v.) uyumuş, sonra gülerek uyanmış Ümmü Haram diyor ki:
Ben"Ey Allah'ın Rasulu! Seni güldüren nedir?" dedim.'"Ümmetimden
bir takım insanlar, bana Allah yolunda gaza ederlerken arz olundular. Şu denizin
enginine tahtlar üzerine krallar olarak yahut tahtlar üzerinde krallar gibi
bini(p gidi)yörlar." Ümmü Haram der ki, bunu üzerine ben:Ey Allah'ın
Rasulu Allah'a dua et beni onlardan kılsın" dedim. Rasulullah (s.a.v.) ona
dua etmiş ve sonra başım (yastığa) koyarak uyumuş sonra gülerek uyanmış. Ümmü
Haram der ki, ben yine:"Seni güldüren nedir? ey Allah'ın Rasulu!"
dedim. O birinci defada dediği gibi:"Ümmetimden bir takım insanlar bana
Allah yolunda gaza ederlerken arz olundular..." buyurdu. Ben:"Ey Allah'ın
Rasulu, Allah'a dua et beni onlardan kılsın," dedim."Sen
evvelkilerdensin" buyurdular.Sonra Ümmü Haram binti Milhan Muaviye
zamanında (gemiye) binmiş ve denizden çıktığı anda hayvanından düşerek vefat
etmiştir.[511]
Hadisi Buhari ve
Müslim rivayet etmiş. Bu Müslim'in la-fızıdır. Buhari'de ise şu geçer:
291-"Ümmetimden
bir kısım insan Allah yolunda yeşil denizin (sırtına) binecekler. Onlar tahtlar
üzerinde oturmuş krallar gibiydiler.[512]
Bunu: "Kadının
denizde gaza yapması" babında zikretmiştir. Yine ona ait bir rivayette o
(Ümmü Haram) der ki:
292-
Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğun işittim: "Ümmetimden denizde
savaşacak ilk orduya icabet edilmiştir." (Ümmü Haram) dedim ki: "Ey
Allah'ın Rasuiu ben de onlardanım." "Sen onlardansın" buyurdu.
Sonra Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kayser'in şehrine gaza edecek
ümmetimden ilk ordu mağfur (bağışlanmış)dur." (Ümmü Haram) der
ki:"Ey Allah'ın Rasuiu, ben onlardanım." Rasulullah (s.a.v.):
"Hayır" buyurdu.[513]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: Denizde ilk olarak gaza yapan Osman döneminde
Muaviye'dir.
Kıbrıs'a gaza için
Ubade b. Samit çıktı. Onunla beraber eşi Ümmü Haram da çıktı. Geldiğinde
binmesi için kendisine ait olan atı yaklaştırıldı. Ancak onu düşürdü ve boynu
kırıldı. Onlardan bazıları ise şöyle demiş:Kıbrıs ehli onun kabri ile yağmur
duasını yaparlardı.[514]Daha
sonra Emir'ul-Mü'minin Süleyman b. Abdülmelik Mesleme b. Abdülmelik
Kostantiniyye'ye gaza yaptı. Ona hem denizden hem de karadan ordular hazırladı.
Şam ye Cezire ehline karşı yalaşık iki yüz yirmi bin kişi ile savaştı. Mısır
ve Mağrib ehli ile bin (yelkenli) gemi ile savaştı (gaza etti.) Bunların
komutanı Amr b. Hubeyri idi. Tümünün komutanı ise Mesleme b. Abdülmelik idi.
Onun bahçesine inip orayı (Kostantiniyye'yi) üç ay muhasara etti. Öyleki
insanlar kışlada (kampta) açlıktan leş ve pisliği yemeye başladılar. Kamp
(kışla) m ortasına onunla Rumları öfkelendirmek için dağ gibi buğday yığını
vardı.Muhammed b. Ziyad el-EIhani der ki: Kostantiniyye'yi gaza ettiğimizde
öyle bir açlık bizi sardı ki bir çok insan açlıktan öldü. Kaza-i hacet için
biri gittiğinde öbürü ona bakardı. Kaza-i hacet için giden döndüğünde ona
bakan gider onun tersini yerdi. Bazan da kaza-i hacet için çıkan alınır, boğazlanır
ve yenilirdi. Halbuki tahıl ve yemek ambarı dağlar gibi yüksekti ancak ona
ulaşamıyorduk. Bununla Kostanti-niyye ehline hile yapıyorduk. Ömer b. Abdülaziz
halife olunca, onlara oradan ayrılmaya izin verdi.Bunu birçok tarih imamı
zikretmiştir.[515]Tersin yenilmesi adamın
boğazlanması kıssası sadece "Si-yer'u Alam'un-Nubela" adlı eserde
rastladım. Sahih olduğunu da zannetmiyorum. Müslümanlar açlıktan kıvranırken,
onunla pençeleşirken düşmana hile yapmanın ne yararı var?"Bil ki- Allah
seni tevkifiyle yardım etsin- Denizde yapılan gazanın karada yapılan gazada
olmayan faziletleri vardır:
1- Denizde
yapılan bir gaza karada yapılan on gazadan daha hayırlıdır:
293-
Abdullah b. Amr b. As'tan rivayet edilmiştir:Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"(Daha önce) Hac yapmanın sevabı on gazadan daha hayırlıdır.
Denizde yapılan bir gaza karada yapılan on gazadan daha hayırlıdır. Denizi
aşan, bütün vadileri aşmış gibidir. Denizde başı dönen, kendi kanında çalkanan
(kirlenen) kişi gibidir.[516]
Bunu Taberani Yahya b.
Said el-Ensari'den o da Ata b. Yesar'dan rivayet etmiş ve "Bunu Yahya b.
Said'ten sadece Yahya b. Eyyub rivayet etmiştir.Müellif -Allah onu affetsin-
der ki: Yahya b. Said[517] ten
Teys'in katibi Abdullah b. Salih[518] de
rivayet etmiş. Bunu Beyhaki ve Hakim de rivayet etmiş. Hakim "Buhari'nin
şartlarına göre sahihtir" der.[519]
294- Hamad
Yahya b. Said'ten mevkuf olarak rivayet etmiş. Ebu Munzir de el-Evsat'ta
tahric etmiş. "Abdullah b. Amr denizde gaza etmek isteyen bir adamı gördü.
Ona"Nereye?" deyince adam:"Denize" dedi. Abdullah b. Amr:
"Ne güzel
binektir" dedi."Ya kara (nasıldır)" diye sorulunca
Abdullah"Denizde yapılan bir gaza karada yapılan on gazadan daha
hayırlıdır."Taberani rivayet etmiş ilerde (307, 308 no ile) gelecektir.
Onda "denizde başı dönen karada kanı içinde sürünüp kana bulanan kimse
gibidir" de var. Bu daha önce (293 no ile) Abdullah b. Amr'in hadisinde
geçmişti.
295- İbni Ebi Şeybe mevkuf olarak yine Abdullah'ın
zikredilmediği bir isnadla rivayet etmiş:"Denizde başı dönen kimse karada
kanında sürünüp kanla kirlenen ve şehid olan kimse gibidir.[520]
296- Ebu
Davud senedteki adamları sika olan bir isnad ile Ümmü Haram dan rivayet etmiş:
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Denizde başı dönüp kusana bir şehid
ecri, boğulana ise iki şehid eciri var.[521]
297- Aişe'den rivayet edilmiş: Şayet erkek
olsaydım ancak denizde savaşırdım. Çünkü Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle
buyurduğunu duydum:"Denizde (çalkantıdan) başı dönen, karada kanına
bulanan kimse gibidir.[522]Said
b. Mansur Sunen'inde bir adamdan o da Aişe den ri-vaye etmiş ilerde Ebu Umame
ve Alkame b. Şihab'ın hadisleri de -inşaallah- gelecektir.
2- Denizde
Şehid olan mutlak surette karada şehit olan kimseden daha efdaldır:Müellif der
ki: Denizde başı dönen, karada şehid olan kimse gibi ise, acaba denizde şehid
olanın derecesi nedir?
298-
Taberani el-Kebir'de Abdullah b. Naciye'den...Cen-da'den rivayet edilmiş
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Denizin şehidleri Allah indinde
karanın şehidlerin-den daha efdaidır.[523]
299- İbni
Abbas'tan Rivayet edilmiştir.Rasulullah (s.a.v.) bazı hanımlarının odasmdayken
başını (yastığa) koyup uyudu. Uykusunda gülmeye başladı. Hanımlarından birisi
O'na sordu:"Muhakkak ki sen rüyanda güldün, seni güldüren nedir?"
deyince, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ümmetimden bazı insanlara
şaşırdım. Oniar düşmanın korkusuna rağmen şu denize binip Allah yolunda ci-had
ederler."Ve onlar için çok hayır zikretti. Bunu İbni Asakir tahric etmiş.
300- Said b.
Ebi Halal'den rivayet edilmiştir: Ka'b'ul-Ahbar şöyle diyordu:"Denizdeki
kişinin karadaki kişiye üstünlüğü; denizdeki adam Allah'tan ecrini bekleyerek
denize adımını attığı an cennetin kapılan ona açılır. Şayet öldürülür veya
boğulur-sa ona iki şehidin ecri vardır. Ayrıca denize bindiğinden dö-nünceye
kadarki ecri, Allah yolunda boynu vurulup kanında kıvranan kişinin ecri
gibidir. Denizde bir gün, karadaki bir aya ve denizde bir ay karadaki bir
yıldan daha hayırlıdır." Said b. Mansur Sunen'inde bunu zikretmiş, bu Ka'b
üzerinde mevkuftur ve senedindeki adamlar Sahih'in adamları (ricali) dır.Ebu
Ameme'den rivayet edilmiş:Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
duydum:"Denizde şehid olan, karada şehid olan iki şehid gibidir. Denizde
başı dönen, karada kanı içinde kıvranan kişi gibidir."İbni Mace ve
Taberani rivayet etmişler.
3- Denizde
Gaza yapan Rasulullah (s.a.v.) ile gaza yapan kişi gibidir:
301- Tebarani el-Evsat'ta, İbni Asakir ve
başkaları da kendi isnadlanyla Vasile b. Eska'dan rivayet etmişler:
Rasulullah şöyle
buyurmuş:"Benimle gaza yapmayı kaçıran denizde gaza etsin.[524]
302- Alkame
b. Şihab'tan rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Benimle
gaza etmeye ulaşamayanlar, denizde gaza yapsın. Muhakkak ki denizde bir gün
savaşmak, karada iki gün savaşmaktan daha hayırlıdır. Denizdeki bir şehidin
ecri, karada şehid olan iki kişinin ecri gibidir. Allah indinde en seçkin
şehitler "Saçaktık (çatı) ehlidirler.""Saçaklık (çatı) ehli
kimlerdir?" diye sorulunca, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Deniz gemileri
üzerlerine dönen günkü kişilerdir."İbni Mübarek Said b. Abdülaziz'den o da
Alkame'den ri-vayet etmiş. Abdurrezzak ve İbni Ebi Şeybe benzer şekilde rivayet
etmişler Taberani de başını rivayet etmiş,
"Saçaklık (çatı)
ehli" demek zaten hadiste tefsiri mevcuttur. Yani gemileri üzerlerine
dönüp, üzerlerinde evlerin saçakları varsa çatıları gibi olan kimselerdir.
303- İbni
Mübarek Abdurrahman b. Şurayh'tan, kendisine İbni Hucayra'dan ulaştığını
rivayet etmiş:
Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş: "Benimle gaza yapmaya ulaşmayan denizde gaza etsin.[525]
Bu mürseldir. Ayrıca
onda (senette) inkıta vardır.
304- İbn
Asakir kendi isnadıyla rivayet etmiş...Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Denizde bir gaza benimle yapılan elli gazadan daha hayırlıdır.
Denizde gaza edip (ona) tekrar dönen, Allah'a ve Rasulüne icabet eden (kişi)
gibidir."Bu mürsel ve garip bir hadistir.
305- Yine
İbni Asakir kendi isnadıyla rivayet etmiş... Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Kim Allah yolunda denizde bir gaza yaparsa -ki Allah kendi
yolunda gaza edenleri en iyi bilendir- Allah'a (olan) tüm taatını eda etmiş,
cenneti tüm isteğiyle istemiş ve cehennemden tüm kaçışıyla kaçmıştır."
4- Denizde
Gaza yapanın karada gaza yapana üstünlüğü karada gaza yapının evinde oturana
üstünlüğü gibi olduğu hususunda gelen rivayetler:
306-
Taberani el-Kebir'de.... Ebu Derda'dan rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:
"Her gece nazil
olan Allah'ın melekleri vardır. Bunlar gazilerin boynunda çıngırak olanın
dışındaki nimetlerden yorgunluğu engellerler (giderirler).[526]
307-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Denizde gaza edenin karada gaza edene
üstünlüğü;
karada gaza edenin
evinde ve ehli içinde oturana üstünlüğü gibidir.[527]
308-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Denizde gaza
edenin karada gaza edene üstünlüğü on gaza kadardır.[528]
309- İbni
Ebi Şeybe İshak b. Mansur'dan o da bize Hu-reym Leys b. Yahya b. İbad'tan rivayet
etmiş:
"Denizde gaza
edenin karada gaza edene üstünlüğü karada gaza edenin evinde oturana üstünlüğü
gibidir.[529]
Bunu böyle merfu
olmayan şekliyle gördüm. Yine de en, iyi bilen Allah'tır.
5- Ölüm
meleğinin denizde şehid olanlar hariç şehid ve başkalarının ruhlarını
kabzettîğini, bunlarınkini ise Allah indindeki üstün olmalarından dolayı
Allah'ın kab-zettiğine dair:
310- İbni
Mace Taberani İbni Asakir ve başkaları Ufayr b. Madan -ki zayıftır- tarikiyle
Selim b. Amr'dan (o da) Ebu Umame'den (s.a.v.) rivayet etmiş.Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Denizde şehid olan, karada şehid olan iki kişi
gibidir. Denizde başı dönen karada kanında kıvranan kimse gibidir. İki dalga
arasını kateden dünyayı Allah'ın ita-atında kateden kimse gibidir. Allah ölüm
meleğini deniz şehitleri hariç (diğer) insanların ruhlarını almakla görevlendirmiş.
Bunları (denizde şehid olanları) ise bizzat Allah üstlenir. Karada şehid oanın
borçları hariç tüm günahları bağışlanır. Denizde şehid olanın ise tüm günahları
ve borcu da bağışlanır.[530]
6- Denizde
bir gün cihad etmenin ecri karada bir ay cihad etmenin ecri kadardır:Daha
önce,"Denizde bir gün, karadaki bir aydan denizdeki bir ay da karadaki bir
yıldan daha hayırlıdır."
Ka'b'ın hadisi
geçmişti. (Bakınız hadis no: 300)
311-
Abdurrezzak b. Abdulkuddus... rivayet etmişRasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Benimle gaza et meye yetişmeyen denizde gaza etsin. Çünkü
denizde bir günün ecri karadaki bir ayın ecri gibi denizdeki ölüm karadaki iki
ölüm gibidir. Denizde başı dönen, karada kanında kıvrana kimse gibidir. Ümmetimin
en hayırlı şehitleri (denizde gemileri alabora olan) "Ashab'ul-Ekuff'
kimselerdir." Bunlar,"Eshab'ul-Ekuff kim ya Rasulallah" diye
sorulduğunda, Rasulullah:"Allah yolunda gemileri alabora olan
kimselerdir." buyurdu.[531]
7- Allah
indinde en üstün şehidin Allah yolunda gemileri alabora olup boğulanlar
olduğu, denizde boğulan mücahidin karada şehit olan iki kişinin ecri kadar olduğuna
dair:Ümmü Haram'ın hadisinde Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu daha önce
geçti:"...(Denizde) boğulana ise iki şehidin ecri var."
Aynı zamanda bu
Ka'b'ın hadisinde de geçmişti.
312- Alkame
b. Şihab'tan rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Benimle
beraber savaşmaya yetişmeyen denizde gaza etsin. Çünkü denizde bir gün
savaşmak, karada iki gün savaşmaktan daha hayırlıdır. Denizde şehid olanın ecri
karada şehid olan iki şehidin ecri kadardır. Allah'ın indinde en seçkin
(değerli) şehidler Ashab'ul-Ekuf'tur.""Ashab'ul-Ekuf kimlerdir?"
diye sorulduğunda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah yolunda
gemileri alabora olan kavimdir.[532]
8- Denizde Gaza edenlere büyük korkunun üzüntü
vermeyeceğine dair:(Bunu şifa'us-Sudur'un sahibi zikretmiş)
313- Musa b.
Verdan'dan rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ümmetimden
bir grubun şu denize bindiğini gördüm. Kıyamet gününde (ki) büyük korku onlara
tasa ve üzüntü vermez."Bu mürsel'dir.Murabit'in öldüğünde, kıyamet günü
büyük korkudan emin olarak dirileceği ilerde geleceği üzere sahihtir. Hal böyle
iken denizde gaza eden bundan daha üstün ve bu faziletle ondan daha evladır.
9- İki dalga
arasım kateden kişi Allah'a itaatte dünyayı kateden kimse gibidir:Daha önce Ebu Umame hadisinde şöyle geçmişti: "İki
dalga arasını, kateden, Allah Azze ve Celle'nin itaatında katetmiştir."
10- Deniz
şehitlerinin borç dahil tüm günahları bağışlanır, karada şehid olanların ise
borç hariç tüm günahları bağışlanır:
314- Ebu
Umame'nin hadisinde Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle rivayet edilmiş:"Ve
karada şehid olanın borç hariç tüm günahları bağışlanır. Denizde şehid olan
ise borç dahil tüm günahları bağışlanır.[533]
11- Denizde
gaza edenin ayağım gemiye koymasıyla günahlarının arkasında kalacağı onlardan
anasından doğduğu gün gibi çıkacağı ve Allah'ın ona güldüğüne dair:
315- Said b.
Mansur Sünen'inde iyi bir isnad ile Ka'b'ul-Ahbar'dan mevkuf olarak rivayet
etmiştir:"Kişi ayağını gemiye koyduğunda hataları arkasında bırakıp
anasından doğduğu gün gibi olur. Denizde başı dönen Allah yolunda kanında
kıvranan gibidir. Denizde sabreden başında tac olan sultan gibidir.[534]
316- Hayy
el-Meafiri'den nakledilmiştir:Abdullah b. Amr ile İskenderiyye deniz feneri
yanında gemiler düşmana doğru yönelip hareket edince oturuyorduk. Abdullah b.
Amr şöyle dedi:"Ey Müslime bunların günahları nerede?" Müslime:
"Günahları boyunlarında" deyince, Abdullah: "Kesinlikle (hayır),
Nefsim elinde olana yemin olsun ki daha önce bıraktıkları borç hariç onları şu
çöldeki musallada bıraktılar." dedi.
317-
Bazıları da hadiste şunu demiş:"...Borç hariç ve borcun en kötüsü de
kadınların mehridir."İbn'ul-Munzir el-Evsat kitabında... İbni Vehb'ten
rivayet etmiş. Bu iki hadis her ne kadar mevkuf da olsa bu tür şeylerin
kafadan görüş olarak söyleneceğinden merfu gibidirler.
318-
Abdurrezzak İbni Cüreyc'den rivayet edilmiş. Bana nakledildiğine göre Müslime
b. Muhallid denize gaza etmek için binen bir kavme şöyle
demiş:"Arkalarında günah namına hiçbirşey bırakmadılar.[535]
319-
Abdullah b. Amr'dan şöyle dediği rivayet edilmiş: "Şüphesiz Allah
defalarcadeniz ehline gülüyor; ailesini ve malını geride bırakıp gemide
yerleşince, gemide başı dönünce ve karaya dönüp karaya basınca.[536]
320- İbni
Münzir de rivayet etmiş. Onun lafzı:"Allah deniz ehline üç kez güler; aile
ve malından ayrılıp gemiye binince, başı dönünce ve şükredici veya küfredici
olarak karayı görünce."
12- Deniz
şehidinin öldürülme elemini ancak soğuk su ile bal içme gibi bulacağına dair:
321-
Şifa'us-Sudur'un sahibi Rasulullah'dan (s.a.v.) şunu zikretmiş:"Deniz
şehidi, silahın acısını ancak susuz olan bir kimsenin soğuk su ile bal içmesi
kadar hisseder. Karada şehid olanın silahtan duyduğu acı ancak bir karıncanın
ısırması kadardır." I
322- Yine
Şifa'us-Sudur'un sahibi Ka'b'ten zikretmiştir:"Deniz şehidi kıyamet günü
parıldayan beyaz nurdan bir nehir içinde gelir. Kendi gemileri içinde inciden
olan yelkenlerini yükseltirler. İnsanların ortasına geldiklerinde insanlara
onların güzelliği zahir olur. İnsanlara şöyle denilir: Bunlar Allah'ın gökteki
melekler gib iyerde-ki askerleridir. Onları öyle bir nur, öyle bir cemal (güzellik)
bürümüş ki, şayet yeryüzünde görünse onların yüzlerinin nuru, güneş ve ayın
ışğını giderir. Gönderilmiş bir rasul ve Allah'a yakın bir melek bunları görmesin
ki onların güzelliklerine hayran kalmasınlar. Şehid-ler içerisinde de meleklerden
Cibril, Mikail ve İsrafil gibi vardır. Ve şöyle derler: Bunlar denizde gaza
edenlerin hizmetçileridir. Onlardan her bir kişinin arkadaşına verilen ecrin
iki katı vardır."
323- Aynı
şekilde Yahya b. Said'ten zikretmiştir: "Şüphesiz denizde şehid olan
komşularından yetmiş kişiye şefaat eder. Öyleki iki komşusu kıyamet günü
tartışırlar: Biri "yakınlık olarak ona yakınım" derkenöbürü
"komşu olarak ona yakınım" der."
324-
Abdullah b. Amr'den nakledilmiştir: "Benim için denizde bir defa gaza
yapmak Allze ve Celle yolunda makbul bir yığın (kantar) (malı) infak etmekten
daha sevimlidir.[537]Bunu
İbni Mübarek, ibni Ebi Şeybe, Said b. Mansur ve başkaları rivayet etmişler.
Buda mevkuftur. Haysenıe'den nakledilmiş. Der ki: "Bizim yanımızda
Trablus'ta ismi Asım, künyesi Ebu Ali olan bir zat vardı. O vefat ettikten
sonra onu rüyamda gördüm."Ya Eba Ali durumun nasıl?" dedim.
O"Ölümden sonra bizler künye ile çağrılmayız." deyince"Ya Eba
Asım durumun nasıl? Akıbetin nasıl oldu?"dedim. Bunun üzerine o"Geniş
bir rahmete ve yüce bir cennete nail oldum" dedi."Ne ile"
dedim."Denizde yaptığım çok cihad(ım) dan dolayı" dedi.Bunu İbni
Asakir rivayet etmiş.Kadı Ebubekir b. el-Arabi der ki:"JÇim yalnız
Allah'ın fail olduğuna onunla beraber başka faillerin olmadığına kesin olarak
inanan, sebeplerin zayıf olduklarından (neticelerin) ona bağlanılmayacağına
yoksa kendilerinin etkili olduğuna inanmanın gerekeceğine inanan, tüm
bunlardan dolayı da Allah'a tevekkülün ve işleri O'na havale etmenin
gerekliliğine kanaat getiren denize binsin."İmam Ahmed'in arkadaşlarından
Muğni'nin sahibi ve başkaları şunu ifade etmişler:"Denizdeki gaza karadaki
gazadan daha hayırlıdır. Çünkü o meşakkatli, daha tehlikelidir. Çünkü onda
kişi düşman tehlikesiyle boğulma tehlikesiyle karış karşıyadırlar. Ayrıca
ancak arkadaşlarıyla kaçabilir. Dolayısıyla karadan daha hayırlıdır.[538]Müellif
der ki: Konuyla ilgili fazileti ifade eden geçen hasen ve diğer hadislerden
dolayı bu konuda (denizin karaya üstünlüğü) ihtilafın olmaması gerekir. Ayrıca
denizin güven verdiği (sakin olduğu) zaman cihad, hac ve başka şeyler için
binmek caiz olur. Fakat denizin güven vermediği ve fırtınalı olduğu zaman ona
binmek caiz değil, faili de asi olur.
325- İmam
Ahmed Ebu Ümran el-Cuni den rivayet etmiş. Der ki: Bizler Fars bölgesindeydik.
Başımızda bir emir vardı, ona Zübeyr b, Abdullah diyorlardı. Bize etrafında bir
şey olmayan bir evin üstünde duran bir adamı gösterdi. Bana: t "Bu konuda bir şey duydun mu?"
diye sorunca:"Hayır" dedim. O bir adam bana Rasulullah'ın (s.a.v.)
şöylejnıyurduğunu bildirdi:"Kim ki damda veya etrafı olmayan bir evin
üstünde gecelese zimmet ondan beri olur (kurtulur). Kim deniz dalgalandıktan
sonra denize binerse yine ondan zimmet beri olur.[539]Ahmed
bu şekilde merfu ve mevkuf olarak rivayet etmiş. Ravileri de sikadır. Ayrıca
bunu Said b. Mansur Sünen'inde, Beyhaki de Şuab'ta merfu olarak rivayet
etmişler.
326-
Beyhaki'nin rivayetinde:"Kim denize dalgalı halinde binerse ve boğulursa
ondan zimmet (sorumluluk) beri olur (düşer).[540]Müellif
der ki: Zuheyr, Hafız İbn'uz-Zehebi onu Tec-rid'us-Sahabe'de zikredip bu hadisi
de zikreder ve şöyle der:"Bunun mursel olduğunu sanıyorum."
327- Beyhaki der ki: Şu'be Ebu Umran'dan o da
Muhammed b. Ebi Cebel'den o da Rasulullah dan (s.a.v.) rivayet etmiş.Gazi Ve
Murabit'in Denize Bakmalarının Fazileti Ve Allah-u Teala Yolunda Tekbir
Getirmenin Fazileti:
328-
Taberani Yusuf b. es-Sefr[541]
tarikiyle Evzai'den o da Hasan b. Atiyye[542]'den
o da Muhammed b. Aişe[543]'den
o da Ebu'd-Derda'dan rivayet etmiştir. Rasulullah (s.a.v.) şoyie buyurmuştur:"Kim
sevabı Allah'tan bekleyerek ve müslümanları korumak amacıyla denize oturursa,
Allah ona denizdeki damlalar kadar iyilik yazar.[544]
329-
Şifa'us-Sudur'un sahibi Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
zikreder:"Allah yolunda denize bakan, onun gözünün gördüğü mesafe kadar
bir nuru olur ki onunla Sana ile Cabi-ye arasını aydınlatır."
330- Yine
İbni Ebi Necih'ten o da muhaddisinden hadi-sİ merfu kılarak rivayet
etmiş:"Denize bakmak ibadettir. Kim müslümanları korumak amacıyla denize
bakarsa denizdeki damla sayısınca bağışlanır." ,
331- Yine
Rasuluİlah'dan (s.a.v.) rivayet etmiştir. Rasu-lullah (s.a.v.) çıktığı
gazalarından birinde Osman b. Mazun da vardı. Onlar güzel bir bahçe ve
yanındaki nehirden geçtiler. Osman şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Şayet bir
kul burada ikame edip ölünceye kadar Allah'a ibadet ederse (ne güzel
olur)" Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Adamın engin
denizdeki (denize) bir bakışı onun için burada kırk yıl Rabbinin sevabını
umması ve sözünü gerçekleşmesini bekleyip ibadet etmesinden daha hayırlıdır."
332- Yine
Ebu Hureyre'den nakletmiştir."Kim Allah yolunda sesini kaldırarak bir
tekbir getirirse, Allah ona yüz bin iyilik (hasene) yazar."
Adeti olduğu üzere bu
ve diğer haberleri isnadsiz zikretmiştir. Onların durumunu en iyi bilen
Allah'tır.
333- Yine
Şifa'us-Sudur'da, mümin bir kulun şöyle dediğini nakleder:"Kıyamet günü,
rahmet bulutlarının kapladığı beyaz bir yeri Allah yaratır. Sonra Allah
katından bir mü-nadi şöyle seslenir:"Murabıtlar nerede?" Şu yerin
üstüne çıkınız. Çıktıklarında onlara nurdan sandalyeler dikilir. Sonra Cibril
şöyle seslenir onlara: "Deniz kenarında söylediklerinizin aynısını
söyleyiniz" der. Onlardan tekbir ve tehlil ister. Yer onları bulutların
geçişi gibi Allah Tebareke ve Teala'nin önüne getirir. AHahu Teala onlara:
"Dünya yurdunda murabıt olan velilerine hoş geldiniz, merhaba size. Ey
Cibril yeri yarıp götür onları cennete."
334-
Enes'den rivayet edilmiş. O şöyle der: "Rasulullah (s.a.v.) Hayber'e sabah
erkenden vardı Hay-
ber ehli kürekleriyle
(tarlaya) çıkmaya başladılar. Rasulul-lah'ı (s.a.v.) görünce kalelerine koşmaya
başladılar ve:
"Muhammed ve
ordusu" (işte) dediler. Rasulullah (s.a.v.) başını kaldırıp üç defa
"Allahu ekber,
Hayber harap oldu. Şüphesiz biz bir kavmin sahasına indiğimiz zaman,
korkutanların (uyardıklarımızın) sabahı kötü olur.[545]Hadisi
Buhari, Müslim ve Beyhaki rivayet etmiştir. Bazı tariklerine baplar yapmış. Bu
hadis tekbir hususunda sabit bir esastır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
335-
Cabir'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Üç ses vardır ki Allah Azze
ve Celle onlarla meleklere karşı övünür, Ezan, Allah yolundaki tekbir ve yüksek
sesle söylenen telbiye."İbni Asakir isnadıyla Rişdin tarikiyle rivayet
etmiş.
336- İbni
Adiy ve onun tarikiyle de İbni Asakir Zeyd b. Cebire[546] -ki
metruktür- den o da Nafi[547]'den
O da îbni Ömer'den rivayet etmişler. Raslullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Kim deniz üstünde bir tekbir getirirse, onun mizanında birfcaya
olur.""Ey AlBh'm Rasulu o ne kadardır?" diye sorunlunca,
"Yer ve gök arasınfrkaplayacak kadardır." buyurdu.
337- Kurre b. İyas[548]dan
rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Güneşin batışında ve
deniz (sahilin)de kim yüksek sesle tekbir getirirse Allah ona denizin damlaları
sayısınca on iyilik ecir verir, ondan on kötülük siler ve on derece
yükseltir. Her iki derece arası süratli giden atlının yüz yıllık mesafesi
kadardır.[549]
Taberani rivayet
etmiş. Senedinde Halife b. Hamid var. Zehebi: "Onda bilinmeyen şeyler var,
haber de sakattır." demiştir.
338-
Şifa'us-Sudur'da Abdullah b. Amr b. As'dan rivayet edilmiş. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Kim sesini
yükselterek Allah yolunda tekbir getirirse, kıyamet günü onun mizanında öyle
bir kaya olur ki, ağırlığı yedi gök ve yedi yer, aralarındaki üst ve altlarındaki
ağırlıktan daha ağırdır.[550]
339- Selmi[551]"El-Hakik'u
fi'r-Rekaik" adlı eserinde der ki: Mahfuz Alkame'den Rasulullah'ın
{s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiş:"Kim Allah yolunda bir tekbir
getirirse bu onun mizanında yedi gökten ve içindekilerinden daha ağır bir kaya
olur. Kim La ilahe illallah vallah'u ekber derse ve sesini yükseltirse, Allah
ona büyük rıdvanını yazar. Kime Allah Rıdvan'ul-Ekber'i yazarsa, Dar'ul-CelaPde
onunla Halil ibrahim'i bir araya getirir.""Dar'ul-Celal nedir? ey Allah'ın
rasulu!" diye soruldu. Rasulullah (s.a.v.):"Dar'ul-Celal Allah'ın
darı ve Arş'ının olduğu yerdir. Orada sabah-akşam Rabbi Azze ve Celleye bakar.
Güneşi gördüğünüz gibi onlar da O'nu görmede sıkıntı yaşamazlar."Şöyle
denilmiştir:"Meryem'in oğlu İsa (a.s.) sahibi azab gören bir kabirden
geçti. Azabının şiddetinden ona çok acıdı. O bu haldeyken bir baktı ki onun
üzerine rahmet inip kabri nurla doldu. İsa ona seslenerek ey kabir sahibi
Allah'ın izniyle diril. O da diriliverdi. Gördüğünü ona sordu." Adam:
"Benim Allah için bir kardeşim var. O Allah Azze ve Cel-le yolunda murabıt
iken benim yerime tekbir getirdi. Bunun üzerine Allah beni bununla bağışladı ve
azaptan beni kurtardı."İbni Asakir kendisi Ebu Murir el-Mazini'den ona da
Er-taa İbni'l-Munzir söylemiş. (İbni'l-Munzir):"Ömer b. Abdulaziz'in
süvarileri arasındayken bana şöyle dedi:"Ey delikanlı! Bizde hazinede olan
bir hadisi sana söyleyeceğim. Denizin yanında abdest aldığında ona yönel ve
şöyle söyle: "Ey mağfireti geniş olan, beni bağışla. Çünkü gözlerin
kapanmadan Allah günahlarını bağışlar."Kitab'ul Vazi ve'r-Rekaik'in sahibi
Ebu Kalabe'den nakletmiştir. Şöyle der:"Benim içki mübtelası bir yeğenim
vardı. Bir gece kendisine varmam için bana haber gönderdi. Ona vardığımda ona
iki siyah meleğin yaklaştığını gördüm. "İnna lilîah ve inna ileyhi raciun.
Yeğenim helak oldu" dedim. Bir de baktım ki evdeki bacadan iki beyaz
melek çıkageldi. Biri arkadaşına"Ona in" dedi. Ona (hastaya) inince
iki siyah melek ondan ondan uzaklaştılar. Ona gelip ağızını yokladı."Onda
zikir görmüyorum" dedi. Karnını kokladı"Onda oruç görmüyorum"
dedi. Ayaklarını kokladı"Onda namaz görmüyorum" dedi. Sonra tekrar
ağza gelip dilini çıkartıp kokladı. Bunun üzerine"Allahu ekber"
dedi. Onu Antakya'da Allah'ın rızasını dileyerek tekbir getirdiğini
görüyorum" dedi. (Ebu Kalabe) derki:"Sonra can verdi. Evde misk
kokuyordu. Sabah namazı kılınca mescid ehlinden, size cennet ehlinden birini
haber vereyim mi? dedim. Sonra onlara yeğenim kıssasını anlattım. Onlar
"Antakya (ince t
ile) değil Antakya (kaim t ile) dır." dedi. Ben"Vallahi hayır. Onu
ancak meleğin isimlendirdiği şekilde isimlendiririm." dedim.Müellif-Allah
onu affetsin- der ki: Bu kıssa isnadlı olarak Şehr b. Havşeb ve yeğeninden
rivayet edilmiş, İbni Ebi'd-Dünya da "Kitab'ul-Cihad"ta tahric
etmiştir. Şehr b. Havşeb der ki:"Gaza etmek istedim. Ancak haramlara dalan
bir yeğenim vardı onu geri bırakmayı uğun görmedim. Onu da gaza için
çıkardım. Dönüşümüzde o çok şiddetli bir hastalığa yakalandı. Devamla
"Kiliselerden birine girdim. Namaz kıldım. Kilise yarılıp içinden iki
beyaz melek ve iki siyah melek girdi. Beyazlar onun sağına siyahlar onun soluna
oturdu. İki beyaz eileriyfe hastayı elleyince, siyah olanlar: "Bizlerin
onun canını alması gerekir" deyince, beyazlar "hayır" dediler.
Beyazlardan biri iki parmağını onun ağızına sokup dilini çevirdi. "Allahu
Ekber" dedi. "Bizler ona daha yakınız (canını almağa layıkız). O
Antakya'nın fethinde tekbir getirmiştir." dedi. Bunun üzerine Şehr b.
Havşeb insanların arasına çıkıp şunu sesleniyordu."Kim cennet ehlinden
birinin cenazesinde bulunmak istiyorsa benim yeğenimin.cenazesine
gelsin." İnsanlar"Şehr delirdi. Dün (yeğeni hakkında) söylediğini
söylüyordu, bugün de ona cennet ehlinden biri diyor" dediler. Onun bu
haberi emire ulşamca ona haber yolladı. Geldiğinde ona gördüklerini anlattı.
Bunun üzerine insanlarla beraber üzerinde namaz kıldı.İbnu'l-Munzirel-Evsat
adlı eserinde şöyle der: Eşheb dedi ki:"Düşman karşısında veya düşan
olmaksızın deniz sahilinde ribatta yüksek sesle tekbir getirmeyi sordum.
Mekruh mu? Yoksa adam sesini kendisinin duyabileceği kadar mı
yükseltecek?" Şöyle dedi:"Düşman olmasa da sahilde tekbir getirmede
bir beis yoktur. Ancak sesini yükselterek insanların namaz ve kıraatlerine
engel olup onlara eziyet ediyorsa bunu doğru görmüyorum.Leys b. Sa'd der ki:
Geçmişte savaşlarda ve gece seherlerinde tekbir getirirlerdi. Bununla
bekçilikte kuvvet alıyorlardı. Şu günler gelmeden kimsenin bunu ayıpladığını
görmedim.İbni Kasım der ki: Malik'e Ribat'ta sahilde tekbir ve tehlil getirip
nağme yapan bir kavim sorulduğunda şöyle dedi: Nağme haşuma gitmiyor Ancak
tekbir ve tehlil -bununla savaştakini kastediyor- onda bir beis görmüyorum ve
onu güzel görüyorum.
340-
Îhnu's-Sunni "Gece ve gündüz ameli" konusunttaF Taberani, İbni Asakir
ve başkaları da Hüseyn b. Ali'den rivayet etmişler: Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Bindiklerinde -İbni Mukri" denize bindiklerinde ekleyerek
-ümmetimin boğulmama emniyeti şu ayetleri okumalarıdır:"...Onun akıp
gitmesi de durması da Allah'ın adıyla-dır. Rabbim, elbette bağışlayan,
esirgeyendir."(Hud: 11/41)"Allah'ı gereği gibi bilemediler. Halbuki
kıyamet günü yer, tamamen O'nun avucu içindedir, gökler de sağ elinde
durulmuştur. O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir." (Zümer:
39/67)[552]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artıracağı güzel
bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O'na
döndürüleceksiniz."(Bakara: 2/245)Kurtubi ve başkaları anlamı şudur: Allah
yolunda infak edip, Allah'ın onu çok katlarla artıracağı kimdir?[553]Başka
bir ayette:"Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak
bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir.
Allah, dilediğine kat kat artırır Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.
(Bakara: 2/261)İbni Ömer: "Mallarını Allah yolunda infak edenlerin
örneği..." ayeti nazil olunca:
341-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah'ım ümmetime artır." Bunun
üzerine:"Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artırac ğı güzel bir
borcu verecek olan kimdir?"Ayeti nazil oldu. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.):"Rabbim ümmetime artır" deyince,"Sabredenlerin ecirleri
eksiksiz (tastamam) verilir"Ayeti nazil oldu.
Bunu İmam Ebubekir
tefsirinde, İbni Hibban Sahih'inde, Beyhaki de eş-Şiab'ında rivayet etmiş[554]
342- Harim
b. Fatik[555]'ten rivayet
edilmişRasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir infakta
bulunursa, ona yedi-yüz kat (olarak) yazılır."Bunu Tirmizi (ve onu sahih
görmüş) Nesai, İbni Hibban sahihinde ve Hakim (isnadı sahihtir demiş) rivayet
etmişler.[556]
343- Ebu
Hureyre'den rivayet edilmiş:Rasulullah (s.a.v.) bir at getir(t)di. Onun her bir
adımı gözünün gördüğü son noktaya kadardı. Yürüdü. O'nunla beraber Cibril de
yürüdü. Bir günde (ekin) eken ve bir günde de hasadı toplayan bir kavme
uğradılar. Hasadı topladıklarında tekrar eski halini alıyordu."Ey Cibril,
kim bunlar?" dedi.unlar Allah yolunda cihad eden mücahitlerdir. Onların
iyilikleri yedi yüz kattır. Her neyi infak ederseniz. O (Allah), yerine bir
başkasını verir; O, rızık verenlerin en hayır-lısıdir." dedi. Sonra
başkaları kaya ile ezilen bir kavme geldi. Her ezildiğinde tekrar eski haline
geliyordu. Bu onlardan hafiflemez."Ey Cibril bunlar kim" diye sordu.
Cibril:"Bunlar namazda kafaları ağırlaşanlardır." Sonra öyle bir
kavme uğradılar ki önlerinde de arkalarında da yama var. Hayvanlar gibi acılı
ve dikenli at ile, zakkum ve kızıl taşlar arasında cehennemde atlarlar. Ey
Cibril bunlar kim diye sordu. Cebril:"Bunlar mallarından.sadakayı (zekatı)
çıkarmayan kimselerdir." Allah onlara zulmetmedi. Allah, kullarına
zul-medici değildir.Hadisi uzun şekliyle Beyhaki "Delail'un-Nübüvveti h
eserinde Hasem b. İsmail tarikiyle... Ebu Hureyre den rivayet etmiştir.[557]
344- Ebu
Ubeyde'nin (r.a.) Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle işittiği rivayet
edilmiş:"Kim Allah yolunda infakta bulunursa yediyüz kat ar tar kim
kendine ve ehline infakta bulunursa veya eza (veren şe)yi giderirse yahut bir
sadaka verirse; bunun iyiliği on misliyledir. Oruç, yırtilmadıkça bir örtüdür.
Kime Allah cesesinde bir bela vermişse bu onun için bir bağışlanmadır.[558]Beyhaki
Sünen'inde iki iyi senetle rivayet etmiş.
345- Ebu
Mesud el-Ensari'den rivayet edilmiş:"Bir adam yularh bir dişi deve ile
gelerek: Bu deve Allah yolunda (sadaka)dır" dedi. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.):"Onun sebebi ile kıyamet gününde, hepsi yularlı yedi
yüz deve sana verilecek![559]
buyurdu."Onun sebebiyle kıyamet gününde, hepsi yularlı yedi yüz deve sana
verilecek" sözü ya 'Yedi yüz devenin ecri ve ölecektir' veya zahiri üzere
olur ki o zaman 'sana cennette yedi yüz deve vardır Her biri yularlıdır.
Onlardan dilediğine binip eğlenmek için dilediği gibi gezer' demektir Ki bu
manada ilerde-Allah izin verirse-cennetin at ve develeri ile ilgili hadisler
gelecektir Nevevi "Bu (son) ihtimal daha zahir dir"[560]der
346- Muaz b.
Cebel (r.a) rivayet etmiş: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Muhammet!'in nefsi elinde olana yemin olsun ki, namazdan sonra
cennetin derecelerini kazanmak için Allah yolunda cihad gibi yüzün solacağı ve
ayağın da tozlanacağı bir amel yoktur. Yine (ahirette) Allah yolunda ölen veya
sırtında Allah yolunda taşınılan deve gibi ağır bir şey de olmaz."İbni
Mübarek Abdulhamid b. Behran'dan o da Şehr b.Havşeb'ten[561]
Hadiste; "Allah
yolunda yapılan infak, infak edeı mizanına her gün konur."
347- İbn'ul-Mübarek
Zaid'ten... Harun'dan o da Rasulul-lah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş:"Kim
Allah yolunda infakta bulunursa her sabah mizanına konur.[562]
348- İbni
Mace ve Beyhaki (eş-Şuab'ta) Ali b. Ebi Talib, Ebu'd-Derda Ebu Hureyre, Ebu
Umame el-Bahili, Abdullah b. Amr, Cabir b. Abdullah ve İmran b. Hasin'den rivayet
etmiş. Bunların tümü de Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet
etmişler:"Kim evinde oturup (savaşa katılmayıp) da Allah yolunda
savaşanlara mali yardımda bulunursa her dirheme yarşılık yediyüz dirhem alır.
Kim de Allah yolunda bizzat savaşır ve bu uğurda malını da harcarsa ona her
dirhem karşılığında yediyüzbin dirhem sevabı vardır."Sonra:"Allah
dilediğine sevapları kat kat artırır."(Bakara: 2/261)Ayetini okudu.[563]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: Halil b. Abdullah'tan rivayetleri -ki bu
meçhuldür- Ibni Mace hariç hiç kimse tahric etmemiş. İbni Mace de Hasan'dan o
da onlardan rivayet etmiş Hasan da bir kısmından duymuş bir kısmından da
duymamıştır. İbni Asakir de bu tarikle rivayet ettikten sonra der ki: Bu hasen
bir hadistir. İbni Ebİ Hatem de Tefsirinde Hasan'dan o da sadece Ümran
(rivayeti) tahric etmiş. Ancak Hasan'in Umran'dan işittiği hususunda ihtilaf
vardır.
349-
Muaz'dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Allah yolundaki
cihadda Allah'ı çok zikredene ne mutlu! Çünkü o, herbir kelimeye karşılık
yetmişbin ha-sene alır. Onun her bir hasenesi, daha önce Allah katındaki
sevaplarına on kat olarak eklenir." Denildi ki:"Ey Allah'ın Rasulü!
Ya nafaka" şöyle buyurdu:"Nafaka da o miktardadır."Abdurrahman
dedi ki: "Muaz'a şöyle dedim:"Nafaka (harcama)nın karşılığı yediyüz
kattır." Muaz şu cevabı verdi. ."Anlayışın kıt senin. Bu, Allah
yolunda yapılan cihadda değil de evinde otururken yapılan harcamalarda söz konusudur.
Gazalarda olan harcama daha başkadır. Gaza edip in-fak ettikleri zaman Allah
onlar için -hiç kimsenin bilmediği ve takdir edemediği- rahmet hazinelerini
saklamıştır.Çünkü kullar onu ne bilebilirler ne de anlatabilirler. On Allah'ın
hizbi (taraftan) dir. Allah'ın hizbi (taraftarları) galip olanların ta
kendileridir.[564]Hadisi Taberani rivayet
etmiş. Ancak isnadında isimlendirmediği bir ravi vardır.
350- Şifa'us-Sudur'un sahibi Haccac b.
Furafisa'dan şunu nakleder. (Furafisa) bize şöyle ulaştı."Kim ki Allah
yolunda gaza edici olarak canıyla ve malıyla çıkarsa onun için her dirhem
karşılığında yediyüz kat vardır. Her kat da yetmiş bindir."Aynı şekilde şu
da gelmiştir:"Kim (malından) bir çifti Allah yolunda harcarsa kıyamet
günü cennet bekçileri yanlarındakine onu çağırarak ona koşarlar."
351- Ahmed,
Buhari, Müslim ve başkaları Ebu Hurey-re'den rivayet etmişler. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda (malından) bir çift (veya
çifte) in-fak ederse cennette kendisine ey Allah'ın kulu bu hayırdır diye nida
olunacak. Namaz kılanlardan olan namaz kapısından, cihad ehlinden olan cihad
kapısından, sadaka ehlinden olan sadaka kapısından ve oruç ehlinden olan da
Reyyan kapısından çağrılırlar." Ebubekir şöyle dedi:"Anam babam sana
feda olsun bir kimsenin bu kapıların hepsinde çağrılmasında bir zarar
yoktur." Rasulullah (s.a.v.):"Evet. Ümit ederim ki sen de
onlardansın.[565] buyurdu.
352- Ahmed'e
ait sahih bir rivayette de:"Kim Allah yolunda çiftten birini -veya
malından bir çift demiş- infak ederse cennet bekçileri ona: "Ey müslim bu
hayırdır ona gel" der."Ebubekir şöyle dedi: İşte helak olmayacak adam
budur. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ebubekir'in malı
hariç bana kesinlikle hiç bir mal fayda vermedi"Ebubekir bunun üzerine
ağladı ve "ve Allah da beni seninle yararlandırdı ve Allah da beni
seninle yararlandırdı.[566]
353-
Müslim'in rivayetinde ise Ebu Hureyre şöyle der:Şöyle dedik."Ey Allah'ın
Rasulu! Rabbimiz Azze ve Celle'yi görecek miyiz?" ve hadisi zikreder. Onun
sonunda ise şöyle der:"Elinin malik olduğu şeyden kim Allah yolunda çiften
birini infak ederse; cennetin bekçilerinin tümü "Ey müslüman bu (daha)
hayırdır buraya gel" diye nida ederler." Ebubekir dedi ki:."Ey
Allah'ın Rasulü muhakkak ki bu adam helak olmaz. Birini terkedip öbüründen
girer." Der ki: Rasulullah (s.a.v.) omuzuma vurarak:"Nefsim elinde
bulunana yemin olsun ki senin onlardan olmanı ümit ediyorum.[567]
354- İbni
Asakir'in rivayetinde:"Her kim ki Allah yolunda bir çift infak ederse cennet
kapılarındaki her bir bekçi "Ey filan buraya gel ve gir" der.
Ebubekir es-Sıddik "Bu, yanında helak ve zararın olmadığı kişidir.[568]
355- Başka
bir rivayetinde:"Allah yolunda bir çift infak eden kimseyi kıyamet günü
melekler ellerinde reyhanlarla cennet kapılarında karşılayıp "Ey Allah'ın
kulu, ey müslüman gel, gel derler."
356- Ahnef in amcası Sa'saa b. Muaviye den riv
edilmiş: Derki:"Ebu Zer'e gittim. Fakat onu evinde bulamadım beni boynunda
ehli için su doldurduğu tulumu ile devesini sürerek karşıladı."Ebu Zer
sen misin?" dedim."Onun ehli ona öyle derler" dedi.
Rasulullah'dan (s.a.v.) işittiğin bir hadisi bana söyleki ümit ederim ki Allah
beni onunla yararlandır. Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim"
dedi."Kim malından bir çifti Allah yolunda infak ederse cennet bekçileri
ona koşarlar."Başka rivayette ise dedim ki: "Malından çift olan
nedir?""Atlarından iki at, develerinden iki deve demektir. buyurdu. [569]Hadisi
Nesai ve Hakim rivayet etmişler Hakim "senedi sahihtir" demiş. Onun
lafzı da şöyledir:
357-
"Malından Allah yolunda çift olarak infak e bir kul yok ki cennet
bekçileri onu karşılayıp onların tümünü yanlarındakine
çağırmasın.""Bu nasıl olur?" dedim. O:"Eğer adam iseler iki
adam, deve (cinsinden) iki deve v inek (cinsinden) iseler iki inek demektir.[570]
358- Ebu
Zer'den merfu olarak şöyle gelmiş:"Kim Allah yolunda bir çift infak ederse
cennet bekçileri ona koşar. Bu çiftin ne olduğunu kendisine sorduk. O şöyle
dedi: "İki dirhem, iki mest iki ayakkabı veya iki elbisedir.'
İbni Asakir rivayet
etmiş.
359- Müslim
Sahih'inde Sevban'dan rivayet etmiş. Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"(Sevab bakımmdan) kişinin harcadığı en hayırlı dinar, kişinin
çoluk-çocuğuna harcadığı dinardır, sonra Allah yolunda bineğine harcadığı
dinardır, sonra Allah yolunda arkadaşlarına harcadığı dinardır.[571]
360- İbni
Asakir Ebu Usame el-Kelbi tarikiyle İbni Ab-bas'tan rivayet etmişler. (Der
ki):Necaşi'nin arkadaşlarından (ashabından) kırk kişi Rasu-lullah'm (s.a.v.)
yanına geldi. Onunla beraber Uhud (savaşın) a katıldılar. Onlardan yaralılar
vardı, ancak öldürülen yoktu. Müminlerdeki yarallıları ve ihtiyacı görünce,
Ra-sulullah'ın (s.a.v.) yanına gelerek,"Ey Allah'ın Rasulu! Bizler gezgin
bir milletiz. Bize İzin ver de gidip malımızı getirip onu müslümanlar arasında
dağıtalım" dediler. Rasulullah (s.a.v.) onlara izin verdi. Onlar da gidip
mallarını getirdiler ve onu müslümanlara dağıttılar. Bunun üzerine Allah Azze
ve Celle şu ayeti indirdi:"Bu (Kur'an) dan önce kitap verdiklerimiz buna
inan-maktadırar. (Kasas: 28/52)"İşte onlar sabretmeleri dolayısıyla
ecirleri iki defa verilir." (Kasas: 28/54)Der ki: (Allah) onların ecrini
iki defa kılmıştır."..Ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine
rızık olarak verdiklerimizden i ufak ederler."(Kasas: 28/54)Der la:
Müslümanlara dağıttıkları infaktır.
361- Osman
b. Affan Tebuk Gazasında zorluk ordusunu bir dinar ile teçhiz etmişti. Bunu
Rasulullah'ın (s.a.v.) hücresine döktü. Rasulullah (s.a.v.) eliyle bunu
karıştırarak şöyle diyordu:"Bu günden sonra İbni Affan'ın işleyecekleri
ona zarar vermez."Bunu defalarca tekrar etti.[572]
Ahmed (Abdurrahman b. Semra hadisinden) ve Tirmizi rivayet etmiş. Tirmizi
"Hasen hadistir" demiş. İbni Hişam "Siyer"
de:"Kendisine güvendiğim biri rivayet etti ki, Osman Tebuk Gazasında
Zorluk ordusu için bin dinar infak etti." der. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:
362-
"Allah'ım sen Osman'dan razı ol. Şüphesiz ben de ondan razıyım.[573]
363- îmam Ahmed'in oğlu Abdullah
Zevaid'ul-Müs-ned'te ve Tirmizi Ferkad b. Ebu Talha, o da Abdurrahman b. Habbap
es-Silmi'den rivayet etmişler: Rasulullah (s.a.v.) hutbe irad etti. Hutbede
zorluk ordusuna (infak etmeğe) teşvik etti. Bunun üzerine Osman b. Affan
"Çullarıyla, se-merleriyle yüz deve bana ait olsun" dedi. Der ki:
Sonra minberden bir basamak indi ve tekrar teşvik etti. Yine Osman
"Çullarıyla, semerleriyle ben yüz deve hazırlarım" dedi. Rasulullah
(s.a.v.) elini şöyle hareket ettirerek konuştuğunu gördüm:"Osman'a bundan
sonra ne yaparsa yapsın ona bir şey yoktur (sorumlu olmaz)."Beyhaki
(Sünen'de) ve İbni Asakir de rivayet etmişler. Orada:
364- O
(Osman) üç yüz deveyi çullanyla, semeleriyle hazırlamayı taahhüt etti.
Abdurrahman der ki:Minberin üzerinde Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
gördüm:"Ondan sonra veya bu günden sonra Osman'ın yapacakları ona zarar
vermez.[574]
365- Ebu
Ömer b. Abdulberr, Osman'ın zorluk ordusunu dokuz yüzelli deve, elli at ile
teçhiz ettiğini söyler. İbni Asakir de isnadıyla rivayet etmiş ancak o şöyle
demiş: Veya dokuzyetmiş deve otuz attı.[575]
366- Yine İbni Abdil-Berr Katade'den rivayet
etmiş: Osman zorluk ordusunda bin deve yetmiş at üzerine yükledi (taşıttı).[576] I
367- Ebu Ahmed b. Adiyy zayıf bir isnad ile
Huzey-fe'den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) yapacağı bir gazada yardım
için Osman'a gönderdi. Osman ona on bin dinar gönderdi. Onları önüne koydu.
Rasulullah (s.a.v.) onları elleriyle karıştırıp ona dua ediyordu:"Ey Osman
Allah seni bağışlasın. Sen ne gizledin ne açıkladın ne de sakladın. O da
kıyamete dek kalıcı değildir. Osman'ın bundan sonra yapacağı hiçbir amel ona
sorumluluk getirmez.[577]
368- Şeyh Muhibbuddin et-Taberi[578]
Abdurrahman b. Avf' tan şunu zikreder: Der ki:"RaSulullah'ı (s.a.v.)
gördüm. Ona -Osman- zorluk ordusunda altından yediyüz ukiye (Araplarda kırk
dirhem demektir) getirdi. Şeyh Muhibbuddin der ki:"Rivayetlerdeki bu
ihtilaf aralarında zıtlığın varlığım vehmettirebilir. Ancak bu rivayetlerin
arasını bulmak mümkündür. Şöyle ki: Önce semeriyle çultusuyla üçyüz deveyi
getirmiş. Sonra misafir için gereken azık için de bin dinar getirmiş. Bunun
yetmediğini anlayınca develeri artırmış ardından da atlarla bini tamamlamıştır.
Sonra bunun da yetmediğini görünce develeri bine tamamlamış atlara da yirmi at
eklemiş ve azık içinde on bin dinar göndermiştir.[579]
369- İbni
Lehia Ebu'l-Esved'ten Urve b. Zübeyr'den rivayet eder: Abdurrahman b. Avf
Allah yolunda (harcanmak üzere) elli bin dinarı vasiyyet etti. Adam(lar) bin
dinar ve-rir(ler)di." İbni Asakir ve başkaları rivayet etmiştir.
370- Yine
İbni Asakir kendi isnadıyla Zuhri'den rivayet etmiştir: "Abdurrahman b.
Avf Bedir'den geri kalanlara (sağ kalanlara) her bir kişiye yediyüz dinar
vasiyyet etti. Bunu aldılar. Sayılan yüzdü. Osman da alanlar arasındaydı ve
halifeydi ve (yine) Allah yolunda bin atı da vasiyyet etti."Kurtubi
tarihinde şunu nakleder: Zu'r-Riyaseteyn b. Sehl bir milyon dinarı Allah
yolunda infak etti ve "Eğer bunun kat(lar)ı da olsaydı onu da infak
ederdim." demiş. Üm-mü İbrahim el-Haşimiyye ile oğlun kıssası ve Allah
yoluna da on bin dinarı infak edişi kıssası daha önce geçmişti.Allah'a
yakınlaşmak (takarrub) ve O'nun yanında olana rağbet için Allah yolunda infak
edenler ile infak ettikleri malın hikayeleri/kıssaları sayılamaz.Nafi
el-Fehri'den bir cemaat nakletmiş: Kadının biri Nafi'a ip yumağını getirip bunu
Allah yolunda al diyen kadından bunu almış/kabul etmiş ve yine Allah yolunda
gelen dinarın üçte birini de almıştır. Ona"Yemin olsun ki Allah seni
bundan zengin kılmıştır" denildiğinde o şöyle cevap vermiş:"Evet
(Allah beni onlara muhtaç kılmayacağım şekilde zengin kılmış) Ancak ben bunu
onlardan alırım. Bu durumda Allah onlara ecir verir. Biz de onlara veririz ki
bu takdirde Allah bize ecir verir." Allah ona rahmet etsin ne kadar
doğru söylemiş. Gerçek şu ki, Allah zerre kadar zulmetmez. (Bu
ağırlıkta)"Bir iyilik olursa, onu kat kat kılar ve kendi yanından pek
büyük bir ecir verir." (Nisa: 4/40)
371-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İyilikten hiçbir şeyi kesinlikle
hakir/küçük görme." İnsanın yanındakini az görmemesi lazım. Çünkü Allah
salih bir niyetten dolayı bunu artırır, (çok kılar.)[580]
372- Ka'b'm
şöyle dediği rivayet edilmiş: "Adamın biri Alîah yolunda borç olarak
verdiği bir iğneden dolayı cennete girdi ve yine bir kadın bir çuvaldızla Allah
yolunda yardımda bulunduğundan dolayı cennete girdi."
373- İbni
Abbas şöyle demiş:"Allah yolunda okun ucundaki demirle de olsa infak
et." İbni Ebi Şeybe ve başkaları rivayet etmiş. Müellif -Allah onu
affetsin- der ki: Selef'i-Salihin Allah yolunda infak etmek ve Allah'a
yakınlaşmak İçin çabalarını ortaya koymuşlar; Gaze edenlere yardım etmiş
güçleri oranında -az veya çok- ona sürür vermişler.Ebu Kudame'nin Allah
yolunda (bir) at için saç örgüsünü bukağı yapan kadınla olan meşhur hikayeyi
bir grup/cemaat rivayet etmiş. Ahmed b. El-Cevzi ed-Dimeşki onlardandır. O
bunu "Suk'ul-Arus" ve Enes'in "Nüfus" adlı eserinde hikaye
etmiştir:Şöyle anlatır: Rasulullah'ın (s.a.v.) şehri Medine'de Ebu Kudame
eş-Şami denilen bir zat vardı. Allah (c.c.) ona Al-' lah yolunda cihad etmeyi
ve Rum topraklarında savaşmayı sevdirmişti. BirgünRasulullah'ın (s.a.v.)
mescidinde oturmuş arkadaşlarıyla/dostlarıyla sohbet ediyordu. Ona:"Ey
Ebu Kudame! Cihad hususunda gördüğün en acaip şeyden bahset" dediler. O
da"Peki" dedi. Yılın birinde Er-Rakka'ya gidip silahımı taşıyacak
bir deve satm almayı istiyordum. Birg ün otururken bir kadm yanıma gelip şöyle
dedi:"Ey Ebu Kudame Cihaddan bahsettiğini ve ona teşvik ettiğini-duydum.
Şu bir gerçek ki başka kadınlara nasip olmayan bir saç bana nasip olmuştur.
Onu kesip at için bukağı yaptım. Ona hiç kimsenin bakmaması için de toprağa sürdüm.
Onu yanına almayı istiyorum. Kafirlerin ülkesine vardığında, kahramanlar hücum
ettiğinde, oklar atıldığında, kılıçlar çekildiğinde, mızraklar doğrululduğunda;
eğer ona ihtiyacın olursa sen al, yoksa ona muhtaç birine ver de saçımı alsın
ve Allah yolunda tozlansın. Ben dul bir kadınım. Benim kocam ve aşiretim (erkek
grubu) vardı. Ama tümü Allah yolunda öldürüldüler. Eğer bana cihad düşseydi
ben de savaşırdım/cihad ederdim." Ebu Kudame der ki:Bana bukağıyı uzattı.
Ve şöyle dedi:"Ey Ebu Kudame şunu iyi bil ki, kocam öldürüldüğünde geride
gençlerin en yakışıklılarından birbirini bıraktı; Ku-rani binicliği ve ok
atmayı Öğrendi. Geceleri kaim, gündüzleri oruçludur. Yaşı onbeştir. O şu anda
babasmm ona bıraktığı çiftliktedir. Sen sefere çıkmadan da gelebilir. Allah
Azze ve Celle'ye hediye olarak onu seninle gönderiyorum. Allah aşkına/İslam
hürmeti için beni istediğim bu sevaptan mahrum etme." (Ebu Kudame):"Bukağıyı
aldım, baktım ki saçlarının örgüsüdür." Kadın:"Eşyalarının içine
koyda onu göreyim ve kalbim mutmain olsun." (Ebu Kudame):"Onu
eşyalarımın içine koydum ve er-Rakka (şehrin) dan arkadaşlarımla birlikte
çıktım. Mesleme b, Abdulme-Hk'in kalesine vardığımızda, arkam(ız)dan bir
süvarinin:"Ey Ebu Kudame, Allah sana rahmet etsin beni bekle." diye
seslendi. Aradaşlarıma:"Siz ilerleyin ben şuna bakayım kimdir bu"
dedim. Süvari yanıma yaklaşıp bana sarıldı ve şöyle dedi:"Beni senin
beraberliğinden mahrum bırakmayan ve eli-boş olarak çevirmeyen
AUah'ahamdolsun." Ona şöyle dedim:"Dostum yüzünü bana aç; senin
gibileri savaşmak gerekiyorsa bizimle yürümeni isterim, yok eğer sana savaş
düşmüyorsa seni geri çeviririm. Yüzünü açtı; ama sanki bedir gecesindeki ay
idi. Onun üzerinde rahat yaşamın izleri vardı.""Dostum baban var
mı?" dedim. "Hayır" dedi. Bilakis seninle çıkıp babamın öcünü
almak istiyorum. O şehid oldu. Ümit ederim ki Allah babama nasip ettiği gibi
bana da şehadeti nasip eder.".Dedim ki: "Dostum! Annen var mı?!"
"Evet" dedi.O zaman ona git ve ondan izin al. Eğer sana izin verirse
o zaman olur, yoksa yanında kalırsın. Senin ona itaatin ci-had(ın)dan daha
efdaldır. Çünkü cennet kılıçların gölgesi altında (Daha önce 170 nolu tahriçte
geçti) ve onların ayakları altındadır. (171 nolu tahriçte
geçti).""Ey Ebu Kudame yoksa beni tanıyor musun?"
"Tanımıyorum" dedim. O:"Ben sana emanet bırakan bayanın
çocuğuyum. Ne çabuk bukağı sahibi annemin vasiyyetini unuttun. İnşaallah ben
şe-hidoğlu şehid (olacağ)ım. Allah aşkına Allah yolunda seninle beraber gaza
etmekten beni mahrum bırakma. Şu bir gerçek ki, Allah'ın kitabını hıfzetmiş.
Rasulullah'ın (s.a.v.)sünnetini bilen, biniciliği ve atıcılığı bilen biriyim.
Arkamdan benden de binici birini bırakmadan (yoktur). Yaşımın küçük oluşundan
beni hakir görme. Annem de bana dönmeme üzere yemin ettirdi ve şöyle
dedi:"Oğulcuğum! Kafirlerle karşılaştığında arkanı dön(üp kaç)me Kendini
Allah için hazırla. Cennette Allah'a müca-virliği ve baban ile salih
dayılarının mücavirliğİnİ (komşuluk ve beraberliğini) taleb et. Allah sana
şehadeti nasip ettiğinde bana da şefaat et. Baha ulaştığına göre şehid ehlinden
yetmiş kişiye ve komşularından da yetmiş kişiye şefaat eder." Sonra beni
omuzlan arasına alıp/kucaklayıp başını göğe kaldırdı ve şöyle dedi:"Ey
benim ilahım, efendim ve velim! Bu benim oğlum, kalbimin reyhani, gönlümün
semeresi; onu sana teslim ediyorum, onu babasına yakınlaştır."Ebu Kudame
der ki:"Delikanlının sözlerini duyunca onun güzelliğine, geç-liğine üzüntümden,
anasının ona karşı kalbine acımamdan ve anasının ona karşı sabrının beni
şaşırttığından çok fazla ağladım." Genç:"Amcacığım ağlaman niye? Eğer
benim küçük yaşıma ağ-layorsan, şüphe yok ki Allah benden daha küçükleri de
O'na isyan ettiklerinde onları azaplandırır." Dedim ki:"Ben yaşının
küçüklüğüne ağlamıyorum; ancak senden sonra annenin durumu ne olur" diye
onun kalbine ağlıyorum. (Ebu Kudame) derki:"Sonra yürüdük ve o gece
konakladık, sabah ta yola koyulduk. Gözetledim genç Allah'ı sürekli zikrediyor,
ayrıca bizim bindiğimizde en iyi bineğimiz, konakladığımızda da en fazla hizmet
edenimizdi. Yürüdükçe onun azmi artıyor; çalışkanlığı artıyor, kalbi
berraklaşıyor ve üzerinde sevinç belirtileri zahir oluyordu."Devamla şöyle
der: "Yürümeğe devam ettik. Akşam vakti kafirlerin memleketine yakın
geldik. Orada konakladık. Bizler oruçluyduk, genç iftarımız için yemek
pişirdi. Sonra onu bir uyuklama bastı ve uykuya daldı. O uykudayken tebessüm
etti. Bunun üzerine dostlarıma:"Şu gencin uykudaki gülmesini görüyor
musunuz?" dedim. Genç uyandığında"Canım dostum seni uykudayken
gülerek tebessüm ettiğini gördüm" dedi. Dedi ki:"Göz alıcı yeşil bir
bahçedeydim. Ben orada gezerken, bir köşk gördüm; merdivenleri cevher ve
incidendi, kapıları altındandı, perdeleri çekilmişti. Perdeleri genç kızlar
(huriler) kaldırmaya başladılar. Onların yüzleri ay gibiydi uzatmak isetedim,
ancak o "acele etme zamanın gelmedi" dedi. Sonra bir kısmımın
diğerine şöyle dediklerini gördüm. O Merdiyye'nin kocasıdir. Bana ilerle Allah
sana rahmet etsin" dediler. Önünden yürüdüm baktım ki köşkün en tepesinde
bir oda var; o kırmızı altındandı, orda yeşil yakuttan bir yatak vardı. Sütunla
beyaz gümüştendi. Onda bir kız vardı. Yüzü sanki güneşti. Allah gözlerimi
sabit kılmasaydı, odanın ve cariyenin güzelliğinden gözlerim ve aklım giderdi.
Devamla şöyle dedi: "Kızieni görünce "Merhaba, hoş geldin ey Allah'ın
sevgilisi ve velisi"dedi."Sen banasın ben de sana" onu
kucaklamak istedim, ancak"söyle" dedi. Yavaş ol acele etme. Çünkü
sen çirkin şeylerden uzaksın. Benimle senin arandaki randevu yarın Öğlen
namazının vaktidir. Müjdele." Bunun üzerine (Ebu Ku-dame) ona dedim
ki:"Dostum sen hayır gördün ve hayır olacak. Bizler oğlanın uykusundan
şaşırdık. Sabahladığımızda atlarımıza binmeğe koştuk. Birde baktık bir
nidacı;"Ey Allah'ın atlarının binicileri bininiz ve cennetle müjdeleyiniz""Ağır
ve hafif olarak Allah yolunda kuşanın."(Tevbe: 9/41)dedi. Bir müddet sonra
yıyılmış çekirgeler gibi küfür ordusu -Allah onları zelil kılsın- çıkıverdi.
Bizden onlara ilk hamle yapan bu gençti. Topluluklarını dağıttı, ortalarına
dalıp onlardan birçok güçlü askerleri öldürdü. Onu böyle görünce ona ulaşıp
atının yularını tuttum ve ona şöyle dedim:"Dostum dön. Sen çocuksun
savaşın hilelerini bilmezsin.""Ey amcacığım "Allah'ın şu sözünü
duymadın mı?"Ey iman edenler! Kafirlerle toplu olarak karşılaştığınızda
sırtınızı onlara vermeyiniz."(Enfal: 8/15)Dedi. Ateşe girmemi mi
istiyorsun."O benimle konuşurken müşrikler bizlere tek bir adamın hamlesi
gibi hamle yaptılar. Benimle çocuğun arasına girdiler ve beni ondan
engellediler. Her biri kendi nefsiyle meşgul oldu. Müslümanlardan çok sayıda
insan öldürüldü. Atımla ölüler arasında gezmeğe başladım. Kanları yere akıyor,
kan ve tozun çokluğundan yüzleri tanınmıyordu.Ben ölüler arasında gezerken,
oğlanı aün tırnakları arasında her tarafı toz toprak olmuş, kanı içinde
kendini çevirip durduğunu gördüm ve şöyle diyordu:"Ey müslümanlar
topluluğu! Allah aşkına bana amcam Ebu Kudame'yi gönderin." Onun sesini
duyduğumda yanına gittim. Onun yüzünü toz duman, hayvan ayakları ve kanın
çokluğundan onun yüzünü tanımadım. "İşte ben Ebu Kudame" dedim. Dedi
ki:
"Amcacığım
Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki rüyam doğru çıktı. Ben bukağının sahibi olan
kadıniö-oğteyam."
"Bu arada hemen üzerine
atlayıp iki gözünün arasını öptüm. Yüzünden kahve toprağı sildim. Dedim
ki:"Dostum amcan Ebu Kudame'yi unutma. Onu da şefaatine kat." Dedi
ki:"Elbisenden (silmek için) daha hak sahibidir. Amcacığım onu bırak taki
onunla Allah ile karşılaşayım/ona varayım. Amcacığım işte ana vasfettiğim kız
başucumda ayaktadır. Ruhumun çıkmasını bekliyor ve şöyle diyor: Acele etme çünkü
ben sana müstakim (seni özledim)Amcacığım Allah.aşkına, eğer Allah seni sağ
salim dön-derirse, şu kanlı elbisemi oğlunu kaybeden hazin ve miskin anneme
götür ona teslim et. Bilsin ki ben onun vasiyyetini kaybetmedim ve müşriklerle
de karşılaştığımda korkmadım. Benden ona selam söyle. Ona de ki:"Şüphesiz
Allah senin ona takdim ettiğin hediyeni kabul etti. Amcacığım bir de on yaşında
bir kız kardeşim var, Her (eve) girdiğinde beni karşılar ve bana selam verirdi.
(Evden) çıktığımda da beni en son vedalayan şahıs olurdu. Bu çıktığımda da
benimle vedalaşıp şöyle demişti bana:"Kardeşim Allah aşkına (bizden)
gecikme. Onunla karşılaştığında ona selamımı söyle ve ona de ki: Kardeşin sana
şöyle dedi: Kıyamete dek Allah sizin üzerinizde benim halifemdir."Sonra
tebessüm etti ve şöyle dedi:"Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet
ederim. Tektir, ortağı yoktur sözünde durdu/gerçekleştirdi Yine şehadet ederim
ki Muhammed O'nun kulu ve Rasuludur. Bu Allah'ın ve Rasulünun bizlere
vadettikleridir. Allah ve Rasulu doğru söylemiştir" Sonra ruhu çıktı. Onu
elbisesiyle kefc dedik ve onu defnettik. Allah ondan da bizden de razı
ölsün.Ebu Kudame der ki: Bu gazadan dönüp er-Rakka'ya girdiğimizde bu oğlanın
evine gitmekten başka arzum yoktu. (Evine doğru giderken) baktım ki kapıda
oğlanın güzelliğinde bir kız var. Ayakda durmuş her geçene"Amca nereden
geliyorsun?" o"Gazadan" derdi. Kız:"Kardeşim seninle dönmedi
mi?" Onlar
"Onu
tanımıyoruz" derlerdi. Onu işitince ona vardım. Bana:"Amca nerden
geliyorsun?" dedi. Ben:"Gazadan" dedim. O"Kardeşim seninle
dönmedi mi?" deyip ağladı ve"Ne oluyor bana ne yapayım insanların
tümünün döndüğünü görüyorum da kardeşim ise dönmedi." (Ebu
Kudame)"Bana göz yaşı/üzüntü galebe etti. Sonra kıza birşey olur diye
cesaretimi topladım. Ona dedim ki:"£y kız evin sahibine de ki: Ebu Kudame
kapıdadır onunla konuş. Kadın da benim sözümü işitti. Kadın çıktı ve rengi atmıştı.
Ona selam verdim. Selamımı aldı ve"Ey Ebu Kudame sen taziyeci misin yoksa
müjdeci-misin?" dedi. Ben"Allah sana rahmet etsin bana müjdeyi
taziyeden ayırdet onu beyan et" şöyle dedi: "Eğer oğlum sağ salim dömüşse, sen
taziyecisin (taziye için geldin). Yok eğer Allah yolunda şehid olmuşsa o zaman
sen müjdecisin. Dedim ki:"Müjdele(r olsun) şüphe yok ki Allah senin
hediyeni kabul etti." Bunun üzerine ağladı ve"Kabul etti mi-"
dedi."Evet" dedim. O da şöyle dedi:"Onu ahirette benim için azık
kılan Allah'a hamd olsun. Dedim ki:"Çocuğun kız kardeşi ne
yapıyor?""Az önce seninle konuşan kızdı." Bana yaklaştı. Ona
dedim ki:"Kardeşin sana selam etti ve şöyle dedi:"Kıyamete dek sizin
üzerinizdeki halifem Allah'tır. Bunun üzerine bir çığlık attı yüzüstü baygın
düştü. Bir müddet onu hareket ettirdim. Fakat o ölmüştü (artık). Bu beni çok şaşırttı.
Yanındaki çocuğun elbiselerini de annesine verdim ve onunla vedalaştım. Oradan
çocuk ve kıza karşı üzüntü ile annelerinin onlara karşı sabrına
şaşırarak/taaccüble ayırldım.Müellif der ki: Hafız, allame Ebu'l-Muzaffer b.
Cevzi zikreder ki: Bu kıssa onu ulaşınca, tevbe edenlerin saçlarından
kestikleriyle üçyüz bukağı yaptı. Bu dördüncü bapta geçmişti. Muvaffakiyet
Allah'tandır.
Allah'u Teala şöyle
buyuruyor:"...Ve Allah yolunda infak edeniz. Kendi ellerinizle kendinizi
tehlikeye atmayınız. İyilik ediniz. Şüphesiz Allah iyilik (ihsan) edenleri
sever." (Bakara: 2/195)
374- Buhari,
îbni Ebi Hatem ve başkaları bunun tefsirinde Huzeyfe'den şöyle rivayet
etmişler:"Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız."(Ayeti)
Yani Allah yolundaki infakı terkederek (kendinizi tehlikeye atmayınız.)[581]
375- İbni
Ebi Hatem der ki:îbni Abbas, İkrime, Hasan, Mücahid, Ata, Said b. Cübeyr, Ebu
Salih, Dahhak, Suddi, Mukatil b. Hayyan ve Kata-de'den aynısı rivayet edilmiş.[582]Kurtubi
tefsirinde şöyle der:"Huzeyfe b. el-Yaman, İbni Abbas, Ata, İkrime, Mücahid
ve insanların cumhuru şunu demişler:"Allah yolunda infak etmeyi fakirlik
korkusuyla terkederek kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız.
Adam:"Yanımda infak edeceğim bir şey yok" der.[583]
Bu görüşü Buhari de
söyler ki ondan başkası bunu zik-retmemiş: Ebu Eyyub'un hadisi de -inşaallah-
ilerde gelecektir.Allahu Teala şöyle buyuruyor:"... Altını ve gümüşü
biriktirip de Allah yolunda har camayanlar... Onlara acı bir azabı
müjdele." (Tevbe:
9/34)"Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdınldı-ği gün, onların
alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve) "İşte bu
kendiniz için yığıp-sakladıklarımz-dır; yığıp sakladıklarını tadın
(denilecek)."(Tevbe: 9/35)"Size ne oluyor ki Allah yolunda infak
etmiyorsunuz?"
(Hadid: 57/10)Kurtubi der ki:"Ayetin manası şudur:"Sizler
Ölecek, mallarınızı geride bırakacak, o (mal) da Allah'a dönecek olmasına
rağmen sizi Allah yolunda infak etmekten engelleyen şey nedir? Sözün özünde
infak etmemek üzere bir azarlama vardır."Halbuki yer ve göklerin mirası
Allah'ındır."(Hadid: 57/10)Yani bu ikisi içindekilerin yok olmasıyla
mirasın hak sahiplerine döndüğü gibi Allah'a dönerler. [584]
376- Malik
b. Evs b. Hasan'dan rivayet edilmiş. Der ki: Ebu Zer Şam'dan döndü. Mescide
girdi, ben de oradaydım. Bize selam verdi ve sonra gelip iki rekat namaz
kıldı. Onlarda fazla durdu. Soma Tekasür suresini okudu. Etrafında insanlar
toplanıp ona şöyle dediler:"Ey Eba Zer Rasulullah'dan (s.a.v.) duyduğun
(hadisler) den bize rivayet et. Dedi ki:"Dostum Rasulullah'ın (s.a.v.)
şöyle dediğini işittim:"Devede sadaka var. İnekte sadaka var. Buğdayda sadaka
var. Kim dinar veya (külçe) altım yahut gümüşü toplayıp/yığıp bir borçluya
vermez ve Allah yolunda da infak etmezse onunla dağlanırlar." Dedim
ki:"Ey Eba Zer Rasulullah'dan (s.a.v.) haber (rivayet) ettiğine dikkat
et. Çünkü bu mallar gerçekten yayılmıştır."Dedi ki:"Kareşim sen
kimsin?" Ben de ona nesebimi söyleyince. O:"Sen büyük nesebini
Öğrendin.""Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda infak
etmeyenler.." Ayetini okuyor musun?"İbni Asakir Musa b. Ubeyde
tarikiyle... Malik'ten tahric etmiş. Bu isnad her ne kadar hakkında
konuşulmuşsa da bu hadis başka bir çok tarikle gelen aynı anlamlı hadislerden o
da sahihtir.
377- Ahmed
Taberani kişileri (ricali) sahih iki sened ile Abdullah b. Samit'ten rivayet
etmişler: Der ki: Ben Ebu Zer ile birlikte idim. Beraberinde bir cariye ile
birlikte çıktı. Cariye onun ihtiyaçlarını gideriyordu. Onun yedi parası arttı.
Cariyeye bununla fulus (dirhemin altıda biri değerindeki altın ve gümüş
dışındaki bir para birimi) almasını istedi. Der ki:"Ona şöyle
dedim:"Onu ilerde olabilecek veya sana gelecek bir misafir için
kaldırsan." Dedi ki:"Dostum Rasulullah (s.a.v.) bana şunu
söyledi:"Hangi altın ve gümüşte cimrilik edilirse, Allah yolunda
verilinceye kadar sahibi üzerine bir kordur.[585]Bu
Ahmed'in lafzıdır.
378- Teberani'nin diğer bir tarikteki lafzı şudur.
Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Kim altın ve gümüşte
cimrilik eder ve Allah yolunda harcamazsa, kıyamet günü (bunlar) onun için kor
(ateş) olur ve bununla dağlanır.[586]Abdurrezzak,
Said b. Abdülaziz'den rivayet etmiş, der ki: Mekhul'un şöyle dediğini işittim:
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Hiçbir ev ehli/halkı yoktur ki;
onlardan gaza edici çıkmaz, yahut onu teçhiz etmez veya onun çoluk çocuğuna
halef kalıp onlara bakmazsa ölümden önce Allah onlara ansızın bir musibet
vermesin."Bu mürseldir. Onu Osman b. Said ed-Dİmeşki rivayet etmiş.
379- Said b. Abdulaziz'den o da Mekhul'den o da
Ebu Hureyre'den senediyle îbni Asakir ve başkaları rivayet etmiştir.
380-
Taberani Vasile b. Eska'dan rivayet etmiş lafzı şudur: Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Herhangi bir ev halkı, onlardan (birileri) gaza etmez,
gaza eden biri(leri)ni; ip, iğne veya onlara muadil parayla teçhiz etmez ve
onun ehlinde hayırla halef kalmazsa kıyamet günü gelmeden Allah onlara ansızın
bir felaket vermesin/göndermesin.[587]Ebu
Davud, İbni Mace Kasım'ın tarikiyle Ebu Uma-me'den rivayet etmişler: O da
Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş:"Kim gaza etmez, gaza eden
biri(leri)ni teçhiz etmez veyahut hayırlara gaza eden ehline halef olmazsa kıyamet
günü gelmeden Allah onun başına ansızın bir felaket getirir.[588]
381- Eşlem b
İmran'dan rivayet edilmiş. Der ki:Abdurrahman b. Halid b. Velid'in komutası
altında İstanbul şehrini fethetmek için yola çıktı, (nihayet oraya vardık).
Bizanslılar şehrin duvarını arkalarına almışlardı, (içimizden) bir adam tek
başına düşmana hamle yapınca insanlar:"Yavaş ol, yavaş ol! La ilahe
illallah! Adam kendisini tehlikeye atıyor" dediler. Bunun üzerine Ebu
Eyyub müdahale edip şöyle dedi:"Bu ayet, biz Ensar topluluğu hakkında
nazil olmuştur. Allah, peygamberine yardım edip İslam'ı galip kılınca, dedik
ki:"Artık işlerimizin başına dönüp, yola koyarız." Bunun üzerine
Allah:"Ve Allah yolunda nifak edin. Kendinizi ellerinizle tehlikeye
atmayın!" Ayeti inzal buyurdu."Ellerimizle kendimizi tehlikeye
atmak" demek, cihadı bırakıp sadece işlerimizi yoluna koymak demektir.
Onun için Ebu Eyyub, Allah yolunda devamlı savaştı ve nihayet İstanbul
şehrinde şehid düşüp orada defnedildi."Hadisi Ebu Davud, Tirmizi (ve sahih
görmüş) Nesai, İbni Hibban (sahihinde) ve Hakim ("Buhari ve Müslim'in
şartlarına göre sahihtir" der.) rivayet etmiş. Bu lafız Ebu Davud'a
aittir.[589]Başka rivayetler de:
"Ellerle tehlikeye atmak" Allah yolunda infak (nafaka) etmeyi
terketmektir" geçmektedir.İbni Münzir infak etmeyi terketme hakkında
sert/şiddetli tehdit" babı diye bir başlık koymuş.
382- İbni
Ebi Şeybe ve Beyhaki İbni Abbas'tan, "...ve Allah yolunda infak
ediniz..." Ayetinin tefsiriyle ilgli şunu rivayet etmişler:"Sizden
biriniz ya bir şey bulamıyorsam demesin. Eğer sadece okun demir ucunu dahi
bulsa onunla katkıda bulunsun ve kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayınız.[590]
383- Birçoğu
değerli zat Kasım b. Muhaymara'dan (ki tabiidir) şunu rivayet etmiş:
Tehlike(ye atılmak): Allah yolunda harcamayı (infak) terketmektir.
Fasıl:
Allah yolunda kendine,
bineğine, kendi dışındaki gazi (savaşçıların silah, binek ve azıklarında para
tedarikinde yahut ihtiyaç duydukları herhangi bir şeyi; kutunda ve gazası
boyunca ailesine, nafakasını vb. infak etmek; en büyük
ita-atlardan/ibadetlerden, en büyük kurubat (Allah'a yakınlaştırıcı şeyler)
tan ve en değerli sadakalardandır. Şeytan Allah yolundaki nifak, engellemek
için gösterdiği cehd ve çabayı hiçbir nifak çeşidini engellemek için cehd ve
çaba göstermez. Çünkü o (şeytan) bundaki büyük ecri ve çok sevabı, onu
çıkararak varılacak yüce dereceleri, ondan cimri davranmakla da büyük günahın
olduğunu çok iyi biliyor. Ona bu hususta nefsin haris ve cimriliği, onu adet
edinmeme ve ondaki sayısız fazileti bilmeme/cehalet/de yardım etmekte ve
desteklemektedir. Özellikle bizim şu zamanımız-daki cihadın işaretleri/izi
kaybolmuş, şekli silinmiş ve ülkemizde varlığı yokolrriuştur. (La havle)vela
kuvvete illa bil-lah: Allah yolunda bir şey infak etmeğe ancak güçlü ve aziz
olan Allah'ın ve melun düşmana karşı yardımıyla yol buluruz. Çünkü o fakirlikle
korkutur ve kötülüğü emreder, en doğru söyleyen şöyle buyuruyor:"Her neyi
infak ederseniz, o (Allah) yerine bir başkasını verir; O, rızık verenlerin en
hayırlisıdır."(Sebe: 34/39)Kişi Allah yolunda cihada çıkartan şeytana gücü
yetebilir. Ancak gücü yettiği halde infak etmede ona güç yetire-meyebilir.
Çünkü şeytan ona şunları fısıldıyor:"Cihadtan döndüğünde kendin için mal
bulamazsın. Ayrica savaşta yara alabilir, hastalanır veya malın talan edilebilir.
Bu takdirde beraberinde bir şey olmadan fakir olarak ve dayanacağın bir şey
olmadan dönersin. O zaman dönün-ceye kadar malını bırak ve imkanı dahilinde
infak (edeceğin)! (yanında) bollaştır. Bu ve benzeri bir çok sözü söyler, bu
vesveseye ancak dünyaya dönme iştiyaki, Allah yolunda ölme endişesi ve Allah
yolunda canı vermekte cimri oluşundan içinde riyakarlık olup bunun farkında
olmayan kişiler kulak verir. Çünkü eğer şehadeti istemede kararlı
vej:a-lebinde de sadık ise dönme işini tefekkür etmez ve içinden hiçbir zaman
dönüşü geçirmez. Bunun içindir ki selef-i sa-lih kalplerini kaplayan şehadet
sevgisi ve Allah'a kavuşma iştiyaki, Allah yolunda öldürülmeyle büyük kurtuluşu
ümit etme dolayısıyla kendilerinin dönmeyeceklerine dair ka-naatlarında
düşmanla karşılaştıklarında kılıçlarının kınım kırarlardı.Seleften
bazılarından şu nakledilmiştir. Müc^hid olarak çıktılar. İki topluluk görüp saf
tuttuğunda, şeytan ona gelip ona hanımını; güzelliğini hatırlatıp, zevcesini
onun kalbine sevdirip firakını ona kerih gösterir. Ona hayatının refahını ve
malının çokluğunu hatırlatır. Ona (o kadar sokulup) soyar ki; nerede ise
karşılaşmaktan korkar ve kaçmayı düşünür. İşte bu durumda metin ve güçlü
olandan ilahi yardım gelir ve şöyle der:"Ey nefis! Eğer kaçarsan; zevcem
boşanmış, köle ve cariyelerim azat ve malımın tümü de fakir ve miskinlere sadakadır."
Acaba fakirlik içinde ve zevcenin firakında bir hayat hoşuna gider mi? Bunun
üzerine nefsi ona şu cevabı verdi:"O zaman dönmek istemem.
O:"Öyleyse ilerle (gel)" der.Sana şu vesveseyi de verebilir:"Sen
öldürülürsün. O takdirde senden sonra çocukların fakir, ehlin de muhtaç kalır.
O zaman malım onlara bırak ve onu infak etme. Onların seni kaybetmeleri musibet
olarak yeter." Bu vesveseyi Allah'a güveni olmayan, Allah'ın kulların
rızıklarma kefil olduğuna ve işlerinin müdebbiri olduğuna kalbinde şek ve
şüphe taşıyan kimse rıza gösterir. Yoksa kim kendisinin rızkın eli üzere
çoluk-çocuğuna ulaşmasında Allah ile onlar arasında (sadece) bir aracı
olduğuna şahitlik ederse, Hatem'ul-Azam[591]'dan
nakledildiği gibi ne hayatta nede mematta onlar nzkıyla ilgilenmez.Hatem
yolculuğa çıkmak ister. Hanımına:"Sana ve çocuklarına ne kadar yeterli
olur. Ki onu seferden önce sana hazırlıyayım." Hanımı:"Ey Hatem
Allah'a yemin olsunki seni rezzak addetmedim, bilakis yiyici/yiyen addettim.
Dilediğin yere git"
384-
Geçmişlerin efdalı ve bu ümmetin eşrefi efendimiz Ebubekir'den rivayet edilmiş:
Rasuhıllah'a (s.a.v.) tüm malını getirdi. Rasulullah (s.a.v.):"Ehline ne
bıraktın?" deyince o şöyle dedi:"Allah ve Rasulunu (bıraktım)[592]
385- Aynı
şekilde O'nun kızı Ümmü'l-Mü'minin Aişe de yapardı. Muaviye'den kendisine gelen
yüzbini dağıtmış geri ondan bir dirhem bile kalmamıştı. Hizmetçisi:"Bize
bir dirhem bıraksaydm onunla et alırdık" demesi üzerine O:"Bana
hatirlatsaydın onu yapardım" demiş.[593]
386- Said b. Abdulaziz der ki: "Muaviye
Aişe'nin borcunu onsekiz bin dinarla giderdi." Bunu Hafız İbni Zehebi
tarihinde zikretmemiş. Onun hattı ile olan aslından naklettim.[594]Selefin
infak etmek ve (malı) biriktirmemekle ilgili haberleri çoktur. Bu babı
uzatacağından bazılarıyla yetiniyoruz:
387-
Rasulullah (s.a.v.) yarın için bir şey saklamıyordu. Bunu İbni Hibban sahihinde
Enes'in hadisinden rivayet etmiş
388-
Taberani Es-Sağir ve Evsafta kendi isnadıyla İbni Mesud'dan rivayet
etmiş.Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah kullarından iki kulu mal
ve çoluk çocukla zengin etti. Biri(si)ne şöyle dedi:"Ey filanın oğlu filan.
O:"Lebbeyk Rabbi ve sadeyk" (Emrine amadım, buyur!) der.
Allah:"Senin mal ve çocuğunu çoğaltmadım mı?" der. Adam:"Evet ya
Rabbi çoğalttın." diye cevap verir. Allah:"Sana verdiğimle ne
yaptın?" diye sorunca. Adam:"Fakirlik korkusuyla çocuklarıma
bıraktım" der. Allah:"Ama sen, eğer ilim bilmiş olsaydın az güler
çok ağlardın. Onların üzerine korktuğun (fakirlik de) başlarına
gelmiştir.Öbür adama: "Ya filanın oğlu filan!" Lebbeyk Rab-bi ve
Sadeyk" (Ey Rabbim buyur! Emrine amadeyim.) der. Allah:"Senin malını
ve çocuğun çoğaltmadım mı?" Adam:"Evet ya Rab" Allah:"O
zaman ne yaptın onlara?" deyince. Adam: "Yolunda infak ettim. Çocuğum
için kendimden sonra senin fazlın (keremin, zenginliğin) a güvendim."
der.Allah:"İlmi buseydin çok güler az ağlardın" der. Senin güvendiğin
ve tutunduğun şey de çocuklarının başına gelmiştir.[595]Bu
kıssa Emir'ul-Mü'minin Ömer b. Abdulaziz'inkine-de benzerlik arzediyor: Ona
ölüm yaklaşınca onbir kişi olan çocuklarım çağırıp toplar. Geride bıraktığı
(malını) da hazırlamalarını ister. Hanımına lazım olanı verdikten sonra geri
kalanı çocuklarına taksim edecek. Her oğula bir dinar düştü. Müslime b.
Abdulmelik:"Ya Emir'el-Mü'minin onların işini bana versene? Onlar eğer
salih iseler, şüphesiz Allah salihleri veli edinir. Yok eğer değillerse ben de
Allah'a isyanda onlara yardım etmem" dedi. Onun ölümünden sonra bir oğlu
yüz üstüne yüz atlıyı Allah yolunda hazırladı. Müslime ise o öldüğünde her bir
çocuğuna on bir clinar bıraktı.
389- Bezzar
hasen bir isnad ile İbni Abbas'tan Ebu Zer'den rivayet etmiştir:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Ya Eba Zer,
benim Uhud kadar altın ve gümüşüm olsa ve onu Allah yolunda infak edersem,
öldüğüm günde ondan bir kirat (araplarda bir ölçü) bırakmamdan daha
sevimlidir." Dedim ki:"Ey Allah'ın Rasulu bir kantar mı?"
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ya Eba Zer! Ben aza gidiyorum sen ise
çok (olan)a gidiyorsun. Ahireti istiyorum sen dünyayı kirat (şeklinde)
istiyorsun."Bana bunu üç kez tekrar etti.[596]Bu
manada Ebu Zer'den sahih ve diğer kitaplarda bir çok imam rivayette bulunmuş.
390- Sahih'i
Müslim'de Ebu Zer'den şöyle rivayet edilmiş: Rasulullah'a (s.a.v.) vardım. O
Ka'be'nin gölgesinde oturuyordu. Beni görünce şöyle buyurdu:"Ka'be'nin
rabbine yemin olsun ki, zarar edenler kendileridir." Ben gelip oturmaya
karar kılmadan kalktım ve:"Ya Rasulallah! Anam babam sana feda olsun
bunlar kimlerdir?" Rasulullah (s.a.v.):"Onlar malları çok olanlardır.
Önüne, arkasına, sağına ve soluna işaretle, ancak şöyle, şöyle ve şöyle yapanlar
hariç. Ama onlar da azdır.[597]
391-
Ahmed'de bunu Ebu Hureyre hadisinden rivayet et[598]mış
392- İbni
Hibban İbni Mesud'un hadisinden rivayet etmiş. Bu tür hadisler gerçekten
çoktur. Burası onların (uzun uzadıya anlatılacak) yeri değildir.[599]Kim
Allah yolunda ifak etmede, Allah'ın vadine güvenir, Allah'a tevekkülü
sağlamlaştırır ve Allah'ın harcadığınım karşılığını vereceğine kesin olarak
inanırsa; efendimiz Ebubekir'in yapığı gibi malının tümünü ifak etmesi ona
zarar vermez. Allah indinde büyüklük olarak ne güzel bir fiildir. Onun ecri ve
sevabı ne kadar çok ve değerlidir. Ona ancak büyük pay sahipleri nail olur.
Ancak kimin tevekkülü zayıf, yakini güçsüz ise, çoluk-çocuğuna biraz mal
bıraksın. Nitekim Kab b. Malik'in:"Malımı Allah ve Rasulune sadaka vermek
benim tev-bemdendir." demesi üzerine Rasulullah (s;a.v.) ona bunu tavsiye
ederek şöyle buyurmuş:
393-
"Malından bir kısmını kendine kaldır. Bu senin için daha hayırlıdır.[600]
394- Yine
aynı şekilde Sa'de'de şöyle demiştir: "Varislerini zengin bırakman, onları
fakir bırakıp insanlara avuç açıp (bir şey) istemelerinden daha hayırlıdır.[601]Şöyle
sorarsan:"Acaba bu Nebi'nin (s.a.v.) onlarda tevekkülün zayıflığını
gördüğüne mi delalet ediyor?" Deriz ki:"Vacip olan bu tür şeylerin
sahabede düşünülmemesidir. Onlar (Allah onlardan razı olsun) bundan
münezzehtir. Göninen şu ki Rasulullah'm (s.a.v.) o ikisine bunu emretmesi,
tevekkülü zayıf kişilerin onları örnek edinmeleri içindir. Çünkü tevekkülü
zayıf olan kişiler zayıflıkları haliyle güçlü olanların fiillerini takip
ederlerse infak ederlerse, ondan sonra pişman olmaları korkusu/endişesi var ki
bu durumda ecirleri ya eksilir veya kaybolur. Rasulullah'm (s.a.v.) sahabesi
yıldızlar gibidir. Kime tabi olursanız hidayeti bulursunuz. Tevekkül ve
yakinde zaafı olan, zikredilene uyarak malının bir kısmını infak eder bir
kısmını (kendine) kaldırır. Tevekkülü güçlü olan da büyük sıddik ve diğer
sahabenin yaptığı gibi dilediği gibi infak etsin.Ancak gücü yettiği halde
infakı tümüyle terketmek işte bu -geçtiği gib- kendi elleriyle kendi nefsini
tehlikeye atmaktır. Bunda hiçbir surrette ruhsat yoktur."Allah hakkı
söyler ve (doğru olan) yola yöneltip ile-tir (Ahzab: 33/4):
395- Ebu
Said el-Hudri'den rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v.) beni Lehyan kabilesine
bir müfreze göndererek,
"Her ki kişiden
biri çıksın sevabı aralarındadir.[602]
Buyurmuş. Başka bir lafızda;
396- "Her
iki adamdan biri çıksın' Sonra oturana:"Çıkanın ailesi ve malı hakkında
hanginiz hayırla yerini tutarsa çıkanın yarı ecri kadar ona da verilir.[603]Buyurdu.
Müslim rivayet etmiş.İmamEbubekir b. el-Munzir derki:"Bu hadiste cihadı
kifayetli bazı insanların getirmesi halinde bunun farziyetinin diğerlerinden
sakıt olacağına delil vardır.
397- Zeyd b.
Halid b. el-Cuheni'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet
edilmiş:"fler kim gaziyi teçhiz ederse o da gaza etmiş olur ve her kim bir
gazinin ailesi hakkında hayırla onun yerini tutarsa muhakkak ki gaza etmiş
olur.[604]Buhari ve Müslim
398- Yine
ondan rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:Kim bir oruçluyu
yedirirse ona oruçlunun ecri kadar ecir vardır. Onun ecrinden de eksilme
olmaz. Kim Allah yolunda bir gaziyi teçhiz ederse onun ecrinden bir şey
eksilmeden ona da aynısı vardır.[605]Tirmizİ,
Nesai, İbni Mace ve İbni Hibban (sahihinde) rivayet etmişler.
399- Ancak o
şöyle demiştir:Kim Allah yolunda bir gaziyi teçhiz ederse veya ailesinde ona
halef olursa (yerini tutarsa) onun ecri kadar ona da yazılır. Öyleki gazinin
ecrinden bir şey de eksilmez.[606]
400- Ömer b.
Hattab dan rivayet edilmiş. Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
işittim:Kim Allah yolunda savaşan bir gaziyi mükemmel bir biçimde teçhiz
ederse, o gazi ölünceye veya (savaştan) dö-nünceye kadar (kazandığı) sevabın
bir misli onu teçhiz eden kimseye olur.[607]Hadisi
İbni Mace ve İbni Hibban (Sahih'inde) rivayet et-, miş.
401- Zeyd b.
Sabit'ten Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:"Kim
Allah yolunda bir (savaşan) gaziyi teçhiz ederse onun ecri kadar ona da
vardır. Kim gazinin ehline hayırla halef kalır ve onun (gazinin) ehline infak
ederse (yine) onun (gazinin) ecri kadar ona da ecir vardır.[608]Taberani
Evsat'ta rivayet etmiş, ricali sahih'in ricalidir.
