ARAPÇA YAYINCININ ÖNSÖZÜ.. 3

Mukaddime. 4

1-Müellifin Siyasi Hayatı 5

2.İbn Nahhas'ın Kültürel Hayatı 5

3-Sosyal Hayatı 6

1- İsmi, Nesebi, Nisbeti: 6

2- Künyesi, şöhreti ve lakabı: 6

3- Şeyhleri (üstadları) ve öğrencileri: 6

4- İlmi Kariyeri: 6

5- İçtima: Hayatında kendisiyle öne çıktığı hususlar: 7

a- Emr-i Bil Maruf, Nehy-i Anil Münker 7

b- Bidat ve Bidatçılara Karşı Tutumu: 7

4-İlmi eserleri 7

5-Alimlerin ona senaları ve vefatı 8

GİRİŞ. 8

1-Cihadın tanımı, delaleti ve güzellikleri 8

Kur'an ve Sünnette Cihadın Delaleti: 8

Cihad Ne Saldırıdır Ne De Savunma: 9

Şer'i anlamıyla savunma. 10

2-: Cihadın Sebepleri ve Merhaleleri 10

Cihadın Merhaleleri: 11

3-: Cihadın Büyük-Cüçük Diye Taksimi 12

4- Metnin tahkiki 14

A-Kitabın müellifine isnadı. 14

B- Metodu: 14

Cihad Hususunda Yaazilnıış Eserler: 15

Kitaplardan bazıları: 15

İbni Nahhas'ın Cihad Kitabıyla, Muhammed b.Yusuf'un "El-İctihad'u fi Fazli'l-Cihad" Adlı Kitabının Karşılaştırılması: 19

İbn-i Nahhas'ın Kitabının Meziyetleri: 19

Sonuçtaki Meziyeti: 20

Kitabın Kopyaları: 20

1-KAFİRLERLE CİHADIN EMRİ 25

FASIL. 30

2-CİHADI TERKEDEN İLE GAZA ETMENDEN ÖLENLER HAKKINDA VARİD OLAN CEZA   32

CİHADI TERK EDENLERİN İLERİ SÜRDÜKLERİ MAZERETLER.. 34

3-ALLAH YOLUNDA CİHAD VE MÜCAHİDLERİN FAZİLETİ 40

İman, Savaş Ve Hac En Faziletli Amellerdir: 41

Cihad, Ezandan Daha Faziletlidir: 41

Cihad, Hacılara Yedirmekten Ve İçirmekten Daha Faziletlidir: 42

Mutlak Surette Cihad En Faziletli Ameldir: 42

Hac tüm zayıfın cihadıdır. 43

Allah'ın En Sevdiği Amel Cihaddir: 43

Mücahid İnsanların En Faziletlisidir: 44

Allah Yolunda Cihada Denk Bir Amel Yoktur: 44

Cihad İtizalden Ve Kendini Sadece İbadete Vermekten Daha Hayırlıdır: 45

Allah Katında İnsanların En Hayırlısı Mücahiddir: 46

Oruç, Kıyam Ve Zikre Devam Eden Kişinin Ameli, Mücahidin Amelinin Onda Birine Bile Ulaşmaz: 48

Mücahidin Cennetteki Derecesi: 48

Bu Ümmetin Ruhbanlığı Ve Seyahati Allah Yolunda Cihaddır: 49

"İslam hörgücünün zirvesi Allah yolunda cihaddır Ona ancak efdalleri ulaşır.". 51

Mücahidin Evinden Çıkıp Dönünceye Kadar Allah'ın Kefaleti Ve Himayesinde Olduğu Veya Öldürülüp Cennete Gireceği: 51

Cihad Ve Mücahidlerin Fazileti: 56

3-ALLAH AZZE VE CELLE YOLUNDA CİHADIN HACDAN FAZİLETLİ OLDUĞUNA DAİR   60

4-ALLAHU TEALA YOLUNDA CİHAD ETMEYE TEŞVİK'İN FAZİLETİ HAKKINDA   61

5.CİHADTA ÖNE GEÇME VE YARIŞMANIN FAZİLETİ 63

6.ALLAH YOLUNDA SABAH VE AKŞAM SEFERLERİNİN FAZİLETİ 64

7.ALLAH YOLUNDA YÜZÜN  TOZLANMASININ FAZİLETİ 67

8.DENİZ GAZASININ KARANIN GAZASINA ÜSTÜNLÜĞÜ VE DENİZE BAKMANIN FAZİLETİ İLE ALLAH YOLUNDA TEKBİR GETİRMENİNFAZİLETİ HAKKINDA   69

9.ALLAH YOLUNDA İNFAK ETMENİN FAZİLETİ 75

10.ALLAH YOLUNDA İNFAKTA BULUNMAMA HAKKINDAKİ TERHİB VE BUNUN HAKKINDA GELEN ŞİDDETLİ TEHDİT HAKKINDA.. 81

11.ALLAH YOLUNDA GAZA EDENİ TEÇHİZ ETMENİN FAZİLETİ VE MÜCAHİDİN EV HALKINA BIRAKTIĞI KİMSENİN ONLAR HUSUSUNDA HİYANETİ KONUSU   84

Fasıl 86

Mücahidin Ev Halkına (Halef) Bıraktığı Kimsenin Onlar Hususunda Hıyanetinin Şiddetli Cezası (Günahı) Hakkında; 86

12.MÜCAHİTLERE YARDIM, LEVAZIM V.S. İLE DESTEKLEME, ONLARI YEDİRME, ONLARA HİZMET ETME, ONLARI YÜREKLENDİME VE ONLARLA VEDALAŞMANIN FAZİLETİ HAKKINDA.. 86

Gazileri Yürüklendirme Onları Uğurlama Ve Gazinin Ehli İle Vedalaşmanın Fazileti Hakkında  89

13.ALLAH YOLUNDA CİHAD NİYETİYLE AT BESLEME'NİN VE ONA İNFAK ETMENİN FAZİLETİ HAKKINDA.. 90

Fasıl: 93

Fasıl 95

14.ATLARA HİZMET, ONLARA İKRAM (İYİLİK) İN FAZİLETİ ONLARDA ÖVÜLEN VE ZEM EDİLEN HUSUSLAR. PERÇEMLERİNİN VE KUYRUĞUNUKESMENİN NEHYİ 96

Fasıl 97

15.MÜCAHİD VE MURABITIN ORUÇ, NAMAZ, ZİKİR V.B. AMELLERİNİN FAZİLETİ BABI 98

16.ALLAH YOLUNDA RIBATIN FAZİLETİ VE MURABIT OLARAK GECELEYENİN FAZİLETİ 100

Murabıt Öldüğünde Kıyamete Kadar Şehide Olduğu Gibi Ona da Cennetten Rızkının Geldiğine (Devam Edeceğine) Dair: 102

Murabıt Olarak Ölen Kişiyi Allah Şehid Olarak Diriltir/hasreder: 103

Kim Bir Gün Ribatta Bulunursa Allah Onunla Ateş Arasında Yedi Hendek (çukur) Bırakır: 104

Allah Yolunda Ribat Edene Geride Bıraktığı Kişilerin Ecri Vardır: 104

Gaza Uzakta Olduğunda Ve Onda Ğulul Gibi Fesadın Çoğaldığı Bir Dönemde Ribat Tüm Cihad Nevinden Daha Efdaldır: 109

Fasıl 111

17.ALLAH YOLUNDA NÖBET TUTMANIN FAZİLETİ 112

Allah Yolunda Nöbet Tutan Göze Ebediyyen Ateş Değmez: 113

Allah Yolunda Nöbet Tutan Kimse Gözüyle Ateşi Görmez: 114

Allah Yolunda Nöbet Tutan Göz(ler) Hariç Bütün Gözlerin Kıyamet Günü Ağladığına Dair: 114

Kim Allah Yolunda Nöbet Tutarsa Ona Geride Bıraktığı Sayı Kadar Kiratarca Ecir Vardır: 115

Kişinin Canından Korktuğu Yerde Nöbet Tutması Kadir Gecesinden Daha Hayırlıdır: 116

Bir Gecenin Nöbeti, Gecesi Kıyam Gündüzü Oruç İle Geçen Bin Geceden (günden) Daha Hayırlıdır: 116

Fasıl 117

18.ALLAHU TEALA YOLUNDA KORKMANIN FAZİLETİ 117

19.ALLAHU TEALA YOLUNDA SAF TUTMA VE SAFTA DURMANIN FAZİLETİ 118

20.ALLAH YOLUNDA ATICILIĞIN FAZİLETİ, ONU ÖĞRENİP SONRA TERKEDENİN GÜNAHI 120

Fasıl 125

Müsabeka Ve Yarış: 126

Fasıl 128

Fasıl 128

Fasıl 128

21.AHİTLERİN KILIÇ, MIZRAK VE MÜHİMATLARININ FAZİLETİ 133

Cennet Kılıçların Gölgesi Altındadır: 134

Kılıçlar Cennetin Anahtarlarıdır: 134

Fasıl 135

Fasıl 135

22.ALLAH YOLUNDA YARALANMANIN FAZİLETİ VE BAZI YARALANANLARIN ZİKRİ 135

Faide: 139

23.ALLAHYOLUNDA BİR KAFİRİ ÖLDÜRMENİN FAZİLETİ 139

24.CESARETLİ (YİĞİT) ADAMIN VE KÜÇÜK BİRGRUBUN ŞEHADET ARZUSUYLA ÇOK SAYIDAKİDÜŞMANA DALIP ONLARI ÖLDÜRMEK VEYARALAMAKLA KAHRETMENİN FAZİLETİ 140

Fasıl 150

Fasıl 151

25.KAFİRLERLE SAVAŞIRKEN ARKASINI VERİP KAÇMANIN GÜNAHININ ŞİDDETİ 153

Fasıl 153

 

ARAPÇA YAYINCININ ÖNSÖZÜ

 

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın AdıylaHamd, alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat vej selam muttakilerin imamı mücahitlerin efendisi, dinin san­cağım dalgalandıran Nebi (s.a.v.), al ve ashabı İle bu ümme­tin selefinden ve halefinden onlara tabi olan, her zaman ci-had edip savaşan, sınırlarda nöbet tutan ve onu savunanla­rın üzerine olsun.Elinizdeki bu kitap çok değerli ve bulunmaz bir cev­herdir. Kitap, hüküm, haber ve fazilet açısından cihad ve mü-cahidlerle ilgili her şeyi kapsıyor. Neticede Allah yolunda cihad ile ilgili benzeri olmayan bir ansiklopedi ortaya çıkı­verdi. EJar'ül-Beşair (yayınevin)in onu önemli bulup ya­yınlamakla Allah (c.c.) onu büyük bir şerefle şereflendirdi ve ona büyük bir ikramda bulundu.Kitap, aslında değerli iki kardeşimiz Dr. İdris Muhammed ve Dr. Halid İstanbuli'nin Ümmü'I-Kura Üniversitesi Şeri­at Fakültesine sundukları master tezidir. Kitabın bir bütün | olarak yayınlanmasına ikisinin karar vermesinden sonra, kendilerinin doktora tezini hazırlamakla meşgul oldukların­dan -Allah onları muvaffak kılsın ve adımlarım da doğru kıl­sın- kitap matbaaya verilmeden önce onu gözden geçirme ve kritiğini yapma işini bana verdiler.Kitaptaki tercümelere özellikle önem verdim. İki tezde de tekrarları çıkarttım. Fayda gereği veya ravinin tercüme­siyle ilgili olduğundan (kalan kısmını) sonuncusunu bırak­tım. Aynı zamanda bazı meşhur alimlerin tercümelerini kı­salttım ki tercümenin amacını aşmadan mümkün mertebe ki­tap dipnotları kısa olsun. Aynı şeyler yer ve yöreler için de söz konusu olmuştur.Kitaba fihrist koymak ve kaynakları da eklemek gerekiyordu. Bu çalışmada Adnan Çolak kardeşimiz iyi bir çaba gösterip kitaba fihrist koydu. Kardeşimiz Dr. Yusuf Meriş-li de planı koymada bana yardım ettiği gibi kitabı tab'ından Önce gözden geçirmede ve tetkikte de bana yardım etmek­le ikramda bulundu.Ayrıca kitabın tashih, tetkik ve gözden geçirilmesinde bü­yük çabalar gösterilmiştir. Kitapla başladığımız süreç dört yılı aşkındır. Bunda çabası olanlara Allah (c.c.) büyük mü­kafat versin.Sonuç olarak en güzel şekliyle bu büyük eserin ortaya çı­karılmasında bu az bir çabadır. Kerim mevladan sunulan ameli amel defterlerine yazmasını bu ümmeti cihad yoluy­la kuvvet ve mecalini iade etmesini dileriz. O ne iyi Mevla ne iyi yardımcıdır.Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam Nebimiz (s.a.v), ali ve ashabı üzerine olsun.Kardeş Muhammed Halid İstanbuli'nin master tezi ola­rak sunduğu bu kitabın bir bölümünün tartışmasına katılmak­tan dolayı çok mutluyum.Bu kitapla iyi bir beraberliğim oldu. Aynı zamanda bu be­raberlik müslümanların Allah yolunda cihada -Selefi salihin yoluna- yönelmelerinde bir arzu meydana getirdi. Geçmiş­teki müslümanlara kıyasla günümüz müslümanlarının duru­mu üzüntü verecek boyutlardadır.Bu kitap, Allah (c.c.) ile karşılaşmak, O'nun salih kolla­rı için hazırladığı ebedi nimetleri kazanmak için gizlenmiş arzu ve duyguları nefislerde uyandırır. Bu eser görüşüme gö­re İslam'a davet hususunda yazılmış en iyi kitaptır. Çünkü kitap değişik üslûplarla, ahiret hayatında insanı bekleyen son hakkındaki düşüncelerini uyarmakta ve müslümanın kıya­met sahnelerini hissetmesini derinleştirip, yoğunlaştırmak­tadır. Ayrıca ahirette mutlu bir hayata kavuşmak için de en doğru yolu açıklamaktadır.Ahiret nimetlerine kavuşmanın en yakın yolu, Allah yo­lunda şehid olmak olduğuna göre, kitapta genellikle bu ta­rafa yoğunluk vermekte, değişik üsluplarla okuyucuyu bu çağda ona önem vermeye iletmektedir.İki araştırmacı da bu değerli kitabın hizmetini iyi yaptı­lar. Onu okumaya ve ondan istifade etmeye, kişiyi özendi­recek şekilde ortaya koydular. Allah'tan (c.c.) dileğim, müslümanları onların bu iyi çalışmalarından yararlandırma-sidir. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.Abdulaziz b. Abdullah el-Humeydi Mekke Ümmül Kur'a Üniversitesi Usuli'd-Din Fakültesi Dekanı

 

Mukaddime

 