402- Muaz b. Cebel'den rivayet edilmiş. Rasulullah
(s.a.v.) Şöyle buyurmuş:"Kim bir gaziyi teçhiz eder veya onun ehlinden
hayırla (onun) halefi olursa, muhakkak ki o bizimle beraberdir.[609]
Ahmed ve Taberani bir
adamdan (ismini zikretmemişler) oda Muaz'dan rivayet etmişler.
403- îbni
Asakir İsnachyla Îbn'ul-Hanefiyye[610] den
o da babasından o da Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir:
"Kim umre yapan
birini, savaşan bir gaziyi veya hac eden bir hacıyı teçhiz ederse veya onların
ehlinde onlara halef olursa: onların ecrinden bir şey eksilmeden onların ecri
kadar onlara da vardır."
404- Mücahid
sultan Mahmud (eş-Şehid ile maruftur) kendisinin Kitab'ul-Cihad adlı eserinde
kendi isnadıyla Said b. Sabık'dan Ali b. Ebi Talib'ten o da Rasulullah'dan
rivayet etmiş:"Kim Allah yolunda (savaşan) bir gazinin ev halkına vekil
olur; onlara yeterli olur, insanlara muhtaç olmamalarını sağlar ve vefakar
olursa, Allahu Teala kıyamet gününde (ona) şöyle der:"Beni yediren, içiren,
seven ve bana verene merhaba! Ey melekler şahid olun muhakkak ki kerametimin
tümü ona vacip oldu. Cennete giren hiç kimse yoktur ki Allah'ın ona verdiği
dereceye gıpta etmiş olmasın."İbni Asakir bu tarik ile vicade[611]
olarak rivayet etmiş
405- Muaz b. Cebel'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Kim (savaşan) gazinin zevce ve çocuklarına o (gazadan)
dönünceye kadar halef olurve ihtiyaçlarını karşılarsa Allah onu on bin
hur'ul-lyn ile evlendirir; Her zevcenin yakut ve inciden on bin köşkü var. Her
köşkte onbin hane, her hanede on bin ev var. Her evde inci ve yakuttan taht
var, her tahtın üzerinde bir kız var, şayet onun bilezikleri görünse onun
parlaklık ve ışığı güneş ve aya galebe çalar.[612]Hadisi
Taberani Ahmed b. Abdullah el-İyadi'den... o da Muaz'dan rivayet etmiş.
Gördüğün gibi onda ölçüsüzlük var. Yine de en iyisini Allah bilir.
406-
Şifa'us-Sudur'un sahibi Rasulullah'dan (s.a.v.) şunu zikreder:"Ona
Cebrail gelerek düşmana karşı bir ordu hazırlamasını emretti. Rasulullah da
(s.a.v.) hazırlanmalarını emretti ve onları teçhiz etti. Adamları tek tek
donattı. Ancak En-sar'dan Hudayr adındaki şahsı unuttu, onu teçhiz etmedi. Buna
rağmen orduyla sabrederek ecrini Allah'tan bekleyerek çıktı. Kendisine karşı
yapılan bu fiilin Rasulullah'dan (s.a.v.) bir kızgınlık olduğunu
zannediyordu.Hudayr ordunun sonunda yürümeye başladı. Ayağını her kaldırış ve
indirişinde şunu diyordu:"Subhanallahi ve'1-Hamdulillah'i ve-llah'u-Ekbar
vela havle vela kuvvete illa billah -Ey Rabbim bu ne güzel azıktır"
Allahu Teala Cebrail'i Rasulullah'a (s.a.v.) göndererek ona şöyle dedi:"Ey
Muhammed Allah sana selam gönderdi ve sana şöyle diyor: Orduyu donatıp
azıklarını verdin ve Hu-dayr'i unutup teçhiz etmedin, ona azık vermedin. O ordunun
gerisindedir. Ayrıca Ondan öyle bir konuşma/söz yükseliyor ki göklerin
meleklerini ağlattı. Onu teçhiz etmede acele et."Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.) ona bir elçi göndererek teçhizini ve azık verilmesini istedi.
Gönderdiği elçiye;"Onun sözünün başını ve sonunu hıfz et"
Buyurdu.Elçi ona ordunun arkasında vardı ve şöyle diyordu:"La ilahe
illallah ve'1-Hamdu lillah vellah'u-Ekbar ve subhanallahi vela havle vela
kuvvete illa billah (Allah'tan başka ilah yoktur. Allah'a hamd olsun. Allah en
büyüktür. Allah her türlü eksiklikten münezzehtir. Her türlü güç ve kuvvet
ancak Allah iledir.) [613]Ey
Rabbim bu ne güzel azıktır. Adam'a:
"Bu senin
malzemendir." dedi. [614]O:"Yoksa
Rasulullah (s.a.v.) benden razı (hoşnut) oldu mu?"[615]
Elçi:"Sana kızmadı ki senden razı olsun. Sadece seni unutmuş, Allahu Teala
da Cebrail'i ona gönderip ona seni hatırlattı. Bunun üzerine Hudayr hemen
secdeye kapandı. Sonra başını kaldırdı. Allah'a hamdetti. Ona senada bulundu.
Rasu-lullah'a da (s.a.v.) salvat getirdi sonra da şöyle dedi:"Rabbim beni
Arş'ı üzerinde hatırladı. Allah'ım Hu-dayr'ı unutmadın Hudayri de seni
unutmayacak (biri) kıl."Müellif -Allah onu affetsin- der ki:"Hudayr
hakkında İbni Esir "Sahabede onun zikri var" der.
I
407- Nafi ve
İbni Ömer'den. Rasulullah (s.a.v.) bir ordu gönderdi onun içinde ismi Hudayr
olan bir adam vardı... ve hadisi zikreder. İbni Mendeh ve Ebu Nuaym muhtasar
olarak rivayet etmişler.[616]
Kim gaza için
hazırlanır da onu hastalık v.s. engellerse teçhizatını başkasına onunla
savaşması için vermesi lazım. Rasulullah'ın (s.a.v.) şu hadisinden
dolayı:"Kim Allah yolunda (savaşacak) bir gaziyi teçhiz ederse muhakkak
ki gaza etmiş olur." (397'de geçti.)
408- Enes b.
Malik'ten Eşlem kabilesinden bir genç: "Ey Allah'ın Rasulu! Ben gaza etmek
istiyorum ama
yanımda hazırlık
tutacak (teçhiz için) bir şeyim yok." dedi. Rasulullah
(s.a.v.):"Filana git. Çünkü o hazırlık tutmuş da hastalanmıştı."
buyurdu.O da giderek: Rasulullah (s.a.v.) sana selam ediyor; ve yaptığın
hazırlığı bana vermeni söylüyor" dedi. O da:"Ey filan hanım! benim
yaptığım hazırlığı buna ver! Ondan hiçbir şey saklama! Allah aşkına ondan bir
şey saklama kİ, sana onun hakkında bereket verilsin" dedi.
409-
Beyhaki'nin rivayetinde ise Rasulullah (s.a.v.) ona şöyle demiş:"Ona git.
Ona "Rasulullah (.a.v.) sana selam ediyor ve bana onunla hazırlanacağım
şeyi vermeni emrediyor... dedi.
410- Ahmed
ricali sika olan bir isnad ile Cebel b. Harise den rivayet etmiş. Rasulullah
(s.a.v.) savaşmayacağı zaman silahını Ali veya Üsame'ye verirdi.
411- Müslim
Sahih'inde Bureyde b. Husayp'dan[617] rivayet
etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Mücahidin kadınlarının
(evlerinde) oturan erkeklere hürmeti, annelerinin hürmeti gibidir, (evinde)
oturanlardan bir erkek, mücahidlerden bir adama ailesi hususunda halef olur da
onlar hakkında kendisine hıyanet ederse kıyamet gününde durdurular da onun
amelinden dilediğini alır. Ne zannediyorsunuz?![618]Bu
hadis sayılmayacak sayıda ve bir grup sahabeden rivayet edilmiş. Allah en iyi
bilendir.Ebu Abdillah el-Halimi der ki: Bu -ki en eyisini Allah bilir-
mücahidin (evinde) oturan üzerinde hakkının büyük oluşundandır. Çünkü o, ona
(mücahide) vekil oldu. Mücahidin cihadıyla onun üzerindeki (cihada) çıkma
farziyeti sakit oldu. Bununla birlikte mücahid onu canıyla korudu, canına ona
bir kale bir kalkan yaptı. Dolayısıyla komşuya hıyanetin uzak olan hıyanetten
daha büyük olduğu gibi mücahidin ehli hususunda hıyanet etmek de komşunun
ehlin(hu-susun) da hıyanet etmekten daha büyük (günah) tür. Yinede en iyi
bilen Allah'tır.[619]
412- İmam
Ahmed, İbni Ebi Şeybe, Hakim ve başkaları Abdullah b. Muhammed b. Ukayl
tarikiyle Abdullah b. Sehl b. Hanif'ten rivayet etmişler. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir mücahide, zorluk anında bi gaziye,
yahut köleleğinde bir mükatibe (efendisiyle hür riyetinin bedelini ödemek
kaydıyla anlaşma yapan köledir.) yardım ederse, O'nun gölgesinin dışında
gölgenin olmadığı günde Allah onu gölgelendirir.[620]
413- Ebu
Said el-Hudri'den rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) söyle buyurmuş:"Kim
bir gaziyi işitir de ihtiyaçlarından bazısında ona yardım etmek için, veya bir
müddet onu yüreklendirmek için yahut ona selam vermek için ona (doğru) kalkarsa,
o anasından doğduğu gün gibi günahlarından çıkmış (temizlenmiş) olarak kalkar
ve o kıyamet gününde şehitlerle beraber onun arkadaşı/refiki olur. Kim
(savaşan) bir gaziyi mükemmel bîr biçimde teçhiz ederse, ölünceye kadar onun
ecri kadar ona ecir olur. Kim Al lah'ın isminin anılacağı bir mescit yaparsa,
Allah on cennette bir ev yapar."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiştir.
414- İbni Asakir Amr b. Zurare'den... oda İbni Ab
bas'tan rivayet etmiş. O şöyle der:"Kim Allah yolunda bir atı(m teçhizini)
omuzuna alır ve bunu sürdürürse, bu at olduğu müddetçe canı ve malıyla Allah
yolunda çıkan kişinin ecri gibi ona da ecir yazılır. Kim Allah yolunda bir
kılıç verirse, kıyamet günü yaratıkların başında bu kılıç uzun bir dille
gelerek şöyle der:"Dikkat edin! Ben filanın oğlu filanın kılıcıyım. Ben
kıyamete kadar onun için cihad ettim. Kim de Allah yolunda bir elbise verirse,
Allah ona her gün bir dünva rengini alan cennet elbisesinden bir elbise
verir."
415-
Şifa'us-Sudur'da Kab'ul-Ahbar'dan nakledilmiştir. O şöyle demiş:"İyilik;
(maruf)tan hiçbir şeyi hakir (küçük) görmeyin. Şu gerçek ki bir adam Allah
yolunda borç olarak verdiği bir iğne ile, Allah yolunda yardımda bulunduğu
sepetle bir kadın ve yine Beyt'il-Makdıs'in yapımında kullanılmak üzere
yardımda bulunduğu balyozla bir kadın cennete girdi."
416- Yahya
b. Amrb. Seleme'den o da babasından o da İbni Mesud'dan rivayet etmiş. O şöyle
demiş:"Allah yolunda bir kamçıyla yardımda bulunmam (kamçıyla
yararlandırmam) bana hac üstüne hac yapmaktan daha sevimlidir.[621]İbni
Mübarek ve İbni Ebi Şeybe rivayet etmiş.
417-
Taberani'de rivayet etmiş. Ancak o şöyle der: "Abdullah şöyle diyordu:
"Allah yolunda
bir kamçı hazırlaman bana hac ardından başka bir hac yapmaktan daha sevimlidir.[622]
418- Ömer b. Hattab'dan rivayet edilmiş.
Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim (savaşan) bir gazinin başını
gölgelendirirse Allah kıyamet gününde onu gölgelendirir. Kim Allah yolunda bir
gaziyi teçhiz ederse, ölünceye veya dönünceye kadar onun ecri kadar ona da ecir
var. Kim Allah için, Allah'ın adının zikredileceği bir mescit yaparsa, Allah
onun için cennette bir köşk/ev bina eder.[623]Bunu
İbni Ebi Şeybe, İbni Mace, İbni Hibban, Beyhaki ve onun şeyhi Hakim rivayet
etmiş ve (Hakim) "isnadı sahihtir" demiş.
419- İbni Münzir el-Evsat'ta Rasulullah'm (s.a.v.)
şu hadisini rivayet eder."Kim bir gazinin başını gölgelendirirse, o (gazi)
dönünceye veya ölünceye kadar onun ecri kadar ona da ecir vardır."
420- Ebu
Umame'den rivayet edilmiş. Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Sadakaların
en hayırlısı, Allah yolunda kıl çadırı vererek mücahidi gölgelendirmek, Allah
yolunda (mücahidin hizmetine) bir hizmetçi vermek ve yine Allah yolunda bir
aygır vermektir."Tirmizi rivayet etmiş ve "Hadis hasen ve
sahihtir" der. Hadisin anlamı şudur:"Kim bir mücahidi çadırla
gölgelendirir, karşılıksız ona bir hizmetçi verirse veya aygır bir deve verirse
işte bunlar en faziletli sadakalardır.[624]
421-
Cabir'den Rasülullah (s.a.v.) gaza etmek istedi ve şöyle buyurdu:"Ey
muhacir ve ensar topluluğu! Sizin kardeşlerinizden öyleleri vardırki onların
ne malı ne de aşiretleri var. Sizden her biri onlardan bir iki tanesini yanına
alsın. Bizim sizin develeriniz gibisnden başka da bineceğimiz devemiz yoktu.
İki veya üç kişiyi yanıma aldım.[625]Ebu
Davud ve Hakim rivayet etmiş. Hakim 'isnadı sahihtir" demiş.
422- Adiy b.
Hatem'den rivayet edilmiş der ki:"Ey Allah'ın Rasulu hangi sadaka daha
hayırlıdır." dedim. Rasulullah (s.a.v.):"Allah yolunda kişinin
arkadaşlarına hizmetidir." Buyurdu."Ey Allah'ın Rasulu bundan sonra
hangi sadaka daha hayırlıdır?" dedim. Rasulullah:"Adamın Allah
yolunda arkadaşlarını gölgelendirmek için yaptığı evdir."
Buyurdu."Bundan sonra hangi sadaka daha hayırlıdır?" dedim. Rasulullah
(s.a.v.):"Arkadaşını Allah yolunda taşıyacak bir atı ödünç
vermektir." buyurdu.[626]Said
b. Mansur Sunen'inde zikretmiştir.
423-
Hakim'in lafzı şöyledir:"Adiy b. Hatem'den rivayet edilmiş. O
(Rasulullah'a (s.a.v.):"Haneği sadaka daha efdaldır" sormuş.
Rasulullah (s.a.v.):"Allah yolunda bir kulun hizmeti, çadırla gölgelendirme
veya Allah yolunda aygırı vermedir." buyurdu.Hakim isnadı sahihtir der.[627]
424-
Süleyman b. Ömer'den ona şunun ulaştığı nakledilmiştir.:"Üç şey vardır
ki, onlardaki ecri hiç kimse bilmez Allah yolunda hizmet eden, Allah yolunda
(gazileri) gölge lendiren ve atını borçla veren kişi."Bunu Said b. Mansur
bu şekilde sahih bir isnau'lie rivayet etmiş.[628]
425- Şeddad
b. Evs'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim (savaşan) bir gaziye
bir yemek takdim ederse, Allah onun için cennette bir sofra hazırlar. O
sofradan cin ve insanlar doyar. Kim (savaşan) bir gaziye bir su verirse, ona
Firdevs'te bir nehir verilir; eni doğu ile batı arası kadardır. İki yakasında
hurilerden zevcelerin olduğu inciden kubbeler vardır. Kim (savaşan) bir gaziye
bir nafaka veya en küçük bir iyilikle iyilik ederse, günahlarından anasından
doğduğu gün gibi çıkar. Allahu Te-ala ona şöyle der:"Beni veli edindiğin
gibi sana müjdeler olsun. Veli (yardımcı, dost) olarak Allah yeter."Bunu
Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.
426- Aynı
şekilde Selman'i Farisi'den zikretmiş Rasulul-^ lah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Kim Allah yolunda on iki kişiye hizmet ederse anasının onu
doğurduğu gün gibi günahlarından çıkar. Arkadaşlarından yediyüz sene önce
cennete girer. Kim arkadaşlarına bir tulum su içirirse anasının ona doğurduğu
gibi günahlarından çıkar. Kim Allah yolunda bir adamın susuzluğunu giderirse,
kıyamet gününde o ve onun şefaatinden yetmişbin kişi Muhammed'in (s.a.v.)
havuzuna gelirler."Rasulullah'ın (s.a.v.) ashabı sefere çıktıklarında, en
faziletlisi hizmete koşardı. Bunu kaçırdığında ezana koşardı.
427-
Muaz'dan zikretmiş:"Allah yolunda dostlarıma (yoldaşlarıma) tabi olup
çul/keçe/larmı tamir etmem, bineklerine su vermem bana birinci hacdan sonraki
on hacdan daha sevimlidir."
429- Damra
b. Habib[629]ten Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Kavmin en fazla ecirlisi onlara hizmet edendir.[630]
Said b. Mansur rivayet
etmiş.
430-
Abdullah b. Amr'dan. Şöyle der:"Kim Allah yolunda arkadaşlarına hizmet
ederse, onun o insanlardan her birinden ecirden bir kırat (Irak'lılara ve
Mekke'lilere göre değişen bir Ölçü. Müt.) kadar üstünlüğü var.[631]İbni
Mübarek İbni Lehia'dan (o da mevkuf olarak) rivayet etmiş.
431- Musa b.
Uley b. Rebah, o da babasından: "Rasulullah (s.a.v.) arkadaşına hizmet
eden kişi gördüğünde ona dua ederdi.[632]İbni
Mübarek mürsel ve sahih bir isnad ile rivayet etmiş.
432- Ebu
Kulabe'den "Rasulullah (s.a.v.) seferde ashabını birbirinin yol arkadaşı
yapardı. Onlardan bir tanesinde ben de vardım. Onlar kendi aralarında bulunan
bir adamı dövmeye başladılar. Ve:"Ey Allah'ın Rasulu! Onun benzerini
görmedik. Konakladığımızda namaz kılar, yolculuğa başladığımızda (Kur'an) okur
ve devamlı oruç tutar(dı)." dediler. Rasulullah (s.a.v.):"Bakime
yeter?" Bizler:"Bize (yeter)" dedik. Tekrar:"Bu kime
yeter" Biz yine:"Bize (yeter)" deyince. Rasulullah
(s.a.v.):"Tekiniz ondan daha hayırlısınız" buyurdu.[633]İbn'ul-Mübarek
rivayet etmiş. Hadis mürsel ve isnadı da sahihtir.Hadiste geçen "içlerinde
bulunan bir adamı medhettiler" cümlesindeki "yehref'u-yehrefune"
Birini uzun uzadıya övmektir. Atasözünde "Tanımadan övme
(tehref'u)"Harevi ise şöyle der: El-Herefu (övme); tanımadan bir adamı
övmektir. Eğer (övme) bilgi ve tanıma neticesindeyse bu "Haref"
olmaz.
433- Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Allah yolunda (savaşan) gazilerin en hayırlısı onlara hizmet
edendir. Sonra onları haber getirendir. Allah indinde özel bir yere sahip olan
ise oruçlu olanıdır. Kim Allah yolunda arkadaşlarının susuzluğunu bir tulum su
ile giderirse onlardan yetmiş yıl önce veya yetmiş derece ile cennete girer.[634]Taberani
rivayet etmiş. Aynı tarikle İbni Asakir de rivayet etmiş ve "(Hadis)
gariptir" demiş.
434- Sultan
Nuruddin kitabında kendi isnadiyla Enes Malik'ten rivayet etmiş. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Kim mücahidlere
bir gün hizmet ederse onun Allah indinde on bin senenin sevabı olur."
435- Şifa'us-Sudur'da zikredilmiş. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir kavme hizmet ederse onlardan
her birinin ecrinden ona kirat ecir var. Onların ecrinden de birşey eksilmez.
Gazilerin en efdalı onlara hizmet eden ve bineklerini güdendir."
436- Der ki:
Başka bir hadiste:"Gazilerin en efdalı onlara hizmet edeni, sonra
bineklerini güden, sonra da müezzinleridir."
437-.RasuluIlah
(s.a.v.) arkadaşlarına yemek hazırlamakta olan, terleyip ateşin ısısından
eziyet gören bir adama rastladı/uğradı. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bundan sonra cehennemin ateşi ona değmez." Yunus es-Sehhak der ki:
Bizden bir yaşlı gaza ettiğinde arkadaşlarına hizmet etmeyi şart koşardı. Biri
başını veya elbisesini yıkamak istediğinde o şöyle derdi:"Bu benim şartı
(koştuğu)m dandır. (Dolayısıyla ben yıkayacağım) Der ki, onun vefatında ve
guslünde hazır bulundum. Onun sağ elinde cennet ehlinden olduğu yazıldığı
görüldü. Bakmaya gittim. Onun etle deri arasında olduğunu gördüm.
438- Muaz b.
Cebel'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim gazinin mektubunu
ehline veya ehlinden ona mektup uîaştırırsa, Allah ona kitabını sağdan verir ve
ona ateşten bir beraat yazar."Beyhaki Şuab'ta Halil b. Abdillah'tan... o
,da İbni Ğanam'dan rivayet etmiş ve "Bu Halil meçhuldür, hadisin metni de
münkerdir" demiş.
439,- Bilal
b. Sad'ten rivayet edilmiş. O da Amir b. Ab-dulkays'i Rum diyarında gören bir
kişididen rivayet etmiş: Amir nöbetleşe bindikleri bir katır üzerindeydi.
Muhacirler de sırayla biniyorlardı. Bilal b. Sa'd der ki:"Gazi olarak
ayrıldığında durup geçen (grup) arkadaşları gözetlerdi. Ona uğrayan bir grup
olduğunda şöyle derdi:Baksanıza! Sizinle bana nefsinizden üç şey vermek üzere
arkadaşlık ediyorum. "Onlar nedir?" dediklerinde şöyle derdi:Sizin
hizmetçiniz olacağım, sizden hiçbiri bu hususta benimle çekişmeyecek. Sizin
müezziniz olacağım yine hiç kimse benimle çekişmeyecek ve gücüm oranında size
infakta bulunacağım. Evet demeleri halinde onlara katilindi. Onlardan biri bu
hususta çekişme göstermişse onlardan başkasına geçerdi.[635]İbn'ul-Mübarek
rivayet etmiş. Onun tarikiylede İbni Asakir rivayet etmiş.Müellif -Allah onu
affetsin- der ki: Selef gaza edici olarak çıktıklarında, onlardan herbiri
arkadaşlarının hizmetinde bulunmak, gücü oranında onlarda sevinci oluşturmak,
gücü oranında onlara infak etmek, gücü yetmediğinde ise onları kendine tercih
etmek için çaba gösteriyorlardı. Bunu yaparkende, bunu Allah için, O'nun
rızasını kazanmak ve sevabına nail olmak için yapıyorlardı.
440- Onların
başkalarını kendilerine tercih etmeleri ile ilgili en acayip (şaşılacak) kıssa
İbn'ul-Mübarek'in Amr b. Said'ten... onundaEbu'İ-Cehmb. Huzeyfeel-Adavi'den rivayet
ettikleri kıssadır. Ebu'1-Cehm[636] der
ki: Yermuk günü (savaşında) az su ile amcamın oğlunu aramaya çıktım. Dedim ki:
Eğer hayattaysa ona su verir, yüzünü de yıkarım. (Gezerken) bi baktım ki çok
şiddetli ses çıkarıyor. Ona"Su vereyim mi?" dedim."Evet"
diye işaret etti. Bu arada bir başkası"Ah!" dedi. Amcamın oğlu ona
gitmemi söyledi. Onun Amr b. As'ın kardeşi Hişam b. As[637]
idi. Ona vardım,"Sana su vereyim mi?" dedim. Bu arada bir
başkasının"Ah" sesi duyuldu. Hişam ona'gitmemi işaret etti. Ona
vardığımıda vefat etmişti. Sonra Hişam'a döndüm o da vefat etmişti. Bundan
sonra amcamın oğluna döndüm o da vefat etmişti. Allah'ın rahmeti onların
üzerinde olsun.[638]
441- Habib
b. Ebi Sabit'ten rivayet edilmiş. Haris b. Hişam[639],
İkrime b. Ebu Cehil[640] ve
Ayaş b. Rabia[641]Yermük günü çıktılar.
Aralandıklarında Haris b. Hişam içmek için su istedi. Ona İkrime
bakınca,"Suyu İkrime'ye ver" dedi. İkrime suyu alınca Ayaş ona baktı.
Bunun üzerine îkrime:"Suyu Ayyaş'a ver" dedi. Ayaş ona su yetişmeden
vefat etti, su diğerlerine de ulaşmadı. Hepsi vefat etti."îbni Mendeh,
Es-Sahabe, Ebu Naim ve İbni Abdi'1-Ber tahric etmiştir.Müellif -Allah onu
affetsin- der ki:"Yermuk savaşı on beşinci yılda vuku bulmuştu. Rum
(Bizanslı)Iar. Yüzbin kimilerine göre de üç yüz bin, müslü-man da otuz
bindi.Allah şana rahmetsin şu halde bile kardeşlerini kendilerini tercih
etmelerine, ihtiyaç hissetmelerine rağmen cömert oluşlarına ve hayatlarına muadil
(denk) şeylerde nefislerinin iyiliklerine bir bak! Elbette Allah'ın rızasını
ve güzel sonucu hak ettiler, Allah'ım onlara tabi olmayı bize nasip et,
rızanın mahallinde ve bağışlamanın menzilinde bizimle onları bir araya getir
ey Keremli'lerin en keremlisi.
442- İbni
Abbas'dan Rasulullah (s.a.v.) bir ordu hazırlayıp onları yönlendirdiğinde
onlarla beraber Baki'a kadar yürüdü. Sonra şöyle buyurdu"Allah'ın adıyla
gidiniz/çıkınız, Allah'ım onlara yardım et.[642]Hakim
İbni İshak tarikiyle rivayet etmiş ye "isnadı sahihtir" demiş.
443-
Abdullah b. Yezid el-Hatmi'den Rasulullah (s.a.v.) bir orduyu uğurlayıp veda
tepesine geldiğinde şöyle dedi:"Dininizde, emanetinizde ve amellerinizin
sonunda ve akıbetinde Allah'a emanet olun.[643]
İbni Asakir rivayet etmiş.
444- Ebubekir es-Sıddık'dan O bir orduyu uğurlayıp
onlarla yürüdü ve sonra şöyle dedi:"Kendi yolunda ayaklarımızı tozlatan
Allah'a hamd olsun." Bir adam:"Onları ancak uğurladık" deyince,
O:"Biz onları teçhiz ettik, uğurladık ve onlara dua ettik."İbni Ebi
Şeybe ve Beyhaki rivayet etmiş.
445-
Ebubekir Şam'a bir ordu gönderdi. Uğurlamak için onlarla beraber çıktı. Kendisi
yürüyordu. Ona:"Ey Allah'ın Rasuliinün halifesi (bineğe) bin"
demeleri üzerine O:"Allah yolunda adımlan addediyorum." dedi.[644]
446- İbni
Asakir Yahya b. Said'ten rivayet etmiş. Ebu-bekir Şam'a ordular gönderdi. Yezid
b. Ebi Süfyan[645]ile yürümek için çıktı.
Yezid bu ordunun dörtte birinin komutanıydı. Yezid Ebubekir'e:"Ya sen
bineceksin veya ben ineceğim" deyince, Ebubekir:"Ne sen ineceksin ne
de ben bineceğim şu adımlarımın Allah (uğrunda) yolunda olmalarını diliyorum.
447-
Mücahid'ten ben gazaya çıktım. İbni Ömer'i uğurladık. Bizden ayrılmak
istediğinde şöyle dedi:"Size verebileceğim hiçbir şey yanımda yoktur.
Lakin Ra-sulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Şüphesiz Aliahu
Tealaya birşey emanet bırakılırsa O, onları korur. Ben de dininizi, emanetinizi
ve amellerinizin neticelerini Allah'a emanet ediyorum.[646]Bunu
Beyhaki ve Nesai rivayet etmiş:Ebu Said el-Hudri'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Her kim gaziyi duyar ihtiyaçlarından bazılarım gidermek onu
uğurlamak veya ona selam vermek için kalkarsa, anası onu doğurduğu gibi
günahlarından çıkmış olarak kalkar. O kıyamet gününde şehitlerle beraber onun
arkadaşı olur.Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretti. Daha önce bu hadis
448- Yine
aynı şekilde İbni Abbas'dan mevkuf olarak rivayet etmiş:"Gaziyi uğurlayan
kişinin karşılaşacağı (ecir) yetmiş kattır. En düşüğü bağışlanmadır. Onunla
Halil'ur-Rah-man'ı sıdk (doğruluk) makamında bir araya getirir. "Gaziye ne
var?" denildiğinde şöyle cevap verdi: "Heyhat! Heyhat! Allah'ın onlara
vereceği sevaptan bilgi kesiktir."
449- Yine
Ebu Hureyre'den mevkuf olarak:"Kim dostuna benimle şu gaziyi uğurlamaya
gidelim dese Allah arşının üzerinde şöyle der: (Bunu) söyleyen ve kendisine
söyleyene müjdeler olsun."
450- Sehl b. Mu az Basın'dan Rasululah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Mücahidi Allah yolunda uğurlayıp, gidişinde veya dönüşünde
(yahut sabah veya akşamın bir müddetinde) eşyasına göz-kulak olmam bana dünya
ve içindekilerin-den daha hayırlıdır."Hadisi İbni Mace, ibn'il-Münzir
(El-Evsat'ta) Hakim, Beyhaki rivayet etmiş. Hepsi de Yahya b. Eyyub'un babasından
olan tarikle rivayet etmişler. Hakim "isnadı sahihtir" der.[647]
451-
Süleyman b. Mehran Ali b. Ebi Talib'ten. O şöyle der:"Adam Allah yolunda
gaza edici olarak çıkıp ehliyle vedalaşır onlar da onunla vedalaşirsa, Allah
meleklere karşı onunla övünür ve şöyle der:"Şu kuluma bakınız. O ehliyle
ehlide onunla Allah'ın rızası uğruna vedalaşıyoruz. Sizi şahit tutuyorum,
muhakkak ki onu bağışladım. Günahları da kapısı üzerinde bir köprü olur. Anası
onu doğurduğu gün gibi o da günahlarından çıkar."Bunu Şifa'us-Sudur'da
zikretmiş. Hadis mevkuftur. Çünkü Süleyman Ali'ye ulaşmamış.
452- Yine
aynı şekilde Ebu Umame'den zikretmiş: "Adam gaza için ehliyle vedalaşırsa,
Allah onun günahlarını silecek (bir) melek gönderir. Onu kapının eşiğinde
bekler. Çıkmak için ayağını attığında Allah da onu günahlarından çıkarır. Ona
hac veya umre eden kişinin ecrini verir. Okuduğu her bir ayet için onu bağışlar
ki bu bir gecenin kıyamından ve bin günün orucundan daha hayırlıdır."
453- Yine aynı
şekilde Kab'tan.nakletmiş:"Allah meleklere karşı ehli ile vedalaşan,
onlara ağlayan onların da ona ağladığı gazi ve silahıyla övünür, onların
ağlamalarına ev ve duvarlar da ağlar. Onlara rahmet bürünüp hepsini kaplar.
Evinden çıktığında yılanın kavından çıktığı gibi onların tüm günahlarından
çıkarlar."Mesele: Muğni'nin sahibi Ahmed der ki:"Adam çıktığında
uğurlanır, (ancak onun dönüşünde) onu karşılamazlar. Ebu Abdullah -yani Ahmed-
(Ebu'l-Saiğ'4 çarıkları ellerinde olduğu halde uğurladı. O bununla Allah
yolunda ayaklarının tozlanmasını isteyen Ebubekir'in fiiline ittibaan
yapardı.Müellif der ki:"...(dönüşünde) karşılanmaz" sözü Sahih'i
Buhari'de geçenden (rivayetlerden) dolayı üzerinde durulmamıştır.
454- Sail b.
Yezid şöyle dedi:"Hatırlarım çocuklarla beraber Rasulullah'ın (s.a.v.)
Tebük seferinden dönüşlerinde onları karşılamak üzere veda tepesine çıkmıştık.[648]Ebu
Davud'da rivayet etmiş onun lafzı ise: 455- Rasulullah (s.a.v.) Tebuk
gazasından dönünce insanlar onu karşıladı. Ben de çocuklarla birlikte veda
tepesinde onu karşıladım.[649](Ebu
Davud) Bunu Kitab'ul-Cihad'ta zikretmiş ve "karşılama" başlığım
koymuş. Buharı "Gaziye Karşılama Babı" diye başlık atmış.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar
hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında
sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah
yolunda her ne infak ederseniz, size eksiksiz olarak ödenir ve siz haksızlığa
uğratılmazsınız." (Enfal: 21/60)"Soluk soluğa koşan (at)lara
andolsun."(Adiyat: 100/1)
456- Ebu
Abdillah el-Halimi der ki:"İbni Abbas, ondan sonra da İkrime, Mücahid,
Atiyye, Ebu'd-Duha ve Katade,"Soluk soluğa koşan (at)lara..." ve sonraki
ayetlerdeki ayetlerde geçen kasem (yemin)in; üzerinde ve kendisiyle düşmana
saldıran atlar olduğu görüşündeler.[650]Bilki
atların bir çok fazileti var:
1- Kim Allah
yolunda cihad niyetiyle at edinip bağlarsa; onu açlığı ve tokluğu, susamışlığı
ve susuzluğunun giderilmesi bevli ve tersi, yediği içtiği ve attığı adımların
sayısınca kıyamet günü onun terazisinde iyilikler olur:
457- Ebu
Hureyre'den Rasululah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kim Allah yolunda O'na
iman ederek ve va'dini
tasdik ederek bir at
beslerse; onun tokluğu su içmesi, bevli ve tersi kıyamet gününde onun mizanında
(iyilikler) olur."Buhari ve başkası rivayet etmiş.[651]
458-
Şifa'us-Sudur'un sahibi Abdullah b. Süleyman nakletmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöle
buyurmuş:"Ameli az olan, Allah yolunda bir at bağışlasın. Muhakkak ki onun
tokluğu, susuzluğunun gitmesi, bevli, tersi ve kılları kıyamet günü onun
mizanında iyilikler olurlar."
459- İmam Ahmed iyi bir isnad ile Abdullah b. Mesud'dan
rivayet etmiş. O da Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet
etmiş:"Üç (çeşit) at vardır: Birisi Rahman, birisi, insan ve birisi de
şeytan içindir. Rahman için olan at; Allah Azze ve Celle yolunda bağlanılan
attır. Onun yemi, bevli ve tersi iyilikler olur. Şeytan atıda üzerinde kumar oynayan
ve rehin ile bahis edilen (veya yanşan) attır. Onun yemi, bevli ve tersi
iyilikler olur. Şeytan (doğuracağı yavrudan) iltimas eder, bu fakirlikten (onun
için) bir perdedir.[652]
460- Yine
aynı şekilde Sahih'in ricali olan bir sened ile Ebu Amr eş-Şeybani'den o da
Ensar'dan bir adam, o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş:"At üç
(çeşit) tür. Birisi adam onu Allah yolunda bağlar. Dolayısıyla onun parası
ecirdir, binilmesi ecirdir, onun borç alınması/verilmesi ecirdir, yemi ecirdir.
Birisi de adam onunla bahse (girerek yarışa) girer: Bunun parası günah, yemi
günah, binilmesi günahtır. Birisi de batni (yavrusu) içindir. Umulur ki
-inşaallah- fakirliğe bir sed/engel olur.[653]
461-
Taberani Habbab b. Eret'ten rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"At üç çeşittir. Rahman için, insan için ve şeytan için at olmak
üzere. Rahman için olan at, Allah yolunda edinilen ve üzerinde Allah'ın
düşmanlarıyla savaşılan attır. İnsanın (kendisi için) olan at da, gebe kalan
ve binilen attır. Şeytan için olan at ise, üzerinde bahse girilen ve (üzerinde)
kumar oynanan attır.[654]
Atların faziletinden
olmasaydı şeref ve büyüklüğü için Rahman Subhanehu ve Tealafa izafe -bu hadisle
ve îbni Mesud'un olduğu gibi- edilmezdi.
462- Bunun benzeri Semura b. Cundup'un sözüdür. O
şöyle demiş:"Ve sonra şüphesiz Rasulullah (s.a.v.) korktuğumuzda, bizim
süvarilerimize Allah'ın süvarileri diye isimlendirdi.[655]
Ebu Davud rivayet
etmiş ve "Ordunun yanında ey Allah'ın süvarileri bininiz! diye nida
etme" babı şeklinde başlık/bap koymuş.
463- Esma b. Yezid668'den rivayet edilmiş.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyrmuş:"Atlar kıyamete kadar onların
alınlarında hayır vardır. Kim Allah yolunda onu bağlarsa ve Allah yolunda
(iyilik) sayarak ona harcamada bulunursa; onun açlığı ve tokluğu, susuzluğu,
suya kanmışlığı, bevli ve tersi kıyamet günü onun terazisinde kurtuluş olur.
Kim de riya, kibir ve şöhret için onu bağlarsa; onun tokluğu ve açlığı, suya
kanmışlığı ve susuzluğu, bevli ve tersi kıyamet günü onun mizanında hüsran olur.[656]
Esma b. Yezid b. Seken el-Ensariyye el-Eşheliyye, Ensar'ın hatibesiydi.
Rasullullah'a (s.a.v.) biat etmiş ve Yermuk'a katılmıştı. Tehzib't-Tehzib:
12/399-400.Ebu Ya'la Abdulhamid b. Behram tarikiyle Şehr b. Havşeb'ten o da
ondan (Esma) rivayet etmiş.Müellif der ki: Bu isnad sahihtir. Bu ve benzeri
hadislerde riya, gösteriş ve Övünme için at beslemenin haram olduğuna ve
kıyamet gününde böyle yapanın cezalandırılacağına açık delil vardır. Ayrıca o
atların tersi, bevli, aç-hğı ve tokluğu, susamışhğı ve suya kanması, ona
binilişi, adımları vs. tüm bunlar da onun mizanında günah olarak gelir. Buna
mukabil kim ihlaslı bir şekilde Allah Teala için bağlarsa tüm bunlar onun
mizanında iyilikler olur.
464- Ebu
Hureyre'den "Ey Allah'ın Rasulu ya atlar." Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Üç çeşittir. Biri adam için günahtır. Bir adam için örtü, bir
adam için de ecir (sevap) tır. Kendisi için günah olana gelince, adam onu riya,
övünme ve İslam ehline düşmanlık için bağlarsa bu onun için günah olur. Kendisi
için örtü olan da, Allah yolunda onu bağlayıp boyunda ve sırtında Allah'ın
hakkını unutmayan adamdır. İşte bu onun için örtü olur. Kendisi için ecir olana
gelince, Allah yolunda ve İslam için (atım) mera veya bahçede bağlayan
kişidir. Bu otlaktan veya bu bahçeden yediği şeyler kadar ona iyilikler
yazılır. Onun tersi ve bevli kadar ona iyilikler yazılır. İpi bırakalıp bir iki
mil şahlanarak koşan bir at yoktur ki onun adımları ve tersleri sahibine
iyilikler yazılmasın. Sahibi onunla bir nehirden geçip sahibi istemediği halde
o nehriden su içmesin ki, Allah içtiği kadar sahibine iyilikler yazmasın.[657]Buharı,
Müslim rivayet etmiş. İbni Huzeyme de sahih'ij de rivayet etmiş, ancak o şöyle
der:
465-
"Atın kendisi için ecir olan; Allah için onu (atı) edinen yine Ö'nun
(yolunda cihad) için onu hazırlayandır. Karnına bir şey girmesin ki sahibine
ecir olmasın, çayırda sahibi onu otlatırsa karnına giren her şey için ona
iyilikler yazılır. Bir iki tur şahlanarak koşarsa onun attığı her adım için
ona ecir vardır. Onu bir nehre götürüp ona su verirse, midesine giren her damla
(su) için ona ecir var."Der ki: "Öyleki bevlinde ve tersinde bile
ecrin olduğunu zikretti.""Atın kendisi için örtü olan ise, iffet
güzellik ve korunmak için edinendir. Onun sırt ve karnının hakkında ve
zorlukla ne de bollukla engellemez. Kendisi için günah olan ise, atı böbürlenme
ve kibir için edinip, onunla insanlara üstün görünen
kişidir.""....Sahibi istemediği halde..." sözü, niyeti olmasada
atın midesine inen herşey için sevap aldığına bir işarettir. Peki bunu kasdeden
ve bunun için onu besleyenin ecri nedir acaba. Faziletli çok olan ne yücedir.
2- Aliah
yolunda kim bir at beslerse (tutup bağlarsa) kıyamet gününde ona bir örtü olur:
466- Beyhaki
de aynısını rivayet etmiş, ancak onda o şöyle demiş:''Vebal olan ata gelince,
insanlara karşı üstünlük için (at) edinendir. Şüphe yok ki, midesine bir şey
indirmesin kî ona (sahibine) vebal olmasın." "Öyleki onun bevlini ve
tersini de zikretti." "Herhangi bir vadide bir tur atmaz ki ona günah
olmasın.[658]
467- Zeyd b. Sabit'ten Rasulullah'dan (s.a.y.)
şöyle buyurduğunu işittim:"Kim Allah yolunda bir at tutup beslese kıyamet
gününde bu onun için kalkan olur."îbni Asakir bunu Muhamed b. Ömer
el-Vakidi -ki zayıftır- tarikiyle tahric etmiş.
3- Kim Allah
yolunda bir at bağlamaya niyet ederse kendisine bir şehidin ecri verileceği
hususunda:
468- Vakidi rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Kim sadık bir niyetle bir at bağlamaya niyet ederse ona
bir şehidin ecri verilir.[659]Ebu
Ubeyde bunu "Kitab'ul-Hayl" de zikretmiş. Mursel-dir.
4- Kim Allah
yolunda bir at bağia(yıp besle)sa gece-gündüz gizliden ve açıktan mallarını
infak eden (ve) onlar için Rabbleri katında bir ecir, onlara korku olmayan ve
üzülmeyenlerden olacaklarına dair:
469- Sehl b.
Aclan'dan, Ebu Umame el-Bahili'den: "Mallarını gece-gündüz, açık-gizli
ifak edenlere Rab-leri katında bir ecir var. Onlara bir korku yoktur ve onlar
üzülmezler de. (Bakara: 2/274) Ayeti ile ilgili şöyle dediğini işittiğini
söyler: "Bunu (infakı) Allah yolunda atlara yapanlardır. Sonra şunu
zikreder:"Kim Allah yolunda riya ve gösterişten uzak bir at bağlasa,
gece-gündüz mallarını infak edenlerden olur."İbni Ebi Şeybe, Süleyman b.
Musa ed-Dımeşki'den rivayet etmiş.[660]
470- Arib[661]'den
Rasulullah'dan:"Mallarını gece-gündüz, açık ve gizliden infak edenler..."Ayeti
Allah yolunda atlara harcama (konusun)da indiğini rivayet eder. Taberani bunu
Said b. Sinan[662]o da Yezid b. Abdullah b.
Urayb (Bu tanınmıyor) O da babasından, o da dedesinden olan tarikle rivayet
etmiş. Bu sened hakkında konuşulmuş.
471- Ebu
Eyyub b. Halid'ten"Allah'a güzel bir borç verecek olan
kimdir?.."(Bakara: 2/245)Ayeti hakkında şöyle der:"Kim Allah yolunda
bir at bağlarsa bu(nunla) Allah'a güzel bir borç vermiş olur."İbni Ebi
Şeybe Musa b. Ubeyde'den ki onda farklı görüşler var- o da tabiinden Ebu
Eyyub'dan rivayet etmiş.[663]
472- Şifa'us-Sudur'da Ubade b. Samit'ten.
Rasulullah (s.a.v.) dan şöyle işitmiş:"At, ipi boyuna dolanmış olarak
(serbest) ve şahlanarak dolaşır, sahibi de yatağında uyur. Onun attığı her
adımda ona ecir düşer. Şu bir gerçek ki, Allahu Teala atları bağlama ve onlara
infak etme hususnda iki ayet indirdi:"Allah'a karşılığını çok artırma ile
kat kat artırğı güzel bir borcu verecek olan kimdir?" (Bakara:
2/245)"Onlar ki, malların gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık
bunların ecirleri Rabbleri kalındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun
olmayacaklardır."
(Bakara: 2/274)
473- Ebu
Kebşe el-Enbari[664]
Rasulullah'ın (s.a.v,) şöyle buyurduğunu rivayet eder:"Hayır atların
alınlarına bağlanmış (düğümlenmiş) Onların sahipleri onlara özen gösterirler.
Onlara infak-ta bulunan, eliyle sadaka vermiş gibidir.[665]Taberani,
İbni Hibban (sahihinde) ve Hakim (sene sahihtir der) rivayet etmiş.
474- Urayb
Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle rivayet eder: "Atlar kıyamete kadar hayır
(ve onlarla ecre) nail olmak onların alınlarına bağlıdır. Sahipleri onlara çok
özen gösterirler. Ona infakta bulunan, eliyle sadaka vermiş gibi olur. Sahibi
için onun bevli, tersi kıyamette Allah indinde cennetin miskinden olur.[666]Bunu
Taberani Kebir ve Esvat'ta rivayet etmiş.
475- Sehl b.
HanzaIiyye[667]'den Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Allah yolunda bir ata nifak eden, eliyle devam sadaka
veren kimse gibidir.[668]İbni
Ebi Şeybe, Ebu Davud ve Ebu Avane rivayet etmiş.
476- Ebu
Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kıyamete dek hayır
atların alınlarındadır. Ona in-fak yapanın misali, sadakada mütekeffif olan
gibidir." Muammara:"Mütekeffif kimdir?" dedim. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle dedi:"Mütekeffif iki eliyle miskinlere sadaka veren kimsedir."Ebu
Ya'la ve Taberani (ricali de sahihin ricalidir) İbni Münzir (Evsafında) ve İbni
Hibban (Sahih'inde) rivayet etmiş."Allah yolunda bir bağla(yıp besle)yen
saim (oruçlu) ve kaimin ecri gibi ona ecir var." da o (hadiste)ndan-dır.[669]
477- Vakidi'den
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kim Allah yolunda bir at bağlasa ona
devamlı oruçlu tutan, geceleri sürekli kıymada olan (kaim) eliyle (sürekli)
sadaka verenlerin ecri vardır. Atma infakta bulunan da böyledir."Ebu
Ubeyde bunu "Kitab'ul-Hayl" de rivayet etmiş. Ancak hadis muaddal ve
zayıftır.
5- Onların
Sahiplerine, onlara infak ve hizmet ettiklerinde Allah (da) onları yardımla
destekler:
478-
Cabir'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Atlar kıyamete dek
alınlarında hayır (ve onlarla ecre) nail olmak vardır. Ehli(ne) (onları
bağlayıp bakımlarını yapanlar) yardım olunurlar. Perçemlerini okşayıniz, onunla
bereket dileyiniz. Onlara gerdanlık takınız. Onlara çalgı telini (kirişini)
takmayınız.[670]
Âhmed iyi bir isnad
ile zikretmiş.
6- Kıyamete
kadar dünya ve ahiretin (en) hayrı atların alınlarına (bağlı) olduğuna dair:Bu,
geçen bazı hadislerde geçti. Atlara hayrın galabe çalmasından dolayıdır ki
araplar atlara hayır demişlerdir. Kur'an'da da bu şekilde nazil olmuştur. Allah
Subhanehu ve Teala Süleyman'ın (a.s.) kıssasından bahsederken şöyle
buyurur:"...Gerçekten ben, hayır (at) sevgisini Rabbimî zikretmekten
dolayı tercih ettim.. (Sa'd: 38/32)Buradaki hayırdan kasıt atlardır.
479-
Cabir'den, Derki:"Rasulullah'in (s.a.v.) atının perçemini parmaklarıyla
örüp şöyle buyurduğunu duydum:"Atlar kıyamete kadar alınlarında
(bağlı)dir. (Ahiret-te) ecir ve (dünyada) ganimet.[671]Müslim
rivayet etmiş.
480-
Huzeyfe'den. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Koyunlar berekettir.
Develer sahiplerine izzet verir.Atlar kıyamete kadar perçemlerinde hayır var
(düğümlenmiş) kölen senin kardeşindir, ona iyilikle davran. Onun (işte) mağlub
düştüğünü görünce ona yardım et.Bezzar Hasan b. Ammar'a tarikiyle rivayet
etmiş-[672]
481-Urve b.
Ebi'l-Cadden [673]Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Atların alınlarına kıyamete kadar hayır (ahirette) ecir ve (dünyada)
ganimet düğümlenmiştir.[674]
Buharı ve Müslim rivayet etmiş.
482- Buharı
şunu da eklemiş: Şebib b. Ğarkede'den . O der ki:"Onun yani Urve'nin
evinde yetmiş deve gördü.[675]
Kurtubi ve başkaları "Urve el-Bariki'nin cihad için hazırlanmış yetmiş
atı vardı" demişler.[676]
483- îbni
Ömer'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Atlar kıyamete kadar alınlarına
hayır düğümlenmiştir."[677]
Buhari ve Müslim rivayet etmiş.Müellif der ki: "Bu hadis sahabeden bir
cemaatten mer-fu olarak -geçenler hariç- rivayet edilmiş. Onlardan bazıları
şunlardır:
484- Ali b.
Ebi Talib.[678]Abdullah b. Mesud. Onun
hadisi gelecektir.
485-Abdullah
b.Amr.[679]
486- Ebu
Zer.[680]
487- Ebu'Said
el-Hudri.[681]Enes b. Malik. Bunun
hadisi İlerde gelecek.
488-Berab.
Azib.[682]
489- Ebu
Umame el-Bahili.[683]
490- Suvade
b. Rabi,[684]
491-Muğireb.
Şu'be.[685]
492- Seleme
b. Nefil.Atabe [686]b.
Ab es-Silmi'nin rivayeti ilerde gelcektir.
6- Atlar,
kadınlardan sonra Rasuluüah'a (s.a.v.' sevimli şeyler olduğuna dair:
493- Makıl
b. Yesar'dan der ki:"Rasulullah'a (s.a.v.) hiç bir şey atlardan daha
sevimli değildi. Sonra dedi ki:
"(Allah'ım) affına
sığınırım. Kadın (hariç).[687]
Ahmed rivayet etmiş. Ricali sikadm. Nesai'de rivayet etmiş ancak o şöyle der:
494-
Rasulullah'a (s.a.v.) kadınlardan sonra atlar kadar ona hiç bir şey sevimli
değüdi." Bu hadisten dolayı Rasulullah'a (s.a.v.) iktida babından ister
kendisinin, ister başkasının olsun atları sevmek her müslüman için sünnettir.
7- Onlar
(Atlar) kendilerini sahiplerine sevdirmeleri çin Allah'a dua ederler:
495- Ebu
Zer'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Hiçbir arap atı yoktur ki
seher vakti şu kelimelerle dua etmesi için kendisine izin
verilmesin:"Allah'ım! Ademoğullarmdan beni dilediğinin mülkü eyledîn ve
beni onun malı kıldın. O halde beni ona onun en sevgili malı, en sevgili ehli
kıl -yahut- onun en sevgli malından ve ehlinden birisi eyle!"[688]Bunu
Ahmed, Nesai ve Hakim rivayet etmiş. Hakim "isnadı sahihtir" der.
496- Said b. Mansur Müsned'inde bunu mevkuf olaral
rivayet etmiş.[689]
497- Şifa'us-Sudur'un sahibi Rasulullah'dan
(s.a.v.; şöyle buyurduğunu zikreder:"Atın günde üç duası var: Birincisinde
şöyle der; Allah'ım! Beni onun sevimli malı kıl. İkincisinde; Allah'ım! Onun
rızkım genişlet ki o da bana genişletsin. Üçüncüsünde; Allah'ım! Üzerimde ona
şehadeti nasip et."Müellif der ki: Atın duasında garipsenecek bir duruı
yoktur. Şüphesiz o başkalarından (binek hayvanlarından) daha fazla idrak ve
anlama (anlayış) ile erken terbiyeyi kabul etme, güzel ahlak gibi gözle görünen
ve diğer özelliklerle üstündür. Aşağıdaki rivayet de bunu pekiştirir.
498- Ebu
Umame'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Atları hoşnut ediniz. Çünkü
o hoşnut ediyor (veya
hoşnut olmak ister).[690]Taberani,
İbrahim b. A'la ez-Zebidi tarikiyle rivayet etmiş. Bu isnad her ne kadar
(zayıflığı) konuşulmuşsa da hadise gözlem ve tecrübe ile kulak vermek lazım.
499-
İbn'ul-Mübarek Sediy'den rivayet eder. Der ki: "Amr b. Atebe b. Ferkad
çıkıp dört binle bir at aldı. İnsanlar onu kınayıp ayıplamaya başladılar. O
şöyle d"Onun beni düşmana doğru yaklaştırmak için hiç bir adım atmaz ki,
bana dört binden daha sevimli olmasın.[691]Müellif
der ki: Amr b. Atabe adındaki bu zat, Kufe'li muhterem bir zahittir. Tabi'inin
büyüklerinden gazilerinden ve şehitlerindendir. Gaza etmek için çıktığında
arkadaşlarına onlara hizmet etmeyi şart koşardı.Ondan Ali b. Salih b. Hayn'ın
naklettiğine göre o (Amr b. Atebe) arkadaşlarının bineklerini otlatırken bir
bulutun onu gölgelendirmiş; namaz kılarken de bir aslan onu koruyordu.[692]
500- Nesai Sunen'inde İsa b. Amr'dan rivayet
etmiş. Der ki:"Amr b. Atebe geceleyin çıkıp kabirlerin üzerinde durduktan
sonra şöyle diyordu: "Ey Kabir ehli! Sahifeler şüphesiz dürüldü ve ameller
de yükseldi. Sonra ağlar, sahabe kadar ayaklarını hizaya sokar, (saf yapar)
(sabah olunca) döner, sabap namazına gelirdi. A'meş derki:"Amr b. Atebe
şöyle dedi::"Allah'tan beni dünyada zahit kılmasını istedim beni zahid
kıldı. Ondan gelip-geçene dikkat etmem. Namaza güç getirmeyi O'ndan diledim;
beni onunla rızıklandirdı. Ve ondan şehadeti diledim; onu ümit ediyorum.[693]
501-
Abdurrahman b. Yezid der ki: Bir ordu içinde (gaza için) çıktık. Onda Alkame[694] ve
Yezid b. Muaviye en-Nahai[695] ve
Amr b. Atebe vardı. Amr b. Atebe, üzerinde bembeyaz ve yeni bir cübbe ile
çıkıp şöyle dedi:
"Bunun üzerinde
ne kadar güzel kan akar!" Der ki: "Düşmandan gelen bir taş ona isabet
etti ve başını yardı. Kan üzerine akıyordu. Ondan vefat etti. Biz de onu defnettik.
502- Sudiy Amr b. Atebe'nin çocuklarından birinden
rivayet etmiş. Der ki: Bizler bir çayırda konakladık. Amr b. Atebe dedi
ki:"Bu çayır ne güzeldir! Şimdi bir münadi:"Ey Allah'ın süvarileri
bininiz!" diye nida etseydi ne güzel olurdu. Adamın bir çıktı. Düşmanla
ilk karşılaşan ve vurulan bu oldu. Sonra bu çayırda defnedildi. Devamla der
ki:"Çok geçmeden bir münadi:"Ey Allah'ın süvarileri bininiz! dedi.
Amr insanların suratında Atebe'ye -yani babasına- geldi. O zaman ordu
komutanıydı. Ona bu durumu anlattı. Ömer banadır! Ömer banadır. Onu bulmak için
adam gönderdi. Ona ulaşıldı ki vurulmuştu. Der ki:"Onun mızrağının
bulunduğu yerde defnedildiğini gördüm. Allah ondan razı olsun. Onun menkıbeleri
gerçekten Çoktur. Ancak bu kitap onların yeri değildir.
8- Cennette
yakuttan ve kanatlan olan biri vardır ki bineni dilediği gibi uçurur/gezdirir:
503-
Abdurrahman b. Saide'den rivayet edilmiş. Der ki: "Ben atları (çok)
severdim."Ey Allah'ın Rasulu! cennette at var mı?" dedim. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:"Eğer Allah seni cennete koyarsa Ey Abdurrahman o
zaman onda senin için iki kanatlı yakutan bir at olur. Seni dilediğin gibi
uçurur/gezdirir.Bunu Taberani rivayet etmiş. Ricali de sikadır.
504- Ebu
Sevre, Ebu Eyyub'dan rivayet etmiş: "Rasulullah'a (s.a.v.) bir bedevi
gelerek:"Ey Allah'ın Rasulu! Ben at(ları) severini. Acaba cennette bana
at olur mu?" dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur-"Şayet cennete
girersen, sana yakuttan ve iki kanatlı bir at verilir. Ona bindirilir,
dilediğin gibi seni uçurur(gezdirir).[696]Tirmizi
rivayet etmiş ve "Ebu Sevre[697]
hadisleri zayi bir kimsedir" demiş.
505-
Süleyman b. Büreyde babısndan rivayet etmiş. Bii adam Rasulullah'a
(s.a.v.):"Ya Rasulallah! Cennette at var mı?" diye sordu. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle dedi:"Eğer Allah seni cennete koyarsa, kırmızı yakuttan ve
seni dilediğin gibi cennette seni uçuracağı bir at dilemez-sin ki hemen ol(u
ver)mesin."Der ki: Başka bir adam da O'na şunu sordu: "Ya Rasulallah!
Cennette deve var mı?" Der ki: "Arkadaşına söylediğini bana
söylemedi." Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"Eğer Allah seni cennete
koyarsa, orada nefsinin istediği ve gözünün hoşlanacağı haz duyacağı şeyler
olur.[698]Tirmizi rivayet etmiş.
506-
Süfyan'ın Alkame b. Sabit'ten o da Rasulullah'dan (s.a.v.) olan bir tarikle de
rivayet emiş ve şöyle demiş: Bu -yani mürsel olan- Mesudi'in hadisinden daha
sahihtir.[699]
9- Kim
Allahu Teala yolunda bir at bağlarsa, Allah'ın emrine ve Rasulunun emrine
uymuş olur:Allah'ın emrine uyması şundandır: "Onlara karşı gücünüzün
yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın..." (Enfal: 8/60)
507- Rasulullah'ın
(s.a.v.) emri de şu hadistir: "(Besili) atlar bağlayın (edinin).
Perçemlerini ve sağrılarını sıvazlayın."Veya şunu da söyledi:Hörgücünü
(sıvazlayın). Ona (boynuna) takı takınız. Ancak kiriş bağlamayın.[700] Ebu
Davüd rivayet etmiş. Denildi ki: Kirişin takılmasının nehyedilmesi, onunla boğulmamasıdır.
Bu görüş Muhammed b. Hasan'dan gelmiş.İmam Malik'e göre "Onlar nazar için
kirişi takıyorlardı onun için nehyedildiler.Kimisine göre de "Onlar
kirişlere muska (nazar boncuğunu) takıyorlardı. Sani kirişleri nehiy, onları
(nazar boncuğunu) takmayı nehyetmektir.Bazıları da Evtar[701]
(kiriş) kelimesinden kasıt kin ve düşmanlıktır demişler. Başka görüşeler de
var.
508- Selman'ı Farisi'den Rasulullah'dan (s.a.v.)
şöyle işittim:"Gücü yettiğinde bir at bağlayıp beslemek müslüman üzerinde
bir haktır."
509-
"Hiçbir müslüman kişi yoktur ki, gücü yettiğinde (bir) at
bağlayıp-beslemesi onun üzerinde bir hak ol-
İlmi Asakir Mende 1 b.
Ali tarikiyle rivayet etmiş. Bu adam zayıftır.
510- İbm
Mesud'dan rivayet edilmiş. Ona bir adam gele"Rasulullah'ın (s.a.v.) atlar
hakkında birşey söylediğini duydun mu?" dedi."Evet, Rasulullah'ın
(s.a.v.) şöyle dediğini duydum:"Atlar kıyamete kadar alınlarına hayır
düğümlenmiş (bağlanmış) tır. Allah üstüne satın alınız ve yine O'nun üstüne borç
ediniz." Denildi ki:"Ya Rasulallah! Allah üstüne nasıl satın alırız
ve nasıl O'nun üstüne borç ederiz?" Rasulullah (s.a.v.) dedi
ki:"Şöyle deyiniz. Nasibimiz üzerine borç ettik. Allah bize fetih
verinceye (veya bir kapı açıncaya kadar) sattık.Cihadınız canlı oldukça hayırda
olursunuz. Ahir zamanda cihadın kendilerine güç geleceği insanlar olacak. Onların
döneminde cihad ediniz. Çünkü o gün cihad daha canlı olur.[702]İbni
Asakir bunu Bekiyye b. Velid, o da AH b. Ebi Ali Yunus'tan, o da Zuhri'den, o
da İbni Mesud'tan (olan) tarikle rivayet etmiş.
10- Atın
bulunduğu eve cinler girmez:
511- Yezid
b. Abdullah el-Maliki, babasından dedesinden Rasulullah
(s.a.v.):"...bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer
(düşmanları)..." (Enfal: 8/60)Ayetinden kasıt cinler olduğunu buyurmuş.
512-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "İçinde atik (iyi) at olan eve cin
girmez." Taberani İbni Hatem (tefsirinde) ve İbni Asakir rivayet etmiş.
Hepsi de Ebu Mehdi (yani Said b. Sinan el-Hanefi) den (o da, Yezid'ten) rivayet
etmişler.Hafız İbni Kesir tefsirinde "Bu munker bir hadistir"[703]
der.Kurtubi: "...bunların dışında..." dan kasıt Faris ve Rum-lardır.
Bunu Sediy demiş. Cin olduğunu söyleyenler de var. Bu da Taberi'nin tercihidir.
Kimisi de, düşmanlığını bilmediğin her kimsedir demiş, zikretmiş.[704]Abdullah
b. Mübarek'ten nakledilmiş: Ona bir adam gelerek şöyle dedi:"Evimde
taşlanıyorum." İbni Mübarek: "Git evinde bir arap atını bağla"
dedi. Adam bunun Ü2 rine gidip at bağladı. Taşlama işi de kesildi. Bunun nedeı
ni Abdullah b. Mübarek'e sordu. O da:"...bunların dışında.." ayetini
okudu ve "onlar cinlerdi" dedi.[705]
513- Safvan b. Musa'dan, "...bunların dışında
sizin bilmeyip..." ayeti hakkında:"Onlar cinlerdir. Şeytan evinde
atik bir at bulunan insanı, korkutamaz." dediği gelmiş. Bunu İbni Asakir
nakletmiş
514- Ebu Hasan el-îskenderani'den Rasulullah
(s.a.v.) şöyle demiş:"Meryem'in oğlu İsa şeytana gelerek ona şöyle dedi:
"Ey İblis! Sana bir şey soracağım bana doğru söyleyecek misin?"
Şeytan:"Ey Allah'ın Ruhu! Dilediğini bana sor" dedi. İsa:
"Ölmeyen ve diri olana yemin ettiriyorum/O'nunla soruyorum/vücudundan
kolaylıkla sıyrılıp çıkan ve belini kıran nedir?" Dedi ki:"Köylerden
birinde ve kalelerden birinde Allah yolundaki atın kişnemesidir. Allah yolunda
bir atın bulunduğu eve ben giremem."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş. Allah
en iyi bilendir.
11- Melekler
atları koşturma (oyunu) dışında başka oyunlarda hazır bulunmazlar:
515- Ebu
Eyyub'dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Melekler adamın eşiyle
oynaması, ok atışı ve at koşturma hariç hiçbir oyun ve eğlencede hazır
olmazlar."İbni Asakir kendi isnadıyla tahric etmiş.Müellif der ki: Ât
koşturma ile ilgili hükümler "Atıcılık babında" inşaallah gelecektir.
Bunu oraya erteletmemizin nedeni, şart ve hükümlerin çoğunda onunla
(atıcılıkla) benzerlikler arzetmesindendir. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
Ukbe b. Amir'den
Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle işittiği rivayet edilmiş:"(Ok v.s.) atınız
ve bininiz. Atmanız/atış yapmanız binmenizden daha iyidir bana. Adamın yayıyla
ok atması, atını terbiye etmesi ve eşiyle oynaşması dışında kalan tüm
oyun-eğlenceler batıldır."Hadisi Ebu Davud, Nesai ve Hakim rivayet etmiş.
516- Hakim
Ebu Hureyre hadisinden rivayet etmiş ve onu sahih görmüş. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:
"Dünyanın oyun ve
eğlencelerinden üçü hariç tümü batıldır: Bunlar: Yayınla ok atma, atını terbiye
etmen ve eşinle oynaşman. Çünkü bu(nlar) hak(kı olan şeyler) dendir.[706]
Rasulullah'ın (s.a.v.)
Sekb admda alnı sakar, ayakları sekili, sağ tarafı açık kahverenginde bir atı
vardı. İbni Esir onun yağız olduğunu söyler. Bu O'nun ilk sahip olduğu attı.
Bir bedeviden on evak'a satın almıştı. Uhud'ta üzerinde savaşılan ilk attı ki o
gün müslümanlar ondan ve Ebu Bur-de'nin dışındaki iki atm dışında herhangi bir
ata sahip değillerdi.Şu at Sekb'dir denildiğinde, onun çok
koştuğundandir.Koşarak sanki akıp gidiyor.Bir başkası Mirtecez'dir. Güzel
kişnemesinden bu ism almış. Sanki Recez'i söylüyor. Kimisi buna Necip vey; Tirf
de demişler. Necip ve Tirf atlardan iyi olanıdırBir başkası Lahif'tir. Sanki
kuyruğuyla yere sürtüyor. Ona Luhayf da denilmiş. Bunu O'na (s.a.v.) Rabia b:
Ebi'l-Berra hediye etmiştir.Bir başı el-Lezzaz diye isimlendirilir. Yapıştı
anlamında fiil olarak (lazze) kullanılır. Suratından dolayı sanki matlub olana
yapışıyor. Bunu O'na (s.a.v.) Mukavkis hediye etti.O'nun (s.a.v.) bir başka
atının ismi ez-Zaribtir. Bunu ona Ferve b. Amr hediye etti. Ez-Zarib küç
dağlara denilir. Onun büyüklüğü ve semizliğindenbu isim verilmiş. Kimisine
göre ise, onun kuvveti ve salabetinden bu ismi vermiş-Bir başkası el-Vird'ti,
Bunu O'na Temim ed-Dari hediye etmişti. O (s.a.v.) da bunu Ömer b. Hattab'a
verdi. Verd, sarıya çalan renktir.Bir başkasi Sebha'dır. Koşmada ön ayaklanın
güzel atan at için kullanılır.Hafız Şerefeddin ed-Dimyati ve başkaları der ki:
Bu yedi üzerinde ittifak vardır.Rasulullah'ın (s.a.v.) bindiği ve (kendisiyle
çıktığı) at Sekb idi.Zikredilen bu yedi atın dışındakilerde ihtilaf edilmiş:
Rivayet edilmiş ki:Rasulullah'ın (s.a.v.) sahabesini bindirdiği Eblak bir a
vardı.Bir başkasının ismi Zu'I-Ukkal idi. Ayaklarında eğrilik olan
hayvandır.Bir başkası Zu'1-Levme'dir.Bir başkası el-Murtecel'dir. Murtecel,
adımlarını açıpboyunlarını da uzatarak güzel sürat yapan attır.Bir başkası
El-Muravih veya Mirvah idi.Bir başkası Sirhan'dır. Bu kurt ismidir.Bir
başka(sının ismi) Ya'sub idi. Yasub; bir kuş ismi, (bal)lan, kraliçesi ve
kavmine başkanlık eden kişinin ismidir.Bir başka (atının ismi) Ya'bub idi.
Soylu/cevad/ atın ismidir.Bir başkasının ismi Bahr idi.Bir başkasının ismi
eş-Şuha idi. Uzun adım atan attır.Bir başkasının ismi Mendup'tur.Bir başkasının
ismi Sicü'dir.Bir başkasının ismi Melavih idi.Bir başkasının ismi et-Tiraf
idi.Bir başkasını ismi en-Necip idi.Bunların dışında zikredilen isimler de var.
Ancak tüm bunlarda ihtilaf edilmiştir.Müellif der ki: Bu babın faydalarından
biri, atları isimlendirirken O'nun (s.a.v.) atlarını isimlendirdiği isimlerle
isimlendirerek O'nu takip etmektir.O'nun (s.a.v.) Düldül adında katın vardı.
Fidda ve Şeh-ba adında ayrıca iki tane vardır. Şehba'yı Eyle sahibi hediye
etmişti. Devmet'ul-Cendel sahibi de O'na bir tane hediye etmişti.
517- Kisra'nın O'na bir katır hediye edildiği
rivayet edilmiş. Sa'lebi bunu En'am suresinin tefsirinde zayıf bir senedle
zikretmiş.
518- Necaşi'nin de O'na bir katır hediye ettiği
rivayet edilmiş. Bunu Ebu'-Şeyh İbni Hibban "Kitabu Ahlak'ın
Rasulullah.(s.a.v.) de zikretmiş. Rasulullah'ın (s.a.v.) eyeri liften idi.[707]
519- Ömer b.
Abdulaziz'den (r.a.) Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle dediği sabit
olmuş:"Kimin bir arap atı olur da ikram ederse, Allah da ona ikram eder.
Eğer onu hakir ve zelil ederse, Allah da onu hakir ve zelil eder."Bunu Ebu
Ubeyde Ma'mar b. Musenna Ömer b. Abdu-laziz'in katibi İsmail b. Ebi Hakim'den o
da Ömer b. Abdulaziz'den nakletmiş.
520- Beyhaki
(Eş-Şiab'da) ve İbni Asakir İsmail b. Ayaş o da Şurahbil b. Müslim el-Hulani
tarikiyle tahric etmişler ki, Revha b. Zenba'[708]
Temim ed-Dari'yi[709]ziyaret
etti. Onu ehli etrafında olduğu halde atı için arpa ayıklarkan buldu. Ona şöyle
dedi:"Şunlar arasında sana bunu yapacak (biri) yok mu? (Temim)
"Elbette var, fakat Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
işittim:"Kim atı için arpa ayıklayıp onu at (in boyun)a asarsa, onun her
tanesi kadar Allah ona iyilik yazar.[710]
521-
Taberani ve İbni Asakir ikisi de Ubeyd b. Cennad el-Halebi[711]
tarikiyle Ruh b. Zenba'dan rivayet etmiştir.
Temim'id-Dari'nin
yanına girdim. O zaman Beyt'il-Makdis'in emiriydi. Yanına girdiğimde, atı için
arpa ayıkladığını gördüm. Ona:"Ey emir! Sana bunu yapacak kimse yok
mu?" dedim. O: "Hayır. Rasululah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
işittim: "Kim atı için arpa ayıklar, sonra kalkıp onu boynuna (yemesi için)
asarsa, Allah o arpanın sayısı kadar ona iyilik yazar."
522- îbni
Asakir'in rivavetinde ise. " var.
Ancak Rasulullah m o.a.v.; §oyle buyurduğunu işittim"Kim Allah yolunda
bir atlar bağlar; arpasının ayıklamasını üstlenir, onu sıvazlar ve kaşağılarda.
Allah her bir kılı ve her bir arpa tanesi kadar ona iyilik o kadar da kötülükler (hatalar) ondan
silinir."
523- Haccac b. Muhammed[712]
Aişe'den Birgün Rasululah (s.a.v.) otururken atı da yanında) dr On:v"Ey
Allah'ın Rasulu! Onun (burun) torbasını indirme işini bana ver" dedim. O
(s.a.v.) şöyle dedi:"Büyük ecri almanı (kazanmam) istiyorum. Kim bir ata
torbasını asar(takar)sa, ona bir iyilik var. Kim yemini yedikten sonra o
torbayı ondan indirirse Allah onun bir kötülüğünü siler." Ebu Ubeyde
Kitab'ul-Hayl'de bunu zikretmiş. Sened'teki Osman b. Ata ise zayıftır.
524-
Aişe'den (r.a.): Bir sabah çıktığımda Rasulullah'ın (s.a.v.) elbisesiyle atının
yüzünü temizleyip okşadığını
im."Ey Allah'ın
Rasulu! Elbisenle mi?" diye sordum. O: "Geceleyin Cibril beni ondan
itab ettiğni nerden bileceksin. O zaman şüphesiz ecrin tümünü almanı
istedim.Cibril bana şunu haber verdi: "Rabbim bana her bir tane
karşılığında bana bir iyilik yazar." Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.
525- Ebu Ubeyde: Vaki' dedi ki bize Rabi' b. Sahih
Hasan'dan rivayet etmiş. Rasululah (s.a.v.) bir atla geldi. Onun yüzünü,
gözlerini, burnun iki deliğini gömleğinin yeniyle silmeye (okşamaya) başladı.
"Ey Allah'n Rasulu! Gömleğin kaç (paray)adır?" dediler. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şüphesiz Cibril beni atlar (hususun) da itab
etti." Bu hadis murseldir. Rabi' b. Sabih salih bir zattır ancak hadisinde
zayıflık vardır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
526- Der ki:
Bize Mervan b. Muaviye, bize Yahya b. Sa-id el-Ensari Müslim b. Yesar'dan
rivayet etmiş: Bize haber verildi ki Rasulullah (s.a.v.) bir gün çıkıp atının
yüzünü ridasıyla temizlemeye (silmeye) başladı ve şöyle buyurdu:"Muhakkak
ki bu gece atlar (hususun) da itab edildim."Müellif der ki: Bu (hadis)
murseldir. Ricali de sikadır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
527-
Enes'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Bereket atların
perçemlerinde (alınlarında)dır.[713]
Buhari Müslim rivayet
etmiş.
528- Utbe b. Abdin es-Sulemi'den (r.a.) Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Atların perçemlerini, yelelerini ve kuyruğundaki
tüylerini kesmeyin. Çünkü kuyrukları onları (sineklerden) korur, yeleleri
onları ısıtır. Perçemlerinde ise, hayır ve bereket bağlıdır.[714] Ebu
Davud ve Ebu Avane (Sahih'inde) rivayet etmiş.
529- Ebu
Katade'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Atın en hayırlısı, yağız,
alnında ufacık beyaz nişan
bulunan, ayaklarında
beyazlık bulunan, burnu ve üst dudağı beyaz ve sağ ön ayağı mutlak (nişansız)
attır. Eğer yağız olmazsa, bu alametli doru at (da hayırlıdır).[715]Hadisi
İbni Mace, Tirmizi (Hadis hasen ve sahihtir der) ve Hakim (ikisinin şartlarına
göre sahihtir, der) rivayet etmiş. Hakim'in lafzı.
530- Rasulullah
(s.a.v;) şöyle buyurmuş:"Âtların en iyisi alnı sakar, üst dudağı benekli
olan siyah attır. Sonra üç ayağı sekili, ön sağ ayağı sekişiz siyah at gelir.
Eğer koyu siyah at olmazsa bu vasıfları taşıyan kahverengi at iyidir.[716]Bunu
İbni Hibban da sahihinde rivayet etmiş.
531- Ukbe b.
Amir ve Ebu Katade'den Hakim'in lafzıyla rivayet edilmiş.[717]Atlara
verilen isimler: Akrah: Abımda beyazlık olandır. Ersem: Üst dudağında beyazlık
olan attır. Talk'ul-Yumma: Siyah olmayan attır. Kümeyt: Kahverengi attır.
(Doru)
532- Ukbe b.
Amir'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Gaza etmek istediğinde alnı
beyaz, sekili, sağ ayağı sekişiz (mutlak renkte) olan atı satın al. Bu durumda
ganimet alır ve salim kalırsın.[718]Taberani
ve Hakim rivayet etmiş. Hakim "Müslim'in şartına göre sahihtir" der.
Darimi de Sunen'inde Ebu Kata-de hadisinden rivayet etmiş. Onun lafzı:
533- Adamın
biri "Ey Allah'ın Rasulu! Bir at almak istiyorum. Hangisini alayım?"
dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Yağız, burnu ve üst dudağında beyazlık bulunan,
sekili, sağ ayağı sekişiz veya bu alametli doru (kahverengi) bir at al.
Ganimet ahr ve salim kalırsın.[719]
buyurdu."
534- Ebu
Vehb'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Size alnı sakar, ayakları
sekili, kahverengi atı yahut
alnı sakar, ayakları
sekili kızıl atı yahut alnı sakar, ayakları sekili siyah (yağız) atı tavsiye
ederim.[720]
Ebu Davud ve ondan
daha uzun olarak Nesai rivayet etmişler.
535- İbni
Abbas'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Atın bereketi (yümn)
kızillığındadır.[721]Ebu
Davud, Tirmizi rivayet etmiş. Tirmizi hadis hasen-dır demiş.Yümn: Hayır,
bereket ve kuvvet demektir.
536- Vakidi
rivayet etmiş:Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Atların en hayırlısı
kızıl olanıdır."
537- Gıyas b. İbrahim Amr b. Haris'ten: Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Şayet arap atları bir alanda toplanır da (yarış
için) bırakılsalar (gönderüseler), onları geçen kızıl olanı olurdu."Bu
iki hadisi Ebu Ubeyde "Kitab'ul-Hayl'de zikretmiş.
538-
Rasulullah (s.a.v.) atlardan bahsederken.şöyle buyurmuş:"Yeşili (en)
dayanaklı, kahverengisi (en) güzeli, kızılı da (en) soylusudur; Allah'ım!
yeşili bereketli kıl. Allah'ım! kızıla bereket kıl."
Bunu Şifa'us-Sudur'da
zikretmiş.
539-
Vakidi'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Hayır (bereket, kuvvet)
atlarda yeşil veyağızın sika-
lı (sekili)
olanındadır."Ebu Ubeyde mürsel olarak rivayet etmiş. İbni Abbas'm hadisi
bundan daha sahih ve daha evladır.
540- İbni
Asakir İkrime'den tahric etmiş:"Onlar için gücünüzün yettiği kadar kuvvet
ve besili atlar hazırlayınız..." (Enfal: 8/60)Kuvvet, atların erkeği,
ribat (besili atlar) da dişisi demektir."
541- Ebu Hureyre'den Rasulullah atların
şikallısmdan hoşlanmazdı.[722] Müslim,
Ebu Davud.
542- Der ki;
şikal: Atın ön sağ ve arka sol ayağında veya ön sol, arka sağ ayağında seki
bulunmasıdır. Kimisi de Hüseyin b. Ali'nin üzerinde şehid olduğu atın eşkel
olduğunu zikretmiş.[723]
543-
Şifa'us-Sudur'da Rasulullah dan (s.a.v.) şöyle buyurduğu
zikredilmiş:"Kavmin atlarını, başları dik, kişnemelerini de çok görürseniz,
biliniz ki durum lehlerinedir. Kavmin atları başları eğik kişnemeleri az ve
kuyruklarını sallıyorlarsa biliniz ki durum aleyhlerinedir."
544- Ebu
Said el-Hudri'den. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah yolunda bir
gün oruç tutan bir kul yok ki Allah bugünle onun yüzünü ateşten yetmiş yıl
uzaklaştırmasın.[724]Buharı,
Müslim.
545- Ebu
Ya'la Zeban tarikiyle Sehl b. Muaz'dan o da babası Muaz b. Enes'den Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda Ramazan'ın dışında bir gün oruç
tutarsa ateşten eğitilmiş bir arap atının yüz yıllık bir seyri kadar ateşten
uzaklaştırır."
546- Amr b.
Abese'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir gün
oruç tutarsa yüzyıllık bir
mesafe ile ateş ondan
uzaklaştırılır.[725]Taberani
Kebir'de rivayet etmiş.
547- îbni
Ebi Şeybe Mekhul'dan Raaulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kim Allah
yolunda bir gün oruç tutarsa yüzyıl ateşten uzaklaş(tırıl)ir.[726] Bu
mürseldir.
548- Abdurrezzak Ubeydullah b. Zahar tarikiyle Ebu
Umarne'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir gün
oruç tutarsa Allah onun yüzünü iyi koşan (seğirten) bir arap atıyla yüz yıllık
bir
mesafe ile ateşten
uzaklaştırır.[727]
549-İbni
Abbas'dan:"Kim tetevvu (iyilik) olarak Allah yolunda bir gün oruç tutarsa,
Allah kıyamet günü duruşundan yirmiyil tahfif eder."
550- Yine
Mendel b. Ali -zayıftır- tarikiyle... İbni Ömer den rivayet etmiş: Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Kim bir
müslümanın evliliğinde hazır olursa, Allah yolunda bir gün oruç tutmuş olur.
Bir gün yediyüz iledir. Kim müslüman bir kişinin cenazesine gelirse, Allah yolunda
bir gün oruç tutmuş gibi olur. Bir gün yediyüz iledir. Kim (hasta) müslüman
bir kişiyi ziyaret ederse Allah yolunda bir gün oruç tutmuş gibi olur. Bir gün
yediyüz (derece/gün) iledir."Başka raviler de şunu eklemişler:"...Ve
cuma günü yıkanırsa Allah yolunda bir gün oruç tutmuş gibi olur. Bir gün
yediyüz (derece/gün) iledir."
551-
Ebu'd-Derda'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir
gün oruç tutarsa, Allah yerle gök arası kadar olan bir hendeği onunla ateş
arasına bırakır.[728]Taberani
hasen bir isnad ile rivayet etmiş.
552- îbni
Ebi Şeybe mevkuf olarak rivayet etmiş. Ancak onun lafzı şöyledir:"Kim
Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, cehennemle onun arası yerle gök arası
kadar olur.[729]
553- Tirmizi
Ebu Umame hadisinden rivayet etmiş ve"hadis gariptir" demiş.[730]
554- İbni
Abbas'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah yolunda bir gün oruç
tutan bir kul yoktur ki, üzerinde birbirine benzemeyen yetmiş kadın bulunan inciden
yapılmış çadırın içinde bulunan bir huri ile evlendirilir. Kırmızı yakuttan ve
inci ile kemerli taht üzerindedir. Bunun yetmiş bin yatağı var. Astarları
atlastandır. Orada onun hizmeti için yetmiş bin cariye (hizmetçi) var. Ayrıca
kocası için de yetmiş bin var. Onlardan her bir hizmetçinin altından yetmiş bin
(yemek) tabak (ı) vardır. Her bir tabağın içinde başkasında bulunmayan bir
yemek (çeşidi) var. Sonuncusunun lezzetini birincisinde bulduğu lezzet gibi
bulur."İbni Asakir rivayet etmiş. Hadis gariptir, senedi de zayıftır.Ebu
Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.)-şöyle buyurmuş:"Gaza eden (gazi)lerin en
hayırlısı, onlara hizmet edendir. Sonra onlara (düşmanlarından) haber
getirendir. Allah indinde özel (hususi) bir yere sahip olan ise oruçlu
olandır."Taberani rivayet etmiş. Hadisin tamamı onikinci babta(333 jk>
ile) geçmişti.
Müellif -Allah onu
affetsin- der ki: Seleften bir çok kişi, cihadta oruç tutuyorlardı. Oruçlu
iken savaşıp, iftar etmiyorlardı. (Oruçlarını savaşta bozmuyorlardı). Bunu Allah'tan
bir ihsan beklemek, rızasını taleb etmek, sevabına nail olmak için
yapıyorlardı. İnşaallah ilerde bunun ayrıntıları gelecektir.
555- İbni
Mübarek ve İbni Ebi Şeybe İbni Ömer'den rivayet etmişler: (İbni Ömer) der ki:
Yemame yılında Abdullah b. Mahreme[731]
geldi."Ey Abdullah b. Ömer! Oruçlu iftar ede(bili)r mi?" dedi.
Ben"Hayır" dedim. Şöyle dedi:Bana şu yoldan biraz su getir belki
iftarımı açarım" dedi. Bunun üzerine havuzun üzerine geldim. Havuz kanla
doluydu. Kalkamyla havuza vurdum. Ondan bir avuç alıp ona getirdim. Ona
geldiğimde ruhunu teslim etmişti."[732]
556- İbni
Mübarek'in rivayetinde ise, "İbni Ömer der ki: "Ben Abdullah b.
Mahreme ve Ebu Huzeyfe'nin mevla-
sı Salim ile Yemame
gününde arkadaştık. Bizden herbiri bugün öbürlerini gözetip kollardı. Birgün
gözetleme günü bendeyken savaş oldu. Yönelip baktım ki Abdullah b. Mahreme
vurulmuş. Başında durdum. Bana:"Oruçlu iftar ede(bili)r mi?" dedi.
Ben:"Hayır" dedim. Dedi ki:"Benim için şu yoldan su getir. Belki
iftarımı açarım" dedi. Söylediğini yaptım. Sonra kendisine döndüm ki
vefat etmişti.[733]
557- İbni
Mübarek Seriy b. Yahya[734] o
da Sabit el-Buna-ni[735] den
rivayet etmiş:"Bir genç zamanın birinde gaza edip şehadetin (şehid olmanın)
peşine düştü, ancak (şehadete) nail olmadı. Kendi kendine şöyle
dedi:"(İçinden şöyle geçirdi): Vallahi ehlime dönüp evlenmekten başka bir
şey görmüyorum." Sonra kıl çadırda kaylulet[736]uykusuna
daldı. Arkadaşları onu Öğlen namazına kaldırdılar. Der ki:"Öyle bir
ağladı ki, arkadaşları ona bir şey oldu sandılar. İnsanların bu halini görünce
şöyle dedi:"Hiçbir şeyim yok. Az önce bana biri geldi. Ben de uykudaydım.
Bana:"Haydi Ayna eşine gidelim" dedi. Ben de onunla beraber kalktım.
Beni tertemiz, beyaz bir yerden geçirdi/götürdü. Ondan daha güzel göremediğim
bir bahçeye geldik. Onda on hizmetçi vardı. Kesinlikle onlardan daha güzel
birisini görmemiştim. Onlardan biri olmasını, ümit ettim."Ayna
nerede?" dedim."O önümüzdedir. Biz de onun hizmetçileriyiz"
dediler. Arkadaşımla yürüdük. Sonra bir bahçeye geldik ki onun güzelliği geride
bıraktığımızdan kat kat daha güzeldi. Onda da yirmi hizmetçi vardı; (Ayna'nın)
onlardan biri olmasını ümit ederdim.Ayna hanginiz" dedim."O
önümüzdedir. Bizler onun hizmetçileriyiz" dediler. Otuz hizmetçiyi kadar
zikretti.Dedi ki: Sonra kırmızı yakuttan etrafını aydınlatan bir kubbeye
(çadıra) geldim."Arkadaşım "gir" dedi. Girdim bir de ne göreyim
Kubben (çadır)ın onun yanında ışığı olmayan bir bayan var. Oturup onunla bir
müddet konuştum. O da benimle konuşuyordu. Arkadaşım bana:"çık ve
git" dedi. Dedi ki:
"Arkadaşıma karşı
gelemediğimden kalktım. Elbisemin bir kenarından tutup şöyle dedi: "Bu
akşam bizde iftarını aç" Beni uyandırdığınızda bunun bir düş olduğunu
gördüm. Ve bunun için ağladım.Onlar çok geçmeden süvarilere (savaş için)
seslenildi. Der ki: İnsanlar atlarına binip güneş batıncaya kadar (düşmanla)
atıştılar. Güneş batıp oruçluya iftar (etme) helal olunca da işte o vakitte
yara aldı (ve şehid oldu) Kendisi oruçluydu. O gencin ensardan ve sabit'in de
onun nesebini bildiğini sanıyorum.[737]
558-Taberani
isnadiyla Muhammed b. el-Hanefiyye[738] den
rivayet etmiş. Bedir, Akabe ve Uhud'a katılmış Ebu Amr el-Ensari'yi oruçlu
olduğundan susuzluktan dudakları kurumuş kölesine şöyle dediğini
gördüm:"Yazıklar olsun! Benim zırhımı ver." O da ona zırhım giydirdi.
Sonra üç ok çekip attıktan sonra şöyle dedi. Rasu-lullah'm (s.a.v.) şöyle
dediğini işittim:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa -ok hedefe varır veya
varmaz- kıyamet gününde (bu) onun için bir nur olur."Güneş batmadan
öldürüldü, Allah ondan razı olsun.Allah yolunda oruç tutanların kıssaları
çoktur. Münasip yerlerde toplu olarak -inşaallah- gelecektir.[739]
559- Muaz b.
Enes'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"(Allah yolundaki) namaz,
oruç ve zikir, Allah yolundaki nafakadan yediyüz kat ile daha
fazladır."Ebu Davud ve Hakim Zeban, oda Sehl b. Muaz tarikiyle rivayet
etmişler "senedi sahihtir" der.[740]
560- İbni Münzir
bunu el-Evsat'ta Musa b. Eyyub'tan o da Musa b. Cubeyr'den o da Muaz'dan Muaz
da Rasulul-lah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş.
561- îbni
Munzir ve İbni Asakir de Ebu Ukayl'den İbni Müseyyeb'in şöyle dediğini rivayet
etmişler:"Allah yolundaki ameller nafaka (harcama)lara yediyüz kat daha
fazladır. Ameller ise; namaz, teşbih, zikir, sadakadır. Bir adam Ebu
Ukayl'e"Bunu kimden naklediyor (zikrediyor)?" diye sorunca Ebu
Ukayl:"Rasulullah dan (s.a.v.)" cevabını verdi.Müellif der ki: Bu
mürseldir. Buna göre Allah yolunda kıldığı bu namazı dört bin dokuzyüz namaza
bedeldir. Oruç ve zikir de böyledir.Ribat bölümünde namazın katlan (dereceleri)
ve bu namazın yüzbin namaz derecesinde olduğu -inşallah- gelecektir.
562- Ebu
Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah yolunda Allah'a
takarrub amacıyla yapılan her
türlü hayır kat kat
artma hususunda nafaka gibidir."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş
Delail'un-Nübüvve'de Beyhaki ve Bezzar'ın rivayetleri de bunu destekler mahiyettedir.
563- Ebu
Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) -İsra gecesinde- bir gün eken ve bir gün onu
hasad eden bir kavme geldi. Her hasad ettiklerinde (ekin) tekrar eski haline
dönüyordu: Rasulullah (s.a.v.):
"Ey Cibril! Kim
bunlar?" deyince Cebrail:"Bunlar Allah yolunda (cihad eden)
mücahidlerdir. Onlara iyilikler yediyüz kat olarak kat kattır.[741]
564- Şifau's-Sudur'da İbn-i Abbas'dan (r.a.)
rivayet edilmiş:"Kim Allah yolunda iki rekat namaz kılarsa, anası onu doğurduğu
gün gibi günahlarından çıkar."
565- Muaz b.
Cebel'den (r.a.): "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah
yolundaki cihad'da Allah'ı çok zikredene ne mutlu! Çünkü o, herbir kelimeye
karşılık yetmişbin ha-sene alır. Onun herbir hasenesi, daha önce Allah katındaki
sevaplarına on kat olarak eklenir."Taberani rivayet etmiş. İsnadında
isimlendirilmeyen bir kişi var.[742]
566- Hakim Reban tarikiyle, Sehl b. Muaz'dan, o
Muaz b. Cebel'den rivayet etmişRasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim
Allah yolunda bin ayet okusa Allah onu nebiler, sıddiklar, şehitler ve
salihlerle beraber yazar."
Hakim "isnadı
sahihtir" der.[743]Müellif
derki: Mülk suresinden Kur'an'ın sonuna kadar bir ayet var.
567-
Şifau's-Sudur'un sahibi Muhammed b. El-Munke-dir'den o da babasından
Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu zikretmiş: "Kim Allah yolunda
tekbir ve tehlil ile giderse (çıkarsa) güneş günahlarıyla batar."
568- Yine
İbn-i Abbas'dan (r.a.):"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah
yolunda bir ilim yayarsa çöldeki kum taneleri kadar ona hasenat (iyilikler)
yazılır. Kıyamete kadar onunla amel edenlerin ecri kadar da ona ecir (sevap)
olur."
Allah Teala şöyle
buyuruyor:"Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tuklayın, kuşatın
ve onların bütün geçit yerlerini kesip tutun." (Tevbe: 9/5)"Ey iman
edenler, sabredin ve sabırda yarışın (sınırlarda) nöbetlesin. Allah'tan
korkun. Umulur ki kurtulursunuz.Al-i İmran: 3/200)
569- Mübarek
b. Fadale der ki: Hasan "Sabredin ve sabırda yarışın..." ayetini
okuyup Şöyle dedi: Kafirlere karşı sabırlaşmakla emrolundular. Taki kafirler
dinlerinden bıkarlar.[744]
570-
Muhammed b. Ka'b el-Kurazi bu ayetin tefsirinde şöyle der:"Benim ve kendi
düşmanınızı, kendi dinlerini sizin için bırakmcaya kadar (sınırlarda)
nöbetlesin.[745]Ezheri
"...(sınırlarda) nöbetlesin." kelimesiyle ilgili şunu söylemektedir:
Bunda ik görüş var:Birisi: Düşmanınızla cihad ve onlara karşı besili atlar hazırlayınız.
571-
İkincisi Rasulullah'm (s.a.v.) söylediğidir: "Meşakkatli de olsa abdesti
usulüne uygun gayet güzel almak, namazlardan sonra (bir sonraki) namaz(ı)
beklemek işte bunlar ribattır. (mücahidin nöbet bekleyişi gibidir.)[746]Bu
ameller, Allah'ın düşmanlarıyla cihad etmek için süvarinin nöbet tutmasına
denk tutulmuştur.Muhammed b. Atiyye tefsirinde şöyle demektedir. Bu görüşlerin
en doğrusu şudur: Ribat Allah yolunda cihaddan ayrılmamaktır. Onun aslı aü
besleyip bağlamaktır. Sonra müs-lümanların sınırların birini koruyan herkese bu
isim verilmiş. İster süvari olsun, ister yayan. Rasulullah'm (s.a.v.);"İşte
bu ribattır" sözü, bunu Allah yolundaki ribata benzetmek (teşbih etmek)
içindir. Ribatın sözlük anlamı (yukarıda zikredilen) birinci anlamdır.
572- Şu sözü
gibi,"Pehlivanlık rakibi (güreşte) yenmek değil di r.[747]
573- Ve şu
sözü gibi:"Miskin şu gezginliği yapan değildir.[748]V.b.
hadisler gibi.Kuteybe[749]
derki: "Ribat, bunların atları bağlayıp beslemeleridir. Şunlarm da
atlarını sınırlarda (nöbette) beklemeleridir. Sonra sınırdaki nöbet ribat diye
isimlendirildi.
574- İbni
Rüşd Mukaddimat'inde, İbni Yunus es-Sakli Kitab'ul-Cami li
Mesaü'il-Müdevvene'de ve başkaları İbni Ömer'den rivayet etmişler:"Cihad
müşriklerin kanını akıtmak için farzedildi. Ribat da müslümanların kanını
korumak için farzedildi. Müslümanların kanını korumak, müşriklerin kanım akıtmaktan
bana daha çok sevimlidir.[750]Şunu
bil ki, Ribat imanın bölümlerinden/şubelerinden, bağışlanma nedenlerindendir.
Onun fazileti ile ilgili öyle büyük şeyler varidolmuş ki, başka ibadet ve
iyilik hakkında-varid olmamıştır. Onlardan bazıları şunlardır:
Bir Günlük Ribat Dünya Ve Üzerindekiİerinden Daha
Hayırlıdır:
575- Sehl b.
Sad'ten Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur muş:"Allah yolunda bir gün ribat
(nöbet) tutmak, dünya ve Üzerindekiİerinden daha hayırlıdır. Birinizin cennetteki
bir kamçılık yeri, dünya ve üzerindekilerden daha hayırlıdır.[751]Hadisi
Buhari ve başkaları rivayet etmiştir.Hadisteki,"Dünya ve üzerindekilerden
daha hayırlıdır"İfadesi kimisine göre zahirine göredir. Kimisi de şöyle demiş:"Yani
bu taat şayet kişi buna (dünya ve üzerindekileri-ne) malik olabilse ve bunu
Allah'a itatte harcasa/infak ederse, (yine bundan) dünya ve üzerindekinden
daha hayırlıdır. Bunu Müslim'in şerhinde[752]
Kadı İyad ve şeyh Muhibbud-din et-Taberi "Fadil'ul-Aşere'de zikretmiş.
Bunların dışında başkaları da zikretmiş. Bunu bir grup ta tercih etmiş. Çünkü
dünya ve üzerindekiler Allah indinde bir sivrisineğin kanadı kadar değildir. O
zaman nasıl olur da cenneti mucip şeyle kıyası yapılıyor ki bunun küçük
cüzlerinin değeri bile yoktur. Şayet kadru kıymetinde ona denk olursa -ki bu
imkansızdır- ebedi baki olanın bir zerresinin fani olan dünya/yer dolusundan
daha hayırlı olandan daha hayırlı olduğuna akıl kesin ve zaruri olarak karar
verir. O zaman aralarında üstünlük yarardan uzaktır, Acak baki olan ecrin yine
baki olan ecirle mukayesesi/karşılaştırılması arzu ediliyorsa o başkadır.Kimisi
de şunu demiş: "Bu nefisle daha fazla yer etmesi için gayıp olanı
somutlaştırmak içindir. Çünkü dünya dünyaya, nimetlerine ve lezzetlerine sahip
olmak; nefsin tabiatında büyük ve somuttur. Onun yanında hakikat bulan
Ri-batta tek bir günün sevabı -ki bu soyut ve gaybtır- dünya lezzetlerinden
bildiğiniz somut lezzetlerden/nimetlerden daha hayırlıdırİbni Dakik el-İd Umde
şerhinde der ki: kanaatimce bu görüş Kadı îyad'm zikrettiğinden daha açık ve
daha uygundur.[753]
Bir Günlük Ribatın Bir Ayın Oruç Ve Kıyamından Ve Bir
Aylık Ribatın Bir Asır Oruçtan Daha Hayırlı Olduğuna Dair:
576- Selma'dan
Rasululah (s.a.v.) şöyle dediğini işittim: "Bir günlük ribat, bir ayın
orucundan ve kıyamından
daha hayırlıdır.
Ölürse üzerine dünyada iken yaptığı ameli ve rızkı cereyan eder. Fettandan da
(kabir fitnesinden de) emin o[754]
577-
Taberani tahric etmiş, Ebu'd-Derda'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Bir aylık ribat bîr asırlık oruçtan daha hayırlıdır. Kim Allah
yolunda murabıt olarak ölürse büyük korkudan emin olur. Rızkı cennetten
getirilir. Allah onu diril-tinceye kadar murabıtın ecri önada olur.[755]
578- İbni Asakir Cemi b. Sevb[756] den
Ebu Umame' Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah yolundaki murabıtın
ecri ayın başından sonuna kadar topuklarını yanyana getirip onu oruçla ve kıyamla
geçirenden daha büyüktür."
579-
Hasan'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Allah yolunda bir gecelik
ribat, birinizin evindeki altmış yıl ibadetinden daha hayırlıdır."Bunu
Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.Her Ölen Kişinin Ameli Kesilir. Ancak Ribatında Ölen
Murabit Hariç. Çünkü Kıyamete Kadar Ribat vb. Ameli Salihin Ecri Devam Eder:
580- Selman'dan Rasulullah'in (s.a.v.) şöyle
dediğini işittim:"Bir günlük ribat bir ayın orucundan ve kıyamından daha
hayırlıdır. Murabıt olarak ölürse bu ecir gibi ve rızkı cereyan (devam)
eder."[757]Bunu Müslim (lafzı 576
noda geçti) ve Hakim (bu onun lafzıdır) rivayet etmiş.