Salihlerin velisi olan Allah'a (c.c.) hamd olsun. Müka­fat her zaman O'na itaat eden ve O'ndan sakınanlar içindir. Düşmanlık ancak zalimleredir. Şehadet ederim ki, O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O'nun ortağı da yok. Evvel­kilerle sonrakilerin ilahı O'dur. Yine şehadet ederim ki, mücahidlerin imamı ve nişanlı (atlarla cihad eden) ların önderi olan Muhammed (s.a.v.) Allah'ın kulu ve Rasulüdür. Allah'ın salat ve selamı onun ve pak alinin üzerine olsun. Al­lah yolunda gereği gibi cihad eden, kendilerine ölüm gelin­ceye kadar ilayı kelimetullah uğruna nefs ve nefisi (değer­liği) harcayan onun sahabesinden de Allah razı olsun.Ömür, yarışmacıların yarıştığı, koşuştuğu, Allah'ın sa-lih kullarının kar ettiği, alemlerin Rabbi olan Allah'ın (c.c.) komşuluğunu kazanmak için, dinlerini Allah'a (c.c.) halis kı­lan, gecelerini uykusuz, gündüzlerini susuz geçiren müca­hidlerin başarıyla geçtikleri yarış şerididir.Evet bu meydandaki yarış ipi, kahhar olan Malik'e iba­det etmektir ki, bunun için insanı ve cini yaratmıştır. İbadet ise, Allah'ın (c.c.) sevdiği her söz, kalbi itikad ve organlar­la yaşamadır. İmandan sonra mutlak anlamda ibadetlerin ef-dali Kur'an'da ifade edildiği gibi ilayı kelimetullah uğruna Allah yolunda cihaddır. Çünkü diğer ibadetler buna bağlı­dır. Cihad olmazsa insan düzeni; durur, bozulur, dengesi sar­sılır.İşte buradan, Allah'ın (c.c.) muhkem kitabında mümin­lere cihadı farz kıldığında O'nun hükmündeki hikmeti, kul­ları üzerindeki rahmeti ve yargısındaki adaleti tecelli etti:(Ey müminler!) Sizin için hoş olmasa bile, savaş size farz kılındı; fakat olabilir ki, bir şey sizin hakkınızda ha­yırlıdır da, onu kötü görürsünüz; bir şey de, hakkınızda şerr olduğu halde, ondan hoşlanırsınız. (Bunu) siz bilemezsiniz de Allah bilir (Bakara: 2/216)Bilahare velilerinin nefislerindeki bu hoşnutsuzluğu gidermek için, Allah (c.c.) indindeki en sevimli vasıflarıyla on-1 lara seslenerek onları rağbet ettirip teşvik etti:Ey iman edenler! Sizi çok acı bir azaptan kurtaracak olan bir ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve Rasulü'ne iman ederseniz; malınızla ve canınızla Allah yolunda savaşırsınız. İşte bu, eğer bilirseniz, sizin için daha ha­yırlıdır. (Böyle yaparsanız, Allah) sizin için günahlarını­zı bağışlar; sizi, (ağaçlar) altından ırmaklar akan cennet­lere ve Adn cennetlerindeki hoşa gidecek meskenlere sokar. İşte bu, büyük kurtuluştur." (Saff: 61/10-12) Ahiret tüccarları bu Rabbani çağrıyı duyunca ona doğru koşmaya başladılar. Kimileri değerli varlıklarını teslim et­mekte acele ederken, kimileri de bundan şüphe etmemekle beraber cimrilikten yavaşladı. Ta ki kendilerine ait olmayan değerin verilmesi için onları sürükleyen hakkın davetçisi ge­linceye kadar. -Kişinin kendisine ait olmayan bir şeyde cimrilik etmesi onun ahmaklığmdandır.- Bu davetçi ezelde Rabb'leriyle yaptıkları alışverişin gereğini hatırlatmaya başladı:Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kendi üzerine va-dedilmiş bir borç olmak üzere Allah, Allah yolunda dö­vüşüp öldüren ve öldürülen müminlerden, Cennet ken­dilerinin olmak şartıyla canlarını ve mallarını satın al­mıştır. Allah'tan daha çok kim ahdini yerine getirir ki? Bu itibarla, (ey müminler!) yaptığınız bu alış-veriş dola­yısıyla sevinin! İşte en büyük kurtuluş budur."

(Tevbe: 9/111)Nefislerini daha önce sattıklarından dolayı kendilerinin olmadığını bildiler. Onu sahibine teslim etmek için yarıştı­lar. Ki o bilahare en güzel bir şekilde çok muhtaç oldukla­rı bir dönemde onlara bunu iade etsin. O andan itibaren müuahidler çaba ve gayretle paçalarını sıvadılar. Cihad kul­luğunu ifa etmeye başladılar. Dünyada da ahirette de en iyi kullar oldular. İbn-i Kayyım bunların diğer insanlara olan üstünlüğünün hikmetini şöyle açıklamaktadır:Onlar Allah'ın kendileriyle dini ikame ettiği, düşman­larının şerrini defettiği, İslam'ı koruduğu, din havzasını himaye ettiği askerleridir. Onlar dinin tümü Allah'ın (c.c.) oluncaya ve etfyüce kelime O'nun oluncaya kadar savaşır­lar. Canlarım, Allah'ın sevgisi, dininin yardımı ve düşman­larının defedilmesi yolunda harcadılar. Kılıçlarıyla onu sa­vunanların çalışmalarına -bunlar evlerinde de otursalar- or­taktırlar. Cihadlarından ve fetihlerinden dolayı Allah'a iba-der edenlerin ecirlerinin aynısı onlar içindir. Bunda asıl se^ İ5ep kendileridir.[1]Sahabeden Muhacir ve Ensarın ve de güzellikle her yer ve zamanda onlara tabi olanların en büyük zanaatlarını Al­lah yolunda cihad kılmaları, en şerefli vazifelerini Allah düş­manlarını korkutup def etmek için gaza bilmeleri, dinlenme bahçelerini de Allah'ın (c.c.) korusunu korumak için nöbe­ti (ribatı) seçmelerine iten neden budur.Bu konuda telif edilmiş en iyi kitap, tahkikini ve yay mi­ni yapmakta olduğumuz "Cihadın Faziletleri" hakkındaki İbn-i Nahhas'ın eseridir. Bunu rızası için kılmasını Ai-lah'tan (c.c.) dileriz.

 

1-Müellifin Siyasi Hayatı

 

İbn-i Nahhas 690-922 yıllarındaki Memlûk devleti döne­minde yaşamıştır. Genel olarak Memlûk hükümetinde emir­lerin tayin veya azli çok olurdu. Hele Dımaşk (Şam)'te kı­sa bir zamanda ipleri bir yönetici eline alabiliyordu. Hatta bazen bu iş ayda bir olurdu. Söz konusu devlet işleri idare etmede ve Haricilerin başkaldırmasında bir tuhaftı. Nedeni ise şudur; Sultan genellikle zayıf olurdu ki, onu isteme­yenler, istedikleri zaman istedikleri gibi indiriyorlardı. Bu nedenle Memlûk devletinde sultanlar çok olurdu. Kahi-re'nin durumu ise bir perişan... Sulta için savaşanların sa­vaşıp galip gelen tarafın sokaklarını en az üç gün veya bir hafta süslemelerinden başka yapacağı bir şey yoktu. Her kü­çük olay için dahi bu süsleme işi yapılırdı. Öyle ki, sultanın cemaati bir fakir memluku yakaladıklarında aynı şeyi yapıp dururlardı. Şam -ki o dönemde Kahire'ye bağlıydı- önce Türkler daha sonra da Çerkezler zamanında en küçük zafer­ler için de defler çalınır, kral da sevinir, eğlenirdi.Memluk sultanlarından hayır ehli olan, kendilerine rah­met ve güzel yönetmenin galip olduğu kişiler de vardı. On­ların zaafı Memluklu olmaktan geliyordu. Onlardan her bir emirin, sevgisinde aşırı giden bir cemaati olurdu. Ümmet bu nedenle, iki rakipten biri diğerine galip gelinceye kadar ül­kesini tahrip ediyor, evladını heder ediyor, servetini tanı mar ediyordu.[2]Genel hatlarıyla Şam ve Kahire'deki (İbn Nahhas'ın) siyasi hayatı buydu. Bu iki yer o zaman bir devlet gibiydi.Özelde ise, (İbn-i Nahhas'ın) Şam'daki hayatı 790-803H. ise çok daha köklüydü. İkinci Moğol devletinin kurucusu Ti-murlenk b. Tergay b. Ebgay ülke yöneticilerinin karşı koya­mayacağı büyüklükte bir orduyla doğudan gelip, Şam'ın başkentleri Dımeşk ve Haleb'i yerle bir etti. Haleb'e girin­ce malları yağmalayıp öldürme işinde de aşırı gitti. Öyle ki ölü sayısının çokluğundan atılan her adımda bir cesede bas­mak gerekiyordu. Halep ehlinden öldürülenler yirmi bin civarındaydı. Hezimet sırasında şehrin kapılarına saldır­maları esnasında atların ayakları altında ezilip ölenler bun­dan hariç. Bir o kadarı, hatta daha fazlası açlık ve susuzluk­tan öldü. Halktan çoğu bunca vahşetten kaçıp Dimaşk'a doğru yola koyuldu.Bilahare Dimaşk'a saldırdı. Vasıflanamayacak şekilde ba­şına bela getirdi. Olmadık işkenceler etti. Namusa tecavüz insanın tüylerini diken diken edecek türdendi. Bu bela on-dokuz gün sürdü. Bu süre içerisinde cezalandırma ve açlık­tan ölenlerin sayısını ancak Allah bilir.Tirmırlenk, Dimaşk'tan ayrılınca, orası artık bir harabey­di. Orada artık ne mal, ne adamlar, ne evler, ne de hayvan­lar vardı. Orada sağ kalabilen sultan ve ailesi, askerler ve bunların ehli bir araya toplanıp, hep beraber Mısır'a gittiler.[3] Bu fitne dolayısıyla İbn-i Nahhas da Mısır'ın Menzel [4]şehrine gitti (803 H.). Menzel ehli ona ikramda bulundu. Da­ha sonra Dimyat'a yerleşip şehid oluncaya kadar orada kal­dı.Burdan hareketle, İbn Nahhas'ın bu kitabı yaşadığı ça­ğın ve onun uzun süre yaşadığı bu karanlık atmosferin ürü­nüdür. Çünkü o, insanoğlu arasında zulmün yayıldığını, tuğyan dalgasının oldukça yükseldiğini görmüş, silip süpü­ren savaşlar ile yakıcı şer ateşi arasında büyümüş, bu durum onu bu kitabı yazmaya zorlamıştır. Bununla müslümanları Allah yolunda cihad etmeye teşvik etmiştir. Çünkü kendi­si müslümanların başına gelen bu fitnenin sebebini -müslü­manların bu cihad rüknünü terketmelerini- idrak etmişti.

Ayrıca bu konudaki düşüncesi çok öncelere dayandığı gözlemlenmektedir. Bu da -kavminde büyük olan her kişi­nin gibi- onun İslam ve müslümanların durumuna ne denli önem verdiğinin göstergesidir. Bunu şu satırlardan anlamak­tayız: "Çok eskilerde bazı hafız üstadlanma cihad hususunda yazılmış en iyi kitap hangisidir? diye sordum. İlk ve sonrakilerden yazılmış en güzel kitabın Hafız Bahauddin İbn Asakir'in yazdığı kitap olduğunu söylediler. On iki yıl onu aramaya koyuldum. Onun az bir kısmını dahi bulmak için ya­nıp tutuşuyorken, neticede iki cilt halinde önüme düşüver-

 

2.İbn Nahhas'ın Kültürel Hayatı

 

îbn Nahhas'ın (Allah rahmet etsin) Memluklar zamanın­da yaşadığını öğrendik. Orda resmi ve sabi olmak üzere iki hayat mevcuttu.

Resmi hayat: Bu, sultanların, emirlerin ve askerlerin emir-yasakları ile hareket ve davranışlarından oluşan hayat­tır. Bu, halkın hayatı bakımından öncelikli taraf, hastalıklı ive gürültülü taraftır. Hükümetler değirmen taşı, etrafında da ümmet döner dolaşırdı- Sultanlar her ne kadar despot yük-isek ve hakim bir tabaka oluşturuyorlarsa da çoğu, İslam ve jmüslümanlara karşı da düşman kişilerdi. İslam da halkın di-Iniydi. Onlar İslam ve müslümanların himayesi için malı parcamaktan geri durmazlardı. Allah'ın dinini yaymak için 'cami ve medreseler açarlardı. Öyle ki eğitim aşamalarında dört mezhep zorunlu olan en önemli derslerdi. Tüm bunlar

şüphesiz maruf işlerdir.[5]Bu çalışmalar neticesinde söz konusu çağ, İslam kültü­rünün değişik alanlarında yetişmiş büyük alimlere şahit ol­muştur. Bu alimlerden herbiri büyük bir anlam taşımakta, kültürel alandaki olgunluk ve üstünlüğe işaret etmektedir­ler. Bunlar arasında Tefsir, Hadis ve Fıkıh alimlerinden Şeyhülislam İbn Teymiyye'yi sayabiliriz. Vefat t. 728 H.Hadis ve tarih imamlarından 742 senesinde vefat eden Ebu'1-Hacc el Mezzi'yi, Tarih ve Hadis'te Şemsuddin Mu-"hamrned b. Ahmed ez-Zehebi (vefat tarihi 748 H) yi saya­biliriz.[6]Bunlardan başka Tarih, Tefsir ve Hadis imamlarından Ha­fız İbn Kesir'i (vefatı Hicri 774) ve daha başka imamları sa­yabiliriz.6 İbn Nahhas da bu seçkin ve mümtaz kişiler ara­sındadır. Ancak sekizinci asırdan günümüze dek "Cihadın Faziletleri" bunun tergib ve terhibi hususunda hiç kimse onun yazdığı bu kitapla yanşamaz. Bunun dışında Hadis ve ilimlerini rivayet ve dirayette Fıkıh ve Usulündeki mahare­ti gibi diğer bir çok alanda da öne çıkmıştır. Okuyucuya sun­duğumuz bu kitap söylediklerimize şahittir. Şahit olarak da bu yeterdir.

 

3-Sosyal Hayatı

 

1- İsmi, Nesebi, Nisbeti:

 

O, Ahmed b. Muhammed ed-Dımeşki ed-Dimyatİ'dir. Onun hayatını konu alan kitaplarda doğum yılına ve aile is­mine rastlamadık.

 

2- Künyesi, şöhreti ve lakabı:   

 

Ziriki'nin A'lam adlı kitabında, onun Ebu Zekeriyya İle künyelendiğini -ancak başka kaynaklarda rastlamadım- İbn-i Nahhas ile de meşhur olduğunu gördüm. Hayatını veren tüm kaynaklar onu "Muhyiddin" ile lakaplandırırlar. Ben isej bunu hoş karşılamıyorum. Sebebine gelince; müellifin ken-j dişi bunu (bu tür lakaplanmaları) hoş karşılamıyor, bununl da ötesinde caiz dahi görmüyor.O (Allah ona rahmet etsin) dinde ihdas edilen şeylerden bahsederken şöyle der:Onlardan bazıları, çoğu müslümanm dili üzere gelen yalanlardan ve dinde genel bir olumsuzluk olmuştur. Mese­la Muhyiddin, Nuruddin gibi. İhdas ettikleri lakaplarda bu türdendir. Eğer bu caiz olmuş olsaydı, selefin bizden önce ona ulaşmaları gerekirdi. Sahabeden Allah'ın kendileriyle dinine yardım ettiği insanlar gerçekten vardır[7]

 

3- Şeyhleri (üstadları) ve öğrencileri:

 

Onun tercümesini veren hiçbir eser onun şeyhlerinden tek birinin ismini vermiyor. Ancak kendisi bu kitabının sonun­da .Mısır diyarının Kadı'ul-Kudatı Şeyhülislam Cela-luddin el-Belkini (Allah ona ve bize lütfetsin) diye bahse­der.Celaluddin el-Belkini, Kahire'de 824 yılında vefat eden Abdurrahman b. Ömer b. Reslan Ebu'l Fadl'dır.[8]Yine kaynaklar ondan kimin aldığını Sahavi'den -Şem-suddin Muhammed b. el-Fakih Hasan el-Bedran'drr- başka bahsetmemiştir.                                                           '

4- İlmi Kariyeri: 

 

Sahavi (r.a) derki: "Feraiz hesabım mükemmel bir şekilde bilirdi. Öyle ki, matematiksel olarak hesabı yapabilece­ğini açıklardı. Bu konuda kitap da tasnif etmiştir. Fıkhı da çok iyi bilirdi. Bunların dışındaki ilimlerde de parmağı var­dı.Sahavi'den rivayetle kendisinin akranlarına nahiv hariç tüm ilimlerde müşareket ettiğini söyler. Çünkü "nahivle uğraştı, ancak kendisine bu hususta ilerleme olmadı, ilim ona açılmadı."Derim ki, bu izafidir. Yani diğer ilimlerdeki öne çıkma­sından ve çağdaşları arasındaki alimlere nisbetledir. Çünkü kitapları nahiv ilminde yeterli bir gücünün olduğunu göster­mektedir. Söylediklerimiz, Sahavi'nin hikaye ettiğini sıhha­ti varsayarsak böyledir. Onun büyük hadisçilerden oldu­ğundan bu canlı şahitten (bu kitaptan) sonra iki kişi ihtilaf etmez. Çünkü eliften ya'ya (A'dan Z'ye) kadar ki bu sana­tı sanat yapan elin, hadis ve ilimlerinin uzman eli, bu ilmin tüm yollarını, tariklerini bilen tecrübeli bir kişinin eli oldu­ğunu gösterir.Örnek olarak; o önce hadisi tahriç eder. Sonra şevahidi delilleri serdeder, ahad hadisi değişik yollarla sahabeden bir cemaatten rivayet ederdi. Gördüğünüz gibi bu yol hadisçi­lerden başka hiç kimsenin yolu değildir.Aynı şekilde hadisi değişik yollarla tahriç ettiğinde ha­dislerin hafızlarının ihtilafını beyan eder. Sanki o, sahih'in-de Müslim'dir. Çünkü bu yol Müslim'in (Allah rahmet et­sin) meşhur olduğu yoldur..Bazen de hakkında konuşulan, hakkında bir şey söyleme­den zikreder. Mesela, 'filan filanın yoluyla rivayet etti' ve­ya 'hadiste filan var' der. Bu, onun kişileri tenkitte deneyim­li olduğunu gösterir. Ayrıca bu, tenkidçi muhaddislerin yo­ludur. Bazen de tereddüt etmeden metne hafız muhaddisler gibi hükmünü verir. Hadis illetlerindeki mahirliğine s: 39 da Aişe'den (r.a) rivayet ettiği hadis, delil olarak sana yeter.Fetihten sonra hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır. Cihada çıktığınızda hepiniz çıkınız.[9]

Dedi ki, Müslim rivayet etti. İb*n Abbas'ın rivayeti üze­rinde de ikisi ittifak etmiştir.Muttefekun aleyh olan Ibn Abbas'ın hadisi, ne eksik ne de fazla lafızlarıyla Aişe hadisinin aynısıdır.Hadis illetleriyle ilgili muhaddislerin zorluklarından ha­berdar olmayan şunu sorar: "İki hadisin lafızları bir, se­netleri muttasıl olmasına rağmen neden (İbn Nahhas) Müs­lim'in tek başına rivayet ettiğini müttefekunaleyh olan ha­dise takdim etmiş, ikincisine de sadece işaret etmiş.Cevap olarak şunu deriz:Müttefekunaleyh olan İbn Abbas'ın hadisinde İsnad ilmi­ni derinden bilenlerin dışındakilere zahir olmayan bir illet var. O da şudur; İbn Abbas'ın (r.a. hadisini Mansur, Müca-hit'ten, Tavus'tan, o da Abbas'tan, İbn Abbas da Nebi'den (s.a.v.) mevsul olarak rivayet etmiştir. Bu sahihayn'da bu şe­kilde mevcuttur.A'meş, ona muhalefet etmiş. Hadisi Mücahid'den o da Nebi'den (s.a.v) mürsel olarak rivayet etmiş, Said İbn Man­sur İbn Muaviye'den tahriç etmiştir.Yine o, Süfyan'dan o da Davud b. Sabür'dan o da Müca­hid'den mürsel olarak rivayet etmiştir. Mansur güvenilir ve hafızdır. Hüküm, hadisin mevsul olduğu hususundadır.[10]Bu nedenle sahihayn sahipleri mevsul olanı tercih etmiş ve tahriç etmişlerdir. Bu ihtilaftan dolayı o bunu tahriç et­memiş ona işaret etmekle yetinmiştir. Gördüğün gibi bu, ha­dis yollarını araştırmakla idrak edilir. Hasseten onun sahi­hayn'da olması ona intibahın olmadığı zannmı verir,Bu işaretten değil de sarahaten delalet eder ki, metne ek olarak hadisin tariklerini de iyi bilmektedir. Buna, -yerinde zikredeceğimiz gibi- kaynaklarının bolluğunu da ekleye­biliriz. Tüm bunlara rağmen on ayı aşmayan (çok kısa bir sü­re sayılabilecek bir) zaman diliminde telif etmiştir. Allah ona rahmet etsin şöyle der:Müellifin eli üzere bu kitabın bitimi, Rabbinin rahme­tine muhtaç, af ve mağfiretini ümid eden Ahmed b. İbrahim b. Muhammed en-Nahhas ed Dimaşki -Allah onu bağışlasın-812 H, Cemadi'l-Ahir'in bitimine beş kala, başlangıcı da 811 H. Ramazan aynıdaydı."Bu, onun muhaddis olması açısındandı. Onun fakih oldu­ğu hususuna gelince, Sahavi'nin bize söyledikleri yeter­dir: "Fıkhı çok iyi bilirdi." Peki ya Sahavi! Onu bilir misin? Kendisi hakkında "Hafız İbn Hacer'den sonra onun benze­ri gelmedi" denilmiş. Fazilet ehlini ise ancak akranları tanır.Onun fakih oluşuna kitabın kendisinden delil çıkarmaya çalışırsan veya fakihlerin büyüklerinden olduğuna dair de­lil getirirsen, bunun başhbaşına bir araştırma olacağı kesin­dir. Onun bu kitabını okuyanlar İbn-i Nahhas'ın fıkıh ve usu­lünde maharetine hükmetmekte tereddüt etmez.

 

5- İçtima: Hayatında kendisiyle öne çıktığı hususlar:

 

a- Emr-i Bil Maruf, Nehy-i Anil Münker

 

İbn-i Nahhas'ın (Allah rahmet eylesin) emr-i bil maruf ve nehyi anil münker hususunda büyük bir payı vardı. Bel­ki de o Rasulullah'm (s.a.v.):Şüphesiz Allah her yüz yılın başında bu ümmetin di­nini yineleyecek birini gönderir.[11] hadisinin müjdeledi­ği dinin müceddidlerindendir.Müceddidin en belirgin özelliklerinden biri emr-i bi'l maruf ve nehy-i anil münker işini yapmasıdır. Bu, Rasul ve Ne­bilerin görevidir. Bu nedenle bu işi yapmayıp çalışanların sa-dikul yakin, Allah'tan başkasından korkmayacak derecede güçlü imana sahip olması, her şeyin O'nun elinde olduğu­nu tam bir güvenle O'na güvenmesi gerekir. Bu nedenle bu işi yapanların az olduğunu bulursun. Halbuki alimler her yer­de ve her zaman çok olagelmişler. Ancak ya kendileriyle il­gili bir umut veya kalplerini saran korkudan dolayı bu ulvi vazifeyi yapıyorlar.O zaman İbn Nahhas sekizinci yüzyılın başında gönde­rilmiş bir müceddid olsun. Bir asırda bir müceddid olabile­ceği gibi, birden fazla da olabilir. Her yerin (kendine mah­sus) bir müceddidi de olabilir. Hadis, bunların tümünü kap­sıyor. Çünkü hadiste geçen "men" umumu ifade eder.Emri bil maruf nehyi anil münker hususunda sözü îbn Nahhas'a bırakalım. Kendisi kendini bize tanıtsın. O (Allah rahmet etsin) şöyle diyor: "Emri bil maruf nehyi anil münker rüknünün kesildiğini, onu yerine getirmekten kaçınanların da çoğaldığını sünnetin şekil ve işaretlerinin kaybolup isminden başka gerçeklerinden bir şeyin kalmadığını... Münkeri in­kar etmek azımsanamayacak sayıda insanın yanında zillete dö­nüştüğünü... Öyle bir zillet ki, adamların ayaklarının sabit kal­madığı ve bunun büyük-küçük herkesi kapsadığını gördüğüm­de -ki bu durumda Allah için kınayıcımn kınamasını olanlar kaldı- bana bu hususta bazı sahifeleri yazmak isteği geldi. Ki bununla isyan ehlinden benim gibi olanlar İle gaflet ve nisyan-da olanlara nasihat niteliğinde olsun.[12]

 

b- Bidat ve Bidatçılara Karşı Tutumu:

 

İbn Nahhas bidati reddetmede ve bidatçılara karşı savaş­ta önde gidenlerdendi. Uyanlarında İtisam'daki Şatıbi'yi gö­rürsün.

 

4-İlmi eserleri

 

Öğrenebildiğimiz kadarıyla İbn Nahhas (Allah rahmet et­sin) aşağıdaki kitapları miras bırakmıştır:

1- Tenbihu'l Gafilin ve Tahziru's-Salikin Min Efal'i-1 Ha­likın.[13] Bu eser Şeyh Abdullah b. Muhammed b. Hamid'in el yazma nüshasıyla karşılaştırılmış haliyle Riyad'da basıl­mış. Basımına ve bir kısım yorum ve dipnotlarına Şeyh Sa­lih b. Muhammed b. Lehidan israf etmiştir.Kitabın konusu büyük-küçük günahlar ve bidatlardır. Kaynaklan da Zehebi ile İbn Kayyım'in el-Kebair adlı eser­leridir. Onun eklemeleri de çoktur.

2- Beyanul Muğnim fi'l Virdi'1-Azam.[14] Onun bir nüs­hası 1222 rakamla muhtasarla birlikte "İlmi Araştırmalar Merkezi"nde bulunmaktadır. Kitabı bir mukaddime ve ye­di konu üzerine düzenlemiştir.

3- Nevevi'nin Er-Ravza adlı eserinin ihtisarı. Ancak bu­nu tamamlayamamıştır.[15]

4- Şerhu Makamatu'l-Hariri.[16]

5- Şemsuddin Mahmud b. Abdurrahman El-İsfahani'nin (Vef. 746 H.) "Tecrid" adlı eserininin üstüne, 816 yılında ve­fat eden Şerif Cürcani'nin yaptığı "Mahiyet" konusu üzerin­de de îbn Nahhas'ın bir haşiyesi var. "Tecrid'ül-Akaid" metni Nasruddin Ebi Cafer Muhammed b. Muhammed et Tu-si (Vefatı 672 H.) ye aittir.[17]

6- Yayınlamakta olduğumuz ve kritiğini yaptığımız "Me-şariul-Eşvak ile Masariü Uşşak ve Musiru'l-Guram ila Dari's-Selam.[18]                                                                   

7- Meşariu'l-Eşvak'ın muhtasarı. Bu ihtisarı müellifin ken­disi yapmıştır. Kitap, Ümmü'I-Kura Üniversitesi İlmi Araştır­malar Merkezi'nde filme çekilmiş olarak bulunmaktadır.[19]Aynı zamanda Mısır'ın Menzele ehlinden Şeyh Mah­mud el-Alim el-Menzeli (vef. 1311) bu kitabı ihtisar etmiş, ismini de "Fekahetü'l-Eşvak" koymuştur.[20]

 

5-Alimlerin ona senaları ve vefatı

 

Değerli ve muhterem alimler onu layık ve ehli olduğu şeyle övmüşler. Hafız İbn-i Hacer "Dimyat sınırında cihad ediyordu. Onda tam bir fazilet var.[21]demiştir.Savavi: "Hayır işleri yapmaya hırslıydı. İyilikleriyle bö-bürlenmezdi. (One çıkmayıp) kendini gizlerdi. Öyle ki onun güzel bir yapıya sahip olmasına, güzel ve kısa bir sakala sa­hip olmasına ve vücud itidalına rağmen görenler onu avam­dan biri sanırlardı. Çok cihad ederdi ve murabıtti.[22]İbn-i el-Amad: "(O) şeyh, imam, allame ve önderdi di­ye bahseder.[23]Hicri 811 senesinde Frenkler Mısır'ın "Tine" köyüne saldırdılar. "Dimyat" ehli onlara yardım için çıktı. Onların büyüğü de İbn Nahhas'ti. İki taraf arasında büyük bir savaş oldu. Ve İbn-i Nahhas arkasını dönüp kaçarak değil, önden vurulup öldürüldü.[24]

 

GİRİŞ

 

1-Cihadın tanımı, delaleti ve güzellikleri

 

Lügatta cihad, düşmanla savaşmak, söz ve fiili olarak tüm güç ve kuvveti ortaya koymaktır.[25]Allah yolunda cihad etti veya bir işte ictihad etti de­mek, amaca ulaşmak veya o çalışmanın nihayetine varmak için tüm güç ve kuvvetini sarf etmektir.Cihad: Çaba sarfetmek veya vuruşmaktır. Ancak, hak yo­lunda savaşmaya tahsis olmuş bir kelimedir.[26]Cihadın tanımında tüm lügat kitapları bu yolu izlemiştir. Dolayısıyla fazla nakil yapmaya gerek yoktur.

 

Kur'an ve Sünnette Cihadın Delaleti:

 

Cihad, güç ve kuvvetin tümünü harcamaktır. Allah'a davette muhatabın durumunun gerektirdiği -beyan ve hüc­cet gibi- sabır ve meşakkatlere tahammül etmektir. Malı har­camaktır. Yahut kılıç ve dille veya kendisiyle cihad edile­bilecek her şeyle, her zaman ve her yerde savaşmaktır. Tüm bunlar Kur'an ve Sünnet'te en güzel şekliyle açıklanmıştır. Allah (cc.) şöyle buyuruyor:Allah yolunda hakkıyla cihad edin."    (Hac: 22/78) Bu ayette Allah (cc.) kendisiyle cihad edilecek şeyleri mübhem bırakmış ki, tüm cihad aletlerini kapsasın. Allah (cc.) başka bir yerde şöyle buyuruyor: "Ounla oniara karşı büyük bir cihadla cihad et. (Furkan: 25/52)Onunla"dan kasıt Kur'an'dır.Sünnete gelince, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:Mallarınız, canlarınız ve dillerinizle müşriklerle sa­vaşınız.[27]Buradan hareketle seri anlamıyla cihad, kimi ilim ehli­nin anladığı "sadece savaş" anlamından çok daha genel ve kapsamlıdır. Öyle ki, söz konusu alimlerin bu anlayışından dolayı bazı müsteşrikler İslam'a dil uzatmış ve İslam'a sal­dırmışlardır. Halbuki savaşmak cihadın bir bölümüdür. Bu da tedavi için dağlama cinsinden ancak zaruret halinde ve ihtiyaç duyulduğunda kullanılır. Bunun en büyük delili Ra-sulullah'm (s.a.v.) ordu veya seriyye komutanına yaptığı şu Öğütlerdir:Düşmanın olan müşriklerle karşılaştığında onları üç şeye davet et. Bunlardan hangisi kabul etseler, sen de onlardan onu kabul et ve onlardan el çek. Şayet onlar hiç­birini kabul etmezse o zaman Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş.[28]Bu nebevi tavsiyeden anlıyoruz ki, kafirleri delil ve hüc­cetle Allah'a (cc.) davet etmek her zaman kılıç ve mızrak­tan önce olmuştur.Burdan hareketle, savaşmak İslam düşmanlarının lanse ettikleri gibi bir vahşet, barbarlık ve ahmaklık değil, akıllı insanların nazarında güzel bir haslettir. Onlar cihadın fert ve toplumun ilacı olduğunu anlamıyorlar. Bireyi küfür hasta­lığından İslam'ın sıhhat ve afiyetine çıkararak tedavi eder. İnsanlığı yok edici, parçalayıcı hastalık şüphesiz küfürdür. Bunun tam ve mükemmel ilacı da İslam'ın ta kendisidir.Toplumu da, ondaki fesad maddesini kopararak ve top­lumdaki zulümü kaldırarak tedavilerin çoğalmasını sağlamak onları güçlendirmektir. Kafirlerse yeryüzündeki fesa­dın kökü, zulmün kaynağı, yeryüzündeki sakinlerinden gü­venin, mutlululuğun kalkmasmdaki en büyük sebeptirler. Dolayısıyla İslam toplumu, onları ortadan kaldırmadan, güçlerini kırmadan Allah'ın şiarlarını Allah'ın toprağında ikame edemezler. İnsanlık toplumunda kafirin misali in­san vücudunda bir organın hastalığa yakalanması gibidir. Bu organın tedavisi merhem yağı veya ateş dağlamasıyla müm­künse bu yapılır. Dolayısıyla başka organlara da geçmemiş olur. Hastalığın başka organlara sıçramasından korkulursa diğer organlara muhafaza etmek amacıyla bu hastalıklı or7 gani ortadan kaldırmak / kesmek (bu kesme işlemi hastaya çok eziyet verse de) gerekir. Bu eylem akıllıca, güzel, hat­ta gereklidir. Bu durumda hiç kimse şunu iddia edemez: "Efendim bu, tedavide katılıktır, muamelede sertliktir, taş kalbliliktir" veya "hastaya karşı doktor tarafından bir mer­hametsizliktir" diyemez. İslam'da savaşın durumu da budur. . Bunu eleştirenlerin aynı zamanda bu tıptaki tedavi yöntemi­ni de eleştirmeleri gerekir.Ebu Abdullah Muhammed b. Abdurrahman el-Buhari(r.a) şöyle der:Cihad başkasında olan anlamından dolayı güzeldir. Çünki cihadda Allah'ın düşmanlarım ezmek ve İslam keli­mesini yüceltmek söz konusudur. Kafirin küfrünü -ki bu eş­yaların en kötüsüdür- terketmeye zorlayıp, en güzel olan îs-lam'a dönmesini sağlar. Savaşın kendisinde kafirleri yermek ve şehitleri övmek varsa da temelinde bu, insanlık yapısını bozuyor. Onun bünyesinde ıslah, ihya ve yüceltme var. Is­lah olması sonuç itibariyledir. Çünkü işler sonuçlarına gö­re değerlendirilir. Hacamat (kan aldırma) gibi. Şekil itiba­riyle ifsattır, ancak verdiği sonuç itibariyle ıslahtır. Sonra sa­vaş; İslam ehlinden kafirlerin şerrini def etmek içindir. Ka­firler Allah'ın dininin baş düşmanlarıdırlar. Bunların şerrini savaşsız defetmek mümkünse savaşa hemen el uzatıl­maz. Bu mümkün değilse, savaşa girilir.[29]İşte İslam'da cihad budur. İlk müslümanlar cihadı böy­le anlamışlar ve onu hakkıyla yerine getirmişler. Onlar ken­di aralarında cihadın savunma mı, saldırı mı olduğunu tar­tışmamışlar...!