581- İbni
Asakir değişik yollarla rivayet etmiş: "Kim Allah yolunda murabıt olarak
ölürse kıya
kadar ona mücahidin
ecri vardır."
582-
"Kim bîr gün Allah yolunda ribatta bulunursa bu bîr ayın orucuna ve
ihtiyacı dışında namazdan ayrılmayanın kıyamına denktir. Kim Allah yolunda
murabıt olarak ölürse onun ecri, cennet ve cehennem ehli arasında hüküm
verilinceye kadar devam eder."
583-
Başkasında:"Eğer ölürse ona murabıtın ecri dirilmeye kadar devam eder.
Fettan'dan (kabir azabından) emin olur. Cennetten rızıklandırılır."
584-
Başkasından -yine îbni Asakir tahric etmiş-: "Şurahbil b. Sımt Farsların
kalelerinden birine murabıt olarak inmişti. Onlara şiddetli bir yokluk isabet
etmişti. Selman-ı Farisi onlara uğradı ve şöyle söyledi:"Rasulullah'dan
(s.a.v.) işittiğim ve bu konumunuzda size yardımcı olarak bir hadisi söyleyeyim
mi?" "Evet ya Ebu Abdillah! söyle" dediler. Dedi ki:
"Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim: "Allah yolunda bir
günlük ribat, bir ayın orucundan ve kıyamından daha hayırlıdır. Allah yolunda
murabıt olarak ölene kıyamet gününe kadar mücahidin ecri devam eder."
585- Fudale
b. Ubeyd den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah yolunda murabıt
olarak öten hariç her kişinin ameli mühürlenir (sona erer). Çünkü onun
(murabıtın) ameli kıyamet gününe kadar artar ve kabir fitnesinden emin olur.[758]Ebu Davud,
Tirmizi (Hadis hasen ve sahihtir demiş) İb-ni Hibban (sahihinde) ve Hakim
(Müslim'in şartına göre sahihtir, demiş) rivayet etmiş.Kurtubi tefsirinde bu
iki hadis ile -Selman ve Fudale'nin hadisleri- ilgili olarak şunu
demektedir:"Bunlar, ribatın ölümden sonra baki kalacak amellerin en
hayırlısı olduğuna delildirler. Ebu Hureyre'nin hadisinde:
586-
"İnsan öldüğünde üç kişi (sınıf) hariç ameli kesilir: Sadaka-ı cariye,
kendisiyle yararlanılan ilim ve kendisine dua eden salih çocuk."Müslim
rivayet etmiş.Sadaka-i cariye, kendisiyle yararlanılan ilim ve kendisine dua
eden salih çocuk; evet bunlar sadakanın bitmesi ilmin gitmesi ve çocuğun
ölmesiyle son bulur/kesilir. Ribat ise kıyamete dek ecri kat kat artar. Kat kat
artmanın haricinde artmanın bir manası yoktur. Ayrıca bu bir sebebe meb-ni de
değildir. Ki onun kesilmesi -yok olması- ile kesilsin. Bilakis o kıyamete kadar
Allah'tan daimi/sürekli bir iyilik (fazilet)tir. Bu şundandır: Tüm iyilikler
ancak düşmandan emin olmakla, dinin hudutlarını koruyarak onlardan korunmak ve
islam şiarlarını ikametle mümkündür.[759]Onun
sözü burada sona erdi. Bu gerçekten hoş şeylerdir. Onu iyi düşün!
587- İrbad
b. Sariye'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Her amel, Allah yolunda
murabıt olan hariç, sahibi öldüğünde kesilir. Onunki ise ona artar/çoğalır.
Kıyamete dek rızkı da ona devam eder."[760]
Taberani iki isnad ile
rivayet etmiş, birisi sahihtir.
588- Ebu
Umame'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Dört sınıfın ecirleri
ölümlerinden sonra da devam eder: Allah yolundaki murabıt, bir amel işleyen -ki
bu amel edildikçe ona da ecir devam eder- sadaka veren kişi buna da o sadaka
sürdükçe ona ecir yazılır. Arkasında kendisine dua eden bir çocuk bırakan
adam.[761]Ahmed İbni Asakir
tarikiyle rivayet etmiş. Senedinde İb-ni Lehia var. -
589- Ebu
Ya'latafıric etmiş, Ukbe b. Amir'den Rasulul-lah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Allah yolundaki murabıt hariç ölen her kişinin ameline mühür
vurulur, O ise ameli dirilinceye kadar ona devam eder.[762]
590- Vasile
b. el-Eska'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kim iyi bir çığır
açarsa hayatında ve ölümünden sonra bununla amel edilip terkedilinceye kadar
ona bunun ecri vardır. Kim de kötü bir çığır açarsa bu terkedilinceye kadar
ona da bunun günahı var. Kim Allah yolunda murabıt olarak ölürse Allah
kıyamette diriltince-ye kadar ona murabıtm ecri var/devam eder.[763]Taberani
iyi bir isnad ile rivayet etmiş
591- İbni
Asakir muhtasar olarak rivayet etmiş ve onda şunu artırmış:"Onun tüm
günahları, yeni ve eskileri, gizli ve açıkları bağışlanır."
592- Ubade
b. Samit'den:"Hiç bir kişi/fert yoktur ki canı çıkmadan önce varacağı
yerini görmesin. Ancak murabıt olanlar bundan müstesnadır. Çünkü bunun eciri
-veya rızkı- ribat oldukça ona devam eder."
İbni Mübarek mevkuf
olarak rivayet etmiş.Merfu hadislerin manası da budur. Çünkü ölü son nefe-siyle
beraber ameli kesilir ve mühürlenir. Bunun üzerine haatı boyunca yaptığı
amellerinin cümlesiyle hak ettiği y rini görecektir. Murabıt ise Allah
indindeki yerini görmez. Çünkü hayatının sona ermesiyle ameli sona ermez.
Bilakis ameli ölümünden sonra da kıyamete kadar fazlalaşır ve kat kat artar.
Ecrinin nereye varacağını, derecesinin nereye ulaşacağım Allah'tan başka hiç
kimse bilemez. Ancak şu var:. Ölümü anında müjdelendiği ve sevindiği şeyi
görür. Kıyamete kadar sonuna varamayacağı yükselişinin yerini görür.
İyilikleri sayılamayan ve verdiği bolluğu da hesaplana-mayan (zat) ne yücedir!
Bu hususta Selman[764] ve
Ebu'd-Derda'nın[765]hadisleri
daha önce geçti.
593-
Taberani Ebu Hureyre'den tahıic etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Ölen her kişinin ameline mühür vurulur. Murabıt hariç. Çünkü
onun ameli kıyamete kadar ona artar ve kabrin fettan'ından (kabir meleklerinin
sorgusundan/fitnesinden veya kabir azabından) emin olur.[766]Şurahbil
b. es-Simt'.ten kendisi Fars topraklarında mura-bıttı onlara Selman'ı Farisi
uğradı, insanlar ribattan bıkmış ve sıkılmışlardı. Şöyle dedi:"Ey îbni
Simt! sana bu konumunda yardımcı olacak Ra sulullah'dan (s.a.v.) işittiğim bir
hadisi söyleyeyim mi Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini
işittim:"Murabıtın bir günlük ecri, ehli içinde bir ay kıyam eden kişinin
ecri gibidir. Şayet ölürse kabir fitnesinden (sorgusundan ve azabından) emin
olur. Kabrinde şöyle yazılır; "Bu Allah yolunda murabıt idi" hesap
gününe kadar daha önce yaptığı ameli daha güzel bir şekilde ona devam
eder."İbni Asakir rivayet etmiş Daha önce 576 no ile Müslim'den geçmişti.
594- Ebu
Umame Rasulullah'dan rivayet etmişKim Allah yolunda ribatta bulunursa, Allah
onu kabir fitnesinden emin kılar.[767]Taberani
el-Kebir ve el-Evsat'ta rivayet etmiş.
595- îbni
Asakir de rivayet etmiş:"Allah yolunda murabıt olarak ölen bir kişi yoktur
ki,Allah onu kabrin fitnesinden emin kılmasın."Murabıt Ribatında Öldüğünde
Allah Onu Kıyamet Gününde Büyük Korkudan Emin Olarak Diriltir:
596- Ebu
Hureyre Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle rivayet etmiş:"Kim Allah yolunda
murabıt olarak ölürse daha önce yapmış olduğu salih ameli onun için devam eder.
Rızkı da ona devamlı gelir. (Kabir azabından) Fettan'dan emin olur. Allah
kıyamet günü büyük korkudan emin olarak onu diriltir.[768]İbni
Mace Sahih bir isnad ile rivayet etmiş.
597- Bezzar
Ebu Hureyre ve Osman'ın hadisinden rivayet etmîş: Onda:"Kıyamette, Allah
onu büyük korkudan emin olarak diriltir.[769]Ebu'd-Derda'nın
hadisinde de:"Kim Allah yolunda murabıt olarak ölürse, büyük korkudan emin
olur. Rızkı ona sunulur. Allah onu diril-tinceye kadar ona murabıtın ecri devam
eder."577 no ile geçti.
598- İbni Asakir
kendi isnadı ile Aişe'den tahric etmiş. Aişe şöyle demiş:"Adamları ne
kadar da acizdirler? Erkek olsaydım riba-tın üstünde bir amel tercih etmezdim.
Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Kim murabıt olarak
ölürse; kabir fitnesinden korunur, büyük korkudan emin olur. Yaptığı (salih)
amel ona kıyamete kadar (ecir olarak yazılmaya) devam eder."
599- Abdullah b. Amr'dan; Murabıt olarak ölen kişi
hakkında şunu rivayet etmiş:"O kıyamet gününde büyük korkudan emin olur.[770]
İbni Mübarek mevkuf olarak rivayet etmiş. Büyük korku, çoğunluğa göre
cehennemin, cehnnem ehlini kuşatmasıdır. Hasan "Kulun ateşe girmesi için
emrolun-masıdır" derken, İbni Cüreyc "iki fırka/grup arasında ölümün
boğazlanmasıdır" der.[771]
600- Abdurrezzak ve İbni Mace İbrahim b. Muhammed'ten[772]çoğu
bunu terkederken Şafi'i sika görmüş- Ebu Hureye'den o da Rasulullah'dan
(s.a.v.) rivayet etmiş:"Kim murabıt olarak ölürse, şehid olarak ölür.
Kabir fitnesinden korunur. Yedirilir, rızkı cennetten getirilir. Ameli ona
devam eder.[773]
601- Bu
hadisi Ebu Ahmed b. Adiy de rivayet etmiş. Bunun tarikiyle de İbni Asakir...
Ebu Hureyre'den o da Rasu-lullah dan (s.a.v.) rivayet etmiş.
602- İbni Ebi Şeybe Safvan b. Selim'den rivayet etmiş.[774]
603-
Taberanİ geçen (576 no ile geçmişti) Selman hadisini rivayet etmiş ve
sonunda:"Kim murabıt olarak ölürse, üzerinde bulunduğu amel (daha önce
yaptığı amel) ona devam eder. Rızkı ona (devamlı) gelir. Kabir fitnesinden emin
olur. Kıyamet günü de şehid olarak dirilir.[775]
demiş.
604- İbni
Asakir kendi isnadıyla... Abdullah b. Amr den tahric etmiş. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş"Kim ribata niyet ederse, alnında nifaktan beraat yazılır.
Ayrılmak üzere çıktığında, Allah melekleri onunla görevlendirir. Bunlar onu
sağından ve solundan, önünden ve arkasından korurlar. O (ribat yerine)
vardığında duası kabul görür. Ölürse şehid olur. Bu durumuyla kıyamette otuz
kişiye şefaatçi olur. Öldürülürse yine şehid-tir. Bu durumuyla kıyamet gününde
yetmiş kişiye şefaat eder."Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Allah'ın
fazi ve ke-remiyle kullarına muamelesindeki sünnet (ullah) devam ediyor. Kim
doğru bir şekilde Allah'a yakınlaştıracak bir-, şeye yönelir de, tüm istek ve
arzusuna rağmen, onu kasdet-medeki gayretine rağmen ilahi takdir onu on(a nail
olmak) dan menederse, şüphesiz ki Allah, kıyamet gününde, onun güzel kasdına,
halis niyetine ve doğru içtenliğine bir ihsan ve kendisinden de bir
iyilik/fazilet olarak bu itaatin/yakın-lığın/kurbetin ecrini ona verir, bunun
delili -inşaallah ilerde gelecektir- "Kim mücahid olarak çıkar da ölürse,
o şe-hidtir." ve "Kim hac (etmek) için (çıkıp da ölürse) hacı olarak
yazılır" hadisleridir.
605- Devesinden düşen ihramlı hakkında Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Şüphesiz o kıyamet gününde telbiye getirerek diriltilir.[776]
606- Yine
Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözü gibi:"Kim gece namaz kılmaya niyet ederek
yatağına gelir de uykusu (gözü) sabaha kadar galebe ederse niyet et1 tiği şey
ona yazılır. Uykusunda Rabbinden ona sadaka addedilir.[777]Hadisi
Nesai, İbni Mace, İbni Huzeyme Ebu Derda'nın hadisinden rivayet etmişler.
607- Ebu
Davud ve Nesai bunu ayrıca Aişe'nin hadisin-den de rivayet etmişler.[778]
608-
Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözü gibi:"Kim güzel bir şekilde abdestini alıp
(namaz kılmak için) giderse insanların namaz kıldıklarını görürse namaza
yetişmezse, Allah onu kılan ona hazır olanların ecri kadar ona ecir verir. Bu
onların ecrinden bir şey de eksiltmez.[779]Ebu
Davud, Nesai ve Hakim rivayet etmiş. Hakim "Müslim'in şartına göre hadis
sahihtir" der.
609- Bunlara
benzer daha bir çok hadis mevcuttur. Mu-rabıt ancak ve ancak şehadeti
arzulamak, onu kazanmak için de canını feda etmek için ribat eder. Bu takdirde
öldüğünde şehid olarak diriltilmesi tabiidir. Bunu Allah'ın şehid-lerin
özelliklerinden olan şeyleri onlara vermesi de bunu destekler. Ona rızkını
devamlı vermesi, kabir azabından ve büyük korkudan emin olma vb. bunlardandır.
Şayet onun şehid olarak dirilteceği hususunda sahih ve sarih (açık) bir hadis
varid olmamış olsa dahi bu kaideden istinbat edilirdi. Hal böyleyken zaten bu
hususta bir çok hadis rivayet edilmiş. Bu hadisler tenkidten salim değilseler
de tariklerinin çokluğu birbirlerini destekliyor ve güçlendiriyor. Bunu mezkur
kaide de destekliyor. Yine de en iyi blen Allah'tır.Murabıt Ribatta İken
Ölürse, Sırat Üzerinde Rüzgar Gibi
Hesapsız ve Kitapsız Geçer:İbni Mübarek... Ebu Salih eI-Humsi[780]den
rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah Azze ve Celle
kıyamette kimi kavimleri diriltir ki bunlar sıratın üzerinde rüzgar gibi
hesapız ve azap-sız geçerler.""Kim bunlar ey Alah'ın Rasulu?"
diye sordular. Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"Ribatta iken kendilerine
ölüm gelen kavimlerdir.[781]
610- Şifa'us-Sudur'da zikredilmiş. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Yemin olsun ki kıyamet gününde öyle kavimler diriltilir
ki Sırat'ın üzerinde cennete girinceye kadar rüzgar gibi
geçerler.""Onlar kimlerdir ya Rasulallah?" denildi."Onlar
ribatta iken kendilerine ölüm gelen ka-vim(ler)dir." buyurdu.
611- îbni
Asakir kendi isnadıyla... Ebu Seleme'den o da Ebu Hureyre'den tahric etmiş.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Yemin olsun ki kıyamet günü öyle
kavimler diriltilir ki yüzlerindeki nur parıldar, sıratın üzerinde rüzgar gibi
geçer, cennete hesapsız/sorgusuz geçerler.""Onlar kimlerdir ya
Rasulallah?" denildi."Onlar öyle bir kavimdir ki ribatta iken
kendilerine ölüm ulaştı."
612- Şifa'us-sudur'da Enes b. Malik'ten şöyle
dediği zikredilmiş:"Kıyamet günü bazı adamlar (kişiler) kabirlerinden
çıkarlar. İnsanların hesabı (sorgusu) onları meşgul etmez. Cennetin kapılarına
kadar gelip onları korkusuzca (sükunet içinde) kapıyı çalarlar.
Rıdvan"Kimsiniz?" der. Onlar şöyle cevap verirler:"Allah'ın
sevdikleri (kulları)yiz. Murabıt bir kavimiz." Bunun üzerine Rıdvan
onlara:"Allah'a karşı çok rahatsınız/sakinsiniz. Sanki deniz sahilinde
ayaklarınızı tozlamışsınız" der.[782]
613-
Abdurrezzak ve İbni Münzir el-Evsat'ta Ebu Hurey-re'nin şöyle dediğini tahric
etmişler:"Deniz kenarında müslümanlann bir gediğinde/sınırında ribat bana
Ka'be veya Medine'deki Rasululah'ın mescidinde kadir gecesine denk gelmemden
daha sevimlidir. Üç gününün ribatı bir yıla denktir. Ribatın tümü ise kırk gecedir.[783]
614- Said b.
Mansür da Abdurrahman b. Zeyd b. Eşlem -ki zayıftır- Ebu Hureyre'den yine mevkuf
olarak zikretmiş.[784]
615- İbni
Münzir Humade tarikiyle.. Osman b. Ebi Sev-de'den rivayet etmiş. Der ki: Biz
Yafa'da Ebu Hureyre ile ribatta idik. Şöyle dedi:"Buranın ribatı,
Beyt'ül-Makdis'teki kadir gecesinden bana daha sevimlidir."Yafa:
Beytü'l-Makdis sahilinde bir köydür. Oradan lüdd kumsalına çıkılır.
616- İbni
Hibban sahihinde, Beyhaki ve başkaları Müca-hid'den o da Ebu Hureyre'den
rivayet etmiş. Der ki: Kendisi ribattaydi. Sahile iltica ettiler. Sonra bir
şey yok denildi. İnsanlar ayrıldı. Ebu Hureyre ayakta duruyordu, önünden bir
adam geçti ve dedi ki:"Ey Ebu Hureyre seni durduran nedir?" Ebu
Hureyre şöyle dedi:"Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini işittim:
"Allah yolunda bir saat(lık) duruş. Hacer'ul-Esved'in yanında kadir gecesi
kıyam durmaktan daha hayırlıdır.[785]Hadis
bazı sebeplerden zayıftır.
617-
Cabir'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Kim Allah
yolunda bir gün ribatta bulunsa, Allah onunla ateş arasına yedi hendek (çukur)
bırakır. Her imi hendek yedi gök ile yedi yer kadardır.[786]
618- Taberani el-Evsat'ta ricali sika olan bir
isnad ile Enes'den tahric etmiş: Der ki: Rasulullah'a (s.a.v.) ribatın ecri
soruldu. Rasululİah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim müslümanların gerilerinde
nöbet tutarak bir geceyi ribatla geçirirse, ona geride bıraktığı oruç tutan ve
namaz kılanların ecri vardır.[787]
619- Şifa'us-Sudur'da Ebu Hureyre'den zikredilmiş.
Rasululİah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda murabıt olarak
çıkarsa, ona tüm ümmet'i Muhammed'den; iyisi ve facirinden, kadın ve
çocuğundan, hayvanından, kara ve denizdeki kuşlarından kıyamete kadar kırat
miktarınca ecir vardır. Kırat ise, Uhud dağı kadardır."
620- İbni
Asakir isnadıyla tahric etmiş. İbrahim el-Ye-mani anlatıyor: Der ki: Yemen'den
döndüm. Süfyan-ı Sev-ri'ye varıp dedim ki: Ya Eba Abdullah! Nefsimde şunu geçirdim.
Cidde'ye varıp her yıl ribatta bulunayım. Her ay bir umre yapayım. Ve her yıl
bir kez hac edeyim. Dolayısıyla ehlime de yakın olmuş olurum. Bu mu sana daha
sevimlidir yoksa Şam'a gitmek mi?" Bana şöyle dedi:"Ey Yemen'li
kardeş! Şam sahillerine git. Şam sahillerine git. Muhakkak ki şu beyti her yıl
yüzbin, ikiyüz bin veya üçyiiz bin kişi ve Allah'ın dilediği daha fazla kişi
hac ediyor.. Onların hac, umre ve ibadeti/kurbanları gibi sana da ecir
var."Allah Yolunda Bir Günlük Ribat, Ribatsız Bin Günden Daha Hayırlıdır:
621- Osman'ın minberin üzerinde şöyle dediği
rivayet edilmiş:"Benden ayrılıp uzaklaşacağınızdan korktuğum için (bugüne
kadar) Rasululİah'dan (s.a.v.) duyduğum bir hadisi gizledim. Rasulullah'ın
(s.a.v.) şöyle dediğini duydum:"Allah yolunda bir günün ribatı başka
yerlerde geçirilen bin günden daha hayırlıdır. Herkes nefsi için dilediğini
seçsin.[788]İbni Ebi Şeybe ve
Tirmizi. (Tirmizi "Hadis hasendir" demiş.) Nesai, İbni Hibban
(sahihinde) ve Hakim (Buhari'inin şartına göre sahihtir demiş) rivayet
etmişler.
622- İbni
Mace... Mus'ab b. Sabit'ten rivayet etmiş. Ancak onda şöyle
demiş:"Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum: "Kim bir gün
ribatta geçirirse, oruçlu ve kıyamh bir gece gibi (sevabı) olur.[789]
623- İbni
Asakir'e ait bu hadisle ilgili başka rivayet ise şöyledir:Osman şöyle dedi: Ey
insanlar hicret ediniz! Çünkü ben de hicret ediciyim. Bunun üzerine insanlar
yola koyuldular. Sonra şöyle dedi:"Ey insanlar size öyle bir hadis
söyleyeceğim ki onu Rasulullah'dan (s.a.v.) duyduğum günden bu güne kadar size
hiç söylemedim. Rasululİah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah yolunda yapılan
bir günlük ribat onun dışındaki bin geceden daha hayırlıdır. Kişi dilediği
yerde ribat etsin.""Size tebliğ ettim mi?"
Onlar"Evet" deyince. O:"Allah'ım şahid ol!" dedi.Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: Osman'ın bu hadisinde şunda apaçık bir delil var.
Ribat mekanında murabıtın bir-günlük rîbatı (kıyamı) başka yerlerde geçirilen
bir günden daha efdaldır. İster bu yer Mekke olsun, ister Medine ve ister
Beyt'il-Makdis olsun, (farketmez). Bunun içindir ki Osman insanların onu
(bırakıp) ayrılmalarından korkmuştur ki onlara bunu bildirdiğinde ribata olan
rağbet ve orada ikame isteği onu terketmelerini sağlayacaktır. Bunu Mekke ve
Medine'yi kapsadığını bilmeseydi onların Medine'den çıkıp/ayrılıp ribat
bölgesine gitmelerinden korkmazdı/endişe-lenmezdi.
624- İbni
Asakir Yezid b. Hubeyra -ki metruktür- tarikiyle... Enes'den Rasulullah'ın
(s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ettiğini tahric etmiş:"Allah yolundaki
bir gününüz iki mescidten Mes-cid'ul-Haram ve Medine mescidindeki bin günden
daha hayırlıdır."Müellif der ki: Şu bir gerçek ki, Mekke ve Medine'den
sayılarını ancak Allah'ın bildiği sahabe, Tabiin, Tabei tabiinden bir çok
insan murabıt olarak çıkıp Şam sahillerine gitmişler. Ölünceye veya şehadetle
Allah onlara ikram edinceye kadar oralarda kalmışlardır.
625- İbni
Mübarek rivayet etmiş. Haris b. Hişam[790]had
için Mekke'den çıktı. İnsanlarda büyük bir hüzün meydana geldi. Yedirdiği her
kimse onu uğurlamak için çıktılar. Betha'nın üst tarafına vardığında durdu,
insanlar da durdular. Etrafında ağlıyorlardı. Onların bu hüzünlerini görünce
duygulandı ve o da ağlamaya başladı ve şöyle dedi:"Ey insanlar! Allah'a
yemin olsun ki, kendimi sizden üstün gördüğümden dolayı başka bir beldeyi
sizin beldelerinize tecihimden dolayı çıkmıyorum, ancak şu iş (ribat) için
(çıkıyorum). Kimi adamlar (bunun için) çıkmışlar. Ne aşiretleri içinde ne de
evleri içindedirler. Vallahi Mekke lan altın olsa ve bunu Allah yolunda infak
edersek, günlerinden bir güne bile ulaşamayız. Vallahi onlar bizleri dünyada
geçmiş olsalar da, ahirette onlara ortak olmayı iltimas edelim. Bu, Allah'a bir
göçtür ve Şam'a yöneldi. Orada şehid oldu.[791]İbni
Esir "Şam'a gitti. Orada malı ve ehli ile Yermuk nü şehid oluncaya kadar
cihad etti.[792]Ebu'l-Haccac'ın
"Tehzib'ul-Kemal"de zikrettiğine «ö-re, Haris adındaki bu zat, Bedir,
Uhud'a müşrik olanık Katılmış, Fetih günü de müslüman olmuştur. Değeri büyük,
kıymetli bir kişiydi.Mus'ab b. Abdillah der ki: Haris b. Hişam
çoluk-çocu-ğuyla Şam'a gitmek için (Mekke'den) çıktı. Mekke ehli ağlayarak ona
tabi oldular. O da duygulanıp ağladı. Sonr şöyle dedi:
"Eğer bizler size
karşılık bir yeri, komşuluğunuza karşılık bir komşuluğu taleb etseydik, sizden
daha hayırlısını bulmazdım/sizin yerinize başkasını istemezdim. Ancak bu Allah'a
bir göçtür. Allah onun sonunu hayırla kapatıncaya kadar Şam'da kendisi ve
beraberindekiler kendilerini cihada adamışlardı.[793]Bundan
önce de İbrahim el-Yemani'nin Sevri ile olan kıssası, ona her yıl yapacağı
haccı her ay yapacağı umreyi v.s.'yi terkedip Şam'a gitmesinin emredilişi
geçmişti. Yine ikinci bapta Bilal'ın Rasulullah'ın (s.a.v.) şehrinden çıkıp
Şam'a cihad niyetiyle gittiği de geçmişti.Şeyh'ul-İslam ibni Teymiye, kişinin
ribat yerinde murabıt olarak durmasının Mekke, Medine ve Beyt'il-Makdis'te
durmasından daha efdal olduğu hususunda icma olduğunu nakleder.[794]
İbni Munzir el-Evsat'ta imam Ahmed'ten şunu nakletmiş, ona
"Mekke'de ikame etmek mi yoksi ribat mı sana daha sevimlidir?" diye
sorulduğunda: ."Ribat bana daha sevimidir" cevabını vermiş.Yine Ahmed
şöyle demiş:"Bizim yanımızda gaza ve ribata muadil bir amel yoktur.[795]Adamın
biri İmam Malik'e:"Medine-i Şerifte mi ikamet edeyim yoksa İskenderiye'de
nü ikamet edeyim?'.' diye sormuş o da"İskenderiye'de ikamet et"
demiş.Murabitın ribat yerindeki namazı, orucu, zikri, kıraat ve nafakası (ecir
bakımından) kat kattır. Allah yolunda ameli salih'in fazileti daha önce
geçmişti. Yine şüphe yok ki murabıt da mücahid gibidir. Her ikisi de Allah
yolundadır. Yine ikinci babta Osman'ın hadisi geçmişti:"Vallahi Allah
yolunda çalışarak geçireceğiniz bir gününüz, evinde oruçla ve kıyamla
geçireceği bir gecesinin amelinden daha hayırlıdır."
626- Ebu
Umame den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Murabıtın namazı beşyüz
namaza muadildir. Onun
onda nifak edeceği bir
dirhem veya dinar başka yerlerde harcadığınızın yediyüz katıdır.[796]Bunu
Beyhaki Şuajb'ta tahric etmiş. Onun bu tariki İbni Asakir tarafından da -ancak
başka bir metin için- hasen görmüş.
627-
Şifa'us-Sudur'da Ebu Hureyre den zikretmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Deniz sahilindeki bir namaz(ın ecri başka yerlerde kılma
namazdan) bir milyon kat (daha fazla)dır."
628- Yine
orada Ömer b. Abdulaziz'in oğullarından o da babasından zikretmiş:"Deniz
sahilindeki (buradaki ribatta) bir namaz milyon yirmi beş bin namaza
muadildir."Hafs b. Ömer der ki: Evzai ile karşılaştım. Ona bu hadisi
söyledim. Bunun üzerine "Sahildeki bir namaz, bir milyon yirmi beş bin
namaza muadildir" dedi.
629- Ebu'ş-Şeyh
İbni Hayyan "Kitab'us-Sevab" ta zayıf bir isnad ile Enes'den merfu
olarak tahric etmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş ki:"Mescidimdeki
bir namaz, on bin namaza muadildir. Mescid'ul-Haram'da bir namaz yüzbin namaza
muadildir. Ribat yerindeki bir namaz iki milyon namaza muadildir." 'Müellif-Allah onu
affetsin- derki: Mescid'ul-Haram'da-ki bir namazın yüzbin namaza muadil olduğu
sahih (olarak gelmiş)tir.
630- Bunu
Ahmed, Bezzar, îbni Hüzeyme ve ibni Hib^ ban (ikisi de sahihlerinde) Abdullah
b. Zübeyr'in hadisinden rivayet etmişler.[797]
631- Ahmed ve İbni Mace iki sahih isnad ile Cabir
hadisinden rivayet etmişler,[798]
632- Bezar ve İbni Huzeyme sahihlerinde
Ebu'd-Der-da'nın hadisinden rivayet etmişler.[799]
Bununla beraber ribat
yerinde bir gün ikame etmenin onun dışmda herhangi bir yerdeki bin gün ikameden
daha ef-dal olduğu sahih olarak gelmiştir.[800]
Bunun Mekke ve dışındaki yerlere şamil olduğu da geçmişti. Şöyle demek te muhtemeldir:
Bu günde murabıttan sadır olan her türlü ibadet kat kat artmada bu günün
hükmündedir. Çünkü ribat gününün cüzlerinden her bir cüz, onun dışındaki aynı
günlerden ribatsız olan bin günden daha efdaldır. Namazı ve bununla ilgili eda
ettiğin şu dilim, onun dışındaki aynı zaman diliminden bin defa daha
hayırlıdır. Eğer bu zaman dilimi onun (ribatta olanın) kapsadığını kapsıyorsa
kat kat artma bunun için de sözkonusudur. Bu takdire göre murabıtın namazı
yüz-milyon namaza muadildir. Eğer* Allah'in fazlı ve keremi sahih hadislerde
geçtiği gibi[801] murabıtın kıyamete kadar
daha önce yapmış olduğu amel-i salihin devam etmesini, kabir fitnesinden emin
olmasını, rızkının üzerine akmasını gerektiriyorsa -ki bunlar Mekke veya
Medine'de vefat eden hakkında varid olmamıştır- Allah'ın murabıt kıldığı
namazını söz konusu üç mescid(de kılınan namaz) dan kat kat artırmakla üstün
kılması uzak/muhtemel/değildir. Allah dilediğine iyilik eder Allah (rahmeti ve
gücü) geniş olandır, bilendir.
633-
Şifa'us-Sudur'da İbni Abbas dan rivayet edilmiş: "Kıyamet gününde
murabıtın Allah yolundaki teşbih, tahmid, temcid ve tekbirinin herbir harfi
için (ecir vardır). Onlar bakılacak gözler, işitilecek kulaklar, uçacakları
kanatlar olurlar. Meleklerle beraber alemlerin rab-binin yanına girer sevabıyla
sahiplerine (cennete girmelerini emrederler/veya sahiplerine sevaplarıyla
emirlik
ederler.)[802]
634- Yine
Şifa'us-Sudur'da Muaz b. Cebel'den zikretmiş: "Murabıtın iyiliklerinden
her bir iyilik, abidlerinl)i/, un iyiliklerine muadildir. Şüphesiz ki Allah
Muham-med'in (s.a.v.) ümmetinin kötülerini padişah/sultan için seçtiği gibi,
Muhammed'in (s.a.v.) ümmetinin iyilerini de ribat için seçer."Murabıtın
yaptığı infakın derece bakımından mücahidin ki gibi olduğuna delalet eden bir
hadis te Ebu Umame'nin hadisiydi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:...Onun
infak edeceği dinar ve dirhem de..." (yani murabıtın) "başka yerde
harcayacağı yediyüz dinardan daha efdaldır.[803]Bunu
şu hadis te destekliyor:
635- İbni Asakir isnadıyla Velid b. Süfyan'dan o
da Avf' dan rivayet etmiş der ki:"Adamın biri Allah yolunda harcanmak
üzere yüz dinarı vasiyyet etti. Ancak bu Rum lideri İbni Firavun'un sulhuna/anlaşmasına
denk geldi. Derki:"Kendisine vasiyyet edilen şahıs hac etti. Medine'ye
uğrayıp Osman b. Affan'ın yanına gitti ve şöyle dedi:
"Bir adam Allah
yolunda harcanmak üzere yüz dinarı vasiyyet etti. Ancak bu Rum lideri îbni
Firavun'un sul-huna/antlaşmasma denk geldi. Osman b. Affan:Nerede
oturuyorsun?" dedi."Şam'da" cevap verdi. Ona:"Onu kendine,
ehline ve komşularına harca" dedi. Şüphe yok ki Şam ehlinden biri ehline
bir dirhem ile et alırsa bu ona yedi yüz dihemdir.[804]Başka
bir rivayetinde:
636- Osman
(ona) şöyle dedi:"Şüphesiz ki Allah bize İslam'ı emretti, müslüman olduk;
bizler müslümanız; bize hicreti emretti, hicret ettik bizler muhacirleriz.
Sonra bizlere cihadı emretti, siz cihad ettiniz, Şam ehli sizler
mücahidlersiniz. Onu kendine, ehline ve etrafındaki muhtaç insanlara infak
et/harca. Şayet bir dirhem çıkarır onunla et alır ve onda kendin ve ehlin yese
sana yediyüz dirhem yazılır.[805]
637- İbni Mübarek kıssayı zikretmeksizin muhtasar
olarak rivayet etmiş: Onun lafzı ise şöyledir:"Osman şöyle demiş:"Hicret
diyarındaki infak edi yüz kat iledir. Sizler de Şam ehlinin muhacirlerisiniz.
Bir adam bir dirhemle çarşıdan bir şeyler alır kendisi yer, ehline yedirirse
ona yediyüz iledir.[806]Müellif
der ki: Şam'daki nafaka/harcama ancak Osman zamanında kat kattı. Çünkü o zaman
oranın hepsi ribat yeri idi. Her bir tarafından düşmanın (İslam topraklarına)
girmesi beklenilirdi. Ancak şimdi oranın ribat yeri düşmanın girebileceği
sınırlar (gedikler) ve buna yakın olan yerlerdir. Şam ehlinin murabıt olduğu
hususunda hadisler gelecektir.[807]
Ancak senedleri sabit değildir. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
639-
Abdurrezzak İbni Cureyc'ten o da îshak b. Rafi den rivayet etmiş:"Rasuİullah'm
(s.a.v.) şöyle buyurduğu bize ulaştı:"Allah kabristan ehline rahmet
etsin" Aişe"Baki ehli mi?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Allah
kabristan ehline rahmet etsin." Buyurdu. YineAişe:"Baki ehli
mi?" dedi. Bunu üç kez tekrar etti. Ondan sonra şöyle buyurdu:"Askalan
kabristanı[808]
640- Said b.
Mansur sünen'inde İsmail b. Ayaş'tandaAta el-Horasani'den rivayet etmiş. Der
ki: Rasuİullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğu bize ulaştı:"Allah kabristan
ehline rahmet etsin."Bunu üç defa tekrar etti. Bu kendsinden sorulduğunda
şöyle dedi:"Bu Askalan'daki kabristandır."[809]Ata
orada ölünceye kadar kırk gün ribatta bulundu. Bu iki isnâddaki kopukluk ve
zayıflığa rağmen onlara kulak vermek lazım. Çünkü bu iki hadis mezkur
iki.kitapta zikredilmiştir. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
641- Muğni
sahibi der ki: Darekutni kendi isnadıyla İbni Ömer'den rivayet etmiş:
Rasulullah (s.a.v.) bir kabristana dua etti."Ey Allah'ın Rasulu! bu hangi
kabristandır?" diye sorulunca. Rasulullah:"Düşman topraklarında
Askalan diye isimlendirilen bir kabristandır. Ümmetimden bazı insanlar
fethedecektir. Allah onlardan yetmiş bin şehid diriltir. Onlardan her bir adam
Rebia ve Mudar (kabileleri) gibi insanlara şefaat edeceklerdir. Her biri için
bir gelin var. Cennetin gelini de Askalan'dır.[810]Ancak,
642- İskenderiyye[811]
643- Dimyat
644- Akka[812]
645-Sayda[813]
646- Beyrut
647- Enfe[814]
648- Trablus
649- Antakya
650- Tarsus
651-
Kazvin ,
652- Endülüs
v.s. sınır bölgeler için rivayet edilen hadislerde kesinlikle sahih olan
yoktur. Hatta bunlar (hakkında rivayet edilen hadisler) uydurmadır. Ribat
konusunda geçen ve gelecek hadisler bizleri mevzu hadislerden müstağni kılıyor.
Yine de en iyi bilen Allah'tır.Ribat Ve Ehli Hakkında Geçenden Farklı Olarak
Gelen Hadisler:
653- Ebu
Umame'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Her ümmetin bir seyahati
var. Ümmetimin seyahati cihadtır. Her ümmetin bir ruhbanlığı vardır. Ümmetimin
ruhbanlığı düşmanın karşısında ribattır.[815]Taberani
Afir b. Mi'dan -ki zayıftır- o da Selim b. Amir den o da Ebu Umame'den tahric
etmiş.Cennetin kapılarından dört kapı dünyada açıktırlar onların ilki
İskenderiyye'dir..."Senedte Abdülmelik b. Harun var. Bu kezzab {çok
yalancıdır.
654- Urve b.
Ruveym'den şöyle dediği rivayet edilmiş: Rasulullah'a (s.a.v.) bazı adamlar
gelip şöyle dediler:"Ey Allah'ın Rasulu! Cahiliyeden yeni çıktık. Put ve
zinada nasiplenmişiz. Bizler bazı evlerde ölünceye kadar Allah'a ibadet ederek
kendimizi vakfetmek istiyoruz. Der ki: Bunun üzerine Rasulullah'ın (s.a.v.)
yüzü (sevinçten parladı) ve şöyle dedi:"Şüphesiz ki siz askerleri
donatırsınız, sizin için zimmet ve haraç olur. Deniz sahilinde şehirler ve
köşkler olur. Kim buna yetişir de buna rağmen bu şehirlerden birinde veya bu
köşklerden birinde ölünceye kadar kendini (ibadete) vakfediyorsa/hapsediyorsa
bunu yapsın.[816] İbni Mübarek rivayet
etmiş. Hadis muaddaldır ve isnadı sahihtir.
655- Ubey b.
Ka'b'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Müslümanların avreti
(düşmanlarının sızmalarından korkulan tehlikeli mevzi, gedik, sınır) nin
arkasında, Ramazan ayı dışında sırf Allah rızası ve sevabı için Allah yolunda
bir günlük ribat, ecir bakımından şüphesiz yüz yılın orucundan ve gecesini
taatla ihya etmekten daha büyüktür. Müslümanların avreti arkasında, Ramazan
ayında sevabı Allah'tan bekleyerek, Allah yolunda bir günlük ribat, Allah
katında ve sevap açısından (zan-nımca buyurdu ki) bin yılın ibadetinden,
orucundan ve gecelerini taatla ihya etmekten şüphesiz daha üstün ve daha
efdaldir. Eğer Allah o kimseyi selametle çoluk çocuğuna geri getirirse, bin
yılın günahı onun aleyhinde yazılmayacak, ona iyilikleri yazılacaktır ve ribat
sevabı kıyamete kadar onun için akıtılacak (devam edecek) tir.[817]Kurtubi
tefsirinde bu hadisi zikrettikten sonra şöyle der: "Bu hadis Ramazan
ayındaki ribatla ona her ne kadar murabıt olarak ölmese de devamlı (bir) sevabı
sağladığına işaret (delalet) eder,[818]Müellif
der ki: Eğer hadis sabit olursa buna delalet eder. Ancak hadis gariptir hatta
münkerdir. İçindeki ölçüsüzlük ve İslam'ın genel hükümlerine aykırılığı onun
mevzu (uydurulumuş) olduğuna delalet eder. Yine de en iyi bileri Allah'tır.
656- Bundan daha garibi de İbni Asakir'in kendi
is-nadıyla Enes b. Malik'ten rivayetidir.Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Kim Allah yolunda Ramazan ayından bir gün oruç tutarsa, bu
altıyüzbin köleyi azat etmekten, altıyüzbin gerdanlıktı deveden ve altıyüzbin
yıllık ibadetten daha efdal (hayırlı) dır. Her yıl altiyüz altmış gündür. Her
günü altiyüz altmış ahiretteki yıldır. Onun fazlına ne öncekiler ne de geride
kalanlar -onlar gibi veya Allah Azze ve Celle için eziyyet gören hariç-
erişemezler."Müellif der ki: Bu hadisin uydurulduğunda şüphe yoktur.
Müfterisini en iyi bilen Allah'tır.
657- Yezid b. Ukayli'den[819]
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ümmetimden öyle bir kavim olacak ki,
onlarla sınırlar/gedikler korunur, hakları ellerinden alınır ve on-lara
hakları verilmez. İşte onlar benden, ben de onlardanım. Onlar benden ben de
onlardanım.[820]İbn MübarekYezid
el-Ukayli'den -sahabeden zikredilmiş- rivayet etmi
658- Said b.
Mansur ve İbni Münzir, İsmail b. Ayaş'tan o da İsmet b. Raşid'ten[821] o
da babasından rivayet etmiş. Der ki:"Rasulullah'in (s.a.v.) ashabından
bazılarının ribatı cihada tercih ettiklerini/ondan üstün gördüklerini duydum.
Babama"Niçin?" dedim."Çünkü cihadta, ribatta olmayan bir çok
şart vardır." cevabını verdi.Müellif der ki:"İbni Ömer'in cihadın
farziyeti müşriklerin kanını akıtmak içindir, ribat ise müslümanların kanını
korumak içindir. "Müslümanların kanını korumak bana müşriklerin kanını
akıtmaktan daha sevimlidir" geçen sözü yine konumuzla ilgilidir.[822]
659-
Şifa'us-Sudur'da Zuhri den zikredilmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, cj-hadlarının en
efdalı içinde ribat olanıdır. Ribat (hem) cihadın aslı, (hem de)
fer'idir."
660- Yine
orada Hakem b. Uteybe'den zikredilmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Ribata niyetleniniz/ribatı kasdediniz. Kim ribatı kasdetmeğe
çalışırsa iki gözü arasında "ateşten beraat" yazılır. Kim de ribatı
yerine getirirse ona ne hata ne de günah dokunmaz."Yine Hasan'dan
zikretmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Birinizin Allah yolundaki
bir gecelik ribatı, birinizin evindeki altmış yıl ibadetinden daha üstün
(efdal) dür."
661- Yine
Ali den mevkuf olarak zikretmiş: "Murabıtın atacağı her bir adım Allah
indinde gündüzü oruç, gecesi kıyam olan bin yıla muadil (denk) dir."
662- Ebu Said el-Hudri'den Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir gün ribat ederse, herbirinin bin yıl
Allah'a ibadet ettiği bin kişinin ibadetinden daha efdal (üstün)
dır."İbni Asakir tahric etmiş ve "bu hadis gariptir" demiş.
663- Yine
Şifa'us-Sudur'da Mekhul'den rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Deniz sahilinde bir gün ribatta bulunmam, şu çarşınıza girip yüz
köleyi alıp azat etmekten, mescidimde de otuz-yıl itikafta bulunmamdan daha
sevimlidir bana."
664- Yine
orada Tavus'tan zikretmiş Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah
yolunda deniz sahilinde murabıtın her bir günü için kabul olunan bir dua
olur."
665- İbni
Asakir Hasan'dan o da Aişe'den Adamlar taat-tan ne kadar da acizdirler?
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim devenin iki sağımı arası kadar
ribat ederse cennet ona vacip olur ve cesedi ateşe haram olur." Hadiste
geçen "Fuvake naketin" iki sağır- arasıdır. İb-ni Rüşd Mukaddimat'ında
der ki: İbni Habib "Sütün sağıldığı suredir" demiş. Başka görüşleri
söyleyen de var. (Daha önce ayrıntılı geçti.)
666-
Şifa'us-Sudur'da Rasulullah'dan (s.a.v.): "Ribatin Rabbi üzerindeki hakkı
Arş'ın üstünde/ çatısında şöyle yazılıdır: Kulum! İzzet ve celalime yemin olsun
ki, rızam için üç gün ribat eden bir kul yok ki, onunla ehliyle, çocuklarıyla,
köleleriyle, kadınlarıyla ve hayvanlarıyla otuz melek görevlendirmeyeyim.
Bunlar onları sever, doğruluğa yöneltirler ve onlardan belaları
defederler."
667- Yine
orada Muhammed b. Muksim'den zikretmiş. Der ki: "Ehline ve çocuklarına
inşaallah yarın ribata çıkıyorum deyip sonra da çık(a)mayan bir kul yok ki
kıyamet gününe kadar murabıt (olarak) yazılmasın. Murabıt Allah'ın dostudur.
Nefesi teşbih, uykusu ibadettir. Onun hiçbir duası/ daveti reddedilmez. Ölünce
de ona biri gelip şöyle der:"Ey Allah'ın velisi sana müjdeler olsun.
Şüphesiz ki Allah sana cehennemin kapılarını kapattı ve sana cennet kapılarını
açtı. Cennetin kapılarından istediğinden gir."
668- Yine
orada Esed b. Furat'tan:"Kıyamette murabıt hariç herkes hem iyiliklerini
hem de kötülüklerini görürler, murabıt iyiliklerini görür günah (kötülük)lerini
görmez. Çünkü onun günahları silinip iyilikler (olarak) yazılırlar."
669- Yine
orada İsmail b. Habib'îen merfu olarak, Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Hiç bir müslüman yok ki, Allah'tan ona günde bir rahmet ve bir
nazar (bakma) olmasın. Onda dönüp dolaşır. Murabıt ve mücahidin ise her gün
onlara Allah'tan yüz rahmet ve yüz nazar (bakma) /ar. Onda dönüp dolaşırlar.
Onlar kıyamette nimetten sorulmaz ve bunun için de hesap görmezler."
670- Enes b.
Malik'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Semadan yağmur yağdıkça ve
yerden de bitkiler (nebatat) yeşerdikçe cihad yeşil ve tatlı kalacaktır. Doğudan
bir akım doğup, cihad ve ribat yoktur diyecekler. İşte onlar ateşin
yakıtıdırlar. Bilakis Allah yolunda bir gün ribat bin köleyi azat etmekten ve
yeryüzündeki insanların tümünün sadakasından daha hayırlıdır."İbni Asakir
Yezid er-Rekaşi'den -ki hadiste vehmeder-o da Enes'ten tahric etmiş ve
"Hadis gariptir" demiş.
671- Ebu
Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "İnsanların en hayırlı
yaşayanlardan biri, Allah yolunda atının dizgininden tutup onun sırtında uçan,
düşman sesi veya düşmana hücum feryadı işittikçe o at üzerinde uçan,
öldürmeyi ve ölümü, ümid edilen yerlerinde arayan adamdır. Yahut şu tepelerden
bir tepenin üstünde veya şu vadilerden bir vadinin içinde bir koyun
sü-rücüğünün içinde bulunup namazını kılan, zekatını veren ve eceli gelinceye
kadar Rabbina ibadet eden, insanlara hayırdan başka bir şey yapmayan kimsedir.[823]
672-
Ebu'l-Hattab'tan o da Ebu Said el-Hudri'den, Rasulullah (s.a.v.) -sırtım bir
hurma ağacına dayandırarak-bize bir konuşma yaptı. Şöyle buyurdu:"Size
insanların en hayırlısını ve insanların en kötüsünü haber vereyim mi?
İnsanların en hayırlısı atı üzerinde, devesi üzerinde veya ayakları üzerinde
kendisine bu hal üzerinde ölüm gelinceye kadar cihad eden kimsedir. İnsanların
en kötüsü de facir bir kişidir ki Allah'ın kitabını okur fakat ondan hiç bir
şeye kulak vermeyen (onu önemsemeyen) kişidir."[824]Bunu
İbni Mübarek, Nesai ve Hakim rivayet etmiş. Hakim "isnadı sahihtir"
demiş.
673- İbni
Mübarek isimlendirmediği bir adamdan, o da Abdullah b. Haris b. Cez'
ez-Zübeydi849 -Rasulullah'm (s.a.v.) arkadaşı/sahafaisi- den tahric
etmiş:"Onun yanına iki adam girdi."İkinize merhaba!" dedi.
Yaslanmış olduğu bir yastığı onlara uzattı. O iki adam:"Biz bunu
istemiyoruz. Ancak sana kendilerinden yararlanacağımız şeyleri duymak için
geldik" dediler. Bunu üzerine şöyle dedi:"Şu bir gerçek ki,
misafirine ikram etmeyen Muhammed ve İbrahim'in milletinden değildir. Allah
yolunda atının başım tutarak az bir ekmek ve soğuk bir su ile iftar eden kula
ne mutlu! İnekler gibi yemlenen/etraflarında yemeklerin pervane olduğu kişilere
yazıklar olsun. Ey hizmetçi kaldır! Ey hizmetçi (yemek) indir derler. Bunda da
Allah'ı hiç anmazlar/hatırlamazlar/[825]
Müellif der ki:
Abdullah b. Haris Mısır'ın fethinde bulunmuş ve orada (ev yapmak için) sınır
çizmiş bir kişidir. Orada sahabe'den vefat edenlerin sonuncusudur.[826]
674- İbni
Hibban sahihinde Ata b. En-Nudder[827]den,
Rasululîah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Gazanız uzaklaştığında azimetler
çoğaldığında, ganimet helal kılındığında; o zaman cihadınızın en hayırlısı
ribattır."Azimetler çoğaldığında: Gazanın uzaklığı ve yardım azlığından
kendilerine zor gelen cihada sultanın onlara işin azimetini ve şiddetini yüklemesidir.Ebu'l-Velid
ibni Rüşd Mukaddimat'inde bu hadisi zikrettikten sonra şöyle
der:"Sözünden şu çıkarılır. İhtiyaç üzere olan cihad ribattan daha
efdaldır. İbnu'l-Kasım da bunun aynısı Malik'ten rivayet etmiş. Bence bunun
tevilinde ezhar olan şudur:"Yani bu sınırda olan bu halkın şiddetli
korkusu, düşmanın onlara saldırmaları ihtimali onlara da nefis, kadın ve çoluk
çocuklarının galebe çalması halindeki (ribat) tır. Ki bu durumda şüphesiz ki bu
vakitte onlara yardım etmek, kendilerine vuku bulabilecek (savaş/saldırıda)
onları korumak düşman ülkesine girip cihad etmekten daha efdaldır. Şöyle
denilmesi doğru değildir: Biri öbüründen mutlak surette daha efdaldır.[828]
675-
Abdurrezzak İbni Uyeyne'den o da Musa b. Ebi Asa dan o da Ömer
Îbn'ul-Hattab'dan rivayet etmiş:"Cihad daha tatlı ve yeşil iken; o
zayıflamadan, çürümeden, kırıntı haline gelmeden önce cihad ediniz. Gazalar
uzaklaşır, ganimetler yenilir ve haramlar helal gördüğünde ribat ediniz. Çünkü
o gazanızdan daha efdaldır.[829]Herevi
der ki: (Ömer'in süzünün) Anlamı şudur:"Sizler güçlü iken ve ganimetler
bol iken, (ayrıca) zayıflayıp güçsüz olup zayıf bitki kurumuş çürük ve kınlan
çöpler gibi olmadan cihad ediniz.
676- İbni
Ebi Şeybe Halid b. Midan'dan rivayet eder. D ki: Ebu Umame Cübeyr b. Nefir'in
şöyle dediklerini duy dum:"İnsanların üzerinde öyle bir zaman gelecek ki,
cihadın en efdalı ribat olur."O neden?" dedim. Şöyle dedi:"Gaza
uzaklaştığında, meşakkatler çoğaldığında, ganimetler helal kılındığında, işte o
zaman cihadın en efdalı ribattır.[830]
677- Şifa 'us-Sudur'da İbni Ömer Rasulullah'ın
(s.a.v."1 şöyle dediğini duyduğunu zikreder:"Söz ve anlaşmaya
uyulmadığı, kitab ve sünnetin ikame edilmediği zamanda ribatınız cihadınızdan
daha efdaldır."Ribatm Tamamının Kırk Gün Olduğu Rivayet Edilmiştir:İbni'l-Munzir
el-Evsat'ta demiş ki, Ata'dan "Ribatın tamamının kırk gün olduğu bize
rivayet edildi"Ahmed b. Hanbel'e "Ribatın bir süresi var mı?"
dij soruldu. "Kırk gündür" cevabını verdi.[831]Ebu
Hureyre'nin şöyle dediği daha Önce[832]
geçmişti:"Deniz kenarında müslümanların bir sınırında/gediğinde ribat,
bana Ka'be veya Medine'deki Rasulullah'ın (s.a.v.) mescidinde kadir gecesine
denk gelmemden daha sevimlidir. Üç günün ribatı bir yıla denktir. Ribatın tümü
ise (toplam) kırk gecedir."
678- Taberani İsmail b. İbrahim el-Tercumani[833]den
bize Eyyub b. Müdrik[834]
Mekhul'dan o da Ebu Umame'den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Ribatın tamamı kırk gündür. Kim bir şey satmadan bir şey almadan
ve içinden bir şey geçirmeden kırk gün ribat ederse; anası onu doğurduğu gün
gibi günahlarından çıkar.[835]
679- îbni
Asakir isnadıyla Vasile b. el-Eska dan tahric etmiş Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Kim müslümanlarm yahut zimmüerin bölgesinde kırk gün ribat
ederse anası onu doğurduğu gün gibi günahlarından çıkar."
680- Yine
der ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Ribatın tamamı kırk
gündür."
681-
Şifa'us-Sudur'da Rasulullah dan (s.a.v) zikredilmiş. Ona (s.a.v.):"Hangi
ribat efdaldır?" diye soruldu. O:"Deniz ribatıdır. Kim denizde kırk
gün ribatta bulunursa makbul ve mebrur yetmiş hac etmiş gibidir. Bu Allah'a
dünya ve dünyanın içindekilerinden daha sevimlidir."
682- İbni Ebi Şeybe İsa b. Yunus'tan o da
Mekhul'den o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş:"Ribatın tamamı kırk
gündür.[836]Bu mürseldir. Senedte
geçen Muaviye de zayıftır.
683- Abdurrezzak Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet
eder:"Kim kırk gece ribatta bulunursa, ribatı tam yapmış olur.[837]
684- İbni
Cureyc'den, o da bir adamdan o da Ebu Hureyre den mevkuf olarak rivayet etmiş.[838]
685- İbni
Ebi Şeybe Veki'den o da Davud b. Kays'den rivayet etmiş.[839]
686-
Abdurrezzak isnadıyla Yezid b. Ebi Habib'ten rivayet etmiş. Demiş
ki:"Ensardan bir adam Ömer Îbn'ul-Hattab'm yanına geldi. Ömer
ona:"Sen neredeydin?" diye sordu."Ribatta idim" dedim.
Ömer:"Ne kadar ribatta kaldın?" diye sordu. Ben:"Otuz gün"
dedim."Kırka niye tamamlamadın?" dedi.[840]
687- ibni
Ebi Şeybe Abdullah b. Ömer'in çocuklarından biri anlatmış: İbni Ömer'in
oğullarından biri otuz gün ribat edip sonra geri döndü. Bunun üzerine İbni
Ömer sana yemin ed(tir)iyo-rum. Yemin olsun ki sen dönecek kırk günü
tamamlayıncaya kadar ribat edeceksin.[841]
688- Şifa'us-Sudur'da Yusuf b. Yakub'dan
Rasulul-lah'in (s.a.v.) şöyle dediği zikredilmiştir:"Kim on gün ribatta
bulunursa Allah onun dörtte birini ateşten azad eder. Kim yirmi gün ribatta
bulunsa Allah onun yarısını ateşten azad eder. Kim otuz gün ribatta bulunsa
Allah onun dörtte üçünü azad eder. Kimde kırk gün ribatta bulunsa Allah onu
(tamamıyla) ateşten azad eder."
689- Taberani Ümmü Derda'dan -ki merfudur- tahric etmiş:"Kim
müslümanların sahillerinden bir yerinde üç gün ribat ederse ona bir yıllık
ribat için kafidir.[842]
690- Ebu
Hureyre den:"Üç kez ribat ettiğinde ibadet ediciler diledikleri gibi
ibadet etsinler."Ibni Ebi Şeybe mevkuf olarak bunu rivayet etmiş. Onun şeyhi
büyük zatlardan İsa b. Yunus'tur.[843]Ahmed
b. Hanbel der ki: "İsa b. Yunus'un bir yıl gaza ettiği ve bir yıl da hac
ettiği bize haber verilirdi/anlatılırdı.[844]
Ahmed b. Cenab
el-Masisi: O kırk beş kez hac etmiş ve kırk beş kez de gaza etmiş. Allah ona rahmet
etsin.[845]
691-
Ebu'd-Derda'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ribat üç gündür sonra
amel edenlere "bana ulaşınız"
Ahmed b. Adiy rivayet
emiş ve "Evzai'den katibi Yusuf b. es-JSefer Ebu'l-Feyd'den başka kimse
rivayet etmez"[846]
der.[847]Şam
Ehlinin Murabit Ve Ebediyyen Muzaffer Oldukları Hususunda Gelen Rivayetler:
692-
Taberani Ebu'd-Derda'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Şam ehli;
zevceleri, zürriyetleri, köle ve cariyeleri; (yarım) adanın sonuna kadar(kiler)
murabıttırlar. Kim (onun) şehirlerinden birine giderse veya sınırlarından
birinde bulunursa o cihadtadır.[848]İbni
Asakir bu tarikle benzerini rivayet etmiş.
693- Sonra
başka bir isnad ile Şehr b. Havşeb'den o Ebu'd-Derda'dan Rasululah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Benden sonra Şam, ümmetime yakında fetholu-nacaktır. Onu
fetheder, üzerinde otoritesini kurarsa oranın ehli erkekleri-kadmları,
çocukları köleleri adanın sonuna kadar murabıttırlar. Kim bu sahillerden birini
işgal ederse o cihadtadır. Kim de Beyt'il-Makdisi ve çevresini ele geçirirse o
da ribattadır.[849]Sonra
İbni Asakir şöyle demiş:"İsnadı gariptir. Ancak bu Öncekinden daha iyidir.
Çünkü onun tabiini isimlendirilmemiş.
694- Yine İbni Asakir Abdulcebbar b. Asım
tarikiyle Ebu Hureyre'den rivayet etmiş, Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Ümmetimden bir grup Dimeşk kapılarında ve etrafında,
Beyt'il-Makdis kapılarında ve etrafında kıyamete dek hakka yardım ederek ve
onlara muhalefet edenler onlara zara vermeden savaşacaklardır.[850]
695- Yine
ona ait başka bir rivayette: "Ümmetimden bir taife Beyt'il-Makdis
kapılarında ve etrafında, Antakya kapılarında ve etrafında, Dimeşk kapılarında
ve etrafında, Talakan[851]hakka
yardım olarak savaşmaya devam edecektir. Onlara yardım edeni ve etmeyeni
umursamazlar (onlara dikkat etmezler) Allah Talakan'dan hazinesini çıkarıncaya
kadar. Allah bununla daha önce öldürdüğü gibi diriltir.[852]İbni
Asakir: Bu hadis gariptir. Ebu Hureyre'den başka bir yönle ve bundan daha iyi
bir şekilde rivayet edilmiş, sonra (îbni Asakir bundan önceki hadisi zikreder.)
696- Yine
kendi isnadıyla Abdullah b. Ömer'den tahric etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Şam ehli helak olursa ümmetimde hayır kalmaz. Ümmetimden bir
taife hak üzere ve hakka yardım için savaşmaya devam edecektir. Onlar
muhaliflerine bakmaz veya onları yardımsız bırakan (veya aşağılayan) kendilerine
zarar vermeyecektir. Allah'ın emri gelinceye kadar onlar bu hal üzere devam
edecektir Ve o (eliyle) Şam'a işaret ediyordu.[853]
697- İbni Asakir ve başkaları Muaviye b. Kurre o
da babasından rivayet ettiği hadisten de rivayet etmişler.[854]
Ayrıca şunlann
hadisinden de:
698- Çabir
b. Abdullah'ın hadisinden.[855]
699- Enes'in
hadisinden.[856]
700- Muaviye
b. Ebu Süfyan'm hadisinden.[857]
701- Sa'd b.
Ebi Vakkas'ın hadisinden.[858]
702- Ümran
b. Hasin'in hadisinden.[859]
703- Muğire
b. Şu'be'nin hadisinden.
704- Numan
b. Beşir'in hadisinden.Bunlar ve başka hadisleri zikretmiştir. Ancak çoğunda
Şam zikredilmiyor.
Arzulunan Ribat,
insanın kendisini düşmanın girebileceği veya saldırabileceği sınırda cihad veya
nöbet (tutmak) amacıyla kendini oraya bağlamak veya oralarda müslü-manîarın
sayısını çoğaltmaktan ibarettir. Bir yerde korku arttıkça buna parelel orada
ribat daha efdal ve sevap daha çoktur. İster bu yer deniz sahili olsun ister
başka bir yer far-ketmez. Malik Cidde'de ribat işini zayıf görmüştür. Çünkü
düşman sadece bir kez buraya saldırmış. Malik'e sınır bölgelerinde ve
sahillerde çoluk-çocuklarıyla iskan edenler sorulduğunda Onlar murabıt
sayılmazlar, ribat evinden bilinçli olarak korkunun olduğu yerde ribat için
çıkan kişinin ribatıdır demiş.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Bana görünen
-Allah en iyi bilendir- Kim sınırda ancak cihad veya nöbet (tutmak) amacıyla
duran ve istediğinde meşakkatsiz gidebildiği halde (oradan) gitmiyorsa işte o
murabıttir. Ona murabıtın ecri vardır. Onunla çoluk-çocuğa da olsa yine de
böyledir. Şu şartla eğer ona (sınır bölgesinin dışında) hanımından daha güzel
bir kadın veya içinde bulunduğundan daha güzel bir maişet teklif edildiği halde
teklif edilenlere rağbet etmezse (o zaman ribatta sayılır). Çünkü ameller niyetlere
göredir.Sahabe ve tabiinden selef-i salih devamlı çoluk-çocuk-larıyla ribat
niyetiyle sınırlarda ikamet etmişler. Malik'in bununla orada doğup büyüyen
kişileri kasdetmiş olabilir ki onların buradaki ikametleri ailelerinin orada
bulunması ve vatanlarına olan sevgiden oradaki mal-mülk ve hayat kolaylığını
arzulayan kişilerdir. Bunlar ribat etmek gibi bir niyetlen yoktur. Çünkü ilerde
geleceği gibi kişinin ehliyle ribata çıkması caizdir.Ebu Muhammed b. Atiyye'nin
sözlerinden de bu anlaşılıyor. Tefsirinde o şöyle der: Sınırlarda aileleriyle
tümüyle ikamet edip oralarda kazançlar sağlayanlar her ne kadar korucu olsalar
da murabıt değiller.[860]
Yinede en iyi bilen Allah'tır.Kimde bir sınır (bölgesin)e lideri için gelirse,
ki lideri ayrıldığında o da ayrılır, veya buranın dışında onun için oluşmayan
nefsinin arzuladığı bir şeyi için yahut onunla başka bir yerde gitmeyen bir
zevcesi, veyahut makam, mevki ve rızık vs için ikamete ederde, başka bir sınır
bölgesi ona zor ve meşakkatli geliyorsa, burada düşmanın saldırısı söz konusu
değilse ve cihadta yoksa ve buradaki (nimet)lere düşkünlüğü dolayısıyla
gitmezse, yahut başka bir yerde rızkının daha iyisini, içinde bulunduğundan
daha güzel bir yaşama şeklini gördüğünde bu sımr-bölgeden oraya giderse; işte
bu murabıt değildir ve ona ribat ecrinden hiçbir şey de yoktur. Çünkü sınır
(bölgesin) de kalışı cihad için değil, onun dışında herhangi bir şey
içindirMalik bu ve benzerlerini kasdetmiş olabilir. Ancak düşmanın gelmesi
halinde savaşacağına dair cihad için bir niyeti varsa o zaman sevap
kazan(abil)ir. Çünkü,"Kim zerre kadar iyilik yaparsa onu görür ve kim
zerre kadar şer işlese onu da görür. (Zilzal: 99/7-8)Eğer bunun oradaki
ikametinde hem cihad hem de bi ka şeyler için niyet etmişse ve ayrılmak
istediğinde meşakkat olmadan imkanı oluyorsa ve eğer bu sınır (bölgesin) de cihad
olmazsa, cihadın olabileceği bir sınır (bölgesin)e gidebiliyorsa yine sevap
kazanır. Şayet kalış sebebi ortadan kalkar da, orada sınır olmasa da ayrıldığı
nedeninin bulunduğu yere giderse; bu sebep ya hayat zaruretlerinden olur veya
yeterli şeylere artı bir şey olur ki ondan müstağni olabilir. Eğer onsuz
yeterlilik olur da onun da niyeti onu kaybettiğinden gitmekse, s.eleften bir
cemaatin kaidelerinin gereği bu murabıt değildir.Bana göre, Ebu Hamid (Gazali)
ve onun gibi düşünenlerin tercih ettiklerine kıyasla buna ecir yoktur. Çünkü bu
sınır (bölgesin) de cihad biterse (veya sekteye uğrasa) başka bir yere gider.
Bu meselenin -inşaallah yirmi dördüncü bapta geleceği gibi- ganimet ve ücret için
gaza edenler meselesine kıyas etmek te uzak bir ihtimal değildir.Eğer bu sebebi
kaybederse suala ihtiyaç hissedilirse o za man ribatında ayıplanamaz. Bu
meselenin zikredilmesinde bir şey görmüyorum.Kim de sınır (bölgesin) de ikamet
eder de niyeti düşman geldiğinde kaçmak ise ve hiçbir zaman (mutlak surette)
savaşmamışsa, o burada kaldıkça niyetiyle asidir, günahı ü-zerinde ısrar
edendir. Çünkü düşman bir yere saldırırsa girerse onlarla savaşmak bu belde
ehli üzerinde farz-i ayndır. Ondan yüz çevirmemek (kaçmak) veya oradan firar
etmek hiç kimseye (mubah hali hariç) helal değildir. Kimin niyeti buysa (bir an
önce) oradan ayrılması ona daha iyidir. Çünkü orada ikameti uzadıkça -bu kötü
niyet üzere- günahı daha çok, cürmu da daha büyük olur. Gittiğinde sorumluluk
ondan kalkar ve günahı da gider. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Bir mesele:
Malik kişinin ailesiyle ribata gitmesinde bir beis yoktur demiş. Sahnun
"Kişin ehliyle (İskenderiyye, Tunus, Safakıs (Afrika'da bir şehir) Susa
(Fas'ta bir yer) gibi nüfûsu kalabalık güvenli (sınır) bölgelerine gitmekte bir
beis yoktur. "Malik" nice çok sınır (bölgesi) vardır ki, orada bin
adam olur fakat güvenli olmaz.îmanı Ahmed "Kişinin ailesiyle (düşmanın
saldirabile-ceği girebileceği tehlikeli) sınır (bölgesine) gitmekten
neh-yederdi. Zahir olan bunun, ailenin güvenli olmadığı yerler içindir.
Muğni'nin bu kaydı getirdikten sonra "bu Hasan ve Evzai" nin
görüşüdür. Ebu Abdillah'a:"Ailesiyle gidenin günaha girmesinden mi
korkuyorsun?" soruldu. O:"Nasıl da günaha girmesinden korkmayayım? O
zür-riyetini müşriklere maruz bırakıyor" diye cevap verdi. Muğni
sahibi:"(Düşmanla karşı karşıya olan yerlerde ki) yerli halkın
çoluk-çocuklarıyla ikamet etmeleri bir gerekliliktir. Çünkü eğer bu olmazsa
sınırlar yıkılır ve (ribat, cihad) sona erer.[861]
705- Abdurrezzak
Sevri'den o da Cuveybir'den o da Dahhak b. Mezahim'den rivayet etmiş. Der ki:
Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:"Kim Allah'a ve ahiret gününe iman
ediyorsa, veya kim Allah ve Rasulune iman ediyorsa zürriyetini müşriklere
maruz bırakmasın."Hadis mürsel, Cuveybir de metruktür. Yine de en iyi
bilen Allah'tır.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"...Korunma tedbirlerini alsınlar. (Nisa: 4/102)"...Bu
gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk,bir yorgunluk, dayanılmaz bir
açlık (çekmeleri), kafirlerikin ve öfkeyle ayaklandıracak bir yere ayak
basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında,mutlaka onlara
bununla salih bir amel yazılmış olmasınedeniyledir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların
ecrini kaybetmez." (Tevbe: 9/120)
706- Sahih-i Buhari'de Ebu Hureyre'den Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Dinar, dirhem ve aba (hamisa) kulları helak
olsun. Kendisine (bunlar) verildiğinde sevinir, verilmediğinde kızıp-öfkelenir.
(O) bedhat olsun. Ayağına bir diken girse onu çıkaranlasın. (Yara-bere içinde
kalsın), ve Allah yolunda atının dizginini tutmuş, saçı başı dağınık ve
ayakları tozlanan bir kula ne mutlu! Şayet bu gazi, ileri karakolda düşman
beklemekte ise, o tam anlamıyla düşman beklemekte olur. Eğer gerisinde
vazifede ise, orada da hakkıyla nöbetçilik vazifesinde olur. Bu mücahid bir
meclise girmek için izin isterse (küçük görülüp) kendisine izin verilmez. Bir
konuda şefaat etmeye kalkışırsa, şefaati de kabul edilmez.[862]
707-
Abdullah b. Ömer den:"Allah yolunda korkuyla bir gece nöbet tutmam, sadaka
olarak yüz deve vermekten bana daha sevimlidir."İbni Mübarek İbni Lehia
tarikiyle rivayet etmiş. Hadis mevkuftur.[863]Allah
yolunda nöbet tutmak, en büyük İbadet ve itaat-lardandır. O ribatın nevilerinden
en hayırlısıdir. Kim müs-lümanlara düşman saldırabilece«i bir yerde nöbet
tutarsa şüphesiz ki o murabıttır. Fakat tersi olmaz. Allah yolunda nöbet
tutana murabıtın ecri vardır. Ayrıca onun daha bir çok üstünlükleri de var:
708- İbni
Abbas'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum:"İki göz vardır ki
onlara ateş değmez; Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet tutan
göz."[864]Hadisi Tirmizi rivayet
etmiş ve "Hadis Hasen'dir" demiş.
709- İbni
Abbas'ın hadisini ayrıca İbni Asakir "Osman b. Ata el-Horasani, o da
babasından, o da Ata b. Ebi Rehah o da İbni Abbas'tan tahric etmiştir.[865]
710- Fadl b. Abbas'ın hadisinden de rivayet
edilmiş. Bunu İbni Adiy el-Kamil'de tahric etmiş.[866]
711- Ebu
Said'in hadisinden.[867]
712- İbni
Ömer'in hadisinden. Bu ikisini İbni Asakir ve başkaları(da) rivayet etmiş.[868]
713-
Enes'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"İki (sınıf) göz var ki,
onlara ateş dokunmaz; Allah yolunda nöbet tutan (ve uykusuz kalan) göz ve Allah
korkusundan ağlayan göz(dür).[869]Bunu
Ebu Ya'la dan rivayet etmiş. Ricali de sikadır. Taberani de el-Evsat'ta rivayet
etmiş, ancak onda,"İki (kısım) göz vardır ki ateş onları görmez.."
şeklinde ifade etmiş.
714- Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Üç kısım göz vardır ki ateş onlara dokunmaz. (Bunlar) Allah
yolunda gözü çıkan (patlatılan), Allah yolunda nöbet tutan ve Allah korkusundan
ağlayan (göz) dür."[870]Hakim,
Ömer b. Raşid el-Yemami tarikiyle rivayet etmiş ve "Hadis sahihtir"
demiş.
715- Yine
Hakim, Salih b. Kisan'dan rivayet etmiş. Der ki: Ebu Abdirrahman'ın Ebu
Hureyre'den şöyle işittiğini söyledi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Allah iki (sınıf) göze ateşin değmesini (dokunmasını) haram
kılmıştır. (Bunlar): Allah korkusundan ağlayan göz ile, İslam ve ehlini
küfürden korumak için nöbet tutan gözdür."[871]
716- Ebu Reyhane'den rivayet edilmiş. Kendisi anlatıyor:"Rasulullah
(s.a.v.) ile bir gazada idik. Bir gün bir tepenin üzerine çıkıp orada
gecelendik. Bize öyle şiddetli bir soğuk isabet etti ki, insanlardan
bazılarının çukur kazıp içine girdiklerini, üzerine de zırhını bıraktıklarını
gördüm. Rasulullah (s.a.v,) insanlarda bu durumu görünce,"Bu gece kim
bize nöbet tutacak? Ben de ona üstünlüğü olan bir duada bulunayım." Dedi.
Ensardan bir adam:"Ben ey Allah'ın Rasulu!" dedi.
Ona:"Yaklaş" dedi. "Kimsin?" diye sordu. Ensar ismini
söyleyince Rasulullah (s.a.v.) ona çok dua etti.Ebu Reyhane der ki:
Rasulullah'm (s.a.v.) dua ettiği şeyi duyunca dedim ki:
"Bir başkası da
benim""Yaklaş" dedi. Ben de yaklaştım. Bana:"Sen
kimsin?" dedi."Ebu Reyhane" diye cevap verdim. Bunun üzerine
bana Ensardan olana yaptığı duadan farklı bir dua ile dua etti. Sonra şöyle
buyurdu:
"Allah
korkusundan ağlayan veya göz yaşı döken ve Allah yolunda (nöbet tutarak)
sabahlayan göze ateş haram kılınmıştır.[872]Ve,
"üçüncü bir göze de ateş haram kılınmıştır."Ancak bunu Muhammed b.
Şumayr duymamıştır.
Bunu Ahmed (lafız ona
ait ve ricali de sikadır) İbni Ebi Şeybe, Nesai (bir bölümünü) Taberani ve
Hakim ("isnadı sahihtir" demiş.) rivayet etmişler.
717- Beyhaki
Sunen'inde bunu rivayet etmiş. Onda sunuda eklemiş. İbni Şureyh der ki:
Bazılarının şöyle dediğini işittim:"Allah'ın haram kıldığı şeylerden
korunan ve (yine) Allah için çıkarılan göze ateş haram kılınmıştır.[873]Ebu
Reyhane el-Ezdi adındaki bu zat, ismi Şem'un'udur. Beyt'ul-Makdis'te ikame
etmiş. Salih ve macahid bir zattı. Allah ondan razı olsun.
718- Ebu Ümran el-Ensari'den[874]
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Üç (sınıf) göz vardır ki ateş
ebediyyen onlara dokunmaz; Allah korkusundan ağlayan göz, Allah'ın kitabıyla
sabahlayan göz ve Allah yolunda nöbet tutan göz.[875]Bunu
İbni Mübarek rivayet etmiş:
Daha önce geçen
Enes'in hadisinde: Rasulullah (s.a. şöyle buyurmuş:"İki (kısım) göz vardır
ki ateşi görmezler; Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet tutan
göz.[876]
719- Taberani Ebu Habib el-Ankari'nin hadisinden
Muaviye b. Hide'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Üç sınıf vardır
ki gözleri ateşi görmez: Allah yolunda nöbet tutan göz; Allah korkusundan
ağlayan göz; Allah'ın haram kıldığı şeylerden muhafaza edinilen (sakınılan)
göz.[877]
720- Ahmed,
Ebu Ya'Ia ve Taberani Muaz b. Enes'den rivayet etmişler: Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Kim Allah Tabereke ve Teala yolunda müslüman-larin
arkasında (sınır bölgesinde) nöbet tutarsa, onu hiçbir delil tutmaz. Ateşi
ancak yeminin helalliği kadar görür. Çünkü Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Sizden her biri mutlaka oraya girecektir."(Meryem: 19/71)Hadiste
geçen "tehlillet'ul-kasem" (Yeminin helal edilmesi, çözülmesi) yani
Allah'ın yeminini yerine getirme kadarıdır. Bunu İbni Faris nakletmiş.[878]Bunu
"tuhlet'ul-yemin" kadar yaptım demek, yani "bunu sadece yeminimi
helal kılacak/çözecek kadarını yaptım"demektir.Haravi nakleder ki,
kasem'in konusu/yeri Allahu Te-ala'mn şu sözüne racidir:"Rabbine yemin
olsun ki, onları mutlaka hasredeceğiz.." (Meryem: 19/68)Devamla der ki:
Araplar yemin eder ve yeminde kendisiyle yemin edilen (varlığı), gizlerler.
Allahu Teala'nın şu sözü bu babtandır:"Şüphesiz içinizden ağır davrananlar
vardır..."(Nisa: 4/72)Manası "Allah'a yemin olsun ki
içinizden.." dir.
'721-
îsfahani Terğib'te ve İbni Asakir Ömer b. Sabhan -ki zayıftır-ın hadisinden o
da... Ebu Hureyre'den tahric etmişler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Kıyamet günü bütün gözler ağlar, ancak Allah'ın haramlarından
sakınan göz, Allah yolunda (nöbet tutarak) sabahlayan göz ve Allah korkusundan
sinek ka-paları kendisinden (yaş) çıkan/akan göz bunun dışın-
Ualıii *
722- İbni
Mace Enes den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.)şöyle buyurmuş:"Allah
yolunda bir gecelik nöbet, kişinin ailesi içindekiö bin yıllık oruç ve (gece)
kıyamından daha efdaldır. Bir yıl üçyüz altmış gündür, bir gün bin yıl gibidir.[879]Bu
hadis münkerdir.
723- Ebu
Ya'la muhtasar olarak Said b. Halid b. Ebi't-Tavil -ki zayıftır- tarikiyle
Enes'ten rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim deniz
sahilinde bir gece nöbet tutarsa, onun ailesi içindeki bin yıllık ibadetinden
daha efdaldır."
724- Kitab'ul Cami li Mesaü'il-Mudevvene'de Ebu
Hureyre şöyle demiş:"Bir gecelik nöbet, bana Mescid'ul-Haram ve
Rasu-lullah'ın (s.a.v.) kabri yanında gündüzünü oruç, gecesini kıyam ile
geçireceğim bin günden daha sevimlidir.[880]Bunun
Ebu Hureyre den sabit olduğunu tasavvur edemiyorum. Çünkü Rasulullah'm
(s.a.v.) kabri yanında ibadet fazileti bir yana meşru bile değildir.
725- Şifa'us-Sudur'da zikredilmiş. Raulullah
(s.a.y.) şöyle buyurmuş:"Kim atı sırtında müslümanların arkasındaki sınırda
sabaha kadar bir geceki nöbet tutarsa Allah indinde onun için altmış yil(lık)
ibadetinden daha efdaldır."
726- İbni
Ebi Şeybe sahih bir isnad ile Mekhul'den rivayet etmiştir:"Kim sabaha
kadar nöbet tutarsa günahları ondan dökülür.[881]
727- Aym
şekilde Hassan b. Utiyye'den aynısını sahih bir isnad ile rivayet etmiş. Hassan
b. Utiyye sayılı tabiinden-dir.[882]Rasuhıllah
(s.a.v.) Allah Yolunda Nöbet Tutanın Cennetlik Olduğuna Şahitlik Etmiştir:
728-
Taberani tahric etmiş. Ebu Atiyye der ki: Bir gün Rasulullah (s.a.v.) oturup
vefat eden bir adamdan bahsetti. Rasulullah (s.a.v.) dedi ki:"Sizden biri
onu hayır amellerden biri üzerine gördü mü?" Bir adam:"Evet onunla
bir gece Allah yolunda nöbet tutuk" dedi. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.) ve beraberindekiler kalkıp onun üstüne namaz kıldılar. Onu kabre
indirdiklerinde Rasulullah (s.a.v.) kendi eliyle üzerine toprağı
düzelterek/serperek şöyle buyurdu:"Arkadaşlar senin ateş ehlinden
olduğunu zannediyorlar. Ben ise cennet ehlinden olduğuna şahitlik ediyorum.[883]Ebu
Atiyye adındaki bu zatı Ebu Naim zikretmiş ve "Şam'lılar hakkında hadisi
var. Mutayyen b. Süleyman onu sahabeden saymış" der.Hakim "(Bu zat)
Rasulullah'ın (s.a.v.) döneminde vefat etti. Sahabeden sayılması lazım.Haîız
Zehebi "Tecridu Esma'is-Sahabe" adlı eserinde isminin Malik b. Ebi
Hamza olduğunu kaydeder.[884]
729- Yine
Taberani Abdullah b. Nafi'in hadisinden Ebu Münzir'den rivayet
etmiş:"Adamın biri Rasulullah'ın (s.a.v.) yanma gelerek şöyle
dedi:"Ey Allah'ın Rasulu! Filan adam öldü. (Gel) üzerinde namaz
kıl." Ömer:"O bir facir (günahkar)dır, üzerinde namaz kılma!" dedi.
Adam:"Ey Allah'ın Rasulu! Sabahladığın gecede onu nöbette görmedin mi? O
da onlar arasınd'andı." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) kalkıp üzerinde
namaz kıldı ve onu kabre koyuncaya kadar onu takip etti. (Kabri yanında oturdu)
defin işleri bitince yüz kez üstüne toprağı serpti. Sonra şöyle
dedi:"İnsanlar hakkında şer konuşuyorlar, ben ise hakkında hayır yad
ediyorum." Bunun üzerine Ömer:"Bu ne oluyor ey Allah'ın Rasulu"
deyince Rasulullah (s.a.v.):"İbni Hattab! Yeter, (bırak bizi) kim Allah
yolunda ci-had ederse ona cennet vacip olur.[885]
730- Sehl b.
Hanzaliyye'den Onlar Huneyn günü Rasu-lulah (s.a.v.) ile akşam üstü oluncaya
kadar yürüdüler. Namaz vakti geldi. Bir süvari gelip şöyle dedi:"Ey
Allah'n Rasulu! Ben sizin aranızdan ayrılıp falan dağa çıktım, bir de ne
göreyim, Havazin kabilesi kadınları, develeri ve davarları ile ve koyunlarını
alıp Huneyn'e gelip toplanmışlar.Bunu duyan Rasulullah (s.a.v.) gülümsedi ve
şöyle buyurdu:"Yarın inşaallah bunlar müslümanların ganimeti olacaktır.
Bu gece bize kim nöbet tutacak (gözetleme yapacak)?" diyece sorunca, Enes
b. Amir Mursed el-Ganevi öne atılıp:"Ben ey Allah'ın Rasulu!"
dedi."Haydi bin öyleyse" buyurdu. Ata binip Rasulullah'ın yanma
geldi."Şimdi şu vadiden git, en yüksek yerine çık ve bu gece dört gözle
bizi bekie (oralardan kuş uçurtma) senin tarafından gafil
avlanmayalım."*Sabah olunca, namazgahına gidip iki rekat namaz kıldı.
Sonra şöyle buyurdu:
"Atlıdan bir
haber varını?""Hayır" dediler. Namaza duruldu, namaz kılarken
vadiye doğru (bazen) dönüp bakıyordu, sonra şöyle buyurdu:"Müjde süvariniz
geldi!"Ağaçların arasından baktık ki, hakikaten gelmiş ve Allah Rasulu
yanında durmuş. Süvari dedi ki:"Bana emrettiğin yere gittim ve vadinin
tepesinde durdum. Sabah olunca iki geçit -daha tırmandım, fakat kimseyi
göremedim.""Peki bu gece atından hiç indin mi?" Diye sorunca, süvari
şu cevabı verdi:"Hayır, sadece namaz kılmak ve kaza-i hacetimi yapmak için
indim""Sana (cenneti) kazandıran bir amel işledin. Bundan sonra
(başka) bir şey yapmasan da bu sana yeter.[886]
Buyurdu,fîunu Ebu Davud (lafız da ona aittir), Nesai, Ebu Avane (Sahih'inde) ve
Hakim ("İkisinin şartına göre sahihtir. Ancak Sehl'den tahric etmişler.
Sehl de büyük bir sahabidir" der) rivayet etmiş.
731- Said b. Mansur Senin'inde Abdullah b.
Muhayriz den o da babasından rivayet etmiş:"Kim Allah yolunda nöbet
tutarsa, her gece için, geride bıraktığı müslüman ve kafir sayısınca kirat ecir
vardır."[888]
732- İbni Mübarek Evzai'den rivayet etmiş. İbni
Muhayriz'in şöyle dediğini bana haber verdiler:"Kim Allah yolunda bir gece
nöbet tutarsa ona her bir insan, her bir hayvan kadar kirat ecir vardır.[889]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: Bu tür şeyler görüş ve içtihad babından
söylen(e)mez. Hele Abdullah b. Muhayriz adındaki bu zat, tabiinin
büyüklerinden, imamlarından, abidlerindendir. Menkıbeleri büyük, iyi (hayırlı)
işleri çoktur. Evzai'nin onun hakkındaki şu sözleri sana yeterlidir:"Kim
tabi olmak isterse İbni Muhayriz'e tabi olsun. Muhakka ki İbni Muhayriz'in
bulunduğu bir ümmeti Allah delalete götürecek değildir.[890]
Değerli İmam Reca b.
Hayra[891] şöyle diyordu:"Dilesen
İbni Muhayriz'in bekasını yeryüzü ehli için eman (güven) addederdim" deF.
Bu derecede olan bir zatın bu tür şeyleri görüşü babından söyle(ye)mez. Bilakis
onun bunu Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etme ihtimali vardır.
733-
Taberani ricali sika bir sened ile Evsat'ta Enes'den rivayet etmiş. Rasulüllah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim müslumanların arkasında bir gece nöbet tutarsa,
ona geri bıraktığı oruç tutan ve namaz kılan (kişilerin) ecri vardır.[892]
734- İbni
Ömer'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kadir gecesinden daha
hayırlı bir geceyi size haber
vereyim mi? korkunun
olduğu (bir) yerde nöbetçilere (askere) nöbet tutan (m gecesi) dir. Bunun
ailesine dönmeme ihtimali de var.[893]İbni
Ebi Şeybe (mevkuf olarak) Nesai, Beyhaki ve Hakim (de merfu olarak, lafız da
ona ait ve Buhari şartlarına göre sahihtir) rivayet etmişler.
735- Ebu
Umame'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Müslümanların sınırları
ötesinde (ileri karakolda)murabıt olarak üç gün nöbet tutmam, Medine ve
Beyt'il-Makdis'te bana kadir gecesi denk gelmesinden daha sevimlidir.[894]Beyhaki
Yahya b. Salih tarikiyle Ebu Umame'den rivayet etmiş. Aynı bu tarikle ibni
Asakir de tahric etmiş ve "Hadis hasendir" demiş.
Daha önce Ebu
Hureyre'nin sözü olarak da geçmişti.[895]
736- Taberani, îbni Münzir (el-Evsat'ta) ve Hakim
Mus'ab b. Zübeyr tarikiyle Abdullah b. Zübeyr'den rivayet etmiş.Osman Minber
üzerinde hutbe okurken şöyle dedi:"Rasulullah'dan (s.a.v.) işittiğim bir
hadisi söyleyeceğim ki şimdiye kadar söylememi engelleyen size kıya-mamadan
idi. Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Allah yolunda bir
gece nöbeti, gecesi kıyamla geç(ir-il)en, gündüzü oruçla geçen bin geceden daha
hayırlıdır.[896]Hakim "isnadı
sahihtir"Musab'm sikalığmda ihtilaf var. O bu ümmetin abid-lerindendir.
Ondan nakledildiğine göre, yıl boyu oruç tutar, günde bin rekat namaz kılardı.[897]
737- Sultan
Nuruddin Mahmud "el-içtihad" adlı eserinde kendi isnadıyla Enes b.
Malik'den tahric etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah
yolunda bir gece (nöbet tutarak) sabahlar sa, ona ümmetimden hiç kimsenin
vasıflandıramayaca-ğı kadar ecir vardır.[898]
738- İbni
Asakir kendi isnadıyla Artaa b. el-Münzir'den tahric etmiş. Ömer (meclisinde)
oturanlara, hangi insanın ecri daha büyüktür? diye sordu.(Oturanlar) ona oruç
ve namazı zikretmeye başlayıp, emir'ul-mümininden sonra falan ve filancadır
dediler. O:"Size insanlardan zikrettiklerinizden ve emir'ul-mümin den de
ecrinden büyük olanı haber vereyim mi?" Onlar:"Evet" deyince.
Ömer:"Şam'da bir adamcık ki, atının yularını tutmuş, müslü-manlann
sınırlarını koruyup muhafaza eden kişidir. Sunuda bilmez; onu aslan mı yer,
onu zehirli bir yaratık mı sokar yahut onu bir düşman mı basar?" İşte bu
adamm ecri zikrettiğiniz kişilerin ve Emir'ul-müminin (ecrinden) daha büyüktür.Şam'ı
zikretmesindeki amaç, Şam'ın hilafeti dönemin ci-had ve gaza yeri oluşundandı.
739- Ukbe b. Amir el-Cuhni'den Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Allah askerlerin nöbetçisine rahmet etsin.[899]
Said b. Mansur, İbni Mace, İbn'il-Münzir ve Beyhaki Ci-had ve gaza sahibi Salih
b. Muhammed b. Zaid -zayıftırtarikiyle rivayet etmişler.
740- Hakim b.
Salih b. Muhammed'ten o da Ömer b. Ab-dulaziz den, o da babasından, o da
Ukbe'den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah nöbet
tutana rahmet etsin.[900]
Hakim "Hadisin isnadı sahihtir" demiş.
741- Yine
Hakim Salih b. Muhammed'in tarikiyle, Ömer b. Abdülaziz'den, o da Kays b.
el-Haris el-Gadani'den tahric etmiş ve "Ömer'in Kays'tan rivayetinden
dolayı gariptir" der. Kays sahabidir.
742- Evzai
den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Allah yolunda at(ı) üstünde
askere nöbet tutan (onacennet) vacip olarak sabahlar."Bunu
Şifa'us-Sudur'da zikretmiş. "Vacip olur" demek, yani ona cennet vacip
olur.
743- Cabirb.
Abdillah dan zikretmiş Rasulullah (s.a.v.) Tebuk (seferin) de gittiği günün
geleceği güne kadar Abbad b. Beşir'i muhafızlara nöbetçi yapmıştı. Abbad orduda
arkadaşlarını dolaşırdı. Rasulullah'a (s.a.v.) gelip şöyle dedi:"Ya
Rasulallah! Sabahlanmcaya kadar arkamızdakilerin tekbir seslerini istiyorduk.
Ben de nöbetçileri gezecek birini tayin ettim." Rasulullah (s.a.v.) şöyle
dedi:"Yapmayacaktın, Fakat olabilir ki bazı müslümantar atları
üstündekileri çağırmış da onlar da icabet etmişler."Silkan b. Seleme:
"Ey Allah'ın Rasulu! müslümanlardan on kişiyle atlarımız üzerinde çıkıp
askerlere nöbet tuttuk" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle
dedi:"Allah yolunda muhafızlara nöbet tutana Allah rahmet etsin. Nöbet
tutuğunuz tüm insan ve hayvanlar için kirat ecir var."Silkan'ın ismi Said
Ebu Naile'dir. Ka'b b. Eşrefin süt kardeşidir.
744-
İbn'ul-Mübarek hasen bir isnad ile Cabir'den rivayet etmiş: "Allah Rasulu
ile gazaya yani Zat'ur-Rika gazvesine çıktık. Bir adam (ganimet olarak)
müşriklerden olan bir adamın elde ettiği karısıyla cinsel temasta bulundu.
Bunun üzerine müşrik olan kocası, yemin etti ve:"Muhammed'in ashabından
birinin kanını akıtıncaya kadar onları izliyeceğim." Öyle Allah Rasulu'nun
izini takibe aldı. Rasulullah (s.a.v.) bir yere konakladı ve:"Bize kim
nöbet tutacak?" dedi.Hemen biri muhacirlerden, ötkisi de ensardan olmak
üzere iki kişi gönüllü ortaya atıldı. Onlara şöyle buyurdu:"Geçidin ağzını
tutun (bekleyin)"O iki adam o yolun ağzına varınca ensardan olan adam
muhacirden olana:"Gecenin hangi vakti hoşuna gidiyor. Başında mı yoksa
sonunda mı nöbet tutayım?" O da:"Bana başını tut" dedi. Muhacir
olan oturup yattı. Ensari ise namaza durdu. Sonra (müşrik) adam geldi; onu
(na-mazdakini) görünce, kavmin nöbetçisi olduğunu anladı, Ona bir ok attı.
Bunun üzerine namazda olan, ağzıyla o oku çıkardı. O ayakta durmaya devam etti.
Sonra (müşrik) adam bir ok daha attı, onu da ağzıyla çıkardı ve ayakta (namazda)
durma sebat (devam) etti. Sonra adam üçüncü oku attı; onu da ağzıyla çıkardı ve
rukua gitti. Sonra arkadışmı uyandırdı. Şöyle dedi:"(Yerinde) dur muhakkak
ki ben geliyorum" dedi. Adam kendisim tanıdıklarını anlayınca geçip gitti."Subhanallah!
Neden sana ilk oku attığında beni uyandırmadın?" (Ensari) şöyle cevap
verdi:"Bir süre okuyordum: O sureyi tamamlamadan kesmek istemedim.
Atışlarını arttırdı, bu orada rukua vardım ve seni uyandırdım. Allah'a yemin
olsun ki, Rasulullah'ın beni, korumak emrettiği bir gediği kaybetmekten
kork-masaydım, o (okuduğumu) ya bitirecektim yahut ben onu kesmeden (o müşrik)
beni (ondan) keserdi."Bu kıssayı aynı şekilde Ebu Davud'da İbn'il-Mübarek
tarikiyle, Buhari'de özet bir şekilde zikretmiş.[901]
745- Sehl b.
Salih'ten rivayet edilmiş. Der ki: Rasululah (s.a.v.) Uhud günü çıkınca şöyle
dedi:"Bu gece, bu gediği kapatmaya kim icabet edecek." (Yahut buna
benzer bir söz söyledi.) Ensardan sonra da Beni Zureyk'ten Zekvan b. Abdul kays
Eb'us-Subu adında b; - adam ayağa kalkıp:"Ben" dedi.
Rasulullah:"Sen kimsin?" diye sorunca."Ben Zekvan'ım" dedi.
Rasulullah:"Otur" dedi. Sonra-sözünü tekrarladı, yine Zekvan ayağa
kalkıp"Ben" dedi. Rasulullah:"Sen kimsin?" diye
sorunca,"İbnu Abdi Kays" dedi. Rasulullah:"Otur" dedi.
Sonra yine sözünü tekrarladı. Yine Zekvan ayağa kalkıp"Ben"
dedi."Sen kimsin?" buyurunca, Zekvan:"Ben Ebu's-Subu'um"
dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şu ve şu yerde olunuz"
Zekvan şöyle dedi:"Ey Allah'ın Rasulu! O sadece benim. Müşriklerin bir
gözcüsünün olmasından emin değildik." Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Ayaklarıyla yeşilliklerine ayak basan bir adamı görmek isteyen,
şu adam baksın."Zekvan vedalaşmak için ailesine gitti. Hanımları elbiselerinden
tutmaya başlayıp, "ya Eba's-Subu! Bizi bırakıp gidiyor musun?"
Elbisesini onlardan çekip onların arasından çıktıktan sonra onlara dönüp şöyle
dedi:"Sözleşme yeriniz kıyamet günüdür" Sonra öldürüldü[902]İbni
Mübarek bunu böyle muaddal olarak Asıb b. Amr el-Ömeri'den o da Süheyl'den
rivayet etmiş.
746-
Selman'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah yolunda müminin kalbi
çarpsa, hurmanın salkımı düştüğü gibi, onun da günahları düşer.[903]Taberani
Kebir ve Evsafta Amr b. Husayn -ki zayıftır-tarikiyle merfu olarak rivayet
etmiş.
747- İbni
Mübarek ve İbni Ebi Şeybe de ondan mevkuf olarak rivayet etmişler. Bu daha
sahihtir.[904]
748- İbni
Ebi Şeybe başka bir rivayette:"Adam Allah yolunda olupta kalbi (şiddetle)
korkarsa, hurmanın salkımları düştükleri gibi onun da günahları düşer.[905]
749- îbnu
Mübarek, İbni Ebi Lehia dan Said b. Ebi Hi-lal'den rivayet etmiş. (Said b. Ebi
Hilal) bana şöyle ulaştı:
"Abdurrahman b.
Avf Öyle bir sadaka verdi ki insanlar ona hayret ettiler. Bu olay Rasulullah'ın
(s.a.v.) yanında da zikredildi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "İbni Avf in sadakası mı sizi şaşırttı?" Onlar: "Evet
ey Allah'ın Rasulu!" deyince, Rasulullah (s.a.v.): "Muhacirlerin
fakirlerinden birisinin Allah yolunda kamçısı düşüp (bu nedenle) korkması, ibni
Avf'm sadakasından daha hayırlıdır.[906]Hadisin
manası şudur: Fakirin kamçısının düşmesinden dolayı korkması, İbni Avf in
sadakasından daha efdaldır. Fakirin zikredilişi, zenginin kendisinden az bir
şey gittiğinde aldırış etmemesinden dolayıdır.
750- Sahih'i Müslim'de, Abdullah b. Amr b. As'dan
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyumuş:"Allah yolunda gaza ederek ganimet alan
ve selametle kalan hiçbir ordu yoktur ki, ahirette alacakları ecirlerinin üçte
ikisini peşin almış olmasınlar. Ye ganimet almadan gaza edip, boş elle dönen,
korkan ve esir düşen hiçbir ordu yoktur ki, ecirler tamam verilmesin.[907]
751- Ümmü
Malik el-Beh(e)ziyye den Rasululah (s.a.v.) yakın bir fitneden
bahsetti."Ey Allah'ın Rasulu onlarda en hayırlı olan kimdir?" dedim.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Sürüde, sürünün hakkını veren ve
rabbineibadet eden adam ile, atının başını tutup düşmanını korkutan, düşmanının
da kendisini korkuttuğu adamdır.[908]Tirmizi
isimlendirmediği bir adamdan, Tavus'tan o da ondan (Ümmü Malik'ten) rivayet
etmiş. Ve"hadis bu yönüyle zayıftır" der. Leys b. Ebi Selim de
Tavus'tan o da Ümmü Malik'ten rivayet etmiş.
752- İbni
Asakir kendi isnadıyla Ali b. Zeyd'ten Süleyman b. Musa'dan Ümmü Malik
Rasulullah'a (s.a.v.) insanlardan büyük ecre sahip olan kişiyi kendisine haber
vermesini sormuş. Rasulullah ona:"İnsanlardan en büyük ecri olan, düşman
karşısında atının başını tutup; onları korkuttuğu, onların da kendisini
korkuttuğu kişidir."
753- Mücahid
den Ümmü Mübeşşir:"Ey Allah'ın Rasulu! Allah Azze ve Celle indinde derecesi
en hayırlı olan kişi kimdir?" diye sordum. Bunun üzerine
Rasulullah:"Atının sırtında düşmanlarını korkutan, onların da kendisini
korkuttuğu kimsedir"Sonra eliyle Hicaz'a işaret ederek:"Ve namazı
ikame eden, malında Allah'ın hakkını veren adamdır[909]
buyurdu.İbni Mübarek Süfyan dan o da İbni Ebi Nacayh'tan o da ondan rivayet
etmiş.
754- Beyhaki de aynısını rivayet etmiş.[910]Ümmü
Mübeşşir Berra b. Marur'un kızıdır.[911]Abdullah
b. Amr'ın sözü daha önce[912]
geçmişti: "Allah yolunda korku ile bir gece nöbet tutmam yüz deveyi
sadaka olarak vermemden bana daha sevimlidir."
755-
Ubeydulah b. Ebu Hüseyn'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu;"Kim bir
yere iner (konaklar) de orada ölünceye kadar müşrikleri korkutur ve onlar da
onu korkutursa; ona kıyamete kadar başını secdeden kaldırmayan, kıyamete kadar
başını rukudan kaldırmadan, kıyamete kadar kıyam edip oturmayan ve kıyamete
kadar iftar etmeden oruç tutan kimsen(ler)in ecri vardır.[913]İbni
Mübarek Beki b. Hunays'ten -ki hataları var, ona Darar, Yezid b. Muhammed
el-Kureşi o da Ubeydullah'tan rivayet etmiş.
756- İbni
Mübarek Haris b. Ubeyd'ten -hakkında söylentiler var- ona' Ebu Ümran el-Cuni
rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Cesaretli ile korkak
savaştığında, korkağın ecri daha fazladır. Yine cimri ile cömert sadaka
verdiklerinde cimrinin ecri daha büyüktür.[914] Bu
murseldir.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerini kenetlenmiş
bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever." (Saffat: 37/3)
757- Mücahid
demiş ki bu ayet Ensardan bir grup hakkında nazil olmuştur. Onlardan biri
Abdullah Revahe idi. Onlar bir mecliste otururken şöyle dediler:"Allah
Azze ve Celle'ye amellerden hangisinin daha sevimli olduğunu bilseydik, onunla
amel ederdik. Haklarında ayet nazil olunca Abdullah b. Revaha şöyle
dedi:"Ölünceye kadar kendimi Allah yolunda vakfetmişim. Ve şehid olarak
öldürüldü.[915]
758-
Abdullah b. Selam dan Rasulullah'ın (s.a.v.) asha bından bir grupla
oturuyorduk. Şöyle dedik:"Allah'a hangi amelin daha sevimli olduğunu
bilseydik, onu yapardık" Bunun üzerine Allah (şu) ayetleri indirdi.:"Göklerde
ve yerde olanların tümü Allah'ı teşbih etmiştir. O, üstün ve güçlüdür, hüküm
ve hikmet sahibidir.""Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden
söylersiniz?""Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir
gazab (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil
etti).""Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş
bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever."
"Surenin sonuna
kadar Rasulullah da (s:a.v.) bu sureyi bize okudu.[916]
759- Sehl b. Sa'd es-Saicli den. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"(Öyle) iki saat (zaman dilimi) vardır ki,
onlarda gök kapıları açılır ve dua edenin duası nadiren reddedilir; ezan
(kamet) vakti ve Allah yolunda saf bağlama (vakti) dır.[917]Ebu
Davud, İbni Huzeyme ve İbni Hibban sahihlerinde rivayet etmişler.
760- İbni Hibban'a ait bir rivayette: "İki
saat (vakti) vardır ki davet edenin duası ona çevrilmez; Namaz ikame edildiğinde
ve Allah yolunda safta durulduğunda.[918]
761- Ahmed
Ebu Umame el-Bahili den tahric etmiş: "Rasulullah ile seriyyelerinden
birinde çıktık. Der ki:Adamın biri, içinde su olan bir mağaraya uğradı. Kendi
kendine, bu mağarada ikame edip içindeki su, etrafındaki bakla ile gıdalanıp
dünyadan el-etek çekmeyi söylendi, (içinden geçirdi) Rasulullah'a (s.a.v.)
varıp bunu ona anlatsam; Bana izin verirse bunu yaparım, izin vermezse yapmam
dedi. Ona gelip şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Muhakkak ki ben içinde bana
yetecek derecede suyu ve baklası olan bir mağaraya uğradım (gördüm). Kendi
içimden oradan ikamet edip dünyadan el-etek çekmek geçirdi. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:"Ben Yahudiler ve Hristiyanlıkla gönderümedim Lakin ben
hoşgörülü Hanif dini ile gönderildim. Muham-med'in nefsi elinde olana yemin
olsun ki, Allah yolunda bir gidiş-geliş (veya "sabah yahut akşam
seferi") dünya ve dünyanın içindekilerinden daha hayırlıdır. Saftaki birinizin
yeri (kıyamı) altmış yıllık namazından daha hayırlıdır."Bu hadis, Ebu
Hureyre'nin hadisinden sahih senedlerle de rivayet edilmiş. Hadis önce de[919]
geçmişti.Fakih ve Mücahid Ebubekir Muhammed b. Abdillah b. Yunus es-Sakali
*'EI-Cami Li Mesail'il-Müdevvene" adlı eserinde şunları zikreder:
762- İbni
Ömer şöyle demiş:"Allah yolunda düşmana karşı, kılıçla vurmaksızm, bir
mızrakla dürmeden ve bir ok atmadan bir kere durmam Allah'a isyan etmeden,
O'na altmış yıl ibadet etmemden bana daha sevimlidir.[920]
763-
Abdurrezzak Hişam dan o da Hasan dan rivayet etmiş Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Allah yolunda (bir) sabah veya akşam seferi dünya ve dünyanın
içindekilerinden daha hayırlıdır. Birinizin safta duruşu adamın altmış yıllık
ibadetinden daha hayırlıdır."Hakim Buhari'nin şartlarına göre sahihtir.
765- Yahya
b. Ebi Kesir den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"İki yer/konum vardır
ki cennet ve huriler onlar süslenirler; Namaz ve kıtal zamanında kişi namazdan
cennet ve hurileri Allah'tan dilemeden ayrılırsa, (huriler) şöyle derler:
"Vah vah! (yazıklar olsun) bu, bizi Allah'tan istemeyendir" Savaş
zamanında müminin zevcesi şöyle der:"İlerle beni arkadaşlarım arasında
rezil etme/beni hayal kırıklığına uğratma."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretti.
766- İbni
Abbas dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Muhakkak ki hur'ul-inler,
iki grup (savaş için) karşılaştığında mızrakların etrafında dönüp dolaşırlar.
Dünyadaki zevcelerinden daha çok zevcelerini tanırlar. Zevceleriyle yüzyüze
olurlar. Onun arkasını dönüp kaçtığını görünce (bunlar) arkadaşlarından
hayadan dolayı yüzlerini çevirirler."
767- Mücahid
b. Şecere den rivayet etmiş. Yezid b. Şecere fiilinin sözünü doğruladığı bir
zattı. Bize hitab ederek şöyle dedi:"Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki
nimetini anın hatırlayan." (Fatır: 35/3)Allah'ın üzerinizdeki nimetleri
ne kadarda güzeldir! Onlardan yeşil, kırmızı, sarı görürsün. Evlerdeki ise
daha başka" Şöyle diyordu:
"İnsanlar namaz
ve savaş için saf bağladıklarında, semanın kapıları açılır, cennetin ve
cehennemin kapıları açılır huriler süslenip muttali olurlar. Adam (namaz veya
savaşa) başladığında şöyle der:"Allah'ım ona yardım et. Arkasını
döndüğünde, ondan gizlenip "Allah'ım onu bağışla" derler. Anam babam
size feda olsun! Hur'ul-İnleri rezil etmeyiniz/hayal kırıklığına uğratmayınız.
İnsanları teşvik ediniz. Şu bir gerçek ki, onun kanından akacak/düşecek ilk
damla amelinden (hata olanlan) siler. Hurilerden iki tane zevcesi başucuna
gelip yüzünden toz-toprağı silerler ve senin zamanın geldi derler, o da
ikinizin zamanı geldi der. Sonra yüz tane (güzel ve yeni) elbise giydirilir.
Bunlar insanoğlunun dokuduğu cinsten değildir. Ancak şu var ki cennetin
bittiğindendir. Şayet parmaklar arasına konsa yeterli olur.[921]
768- O şöyle
(de) diyordu:"Bana haber verildiğine/rivayet edildiğine göre "Cennet
kılıçlan cennetin anahtarlarıdır." Abdurrezzak rivayet etmiş. Yezid'e
kadarki senedi Şeyheyn'in şartlarına göredir.[922]
769-
Taberani de iki tarikle -biri sahihtir- mevkuf olarak rivayet etmiş.[923]
770- Bezzar
Taberani Rasulullah dan merfu olarak rivayet etmişler. Ancak mevkufu daha
sahihtir.[924]Yezid b. Şecere er-Rehavi
-Ruha Mazhic den bir kabilenin sahabe oluşunda ihtilaf var. Hafız İbni Zehebi
Tec-rid'us-Suhabe'de "Onun sahabeliği ve rivayeti vardır" der. Yine
de en iyi bilen Allah'tır.Hadiste geçen "rihal" dan kasıt evlerdir.
Şu hadiste geçtiği gibi,
771-
"Ayakkabılar ıslandığında namaz rihal (evler) de olur."
772- Ebu
Said ten merfu olarak:"Üç kişi sınıf vardır ki kıyamet günü Allah onlara
güler/tebessüm eder. Gece kalkıp namaz kılan adam, namazda saf duran kavim ve
düşmanla savaşmak için saf tutan bir kavim.[925]İbni
Ebi Şeybe Mücahid İbni Said tarikiyle rivayet etmiş.
773-
Abdullah b. Ubeyd b. Umayr el-Leysi'den:"İki saf karşı karşıya (savaş
için) geldiğinde Allah dünya semasına Hur'il-İnleri indirir. Adamın ilerleyip
atıldığını görünce sevinip "Allah'ım onu (n ayağını) sabit kıl" derler.
Geri kaçtığında ondan utanırlar, gizlenirler. O öldürüldüğünde onlardan ikisi
yanma gelip yüzündeki tozu silip "Allah'ım onu kirleteni sen de kirlet,
onu tozlananı sen de tozlat" derler.[926]İbni
Mübarek ve Abdurrezzak mevkuf olarak rivayet etmişler. İsnadları da sahihtir.
Abdullah'da meşhur tabiinden-dir.
774- İbni
Mübarek Safvan b. Amr'dan Abdullah b. Amr b. Asi'den,"Kıyamet günü Allah
indinde en hayırlı konuma sahip şehidi haber vereyim mi? Düşmanla safta karşılaştığında
ve onlara hücum ettiklerinde1, sağa sola iltifat etmeden omuzlarına kılıcını
koyup "Allah'ım! geçmiş günlerde geçirdiğim (ömür için) canımı sana
veriyorum" deyip o anda ölen kişidir. Bu cennetin yüksek odalarında oturup
diledikleri gibi gezen şehidlerdendir.[927]Bu
mevkuftur.
775-
Taberani Hasen bir isnad ile Ebu Said'ten merfu ve muhtasar olarak rivayet
etmiş.[928]
776- Ahmed
ve Ebu Ya'la da bu şekilde Nuayb b. Hum-mar'dan rivayet etmişler.[929]
777-
Şifa'us-Sudur'da Ebu Abdullah el-Horasani den Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Cennetin kapıları savaş (için) saf tutulduğunda ve namaz (kılmak
için) saf tutulduğunda açılır. Atlarınıza binip düşmanınıza karşı saf
tuttuğunuzda, Huru'l-inler yeşil ipekle süslenir, sarı inciden gerdanlık takar,
perçem ve göğüslerini açar, sonra da yakuttan cennet atlarına biner, arkanızda
duruncaya kadar gelirler. Hamle yaptığınızda onlar da yapar. Biriniz
öldürüldüğünde onun yüzünden toz ve kanı temizlemeye başlarlar ve"Bugün
dünya hüzün ve kederi sizden sona erdi. Bugün kerim olan Rabbe komşu oldunuz.,
mühürlü içkiden içtiniz ve huru'Mn olan zevcelerinizi gözünüzle gördünüz"
derler."
Bil ki, Allahu Teala
yolunda ok atışı öğrenmek, öğretmek ve bunun yarasını yarış yapmak, Nebi'nin
(s.av.) ona davet ve ona teşvik ettiği bir husustur. Ve bu hususta bir çok
fazilet varid olmuştur. Onlardan bazıları şunlardır:
1- Allahu
Teala yolunda cihada hazırlık için Allahu Teala (ok) atışı (nı)
emretmiştirAllahu Teala şöyle buyuruyor:"Ve onlara karşı kuvvet
hazırlayın..."(Enfal: 8/60)Bazı alimler bu ayetin (emir oluşundan)
vücupluk ifade ettiğini söylemişler. Çünkü kuvvetten kasıt atıcılıktır. Sahihi
Müslim'de bunu destekliyor.
778- Ukbe b.
Amir'den Rasulullah'ın (s.a.v.) minberin üzerinde şöyle buyurduğunu
işittim:"Onlar için gücünüz yetebildiği kadar kuvvet hazırlayın."
(Enfal: 8/60)"Dikkat edin! Kuvvet atıcılıktır. Dikkat edin! Kuvvet
atıcılıktır. Dikkat edin! Kuvvet atıcılıktır.[930]Bu
hadisi Ebu Avane de Sahih'inde rivayet etmiş ve ona şu başlığı koymuş:
Atıcılığa teşvik ve müslümana vacip oluşu. Onun mubah oyun olduğunun delili.
Atıcılığı öğrenip sonra da unutanın cezası babı. Bundan sonra da bu ve bundan
sonra gelecek olan Halid b. Zeyd'in hadisini zikreder.[931]
2- Allah tek
bir okla üç kişiyi cennete koyar; ustası, (yapıcısı) atıcısı ve onu verendir:
779- Halid
b. Zeyd'ten Ben atıcı bir kimseydim. Ukbe b. Amir bana uğrar, "haydi atış
yapalım" derdi. Günün birinde ben gecikince (ağır davranmca) şöyle
dedi:"Ey Halid! Rasululah'in (s.a.v.) söylediğini sana haber vereyim.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah tek bir ok sebebiyle tam üç
kişiyi cennete koyar: Hayrı umarak onu imal edeni, onu bizzat kullanıp atanı
ve atana yardım edeni (ona uzatanı). Atınız ve (ata) bininiz. Atış yapmanız
(ata) binmenizden daha sevimlidir bana. Oyun (ve eğlence) ancak üç şeydedir:
Kişinin atını terbiye etmesi, hanımı ile oynaşması ve yayını çekip okunu
atması, sonra da atılan okları toplaması. Öğrendikten sonra kim atıcılığı bırakırsa,
bir nimeti bırakmış olur -ya da şöyle dedi:- nankörlük etmiş olur."[932]İbni
Ebi Şeybe, Ebu Avane (sahihinde) Ebu Davud, Ne-sai ve Hakim ("isnadı
sahihtir" demiş) rivayet etmiş.
780- İbni
Münzir de el-Evsat'ta rivayet etmiş ve sonunda şunu eklemiş: Ukbe vefat
ettiğinde yetmiş küsuryayıvardı. Her yayla birlikte ok ve ok kuburu da vardı.
Onları Allah yolunda vasiyyet etti.
781-
Abdurrezzak ve Beyhaki'nin bu hadis için çok bir senedle rivayetlerinde şöyle
demiş:Rasuhıllah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum:"Şüphesizki Allah tek
bir okla üç kişiyi cennete koyar. Yapımında hayrı umarak onu yapanı, Allah
yolunda onu hazırlayanı ve Allah yolunda onu atanı.[933]Hadiste
geçen "ve atana yardım edeni (münebbiluhu)" kelimesi ile ilgili
Şerh'us-Sünne'de Beğavi şöyle diyor: Atıcıya okları uzatandır. Bu da iki
şekilde olur.
Birincisi:
Atıcının yanında veya arkasında durarak ona birer birer okları uzatmasıdır.
İkincisi:
Atılan okları ona geri getirmesidir. Bunlardan hangisini yaparsa ok atıcısına
yardımcı olacağı sayılacağı rivayet edilmiştir, Beğavi 'nin zikrettiğini Hakim
ve başkasının rivayet ettikleri hadis te teyid etmektedir.
782- Amir b.
Sad (b. Ebi'l-Vakkas ez-Zuhri) o da babasından, Nebi'nin (s.a.v.) Uhud günü
şöyle dediğini merfu olarak rivayet etmiş:"Sad'a ok veriniz. At ey Sad!
Allah da senin için atsın. Anam babam sana feda olsun.[934]
Hakim "ikisinin
şartlarına göre sahihtir" der.Müellif der ki: (Münbil/Münebbil) Ok
atıcısına yardımcı olmaktan kasıt Allah yolunda onu destekleyen/yardımcı olan,
malından onu teçhiz eden kişi anlamına gelme ihtimali de vardır. Bunu az önce
gelen Abdurrezzak'ın rivayeti de desteklemektedir.
783-
Beğevi'nin "...yardımcı olacağı/sayılacağı rivayet edilmiş" sözüyle
işaret ettiği rivayet iyi bir rivayettir. Bunu Tirmizi, İbni Mace, Beyhaki ve
başkaları rivayet etmiş.[935]
784- İbni
Asakir er-Raffi b. Suhayh tarikiyle Hasan'dan o da Enes b. Malik'den (r.a.)
tahric etmiş.Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah'u Teala tek bir
okla üç kişiyi cennete koyar; (onu) atanı, onu yapanı ve onunla Allah'tan
sevab/hayir uman(dır)."Nebi: Cevheri ve başkası bunun Arap oku olduğunu,
müennes bir kelime olup tekilinin olmadığnı (kendi lafzından) söylemişler.
Ancak onu Nibal ve Enbal üzerine cem edenler de olmuştur.
Haravi: Tek bir oku
kasdettiklerinde nişabe veya Sehm derler.Rafii, Nevevi ve Muğni sahibi şunu
zikretmişler:A'ce-mi (arap olmayan) yayların oklarına nişab, Arap oklanna-da
"Nebi" denir.Müellif der ki: Bunda (ok) atıcılarının şu yanlış
düşüncesine de bir işaret var: Onlara göre "nebF'den kasıt, koşu esnasında
atılan küçük oklardır. Uzun oklara bu isim (nebi) verilmez. Halbuki bizler Nebi
(s.a.v.) zamanında koşu es- ' nasında araplardan birinin (ok) attığına işaret
edecek hiçbir şeye rastla(ya)madık. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
785- Buhari
ve başkaları Seleme b. Ekva'dan (r.a.) rivayet etmişler. Der ki: Nebi (s.a.v.)
ok atma yarışı yapan bir kavme uğradı ve şöyle buyurdu:"Ey Ismailoğulları
atın! Çünkü atalarınız güzel ok atıcı idi. Atın, ben falanoğullan
tarafındanım."İki fırkanın birinin ellerinden tutup şöyle
bağırdı:"Neden siz atmıyorsunuz?" Dediler ki:"Sen onlarla
berabersin, biz nasıl atalım?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Atın, ben hepinizle beraberim.[936]
786- Hakim ve Darekutni de rivayet etmişler ve
onda şöyle demişler:"Rasulullah (s.a.v.) ok atışı yapan bazı insanlara
uğradı, îki üç kez,"Bu güzel bir oyun (eğlence) dur." buyurdu.
Sonra:"Atınız, ben de İbn'ul-Edra ile beraberim" dedi. Bu günlerinde,
gün boyu ok attılar. Sonra da birbirlerini yene-meden dağıldılar.[937]Bu
Hakim'in lafzıdır. İsnadı şahindir demiş.
787- Beyhaki
de rivayet etmiş. Ancak onun lafzı şöyledir: "Allah Rasulu (s.a.v.) Eşlem
(kabile s in) den ok atışı ya-pai.»hır kavme uğradı. İki defa:"Bu güzel
bir oyun (eğlence)" buyurdu ve:"Atınız. Çünkü babanız da atardı
(atıcı idi). (Ok) Atınız ben de İbn'ul-Edra ile beraberim." dedi.
İnsanlar ellerini tuttular, (ok atmamaya başladılar). Rasulullah:"Ne
oluyor size (niye atmıyorsunuz)?" diye sorunca, Onlar:"Allah'a yemin
olsun ki sen onlarla beraber iken bizler atmayız, o zaman bizi geçerler
(yenerler)" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Atınız, ben hepinizle
beraberim" buyurdu.[938] Der
ki: O gün, günboyu ok attılar. Sonra bir kısmı diğer bir kısmını yenmeden eşit
bir şekilde dağıldılar."İbn'ul-Edra ismi Geleme'dir. Onu Hafız
(Tecrid'ul-Es-ma'is-Sahabe'de) ve başkası anmıştır.[939]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: Hadiste, kalplerini güçlendirmek, canlılıklarını
(aktivitelerini) artırmak, onları teşvik etmek için atıcılığa aşın bağlanmaya
(taassub) delil vardır. Ancak bundaki niyetin iyi ve Nebi'nin (s.a.v.) fiiline
tabi olma şartıyla yoksa günümüz insanının kendisinden şiddetli kin ve
nefretin doğurduğu şeytani istek ve nef-sani etmenlere taassub (aşırı bağlılık)
gibi değil. Ki bunların halini gözümüzle müşahede ediyoruz. Şüphesiz ki bunlar
taassub (aşırı bağlılık, tutkunluk) doğurduğu neticeden dolayı haramdır. Yine
de en iyi bilen Allah'tır.Kılıçla, mızrakla, sopayla v.s savaş aletleriyle
oynam da buna kıyas edilir.
788- Müslim
ve başkası Ukbe'den (r.a.) rivayet etmişler. Ukbe Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle
buyurduğunu işittim:
"Size yerler
fethedilecektir. Allah size kafidir. O halde sizden biriniz oklarıyla
oynamaktan aciz kalma-[940]sın.
Yayı takmak, onunla
Atmak hüzün ve kederi gideı
789- İbni
Asakirve Taberani kendi isnadlanyla Mu-hammed b. el-Munzir ez-Zubeyri'den,
Hişam b. Urve'den, babasından, Aişe'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Hüzün
ve kederlerin sizden birinizi sardığın yayını takmasında (kuşanmasında) bir
beis yoktur. Çünkü hüzün ve kederi onunla gider.[941]Atış,
kişinin oynayabileceği en hayırlı oyundur:
790- Bezzar
ve Taberani ricali sika olan bir sened ile Sa'd b. Ebi Vakkas'dan (r.a.) (o da
merfu ederek) rivayet etmişler:"(Ok) atışını yapınız. Çünkü o
oyunlarınızın en hayırlısı (veya oyunlarınızın iyilerin)ndandır.[942]Lafız
Bezzar'a aittir. Taberani:"(Ok) atışı(nı) yapınız. Çünkü o, oyunlarınızın
en hayırhsidir.[943]
Melekler (ok) atma
oyunu (eğlencesi) dışında başka oyunlarda bulunmazlar:
791-
Mücahid'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki melekler,
oyunlarınızdan (at) yarış(ı) ve (ok) atış(ı) hariç hiç bir oyuna hazır
olmazlar.[944] Said b. Mansur rivayet
etmiş. Hadis mürsel, senedi de iyidir.
792- Bezzar,
Taberani İbni Ömer'in hadisinden rivayet eder. Ancak senedlerinde Amr b.
Abdülgaffar var.[945]-[946]
793- İbni
Asakir tahric etmiş. Ebu Eyyub'dan (r.a.) Nebi (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Melekler üç oyun/eğlence hariç, hiçbir oyun ve eğlencede hazır
bulunmazlar (gelmezler): Kişinin hanımı ile oynaşması, atları koşturma (at
yarışı) ve (ok) atış(ı)."Atıcılık ve onunla beraber söylenen hak ve mendub
şeyin her ne kadar oyun (ve eğlence) diye isim-lendiriliyorsa da kınanmış oyun
(ve eğlence cinsin) den olmadığına dair:
794- Ömer b.
Hattab'dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Her oyun (ve eğlence)
çirkin (kötü)dir. Ancak kişinin hanımıyla oynaşması, iki hedef arasında gitmesi
(koşması) ve atını eğitmesi bunun haricindedir."[947]
Taberani eî-Evsat'ta
Münzir b. Ziyad et-Tai tarikiyle rivayet etmiş.[948]
795- Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasulullah (s;a.v.)
şöyle buyurmuş:"Dünyadaki oyun (ve eğlenceler) üçü hariç tümü batıldır.
Bunlar, okunla atış yapman, atını eğitmen ve eşinle oynaşmandır. Muhakkak ki bu
(kişi üzerinde) hak olan (hu su şiardan) dır.[949]
796-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"(Ok) atış yarışını yapınız ve bininiz.
Ok atmanız ba-ına daha sevimli geliyor. Muhakkak ki Allah tek bir okla üç
kişiyi cennete koyar.[950]Hadisi
Hakim rivayet etmiş ve "Müslim'in şartlarına göre saihtir" demiş.
797- Ata b. Ebi Rebah der ki: Cabir b. Abdullah ile Cabir
İbni Umeyr el-Ensarî'nin ok attıklarını gördüm. Biri bıkıp oturdu. Öbürü
ona:"Tembellik ettin. Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
işittim:"Dört şey hariç Allah'ın (c.c.) zikrinde olmayan herşey ya
eğlencedir veya sehivdir. Bu dört şey: Adamın iki hedef arasında gidip-gelmesi,
atını terbiye etmesi, eşiyle oynaşması ve yüzme öğrenmesi.[951]Nesai,
Taberani (Kebir'de) iyi bir senedle*rivayet etmişler.Bil ki, alimler, atışın
karşılıklı iki hedef arasında olmasını müstehap görmüşler. Bir hedefte yarışa
katılanlar durup öbürüne atarlar, sonra ikincisine gelip, okları toplar ve
öbür hedefe atarlar.Muğni'nin sahibi der ki: İki hedefin olması sünnettir.
Çünkü bu Rasulullah'm (s.a.v.) ashabının fiilidir.
798-
Nebi'den (s.a.v.) rivayet edilmiş:"İki hedef arası cennet bahçelerinden
bir bahçedir.[952]
799- Beyhaki
ve başkası iyi bir senedle Ebu Osman en-Nerdi'den rivayet etmişler. Der ki:
Bizler Utbe b. Ferkad ile Azerbeycan'da iken bize Ömer'in (r.a.) mektubu geldi.
-Mektupta şöyle diyordu.Ve sonra: Önlüklerinizi giyiniz, ayakkabılarınızı
giyiniz, ridanızı giyiniz, Pantolon ve çizmeleri bırakınız. Sizler atanız
İsmail'in giysilerini giyiniz. Konfordan ve acem libasından sakınınız.
Güneşleniniz, çünkü o Arapların hamamıdır. Güçlü, sert ve gösterişli olunuz.
Toplanıp (sizden isteneni yerine getirmek için) hazır olun. Ayaklarınız açık
olarak yürüyünüz. Ata sıçrayarak bininiz. Hedeflere atış yapınız, aralarında
gidip geliniz.[953]İki
hedef arasında yürüyenin her adımı için ona bir iyilik vardır:
800-
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"iki hedef arasında
yürüyen kişinin (attığı) her adımı için ona bir iyilik vardır.[954]Taberani
rivayet etmiş.Kim Allah yolunda bir ok atar da düşmana isabet ederse Allah onun
cennetteki derecesini bir yükseltir. Bir derece ise yüzbin yıldır:
801- Ebu
Nücayh Amr b. Abese'den (r.a.). Der ki: Rasulullah (s.a.v.) ile Taif'i muhasara
ettik. Onun şöyle dediğini işittim:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa, onu
(ateşten azad edecek) kurtaracak bir fidye vardır. Kim de Allah yolunda bir
oku (düşmana isabet ettirirse) ulaştırırsa ona da cennette bir derece vardır.[955]Der
ki, o gün onaltı ok (düşmana) ulaştırdım.Nesai, İbni Hibban (sahihinde) ve
Hakim (ki lafız onundur) rivayet etmiş. Hakim, "ikisinin şartlarına göre
sahihtir" der. . 802- Rasulullah'ın
(s.a.v.) şu sözüne de rivayet etmiş:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa, bu
onun için kurtarıcı bir fidye olur.[956]Hadisi
Ebu Davud, Tirmizi rivayet etmiş. Tirmizi, "Hadis, hasen ve sahihtir"
demiştir.
803- Ka'b b.
Murre'den (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Kim
düşmana bir ok ulaştırırsa, Allah onu bir derece yükseltir." Abdullah b.
en-Nehham ona:"Ey Allah'ın Rasulu! Bir derece nedir (ne kadardır)?"
Ra-sulullah (s.a.v.):"O annenin kapısının eşiği değildir, iki derece arası
bin yıl(hk mesafe)dır.[957]
"Kim Allah
yolunda bir ok atarsa bununla ona cennette bir derece var" diye okun
düşmana ulaşma kaydı olmadan gelen rivayetler de vardır.
804-
Muaz'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "İslam uğrunda başına ok
düşen kimse için kıyamet gününde bu, ona bir nur olur. Kim (düşmana) bir ok
atarsa ona mukabil ona bir derece vardır.[958]Taberani
rivayet etmiş.Ricali Sahih'in ricalidir. Ancak Salim b. Ebi'l Ca'd, Muaz'a
ulaşmamış. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Kim Allah yolunda bir ok atarsa -bu
düşmana ulaşsa da ulaşmasa da- ona bir köleyi azad etmek gibi olur:
805- Amr b. Abese'den (r.a.), Rasulullah'dan
(s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"İslam uğrunda başına ak düşen kimse
için kıyamet gününde bu ona bir nur olur. Kim de Allah yolunda bir ok atarsa
isabet etsin (ulaşsın) ya da ettirmesin ona mümin bir köleyi azad etme (ecri)
vardır. Bu onun ateşten fidyesi olur Organa karşı bir organ (olmuş olur).[959]Nesai
sahih bir senedle rivayet etmiştir.Kim Allah yolunda bir ok atarsa -isabet eder
veya etmez- ona bir köleyi azad etmek gibidir:Müellif der ki: Ömer'in geçen
hadisinde buna delil vardır. Çünkü düşmana ok ulaş tiranı ayan isabet etmemiş
olur. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
806- Ebu
Umame'den (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğun işittim:"İslam
uğrunda başına ak düşen kimse için kıyamet gününde bu, ona bir nur olur. Kim de
Allah yolunda bir ok atarsa isabet ettirsin ya da ettirmesin. İsmail oğullarından
bir köle azad etmişçesine ecir alır.[960]Taberani
bunu ki isnad ile rivayet etmiş, birinin ricali sikadır.
807- Muhammed
b. Sa'd b. Ebi Vakkas, babasından (r.a.) rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Müslümanlardan Allah yolunda ok atan, isabet ettirsin ya
da etirmesin bir adam yoktur ki, bu okun onun
için ecri bir köle (azat etmek) olmasın. Müslümanlardan Allah yolunda
saçına bir ak düşen bir adam yoktur ki kıyamet gününde bu, onun için bir nur
olmasın. Bu nur onun önünde yürür. Yine müslümanlardan küçük veya büyük bir
köleyi azad eden bir adam yoktur ki Allah, onun her bir organına karşılık kat
kat ecir vermiş olmasın."
808-
Enes'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kim Allah yolunda bir
ok atarsa, isabet ettirir veya
ettirmezse bir köleyi
azad etmiş gibidir. Bir köleyi azad eden, bu onun için ateşten bir kurtuluş
olur."
809- Ebu
Zabye'den Şurahbil b. Samt Amr b. Abese'yi çağırıp şöyle dedi:"Sen
Rasulullah'dan (s.a.v.) işittiğin, fazlalık ve yalan içermeyen, ayrıca senden
başka da ondan işitip senin de ondan rivayet etmediğin bir hadisi bize rivayet
edebilir misin?""Evet Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğun
işittim:"Her kim Allah yolunda bir ok atarsa, isabet ettirir veya
ettirmezse, bu onun İsmailoğullarından birini azad etmesi ecri kadar ona ecir
var. Her kim de Allah yolunda başına bir ak düşerse bu onun için nur
olur."İbni'Asakir hariç her üçü tahric etmiş.
810- Ömer'in
hadisimde muhtasar olarak rivayet edilmiş. Onun lafzı şöyledir: Rasulullah'm
şöyle buyurduğunu işittim:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa -isabet eder
veya etmez- ona bir köleyi azad etme (kadar) ecir vardır."
811- Ka'b b.
Murre'den (r.a.) Rasulullah'm (s..v.) şöyle buyurduğun işittim:"Kim Allah
yolunda bir ok atarsa, bir köleyi azad etmiş kimse gibidir.[961]İbni
Hibban sahihinde rivayet etmiş. Yine şöyle rivayet edilmiş:"Kim Allah
yolunda bir ok atarsa -isabet etmese de-dört canı azat etmiş kimse
gibidir."
812- Bezzar
Şebib b. Beşir'den o da Enes b. Malik'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa -ok isabet eder veya etmez-
İsmailoğullarından dört insanı azad edenin ecri vardır.[962]Taberani
rivayet etmiş, "Şebib'ten sadece Ebu Asım rivayet etmiş" der.Kim
Allah yolunda bir ok atarsa ona cennet vacip olur:
813- Utbe b.
Abdin es-Silmi'den (r.a.) Kurayze ve Nadir günü Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Kim bu kaleye bir ok sokarsa, muhakkak ki cennet ona vacip olur.[963]Utbe
der ki, ben (oraya) üç ok soktum. Taberani Abdul-vehhab b. ed-Dehhak tarikiyle
rivayet etmiş.
814- Yine
ondan Nebi (s.a.v.) sahabesine şöyle dedi: "Kalkın ve savaşın."Der
ki: "Adamın biri bir ok attı." Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Buna (attığı ok dolayısıyla cennet) vacip oldu,.[964]Ahmed
hasen bir isnad ile bunu rivayet etmiş.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Amr
b. Abese'nin hadisinde Nebi'nin (s.a.v.) sözü daha Önce geçmişti:"Kim
Allah yolunda bir ok atarsa -ister düşmana ulaşsın, ister ulaşmasın- ona bir
köleyi azad etme ecri vardır. Kim de bir mümin köleyi azad ederse bu onun için
ateşten bir fidye olur. Her organa karşı (onun da) bir organ(i)."Bunda,
Allah yolunda bir ok atanın, Allah'ın kendisini ateşten azad edeceğine apaçık
bir delil vardır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Kim Allah yolunda bir ok
atarsa kıyamet günü bu onun için bir nur olur:
815- Bezzar
hasen bir isnad ile Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa kıyamet gününde bu onun
için bir nur olur.[965]
816-
Huzeyfe'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"İslam uğrunda
başına bir ak düşen kimse için kıyamet gününde bu onun için bir nur olur. Kim
Allah yolunda bir ok atarsa -ok ulaşır veya ulaşmaz- kıyamet gününde bu onun
için bir nur olur."İbni Asakir ve Taberani Ebu Amr el-Ensari hadisinden
tahric etmişler, ilerde -inşaallah- gelecektir.[966]Kim
bir arap yayına sahip olursa Allah onda fakirliği kırk yıl giderir
(uzaklaştırır):
817- İbni
Asakir kendi isnadıyla Enes b. Malik'den (r.a.)rivayet etmiş. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim bir arap yayını ok kuburu (okluk) ile
ediniıac (sahip olursa) Allah ondan kırk yıl fakirliği
uzaklaştırır(giderir)."Arap yayı:Ebubekir Muhammed b. Asbağ el-Eşbili -ki
İbn'ul-Hul-li Sevruhu ile meşhurdur- "Kitab'ul-Bedai'i ve'1-Esrar"
adlı eserinde şöyle demektedir; Arap yayı bir çok bölüme ayrılır. Onları
Hicaziyye ve Vasitiyye diye ayırabiliriz. Arap yayı tümünün ismidir, (hepsini
kapsar) Arap diye isimlendirilmesi, Arapların atası İsmail Arap atıcılığında
kök oluşundan ve bunun da ondan alınmasından dolayıdır.Hicaziyye iki kısma
ayrılır: Birincisi, çölde yetişen ağaç dallarından veya damarlarından tek veya
çift olarak yaptıkları yaydır. Buna Şeriha da diyorlar.İkinci kısım: Bu da
onun gibidir. Ancak onun sırtını biraz oyar, içine de keçi boynuzu geçirirler.
Bu ancak onlardan mahir olanın yanında olurdu. Çoğunlukla bu medeniyete
(hadare) yakın yerlerde olur. Çöl ehli (bedeviler) ise damar ve dallan sadece
kullanırlar. Bu tür yaylan da sadece Hicaz bölgesinde görürsün. Hicazın dışında
bundan yararlanan birini göremezsin. Bu tür olanın ayak ve elleri[967] ve
kabzası yoktur. Şiirlerinde zikrettikleri de budur.Arap yayının üçüncüsü kısmı:
Ağaç (kereste) ton ve boynuzdan, kiriş ve zamk (yapıştıricı)Ia yapılan yaydır.
Onun üst ve alt diye iki ucu bir kabzası olur. Şu anda elimizde olan
budur.Yayın bir çok kısmı var. Ülkelere göre ve yapıcısına (mucidine) göre
değişiklik arzeder.Vasıtiyye: Hica,z Araplarımn yayı ve Acem farisilerin yayı
arasında ortasında mutasavvıf olduğundan bu ismi almış. Buna mutasavvıf demek
istemişler, ancak bunu diyeceklerine hata ederek ona vasitiyye demişler.
Ayrıca bu vasıtın isimlendirmesi bazılarının sandığı gibi değildir. Çünkü bu
vasıttan da eskidir. Araplar buna Munfasile derler. Çünkü birleştirmeden
(oluşturmadan) önce parçaları ayrı ayrıdır. Bu yayların en övüleni, en cömerdi
(iyisi) ve silahlara karşı en etkilisidir. Farisiyye ise o da bunun gibidir.
Ancak bu hakikaten çok uzun, üst ve altı/ucları (el ve ayakları) mesafeli,
ortası makbadın ortasında olur. Fars komutanları ve Fars kisralarımn ok
attıkları yay budur.
Müellif der ki:
818- Zayıf senedlerle rivayet edilmiş: Nebi
(s.a.v.) bir adamı elinde Farisi yayı olduğu halde gördü. Şöyle dedi:
"Onu at. Çünkü
melundur, onunla atan da melundur. Arap yayını ve mızrak, edinin (kullanın).
Allah bunlarla ülkeni (fethetmenizi) edinmenizi sağlar ve onunla düşmanınıza
karşı yardım eder.[968]Beyhaki
ve başkaları rivayet etmiş. Beyhaki, "Buhari senedteki İbni Uveym'in
hadisinin sahih olmadığnı söyledi"- demiş.
819- îbni Mace ve Beyhaki de benzerini Ali'nin hadisinden
rivayet etmişler.[969]Hafız
Zehebi Tehzib'us-Sunen'de, "Bu münker bir habe-dir" demiş.
820-
Abdullah b. Ma'bed el-Harrani, Cabir'den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:"Kisra'nin değil de benim yayımla iki hedef arasınd yürüyene
sevgim vacip olur.[970]
821-
Abdullah b. Besr'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) Ali b. Ebi Talib'i Hayber'e
gönderdi. Ona siyah bir sarık sarıp bir ucunu arkasına veya sol omuzuna sarktı.
Sonra Rasulullah (s.a.v.) ve arkasında orduyla kendisi bir yaya dayanarak
yürüyordu. Farisi bir yay taşıyan bir adam önünde geçti. Şöyle dedi:"Onu
at. O da onu taşıyan da melundur. Mızrak ve Arap yayını edinin (sahip olun).
Çünkü Allah onunla dininizi aziz kılar ve onunla^ülkeleri fethetmenizi sağlar.[971]Yahya
b. Hamza demiş ki, bu Rasulullah'ın (s.a.v.) dönemi itibariyleydi. Bu gün ise
o İslam ehli için kuvvet ve hazırlık olmuştur.Bunu Taberani Şeyhi Bekr b. Sehl
ed-Dimyati'den tahriç etmiş. Nesai ve başkaları onu zayıf görmüşler. Senedte de
kopukluk (inkıta) vardır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.İbni Asakir ve
başkaları şöyle demişler. İlim ehli hadis hakkında demişler ki, Farisi yayından
nehyedilmesinin sebebi, kirişi koptuğunda sahibine bir yarar
sağlamadığın-dandır. Arap yayı ise kirişi de kopsa onunla kendini muhafaza
edeceği bir sopası (asası) olur. . Müellif der ki, Ondan nehiy sahih değildir.
Hasen de değildir. İmam Ahmedve başkaları Fars yayı ile atmayı caiz
görmüşler.Muğni sahibi onu atmanın caiz ve onu taşımanın mubah olduğunu
nakleder.[972] Eğer onda, onu taşıma
hususunda bir nehiy olsaydı o zaman onu kullanmada Acemlere benzemekten nehye
hamledilirdi.
822- Onlara
benzeme hususunda nehiy sahihtir.[973]"Onu
atan da mel'undur" sözünden kasıt, onu ilk olarak atanlardır. Ki onlar,
Kisra ve Farslardır. Çünkü onlar kafir idiler. Yahut Nemrut'tur. İbni Cerir'in
zikrettiğine göre onunla ilk (ok) atan o (Nemrut) dur.[974]
"Arap olanın hilafına kirişi koptuğunda sahibine yarar sağlamaz"
sözüne gelince bunu irdelemek/incelemek lazım. Çünkü Arap olanı da parçalardan
oluşuyor. Onun da kirişi koptuğunda -hele eski tür değilse- asaya benzemeyen
bir halkaya dönüşür.El-İşbili şöyle der: Melun yay, binek üzerine kurulan yaydı.
"Rasulullah (s.a.v.) onu taşıyan da melundur" sözüyle iman etmeyen
Fars ve Türkleri kasdetmiştir. Farsların yaylarının çoğu el yayı, Türklerin
yaylarının çoğu da ayak yayıdır. Yani özengisi ve anahtarı/açacağı olan
yaydır. Rasu-lullah'ın (s.a.v.) zikrettiği de budur. Türkler bunu içlerinin
zayıflığı, akıllarının hafifliği ile yaptılar. Çünkü Fars yayını büyük/iri
(kalın ve iri) yapmaya çalıştılar, sonra da onu çekemediler (onunla ok
atamadılar). Bu kez onu hayvanlarin üstüne bağladılar ve bunun daha güçlü
olduğunu sandılar. Fakat baktılar ki bu daha zayıftır. Kimisi de haça benzediği
için lanetlenmiş demişler. Bu binek üzerine kurulan tüm yaylan için geçerlidir.
Bazıları da Nemrud göğü taşladığında bunu çıkarmış (olduğundan lanetlenmiş)
demişler. Ve kimisi de "müsîumanlar, müşriklerin (kullandıkları) şekli
kullanmamaları için" demişler.Müellif der ki: Hadis sahih ise bu son görüş
(gerçeğe) daha yakındır. Yukarıdaki zikredilen kimi sözlerinde düşünmek
lazım. Ayrıca, "Binek üzere kurulan tüm yayları kapsar" sözü
delilsiz bir görüştür. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Rasulullah (s.a.v.) ok
öğrenmeyi Kur'an öğrenmeyle beraber zikretmiş (kılmış) (fazilet ve şeref olarak
bu sana yeter):
823- Evzai, o da Yahya'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Ok atmayı ve Kur'an'i öğreniniz. Müminin en hayırlı saatleri,
Allah'ı zikrettiği saatlerdir."İbni Asakir rivayet etmiş ve "Bu
munkatidir" demiş.
824- Kays b.
Ebi Hazım demiş ki: Yermuk günü Halid b. Velid'in iki hedef arasında (ok)
attığını gördüm. Muham-med'in (s.a.v.) ashabından da bir grup beraberindeydi.
Şöyle dedi:"Çocuklarımıza Kur'an'ı ve ok atmayı öğretmekle emrolunduk.[975] Taberani
rivayet etmiş.
825- Bekiyye
b. Velid... Ebu Rafi'den: Der ki Rasulul-lah'a (s.a.v.) dedim ki: Ey Allah'ın
Rasulu! Bizim onlar üzerinde hakkımız olduğu gibi, çocuğun da bizim üzerimizde
bir hakkı var mı?""Evet" dedi. Çocuğun babası üzerinde hakkı,
ona yazıyı, yüzmeyi, ok atmayı öğretmesi ve ona güzel/temiz bir şeyi miras
brakmasıdır." Beyhaki Sunen'de ve başkaları rivayet etmiş. Bekiyye de
zayıflık var. İsa da vehmeder. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
826- Said b. Mansur Sunen'inde, Ebu Avani'den,
A'meş'den, İbrahim et-Teymi'den o da babasından rivayet etmiş. Der ki:
Huzeyfe'yi (r.a.) şehirlerde üzerinde izar olmadan iki hedef arasında
koştuğunu gördüm.[976]
Hedef: Atış için
yerden yükseltilen nesnedir. İstiare babından Kirtasa'da hedef denilir.
827- Yine
Said Mücahid'den rivayet etmiş. Der ki: İbni Ömer'in (r.a.) iki hedef arasında
koştuğunu ve şöyle dediğini gördüm, "Ona ben nasılım? (Ona ben
varım).'Buradaki söz ya şehadeti arzulamasına racidir (Çünkü onların yanında
şehadet en büyük temenni (arzu) idi ve tüm sebepleri bunun için ortaya
koyuyorlardı) veya hedefi vurma-ya-racidir. Bu sonuncusu daha yakındır. Yine de
en iyi bilen Allah'tır.Bu sana sahabenin ne denli ok atmaya özen gösterdikleri,
onun için toplandıkları, onunla uğraştıklarını gösteriyor. Öyleki onlardan
biri iki hedef arasında normal yürümüyor tersine hızlı koşuyor, spor için ve
daima hafif olmak için izarlanm da çıkarıyorlardı.İşte bulundukları bu
konularından ve doğru görüşlerin-den dolayı hidayet güneşleri, takip edilen
yıldızlar, dünya,ahiretin ve doğru hidayetin (rehberliğin) sultanlarıdır. Vasıfları
hakkındaki Allahu Teala'nın şu ayeti sana yeterdir:"Muhammed Allah'ın
rasuludur. Onunla beraber olanlar kafirlere karşı çok çetin, kendi aralarında
çok merhametlidirler. Sen onları rüku eder, secdeye kapanır halde
görürsün.."
(Fetih: 48/29)Atıcının atışı esnasında tüm ihtişamını ve mutad riyasetini
bir yana bırakıp kardeşlerine atışta gayret göstermesi lazım. Asla ondan
çekinmemeli, pasiflik göstermemeli. Bu fiilini Allah'a bir itaat addetmeli.
Ayrıca bu büyük ecri kazanmak, daha çok sevaba nail olmak için olmalı. Onu
içinde barındırdığı en büyük ibadetlerden ve kıymetli/değerli taatlar-dan
dolayı büyük görmeli. Onu oyun-eğlence ve boş vakitler olarak algılamamak.
Allahu Teala'nın onu buna muvaffak ettiğinden, ona kuvvet ve afiyet
verdiğinden, onu buna muktedir kıldığından, başka kötü oyun ve eğlenceleri
de-ğilde bunu ona sevdirdiğinden dolayı Allah'a hamdetmeli, ona şükretmelidir.
Tevfik Allah'tandır. Ondan başka Rabb yoktur. Atışta kardeşlerle yayılıp
gülmede bir beis yoktur. Hatta bu belki de müstehaptir. Çünkü bunca kişiyi
güçlendiren, gelişimini artıran hususlardır. Tabiiki bu ibadetle mekruh
derecesine varacak şeylerden uzak durmak lazım.Bilal b. Said diyor ki: Öyle
kavimler gördüm ki hedefler arasında gülüşerek koşup duruyorlardı. Gece
bastığında da ruhban oluveriyorlardi. İbni Asakir ve başkaları rivayet etmiş.Müellif
der ki: Bilal adındaki bu zat da onlardandı. Tabiinin alimlerinden ve
abidlerindendir. Bir günde bin rekat (namaz) kılardı.Şeyh Şemsuddin b. Kayyım
el-Cevziyye "El-Furuset'ul-Muhammediyye" adlı eserinde der ki:
Şeyhimiz İbni Tey-miyye şöyle demiş:
828-
"Rivayet edilir ki bir grup ok atışında yanşıyorlardi. Ey Allah'ın Rasulu
namazın vakti geldi denildiğinde Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Onlar
(da) namazdadır. Ok atışını namaz (kılmay)a benzetmiş. Üstünlük ve fazilet
olarak bu sana yeter."Abdullah el-Halimi Şiab'ul-İman'da: "(Ok)
atmanın değerinin büyüklüğüne işaret eden bir olay da şudur. Rasulullah
(s.a.v.) ana ve babasını Uhud günü Sa'd b. Malik'e ok atması esnası hariç hiçbir
zaman, hiçbir İşte ana ve babasını bir araya getir(ip feda et)memiş.
Rasulullah (s.a.v.)
829- Ona
şöyle buyurmuş:"At! Anam babam sana feda olsun.[977]
Sa'd b. Malik, Said b. Ebi Vakas'tır.
830-
Taberani Kendi isnadiyla Muhammed b. el-Hane-fiyye'den rivayet etmiş. Der ki:
Bedir, Akabe ve Uhud'a katılmış Ebu Amr el-Ensari'yi oruçlu olduğundan
susuzluktan dudakları kurumuş, kölesine şöyle dediğini gördüm:"Yazıklar
olsun! Benim zırhımı ver." O da ona zırhını giydirdi. Sonra ok attıktan
sonra şöyle dedi:"Rasulullah'in (s.a.v.) şöyle dediğini işittim:"Kim
Allah yolunda bir ok atarsa -ok hedefe varır veya varmaz- kıyamet gününde bu
onun için bir nur olur."Güneş batmadan şehid düştü. Allah ondan razı
olsun.Hafız İbnu Zehebi Tehzib'te İbrahim Ethem'in (r.a.) dostu/arkadaşı Ebu
Abdillah el-Cevzecani'den zikretmiş. Der ki: İbrahim denizde gaza ediyordu.
Dönen arkadaşlarımızın haber verdiklerine göre o vefat ettiği gecede yirmi beş
kezhelaya gitmiş her seferinde deabdest almıştır. Ölümü hissedince 'bana
yayımı getirin' dedi. Yayını tuttu, yay elinde iken Allah canını aldı.[978]Ben
onu, Allah'ın onun canım aldığı an üzere, kıyamet günü onun dirilmesini ümit
etmesinden başka (bir amaçla) bunu yaptığını sanmıyorum. Yinede en iyi bilen
Allah'tır. Mesele: Malik'e (r.a.) göre ata binme ve onunla yarışma, ok atmayı
öğrenme ve onunla yarışmaktan daha hayırlı olduğunu söylemiş. Bunu ondan Ebu
Ömer b. Abdilber Tem-hid'te Hafız İbni Kesir de tefsirinde nakletmiştik[979]Cumhura
göre ok atmayı öğrenmek ve onunla yarışmak ata binmeyi öğrenmek ve onlarla
yarışmaktan daha efdaldır. Sahih hadisteki Rasulullah'm (s.a.v.) sözünden
dolayı:"Atınız ve bininiz, (ok) atmanız, binmenizden bana daha
sevimlidir.[980] Bu açık bir
delildir.Müteahhirin ulemadan bazıları da şunu ifade etmişler: Ok ve ata binmenin
bir arada olmasıyla ancak biniciliğin bir anlam ifade deceği bir gerçektir.
Düşmanın uzak mesafede olduğu (savaş) alan(ın) da ok atma daha yararlı;
Karışık ortamlarda vur kaç taktiğinin olduğu durumlarda da ata binme daha
yararlıdır. Onlardan en efdalı ise, düşmanı öldürmede en etkili ve orduya da en
yararlısı hangisi ise odur. Bu (üstünlük) hal-duruma göre ve şahıstan şahısa
değişen bir şeydir. Yine de en iyi bilen şüphesiz ki Allah'tır.Nebi'nin
(s.a.v.) beş tane yayı vardı. Bunlar, Revha, Safra, Beyda; (Beni Kaynuka'dan
ona kalmıştı). Zevra ve Ketum: Kendisiyle ok atıldığında aşırı sesizliğinden
dolayı bu ismi almış.Başkaları Rasululah'a (s.a.v.) başkalarını da zikretmişler.Sidad:
Bunun ok kuburu da vardı. Onun RasuluIIah'ın (s.a.v.) Kafur adında bir ok
kuburu vardı. Kuşağının halkası deri, ucu da gümüştendi.
Bu babı
tamamladığımda, bir şeye teşvik ve onun faziletlerini ortaya koyma sevgisine
mebni ve onunla meşgul olmaya, ona önem vermeye ve onu talep etme şart ve
etkenleri (ortamları) oluşturmaya bağlı olduğunu bildiğim, ok atıcıları ile
besili at bağlayanların enva-ı çeşit niyetlere sahip olduklarını, amaçlarının
farklı farklı olduğunu bunlar ok atma ve yarışta dinde olmayan şeyleri ihdas
ettiklerini, hatta isimlendikleri kanunları vazettiklerini, hüküm uydurdukları,
fesat üzere şartlar vazettikleri, kökünden kumara götürecek yollar
edindiklerini, ona alışanların haramı yemeye alıştıklarını gördüm
ve,"Onlar iyi (işler) yaptıklarını sanıyorlar..."(Kehf: 75/104)Evet
herkes ecir alırken o günahta çaba gösteriyor. Haramı kazanmak için koşuyor.
Çoğu ok atma ve at yarışlarında ittifak ettikleri gibi, diledikleri şekilde
ödülün (rehnin) helal olduğuna inanıyor. Ondan aldığı paranın helal olduğuna inanıyor.
Eğer helal katagorisinde değilse onu alan ve harcayan haramdır. Ayrıca tüm
bunlar bunda Allah rızasını isteyen ve onu ibadet addeden, onda harcadığını bir
taat ve saadet nail olmaya sebep olduğuna inanan kişiye kesinlikle layık
değildir.Evet tüm bunları gördüm ve ok atma ve at yarışlarının şartları ve bir
çok hükmünü kapsamlı ve yararlı bir fasıl zikretme ihtiyacını hissettim. Ki
onu bilene fesad girmesin, ona batıl peyda olmasın (kirletmesin). Bunların
tümünü kolaylaştırması için Allah'a dayanıyorum. O'na tevekkül ediyorum,
O'nun ipine sarılıyorum. O bana yeterdir. Ben bu faslı iki kısma ayırdım.
Birincisi, yarış.
İkincisi, Ok atma.Birinci Kısım: Yarış/Müsabaka:Bilki: Ok ve at ile müsabaka
caiz olduğu hususunda ümmet icma etmiştir. Atlarla yapılan müsabakaya
"rihan" ok ile yapılana, "müdala" diye isimlendirilir. Bu
ikisi sünnettir. Failleri sevap alır, Allah'tan ecir alır. Bunun bir şartı
var: Cihada hazırlık yapma ona hazır olma için olmalı. Teliflerinde bu konuya
yer veren -Muzeni'nin naklettiğine göre-imamımız, Şafii'dir. Bu nedenledir ki
onun arkadaşlarının kitaplarında bu babın furu'u (alt konuları) diğer imamların
arkadaşlarının kitaplanndakine göre daha fazladır. Bunda onlara yakın İmam
Ahmed'in (r.a.) arkadaşları/ashabı geliyor. Çünkü o İmam Şafii'ye arkadaşlık/dostluk
etmiş, bunda onun yolunu takip etmiş, arkadaşları/ashabı da onu bunda takip
etmiştir.Bilici müsabaka için gereken şartlar on tanedir: 1- Üzerinde
anlaştıkları nesnenin savaş alet-edavatı olması gerekir. At, devede ittifakla
caizdir. Fil, katır ve eşekte de mezhebe göre caizdir, yayan, güvercin,
yelken/kayık,yüzme ve karşılıksız güreşte müsabaka üstüne akit caizdir. Sahih
plan bu beş şeyde karşılığın caiz olmadığıdır. Bu Malik ve Ahmed'in mezhebidir.
Ebu Hanife, güreşte ve ayak üzerinde yapılan yarışlarda karşılık caizdir,
demiş. Abderi de ondan bunu nakletmiş. Elleri birbirine geçirerek yapılan
müsabakada ihtilaf vardır.
2-
Müsabakanın yerini ve amacım bilmek, yarış yapan iki kişinin/iki tarafın da
eşit olmazı lazım. En önde gidene malın olacağını şart koşsalar caiz olmaz.
Yine aynı şekilde ikincisinin ona yetişip yetişmeyeceğini bilmek için biri
öbüründen önce gönderilse caiz değildir. Veya birinin yerinin daha önde olması
şartı getirilirse yine bunda hiçbir şey caiz olmaz. Bunların tümü Ahmed'in
mezhebidir.[981]
3- Müsabakayı kazanana malın tümü veya bir bir
kısmının verilmesi gerekir. Şayet iki yarışsa, malı da başkası veriyorsa,
eğer şartı yarışı birinci olarak bitirene vermek ise caiz, kincisine vermek
ise caiz değildir. Yine sonuncusuna/ikincisine birincisine verilenin aynısının
ona da verilmesi caiz değildir. Eğer buna birinciye verilenin altında verilmesi
şartı varsa caizdir. Bu Ahmed'in mezhebidir.[982]
Eğer onlar (yarışanlar) üç kişi ise, ikincisi de birinci gelene verilen
miktarın aynısının verilmesi şartı getirilirse caizdir. Çünkü her biri birinci
veya ikinci olmak için çaba gösterir.Mal (veya para) veren iki yarışçıya ve
daha fazlasına, "kim kazanırsa ona şu kadar var" dese caizdir. Eğer
tümü eşit bir şekilde dönerse hiçbirine birşey yoktur. Eğer on kişiye kim galip
gelirse ona on kişinin payı var dese ve kişi galip gelse onu ikisinedir, biri
hariç dokuz kişi gelirse dokuza verir. Tüm bunlar Ahmed'in mezhebidir.Yarış
için şart koşulan malı imam ve onun dışında halktan biri harcaya(dağıta)bilir.
Bunu Ebu Hanife ve Ahmed söylemiş. Muğni sahibi Malik'ten şunu nakletmiş:
İmamın dışında birinin malı (ödülü) dağıtması(vermesi) caiz değildir. Çünkü
cihad için ihtiyaç duyulan şeylerdendir. Diğer sorumluluklar gibi buna da imam
tahsis edilmiş.[983]
4- Mal iki
taraftan ise muhallilin bulunması. Mesela biri öbürüne bana şu kadar
vereceksin, dese bu kumarın ta kendisidir. Bunda bir ihtilafın olduğunu da
bilmiyorum. Ancak aralarında muhallil varsa o zaman kumar sayılmaz. Mu-hallilde
aranan şart ise, atının Öteki iki kişinin atına denk olmasıdır. Bu, o ikisini
geçerse ikisinin şart koştukları malı alır. İster her ikisi ondan sonra gelsin
ve ister biri Öbürünü geçsin farketmez. Eğer ikisi onu geçerse, onlara birşey
vermez. Eğer biri geçerse/galip gelirse ve onu korursa ve o da (muhallil)
arkadaşını geçse yine tüm malı gibidir. Muhallil-den birşey almaz. Yine eğer
muhallil ikisini de geçmişse ve bu durumda ikisinden biri öbürünü geçse yine
buna birşey yoktur. Tüm bunlar Ebu Hanife ve Ahmed'in mezhebidir.[984]Eşheb
Malik'ten muhallil hakkında şunu nakleder: Onu sevmiyorum. Eğer onlardan biri
muhallil ile beraber gelirse onun malı ona, geridekinin de onadır. Muhailile
de iki yarım var. Çünkü ikisi de onu geçmiş. Bu da Ahmed'in mezhebidir.[985]
Muhalliî aralarında/ortalarında gelirse sonuncusunun malı en sahih görüşe göre
birinciyedir.Rafii ittifak ile demiş. Muhallilin iki payı da alacağı şartı
getirilirse ve ikisinden birini geçerse sahih görüşe göre yine iki payı da
alır. Buna göre eğer yüz yarışçı varsa, aralarında da sadece bir muhallil
varsa, eğer onların tümünü geçerse malın hepsini alabilir şartı getirilmişse,
eğer onların tümü onu geçerse ödemeye zorlanmazsa, yarışçılardan biri geçerse
malı alır, değilse istihkakını öder şartı varsa akit caiz olur. Eğer mal
geçene/galibe verilmesi şartı varsa, mutlak gelip içindir. Başkasını geçen ve
aynı zamanda kendisinin de geçildiği şahıs maldan hiçbir şey alamaz.Eğer beni
geçersen sana şu şu var, beni seni geçersem bana bir şey olmasın dese caizdir.
Bu Ebu Hanife ve Ah-med'in mezhebidir. Abdi, Malik'ten de bunu nakletmiş.
Muğni'nin sahibi ise "Malik'ten bunun kumar olduğu nakledilmiş" der.[986]Bahr'ın
sahibi der ki: MuhalhTin atının yarışçıların arasında olması lazım. Eğer
ortalarında değilse ve birinin yanında koşuyorsa, buna razı olurlarsa caizdir.
Biri ortalarından onun ayrılmasına razı ise öbürü razı değilse onun ortada
kal(ıp koş)ması lazım.
5- Herbirin
birinci olma ihtimali olmalı. Birinin veya mu-hallilin atı zayıf, geride
kalacağı kesin ise (kestiriliyorsa) veya çok nazik olup önde bitireceği kesin
ise sahih olan görüşe göre caiz değildir. Nadiren geçmesi mümkünse yine caiz
değildir.İmam der ki: Biri kazanacak olana vermek üzere malı çıkarırsa, eğer
başkası kazanırsa malı çıkaracak, yoksa o sahibinindir. Sahibi kazanacağını
kesin bilmiyorsa, bu malsız bir yarış olur. Kazanacağını kesin biliyorsa,
burada iki görüş var, birisi onun sahih olduğu yönündendir. Çünkü neticesi
kazâncağmı kestiren birine malı çıkarmaktır. Eğer ikisi de mal ortaya koyup
çikarsalar, aralarına da geride kesin kalacağı bir muhallili bıraksalar, bunu
sokmalarının bir anlamı yok, bu akit kumar şekli üzerine kalır ve batıldır.
Mu-hallilin kazanacağı kesin olarak biliniyorsa yine iki görüş var. Bu güzel
bir ayrıntıdır.Eğer bineklerin cinsi farklıysa; at ile deve, at ile eşek
vs.sahih görüşe göre caiz değildir. Ahmed'in mezhebi de budur.[987]
Eğer bineklerin nevi değişikse Arap ile acem (atları) gibi, o zaman caizdir.
Ahmed'in arkadaşlarından iki görüşlerinden biri budur. Öbür görüşleri bunun
caiz olmadığı yönündedir.[988]
6-
Bineklerin, bizzat kendilerinin üzerinde akdin olması lazım. Vasıflan üzerinde
de akit yapılsa caizdir.
7- Mesafe,
iki bineğin de yorulmadan ve ara vermeden katedebilecekleri mesafede olması
gerekir. Eğer ancak yorulma ve ara vererek katedebilecekleri bir hedefi şart
koşarlarsa, o zaman akit batıl olur.
831-
Sahihayn'de İbni Ömer'den (r.a.) "Nebi (s.a.v.) atlardan idmanlı olanla
Hafya'dan seniyyet'ul-Veda'a kadar, idmansız olan ile Seniyye (tepe) den Beni
Zurayk mescidine kadar koşu yaptı.[989]Süfyan
der ki: Hafya'dan Seniyyet'ul-Veda'a (veda tepesine) kadar beş-altı mil, veda
tepesinden Beni Züreyk mescidine kadar ise bir mildir.'
9- Şart
koşulan malı bilmek lazım. Bunun nakit, borç veya ikisinden birer parça olursa
caizdir. Ahmed de bunu söylemiş.[990]
Şayet "istediğini veya dilediğini vereceğim, yahut dinar ve elbiseyi şart
koşup elbiseyi belirtmese o zaman batıl olur. Onların dışında biri malı
çıkarıyorsa bunlardan birine daha fazla verme şartını getirebilir. İkisi
çıkarıyorsa yine birisi daha fazla çıkarabilir. Kimisi de bunun değer, cins ve
nevde eşit olmalıdır demişler. Meçhul bir şey üzere akit batıl olur, kazanan
da örfe göre (misil) ücreti/değeri ha-keder. Misil ücreti ise bu mesafedeki bir
yarış için umumen alınan ne ise odur.
10- Akdi
bozacak (fasid) şartlardan kaçınmak lazım. Mesela, "Eğer beni geçersen,
sana şu dinar var, bu (oktan) sonra da atman, bir aya kadar seninle yarışmam,
elimle yay alma vs. (sözler) akdi batıl kılar. Yine aynı şekilde, yanşa
başladıktan sonra ikisinin de akdi bozabilir şartı da akdi bozar.Müsabakayı
kazanana arkadaşlarını yedirme şartı getirilirse sahih görüşe göre akit batıl
olur. Malik, Ahmed ve Ebu Hanife'ye göre şart fasidtir, ancak akit fasid değildir.[991]Muğni'nin
sahibi der ki: Eğer belli adımları -üç, dört, beş veya daha çok veya daha az-
şart koşsalar yine sahih olmaz.[992]
Malı vermeyi taahhud
eden için akit lazım, etmeyene de caizdir.Diğe bir görüşe göre, ikisinde de
caizdir. Bu Ebu Hani-fe ve Ahmed'in mezhebidir. Caiz görenlere göre, yarışçılardan
her biri yarışa başladıktan sonra -eğer birbirlerini geç-memişlerse ve sahih
görüşe göre birbirlerini geçseler- bırakabilecekleri gibi başlamadan önce de
bırakabilirler. Ah-med'e göre[993]
önde olanın fesh hakkı var, ama geride kalanın yoktur. Mal ve İşte artırma ve
azaltma söz konusu olabilir. (Akdin) lüzumuna inanan görüşe göre akdin biri
tarafından bozulabilmesi, öbürü için bozulmaması, diye bir şey olmaz.
Muayyen/belirlenen malda bir kusur sabit/zahir olursa feshetme haki doğar.
Önde veya geride olan biri, eğer arkadaşına ulaşması mümkünse işi bırakmaz,
yoksa terkedebilir. Çünkü hakkından vazgeçmiş olur. Bu ikisinin çalışma (yarış)
ve malda artırma veya eksiltmeye gitmeleri caiz olmaz. Ancak birinci akdi/anlaşmayı
bozup ikinci bir akde baş-lasalar o zaman olur. Eğer yarış ödülü para ise
müsabakaya katılanın bunu teslim etmesi lazım, imtina ederse hakim onu zorlar
ve(gerekirse) onu hapseder. Müsabaka bittikten sonra bu mal onun elinde telef
olursa onun tazminatı ona düşer. Müsabaka başlamadan Öncetelef olursa akit
fasit olur. Müsabaka bozulur, iki yarışçı da atlarını koştursalar (seyretsinler
diye ayaklarını vursalar) ve -eğer sahih olsaydı- biri kazanırsa Ödülü
hakeder. Mezhebe göre o misili hakeder. Çoğu bu görüştedir.
Yarış (kazanma)
develerde omuz, atlarda ise boyun ile olur. Boyun kısmında değişik iseler; eğer
en kısası geçerse o kazanmıştır. Eğer uzun (boyun) boylusu boyunun mesafesinden
daha çok mesafe ile geçerse o da kazanmış olur, Tüm bunlar, Ahmed'in
mezhebidir.[994] Meydanın başlangıcı
yarış başlangıcı ve ayaklarından hiza alırlar. 832- Ali'den (r.a.) Nebi
(s.a.v.) ona: "Ey Ali! Bu ödülü insanlar arasında vermen/dağıtman için
sana veriyorum." Bunun üzerine Ali çıkıp Süraka b. Malik'i çağırdı. Ey
Süraka! Nebi'nin (s.a.v.) boynuma bıraktığı b (yarış için) sana verip boynuna
bırakıyorum. (Yarış) alan na geldiğinde atlan hizaya koy, sonra, g emi
düzelten, ç cuk taşıyan veya semeri indiren var mı? diye seslen. Kir seden ses
çıkmayınca üç defa tekbir getir. Sonra üçüncü (tedbir) de onları bırak. Allah
yarışta dilediğini mesud kılar. Ali de yarışın son noktasında oturur ve (uzun)
bir çizgi ayaklannın başparmakları arasında olur. Atlar iki adamın arasından
geçer. Onlara şöyle dedi. Yarışçılardan biri arkadaşlarından iki kulağıfbir
kulağı veya yularla geçerse ödülü ona verin. Şüpheye düştüğünüzde aralarında
ödülü taksim edin." Bunun tümünü Beyhaki Sunen'inde Muhammed b. Sad-ran'ın
hadisinden tahric etmiş. İsnadı zayıftır. Ancak güzel edepleri içeriyor. En iyi
bilen Allah'tır.
833- Ebu
Davud ve başkaları Hasan'ın tarikiyle Ümran b. Husayn'dan o da Nebi'den
(s.a.v.) rivayet etmiş:
"Yarışta (ta veya
sahibine daha fazla koşması için) bağırıp çağırma (tezahürat) ve yanına (daha
iyi koşmak için) başka bir atı almak yoktur.[995]
Rafii Nevevi'de
başkaları şöyle demiş: Yarışta ata tezahürat yapılmaz. O da şudur: Onun daha
fazla koşması için insanların bağırıp çağırmasıdır. Yarış yuları hareket
ettirmek ve sopa ile dürtme şeklinde atı koşturma şeklinde olur.Muğni'nin
sahibi der ki: İki atlı (yarış için) bırakıldığında birinin (daha çok koşmak
için) yanına başka bir atı alması doğru değildir. Adamın kendi atıyla bunun
arkasında koşup onu dürtmesi arkasında bağırıp çağırması ve tüm bunları, daha
fazla koşmasını sağlamak için yapması Nebi'nin (s.a.v.) hadisinden dolayı caiz
değildir.[996]Ok atma hakkındadır. Buna
münadala denir. Daha önce geçtiği üzere bu sünnettir. Arap olsun acem olsun ok
atma üzere akit yapmak caizdir. Aynı şekilde çuvaldız, iğne, tüm el yaylarıyla
ok atma. Arap ve onun dışıridakilerle binek üze-re atılan ok ile- hafif okların
atıldığı yaylar, Gifar ve Rikab gibi tüm ayak yayları vs. üzerinde akit yapmak
caizdir. Aynı şekilde kısa-mızrak, el ile taş atma atma, sapan ve mancınık
üzerine de caizdir. Mızrak ve kılıçta iki görüş var. En sahih görüşe göre
caizdir. İkinci görüşe göre sahih değildir. Bu Malik ve Ahmed'in mezhebidir.
Tüfek, top ile oynama, Hokey, kriket, satranç, eldeki çift veya bilme, köpek
üzerine, eline taşı saklama üzerinde akit caiz değildir. Bil ki Munadele için
altı şart lazım: 1- Mal heriki yarışmacıya ait ise muhalliîin olması. Mesela
şöyle demeleri: Beni geçersen Sana şunu/şu kadar vereceğim, ben geçersen
senden şunu/şu kadarını alacağım. Atıcılardan herbirinin bir miktarı çıkarıp,
onlardan galip gelenin bunun tümünü alması şartını getirmeleri... işte tüm bu
durumlarda -at yarışları konusunda geçtiği gibi- muhalliîin bulunması lazım.
Atış yarışında iki kişi caiz olduğu gibi iki grup/takım arasında da olabilir.
Bu durumda grup/takım bir şahıs gibi olmuş olur. Malı bir grup veya yabancı
biri çıkarırsa yine caizdir. Eğer ikisi de çıkarırsa o zaman muhalliîin bir
şahıs veya grup/takım şeklinde bulunması şart olur. İki gruptan birine,
"grubu galip gelirse malda onlara ortak olması, mağlup olursa o hariç
diğerleri malı versin," şartı getirilirse veya her bir grup/takım böyle
bir muhallili içine almışsa esah görüşe göre caiz değildir. Çünkü muhallil malda
eğer kazanırlarsa tek başına (sahip olmuş) olandır. Burada ise arkadaşları ona
ortak oluyorlar. Her bir takım malın tümünü muhallilleri için olması şartını
getiriyorlar s akesinlikle batıl.olur. Çünkü başkası için galibiyet olur.
2- Cinsin
bir olması lazım. Eğer değişik olursa -mesela ok ile mızrak- o zaman esah
görüşe göre sahih olmaz. Eğer değişiklik yay ve okun nevinde ise o zaman kesin
olarak caizdir. Mesela Arap yayı ile Fars yayı gibi. Bu Ahmed'in arkadaşlarının
görüşlerinden biridir. Onların diğer görüşüne göre neblin (bir ok çeşidi)
Neşşab (bir ok çeşidi) ile olması caiz değildir. Taraflardan biri veya iki
tarafı bir nevi tayin etseler, sahibinin rızası olmadan daha iyisine veya daha
kötüsüne dönüş yapamazlar. Belli olmayan, nevi çeşit olarak bir yay veya ok
belirlense, buna benzer biriyle -ister onu kullanamama dolayısıyla ister farklı
amaçla olsun- değiştirmek caizdir. Ancak at öyle değildir. Eğer yayın veya şu
okun değiştirmeyeceği şartı getirilirse bu fasid bir şart olur. Tüm bunlar
Ahmed'in mezhebidir.[997]
Sonra acaba bu şartlarla akit fasid olur mu- Bu konuda iki görüş vardır: Esah
olan görüşe göre bozar. Eğer (ok veya yay) kırılsa da değiştirelemez (gibi)
şart koşulsa kesin olarak fasid olur.Eğer müdahale serbest (mutlak) bırakılır
ve ok attıkları yayın nevini belirtmeseler, bu hususta üç görüş var: Birincisi
ve sahihi akdin sahih olmasıdır. İkincisi, bu fasid (bir ak-it)tir. Ahmed'in
arkadaşlarından çoğunun görüşü budur. [998]Üçüncüsü,
ok attıkları yerde beli bir nevi çoğunluk sağlasa sahih, yoksa
fasidtir.Hevarık: Hedefi delip geçene denir.Hevasıf: Hedefi delip onda
kalandır.Hevarım: Hedefin bir ucunu/kenarını delendir.Mevarık Hedefi delip öbür
tarafı da delip geçmek.Hevasır: Hedefin bir yanına düşendir.Hevabi: Hedefin
önüne düştükten sonra hedefe deyip isabet etmesidir. Ahmed'in arkadaşları ve
Şafii'nin arkadaşlarından çoğu bunu böyle açıklamıştır.Müzdelif: Habi gibidir,
ancak ondan hareket bakımından daha zayıftır.Acaba yukarıda zikredilen
şeylerden (hedefe vurma) bir kaide zikredilir mi? zikredilmez mi? iki görüş
var: Esah olana göre şart değildir. Bunun üzerine, eğer mutlak bırakılıp, bir
şey beyan edilmezse o zaman kar üzerine hamledilir. Çünkü genelde tanınan
(hedef) odur.İkinci görüşe göre, hedefe vurmanın nitelendirilmesi şarttır. Bu
Ahmed'in mezhebidir.[999]Atış
yapacakları mesefenin yanşa katılanlar tarafından bilinmesi gerekir. Bu da ya
görmek veya zira ile olur. Okların ulaşamayacağı bir mesafeyi şart koşsalar
akit batıl olur. Yine eğer nadir olarak isabet etmenin olabileceği bir sonu
şart koşsalar batıl olur. Bunların tümü Ahmed'in mezhebidir. Arkadaşlar,İsabet
olasılığı olanı iki yüz elli zira ile, biraz zor olanı ve nadir olanı da üçyüz
elliden fazla olan zira ile takdir etmişler.Muğni'nin sahibi der ki: Üçyüzden
fazla zira olanı caiz değildir. Çünkü Ukbe b. Amir el-Cehmi hariç hiç kimse
dört yüz zirada atmamıştır.[1000]Müellif
der ki: Ayak yayında ne üçyüz elli, ne dört yüz elli ve ne de beş yüz zira'da
hedefe vurma (o kadar) zor değildir. Bir de hedef geniş, yay da düzgün ve
güçlüyse bu hiç-de zor olmaz.Bir hedef koymayıp en uzun atana ödülün olması
üzerinde yarışsalar esah görüşe göre sahihtir. Çünkü kalelerin savaşında
uzak(lığ)a atmak da amaçlanır. Ayrıca bununla korkutma da var.İmam der ki: îki
yayında sertlik (kuvvet) ve ağırlıkta birbirine almalarına dikkat edilir.
Çünkü bu ikisi (okun) yakın veya uzak (düşmenin) de büyük etkileri
vardır.İkinci görüşe göre (hedef dikmeksizin atmak ve mesafeyi baz olmak)
sahih olmaz. Bu Ahmed'in mezhebidir. Çünkü atıştan amaç (hedefe) isabet
ettirmektir. Mesafenin uzaklığı değil. Hedefin takdirine gelince, ezhar görüşe
göre gözle görülecek en ve uzunluk olarak beyan edilmesi gerekir. Veya bir-iki
karışla takdir edilir. Bu da Ahmed'in mezhebidir. Ancak atıcıların bir
adeti/geleneği varsa o zaman ona göre yapılır. Hedefin yüksekliği veya
alçaklığını beyan etmek gerekir mi, gerekmez mi? ve acaba vasat olana mı
hamledilir- Yukardaki ihtilaf bunda da vardır.
Fasıl
Hedef, nişanın
konulduğu yüksekçe toprak yığını veya duvardır. Nişanda bir ağaç parçası olur,
kağıt parçası olur veya deri parçası olur. Bazıları da hedefte dikilene
kirtas, havada asılana garad demişler. Hedefin ortasına konulan kemiğe de
ruka denir. Kuru deri parçasından olan nişan üzerine ay^s. yi nakşederler buna
da darre denilir. Darrenin ortasını da nakşederler, buna da hatem diyorlar.
İsabet edilecek yerin mutlaka belirlenmesi lazım, hedef mi? Cilt üzerinde
darre mi, yoksa hatem midir? Hateme vurma şartının konmasınm sıhhatında daha
önce nadir (en vurulan) kısmındaki ihtilaf söz konusudur. Esah görüşe göre
sahih değildir.
Sünnet olan iki
nişanın olmasıdır. (Daha önce ifade edildiği gibi) ok atma sayısı ise, akitle
onun sayısının bilinmesi gerekir. Mezhep budur, arkadaşların genelinin görüşü
budur. Ahmed[1001] ve
başkalarının görüşü de budur.
Fasıl
Akitte atışlarının
muhatta veya mübadere olması şartı getirebilirler mi? İki görüş var: Biri
evet, eğer bunu terketse-ler akit fasit olur. En sahih görüş ise, şart
koşulmaz. Mutlak kılsalar, bu mübadereye hamledilir. Çünkü yarışta galip olan
budur.Muhatte: Ortak oldukları ok sayısını atıp birine ayrıca fazla ok
atmasını sağlamaktır. Mesela yirmi ok atmayı şart koşup ayrıca biri de beş ok
vurmayı şart koşsalar, biri yirmi atıp onu isabet ettirirse, öbürü de beşini
vursa birincisi kazanmış olur. Biri dokuz öbürü beş isabet ettirirse onlardan
kazanan olmaz. Buna kıyas et.Mübadere: İkisinin atış sayıları eşit olmakla
birlikte birini ok atmaya başlamasıdır. Biri yirmi ok atıp beşini vursa,
ikincisi ondokuz atıp dördünü vursa birincisi kazanmış olmaz. Taki ikincisi son
okunu atar da vurursa eşit olurlar, vurmazsa öbürü kazanmış olur.Tek bir ok
üzerine yarışıp, bunu vurana malı vermeyi şart koşsalar sahih olur. Eğer biri
hakkından fazla -ister ikisinin ittifakıyla olsun veya başka bir şeyden olsun-
atarsa fazlalık ona bir şey kazandırmayacağı gibi bir şey de kaybettirmez.İlk
önce atacak olanı bilmeye gelince, yarışçılardan ilk önce atacak olanı tayin
şartı vardır. Akitte tayin edilmişse yerine getirilir. Mutlak kılımrsa ve
başları zikredilmezse ezhar görüşe göre akit batıldır. İkinci görüşe göre ise
sahihtir. Bu durumda acaba hangisi başlar? Burada iki görüş var:Birincisi:
Atıcıların adeti göz önüne alınır. O da yarışı işini düzenleyene meseleyi
bırakmaktır. O eğer birine tayin etse esah olan onun tayin ettiğinin
atmasıdır. İkincisine göre ise, kur'a çekerler.
Muğni sahibi der ki:
Eğer çıkaran yabancı, (onların dişında) ise onlardan seçtiği öne çıkar. Eğer
tartışıp didişirlerse o zaman kur'a çekilir.[1002]Birinin
atması gerekirken Öbürü kalkıp (ok) atsa ona sayılmaz. İsabet ettiğinde
lehinde, etmediğinde de aleyhinde işlemez. Sırası geldiğinde ikinci kez atar.
Aynı şekilde bu, Ahmed'in de mezhebidir.
5-
Atıcıların belirlenmesi. Akit ancak iki belli atıcı veya atıcılar arasında
caiz olur. İki veya daha fazla grup arasında da olur. Her grup isabet ve hatada
bir şahıs mesabesindedir. Her grubun da bir temsilcisi olur. Rıza
gösterirler-se akitle onlara vekalet eder. Taraflar/taraftarlar belirlenmeden
akit caiz olmaz. Kur'a iie taraftar edinmek caiz değildir. Ancak şöyle olur.
Grup lideri birini alır, sonrada Öbür lider birini tutar. Bir liderin tüm
taraftarlarını birden seçmesi caiz değildir. Liderlerden biri ben mahir/keskin
nişanlıyı alır ve ödülü de ben veririm veya atamayanı alır ödülü ben alırım
dese caiz olmaz. İki gruptan birinin başlamasının hükmü) bir şahıs gibidir.Grup
liderlerinden biri iyi atıyor zannıyla yabancı birini alır da atışı zayıf veya
az isabet ediyorsa akit fesholun-maz. Yine aynı şekilde onun zannettiklerinin
aksine çok daha iyi ok atıyorsa öbür tarafın akdi feshetmesi söz konusu
olamaz. Onun tamamıyla/aslen güzel atmadığı görünce q zaman akid batıl olur.
Öbür gruptan da buna mukabil biri düşer. Geri kalanda akit batıl olur mu?
Bunda iki görüş var: Biri bunun detaylandınlması (batıl olan tarafın batıl,
caiz olanın da caiz olarak kabul edilmesi). Bu Ahmed'in[1003]
ikincisi bu kesinlikle caiz değildir.Batıl değildir desek, (diğer gruptan
çıkarılana mukabil olacak kişi için fesh seçenekleri vardır. Eğer caiz görüp na
mukabil olacak şahısta tartışırlarsa o zaman akit batıl olur.
Fasıl
Şahısta geçtiği gibi
hiziplerde de ok atma sayısının eşit olması gerekir. Sahih olan görüşe göre ok
atma sayısının gruplara taksimi gerekir. Üç grup ise atma için üçte birinin
sahih kabul edilmesi, dört grupsa dörtte birinin sahih kabul edilmesi olur. İkinci
görüşe göre böyle bir şey şart koşulmaz, bir grubun üç öbürünün dört, her
biride yüz ok ok atabilir. Birini bir, iki veya daha fazla kişiyse ok atışı
yapabileceği gibi birebirde yapabilirler.
Liderlerden biri ödülü
vermeyi üstlenirse, arkadaşları hariç sadece ona gerekli olur. Ama arkadaşları
da onunla beraber üstlenirlerse o zaman onlara da gerekli olur. Yahut bu
hususta onu vekil tayin etseler yine olur. Bu Ahmed'in mezhebidir.[1004] O
zaman başkanlara dağıtılır. Gruplardan biri kazandığında ödülü başkanları
alır. Nevevi'nin sahih gördüğü üzeri isabete göre değil öne sürdükleri şarta
göre (lider alır) dir. Bu Ahmed'in arkadaşlarının görüşlerinden biridir.
İkinci görüş: İsabete göre taksim edilir. İsabet etmeyene bir şey yoktur. Bu
iki görüş eğer akdi mutlak kılmaları halindedir. Eğer isabet edenlere malın
taksim edilmesi şartı varsa zaten şarta uyulur.Rafii ve Muğni sahibi demişler
ki: İki kişi yarışıp bir üçüncü (yabancı) sı gelip: "Ben ganimette de,
garamette de (yenen ve yenilenle) beraberim. Seni geçerse ödülün/malın yarısını
ben veririm. Sen yensen kazancağının yarısı banadır" dese, yine eğer
muhallil ile beraber üç kişi yarışsa bir dördüncü gelip:"Kazanmanızda ve
yenilginizde sizinle beraberim" dese batıl olur. Çünkü ganimet (kazanılan)
mal ve garamet (kaybedilen mal) yarışa katılan içindir. Atmayana gelince ona
ne ganimet var ne de garamet.[1005]
6- Atış
yapılacak yerin belirlenmesi, yarışa katılan her iki kişinin de eşit olması
gerekir. Biri için hedefe daha yakın bir yer şart koşulsa caiz değildir. Ancak
atış anında ayağının birini öne çıkarması zarar vermez. Safın ortasından atmak
da zarar vermez. Çünkü saf tutulduğunda safın ortasındaki şahıs hedefe biraz
daha yakındır. Ancak bu farklılık muhte-mel/tabii/dir.Rafii ve başkaları: Hiç
kimse atış yerinde sırayla atıcıların ok atmaları -meşakketten dolayı şart
koşmamıştır. Safın ortasında durma hususunda ihtilaf edip çekişseler. Önce
başlayana ihtiyar/serbestiyet verilir. Bu da cumhur'ım görüşüdür. Acaba
yerinden alınır mı? Bunda da iki görüş var.Akİtten sonra birinin bir karış öne
geçmesine rıza gösterseler caizdir, daha fazla ise caiz değildir. Başkasının
rızası ile geride kalsa caiz değildir. Başkasının rızasıyla öne çıkmasında
veya geri koymasına da cevaz yoktur. Tümünün öne çıkmasına, yahut geride
kalmasına veya atış sayılarını azaltma veya çoğaltma hususunda rıza
gösterseler; o zaman yarışın caiz mi lazım mı diye bakılır. Eğer caiz ise o
zaman buda caizdir. Eğer lazım ise (lazım desek) o zaman -ezhar görüşe göre-
caiz değildir.
Fasıl
Akidte isabet ve vurma
şart koşulup, onda etki/iz bırakma veya delme şartı getirilmezse isabet eden
ve tesir etmeksizin geri gelen sayılır. Delen de sayılır. Eğer deri parçası
yaş ise ve ondaki deliğe isabet ederse yeterdir.İsabet etmede, hedef üzerindeki
deri parçası, hedefin bağla bulunduğu şeye vurma şartı getirilmesinde iki görüş
var: Ezhar olan görüşe göre bunlar nişandan değildir. Tüm bunlar Ahmed'in de
mezhebidir. Eğer sadece nişanın vurulması sayılsa o zaman ip ve bağlı olduğu
şeyin vurulması isabet sayılmaz.
Fasıl
İsabet etmede muteber
olan okun ucuyla (nişane) isabet etmesidir. Eğer okun üstü ve eni deyse o zaman
isabet sayılmaz. Çünkü bu kötü atışa delalet eder. Ayrıca bu onun için atış
olarak sayılır. Bu Ahmed'in mezhebidir.[1006]
Eğer ok yere duvar vs. ye çarpıp sonra gidip hedefe isabet ederse sahih olan
görüşe göre ona sayılır. Yine eğer bu durumda nişane isabet etmezse yine ona
atılmış sayılır.Eğer nişanı delmeyi şart koşsalar, ok onu delip onda sabit
olursa tamamıdır. Sabit olduktan sonra düşmesi zarar vermez. Eğer onu sıyırıp
delmezse olmaz/sayılmaz. Eğer onu delip onda sabit olmazsa iki görüş var. Ezhar
olana göre sayılmaz. Eğer ok nişanın bir ucuna isabet eder, deler ve sabit
olursa ezhar görüşe göre sayılır. Yine eğer daha önce onda bulunan bir deliğe
isabet eder ve sabit olursa yine sahihtir. Ama şu şartlarsa: Eğer ok sağlam
bir nişana isabet etseydi onu delip sabit kalma kuvvetinde olması, nişanı da
nişanın sağlamlığında olması gerekir. Eğer nişan yumuşak toprak cinsinden zayıf
ise o zaman sayılmaz. Çünkü sağlam bir yere değmesi halinde sapabilir miydi?
Bunu bilemediğinden ne lehinde sayılır, ne de aleyhinde. Ahmed'in mezhebi tüm
bunlara uygundur.Eğer ok nişanı delerse ancak küçük taşlar onun sabit ol-masına
mani olmuşsa -ki benzerinde sabit olması söz konusu ise- iki görüş var:
Görüşlerden ezhar olana göre vurmuştur. Muğni sahibi: "ancak ona
sayılmazsa ona tekrar art-tırılmaz" der.[1007] Bu
iki görüş de Ahmed'in arkadaşlarımn-dır.Eğer mübadere şeklinde yarışıp, örneğin
yüzde onunu isabet ettirene malın olacağını şart koşsalar sayıyı tamamlamadan
ona oku isabet ettiren -eğer attıkları sayıda ikisi de eşit ise- kazanmış
sayılır. Bir misal: Her biri elli ok atarsa onlardan biri on diğeri daha az
isabet ettirirse, bu malı hak eder ve sayıyı tamamlaması da gerekmez. Biri
elli tane atıp onu isabet ettirirse, eşit olurlar, dolayısıyla kazanan da
olmaz. Ayrıca sayıyı tamamlamaları da gerekmez. Çünkü şart koşulan tüm
isabetler gerçekleşmiştir. Eğer sonuncu okta isabet ettirmezse o zaman birinci
şahıs kazanmış olur. Eğer iki şahıs kırk dokuzda sekiz isabeti varsa,
arkadaşına ulaşamayacağından birinci şahıs kazanmış olur ve malı almayı
ha-keder.Muhatte olarak yarışırlarsa ve kendileri için yüzde on tanesi
kurtulan/kalan kişiye malın olacağı şart koşup her biri elli ok atar, birisi
ondan on beşini isabet ettirir ötekiside beş tanesini isabet ettirirse, sahih
görüşe göre yüz sayısını tamamlamadan birinci şahıs kazanmış ve malı hak etmiş
olmaz. Çünkü olabilir ki bu birinci şahsa onun kalmasını engeller.
Mtibaderede ise öyle değildir. Çünkü onda sonrakini yükseltecek bir durum söz
konusu değildir. Muhattada biri yüz taneden on tanesini kazanırsa ötekisi
doksan dokuz atmış ve kendisine bir şey kalmamışsa, onun bir ok daha atma
hakkı vardır. Çünkü bununla isabet ettirirse birinciye on tane kalmasını
engeller (ve malı hak etmiş sayılmaz). Bunların tümü Ahmed'in mezhebine
uygundur.[1008][1009]Eğer
hangimiz yirmiden beşini isabet ettirirse o kazanmıştır deseler, onlardan
herbir beşini isabet ettirse yirmiyi tamamlamaları gerekmez. On altı tane atıp
hiçbiri sabet et-tirmemişse yine tamamlamaları gerekmez ve kazanan da olmaz.
Muğni sahibi zikretmiş ve daha Önce geçene de uygundur.Atıcıya on,tane at. Eğer
isabet ettiklerinden daha fazlaysa sana şu mal var denilse cumhura göre
caizdir. Kimileri de bunun ciale olduğunu nidal (yarış) olmadığını söylemişler.
Çünkü yarış ancak iki kişi arasında olur. Eğer bu adam altı tane atar da
altısını isabet ettirirse hak eder. Şart koşanın onun tamamlanışını teklif
etmesi mezhebe göre gerekir.Şayet bir veya daha fazla at. Eğer isabet
ettirirsen sana şu kadar var, ettirmezsen sen şu kadar vereceksin dese bu (tamamıyla)
kumardır. Bunda bir ihtilafın olduğunu da sanmıyorum.
Şahıslar
yarışıyorsalar. Sırası gelen şahsa biri, at bu oku isabet ettirirsen sana bir
dinar var dese, eğer bu okla isabet ettirirse dinarı hakeder ve bu isabet
içinde bulunduğu yarış içinde isabet sayılır.
Fasıl
Şöyle deseler: Yirmi
ok atalım. Ayrıca yakına düşen uzaktakini düşürsün. Bu durumda birine beş tane
üstün gelirse o kazanmıştır. Bu sahihtir, şartı devam eder/geçerlidir. Uzaklık
ve yakınlıkta oklar eşitse onlardan kazanan olmaz. Eğer herbirinin bir oku
yakın ve mesafeleri aynı ise, diğerleri de uzaksa, eğer birinin ok ile nişan
arasında mesela bir karrş, öbürünki ise daha az ise o zaman birincisi birincisini
düşürür. Eğer bundan sonra birincisi ok atar da daha yakına düşerse o zaman
ikincisinin attığını düşürür. Birinin bir oku hedefe yakın düşerse, öbürü beş
tane atarsa ve bu oktan daha uzağa düşürürse, sonra birinci şahıs tekrar bir ok
atar ve beşten daha uzağa düşürürse o zaman bu ok öbürünün beş okuyla, beş ok
da ilk ok ile sakıt olur.Biri beş ok atarsa; biri hedefe yakın, öbürleri de
birbirine yakınsa, sonra öbürü beş okunu atar ve ilk beşten daha uzağa
düşmüşseler ikinci beş ok, ilk beş ok ile sakıt olur. İlk beş oktan bir şey
sakıt olmaz. Her ne kadar ilk beşler yakınlıkta farklılıklar arzediyorsada.
Çünkü birinin her bir yakın oku ötekisinin uzağını düşürür, yoksa kendininkinin
uzağını düşürmez. Birinin oku nişana yakın düşer öbürününkinin de nişana
isabet ederse ikincisi, birinciyi sakıt eder.Biri nişana isabet ederse, öbürü
de nişanın dışını (ama yine aynı parçaya isabet etmişse) veya ikisi nişanın
dışına isabet etseler, biri de nişana daha yakınsa; Şafi'inin bazı atıcılardan
naklettiğine göre: nişana isabet eden veya ona eşit olmasıdır. Yakının
uzaktakini düşürmesi eğer (uzaktaki) nişanın dışında iseler onun söz konusu
olur.Şafii'nin yanında kıyasın gerektirdiği husus aynı zamanda Ahmed'in de
mezhebidir.[1010]Muğni
sahibi der ki: Çünkü hedefin tümü isabet edilecek yerdir. Şart koşmaları hariç
biri arkadaşını (bu durumda) yenmiş sayılmaz.[1011]Müellif
der ki: Bu gün bir çok atıcının yanındaki teamül Şafii'nin naklettiği
şekildedir, Öyleki onlar hedefin ortasında bir ip bırakıp onunla okların
hedeften uzaklıklarım Ölçüp daha uzağını da bu şekilde yakın olan ile
düşünürler.Asıl olan okun durduğu yerdir. Öyleki eğer ok hedefin yakınından
geçse -onun yakından geçmesi şart koşulması hariç- ve hedeften uzağa düşse ona
yakın düşmüş sayılmaz.
Fasıl
Eğer ok aşırı derece
hedeften uzaklaşsa (yetişmese veya onu geçerek uzaklaşsa) bakılır. Eğer atçının
kötü atmasından İse atıcıya sayılır, tekrar atması içinde ise ona iade
edilmez. Eğer meydana gelen bir kaymadan veya alette çıkan bir bozukluk
nedeniyle ise o zaman atıcının bir kusuru olmaz, dolayısıyla bu ok ona
sayılmaz. Okun gittiği yönde bir insan veya bir insan geçip oku engellese veya
elinde bir hastalık olur, yahut rüzgar eser de oku engellese bu ok ona sayılmaz
ona iade edilir. Çünkü mazur sayılır. Yok eğer aletin zayıflığı v.s.
nedenlerden dolayı ise sahih olan görüşe göre ona sayılmaz. Eğer elinde bir
hastalıkta, rüzgara atıp isabet ederse Rafii Nevevi ve başkalarına göre ona
sayılır. Şöyle izah etmişler: Çünkü bu konumlarda isabet iyi atmanın
alametidir. Ancak dinleme (ta'lil) de düşünmek lazım. Öbür görüşün tercih
edilmesi gerekir.Muğni sahibi der ki: Kadi (Ebu Ya'la) demiş ki: İsabet ederse
ona sayılmaz. Çünkü ne aleyhinde ne de lehinde kabul edilir/sayılır. Eğer ok
kendisiyle hedef arasında olan bir engel delip hedefe isabet ederse ona
sıyılır. Çünkü isabet etmesi doğru attığının işareti delmesi de kuvvetini
gösterir. Dolayısıyla o başkasından daha evladır.[1012]Bu
güzel bir izahtır. Eğer atıcıdan bir ihmal olmaksızın ok ikiye ayrılır da bir
parçası hedefe isabet ederse, sahih görüşe göre ucu değmişse, sayılır. Eğer iki
parçası da isabet ederse İki değil de bir isabet sayılır.Eğer bir ok
hedefteyken başka bir okda bunun üstünde ise Muğni sahibi, ona sayılır. Eğer
delip geçme şartları varsa ne lehte ne de aleyhte sayılır.Rafii ve başkaları:
Bakılır. Eğer bu ok öbür oka asılmış-sa bir kısmı da dışarda ise sayılmaz.
Çünkü bilemiyoruz. Acaba bu oktan olmasaydı bu ok hedefe ulaşır mıydı yoksa
ulaşmaz mıydı? Onun aleyhinde de sayılmaz. Çünkü onunla hedef arasına bir engel
hasıl olmuş. Eğer onu yarmış-sa, veya hedefi tam bir isabet gibi isabet etmişse
ve şart da onu delip geçmek ise ne lehte ne de aleyhte sayılır. Çünkü
bilemiyoruz, acaba bu oktan olmasaydı onu geçecek miydi, yoksa geçmez miydi.
Daha önce geçtiği gibi okun hedefteki sabitliğine bakıp, onu hedefin
sağlamlığına kıyas etmek lazım.
Fasıl
Oku çeviremeyen hafif
rüzgarın etkisi/eseri olmaz. Hatta ok eğri atılsa ve rüzgar da onu geri tepse,
veya zayıf atsa rüzgar da onu kuvvetlendirip isabet etse ona sayılır. Eğer
rüzgar fırtına ise ve atış zamanına yakın başlamışsa isabet etse de ona
sayılmaz. Hata da etse ona sayılmaz. Bu durumda fırtına dininceye kadar atışı
terkedebilir. Ancak hafif rüzgar böyle değildir. Ok çıktıktan sonra (aşırı)
eserse mezhebe göre isabet etse ona sayılır, etmezse ona sayılmaz.Müellif der
ki: Rüzgarın yönü ve hedefe yakınlığının lüzumundan bahsedilseydi güzel olurdu.
Çünkü rüzgar atıcının sağından veya solundan gelirse oku istikametten uzaklaştırır.
Arkadan veya önünden eserse istikametinde tesiri olmaz. Tabi eğer hedef
yakınsa. Ama eğer uzaksa fırtına aksi etki edebilir. En iyi bilen
Allah'tır.Rüzgar esip hedefi yerinden başka bir yere götürürse ok da hedefin
yerine isabet ederse, -eğer hedefe vurma şartı varsa- ona sayılır. Eğer şart
delmek ise yerin sağlamlığı hedefin sağlamlığına nisbet edilir. Eğer hedefe
rüzgarın götürdüğü yerde isabet etse lehine değil de aleyhine sayılır.Tüm
bunlar Muğni sahibinin zikrettiklerine muvafıktır.[1013]
Fasıl
Yarış akdi malı
üstlenen için lazım, üstlenmeyen içinde faizdir. İki görüşten ezharı budur.
İkincisi: İkisinde de caizdir. Müsabakada geçtiği gibi bu, Ebu Hanife ve
Ahmed'in görüşüdür. Ezhar görüşe göre o zaman ölüm hariç bu akit birinin
hastalanması veya gözünün ağrıması gibi durumlar akdi feshetmez, sadece başka
bir zaman geciktirir. Akitten sonra, bunu/eshetmek ve başka bir akde başlamak
hariç ok atışında veya isabette sayı artmasına gitmek caiz değildir. Yarışçıya
yansı bırakıp oturmak yoktur. Bilas ona ilzam edilir. Dikiş v.s için kiralanan
şahıs gibidir. Bunun için hapsedilir ve tazir de edilir.Herbirinin yarıcı
terkedebileceği şartı varsa akit fasid olur. Akdin lüzumuna inanmayan görüşe
göre rıza üzerine ok sayısında, isabet sayısında ve malda artmaya gitmek caizdir.