 

Cihad Ne Saldırıdır Ne De Savunma:

 

Cihadı saldırı veya savunma şeklinde nitelemek doğru de­ğildir. Çünkü bu iki kelime İslam düşmanları tarafından it­hal edilmiştir. Bu iki kavramın anlamı cihadın anlamına zıttır. Saldırı, sözlükte başkasının haberi olmadan gafilken onun üzerine varmaktır.[30]Saldırıdan kastettikleri, bir devletin haksız yere bir baş-ka devlete saldırmasıdır. Rusya'nın daha önce Çekoslo­vakya ve sonra da Afganistan'a saldırısı gibi. Bu, İslam'ın yasakladığı bir şeydir. Dolayısıyla müslümanlara bu farz de­ğildir. Müşriklerin saldırı anlayışı işte budur.Savunma ise; bir devletin kendisine saldıracak olanlara ken­dini savunmasıyla sınırlıdır. Herhangi bir devlet ona saldır­maz ve sınırlarına saygılı olursa bu devlet onun en yakın dos-tu olur. Bunun ötesinde o devletin kafir veya mümin olması on­ları ilgilendirmez. Halbuki bu, İslam'ın evrenselliğine aykırı-dır. Çünkü İslam, Allah'ın dinidir. Onun bayrağını dünyanın dört bir yanına -ki dünya da Allah'ın toprağıdır- yaymak onun hak­kıdır. Bu yayma işlemi ya barışçı yollarla olur (her şeyden ön­ce yapılması gereken budur) veya teslim olmalarıyla sağlanır. Şöyle ki, aşağılanmış olarak cizyeyi verir ve hükmüne boyun eğerler. Onlar akidelerini tercih edip ona bağlandıkça akidele­rinde serbest bırakılırlar. İslam hiç kimseyi akidesini kabul etmesi için zorlamaz:Dinde zorlama yoktur. Hak yol, batıl yoldan ayrıl­mıştır. Kim tağutu inkar eder, Allah'a inanırsa, kopma­sı mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah, hakkıyla işiten, hakkıya bilendir.(Bakara: 2/256)Müsteşriklerin cihadın anlamında hata etmelerinde ya da yanıltmalarında garipsenecek bir durum yoktur. Asıl ga­ripsenen şey onları taklid eden, İslam'ı onlar gibi algılayan, onların bakış açısıyla bakan ve geçmişte ve halen cihadın ib-tidai değil de savunma olduğunu yazan İslamcı yazarların tavrıdır. Bundan da daha garibi, Kur'an'dan bazı ayetleri ge­tirip taşımadıkları anlamlan onlara yüklemeleridir. Şehid Seyyid Kutub'un bu insanlar hakkındaki sözleri oldukça isabetlidir:Kur'an ayetlerini bu dinin cihaddaki medoduna delil ge­tirip cihadın geçirdiği merhaleleri gözetmeyenler. Bu me­todun geçirdiği merhalelerin tabiatını her merhale ile ilgi­li değişik naslarm ilişkisini idrak edemeyenler.Evet bunu yapanlar büyük bir hata işliyorlar. Bu dinin metodunu sap­tırıcı nitelikte karıştırıyorlar. Naslara taşımadıkları nihai kaide ve prensipleri yüklüyorlar. Her nassi bu dindeki son kaideymiş gibi algılıyorlar. Ve onlar isimlerinden başka ni­telikleri kalmayan darmadağınık müslümanlarm ümitsiz realitelerinin baskısı altında kalmış kişilerdir- İslam'ın an­cak savunma için cihad ettiğini söylerler. Onlar bu dini metodundan uzaklaştırarak bu dine güzellik kattıklarını sa­nırlar.[31]Yazılanlardan anladın ki cihad genel anlamıyla ibtidaidir, başka da değil. Rasulullah'a (s.a.v) Kur'an öğretildikten sonra, inen surenin cihadı ilan etmiş olması konuyu daha da netleştirir:

"Ey elbisesine bürünen! Kalk ve uyar."(Müddesir: 74/1-2)Onunla kendilerine karşı büyük bir cihadla cihad et."                                                         (Furkan: 25/52)Dikkat edilmesi gereken husus -savunmacı kardeşler kulak asmayabilirler- şudur: La ilahe illallah kelimesine davet; soyut olarak onu dille ifade etme değildir. Durum bu olsaydı, Kureyş bunu kabul etmekten kaçınmazdı. Onun anlamı bu kelimenin gereğini yerine getirmektir. Onun ge­reğini yerine getirmek, eski hükmü tümüyle değiştirmeyi uzun süre müşrik devletlerin üzerinde yaşadığı sistemi bü­tünüyle değiştirmeyi gerektirir. Çünkü bu kelimeye davet et­mek, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeye davettir. Rasulul-lah'ın (s.a.v.) Kureyş'i bu kelimeye davet edip te Kureyş'in bundan dolayı onu bağlamak, sürgün etmek ve ülkeden çı­karmaya yeltenmelerinde anladıkları anlam bunun aynısıdır.Herkesçe bilinen bir şeydir ki, bu dönemde Rasulullah (s.a.v.) onlara kılıç çekmemiş ve onlara taş kaldırmamıştır. Bu davetten Önce ise onlar nezdinde yeryüzünde ondan da­ha sevimli ve daha emin -mutlak olarak- yoktu.Burada şu soru akla gelir. Bu düşmanlığı o mu başlattı, yoksa Kureyşliler mi başlattı? Cevap gayet açıktır. Konunun daha iyi anlaşılması için şu adamın misalini düşün: Kavmin­de iyi şahsiyetli ve büyük konumu olan bir adam devlet başkanına giderek ona şöyle der: "Hükmettiğin hükümler ba­tıldır. Halkı kendisiyle yönettiğin yanındaki beşeri hüküm­ler halka uygun değildir. Benim yanımda sana ve bağlıları­na yarayacak bir hüküm ve sistem var. Bunu kabul et. Eğer bunu kabul etmezsen, bu halkı davet etmeme müsaade et!" Sizce başkan nezdinde bu adamın akıbeti ne olacak? Eğer bu­nu tutuklar veya öldürürse hangisi bunu başlatmıştır? Cevap yine açıktır. Cihadın durumu da tıpkı bunun gibidir.

 

Şer'i anlamıyla savunma

 

Şer'i anlamda savunma, onların bizim ülkemize girme­lerini beklememiz değildir. Anlamı, onları önce İslam'a davet ederiz. Bunu kabul etmezlerse teslim olmaya davet ederiz. Bunu da kabul etmezlerse onlarla savaşırız. Burada ayrıca tafsil var. gğer onların cihaddan kasıtları savaşsa bu, cihadın tümü değil bir parçasıdır. Ammı ıtlak hususu ira­de babmdandır. Bu noktada kendileriyle beraberiz. Savaş sa­vunmadır. Bunu ancak büyüklük taslayanlar tartışır. Çünkü onlar İslam'ı kabul etmez, teslim olmayı da kabul etmezler­se o zaman onlar savaş konumundadırlar. Bu ya bizlere karşı silah kaldırıp savaşı başlatarak fiili olur, ya da kuvvet­le yani hükümde olur. O da onlarin savaşa hazır ve nazır ol­maları anlamındadır.Her iki durumda da bizler savunma pozisyonundayız. Ta­bir olarak buna 'savunma savaşı1 denilebilir. Bu da haktır. Pratik de bunu gösteriyor. Ancak cihad her zaman savunma­dır denilemez.

 

2-: Cihadın Sebepleri ve Merhaleleri

 

Cihadın Sebebi: Alimler cihada götürücü etkenlerde ihtilaf etmişlerdir. Kimileri savaşın sebebinin küfür olduğu­nu belirtmiştir. Bunu Şafii'ye (r.a) isnad ederler. Cumhura göre cihadın sebebi savaştır. Bu ihtilaf nedeniyle iki hata ha­sıl olmuştur.

Birinci hata: İmam-ı Şafii'nin "Cihadın sebebi küfür­dür." sözünden, sonradan gelen bazı alimlerin, rahip, yaş­lı, evinde oturan yaşlı, kör ve çiftçi gibi savaşmayan insan­ların da öldürülebileceğini anlamalarıdır.[32]Halbuki bu anlayışı bizzat İmam'ı Şafii'nin sözleri reddelmektedir: "Hiçbir müslümanm kadın ve çocukları kasten öldürmesi caiz değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) onları öl­dürmekten nehyetmiştir. Ayrıca onlar savaşan insanlar da de­ğildir. Kadınlar veya buluğa ermeyenler savaşırlarsa onlar silahın darbelerinden esirgenmezler. Rahipler öldürülmez. İster bu manastır rahibi olsun, ister kilise rahibi olsun, ister sahra rahibi olsun hiç farketmez. Kendini ruhbanlığa adayan hiç kimseyi Ebubekir'e (r.a.) ittibaen öldürmeyiz.[33]

İkinci Hata: Bazı çağdaş yazarların sebebinin savaş ol­duğuna dayanarak cihadın sadece savunma amaçlı olduğu anlayışına varmalarıdır.Aslına bakılırsa cihadın sebebinde ayrıntı var. O da şu­dur: Genel anlamıyla cihadın sebebi küfürdür. Daha önce geçtiği gibi Kitap ve Sünnet buna delalet etmektedir. Cihad­dan savaş anlaşılıyorsa (yani küllü ifade edip hassı irade et-, me babmdansa) şüphesiz onun sebebi o zaman savaş olur. Allah'ın (c.c.) şu ayeti buna delalet eder:Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü on­lara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kı­lacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyariarından çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olma­saydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescit­ler yıkılırdı ki, bunlarda Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir."(Hacc: 22/39-40)

 

Cihadın Merhaleleri:

 

Cihadın üç merhalesi var.

İlk Merhale: Mekki merhaledir.Cihadın bu kısmı Rasulullah'a (s.a.v.) bisetinden ve onun inzarla emrohmmasmdan beri farzdı. Rasulullah'a (s.a.v.) en şiddetli gelen cihad çeşidi buydu. Kavminden bu uğurda neler çekmedi ki. Öyle ki bu işte kendilerine yardım­cı olacak birilerini bulmak amacıyla Taife gitti. Ancak yü­ce bir hikmetten dolayı gittiği gibi eli boş geri döndü. O da İbn Kayyım'ın ifade ettiği gibi alemler arasında yüce mer­tebesi ile değerinin kemalidir.İbn Kayyım (r.a) şöyle der:Cihad, İslam'ın zirvesi ve kubbesi olduğuna göre, onun ehlinin Cennetteki yeri de dünyada olduğu gibi en yüksek yerdir. O zaman cihad ehli hem dünyada hem ahirette en yü­ce insanlardır. Rasulullah (s.a.v.) da bunların zirvesindedir. Hepsinde Rasulullah (s.a.v.) zirveyi yakalamıştır. Kalbiy­le ve yüreğiyle, davet ve beyanla, kılıç ve mızrakla Allah yo­lunda hakkıyla cihad etti. Onun her anı; kalbiyle, dili ve eliy­le cihad üzereydi. O nedenle bu alem içinde Allah indinde zikri en yüce, değeri en yüksek insandır. Gönderildiğin­den itibaren Allah (c.c.) onu cihad ile emretmiştir:Dileseydik elbet her köyde bir uyarıcı gönderirdik. Madem ki yalnız seni gönderdik, o halde kafirlere itaat eyleme de bununla onlara cihad et, büyük cihad!(Furkan: 25/51-52)Bu sure Mekki'dir. Ayetlerde kafirlerle hüccet, beyan ve Kur'an'ı tebliğle cihad etmeyi emretmektedir.[34]

İkinci merhale: Hicret Cihadı Nebi'nin (s.a.v) ferdi cihadının semeresi olarak Rasulul-lah'm mağara arkadaşı büyük sıddık Ebubekir'den (r.a) başlayarak Mekke'de insanlar yavaş yavaş İslam'a girme­ye başladı. Kureyş bunu görünce, boğazlarını sıkmaya baş­ladı. Onlara eziyet etti. O dönemde Rasulullah (s.a.v) onla­ra Habeşistan'a hicret etmelerini emretti. Müslümanlardan bir grup oraya hicret etti. Onlar arasında Zinnureyn Osman) b. Afvan, zevcesi ve Rasullullah'ın kızı Rukiye de vardı. Bi-Js lahare müslümanlann Medine'ye hicret etmesini emretti. Bu| hicret Mus'ab b. Umeyr ile başlayıp, Rasulullah (s.a.v.) ile§ bitti.Sahabe'nin geçirdiği en zorlu cihaddı bu. Çünkü bunda| vatandan, aileden, maldan ve dostlardan ayrılıp, durumları-! nı tanımadıkları insanlara, alışık olmadıkları bir beldeye! sonlarının ne olacağı malum olmadığı bir halde çıktılar! Tüm bunlar nefsin taşımakta zorluk çektiği hususlardır! Hele hele kişi -Mus'ab gibi yerinde nimet ve bollukta, üs-g tün bir konumdaysa- durum daha da ağırdır. Ki bu adam ni-| met bakımından Kureyş'in müreffeh insanıydı. Ana-baba-1 sı onu çok severdi. Elbisenin en güzelini giyerdi. Mekke'de en güzel koku sürünen kişiydi. Hadramut ayakkabısını gi-( yerdi. Rasullullah onu andığında şöyle derdi:Ben Mekke'de Mus'ab'tan daha güzel arkadaş, daha zarif giyinen, daha nimet içinde olan birini görmedim.[35]Bu onun şehri olan Mekke'deki haliydi. Peki Medine'de ona& ne oldu? Durumlar tamamen değişti. Öyle ki vefatı anında ken-** dişini kefenleyecekleri bir elbise bulamıyorlardı. Buhari (Allah"! rahmet etsin) Habbap'tan şunu rivayet eder:Allah'ın rızasını kazanmak için Rasullullah (s.a.v.) ile| beraber hicret ettik. Bizim ecrimiz Allah'a vacip oldu. Biz-den kimileri ecrinden bir şey yemeden gitti. Bunlardan bi-J ri Mus'ab b. Umeyr'dir. Uhud günü öldürüldüğünde onu ke4 fenlemek için bir bez parçasından başka bir şey bulamadık fc Kafasını örttüğümüzde ayaklan çıplak, ayaklarını örttüğümüzde başı açık kalıyordu. Rasullullah (s.a.v.) onunla başını örtmemizi, ayaklarını da otlarla Örtmemizi emretti.[36]Bu tür cihadın sahabeler üzerine ne denli ağır geldiğini'Bilal'ın şu sözlerinden anlıyoruz:Keşke bilsem! Bir gece geceleyebilecek miyim acaba?Ot ve çalıların etrafımda olacağı ber vadide,Ve bir gün gidebilecek miyim Mecne suyunun basma...Ve bana görünecek mi acaba.. Şamme ve Tufeyl[37]Bundan sonra da şunu söylerdi:Allahım bizleri vebalı yere çıkaran Utbe b. Rabia, Şey-be b. Rabia ve Ümeyye b. Halefe lanet et.[38]Rasulullah (s.a.v) sahabesinin gurbetten dolayı yaşadık­ları çeşitli sıkıntıyı gördüğünde şöyle demiştir:Allahım Mekke'yi bize sevdirdiğin gibi Medine'yi de onun gibi hatta daha fazla sevdir. Ona şifa ver. Onun zi-raatini (sa' ve müddini) bereketli kıl. Hummasını bura­dan götür. Onu selle götür.[39]

Üçüncü Merhale: Medine CihadıBu cihad merhalesinin üç derecesi var.

Birincisi: Hüccet, beyan ve Kur'an'ı tebliğ ile cihad.

İkincisi: Vacip olarak değil de izne bağlı olarak cihad:Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü on­lara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kı­lacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olma­saydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescit­ler yıkılırdı ki, bunlarda Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir."(Hacc: 22/39-40)-Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle dedi: Rasulullah (s.a/v.) Mekke'den çıktığında Ebu Bekir (r.a.) şöyle demişti:Onlar nebilerini çıkardılar. Biz Allah'tanız ve Allah'a döneceğiz. Onlar mutlaka helak olacaklar." Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi:Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü on­lara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kı­lacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olma­saydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescit­ler yıkılırdı ki bunlarda Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir.(Hacc: 22/39-40)

Bu savaş ile ilgili inen ilk ayettir." dedi.[40]

Üçüncüsü: Vacip olarak savaş. Buna delil şu ayettir:Savaş üzerinize farz kılındı. Gerçi o size hoş gel­mez. Fakat olur ki siz bir şeyi sevmezsiniz halbuki onda üzerinize bir hayır vardır ve olur ki bir şeyi seversiniz o üzerinize bir serdir. Siz bilmezken Allah bilir.(Bakara: 2/216)Bundan anlıyoruz ki, Medine'de cihad hiçbir zaman ya­sak olmamıştır. İlim ehlinin sözlerinden doğru olanı bu­dur. İmam'ı Şafii buna şu sözleriyle işaret etmektedir:Kendilerine iki cihad; müşriği öldürmeyle ilgili izin gelmeden önce hicretle, izin geldikten sonra da savaşla (kendileri başlatmak üzere) izin verilmişti.Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü on­lara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olma­saydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescit­ler yıkılırdı ki bunlarda Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir."(Hacc: 22/39-40)Devamla Rasulullah'ın hicreti üzerinde bir müddet geç­tikten sonra Allah (c.c.) bir grubu kendisine tabi olmakla ni-metlendirdi. Bunlar Allah'ın kuvvetiyle daha önce vara­madıkları bir güce ulaştılar. Allah (c.c.) cihadı daha önce mu­bahken bu kez farz kıldı. Allah Tebarek ve Teala şöyle bu­yurmuştur:

"Savaş üzerinize farz kılındı. Gerçi o size hoş gel­mez. Fakat olur ki siz bir şeyi sevmezsiniz, halbuki on­da üzerinize bir hayır vardır ve olur ki bir şeyi seversi­niz o üzerinize bir serdir. Siz bilmezken Allah bilir."(Bakara: 2/16)[41]

 

3-: Cihadın Büyük-Cüçük Diye Taksimi

 

Cihadın tarihi boyunca uğradığı en korkunç musibet, onun büyük ve küçük diye ikiye ayrılmasıdır. Eskiden .be­ri İslam düşmanları cihadın kendileri İçin arz ettiği tehlike­yi bilmişlerdir. Cihad baki kaldıkça kendilerinin batılla-rıyla yaşayamayacaklarını, devletlerinin (güç ve kuvvetle­rinin) olamayacağını bildiler. Ayrıca müslüm ani arın tek sesle, Allah'ın adıyla ve O'nun bereketiyle cihadı ilan ettik­lerinde önlerinde hiçbir engelin duramayacağını biliyor­lar. Çünkü müslümanlar iki iyilikten birini istiyorlar. Allah da onların yardımcı sidir. Tüm bunları, yarım asırdan daha az bir zamanda dünya küresinin yansını fetheden bu ümm tin selefinin sahifelerinden anlıyoruz.Buradan hareketle, bu korkunç, girift problemleri çözme| yi tefekkür etmeye başladılar. Müthiş çaba gösterip çahştı| lar. Onun için de bir çok çözüm buldular. Onların en muh| kemi, en başarılısı, amaçlarını en iyi bir şekilde gerçekleş^ tireni, barışçı yollarla müslümanları cihaddan alıkoymaktı]! Hakikaten problem çözüldü. Onlar da sofralarına oturur! cihaddan mustarih bir şekilde emin ve mutmain olarak yi-gi yip içiyorlar. Ülkelere hükmedip insanları köleleştiriyorlar|Müslümanları cihaddan geri çeviren, uzun bir zamandan; günümüze dek zelil bir şekilde oturtan şey, cihadın büyük-| küçük diye ikiye ayrılmasıdır. Dediler ki; küçük cihad kafirlerle mücadele, büyük cihad da nefis ve şeytanla mücade ledir. Bu düşmanlar uyanık insanlardır. Biliyorlar ki insanoğ-(: lu diri kaldıkça nefis ve şeytandan kurtulamaz.Hayatı boyunca onu cihaddan alıkoyacak bir görev ver-İ diler kendisine. Rasulullah'ın (s.a.v), müslüm ani arın gön-| lündeki büyüklüğünü bildiklerinden, kendisi için Rasulul-f lah'ın dili üzere uyrdurma bir hadis öne sürdüler. O da şudur:Küçük cihaddan büyük cihada döndük Bunu da| müslümanların kitaplarına sokuşturdular.Dininde aldanmiş, miskin kardeşimiz (!) bunu görünce| "nefis ve şeytanla mücadele en büyük cihad olduğuna göre| küçük cihadı ne yapayım" diyerek uzun teşbihini alıp, i detgahına çekilip nefis ve şeytanıyla mücadele ederek Rab-bine ibadet etmeye başladı. İçlerinde daha hayır taşıyan| bazılarından ise büyük cihadı bitirdikten sonra küçük ciha-f da niyetli olanlar da var, ancak nafile! Bunu nasıl yaparlar?Hadis kitaplarında bu hadisin varlığı mutlak surette yoktur. Hatib-i Bağdadi (r.a) Cabir'den (r.a) olan başka bir se-\ nedle rivayet eder: "Rasulullah (s.a.v) bir gazadan dönüyordu. Rasulullah (s.a.v) onlara şöyle dedi:Hayırlı bir yerden döndünüz, küçük cihaddan büyük cihada döndünüz."Büyük cihad nedir? Ey Allah'ın Rasulü?" dediler.Kulun nefsiyle mücalesidir." dedi. [42]Senedinde. Halef b. Muhammed b. İsmail el Hayyam var. Hakim "onun hadisi sakıttır" derken, Ebul Yala el Ha­lil'de "o karıştırmış, o çok zayıftır, bilinmeyen metinleri ri­vayet etmiş" demiştir.Hakim ve İbn Ebi Zer'a: "O'ndan çok yazdık, onun so­rumluluğundan beriyiz. Ondan ancak itibar için rivayet et­tik,[43]Hadisin senedinde Yahya b. Ala el Bahili'de var. İmam-ı Ahmed "o yalancıdır, hadis uydurur" derken, Amr b. Ali, Nesai ve Darekutni de "hadisleri metruktür" derler. İbn-i Adiy ise "hadisleri uydurmadır" demiş.[44]İmam îbn Teymiyye (Allah rahmet etsin) şöyle der:Bazılarının Tebük seferi dönüşünde Rasulullah'ın; 'kü­çük cihaddan büyük cihada döndük' şeklinde söylediğini ri­vayet ettikleri hadisin aslı yoktur. Nebi'nin (s.â.v.) söz ve fiillerini bilen hiç kimse bunu rivayet etmemiştir. Kafirler­le cihad amellerin en büyüğü, hatta insanın yapacağı en büyük iyiliklerdendir.Tüm bunlardan sonra hadisin mevzu olduğu hususunda şüphe edecek değilin.[45]Az güvenilir ve tabii olan İbrahim b. Ebi Able'den şöy­le rivayet edilmiştir: "Gazadan dönenlere (Rasulullah) şöy­le demiştir:Şüphesiz küçük cihaddan döndünüz, bundan sonra büyük cihada, kalp cihadına ne yapacaksınız?[46]Darekutni der ki: "İbrahim b. Ebi Able kendi nefsinde gü­venilirdir. Ona giden yollar safi değildir." Derim ki, bu sö­zü bu imama sözün zayıflığını beyan etmeden isnad etmek caiz değildir, diye düşünüyorum. Bunun ondan geldiğinin sıhhatini varsaydığımızda dahi o bir beşerdir; doğru da ya­par, yanlış da. Mücahidlere hitap etmesine rağmen masum değildir. Kafirlerle savaştıklarında kalple olan cihada ne ya­pacaklarını soruyor? Çünkü nefis hayatta kalabilmek için mücahidi firara yöneltebilir, yahut bunun dışında bir şeye -mesela infak etmemeye- sevkedebilir. O takdirde kafirler­le mücadele ettiği bir esnada, nefsiyle de mücadele eder. İb­rahim'in görüşünde büyük ve küçük cihad kafirlerle müca­delededir. (Onlarla olan savaştadır.) Aynı anda iki cihadı bir , araya getirdiğinden dolayı büyük cihad demiş olabilir. Bu- ! nun itibara alınması ihtimali vardır. Ancak kendi ibadetha­nelerinde oturup, insanlardan el-etek çeken kişi aslında ne büyük ne de küçük cihad içerisindedir. Hakikatte o nefsinin arzusuna tabidir. Çünkü nefsi ona bunu sevdirmiştir. Şeytan da ona bunu süslemiştir. Sonra eğer bu büyük cihad ise, o za­man, insanlardan ayrı olarak hayatlarını ağaç yapraklarını yemekle idame eden rahipler sınıfı ile hayatlarını oruç ve kulluğa veren Budistlerin yaptıkları bu işle, dünyanın en mutlu ve bahtiyar insanları, olmaları gerekir. Halbuki bunu hiçbir akıllı söyleyemez.Tüm bunlar zayıf ve mevzu hadislerin uğursuzluğun-dandır. Bu hadis uydurmacısının İslam ve ehline karşı kin­dar oluşundan şüphem yoktur. Sofular bunu rahatlıkla (gö­ğüs rahatlığıyla) aldılar. Allah bizleri de onları da bağışla­sın. Sonra bu alçalış ve gerileme döneminde o kültüre men­sup bazı kişiler bunu kabul etmiş ve risaleler halinde de İs-lami kitabevlerine sürmüşlerdir. Kitapçıklarda bu hadisi savunup, onu zayıf gören veya derecesini az görenlere kÖ-rükörüne saldırıyorlar. Allah (c.c.) bizleri ve onları dos­doğru yola hidayet etsin.Allah yolunda cihada denk gelecek hiçbir şey yoktur. Söyleyeceğim delil olarak sana yeter. Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayetle Nebi'ye (s.a.v.) soruldu:Allah yolunda cihad etmeye denk ne var?"Güç yetiremezsiniz" dedi. Üçüncüsünde:Allah yolunda cihad edenin misali, Allah yolunda cihad edenin evine dönünceye kadar gündüzleri oruçla, geceleri de ibadet ve kıyamla geçiren adamın misali gibidir" dedi.[47]Yine ondan rivayetle bir adam:Ey Allah'ın Rasulü! Cihada denk gelecek bir ameli ba­na göster" dedi. Rasulullah (s.a.v):Bulamıyorum" dedi. Sonra:Mücahid çıktığında sen de mescidine girip, kesinti­siz gece kıyam edip, (gündüzleri) oruç tutup iftar edebi­lir misin?" (Adam:)Kim bunu yapabilir?" dedi.[48]Rasulullah'm (s.a.v) ashabından bir kişi tatlı su kaynak­larının bulunduğu bir vadiden geçti. "İnsanlardan el etek çe­kip bu vadide kalsam? Ancak Rasulullah'tan (s.a.v.) izin al­madan bu işi yapmam." diye düşündü. Bunu Rasulullah'a (s.a.v) söyleyince, Rasulullah (s.a.v.):Yapma! Şüphesiz Allah yolundaki birinizin (yaptığı cihad) fazileti, evindeki yetmiş yıl namazından daha ef-daldir. Allah'ın sizi bağışlamasını ve Cennetine koyma­sını istemez misiniz? Allah yolunda cihad ediniz. Deve­nin iki süt arası müddeti kadar Allah yolunda savaşan­lara Cennet vacip olmuştur.[49]Bu son hadis te, cihadı ekber iddialarını tamamen çürüt­mektedir. Çünkü bu sahabe Rasulullah'tan (s.a.v.) insanlar­dan ayrılıp nefsiyle cihad etmek için istekte bulunmuş, Ra­sulullah onu bundan men etmiş ve ondan daha İyisine irşad etmiştir. Sonra bu hadiste dikkat edilmesi gereken başka bir espri de var. Rasullulah'm (s.a.v.):Kim devenin iki süt arası kadar Allah yolunda cihad ederse Cennet ona vacip olur..." sözünün genelinden ha­reketle, Allah yolunda cihad edenler öldürülse de, öldürül-meşe de Cennetle müjdelenmiştir.Hadiste geçen "Fuvaka Nakati", iki süt arası dönem ve­ya sütün sağılıp tekrar sütün memelere dönünceye kadarki zamandır.[50]Bununla, bahsedilen o hadisin mana ve sened bakımın­dan batıl olduğunu Öğrendin. Ondan başka ibadete layık ilah olmayan Allah'a hamd olsun.Kalemi bırakmadan önce şunu söylemek istiyorum. Bu düşünce (sadece nefis ile cihad) tamamıyla sofuca bir düşün­cedir. Kökeni İslam düşmanlarına dayanmaktadır. Onu bı­rakın, arkanıza atın. Nebiniz'in (s.a.v) nasihatına dönünüz:Cihad, şüphesiz ona hiçbir şey denk gelemez."Bu nasihatta, sizin için tüm kötülükleri isteyen -bu kötü­lükler ona dönsün- komplocu düşmanınızın ithal düşünce­lerinden sizleri müstağni kılacak güzellikler var.Dolayısıyla cihad hususunda yazılmış eserlerde çağdaş bazı yazarların bu hadisten etkilenerek yaptıkları gibi 'bü­yük cihad' ya da 'nefisle cihad' diye isimlendirmelerinden etkilememek gerekir.Nefisle mücadeleyi inkar ettiğim veya ona değer verme­diğim kesinlikle anlaşılmasın. Aksine bu konu cihada teş­vik, Allah yolunda ölme sevgisine has olup, iki şey arasın­da zihni bulandırmaktan uzak tutmak gerekir. Ona cihadın iki nevini söylediğimizde, sanki onlardan birini seçme ser­bestliğini veriyoruz. Acaba birini diğerine tercih ettiğimiz­de durum ne olur? Bunu tasavvur edebiliyor musunuz? De­dikleri gibi, her makama bir söz vardır. Ümmet-i islam'ın hac rükünlerini öğrenmeye muhtaç olduğu, Zilhicce ayında Ramazan orucunun hükümlerinden bahsetmemiz hikmetten değildir. Halbuki iki konu da haktır ve ikisi de doğrudur.İşte burada selefi salihinin anlayışları söyledikleri ve yazdıklarındaki fıkıhları ortaya çıkıyor. Cihad ile ilgili ki­taplarında; Allah yolunda cihad etmenin fazileti, Allah yo­lunda ölmenin fazileti, sahabe ve onlara tabi olanların kah­ramanlık haberlerinden başka bir şey bulamazsın. Bununla birlikte nefisle mücadele etme ^rafını da ihmal etmediler. Onun için ayrı bir mevzu tahsis edip ismini 'zühd' koydu­lar. En büyük delilimiz, cihad hususunda ilk defa telifte bulunan Abdullah b. Mübarek'in nefis ile cihad için tahsi­si ettiği "zühd" adlı eseridir. Seleften bir çoğu İbn Müba­rek'in aynısını yapmıştır. Bu müellifimiz de nefisle müca­dele için başka bir kitap daha tahsis etmiştir. İsmini de "Tenbihu'l-Gafilun" koymuştur ki, konusunda yazılmış olan en nefis kitaptır.