Yine bu görüşe göre herbirinin atışı geciktirmesi, onu bırakması
-feshetmeksizin- caizdir. Biri isabette öbürüne üstün gelip geciken geçene
attıklarını at sana şunu vereyim dese iki görüşe göre de caiz değildir. Çünkü
üstünlükten vazgeçmek/atmamakla karşılık gelmiyor.İki şahıs yanşsa ve ikiside
bıkıp/yorulup biri Ötekisine "sen at. Eğer isabet ettirirsen beni geçmiş
olursun veya ben atıyorum tek bu oku isabet ettirirsem seni yenmiş olurum"
dese caiz olmaz. Çünkü galip atış sayısında arkadaşına eşit olan kişi ve
isabette ondan ilerde/üstün olandır.Acaba (ok) atanın arkadaşından izin alması
gerekir mi? İbni Kucc, atıcıların adeti bu (yani izin)dur. Dolayısıyla
örflerine tabi olmanın gereklidir. Kim izinsiz ok atarsa isa-
837-
"Atın ve ata binm Bence atış yapmanız, ata binmenizden daha sevimli ve
daha iyidir. Her eğlence batıldır. Ancak üç tanesi bunun dışındadır: Kişinin
atını terbiye etmesi, eşiyle oynaşması, yayını çekip okunu atmasıdır. Çünkü
bunlar hakdandır. Kim öğrendikten sonra atışı bırakırsa terkederse, bir nimeti
bırakmış olur -ya da şöyle dedi- nankörlük etmiş olur[1014]"[1015]Ebu'l-Haccac
el-Muzzi Tehzib'ul-Kemal'de Yahya b. Ebi Kesir ve Abdurrahman b. Yezid'in
rivayetleri üzerinde iki sahife kadar yazı yazmış.[1016]
838- Bezzar
ve Taberani Ebu Hureyre'den (r.a.) tahric etmişler: "Nebi (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Kim atıcılığı öğrenip sonra unutursa o bir nimeti inkar etmiş
olur.[1017]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Silahlarını alsınlar/kuşansınlar." (Nisa:
24/102)"Onlar için gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın," (Enfal;
8/60)Kitab'ı Aziz'de mızrağı da zikreder:"Ey iman edenler! Allah sizi,
ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği av türü bir şeyle mutlaka
deneyecektir."(Maide: 5/94)Kurtubi tefsirinde şöyle den
Dehhak:"Tedbirinizi alın..." (Nisa: 24/102)Ayetinde "yani
kılıçlarınızı kuşanın. Çünkü bu savaşçıların durumudur" demiş.[1018]Yine
orada: İbni Abbas,"Onlar için gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın..."
(Enfal: 8/60)Ayeti hakkında "kuvvet, silah ve yaydır" demiş.[1019]
839- Şifa'us-Sudur'un sahibi Ubeydullah b.
Zahr'dan, Rasulullah (s.a.v,) şöyle buyurdu:"Kim Allah yolunda bir hazırlık
yaparsa, her sabah onun mizanına konur."
840- Yine Abdullah b. Şehzib'den Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ademoğlunun ameli her pazartesi ve perşembe
ar-zolunur. Kim silahında artırmışsa iyilikleri artırılır, kim de silahında
eksiltmişse iyiliklerinden de eksiltilir."bet ederse ona sayılmaz, hata
ederse yine sayılmaz. İbn'ul-Kattan "izne ihtiyaç yoktur." Bu ikisini
Rafii nakleder.İki yarışçının üstlendikleri malın (ödülün) yanlarında
bırakabilecekleri gibi, güvendikleri adil bir şahsın yanmada bırakabilirler.
Ki bu daha ihtiyatidir. Onlardan biri, yanımızda bırakalım dese, ötekisi (onu)
adil birisinin yanında bırakalım dese; eğer borçsa birincinin, hemen verilecekse
ikinci adamın dediğine uyulur. Biri onu Zeyd'in yanına bırakalım, Ötekisi
Amr'm yanma bırakalım dese, hakim emin (güvenilir) olanı seçer. Acaba hakim
tartışma konusu olan bu iki kişiden birini mi seçer yoksa onların haricinde
birini mi seçer? Bunda iki görüş var, bir Örf varsa, yine bu hususta iki görüş
var. Yinede en iyi bilen Allah'tır.Zikrettiğimiz meselelerden bu kadarı yeter
ve çoktur da. (Geri kalan bir şey varsa) sen de buna kıyas et. Tevfik
Allah'tandır.
842-
Abdullah b. Ebi Evka'dan (r.a.), Rasulullah (s.lvl düşmanla karşılaştığı bazı
günlerinde güneş batıncaya kadar beklerdi. O zaman ayağa kalkar şöyle
buyururdu:"Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin! Allah'tan
afiyet isteyin. Onlarla karşılaştığınız zaman da sabredin. Bilin ki, cennet
kılıçların gölgeleri altındadır.[1020]
843-
Ebubekir b. Ebi Musa: Düşman karşısmdayken babamın şöyle dedğini işittim:
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Muhakkak ki cennet kapıları kılıçların
gölgeleri altındadır.[1021]Bunun
üzerine pejmürde kılıklı bir adam ayağa kalkarak şöyle dedi:"Ey Ebu Musa!
Sen gerçekten Nebi'nin (s.a.v.) bunu söylediğini duydun mu?" O
da:"Evet" deyince adam hemen arkadaşlarının yanma dönüp şöyle
dedi:"Size selam ediyorum." Kılıcının kınım parçaladı. Orada
bıraktı/attı ve kılıcıyla düşmana yürüyüp öldürülünceye kadar savaştı.
Yezid b. Şecere'nin
hadisinde daha önce şöyle geçmiş-"Bana haber verildiğine (rivayet
edildiğine) göre kılıçlar cenetin anahtarıdırlar.[1022]İbni
Asakir ve başkası Ne-bi'den (s.a.v.) merfü olarak rivayet etmişler.
844- Bunu
Şifa'us-Sudur'da Mekhul'dan, o da Nebi'den (,a.v.) mursel olarak rivayet
etmiş.MüelJif -Allah onu affetsin- der ki: Bu hadisle kılıçlar cennetin
anahtarları kılınmış. Çünkü onun kapılarının açılması için sebeptir. İki saf
karşı karşıya gelip Allah yolunda kılıçlar çekildiğinde cenetin kapıları
açılır. İkinci bapta,"Şüphesiz cennet kılıçların gölgeleri
altındadır." sözünün anlamı (detaylı bir şekilde) geçmişti.Allah yolunda
kılıçla vurmak cennete girmek için sebeptir:İbni Asakir isnadıyla Ebu
Hureyre'den (r.a.), Rasulul-lah'm (s.a.v,) şöyle buyurduğunu işittim:"Sizi
cennete sokacak şeyi size haber vereyim mi?""Evet"
dediler."Kılıçla vurmak, misafiri yedirme ve namaz vakitlerine önem
vermedir"[1023]diye
buyurdu.Kim-Allah yolunda bir kılıç takarsa, Allah ona üstünlük/keramet
kemerini takar, iman ridası ile giydirir:
845- Ebu
Umame'den (r.a.) merfu olarak:"Kim (bir) namazda, (bir) cihadda veya
ribatta kılıç takarsa/kuşanırsa, Allah ona keramet/üstünlük kemerini
(kuşağını) takar."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.
846- Yine
onda Hasan'dan o da Nebi'den (s.a.v.): "Kim Allah yolunda kılıç takarsa,
iman elbisesiyle ilegiydirilir ve bu onun üzerinde olduğu müddetçe melekler
onun için istiğfarda bulunurlar.
847- Hafız
Ebu Nuaym... Ebu Eyyub el-Ensari'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Kılıçlar mücahidlerin rida (giysi)leridir.[1024]
848- İbni
Asakir'den bu isnad ile Zuhri'den... Yezid b. Sabit'ten o da Nebi'den (s.a.v.)
rivayet etmi Kim Allah Yolunda (bir) kılıç takarsa bu onun için teşten bir
koruyucu/kalkan olur:
849-
Şifa'us-Sudur'da İbni Abbas'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim
Allah yolunda kılıç takarsa/kuşanırsa, bu onun için ateşten bir kalkan olur.
Kim Allah yolunda bir mızrak taşısa kıyamet gününde bu onun için bir bayrak/işaret
olur."Kim Allah yolunda bir kılıç takarsa/bağlasa Allah ona cennetten iki
kuşak takar. Muhakkak ki Allah meleklerine savaşçının kılıç ve mızrağıyla
övünür:
850- Ebu
Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim Allah azze ve celle
yolunda bir kılıç kuşanırsa,
Allah kıyamet gününde
ona cennetin kuşaklarından/per-danlıklarından iki tane takar. Dünya, Allah'ın
onu yarattığı günden yok olacağı güne kadar onlara denk gelmez. Kılıcını
bırakıncaya kadar melekler ona dua ederler. Ve muhakkak ki Allah meleklerine
karşı gazinin ılıcı ve mızrağıyla övünür. Allah meleklerine karşı kullarından
biriyle övünürse sonra ona azab etmez.[1025]Hafız
Ebu Hafs Şahin Terğib adlı eserinde ihtisarla ve îbni Asakir rivayet etmiş.
İkisi de Mücahid'ten rivayet etmişler.Gazinin kılcı boynunda olduğu müddetçe
melekler ona dua eder ve yine onu bırakana kadar ona dua ederler:
851- İbni
Asakir tahric etmiş, ibni Abbas'dan (r.a.) Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Gazinin boynunda kılıcının bağları oldukça melekler ona dua
etmeye devam ederler."
852-
Şifa'us-sudur'un sahibi Ali b. Ebi Talib'den (r.a.)nakletmiş:"Muhakkak ki
Allah, Allah yolunda kılıcını kuşanan kimseyle meleklere karşı övünür. O
kılıcını kuşandığı müddetçe melekler ona dua ederler. İtikafa girenin süneti
nasıl ki oruçsa murabıtın sünneti de kılıcı kuşanmaktır."
853- İbni
Asakir kendi isnadıyla Kab'ten tahric etmiş:Şöyle demiş:"Allah azze ve
celle'nin Yemen'de iki hazinesi var. Birini Yermuk günü getir(t)di. Ötekisini
de savaşın şiddetli gününde getir(t)ecek. O gün yetmiş bin kişinin kılıç ipleri
854- Buhari
Ebu Umame'den (r.a.). Der ki:Fetihleri öyle insanlar yaptı ki kılıçlarının süsü
ne altın ne de gümüştü. Ancak süsleri sarmaşık bitkisi, kurşun ve demir idi.[1026]
855- İbni
Ebi Şey-be rivayet etmiş. Ömer (r.a.) şöyle dedi:"Düşman toprağında
tırnaklarınızı uzatınız/bulundurunuz. Çünkü o (da) (bir) silahtır.[1027]Muğni
sahibi der ki: Ahmed,"Düşman toprağında ona ihtiyaç duyulur. Görmüyor
musun, ipi (düğümü) veya başka bir şeyi çözmek istediğinde buna ihtiyaç duyar,
onu tırnakları yoksa bunu yapamaz.[1028]
856- Hakem
b. Amr'dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) cihad-ta tırnaklarımızı kesmememizi
emretti. Çünkü, güç/kuvvet tırnaklarındır."
857- Bir çok
kişi Allahu Teala yolunda çekilen ilk kılıcın Zübeyr b. Avvam'm kılıcı
olduğunu söyler. Buda Ne-bi'nin (s.a.v.) yaptığı duadan dolayıdır Olay
şudur:"O sekiz yaşındayken müslüman oldu. İçine şeytandan Nebi'nin
(s.a.v.) Mekke'nin yukarılarına kaçırıldığı konusunda bir vesvese girdi.
Zubeyr on İki yaşıyla kılıcıyla çıktı. Onu görenler tanımıyorlardı. Onu o
elinde kılıç olan bir çocuk diyorlardı. Bu haliyle Nebi'nin (s.a.v.) yanma
kadar geldi. Rasulullah (s.a.v.):"Sana ne oldu?"
O:"Alındığına/kaçırıldığına dair bir his aldım" dedi. Rasulullah
(s.a.v.):"O durumda ne yapardın?" diye sordu. O:"Seni
alanları/kaçıranları öldürürdüm" dedi. Nebi (s.a.v.)ona ve kılıcına dua
etti. Onun kılıcı Allah yolunda kınından sıyrılan kılıç onun kılıcıdır. O îslam
kahramanlarından ve yiğitlerindendi.[1029]
858-
İbn'uz-Zennad der ki: Hendek günü Zübeyir Osman b. Abdilah b. Muğire'yi kılıçla
miğferi üzerine darbe vurdu. Dediler ki: Kılıcın ne kadar da iyidir? Zübeyir
buna çok kızdı. (Kızmasının nedeni) Bununla marifetin kılıçta değilde elinde
olduğunu söylemek istiyordu.Bu vuruş İslam'da meşhur darbelerdendir. Bundan
daha çok şaşılması gereken Tartuşi'nin Sirac'ul-Mülük'te rivayet ettiği
kıssadır. Der ki, Ülkemizde yaşlı askerler anlatırlar ki: Müslümanlar ile
kafirler arasında savaş çıktı/oldu. Sonra onlar savaş meydanında bir kılıcın
üç, birinin bir kafaya girdiğini/sapladığını buldular. Ne cahiliyede ne de
İslam'da ondan daha güçlü darbenin görülmediği söyleniyordu. Rumlar bunu alıp
kendileriyle beraber götürüp kiliselerine astılar. Yenildiklerinden dolayı
ayıplandıklarında "öyle bir kavimle karşılaştık ki darbeleri
böyledi" diyorlardı. Rum kahramanları/yiğitleri bunu görmek için buraya
geliyorlardı.
Nebi'nin (s.a.v.) Bazı
kılıçları vardı. Onlar şunlardı: El-Mesur: Babasından miras kalmış. Onunla
Medine'ye
geldi.El-Adb: Sa'd b.
Ubade Uhud'a giderken ona gönderdi.Zul-fikar: Ortası omurga kemikleri gibiydi.
Bedir'de ganimet aldı. Tüm savaşlarında yanındaydı. Onun kabzası, halkası,
bağı/ipi ve kılıfı gümüştendi.Samsam: Amr b. Ma'di Kerib'in kılıcıydı. Buda
meşhurdur.Kala'a: Çöldeki bir köleye nisbetledir. EI-Bettar. El-Hatf: Hatfı
ölümün isimlerindendir. Er-Rasub: Suya dalmak demektir. Çünkü bununla vurduğunda
vurulana dalar/girer.EI-Mihzam: Keskin kılıç demektir. El-Kadib: (Çok keskin,
kesici, etkili demektir.) Rasulullah'ın (s.a.v.) beş tane mızrağı vardı. Üç
tanesini Beni Kaynuka'da edindi/aldı.El-Mesva: Onunla vurulanın son yerine
gitmesidir (öldür-mesidir).Diğeri de El-Munseni idi. Onun El-Bet'a adında kısa
bir mızrağı vardı. Beyda adında da büyük bir tane vardı. Ayrıca Anze adında da
daha küçük bir tane vardı. Ona dayanır, onunla yürür bayramlarda da önünde
taşır, namaz kılarkende önüne bırakır setre yapardı.Onun (s.a.v.) yedi tane
zırhı vardı. Zat'ul-Fudul. Uzun oluşundan bu adı aldı. Ailesine aldığı arpaya
karşılık Ebu Şahin adındaki yahudiye rehin alarak bıraktığı zırhı budur.
Zat'ul-Vişah, Zat'ul-Havaş, Es-Sudiyye: Zırhların yapıldığı yere nisbetledir.
Bunun Davud'un (a.s.) calut ile savaştığında giydiği zırh olduğu nu da söyleyen
vardır. Fidda.Betra ve Hirnık'tır.Nebi'nin (s.a.v.) demirden yapılmış Muveşşic
ve es-Se-buğ veya Zu's-Sabuğ adında miğferi vardı. Fetih günü Mekke'ye girince
Rasulullah'ın (s.a.v.) res'i şeriflerinde (şerefli başlarında) bulunan miğfer
de buydu. Onun (s.a.v.) şu kalkanları vardı:Ez-Zeluk: Silahların ondan kaydığı
için bu ismi almış.El-Fenak: Ona üzerinde keçi veya kartal resmi vardı^
Rasulullah (s.a.v.) üzerine elini koydu. Allahu Teala(da) bu resmi giderdi.
859- Ebu Hureyre'den (r,a.) Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:"Herhangi bir kimse Allah yolunda yara bere alırsa -Allah
kendi yolunda yara alanı daha iyi bilir- kıyamet gününde yarası fışkırarak
gelir. Renk kan rengi, koku misk kokusu![1030]
860- Başka
bir lafızla:"Müslümanın aldığı her yara Allah yolundadır. Sonra kıyamet
gününde bu yara, vurulduğu günkü şeklinde olacak kan fışkıracak. Renk kan
rengi, kokusu (ise) misk kokusu![1031]İbnu
Dakik el-İd, Umde'nin şerhinde şöyle der: Kıyamet günü kanın fışkırması/akması
halinde gelmesinde iki şey var:Birincisi: Onu yaralayan/ona zulmeden/şahitlik
etmek,İkincisi: Oradaki insanlara bu güzel koku ile beraber onun şerefini izhar
etmektir.[1032]
861- Muaz b.
Cebel'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim devenin sütü
memelerine gelecek (veya iki sağma arası) kadar sürede Allah yakında
öldürülmek isteyip savaşırda sonra ölür veya öldürülürse şehit ecrini alır. Kim
Allah yolunda yaralanırsa ya da tökezlerse, kıyamet gününde zaferan renginden
daha hoş kokan bir koku ile elir. Kimin Allah yolunda üzerinde bir çıban
çıkarsa ona şehitlik damgası vurulur.[1033]
862- İbni
Hibban sahihinde rivayet etmiş. Rasulullah(s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim
Allah yolunda bir yara alırsa, kıyamet gününde onun kokusu misk kokusu, rengi
de zaferan renginde, üzerinde de şehitler mührü olduğu halde gelecek. Kim
Allah'tan şehadeti dilerse, yatağında da ölürse Allah oaa şehid ecrini verir.[1034]
863- Bu
lafızla Abdurrezzak da rivayet etmiş.[1035]
864- Ebu
Umame'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu;"Allah'a iki damla ve
iki izden daha sevimli bir damla ve iz yoktur. İki damlaya gelince, Allah
korkusundan ağlayan göz yaşı ile Allah, yolunda akıtılan kan damlası. İki iz
ise Allah yolunda savaşanın ayak izi ile, Allah'ın farzlarından herhangi
birisini yerine getirmek için atılan adımın ayak izidir.[1036]
-865 İbni
Asakir de rivayet etmiş. Onun lafzı Rasulullah (s.a.v;) şöyle
buyurdu:"Allah yolunda akıtılan/düşen kan damlası ve gece karanlığında
sadece Allah Azze ve cellenin gördüğü göz yaşı kadar Allah'a sevimli hiç bir
damla düşmüş değildir.
866- Yine
kendi isnadıyla Cafer b. Süleyman'dan, bize Eban rivayet etti. Hasan şöyle
dedi:"İki damla ve iki yutkunma (vardır ki onlardan Ali daha sevimli bir
damla ve yutkunma yoktur.) Allah'ın rızasını kazanmak için bir kulun hilm ile
kızgınlığım yutanın ve yutması kadar Allah'a sevimli bir yutkunma ile acılı bir
musibet karşısında sabreden Allah kulunun yutkunması kadar Allah'a sevimli bir
yutkunma yoktur. Allah yolunda akıtılan bir damla ile sadece Allah'ın yerini
bildiği gece karanlığında secde eden kulun göz yaşı damlası kadar Allah'a
daha sevimli bir damla yoktur." Bu şekilde mevkuf olarak rivayet etmiş.
867- İbn'ul-Mübarek Misar'dan rivayet etmiş. Der
ki: Avn b. Abdullah'ın şunu anlattığını duydum:"Kadısiyye günü,
bağırsakları çıkmış bir adamı gördüm. Ona uğrayan (önünde geçen) bazı şahıslara
"onları bana çekin umulur ki Allah yolunda bir iki mızrak daha yaklaşırım."
Der ki: Kendisine uğradığına gerçekten bir-iki mızrak yaklaşmıştı.[1037]
868- Yine
İbni Mübarek kendi isnadıyla Aişe'den (r.a.) rivayet etmiş. Der ki: Ebubekir
Uhud gününden bahsettiğinde derdi ki:"O gün tümüyle Talha'nındi. Ben ilk
dönemlerdendir. Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte (Rasulullah (s.a.v.) için/onu
korumak için savaşan bir adamı gördüm. Benim elimden kaçtığına göre sen Talha
ol...) bir de ne bakalım. Talha'nm vücudunda yaklaşık yetmiş küsur kılıç,
mızrak ve ok darbeleri vardı. Eli kopmuştu. Onu tedavi ettik. Allah ondan razı
olsun.[1038]
869- Kayış
b. Ebi Hazım der ki: Talha'nın elini felç olmuş olarak gördüm. Onunla Uhud
günü Rasulullah'ı (s.a.v.)korumuştu[1039]
870- Birden
fazla kişi onun şöyle dediğini rivayet etmişler:"Uhud günü tüm vücudumdan
yaralandım. Hatta zekerimden de."[1040]
871- Hafız
İbni Zehebi, Siyer'u A'lam'm-Nübela'da Ali b. Yezid îbni Cedan'dan rivayet etmiş.
Der ki: Zübeyr'i görenlerin bana anlattıklarına göre:"(O gün darbeler
neticesinde) göğsünde gözcükler oluşmuştu.[1041]
872- Urve'den Zübeyr'de üç kılıç darbesi vardı.
Biri boynundaydi. Parmaklarımı içine sokabilirdim. İki darbeyi Bedir günü,
birisini Yermuk'te yemişti.[1042]
873- Amr b. Sabit'ten o da babasından rivayet
edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) Cafer'i sordu. Adamın biri:"Vurulduğunda ben
onu gördüm. Bir dama onu (mızrakla) yaraladı. Bunun üzerine o da o dama
mızrakla gitti ve ikisi de öldü.[1043]
874- Enes b.
Malik'den (r.a.) Yemame günü Ebu Düca-ne kendini bir bahçenin içine attı.
Bacağı kırıldı. Öldürülün-ceye kadar kırık bacağıyla savaştı.[1044]
875- Muaz b.
Amr b. Cumuh'tan Bedir günü Ebu Cehl'i kendi işim yaptım.[1045]
(Öldürmesine karar verdim). Fırsat bulduğumda ona hamle yaptım/saldırdım ve
bir darbe vurdum ayağını ve baldırının yarısı kopardım. Onun oğlu İkrime muzlarımdan
vurdu. Kolum koptu. Yanımda derime asılı kaldı. Bu beni onunla savaşmaktan
uzaklaştırdı. Günüm boyunca savaştım. Kolumu da arkamdan sürüklüyordum. Beni
daha fazla rahatsız etmeye başlayınca ayağımın altına alıp çektim ve attım.
Bunun tümünü İbn'uz-Zehebi sahibi-nin tercemesinde zikretmiş[1046]
876-
Ebu'I-Muzaffer b. el-Cevzi "Mirat'uz-Zaman" adlı eserinde kendi
isnadıyla Cafer b. Abdillah b. Eslem'den rivayet etmiş: Der ki: Yemame günü
(savaş için) ilk çıkan Ebu Ukayl idi. Ona bir ok atıldı, kalbi ile omuzu
arasına isabet etti. Onu çıkardı, onun sol tarafı güçten/kuvvetten düştü.
Sığnağa Muin b. Adiyy'in Ensari çağırarak,"Allah, Allah, hamle düşmanınız
üzerinedir" sesini işitti. Abdullah b. Ömer der ki:"Bunun Üzerine
Ebu Ukayl ayağa kalktı."Ne istiyorsun?" dedim."Çağıran ismimi
andı" dedi."Yara ne demek! Ben Ensar'damm ve ben ona bir kuşak kadar
dahi olsa icabet ediyorum" dedi. Bağlanıp silahını al; di ve şöyle
söylendi:"Ey Ensar! Huneyn günü bir hamle/yap alım/o İs un, İbni Ömer der
ki:"Aralarında kılıçlar gelip-gittiler (çarpıştılar). Onun yaralı kolu
omuzdan (vurulup) kesildi."Ebu Ukayl!" dedim. Yavaş bir
dile:"Lebbeyk" diye cevap verdi."Helak (yok) olma
kimin/kimde?" dedi."Allah düşmanları öldürüldü" dedim. Bunun
üzerine parmaklarını göğe kaldırıp Allah'a hamdetti ve vefat etti. İb-ni Ömer
der ki: Bunu Ömer'e haber verdim. O şöyle dedi:"Allah ona rahmet etsin o
şehadeti devamlı istiyordu ve ona nail oldu."
877- İbni
Mübarek, İbrahim b. Hanzala'dan o da babasından rivayet etmiş ki, Ebu
Huzeyfe'nin mevlasi Salim'e bayrağı/sancağı alması hususunda ona:"Kendi
içinden bir şeyden korkuyorsan o zaman (sen bırak) başkası onu alsın"
denildi. Bunun üzerine:"O zaman ne kötü Kur'an hamili olurum" sağı
(gelen darbelerle) koptu, bayrağı sol eline aldı. Solu da (gelen darbelerle)
koptu, bayrağı sol eline aldı. Solu da (gelen darbeler neticesinde) koptu,
bayrağı sarılarak şu ayetleri okuyordu:"Muhammed sadece bir rasuldur.
Ondan öncede (bir çok) rasul gelip geçti..." (Al-i İmran: 3/144)"Nice
nebi vardır ki beraber kendine rabbe adanmış olanla birlikte
savaşmıştır..." (Al-i İmran:
3/146)Yere yıkılınca arkadaşlarına:"Ebu Huzeyfe ne yaptı?" diye
sordu. Onlar:"Öldürüldü." dedi.
"Filan ne
yaptı?" -bir adamın ismini söyledi-. Ona:"O da öldürüldü"
denilmesi üzerine,"O zaman beni ikisinin arasına koyunuz/defnediniz."
dedi[1047].
878- Yezid
b. Seken[1048] (r.a.) rivayet eder ki,
Rasulullah'ı (s.a.v.) Uhud'da onun terafında savaş kızıştığında/şiddetlendiğinde
ve ona kadar geldiğinde, o gün Rasulullah (s.a.v.) iki zırh giymişti. Düşmanda
ona iyi yaklaşmıştı. Musab öldürülünceye kadar insanları ondan uzaklaştırdı.
Ebu Duca-ne de aşırı derecede yara alıncaya kadar savaştı. Rasulul-lah'ın
(s.a.v.) yüzü isabet aldı azı dişleri düştü. Dudağı yaralandı, yanağı da
isabet aldı. Bu durumda şöyle buyurdu:"Adamlardan nefsini bize satacak kim
var?" En-sar'dan beş delikanlı fırladı. Onlar içinde Ziyad b. Seken de
vardı. Hepsi öldürüldü. Onların sonuncusu Ziyad idi. Daya-nıncaya kadar
savaştı. Sonra müslümanlardan bir grup onun yardımına gidip düşmanı
uzaklaştırdılar. Rasulullah (s.a.v.) ona:
"Bana
yaklaş" dedi. Yaralar onu hareket edemez kılmıştı. Rasulullah (s.a.v.)
ayaklarını ona yastık yaptı. Onlar üzerinde can verdi."[1049]
879- Said b.
Mansur Sunen'inde, Süfyan'dan, o da İbni Ebi Nucayh'tan rivayet etmiş. Der ki:
Talha, Rasulullah'ı (s.a.v.) eliyle korudu. Parmaklan isabet
aldı."Güzel" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Allah'ın adıyla"
deseydi insanlar ona baka baka cennete girerdi.[1050]Bu
hadis muaddeldir, ricali sahihin ricalidir.
880- İbni
Mübarek, Muhammed b. Sa'd'dan Abdullah b. Abdirrahman b. Ebi Sa'sa'a şöyle
dedi: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Sa'd b. Rabi'in[1051]ne
yaptığına kim bakacak?" En-sardan bir adam,"Ben ey Allah'ın
Rasulu!" dedi. Der ki:"Yaralılar arasında Sad'ı bulmak için dolaymaşa
başladı. Son nefeslerini verirken onu buldu. Ve ona şöyle dedi:"Ya Sa'd
Rasulullah (s.a.v.) sağ mı, ölü mü dive bakmamı emtreti." Sa'd dedi
ki:"Ben ölülerdenim. Ve ona deki. Sa'd sana şöyle diyor: "Allah
ümmetinden nebisine vereceği en hayırlı mükafatı bizden de sana versin. Kavmine
de selamımı ilet ve onlara şöyle söyle: "Sa'd size diyor ki: "Sizden
birinizin gözü açık/sağ olduğu müddetçe nebinize bir şey olursa, Allah yanında
(öne süreceğiniz) hiçbir mazaretiniz olmaz.[1052]
Bu murseldir. Kıssa
Uhud günü meydana gelmiş. Meğa-zi sahipleri ve başkaları bunu rivayet etmiş.
881- Beyhaki
Delail'de muttasıl bir senedle Harice b. Zeyd b. Sabit, o da babasından rivayet
etmiş. Der ki: Uhud günü, Nebi (s.a.v.) beni Sa'd b. Rabii bulmamı isteyip, bana
şöyle dedi:""Şayet onu görürsen ona selam söyle ve ona deki: Rasulullah
(s.a.v.) sana:"Kendini nasıl buluyorsun" diyor."Yaralılar
arasında dolaşmaya başladım. Onu son nefeslerinde/son hayat dakikalarında
buldum. Onda yetmiş darbe vardı. Ona (Rasulullah'm (s.a.v.) söylediklerini)
anlattım, o şöyle dedi:"Selam Rasulullah'a (da) olsun ve sana da. Ona
söyle: "Ey Allah'ın Rasulu ben cennetin kokusunu buluyorum /hissediyorum.
Kavmin ensara da söyle: Görecek bir gözünüz olduğu halde Rasulullah'a (s.a.v.)
bi şey olursa, Allah indinde bir özrünüz olmaz. Ve ruhunu teslim etti.[1053]
882- Yine
İbni Mübarek Misar'dan rivayet etmiş. Der ki: Sa'd'uı bana anlattığına göre
Cisr günü -yani Ebu Ubeyd'in günü- iki kolu ve iki bacağı kesilmiş, yerde karnı
üzerine sü-: rünüp şunu okuyordu:"(Onlar) Allah'ın nimet ettiği nebiler,
siddikler, şehitler ve salihlerle beraber olun..." (Nisa: 24/69)Ona
uğrayan/önünde geçen bazıları sen kimsin? diye sorunca o:"Ensar'dan
adamım" dedi.[1054]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: Zikredilen Cisr günü, imtihan ve arınma günü idi.
Allah müslümanlardan bir gruba şehadetle ikramda bulundu. Konunun/kıssanın
özeti şudur:"Ebu Ubeyd b. Mesud (r.a.) beraberinde müslümanlarla sarp bir
bölgeye geldiler. Behman Cazeviyye[1055]
ona şöyle bir haber gönderdi. Ya bize doğru siz geçersiniz o zaman geçmenize
izin vereceğiz. Ya da bize siz izin verin size (doğru) gelelim. Ebu Ubeyd ölüme
karşı bizim kadar cüretli olamazlar. Bilakis biz onlara (doğru) gideriz.
Kaçışın, kovmanın (nerdeyse) imkansız derecede dar olan bir yoldan geçtiler.
Orada savaştılar. Ebu Ubeyd altı veya onbir arasındaydı. Gün sonunda
kılıçlarla musafaha etmeye başladılar. Atlar, fillere karşı ileri ey emiyorlardı.
Ebu Ubeyd bunu görünce, atından inip yaya yürüdü, müslümanlarda böyle yaptı.
Sonra onlara şöyle dedi:"Filleri kasdediniz (hedefiniz onlar olsun). O da
beyaz file geldi. Daha önce böyle birini görmemişti. Onun (karın altındaki)
kemerine asılıp kopardı/kesti. Diğerleride öyle yaptı. Yükü indirilmeyen ve
üzerindeki öldürülmeyen tek bir fil kalmadı. Müşriklerden altı bin Öldürüldü.
Sonra Ebu Ubeyd filin hortumuna vurup kesti.Fil onun üzerine düşüp onu öldürdü.
İnsanlar onun filin altında kaldığını görünce nefisleri zayıflık gösterdi.
Sonra fille savaşıp ondan uzaklaştırdılar. Onu kendilerine doğru çekip
götürdüler. Fars ehli onları takip etti. Sancağı müsîüman-Jardan yedi kişi
kaldı. Tümü de öldürüldü. Abdullah b. Ye-zid köprüye geldiklerinde kılıçlarda
onları karalıyordu/onları izliyordu. Bunun üzerine fırata atladılar. Onlardan
dört bin kişi civarında ya öldürüldü veya boğuldu. İki bini de kaçtı. Yinede
en iyi bilen Allah'tır.Bil ki: Allah yolunda yaralanan, başka bir şekilde yaralanın
çektiği acıyı çekmez. Sahih hadiste varid olduğu üzere Allah yolunda öldürülen
sadece/ancak bir sivrisineğin sokması kadar ölüm acısını hisseder.[1056] Bu
Öldürülenin haliy-se, onun altında olan yaralının hali nasıl olur. (O zaman daha
hafif olur). Bunu ancak denemeyen/tecrübe edemeyen inkar eder.Yukarıda geçen
yaralıların kıssalarıda bunu teyid etmektedir. Ayrıca akılda bunu
uzak/imkansız görmüyor. Şu bir gerçek ki, buğz ve heyecanın hiddeti,
hükmettiğinde ve şiddetlendiğinde/alevlendiğinde, insan kendi içinde bundan
önce geçirmediği/bulamadığı, kuvveti, sabrı, katlanmayı, zora aldırış etmemeyi
ve elemi hissetmemeyi bulur. Hata bazan kavgalarda kimilerinin başları, yüzleri
yarılır, etkili yâra alırlar, ancak içinde bulundukları durumdan çıktıktan
sonra farkederler. Bu halleriyle ancak karşıdakini ölümden olan hoşnutsuzluğu
ve başına gelmemesi için var gücüyle defederler. Bunların durumu bu iken, peki
gazabi/bıığzu Allah için şiddetlenen, Allah için kendiliğinden çıkan, Allah
indinden şehadeti temenni eden, kendisine isabet edeni Allah'tan bir fazilet
addeden, iman nurunun gücüyle Allah'ın kendi yolunda şehid düşen ve yaralanlar
için hazırladığını üyük fazileti, soyut bir bilgi değilse hakiki bir görme ile
gc ren kişinin durumu nasıldır?
883- Uhud
günü savaşında Enes b. Nadr'ın dediği gib* "Cennetin kokusu ne güzel:
Muhakkak ki Uhud'un yanında onun kokusunu buluyorum. Sonra müşriklerin içine
dalıp öldürülünceye kadar savaştı.[1057]Bu
konuda başka bir kıssada Feth'il-Musili'nin eşin aittir. Kendisinin ayağı kayıp
düşmüş ve tırnağı fırlamışt: Buna rağmen gülüyordu. Ona:"Tırnağını
kaybettin ve gülüyorsun" denilince O: "Ecri helaveti benden elemin
acılığını giderdi" diye vap verdi.Bundan da daha ilginci İbni Şebib
el-Harrani'nin Ca-mi'ul-Funu adlı eserinde Hişam b. İbni Kelbi'den rivayet ettiği
kıssadır:"Hayyaş b. Kays el-Kuşayri Yermuk'e katılınca kafirlerden bir
çok kişi öldürdü. O gün ayağı kopmuştu, fakat koptuğunu hissetmiyordu/farkında
değildi. Savaş bittiğinde onu bağlamaya başladı. Suvvar b. Evfa'nın hakkında
şiir soy lediği kişi odur:Ve bizde îbni İtab var, ayağını bağlar...Ve biri
olana Hacib (b. Zürare'y)i ulaştıran bizdendir...Bil ki: Huriler şehadet
makamına yakın oluşu nedeniyle yarası derin/ağır olan kimseye de görünürler.
İmam, Arif ve efendim Abdullah el-Yafii'nin bazılarından naklettiği, bu
baptandır. Der ki: Rumların/Bizansların memleketindey-dim. Bize bir adam
arkadaşlık etti. Ancak onu gördük ki ne yiyor ne de içiyor. Ona dedim
ki:"On bir gündür bir şey yiyip içtiğini görmüyorum. De-diki:Sizden ayrılma
zamanım geldiğinde size anlatırım.Ayrılma zamanı geldiğinde ona:"Bize söz
verdiğini haber ver dedim" O şöyle dedi:"Dört yüz kşiyle gaza ettik.
Düşman üzerimize geldi. Arkadaşlarım öldürüldü. Ben de yaralandım ve yaralılar
ara-sındaydım. Gün batınımda yukardan güzel bir koku hissettim. Gözümü açtım,
ne göreyim. Üzerlerinde giysileri olan Huriler, benzerlerini görmedim.
Ellerinde kaseler, ölülerin ağızlarına boşaltıyorlardı. Onlar bana gelinceye
kadar gözleri kapattım. Bana ulaştıklarında biri şöyle dedi:"Şunun
boğazına boşaltalım da ve semanın kapıları kapanmadan acele edelim. Yoksa
yeryüzünde kalırız." Ötekisi şöyle dedi:"Onda daha hayır kalıntısı
var, ona su vereyim mi?"Öbürü ona:"Üzerine bir şey yok kardeşim"
dedi. O da boğazıma boşalttı. O içeceği içtiğimden beri yemeğe ve içmeye
ihtiyaç uymadım.[1058]Müellif
der ki: Yirmi sekizinci bapta bu tür hikayeler inşaallah gelecektir.
884- İbni
Asakir kendi isnadıyla Kuheyl'ul Ezdi (r.a.) ki sohbedi (sahabe) vardır.[1059]
rivayet etmiş. Der ki: Uhud günü insanların başına musibet gelmişti. Onlarda
aşın derecede yara vardı. Bir adam Nebi'ye (s.a.v.) gelip şöyle dedi:
"İnsanlarda çok yara var." Şöyle buyurdu: "Git ve yo! üstünde
dur: Önünde geçen her bir yaralıya şöyle söyle: Allah'ın adıyla, keskin, demir
ve sivri (taşı) tan, hayy ve hamid olanın şifası (olsun) Allah'ım şifa ver,
Çünkü senden başka şifa veren yoktur."Kuhehl der ki: (Onların) yaraları
iltihap tutmaz ve kanamazdı.
Tecrübe edildiği üzere
yakılmış kağıt son derece derin ve kanayan yaraları kapatır. Yine tecrübe ile
sabittir ki çakmak taşı da öğtülüp kanayan yaranın ütüne bırakılırsa
iyileştirir. Yağ ile tuz ateşte ısıtılıp yumuşak bir şekilde yaranın üstüne
bırakılırsa acısını dindirir ve koparak olup su olmasını engeller. Bu da
tecrübe ile sabittir. Tüm bunları Îbn'us-Süvey-di: "Tezkire'tinde
zikretmiştir.Yine de en iyi bilen Allah'tır.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Allah yolunda savaşıp da öldürülen yahut galip gelene biz
yakında büyük bir ecir vereceğiz." (Nisa: 24/74)"Kafirlele burun
buruna geldiğinizde/karşılaştığınızda boyunları vurun..." (Muhammed: 40/4)
885- Sahihi
Müslim'de Ebu Hüreyre'den (r.a.) Rasulul-lah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kafir ve katili
ateşte ebediyyen bir araya gelmezler[1060]
886- Ebu Eyyub Halid b. Yezid'den (r.a.) Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kim düşmanla
karşılaşır öldürülünceye veya galip gelinceye kadar sabrederse kabirde fitneye
uğramaz.[1061]
Taberani, Hakim
rivayet etmiş. Hakim, "isnadı sahihtir" demiş.
887-İbni Ebi
Şeybe, Abdullah b. İdris'ten babasının ve amcasının şöyle anlattıklarını
duyduğunu rivayet etmiş. İkisi der ki: Selman b. Rabia şöyle dedi: Şı kılıcımla
zırhlı yüz kişiyi.öldürmüştüm. Tümü de Allah'ın dışında bir şeye ibadet
ediyorlardı. Hiçbirini hapsederek öldürmedim.[1062]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: Selman b. Rabia adındaki bu zat, Bahili'dir.
Sahabe oluşunda ihtilaf edilmiş.Buhari İbni Ebi Hatem ve başkaları onu sahabe
sayarken İb nu Mendeh ve başkaları buna muhalefet etmişler. Ömer (r.a.)
zamanında Kufe'ye ilk atanan validir. Orada at besleyip hazırlardı. Çünkü Ömer
(r.a.) her şehirde cihad için çok sayıda at hazırlayıp bağla(tı)rdı. Küfe'de
dört bin at düşman için hazırdı. Sonra Osman (r.a.) zamanımda Erminye gazasına
katıldı ve şehid oldu.
888- İbni
Şirin'den, Der ki: Berra b. Malik sırtı üzere yere düştü, bunun üzerine
birşeyler terennüm etti. Enes ona şöyle dedi:"Kardeşim Allah'ı zikret.
Oturup doğruldu ve şöyle dedi: "Kardeşimin oğlu Enes! Hayır, ben yatakta
Ölüyorum. Halbuki mübareze şeklinde müşriklerden yüz kişiyi öldürdüm, ölümüne
iştirak ettiklerim hariç.[1063]
Abdurrezzak sahih bir
isnad ile rivayet etmiş.
889- İbni
Ebi Şeybe, Musa b. Selim'den İbni Ebi Şeybe, ^Mus'ab b. Selim'den o da Enes'den
(r.a.) rivayet etmiş.
Der ki: Bera bir şiiri
mırıldandı/misal getirdi. Ona:"Ey kardeşimin oğlu bir şiir mısrasıyla
misal verdin. Halbuki o, söyleyeceğin son söz olmalı" dedim. O da bana
şöyle dedi:"Hayır ben yatağımda ölüyorum (veya ben yatağımda öle-mem).
Yemin olsun ki müşriklerden ve münafıklardan yüz kişiyi öldürdüm.[1064]Müellif
der ki: Bera b. Malik, Enes b. Malik'in kardeşidir. Uhud ve sonrasına
katılmıştır.
890- Bir çok tarik ile ondan gelen sahih haberlere
gör o mübareze şeklinde yüz kişiyi öldürmüş[1065]
891-
Denilmiş ki, Ömer şunu yazıp göndermiş. Bera'yı orduya kamutan tayin etmeyiniz.
Çünkü o tehlikelerden birine onları sürükler[1066]
892-
Müseyleme (tül-Kezzab) günü bir zırh içinde mızrakların ucunda onlara
saldırdı. Onlarla savaşıp kapıyı açtı. O gün seksen küsur darbe ile yaralanmıştı.[1067]
893-
Taberani ve başkası Enes'den (r.a.) rivayet etmiş. Rasululbıh (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Kendisine hiç değer verilmeyen nice saçı-sakalı karışmış iki
paçavralı kimseler vardır ki, Allah'a yemin etse Ailah mutlaka onu yemininde
sadık kılar (isteğini yerine getirir). İşte el-Bera b. Malik de onlardandır.[1068]
894- Tuster[1069]
günü müslümanlar ona: "Rabbine yemin et" dediler. O da:"Ey
Rabbim! Sana yemin ediyorum. İplerini (veya omuzlarını) bize ver ve beni
nebine ulaştır. O hamle yaptı. Onunla beraber insanlar da hamle yaptı. Farslar
hezimete uğradılar. Bera da (r.a.) şehid oldu[1070]
895- İbni
Ebi Şeybe isnadıyla Enes b. Malik'den (r.a.) rivayet etmiş. Der ki: Ebu Musa
Basra'ya vali olarak gönderildiğinde, beraberinde Bera da gönderildi. Onun
vezirlerinden (yardımcılarından) idi. Ona şöyle diyordu:
"Amelimden
dilediğini seç." Bera şöyle dedi: "Senden istediğimi bana verecek
misin?" O da: "Evet" deyince. Bera:"Ben senden Mısır
valiliğini (imare) ve vergi işini istemiyorum. Ancak senden yayımı, atımı, mızrağımı,
kılıcımı, zırhımı ve Allah yolunda cihadı istiyorum. O da onu bir orduyla
(cihad için) gönderdi. İlk öldürülen kişiydi.[1071]
896-
Enes'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) -Huneyn günü-şöyle buyurdu:"Kim birini
öldürürse üzerindekilerin! alır. (Maktulun üzerindekiler ona aittir.[1072]O
gün Ebu Talha yirmi adam öldürdü ve üzerlerindeki-ni de aldı. Ebu Davud rivayet
etmiş.Ebu Hasan el-Muradi Cihad hususundaki Erbain'in de kendi isnadıyla AH b.
Bekar'dan rivayet etmiş. Der ki: "Rumların ülkesinde bağırsakları semerin
üstüne düşmüş/çıkmış bir adamı gör Jüm. Adam bunları karnına bırakıp/sokup,
karnını da sarıot ile bağladı sonra da savaşmaya devam etti. On küsur öldürdü.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Nice az topluluk var ki, Allah'ın izniyle büyük topluluklara
galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara:
2/249)"İnsanladan kimileri Allah'ın zasını kazanmak için
nefislerini/canlarını satarlar. Allah kullarına karşı merhametlidir."
(Bakara: 2/207)"Onu az bir değere sattılar. (Yusuf: 51/20)Alimler bu
ayette ihtilaf etmişler. Kimisi bu ayetin Su-hayb b. Sinan er-Rumi (r.a.)
hakkında nazil olduğunu söylemiş. Suhayb Beni Nemr b. Kasıt'tan bir adam idi.
Daha küçükken Rumlara esir düştü ve dili değişmişti. Sonra Abdullah b.
Cedan'm memluku idi ve onu azad eti. Bazıları da hayır o Rumlardan kaçıp
Mekke'ye gelmiş ve İbnu Cedan ile dost olmuştu.Sonra (Suhayb) Allah'a iman
etti, Nebi'yi (s.a.v.) doğruladı ve O'na muhacir olarak çıktı. Onu Kureyş'ten
bir grup takip etti. Bineğinden inip ok kuburundaki (okları) ni çıkarıp yayını
da alarak şöyle dedi: Benim sizin aranızda (iyi) okçulardan olduğumu
biliyorsunuz. Allah'a yemin ederim ki, kuburumdaki tüm okları size atmadan bana
ulaşamazsınız. Sonrada ondan elimde bir şey kalıncaya kadar sizinle savaşırım,
sonra ne yaparsanız yapın. Onlar şöyle dedi:"Bizden zengin olarak gitmeni
istemiyoruz. Halbuki bize fakir bir kişi olarak gelmiştin. Lakin bize
Mekke'deki malını göster, biz de seni serbest bırakalım. Bu hususta söz verdiler.
O da onlara gösterdi. Rasuluüah'a (s.a.v.) vardığında,şu ayet nazil
oldu:"insanlardan öyleleri vardır ki Allah'ın rızası karşılığında
nefislerini satarlar..." (Bakara:
2/207) Rasulullah (s.a.v.):"Ebu Yahya! Aliş-verîşin karlı oldu/kar etti
(veya alış-veriş Ebu Yahya'yı karşı çıkardı.)." Ve ona ayeti oku-. du.
897- Bu
kıssayı benzer şekilde İmam Ebu Muhammed b. Ebi Hatem Tefsirinde Hammad b. Seleme
tarikiyle Ali b, Ye-zid'ten o da Said b. Müseyyeb'ten rivayet etmiş.[1073]
898-îmam
Ebubekİr b. Munzir Hamad b. Zeyd tarikiyle Eyyub'ten o da Ikrime'den muhtasar
olarak rivayet etmiş.
899- Yine
benzer/aynısı Hammad b. Seleme, Sabit ve Enes'ten rivayet etmiş. Yine zikreder
ki; Medine yolunda Su-hayb'a yetişen Kunduz İbni Umayr b. Cedan'dır.Müellif der
ki: Kunduz bilahere Nebi (s.a.v.) zamanında müslüman olmuş, Ömer onu Mekke'ye
vali tayin etmiş sonra da onu azletmişti.[1074]Suhayb'in
kıssasını yukarıda zikrettiklerimizin dışında bir çok müfessir zikretmiştir.
İbni Merdeveyh, Vahidi, Kur-tubi vb. de zikredenlerdendir.[1075]Hafız
îbni Kesir tefsirinde demektedir: Ancak çoğu bu ayetin Allah yolunda cihad eden
Mücahid (Ier) hakkında indiği düşüncesindedir. Allah (c.c.) şu ayette buyuruğu
gibi: "Şüphesiz Allah mühimlerin canlarını ve mallarını çenet
karşılığında satın almış..."(Tevbe: 52/111)
900- Hişam
b. Amr iki saf arasında hamle yapınca, insanlardan bazıları bunu hoş
karşılamadılar. Bunu üzerine Ömer b. Hattab, Ebu Hureyre ve başkaları onlara
cevap verip şu ayeti okudular:"İnsanlardan kimileri Allah rızasını kazanma
uğruna canlarını satarlar.(Bakara: 2/207)
901- İbni
Ebi Hatem tefsirinde îkrime veya Said b. Cü-beyr'den, o da İbni
Abbas'tan:"İnsanlardan kimileri Allah'ın rızasını kazanmak uğruna canlar
satarlar." (Bakara: 2/207)Yani canlarını Allah yolunda cihad etme ve
hakkını yerine getirmek canlarını/nefislerini satın almış ve bu uğurda
ölen kişilerdir.[1076]
902- İbni
Mübarek İbni Ebi Şeybe Müdrik b. Avf el-Ah-mesi'den rivayet etmişler. Der ki:
Ben Ömer'in (r.a.) yanındaydım. O sırada Nu'man b. Mukrin'in elçisi ona geldi.
Ömer ondan insanları sordu. Elçi:"Filan öldürüldü, filan ve filan da
ayrıca tanımadığım bazıları da. Ömer (r.a.):"Lakin Allah onları
tanıyor." Elçi:"Ya Emirel mü'minin! ve kendi canını satan biri."
Bununüzerine Müdrik b. Avf:"Allah'a yemin olsun ki o benim dayımdır, ey
emir'ul-Müminin!" İnsanlar onun kendi eliyle kendini tehlikeye attığını
sanıyorlar." dedi. Ömer:"Onlar yalan söylüyor. Lakin o ahirete
karşılık dünyayı
satanlardandır.[1077]
-903
Beyhaki'de Sunen'inde rivayet etmiş. Canın satan kişinin Nehavend gününde
olduğunu nakleder.[1078]
904- İbni
Avn, o da Muhammed'ten rivayet etmiş: "Doğu tarafından müşriklerin
askerlerinden bir bölük
geldi. Ensardan bir adam
onlarla karşılaştı. Onlara hücum etti. Safı yardı çıktı. Sonra aynısını
yaparak döndü iki veya üçkez daha yaptı. Bir de baktık ki Sa'd b. Hişarr. bunu
Ebu Hu-reyre'ye anlatıyor. Ebu Hureyre şu ayeti okudu:"İnsanlardan
öyleleri de vardır ki canlarını Allah'ın rızasını kazanmak uğruna
satarlar." (Bakara: 2/207)
İbni Ebi Şeybe İbni
Ebi Adiyy'den ve ondan rivayet etmiş.[1079]
905- İbni
Ebi Hatem.., Kays b. Ebi Hazım'dan o da Mu-ğire b. Şu'be'den rivayet etmiş. Der
ki: Bir gazada idik. Bir adam öne atılıp öldürülünceye kadar
savaştı."Kendini kendi eliyle tehlikeye attı" dediler. Bu konuda
Ömer'e yazdı. Ömer (r.a.) ona yazarak:"Onların dedikleri gibidir. O
Allah'ın kendileri hakkında buyurduğu kimselerdendir:"İnsanlardan
kimileri de Allah'ın rızasını kazanma uğruna canlarını satarlar (Bakara: 2/207)
906- Hakim
ve İbni Ebi Hatem, Ebu İshak'tan o da Be-ra'dan (r.a.) rivayet etmişler. Der
ki: Bir adam ona:
"Ey Ebu Ammare!
Allahu Teala'nın:"Kendi elinizle kendinizi tehlikeye
atmayınız..."(Bakara: 2/195)Ayetindeki şahıs, düşman ile karşılaşıp
öldürülünceye kadar savaşan mıdır?""Hayır" dedi. Lakin o, günah
işleyip, Allah onu bana bağışlamaz diyen adamdır." dedi.[1080]Hakim
"ikisinin şartına göre sahihtir" demiş.
907- İbni
Merdeveyh tefsirinde İsmail b. Ayaş'tan o da Ebu İshak es-Sabii'den rivayet
etmiş. Der ki: Bir adam Be-ra b. Azib'e sordu:"Tek başıma düşmana hamle
yapar ve beni öldürürse kendi elimle tehlikeye atmış olur muyum?"
O:"Hayır" dedi. Allah Rasulune:"Allah yolunda savaş. Sen sadece
kendin sorumlusun..." (Nisa:
24/84) O ayet ise nafaka hususundadır.
908- İbni Asakir ve başkası bu hadis konusunda,
Ebi İshak der ki, Bera'dan işittim, biri ona:
"Kendi elinizle
kendinizi tehlikeye atmayınız.." Ayetini sorarak, bölüğe onlar bin kişi
iken elinde kılıcıyla saldıran adam mıdır?" dedi. O:
"Hayır"
cevabını verdi. Lakin o, günah işleyip, bana tevbe yoktur diyerek kendini
(tehlikeye) atan kişidir.
909- Ebu Umran'dan rivayet edilmiş. Der ki: Biz
bir Rum şehrindeydik. Rumlardan bize karşı büyük bir saf çıktı. Müslümanlardan
da onlara o kadar belki daha fazla çıktılar. Mısır ehlinin başında Ukbe b.
Amir, başka bir cemaatin başında da Fudale b. Ubeyd vardı. Müslümanlardan bir
şahıs tek başına Rumların safına saldırıp aralarına daldı. İnsanlar bağırarak
şöyle dediler:"Sübhanallah! Kendi eliyle kendini tehlikeye atıyor."
Ebu Eyyub kalkıp şöyle dedi:"Ey insanlar! Sizler bu te'vili yapıyorsunuz.
Halbuki bu ayet biz Ensar hakkında nazil oldu. Allah, Peygamberine yardım edip
İslam'ı galip kılınca ve ona yardım edenler çoğalınca, Rasulullah (s.a.v.)
olmadığı bir ortamda birbirimize gizliden şöyle dedik:"Mallarımız
kayboldu. Ve şüphesiz ki Allah İslam'ı aziz kılmış ve ona yardım edenler
çoğalmış. Bizler işlerimizin başına dönüp yola koyarsak. Bunun üzerine Allah
nebisine bize vevap verecek ayetini indirdi:"Ve Allah yolunda infak edin.
Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın..."Tehlike malın başmda durmak
ve onları yola koymaktı, cihadı terketmemizdi. Ebu Eyyub Rum topraklarında
vefatedip defnedilinceye kadar Allah yolunda dimdik ayakta cihad etmekte) idi.[1081]Ebu
Davud, Tirmizi (kil bu lafız ona aittir ve hadis hasen e sahihtir, demiş) Nesai
Abd b. Humeyd, İbni Cerir, İbni
Hibban (Sahih'inde) ve
Hakim (ikisinin şartlarına göresahihtir, demiş) rivayet etmişler.Beyhaki
Sunen'de:Yukarıdaki hadise dayanarak, "Düşman ülkesinde bir kişi veya
birkaç kişinin genelde
öldürülecekse de
vazı." Bundan sonra da Ebu Umran'ınmezkur hadisini ve başkasını rivayet
eder.
910- Sahih bir isnad ile Mücahid'ten rivayet
etmiş. Rasulullah (s.a.v.) Abdullah b. Mesud'u ve Habbab'ı bir seriyye, Dıhya
(El-Kelbi) yi de tek bir seriyye gönderdi.[1082]
911- Der ki:
Şafii (r,a.) şöyle dedi:"Ensardan bir şahıs Biri Mauna sahiplerinden geri
kalmıştı. Arkadaşlarının öldürüldüğü yer üstünde kuşların toplandığını/uçuştuğunu
gördü. Amr b. Ümeyye'ye şöyle dedi: Şu düşmanlara yönelip saldıracağım. Onlar
da beni öldürecekler. Ben arkadaşlarımızın öldürüldüğü bir sahneden geri
kal(a)mam. Söylediğini (hemen) yaptı ve öldürüldü. Amr b. Ümeyye'nin dönüp
Rasulullah'a (s.a.v.) bunu anlattı. O da (s.a.v.) onun hakkında güzel şeyler
söyledi. Amr'a şöyle dediği de denilmektedir: Sen de ilerleyip-saldırsaydın ya?[1083]
912-
Rasulullah (s.a.v.) Amr b. Ümeyye ve Ensardan başka bir adamı bir seriyye,
Abdullah b. Uneysi'den bir [1084]
913- Bir çok
kişi Tabii'nin tabiinin alimlerinden Kasım b. Muhaymire'den:"Kendi
elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.."(Bakara: 2/195)Ayeti hakkında
şöyle dediğini rivayet etmiş. Der ki: Tehlike, Allah yolunda infakı/harcamayı
terketmektir. Biradam on bin kişiye de saldırsa yine bunda (bir) beis yoktur,
914- İbni Ebi Şeybe iyi bir isnad ile Mücahid'ten
rivayet etmiş. Der ki: Düşman ile karşılaştığınızda onlara (direnip)
saldırınız. Çünkü bu ayet infak konusunda nazil olmuştur[1085]Bunun
aynısı (veya benzeri):
915-
Huzeyfe'den[1086]
916-İbni
Abbas'dan[1087]
917-
İkrime'den[1088]
918- Hasan'dan[1089]
919- Ata'dan[1090]
920- Said b.
Cübeyr'den[1091]
921-
Dahhak'tan[1092]
922-
Suddi'den[1093]
923-
Mukatil'den[1094]Ve'başkaları
rivayet etmiş.[1095]
924-
Sahihayn'de Yezid b. Ebi Ubeyd'ten. Der ki: Seleme b. Ekva'ya (r.a.) dedim ki,
Hudeybiye günü Rasuluüah (s.a.v.) ile ne üzere biat ettiniz?"Ölüm
üzerine" diye cevap verdi.[1096]
925-
Sahihayn'de Enes b. Malik'den (r.a.) rivayet edilmiş. Der ki: Amcam Enes b.
Nadr, Bedir savaşında bulunamamıştı. Şöyle dedi:"Ey Allah'ın Rasulu! Senin
müşriklerle yaptığın iki savaşta bulunamadım ama, Allah bana müşriklerle
savaşmayı nasip ederse, Allah ne yapacağımı gösterecektir; Bilahare Uhud günü,
(ona nasip olmuş) müslümanlar da bozulunca şöyle dedi:"Allah'ım bunların
yaptıklarından dolayı senden özür diliyorum. Şu müşriklerin yaptıklarından da
beri olduğumu arzederim. Sonra ilerledi. Onunla Sa'd b. Muaz karşılaştı. Şöyle
dedi:"Ey Sa'd b. Muaz! Nadr'ın Rabbine yemin olsun ki Cennet (i umuyorum)!
Ben onun kokusunu Uhud'un yanında buluyorum. Sa'd:"Ey Allah'ın Rasulu!
Onun yaptığını anlatamıyorum" dedi. Enes derki: "Onu öldürülmüş
olarak bulduk. Ve cesedinde kimi (kılıç) darbelerinden, kimi (mızrak ile)
yaralamalar ve ok izinden seksen küsur yara bulundu. Müşrikler onun uzuvları
kesilmişti. Hiç kimse onu tanıyamadı. Ancak kız kardeşi onu parmak uçlarından
tanıdı. Enes der ki: Şu ayetin onun ve onun gibi şahısların hakkında nazil
olduğunu düşünüyoruz[1097]Öyle
adamlar vardır ki Allah'a verdikleri sözlerini yerine getirirler..." (Ahzab:
33/23)Bu Buhari'nin lafzıdır.Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"İnsanların en hayırlı yaşayanlardan biri, Allah yolunda atının
dizgininden tutup onun sırtında uçan, düşman sesi veya düşmana hücum feryadı
işittikçe o at üzerinde uçan, öldürmeyi ve ölümü ümid edilen yerlerinde arayan
adamdır. Yahut şu tepelerden bir tepenin üstünde veya şu vadilerden bir
vadinin içinde bir koyun sürücüğünün içinde bulunup namazını kılan, zekatını
veren ve eceli gelinceye kadar Rabbine ibadet eden, insanlara hayırdan başka
bir şey yapmayan kimsedir."Müslim daha önce (671 ile) geçmişti.
926- Ebu
Avane Sahih'inde rivayet etmiş. Lafzı şöyledir:"İnsanların üzerine öyle
bir zaman gelecek ki, onlardan/insanlardan en hayırlısı, Allah yolunda atının
dizgininden tutup, onun sırtında uçan, düşman sesini işittiğinde, atın
üzerinde doğrulup ölümü ümid edilen yer(ler)inde arayan adamdır[1098]Onun
bu baba delaleti/delal oluşu, "Öldürme veya ölmeye ümid edilen yerine
arayan..." sözüdür.Daha önce de Urnayr b. Hamam'ın hadisi geçmişti. Şöyle
demişti:"Şu hurmalarımı yiyinceye kadar hayatta kalsam/ yaşasam, gerçekten
bu uzun bir hayat olur. Yanındaki (tüm) hurmaları attı. Ve Öldürülünceye kadar
savaştı.[1099]
927- loniŞbi
Şeybe... Muaz b. Afra'dan. O:"Ey Allah'ın Rasulu! Allah kulunun yaptığı
hangi işine güler?" diye sordu. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Düşmana zırhsız elini daldıran kişinin yaptığına.[1100] Bunun
üzerine üstündeki zırhını çıkardı ve ölünceye kadar savaştı.Müellif der ki:
İbni Ebi Şeybe rivayetinde, İbni İshak'ın Siyerinde ve başka yerlerde bunu
yapan meşhur şahıs Muaz b. Afra'mn kardeşi Avf b. Afra'dır. Afra anneleridir.
Babaları Haris b. Rifaa en-Neccari'dir.
928- Taberani el-Kebir'de hasen bir isnad ile
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) o da Nebi'den (s.a.v.):"Üç kişi/sınıf vardır ki,
Allah onları sever, onlara güler ve onları müjdelemek ister. Bunlardan biri,
bir grup (düşman) belirdiğinde tek başına onunla savaşır. Ya öldürülür veya
Allah ona kafi gelir ve onu muzaffer kılar. Bunun üzerine Allah şöyle "Şu
kuluma bakın! Benim i^in canıyla nasıl sabrediyor. Bunlardan ikincisi: Güfiel
hanımı, yumuşak ve sıcak yatağı olan adamın/kişinin kıyam etmesidir. Allah
şöyle der:"Şehvetini terkedip beni zikrediyor. Halbuki istese uyur."
Üçüncüsü kafile ile birlikte seferde iken, kafile geceleyip uyurken, seherde;
darlıkta ve bollukta kıyam eden kişidir.[1101]
929- İbni
Mesud'dan (r.a.) Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Rabbimiz iki adama
şaşırdı/beğendi. Yorganını,eşiyle olan beraberliğini ve sevgisini bırakıp
namaza kalkan adam. Allah azze ve celle şöyle der:"Kuluma bakınız.
Yanımdakini arzulamak için yatağım, şehvetini, ehliyle olan beraberliğini ve
sevgisini bırakıp namaza kalktı. Diğeri de: Allah yolunda gaza edip arkadaşları
hezimete uğrayan kişidir. Hezimetteki sorumluluğunu ve (savaşa) dönmedeki
sevabını/Ie-hindekini de bilir. Buna rağmen döner ve kanı akıtılır. Bunun
üzerine Allahu Teala şöyle der:"Kuluma bakınız. Kanı akıtılıncaya kadar,
yanım-dakini elde etmek, rahmetimi ummak için (savaşmaya)
döndü.[1102]Bunu
Ahmed, İbni Ebi Şeybe, Ebu Ya'la, Taberani, îb-ni Hibban (Sahih'inde) Ebu
Davud, Hakim (özet şeklinde) rivayet etmiş. Ebu Davud, "Nefsini satan
adam" diye bap koymuş.Müelilf der ki: Bu bapta bu sahih hadisten başka bir
hadis olmasa daha düşmana saldırma/dalmanın faziletine delil olarak bize
yeterdi. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
930- Yezid b. ,Zebyan Ebu Zer'den merfu olarak
Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Üç kişi/sınıf vardır ki düşmanla karşılaşan
ve hezimete uğrayan seriyyedeki adam gibidir. Tek başına göğüs göğüse
öldürülünceye veya zafer kazanıncaya kadar savaşır.[1103]İbni
Ebi Şeybe ve Hakim ("isnadı sahihtir" der) rivayet etmişler.
931- İbni Mübarek de rivayet etmiş. Ancak o şöyle demiş:"Seriyye
ve bir grupta olan adamdır. Arkadaşları çekilir. O ise tek başına karşı koyar;
ya öldürülür veya galip gelir[1104]
932- Leys b.
Ebi Selim'den Bize şöyle ulaştı: "Adam bir grup veya seriyyede olur (onlar
da) düşman ile karşılaşırda arkadaşları hezimete uğrasa, o ise kanı akıtılıncaya
veya galip gelinceye kadar sabrederse, Allahu Teala meleklere şöyle
der:"Şu kuluma bakınız. Benim için canıyla nasıl sabretti İzzet ve
Celalime yemin olsun ki, ona konağında mutlaka cömert davranacağım/ona iyilik
edeceğim. Ona cennette konağı/yolculuğu yüz yıl olan bir yer verilir. Onun her
bir köşkünün dışı kırmızı altından, içi yeşil zümrütten, merdivenleri
incidendir. Her köşkte üç yüz oda var. Her odada hurilerden bir zevce var/'
Bunu Şifa'us-Sudur'da
zikretmiş.
933- Yahya b. Ebi Kesir'den Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:"Şehidlerin en efdali, saflara atılıp Öldürülünceye kadar
yüzlerini çevirmeyen kimselerdir. İşte bunlar cennette yüksek odalarda
yerleşirler. Rabbin onlara güler Rabbin bir kavme gülse onlara hesap olmaz.[1105]İbni
Mübarek Evzai'den o da ondan muaddel olarak rivayet etmiş. İnşaallah ilerde
gelecektir.
934-
Mesruk'tan Ömer'in (r.a.) yanında şöyle dedik: "Allah'ın kendisini
şehadetle rızıklandırdığı kişiye
mübarek olsun. Neyi
şehadet sayıyorsunuz?" dedi."Allah yolunda savaşmaktır" dedik.
O:"Muhakkak ki bu çokt(ol)ur. O zaman şehid kimdir?" O şöyle
dedi:"Nefsi/canı ile Allah'tan iyilik dileyen kimsedir.[1106]
İbni Mübarek Mücahid'ten -ki bunun sikahğında ihtilaf var- o da Şa'bi'den o da
ondan rivayet etmiş.
935- Hezan
b. Malik'ten Ka'b bana şöyle dedi:"Ey Hezzan b. Malik kıyamet günü Allah
indinde en ef-dal şehidi sana haber vereyim mi?"Evet" dedi. O
da:"Kendi canıyla (Allah'tan) iyilik isteyen kişidir" dedi.
Sonra:"Bundan sonra geleni de sana haber vereyim mi? Ey Hezzan b.
Malik" dedi."Evet" dedim. O:"Denizinde boğulandır."
Sonra dedi ki:"Cennet ehlinden ecri en düşük olanı sana haber vereyim
mi?" Yine:"Evet" deyince, O:"Ancak son rekata yeşiten
kişidir" dedi. Sonra şöyle dedi:"Vallahi insanlar kıyamet gününde
şehidlere ancak şöyle bakarlar. Sonra gözlerini semaya kaldırdı."[1107]
İbni Mübarek rivayet etmiş.
936- Ebu Ya'la ve Beyhaki Şuab'ta kendi
isnadlarıyla Enes'den (r.a.) rivayet etmişler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Size, en iyinin en iyisini/en cömerdin en cömerdini haber vereyim
mi? Allah en cömertlilerin en cömert-lisidir. Ben de Beni Adem'in en
cömerdiyim/iyisiyim. Benden sonra onların en iyisi/cömerdi ilim öğrenip bunu
yayan adamdır. Allah bunu tek bir ümmet olarak diriltir. Ve Allah için
ölünceye/öldürülünceye kadar canını ortaya koyan/süren adamdır.[1108]
937- İbni
Asakir kendi isnadıyla tahric etmiş. Vasile b. el-Aşka' rivayet ediyor: Halid
b. Velid Suffar'a geldiğinde, atıma binip Cabiyye kapısına gelinceye kadar
yürüdüm. Atımdan inip, onu da oturttum/veya ovdum sonrada üzerine eğerini
bağladım. Sonra mızrağıma dayandım. Cabiye kapısının açılış sesini duydum.
Birde ne göreyim, ben ihtiyaçları için çıkan insanlar arasndayım. Dedim ki, bu
hal üzere olan bir insana saldırırsam benden daha kabih biri olamaz. Çok
geçmeden çok sayıda süvariler çıktı. Benimle İbni Ebi Evka kilisesi arasına
gelinceye dek onlara mühlet verdim. O zaman arkalarından tekbir getirerek
saldırdım. Onlar şehirlerinin kuşatıldığını sandılar. Onların büyüğüne hamle
yaptım, onu mızrakla yaraladım ve düştü. İki elimle beygirine vurdum. Geminden
tutup, sonra da ona bindim. Bana bakıp yalnız olduğumu görünce, bana
yöneldiler. Baktım ki aralarında bir adam öne çıkıp vuruşmaya geldi. Dizgini
eğerin üstüne attım, sonra üzerine çullandım. Mızrakla onu yaraladım ve
öldürdüm. Sonra yine beygire geldim/döndüm. Beni takip eettiler. Baktım ki
onların arasında biri öne çıkmış cenk için yaklaşıyor. Yine eğerin üstüne
dizgini bıraktım. Onun üstüne çullanıp mızrağımla onu öldürdüm. Böylece üç
kişiyi öldürüp arkada bıraktım. Benim yaptığımı görünce gerisin geri
döndüler.Ben de dönüp Suffar'a gelinceye kadar yürüdüm. Evime gelip, beygiri
bağladım, eğerini de ondan indirdim. Sonrada Halid b. Velid'e gelip ona
yaptığımı anlattım. O zamanda Rum büyüğü/kralı onun yanında şehir halkı için
eman diliyordu. Halid ona şöyle dedi:"Allah'ın filanı -yani halefini-
öldürdüğünü biliyor muydun?" Rumca:"Metanus -yanı Allah
korusun-" dedi. Vasile beygiri getirdi. Rum büyüğü ona bakınca onu
tanıdı."Eyeri bana satar mısın?" dedi."Evet" deyince, O
da:"Sana on bin veriyorum" dedi. Halid b. Veli"Onu sat"
dedi. Vasile Halid'e: [1109]"Ey
emir onu sen sat" dedi. O da onu sattı. Der ki: "Onu, onu alana
teslim etti. Ancak o ondan bir şey almadı.
Suffar: Dimeşk'e (Şam)
yakın bir yerdir. İkisi arasında bir konaktan daha az bir mesafe var.
938- Yine
iyi bir sened ile Abdurrahman b. el-Esed b. Abdi Yeğus'tan tahric etmiş.
Kendileri Dimeşk'i muhasara ettiklerinde Esed Şenue'den bir adam tek başına
düşmanla savaşmak için hızla koştu. Müslümanlar onu bununla ayıpladılar. Bu
söz ta Amr b. As'a (r.a.) kadar gitti. O zaman da Amr komutandı. Amr ona
gönderdi, ancak o geri çevirdi. Bunun üzerine de Amr ona şu ayetleri
okudu:"Şüphesiz ki Allah kendi yolunda kenetlenmiş evler gibi saf saf
bağlayarak savaşanları sever."
(Saff: 34/4) "Kendi elinizle kendinizi tehlikeye
atmayınız..(Bakara: 2/195)
Adam-ona şöyle
dedi:"Ey Amr seni küfrün başındayken İslam'ın başına getiren -Allah'ı
hatırlatıyorum ki içimde geçirdiğim/azmettiğim bir şeyden beni geri
çevirmeyesin. Şu gidinceye kadar/eriyinceye kadar yürümek istiyorum ve karlı
dağa işaret etti. Amr onu serbest bırakıncaya kadar ona ısrar etti. Gece
oluncaya kadar yürüdü. Ancak düşmana doğru gittiğinde gece karardı ve geri
döndü. Müslümanlar ona şöyle dedi:"Seni dönderen ve sahip olduğun
düşünceden başkasını sana gösteren Allah'a hamd olsun." Dedi
ki:"Allah'a yemin olsun ki içimdekinden vazgeçtiğimden dolayı değildir.
Ancak geceyi gördüm ve kaybolarak helak olmaktan korktum/çekindim. Sabah
olduğunda erkenden tek başına düşmana saldırdı ve Öldürüldü. Allah ona rahmet
etsin."Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Amr b. As'ın bu şahısla olan
kıssası, Seleme b. el-Evka'nın Ahram el-Esidi ile (r.a.) olan kıssasına
benzemektedir: Kıssa şöyledir:
939- Ahmed,
Müslim ve başkaları Seleme b. Ekva'dan rivayet etmişler. Der ki: Hudeybiye
zamanında Medine'ye döndük. Ben ve Rabah -Nebi'nin (sıa.v.) hizmetçisi-
Rasu-lullah'ın (s.a.v.) yük develeri ile çıktık. Ben de Talha b. Ubeydullah'ın
atiyle çıktım. At develerle birlikte meraya ge-tirip-götürüyorum. Sabah
karanlığında Abdurrahman b. Uyeyne Rasulullah'ın (s.a.v.) develerine
saldırdı/yağma etti. Onun çobanını öldürdü. O ve onunla beraber olanlar at-,
lar üzerinde onları sürüyorlardı. Dedim ki:"Ey Rabah! Şu ata bin ve
Talha'ya ulaştır ve Nebi'ye (s.a.v.):"Sürüsünün yağmalandığını/saldırıya
uğradığını söyle" Der ki bende tepenin üstüne çıkıp Medine'ye döndüm. Üç
defa:"Ya Sabahahu!" diye haykırdım.[1110]
Sonra yanımda kılıcım ve oklarımla onları izlemeye başladım. Onlara ok atıyorum
ve atlarını boğazlıyorum. Ağaçların bol olduğu yerde yapıyordum. Bana (doğru)
bir süvari döndüğünde bir ağacın dibinde oturur ona ok atardım. Bana bir atlı
döndü mü mutlaka hayvanım vururdum. Onlara hem atıyor hem de şöyle
diyordum:"Ben İbn'il-Ekva"yım. Bu gün alçakların (helak)
günüdür!" Der ki: "Ben onlardan birine yetişir ona -bineği
üzerindeyken- atar okumu da adama isabet eder. Öyleki omuzunu felç ederd',
"Al bunu! Ben İbn'il-Ekva'yım!"Bugün alçakların (helak günüdür!"
derdim. Ağaç (in dibinde) olduğumda onları oklarla yakardım, dağ daraldığında,
dağın üstüne çıkıp üzerlerine taş yuvarlatıyordum. Böylece benimle onların
durumu devam etti: onları kovalıyorum ve recaz söylüyorum. Hatta Rasulullah'ın
(s.a.v.) hayvanlarından Allah'ın yarattığı hiçbir deve yoktur ki onu arkama
almış olmayayım (onların elinden kurtarmayayım). Sonra onlara ok atarak onları
takip ettim. Nihayet otuzdan fazla elbise, otuzdan fazla mızrak bıraktılar.
Hafiflemek istiyorlardı. Bir şey attılar mı üzerine taşlardan nişanlar
koyuyordum. Onları Rasulullah'ın (s.a.v.) yolu üzerine toplardım. Kuşluk vakti
güneşi kızıştığında, onlar dar bir dağ yolunda iken imdatlarına Uyeyne b. Bedr
el-Fezari geldi. Dağa çıktım ve onların üstündeydim. Uyeyne: "Bu ne? Şu
gördüğüm nedir?" dedi. (Müşrikler): "Bu adamla bela çattık! Vallahi,
alaca karanlığından şimdiye dek peşimizden ayrılmadı. Elimizde ne varsa alıp,
arkasına aldı." dediler. Uyeyne:"Şu adam arkasında bazılarının (ona
yetişecek kimselerinin olduğunu) görmeseydi mutlaka sizi bırakırdı (veya onun
arkasında onu takip eden olduğunu bilse sizi terkedip gider/O halde sizden dört
kişi ona gitsin" dedi. Onlardan dört kşi derhal dağa yanıma çıktı. Onlara
sesim yetiştiğinde: "Beni tanıyor musunuz?" diye sordum. Onlar:
"Sen kimsin?" dediler. Dedim ki:"Ben Allah'a yemin olsun ki,
sizden bir adamı yakalamak istemeyeyim; yoksa ona yetişirim. Ama sizden biri
beni yakalamak isterse bana yetişemez" dedim. Onlardan biri: "Ben
biliyorum." dedi.Ben yerimden ayrılmadım. Vaki Rasulullah'ın (s.a.v.) süvarilerini
ağaçların arkasına girerken gördüm. Bir de baktım başlarında Ahram el-Esedi,
onun peşinde Ebu Katade vardı. Dağdan inip Ahram'a dönüp atının gemini tuttum.
Dedim ki:"Ey Ahram onlardan sakın ki Rasulullah (s.a.v.) ile ashabı
yetişinceye kadar yolunu kesmesinler" Ahram:"Ey Seleme! Eğer Allah'ı,
ahiret gününü ve cennetin hak, cehennemin hak olduğunu biliyorsan benimle
şehidliğin arasına girme!"
Bunun üzerine atının
gemini bıraktım. O da Abdurrahman b. Uyeyne ile karşılaştı. Abdurrahman ona
saldırdı. O da Ab-durahman'm atını öldürdü. Abdurrahman da onu yaralayıp
öldürdü ve atına bindi. Ebu Katade Abdurrahman ile karşılaştı. Karşılıklı
yaralandılar. Ebu Katade onu yaralayıp Öldürdü ve Ahram'ın atma geçti.
Sonra çıkıp onların
izini takip ettim. Hatta arkamdaki (Muhammed'in (s.a.v.) ashabından ve onların
tozundan bir şey görmüyordum. Nihayet güneş batmazsa önce, içinde Zü Kared
denilen su bulunan bir dağ yoluna saptılar. Susuz olduklarından ondan su içmek
istiyorlardı. Bana baktılar, arkalarında koşuyordum. Ondan vaz geçtiler ve çıkarak
sarp bir yola çattılar. Güneş te batıyordu. Ben de koştum ve onlardan bir adama
yetişerek bir ok attım ve:
"Al bunu Ben İbni
Ekva'ım! Bu gün alçakların (helak) günüdür!" Derki:"Ey anası
ağalayasıca! sabahki Ekva'mı?" dedi. Ben de: "Evet, ey kendi (nefsin)nin
düşmanı." Sabah kendisine attığım (kişilerden) idi." Ona bir ok daha
attım. Ben bunları sürerek Rasulullah'a (s.a.v.) getirdim. Onlar Zu Karde
bıraktığım su üzerindeydiler. Birde ne göreyim Allah'ın nebisi beşyüz kişi
iledir. Bilal de bir deve boğazlamış, Rasulullah'a (s.a.v.) ciğerinden ve
hörgücünden kızartma yapıyordu. Ben:"Ey Allah'ın Rasulu! Bana müsaade
buyur da şu cemaatten yüz adam seçeyim geceleyin kafirlere baskın edip
onlardan muhbir olarak tek bir kişiyi bırakmayayım. Rasulullah (s.a.v.):
"Ey Seleme! Sen
bunu yapacağını sanıyor muydun?"buyurdu. Ben de:"Evet! Sana ikram
buyuran (Allah aşkına)a!" cevabını yerdim. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.) güldü hatta gündüzün ayrınlığında yan dişleri
göründü."Sabahladığımızda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Bugün en
iyi/hayırlı atlımız Ebu Katade, piyadelerimizin en hayırlısı Seleme idi."
buyurdu.Sonra Rasulullah (s.a.v.) bana iki hisse verdi. Biri süvari hissesi,
biri de piyade hissesi idi[1111]Bu
lafız imam Ahmed'indir. İsnadı Sahihayn'in şartlarına göredir. Müslim'in lafzı
inşaallah Meğazi (bölümün)de gelecektir.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Bu
sabit ve sahih hadiste, çok düşmana tek basma -öldürüleceği büyük olasılık olsa
da- şehadeti taleb etmede ihlaslı olmak şartıyla saldırmasına en güzel delil
vardır. Nitekim bunu Ahram el-Ese-di yapmış, bundan ötürü Nebi (s.a.v.) onu
ayıplamamış sa-• habe de benzer fiillerden nehyetmemişlerdir. Hatta bu hadis bu
fiilin müstehap olduğuna ve faziletli olduğuna delildir. Az önce geçtiği Nebi
(s.a.v.) Ebu Katade ve Seleme'nin yaptıklarını medhetmiştir. Halbuki her biri
müslümanların onlara iltibak etmelerini beklemeden tek başına düşmana
saldırmıştı. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Yine hadisten şu çıkarılabilir:
İmam veya saldıracak kişiyi aşırı derecede sevgisi olan, ona şefkatinden dolayı
onu menedebileceği gibi, şehadetteki samimi niyeti ve azimini gördükten sonra
da onu bırakabilir. Nitekim Seleme b. Ek-va'nın, Ahram el-Esediye karşı tutumu
böyle olmuş. Nebi (s.a.v.) onun ne menini nede serbest bırakmasını
ayıpla-mamamıştır. Nitekim aynısı -geçen hadiste (938 no ile geçti) geçtiği
gibi- Amr b. As ta yapmıştır.Seleme'nin müşriklere saldırmak için sahabeden yüz
kişi seçmesini istemesi kafirlerin büyük bir topluluk olduklarını gösteren
apaçık bir delil var. Yoksa sahabeden seçkin yüz kişinin oraya yönelmesini
gerektirecek bir durum olmamalıdır. Bu delilin bu bapta zikredildiğini
görmedim. Halbuki bu, tüm açık delilerden daha açıktır. Yine de en iyi bilen
Allah'tır. Garip lafızların şerhi gazalar bölümünde inşaallah gelecektir.
940- İbni Asakir kendi isnadiyla tahric etmiş. Yermuk günü
bir adam Ubeyde b. Cerrah'a şöyle dedi:"Muhakkak ki ben onlara (düşmana)
saldırmaya azmettim/niyet ettim. Nebinize (s.a.v.) bi şey söylemem hususunda
bana bir vasiyetiniz var mı? Şöyle dedi:"Ona selam söyle. Bizlerin
Rabbimizin bize vaadettiği-ni hak (olarak) bulduğumuzu, ona haber ver."
941- Yine kendi isnadıyla, Muhammed b. îshak b.
Se-man'dan tahric etmiş. O da bazı şeyhlerinden Dımeşk'in muhasarasında şu
hadisi zikretmiş."Müslümanlardan biri tek başına Humusa yakın ve Mashal
Manastırı'nm yanına kadar geldi. Suya varıp atını içirdi. Humus'tan yaklaşık
otuz kişi geldi. Bunun tek başına olduğunu görünce ona doğru yöneldiler. Atını
orada bırakıp kendisi suyu geçerek onlara saldırdı. Onların ilk atlısını,
ikincisini ve üçüncüsünü öldürdü. Sonra onları takip ederek tek tek onlardan
öldürüyordu. Mishal[1112]
Manastırına gelinceye kadar takibini sürdürdü. Onlardan onbir ölü geride
bırakmıştı. Onlar Manastırına girdiler, o da girdi. Manastır ehli onu
öldürünceye kadar taşladılar. Allah ona rahmet etsin.Buna yakın bir kıssa da
şudur:
942- Hafız
Ebu'l-Haccac el-Mezzi ve daha bir çokları İsmail b. Ayyaş'tan, Ebubekir b. Ebi
Meryem'den Ala b. Sü-fyan el-Hadrami'den rivayet etmişler. Der ki:"Busr b.
Artaa Rumlara gaza ediyordu. Artçıları sürekli saldırıya uğruyor, onlara
pusular kuruluyor, kendileri de buralarda saldırıya maruz kalıyorlardı. Bunu
böyle görünce, ordusundan yüz kişi ile geride kaldı. Bir gün Rum vadilerinden
birinde tek başına kalmıştı. Birde ne görsün otuz kadar beygir bağlanmış
duruyorlar. Onların yanında da bir kilise var. Kilisede bunların sahipleri ve
onları takip edip pusu kuranlar duruyordu/kalıyordu. Atından inip bnu bağladı.
Sonra kiliseye girip hem kendi üstüne hemde onların üstüne kapıları kapattı.
Rumlara kapının kapanması çok tuhaf geldi. Onlar mızraklarına ulaşmadan
onlardan üç kişi öldürüldü. Busr'm arkadaşları onu kaybedince onu aramaya
koyuldular. Onun atını tanıdılar. Kiliseden de (büyük bir) gürültü işitince,
kiliseye geldiler. Ancak kapılar kapalıydı. Bunun üzerine tavandan delip aşağı
indiler. Bir de ne görsünler! Busr sol eliyle bir kısım bağırsaklarını sağ
eliyle de kılcını tutmuş (savaşıyor)du. Arkadaşları kiliseye hakim olunca, Busr
bayılarak yere yıkıldı. Müslümanlar, bunlara yönelerek kimilerini öldürdü
kimilerini de esir aldılar. Esirler onlara dönerek:"Allah aşkına kim
bu?" diye sordular. Onlar:
"Busr b.
Artaa" deyince"Allah'a yemin olsun ki kadınlar onun benzerini doğur
mamıştır" dediler. Onun bağırsaklarını içine yerleştirdiler. Ondan bir şey
delinmemişti. Sonra sarıklarıyla bağlayıp taşıdılar. Sonra da diktiler.
Bilahare (Allah'tan) şifa ve afiyet buldu/iyileşti.Müellif der ki: Busr, sahabe
oluşu hakkında ihtilaf var. Onun tercemesi yeteri kadar "Tarih'u
Dimeşk'te1146 mevcuttur. Busr bu ümmetin yiğitlerinden ve kahramanların-dandı.
943- Yezid b. Ebi Habib şöyle der: Busr kılıç
sahibi (erbabı) idi. Nice fetihler vardır ki Allah onun eliyle fe-thetmiştir.
944- Ömer'in (r.a.) Amr b. As'a şöyle yazdığı
rivayet edilir: Hudeybiye'ye katılana ikiyüz dinar ver. Kendin için de (o
kadarını) tamamla. Harice b. Huzafe'ye misafirperverliği için Busr b. Artaa
içinde cesareti/yiğitliği için ver/tamamla.
945- Busr'un
yaptığından daha büyüğünü Yemame günü Bera b. Malik (r.a.) yapmıştı. Zırhı
içinde, mırakların ucunda düşmanın içine atıldı. Tek başına savaştı/çarpıştı.
Onlardan on kişiyi öldürdü ve kapıyı açtı, O gün seksen küsur yara almıştı.
Sahabeden hiçbiri bununla onu kınamadı.[1113]
Bunu Beyhaki (Sunen'de)
İbni Esir ve başkaları rivayet etmiş.
946- Yine İbni Asakir kendi isnadıyla Muhammed b.
Ayiz'den tahric etmiş. Der ki: Velid, bana Hums şeyhleri haber verdi. Kendisi
Humus'ta, daha önce rumların süvarilerinden olan kör ve yaşlı bir adam gördü.
Devamla, ona şöyle söylendi "ona kör olma sebebini sor" O da şöyle [1114]vap
verdi:"Müslümanlar Humus'a yürüdüklerinde Ürdün nehri üzerindeki Kudüs
gölüne konakladılar. Humus patriği beni otuz kadar süvariyle gönderdi. Bize
Ürdün nehrine kadar gidip müslümanlarm ordusunun durumunu gözetlememizi, ondan
haber veya esir getirmemizi emretti. Devamla:"Bunun üzerine çıktık.
Vadinin içine/ortasına kadar yürüdük. Müslümanlarm ordusuna/kışlasına
yaklaştığımızda, nehrin öbür tarafında bir adamı tek başına mızrağı yanında
atına su içirdiğini gördük. Bizi gördüğünde semerini atının üstüne bıraktı.
Atına bindi ve mızrağını aldı. Onun bizden korktuğunu ve orduya bizi haber
vermeye gittiğini zannettik.Devamla der ki: Atı koşturarak nehre daldı. Nehre
ve bize karşı bu cüretine şaşırdılar. Atı onu nehirden çıkardı ve onunla
silkelendi. (Nehir suyunun oluşturduğu) uçuruma geldiğinde, onu geçmek istedi
ancak bunu yapamadı. Eğerin üstüne kalkıp mızrağına dayanarak sıçradı. Birde
baktık ki uçurumun üstündedir. Atına seslendi o da yanına geldi. Onun üstüne
sıçradı ve bize doğru geldi. Bizler (şaşkınlık içinde) birbirimize bakıyorduk.
Bize saldırıp bizleri ayırdı. Bir adamı yalnız yakalayıp sırtından vurdu. Yİne
bizler birbirimize baktık, yine bize saldırdı ve bizi ayırdı. Yine bir adamı yakalayıp
öldürdü. Bunu defalarca tekrarladı.Bizler bunu görünce mağlub ve hazimete
uğramış halde şehre geldik. O yine bizi takip etti. Yakaladığı her bir kişiyi
öldürüyordu. Öyleki benden başka kimseyi bırakmadı. Humus kapısına da
(oldukça) yaklaşmıştı. Kapının kulesinde bulunan insanlar onun yaptığını
gördüler. Bize doğru süvariler çıkardılar. Atlıları görünce onun onlardan
korkup kaçtığını sandım. Onun ne yapacağını görmek için geri baktım ki bakmamla
beraber mazrağımın ucunu gözümde gördüm. Atlılar ona saldırıp onu öldürdüler.
Müslümanlardan bir grup onu aramaya koyuldu. Onu öldürülmüş olarak buldular.
Bizde şehre girdik. Onların şöyle dediklerini işitiyordum:"Yiğit (Mishaı)
Yiğit! Manastırın bir yerinde defnettiler. Onun için orası Mishal manastın
denildi.
947- Bera b.
Azib'den (r.a.) rivayet edilmiş. Der ki: Yahudi Ebu Rafia Abdullah b. Atik,
Abdullah b. Atebe'yi beraberinde bir grup insanla gönderdi. Kaleye yaklaşmcaya
kadar gittiler. Abdullah b. Atik onlara şöyle dedi:
"Siz burada
durun, ben gidip bakayım." Der ki:"Nezaketle (centilmence) içeri
girdim. Bir merkeplerini kaybetmiş ellerinde bir kor ateş/ meşale ile onu
arıyorlardı. Tanınmaktan korktum ve ihtiyaç gideriyormuş gibi başımı örterek
oturdum. Sonra kapıcı seslendi. Girmek U:eyeri kapıyı kapatmadan önce girsin.
Ben de içeri girdim ve merkebin bağlandığı yerde kapıya yakın bir yerde
gizlendim. Ebu Rafi'in yanında akşam yemeklerini yediler. Gece geç saate kadar
sohbet ettiler sonra da evlerine döndüler. Sesler kesilince ve gürültü
duymayınca çıktım.Der ki: Kapıcının anahtarı nasıl baca deliğine koyduğunu
gördüm. Onu alıp kale kapısını açtım. Der ki: "Şöyle dedim:"Eğer
onlar beni öğrenseler/farketseler yavaş yavaş/giderim." Sonra evlerinin
kapılarına dönüp dışardan kapılarını üzerlerine kapattım. Sonra merdivenden
Ebu Rafia çıktım. Evin karanlık lambasının söndürüldüğünü gördüm. Adamın
nerede olduğunu bilmiyordum? Ey Ebu Rafi!" dedim."Kim o?" diye
sordu. Der ki:"Ben sese doğru gidip vurmak istedim. Bağırdı. Bağırınca
fayda etmedi." Der ki:"Sonra tekrar gelip yardıma gelmiş gibi yaptım.
Ve:"Ey Ebu Rafi' sana ne oluyor?" dedim. Sesimide değiştirmiştim.
Seni şaşırtmıyor mu? Anana yazıklar olsun! Adamm biri içeri girip kılıçla
vurmak istedi. Yine onu kasdetip tekrar vurmak istedim. Yine ona bir şey
yapmadı. Bunun üzerine bağırdı ve aileside uyandı. Sonra (yine çıkıp) sesimi
değiştererek yardıma gelen biri şeklinde tekrar geldim. Baktım ki sırt üstü
yatmış/uzanmış. Kılıcı sırtına bırakıp kemiklerin sesini işitinceye kadar
kılcıma yüklendim. Sonra şaşkın(lık içinde) çıktım. Merdivene gelip inmek
istedim. Ancak düştüm ve ayağım yerinden çıktı. Onu bağlayıp arkadaşlarımın
yanına topallayarak geldim. Onlara:"Gidin ve Rasulullah'a (s.a.v.) müjde
verin. Ben ölünün ilan haberini duymadan ayrılmayacağım" dedim. Sabaha
doğru (Bir kişinin öldüğünü haber veren) haberci/naiyenin sesi:"Ebu Rafi
öl(dürül)dü" diye yükseldi. Bende ayağa kalkıp hiçbir elem ve acı çekmeden
yürüdüm. Arkadaşlarıma (onları) Nebi'ye (s.a.v.) varmadan yetiştim ve müjdeyi
kendim verdim.[1115]
948- Başka
bir rivayette ise Nebi'ye (s.a.v.) gelip, ona olayı anlattım.
Bana:"Ayağını uzat" dedi. Ben de ayağımı uzattım. Ayağıma elini
sürdü. Bunun üzerine sanki hiç şikayet etmemiş gibi iyileşti.[1116]Buhari
rivayet etmiş. Hadiste kendisini tehlikeye atma vardır. Delil olarak bu (bile)
yeterdir.
949- Yine
bunun gibi Ebu Hadrad el-Esîemi[1117] ve
iki arkadaşı büyük bir orduya beraberlerinde dördüncü bir şahıs olmadan
saldırmış ve Allah müşriklere karşı onlara yardım etmişti. Büyük bir ganimet
elde etmişlerdi. Seriyyeİer bölümünde inşaallah -bunun ayrıntılı şekli-
gelecektir.[1118]
Eski tarihte (de) Talut ve arkadaşları üçyüz on üç kişi ile Calut ve
beraberindeki doksan veya üç yüz bin Ama-likahlardan oluşan bir orduya
saldırmışlardı. Kıssalarının özeti müfessirlerin açıkladıkları gibi
şöyledir:Beni İsrail'den bir topluluk Musa'nın vefatından sonra cihadı terkedip
ondan yüz çevirdiler. Bunun üzerine Calut'un kavminden olan Amelikalar onlara
galip geldiler. Ame-likalılar Mısır ile Filistin arasında iskan ediyorlardı. Erkeklerini
öldürüp kadın ve çocuklarını esir aldılar. Ülkelerinin çoğunu istila ettiler.
Vehb der ki:"Allah onlardan cihadı düşürmüş, onlarla savaşanlarla
savaşmamayı emretmişti. Onlar kırk yıl savaşmaksızın beklediler. Taki
krallarının/hükümdarlarının çocuklarından dörtyüz kırk kişi esir edildi. Bunun
üzerine Rasullerinden kendisiyle cihad etmek için bir emir/hükümdar tayin etmelerini
istediler. Allah onlara Talut'u gönderdi. Çıkmaya niyetlendiklerinde şöyle
dedi:"Her gördüğümün çıkmasına ihtiyacım yoktur. Evine başlayıp
bitiremeyen, bir kadınla evlenip onunla beraber olmayan, borçlu veya borcu
olan, yaşlı ve hasta olan çıkmasın. Onun şartlarına göre onunla ancak seksen
bin kişi (kimilerine göre doksan veya yüzbin) çikabildi. Talut
Beyt'il-Makdis'ten askerleriyle çıktı. Yolculukları şiddetli sıcaklığa denk
gelmişti. Ona su azlığından şikayet ettiler. Ve susuzluktan korktular. Onlara
şöyle dedi:"Şüphesiz ki Allah sizi bin nehir (suyunu içmek) ile imtihan
edecektir. Kim ondan içerse o benden değildir.(Bakara: 2/249)Bu nehrin Ürdün
ile Filistin arasında olduğunu söyleyenler olduğu gibi, bunun bizzat Filistin
nehri olduğunu söyleyenler de vardır.Muhakkikler şöyle demişler:"İmtihan
yönü şudur: Talut'un cihada niyeti olan ile olmayanı bilmesi içindir. Suyu
terketmekle itaati ortaya çıkan bunun dışında da itaat edeceğini öğrenmiş, suda
şehveti gelip gelenin de bunun dışında isyan etmesi kaçınılmaz olduğunu
anladı.Allahu Teala:"Az bir kısmı hariç hepsi ondan içti." (Bakara:
2/250)Sahih görüşe göre onlar üç yüz on üç kişiydi. Nehri geçip Calut ve
askerlerini görünce:"Bugün calut ve askerlerine gücümüz yetmes
dediler."(Bakara: 2/250)Nehri geçenler hakkında ihtilaf var. Kimisi nehri
bir münafık geçmedi derken, bazıları da bunların nehri geçtiklerini daha sonra
müminlerini bıraktıklarını söylerler. Bir başkası da, nehri dört bin kişi
geçti. Calut ve askerlerini görünce onlardan üçbin altı yüz seksen küsur kişi
döndü. Üç yüz on üç kişi sebat etti. Onlar içerisinde Davud'da (a.s.) vardı.
Bjunlar şöyle dedi:".Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle çok
topluluklara galip gelmişti} (Bakara: 2/250)Sonra üçyüz on üç kişi Calut'a
yöneldiler. Calut Amalı-ka'lıların komutanı ve kralı idi. Bunlar doksan bin,
veya üçyüz bin idi. Hepsi de silahlı idi.Zemahşeri der ki: Calut'un kafası
üzer' ıdeki tohgası üçyüz ntıl idi.[1119]Allahu
Teala:"Calut ve askerleriyle karşılaşınca "Rabbimiz biz sabır ver,
ayaklarımızı sabit kıl ve kafirlere karşı bize yardım et"
dediler."
(Bakara: 2/251)"Allah'ın izniyle onları hezimete
uğrattılar..."(Bakara: 2/251)Kadısıyye günü ki Irak'ta büyük bir savaş
günüdür. Müslümanlar yedi binden daha fazla idiler. Başlarında da komutan
olarak Sa'd b. Ebi Vakkas'dı. Müşrikler ise kirk-bin, kimilerine göre de altmış
bin idi. Beraberlerinde yetmiş fil vardı. Komutanları ise Rüstem idi.[1120]Medaini1[1121]
der ki: On beşinci yılın Şevval ayının sonunda savaştılar. Savaş üç gün sürdü.
Rustem öldürüldü ve hezimete uğradılar.artuşi Sirac'ul-Müluk'te ve başkaları
zikretmiş: Amr b. Ma'di Kerib Kadısiyye günü nehre inip arkadaşlarına şöyle
dedi:"Köprüden geçiyorum. Eğer devenin kesilmesi (süresi) kadar hızlans al
ar/acele etseniz beni elimde kılıcımla onlar-1 la yüz yüze savaştığımı, onların
beni sardığını ve benim de onlar arasında ayakta olduğunu bulursunuz . Yok eğer
savaşlar (gevşek davranır) s anız, beni aralarında Ölmüş olarak bulursunuz.
Bunu demekle dalıp düşmana saldırdı. Birbirimize Ey Zübeyr oğulları neden
arkadaşınızı terkediyor sunuz? Allah'a yemin olsun ki sağ olarak onu
bulacağınızı da görmüyorum/sanmıyorum. Onlarda hamle yapıp yanına vardılar.
Atın düş(ürül)müş o da bir acemin atının iki ayağından tutmuş, onun gitmesini engelliyor, süvari de
durmadan onu vuruyor. Onu sardığımızda adam atından inip atını terket-ti. Amr
ona binip,"Ben Ebu Sevr'im. Vallahi az kala beni kaybediyordunuz.""Onlar
atın nerede?" diye sorunca,"Atına ok atıldı. O da (ön ayaklarını
havaya kaldırarak) coştu ve beni düşürdü." dedi.Harra günü Abdullah b.