 

4- Metnin tahkiki

 

A-Kitabın müellifine isnadı.

 

1- Kitabın ismi, müellifin el yazma eserinden çoğaltılmış tüm el yazma eserlerde mevcuttur.

2- İbn Hacer "Cihad konusunda büyük ve dolu bir kitap yazdı" der.[51]Sahavi: "O, Meşariul-Eşvak ila Masarii'l-Uşşak, Musi-rul-Ğeram ile Dari's-Seîam adlı kitabın sahibidir. Onu büyük bir ciltte dopdolu bir mana ile toplamıştır, insanlar on-; dan yaralandılar.Onu tahsil etmek için yarıştılar. Veli el-Iraki de ona tak­rizde bulunmuştur.[52]Ebu Felah Abdulhay b. Ahmed el-Hanbeli "Masariu'1-Uş-şak" ismiyle cihad konusunda dopdolu bir kitap yazdı.[53]Keşfu'z-Zünun ve Mucemu'l-Müellifin'in müellifleri de ondan bahsetmişlerdir.Sahavi'nin işaret ettiği Veliyyuîl-Iraki'nin takrizi, mü­ellifin el yazmasından yazılmış el yazmanın sonunda bulun­maktadır. O takriz de şudur:Allah'a hamd olsun. Bu yüce telifin üzerinde durdum. In-şaallah makbul ve şereflidir. Onu yeterli ve mükemmel bul­dum. Apaçık yola tenbih edici buldum. Akıcı ve ince tüm manaları getirmiş, en iyi şekilde dizilmiş, bedii taplamış, top-mayi da maharetle yapmıştır. Allah müellifine en güzel mü­kafatı versin.Ona tekrar tekrar bakma uzadı bende..Haberinin haberleri geçtiğini gördükçe.Muhyiddinsin sen vasfen ve ilmen.İnsanlar arasında kalpleri dirilttin.Mukades mekanda diriltirsin Rabbim,Cennete Rabbim seni ihya etsin.Kendilerinden haber gelen insanlarla.Onu Ahmed b. Abdurrahman b. îraki H. 813 Yılının biu'1-Ahir ayının dokuzunda yazmıştır.[54]

 

B- Metodu:

 

1- Müellif bu kitabını öncekilerin metodu üzerine babl şeklinde tertib etmiştir. Onlarda bab, altında fasılların oldu­ğu bölümdür. Bu nedenle, bir bab altında fasıllar; bab ve fa­sıllar altında da meseleler zikredilir. Adetleri olduğu üzere bunu, okuyucuyu coşturmak ve meseleden sonraki bölü­mün önemini belirtmek için yapıyorlar. Önem verdikleri bir meselenini başına 'bil ki'yi kullanırlar. Bununla okuyucu ya­da dinleyicinin kendisine iletilen sözün ezberlenmesi, gerek­tiğini vurgulamak istiyorlar. Bu durumda dinleyici, dik­katlerini toplar ve kulak verir, anlama \yetenegini, kalbini amade kılar, var gücüyle kendini meseleye verir. Bu takdir­de konuşmayı kaybetmez. Tenbih harfi de aynı anlamdadır.Önem daha da arttığında bu sefer onu geciktirip beyan ve takrir için başına fa harfini getirirler. Yani bu sabitleştiğin-de "onu bilmen lazım", ''bunu bilmelisin"hatırında olsun" veya "bunu İyi öğren, çünkü ince bîr meseledir."Değerli okuyucularımızdan ricamız; bu kitapta veya baş­kalarından bu tür üsluplara dikkat etmeleridir. Adamlar ye­tersizliklerinden dolayı bu üslupları kullanmamışlardır.

2- Genellikle her babta bir veya bir kaç ayeti kerime ve hadisi şerifi zikreder. Garibini açıklar, genellikle de ondan murad olanı beyan eder. İhtiyaç hissedildiğinde ayetin se­bebi nüzulünü de ve "ibret lafzın umumiliğinedir, lafzın hususiliğine değil" diye de işaret eder. Zahirde çelişen nass-lar olursa, genelde aralarını uzlaştırır.

3- Hadisin derecesini genellikle ifade eder. Sahih mi, ha-sen mi, zayıf mı, mevzu mu? diye. Bazen hadis hakkında ön­ceki alimlerin metodu üzere sadece hadislerin zayıflığına işa­ret eder. Misal "Senedinde şu var, bu adam şunun tarikiyle rivayet etmiş..." Bu da onun hadis illetlerini bildiğini sana gösterir.Bazen raviler hakkında sözü kimseye isnad etmeden cerh ve tadilde bulunur Bu da onun hadis ve illetlerinde, ra­viler ilminde, onların cerh ve tadilinde iyi bir bilgisinin olduğunu gösterir. Buna rağmen kendisinin hükmetmediği hadisler de mevcuttur.

4- Kaynakları zikretmeye Özen göstermiştir. Sadece bi­rinci ciltte 122 kaynak mevcuttur. Bu kitaplardan bazıları mevcut değildir. Onları bulamadım. Nedeni ise, ya o kitap­lar kayıptır veya daha el yazmadır. Tüm el yazmaları araş­tırmaya benim vaktim yetmez. Bu kitaplar arasında Hatib ebi'r-Rabi Süleyman b. Saba es-Sebtiy'in "Şifau's-Su-dur"udur. Tergib ve terhib konusunda bu kitaptan çok alın­tılar da bulunur. Ancak çoğu zayıftır. İçlerinde muhakkak ki mevzu olanlar da vardır.

5- Kimi zaman babda sahih bir hadisi naklettikten son­ra eğer varsa bu sahih-hadisin manasını artıracak veya ha­disin manasını artiracaksa bir veya bir kaç zayıf hadis yahut mevkuf sözleri nakleder ki, bununla aslının sıhhatine zarar vermediklerine işaret eder.Bazen de babta münasebetinden dolayı zayıf hadisleri zik­reder. Sonra da aynı anlamdaki sahih hadisi getirerek bunun­la anlamının şahinliğine işaret etmek ister. Kitabında çoğun­lukla yaptığı budur. Yoksa kimi zaman babta konuyla ilgi­li sahih hadis bulamadığından zayıf hadisi veya sözü getir­mekle yetinir.Tüm bunlar hadis derecesi açısmdandı. Amele gelince za­yıf hadisler amel etmeye uygundurlar. Çünkü bunlar ya Al­lah'ın Kitabının ayetlerinden bir ayet veya sahih bir hadisin delaletine giriyorlar. Bunlar ister merfu, ister mevkuf, ister mürsel olsun farketmez. Ancak şu rakamlarla gelen 21 ta­ne hariç. Bunlar; 31-33-35-36-39-40-41-51-52-188-226-438-453-550-556-655-656-722-737-850930Bunlardanbazılarıuydurmadır.Onlardan müstağniyiz. | Bazıları sahih hadislere muhalif, münker hadislerdir. Bazı-| lan da bir sevabı takdir edici veya belli bir vakitte bir iba-, deti tahdid ediyor. Bu ise teşridir. Bunların isbatı konudaki sahih ve sarih bir hadisle ancak olur. İbn Teymiyye (r.a) der ki:Eğer faziletlerle ilgili zayıf hadisler, namazın belli bir vakitte, belli bir sıfat üzere, belli bir kıraatle okuma gibi tak­dir ve sınırlamayı içeriyorsa bu caiz değildir. Çünkü bu belli vasıflı müstehab seri bir delille sabit olmamıştır. [55]

6- Kitapta icmalden sonra tafsile sık sık rastlanır. Bu Arap dilinin üsluplarından, belagatçıların yollarıridandir. Yararın, mananın dinleyicinin nefsine yerleştirilmesidir.               

7- Kimi zaman geneli özele atfeder. Misal olarak "Bilin nen şu ki, yaratıkların tümü senin mülkün ve kullarındır. Al-t lah da milkinde ve mülkünde dilediğini yapar." Milk; yara-j tıklardan akilsızılara, mülk ise; akıllı-akılsızlara tasarrufta bulunmada kullanılır. [56]Bu cümlede Belagat nevilerinden "müretteb, Ieff ve neşir" var. Cümlenin baş kısmındaki "(onlar) senin yaratıkla-; rın (milkin) ve kullarındır." Milk aklı olmayan, abid aJkılli olanlar için kullanılır.                                                      

8- En küçük bir münasebet için, ayet ve hadisleri başka bir yerde de tekrar eder. Sanki mümtaz bir Buhari'dir.     

9- Çoğu kez seni geçmiş bir konuya veya gelecek bir yej re gönderir. Hafız b. Hacer'in Fethül Bari'sini okuduğunu sanırsın. Ancak, müellif şu açıdan Hafız'dan farklıdır. Mü­ellif konuda kastedilen manayı özetlediğinden gönderdiği ye­re senin gitmemen için yeterli olabiliyorken, Hafız gön-f dermek istediği yere gitmeni zarurileştirir. Gitmen lazım gelir.                                                                                   

10- Bahsettiği konuyla ilgili kimi zaman senetsiz hika­ye ve rüyaları da zikreder. Bunlar sahih olabileceği gibi, ol­mayabilir de. Bunlarla sahih bir nasla veya akideyle çeliş­medikçe ayrıca delil olarak onlara itimad etmek için değil de sadece münasebet ise doğrulamayacağımız gibi yalanla-|| mayız daİmam ibn Teymiyye şöyle der: Müstehab bazı amellerin \ sevabı, bazı amellerin de mekruhluğu veya cezası ile ilgili f rivayet edilen hadisler sevabın miktarı, ceza ve çeşitleri ile j; ilgili mevzu olduğunu bilmediğimiz hadisleri rivayet et- ( i: mek ve onlarla amel etmek caizdir. Nefsin bu sevabı isteme- , • si ve bu cezadan korkması anlamındadır. Şuna benzer; tica-fretin kar edeceğini bilen bir tüccara, ticaretin çok kar ede-\, ceği haberi ulaşır. Bu haber doğruysa ona yarar, yalan çıkar-j sa ona zarar vermez. Bunun örneği sadece kendileriyle şeri bir hükmün müstehab ya da başka bir hükmü isbat etme­li yen; tergib ve terhib konusundaki israiliyat, selef alimleri nin başına gelen hikayeler de bu türdendir. Bunları tergib ve jiterhibte, reca ve korkutmada kullanmak caizdir. Seri delilerle güzellik ve çirkinliği bilinen şeyin yararı var zararı yok-| tur. Bunun hak vaya batıl olması farketmez.  Mevzu ve batıl olduğu bilinene iltifat etmek caiz değil-j dir. Çünkü yalan hiçbir yarar sağlamaz. Sahih olduğu sabit  olunca, hüküm de onunla sabit olur. îki şeye de (sahih,mevzu) muhtemel olduğunda; doğru olma ihtimalinden ve i; yalanın da zarar vermeyeceğinden rivayet edilebilir.:[57] Allah ona rahmet etsin, düşüncesini şu hadisle delillen-{dirmektedir:Bir ayet de olsa benden tebliğ ediniz. İsraüoğulların-[.dan rivayet etmenizde bir beis yoktur. Kasten üzerime I yalan atan Cehennemdeki yerini hazırlasın.Buhari ve başkaları rivayet etmiştir. Ayrıca Rasulullah'm (s.a.v):Ehli kitap bir şey rivayet ettiğinde onları ne doğru-jilayın, ne de yalanlayın." hadisi onlardan hadis almaya bir 'ruhsattır. Bununla beraber onları tasdik etmekten ve tekzib etmekten nehyetmiştir. Eğer mutlak hadis almada bir yarar olmasaydı ruhsat vermez ve bunu emretmezdi. Mücerred ha­berle tasdik edilmeleri caiz olsaydı tasdik etmezdi. Nefisler doğru sandığından bildiği şeylerden yararlanmak ister. [58]Bu sözler İbn Teymiyye'nin güzel sözlerindendir. Baş­kasından böyle koordineli sözler bulamazsın. Onlara tutun ve gözönünde tut. Bu kitap veya benzeri sıhhati belli olan ve sıhhati belli olmayan birtakım hikayeleri içeren kitapları oku­duğunda sana yararı dokunur.

 

Cihad Hususunda Yaazilnıış Eserler:

 

İbn Nahhas'ın kitabının özelliği cihad, cihadın fazileti hü­kümleri, aletleri ve kahramanlarının hayatını konu alan, sayısını Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği kitap ara­sında belirginleşmesidir. Burada değerli bazı selef kitapla­rını zikredeceğim ki, selefin cihada verdikleri önemin ne denli olduğu ve sonradan gelenlerin ne denli bundan yüz çe­virdiği bilinsin. Çağdaş yazarların yazdıklarına ise hiç de­ğinmem, çünkü çoğu cihaddan ne kastedildiğinden halidir­ler. Hatta bazıları selefi salihinin yazdıklarına muhalif bil­gileri içermektedir.

 

Kitaplardan bazıları:

 

1-El-Edebul Hakikiyeti fi Mutebiratil Bundukiyyeti. Müellifi onikinci asır ehlinden Şeyh Hüseyin b. Muhammed b. İbrik el-Hibbani'dir.Kitabı üç kısma ayırmış

A- Cihada teşvik

B- Savaş hazırlığı yapma

C- Zebid şehrinin korunma keyfiyeti Bunun el yazma bir nüshası Yemen'in Terim şehrinde­ki Ali Yahya Kütüphanesinde başka kitaplarla beraber bulunmaktadır.[59]

2- El îctihadu fi ikameti farzil cihadMüellifi Ebi Kasım Ali b. Hüseyn'dir. İbn-i Asakirîle meşhur olmuştur.[60]

3- El-İctihadu fi-1 Cihad.Müellifi meçhuldür. Kitap kırk bölüm şeklinde düzenlen­miştir.[61]                                                                       

4- El-İctihadu fi Taleb'i-1-CihadMüellifi, H. 774 tarihindevefat eden (İmaduddin İsmail b. Kesir Ed-Dimaşki'dir.[62]

5- El-İctihadu fi Fazail'il- Cihad Müellifi, Muhammed b. Yusuf el- Esri'dir.[63] 6-Ahkam'ü-1-CihadMüellifi, Bahauddin İbni Şedad. H. 631 yılında vefat etmiştir.[64]

7- Edeb'ü-1-Müluk ve Kiyayet'ü-1-Memluk Kitap, savaş tekniği ile mülk (otorite) ve siyasetin idare­sini konu almaktadır.Müellifi, Fahruddin Muhammed b. Mansur b. Said b. Ebil- Faracel-Kar(a)'şi'dir. Onun bir nüshası Londra'da Hint kütüphanesinde 2767 rakamla bulunmaktadır.[65]

8- İrşad'ül-İbad ila Tarik'il-Cihad Müellifi, Şemsüddin el-Hamid el- Alusi'dir. Onun bir el yazımı nüshası Irak'ın Mathaf kütüphanesinde bulunmak­tadır. Rakamı 28206'dır.Tarihi H. 1294'tür.[66]

9- İrşad'ül- İbad ile'l- Gazvi ve'I-Cihad Müellifi, Şeyh Ahmed Fahruddin en- Nakşibendi el-Musıli. Kitabı H. 1230 yılında yazmış, H. 1336 senesinde İs­tanbul'da Amire yayınevinde basılmıştır.

.10--El-İtimadu fi'1-CihadMüellifi, Muhammed b. Said el-Endulisi el-Fasi er-Ra-• nı Tarihi H. 778 'dir.[67]

11- el-İ'timadu fi'1-Cihad Müellifi Muhammed Arif b. Ahmed b. Said el-Munir, el-Huseyni, ed-Dımeşki'dir. Tarihi H. 1342'dir.[68]

12- İmdad'us-Sihad fi Îftirad'il-Gihad Müellifi, Mecduddin Muhammed b. Yakub el-Firuzaba-di'dir. Tarihi H. 817'dir. [69]

13-El-încad'u fi'1-Cihad Müellifi, Abdurrahman b. Necm, b. Abdulvehhab el-Cezeri, es-Sa'di el-İbadi'dir. Nasıh'ud-Din İbn'u el-Hanbe-li olarak meşhur olmuştur. Tarihi T:. 634'tür.[70]

14- el-Bedi'u Ve'l Esrar ft riakikat'ir-Reddi Ve'l İntişar ve Gamidu (Gevamidu) Ma ictemeat aleyhi er-Rumatu fi'l-Emsar.Kitap, atıcılık ve okla atışı konu almaktadır.Müellifi, Ebubekir b. Ali b. Esbağ el-Haravi'dir. Tarihi H. 800 dür. Onun el yazma bir nüshası "Berlin Kütüphane­sinde 5538 rakamla bulunmaktadır.Tarihi H. 772, M. 1390'dir. Hacmi ise 12 fasıldır. Onun bir nüshası da Ribat'ta "Hazane Halk Kütüphanesi"nde bulunmaktadır. Yaklaşık sekizinci asrın yazılımıyla bir grup kitap arasında 1/32 rakamla bulunmaktadır. Ondan bir kop­ya da "Arap Mahtutlar Enstitüşü"nde bulunmaktadır.[71]

15- Atıcılık ve savaş ile ilgili "Beğiyyet'ül-Kasıdin bi'l-Ameli fi'1-Meyadin Müellifi, Muhammed b. el-Emir Lacin b. Abdullah ez-Ze-hebi, et-Trablusi el-Hesami'dir. Er-Ramah ile meşhur olmuş­tur. Tarihi yaklaşık H. 780'dir. Onun bir el yazma nüshası:

1- İstanbul'da Ayasofya Kütüphanesinde 3799 no ile bu­lunmaktadır. Tarihi 780 H'dir.

2-  Hollanda'nın Liden Üniversitesi Kütüphanesinde 1418 no ile kayıtlıdır. [72]

16- Beğiyyet'ül-Vekad fi't-Tarifi bi Simet'il-Cihad. Müellifi, Kasım b. Muhammed b. Taylesan el-Ensari

el-Kurtubi. Tarihi H. 643'dür. [73]

17- Tecnidü'l-Ecnad ve Cihad'ül-Cihad. Müellifi, Bedruddin Muhammed b. İbrahim b. Cemaa el-Kenani el-Hamavi eş-Şafii'dir. Tarihi H. 733'tür.[74]

18- Et-Tergib'u fi'1-Cihad. Müellifi, Ebu Abdullah Muhammed b. Abdurrahman b. Ali et-Tecyidi el-Mursi'dir. Tilmesan'da ikamet etmiştir. Ta­rihi H. 610'dur. [75]

19- Teşvikat'ül-Ciyad fi'1-Gazvi ve'1-Cihad Müellifi, Abdurrezzak b. Abdulfettah el-Hanefi el-Laziki'dir. O Halefte kadıyken bunu telif etmiştir. Tarihi H. 1270'dir.[76]

20-  Tevtiat'ü-1-Cihad fi fazl'il-Cihad. Müellifi, Nuruddin Ali el-Mekki'dir. Onun bir nüshası İs­tanbul ^a Ayasofya Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.[77]

21-  El-Cihad.Cihada teşvik, vucubiyyeti, siyer hükümleriyle ilgilidir. Müellifi. Ali b. Tahir ed-Dimeşki es-Silmi'dir. Tarihi H. 500'tüf- El yazmadan bir kısmı Şam'ın Zahire Kütüphane­si'nde bulunmaktadır. Olan cüzler, 2.8.9.18 'dır. Tarihi 498 H'dir. [78]

22-  El- Cihad. Müellifi, İzzettin Ali b. Muhammed'dir. İbni Esir olarak meşhu*"dur- Tarih 63° H.'dir.[79]    

23- El-Cihad. İbni Asakir el-Kasım b. Ali b. Hasan b. Hıbe-. Tarih 600 H'dir. İbni Nahhas'ın istifade ettiği

Eserdır.[80]

24-  El-Cihad.Mü^Hifi» Ebubekir b. Ebi Asım ed-Dahhak b. Muhalled eş_Şeybani'dir. Tarihi 287 H.'dir.[81]

25- El-Cihad.

ifi, el-İskafi Ebi Ali Muhammed b. Ahmed b. Cü-y. 381'dir.[82]

26- El-Cihad.

Müellifti ^bi Süleyman Hamid b. Muhammed el-Hatta-bi'dir. Tarihi 388 H'dir.[83]

27-  El-Cihad. ifi' Muhammed b. İdris eş-Şafii. Tarihi 204 H'dir.[84]

28- Saffar'm El-Cihadı.Müellifi, Muhammed el-Hasan el-Kumi.Tarihi 290 H'dir.[85]

29- El-Ayyaş'm El-Cihadı.Müellifi, Ebi'n-Nasr Muhammed b. Mesud'tur. Tarih 320 H'dir. Onun Tahran ve Kahire baskıları var.[86]

30-Kurtubi'nin El-Cihadı. Müellifi, Sabit b. Nedir el-Malıki'dir. Tarihi 318 H'dir.

31- El-Mervizi'nin El-Cihadı. Müellifi, Ebi Abdirrahman Abdullah b. el-Mübarek b. Vadıh el- Hanzali et-Temimi'dir. Tarihi 181 H'dir. Kitap ci­had konusunda yazılmış ilk eserdir. Bu kitap Dr. Nezih Ha-mad tahkikiyle yayınlanmıştır.

32- El-Cihad'u ve Fadailuhu Müellifi, Şemsuddin Mu! ammed b. Alaaddin el-Babili eş-Şafii el-Mısri'dir. (Mısır'ın Babil köyünde doğmuştur.) Tarihi 1077 H'dir.[87]

33- El-Harbu Müellifi, İbni Kuteybe ed-Deyneviri'dir. Tarihi 276 H'dir.[88]

34- Hurubu'l-îslam. Müellifi Abdulmelik b. Habib es-Silmi el-Elbiri el-Kur-tubi. Tarihi 238 H'dir.[89] -

35- El Hurubu ve's-Siyaset'ü Müellifi, Muhammed b. Abdulkerim b. Abdurrahman el-Harisi ed-Dimeşki. Tarihi 599 H'dir. [90]

36- Rayat'ün-Nasri Ve'1-İrşad fi-fadai'1-Cihad. Müellifi, Muhammed eş-Şemi b. Abdullah el-Kostendi-li er-Rumi el-Mufti. Tarihi 1272 H'dir.[91]

37- Es-Sa'yu'1-Mahmud fi-Nizam'il-Cununud. Müellifi, Zeynuddin Abdulkadir b. Ahmed ibni Ali el-Fa-

kihi. Tarih 989 H. Kahire EI-Ezher Üniversitesi'nin Ezhe-riyye Kütüphanesi'nde mahtut bir nüshası bulunmaktadır. Rakamı 42799, hacmi 176 sahifedir.[92]

38- Seferet'üz-Zad Li Sefert'il-Cihad.Müellifi, Şihabuddin Mahmud el-Alusi. Tarihi, 1270 H'dir. Cihadın fazileti hususunda yazılmış bir eserdir. Bağ­dat'ta Dar'us-Selam matbaasında H. 1333 senesinde basıl­mıştır.[93]

39- es-Siyer'ü ve'l- Cihad. Müellifi, İbrahim b. Muhammed el-Harisi el-Ferazi'dir. Tarihi 188 H. Onun bir nüshası, 1, 3, 4 ve 5. ciltleri 59 sa-hife şeklinde kapsamaktadır.Eski güzel Endülüs hattıyla yazılmıştır. Bazı cüzleri Ab-bas b. Asba'a okunmuştur. Yılı H. 379'dur. Arap Mahtuta-tı Enstitüsünde çekilmiş filmi bulunmaktıdır.[94]

40- Eş-Şecaatu ve Semetuha, ve'1-Hurubu ve Tedbirha, ve Fadl'u-1 Cihadi, ve Şiddet'ul-Besi ve't-Zahridu ala'l-Kıtal, Esmau's-Şecan ve Zikr'ul-Ebtal. Müellifi, Şihabuddin Muhammed b. Ahmed el-Ebşi-hi'dir. Tarihi 850 H'dir.[95]

41-  Sıfatulu Harbi ve's-Silahi, ve't-Tani ved-Darbi ve-ma yecri maa zalike.Müellifi, Ebu Hilal el-Askeri'dir. Müellif 395 yılında ya­şıyordu. [96]

42- İlm'ul-Alat'il-Harbiyyeti. Müellifi, Beni Musa b. Şakir. Onlar Muhammed, Ahmed ve Hasan'dır. Hicri üçüncü asrın ehlindendirler.Kitap ise ka­yıptır.[97]

43- El-Gazvu ve'1-Cihad ve Tertib'ul-Lea'bi bir-Ramhi vema yeteallaku bihi. Müellifi, Necmüddin Hasan er-Ramah el-Ahdebidir. Tarihi H.694. Onun bir el yazma nüshası Rambur'da bulun-maktadır. (1:677).[98]                                                         

44- El-Gazvu ve Fadail'ul-Cihad.  Müellifi, Muhammed b. Ömer b. Hamza. Tarihi H ]938'dir.[99]                                                                      

45- Firdevs'il-Mücahidin.  Müellifi, Celaluddin Ahmed b. Muhammed b. Muhammed el-Ahrez. el-Hacnedi el-Hanefi. Tarihi H 803'tür. [100]

46- El-Furusiyyet'ü  Müellifi, İbni Kayyım el-Cevziyye. Tarihi 751 H'cfir.Kitap Beyrut'ta basılmıştır.                                         

47Eİ-Furusiyyet'u bi-Resm'il-Cihad vema ba'd Al-iah'u lil-Mücahidine mine'l İbad. Müellifi, Necmüddin Eyyup el-Ahdep er-Ramah. Tarihi 694 H'dir. Onu 52 bap şeklinde savaşın nevilerinde tertip et­miştir. Onun el yazma nüshaları şu kütüphanelerde bulun­maktadır.

1-  Berlin kütüphanesi. Rakamı 5553. tarihi 895 H'dir. 1449 M.

2- İstanbul Ayasofya Kütüphanesinde 2899 no ile bulun­maktadır.

3- Paris'te Milli Kütüphane'de 1128 ve 2829 no ile buIlunmaktadır.

4- Halep Ahmediye Kütüphanesinde' 1372 no ile bulun­maktadır.[101]

48- Fadail'ul-Cihad. Müellifi, Bahauddin ebi'l-Mahasin Yusuf b. Rafii el-Musıli el-Halebi'dir. İbni Şedad olarak tanınır. Tarihi 632 H'dir. Onun bir el yazma nüshası İstanbul Köprülü Kütüp-hanesi'nde 764 rakamla bulunmaktadır.[102]

49- Fadail'ul-Cihad. Müellifi, Hisamuddin b. el-Hac Halil el-Bursevier-Ru-mi. Tarihi 1042'dir.[103]

50- Fadailu'l-Cihad. Müellifi, Veliyyuddin Mustafa el-Yenişehri el-Kons-tantini'dir. Ebi Abdullah Carullah er-Rumi el-Hanefi ile lakaplıdır. Tarih 1151 H'dir.[104]

51- Fadil'ur-Remyi fi-Sebilillah. Müellifi, İsmail b. İbrahim b. Muhammed'dir. İbni Ku-rab es-Sarahsi olarak bilinir. Tarihi 414 H'dir. Bir nüshası 384 nolu rakamla İstanbul Köprülü kütüphanesi'nde bu­lunmaktadır.[105]

52- Fazlu'l-Cihad. Müellifi, Ali b. İbrahim b. Davud b. Süleyman ed-Dimeş-ki. Tarihi 724 H'dir.[106]

53- Fazlu'l-Cihad vema Yecibu muraatuhu alel muluki vel Ümera. Müellifi, Muhammed b. Ahmed b.

da bulunmaktadır. Tarihi 1367 H'dir.[107]

54- Felek'üs-Saadeti fi fazl'il-Cihadı ve'ş-Şehadeti. Müellifi, Abdulhadi b. Abdullah İbni Ali el- Hasanı e

Sicilmasi. Tarihi 1056 H'dir. Kitap mahtuttur.[108]

55- el-Kasiy ve'n-Nebalu Ve's-Siham. Müellifi, Ebi Hatem Sehl b. Muhammed es-Sicistani'dir| Tarihi 248 H'dir. Onu Ebu Luveys Şeyhu 1912 yılında Berufta yayınladı.[109]

56- Kitab'ul-Cihad. Müellifi, İbrahim, b. Hamad b. İshak el-Ezdi el-Basri Maliki'dir. Tarihi: 323 H'dir[110]                                  

57- Kitab'ul Cihad  Müellifi, Davud b. Ali b. Davud b. Halef el-İsfahani. Tarihi 270 H'dir. [111]                                                       

58- El-Muhtasar'ul-Muharrar fi'r-Remyi bin Neşab.Müellifi, Muhammed b. Ali es-Sağir (9. asrın ehlindendir.) Kitabı 22 bab olarak tertip etmiş. Onun el yazma nüs-Ş hası İstanbul Topkapı Sarayı'nda bulunmaktadır. Tarihif! 822 H'dir. Hacmi [112] sahifedir. Tamamı 7417, Arapça| 2620'dir      

59- Murşid'ül Ecnad fi Alatı'l-Cihad. Müellifi, İzzuddin Muhammed b. Ebubekr b. Cemaa.Tarihi 819 H'dir.113                                                     

60- Müsnedü'l-Ecnad fi Alati'l-Cihad. Müellifi, Muhammed b. İbrahim b. Sadullah îbni Cemaa, el-Kinani, el-Havami, eş-Şafii Bedreddin. Tarihi 733[113]

61- El-Meşidu fi İlmi'r-Ramyi Müellifi, Ebubekir b. Yusuf b. İshak, El-Mutatabbib eş-Şafii'dir. 8 veya 9. asra ait bir nüshası İngiltere'nin Müze Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.[114]

62- Marifet'ür-Ramyi bi's-Silahi Müellifi, Abdulkadir b. Yusuf en-Nakib'ul-Halebi. Ta­rihi 1107 H'dir.[115]

63- Miftah'ul-Bilad fi Fazalil'il- Gazvi ve'1-Cihadı. Müellifi, Muhammed b. Alan b. İbrahim el-Mekki. Ta­rihi 1057 H'dir.[116]

64- El-Menhelü'1-Azbi bi Vurudi ehl'il-Harbi. Müellifi, Muhammed b. Menkili en-Nasın. Tarihi 784 H.Onun bir nüshası İstanbul Ayasofya'da 2839 rakam nosu ile bu lunm aktadır .[117]

65- Müniyyet'ül-Abidin fi Fazli'l-Guzati ve'1-Mücahi-din.Müellifi, Muhammed b. Zeynelabidin el-Kattan el-Me-deni eş-Şafii.[118]

66- Nüzhetü'n-Nazirin fi Fazaili'l-öuzati ve'1-Mücahi-din.Müellifi, Meri b. Yusuf el-Kermi eî-Maddisi, el-Hanbe-li. Tarihi 1033 H.[119]

67- Nasret'ül-Cunüd Ani'ş-Şuhudi fi'1-Cihad. Müellifi, el-Hacc Muhammed b. Ali en-Nazıli el-Küzi elHisari er-Rumi el-Hanefi T. 1301 H.[120]

68- Vesiletü'1-İbad fi Fazileti'l-Cihad.  Müellifi, Kutbuddin Muhammed b. Ahmed eş-Şafii j Kutb'ul-Mısri olarak [121]da bilinmektedir. Tarihi 686 H. [122]        

İbni Nahhas'ın Cihad Kitabıyla, Muhammed b.Yusuf'un "El-İctihad'u fi Fazli'l-Cihad" Adlı Kitabının Karşılaştırılması:       

 

Bu "İctihad" kitabı Allame şeyh Şeyh Muhammed b..Yusuf el-Esri (Naiz'ul-Kayseri diye de meşhurdur) cihadın j (fazileti ve ona teşvik amacıyla telif ettiği kitaptır.Çok değerli bir kitaptır bu. Bildiğim kadarıyla İbni Nah-has'tan sonra onun gibisi yazılmamıştır. Bunun müellifi, İb­ni Nahhas'tan sonra gelmiş ve kitabından da istifade et­miştir. Onun görmediğini artırmış, onu güzelleştirmiş, akı­şını iyi düzenlemiş, kolay bir şekilde ele alınmasını sağla­mıştır. Allah'tan dileğim kitabın okuyucunun elinde olma­sı için onu tahkik ve tahric edecek kişiye kolaylık sağlama­sıdır. İlk bakışta bu kitabın İbni Nahhas'ın kitabından daha iyi olduğu zannedilebilir. Ancak iyi incelendiğinde her iki kitabın kendine has ve başkasında olmayan niteliklere sahip olduğunu görür. Hiçbirinden istiğna edilmez. Bu özellikle­rin açığa çıkması için her iki kitabı olumlu-olumsuz yönle­riyle karşılaştırıp açıklayacağım.îbn-i Nahhas, kitabım 33 bab ve bir sonuç şeklinde dü­zenlemiş.İctihad kitabının sahibi, kitabını bir mukaddime, 27 bab ve bir sonuç şeklinde düzenlemiş. Girişini şöyle yapmıştır; "Islamı; yardımıyla aziz kılan, şirki; kahrıyla zelil kılan, di­nini tüm dinlere üstün kılan Allah'a (c.c.) hamdolsun.İbn-i Nahhas'ın kitabından, kimi zaman işaret ederek, ki­mi zaman da işaret etmeden sık sık iktibaslarda bulunmak­tadır. İbni Nahhas'ın kitabında bölüm çokluğu, "ictihad"da da bölüm azlığı göze çarpmaktadır. İbn-i Nahhas'ın kitabı "îctihad"dan cihad hususunda daha kapsamlı ve daha doyu­rucudur. Ancak "İctihad" kitabında İbn-i Nahhas'ın kitabın­da bulunmayan fazla ve yararlı bilgilerin olduğu da bir ger­çektir.