Hanzala'ya[1122] insanlar toplanıp ölüm
üstüne biat ettiler. Şiddetli bir savaş oldu. (Kendileri çok iyi savaştı). Bir
mevlasına: Sırtımı/arkamı koru taki öğle namazını eda edeyim. Mevlası
ona:"Hiç kimse kalmadı neye kıyam ediyorsun?" deyince -ki sancağı
dikili etrafında da sadece beş kişi kalmıştı- o şöyle dedi:"Yazıklar olsun!
Biz sadece ölmek için çıktık. Der ki: Şehir ehli ürküp kocan deve kuşları
gibi, Şam ehli de Yezid'in[1123]
ordusudur. Onlar için öldürülüyorlar. İnsanlar hezimete uğrayınca zırhını
üstünden atıp öldürülünceye kadar zırhsız bir şekilde savaştı.
Cüveyriyye.b. Esma der
ki: İnsanlar hezimete uğradı. Abdullah b.'Hanzala bazı oğullarına dayanmış
biraz kestiriyordu/Oğlu onu ayındırdı. Olup biteni görünce büyük oğlunu
gönderdi. Öldürülünceye kadar savaştı. Onun sekiz oğlu vardı. Onları teker
teker sonuncusuna kadar gönderdi. Sonra kılıcının kınını kırıp öldürülünceye
kadar savaştı.Bunu Hafız Zehebi Tarih'ul-îslam'da zikretmiş.[1124]Tartuşi
Sirac'ul-Müluk'te, Kurtabi de tarihinde zikretmiş: Tarık[1125]
Endülüse bin yediyüz kişi ile girdi. Tezfir Lezrik'in vekiliydi.[1126]
Onlarla üçgün savaştı. Sonra Lezrik'a yazarak, "Bize bir millet geldi.
Bunlar yeryüzünden mi yoksa gökten midirler? bilemiyorum. Onlarla savaştık
ancak onlara gücümüz yetmiyor, kendin bize yetiş" dedi.Lezrik ona doksan
bin süvari ile geldi. Onlarla üçgün savaştılar. Bela müslümanlara çok zarar
geldi/onları zorladı. Bunun üzerine Tarık onlara şöyle dedi:"Kılıçtan
başka seçeneğiniz yoktur. Sizler onların ülkesinin ortasındayken ve etrafınızda
da deniz sizi sarmış iken nereye gideceksiniz. Ben bir şey yapacağım; ya zafer
ya ölüm! O (yapacağm şey) nedir? diye sordular. O şöyle dedi:"Onların
tağutunu hedef alacağım. Hamle yaptığımda sizde bütün olarak benimle beraber
hamle yapın. Onlar da onun dediğini yaptılar. Lezrik ve onunla birlikte çok
sayıda arkadaşı öldürüldü. Allah onları hezimete uğrattı. Müslümanlar üçgün
onları takip ederek hızlı bir şekilde onları öldürüyorlardı/onları kılıçtan
geçiriyorlardı. Müslümanlardan az sayıda kişi öldürüldü. Tarık, Lezrik'in
kelesini[1127]Afrika'da olan efendisi
Musa b. Nusayr'a[1128]gönderdi.
Daha sonra Tarık Tulayle'ye, Velid'in mevlasi Muğis er-Ru-mi de1161 Kurtuba'ya
gittiler ve oraları fethettiler. Sayılamayacak kadar, zahire ve mal buldular.
Bunun içinde Süleyman'ın (a.s.) sofrası da vardı. Üzerindeki cevherden dolayı
iki yüz bin dinar olarak fiyat biçildi/kıymeti takdir edildi.Alp Arslan'da
Tarık'ın yaptığını yapmış. Kıssası Tartuşi Kurtubi ve başkaları tarafından
şöyle anlatılır;Rum kralı Kostantiniyye'de gönüllüler hariç altıyüz bin kişi
ile çıktı. Onları göz göremiyordu. Sayılamıyorlardı. Peşpeşe bölükler ve
izdihamli bir orduydu. Yüksek/yayılmış dağlar gibi birbirinin ardından gelen
bolü ttölük askerdi. Kaleleri fethetmek için öyle atlar, alet ve edevat hazırlamışlardı
ki onları vasfetmekten kişi aciz kalır. Dünya paylaştılar. Her yüz bin kişiye
bir bölge verdiler. Acem ve Irak'ı bir krala, Mudar ve Rabia bölgelerini
birine, Mısır ve Mağribi birine, Hicaz ve Yemen'i birine, Hindistan ve Çin'i
birine Rumları da bir krala verdiler. İslam beldesi çalkalandı, korkulan şiddetlendi,
telaşları arttı. Kimisi de önlerinden kaçarak ülkeleri onlara bıraktılar.O gün
Acem ve Irak sultanı olan Alp Arslan et-Turki, ülkesinin görüş erbabını
toplayıp onlara şöyle dedi:"Müslümanların başına geleni biliyorsunuz.
Görüşünüz nedir?" Onlar:"Görüşümüz senin görüşüne tabidir. Bu
sayıdaki toplu luğa da karşı konulamaz" dediler. O:"Kaçış nereye?
Ölümden başka (bir alternatif) kalmadı, o zaman şerefli bir şekilde ölmeniz
daha iyidir" dedi. Onlar:"Kendine bunu uygun görüyorsan canlarımız
sana feda olsun" dediler. Onlarla karşılaşmaya azmettiler. Şöyle dedi:"Onları
ülkemizin girişinde karşılayalım. Seçkin, izzetli ve yiğit yirmi bin kişi ile
çıktı. Bir merhale gidip askerini gözden geçirdiğinde onları on beş bin olarak
buldu, beş bini geri dönmüştü. İkinci bir merhale daha gittiklerinde yine
askerini gözden geçirdi, onları on iki bin olarak buldu.Sabahleyin onlarla
yüzyüze gelince, akılları dehşete düşürecek, akılları hayrete düşürecek bir
durumu gördü. Onlara karşı müslümanlar, siyah öküzdeki beyaz br nokta
mesabesindeydiler. (Alp) şöyle dedi:"Zevalden sonra onlarla savaşmaya
niyet ettim. "Niçin" diye sorduklarında, Çünkü bu saatte yeryüzünde
olan hiçbir minber yok ki bize zafer ile/yardım ile dua etmiş olmasın"
dedi. O gün Cuma günüydü. Onlar da:"O zaman (bildiğini) yap" dediler.
Güneş zeval edince (semanın ortasından batıya kayınca -ki bu öğle vaktinin
başlangıcıdır-) namaz kıldı. Sonra şöyle dedi:"Herkes arkadaşıyla
vedalaşsın ve vasiyyet etsin. Onlar da denileni yaptılar. Ben (önce) hamle
etmeye azimliyim. Benimle hamle yapınız. Yaptığımı siz de yapınız.Müşrikler
yirmi saf oldu. Her saf iki tarafını göremiyordu. Sonra şöyle
dedi:"Bismillahi ve ala bereket'illahi (Allah'ın adıyla ve O'nun bereketi
üzerine) Benimle hamle yapın. Ben yap-mayıncaya kadar sizlerden biri bir ok
atmasın, kılıç vurmasın ve mızrak
kullanmasın. O hamle yaptı. Onunla beraber askeri de onunla beraber (tek) bir
hamle yaptılar. Müşriklerin saflarını tektek yardılar. Onların önünde bir şey
durmuyordu. Kralın çadırına gelinceye kadar vardılar. Orada durup onu
kuşattılar. O birilerinin ona ulaşabileceğini sanmıyordu. Yakalanıncaya kadar
farketmedi bile. Etrafındakileri öldürüp birisinin kafasını kestiler. Bunu bir
mızrağın ucunda kaldırıp kral öldürüldü diye bağırdılar. Hezimete uğramış
olarak geriye kaçtılar. Hiçbir şeye iltifat etmiyorlardı. Günlerce onlarda
kılıç hükmetti. Onlardan kurtulan olmadı. Ya öldürüldü veya esir edildi. Alp
Arslan onun çadırında, yatağı üzerindeki (yatak gibi) örtü üzerine oturdu.
Onun yemeğini yedi. Onun elbiselerini giydi. Kralı boynunda bir iple huzuruna
getir(t)di. Şöyle dedi:"Eğer bana galip gelseydin bana ne
yapacaktın?"O zaman seni öldürmemde şüphe eder miydin?" dedi.Alp
Arslan:"Sen benim gözümde öldürmemdem daha düşük (aşağilık)sün. Onu
götürün ve satın" dedi. Boynunda iple tüm kışlayı dolaştılar, ancak onu
alan olmadı. Kışlanın/ordunun sonuna gelinceye kadar devam ettiler. Onların
sonunda bir adamı eğer şu köpeğe karşılık satarsanız, alırım" dedi. Onu ve
köpeği alıp Alp Arslan'a getirdiler. Onun hakkında yaptıkların, onun hakkında
biçilen değeri (us-yi) anlattılar. Bunun üzerine şöyle dedi:"Köpek ondan
daha iyidir. Çünkü o (köpek) fayda veriyor. O ise faydasızdır. Köpeği alın ve
ona (adama) şu köpeği verin" dedi. Sonra onu serbest bırakmasını, köpeği
ona arkadaş kılınmasını, boynuna bağlı olarak ülkesine ulaştırılmasını
emretti. Ülkesine ulaştığında onu azlettiler.
950- İbni
Asakir Zübeyr b. Bekar'dan[1129]
tahric etmiş. Derki: Harun b. Ebibekir -yani kardeşi çöl ehlinden bazılarının
şunu anlattıklarını rivayet etti:Abdulaziz b. Zürare el-Kilabi servetli ve
şerefli bir insandı. Maişetini kontrol edip, malı da (oldukça) çoğalmıştı.
Şöyle dedi:"Allah'ım Abdulaziz malını, canım ve ailesini Allah yolunda
vakfettiğine seni şahit tutuyor. Der ki: Sonra babasına
gelerek:"Babacağım: Takip edeceğim/uyacağım bir görüşün var mı?"
dedi."Onda itaat et ve onunla faydalandır ey Abdulaziz!" diye cevap
verdi. Abdulaziz:"Canımı, malımı ve ailemi/de Allah yoluna vakfettim"
deyince, babası:"O zaman, ey Abdulaziz Allah'ın bereketiyle git"
dedi.
951-
Vakidi'den rivayet edilmiş. Der ki: Elli senesinde, Kostantiniyye savaşında
Abdulaziz b. Zürare şehadete atılıyordu. Bir gün savaş kızıştı,
vuruşmalar/darbeler şiddetlendi, onu takip edenleri öldürüyor ve onların
ortasına daldı. İri adamlar ona mızraklarıyla saldırdılar. Ve şehid oldu.[1130]
952- Taberani
tahric etmiş. Abdullah b. Amr anlatıyor: ("Abdülvehhab b. Baht Battal[1131]
ile gaza etti. Durumları
ortaya çıkınca,
Abdülvehhab atını düşmana sürdü ve şöyle di-yordu:"Senden daha korkak bir
at görmedim. Eğer senin kanını akıtmazsam Allah da kanımı akıtsın." Sonra
başındaki miğferi attı ve şöyle bağırıyordu:"Ben Abdulvehhab b. Baht'ım.
Cennetten mi kaçıyorsunuz?" Sonra düşman içinde savaşmaya başladı. Der
ki: Adamın biri geçip:"Ah susuzluk!" deyince O:"Öne atıl, su
önündedir" dedi. Der ki: ve kavme'karıştı. O da atıda öldürüldü.
953- Yine
aynı şekilde Leys'ten tahric etmiş. O da Musa b. İshak el-Ensari'den ona şöyle
anlattığını rivayet eder: Ali b. Esed (adam) öldürmüş ve büyük işler (günahlar)
yapmıştı/işlemişti. Bir gece Kufe'den geçerken, o gece bir adamın;"Ey
kendilerine israf/yazık/eden kullarım. Allah'ın rahmetinden ümidinizi
kesmeyin..." (Zümer: 39/53)
Ayetini sonuna kadar
okuduğunu işitti. Şöyle dedi:Tekrar et" adam da tekrar etti.
Sonra:"Yine tekrar et" dedi. Adam da yine tekrar etti. Kalkıp boy
abdesti aldı, elbiselerini yıkadı, gözleri ağlamaktan bulanıncaya kadar ibadet
etti. İki dizi devenin dizleri gibi olmuştu. Denizde gaza edip Rumlarla
karşılaştı. Gemilerini düşmanın gemisine yaklaştırdılar. Ali şöyle
dedi:"Bu günden sonra ebediyyen/kesinlikle cenneti aramayacağım."
Kendini onların gemisine attı. Durmadan onları vuruyor, onlar da kaçıyordu. O
vuruyor onlar da kaçıyor. Öyleki onlar geminin bir yanma toplandılar. Gemi onların
üzerine döndü/çevrildi. Gemi içindekileriyle beraber battı. Ali üzerinde demir
zırh olduğu halde battı.
954- Bir grup Muhammed b. Sabit b. Kays b.
Şem-mas'tan rivayet eder. Der ki: Yemame günü müslümanlar hezimete
uğradıklarında, Ebu Huzeyfe'nin mevlası şöyle dedi:"Rasulullah (s.a.v.)
ile bizler böyle yapmıyorduk. Kendisine bir çukur kazdı. O gün beraberinde
olan Muhacirlerin sancağı ile beraber orada dikildi. Yemarne günü yıl onikide şehid
olarak öidürülünceye kadar savaştı. Bu da Ebubekir es-Sıddık dönemindeydi.
955- İbn'ul-Mübarek, Beyhaki Sunen'de Sabit'ten rivayet
etmişler. îkrime b. Ebi Cehl (r.a.) şu günde yaya olarak savaşa hazırlandı.
Halid b. Velİd:"Bunu yapma. Çünkü öldürülmen müslümanlara ağır gelir"
dedi. O:
"Ey Halid beni
bırak!" Şüphesiz ki senin Rasulalah'a (s.a.v.) karşı en sert/acımasız
kimselerdik" dedi. Ve öidürülünceye kadar yürüyerek savaştı.[1132]Müellif
der ki: İkrime Yermuk günü 15. senesinde şehid oldu. On üç senesinde
Merec'us-Suffer'de[1133]
şehid olduğu-da söylenmiş. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
956- Beyhaki
kendi isnadıyla Seyar b. Melik'ten tahric etmiş. Der ki: Malik b. Dinar'ın
şöyle dediğini işittim. Zaviye günü Abdullah b. Ğalıb şöyle
dedi:"Şüphesiz ki ben öyle bir şey görüyorum ki ona sabredemiyorum.
Bizleri cennete götürün. Der ki: Bunun üzerine hemen kılıcının kınını kırdı ve
düşmana doğru saldırdı. Öidürülünceye kadar savaştı. Der ki: Kabrinden misk
kokuyordu. Malik der ki: Ben de kabrine gittim. Toprağından biraz alıp
kokladım ondan misk koktuğunu gördüm.
957- Hafız
Ebu'l-Haccac el-Mezzi Tehzib'inde Ca'fer b. Süleyman'dan rivayet etmiş. Der ki:
Zaviye günü Abdullah b. Galıb'ın su isteyip başına döktüğünü gördüm. Çok sıcak
bir gün idi. Kendisi de oruçluydu. Arkadaşları etrafınday-dı. Kılıcının kınını
kırıp;"Dizleri cennete götürün" dedi. Abdülmelib b. Muhalleb:
"Ey Ebu Feras sen emniyetlesin, sen emniyetlesin" dedi. Ona iltifat
etmeden yürüyüp ödürülünceye kadar kılıcıyla savaştı. Der ki: Öldürülünce
defnedildi. İnsanlar onun kabri üstüne gelip toprak alıyorlardı. Misk
kokuyordu. Misk gibi elbiselerine sürüyorlardı. O abidlerdendi. Allah ona
rahmet etsin.[1134]Müellif-Allah
onu affetsin- derki: Zaviye günü, Basra'da İbn'ul-Eş'as[1135]
ile Haccac[1136] arasında vuku bulan
meşhur savaştır. İkisi arasında bir çok savaş oldu: Ducayle vak'ası (savaşı)
zaviye savaşı Deyr Cemacim[1137]
Ehvaz[1138]savaşı bunlardandır. Bu
savaşlar seksen iki ve sonrasında vuku bulmuş. Gelen rivayet üzere
İbn'ul-Eş'as ile birlikte otuz üç bin süvari yüz yirmi bin piyade vardı.
İçlerinde alimler, fakih-ler ve salih zatlar vardı. Gönüllü olarak zulmünden ve
akıttığı kandan dolayı Haccac'a karşı onunla beraber çıktılar. Onlar arasında
seksen dört savaşın meydana geldiği rivayet edilmiş. Deyr Cemacim savaşı
aylarca sürdü. Orada yüz gün savaştılar. İbn'ul-Eş'as ordusunun olağan, Ey
namaz devrimcileri! Aralarında çok şeyler geçmiş. Anlatmak çok uzun sürer.
Yinede en iyi bilen Allah'tır.
Bilki: Alimler adamın
tek başına çok sayıdaki düşmana hamle yapıp saldırması konusunda ihtilaf
etmişler. Geçirdiğimiz delil, söz ve fillerde bunun mustehap oluşuna ve
faziletine dair yeter derecede açıklık/delalet vardır.İmam Ebu Hamid el-Gazali
ihya adlı eserinde "Kitab'ul-Emr'i bi'1-Maruf ven'n-Nehy'i
an'il-Münker" de şöyle der:"Bir müslümanın tek başına kafirlerin
saflarına hücum edebileceğinde öldürüleceğini busede ihtilaf yoktur. Kafirlerle
öldürülünceye kadar savaşması caiz olduğu gibi, bu cevaz emr'i bi'1-maruf
venehy'ian'il-münker içinde geçerlidir. Ancak kafirlere hücum etmekle düşmanı
öldürme, yaralama ve zayiat verme ile zarar veremeyeceğini bilse; -safa doğru
kendisini atan kör veya çok yaşlı kimse gibi- işte bu haramdır. Tehlike (ye
kendi eliyle atma) ayetinin altına giriyor. Şu şartlarda ona bu hareket (tek
başına saldırma) caiz olur: Öidürmeyinceye kadar öldürülmeyeceğini, kafirlerin
onun suretini gördüklerinde kalplerinin kırılacağını/korkacağını bilmesi,
müslümanlarm savaşa (ölüme) az Önem verdiklerini bilseler, (bunu yapanların)
şehid olma isteklerini işte bu durumlar tek başına hücum etmeyi caiz kılar).
Bu, kafirlerin azmini ve şevkini kırar.[1139]Rafii
Nevevi ve başkaları:.Cihadda nefsini tehlikeye atmak caizdir. Müslim'in
şerhinde bunun üzerinde ittifakın olduğunu nakleder. Bunu Zi Kirad gazasında
zikretmiş.[1140]Umayr b. Hamam -
kuburunda hurma çıkarıp onlardan biraz yemiş sonra:"Şüphesiz ki bu
hurmaların tümünü yiyinceye kadar hayatta kalırsan muhakkak ki uzun bir hayat
olur" dedikten sonra hurmaları derhal atmış ve öldürülünceye kadar çarpışmıştı-
in kassında Nevevi şöyle der:"Bunda kafirlere saldırıp şehadete nail olma
var, ki bu cumhur ulemaya göre caizdir ve onda kerahet yoktur.[1141]Beyhaki
Sunen'inde: "Babu men Teberrea bi't-Tearru-di li'1-katli" diye bap
koymuş.
958- Şafii
der ki: Rasulullah'ın (s.a.v.) önünde mübareze yapılmış. Bedir günü Ensardan
bir zat, Rasulullah (s.a.v.) ona bunun hayrını bildirdikten sonra müşriklerden
bir gruba saldırdı ve öldürüldü.Beyhaki, bu zat Avf b. Afra idi. Bunu İbni
İshak zikretmiş. Sonra Beyhaki bapta Umayr b. Hamma'ın kıssası ile Enes b.
Nadr'ın kıssasını zikretmiş.Ebu AbdiHah el-Kurtubi tefsirinde şöyle der:
Alimler bir adamın tek başına savaşta (düşmana) saldırması konusunda ihtilaf
etmişler. Alimlerimizden Kasım b. Muhaymire, Kasım b. Muhammed b.
Abdülmelik:"Kişinin kuvvetli ise, halis bir niyet ve sadece Allah içinse
tek basma çok sayıdaki düşmana saldırmasında bir beis yoktur. Eğer gücü yoksa
bu tehlikeden sayılır. Kimisi de: Eğer şehadeti ister ve niyeti de halis ise
saldırsın. Çünkü onun amacı onlardan biridir. Bu da şu ayette
açıktır:"İnsanlardan öyleleri vardır ki Allah'ın rızasını kazanmak uğruna
canlarını satarlar..." (Bakara: 2/207)Demişler.İbni Huvayiz Mindad der ki:
Adamın asker, hırsızlar grubuna, emre karşı gelen (harici)lere saldırmasına
gelince bunun iki durumu var. Eğer saldıracağı insanları öldürüp kendisininde
kurtulacağını biliyor ve zannediyorsa bu güzeldir. Yine aynı şekilde
öldürüleceğini bilse veya zan-netse ancak bununla düşmana zarar vereceği veya
müslümanlara bir yarar sağlayacaksa bu da caizdir. Nitekim Be-nu Hanife bahçeye
kapanıp konumlarını sağlamlaştıklarm-da müslümanlardan birisi "Beni
sopaların (mızrakların) ucuna bırakıp onlara atınız" dedi. Onlar da
denileni yapıp onu attılar. Tek başına onlarla savaştı ve kapıyı açtı.[1142]
959- Kurtubi
der ki: Şu hadiste ilgilidir:"Bir adam Nebi'ye (s.a.v.) Allah yolunda
sabrederek, ecrimi Allah'tan bekleyecek savaştığımı görsen (bana ne var?"
dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Sana cennet var"[1143]buyurdu.
Bunun üzerine düşmana saldırıp/dalıp öldürülünceye kadaf çarpıştı.
960- Sahihi
Müslim'de Enes b. Malik'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) Uhud günü Ensardan yedi
Kureyş'ten iki kişi arasında yalnız bırakılmıştı. Müşrikler kendisini
kuşatınca:"Bunları kim bizden püskürtecek ki, cennet onun olsun!"
Yahut:"Cennette o benim refikim olsun!"Buyurdu. Bunun üzerine
Ensar'dan bir zat ilerleyerek çarpışmış ve öldürülmüş. Bu hal üzere devamla
yedi kişi(nin hepsi) öldürüldü. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) iki
arkadaşına:Arkadaşlarımıza insaf etmedik!" buyurdu.Son cümle,
"Arkadaşlarımız bize insaf etmedi" şeklinde de rivayet edilmiş. Bununla
savaştan kaçan arkadaşlarını kasdediyor.[1144]Muhammed
b. Hasan der ki: Şayet bir tek adam müşriklerden bin kişiye saldırsa bunda bir
beis yoktur. Eğer kurtulmanı ümid ediyorsa veya düşmana zarar vereceğini umuyorsa...
Eğer durum böyle değilse o zaman (saldırması) mekruh olur. Çünkü nefsini,
müslümanlara bir yarar sağla-maksızın telef etmeye maruz bırakmıştır. Eğer onun
amacı müslümanlan yürektendirip onun yaptığını yapmalarım sağlamaksa bu da
caizdir. Çünkü bunda da bazı yönleriyle müslümanlara yarar vardır. Onun amacı,
eğer düşmanı korkutup, müslümanların dinde ne denli güçlü ve dayanıklı
olduklarını bilmelerini sağlamaksa bunun caiz oluşu da uzak değildir. Eğer onda
müslümanlara yarar varsa ve dini aziz küfrü de alçaltmak için canı telef
ediyorsa, Allah'ın müminleri medhettiği yüce makam işte budur:"Muhakkak ki
Allah müminlerin canlarını ve mallarını cennete karşılık satın
almıştır..." (Tevbe: 9/111)
Bunun hükmü üzerine
Emr-i bi'l maruf ve nehy-i an'i-î münker hükmü de kıyas edilir.[1145]Kurtubi'nin
sözleri burada sona erdi.
Mübareze:Mübareze
ittifak ile caizdir. Eğer kafir bunu istese, onun için çıkmak müstehaptır.
Şafii mezhebinin sahih görüşüne göre onu başlatmak ne müstehaptır nede
mekruhtur. Ancak nefsini denemiş olan ve kuvvetini bilen için iyi; kendine
güvenmeyen için de mekruhtur. Emir (başkan)in izniyle ancak sünnet olur. Sahih
görüşe göre izni olmadan da caizdir.İmam Ebubekir b. el-Münzir der ki: İlim
ehlinden bilinen herkes -Hasan'ul-Basri hariç- imamın izniyle mübareze etmesi
veya mübarezeye davet etmesini caiz görmüşler. O ise mübarezeyi hoş
karşılamamış ve tanımamıştır. îmamın izni olmadan mübareze etmede ihtilaf
etmişler. Bir grup, imamın izni olmadan mübareze etmeyi mekruh görmüşler. Bu
Sevri İmam Ahmed ve İshak'ın görüşüdür. Bir grupta mübarezeyi mubah görmüş.
İmamın izninin olmasını veya olmamasını zikretmemişler.Malik'e,"İki saf
arasında durup, mübarezeye kim var?" diyen kişi sorulduğunda,"Eğer
bununla Allah (in nzasın)ı istiyorsa bunda bir beisin olmayacağını umuyorum.Şafii:
"Mübarezede bir beis yoktur" der.İbn'ul-Münziri: "İmamın izniyle
yapılan mübareze iyi/hasen, izni yapana bir günah yoktur. Ayrıca mekruh de
değildir. Çünkü bunu meneden bir haberi de görmedim." der.Müellif -Allah
onu affetsin- der ki: Savaşta mübareze, mübarezeye icabet etmek; cahiliyede ve
İslam'da yiğitlerin/pehlivanların sünneti, sloganı ve iftiharları olmuştur.
961-
Taberani kendisine ait, hicde kötü/zayıf olmayan bir sened İle Muaz b.
Cebel'den (r.a.) rivayet etmiş:"Rasulullah (s.a.v.) ashabını mübarezeye
teşvik ederdi.[1146]Rasuluilah
(s.a.v.) zamanında onun emriyle mübareze etmişler. Aynı şekilde hulefa-i
Raşidin ve sonralarında da mübareze etmişler. İnsanlar bu hal üzere devam
etmişler. Mübarezedeki haberlerini saymaya kalkışırsak amacımızdan
uzaklaşırız.Bera b. Malik'in (r.a.) yüz mübarizi öldürdüğü sahih haberlerle
gelmiştir. Daha önce geçti.[1147]
962- İbni
İshak ve başkasının zikrettiği üzere Hendek günü Ali (r.a.), Amr b. Abduvud
mübareze etmişti. Amr çıkıp:"Kim mübareze edecek?" diye bağırdı. Ali
kalktı. Ali demir maske takmıştı."Ona ben varım ey Allah'ın rasulu"
dedi. Rasulullah (s.a.v.):"O Amr'dır, otur" buyurdu. Amr
tekrar:"İçinizde bir adam yok mudur?" diyerek onları azarlayarak
devamla:"Hani nerede sizden biri öldürüldüğünde gireceğini sandığı cennet,
bana bir adam mübareze etmeyecek mi?" Bunun üzerine yine Ali (r.a.) ayağa
kalktı:"Ona ben varım ey Allah'ın Rasulu" dedi. Rasulullah
(s.a.v.):"Otur" buyurdu. Amr üçüncü kez seslenerek şu mısraları
okudu:"Mübareze edecek biri var mı? diye bağıra bağıra sesim kısıldı ve
durdum.Çünkü yiğit/cesaretli, bitmiş-tükenmiş kişinin tutumu gibi korktu.İşte
böyle savaşa/savaşmaya doğru koşuyorumYiğitlik/şecaat gençlerdedir, kerem ve
cömertlik de fıtri hasletlerin en iyisidir...Ali (r.a.) ayağa kalkıp:"Ona
ben varım ey Allah'ın Rasulu" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"O
Amr'dır" buyurdu."Ömer de olsa" diye cevap verdi. Rasulullah
(s.a.v.) ona izin verdi. Ali (r.a.) ona doğru yürüyerek şu mısraları
okudu:"Sen acele etme" Sen sesine icabed edildi, acizde değüdir
o.Niyetli, basiretli, sadık ve her ödülü kazanandır.Cenazeler matemini üzerine
bırakmayı umuyorum.Savaşlarda zikredilecek/anılacak bir vuruşla...Amr:
"Kimsin sen?" diye sorunca,"Ben AH b. Ebi Talib'im" dedi.
O:"Ey kardeşimin oğlu, senden başkası, senden daha yaşlı bir amcam gelsin.
Çünkü ben kanını akıtmayı hoş görmüyorum." dedi. Ali (r.a.) ona:
"Ancak ben.
Vallahi senin kanını akıtmayı hoş görüyorum" deyince sinirlendi ve
atından indi. Kılıcını çekti ama nasıl? Bir ateş alevi gibi. Sonra sinirli ve
kızgın bir şekilde Ali'ye (r.a.) doğru yürüdü. Ali onu deri kalkanıyla karşılıyordu.
Amr onu deri kalkanından vurdu. Kalkanı yırtıldı, kılıç onda kaldı. Başına da
isabet edip kafasını yarmıştı. Ali de (r.a.) onu omuz ile boyun arasındaki
damardan vurdu. Bu darbeyle düştü ve toz duman kalktı. Rasulullah (s.a.v.) tekbir
getirdi. Ali'nin (r.a.) Öldürdüğünü bildi.[1148]
İbni Sad'ın
bildirdiğine göre o gün Amr doksan yaşındaydı.
963- Yahya
b. Yahya el-Ğassani, muhasara edilmeden önce kavminden Dımeşk'e giren iki
adamdan rivayet etmişi Derler ki: Bizler onun içindeyken, şehrin etrafında
tekbir seslerini duyduk. Sonrada hadisi zikreder:Der ki: Halid b. Velid'in
arkadaşları savaşa başlamış. Onlardan biri sağ elinde kılıç sol elinde
(deriden) kalkanıvardı. Mübarezeye çağırdı. Onlar bize:"Bu adam ne
diyor" diye sorunca. Biz:"Mübarezeye çağırıyor" dedik. Silahlı
deve gibi bir asker indirdiler. Yaklaştığında müslüman onu öldürdü. Yine
mübareze isteyince bu kez içlerinde en bilginini gönderdiler. Oda yaklaşınca
müslüman onu öldürdü. Yine mübarezeye davet etti bu kez:"Şeytana söyle o
gelip mübareze etsin/vuruşsun." dediler. Dımeşk ehlinden, cihad ehli bir
kişiden o da Minhal b. Benan'dan nakletmiş ki, Mehdi,
Tazaz'ir-Rumiye:"Gördüğün bazı şeylerden bana bahset" dedi. O şöyle
cevap verdi:"Ben birgün nehir kıyısında yürüyordum. Bir de ne bakayım,
bir adam namaz kılıyor. Beni görünce namazını hafif kıldı. Ona:"Sanki sen
arkadaşlarını kaybettin. Dilersen sana bir yol göstereyim. Oradan onları
karşılarsın. Dilersen yaparım. Der ki:"Alay edercesine: "Haline
bak" dedi. Ben:"Seni kendine aşırı güvenen biri olarak görüyorum.
Mübarezeye var mısın?" dedim. O:"Evet varım" dedi. Sonra dişi
olan atına bindi/sıçradı. Sonra nehre atlayıp yanıma geldi. Sonra bir saat
birbirimizi kovaladık. Atikliğinden ona birşey yapamadım. Sonra ona:
"Güreşe var mısın?" dedim. Önada: "Varım" dedi. Üzerimizde
silah ve meta ne varsa attık. Soyununca onu zayıf (ve çelimsiz) gördüm.
İçimden:"Onu hemen altederim ya öldürür veya esir alırım. Sonra da
silahını ve atını da alırım." dedim. Sonra birbirimize tutuştuk, ancak ona
hiçbir şey yapamadım. O beni yere yıktı. Birde baktımki ben onun altındayım.
Cebindeki bıçağı çıkarıp beni boğazlamak istedi. Ona dedimki:"Arzuladığın
şeyden daha hayırlı bir şeyi söyleyeyim mi?" O:"Nedir ö?" dedi.
Ben:"Beni azat et. Senin mevlan olayım. Gücüm yettiği kadar senin korumanı
hiçbir müslümana bırakmayacağım." Bana:"Sen kimsin?" dedi.
Ben:Tazaz" dedim. Üstümden kalktı ve hafife alarak ayağıyla ayaklarıma
vurdu. Sonra nehre gidip elini-yüzünü yıkadı, elbisesini giyip silahını kuşandı
ve nehri geçip daha önce bulunduğu yere geldi. Ona şöyle dedim:"Ben artık
senin mevlanım. Bana ismini söyle." Bana ismini söyledi. Der ki: Tazaz
güçlü bir kişiydi. İki koçu eliyle alıp, derileri soyuluncaya kadar havada tutardı.Sonra
ona:"Önünde arkadaşlarım var, onlardan sakın" dedim. Bana:"Haline
bak" dedi. Sonra yürüdü/gitti. Arkadaşlarımdan bir grup onunla karşılaştı.
Onlara saldırdı ve onlardandört kişiyi öldürdü. Sonra onlara yetişip, onların
onunla savaşmalarını engelledim. Arkadaşlarımdan birine onlardan eman dileyerek
kışlalarına girmesini emrettim. Günlerce orada kalıp atını çalmayı başaramadı.
Sonra dönüp şöyle dedi:
"Onu çalmaya
muktadir olamadım. Çünkü gündüzleri ona biner gecelen de eyer vuruyordu. Onun
gemini de üzengisine bağlardı. Onun başında da (yım) çuvalı olurdu. Kendisi
sabaha kadar ayaklarını düz yapardı. Mehdi ona:"Ey Tazaz onu ne kötü
mükafatlandırdın" dedi. O:"Bana sordun bende sana doğru
söyledim." Mehdi Dımeşk valisine bir yazı göndererek bu adamın
gönderilmesini istedi. Tazaz'ın bu işten haberi yoktu. Mehdi gelen askerlerin
yanına getirilmesini istedi. Onların arasında o da vardı. Tazaz onu
görünce:"Ey müminlerin emiri! Şu adam sana anlattığım şahsa ne kadar
benziyor." Mehdi onu çağırdı. Ona yaklaşınca, Tazaz ona yaklaşmasını
istedi. Ona izin verilince onun ayaklarını ve dizlerini öptü. Onun yanındaki
(bela ve musibetini) ona hatırlattı. Mehdi ona iyilik etmek istedi, ancak o
kabul etmedi ve onu memleketine gönderdi.Bu ikisini îbni Asakir isnadıyla
tahric etmiş.Mübarezedeki müslümaiıd yardım etme hususunda alimler ihtilaf
etmiş. Îbn'ul-Munzir:"Ahmed buna ruhsat vermiş ve:"Bedir günü
birbirlerine yardım etmediler mi?" demiş. Bu anlamda Şafii'de söylemiş.
964- Ve Ali,
Hamza, Ubeyde'nin kıssalarını ve onların birbirine yardımlarını anlattıktan
sonra şöyle der:"Bir müslüman bir müşriği, veya bir müşrik bir müslü-manı
mübarezeye çağırıp:"Benden başka seninle kimse savaşmaz" derse yahut
bu sözü söylemezde halinde bilinse, arzum/isteğim başkasının ona,
saldırmamasidır.[1149]
Müellif derki:
"Bir müslüman bir kafirle, aralarındaki çarpışma/savaş bitinceye kadar,
müslümanlann müslümana, kafirlerin de kafirlere yardım etmemeleri üzerine
mübareze ederse şarta vefa göstermek lazım. Biri kaçar veya müslüman öldürü-lürse,
bu takdirde müslümanlar kafiri öldürebilirler. Eğer ikisi-de safa dönmeye
emniyeti/emin olmayı şart koşarlarsa bunu yerine getirirler. Müslüman ondan
kaçar da o da onu öldürmek için onu takip ederse veya müslümanla savaşmayı
bırakır, safına dönmeye niyetlenirse, onu öldürebilirler. Eğer kafir ağır
yaralanırsa onu öldürebilirler. Çünkü savaş bitmiştir. Eğer o ağır yaralanmış
müslümanı öldürmeye kalkışırsa mani olurlar. Eğer onu bitirme (öldürme) şartını
getirirlerse bu batıl bir şart olmuş olur.Muğni sahibi der ki: "Bir kafir
mübareze için öne çıkarsa ona (ok) atmak ve onu öldürmek caizdir. Çünkü (bir
müşriktir. Onun ahdu peymanı olmaz. Başkası gibi katli de mubahtır.[1150]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Ey iman edenler! Toplu olarak kafirle karşılaştığınız zaman,
onlara arka çevirmeyin (savaştan kaçmayın). Kim onlara böyle bir günde -yine
savaşmak için bir yana çekilen ya da başka bir bölüğe katılmak için yer tutanın
dışında- arkasını çevirirse, barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir yatakdır
o." (Enfal: 12/15-16)Bil ki: Toplu olarak kafirlerle karşılaşıldığında
kaçmak caiz olmadığı gibi, alimlerin ittifakiyle bu Allah indinde en büyük
günahlardandır da. Bunun faili Allah'ın gazabına, cezasına ve azabına
müstehaktır. Bunun hakkında teşhib ve ondan sakındırma ve ikaz varid olmuştur.
Onlardan bazıları şunlardır.
965- Sahihayn'de Ebu Hureyre'den (r.a.) Raslullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:Yedi büyük günahtan sakınınız.?""Ey Allah'ın
Rasulu bunlar nelerdir?" diye sorulduğunda Raslullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Allah'a şirk koşmak, sihir, Allah'ın haram kıldığı (bir) nefsi
öldürmek, yetimin malını yemek, faiz yemek karşılaşma gününde kaçmak, gafil ve
namuslu/iffetli mümin (bayan)lara iftira atmaktır.[1151]
966-
Taberani El-Kebir'de Sevban'dan (r.a.) tahric etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Üç şey (hal) vardır ki onlarla (yapılan) hiçbir amel fayda
vermez: Allah'a şirk koşmak, An-babya karşı (is-
yan) gelmek ve
(müşriklerle) karşılaşma gününde kaçmaktır.[1152]
967-
Ebubekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm'den[1153] o
da babasından[1154] ve
(o da) dedesinden[1155]
rivayet etmiş: Rasulullah (s.a.v.) Yemen ehline bir yazı gönderdi. Onla
Fa-raiz, sünnet ve diyetlerle ilgili açıklamalar vardı. Ayrıca onda şu da
zikredilmişti: ,
"Kıyamet günü
Allah indinde en büyük günahlardan biri, Allah'a ortak koşmak, haksız yere
mümin bir canı öldürmek. Allah yolunda (müşriklerle) karşılaşıldığı günde
kaçmak ve ana-babaya karşı gelmektir.[1156]İbni
Hayyan Sahih'inde zikretmiş.
968- Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:"Kim şirk koşmadan, gönlünün hoşnutluğuyla ve sevabını
O'ndan umarak malının zekatını vermiş olarak, işitmiş ve itaat etmiş olarak
Allah'a (c.c.) varırsa ona cennet var." Yahut: "Cennete girer. Beş
şey de vardır ki onların keffareti yoktur: Allah'a şirk koşmak, haksız yere
bir canı öldürmek, mümine iftira atmak* karşılaşma gününde kaçmak, kefil olup
yemin ederek haksız yere mal almaktır.[1157]
969- Ubeyd
b. Umayr el-Leysi'den[1158] o
da babasından[1159]
rivayet etmiş. Der ki:"Rasulullah (s.a.v.) veda haccında şöyle
buyurdu:"Allah'ın velileri; namaz kılanlardır ve Allah'ın üzerlerine farz
kıldığı beş namazı kılan, Ramazan orucunu tutup, orucuyla Allah'tan iyilik uman
ve onun üzerinde bir olduğunu gören, zekatı gönül hoşnutluğuyla ve sevabını
Allah'tan bekleyerek veren ve Allah'ın yasakladığı büyük günahlardan
sakınandır."Sahabeden bir adam:"Ey Allah'ın Rasulu! Büyük günahlar
kaç tanedir?" Rasulullah (s.a.v.):"Dokuzdur. Bunların en büyüğü
Allah'a şirk koşmaktır. Haksız yere bir mümini öldürmek, karşılaşma gününde
kaçmak, iffetli bir kadına iftira atmak, sihir, yetimin malını yemek, faiz
yemek müslüman ana-babaya karşı gelmek, kıbleniz Beyt'ul-Haramı sağ veya ölü
olarak mubah saymaktır. Bu büyük günahları işlemeden namaz kılarak ve
zekatını vererek ölen hiçbir şahıs yoktur ki, kapı kanatları altından olan
cennetin ortasında Muhammed (s.a.v.) ile arkadaş olmasın."[1160]Taberani
el-Kebir'de hasan bir isnad ile, İbni Ebi Hatem ve Hakim, "Abdulhamid
hariç senedindeki tüm şahıslar sa-hihaynde muhteccdirler." rivayet
etmişler. Ayrıca Ebu Da-vud ve Nesai muhtasar olarak rivayet etmişler.
970-
İbn'ul-Mübarek isnadıyla Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet etmiş. (Allah'a karşı)
cüretlilerin cüretlisi düşmanla karşılaşıp arkasını dönüp kaçan kişidir.
Korkakların en kor-kaklısı da düşmanla karşılaştığında onlara saldırandır. Allah'ın
ondan dilediği kadar devam eder."Ey Ebu Hureyre bu nasıl olur? Kaçan
Allah'a cüret ederek kaçar. Korkan ise Allah Azze ve Celle'den korkup dayanmıştır."
diye cevap verdi.[1161]
Bilki: Cihad insana
farz-ı kifaye olup safa hazır olursa o zaman ona farz-ı ayn olur ve kaçmak ona
haram olur. Firar, kafirler iki misilden daha fazla olmadıkça haramdır. Eğer
taktik icabı kaçarsa; bir yerde pusu kurup saldırmak, dar bir yerde olup
savaşabileceği daha geniş bir alana düşmanı çekmek için ayrılması veya güneş
yahut rüzgarın yönünden kaçınmak için ise caizdir. Yine aynı şekilde
kendilerinden yardım istemeyeceği bir gruba katılması caizdir. îster bu grup az
olsun ister çok. İster uzak olsun ister yakın sahih görüşe göre farketmez.
Kim hastalığından veya
benzeri bir durumdan dolayı aciz kalırsa, veya onunla beraber silahı kalmasa
(tükenirse) eğer taşlan atamıyorsa hezimete uğrayabilir/kalabilir. Ancak
taşlarla alabiliyorsa esah görüşe göre bu ona haram olur. Özrü vaki olup
arkasını dönenlerin taktik icabı (tekrar savaşmak amacıyla) veya bir gruba
katılarak gitmesi sünnet olur. Eğer atı olur ve yayan savaşmaya güç
getiremiyorsa hezimete uğrayabilir/kaçabilir. Eğer genel/galip zannına göre
sebat ederse öldürülecekse esah görüşe göre kaçamaz. (Cihadı bırakıp gidemez.)
Eğer kafirlerin sayısı müslümanla-rınkinden iki misil daha fazlaysa hezimete
uğraya(kaça)bilirler. Eğer onlar yaya müsıümanlar binekli iseler veya tersi
ise hezimet/kaçmak haramdır. Yine yüz savaşçının (yiğidin) ikiyüz bir kişiye
yenilmesi esah görüşe göre sahih değildir. Çünkü sebat etseler onlara
mukavemat edebilirler. Sayı ancak birbirine yakınsa dikkate alınır.İkinci görüşe
göre hezimete uğramak caizdir. Çünkü vasıflara itibar zordur. Onun için sayı
dikkate alınır. İki görüş tersinde de caridir. Bizim yüz zayıfımızın onların
cengaver-lerinden yüz doksan dokuzundan kaçarsa; eğer sayıya itibar edersek
hezimetleri caiz değildir, manayı itibare alırsak caizdir.Ebu'l-Kasım er-Rafii
der ki: "Kafirlerin sayısı iki kattan daha fazla ise kaçmanın caiz
oluşunda durmak/düşünmek lazım. Eğer sebat ederlerse zafer elde edecekleri
galip zanla-rı ise, sebat etmeleri gerekir. Yok sebat edeceklerinde helak
olacakları galip zanları ise o zaman kaçabilirler mi? Bunda iki görüş
var:Birincisi: Evet caizdir."Kendi elinizle kendinizi tehlikeye
atmayınız..."(Bakara: 2/195)İkincisi: Hayır (kaçamazlar). Şundan dolayı:
971- Adamın
biri Rasulullah'a (s.a.v.):"Ey Allah'ın Rasulu! Müşriklere dalıp/saldırıp
onlarla çarpışır ve öldürülürsem cennete mi (gideceğim)?" dedi.
Ra-sulullah (s.a.v.):"Evet" deyince hemen onların safına dalıp/hücum
edip Öldürülünceye kadar çarpıştı.İmam der ki: Eğer sebatta, kafirlere zarar
verme olmadan salt helak söz konusu ise kaçmak lazımdır. Eğer sebatta onlara
zarar verme söz konusu ise sabretmede iki görüş var:
Ebu Zekeriyya Ravza'da
şöyle der: "imamın söylediği bu görüş hak olanıdır. İki görüşün en sahihi
firarın/kaçmanın vacip değil müstehap oluşudur.[1162]Müellif
der ki: Ahmed'in mezhebi, eğer düşman sayısı ik kattan daha fazla ise,
müslümanlann galip zannına göre sebatlarında helak, ayrılmalarında kurtuluş
varsa onlara evla olan onların ayrılmasıdır. Sebat etmeleri şehadete olan
hırslarından dolayı caizdir. Muğni sahibi bu şekilde nakletmiş.[1163]
Onlardan bunun hilafına bir şeyi de nakletmemiş düşmana zarar vermeyi de şart
koşmamış.Yemin ederim (ki): Yerinde kalıp, bu kalışı düşmana hiçbir şekilde
etki etmiyorsa ve onda salt helak varsa -silahsız düşman karşısında duran ama,
sahil kenarında durup silahları geri tepecek güçleri olmayan düşmanın sayısı
fazla gemilerinden sahile mızrakları ulaşıyor ancak orada duran (bir iki)
kişinin onlara bir şeyleri ulaşmıyorsa... buna rağmen yerinde öldürülünceye
kadar duruyorsa o bununla günaha girer. Ayrıca bu tehlike ayetinin hükmü
altına girer. Bir önceki bapta Gazali'nin bu konudaki açıklaması geçmişti. Bu
şekle kimsenin muhalif olduğunu zannetmiyorum. Ancak bu şekilde halis, bir
niyetle şehadeti kasdetmeğe bir yöneliş ve bunun için yiğitlik gösterdiği
sabit olursa, ayrıca onlara veya onlardan bir kısmına ulaşması imkanı olursa
ok, ateş, taş v.b. şeyleri onlara atıp onlara zayiat verme veya öldürme ondan
sadır ol/abilir)sa, işte bunda düşünmek lazım. Onun hakkında efdal olan acaba
sebat mı yoksa firar mı? Bir önceki bapta geçen deliller sebatın müstehaphğını
açıklamakta ifade etmekte/dırlar. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Şeyh'ul-îslam
Ebu'1-Hafs el-Belkini eş-Şafii'ye (r.a.) soruldu:"Ribat niyetiyle sahile
iki adam çıksa, kafirlerden sayıları onlardan kat kat fazla düşman onların
karşısına çıksa, biri kaçmaya azmedip,"Kalmamızda onlara zarar vermeksizin
sadece helak var" dese, öbürü de:"Zannımca helak da olsak yine de
savaşalım" dese hangisi isabet etmiş ve hangisi günahdan salimdir?Şöyle
cevap verdi: "Kaçmaya işaret eden isabet etmiş, ikisine de günah yoktur.
Yine de en iyi bilen Allah'tır."Rafii şöyle der: Bir müslüman İki müşrik
ile karşılaşırsa ve onu isterlerse o kaçabilir, ancak sebat daha efdaldır.
Eğer o onları istese veya istemese, bundan sonra arkasını dönüp kaçabilir mi?
İki görüş var. Esah görüşe göre "evet" edebilir. Çünkü cihadın
farziyeti ve sebat ancak cemaatle olur.Müellif -Allah onu affetsin- der ki:
972- îbni Abbas'dan
(r.a.):"Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa onlardan iki yüz kişiye
galip gelir..."
(Enfal: 8/65-66)Ayeti hakkında sahih olarak geldiğiüzere:"Bir kişi
üç kişiden kaçarsa kaçmış olmaz, iki kişiden kaçarsa kaçmış olur." Bunu
İbn'ul-Mübarek Süfyanb. Uyey-ne'den, İbni Ebi Nucayh'tan o da îbni Abbas'tan
rivayet etmiş. Bu senedin ricali sahihayn'de ihticac edilmiş kişilerdir. Yine
de en iyi bilen Allah'tır.Kurtubi tefsirinde şöyle der: Bir müslüman ne kadar
İkiden fazla kişiyle karşılaşırsa kaçabilir. Ancak sabretmesi, daha güzeldir.
Üç bin kişilik Mute ordusu Rumlardan İkiyüz bin müsta'rab lahm ve cüzam
kabilesinden de iki yüz bin karşısında durmuştur. Endülüs'ün fethinde vaki
olduğu üzere Musa b. Nusayr'm mevlası Tarık hicri doksan üç senesinin Recep
ayında bin yediyüz kişiyle Endülüs kralı Tarnak (Kurtubi'de lezrik diye geçer)
ile karşılaşmıştır. Onun orJu-su yetmişbin atlıdan oluşuyordu. Tarık ona
saldırıp sabretti. Bunun üzerine Allah tağutu hezimete uğrattı ve fetih gerçekleşti.[1164]İbn'ul-Münzir.el-Evsat'ta
şöyle der: Malik on kişiyle karşılaşan kişi tek başına mı savaşacak yahud
ordusuna mı döneceği hususunda "Bu ona çoktur" der.Abdusselam
el-Maliki İbni Hacib'in Muhtasar'ının şerhinde şöyle der:"Mezheb maruf
söz/görüş şudur. Düşmanın silah ve kuvvetine bakmaksızın sayıca müslümanlarm
sayısının iki misli olmalarıdır.İkincisi ise: Onların silah ve kuvvet
bakımından onların iki misli olmasıdır. Bu İbn'ul-Macişun'un[1165]
görüşü, Ma-lik'ten gelen bir rivayet ve îbni Habib'in tercihidir. Ancak birinci
görüş Kur'an'm zahirine daha bir yakındır. Lah-mi[1166]birbirlerinin
konumlarını bilmediklerinde sayıyı £a-le alacakları hususunda ihtilaf
ettiklerini bilmiyorum.îbni Yunus es-Sakli el-Camiu li MesaiTil-Müdevve-ne'de
der ki: Malik şöyle demiş:"(Savaşta) ayrılmak açık bir korku veya
sultandan bir zayıflık hasıl olması halleri dışında caiz değildir. İki, üç veya
daha fazla katta savaşmak için sebat edebilirler. Eğer sebat etmeleri halinde
öldürüleceklerini biliyorlarsa/kestiriyor-larsa, yolunu bulsalar onlardan yüz
çevirip ayrılmaları daha fazla hoşuma gidiyor. Eğer bir yolunu .bulamazlarsa
öl-dürülünceye kadar savaşmaları lazım."İbni Rüşd Mukaddimat'ında, Kurtubi
ve başkaları şöyle demişler:"İbn'ul-Kasım der ki: Düşmanları onların katlarından
fazlaysa kaçabilirler. Tabiiki eğer sayıları oniki binin altındaysa. Eğer bu
sayıyı geçiyorlarsa kaçmak onlara helal değildir. Her ne kadar müşriklerin
sayısı kat olarak onlardan fazla ise de (farketmez).
973-
Rasulullah'ın (s.a.v.) şu hadisinden dolayı: "On iki bin azlığından dolayı
mağlup olmaz.[1167]
İlim ehlinin çoğu bu sayıyı ayetin umumundan ve bu hadisten dolayı tahsis
etmişler. Der ki: Maiik'ten mezhebinden buna delalet eden görüş rivayet
edilmiş. Abid olan Umari'nin ona:"Hükümleri değiştirip tebdil edenlerle
cihad etmeyi (mü-cahedeyi) terkedebilir miyim?" diye sorduğunda,Eğer
beraberinde on ikibin kişi varsa bunun için bir yolun olmaz" cevap vermiş.[1168]Bu
hadisi Ebu Davud ve Beyhaki Sünelilerinde rivaye miş.
974- Bu hadisi benzer şekilde Eksem b. Cun'den[1169]
(r.a.) o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet edilmiş. Bunu Ebu Ya'la ve Beyhaki
rivayet etmiş. Ancak isnadında isimlendirilmeyen biri var.Bil ki: Beraberlik
iki kısımdır.Birincisi genel beraberlik, ki bu ihate ve ilim beraberliğidir."Nerde
olursa olunuz, O sizinle beraberdir."(Hadid: 57/4) Ayetinde
ve:"Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur: beşin
altıncısı da mutlaka O'dur..."(Mücadele: 58/61)Ayetinde olduğu
gibi.İkincisi özeldir: Bu yardım, maunet, teyid ve yeterli ol-* ma
beraberliğidir. Şu ayetler bunu ifade ediyorlar."Arkadaşına şöyle diyordu:
"Hüzne kapılma Allah bizimle beraberdir..." (Tevbe: 9/40)"En
üstün olan sizsiniz ve Allah sizinle beraberdir."(Muhammed: 47/35)Bu
beraberlik halisane ubudiyyete bağlıdır. Kim Allah'a hakkıyla ibadet ederse,
ona galip gelecek yoktur. Çünkü onunla beraber Allah vardır. O onun yardımcısı
ve destek-leyicisİdiİşte böyle; çünkü Allah, müminlerin velisidir; kafirlerin
ise, velisi yoktur..." (Muhammed: 47/11)Ne zaman ki mücahid ubudiyyet sıfatlarından
birini bozarsa veya iman elbisesinden birinden soyutlanırsa veya muhaliflerin
elbiselerinden giyerse, o zaman onunla düşmanı arasında bir ağ olur ki
sıfatlarından bir şeyi ona giydirir. Onların içinden onun içine karanlık bir
çizgi uzanır. Bu münasebetten dolayı, onda onların korku, zillethar ve hakir
dünyaya meyil ve hayatta kalmaya temahtan dolayı kaçmaya yeltenmek gibi
aşağılık sıfatlar onda da etki eder. Onları muhalif olmanın büyüklük ve
küçüklğüne göre etkisi değişir.Huneyn kıssasını düşünmez misin?! Hani
müslüman-lardan bazıları:"Bugün az oluşumuzdan dolayı mağlup olmayız"
demişler. Onlar o gün onkibin idi. Çokluklarıyla övünmeleri ve Ondan yardım
dilememeleri için Allah onları hezimete uğrattı. Çünkü bu iki sıfat düşmanın
sıfatlarındandir. Ken-dileri bunu taşıdıklarında, bu onların kalbinde korku
yaratti ki buda kaçmayı kaçınılmaz kıldı. Bunun üzerine Allahu
Teala:"Andolsun, Allah bir çok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım
etti. Hani çok sayıda oluşunu/ sizi böbür-lendirip-gururlandırmışti, fakaf size
bir şey de sağlayamamıştı. Yer ise, bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti.
Sonra arkanıza dönüp, gerisin geri gitmiştiniz."{Tevbe: 9/25)"İki
topluluğun karşı karşıya geldikleri gün, sizden geri dönenleri, kazandıkları
bazı şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağını kaydırmak
istemişti..."{Al-İmran: 3/155)Efendimiz Muhammed (s.a.v.) yüce makamına
yakışır gereklilikte bir ismet ile bundan masum olduğundan ve yine aynı
şekilde bazı müslümanlannda kendilerini bundan koruduklarından Allah da Rasulu
ve kendilerini koruyan müminlere yardımını/sekinetini indirdi. Düşman onlara
bir yol bulamadı. Allah da onları muzaffer kılıp düşmanı hezimete uğrattı.
İnşaallah bu Huneyn savaşında (daha) ayrıntılı gelecektir.Zikrettiğimizi şu ayetler
de destekliyor:"Ey iman edenler, kafirlerden size en yakın olanlara-la
savaşın; sizde bir güç ve cayrıdıcılık görsünler..."(Tevbe: 9/123)Hemen
ardından:"Bilin ki Allah muttaki olanlarla beraberdir."(Tevbe:
9/361)Ki akıl sahipleri bu siyak ve namızmdan anlasınlar ki, yardım ve teyid
beraberliği muttakilere özgün (has)dür."Muhakkak ki Allah muttaki olanlar
ve muhsin olanlarla beraberdir." (Nahl: 16/128)"Onlara üzülme ve
kurdukları oyun ve komplolardan dolayı da bir sıkıntıya girme..." (Nahl:
16/127)
975-
Rasulullah (s.a.v.) İbni Abbas'a şöyle demiş: "Allah'ı koru o da seni
korur. Allah'ı koru o zamanonu yanında (Önünde) bulursun.[1170]
Hadisi.
976- Başka
bir hadiste:"Ümmetim ğulul (ganimete hıyanet) etmedikçe kimse onlara galip
gelmez."
977- Ebu Zer
Habib b. Mesleme'ye: Düşman size kuzu sütünü sağma fırsatım veriyor mu? Evet.
Sütü bol üç kuzuyu da... Ebu Zer şöyle dedi:"Ka'be'nin Rabbine yemin
olsun ki siz ganimete hıyanet (ğulul) ettiniz.Hafız İbni Kesir tarihinde şunu
nakleder: Bazı müslüman-lar sultan zahir Baybıru zamanında gaza ettiler.
Şahlanmak ve düşmana hücum etmek atının özelliği İdi. Günün birinde yine ondan
bunu istedi ancak geride kaldı. Düşmana doğru gitmek için her ne kadar onu
vurduysada o hep geride durdu/kaldı. Bu durum onun çok tuhafına gitti. Gece olduğunda
rüyasında atını gördü. Ona yaptığını ayıplıyor ve neden ilerlemediğini
soruyordu. Ona at şöyle dedi:"Nasıl düşmana hücum edeceğim, halbuki sen
böğürtleni sahte bir para ile almışsın. Sabah olduğunda yemciye gitti. Yemci
ona:"Dün bana verdiğin dirhem iyi değildir" dedi ve ona iade
etti.Hikaye edilir ki, müslümanlar kafirlerin kalelerinden birini muhasara
ederken onun fethi gecikti. Komutanları onlara:"Bakınız bidatlardan ne
irtikap ettiniz veya sünnetlerden neyi terkettiniz ki bu kalenin fethi bize zor
geldi? Araştırdıklarında misvakı ihmal ettiklerini gördüler. Misvakı kullandılar,
Allah da ona kaleyi fethetmeyi nasip etti.Bir sünneti terketmedeki bu büyük
etkiye/tesire bir bak. Buna haramları irtikap etme, haramları işleme, giyim-kuşam
ve yemede harama el uzatmayı sen kıyas et. Şeytanın onların ayaklarını
kaydırıp onları kaçma ve isyana nasıl düşürdüğünü artık öğrendin/bil.Ey
Mücahidi Geride kalmanın (yahut Allah'ın emirlerine karşı gelmenin) kalbine
etki edip, himmetini zayıf kılıp azmine ve niyetine galebe çalmasından sakın.
İçini, karşı gelme (isyan) ve geride kalma kirinden temizle. Onun vesvese
dolu delhizlerinde tevekkül ve yakın mesabesini yak. Herhalukarda ölümün
geleceğini, dağların zirveleri bunu engellemeyeceği gibi erkeklerin
ustalığı/mahirliği de bunu defetmediğni bilen biri olarak atıl.Her nerede
olursanız olun. Ölüm sizi bulur. Yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda
olsanız bile."(Nisa: 4/78)Kim ölümüyle ölerek kaderini geçerse bunun
dışında bir şeye yol bulması imkansızdır."Deki: Evlerinizde olsaydınızda
üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine devrilecekleri yerlere giderlerdi..."
(Al-iİmran: 3/154)Kendinle düşmanın sıfatları ve fiilleri arasına takvadan
engelleyici/koruyucu bir örtü atın."Azmettikten sonra Allah'a tevekkül et.
Şüphesiz killah tevekkül edenleri sever." (Al-i Imran: 3/159)"Allah
kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü
olandır, aziz olandır."(Hac: 22/40)Ey ömrümün artmasına/uzamasına
hırsından ki Ömür kaçmakla uzar ne de sebat etmekle kısalır -hücum etmekten
dolayı da ecelden- ki bu da ne bir saniye öne gelir ne de bir saniye gecikir-
korkusundan dolayı kaçan muhakkak ki sen bu kaçmanla isyan etmiş (karşı
gelmiş). Cabbarın gazabına uğramışsın. Müslümanlar ve kafirler arasında zillet
ve ar libasını giymişsin. Esir edilip, dininde fitneye uğrayıp ahire-ti
kaybetmekten. Yahut sana değişik işkencelere uğrayıp aşağılık bir şekilde
öldürülmekten korkmuyor musun? Her akıl sahibi yanında şu su götürme? Bir gerçek
ki, Ölümü, onun vakti yaklaştığında karşılamak, ona sırtını vermekten daha
hayırlıdır. Mutenebbi'nin sözü ne güzeldir.Olmadığı zaman ölümden bir
kaçış.Acizliktendir korkudan ölmenYezid b. Hakem b. Ebi As'ında şu sözü var:Ne
padişah gibi yaşa, şerefli de Öl.Eilnde kılıcınla ile birlikte ölürsen
mazursun.Başkasının da:Mızraklar üzerine (gitmekten) atımın acziyeti haramdır.Onun
boynu ve gerdanlığı kanlı olur.Haramdır mızraklarımıza arkasını döneni
vurmak.Onun göğsü kırılır göğüslerde.Şunu söyleyen ne güzel
söylemiştir.Eksiklik değildir keskin kılıçlarla öldürülmek,lmadıkça hali izzet
ve övünmekten.Öyle insanlarız ki ölümü ar bilmeyizBu (ölüm) kılıç, mızrak (ve
oklar) arasında oldukça.Şu sözler de bazı yiğitlere aittir:Ona söylüyorum, hani
eması/haııi uçmuştu.Kahramanlardan. Yazıklar olsun hayret etme(dönme)Çünkü sen
birgün istersen,Sana iati ecelden, güç getiremezsin.O zarflan ölüm meydanında
güzel bir sabırla sabretmek lazımÖlümsüzlüğü ermek imkansızdırBeka izzet
giysisi değildir,Zillet ve korku kardeşlerinden dürülürÖlüm yolu, her canlının
yoludur,Ona yeryüzü ehline çağıran çağırıyor.Sağlam iken ölmeyen yaşlanır ve
bıkarÖlümden onu inkıtaa teslim eder.Kişinin ölümü hayatından daha hayırlı
olur,Eğer o sayılırsa düşük metadan.Behlul b. Bişr yiğit ve cengaverlerden
biriydi.[1171] Şu be-şitle sık sık
tekrar ederdi:Kim ölümüyle karşılaşmaktan hoşlanmaz.Halbuki ölümü, ben baldan
daha çok arzuluyorum.Coşarak ilerlemek (saldırmak (ecelimi) hızlandırmayacağı
gibi,Sakınmak da beni ecelimden kurtarmaz.Bir bıçağın sapında şunların yazılı
olduğu görülmüş.Savaş/harp onunla karşılaşırsan senden gevşeme olmasın, g eri
kalma.Her kim kaçarsa, kurtulamaz kaderden.Başkaları da:Şayet nzıklar takdir
edilmiş dağıtılmış ise, Kişinin rızkta az hırslı olması daha güzeldir Şayet
mal, terkedilmesi üzere toplanıyorsa, Kişinin onu terketmesi, cimrilik
sayılmaz. Şayet dünya nefis/değerli addediliyorsa, Allah'ın sevabının değeri
daha yüce daha üstündür, Bedenler ölüm için yaratılmışsa,
Kişinin Allah için
kılıçla ölmesi (öldürülmesi)/daha güzelidir.Firar/kaçma, -annen seni
kaybetsin- ölüm sofralarından bir sofradır. Kaçınılmasında korkulmayacak şeye
hırstır. Nice hayat/yaşama vardır ki, sebebi Ölüme atılmadır, nice ölümler de
vardır ki sebebi tulul-hayattır. Savaşçının bir kaleye, ecelini geciktirmekten
başka sığınacağı bir helak (kalesi) yoktur.Kim Allah yolunda ölmek için çaba
gösterirse, güzel ameli ile birlikte ona hayatı bahşeder. Kaçan nefsini (düşmana)
teslim etmiş, savaşan ise müdafaa etmiştir. Ecel bittiğinde ise kaçınılmaz
olan ölüm gelir. Ey kaçan kişi, o anda ölüm sana yetişip ateş ehlinden
olmaktan korkmuyor musun? Yine sen arkanı verip kaçarken sana bir ok isabet
edip helak yurduna seni göndermesinden de korkmuyor
musun?
978-
Rasulullah'ın (s.a.v.) duasından şu da vardı: "Ve yolunda arkamı dönerek
ölmekten de sana sığınırım.[1172]
Ebu'l-Kasım el~Kuşayri
Risalesinde Mansur b. Halef el-Mağribi'den rivayet etmiş. Der ki: îki adam
zamanın birinde ibadet ve itaatte dost oldular. Sonra biri yolculuğa çıkıp
arkadaşından ayrıldı. Bir müddet sonra ondan haber olmaz oldu. Bu sonuncusu
Rumlarla yapılan savaşta gazada iken, müslümanların karşısına silahlara
bürünmüş bir adam çıkıp mübarezeye çağırdı. Müslümanların yiğitlerinden biri
çıktı, onu Rum olan adam öldürdü. Sonra ikincisi çıktı, onu da öldürdü. Sonra
üçüncüsü çıktı onu da öldürdü.Bu Sufi şahıs çıktı ve birbirlerini kovaladılar.
Rum olan şahıs yüzünü açtı. Birde baktıki yıllarca ibadet ve itaatte arkadaş
edindiği şahıstır. Bu ona,"Ne haber? (Ne iş)?" diye
sordu."Kendisinin irtidat edip onlara karıştığı, çocuklarının olduğu ve
malının toplandığım/çoğaldığını söyledi. Dediki:Hani bir çok rivayetle Kur'an
okuyordun. O:"Ondan tek bir harfi hatırlamıyorum" dedi.
Sofi:"Bunu yapma ve dön" dedi. O:"Bunu yapamam. Benim onlarda
evladım iyalım ve malım var.. En iyisi sen dön. Yoksa şu şahıslara yaptığımı
sa-nada yaparım" dedi. Sufi olan:"Sen müslümanlardan, üç kişiyi
Öldürdün, dönüşünde bir kibirlenme/böbürlenme/zorlanma olmaz. Sen ayrıl ben sana
mühlet vereyim" dedi. Bunun üzerine adam döndü. Sufi onu takip ederek onu
mızrakla vurdu ve onu öldürdü. Adam (yaptığı) tüm bu çabalar ve tüm bu
sıkıntılardan sonra dünya ve ahirette hüsrana uğrayarak Hristiyanlık dini
üzere öldürüldü. İşte apaçık ziyan/zarar budur. Buna benzer hikayeler çoktur.[1173]Esir
olarak onların ülkelerine girip, fitneye uğrayarak dininden dönen şahısların
hikayeleri sayılamayacak çoktur. Der ki: Rumların toprağına bir seriyyede
girdik. İçimizde bir genç vardı; içimizde ondan daha fazla Kur'an okuyan, ondan
daha fakih, ondan daha çok farz kılan yoktu. Gündüzleri saim (oruçlu) geceleri
kaimdi. Bir kalenin önünden geçiyorduk. Bunun üstünde durma emrini almamıştık.
Kalenin yakınında durdu.ve (bineğinden) indi. Onun ihtiyaç gidermek istediğni
sandık. Hristiy ani ardan bir kadına bakıp ona aşık olmuştu. Rumca
ona:"Sana nasıl ulaşılır?" dedi. Kadın:"Hrİstiyan olursun o
zaman kapı sana açılır ve ben de senin olurum" dedi. Der ki: O da onu
yaptı ve kaleye girdi. Büyük bir keder içinde gazamızı bitirdik. Bizden
herbiri onu öz çocuğu gibi sayıyordu. İkinci bir kez yine bir seriyyede çıktık.
Onun önünden geçtik. O da Hristiy ani arla birlikte bize bakıyordu.
Bizler:"Ey filan! Kur'an'ın ne yaptı? İlmin ne etti? Namazın ve orucun ne
yaptılar?" dedik. O:"Biliniz ki kesinlikle şu ayet hariç Kur'an'ın
tümünü unuttum:"Kafirler zaman zaman, keşke biz de müslüman olsaydık,
diye arzu ederler. Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları
oyalaya dursun, yakında bilecekler."
(Hicr: 15/2-3)Müellif der ki: Allahu Teala kimi esirleri fitneden koruyup
dinini de ona muhafaza etmiş.
979-
Bunlardan bir tanesi, İbni Esir'in "Esed'ül-Gabe fi
Marifet'is-Sahabe" adlı eserinde kendi isnadıyla İbni Ab-bas'dan (r.a.)
rivayet ettiği (kıssa)dır. Der ki: Rumlar Rasu-lullah'ın (s.a,v.) sahabesinden
(arkadaşlarından) Abdullah b. Huzafe'yi esir aldı. Ona taği (Rum kralı) şöyle
dedi:"Hristiyan ol, yoksa seni bakırdan bir çukura atacağım"
"Yapmıyorum/olmuyorum" dedi. Bakırdan bir kab getirip, içine yağ
doldurdu ve kaynattı. Müslüman esirlerden birini çağırıp, ona hristiy anlığı
teklif etti. Ama o reddetti. Bunun üzerine onu çukura/kaba attı, onun
kemikleriyle kızardı/eridi. Bunun üzerine, Abdullah'a,"Hristiyan ol,
yoksa seni(de) onun içine atarım" dedi."Ben onu yapmam" dedi.
Bakır kazana götürülüp içine atılmasını emretti. Bunun üzerine Abdullah
ağladı."Korkup ağladı" dediler."Onu geri getirin" dedi.
Onlar da geri getirdiler. Ve şöyle dedi:"Bana yapacağından korktuğum
zulüm reva görülen sadece bir cana sahibim. İsterdim ki üzerimdeki kıllar
sayısınca canım olsun, sen de bana musallat olup bana bunu yapa-sın.Der ki:
Bunun üzerine ona çok şaşırdı ve onu salıvermek istedi. Ona:"Başımı öp
seni salıvereyim" dedi."Yapmam" dedi."Hristiyan ol, sana
kızımı, evlendireyim mülkümü seninle paylaşacağım" deyince, o
yine:"Yapmam" dedi."Başımı öp, seni ve seninle beraber
müslümanlardan seksen kişiyi salıvereyim" teklifini yapınca,"Buna
evet" dedi. Onun başını öptü. O da onu ve onunla beraber seksen kişiyi
salıverdi. Ömer b. Hattab'a geldiklerinde, Ömer (r.a.) ona gidip başını öptü.[1174]
980-
Başkasının rivayetinde ise: Ömer şöyle dedi: "Huzafe'yi öpmek her
müslümamn üzerinde bir haktır.
îlk önce ben
başlıyorum deyip başını öptü. Rasulullah (s.a.v.) Abdullah'a espri yaparak,"Sen
bir kafirin başını öptün" diyorlardı. O da: "Evet. Allah o Öpme ile
müslümanlardan seksen kişiyi salıverdi."
981- "Zehr'ul-Kemam[1175]
kitabının sahibi kitabın on üçüncü bölümünde şöyle der:"Ömer b. Hattab
(r.a.) müslümanlardan bir ordu hazırlayıp Şam'a gönderdi. Onların kalelerinden
birini şu sıkı bir şekilde muhasara ettiler. Müslümanlardan iki kardeş vardı;
Allah onlara düşmana karşı bir cüret ve kuvvet vermişti. Bu kalenin kralı kendi
altındaki yöneticilerine ve cangaverle-rine, eğer şu iki şahıs halledilse,
öldürülse, sizler onların dışındaki müslümanların hakkından gelirsiniz
dedi.Durmadan onlara tuzak kurup, onlara hile yaptılar. Ta-ki birini esir alıp
Ötekisini öldürdüler. Esiri krallarına götürdüler. Ona bakınca,"Bu
öldürülse büyük musibet olur, müslümanlara dönse büyük bir dahi olur. Onun
Hristiyanlığa girmesini öyle arzulardım. O zaman ona şu şu malımı verirdim.
Çünkü hris-tiyanlık onunla büyük bir yardım ve kuvvet/destek alırdı."
dedi. Patriklerinden biri:"Ey kral(ım)! Onu dininden fitneye sokacağım.
Araplar aşırı derecede kadınlara düşkündürler. Benim akıllara durgunluk
verecek üstün derecede güzel bir kızım var. Onu görürse onunla fitneye
girer" dedi. Bunun üzerine:"O zaman onu al" dedi.u evine
götürdü. Kızı güzelliğine güzellik katacak derecede süslediier, taki taktılar.
Ona yemek, tatlı ve içki getirdiler. Kızını, efendisine hizmet eden biri
olarak önüne bırakıp Tcapıları üzerlerine kapattılar. Onları başbaşa bırakıp
gittiler. Genç başına gelen fitneyi hissettiğinde Allah'ı sa-ğınıp gözünü
kırptı. Rabbi Azze ve Celle'nin ibadeti ve Kur'an okumayla meşgul oldu. güzel
bir sese üstün bir nağmeye sahipti. O (kızın) kalbi, ona meyletti, onu çok
aşırı derecede sevdi. Onun bu sevgisi onu yemek yemekten içmekten ve uykudan
etti. Her ikisi bu hal üzere yedi gün kaldılar. Öyleki (kız) artık onun dinine
girmek istedi.
Sabrı taşıp göğsü
daraldığında kendini onu önüne atıp şöylededi:"Seni dininle yeminle
ettiriyorum, sözümü dinle!" O"Nedir sözün?" dedi.
Kız:"İslamı bana arzet/anlat" dedi. O da ona İslam'ı anlattı.
Müslüman oldu ve temizlendi. Nasıl namaz kılacağını öğretti. Kız bunu yapınca
şöyle dedi:"Ey kardeşim. İslam'a girmemin sebebi sensin ve sana yakın
olmak içindir." Bunun üzerine adam:"İslam iki şahid olmadan, mehir ve
veli olmadan nikahı meneder. Ben ne iki şahid buluyorum ne de diğer şeylerden
bir şey. Eğer buradan çıkmamıza fırsat olursa arzuladığına ulaşmayı ümit
ederim. (Kız) çağırarak onlara:"Şüphesiz ki bu müslüman yumuşadı ve kalbi
bana kaydı. Dinime girmesi için onu davet ettim" dedi. Adam da:"Bu
kardeşimin öldürüldüğü bir yerde bana uygun düşmez. Bundan çıkıp kalbimin
teselli bulması lazım. O zaman benden istediğinize evet derim. (Kız da) beni
onunla şu, köye çıkarmanızda bir beis yoktur. Onu sizin ve kralınız için arzuladığnıız
amaç için garanti ederim" dedi.Der ki: Babası krala gidip anlattı. Kral
buna çok aşırı sevindi. Kızın onunla köye gitmesine müsaade etti. İkisi köye
varınca gündüzlerini orada geçirdiler. Gece olunca yolcuğa başlayıp geceleri
boyunca yürüdüler. Sabah yaklaşınca yoldan sapıp (bineklerinden) indiler ve
namaz kıldılar. Onlar bu haldeyken silah şakırtıları ve gem çıngındamala-rı ve
at tırnaklarının seslerini duydular. Adam ona:"Ey filan* Şunlar Hristiyan
adamlardır, bizi yakaladılar. Atımız gece boyu çalışmaktan yorulmuş" dedi.
O (bayan):"Yazıklar olsun! Korkup telaşlandın mı?""Evet"
deyince. O:"Bana bahsettiğin ilahının gücü nerde ve yardım, isteyenlere
yardımetmesi nerde kaldı. Gel ona yalvarıp dua edelim. Umulur ki o yardımıyla
bize yardım eder, lütfuyla bize yetişir" dedi. O bayana:
"Vallahi ne güzel
söyledin" dedi.Allah'a yalvarıp yakarmaya başladılar. O dua edip yüksek
sesle ağlayıp kızda duasına amin dediği sıralarda atların kendilerine
yaklaştığını hissettiler. Tam bu sırada şehid kardeşinin sesini duydu. Şöyle
diyordu:"Ey kardeşim korkma ve üzülme. Gönderilenler Allah'ın gönderdiği
elçilerdir. Şu meleklerde, Allah'ın sizin nikahınızda şahitlik etmek için
gönderdiği elçilerdir. Ve muhakkak ki AHahu Tebareke ve Teala meleklere karşı
sizinle iftihar ediyor. Size Said şehidlerin ecri vermiş. Yeri size yaymış.
Muhakkak ki sen sabah Medine dağlarında olursun. Ömer b. Hattab ile bir araya
geldiğinde benden ona selam söyleve ona de ki:"Allah sana islam(dan
dolayı) mükafat versin. Muhakkak ki nasihat ettin ve çaba gösterdin" dedi.
Der ki: Sonra melekler kendisine ve zevcesine seslerini yükselterek selam verdiler.Der
ki: At elinde olduğ uhalde çok adım atmadan Ömer b. Hattab ile-karşüaştılar. Şu
Ömer'in adetindendi. Sabah namazım kıldığında: Uykudakinin uyanması,
abdestsizin ab-destini alması ve uzakta olanın gelmesi için ilk rekatı uzatırdı,
okumayı bitirmeden mescid tıklım tıklım olurdu. İkinci rekatı ise hafif
kılardı. Bu günde ise hafif bir namaz kılıp selam verdi. Arkadaşlarına şöyle
dedi:"Haydi gidip damet ve gelin karşılayalım." Arkadaşları buna çok
şaşırdı. Ve ondan birşey anlamadılar.O ve arkadaşı ikisiyle karşılayıp
toplanında Ömer'e:"San kim bunu bildirdi?" dediler. Şöyle
dedi:"Rüyada Rasulullah'ı (s.a.v.) gördüm. Bu genç ve eşinin başına gelen
tüm olayları bana haber verdi." Sonra Ömer bir velime yemeğini vreip kız
ak dini yaptı ve (zifafa) girdi. O ölmüden çocuklarla rızıklandırıldılar. Tümü
salih ve iyilik insanlardı.Müellif der ki:
982- Daha
önce Bilal ve arkadaşları çok ağır işkencelere maruz kaldılar. Yinede
dinlerinden dönmediler.[1176]
983- Yine
aynı şekilde Hubeybll çarmıha gerilmiş yinede dininden dönmemiş.[1177]Faide:
Rumlar Afrika kadısı Abdurrahman b. Ziyad b. Enumi seri aldı. Bir grup
(müslüman)ı öldürdükten sonra onuda Öldürmek için getirdiler. Der ki:
Dudaklarım Allah! Allah! Rabbimdir. Ona hiçbir ortak koşmam, ondan başkasını
veli edinmem diyerek (hafiften) dudaklarımı kıpırdatıyordum. Azgın kral bunu
gördü."Arap sanmasını[1178]
getirin" dedi."Allah! Allah' Benim Rabbimdir. Ona hiçbir şeyi ortak
koşmam mı dedin" diye sordu. Ben:"Evet" deyince,"Nerden
Öğrendin?" dedi. Ben:"Nebimiz bize bunu emretti" dedim. Bunun
üzerine:"Bizede İsa İncil'de bıraktı." dedi.Bunu Hafız İbn'uz-Zehebi
Siyer'un-Nübela da zikretmiş.[1179]Baksana!
Eğer öldürülmez ve esir edilmezde sapa sağlam dönersen dahi Ölüm kaçınılmazdır.
Hayat, eceli bille, nefesleri sınırlıdır. Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm,
şüphesiz sizinle karşılaşıp buluşacaktır. Sonra gaybıda, müşahede edilebileni
de bilen (Allah) e döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber
verecektir."(Cum'a: 62/8)Kendisinden kaçtığın Ölümden ölm sekeratından
rahatlama olmasaydı bunda sebatı gerektirecek bir durum olmazdı. Şunu
söyleyen ne güzel söylemiş:Şüphesiz ki bizler, ölüm nefislerimize tatlı
gelir,Bazende acı bırakır, onu (bizler) tadarız.
984- İbni Ebi Şeybe kendi isnadıyla Cabir b.
Abdil-Iah'tan (r.a.) rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Beni
İsrail'den bahsediniz. Çünkü onlarda çok acaip şeyler vardır. Sonra (kendileri)
bize bahsetti(ler): Dedi ki: Onlardan bir grup çıkıp kendilerine ait bir
kabristana geldiler ve şöyle dediler:"İki rekat namaz kılar ve Allah'a dua
edersek, bizlere bazı ölüler çikp bize ölümden bahsetler... Der ki: Onlar bunu
yaptılar. Onlar halde çıkıverdi. Şöyle dedi:"Baksanıza neden beni
istediniz?" (Bana neden kas-dettiniz?) Yemin olsun ki yüz yıldan beri
ölmüşüm şimdiye dek ölümün harereti benden gitmiş (sükûn bulmuş) değildir.
Allah'a dua edinizde beni halime iade etsin.[1180]
985-
Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:"Şayet ölümün
kıllarından birinin acısı yer ve gök ehline bırakılsa(ydi) hepsi ölür(dü).[1181]
986- Ali
(r.a.) savaş teşvik eder ve şöyle derdi: "Öldürülmezseniz, ölürsünüz.
Nefsim elinde olana yeminolsun ki, kılıçla (vurulan) bin darbe yataktaki
ölümden daha hafif/koyadır."
987- Hafız Ebu Nuaym kendi isnadıyla Mekhul'den,
Vasile'den (r.a.) o da Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet
etmiş:"Nefsim elinde olana yemin olsun ki, ölüm meleğinin muayenesi
(gözlemesi, gözetmesi) bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir.[1182]
988- Rivayete edildiğine göre: Allahu Teala,
yaratıkların canlarını aldıktan sonra kendisini kendi canını al-masıyle
görevlendirdiğinde şöyle der:zzetine yemin olsun ki, Sekret'ul-Mevtin (ölüm
sarhoşluğunun) ne olduğunu (şimdi) Öğrendiğimi daha önce bilseydim
(kesinlikle) hiçbir mümin canı almazdım."Tezkire'de Kurtubi şöyle der:
989- Rivayet
edildiğine göre ölüm kılıç darbesinden ve testere ile bölünmekten daha şiddetlidir.[1183]
de zikretmiş, Allahu
Teala İbrahim'e:Ölümü nasıl buldun?" demiş. O:"Yaş günün içine
batırılan sonrada çekilen kızgın şişler gibiydi" dedi. Allah
(c.c):"Biz muhakkak ki onu sana kolaşlaştırmış/hafifletin iş/tik.[1184]
990-"Mehasibi
Riaye
991- Rivayete
dildiğine göre, Yuşe Musa'yı (a.s. rüyasında görmüş ve ona:"Ölümü nasıl
buldun?" diye sormuş. O:kurtuluştan, yüz çeviren hangi gözürle önüne
çıkacaktır... Al-Iah'ım! Ey elinde kalplerin gemleri/ipleri olan! Onun
sebatında sana yalvarıyoruz... Eyg aybleri bilen kasdının tashihinde niyetiin
halis olmasında sana itimad ediyoruz. Sana fakir ellerimizi uzatıp bize razı
olacağın şehadeti bize nasip et... Yolunda ayaklarımızı sabit kıl. Hareketde
sükun da sanadır. Her hayırda ihtiyaç sanadır ve sen her şeye kadirsin.
[1] Tarıku'I-Hicreteyn s: 622.
[2] Hutatu'ş-Şam: 2/144, 153-154.
[3] Hutat'uş-Şam: 2/155-156,165-168
[4] Men'zele.Mısir'da bir kasabadır. Tac'ulrArus 8/135.
[5] Asru's-Selatİn el-Memalik ve Netacuhu'1-İlmi ve'l
Edebi: 5/1,3/80-81.
[6] Mevsuat'ul-Tarih el-îslami: 5/245-246, Zehebi Tarihul
İslam s: 9-10.
[7] Tenbihu'l-Gafilin an Amali'l Cahilin s. 391-392.
[8] Lehz'ul-Elhaz s: 282, 284.
[9] Müslim İman: 20, Ebu Davud Cihad: 2
[10] Fethü'I-Bari 4/47.
[11] Ebu Davud, Melahim: 31. (Ebu Hureyre'den) Hasen hadis.
[12] Tenbihu'l Gafilin An Ameli'l Cahilin s. 2-3.
[13] Ed Davul Lami; 1/203, Keşf üz-Ziinun: 1/487,
Mücemu'1-Mü-ellifin: 1/143.
;
[14] EdDavul-Lami; 1/203, Keşfuz-Zünun: 1/262, Mücemul Müellifin:
1/143.
[15] EdDavul-Lami; 1/203.
[16] Hediyetül Arifim 5/119-120.
[17] Keşfu'z-Zünun: 1/348, Mucemu'l-Müellifin: 1/143.
[18] Enbaul Gamri: 7/24-25, Ed Davul Lami: 1/203, Şuzıırauz
Zeheb: 7/105, Keşfuz Ziinun: 2/1686,Hedyetü'l-Arifin: 5/119,
Mucemu'l-Müellifin: 1/143, Masadım't-Turası'1-Askeriy Indel-Arabi: 2/223.
[19] Ed-Davu'1-Lami: 1/203, Masadiru't-Turasi'i-Askeri
Indel-Arab: 2/353.
[20] A'lam Zirikli: 8/52. Ona ve aslına "Ta"
harfiyle simgelendirip onların basılmış olduklarına işaret ediyor. Bakınız:
Masadiru't-Turasil-Askeri İnde'1-Arab: 2/223.
[21] Enbau'1-Gamn: 7/24-25.
[22] Ed-Davu'1-Lami: 1/203-204.
[23] Şuzurü'z-Zeheb: 7/105.
[24] Enbaul-Gamri: 7/24-25.
[25] Lisanu'1-Arab: 4/109.
[26] E1-Misbahu'l-Münirs.ll2.
[27] Ebu Davud Cihad: 18, Nesai Cihad: 2, Ahmed:
3/124-153-251. Hadis sahihtir.
[28] Müslim Cihad ve's-Siyer: 2.
[29] Kitabu Mahasini'l-îslam s. 71.
[30] El Misbah: 2/234.
[31] Mevdudi, Hasan el-Benna ve Seyyid Kutub'un Cihad adlı
risale s.100-101.
[32] Asaru'l-Harbs.108. 26
[33] Et Umm: 4/239-240.
[34] Zadu'l-Mead:2/42.
[35] Er-Ravdu'1-Unf: 1/269.
[36] Fethü'I-Bari: 7/253.
[37] Fethul-Bari: 7/262. Vadi: Mekke vadisi, Mecne suyu:
Mekke'den bir kaç mil ötededir. Şamme ve Tufeyl: Mekke'ye yakın İki tepe veya
kuyudur. Bkz. Fethu'I-Bari: 7/263.
[38] Bari: 7/263. Fethü'l
[39] Fethu'1-Bari: 7/262.
[40] Hakim Müstedrek: T/246, Buhari ve Müslim'in şartlarına
göre sahihtir. Zehebi de muvafakat etmiştir.
[41] Şafii El-Ümm M/160-161.
[42] Tarihu'l Bağdad: 13/493. '
[43] Mizanil'l-itidal: 1/662.
[44] Tehzibu't-Tenzib: 11-261-262.
[45] El Farku Beyne Evliyai-Rahman ve Evliya-i Şeytan s.
44-45.
[46] Siyer-ü Alamti'n Nübela: 6/324.
[47] Müslim İmare: 29, Tirmizi Cihad: I.
[48] Buhari Cihad: 2.
[49] Tirmizi Cihad: 17. Sahih hadis.-
[50] El-Misbahul Münir s. 484.
[51] Enbaul Gamri; 7/24-25.
[52] Ed Davu'İ-Lami: 1/203.
[53] Şuzuratuz-Zeheb: 7/105.
[54] Keşnır-Zünun: 2/686, Mücemül Müellifin: 1/143
3 s;
[55] İlmul Hadis s. 154.
[56] Haşiyetül Dudeh Halife Ala Sad ala 121 s. 26.
[57] Buhari Enbiya: 52.
[58] İlmul Hadis s. 152-154.
[59] Kitabul Masarİdil Askeriyy İndel Arabi: 1/13.
[60] Aynı eser 1/29.
[61] Aynı eser 1/29.
[62] Abdullah Abdurrahim Useylan'm tahkikiyle. Riyadta
el-liva yayınevinde basılmıştır.
[63] Ümmü-1'Kura Üniversitesi İlmi Araştırmalar Merkezi'nde
57 rakamla mikrofilm olarak bulunmaktadır. Türkiye'deki üçüncü Ahmed kütüphanesinden
kopyalanan (filme çekilen) bu kitap 212 levha, her levhada 11 satır
bulunmaktadır.
[64] Masadir'ul Turas'i-1 Askeri 3/13.
[65] Aynı eser 1/45.
[66] Aynı eser: 3/399.
[67] Aynı eser: 1/83.
[68] Aynı eser: 1/83.
[69] Aynı eser: 1/97.
[70] Aynı eser: 1/103.
[71] Enstitü dergisi 22/1976 cilt 2 s: 180-181 dizi 38.
Aynı eser 1/117.
[72] Aynı eser: 1/127.
[73] Aynı eser: 1/127.
[74] Aynı eser:
1/152.
[75] Aynı eser: 1/164.
[76] Aynı eser: 3/203.
[77] Aynı eser: 1/185.
[78] Aynı eser: 3/203.
[79] Aynı eser: 1/198.
[80] Aynı eser: 1/198.
[81] Aynı eser: 1/198.
[82] Aynı eser: 1/200.
[83] Aynı eser: 1/200.
[84] Aynı eser: 1/200.
[85] Aynı eser: 1/201.
[86] Aynı eser: 1/201.
[87] Aynı eser: 1/208.
[88] Aynı eser: 1/225.
[89] Aynı eser: 1/240.
[90] Aynı eser: 1/250.
[91] Aynı eser: 1/329.
[92] Aynı eser: 1/383.
[93] Aynı eser: 1/384.
[94] MeceİIet'iil- Ma'hed 22; 226 Müselsel 321. Aynı eser:
1/408-409.
[95] Aynı eser: 1/422.
[96] Aynı eser: 1/440.
[97] Aynı eser: 2/43.
[98] Aynı eser: 7/77.
[99] Aynı eser: 2/77.
[100] Aynı eser: 2/206.
[101] Aynı eser: 2/210.
[102] Aynı eser: 2/218.
[103] Muhammed el-Müca-vir b. Mekke'te. Bir nüshası Abdullah
Muhlis'in deposun-
Aynı eser: 2/218
[104] Aynı eser: 2/219.
[105] Aynı eser: 2/219.
[106] Aynı eser: 2/220.
[107] Aynı eser 2/220.
[108] Aynı eser: 2/223-224.
[109] Aynı eser: 2/248-249.
[110] Aynı eser: 2/283.
[111] Aynı eser: 2/284.
[112] Aynı eser: 2/335-336.
[113] Üsame Nasıruddin en-Nakşibendi tahkikiyle neşredilmiş.
[114] Aynı eser: 2/254.
[115] Aynı eser: 2/389.
[116] Aynı eser: 2/411.
[117] Aynı eser: 2/411.
[118] Aynı eser: 2/412.
[119] Aynı eser: 2/412.
[120] Aynı eser: 2/438.
[121] Aynı eser: 2/438.
[122] Aynı eser: 2/438.
[123] 170 nolu hadisten alıntı. Tirmizi Cihadın Fazileti:
23.
[124] 259 nolu gelecek hadise işarettir. Tirmizi Cihadın
Fazileti: 7.
[125] 342 nolu gelecek hadise İşarettir. Tirmizi Cihadın
Fazileti: 4.
[126] Müslim İmare: 33
[127] 310 nolu hadise işaret edilmektedir.
[128] Ebu Davud Cihad: 28 , Mevarid'uz-Zaman s. 388.
İkisinin se-jnedinde de Nemran İbn Atebe ez-Zemari var. ibn Hıbban bunu
güveni-j lir görmüştür.
[129] 323 no ile gelecek hadisten iktibas edilmiş.
[130] İbn Mace'nin rivayet ettiği "...ve büyük korkudan
emin |olur." (İbn Mace, Cihad: 16) hadisinden alınmıştır. Senedinde İsmail
b. iyaş var. Ancak sened
Sami 'dir.
[131] 29 babta müellifin zikrettiği hadisten alıntıdır.
[132] 113 no ile tahrici gelecek hadisten alıntıdır.
[133] 717 ve sonrasında tahrici gelecek olan hadisten
alıntıdır.
[134] Tüm bunlar 26.babta tahrici gelecek hadisten
alıntıdır.
[135] Aynı hadisten alıntıdır.
[136] Aynı hadisten.
[137] İbn Abdusselam Ebu Abdillah b. Muhammed b. Abdusselam|
e!-Hevari et-Tunusi. Kadı, şeyh hakkı söyler, hafız akü ve nakli ilimler-1 de
derindi. Hicri 749 senesinde vefat etmiştir. Bak: Şeceretü'l Nuri'z Ze-1
kiyyetis. 210.
[138] Şifau's-Sudur Hatip Ebur'rabi Süleyman b. Seb'es
Sebti'dİr,| Kitabını yaklaşık otuz yılda ve onbeş cilt halinde topladığı
zikredilir.
[139] Şifau's-Sudur Hatip Ebur'rabi Süleyman b. Seb'es
Sebti'dİr,| Kitabını yaklaşık otuz yılda ve onbeş cilt halinde topladığı
zikredilir.
[140] Kasım b. el-Hafızı Kebir Ebi'l Kasım Ali b. el-Hasan
b. Hibe-tullah el-Hafiz el-Muhammed el-Fazıl Behauddin Ebi Muhemmed b. Asakir Dımeşki'dir.
527 yılında doğmuş ve 600 yılında da vefat etmiştir. Tezkiretül Huffaz
4/1367-1369.
[141] Karışık iş demektir. Lisanü'1-Arap: 13/380.
[142] Garip; Hattabi der ki; sözdeki gariplik iki anlama
gelir: Birincisi; anlamının uzak oluşundan kapalı oluşudur. Onu anlamak ancak
uzaktan ve fazla düşünmekle olur. İkincisi; Arap kabilelerinden şaz olanlardan
yerce tenha veya uzak olanların sözü kastedilir. Onların lüga-tından bir kelime
bize geldiğinde onu garipseriz. Halbuki bu kelime kavmin dilinden ve beyanındandır.
Garibu'l-Hadis: 1/71. Tahkih: Abdul-kerim İbrahim el-Ğarbavi.
[143] O zamanın imamlarından Hüseyin b. Hasan b. Muhammed b.
Halim'dir. Hakim kendisi hakkında fakih ve kadı olan Ebu Abdiliah b. Ebi
Muhanimed, Maverau'n-Nehr'de şafiilerin biricik alimidir. Ziyaret amacıyla
77.senesinde Nişabur'a geldi. Hadisten rivayet etti. Hakim Ebu Ab-dilîah
el-Halimİ 403 senesinde vefat etti, der. îbn Sebki'nin
"Tabakatu'ş-Şafüyetü'l-Kübra: 4/333-334. EI-Halimi onu dedesi olan Halim
kelimesine nisbettir. el-Lübab fi Tehzibi'l-Ensab: 1/382 Bağdat
[144] Kitabu'l Minhac fi Şuab'il İman: 2/466.
[145] Bu hadis mütevatir hadislerdendir. Sahiheyn'deki lafzı
işe şöyledir:
"İnsanlar 'La
ilahe illallah' deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. La ilahe
illallah diyen benden malını ve nefsini hakkıyla olan hariç korumuştur. Onun
hesabi ise Allah'a aittir."
Buhari îstitabe: 2,
İtisam: 2, Müslim İman: 8, Tirmizi İman: 1, Nesai Cihad: 1, Ebu Davud Cihad:
104, îbn Mace Fiten: 1, Ahmed: 2/528.
[146] Makhulu'ş-Şami ve Ebu AbdiIIah'tir. Güvenilir ve
fakihtir. Ç irsal yapar. Yüz on küsur senesinde vefat etmiş. Et-Takrib s.
347Hadis, senedindeki kesikliğinden dolayı zayıftır. Çünkü makrrul Ebu
Hureyreden (r.a) işitmemiş. Ebu Davud Cihad: 35. Hadisi Ala b. Haris Makhul ve
Ebu Hureyre tarikiyle rivayet etmiş. Darekutni Sünen'in-de Yezid b. Yezid.
Makhul ve Ebu Hureyre tariki 2/56. Ayrıca Ebu Davud tarikiyle de rivayet
etmiş. Sonra şöyle söyler: Makhul Ebu Hureyre'den işitmemiş, onun dışındakiler
güvenilirdirler. Ayrıca onu Muhammed b. Alvan Haris b. Nebhan ve Ali tarikiyle
de rivayet etmiş. Der ki, onda sabit olabilecek bir şey yoktur 2/57. Beyhaki
Sünen'i Kübra'sm-da Ebu Davud tarikiyle 3/121 rivayet etmiş. Hafız Ukayli dedi
ki; bu metinde sabit olacak bir isnad yoktur. Et-Talhisu'I-Habir: 2/35,
Nasbu'r-Ra-ye: 2/26-28.
[147] Ebu Davud Cihad: 35.
[148] O Beşir b. Mabet'tir. Onun Zeyd b. Mabed es-Sedusi
olduğu da söylenmiştir. İbn Hasasiye olarak meşhur olmuş.
[149] Sünen'ül-Kübra Kitabu's-Siyer Babu Asli Farzı '1
Cihadi: 9/20.
[150] Abdullah b. Cafer b. Geylan Ebu Abdirrahman el-Karşi.
Güvenilirdir. Son zamanlarında değişmiştir. Fahiş hataları onu geçmez. 20 senesinde
vefat etmiştir. Takribu't-Tehzib s: 170.
[151] Ubeydullah b. Amr b. Ebi'l Velid er-Rakiy Ebu Vehbil
Esedi'dir. Güvenilir bir fakihtir. Sekizyüzün sekseninde -bir yıl eksik- vefat
etmiş. Takribut Tehzib s.226.
[152] Zeyd b. Ebi Enise el-Cezeri Ebu Usame'dir. Aslen
Küfelidir. Daha sonra Raha'da ikamet etmiştir. Güvenilirdir. 19 veya 24 te
vefat etmiştir. Takribu't Tehzib s. 112.
[153] Cebele b. Suhaym Küfe'li ve güvenilirdir. Üçüncü
asırdandır. 25 senesinde vefat etmiş Takribut Tehzib: 54.
[154] İbn HaMusir İbn Afaze Ebul Musni'dir. Makbul bir
kişidir. Takribut Tehzib s. 349
[155] Seleme b. Nufeyl'İn sohbeti olmuştur. Humus'ta ikamet
etmişTakribut Tehzib s. 131.
[156] Nesai rivayet etmiş. Nesaİ benzerleriyle hasen bir
isnad ile rivayet etmiş. Kitabu'1-Hayl (Atlar): 1, Ahmed: 4/104.
[157] Müslim İmare: 53.
[158] Hadis sahihtir. Ebu Davud Cihad: 18, Nesai Cihad: 1,
Ahmed: 3/124-153, Darimi Cihad: 2/213, Beyhaki Sünenü'l-Kübra, İbn Hıbban
Mevarİdu'z-Zaman el-Cihad, Hakim Müslim'in şartlarına göre bu hadis sahihtir
demiş. Zehebi de ona muvafakat etmiş. 2/81.
[159] Vasile b. Aşka İbn Kab el-Leysi 'dir. Meşhur sahabüerden
olup Şam'da İkamet etmiş, 85 senesine kadar yaşamış. Takrib s.368.
[160] Hadis zayıftır. İbn Mace Haris b. Nebhan tarikiyle,
Atebe b. Yek-zan, Ebi Said, Makhul'dan o da Vasile b.Eskaf tan rivayet
etmiştir. İbn MaceCenaiz: 31. Ancak "Her imamın arkasında namaz
kılınız." lafzını göremedim. Onun İbn Asakir il Haris'ul b. Nebhan'dan
olma ihtimali var. Hafız onun metruk olduğunu söylemiş. Takribu't-Tehzib s. 61.
Ataba b. Yakzan'ın zayıf olduğunu, Takrib s.223. Ebi Said'in de meçhul olduğunu,
Takrib s. 408 söylemiş. Allah rahmet etsin devamla, Ukayli dedi ki, bu isnatta
sabit olacak hiçbir şey yoktur demiş. Et-Tahlİsu'I-Habir: 2/35.
[161] Hadis hasendir. Ebu Ya'la onu Hubeyb b. Habib
tarikiyle İshak es Sabii, Haris b. Abdullah o da Ali'den merfu olarak rivayet
etmiş. El-Maksadu'1-UIa fi-Zevaidi Ebi Ya'la el-Musıh s: 101. Heysemi:
"Hadiste Haris var, o yalancıdır" der. Mecmau'z-Zevaid: 1/3JŞ.;
[162] Haris el-Haris b. Abdullah el-Avar el-Hemedani Ebu
Zuheyr ş| Kufi'dir. El-Haris b. Ubeyd olarak da anılır. Ali'ye dosttuk etmiş
tabiral büyüklerindendir. Ali'ye taraftar olup onu tüm sahabeye Allah onların
iğ münden razı olsun tercih ederdi. Bunun için onun hakkında konuşmu lardır.
İlk önce onun hakkında konuşan o yalancıdır diyen el İmam eş-Şi bİ'dir. Ondan
sonra da itham olunmuş diyen İbrahim en-Nahai'dir.Bu büyük tabiin hakkında
konuşmanın menşei budur. Bu iki imarö dan sonra onun hakkında konuşanlar onlann
haksız hükümlerine binaei dir.Yardım istenilen Allah'tır.Buradan hareketle,
ondan töhmetin aslını nefyetmekle yetiniyoruİÛ Çünkü aslın nefyolunmasıyla fer
de nefyolunur. Ve derim ki asıl; icrrfa len ve tafsilen (bütünüyle)
menfidir.İcmale gelince, Sabi ve İbrahim en-Nahai'den gelen bu haber'in nusu
onlann mevlası Muğire b. Muksim ez-Zabyi el-Kufi'ye (r.a.) dayanır. İbn Fudayl
"o tedlisçidir. Haddesena denilenin dışındakileri yazmazM diyor. Buradaki
rivayeti ise anana iledir. Tahdisi tasrih etmemiş. İmam Ahmed İbrahim'den olan
hadisini Özellikle zayıf görmüş. İmam Acli'de "Osmaniydi" der.Hadis
alimlerinin ortaya koydukları kaideleri uyguladığımızda, yukarıda ifade edilen
üç maddeden her biri bu haberin reddi için yeterlidir. Diğer önemli bir nokta;
Osman'a mutaassıp olan, Ali'ye mutaassıp olan hakkındaki sözleri kabul edilmez.
Hele hele bu değerli tabiin gibi bazı m sanların şahsiyetine dil uzatma
şeklinde bunlara itimad ediliyorsa, hal Ie kabul edilmez.
[163] Hadisin devamı:Kim cahiliye davasını güderse muhakkak
ki o Cehenneme yığı-lacaklardandir." Adamın biri:"Ey Allah'ın Rasulü,
namaz kilsa ve oruç tutsa" dedi. Bunun üzerine:Namaz kılsa da oruç tutsa
da" dedi.Sizi müslüman mümin Allah'ın kulları diye isimlendiren Allah'ın
davasını güdünüz."
[164] Tirmizi Misaller: 3, İbn Huzeyme Salat: 244, 2/64'te
daha uzun bir şekilde Muaviye b. Selam, Zeyd b. Selam ve Ebu Selam tarikiyle rivayet
etmiş. Mevaridu'z-Zaman: 298-299. Yahya b. Ebi Kesir Zeyd'in ve babasının,
Haris el-Aşari'nin -yani Ebu Malİk'in Rasulullah'ın (s.a.v.) dediğini rivayet
etme şeklindeki tarikiyle rivayet etmiş.Müstedrek, Kitabu'1-İlmi Ali b.
Mübarek, Yahya b. Ebi Kesir, Zeyd b. Selam ile olan tarikle ve Muaviye b.
Selam, Yahya b. Ebi Kesir Zeyd b. Selam Ebu Seleme ve Haris tarikiyle ve ayrıca
Ûbban b. Zeyd, Yahya b. Ebi Kesir ve Zeyd tarikiyle rivayet etmiş.Zehebi diyor
ki; Ebu Selam yalnız kaldığı için hadisi ikisi de rivayet etmemiştir.
1/117-118Aynı hadisi Kitabu's-Salat'ta özet olarak da Muaviye b. Selam, Zeyd b.
Selam, Ebu Selam ve Haris el-Aşari tarikiyle rivayet etmiş. Hadisin imamların
şartlarına göre sahih ve mahfuz olduğunu belirtmiş: 1/235. İmam Ahmed: 4/202.
Abdurrezzak Musannef: 11/339.İbn Abdilberr şöyle der: O, hasen bir hadistir,
timin bir çok fennini içermektedir. Ebi Seleme'den hadisin tamamını sadece
Muaviye b. Seleme rivayet etmiş. El-tstiab ala Hamişi'l-Isabe 1/289-290Hadisin
tamamını Ebi Selam'dan ancak Muaviye b. Selam rivayet etmiş sözüne bakmak
lazım. Çünkü Ebi Selam'dan rivayet eden kardeşi Zeyd b. Selam'dır, kendisi
değil.
[165] Müminlerin annesi Ebu Bekir es-Siddik'İn kızı
Aişe'dir. Biset-ten 4-5 yıl sonra doğmuş, Rasulullah (s.a.v) vefat ettiğinde 18
yaşındaydı. 57 veya 58 yaşında iken vefat etmiştir. El-îsabe: 4/359-361.
[166] Müslim İmare: 20.
[167] Buhari Cezayis-Sayd: 10, Cihad: 1,27,194, Cizye: 22,
Hac: Müslim İmaret: 20, Babul Mübayeati 3/1387.
[168] Abdulmümin b. Halid el-Hanefi Ebu Halid el-Mervizi
yedirf ci asırdandır ve onda bir beis yoktur. Takribut Tehzib s.221.
[169] Nicde b. Nafi el Hanefi dördüncü asırdandır ve
meşhurdur. Talp ribut Tehzib s. 356.
[170] Hadis zayıftır. Ebu Davud Cihad: 19. Münziri onda
sükut ef mistir. Müstedrek Cihad: 2/118. İsnadın sahih kılınmasında Zehebi de
on| uyar. Ancak sahihliğinin kendisine nereden geldiğini bilmiyorum. Her ikîj
sinde de müellifin lafzının nassını bulamadan Hakim'in lafzı, ona yakın* dır.
[171] Ebu Katade el-Ensari Haris'tir. Kendisine Amr veya
Numan w, Rıbi es-Selemi el-Medeni de denilir. Uhud ve sonrasına şahit olmuş 5|
yılında vefat etmiş. Takribut Tahzib s. 422.
[172] İbn Ebi Şeybe Musannef'inde Ebu Salih'ten181 Allahu
Te-ala'nın "Hafif ve ağır savaşa çıkın." (Tevbe: 9/41) sözü hakkında
"Genç ve ihtiyar olarak" demek olduğunu rivayet eder.182
[173] Süleyman b. Davud b. el-Carid et-Tayalisi'dir.
[174] 15. Hadis sahihtir. Ebu Davud et-Tayalisi onu rivayet
etmiş. Senedindeki tüm adamlar Sahiheyn'de hüccet kişilerdir. Hafız da onu
el-Metalib'ul Ali'ye de tahriç etmiş ve onu Ebu Davud'a dayandırmıştır. 2/145
Beyhaki, SünemH-Kübra, Siyer: 9/48.Ancak onu Menhatu 1-Mabut'ta bulamadım.
Darimi Sünen'inde ha-sen bir isnatla aynı şekilde rivayet etmiş. 2/207.
[175] Ebu Raşid el-Hubrani eş-Şami'dir. İsminin Ahdar veya
Numan olduğu da söylenmiş. Üçüncü asırdan ve sıkadır. Takribut Tehzib s. 405.
[176] Tüm nüshalarda, İbn Cerir'in tefsirinde buus
geçmektedir. Hakim ve diğer başka tefsirlerde buhus- geçer. Tevbe Suresine
Buhus suresi denmesinin sebebi, surede münafıkların sırlarını araştırması ve
deşmesini içermesidir. İbnu'1-Esir Buhus'un mübalağa kiplerinden olduğunu
Fa-ik'te gördüğünü beyan eder. En Nihaye Fi Garib'il Hadis 1/99.
[177] Tefsiru İbn Cerir et-Taberi 10/86, el-Müstedrek
Kitabu'l-Cihad 2/118. Zehebi de hadîsin tashihinde ona muvafakat etmiştir.
[178] Ebu Salih Abdurrahman b. Kays el-Hanefi el-Kufi'dir.
Üçüncü asırdandır ve sikadır. Takribu't Tehzib s.208
[179] Mansur b. Zazan El Vasıti Ebul Muğire Es Sekafi'dir.
Sıkadır. Al-tın asırdandır. Yirmi dokuzunda vefat etmiş. Takribu't Tehzib
s.237-238.
[180] Hakem b. Uteybe Ebu Muhammed El Kindi el Kufi'dir.
Sıka ve fakihtir. Ancak kimi zaman tedlis yapmıştır. Beşinci asırdandır. Altmış
İti küsur yaşındayken vefat etmiş. Takribut Tehzib s.80.
[181] İbn Ebi Şeybe Sahih bir senetle rivayet etmiş.
Kitabu'l Cihad I 5/306: İbn Cerir tefsirinde rivayet etmiş. 10/97. İbn Kesir
Tefsiri 2/359. | Suyuti Durrul Mensur'da, İbn Ebi Hatem ve îbni'I Munzir'e
nisbet etmiş. % 3/246.
[182] Nakkaş Muhammed b. el-Hasan b. Muhammed Ebubekir el-1|
Mukri'dir. Aslen Musul'ludur. Kur'an harflerini iyi bilir. Tefsire de ha- jij
kimdi. Bu konuda bir kitap telif etmiş, ismini Şifau's-Sudur koymuştur. |
Ebu'l-Hasan ed-Darekutni onun öğrencilerindendir. Tefsirine gelince | içinde
sahih bir hadis yoktur. Üç yüz elli bir yılında vefat etmiş. Tarihul 1 Bağdad:
2/201, 202, 205.
[183] İbn Cerir tefsirinde tahriç etmiş. 10/98. O.
Abdurrahman b. Zeyd jjj b. Eşlem el-Adevi'dir. Sekizinci asırdandır. Ancak
zayıftır. Seksen iki senesinde vefat etmiştir. Takribu't Tehzib s.202.
[184] Tüm mahdut nüshalarda el-Ezheri geçmektedir. Tashih
Kurtubi ve Begavi tefsirlerinden gelmiştir. O Muhammed b. Müslim b. Abdil-lah
b. Şihab ez-Zuhri el-Karşİ Ebubekir'dir. Fakih, hafız büyüklüğüne yakışır
sağlamlıktaydı. Dördüncü neslin başındaydı. Yirmİştreş senesinde veya bir iki
yıl önce vefat etmiş. Et-Takrib s. 318.
[185] İbn Cerir de aynı kıssayı tefsirinde zikretmiştir.
10/98. Aynı şekilde Beğavi tefsirinde rivayet etmiş Maalimu't-Tenzil 4/176.
İbn Kesir tefsiriyle matbudur.
[186] Amr b. Ümmü Mektum'dur. Ammesinin ismi Ümmü Mektum,
Atike bnt. Abdillah. İbn Ümmü Mektum Mekke'de ilk dönem müslüman-lanndandır.
Aynı zamanda ilk muhacirlerdendir. Kadisİye'de elinde sancak ile beraber şehid
olmuş. Kadisiye'den Medine'ye dönüp orada vefat ettiğini söyleyen de var.
El-İsabe 2/523-524.
[187] El-Camiu Li Ahkami'l Kur'an: 8/150-151. Bu eseri
Kurtu-bi'den başka rivayet edeni görmedim.
[188] Atiyye b. Ebi Atiyye Buhari onu Tarih'ul Kebir'de
zikretmiş onun | bu eserini İbn El Mübarek tarikiyle zikretmiş. Ayrıca onu
Atiyye b. Kays el | Killabi Ebi Yahya el Humsİ'den ayırmıştır. Et Tarihu'l
Kebir 4/11. İbn Hıb-i ban Es-Sikat'ta zikretmiş. 5/262. İbn Ebi Hatem ise
Atiyye b. Kays el Kille- i bi'nin tercemesini vermiş ve bu eseri zikretmiş ve
başkasını da zikretmemiş,; ki, bu onun yanında ikisinin de bir olduğunu
gösteriyor. El-Cerhu ve't-Tadil £ 6/383.
[189] Kİtabul Cihad: 1/119.
[190] Zeyd b. Sehl b. el-Esved el-Ensari Ebu Talha'dır.
Seçkin saha-! bedendir. Bedir ve sonrasına katılmıştır. Otuz dört senesinde
vefat etmiş Takribu'tTehzibs.113.
[191] îbn Kesir tefsirinde dokuz gün zikredilir.
[192] Kitabul Cihad: 1/116, Müstedrek: 2/104. Hafız onu
Kasavi tarihin-f de ve Ebu Yala rivayet etmiştir. İsnadı da sahihtir. El-îsabe:
1/567.
[193] İsmi Cabir lakabının ise Cuveybir olduğu da söylenmiş.
İbn Sa-| id el-Ezdi Ebu Kasım el-Belhi'dir. Küfe'ye sonradan gelmiş tefsir
ravi-f sidir. Beşinci nesilden olup çok zayıf biridir. Kırkından sonra vefat
et-| mistir. Takribu't-Tehzib s.155.
.
[194] Ed-Dahhak b. Mezahim el-Hilali Ebu'l-Kasım veya Ebu
Mu-1, hammed el-Horasanı'dir. Sadıktır. Ancak çok irsal yapar. Beşinci nesİM
dendir. Yüzünden dört yıl sonra vefat etmiş. Takribu't-Tehzib s.155.
[195] Kitabu'l-Cihad: 1/96, hadis zayıftır.
[196] Onu Musannaf ta bu lafızla bulamadım. Onu şu lafızla
rivayet etmiş. Üzerinize üç sefer vacip kılındı. Hac, umre ve cihad. Malının faziletiyle
infak eden ve sadaka veren biriniz istediğinde der ki: Hacca ve umreye gidiniz.
Cihada çıkınız. El-Musannef: 5/172 isnadı hasendir.Cevheri der ki:
"Ömer'in sözünde geçer. Kazebe vacebe anlamındadır. İbni's-Sakit sanki o
burada yalan atar demektir. Bu teşvik için yapılır. Yani onu yapınız. Ona
yapışınız. Bu kıyas dışı bir kelimedir. Ömer İb-nül Hattab'tan da "Kazzebe
aleyküm yani vacebe aleyküm" şeklinde gelmiştir. Es-Sihah 1/210-211.
[197] E1-Musannafs,174.
[198] Şafii el~Umm: 4/168, Nevevi Ravzatut-Talibin:
10/208-209.
[199] Ebul Maali Abdulmelik b. Abdillah el-Cuveyni'dir.
İmamu'l-Harameyn diye meşhur olmuş. 478 H'de vefat etmiş. Vefeyatu'1-Ayan:
3/167.
[200] Ravdatül Talibin: 10/209.
[201] El-Muğni 8/348. Müellif Muğni sahibinin sözlerinin
aynısını ve tümünü nakletmemiş, sadece Özetlemiş.
[202] El-Camiul Ahkamil Kuran: 8/152.
[203] İbn Kudame el-Muğni: 8/347-34-8.
[204] İbn Kudame el-Muğni: 8/358-359,
[205] İbn Kudame el-Muğni: 8/359-360.
[206] El-Umm: 4/163
[207] O Abdullah b. Arar b. Haram el-Ensari el-Hazreci
es-Sım-li'dir. Akabe ve Bedir sayılanları arasındadır. Nakiblerden biriydi ve
Uhud'da şehit oldu. El-İsabe: 2/350.
[208] Buharı Cabir'den (r.a.) şunu dediğini rivayet etmiş:
Babası üzerinde borç olduğu halde Uhud'da şehit düştü: Bunun üzerine mağdurlar
haklarında çok sıkı davrandılar. Ben de Rasufullah'a (s.a.v) vardım.O da
onlardan bahçemin hurmalarını kabul etmelerini ve babama helal etmelerini
istedi. Onlar ise bunu reddettiler. Rasulullah (s.a.v.) da onlara bahçemi
vermedi ve "yarın sana uğrarız" dedi. Sabah olunca bize uğrayıp
hurmalığı gezdi. Ürününde bereket olması için dua etti. Bunun üzerine yenileyip onlara haklarını ödedim.
İstikrad babı İza Kada Düne Hakkıhi Ev
Hallellehu Fehuve Caizun: 5/95.
[209] El-Muğni/İbn Kudame: 8/360-361.
[210] Ravdatu't-TaIibin: 10/310
[211] Ravdatü't-Talibin: 10/210-211.
[212] Bidayeti!'1-Mübtedi fi Fıkhi'l-Hanefi: 2/135.
Haşeyetü'd-Des-suki Ala'ş-Şarhi'l-Kebir fi Fıkhı'l-Maliki: 2/175.
Ravdatu't-Talibin: 1/214, el-Muğni: 8/364.
[213] Ahmed b. Hamdan b. Abdulvahid, Şıhabuddin el-Ezrai
Ebu'l-| Abbas'tır. Şam'ın Ezreat'ında yediytiz sekiz yılının ortalarında doğ-|j
muştur. Zehebi'nin yanında bulunmuş, İbn Nakib'in yanında da fakîh oi-| muştur.
EI-Minhac fi Ganİyyeti'l-Muhtac'ı da şerhetmiştir. 783 H. sene-| sinde de vefat
etmiştir. Ed-Devru'1-Kamine fi Ayani'l-Miati's-Sami-| ne: 1/135-137.
[214] Ali b. Muhammed b. Habib (Kadri yüce bîr imamdır.)
Ebu'l-| Hasan'dır. Maverdi olarak meşhur olmuştur. 450 senesinde vefat et-|
mistir. Tabakatu'ş-Şafiyyetü'f-Kübra: 3/303-304.
[215] Ravdatu't-Talİbin: 10/216.
[216] El-Camiu Li Ahkami'I Kuran: 8/151-152.
[217] Şerhü's-Sünneti: 10/374.
[218] El-Camiu Li Ahkamil Kuran: 8/140-142
[219] Ebu Davud Buyu: 56, Ebu Davud "Haber Cafer'indir.
Lafız da ona aittir" der. 3/740.
El-Munziri der ki: Onun
senedinde İshak b. Useyd Ebu Abdirrahman el-Horasani -ki Mısır'a gelip
yerleşmiştir- var. Onun hadisleriyle ihticac yapılmaz. Senette yine Ata
el-Horasani de var. Onun hakkında söylenen bazı şeyler var. Muhtasara Sünen-i
Ebu Davud: 5/102-103.Ebu Davud'un "Haber Cafer'indir. Lafız da ona
aittir" sözü, onun eda etmedeki aşırı titizliğine delalet eder ve hadis
ilmi açısından onun büyük ehemmiyeti vardır. Şöyle ki: Onun şeyhi Cafer b.
Musafir'in bazen hataları olur. O takdirde onun hadislerine bakar.İmam Ahmed
Müsned'inde, Ata b. Ebi Rabah, o da İbn Ömer'den olan tarikiyle rivayet etmiş.
Şeyh Ahmed Muhammed Şakir "isnadı sahihtir" demiş. 7/33. Rakamı 4825
ve Şehr b. Havşib o da İbn Ömer'den olan tarikiyle aynısını 5007 rakamla
rivayet etmiştir. Ahmed Muhammed Şakir "isnadı sahihtir" demiş.Ebu
Naim Hılye'de Ata o da İbn Ömer'den olan tarik ile rivayet etmiş:
1/313-314;Beyhaki Süneni Kübra'da müellifin lafzıyla Ebu Davud tarikiyle rivayet
etmiş. Kİtabu'1-Buyu, Babu ma Varade fi Kerahiyeti't-Tebayui El-Ayne: 5/316.
[220] Şuabul İman: 2/92.
[221] Ahmed b. Muhammed b. Abdurrahman Ebu Ubeyd
El-Hara-vi'dir. Edip olan Haravi aynı zamanda Kuran ve Hadis garipleri kitaplarının
sahibidir. 401 senesinde vefat etmiş. Yakutun Mu'cemu'1-Ude-ba'sı: 4/360-361.
[222] Hadis 116 numara ile gelecek.
[223] Münavi derki: Onda Taberani'nin şeyhi Ali b. Said
er-Razi var. Darekutni: "O bazı şeylerde münferit kalmıştır" der.
El-Camiul Ezher el-Hadisin Nebiyyil Enver: 1/225. Zehebi Ali b. Said b. Beşir
er-Razi Hafız hadisler için dolaşan ve gezgin biridir der.Darekutni: Bazı
şeylerde münferit kalmış. Taberani, Hasan b. Raşık ve başka insanlar ondan
rivayet etmiş. İbn Yunus "Kavrar ve hıfzeder-di"der.Mizanul İtidal:
3/131. Hafız dedi ki: İbn Yunus onun hakkında konuşmuşlar der. Ben derirrtj ki
onun hakkında konuşmaları, onun sultanların yanına girip çıkmasınfj dan
dolayıdır. Mesleme b. Kasım ise Balebek diye tanınır. Güvenilir vej hadiste
alimdi. Birden fazla kişi bana ondan rivayet ettiler. Dedi ki: -Yajİ ni İbn
Adiy- Ahmed b. Nasr'm şöyle dediğini işittim: Onu Ebu Abdillar| b. Ebi
Hayseme'den sordum. Bunun üzerine; onun benzerlerine akranf larına sorma
zamanına kadar yaşadım dedi. İbn Yunus tarihinde şöyle diyor: Onun hakkında
konuştular. O güçij lü muhaddislerdendİ. Sultana arkadaşlık eder, bazı
zanaatlara idarecilik! ederdi. Lisanul Mizan: 4/231-232.Derim ki: Darekutni'nin
bazı şeylerde münferit kalmıştır sözü, hıf| ve hadis çokluğu ile meşhur olan
aslında güvenilir olan bir şahıs hakkın! da cerh olmaz. Hıfzda üstünlük ve çok
hadis rivayet etmek münferit ma yeridir. Çünkü o başkasının hıfzetmediğini
hıfzeder.Onun sultanların yanına girmesi ile ilgili sözlerine gelince, bu
onun).. adaletine etki etmez. Çünkü seleften bir çoğu nasihat ve irşad için
suljjj tanların yanma girip çıkardı. O zaman ki alimlerin konumları, zamanıf mizdakilerin
aksine idi. Buradan hareketle onun güvenilir olduğunu terfi cih ediyorum. Allah
en iyi bilendir. Müellifin, hasen bir senet ile sözü gül, zel bir tercihtir.
Hadise 32 noda geçenler şahitlik etmektedir. Dolayısıy|j la Ahmed'in isnadına
göre sahihtir
[224] İbn Said b. Umeyr el-Hemdani Ebu Amr el-Kufi'dir.
Güçlü bi&' ri değildir. Sonlara doğru değişmiştir. Altıncı asrın
küçüklerindendir. 44| yılında vefat etti. Takribut Tehzib s.328.
[225] Amr b. Şurahil Eş Sabi Ebu Amr'dır. Güvenilir meşhur
fakir§ ve fazıldır. Üçüncü asırdandır. Yüzden sonra vefat etmiş. Takribut
Teh-fe-zibs. 161.
[226] Buharı sahihinde Ebu Hureyre'den o da Nebi'den (s.a.v)
şöyle dediğini rivayet eder:Zenginlik mal çokluğundan olan zenginlik değildir.
Asıl zenginlik nefis zenginliğidir." Buhari Rikak: 15.
[227] Hadisi, ilk bölümü itibariyle Ubade b. Samit ve Ebu
Umame'derl (r.a) ve 179-181 rakamla gelecek olan hadis. Hadisin ikinci bölümü
iti| barıyle de geçen 32 ve 36 numaralı hadisler teyid etmektedir.
[228] Ömer'in kölesi olan Zeyd b. Eşlem el-Adavi Ebu Abdilla
veya Ebu Usame el-Medeni'dir. Alim ve sikadır. Otuz altı senesinde ve fat
etmiş. Takribu't-Tehzib s.111-112.
[229] Ömer'in mevîasi Eşlem el-Adavi Muhadram ve sikadır.
Sek senden sonra vefat etmiş. Kimileri de altmıştan sonra 114 yaşındayke vefat
etmiş demişler. Takribut Tehzib s.31.
[230] Tirmizi Cihadın Fazileti: 25. "Hadis
garibtir" demiş. İbn Mace Cihad: 2/923. Hakim Cihad: 5. Zehebi İsmail
zayıftır demiş.
[231] İsmail b. Rafi b. Avim el-Ensariel-Medeni'dir.
Basra'ya gelmiştir. Künyesi Ebu Rafi'dir. Ancak hıfzı zayıftır. Elli
dolaylarında vefat etmiş. Takribut Tehzib 33.
[232] Zekvan Ebu Salih es-Semman ez-Zeyyat el-Medeni'dir.
Sikadır. Üçüncü asırdandır, Yüzbir senesinde vefat etmiş. Takrîbut Tehzib
s.137.
[233] Müslim İmaret: 47.
[234] Suday b. Aclan Ebu Umame el-Bahili'dir. Meşhur bir
sahabi-dir. Şam'a yerleşmiş. Seksen altı senesinde vefat
etmiştir. Takribut Tehzib
s. 152.
[235] Ebu Davud Cihad: 18, İbn Mace Cihad: Her ikisi de
Kasım b. Abdurrahman tarikiyle rivayet etmişler. Mü)
zir: "Kasım
hakkında konuşulmuş" der. Muhtasaru Süneni Ebu Davud: 3/366. Hafız
Takrip'te "sadıktır, ancak hadisleri rivayet ederken çok irsalde
bulunur" demiş. s.379.Derim ki;.onun hakkında konuşanların ikna edici bir
delil öne sürdüklerini görmedim. Onun hakkında konuşanların başında İmam Ahmed
geliyor. İmam Ahmed'den sonra gelip onun hakkında konuşanlar, sadece onu
taklit etmişler. İbn Ebi Hatem er-Razi der ki: Ali b. Ebu Tahir bana gönderdiği
yazısında: Bana Ebu Bekir b. el-Esrem dedi ki: Abu Abdullah Ahmed b. Hanbel
Kasım b. Sami'den, o da Ebu Umame'den, o da Ne-bi'den (s.a.v) "Debbağın
temizleyici olduğu" konusunda bir hadis zikretmiş. Ancak bunu hoş
karşılamamış ve el-Kasım'a yüklenmiştir. Devamla Ali b. Yezid ondan çok tuhaf
şeyler rivayet etmiş. İkisi hakkında da konuşulmuş ve "bunu sadece
el-Kasım tarafından görüyorum" der. Eİ Carini ve't-Tadil: 7/113.Ancak bu
sözler ona tesir etmez. Eğer Ali b. Yezid ondan tuhaf şe leri rivayet etmişse
Kasım'in ne günahı var? Ali'yi hiç kimse sika saymamış, hatta Darekutni, Nesaİ
ve diğerleri onun metruk olduğunu söylemişler.
Bundan hareketle yüklenme onun (Ali'nin) üzerinedir. Ka-sım'ın üzerine değil.
Ahmed'in "bunu sadece el-Kasım tarafından görüyorum" sözü onun
zannıdır. Dolayısıyla başkasının yakinini kaldırmaz. Yahya b. Muin zayıflığın
Ali b. Yezid tarafından olduğunu beyan etmiş. Hafız'ın Tehzibi: 7/396. Yahya b.
Muin onu sika görmüş. Tarihu Yafa ya b. Muin: 2/481. Tirmizi sikadır demiş.
Mizanul İtidal: 3/373. Onun çok
irsalde bulunduğuna gelince, bunlar; Ali, İbn Mesud ve Ai| şe'dendir. Ebu
Umame'den değil. Burdan hareketle derim ki, hadis ha| sendir.
[236] Said b. Abdulaziz et-Tanuhi ed-Dımeşki'dir. Sika ve
imamdın! ömrünün son yıllarında karıştırmıştır. Yedinci asırdandır. Altmış yedi
senesinde, bazılarına göre ondan sonra yetmiş küsur yaşındayken vefa] etmiş.
Takribu't-Tehzib s. 124.
[237] Abdurrezzak Musannaf: 5/172.
[238] El-Camiu li Ahkamil Kuran: 8/152.
[239] Tirmizi Ebu Hureyre hadisinden şu lafızla rivayet
etmiştir:
[240] Tirmizi Ebvabu Fazailil Cihad: 25. Bu hadis hasen,
garib ve sahih de-1 mistir. Nesai de benzerini rivayet etmiş Cihad: 35. İbn
Mace Tirmi- j zi'nin lafzıyla rivayet etmiş. Cihad: 16. İmam Ahmed 7940 numara
ile ri- | vayet etmiş. İsnadı sahihtir demiş. Darimi Sünen'inde rivayet etmiş,
Ci- \ had: 2/205. îbn Hıbban Mevarid'uz-Zaman, Kitabııl Cihad, Babu ma ; cae
fi'ş-Şehadeti s.386. İbn Naim Hılye'de rivayet etmiş. 8/264-265. \ Beyhaki
Sünen-i Kübra'da benzerini rivayet etmiş. Kitabu's -Siyer Ba- i bu
fazlı'ş-Şehadeti fi sebilillah azze ve ceSle: 9/164. Beğavi Şerhti Sün-ne'de
rivayet etmiş: 10/3656.
[241] Müslim'in 1887 no ile, 3/1502 îbn Mesut'tan rivayetle.
[242] O da başka vecihle gelmesinden dolayı metnin sahih
olmasıdır. Onun rivayet ettiği veçhiyle de senet zayıftır. Bu da kriterci
araştırmacıların "Tirmizi'nin yanında garip hadis eğer sahİhlİk ve hasen
ile beraberlik ederse, ondan kasıt zayıflık değildir" sözlerine aykındlr.
Aynı şekilde bazı çağdaş muhaddislerin Tirmizi'nin bu vecihle sahih garibtir
sözü, vechi olmayanlar içindir. Çünkü hadisle Abdulhamid b. Süleyman var ki, zayıflığında
neredeyse müttefiktirler. Bu tür hatalardan Tirmizi'nin müsamahalı olduğu
neticesi doğmuş. Halbuki Tirmizi hüküm vermede müsamahalı davrananlardan değil
aksine son derece titizdir sözüne de muhaliftir.Tirmizi Sehl b. Sad'den rivayet
etmiş. Rasulullah (s.a.v) şöyle demiştir: "Allah katında dünya..."
hadisi.Devamla bu hadis bu veçhiyle sahih ve garibtir demiş. Ebvabu'z-Zühd: 11.
Senette Abdulhamid b. Süleyman var ki onu zayıf görmüşler. İbn Ma-ce'de de
bunun şahidi var. Kitabu'z-Zühd: 3. Onda Zekeriyya b. Manzur var. Onu zayıf
görmüşler hatta bazıları "hadislerini kendisi yazar" demişler.Hakim
bu tarikiyle rivayet etmiş ve "bu isnadı sahih bir hadistir" demiş.
Arkasında Zehebi "Zekeriyya'yı zayıf görmüşler" demiştir.
EI-Müstedrek: 4/306.Abdullah b. Mübarek de rivayet etmiş. İsmail b. Ayaş bize
haber verdi. O da, Osman b. Ubeydullah b. Rafi bana hadisi rivayet ederek dedi
ki, Rasulullah'ın (s.a.v) ashabından bazıları Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini
rivayet etmişler:Eğer dünya sivrisineğin bir kanadı kadar değerli
olsaydı..." Ki-tabuz-Zühd. Buhari Tarihul Kebir'de Osman b. Ubeydullah'ın
İsmail b. Ayyaş'ın şeyhi olduğunu zikreder. Ancak onun hakkında herhangi bir
cerhte bulunmaz. Sadece Ebi Rafi'in İbn Rafii'den bedel olduğunu zikreder.
6/232-235.îbn Ebi Hatem de onu zikreder o da cerhde bulunmaz. El Cerhu
ve't-Tadil: 6/156. Osman denilen bu zat Medenidir. İsmail b. Ayyaş ise Şam'hlar
hariç onu zayıf görmüşler. Ancak istishad için uygundur.Ebu Naim'de Abdullah b.
Ayyaş'ın hadisinden tahriç ederek bu hadis garibdir der. Hılyetul Evliya:
3/304, 8/290.Hatib Tarihul Bağdad'da adamları sika olan bir senet ile İbn
Ömer'in hadisinden tahriç etmiş. Malik'in^ıadisinden çok daha garibdir der. Ebi
Mus'ab'tan Ebi Cafer b. Ebi Avn'den başka kimsenin rivayet ettiğini bilmiyorum.
Ondan da Ali b. İsa El Malini rivayet etmiş bu sikadır. Tarihu Bağdad: 4/92.
Beyhaki Şuabul îman'da tahriç etmiş.Hadis tüm talikleriyle sahih li gayrini
derecesine yükselir. Bununla Tirmizi'nin bu veçhiyle hadis garibtir sözünden
muradını da anlıyoruz.
[243] Buhari Enes'in hadisinde benzerini rivayet etmiş.
Cİhad: 6. Sehl b. Sadi's-Said'in hadisinden rivayet etmiş.
[244] İmam Gazali İhya'da zikretmiş. Hafız el-îraki
"onun aslım bulamadım" der. İthafu's-Sade el Muitakin. İhya'nın
şerhiyle beraber dünyanın zemmi: 8/74. :
[245] Beyhaki, Şuabu'l-îman'da Ebu Davud et-Tayalisi
tarikiyle Cabİr'den (r.a) şu lafızla rivayet etmiş:Ey Muhammedi! Dilediğin
kadar yaşa, ama sonunda ölürsün. Dilediğini sev, ama mutlaka ondan
ayrılacaksın. Hangi ameli yaparsan yap, sonunda onunla karşılaşırsın" Bunu
Ehl-i Beyt hadîsinden de rivayet etmiş, 3/373.Senette Hasan b. Ebi Cafer var.
Hafız Takrib'te "ibadeti ve faziletinin yanında hadisleri zayıftır"
der. Beyhaki Zafir b. Süleyman tarikiyle Muhammed b. Uyeyne, o da Ebu
Hazİm'den, o da Sad b. Sad es-Saidi'den şunu rivayet eder:Cibril Nebi'ye
gelerek şöyle dedi:Ey Muhammed!. Hadisin sonunda şunu ziyade etmiş: "Bil
ki, müminin şerefi;'gece kıyamı, izzeti de insanlardan müstağni
olmasıdır." Devamla bunu Ebu Zera er-Razi İsa b. Sabih'tan, o da Zafir b.
Süleyman'dan, o da Muhammed b. Uyeyne'den, o da Ebi Hazım'den Murre Ebi Amr'den
dedi ki ve Murre Sehl b. Sad'den rivayet etti der. Şuabul İman: 3/373.Bu
tarikle Hakim Müstedrek'te rivayet etmiş ve bu hadisin isnadı sahihtir. Ancak
şeyheyn rivayet etmemiş. Ancak Muhammed b. Hamid o da Zafir'den, o da Ebu
Zera'dan şüpheli bir şeyhten olan hadisten biliniyor. Bu rivayet ise Sehl b.
Sad'dendir. Ve içinde şüphe yoktur. Zehebi de ona muvafakat etmiş. 4/325.Ben
derim ki hadisle mevzu bahis Zafir b. Süleyman, o da Muhammed b. Uyeyne'den
olan silsiledir. Hafız takribte Zafir b. Süleyman doğru ve çok evhamlıdır der.
[246] Bunu tahriç edeni görmedim.
[247] Sahavi der ki, Beyhaki Şiab'ta Ebu Hureyre'nin
hadisinden mer-fu olarak rivayet etmiş. O Ahmed ve Nesai'nin yanında da var.
İbn Hıbban sonrasında şeyhimiz onu sahih görmüş. Bkz. Makasidul Hasene s.332.
[248] Bu Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den (r.a) rivayet ettiği
uzun hadise İşaret ediyor. Onda:Yaratıklar neden yaratılmış ey Allah'ın
Rasulü" dedi. O da:Sudan" dedi. Dedim ki:Cennetin binası nasıl?"
Dedi ki:Bir kerpici gümüşten, biri altından harcı misktir. Taşları inci ve
yakuttan, tarağı da zaferandır."Devamla der ki: Bu hadisin senedi güçlü değildir.
Yanımda da muttasıl değildir. Bu hadisi başka bir isnat ile yine Ebu
Hureyre'den rivayet etmiş. Tirmizi Sıfatil Cennet: 2. İmam Ahmed bunun dışında
başka -iyi sayılabilecek- bir isnat ile rivayet etmiş. El-Müsned 2/304-305-362.
Darimi Ahmed'İn tarikinin aymsıyla rivayet etmiş. Kitabur Rikak, Ba-bu fi
binail Cenneti. 2/333. Mevarid'ul-Zeman Kitabu Sıfatil Cenneti Ba-bu fima fil
Cenneti minel hayrati. s. 651.
[249] Tirmizi'nin Muaviye b. Hide'den onun da Nebi'den
(s.a.v) rivayet ettiği hadise işaret ediyor. Rasulullah şöyle demiş:Şüphesiz
Cennette sudan, baldan, sütten içkiden olan nehirler vardır."Ve bu hadis
hasen ve sahihtir der. Sifati'l-Cennet: 24. Darimi onu Sü-nen'inde rivayet
etmiş. Kitabur-Rikak Babu fi Enharil Cenneti: 2/337. İbn Hıbban Sahih'inde
rivayet etmiş. Mevaridu'z-Zeman Kitabu Sıfatil Cenneti Babu fi enharil cenneti
s. 652.
[250] Abdullah b. Kays'tan gelen ve muttafakun aieyh oian
hadise işaret ediyor. Rasulullah (s.a.v) şöyle demiştir:
"Şüphesiz Cennette
kovuk incilerden yapılmış çadırlar vardır ki eni altmış mildir. Her bir
köşesinde birbirini
görmeyen sakinler
vardır. Mümin onları dolaşır." Buhari Tefsir: Babu Hurun Maksura-tun Fil
Hıyam: 8/624, Müslim Cennet: 9.
[251] Ebu Hureyre'den gelen ve muttafakun aleyh olan hadise
işaret ediyor. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:Cennete ilk girecek
olanlar, yüzleri Bedir gecesindeki ay gibidir. Orada tükürmez ve sümkürmezler,
kazayı hacette bulunmazlar. Orada kapları
altından, tarakları gümüşten ve altından
buhurdanlıkları. ve terleri de misktir."Buhari'nin rivayet ettiği lafız
budur. Buhari Bedi'l Halk: 8, Ahadi-sî'İ-Enbiyai: 1, Müslim-Cenneti ve's-Sıfat:
6.
[252] Ebu Hureyre'nin hadisinden muttafakun aleyh olarak
gelen hadisten alıntıdır. Buhari Bedii Halk: 8, Tefsir: 238, Tevhid: Allahu
Te-ala "Onlar Allah'ın kelamını değiştirmek isterler." 13/465. Müslim
Cennet: 1.
[253] Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadisten
iktibastır.Müslim Cennet: 8.
[254] Tirmizi Ebu Hureyre hadisinden rivayet etmiş. Tirmizi
Fada-i'1-Cihad: 17. Bu hadis hasendir. İsnadı sahihtir der. Beyhaki
Sünen'ül-Kübra, Kitabu's-Siyer. Babu Fadli'l-Cihad: 9/160-161. Hakim
Müsted-rek'te rivayet etmiş ve bu hadis Müslim'in şartlarına göre sahihtir.
Ze-hebi de muvafakat etmiş der. 2/68.
[255] Buhari Ibn Abbas'tan (r.a) rivayet etmiş.Buharı İman:
20, Kusuf: 9, Nikah: 89, Müslim Kusuf: 3.
[256] Buhari MevakituVSalat: 5, Cihadrl, Edebilv| Müslim
İman: 36, Tirmizi Salat: 127, Birr ve Sıla: 2J Ahmed:
1/409-410-421-439-444-448-451.
[257] Siinenu '1-Kübra: 9/48
[258] Buhari İman: 17, Hac: 4, Müslim İman: 36.
[259] Maiz hakkında Hafız Abdulber şöyle der: Onun nesebiyle
ilgili bir şey bulamadım." İsabe: 3/438.
[260] El-İsabe: 3/337.
[261] Buhari Itk: 2, Müslim İman: 36.
[262] Müslim İmaret: 32. Hadîsin tamamı ise şöyledir:Eğer
sabreder, mükafatını Allah'tan bekler, ilerler ve arkanı dönmeden Allah yolunda
öldürülürsen hataların affedilir." Sonra Rasulullah adama: Sen ne
dedin?" dedi. Adam:Allah yolunda öldürülürsem tüm hatalarım affedilir
mi?" Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:Evet, eğer sabreder
mükafaatmı Allah'tan bekler, ilerler ve arkanı dönmezsen, ancak borç hariç.
Çünkü bunu bana Cibril söyledi."
[263] Mevaridu'z-ZamanCihad s.383. İbn Hıbban'ın şeyhi Hasan
b. Süfyan hariç hadisin ricali Şeyheynin ravileridir. Bu da Mizan'da belirtildiği
gibi sıkadır.
[264] Abdullah b. Habeşi, Ebu Kııteyle diye künyesi olan bir
sahabi-dir. Mekke'ye sonradan gelip yerleşmiştir. Et-Takrib s. 107.
[265] El-Mücteba, Kitabuz Zekati, Cehdu'l-Mukilli: 5/85.
Senedi de sahihtir. Derim ki: Ahmed de ricali sahihin ricali olan bir senetle
rivayet etmiş. El-Müsned: 3/411-412.
[266] Ahmed: 5/318. Taberani Mecmau'z-Zevajd 5/178.
[267] Hüseyin b. Ali b. Velid el-Ca'fi el-Kufi el-Makri, 9.
asırdan olup abid ve sikadır. 203-204 yılında 84 veya 85 yaşındayken vefat
etti. Tak-ribu't-Tehzib s: 74.
[268] Bu Hafs b. Ömer b. Sad el-Müezzin, Ammar'ın
kardeşidir. Üçüncü nesilden olup makbul bir kişidir. Takribu't-Tehzib s.253.
[269] Sa'd b. Aiz veya İbn Abdirrahman, bir, ensarm
mevlasıydı. Küba müezzini Sad'ul Karz ile de meşhurdur. Meşhur bir sahabidir.
Haccac'ın Hicaz'a atanmasına kadar yaşadı. O da 74 yıllarıydı. Takribut
Tehzibs.118.
[270] Hafız İbn Abdil Ber İbn Ebi Şeybe'den nakletmiş.
El-îstiab Ha-mişil İsabe: 1/143. İbn Asakir Dimeşk şehrinin tarihinde Ebu Yala
tarikiyle tahriç etmiş. 10/335.
[271] Ebu Nuaym Said b. Müseyyeb'den şöyle dediğini rivayet
etmiş: "Ebubekr hilafetine gelindiğinde Şam'a çıkmak için Bilal hazırlığını
yapmaya başladı. Bunun üzerine Ebubekif ona:Ey Bilal bizi bu halde bırakacağını
sanmazdım. Şayet bizimle kalırsan bize yardım ederdin." Bilal dedi
ki:Eğer beni sadece Allah için azat etmişsen bırak O'na gideyim. Yok eğer beni
kendi nefsin İçin azad etmişsen, o zaman beni yanında alıkoy." Bunun
üzerine Ebubekir ona izin verdi. O da Şam'a gitti ve orada vefat etti.
Hılyetul Evliya:
1/150-151, İbn Abdulber İstiab: 1/144, İbn AsakirTa-rihul Medineti Dımeşk.
10/337.
[272] Muhammed b. Ömer b. Vakıd el-Eslemi el-Vakidi
el-Medeni el-Kadi'dir. İlimdeki derinliğine rağmen metruktür. 9. nesildendir.
87 senesinde vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 312-313.
[273] Müslim İmaret: 29.
[274] Hanzala b. er-Rabi b. Seyfi et-Temimi, Hanzala
el-Katip diye şöhret bulmuş. Çünkü Nebi'ye (s.a.v) vahyi yazardı. Sahabidir.
Kufe'ye gitti. Ali'den sonra vefat etti. Et-Takrib s.86.
[275] Abdullah b. Muhammed b. Ammar b. Sad el Karz'dır.
Yahya b. Muin: O bir şey değildir der. Bakınız: Tarihu Osman b. Saîd ed
Dari-mis. 169.
[276] Ömer b. Hafz b. Ömer b.Sad el-Karz ve Müezzin olandır.
Yedinci nesilden olup onda hadis hususunda yumuşaklık var. Et-Takrib s. 252.
[277] Ammar b. Hafs b. Ömer b. Sad el-Karz el-Müezzin'dir.
Onun hakkında İbn Muin 'o bir şey değildir' der. Bakınız: Tarihu Osman b.
Sa-ids.169.
[278] EI-Mucemul Kebir: 1/320-338, hadis no:1013-lO76.
[279] Amr b. Abese, îbni Amir b. Halid es-Silmi Ebu
Nuceyh'tir. Meşhur bir sahabi olup, ilk yıllarda müsliiman olmuş, Uhud'dan
sonra hicret etmiş, daha sonra da Şam'a gitmiştir. et-Takrib s; 261.
[280] Ahmed: 4/114.Hadisin tamamı şöyledir: Rasulullah
buyurdu ki: "Sonra iki amel var ki ,o ikisi amellerin en hayirhsidır.
Ancak aynılarını yapanlar müstesna. Makbul hac ve umredir."Beyhaki Şiab'ta
rivayet etmiş. 1/9. Heysemi onu Ahmed rivayet etmiş. Taberani de aynısını
El-Kebir'de rivayet etmiş. Adamları sıkadır. Mecmau'z-Zevaid. 1/59.Derim ki:
Ahmer Amr b. Abdullah hadisinden hatın sayılır bir senetle ayrıca rivayet
etmiş. El-Müsned: 2/191.
[281] Hafız bunu Müseddid'de dayandırmış. El-Matalibul
Aliye: 3/53-54, Şuabul îman 1/9.
[282] Buhari Hac: 4, Cihad: 1, Cezais Sayd: 26.
[283] Buhari Cihad: 1.
[284] Sahihi ibn Huzeyme: 3074, ibn Mace Menasik: 8.
[285] El-Mücteba Kitabu Menasıkil Hac fadlul haccı
5/113-114.
Said b. Hilal hariç tüm
ricali sikadır. Hafız Takrib'de 'o doğru sözlüdür' der. Ahmed'den 'o
karıştırırdı' sözü rivayet edilir. Süneniil Küb-ra9/23.
[286] İbn Mace Menasik: 8.
[287] İbn Esir el-Kamil: 4/520.
[288] Tarihul Bağdat: 1/168.
[289] Fadl b. Ziyad Ebu Abbas el-Kattan el-Bağdadi'dir. Ebu
Abdillah -Ahmed b. HanbeC-in yanında önde olan kişilerdendi. Ebu Abdillah onun
değerini bilir ve ona ikramda bulunurdu. Ebul Yala Tabakatu'1-Ha-1 nabile
1/251.
[290] El-Muğni: 8/348-349.
[291] Abdullah b.Salem el-İsraili Ebu Yusuf'tur. Hazreçlilerİn
müttefiki idi. Meşhurdur. Ona ait hadisler de vardır. 43 senesinde Medine'de
vefat etti. Takribu't-Tehzib s. 176.
[292] Tirmizi Ebvabu't-Tefsir Tefsiru Sureti's-Saffi 5/85
senedi ha-sendir. Beyhaki Sünenül Kübra, Kitabu's Siyer 9/î 59-160. Hakim bîr
kez Tirmizi'nin tarikiyle bir kez de başka bir tarikle rivayet etmiş. Hadisin
sıhhati noktasında Zehebi'de Hakim'e muvafakat etmiştir. 2/69. İbnul Mübarek
de el Cihad'da rivayet etmiştir. 1/59-60.
[293] Sünenül Kübra Kitabu's-Siyer 9/159.
[294] Bu Süfyan'm ismi bana kapalı kaldı. Acaba Süfyan'ı
Sevri midir, yoksa Safyan b. Uyeyne midir? Muhammed b. Cuhade'den ikisi rivayet
ettiği gibi. İkisinden de İbn Mübarek rivayel etmiş. Her ne kadar ben Süfyan'm
Sevri olduğuna meylediyorsam da. Çünkü sadece Süfyan zikredildiğinde Süfyan-ı
Sevri anlaşılıyor.
[295] Muhammed b. Cuhade beşinci nesilden 31 yılında vefat
etmiş. Tekribut Tehzib s. 292.
[296] Ebu Salih Bazam'dır. Ümmü Hani'nin mevlası, zayıf ve
müdel-lestir. Üçüncü nesildendir. Takribut Tehzib s.42.
[297] Kitabul Cihad: 1/60-61.
[298] Buhari Cihad: 2, Rikak: 34, Müslim îmarci. 34.
[299] Şerhu Nevevi ala Müslim 13/34.
[300] Ali b. Yezîd b. Ebi Ziyad el-Hani Ebul Malik
ed-Dimeşki'dir Kasım b. Abdurrahman'a arkadaşlık etmiş. Altıncı nesildendir \ c
ıay ti-ür. 110 küsur senesinde vefat etmiş. Takribu't Tehzib s. 249,
[301] El-Mücemül Kebir Hadis no: 7885 8/266. Heysemı
Sened'dc Ali b. Yezid var. O zayıftır der. Mücmeuz Zevaid 5/274.
[302] Müslim İmare: 29.
[303] Buhari Cihad: 2.
[304] Buhari: Cihad: 1.
[305] Said b. Ebi Hilal el-Leysi Ebu'1-Ala el-Mısri'dir.
Aslen Medi-ne'li olduğunu söyleyenler de var. Sadıktır. Ahmet'ten onun
karıştırdığına dair bir görüş gelmiştir. Altıncı nesilden olup otuzundan sonra
vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 126.
[306] İshak b. İbrahim en-Nehşili ve Sazan el-Farisi diye
meşhur olmuş kişidir. Farsların kadısı ve saduktur. el-Cerhu ve't-Ta'dil:
2/211.
[307] Said b. Es Salt b. Burd b. Eslem'dir. Cerir b.
Abdullah ej-Bec-li'nin mevlasıdır. Yukarıda geçen İshak b
[308] Sevr b. Yezid Ebu Halid el-Humsi'dir. Sıkadır. Ancak
kadercilik anlamışına sahip olduğu tesbit edilmiştir. Yedinci nesildendir. Elli
veya elli küsur yılında vefat etmiş. Et Takrib 52.
[309] Ebu Abdullah Halid b. Madan El-Kelai el-Humsi'dir.
Sıka ve abiddir. Ancak çok irsal yapar. Üçüncü nesildendir. Yüz üç senesinde vefat
etmiş. Başka tarihi söyleyenler de var. Takribut Tehzib s.90.
[310] Ebul Gadiye el Müzeni'nin ismi Yesar b. Saba'dir.
Başka şey diyen de var. Şam'da iskan edip e!-Vasıt'ta kalmıştır. Nebi'yi
(s.a.v) görmüş, Osman'ın taraftarlanndandı. İbn Yasir'i öldüren işte budur.
Onun Cüveni veya Müzeni olduğu hususunda ihtilaf var. Tacilul Menfaa s.334-335.
[311] Hadis sahihtir. Tirmizi Cihad: 17. Beyhaki Siyer:
9/160-161. Yetmiş yıl yerine altmış yıl demiş. Hakim Cihad 2/68.
[312] Hadis sahihtir. İbn Mace Cabir'in (r.a) hadisinden
rivayet etmiş. Mesacid vel cemaat: 1.
[313] Ebu Mervan b. Abdulmelik b. Habib es-Sıimi el-Kurtubi
el-Bey-ri'dir. İbn Habib edip, sika, hadis, fıkıh ve lügat ve nahivde imamdı.
238 senesinde vefat etmiş. Şeceretün Nuru'z-Zekeriyyeti fi tabakatil
Malikiy-yeti 8/74-75.
[314] Kadi Ebul Velid Muhammed b.Ahmed b. Rüşd
el-Kurtubi'dir. İbn Rüşd imam muhakkikti. 125 H. senesinde vefat etmiş.
Şeceretün nuru 'z-Zekiyyeti s.129.
[315] EI-Mukaddimat el-Mumehhidat 1/276.
[316] Asasa b. Selame el-Basri et-Temimi'dir. Ancak
hadislerinin mür-sel, kendisinin de Rasulullah'ı görmediğini söylemişlerdir.
Onun künyesi Ebu Basra'dır^Hafız der ki: İbn Mendim sahabeden zikredilir,
fakat isbat edilmiyor. Onun hadisini Ebu Davud et-TayalisiŞuğbe'den, o da
Erzak'tan, o da Asa-sa'dan, o da Nebi'den (s.a.v)-şöyle rivayet ediyor:Kimi
yerlerde bir saatlik sabır, kırk yıllık ibadetten daha efdaldir
[317] El-Istiabu ala hamişil İsabe 3/181 El İsabe 2/480.
[318] Musul-Şam arasında mamur bir şehirdir. Mücemul Buldan
5/288. Şu anda güneydoğu Anadolu bölgesinde Mardin iline bağlı Suriye
sınırında bir ilçedir
[319] Tarsus, Antakya Halep arasında bir şehir Mucemul
Buldan 4/28.
[320] Zehebi bunu Siyeru Alamun Nubela'da zikretmiş 4/412.
[321] İbn el-Mübarek Kitabul Cihad 2/159 senedi hasendir.
Tİrmizİ Ebvabu Fadail Cihad:18. Hadis bu veçhiyle hasen ve garibtir der. Nesai
Zekat: 74. Hadisin senedi hasendir. Mevarid'uz Zaman Cihad, Hakim
Müstedrek'inde Ebu Hureyre hadisinden rivayet etmiş. Hakim'in rivayetinde
yukarıda geçmeyen "Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik eder"
cümlesi de var ve hadis şeyheynİn şartlarına göre sahihtir der. Zehebi de ona
muvafakat etmiştir. 2/67.
[322] Ata b. Yesar el-Hilali Ebu Muhammed el-Medeni
Meymu-ne'nin mevlasıdır. Sika, fadıl, ibadet ve vaaz sahibidir. Üçüncü neslin
kü-çüklerindendir. 94'te vefat etti. Et Takrib s.240.
[323] EI-Muvatta Kitabul Cihad Babut Tergibi fi'1-Cihadi
2/445.
[324] Hâkim Müstedrek'inde rivayet etmiş. Sanunda şunu da
eklemiş: Dedim ki: Onu gerçekten söyledi mi? Onu üç kez söyledi deyince tekbir
getirdim ve şükrettim. Ve bu senedi sahih bîr hadistir dedi. Zehebi de ona
muvafakat etmiş 2/67.
[325] Ebul Hattab el Mısri üçüncü asırdandır ve meçhuldür.
Takribut Tehzib s.404.
[326] El-Mücteba Cihad: 6/11-12. Beyhaki Sünen Siyer: 9/160.
Hakim Müstedrek, Kitabu'l-Cihadi 'bu hadis sahihtir' demiş. Zehebİ de muvafakat
etmiş. 2/67-68. Ancak sıhhatin nereden geldiğini bilmiyorum.
[327] İbnül Mübarek El Cihad 2/157.
[328] Abdullah b. Ebi Necih Yesar el-Mekki Ebu Yesar
es-Sakafi'dir. Kadercilikle itham edilmiş, bazen tedlis de ediyor. Altıncı
nesilden olup, 31 'den sonra vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 191.
[329] Ümmü Mübeşşir bintil Berra Ensariyye diye tanınıyordu.
Bu sahabe kadınların btiyüklerindendi. Mücahidin ondan bir hadisi var. Sanıyorum
ki bu hadis de mürseldir. Bunu İbnu Abdul Ber söylemiş. El îs-tiabu alahamişil
İsabe 4/494.
[330] Sünen Cihad: 2/3/1126-127.
[331] İbn Ebi Şeybe El Musannaf 5/297.
[332] Safvan b. Selim El Medeni, Abdullah ez-Zuhri'dir.
Sıka, müftü ve abiddir. Dördüncü asırdandır. 32 senesinde yetmiş iki
yaşındayken vefat etti. Takribut Tehzib s. 153.
[333] İbn el-Mübarek el-Cihad 1/95.
[334] İbn Ebi Şeybe El Musannaf 5/297.
[335] Safvan b. Selim El Medeni, Abdullah ez-Zuhri'dir.
Sıka, müftü ve abiddir. Dördüncü asırdandır. 32 senesinde yetmiş iki
yaşındayken vefat etti. Takribut Tehzib s. 153.
[336] El-Cihad 1/65. Nesai de İbni Mübarek'in tarikiyle
rivayet etmiş. Cihad: 14.
[337] El-Cihad 1/66, Ebu Nuaym'de İbnül Mübarek'in tarikiyle
rivayet etmiş. El Hılye 8/173.
[338] Mevaridu'z- Zaman Kitabul Cihad Babu fadlil Cihadi
s.381.
[339] Ahmed: 4/272, Keşful Estar'm lafzı ise şöyledir:
"Allah yolunda
savaşan kişinin misâli, Allah onu evine dönderinceye kadar oruçlu ve kıyamla
geçiren adam gibidir." Kitabul Cihad Babu Fadilil Cihad 2/256. Heysemi onu
Ahmed, Bezzar, Taberani rivayet etmiş. Ahmed'in rivayetindeki adamlar sahihin
adamlarıdır der. El Mecma 5/275.
[340] Muaz b. Enes el-Cuhni el-Ensari'dir. Sahabeden olup
Mısır'a yerleşmiştir. Abdulmelik'in hilafetine kadar kalmıştır. Takribut
Tehzib s.340.
[341] Rişdin, İbn Said b. Müflih el-Mehri Ebu'l-Haccac
el-Mıs-ri'dir. Zayıf birisidir. İbn Yunus dininde salih biriydi. Ancak
salihlerin gafleti on da ulaştı ve hadiste karıştırdı. Yedinci asırdandır. 88
'de 78 yaşında vefat etti. Takribut Tehzib s. 103.
[342] Bu Müsned'de zikredilmiyor. Ne Rişdin'in hocalarından
ne de Zeban'in öğrencilerinden zikrediliyor.
[343] Zeban b. Faid Ebu Cuveyn'dir. Abid ve salih oluşuna
rağmen hadisleri zayıftır. Altıncı asırdandır. Elli beşte vefat etmiş.
Takribut Tehzib s. 105.
[344] Sehl b. Muaz b. Enes el-Cuhni'dir. Mısır'a yerleşmiş.
Ze-ban'm ondan olan rivayeti hariç onda bir beis yoktur. Dördüncü asırdandır.
Takribut Tehzib s. 139.
[345] El:Müsned 3/439 hadis zayıftır. 162
[346] Said b. Ebi Eyyub Ebu Yahya b. Mİklas 'tır. Yedinci
asırdan sıkadır. 61 yaşında vefat etmiş. Takribut Tehzib s.120.
[347] Hayr b. Nuaym b. Murre b. Kureyb el-Hadrami el-Mısri'dir.
Sadık ve fakihtir. Altıncı asırdandır. 37 yaşında vefat etmiş. Takribut Tehzib
s.95.
[348] El-Müstedrek 2/73 Zehebi de onun sahih olduğuna
muvafakat etmiş.
[349] Buhari Cihad: 4, Tevhid: 22.
[350] Müslim İmaret: 31.
[351] Cebele b. Atiyye el-Filistini altıncı asırdandır.
Takribu't-Teh-zîb s. 54.
[352] Abdullah b. Muhayriz İbn Cenade b. Vehb el-Cumahi'dir.
Kendisi yetim ve Mekke'de Ebu Mahzura'nın himayesindeydi. Bilahare Beytül
Makdİs'e gelip yerleşmiş. Sıka ve abid İdi. Üçüncü asırdandır, 99 senesinde
vefat etmiş. Takribut Tehzib s.188.
[353] Musannafu Abdurrezzak Kitabul Cİhad Babu Fadlil
Cihadi. 5/260.
[354] el-Vazi b. Nafi el-Ukayli el-Cezeri'dir. İbn Muin ve
Ahmed güvenilir değildir derlerken, Buhari hadisleri münkerdir der. Nesai de
Metruktür der. Mizanul İtidal 4/327.
[355] İbn Hıbban uzunluğu ile rivayet etmiş. Mevarid uz
Zaman s. 52-54. Ahmed muhtasar olarak tahriç etmiş. EI-Müsned 5/179.
Mevari-du'z- Zaman'da Heysemi isnatla İbrahim b. Hişam b. Yahya el-Gassani var.
Ebu Hatem ve başkaları yalancıdır derler der.
[356] İbn Ebi Selim b. Züneym'dir. Babasının ismi Enes'tir.
Saduk-tur. Ancak karıştırmış. Hadisini ayıramayınca da terkedilmiş. 6. asırdandır.
Kırksekiz senesinde vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 287.
[357] El-Milcemüs Sağır: 2/66-67. Taberani "Ebu
Said'den ancak bu isnad ile rivayet edilir. Yakub el-Kummİ bununla münferid
kalmış. Ya-kub el-Kummİ'ye gelince onun hakkında hafız takribte şöyle der:
Saduk-tur ve vehmeder, s.386. Hatib Tarihul Bağdat'ta bu isnad ile rivayet etmiş.
7/392-393. Ahmed Haccac b. Mervan el Kilai ve Ukayl b. Müdrik el-Sılmi onlar da
Ebu Said el-Hudri'den tarikiyle rivayet etmiş. El-Miis-ned 3/88. Hadis bu iki
tarikiyle hasen derecesine ulaşır. Heysemi Ahmed ve Ebu Yala rivayet etmiş.
Ahmed'in adamları sıkadır. Ebu Yala'nın isnadında Leys b. Ebi Selim var ki o
müdellistir der. Mecmauz Zevaİd 4/215.
[358] Tirmizi hadisin ilk bölümünü tahriç ederek "Babta
Ebu Mesud ve Bureyde'den de rivayet var. Bu hadis Enes'in veçhiyle gariptir.
Tirmizi Ebvabul İlm: 14, Müslim İmaret: 38.
[359] Zeyd b. Havari Ebul Havari el Ami el Basrİ'dir. Harat
kadısı idi. Beşinci asırdan ve zayıftır. Takribul Tehzib s. 112.
[360] Ebi Iyas Muayiye b. Kurra b. Iyas b. Hilal el-Muzeni
el-Bas-ri'dir. Sıka ve alimdir. Üçüncü asırdandır. 76 yaşındayken on üç yılında
vefat etmiştir. Et Takrib s.342.
[361] Kitabul Cihad 1/67. Ahmed İbn el Mübarek'İn tarikiyle
rivayet etmiş. 3/266. Heysemi bunu Ebu Yala ve Ahmed rivayet etmiş der. Ancak
O şunu der:Her nebinin bir ruhbanlığı var. Bu ümmetin ruhbanlığı cihaddır."
Hadiste Zeyd el-Ami var ki Ahmed ve başkaları onu sika görürken Ebu Zera ve
başkaları da onu zayıf görmüş. Geri kalan ricali sahihin ricalidir.
Mecmau'z-Zevaid s.278.
[362] El Minhac fi Şiabil İman 2/474.
[363] Abdullah b. Lehia İbn Akabe el-Hadrami Ebu Abdurrahman
el-Mısri'dir. Kadı ve saduktur. Yedinci asırdandır. Kitaplarının yanmasından
sonra karıştırmaya başlamış. İbnül Mübarek ve İbn Vehb'in ondan olan
rivayetleri başkalarından daha doğrudur. Seksen küsur yaşında, 74 senesinde
vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 186
İbn Kayyım şöyle der:
İbn Lehia'nın hadisleri abadile (Abdullah b. Vehb Abdullah İbnül Mübarek ve
Abdullah b. Yezid el Mukri.) gibilerinin rivayet ettikleri türden İse ihticac
edilir.
Ebu Zera "İbn
Lehia'ya gelince İbnül Mübarek ve İbn Vehb onun usulüne tabi oluyorlardı"
dedi. Amr b. Ali ise: "Kitaplarının yanmasından önce îbnül Mübarek ve
İbnül Mükri gibilerinin rivayet edenlerden daha sahihtir der. İlamul Muvakkiin
2/441.
[364] İbnül Haris el Ensari el Mazini el Medeni'dir. Onda
bir beis yoktur. Enes'ten olan rivayetleri mürseldir. Takribut Tehzib s.251.
[365] El Cihad 1/68 bu mürsel hadise akabindeki hadis
şahidlik ediyor.
[366] Ebu Davud Cihad: 6. El Müstedrek 2/73. Sünenül Kübra
9/161.
[367] Abdulhak b. Abdurrahman b. Hüseyin el Hafız el Allame
Ebu Muhammed el-Ezdi el-İşbili'dir. İbni Harcat olarak da maruftur. 581 senesinde
vefat etmiştir. Bakınız: Tezkiretül Huffaz 4/1350-1351.
[368] El Ahkamul Kübra 3/176.
[369] El Ahkamul Kübra 3/176.
[370] Tüm el yazma nüshalarında Muhammad b. Mesleme olarak
geçiyor. Tashih Tezhib'tendir. O Muhammed b. Selem b.Abdullah el-Ba-hılİ
el-Harranİ'dir. Onbirinci asırdan olup doğru görüşe göre doksan bir yılında
vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 299.
[371] Halid b. Ebi Yezid b. Semak b. Rüstem el-Emevi
el-Harcani'dir. Sikadır. Altıncı asırdan olup kırkdört senesinde vefat
etmiştir. Takribut Tehzib s-91.
[372] Fudale b. Ubeyd b. Nafiz b. Kays el-Ensâri
el-Evsi'dir. Uhud ve sonrasını görmüş. Bilahare Dımeşk'te gelip kadılığı
üstlendi. Elli sekiz senesinde vefat etti. Takribut Tehzib s.275.
[373] Hadis zayıftır. Onda iki illet var:Birincisi; az önce
geçtiği gibi Ali b. Yezid el-Hanni'nin zayıflığıdır.İkincisi; Kasım b.
Abdurrahman'in sahabeden Ebu Umame (r.a) hariç işitmesinde ihtilaf vardır.
Hatta İbn Hıbban onu Rasulullah'ın (s.a.v) sahabesinden muaddel hadisleri
rivayet etmekle nitelendirir. Heysemi ise "Taberani hadisi Ebu
Abdilmelik'in Kasım'dan rivayet ettiği hadistir. Ancak Abdulmelik'i
tanıyamadım. Geriye kalan senetteki adamlar sikadır der. Mecmaaz Zevaid: 5/274.
Abdulmelİk'in Ali b. Yezid el-Hani olduğunu ben tanıdım. Bakınız el-Mücemül
Kebir: 18/313.
[374] 94 no ile geçti.
[375] 93 nolu hadis.
[376] 92-134 nolu hadis.
[377] İşaret ettiği hadisi şunlar rivayet etmiş:irmizi, Ebu
Hureyre'nin (r.a.) hadisinden şu lafızla rivayet etmiş: "Kıyamet gününde
kulun hesaba çekileceği ilk amel namazıdır. Namazı salih ise kendisi de
kurtulur. Yok eğer namazı fasid ise mutlaka o zarara uğrayıp ziyan etmiş olur.
Farzlardan bir noksanlık varsa Rab Tebareke ve Teala şöyle
buyurur:"Kulumun ameline bakın, nafilesi var mı?" Bununla farzlardan
noksan olan tarafı tamamlanır. Sonra tüm ameli bu minval üzere olur."Hadis
bu veçhiyle hasen ve gariptir" der. Ebvabu's-Salah: 303. Hadisin senedi
sahihtir. Ancak onda Katade ve Hasan el-Basri'nin an-ane-si var. Nesai bir kez
bu tarik ile 1/232-233, bir kez de Katade, Hasan b. Ziyad, Ebu Rafi Ebu Hureyre
tarikiyle rivayet etmiş. Ebu Davud: 1/540, Benzeriyle rivayet etmiş. İbni Mace:
1425 nolu: 1/458. Ahmed: 2/290, 425. Hafız der ki: Bu hadis mudtariptir.
Tehzîbu't-Tehzib: 1/374. Ebu Davud Temimi'd-Dari hadisini bu manada rivayet
etmiş: 1/541. "Sahibi tarafından tamamlanmayan (farz) namaz nafilesinden
tamamlanır." Hadisi İbn Mace 1426 no ile 1/457-458,1/234. Ahmed:
5/72-377.
[378] Beğavi Mealimu't-Tenzil: 5/200.
[379] Muttafakun aleyh 'tir. Buhari müellifin lafılannın
aynısıyla rivayet etmiş: 13/444 Hadis no: 463;
Az bir değişiklikle
13/441. Hadis no: 2123; Müslim İmaret: 28; Nesai: 6/16.
[380] Müslim İmaret: 28.
[381] Nesai: 6/16. Ricali şeyheyn'in ricalidir.'
[382] Bakınız el-Minhac; Şarhu Sahih-il Müslim Nevevi:
13/20.
[383] İhkamu-1 Ahkam: 4/506.
[384] İbni Mace Cihad: 1.
[385] Müslim: 1906.
[386] El-Mukaddimat kitabu'l-Cihad: 1/260.
[387] Şerhu’l-Umde ala hamiş’i-l -Udde:4/514.
[388] Ei-Mucteba Kitabu'l-Cihad: 6/18
[389] Sahih-i İbn Huzeyme: 2/376, Mevaridu'z-zaman: 384,
Hakim Miistedrek 1/212, Bezzar. Keşfü'l-estar: 2/257, Heysemi "Hadisi Ebu
Davud (özetle) Ahmed, Bezzar, Taberani (Kebir ve Evsat'ta) rivayet
etmişler" der. Ahmed'in adamları İbn Luhey'a -ki zayıftır- hariç sahihin
adamlarıdır. Mecmau'z-zevaid: 5/277.
[390] Sünen-i Ebu Davud'da bu hadise rastlamadım.
[391] Ebu Davud benzerlerini Ebu Umame hadisinden rivayet
etmiş: 3/16-17, Hakim el-Müstedrek: 2/73-74. Bu isnadı sahih bir hadistir, der.
Zehebi de ona muvafakat etmiştir.
[392] Bişr b. Numeyr el-Kuşeyri el-Basri'dir. Metruk ve
İtham olunmuştur. Altıncı asırdan olup yüzkirkından sonra vefat etmiş
Takribu't Tehzib: 45.
[393] Abdurrezzak'ın Musannan: 5/259; Tirmizi: 3/103 ve
"hadis ha-sendir" demiş; Mevarid'uz Zaman: 398; el-Müstedrek: 2/217.
Derim ki hadiste Muhammed b. Aclan var. Hafız onun hakkında saduktur, acak Ebu
Hureyre hadislerini karıştırmıştır, der.
[394] Kıssa şudur:Ona Abdullah b. Cafer geldi ki Ziibeyr'üı
üzerinde dört yüz bin borcu vardı ve Abdullah'a şöyle dedi. Dilerseniz onu
size bırakırım. Abdullahhayır" dedi. Dilerseniz eğer geciktirdiğiniz varsa
bunu da geciktirin deyince Abdullah
Hayır" dedi. O zaman bana bir parça kesin (ayırın.) AbdullahBurdan
buraya surdan da şuraya senindir." dedi. Ondan sattılar onunla borcunu
ödediler. Fazlada kaldı geriye ondan dört buçup pay kaldı.Muaviye'nin yanma
vardı. Onun yanında Amr b. Osman, Munzir b. Zubeyr ve îbni Zema vardı. Muaviye
ona şöyle dedi:Orman (bahçe) ne kadar etti?"Her pay yüzbindir"
dedi.Ne kadar kaldı" deyince Abdullah:Dörtbuçuk pay kaldı" dedi.
Munzir b. Zubeyr bir payı yüz bine aldım, Amr b. Osman bir payı yüzbine aldım,
İbni Zema'da bir payını yüz bine aldım dedi (ler). Muaviye:Ne kadar kaldı"
deyince, Abdullah:Birbuçuk pay" dedi. Bunun üzerine Muaviye:Bana onu
yüzellîbine aldım" dedi. Abdullah b.Cafer payını Muavi-ye'den altıyüzbine
satın aldı.
[395] Müslim: Sayd ve'z-zebaih: 4.
[396] Müslim: Sayd ve'z-zebaih: 4.; Buhari Feh'ul-Bari:
8/77-78. H. No: 4361.
[397] Müslim Zühd ve'r-Rekaik: 18.
[398] Müslim Zühd ve'r-Rekaik: 18.
[399] İbni Mace Menasik: 5. İsnadı hasendir Mevarid'uz-zaman
s: 240.
[400] Nesai: 5/113. Senedi Hasan'dir. İbni Mace: 2892;
Mevarid'uz-Zaman s:
240.
[401] Keşfu'I-estar: 2/39, Heysemi Ricali sikadır, demiş,
Mecmau'z-zevaid: 3/211.
[402] İsmail b. Ayaş b. Selim el-Unsi Ebu Atabe
el-Humsi'dir. Beldesindeki ravilerden rivayetleri doğrudur. Başkasında ise
karıştırmıştır. Sekizinci nesildendir. Doksan küsur yaşında 81 veya 82 yılında
vefat etmiş. Et-Takrib s: 34.
[403] Akabe b. Amr el-Cuhni, meşhur bir sahabidir. Onun
künyesinde ihtilaf edilmiş. En meşhuru Ebu Hamad'tır. Muaviye içinüçyıl
Mısır'ın valiliğini yapmış. Fazıl bir fakihti. Altmış dolayında vefat etmiş.
Et-Takrib s: 241.
[404] Mecma'uz-Zevaid: 10/151. Heysemi "Hadisi Taberani
rivayet etmiş ricali es-Sahih'in ricalidir" der.
[405] Ebu Davud Salat: 2; Tirmizi Ebvabu'l-Birri ve-s-Silat;
İbni Mace Dua: 3862 bab.no: 22;
İbni Hibban Mevarid'uz-Zaman
Kitabu'l-Ediyeti s: 597.
[406] Tüm nüshalarda Ammare b. Matr'dır. Zannmca Ammar b.
Ma-tr'dan bozulmadır. Ukayli "Sikalardan münker şekilde rivayet eder"
der. Kitabu'd-DuaFa'il-Kebir: 3/327.
[407] İsam b. Talik et-Tufai yedinci nesilden zayıftır. Et-Takrib
s: ,239.
[408] Abdullah b. İdris b. Yezid b. Abdurrahman el-Evdi Ebu
Muham-med el-Kufi'dir. Sika, fakih ve abidtir. Sekizinci nesildendir. Yetmiş
küsur yaşında doksan iki senesinde vefat etmiş. Takrib'ut-Tehzib s: 167.
[409] Ebu Sabra en-Nah'i el-Kufi, isminin Abdullah b. Abbas
olduğu da söylenir. Makbuldür. Üçüncü nesildendir. Takribu't-Tehzib s: 407
[410] Risale-i Kuşeyriyye: 2/710-711.
[411] Hamid b. Hilal el-Adavi Ebu'n-Nasr el-Basri'dir. Sika
ve alimdir. Onun padişahın ameline giriği için İbni Şirin onda durmuş. Takrib
s: 85
[412] Ahmed Müsned: 5/67; Ricali Basri ve sahihtir.
[413] Kitabu Mecabi'd-Daveti s: 71-72.
[414] Nureddin Ebu'l-Kasım, Mahmud b. İmadeddin Zengi. Adil,
za-hid, abid ve takvah bir padişahtı. Şeriate sımsıkı sarılır. Hayır ehline meyilli
Allah Teala yolunda mücahidti. 569 senesinde difteri hastalığından Öldü.
Vefeyat'ül-A'yan: 5/184-189.
[415] Nesai: Cihad; 2/21, Mevarid'uz-Zaman s: 382; Hakim:
2/71; Zehebi'ye göre şeyheyn'in şartlarına göre sahih kılar.
[416] Ebubekir b. Ebi Musa el-Eşari'dir. İsmi Amr veya Amır'dır.
Üçüncü nesilden (asırdan) sikadır. Yüzaltı senesinde vefat etmiş.
Tak-ribu't-Tehzib s: 397.
[417] Müslim İmare: 41.
[418] "Onlara yardım et şüphesiz cennet onların
ayakları altındadır."430
Kitabu'l-Cihad: 2/188.
[419] Şerh'ul-Umde ala Hamişi'l-Umdet'i: 4/501-502
[420] Hakim Müstedrek: 2/104.
[421] Buhari Cihad: 2818, 2966; Müslim: Cihad veVsiyer: 6*
[422] Suyu ti zayıflar arasında saymış. Azizi de hadiste iki
meçhulün olduğunu söyler. Es-Siracu'1-Münir: 2/217.
[423] Hadis sahihtir. Ahmed Müsned: 2/168;Ebu Avane Müsned:
5/94; Hakim Müstedrek: 2/70.
[424] Ahmed Müsned: 2/168; Hakim Müstedrek: 2/71-72;
Mevaridu'z-zaman, Kitabu'z-ziihd:35.
[425] Kitabu'l-Cihad: 2/187; Tirmizi Ebvabu Fadail'il-Cihad.
[426] Kitabu'l-Cihad: 2/187.
[427] Abdurrezzak el-Musannef: 5/173; Ahmed Müsned: 5/314;
Mecmau'z-Zevaid: 5/272; Hakim Müstedrek: 2/75.
[428] Heysemi Mecmau'z-zevaid: 5/272; Taberani de
el-Evsat'ta rivayet etmiş. Hadiste Amr b. Husayn var. O metruktür.
[429] Seman b. Mehdi tanınmıyor. Ona yalan (uydurma) bir
nüsha yapıştırılmış. Ben de onu gördüm onu uyduranı Allah kabih kılsın.
Mi-zanu'l-İtidal: 2/234.
[430] Sad b. Heyseme b. Haris b. Malik el-Ensari
el-Evsi'dir. Künyesi Ebu Hayseme'dir. Akabe'deki nakiplerden biriydi. Bedir'de
şehit oldu. El-İsabe fi Temyiz'is-Sahabe: 2/25..
[431] Hayseme b. Haris b. Malik b. Kab Ensari el-Evsi'dir.
Uhut'ta şehit oldu. El-lstabu fi marifet'il-Ashabi ala Hamiş'il-îsabe:
1/452-453)
[432] Kitab'ul Cihad: 1/100;Said b. Mansur Sünen,
Kitab'ul-Cihad: 2/3/232;Hakim Müstedrek'te İbni Mübarek tarikiyle rivayet
etmiş.Zehebi "Hadis mursel ve zıyftır" der. (3/189)
[433] Kitab'ul-Cihad: 1/99-100; Beyhaki Kitabu's-Siyer:
9/24; Vakidi Mağazi: 1/264-265; Ahmed Müsned: 5/299.
[434] Ebu Davud Cihad: 3/46; Tirmizi Ebvabu Fadail'il Cihad:
3/103; Mucteba Cihad: 6/25-26; İbni Mace Cihad: 2/933/934; Mevarid'uz-Zaman
Kitab'ul-Cihad s: 385.
[435] Ahmed Müsned: 4/387.
[436] Ebu Munzir tabiindir. Hadislerini mursel yapar. Bu
nedenle br kısmı onu sahabeden saymış. Takrib'ut-Tehzib s: 428.
[437] Hadis mürseldir. Heyesemi "Hadiste Yezid b. Said
Sa'leb var ben onu tanımadım. Geri kalan "ricali sikadır" der.
Mecma'uz-Zevaid: 5/276.
[438] Müslim İmaret: 1901.
[439] Kitab'ul-Cihad: 1/82. Havşeb b. Seyf es-Sekseki hariç
ricali sikadır. İbni Ebi Hatem bunu Cerh ve Tadil'de zikretmiş ve hakkında bir
şey söylememiş.
[440] Müstedrek: 2/93.
[441] Kitab'ul-Musannef: 5/335.
[442] Kitab'ul-Musannef: 5/349.
[443] Ahmed Müsned: 3/483; El-MuctebaKitab'ul-Cihad:
6/21-22; Şaubu'1-İman: 2/95.
[444] Bezzar sahih bir isnad ile Muhammed b. Habİb
el-Mısri'nin hadisinden rivayet etmiş. Keşf ul-Estar: 2/304.
[445] El-Musannef: 5/317.
[446] İbn'ul-Mübarek Kitab'ul-Cihad: 1/118;Heysemi
"ricali sahihtir" demiş. Mecma'uz-Zevaid: 9/350.
[447] El-İsabe 1/414; Heysemi: "Ricali es-Sahih'in
ricalidir" der.
[448] İbni Mübarek Kitab'ul-Cihad: 2/186; Said b. Mansur
Sünen, Kitab'ul-Cihad: 3/3/144; İbni Ebi Şeybe Musannef, Kitab'ul-Cihad: 5/304.
[449] İbni Ebi Şeybe el-Musannef: 5/30-311.
[450] Hadiste Leys'in katibi Abdullah b. Salih var.
Abdulmelik b. Şu-ayb b. Leys "o sika, güvenilirdir" derken başkası da
onu zayıf görmüş. Mecma'uz-Zevaid: 5/28; Ancak bunu Müstedrek'te görmedim.
[451] Merasil'u Ebi Davud fi fadlı'l-Cihad s: 33; Said b. Mansur Sünen Babu Fadl'ıl-Cihad; 2/3/144.
[452] Keşfui-Estar Kitab'ul-Cihad: 2/258.
[453] Kitab'ul-Cihad: 2/187. Hadisin senedi şahindir.
[454] İbni Ebi Şeybe Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/303-304.
[455] Bunun mursel merfu kabilinden olduğu söylenmiş. Kimisi
de mevkuf kabilindendir demiş. İbni Ârabİ "İçtihadın yapılamayacağı alanlar
merfu hükmündendir" demiş. Bakınız Sahavi Feth'ul-Muğis:
1/120-121,125-126.
[456] Said Sünen Kitab'ul-Cihad: 2/3/143.
[457] İbni Mace Sünen Kitab'uz-Zuhd Babu Sıfat'il-Cenneti:
2/1448; Mevarid'uz-Zaman s: 651.
[458] Müslim İmare: 38.
[459] Dahî önce 195 no ile geçmiştir.
[460] Cihd konusunda uzun bir hadiste ismi,geçiyor ancak
sabit olmamış Tecrid'u-Esma'is-Sahabe: 1/372.
[461] Hafız "isnadında cehalet var. Makhul da Abdullah
ile karşılaşmamış" demiş el-îsabe: 2/457.
[462] Tecrid'u-Esmai's-Sahabeti: 2/263.Seır-linde İbni
Zabbela ile maruf Muhammed b. Hasan el-Mahzuni var. Bu metruk kişilerden
biridir. El-İsabe: 4/288
[463] Abdurrazzak'ın Musannef inde bunu göremedim onun
tefsirinde olma ihtimali var.
[464] Tehzib'ul Kemal: 2/910
[465] Heysemi der ki: Taberani el-Evsat'ta şeyhi Bekr b.
Sehl ed-Dim-yatfden rivayet etmiş. Nesai "zayıftır" demiş. Mecme'uz-Zevaid:
5/276. Hakim Müstedrek: 2/74; Beyhaki Sünen'ul-Kübra: 9/158.
[466] Kitab'us-Sunen el-cihad: 2/3/155-156.
[467] Ahmed Müsned: 3/438.
[468] Tirmizi Sünen: 2/20. Hadis zayıftır,
[469] Bu hadisi Hafız ei-Mezzi Muhammed.b. Musa b. Nafi
el-Harisi el-Hicazi ayetinden zikretmiş,
Kavminin bir şeyhinden mursel olarak rivayet etmiş. Tehzib'ul Kemal: 3/1279.
[470] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad, Babu'I-Huri'l-Ayn: 6/15
H. no: 2796 ve Kitab'r-Rikak: 11/418 H. no: 6568; Müslim İmaret: 1880.
[471] Şerh'un-Nevevi ale'l-Müslim: 13/26-27.
[472] İhkakamu'l-ahkam şerhu umdet'ul-Ahkam: 4/505.
[473] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad: 6/13 H. no: 2793.
[474] Müslim İmare: 1882.
[475] Müslim İmare: 1883.
[476] Heysemi "Hadiste tanımadığım var" demiş.
Mecma'uz-Zevaid: 3/209.
[477] Buhari'de bu lafızda bulamadım. Müslim İmare: 1876.
[478] Feth'ul Bari Cihad: 6/124. H. no: 2972.
[479] Tahrici 136 nolu dipnotta geçmiştir.
[480] Heysemİ: Taberani bu hadisi el-Evsat'ta rivayet etmiş.
Hadiste Bekr b. Hunays var. O da zayıftır. Macma'uz-Zevaid: 5/276.
[481] Ukaylİ "îsmet'in hadis zabtı azdır" der.
Ed-Duafa'ul-Kebir: 1/66-67.
[482] Kitab'ul-Cihad: 1/66-67.
[483] Ahmed-Müsned: 3/438. Hadis Zeban'ın zayıf oluşu nedeni
İle zayıftır.
[484] El-Musannef Kitab'ul-Cihad Babu FadFil-Cihad: 5/259;
Müslim: 1880.
[485] Daha önce 100 nolu Ebu Hureyre'nin hadisinde geçt
[486] Bezzar da benzer bir hadisi Amir b. Said'ten o da
babasından rivayet etmiş:"Adamın biri, bizler Rasulullah (s.a.v.) ile
namaz kılarken namaza geldi. Safa gelince şöyle dedi:"Allah'ın salih
kullarına verdiğin şeyin en efdalmi (hayırlısını) bana ver." Rasuluîlah
(s.a.v,) namazı bitirince,"Az önce konuşan kimdi?"diye sorunca,
Adam:"Bendim" dedi. Rasuluîlah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"O zaman
atın boğazlanır kendin de Allah yolunda şehid olursun."Keşf ül-Estar:
2/281. Heysemi: Bezzar iki sened Üe rivayet etmiş.Birinin ricali Sahih'in
ricalidir. Macma'uz-Zevaid: 5/295.
[487] Daha önce 209 no ile geçti.
[488] Ebu Davud Cihad: 3/12; El-Mustedrek: 2/73.
[489] Siyer Alamu'n-Nubela: 2/412.
[490] Ebu Müslim el-Hulani, ismi Abdullah b. Suveb
(Sub)'ttır. Ra-sulullah'a (s.a.v.) gitmiş fakat onu görmemiştir. Yezid b.
Muaviye dönemine kadar yaşamış. Et-Takrib s: 426. Besr b. Artaa, sahabenin
küçüklerinden olup Şam'a yerleşmiştir. İsmi Umayr b. Uvaymir b. Umran'dır.
Seksen altıda vefat etti. Et-Takrib: 83.
[491] Feth'ui-Bari: 2/390. H. no: 907.
[492] Feth'ul-bari: 6/29. H. no: 2811.
[493] Nesai Kitab'ul-Cihad: 6/14; Tirmizi Ebvabu
Fazali'il-Cihad: 3/92. Ayrıca "bu hadis hasen sahih ve gariptir" der.
[494] Keşf'ul-Estar, Kitab'ul-Cıhad: 2/263;Heysemi:
"Hadisi Ebu Ya'la el-Kebîr'de ve Bezzar rivayet etmişler. sened'te
Muhammed b. Abdullah b. Umayr var ki metruktür" der. Mec-ma'uz-Zevaid:
5/286.
[495] Muhammed b. Abdullah b. Ubeyd b. Umayr el-Leysi zayıf
görülmüş ve hatta bazıları onu terketmiş el-Muğni Fi'd-Duafa: 2/596
[496] Keşf'ul-Estar, Kitab'ul-Cihad: 2/262.Heysemi: Bunu
Bezzar rivayet etmiş, senedte Kevser b. Hakim var. O da metruktür" der.
Mecma'uz-Zevaid: 5/286.Zehebi; "Kevser b. Hakim'in hadisleri terkedilmiş
ve onun tuhaf haberinin olduğunu" söylemiş. El-Muğni fi'd-Duafa: 2/534.
[497] Heysemi: "Senedinde Cemi' b. Tevb var. Metruk bir
kişidir" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/287.
[498] Ahmed Müsned: 6/443-444.
[499] Heysemi: Hadisin senedinde Sadaka b. Musa ed-Dakiki
var. Cumhur bunu zayıf görürken Müslim b. İbrahim onu sika görmüş" der.
Mecma'uz-Zevaid: 5/286. Hafız "Sadaka b. Musa saduktur, ancak vehimleri
var" der. Takrib s: 15
[500] Hüseyin b. Davud el-Belhi hakkında Hatib "O
güvenilir (sika) değildir, hadisleri de mevzudur" der. Mizan'ul-İtidal:
1/534.
[501] Tirmizi Cihad: 3/93; NesairCihad: 6/12; El-Mustedrek:
4/260
[502] Nesai Cihad: 6/13; El-Mustedrek: 2/72; Müslim: 1891
[503] Musannef İbni Ebi Şeybe Kitab'ul-Cihad: 5/334.
[504] Kitab'ul-Cihad: 1/77-78; 259 no ile Buhari'de geçti.
Mevarid'uz-Zaman Kitab'ul-Cihad s: 382-383; Sunen'uI-KübraBeyhaki: 9/162.
[505] Ahmed Müsned: 6/85; İsmail b. Ayaş hariç ricali
şeyheyn'in ricalidir.
[506] Heysemi "Ahmed ve Evsafta da Taberani rivayet
etmiş Ah-med'in ricali sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/275-276.
[507] EI-Musannef: 5/305; Merasil Ebu Davud s: 33; Heysemi
"Taberani rivayet etmiş ricali de sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid:
5/278.
[508] Hadisi Macma'uz-Zevaid'te bulamadım.
[509] Zevaldan sonra misvakın mekruh oluşu hususu iiim ehli
arasında ihtilaf konusudur. Bu hususta birçok görüş var. Ancak burası onları
ser-detmenin yeri değildir. Tercihim şudur:"Oruçlu olan kişinin ağzının
kokusu Allah indinde miskin dokusundan daha güzeldir." (Buhari Feth:
4/103)Hadisi oruçlunun bozulan ağız kokusunun Allah indinde sevimli olduğunu
kesin olarak bildirir. İster bu midenin yemekten boşalmasından dolayı olsun -ki
bu durumda misvak onu gideremez- ve ister dişler arasında kalan yemekten
dolayı olsun -ki bu durumda misvak giderici olur-veyahut ikisinden dolayı olsun
hepsi muhtemeldir. Bunlardan bir şıkla tahsis edenin yanında delilleri yoktur.
Bundan hareketle derim ki:Oruçlu oruçlu olduğu müddetçe -İster zevalden önce
olsun İster sonra olsun- namaz hariç misvakı kullanmaması müstehaptır. Namazdaki
müeked oluşu da şu hadistendir:"Ümmetime ağır gelmeyeceğini bilseydim her
namazda misvak kullanmalarını emrederdim." (Müslim: 1/220)Çünkü bunda
Rasulullah'm (s.a.v.) emrine icabet (imtisal) var. Emri yerine getirmek ile
fazileti istemek arasında (dağlar kadar) fark var. İlimde Allah katında(n)dır.
[510] El-Mııstedrek: 2/91.
[511] Feth'ul-Bari: 6/10; H. no: 2788,2789; 6/87-88 H. no:
2894,2895; 11/70-71 H. no: 6252, 6283; 12/391-392 H. no: 7001, 7002; Müslim:
3/1518-1519 H. no: 191Ümmü Haram bintİ Melhan b. Halid b. Zeyd b. Haram
el-Ensariyye, Enes'in halası ve meşhur hanım sahabelerdendir. Osman'ın
hilafetinde vefat etti. Takrib s: 474.Nevevi der ki: Onun (Ümmü Haram'm)
Rasulullah'a (s.a.v.) nikahının düşmediği hususunda alimler müttefiktirler.
Bunun keyfiyetinde İse ihtilaf etmişler. İbni Âbdi'I-Berr ve başkaları şunu
demişler:"Rasulullah'ın (s.a.v.) sütten teyzelerindendir." Başkaları
da:"Rasulullah'ın (s.a.v.) babasının veya dedesinin teyzelerindendi. Çünü
Abdulmuttalib'in annesi Beni Neccar'dandı" demişler. El-Minhac Ala Şerh'i
Müslim Fadlu Gazvi'l-Bahri: 13/58.
[512] Yeşil genel bir vasıfftır. Yoksa belirleyici (tahsis
edici) bir vasıf değildir. Bunu Hafız Kermani'den nakletmiştîr. Feth: 11/74.
[513] Feth'ul-Bari: 6/76. H. no: 2577, 2878.
[514] Bu kabir(Ier)le yağmur dilemek, Rasululah'm (s.a.v.)
öğrettiği yağmur duasına muhaliftir. Bunu yapan (fail) cezaya uğrayacaktır
[515] Bakınız; Siyer Alamu'n-Nübela: 4/502; Tarih'ul-Ümemi
ve'l-Mülük: 5/291-293; Vefeyat'ul-Ayan: 2/40-421; El-Kamil- fi't-Tarih
ibn'ul-Esir: 4/146-147; El-Bidaye ve'n-Nihaye: 9/174; Tarih'ul-lslam: 3/330-332
[516] Heysemi "Onda leys'in katibi Salih var Abdulmelik
b. Şuayb onu emin görürken.başkaları da zayıf görmüşler. Mecma'uz-Zevaid :
5/581; Sünen'ul-Kübra: 4/334-335; El-Müstedrek: 2/143.
[517] Saduk'tur ancak bazan hata da etmiştir.
[518] Saduk'tur ancak hataları (karıştırması) çoktur. Onda
gaflet te vardır. Et-Takrib s: 177.
[519] Müellif böyle diyor. Ancak Beyhaki ve Hakim de
"Abdullah b. Salih'in Yahya b. Eyyub'un düşmüş (yazılmamış) ihtimali
vardır.
[520] El-Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/315.
[521] Ebu Davud Cihad: 3/16.Munziri "isnadında Hilal b.
Meymun er-Remli var. ibni Muin onu sika görürken, Ebu Hatem er-Razi onun kuvvetli
olmadığını ve hadislerini yazdığını söyler" der. Hafız Takrib'te
"güvenilirdir" der. Buna göre hadis -inşaallah- Hasen olur.
[522] Kitab'us-Sunen: 2/3/165
[523] Heysemi; Hadisi Taberani rivayet etmiş ancak senedde
tanımadıklarım var, demiştir. Mecma'uz-Zevaid: 5/296.
[524] Heysemi: Taberani el-Evsat'ta rivayet etmiş. Onda Amr
b. Haşin var ( o da) "zayıftır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/281.
[525] Kitabu'l-cihad: 2/173.
[526] Heysemi: "Onların isnadında Leys b. Ebi Selim var
ki o da mudellistir. Geri kalan ricali sikadır. Bazıları hakkında da bir şeyler
söylenmiş, ancak bu onların adaletine bir halel getirmez.
Mecma'vrz-Zevaid:
5/267.
[527] Heysemi: "Onların isnadında Leys b. Ebi Selim var
ki o da mudellistir. Geri kalan ricali sikadır. Bazıları hakkında da bir şeyler
söylenmiş, ancak bu onların adaletine bir halel getirmez.
Mecma'vrz-Zevaid:
5/267.
[528] Heysemi: "Onların isnadında Leys b. Ebi Selim var
ki o da mudellistir. Geri kalan ricali sikadır. Bazıları hakkında da bir şeyler
söylenmiş, ancak bu onların adaletine bir halel getirmez.
Mecma'vrz-Zevaid:
5/267.
[529] Kitab'ul-Musannef, Kitab'ul-Cihad: 5/340.
[530] İbn Mace Cihad: 2/928. Ufayr b. Madan'ın zayıf
oluşundan dolayı hadis te zayıftır. Buradan hareketle derim ki:"Bu hadis
çok zayıftır. Dolayısıyla Müslim'in Abdullah b. Amr b. As'tan rivayet ettiği
hadsilerin umumi hükümlerini tahsis etmeye de uygun değildir. Müslim'de:
Rasulullah şöyle buyurmuş:"Şehidin tüm günahları borçları hariç
bağışlanır."Başka bir lafızla da:"Allah yolunda Ölmek borç hariç her
şeye keffarettir."Müslim 1886.
[531] El-Musannef, Kitab'ul-Cihad, Bab'ul-Gazvi fi'1-Bahri:
5/286. Sened'te geçen Abdulkuddus'u Darekutni metruklerden saymış. Bakınız:
Ed-Duafa'u ve'1-Metrukin s: 290.Abdurrezzak da "İbni Mübarek'in
Abdulkuddus hakkında "yalancıdır" demesi dışında başkaları hakkında
sarih bir şekilde bu sözü kullandığını görmedim." der.
[532] Kitab'ul-Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/314.
[533] Daha önce 310 nolu hadiste geçmişti. Onun dipnotunda
bu hadisin Müslim'in hadisini tahsis edemeyeceği belirtilmişti'"
[534] Kİtab'us-Sunen, Kitab'ul-Cihad deniz ve onda şehid
olmanın fazileti: 2/3/165.
[535] El-Musannef-Abdurrezzak Kitab'ul-Cihad: 5/286.
[536] El-Musannef îbni Ebi Şeybe Kitab'ul-Cihad: 5/336.
[537] Kitab'ul-Cihad: 2/176. Onda Halid b. Ebi Müslim
el-Taifi var. İbni Ebi Hatem cerh ve tadilde onu zikretmiş, ancak onu
cerhetmey-le ilgili bir şey zikretmemiş. Senedin geri kalan kısmı
sahihtir.El-Musannef İbni Ebi Şeybe: 5/314;Kitab'us-Sunen Kitab'ul-Cihad:
2/3/164
[538] EI-Muğni: 5/350.
[539] El-Müsned: 5/79, 271; Sünen Said:
2/3/162;Tarih'uI-Kebir Buhari: 3/426; Edeb'ul-Müfred Buhari: 2/623, 2/621; Ebu
Davud Sünen: 5/295.
[540] Tecrid'u Esmai's-Sahabe: 1/192. Ancak onda hadisi
zikrettiğini görmedim.
[541] Yusuf b. es-Sefr Eb'ul-Feyz ed-Dİmeşki, Evzai'nin
katibidir. Nesaİ "Güvenilir değildir" Darekutni "Metruk ve
yalancıdır." İbni Adiy "Batıl şeyleri rivayet eder" Beyhaki
"Hadis uyduranlardan sayılır." Ebu Zer'a ve başkaları da
"Metruktür" demişler. Mizan'ul-îtidal: 4/466.
[542]Hasan b.Atİyye el-Mearibi Ebubekir ed-Dimeşki sika,
fakih ve abidtir.Takrib'ut-Tehzibs:68.
[543] Onda bir beis yoktur. Takrib'ut-Tehzib s: 303.
[544] Heysemİ "Onda Yusuf b. es-Sefr var ki o
metruktür. İsnadı da munkatidir" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/288.
[545] Feth'ul-Bari MenfRıb: 3647; Cihad: 2991; Müslim Cihad
ve's-Siyer: 3; Beyhaki Sünen Siyer: 9/153.
[546] Zeyd b. Cebire İbni Mahmud b. Cebire b. Dahhak
el-Ensarİ eî-Medeni'dir.Kendisi metruktür.Et-Takrib s: 112.
[547] İbni Ömer'in mevlası Ebu Abdillah el-Medeni'dir. Sika,
fakih ve meşhurdur. Et-Takrİb s: 355.
[548] Kurre b. lyas Riab el-Medeni Basra'daiskan etti. Ona Kurre
b. Eğar da denilir. Sohbeti olmuştur, ondan sadece oğlu Muaviye b. Kurre
rivayet etmiş. Onu Ezarike grubu Öldürdü. El-îsabe: 3/232.
[549] Mecma'uz-Zevaid: 5/288. .
[550] Zehebi Abdullah b. Amr hadisinden bunu zikretmiş ve
"bu batıldır" demiş. Mizan'ul-ltidal: 1/178.
[551]EbuAbdurrahman es-Selmi, hafız, alim ve zahid olan
Mu-hammed b. Huseyn b. Muhammed en-Nisaburi el-Ezdi'dir. Hatib: Bana Muhammed
b. Yusuf el-Kattan en-Nisaburi şöylededi:Ebu Abdurrah-man sika değildi,
tasavvufta hadis uydururdu." der. Zehebi:"Hakaik'ut-Tefsir'i telif
etti.Onda musibetleri getirdi. Batıni tevilleri getirdi. Allah'tan afiyet
diliyoruz" der.412 yılında vefat etti.Tarihu Bağdad: 2/248,
Tezkiret'ul-Huffaz:3/104647. .
[552] Amel'ul-Yevmi ve'1-Leyle s: 147. Senedinde Cebbare b.
el-Muğlis var. Hafız "zayıftır" der. Şeyhi Yahya b. Aİa hakkında da
Hafız hadis uydurmakla suçlanmış" der;Hafız bunu
"el-Metalib'ul-Aliye"de tahric etmiş 3/237 ve "onda zayıflık
var" demiş.Heysemi: "Ebu Ya'Ia şeyhinden -ki zayfıtır- rivayet
etmiş" der. Mecma'uz-Zevaid 10/132. Sonra İbni Abbas'ın hadisinden tahric
etmiş ve "Bunu Taberanİ el-Evsat ve el-Kebir'de rivayet etmiş. Onda Nehsel
b. Sa'd var, o da metruktür" der. 10/132.
[553] Kurtubi, Tefsir: 17/242.
[554] Mevarid'uz-Zaman s: 397; BeyhakiŞnahUiI-lman: 2/101.
[555] Zehebi: Harim b. Fatik, Harim b. Ahzem b. Şeddad b.
Amr b. Fatik el-Esedi Ebu Yahya'dır. Kardeşi Sebra ile birlikte Bedir'de bulunmuşlar.
Tecrid'u Esma'is-Sahabetİ: 3/158.
[556] Hadis sahihtir. Tirmizi Sünen Ebvab'ul-Cihad Babu
Fadl'ın-Na-fakati fi sebilillah: 3/90;Nesai Sünen Kitab'ul-Cihd
Fadl'un-Nafakati fi sebilillah: 6/49İbni Hibban Mevarid'uz-Zaman Kitab'ul-Cihad
Babu fi'n-Nefakati fi sebilillah s: 396; EI-Müstedrek Kitab'ul-Cihad Babu men
enfaka..2/87;Ahmed Müsned: 4/345.
[557] Delail'un-Nübüvvetî: 2/143. Bunu iki tarikle rivayet
etmiş.Birinci tarikte; Rebi' b. Enes'ten, Ebu'l-Aliye'den o da Ebu Hurey-re'den
veya başkasından (rivayet etmiş). Burada müphem sahabedir. Bezzar'a göre ise
tabiindir.İkinci tarikte ise; Rebi b. Enes'ten, Ebu'1-Aliye'den, Ebu Hureyre den...
Burada şüphe ve tereddüt yoktur. Keşf ul-Estar: 1/38-45.Bezzar "Bunun bu
isnad ve bu şekil dışında rivayet edildiğini bilmiyoruz" diyor.Heysemi:
Onu Bezzar rivayet etmiş, ricali de sahihtir. Ancak Rabi b. Enes'in
"Ebu'l-Aliye'den veya başkasından"demesi tabiini meçhul kılıyor. Mecma'uz-Zevaid: 1/67-72.
[558] Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'us-Siyer Babu Fadl'ıl-İnfak
fis-Se-bilillahı Azze ve Celle: 9/171; Musannef İbni Ebi Şeybe: 5/339.
[559] Müslim İmaret: 1892
[560] Şerhu'n-Nevevi ala-Müslim 13/38)
[561] Şehr b. Havşeb el-Eş'ari Eş-Şami Esma b. Yezid b.
Sekan'(tabiindir) in mevlasıdır. İnsanlar onda cerh ve tadil arasında
ihtilaflıdırlar. Onu cerh edenlerin ikna edici bir delilini bulamadım. Onu
tadil edenlerin sayısı ise daha fazladır. Onu ilk cerh eden Şube b. Haccac'dır.
Ondan sonra gelenler de cerhte ona itimad etmişler. O cerh sebebini de
"Şehr'in Şam ehlinden birinde ona ihanet ettiğini" gösterir. Ancak
onun (Şehr'in) haklı bir nedeni olabilir. Bunun doğru olduğunu varsayarsak da,
o hadis rivayetinde sika olduktan sonra ondan hadis almayı terketmeyi
gerektirmez.Bezzar: Şu'be'nin dışında ondan hadis almayı terkeden hiç kimseyi
bilmiyorum.Ebu'l-Hasan el-Kattan: Onu zayıf görenlerin bir delilini
görmedim.Osman ed-Darimi: Bana Ahmed'in onu hayırla yad ettiği ulaştı.Tirmizi
Buharİ'den: Şehr'in hadisleri hasendir. îşi sağlamdır.İbni Ebi Hayseme ve
Muaviye b. Salih İbni Muin'den: O sikadır.Yakub b. Şeybe: Sikadır, ancak
bazıları onu cerh etmiş.Acli: Tabiinden, Şamlı ve sikadır.Yakub b. Süfyan ve
Şehr'e gelince İbni Avn onu her ne kadar metruk de görse o sikadır.
Tüm bunlar için
Tehzib'ut-Tehzib: 4/369-372.Zehebi: Bir grup onunla ihticacta bulunmuş. Harb
el-Kermani Ah-med'ten "Hadisleri ne güzeldir" sözünü nakleder ve onu
sika görmüş. Mizan'ul-İtidal: 2/284.Onun sikadan münker haberleri rivayet
ettiği hususuna gelince, bunun sebebi malumdur, ayrıca bu adaletine etki etmez
ve ondan sikalığı kaldırmaz. Bunun için tadilciler bu hususa iltifat
etmemişler ve o da İbrahim el-Cevzecani'nin söylediği de budur: Onun hadisleri
insanların hadislerine benzemez. Der ki:Amr b. Harice rivayet etmiş. Ben
Rasulullah'ın (s.a.v.) devesinin yularını tutmuştum. Esma b. Yezid'den de
rivayet edilmiş. Der ki:Ben Rasulullah'ın (s.a.v.) devesinin yularını
tutmuştum. Sanki Rasulullah'ın (s.a.v.) devesinin yularına düşkündür.
Tehzİbu't-Tehzib: 4/370. Derim ki: Bunda bir kusur yoktur. Başkası
duymadığından bunu rivayet etmiyorsa Şehr de işittiği için rivayet ediyorsa
onun ne günahı var.Sonra Rasulullah'ın (s.a.v.) devesinin yulannı tutmanın
fazileti ve ondan (hadisi) alacaklar için sahabe olduğunun da isbatıdır. Bu
ona düşkün olmayı gerektirmez. Onun kıraatlerle ilgili başkasının getirdiği
rivayetleri getirdiğine gelince bu tefsir babındandır. Ayrıca o Allah'ın
kitabını. Eyyub b. Ebu Hasan ve başkalarının dediği gibi en fazla okuyanlardandı.
Bunlar İbni Mesud, Aişe ve benzerlerinden rivayet etmiş. Bunda da bir tuhaflık
yok. Burdan hareketle derim ki: Müellifin isnadı hasendir sözü onun (Şehr'in)
bu alandaki ayaklarının sağlamlığını ve derinliğini gösterir.
[562] İbn'ul-Mübarek'in Musannef'inde bulamadım;İbni Ebi
Şeybe el-Musannef'te rivayet etmiş: 5/318.
[563] İbni Mace Cihad: 2/922
[564] Mecma'uz-Zevaid: 5/282
[565] Ahmed Müsned: 2/268; Buhari Oruç: 4/111;Müslim Zekat:
1027
[566] El-Müsned: 2/366; Sened'teki adamlann tümü Sahihayn'da
İh-ticac edilmiş kişilerdir.
[567] Müslim'de bu lafızla görmedim.
[568] Müslim Sahih: 2/712-713.
[569] El-Müstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/86;El-Mücteba
Kitab'ul-Cihad: 4/48; Ahmed Mıısned: 5/151, 164
[570] El-Müstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/86;El-Mücteba Kitab'ul-Cihad:
4/48; Ahmed Mıısned: 5/151, 164
[571] Müslim Zekat: 2/691-692.
[572] Ahmed Müsned: 5/63;Tirmizi Ebvab'ul-Menakib, Menakib'u
Osman b. Affan: 5/289
[573] İbni Hişam Siyer Gazvet'u Tebuk, Ma enfahkahu Osman:
4/119. (Ancak muaddal'dır.)
[574] Bunu Beyhakİ'nin Sünen'ul-Kübra'sında görmedim.
[575] El-İstiabu ala Hamiş'il-îsabe: 3/72.
[576] El-îstiabu ala Hamiş'il-İsabe: 3/73.
[577] Bu mükerdir. Ona bin dinar ile gelmişti.
Mizan'ul-İtidal: 1/170.
[578] İmam MuhibuddinEbu'l-Abbas Ahmed b. Abdullah b.
Muham-med b. Ebu Bekir et-Taberi el-Mekki'dir. Altıyüz yetmiş dörtte vefat etmiştir.
Tezkiret'ul-Huffaz: 4/1474-1475.
[579] Muhibuddin et-Taberi der ki: Bunu destekleyen bir
rivayette, Ümmii Amr b. Hassan b. Yezid b. Ebu'l-Gud'un rivayetidir. Babamın
şöyle dediğini işittim: Osman zorluk ordusunu iki kez techit etti."
Er-Riyad'un-Nadra: 2/91-92.
[580] İmam Ahmed Müsned'te Eba Zer'in hadisinden rivayet etmiş.
5/173. Hadis'in tamamı da şöyledir:
Eğer bir şey
bulamadıysan kardeşine güleryüzle bak."
[581] Feth'ul-Bari H. no: 4516 8/185.
[582] Tefsir'u ibni Hatem K İ28/A.
[583] Kurtubi: 2/362.
[584] Kurtubi Tefsir: 17/239.
[585] Ahmed Müsned: 5/156; Zühd s: 146-147.
[586] Heysemi Taberani el-Kebir'de rivayet etmiş. Ahmed te
benzerini rivayet etmiş. Ricali sahihtir, Mecma'uz-Zevaid: 3/125.
[587] Heysemi: Taberani el-Evsat'ta rivayet etmiş. Onda
Suveyd b. Abdülaziz var ki, o zayıftır. Mecma'uz-Zevaid: 5/284.
[588] Daha önce 44 nolu rakamla tahrici geçti
[589] Sunen'i Ebu Davud Kitab'ul-Cihad: 3/27; Tirmizi Sünen
Ebvabu Tefsir'il-Kur'an,Tefsiru Suret'ül-Bakara: 4/280"Bu hadis hasen ve
gariptir." der. .Mevarid'uz-Zaman s: 401;El-Müstedrek: 2/275 ve
"Şeyheyn'in şartlarına göre sahihtir" der.
[590] Es-Sunen'ul-Kübra: 9/45. Ancak bunu İbni Ebi Şeybc'nin
el-Musannaf'mda bulamadım. İbni Cerir Tefsir: 3/585-587. (2/195 tefsirinde
tahric etmiş)
[591] Ebu Abdurrahman Hatem b. Alvan'dır. Hatem b. Yusuf
ei-Asam da denilmiştir. Horasan'ın büyük şeyhlcrindendir. İki yüz otuz yedi de
vefat etmiş. Risalet'ul-Kuşeyriyye: 1/99-100
[592] Darimi Zeyd b. Eşlem, o da babasından o da Ömer'in
şöyle dediğini işittiğini rivayet eder:"Rasulullah (s.a.v.) bize sadaka
vermemezi emretti. Bu yanımda malın (bol) Olduğu bir zamana denk
geldi.""Hiçbir gün geçmedim ama bugün Ebubekir'i geçeceğim"
dedim. Ve malımın yarısını getirdim. Rasulullah (s.a.v.);"Çoluk-çocuğuna
ne bıraktın?" Buyurdu. Ben:"Onun kadarını bıraktım" dedim.
Ebubekir yanındaki malın tümünü getirdi. Rasulullah (s.a.v.):"Ey Ebubekir
çoluk-çocuğuna ne bıraktın?" Buyurdu. Ebubekir:"Onlara Allah'ı ve
Rasulunu bıraktım" dedi. Bunun üzerine ben:"Kesinlikle seninle
yarışmayacağım" dedim.Sünen'ud-Darimi Kitab'uz-Zekat Babu'r-Raculu
yetesaddaku bi Ce-mi'imalihi:1/391-392.
[593] Hakim Müstedrek: 4/13.
[594] Zehebi "Bu rivayet munkatidir" demiş.
Siyer'u A'lam'un-Nu-bela: 2/186,
[595] El-Mucemu's-Sağir: 1/215-216. Senedinde Yusuf b. Sefer
Ebu'1-Feyd var. Darekutni onu metruklardan saymış. Bakınız: Ed-Duafau
ve'1-Mutruk'in s: 402.
[596] Heysemi: "İsnadı hasendir" der.
Mecma'uz-Zevaid Kitab'uz-Zuhd Bab'l-înfaki ve'1-İmsak: 10/239. Ancak bunu Keşf
uİ-Estar'da bulamadım.
[597] Hadis multafakun aleyh'tir. Müslim H. no: 990; Zekat:
2/680. Hadisin tamamı şöyledir:"Zekatı vermeyen hiçbir deve sığır ve koyun
yoktur ki kıyamet gününde bu hayvanlar olduklarından daha İri ve daha semiz
gelerek onu boyuniarıyla süsmesin, tırnaklarıyla ezmesinler. Mezkur hayvanların
sonu geçip bittikçe öndekileri tekrar üzerine iade edilecek. Bu hal ta insanlar
arasında hüküm bitinceye kadar devam edecektir."Buyurdu.Buhari H. no:
6638, İman, Rikak; Ahmed Müsned"5/152, 358,169.
[598] Ahmed Müsned: 2/428.
[599] Mevarid'uz-Zaman Zekat s: 206, 207.
[600] Muttafakun aleyh. Feth'ul-Bari: 8/44; Müslim Tevbe:
2769.
[601] Feth'ul-Bari: 3/164, 5/363, 7/269, 12/14; Müslim
Vasiyyet: Î628.
[602] Müslim İmare: 1896.
[603] Müslim İmaret: 1896.
[604] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad H no: 2843, 6/49; Müslim
İmaret: 1895.
[605] Tirmizi Siyam: 2/151. Bu Hasen ve sahih bir hadistir
der. İbni Mace Siyam: 1/555.
[606] Mevarid'uz-Zaman Cihad s: 390.
[607] İbni Mace Cihad: 2/921-922. Senedinde Osman b.
Abdillah b. Surake var. Tehzib'te hadisi ayrıca Mevarid'uz-Zaman'da bulamadım.
[608] Heysemi "Taberani evsat'ta rivayet etmiş, ricali
sahih'in ricalidir. Mecma'uz-Zevaid: 5/283.
[609] Ahmed Müsned: 5/234; Mecma'uz-Zevaid: 5/283. Heysemi
Taberani rivayet etmiş. İsnadında Ebubekir b. Ebi Meryem -ki zayıftır ve İsmi
zikredilmeyen bir ravi var.
[610] Muhammed b. Ali b. Ebi Talib el-Haşimi, Ebu'l-Kasım b.
el-Hanefiyyeel-Mcdeni'dir. Sika ve alim bir zattır. Seksenden sonra vefat etmiş
ikinci nesildendir. Takrib'ut-Tehzib s: 312.
[611] Vicade bir hadis veya yazıyı bir şahsın İsnadı ve
yazıyla bulmaktır. Rivayet yoluyla değildir bu yazı da bulduğunu aktarmadır.
El-Ba-is'ul-Hadiss: 107.
[612] Bunu Mecma'uz-Zevaid'de bulamadım.
[613] Es-Sunen'ul-Kübra Kitab'us-Siyer, 9/28.
[614] Müslim İmaret: 3/1506.
[615] Üsd'ul-Ğabetifimarifet'is-Sahabeti: 1/465; El-İsabe:
1/316.
[616] Onu Müsned'te bulamadım. Heysemi "Bunu Ahmed ve
Taberani (El-Kebir'de ve EI-Evsat'ta) rivayet etmişler. Ahmed'in ricali
sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/283.
[617] Bedirden önce müslüman olmuş. İsmi, Bureyde b. Husayp
Ebu Sehl ei-Eslemî'dir. Altmış üç yılında vefat etti. Et-Takrib s: 43.
[618] Müslim Sahih Kitab'ul-îmareti: 3/1508.
[619] EI-Minhac fi şiab'il-İman: 2/475
[620] Ahmed Müsned: 3/487;İbni Ebi Şeybe El-Musannaf
Kitab'ul<:ihad: 5/351;Hakim el-Müstedrek: 2/89. Hakim ve Zehebi bunda sukut
etmişler.
[621] Kitab'ul-Cihad: 2/186;İbni Ebi Şeybe el-Musannaf
kitab'ul-Cihad: 5/310.
[622] El-Mucem'ul-Kebir: 9/70 H. no: 9158.'
[623] El-Musannaf: 5/351; İbni Mace Kitab'ul-Cihad:
2/921-922;Mevarid'uz-Zaman Kitab'ul-Cihad s: 398;
Beyhaki Sunen'ul-Kübra:
9/172; Bezzar Keşf'ul-Estar: 2/264;Mecma'uz-Zevaid: 5/284.
[624] Tirmizi Ebvab'ul-Cihad: 3/91.
[625] Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad: 3/41; Hakim Müstedrek
Kitab'ul-Cihad: 2/90.
[626] Said b. Mansur Sünen: 2/3/167.
[627] El-Müstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/91.
[628] Said Sünen: 2/3/268.
[629] Damra b. Habİb b. Şuayb ez-Zubeydi Ebu Ataba
el-Humsi'dir. Sikadır Takrib s: 155.
[630] Said Sünen: 2/3/167.
[631] Cihad: 2/178.
[632] Cihad: 2/177.
[633] Cihad: 2/180.
[634] Heysemi "Bunu Taberani el-Evsat'ta rivayet etmiş.
Onda Anbese b. Mehran var. O da zayıftır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/290.
[635] Cihad: 2/178-179.
[636] Ebu Cehm b. Huzayfe b. Ganim b. el-Kuraşi
el-Adavi'dir. Fetih yılında müslüman oldu. RasuSullah'a (s.a.v.) dost oldu.
Kureyş'in büyüğü ve liderlerindendi. Nesepte alimdi. Ka'be'nin binasına
(yapımına) iki kez hazır oldu. Bir defa cahiliyesinde Kureyş'in yapımı
döneminde, diğer bir defa İbni Zübeyr'in onun inşa etmesinde hazır oldu.
Bazıları da onun Muaviye hilafetinin sonlarında vefat ettiğini söylerler.
Bakınız el-İstiab: 4/32; ei-İsabe: 4/35-36.
[637] Hişam b. As veya As b. Vail b. Haşim b. Said el-Kuraşi
es-Seh-mi. Amr b. As'ın kardeşidir. İslamı erken olmuş. Mekke'de.müslüman
olmuş, Habeşistan'a hicret etmiştir. Rasulullah'm (s.a.v.) hicret ettiğini
duyunca Mekek'ye geri dönmüş. Babası ve kavmi onu Mekke'de hapsetti. Taki
Hendek (savaşın) dan sonra deyn günü Ebubekir'in hilafetinde öldürüldü.
İbn'ul-Mübarek'in Şam ehlinden rivayet ettiğine göre ise^o Yermuk günü şehit
olmuş. Bakınız: el-İstiab: 3/593-594.
[638] Kitab'ul-Cihad: 1/132; Îbn'ul-Mübarek ez-Zühd s: 185;
El-İsabe: 4/35-36.
[639] Haris b. Hişam b. Muğire b. Abdullah b. Mahzum, Ebu
Abdur-rahman e^Mekki'dir. Ebu Cehlin kardeşidir. Mekke Fethi'nin
müslüman-larındandır. Ömer'in hilafetinde Şam'da şehid oldu. Takrib'ut-Tehzib
s: 61, El-İsabe: 1/293-4
[640] İkrime b. Ebi Cehil b. Hişam el-Mahzumi'dir. Mekke
Feth'in-de müslüman oldu. İslam'ı güzel oldu. Sahih olan görüşe göre
Ebubekir'in
ı hilafetinde Şam'da vefat
etti
[641] Ayaş b. Ebi Rabia b. Muğire b. AbdiIIah b. Ömer b.
Mahzum el-Kuraşi el-Mahzumi'dir. Babasının ismi Amr'dır. Çok önce müslüman
olmuş, iki hicrette de bulunmuş. Rasulullah'ın (s.a.v.) kendisi için dua ettiği
müstezatlardandır. Yemame'de şehid düştü.Yermük'te şehit düştüğünü söyleyenler
de var. Takrib'ut-Tehzib s: 269).
[642] El-Mustedrek: 2/98 ve "Bu hadis garip ve
sahihtir" demiş. Zehebi de ona muvafakat etmiş.
[643] Derim ki Hakim'de el-Mustedrek'te rivayet etmiş.
2/97-98. Zehebi ise onda sükût etmiş.
[644] El-Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/344.
[645] Yezid b. Ebi Süfyan b. Harb el-Emevi, Muaviye'nin
kardeşidir. Meşhur bir sahabidir. Ömer onu Şam'a emir yaptı. Ondokuz senesinde
taundan Ölünceye kadar orada kaldı. Takrib'ut-Tehçib s: 382.
[646] Beyhaki Sunen'ul-KübraKitab'us-Siyer: a/173.
[647] Senedi zayıftır.İbni MaceCihad: 2/943; Müstedrek:
2/98; Sunen'ul-Kübra: 9/173.
[648] Feth'ul-Bari: 6/191. H. no: 3083. 322
[649] Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad: 3/219.
[650] El-Minhac Fişiabi'1-Iman: 2/494-5.
[651] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad H. no: 2853.
[652] Müsned: 1/395.
[653] Müsned: 4/69.
[654] El-Mücam'ul-Kebir: 4/93. H. no: 3707.
[655] Kitab'ul-Cihad: 3/55. Senedi zayıftır.Ebü Davud Sünen,
[656] Ebu Avane Miisned: 5/18.
[657] Muttefekun aleyhtir. Lafız Müslim'e aittir.
Kitab'uz-Zekati: 2/681-682; Feth'ul-Bari Kitab'ul-Musakati: 5/45. H. no: 2371;'
Kitab'uî-Cihad: 6/63. H. no: 2860; Kitab'ut-Tefsir: 8/762. H. no: 4962;
Kitab'ui-Hisami bi'1-Kitabi ve's-Sünneti: 13/329.
[658] Es-Sunen'ul-Kübra: 10/15. 328
[659] Müellifin Ebu Ubeyde'nİn "Kitab'ul-Hayl"
adlı eserinden naklettiğini ondabulamadim. Matbu nüshanın eksik olma ihtimali
var.
[660] Musannef: 5/304.
[661] Arib el-Meliki, Ebu Abdillah'tır. Buharİ "onun
sohbeti var" derken, İbni Hibban da "onun sohbeti var" der.
İbni Seken "Onun Rasulul-lah'in (s.a.v.) çobanı olduğunu" söyler.
El-İsabe: 2/479.
[662] Said b. Sinan el-Hanefi/Kenedi Ebu Mehdi el-Humsi'dir.
Metruktür. Darekutnİ ve başkaları onu (hadis) uydurmakla nitelemiş.
Tak-rib'ut-Tehzib s: 123.
[663] ibni Ebi Şeybe Musannef'inde Ömer b. Hattab sözünden
rivayet etmiş. Onda inkita var. El-Musannef: 5/338.
[664] Said b. Amr veya Amr b. Saİd'tir. Sahabe'dir. Şam'a
gel' yerleşmiş. Onun rivayet ettiği hadisler vardır. Et-Takrib s: 423.
[665] Ebu Avane Müsned: 5/19; Mevarid'uz-Zaman s: 394;
El-Müstedrek: 2/91; El-Mu'cem'ul-Kebir; 22/339. H. no: 849
[666] E1-Mu'cem'ul-Kebir: 17/188. H. no: 505;Heysemi
"Senedinde tanımadığım adamlar var" der.Mecma'uz-Zevaid: 5/259.Bu
senedin doğru olmadığı daha Önce geçmişti.
[667] Sehl b. Hanzeliyye (Hanzaliyye annesidir) Bedir hariç
liiu, savaşlarda, Rıdvan biatına katılmış, sahabedir. Mu av
fyedöneminde vefat
etmiş. Tehzib'ut-Tehzib: 4/250.
[668] Ebu Avane Müsned, Kitab'ul-Cihad: 5/16-17; Hakim
Müstedrek: 2/91-92;Bunu ne Ebu Davud'un Sunen'inde ne de İbni Ebi Şeybe'nin
Musan-nef'inde göremedim.
[669] Mevarid'uz-Zaman s: 394. Kitab'ul-Cihad, Heysemi
"Ebu Ya'la ve Taberani "El-Evsat'ta rivayet etmiş ricali de
"Sahih'in ricalidir" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/259.
[670] El-Müsned: 3/352.
[671] Müslim İmare: 3/1493. H. no: 1873.
[672] Keşf'ul-Estar Kitab'ul-Cihad Atlar babı: 2/272.
Heysemi: "Bezzar rivayet etmiş. Onda Hasan b. Ammare var ki o
zayıftır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/259.
[673] Urve b. el-Cad (babası İyad'tir) el-Bariki sahabedir,
Kufe'de iskan edip oraya atanmış ilk kadıdır. Et-Takrib s: 238.
[674] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad: H. no: 2850;
Kitab'ul-Humus: 6/219. H. no: 1319; Kitab'ul-Cihad." ı no: 3643; Müslim
Kitab'ul-İmare Atlar babı: 3/1493. H. no: 187i.
[675] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Menakib: 6/632.
[676] El.Camiu li-Ahkam'il-Kur'an: 8/36.
[677] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad, Atlar: 6/54. H no: 2849;
Kitab'ul-Menakib: 6/633;Müslim Kitab'ul-İmare Atlar babı: 3/1492. H. no: 1871.
[678] İbni Avene Müsned'inde rivayet etmiş: 5/18.
[679] Bunu tahric edeni bulamadım.
[680] Ahmed Müsned: 5/181; Ebu Avene Müsned: 5/19.
[681] Ahmed Müsned: 3/39.
[682] İbni Avane Müsned: 5/17.
[683] Heysemi, "Taberani rivayet etmiş" der.
Mecma'uz-Zevaid: 5/260.
[684] İbni Avane Müsned: 5/16; El-İsabe: 2/92.
[685] İbni Avane Müsned: 5/17.
[686] İbni Avane Müsned: 5/16.
[687] El-Müsned: 5/27. Heysemi: "Ahmed ve Taberani
rivayet etmiş. Ahmed'in "ricali sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/258.
[688] El-Müsned: 5/170; Nesai Sünen Kitab'ul-Hayl: 6/233;
El-Müstedrek: 2/92.
[689] İki senedle bunu rivayet etmiş onlardan birisinin
senedinin ricali sikadır. 2/3/180-181;İmam Ahmed'de mevkuf olarak rivayet
etmiş. El-Müsned: 5/162.
[690] EI-Mu'cem'ul-Kebir: 8/132. H. no: 7529. Hadis
zayıftır.
[691] Kitab'ul-Cihad: 2/134-135.
[692] Tehzib'ut-Tehzib: 8/75-76.
[693] Alkame b. Kays b. Abdullah en-Nahai el-Kufi'dir. Sika
ve fakihtir. İkinci nesildendir. Altmıştan sonra vefat etti. Et-Takrib. s: 243.
[694] Yezid b. Muaviye en-Nahai el-Kufi, sika ve abid idi.
İkinci nesilde ve Farst'ta şehit oldu. Et-Takrib s: 384. Et-Tehzib: 11/360)
[695] Et-Tehzib: 8/75-76.
[696] Hadis zayfitır. Tirmizi Sünen Ebvabu Sıfat'il-Cenneti:
[697] Ebu Sevre el-Ensari üçüncü nesildendir. Zayıftır.
Et-Takrib s: 410
[698] Tirmizi Sünen Ebvabu Sıfat'il-Cenneti: 4/87.
[699] Tirmizi Sünen Ebva'bu Sıfat'il-Cenneti: 4/87-88.Hafız
der ki: "Bununla kaidelerini kastediyor eğer murselin tariki, muttasılın
tarikinden daha güçlü ise, mursel, muttasıla tercih edilir." (el-İs-abe:
3/149.)
[700] Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad Atlar babı:
3/53;El-MuctebaKitab'ul-Hayl: 6/218.
[701] Kin ve düşmanlık anlamında "Evtar" alınırsa
yani, onun sırtından kim ve düşmanlık taleb etmeyiniz -veya anlamı ona
kirişleri takmayınız ki onunla boğulmasın. Bu Muhamed b. Hasan'ın tevilidir.
bakınız Meşarik'ul-Envar: 2/278)
[702] Meçhul ve hadisleri münkerdir. Mizan'uİ-İtidai: 3/147.
[703] İbni Kesir'in ibaresi şöyledir:"Bu münker bir
hadistir. Ne isnadı ne de metni sahih değildir" Tefsir'
ul-Kur'an'il-Azim: 4/26.
[704] El-Cami'u li Ahkami'l-Kur'an: 8/38.
[705] Heysemi; "Onlarda bilinmeyen (meçhul) kişiler var
der. 7/27. Ben de İbni Ebu Hatem.'in bu ayeti tefsir ederken bunları
bulamadım."
[706] El-Müstedrek: 2/95;'Zehebi Telhis'te "Senedindeki
bir adam -ki Suveyd'tir- metruktür" der.
[707] s152.Senedinde Muhammed b.Ziyadi var.Takrib’te
hafız:’’Doğrudur ve hata ediyor’’der.
[708] Ruh b. Zenba b. Ruh b. Selame, Ebu Zer'a el
Filistin'dir. İbni Hİbban onu sika görmüş. Ürdün'de vefat etti.
Ta'cil'ul-Menfaa. s: 90.
[709] Temim b. Evs b. Hariç ed-Dari Ebu Rakiyye'dir. Meşhur
bîr sa-habidİr. Hicri kırkta vefat ettiği söylenmiş. Takrib'ut-Tehzib s: 49.
[710] Şiab'ul-îman: 2/100.
[711] Ebu Hatem güvenilirdir, ancak ondan yazamadım.
El-Cerhu ve't-Ta'dil: 5/404.
[712] Haccac b. Muhammed el-Masİsi el-A'var Ebu Muhammed,
aslen Tİrimiz'ilidir. Sonra Bağdat'a gel(ip yerle§)miş. Sikadır. Ancak Ölümünden
önce Bağdat'a geldikten sonra karıştırmış. Takrib'ut-Tehzib s: 65.
[713] Fethul Bari, Kitab'ul-Cihad. Atlar babn 6/54,-H, no:
2851. Müslim Kitab'ul-İmare, Atlar babı: 3/1494, H. no: 1874.
[714] Ebu,Davud Sıınen Kitab'ul-Cihad: 3/47, Munziri,
"İsnadında meçhul bir adam var" der. Ebu Avane Müsned Kitab'ul-Cihad:
5/19.
[715] İbni Mace, Sünen, Kitab'ul-Cihat. At bağlama... babı:
2/933. Tirmizi Sünen Ebvab'ul-Cihad. Babu ma yuste ha bu mîn'el-hayli:3/120.
[716] El-Miistedrek: 2/92. "Bu hadis garip ve sahihtir.
Şeyheyn bunu tüm ravileriyle ihticac etmişler" der. Zehebi de buna
mavafıktır. Se-nedte Ubey b. Abbas var. Müslim onun için bir şey tahric
etmezken, Buharı sadece bir hadisini rivayet etmiş ve "Kuvvetli (biri)
değildir." der. Tehzib'ut-Tehzib: 1/186.
[717] Mevadir'uz-Zaman s: 394.
[718] El-Müstedrek: 2/92; Heysemi: Bunu Taberani rivayet
etmiş. Onda Ubeyd b. Sabah var. "Bu zayıf bir kişidir" der.
Mecma'uz-Zevaid: 5/262.
[719] Darimi Kitab'ul-Cihad: 2/212. Senedinde İbni Lehia
var. Heysemi, müellif ve çağdaşlardan Ahmed Şakir hadislerini hasen görmüşler.
[720] Ebu Davud Cihad«3/47; Nesai Hayl: 6/219; İbni Esir
Cami'ul-Usul: 5/45.
[721] Ebu Davud Cihad: 3/48; Tirmizi Cihad: 120; Ahmed:
4/150.
[722] Müslim İmare: 27.
[723] Müslim îmare: 27; Ebu Davud Cihad: 3/49.
[724] Buhari Cihad: 6/47; Müslim Siyam: 31.
[725] Heysemİ "Taberani el-Kebir ve el-Evsat'ta rivayet
etmiş ricali sikadır." der. Mecma'uz-Zevaid: 3/194.
[726] El-Musannef: 5/306.
[727] Musannef Cihad: 5/301. Sened'teki Ali b. Yezid'in
zayıf oluşuyla senedi de zayıftır.
[728] Heysemi "Taberani el-Kebir ve el-Evsat'ta rivayet
etmiş isnadı hasendi" der. Mecma'uz-Zevaid Kitab'us-Siyam: 3/194.
[729] El-Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/317.
[730] Ebu Umame'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah onunla ateş arasına bir
hendek bırakır ki bu yerle gök arası kadardır."Ve "Bu hadis
gariptir" der. Tirmizi Ebvab'ui-Cihad: 3/90.
[731] Abdullah b. Mahreme b. Abduluzza el-Kureşi el-Amiri
Ebu Mu-hammed, değerli/büyük sahabelerdendir. Yemame gününde otuz yaşındayken
şehid oldu. El-İsabe: 2/365-366.
[732] Kitab'ul-Musannef: 5/316, 317, 349. İbni Mübarek'in bu
rivayetini görmedim.
[733] Kitab'ul-Cihad: 1/123.
[734] Es-Seriyy b. Yahya b. İyas b. Harmale eş-Şeybani
el-Bas-ri'dir. Sikadır. Onu zayıf göstermekle Ezdi hata etmiş. Yedinci (nesildendir.
Doksanyedi'de vefat etti. Et-Takrib s: 117.
[735] Sabit b. Eşlem el-Bunani Ebu Muhammed el-Basri'dir.
Sika ve abidtir. Takrib s: 50.
[736] Öğle ile ikindi arasında uyumaya denir.
[737] Kitab'u)-Cihad: 2/144-145.
[738] Ali b. Ebi Talib'in oğludur. Alim ve Sikadır. Takrib
s: 312.
[739] Heysemi senedinde Abdurrahman b. Muhammed b.
Ubeydul-lah el-Arzemİ var. O zayıftır" der. Mecmauz Zevaid: 5/270.
[740] Ebu Davud Cihad: 3/19;'El-Müstedrek: 2/87-88. Zehebi
de muvafakat etmiş. Daha önce bu senedin zayıf olduğunu söylemiştik.
[741] Keşfu'l-Estar: Kitab'u-1-İman, Bab'u-1-lsra:
1/38.Mecma'u-z-Zevaid: 1/72.Beyhaki iki tarikle rivayet etmiş.
Delail'un-Nübüvve: 2/143.
[742] E1-Mu'cem'u-1-Kebir: 2/77-78. H/No: 143.
[743] Zayıftır. El-Müstedrek: 2/87-88. Zehebi de muvafakat
etmiş.
[744] İbni Cerir et-Taberi Tefsir: 7/502.
[745] İbni Cerir Tefsir: 7/502
[746] MüsIimTahare:41.
[747] Hadis Müttefakun aleyhtir. Feth'ul-Bari Edeb: 10/518.
[748] Muttafakun aleyhtir. Feth'ul-Bari Zekat: 3/341; Müslim
Zekat: 34.
[749] Bu meşhur olan Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim b.
Kuteybe ed-Deyneviri'dir. Deynever ehlinden olup Bağdat'ta iskan etmiş. İki
yüzyetmiş altı senesinde vefat etti. Semani el-Ensab: 10/63-64.
[750] El-Mukaddimat: 1/275; El-Camiu li-Mesail'1-Mudevvene:
154/A.
[751] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad: 6/85. H. no: 2892.
[752] Nevevi Şerh'u Müslim: 13/26-27.
[753] Ei-Umde: 4/504-505.
[754] Müslim imare: 50.,
[755] Heysemi "ricali sikadır" demiş.
Mecrruı'uz-Zevaid: 5/290.
[756] Kimisi Cıımey b. Sevb demiş. Buhari, "Hadisleri
münkerdir" derken, Nesai "Hadisleri metruktür" demiş. Mizan'ul-îtidal:
1/422,
[757] El-Müstedrek: 2/80. Zehebi de muvafakat .etmiş.
[758] Ebu Davud Cihad: 3/20; Tirmizi Cihad: 3/98;
Mevarid'uz-Zaman s: 391; El-Müstedrek: 2/144. Bu hadis Şeyheyn'in şartlarına
göre sahihtir demiş.
[759] Kurtubi Tefsir: 4/325.
[760] Mecma'uz-Zevaid: 5/290; El-Mucem'ul-Kebir: 18/256. H.
no: 641..
[761] El-Müsned: 5/261, 269; Ahmed bir defa Hasan, İbni
Lehia tarikiyle, bir kere de îbni Mübarek, îbni Lehia tarikiyle rivayet etmiş.
İbni Mübarek ondan (yani İbni Lehia'dan) rivayet ettiğinde hadisin sahih olacağını
daha Önce belirtmiştik.
[762] Heysemi: Başka bir rivayette de .. "kabir
fitnesinden emin olur..." var. Bunu Ahmed ve Taberani rivayet etmiş.
Senedte İbni Lehia var. "Onun hadis(ler)i hasendir"
der.Mecma'uz-Zevaid: 5/289; Ahmed Müsned: 4/150, 157.
[763] el-Mu'cem'uI-Kebir: 22/74-75. H. no: 184.
[764] 580 no ile geçti.
[765] 577 no ile geçti.
[766] Daha önce 585 no ile geçmişti.
[767] Mecma'uz-Zevaid: 5/289.
[768] İbni Mace Cihad: 2/924.
[769] Keşf ul-Estar el-Cihad Babu fadl'ır-Ribat: 2/260.
Heysemi "Sened'te Abdullah b. Salih var. Abdulmelİk b. Şuayb onu güvenilir
sayarken, başkaları zayıf görmüş. Geri kalan adamlar sikadır" de4r.
Mecma'uz-Zevaid: 5/289.
[770] Kitab'ul-Cihad: 2/165.
[771] İbni Cerir et-Taberi Tefsir: 17/99.
[772] İbrahim b. Muhammed b. Ebu Yahya el-Eslemi metruktür.
Yedinci asırdandır. Seksen dörtte vefat etti. Takrib'ut-Tehzib: 1/159.
[773] Abdurrezzak el-Musannef Kitab'ul-Cihad Bab'ur-Ribat:
5/23; İbni Mace Sünen Kitab'ul-Cenaiz: 1/516.
[774] İbni Ebi Şeybe Musannef: 5/329.
[775] Heysemi "onda tanımadığım var" demiş.
Mecma'uz-Zevaid: 5/290.
[776] Hadis Muttefekun aleyhtir. Feth'ul-Bari
Kİtab'u-Ceza'ius-Saydi: 4/63-64. H. no: 1849, 1850-51; Müslim Hac: 14.
[777] El-Mucteba Kitabu Kıyam u'l-Leyl: 3/258; İbni Mace
Kitabu İkamet'is-Salah: 1/426; Hakim el-Mustedrek: 1/311.
[778] Ebu Davud Selati: 2/76; Nesai Kıyam'iI-Leyli: 3/257.
[779] Ebu Davud Selat: 1/381; Nesai İmare: 2/111; Hakim:
1/131.
[780] Ebu Salih el-Humsi'dir. İbni Ebi Hatem "Onun Ebu
Salih el-Ensarİ mi başkası mı olduğunu bilemiyorum" demiş. El-Cerh'u
ve't-Tadil: 9/393.
[781] Kitab'ul-Cihad: 2/165. Cerh ve Tadil'de geçtiği gibi
bu mür-seldir.
[782] Hadis münkerdir.
[783] El:Musannef Kitab'ul-Cihad Bab'ur-Ribatı: 5/281.
[784] Said Sünen: 2/3/i 69.
[785] Mevarid'uz-Zaman Kitab'ul-Cihad Babu Fadl'ıl Cihad s:
381; Şuab'ul-İman/Beyhaki: 2/102. Birincisi: Mücahid'in Ebu Hureyre'den (hadis)
işittiğinde ihtilaf vardır. (İşitip işitmediği) iki husustan birini tercih
edecek bir delilimiz yoktur. Nasıruddin Elbani'nin "Beyhaki de kendisine
ait sahih bir isnad ile Mücahid'in Ebu Hureyre'den duyduğunu açıklayan
açıklamasını buldum" sözü sahih değildir. Çünkü onda Yunus b. İshak var ki
onun hakkında Yahya "onda aşırı bir gaflet var" der. Ebu Ahmed
el-Hakim de "Tehzib'te yanılmış olma ihtimali var. Bu tür senedlere
ihtilaflı yerlerde kalp mutmain olmaz.İkincisi: Denilmiş ki: Mücahid'in
tedlisi malumdur. Onun an-ana-sı da senedin mevsul olduğunu ifade etmez.
Buradaki rivayeti de an, an iledir. Üçüncüsü: Onun işittiği ve tedlisini de
farzelsek. Mücahidin "Ebu Hureyre'den" sözü rivayetteki değil, onun
halını ve kıssasını hikaye etmeyi/anlatmayı ifade eder Darekutni'nin Hafız
Musa b. Harun'dan naklettiğine göre mütekaddim (öncekiler) bunu yapmışlar.
Bakınız. İbnİ Receb Şerh'u ilel'il-Hadis s: 284.Bu hadisi düşünen bunu kesin
bir bilgiyle bilir. Mesela "O ribaîtay-dı. İnsanlar (korkup) sahile
sağındılar" bu sözü düşünün. Eğer Ebu Hu-reyre'nin sözünden olsaydı
"Bizler ribattaydık ve." derdi ve hadisin geri kalan kısmından da
Ebu Hureyre'ye ait bir kelime görüyor musun? Bunun Mücahid'in sözü olduğu
apaçıktır.
[786] Heysemi "Senedinde İsa b. Süleyman Ebu Tayyibe
var. Bu zayıftır" def. Mecma'uz-Zevaid: 5/289.
[787] Heysemi "Ricali sikadır" der.
Mecma'uz^Zevaid: 5/289.
[788] İbni Ebi Şeybe el-Musannef: 5/328; Tirmizi Sünen
Fedail'ul-Cihad: 3/108;Nesai Sünen Kitab'ul-Cihad: 6/40; Mevarid'uz-Zaman S:
384.
[789] İbni Mace Sünen Kitab'ul-Cihad Babu Fadl'ır-Ribatı fi
sebi-lillah: 2/92. Ancak hadis zayıftır. Çünkü onda zayıf olan Abdurahman b.
Yezid b. Eşlem vardır.
[790] Ebu Cehil'in ana-babadan kardeşidir. (Müellif)
[791] )Kitab'ul-Cihad: 1/114.
[792] Üsd'ul-ĞabefiTemyiz'is-Sahabe: 1/421,
[793] Bakınız: 1/220-221.
[794] Mecmu'-Fetava: 28/5.
[795] El-Muğni: 8/349.
[796] Şuab'ul-İman: 2/103. Bu senedle hadis zayıftır.
[797] Ahmed Miisned: 4/5. Lafzı şöyledir: "Mescidimdeki
bir namaz, Mescid'ul-Haram hariç diğer mescid-lerdeki bin namazdan daha efdaldır.
Mescid'uE-Haram'daki bir namaz bu mesciddekî bin namazdan daha
hayırlıdır."Keşf ul-Estar Kitab'us-Seîati: 1/214. Heysemi: Bunu Ahmed,
Bezzar ve Taberanİ rivayet etmiş. Ahmed ve Bezzar'ın adamları sahihin
ricalidir;Mecma'uz-Zevaid: 4/4; Mevarid'uz-Zaman Kitab'ul-Hac s: 25
[798] Ahmed MUsned: 3/343, 397;İbni Mace Sünen Kitab'u
ikameti's-Selatİ: 1/45
[799] Keşf'ul-Estar Kitab'us-Selati: 1/212. Lafzı şöyledir:
"Mescid'ul-Haram'da kılınan namazların diğerlerine üstünlüğü yüz bin,
benim mescidimdeki bin, Beyt'ul-Makdis'deki beşyüzdür."
[800] 623 no da geçti.
[801] 576 ve sonrası.
[802] Açıkçası bu siyakta eksiklik var. Tüm nüshalarda da bu
böyledir.
Açıkçası bu siyakta
eksiklik var. Tüm nüshalarda da bu böyledir.
[803] 626 no ile geçti.
[804] Tarih'u Medinet'i Dimeşk: 1/234-235.
[805] Tarih'u Medenit'i Dimeşk: 1/235.
[806] Kitab'ul-Cihad: 2/172.
[807] 692 ve sonrası.
[808] El-Musannef Kitab'ul-Cihad Babu Askalan: 5/287.
[809] 2/3/170. Bu da munkatidir.
[810] İbni Kudame el-Muğni: 8/356.
[811] İbni Hibban Ali den raerfu olarak rivayet etmiş:
[812] Şam sahilindeki Akke değildir. Mu'cem'ul-Buldan:
4/141. Bu Ürdün şehİrlerindendir. Şimdi ise Filistin şehri biliniyor.
[813] Lübnan şehİrlerindendir. Mucem'ul-Büldan'da ise Şam
sahil kenti olarak geçer: 3/37.
[814] Şam sahilinde bir beldedir. M. Buldan: 1/271.
[815] Heysemi "Onda Afir b. Mi'dan var. O zayıf bir
kişidir" der. Mecme'uz-Zevaid: 5/278.
[816] Cihad: 3/163.
[817] Zevaid'te "bu zayıf bir senedtir. Çünkü onda
Muhammed b. Ya'Ia bulunuyor. Bu ravi zayıftır. Senedteki Amr b. Sabih de
böyledir. Mekhul de Ubeyd b. Kab'a ulaşmamıştır. Bununla beraber hadis
mudellestir, anane ile rivayet etmişler" dir.Hafız îmaduddin b. Kesir
Cami'ul-Mesanid'te şöyle der: "Bu hadiste bulunan ölçüsüzlük ve İslam'ın
genel hükümlerine aykırılığı sebebiyle en yakışır şey, bunun mevzu olmasıdır.
Diğer bir sebep te bu hadisin, hadis uydurmakla tanınan ve kezzablardan biri
olan Ömer b. Subayh'ın rivayetinden olmasıdır. Haşiyet'us-Sindi ala İbnİ Mace:
2/175.
[818] Kurtubi Tefsir: 4/325-326.
[819] Yezid el-Ukayli hadisi mürsel rivayet etmiş.
"Musteğfiri onu sahabeden zikretmiş, ancak onun sohbetini bilmiyor"
diyor. Hafız,Derim ki, İbni Ebi Hatem hadisinin mürsel olduğunu kesin bir dille
ifade eder. El-İsabe: 3/683. El-Cerhu ve't-Tadil: 9/301.
[820] Cihad: 2/167. isnadı hasendir.
[821] İsmet b. Raşid el-Umluki Şam'lıdır. Mechu Et-Takrib s:
239.
[822] 574 no ile geçti.
[823] Müslim İmaret: 34.
[824] Cihad: 2/158; Nesai Cihad: 6/11-12; Müstedrek:
2/67-68. Zehebi de buradaki senedin sahih olduğuna muvafakat etmiş. Ancak
Mizan'ul-İtidal'da: 4/520. Ebu'l-Hattab "meçhuldür" demiş.
[825] Abdullah b. Haris b. Cez' ez-Zübeydi, sahabedir.
Mısır'da iskan etti. Sahabeden vefat eden en son kişidir. Altmış sekiz
senesinde vefat etti. Et-Takrib s: 170.
[826] Cihad: 2/167.
[827] Sahabedir. Mısır'a gelmiş. Ancak ne zaman geldiği
biiinmiyor. Seksen dörtte vefat etti. İsabe: 456; Takrib s: 232.
[828] Mukaddimat: 1/276.
[829] Musannef Cihad: 5/282-283.
[830] El-Musannef Kitabu'l-cihad: 5/328
[831] Bilakis şunu dediği rivayet edilmiş: "Bir gün
ribat olur, bir gece olur ve bir saat olur." Muğnh 8/354.
[832] 613 no ile geçti.
[833] İsmail b. İbrahim b. Bisam el-Bağdadi Ebu ibrahim
et-Tur-cumani'dir. Onda bir beis yoktur. Onuncudandır. Otuzaltı senesinde vefat
etmiş. et-Takrib s: 31.
[834] Eyyub b. Müdrik el-Hanefi'dir. Bunu terketmişler.
Divan'ud-Duafai ve'1-Metruk'in s: 27.
[835] Heysemi: "Sened'te Eyyub b. Müdrik var, bu zayıf
bir kişidir" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/290.
[836] Musannef Cihad: 5/328.
[837] Musannef Cihad: 5/280. Hadisin senedinde inkıta var.
[838] Bunu Musannef in rivayetlerinde bulamadım.
[839] Musannef Cihad: 5/328.
[840] Musannef Cihad: 5/280.
[841] Musannef Cihad: 5/328.
[842] Mecma'uz-Zevaid: 5/289; Ahmed Müsned: 6/362.
[843] Musannef Cihad: 5/327.
[844] Tehzib'ul-Kemal: 2/3086.
[845] Tehzib'ul-Kemal: 2/1087.
[846] ) El-Kamil fi'd-Duafa'ir-Rical: 5/218.
[847] Yusuf b. es-SeferEbu'I-Feyd ed-Dimeşki Evzai'nin
katibidir. İbni Adiy "O batıl şeyleri rivayet eder" derken, Beyhaki
"O hadis uyduranlar arasındadır" der. Ebu Zer'a ve başkaları da
"O metruktür" demişler.
Mizan'ul-İtidal: 4/466.
[848] İbni Asakir lahric etmiş ve "bu gariptir"
demiş. Tarih'u-Medinet'i-Dimeşk: 1/269.
[849] Tarih'u-Medinet'i Dimeşk: 1/270.
[850] Tarih'u Medinet'i Dimeşk: 1/240-243.
[851] Bu iki yerin ismidir. Biri Horasan'da öbürü, Kazvin ve
Ebher arasında bulunan ve bir kaç beldesi olan yerdir. Mu'cem'ul-Buldan:
4/6-7. .
[852] Tarih'u Medinet'i Dimeşk: 1/243.
[853] Taruh'u Medinet'i Dimeşk: 1/256.
[854] Tarih'u Medinet'i Dimeşk: 1/292-295.
[855] Tarih'u Medinet-i Dimeşk: 1/246.
[856] Aynı eser: 1/249.
[857] Aynı eser: 1/250-255.
[858] Tarihinde buna rastlamadım.
[859] Ümran b. Hasin'in hadisin de bunu görmedim. Bunu Ümran
b. Cübeyr'in hadisinde gördüm. Onda isim tahrifi olmuş olabilir. Tarih'u İbni
Asakir: 1/256-257.
[860] Tefsir'ul-Kurtubi: 4/324.
[861] Muğni: 3/281.
[862] Feth'ul-Bari Cihad: 6/81; Rikak: 11/253.
[863] Cihad: 2/168.
[864] Tirmizi Sünen Cihad: 3/96 ve "Hadis
Hasendir" demiş. Onu ancak Şuayb b. Ruzayk'ın hadisinden tanıyoruz. Şuayb
hakkında Hafız "Saduktur, ancak hata ediyor" der. Yine onda Ata b.
Ebi Müslim el-Horasani var. Hafız "Saduk (doğru) îur. ancak çok
vehmeder" diyor.
[865] Sanki müellif -Allah ona rahmet etsin- bunu önceki
hadisi güçlendirmek için nakletmiş. Ancak bunun senedinde Ata cl-Horasani var.
Onun halini az Önce açıkladık ki, onunla takviye olmaz.
[866] bu tarikler her ne kadar öncekinden farklı iseler de
hadisi ancak hasen olur. Ancak onu bulamadım. Evet bundan sonra geleceği üzere
hadis sahihtir.
[867] bu tarikler her ne kadar öncekinden farklı iseler de
hadisi ancak hasen olur. Ancak onu bulamadım. Evet bundan sonra geleceği üzere
hadis sahihtir.
[868] bu tarikler her ne kadar öncekinden farklı iseler de
hadisi ancak hasen olur. Ancak onu bulamadım. Evet bundan sonra geleceği üzere
hadis sahihtir.
[869] Mecma'uz-Zevaid: 5/288.
[870] Müstedrek: 2/82. Zehebİ "Ömer'i zayıf
görmüştür."
[871] Müstedrek: 2/82-83. Zehebi: "Onda kopukluk
var."
[872] Ahmed Müsned: 4/134-135. Heysemi: "ricali
sikadır": 5/287; Musannef Cihad: 5/350; Nesai Sünen Cihad: 6/15;
Müstedrek: 2/83. Hadisin sahihliği hususunda Zehebi de ona muvafakat etmiş.
[873] Sunen'ul-Kübra Siyet: 9/149. Bu fazlalık Hakim'de de
var.
[874] Ebu Ümran el-Ensari eş.-Şam'if Ebu'd-Derda'mn mevlası
Süleyman İbni Abdillah'tır. Doğru bir kişidir hadisi murseldir. Et-Takrib s:
439.
[875] Cihad: 2/186.
[876] 713 no ile geçti.
[877] Heysemi Onda Ebu Habib el-Ankari var. Onu tanımıyorum,
g kalan sikadır demiş. Mecma'uz-zevaid: 5/288.
[878] Mekayis'ul-lüğa: 2/21.
[879] İbni Mace Sünen: 2/925.
[880] Cami: K.154/A
[881] Musannef: 5/298. •
[882] Musannef: 5/298. •
[883] Mucem'ul-Kebir: 22/378; Heysemi Taberani bunu şeyhi
İbrahim b. Muhammed'den rivayet etmiş. Zehebi bunu zayıf görmüş.
Mecma'uz-Zevaid: 5/288.
[884] Tecrid'u Esma'is-Sahabeti: 2/187.
[885] Hafız bunu ibni Munzir'in tercemesinde zılcretmiş.
Bunu Hişam b. Sa'd üzerine mevkuf kılmış ve Ebu Davud bunu Mursel'den.zikretmiş
der. Isabe: 4/185-186.
[886] Ebu Davud Sünen Cihad: 3/20-21; Ebu Avane Müsned
Cihad: 5/98; Müstedrek: 2/83-84. Ayrıca hadisi sahih görmüş. Zehebi de ona
muvafakat etmiş. Beyhaki Sunen'ul-Kübra Siyer: 9/49. Hafız "Bunu Ebu
Davud, Nesai, Beğevi, Taberani, İbni Mendeh, rivayet etmiş. İsnadı Sahih'in
şartlarına göredir. İsabe: 1/73. Hadiste sahihtir.
[887] Kirat: Iraklılarda bir Ölçüdür. Daha önce geçen
hadiste Uhud dağı kadar diye açıklanmıştı. Mütercim.
[888] Said Sünen: 2/3/171.
[889] Cihad: 2/167.
[890] Bakınız: Tehzib'ut-Tehzib: 6/23.
[891] Reca b. Hayra el-Kendi Ebu Mikdad. Filistinlidir. Sika
ve f; ih bir zattır. Et-Takrib s: 102
[892] Heysemi "Ricali sikadır" Mecma'uz-Zevaid:
5/289.
[893] Beyhaki Sunen'ul-Kübra: 9/149; Müstedrek: 2/80-81,
[894] Sunen'de bulamadım, Şuab'da olabilir.
[895] 724 no ile.
[896] Müstedrek: 2/81. Zehebi de muvafakat etmiş, ancak
hadiste inkıta (kopukluk)var. Tehzib'ut-Tehzib'te olduğu gibi Mus'ab b.
Sabit'in dedesinden olanı rivayeti mürseldir. 10/158-159.
[897] Tehzib'ut-Tehzib: 10/359.
[898] Hadis mevzudur.
[899] Said Sunen:2/3/17I; İbni Mace Sünen Cihad: 2/925;
Beyhaki'nin Sunen'inde bulamadım.
[900] Müstedrek: 2/86. Zehebİ de ona muvafakat etmiş.
Senedin zayıf oluşunu (az önce) öğrendin.
[901] Cihad: 2/168-170; Ebu Davud Sünen Tehari:
1/136;Feth'ul-Bari Vudu: 1/280; Beyhaki Delail'de başka bir şekilde rivayet
etmiş. Ensari Abbad b. Beşir, Muhacir Ammar b. Yasir sureyi de Kehf olduğunu
zikretmiş. Feth'ul-bari: 1/281.
[902] Cihad: 2/146-147.
[903] Mecma'uz-Zevaid: 5/270; Mucem'ul-Kebir: 6/288-289.
[904] Cihad: İ/79; Musannef: 5/303.
[905] Musannef: 5/286.
[906] Cihad: 1/79.
[907] Müslim Sahih imare: 3/1514-1515.
[908] Tirmizi Sünen Fiten: 3/320.
[909] Cihad: 2/157.
[910] Sünen'ul-Kübra'da bulamadım.
[911] İsabe: 4/495.
[912] 707 no ile.
[913] Cihad: 2/164.
[914] Cihad: 1/83
[915] Abdulah b. Humeyd İbn'il-Münzir ve ibni Asakir rivayet
etmiş. Ed-Durru'1-Mensur: 6/212.
[916] 88 dipnot ile tahriri geçti.
[917] Ebu Davud Sünen Cihad: 3/45; Munziri "Senedinde
Musa b. Ya'kub ez-Zam'i var, bu kuvvetli değildir" Yahya b. Muin
"Sikadır" Ebu Davud es-Sicistani "Salih bir kişidir, fakat
meçhul şeyhleri var" Ebu Davud Sunen/muhtasar; 3/384; Şeyh Ahmed Şakir
yorumunda "isnadı sahihtir. Musa b. Yakub sikadır. Ibnİ Kattan ve
başkaları da onu sika görmüş. Buharı el-Kebir'de onunla ilgili bir cerh
zikretmemiş" der."
[918] Mevarid'uz-Zaman s: 97.
[919] 100, 248 no ile.
[920] Cami K. 154/A
[921] Musannef Cihad: 5/256-258. Derim ki, İbni Ebi Şeybe de
benzerini Musannef'te rivayet etmiş. 5/292-293, 301.
[922] Musannef: 5/256-257.
[923] Mecma'uz-Zevaid: 5/294.
[924] Keşf ul-Estar Cihad: 2/283; Heysemİ Taberani, Bezzar
rivayet etmiş.Senedinde Fadl var ki bu zayıftır der. Mecma'uz-Zevaid:
5/274-275.
[925] Musannef Cihad: 5/289.
[926] Cihad: 1/70-71; Musannef Cihad: 5/28.
[927] Cihad: 1/86.
[928] Heysemi "Taberani et-Evsat'ta Anbese b. Said b.
Eban tarikiyle rivayet etmiş. Zehebi'nin naklettiği gibi Darekutni de sika
görmüş, hiçbiri onu zayıf görmemiş, geri kalan ricali Sahih'in
ricalidir.Mecma'uz-Zevaid: 5/292.
[929] Müsned: 5/287. Senedi Hasen'dir; Heysemi Ahmed, Ebu
Ya'la, Kebir ve Evsat'ta, Taberani rivayet etmişler'. Ahmed ve Ebu Yala'nm
adamları "sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/292.
[930] Müslim İmaret. Babu Fadl'ır-Remyi vel Hessu Aleyhi ve
Zem-mu men Allemehu sümme Nesiyehu: 3/1522.
[931] Ebu Avane Müsned Kitab'ul-Cihad: 5/101.
[932] El-Musannef, Kitab'ul-Cihad: 5/320-321.Ebu Avane,
Müsned Kitab'ul-Cihad Babu'l-Terğibi Fi'rRemyi: 5/10.Ebu Davud Sünen
Kitab'ul-Cihad; Bab'ur-Remyi: 3/28-29.El-Mücteba Kitab'ul-Cihad, Sevabu Remyi
bi Sehmin fi sebilillah: 6/28.El-Mııstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/95. Zehebi de
muvafakat etmiş.Tirmizi de başka bir tarikle bunu sahih görmüş ilerde 836-837
no ile gelecektir.
[933] Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'u Sebki ve'r-Remyi
Babu't-Tahri-di Ala'r-Remyi: 10/3. Ancak Abdurrezzak'ın Musannef'inde
bulamadım.
[934] EI-Müstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/96.
[935] Tİrmizi Sünen Ebvab'ul-Cihad. Babu Macae fi
fadl'ır-Remyi fi Sebilillah: 3/95.İbni Mace Sünen Kitab'ul-Cihad Bab'ur-Remyi
fi sebilillah: 2/940.
[936] Feth'ul-Bari. Kitab'ul-Cihad Bab'ul-Tahridi alarRemyı:
6/91. H. no: 2899. "Kitapta İsmail'i de an..." (Meryem: 54) 6/413. H.
no: 3373. Babu Nisbet'il-Yemen'i ila İsmail: 6/537. H. no: 3507.
[937]El-Müstedrek: 2/94. Zehebi de muvafakat etmiş. Ancak
bunu Darekutni'nin Sunen'inde bulamadım.
[938] Es-Sunen'ul-KübraKitab'us-Sebkiver-Remyi:
10/17.Hadiste geçen "yeteneddelun" yani ok atış müsabakasını yapıyorlardı)."Ma
nadale" yani galip gelmedi, geçmedi demektir.Nadal'tu fulanen, fene
daltuhu, yani ona galip geldim.
[939] Tecrid'ul-Esma'is-Sahabe: 2/212.
[940] Müslim Sahih Kitab'ul-İmare, Babu Fadl'ur-Remyi
ve'I-Hes-su Aleyhi: 3/1522.
[941] EI-Mucem'us-Sağir: 2/138. Taberani "Hişam'dan
Muhammed b- el-Munzir ez-Ziibeyri'den başkası rivayet etmiş. Ahmed b. Yezid
münferid kalmış" der.Heysemi "Muhmmed b. Zübeyr gerçekten
zayıftır" demiş. Mec-ma'uz-Zevaid: 5/268-269. Mucem'us-Sağir ve Mecma'uz-Zevaid'de
Rübeydi'nin dedesi, Zübeyr'e nisbetle Zübeyri'den bozulma olabileceği geçiyor.
[942] Keşf ul-Estar: 2/279.
[943] Heysemi, Bezzar ve Taberani (El-Evsat'ta) rivayet
etmişler. Bezzar'in ricali Hatem b. El-Leys hariç -ki o da sikadır-. Sahih'in
ricalidir. Taberani'nin ki de öyledir. Mecma'uz-Zevaid: 5/268.
[944] Said Sünen: 2/3/183.
[945] Keşf ul-Estar: 2/280; Mecma'uz-Zevaid: 5/268.
[946] Ebu Hatem "Hadisleri metruktür" derken, İbni
Adiy, "uydurma ile suçlanmış" Îbn'ul-Medeni, "Rafizidir.
Rafizilikten dolayı terket-tim" diyorlar. Mİzan'ul-İtidal: 3/272.
[947] Heysemi, "Senedte Münzir b. Ziyad et-Taî var, o
zayıftır" der, Mecma'uz-Zevaid: 5/269.
[948] Darekutni Münzir b. Ziyad et-Tai hakkında
"metruktür", Fel-las, "yalancıdır" demiş. Mizan'ul-İtidal:
4/181.
[949] El-Müstedrek: 2/95. Müellif Hakİm'in onu sahih
ettiğini de nakleder. Aynı şekilde Zehebi de sonra şöyle der: "Suveyd ise
metruktür."Yanımdaki nüshada, Hakim'in onu sahih gördüğünü bulamadım. Onu
yazanlardan bazılarının onu düşürmüş ihtimalleri var.
[950] Aynı eser.
[951] Nesai Ukbe b. Amir'ın hadisinden rivayet etmiş.
El-Mücteba Kitab'ul-Hayli: 6/222-223.Heysemi Taberani (Kebir ve Evsat'ta) ve
Bezzar rivayet etmiş. Taberani'nin ricali sikadır. Mecma'uz-Zevaid: 5/296.Derim
ki, Beyhaki Sünen'de Ebu Davud et-Teyalisı tarikiyle tahric etmiş.
Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi,Bab'ut-Tahridi Ala'r-Remyi: 10/14.
[952] Ei-Muğni: 8/666.
[953] Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi: 10/14.
[954] Heysemi, "senedte Osman b. Matar var, o zayıftır
der. Mecma'uz-Zevaid: 5/269.
[955] Nesai Sünen Kitab'ul-Cihad: 6/27; Mevarid'uz-Zaman
Kitab'ui-Cihad s: 396; El-Mustedrek Kİtab'ul-Cihad: 2/95.
[956] Tirmizi Sünen Ebvab'ul-Cihad: 3/96.Derim ki, Nesai de
rivayet etmiş. El-Mucteba, Kitab'ul-Cihad: 6/27. Ebu Davud'da bulamadım.
[957] El-Mücteba Kİtab'uI-Cihad, sevabu men Rema fi
sebilillah azze ve celle: 6/27. Müslim'in şartlarına göre sahihtir.
Mevarid'uz-Za-man, Kitab'ul-Cihad, Babu fi'r-Remyİ s: 396.
[958] El-Mucem'ul-Kebir: 20/151-152, H. no: 315.
[959] Eİ-Miicteba, Kitab'uI,Cihad Sevabu men remiye b.
Sehmin fi sebilillahi azze ve celle: 6/27-28.
[960] El-Mucem'ul-Kebir: 8/143. H. no: 7556.
[961] Mevarid'uz-Zaman, Kitab'ul-Cihad, Babu ma cae
fi'r-Remyi s: 396.
[962] Keşf ul-Estar, Kitab'ul-Cihad, Babu men rema bi
Sehmin: 2/280.
[963] Heysemi, "Onda Abdulvehhab b. Dehhak var -ki
metruktur-Mecma'tız-Zevaid: 5/270.
[964] Ahmed Müsned: 4/183.
[965] Keşf ul-Estar, Kitab'ul-Cihad, Babu Men Rema bi
Sehmin: 2/281. Heysemi, "Bezzar şeyhi Abdurrahman b. Fadl'dan mevkuf
olarak rivayet etmiş. Onu tanımıyorum. Geri kalan ricali sikadır.
Mecma'uz-Ze-vaid: 5/270.
[966] 830 no ile. Daha önce de 558 no ile geçmişti.
[967] Yayın üst ve alt uzantıları ifade eder.
[968] Es-Sünen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi,
Babu't-Tahri-di ala'r-Remyi; 10/14.
[969] Hadis zayıftır. İbni Mace. Kiîab'ul-Cihad,
Bab'us-Selam: 2/939.
[970] Beyhaki Sünen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi B
Tahridi ala'r-Remyi: 10/15.
[971] Heysemi, "Taberani şeyhi Bekr b. Sehl
ed-Dimyati'den rivayet etmiş. Zehebi, "Hadise yakındır" der. Nesai,
"Zayıftır" demiştir. Geri kalan ricali sahihtir. Ebu Ubeyde'nİn
Abdullah b. Bişr'den duyduğuna da rastlamadım" demiş. Mecma'uz-Zevaid:
5/267-268.
[972] El-Muğni: 8/674.
[973] Müslim de Cabir b. Abdillah'dan (r.a.) Rasulullah
(s.a.v.) hastalandı (rahatsızlandı). O oturarak biz de arkasında namaza durduk.
Ebubekir de onun tekbirlerini duyuruyordu. Bize bakınca bizleri ayakta (durmuş
vaziyette) gördü. Bize (oturmak için) işaret etti, bizler de oturduk. Bizler
de oturarak namazıyla namaz kıldık. Selam verince şöyle dedi:"Az önce
nerdeyse Fars ve Rumların hareketini (fiilini) yapıyordunuz. Kralları
otururken onlar ayakta dururlar. (Bunu) Yapmayınız! İmamlarınıza tabi
olunuz."
Küab'us-Salati, Babu
İtİmam'il-Memuni bi'1-İmami: 1/309.
[974] Ancak tarihinde bulamadım.
[975] Heysemi, "Onda Münzİr b. Ziyad es-Sai var ki o
metruk biridir. Mecma'uz-Zevaİd; 5/269.
[976] Kitab's-Sunen: 2/3/184. Senedi sahihtir.
[977] El-Minhac fi Şiab'il-İman: 2/496. Hadis Ali b. Ebi
Talib'ten Muttafakun aleyhtir. Bakınız:Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad: 6/93-94,
H. no: 4058-4059;Kitab'ul-Meğazi: 7/358, H. no: 6184;Kitab'ul-Edeb, Babu
Kavli'r-Reculi Fidake Ebi ve Ümmi: 10/568;Müslim Fedail'us-Sahabeti, Babu Fadlı
Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.): 4/1874.
[978] Tehzibu Tarih'i Dimeşk'il-Kebir: 2/199.
[979] İbni Kesir Tefsir'ul-Kur'an'il-Azim: 2/321. Onun
ibaresi dt şöyledir: Alimlerden çoğu ok atmanın ata binmekten daha efdal olduğu
görüşündedir. İmam Malik ise binmenin (ok) atmaktan daha efdal olduğu
görüşündedir. Cumhurun görüşü hadisten dolayı daha kuvvetlidir. Yİ-ne de en iyi
bilen Allah'tır.
[980] 837 noile tahrici gelecek.
[981] El-Muğni: 8/659.
[982] Muğni: 8/656.
[983] Muğni: 8/654.
[984] Muğni: 8/658-659.
[985] Muğni: 8/658.
[986] Muğni: 8/654.
[987] Muğni: 8/611.
[988] Muğni: 8/611.
[989] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad, Bab'us-Sebki beynel
Hayli: 6/71. H. no: 2868; Müslim Kitab'ul-İmare, Bab'ul-Müsabaketi beynel hayli
ve fadmiriha : 3/1491. H. no: 1870. Lafız Buhari'ye aittir.
[990] Muğni: 8/655-
[991] Muğni: 8/655.
[992] Muğni: 8/660.
[993] Muğni: 8/655.
[994] Muğni: 8/659-660.
[995] Ebu Davud Sünen Kitab'uVCihad, Babu fi'1-Celbi
ala'1-hay-lifi's-Sibaki: 3/67-68;Tirmizi Kitab'un-Nikah, Babu ma cae minennehyi
an nikah'iş-Şiğar: 2/296. "Hadis hasen ve sahihtir" der.Ebu Davud
Kitab'uz-Zekati Babu eyne tusdak'ul-Emval: 2/250.Nesai Kİtab'un-Rikah: 6/1 Kİ.
Hadis tüm talikleriyle, Tirmizi'nin (r.a.) dediği gibi sahihtir.
[996] Muğni: 8/675.
[997] Muğni: 8/673-674.
[998] Muğni: 8/673-674.
[999] Muğni: 8/662.
[1000] Muğni: 8/663.
[1001] Muğni: 8/661.
[1002] Muğni: 8/666.
[1003] Muğni: 8/669.
[1004] Muğni: 8/669.
[1005] Muğni: 8/670.
[1006] Muğni: 8/670.
[1007] Muğni: 8/672.
[1008] Muğni: 8/663-665.
[1009] Muğni: 8/605.
[1010] Muğni: 8/666.
[1011] Revdat'ut-Talibin: 10/382
[1012] Muğni: 8/71.
[1013] Muğni: 8/671.
[1014] Ebu Davud et-Tayalisi Menhaf ul-Ma'bud: 1/241;
Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ver'r-Remyi: 10/13-14; Tirmizi Ebva-bu
Fedail'il-Cihad, Babumacaefi fadl'ır-Remyi: 3/95. "Hadis hasen ve
sahihtir" demiş.
[1015] Ebu Davud et-Tayalisi Menhaf ul-Ma'bud: 1/241;
Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ver'r-Remyi: 10/13-14; Tirmizi Ebva-bu
Fedail'il-Cihad, Babumacaefi fadl'ır-Remyi: 3/95. "Hadis hasen ve
sahihtir" demiş.
[1016] Tehzib'ul-Kemal'de bulamadım.
[1017] Et-Taberani, Es-Sağir: 1/197. Bu Keşf uî-Estar'da
bulumadım.
[1025] Senedte Abdülaziz b. Abdurrahman var. Zehebi; İmam
Ahmed onu İtham etmiş. Onun musibetlerinden biride bu, "Kim Allah yolunda
bir kılıç kuşanırsa..." hadisidir" demiş. Mizan'ul-İtidal: 2/631.
[1026] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad, Babu ma cae fi huliyyeti's-Suyufi:
6/95, H. no: 2909.
[1027] Bunu Musannef inde bulamadım.
[1028] Mıîğni: 8/353.
[1029] Hakim rivayet etmiş. O da, Zehebi de ondan sükut
etmişler. Müstedrek: 3/360-361; El-İstiab ala hamiş'il-İsabe: 1/581;
El-İsabe:1/545.
[1030] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad, Babu men yecrehu fi
sebilillah: 6/20, H. no: 2803; Kitab'uz-Zebaihi ve's-Saydi: 9/660, H. no: 5533;
Müslim Kitab'ul-îmareti Babu Fadl'il-Cihad: 3/1496, H. no: 1876.
[1031] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Vııdui, Babu Mayekau min
en-Neca-sati fiVSemani ve'l-Mai: İ/344, H. no: 237; Müslim Kitab'ul-îmareti,
Babu Fadm-Cihad: 3/1495-96, H. no: 1876.
[1032] İhkam'ul-Ahkam, Şerhu Umdet'ul-Ahkam: 4/515.
[1033] Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad, Babu fimen sealelahu
eş-Şehadete: 3/46. Senedi de hasendir. Tirmizi Sünen Ebvabu Fedail'il-Ci-had,
Babu macae fimen seel'eş-Şehadete: 3/102; Nesai Sünen Kitab'ul-Cihad, Sevabu
men katele fi sebiHUah: 6/25-26; İbni Mace Sünen, Kitab'ul-Cihad Bab'ul-Kitali
fisebilillah: 2/933-934.
[1034] Mevarid'uz-Zaman, Kitab'ul-Cİhad, Babu fi men curiha
fisebilillah s: 389.
[1035] Musannef, Kitab'ul-Cihad, Babu FadMıl-Cihad: 5/255.
[1036] Tirmizi Sünen, Ebvab'ul-Cihad: 3/109 ve "Hadis
hasen ve gariptir" demiş. Derim ki: İsnadı hasendir.
[1037] Kitab'ul-Cihad: 2/132.
[1038] Der ki ayrıca şunlar da rivayet etmişler; Vakidi
Meğazi: 1/246; İbni Hibban Mevarid'uz-Zeman: 546; Hakim Müstedrek: 3/266.
Şeyhyen'in şartlarına göre sahihtir. Zehebi(de) sükut etmiş. Ebu Nu-aym
el-Hulliyye: 8/174; Bezzar Zevaid Keşf ul-Estar: 2/324.Not: 868'in tahrici
Sehven ondan Önce yazıldı.
[1039] Siyer A'lam'un-Nübela: 1/26; Feth'ul-Bari: 7/82. 359.
[1040] Siyer'u A'lam'un-Nübela: 1/39
[1041] a.g.e: 1/152.
[1042] a.g.e: 1/52.
[1043] a.g.e: 1/211.
[1044] a.g.e: 1/244.
[1045] a.g.e.: 1/250-251.
[1046] Hafız'ın İbni İshak'tan naklettiğine göre, Ebu Cehil'i
Öldüren Muaz b. Afra'dir ve devamla "iki rivayeti uzlaştırmak da mümkündür.
İkisi de vurmuş olabilir" der. Ancak bundan daha sahihi sahi-hayn'daki
Abdunahman b. Avf'm hadisindeki kıssadır ki, Ebu Cehli vuranlar Muaz ve Mİvaz
adında Afra'nın iki çocuğudur. El-İsabe: 3/429.Derim ki, Sahihayn'daki Enes'in
hadisindendir. Abdurrahman'ın hadisinden değildir.
[1047] Kitab'ul-Cihad: 1/123.
[1048] Yezid b. Seken el-Ensari el-Medeni'dir. Buhari
sahabeden addetmiş. El-İstiab ala hamiş'il-îsabe: 3/659.
[1049] Kitab'ul-Cihad: 1/104-105.
[1050] Kitab'us-Sunen: 2/3/331. Derim ki, Nesai Ebu'z-Zübeyr'den
o da Cabir'den rivayet etmiş. EI-Miicteba: 6/29-30. Hafız Feth'de rivayet
etmiş ve onda sükut etmiş. 7/361.
[1051] Sa'd b. Rabi. Ensardan, nakiblerden biriydi. Uhud'da
şehit ol-du-. İsabe: 2/26-27.
[1052] Kitab'ul-Cihad: 1/108-109; Hakim Müstedrek:
3/201.Zehebi, "murseldir" demiş. Ancak mursel yönünü bilmiyorum. Çünkü
Abdurrahman sahabe ve bedri'dir. Ancak eğer Abdullah babasından duymamışsa o
başka. Ancak zahir onu, ondan duyduğudur.
[1053] Hakim (de) rivayet etmiş ve "hadisin senedi
sahihtir" demiş. Zehebi de ona muvafakat etmiş. Müstedrek: 3/201.
[1054] İbni Mübarek Cihad: 2/133.
[1055] Rüstem'in tayin ettiği komutandır. Kadisiyye'de onu
Ka'ka b. Amret-Temimi öldürdü. El-Kamil: 2/438, 473-474.
[1056] 63 no ile geçmişti.
[1057] Müslim Kitab'ul-İmare, Babu S ü bu t 'ul- Cenneti
H'ş-Şehidi: 3/1512, H. no: 1903.
[1058] Ravd'ur-Reyyahin fi hikayet'is-Salihin s: 361..
[1059] Müslim Kitab'ul-İmare, Babu men katele kafiren sümme
se-dede: 3/1505.
[1060] İsabe:3/308
[1061] Heysemi, Taberani el-Evsat'ta rivayet etmiş. Sened'de
Mu-. hammed'in babası Mustafa b. Behlul var, onu tanımıyorum. Geri kalanı
sikadır. Mecma'uz-Zevaid: 5/327-328; El-Müştedrek Kitab'ul-Ci-had: 2/119.
Zehebİ, "Muaviye zayıftır" dedim.
[1062] El-Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/320.
[1063] Heysemi, "Taberani rivayet etmiş. Ricali Sahih'in
ricalidir. Mecma'uz-Zevaid: 9/324. Ancak Abdurrezzak'in Musannef'inde bulamadım.
[1064] İbni Ebi Şeybe, Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/312.
[1065] Hakim, "rivayet etmiş, Şeyheyn'in şartlarına göre
sahihtir" der. Zehebi de ona muvafakat etmiş. Müstedrek: 3/291.
[1066] Hakim El-Müstedrek'te rivayet etmiş: 3/291.
[1067] Hafız bunu El-İsabe'de zikretmiş: 1/143.
[1068] Tirmizİ Menakıb'te rivayet etmiş. Hadis hasen ve
gariptir: 5/355; Hakim Müstedrek, "İsnadı sahihtir" der. Zehebi de
muvafakat etmiş: 3/21-292.
[1069] Bugün Hazistan'da en büyük şehirdir. Tuster, Şuster'in
arap-Çalaşmiş halidir. Mucem'ul-Buldan: 2/29.
[1070] Yirmi senesinde bu olay vuku buldu. El-İstiab ala
hamiş'il-İsa-be: 1/139.
[1071] El-Musannef, El-Cihad: 5/312.
[1072] Ebu Davud Cihad, Babu fis selbi yet'il-Katile: 3/162.
Hakim Sahih görmüş, Zehebi de muvafakat etmiş. El-Müstedrek: 3/292.Yaralı ve
yiğitlerin haberleri oldukça çoktur. İnşaallah kitabın geri kalan kısmında
yeri geldikçe zikredilecektir.
[1073] Tefsir'u İbni Ebi Hatem: 1/142.
[1074] El-İstiabu alahamiş'il-İsabe: 3/280.
[1075] Tefsir'ul-Kurtubi: 3/20-21.
[1076] Tefsir'ul-Kwtubi: 1/43.
[1077] Musannef: 5/303. Senedi sahihtir. Ancak bunu İbni
Mübarek'inCihad'ında bulamadım.
[1078] Es-Sunen'ul-Kübra: 9/46.
[1079] Musannef: 5/322.
[1080] Müstedrek Kitab'ut-Tefsir: 2/275-276; İbni Ebi Halem
Tefsir: 1/128.
[1081] 381 no ile geçmişti. Ebu Davud, Tirmizi, İbni Hibban
ve Hakim rivayet etmiş. Lafız Ebu Davud'a aittir.
Tirmizi
Ebvab'ut-Tefsir, Tefsir'u-Suret'il-Bakara: 4/280; îbni Cerir Tefsir: 3/590-91.
[1082] Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100.
[1083] seriyye olarak gönderdi.1117
Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100
[1084] Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100.
[1085] Musannef: 5/331.
[1086] Said b. Mansur, Sünen: 2/3/166; İbni Cerir Tefsir:
3/583.
[1087] İbni Cerir Tefsir: 3/584.
[1088] a.g.e: 3/583-586.
[1089] a.g.e: 3/585-586.
[1090] a.g.e: 3/586.
[1091] a.g.e: 3/584.
[1092] a.g.e: 3/587.
[1093] a.g.e: 3/586
[1094] Beğavi Tefsir: 1/438.
[1095] Said b. Mansur Mücahid'ten: 2/3/166 ve İbni Cerir
tefsirinde: 3/583'de tahric etmiştir.
[1096] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Meğazi, Babu
Gazvet'il-Hudeybiy-yeti: 7/449, H. no: 4169; Kitab'ul-Ahkam, Babu Keyfe
Yübayi'ul-îma-mu en-Nase: 13/193; Müslim Kitab'ul-İmare, Babu İstihbabu
Mübayeat'il-İmam el-Leyş: 3/1486, H. no: 1860.
[1097] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad: 6/21, H. no: 2805;
Kitab'ul-Meğazi, Babu Ğazvet'il-Uhud: 7/354-5, H. no: 4048; Müslim
Kitab'ul-İmare, Babu Sübut'ul-Cenneti
li'ş-Şehidi: 3/1512.
[1098] Ebu Avane Müsned: 5/59.
[1099] 195 no ile geçmişti.
[1100] Musannef: 5/338.
[1101] Heysemi, "ricali sikadır" der.
Mecma'uz-Zevaid: 2/255.
[1102] Ei-Müsned: 6/22, H. no: 3949. Şeyh Muhammed Ahmed
Şakir, "senedi sahihtir". El-Musannef el-Cihad: 5/313. Heysemi,
"Hadisi Ahmed, Ebu Ya'la, Taberani (Kebir'de) rivayet etmişler. Senedi
hasen-dir. Mecma'uz-Zevaid: 2/255; Taberani El-Kebir: 10/221, H. no: 10383;
Mevarid'uz-Zaman s: 168; Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad: 3/42; El-Müstedrek:
2/12. Zehebi de muvafakat etmiş.
[1103] Musannef-Kitab'ul-Cihad: 5/289; El-Mustedrek,
Kitab'ul-Cihad. Hakim sukut ederken Zehebi, "sahihtir" demiş: 2/113.
[1104] Kitab'ul-Cihad: 1/84-85. (
[1105] E1-Cihad: 1/85.
[1106] Kitab'îil-Cihad: 2/132.
[1107] Kitab'ul-Cihad: 1/86.
[1108] Heysemi, "Onda Suveyd b. Abdulaziz var ki o
metruktür." Mecmau'z-Zevaid: 9/13.
[1109] Abdurrahman b. el-Es'de b. Abdi Yeğus b. Vehb b. Abdi
Menef b. Zühre ez-Zühri'dir. Rasulullah (s.a.v.) döneminde doğdu. Babası o
zaman vefat etmişti. Onun için sahabeden sayılmış. Acli "tabiinin
büyüklerindendir" der. Et-Takrib s: 198.
[1110] Araplarda saldırıya uğrayanın, saldırıya uğradığını,
ifade etmek için kullandığı bir sözdür.
[1111] El-Müsned:4/52-53; Müslim uzun şekliyle rivayet etmiş.
Kitab'ul,Cihad'i ve's-Siyer babu gazvet'İ zi'1-kardi ve gayriha: 3/1433-1441.
[1112] Humus ve Balabek arasında bir manastır. Mucem'ul-Buldan:
2/538.
[1113] 10-2-15.
[1114] Es-Sunen'ul-Kübra, Kutab'us-Siyer Bab'ut-Teberrui
bi't-Tearrudi li'1-Kital: 9/44; Esed'ul-Ğabe: 1/206.
[1115] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Meğazi, Babu katli Ebu Rafii:
7/341, H. no: 4040; Kitab'ul-Cihad, Babu KatPin-Naim'il, Müşriki: 6/155.
[1116] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Meğazi, Babu katli Ebur'-Rafii:
7/340-341.
[1117] İsminde ihtilaf edilmiş. Sahabedir. Bazılanda bunun
sahabe olan Abdullah b. Ebi Hadrad'ın babası olduğunu söylemiş. Et-Takrib s:
401.
[1118] İbni Hişam Siret'inde zikretmiş. Bakınız Er-Ravd'ul-Enf:
2/326.
[1119] El-Keşşaf: 1/276.
[1120] Rüstem, Horasan büyüğü idi. Fars kraliçesi ona taç
giy-dirmişti. Ebu Ubeyd oraya gtimeden önce farslar ona boyun eğmişti. Onu
Hilal b. Alfe öldürdü. Bakınız: İbni Esir el-Kamil: 1/500, 2/434, 481.
[1121] Ali b. Muhammed b. Ebi Yusuf, Ebu'l-Hasan'dır.
El-Medai-ni ile maruftur. Abdullah b. Samra'nın mevlası, Basra'lıdtr. Medain'de
iskan etmiş, bilahere Bağdat'a yerleşmiştir. İnsanların günlerini (tarihini)
bilen, Arapların haber ve nesebini bilen bîr alimdi iki yüz yirmi beş senesinde
vefat etti. Bakınız: Tarih'u Bağdat: 12/54-55.
[1122] Abdullah b. Hazale b. Ebi Amir er-Rahib el-Ensari'dir.
Onun babası melekler tarafından yıkanmıştı. Abdullah da Harra günü sene altmış
üç senesinde şehidoldu. Et-Takrib s: 171.
[1123] Yezid b. Muaviye b. Ebi Süfyan Ebi Halid'tir. Altmış
senesinde babasının yerine geçti ve altmış dört senesinde de öldü. Kendisinden
(hadisi) rivayet edilecek ehliyette değildir. Et-Takrib s: 384.
[1124] Baknız: Tarih'ul-İslam: 2/356-357.
[1125] Tank b. Ziyad. Ona Tarık b. Amr da denilir. Aslı
Berberi'dir. Musa b. Nusayr'ın vasıtasıyla (eliyle) müslüman olmuştur. Endülüs
yarımadasını ve etrafını fethetmiştir. Halkın bu gün fetih dağı diye bildikleri
ona Tarık dağı diye nisbet edilir. Endülüs'ten sonra efen-disiyle Şam'a gitti ve
haberleri kesildi. Neft'ut-Tayyib: 1/215, Zerkeli el-Alam: 3/313-314.
[1126] Mesudi der ki, Endülüs sahiplerine (yöneticilerine)
lezrik denilirdi. Bu Endülüs krallarının ismiydi. Şu da denilmiş. Onlar aslen
İs-panya'h, Yafes b. Nuh'un oğlundan gelme bir millet İdi ora ile birleştiler.
Endülüsün müslüman halkı yanında meşhur olan bunlar Frenkli Endülüs
krallarıdır. Bunlara lezrik denilir. Bunu Musa'nın mevlası, Tank öldürdü.
Muruc'uz-Zeheb: 1/161.
[1127] Bu, Muğis b. Haris b. Huvayris el-Gassani'dir. Doğuda
Rumlardan daha küçük yaşta esir edildi. Abdulmelik onu oğlu Velid İle birlikte
büyüttü. Ondan Kurtuba'da doğan (Muğis)in) oğullan oldu. Bunlar gelişip
ailelerini büyüttüler. Muğis Dımeşk'te gelişti. Endülüs'e fatihi Tank ile
girdi. Tank Kurtuba'nm fethi için onu gönderdi. Doksan iki senesinin şevval
ayında orayı fethetti. Onun ne doğum (yılı) ne de vefat yılı zikredilmem iş
tir. Bakınız: Nefeh'ut-Tayyib: 3/12,
[1128] Musa.b. Nusayr, Ebu Abdirrahman el-Lahmi'dir. Fas
(mağrip) valisi ve Endülüs'ün fatihidir. Onun bir kadının mevlası olduğu da
söylenir. Görüşü olan, kararlı ve heybet vericiydi. Tercemesi için bakınız:
Siyer A'lam'm-Nübela: 4/496-500.
[1129] Ez-Zübeyr b. bekar b. AbdİUah b. Mus'ab el-Esedi
el-Medeni'dir. Sikadır. Süleymani onu zayıf görmekle hata etmiş. Et-Takrib s:
106.
[1130] Bunu Vakidi'nin Meğazi'sinde bulamadım.
[1131] Kahraman ve yiğitlerin başı Ebu Muhammed Abdıllah
el-Battal'dır. Şam emirlerinin sayılı kişilerindendi. Karargahı Antakya'da idi.
Rumlara korku ve zillet salmıştı. Ancak onun siretinde yalan uydurma ve
rnustehil şeyleri nakletmişler. Yüz on iki/veya on üç yılında öldürüldü. Siyer
Alam'un-Nübela: 5/268-269.
[1132] Kitab'ul-Cihad: 1/88; Sunen'ut-Kübra: 9/44. -
[1133] Dımeşk'te bir yer ismidir. Bakınız, Mucem'ul-Buldan:
5/10 Merec'us-Sefer günü, Ebubekir'in (r.a.) hilafeti döneminde müslüman iarla
müşrikler arasında vuku bulan bir savaştır. Müslümanların komutanı Halid b.
Velid idi. Müşriklerden çok sayıda kişi öldürüldü ve hezimete uğradılar.
Bakınız: Tarih'ul-İslam: 1/276.
[1134] Abdullah b. Ğahb el-Huddani ei-Basri. Abid ve Sadık
bir zattı. Seksen üç senesinde İbn'ul-Eş'as ile birlikte öldürüldü.
Takrib'ut-Tehzibs: 184.
[1135] Sicistan emiri Abdurrahman b. Muhammed b. el-Eş'as
el-Kene-di'dir. Haccac-onu Sicistan'a tayin etti. Ancak orada baş kaldırdı. Seksen
dört senesinde vefat etti. Bakınız: siyer A'Iam'un-Nubeİa: 4/183-184.
[1136] Haccac b. Yusuf b. Ukayl b. Mes'ud Ebu Muhammed
es-Sakafi'dir. Abdulmelİk onu Hicaz'a tayin etti. İbni Zübeyri Öldürdü.
Bilahere onu azletti. Ve Irak'a tayin etti. Yetmiş beş senesinde öldü. Bakınız:
El-Bidaye ven'n-Nihaye: 9/116-117.
[1137] Basra ile Küfe arasındadır. M. Buldan: 2/503.
[1138] Basra ile Fars arasındaki yedişehir (beldey)e denir,
a.g.e: 1/285.
[1139] îthaf'u Sadet'il-Muttakin fi şerh'i serar'i ihya'ı
ulumud din: 7/26.
[1140] Şerh'un-Nevevi ala Müslim: 12/187.
[1141] a.g.e Subut'ul-Cenneti li'ş-Şehid: 13/46.
[1142] Kurtubi Tefsir: 2/363-364. İşaret edilen adam Bera b.
Malik'tir 945 no ile geçmişti.
[1143] Buhari Kitab'ul-Meğazi Babu Gazveti Uhud: 7/354, H.
no: 4046.
[1144] Müslim, Kitab'ul-Cihadi ve's-Siyer Babu Ğazvet'i Uhud:3/1415.
[1145] El-Cami'u li Ahkam'il-Kur'an: 2/364.
[1146] Heysemİ derki: "SenedteReşdİn b. Sa'd var. Ü
zayıftır." Mec-ma'uz-Zevaid: 5/328.
[1147] 888 ve 890 no ile geçti.
[1148] İbni Hişam, Siret. Er-Ravd'ul-Enef: 2/191-192.
[1149] İigili kıssayı Ebu Davud ricali sika olan bir senedle
rivayet etmiş. Es-Sunen, Kıtab'ul-Cihad, Babu fi'1-Mübarezeti: 3/119-120.
[1150] Et-Muğni: 8/36.
[1151] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Hudud, Babu Remy'il-Muhsanatı:
12/181, H. no: 6857; Müslim Kitab'ul-İman, Babu beyan'iI-Kebairi ve ekberuha:
1/92, H. no: 89.
[1152] Heysemi, "onda Yezid b. Rabia var, ki o gerçekten
(çok) zayıftır." Mecma'uz-Zevaid, Kitab'ul-İman, Babtı fi'l-Kebair:
1/104.
[1153] Ebubekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm eİ-Ensari
en-Necca-ri el-Medeni el-Kadi'dir. İsmi ve künyesi birdir. Beşinci nesilden
sika ve abidtîr. Sene yüzyirmide vefat etti. Takrİb'ut-Tehzib: s. 396.
[1154] Muhammed b. Amr b. Hazm, el-Ensari Ebu Abdümelik'tir.
Amr b. As ve babasından rivayet etmiş. Ondan da Ebubekir b. Muhammed b. Amr b.
Hazm el-Carh'u ve't-Ta'dil: 8/29.
[1155] Amr b. Hazm b. Zeyd b. Lcvzan el-Ensari 'dir. Meşhur
bir sa-habi. Hendek ve sonrasına katılmış. Nebi'nin (s.a.v.) Necran üzerindeki
temsilcisi (amil) idi. Elliden sonra vefat etti. Takrib'ut-Tehzib s: 258.
[1156] Mevarid'uz-Zaman'da bulamadım.
[1157] El-Müsned 2/362.
[1158] Ubeyd b. Umayr b. Katade el-Leysi, Ebu Asım
el-Mekki'dir. Rasulullah (s.a.v.) döneminde doğmuş, başkası onu tabiin
büyüklerinden addetmiştir. Herkesin sika gördüğü bir zattır. İbni Ömer'den Önce
vefat etmiş.E-Takribıs
[1159] Umayr b. Katade b. Sa'd el-Leysi'dîr. Sahabedir. Mekke
fethinde müslüman olmuş. Et-Takrib: s. 266.
[1160] El-Müstedrek: 1/59; Ebu Davud, Sünen Kitab'ul-visaye,
Ba-bu macaefi't-teşhidi fi ekli mal'i-I-yetimi: 3/295;Nesai Zikr'ul-Kebair:
7/80; El-Mu'cem'ul-Kebir: 17/47-48; Heysemi, "Ricali güvenilirdirler"
Mecma'uz-Zevaid: 1/48.
[1161] Kitab'ul-Cihad: 1/82.
[1162] Nevevi Ravdat'ul-Talibin: 10/249.
[1163] El-Muğni: 8/485-486.
[1164] El-Camiu li Ahkam'il-Kur'an: 7/381.
[1165] Ebu Mervan Abdülmalik b. Abdilaziz b. el-Macişun,
fakih ve Medine müftüsiiydü. İlim ve hadis evinden (ailesinden) dir.
Şeceret'un-Nur'uz-Zekİyye: s. 56.
[1166] Ebu'l-Hasan Ail b. Muhammed er-Rabii lahmİ
el-Kayravani. İmam, hafız, alim, amil ve zamanında fakihlerin reisi idi. Ona
(insanları) kasdederierdi. Dörtyüz yetmiş sekizde vefat etti.
Şeceret'un-Nur'uz-Zckiyye: s. 117.
[1167] Ebu Davud Sünen, Kitab'ul-Cihad: 3/82; Sünen'ul-Kübra:
9/156; Tirmizi Siyer: 3/56-57. "Hadis hasen ve gariptir'1; Darimi Sünen
Siyer: 2/215; Hakim Müstedrek: 2/101.
[1168] El-Camiu ii Ahkam'il-Kur'an: 7/382; Mukaddimat: 1/264.
[1169] Sahabedir. El-tsabe: 1/61.
[1170] Tirmizi senediyle İbni Abbas'tan rivayet etmiş. Derki:
Bir gün Rasulullah'ın-(s.a.v.) arkasındaydım. Şöyle buyurdu:"Ey çocuk!
Sana bazı kelimeleri Öğreteceğim. Allah'ı koru ki Allah da seni korusun.
Allah'ı koru Onu yanında bulursun. Birşey is-tesen Allah'tan iste. Yardım
istemek istediğinde yardımı Allah'tan iste. Şunu iyi bilki ümmeet sana bir
yarar/fayda vermek için toplan-sa, Allah'ın sana yazdığından başkasını fayda
veremezler. Yine sana zarar vermek için toplansalar, Allah'ın sana yazdığından
başkasını zarar veremezler. Kalemler kaldırıldı sahifeler
kurudu/dürüldü."Ebu İsa (r.a.) Bu hadis hasan ve sahihtir. Ebvabu
sıfat'ıl-Kıyameti: 4/76; Ahmed Müsned: 1/293; 1/303, 307.
[1171] Behlui b. Bişr eş-Şeybani, Musul'lu lakabı Küsare'dİr.
Kırk kişiyle Irak valisi Halid'in üzerine yüz on dokuz senesinde gitti. Halid
onlara.seksenbin kişilik bir ordu gönderdi. Ancak Halid'in ordusu hezimete
uğradı. Sultan Hişam b. Abdülmelik ile savaşmak üzere Şam'a doğru yola devam
ettiler. Onlara karşı Irak, Cezire ve Şam'dan bir ordu hazırladı. Aralarında
savaş çıktı. Behlul onlardan çok sayıda kişi öldürdü. Sonra kendiside öldürüldü. Bakınız: İbni Esirel-Kamil:
5/209-211.
[1172] Nesai Ebu Musa'nın hadisinden değilde Ebu'1-Yusr ve
Ebu'l-Esved es-Sulmi'nİn hadisinden rivayet etmiş. El-Mücteba, Kitab'uMs-tiaze:
8/282-283.
[1173] Risalet'ul-Kuşeyriyye: 1/350-352.
[1174] Bakınız: Esed'ul-Ğabe: 3/212-213.
[1175] O Ebu Ali Ömer b. İbrahim el-Ensari el-Evsi
el-Maliki'dir.
Keşf uz-Zunün: 2/961.
[1176] Hakim Abdullah b. Mesud'un hadisinden rivayet etmiş
ve, "isnadı sahihtir" der. Zehebi de muvafakat etmiş. El-Mustedrek:
3/284.
[1177] Buhari Ebu Hureyre'nin (r,a.) hadisinden rivayet
etmiş. Hu-beyb (r.a.) şöyle diyordu:"Müslüman olarak öldürüldükten sonra
aldırış etmem. "Allah için ölümün hangi yön/taraf üzerine olacağına"
Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Meğazi: 7/308-309, H. no: 3989.
[1178] Arapların başkanı demek. Şammas biat alan kafasının
ortası traşh hristiyanlarm üst başlarmdahdır. El-Kamus: 2/224.
[1179] 2/224.
[1180] Bunu İbni Ebi Şeybe'nin Musannef inde bulamadım. İmam
AhmedZühd'teRabi' b. Sa'd tarikiyle rivayet etmiş, s: 16-!7. Zehebi,
"Rabi' b. Sa'd neredeyse tanımıyor" Mizan'ul-İtidal: 2/40.
[1181] İthaf us-Sade el-Muttakin'de: İbni Ebi'd-Dünya
Kitab'ul-
Mevt'te rivayet etmiş:
10/261.
[1182] Hilyet'ul-Evliya: 5/186.
[1183] Et-Tezkire: s. 30.
[1184] Kitab'ur-Riaye li Hukukillah: s. 602.