 

İbn-i Nahhas'ın Kitabının Meziyetleri:

 

1- Baplarının çokluğu itibariyle meziyeti: İctihad" eserinin sahibinin terkettiği önemli baplar va­sıtasıyla İbn-i Nahhas'ın kitabının meziyetlerini tanıyabili­riz. Onlar da şunlardır.

A. "Allah yolunda atıcılığın fazileti ve onu öğrendikten sonra terketmenin günah oluşu"İbn-i Nahhas, bu bölümü özellikle uzatmıştır. Bapta ya­rış ve mücadele hükümlerini açıklamıştır ki, bir mücahidin üzerinde durması gereken bu hususları, bu kitabın dışında cihad ile ilgili kitaplarda bulamazsın.

B- "Mücahitlerin kılıç, mızrak ve hazırlıkları" babı.

C- "Cesur bir adamın veya az bir topluluğun çok olan düşmanın içine dalması babı."

D-" Karşılaşma gününde kaçan veya arkasını dönmenin günahının şiddeti babı."

E- "Cihad'taki ecrin ancak salih bir niyetle olabileceği ve niyet çeşitlerinin beyanı babı."

F- Ganimete ihanetin haram oluşu ve günahının şiddet­li olduğuna dair bab.

G- Müslüman esirlerin serbest bırakılması, fidyeleri va­cip olanlar ve onların kurtulması için seferber olma babı.

H- Cesaretin övülmesi, korkunun da yerilmesi, ikisinin hakikati ve tedavileri, selefi salihten bazı cesur ve kahraman­larının zikri babı.İctihad" sahibi, İbni Nahhas'ın bir babını - kimi zaman - iki bap yapmıştır. Bir ve ikinci bapta olduğu gibi. Bu iki bap İbn-i Nahhas'ta birinci baptır. Bazen de İbn-i Nah-has'taki iki babı bir yapmıştır. İctihad'daki ikinci bap böy­ledir. Bu bap İbn-i Nahhas'ta 13-14. baplardır.

2- Hadis ve sened çokluğu ile hadis ricalinden konuşma­sındaki meziyeti:  -İbn-i Nahhas'ın kitabı; hadis, şevahid ve mutabaat çok­luğu ile, büyük muhaddisler gibi ahad hadisleri değişik yol­larla tahric etmek, cerh ve tadil olarak hadis ricalinden ko­nuşmak kitabının meziyetleridir.

3-  Görünüşte birbirine muarız olan hadisleri uzlaştır­ması ve garip lafızlarının şerhiyle meziyeti:İbni Nahhas zahiri birbiriyle çelişen hadisleri uzlaştırır. Garibini şerheder. Konudaki kaynakları da zikreder. "îcti-had"ın müellifi yanında bu, nadirdir.

4- Sonuçtaki meziyeti:İbn-i Nahhas sonucu bir mücahidin uzun uzadıya üzerin­de durması gereken iki önemli meseleye tahsis etmiş. Bu iki önemli mesele:

a- Mücahidin bilmesi gereken şer'i hüküm ve edep b- Savaş hileleri ve oyunları ile bir nebze bilgi İctihad Kitabının Meziyetleri

1- Simge konusundaki meziyeti:İctihad kitabının sahibi, iktibas ettiği kitabın simgesini ahr. Mesela T.S = Taberani'nin El-Evsatı, T.K =Taberani'nin el-Kebiri'dir. Bu metod selefte çok görülen bir şeydir. Mü­ellif aynı şekilde,, sahih, hasen, zayıf, mürsel ve mevkuf hadisler için de simge kullanıyor. Tüm bunları İbn-i Nah­has'ta göremiyoruz.

2- Mukaddimedeki meziyeti. İctihad kitabının sahibi mukaddimesinde önemli bir meseleye parmak basarak doğruyu yakalamıştır. Mukaddime­sini her yer ve zamanda, her yer ve meydanda çok ihtiyaç du­yulan bir meseleye tahsis etmiştir. Bu, mücahidin zafer ka­zanması için birinci şarttır. Bunun da ötesinde onsuz müca­hidin cihadı fayda etmez, abidin ibadeti kabul olunmaz. O da Kitap ve sünnete sarılıp, dinde bidatta bulunmamaktır. İc-tihad kitabının sahibi, Kitap ve sünnete yapışmanın vucubiy-yetini beyan etmiştir. Aynı zamanda dinde bidat ihdas etme­nin haramliğını, Allah'ın Kitabı'ndan ve Rasulü'nün sünne­tinden yüz çevirmenin kötü sonucunu da açıklamıştır. Dü­şüncesini Kitap ve sünnetteki delillerle teyit etmiş, bunu da iyi yapmış, güzel toparlamış, düzenlemesini muhkem yap­mış ve çok güzel bir iş yapmıştır. Mustafa'ya (s.a.v) tabi ol­maya teşvik ederken şöyle der:Saadet ve yüceliği isteyen olur mu akıllı?insanlık mürşidi Mustafa'nın irşadı olmadanYeterdi bana her durumda Allah'ın Rasulü İmam olarak, Zeyd ve Amr'ı bırak senKendi zamanında Allah'ın Kitabı'nı ve Rasulü'nün sün­netini terkeden, onlardan yüz çeviren bazı gençlerin duru­mundan şikayet etmektedir. Onu şu şekilde dile getiriyor:Bu zamanda bazı gençler bitip tükenmişler. Cehalet ve işsizlik onları, sofilerin saçmalıklarına ve tilki "vücutçula­rın" saçmalıklarına gönül kaptırmaya götürdü. Şeytan da on­ları kapladı. Kur'an ve Sünnet'ten uzaklaştılar. Onlar da Kur'an ve Sünnet'i küçük gördüler. ,    "Desen ki: "Allah" veya "Rasulü" dedi.Seninle alay ederler, azgın münkirler gibi.Kalbim bana dedi: Onun sırrındanSırrımın sırrından; halimin vasfındanDiyerek şuna gelir;Başlangıcı gerçekleşmişse bir davanınYalancı lakaplarla, muhal ile telfik olur elbet.Allah rahmet etsin başka bir yerde şöyle diyor:Ey tasavvufu seçenler!Nerde tasavvuf -ki hükmetsin- iftira etmeyin!Diyanet, emanet ve takvaGötürdü onu, şiddetli, kupkuru dondurucu rüzgar.Önceleri, tasavvuf tevazuykenŞimdi ise o bir kibir ve böbürlenmedir."Bidatçılar hakkında şöyle der:Bidatçıyı bir yolda görürsen sen başka bir yol tut. Kim bir bidatçıyı aşağılarsa Allah onu Kıyamet gününde emin kı­lar. Sünnette az bir amel, bidattaki çok amelden daha iyidir."İçtihad kitabmın sahibi İbni Nahhas'in iki kitabındaki bil­gileri bir araya getirdiği muhakkaktır. Çünkü İbni Nahhas bu tür kelamı "Tenbih'ul-Gafilin" kitabında yazmıştır.

 

Sonuçtaki Meziyeti:

 

Sonuç bölümünü hilafet ve kaza; bunların şartlan, hü­kümleri, adapları, yönetici için gerekli şeyler, yöneticinin bil-nesi gereken hususlarına ayırmıştır.Bu İbni Nahhas'ta yoktur.

 

Kitabın Kopyaları:

 

Bu kitabın kopyaları hakkında öncelikle önemli bir şeye şaret etmek isterim. Bu kitabın kopyaları vardır. Ancak, fotokopilerini aldığım 6 kopya vardır. Onlar:

1- 3. Ahmet Kütüphanesinden (648 no ile) fotokopi çe­kilmiş. Şu anda Mekke'de 63 sayı ile İlmi Araştırmalar Merkezinde bulunmaktadır.Bunu Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. Toğan -Hasan ). Ali el-Bedrani'nin oğludur- istinsah etmiştir. Kitap 258 evhadan oluşuyor. Her levhası 27 satırdan ibarettir. Çoğaltma tarihi 854 H'dİr. Bu kitap müellifin kitabıyla karşılaştı-rümıştır. Onu çoğaltan diyor ki; "Tek olan Allah'a hamdol-sun 854 yılının Sefer ayının ortalarında, Pazar günü kitap karşılaştırıldı. Son oturum müellifin kabri başında yapıldı. Buna hocalardan bir grup da hazır bulundu." Asıl olarak ve hatalarının azlığı nedeniyle bu kitaba itimat ettim, aynı za­manda kopyalanmış en eski nüshadır da. Onu, "asıl" keli­mesine nisbetle elif (a) şeklinde gösterdim.

2- Başka bir nüsha, Medine'deki Arif Hikmet Kütüpha-nesi'nden kopyalanmış. O da İstanbul'dan 396 nolu rakam­lı kitaptan kopyalanmış. Şu anda Mekke'de "İlmi Araştırma­lar Merkezi" nde 49 no ile bulunmaktadır.

Bunu nesneden daha öncekini yapan kişinin aynısıdır. O da İbn-i Toğan'dır. 217 levha, her levhada 27 satır bulun­maktadır. Bir önceki aslının tıpkısıdir.

Ben bu nüshaya gerek duymadım. Bir Öncekiyle yetindim. Çünkü ikisi birbirinin benzendir.

3- Türkiye'de üçüncü Ahmet Kütüphanesi'nde 1/649 ra­kamlıdan kopyalanmış. Mekke'de yine İlmi Araştırmalar Merkezinde 96 rakamla bulunmaktadır. Onun kopyacısı Mu-hammed b. Hasan ed-Tibi el-Ezheri eş-Şafii'dir. Nesh tarihi 877 H'dir. Kitap çok iyi (bir) yazıyla yazılmış; ilk cüzün lev­ha sayısı 217, her levhadaki satır sayısı ise 13'tür. İkinci cü­zü ise -ki onun kritiğini Muhammed Halid İstanbuli yapmış­tır. 356 levha her levhasında 13 satır bulunmaktadır,

4-  Mekke-i Mükerreme'de Ümmü'l-Kur'a Üniversite-si'ndeki Merkez Kütüphanesinden kopyalanmış nüshası. Onun rakamı 3182'dir. Halihazırda İlmi Araştırmalar Mer­kezinde 1054 rakamla bulunmaktadır. İlmi Araştırmalar Merkezinde bu kitabın Ahmed b. Abdurrahim el-Iraki'nin 812 H. senesinde neshettiği şeklinde açıklama yazılmış.Bu apaçık bir hatadır. Çünkü onlar Iraki'nin takrizine iti­mat etmişler. Iraki'nin takrizin bitiminde şöyle yazdığını biliyoruz.Onu Ahmed b. Abdurrahim b. el-Iraki 813 yılının, Rebi-u'1-Evvel ayının 9'unda yazdı.Bu iki satırdan, onu neshedenin el-Iraki olduğu vehme­diliyor.Bu nüsha iyidir, az hatalıdır. Yardımcı olarak ona itimat ettim. Ümmü'l-Kura'daki Merkez Kütüphanesine nisbetle M ile isimlendirdim. Bu nüsha tashih edilmiştir. Kitap ara­sında 5 h kelimesini çok bulursun.

5- Riyad Üniversitesi Kütüphanesinden kopyalanmış nüsha. Ancak bunun rakamını ve nereden kopyalandığını bilmiyo­rum.Nasihi meçhuldür. Levha sayısı 253, satır sayısı 23'tür. Nüshada çok eksiklikler var, dolayısıyla ona itimad etmedim. Hattı fas hattı, okunması çok zordur. Riyad Üniversitesine nis­betle kimi zaman ona işaretle "r" simgesini kullandım.

6- Tunus Milli Kütüphaneden kopyalanmış nüsha. Onun rakamı 4849'dur. İlmi Araştırmalardaki rakamı 1055'tir. Levha sayısı 181, her levhadaki satır sayısı 29'dur. İçinde bazı hatalar olsa da iyi bir nüshadır. Yardımcı olarak ona baş­vurdum. Abdussemi dışında ismini okuyamadığım nasıhı-nın ismine nisbetle büyük harfle "a" simgesini kullandım. Bu nüshayı güç oranında karşılaştırılmş. Bu, bulduğum ve kitap arasında sabit olandır.Bir nüsha daha vardır ki, Nevadiru'l-Mahtutat'ta (Çeçen) onun müellifin nüshası olduğunu ve Türkiye'nin Burdurşehrinde olduğunu söylüyor. Burdur şehrine gitmek için Türkiye'ye gittim. Nüshayı karıştırdıktan sonra, onun mü­ellifin hattıyla yazılmadığını, akisine asıl olarak itimad et­tiğim nüshadan daha eski olduğunu gördüm buna rağmen ki-tab sel felaketine maruz kalmış. Onun çoğu tahrip olmuş. Is­lah için düzenlendiğini gördüm. İçinde hataların olduğuna da dikkatleri çekmek isterim.Allahtm! Yarattıklarının en hayırlısı olan Muhammed'e, aline ve ashabına salat ve selam et...Allahim! Rabbim sanahamdederim... Senden şehadetin en büyük mertebesini diliyorum. Şehadet ederim ki, senden başka ibadete layık ilah yoktur. Bu şahitliğimi sana emanet ediyorum. Benden bildiğin her şeyden sana istiğfar ediyo­rum. Ve sen görüneni ve gaybı bilensin.Bana verdiğin ni­metleri ikrar ediyorum ve onu artır. Şükür de artırmaya la­yıktır... Kuvvet, kudret ve iradeden, senin azametine sığını­yorum. Günahlarımı da itiraf ediyorum. İktiraf ettiğini iti­raf eden, bağış denizinden muradını avuçlar.Ey benim ilahım! Umut ellerinin bağlandığı şeylerden, kereminin bolluğundan cömertlik et. Zenginliğine, fakirlik elini uzatana, nimetlerinden minnet ver. Arzu ve umutların zayıf olanına merhamet et. Çünkü cömertliğin hazineleri in-fak ve vermekle tükenmezler. Hata ve sürçmelerimizi affet. Örtü kalkmadan elden kaçırdığımızı idrak etmeyi nasip et!. Rabbim! Güçlü, kuvvetli örtünü üzerimize ger! Bolluk cil-babını yanımıza bırak. Razı olduğuna bizi muvaffak et. Ba­san senin elindedir. Temenni ettiğimize bizi nail kıl! Sen ke­rem etmeye layıksın. Nebi, salih ve şehitlerden nimet ettik­lerinle bizleri hasret!Rahmetinle bizleri saidlerle beraber Cennetinin ortasına bırak! Ve Allah'ım! Orada Kerim yüzüne bakmakla bizi nimetlendir!Ve sen büyük fazilet ve büyük minnet sahi­bisin!.Rabbim! Salat ve selamını, rahmet ve bereketini; ma­lumatının sayısı, kelimelerinin mürekkebi, yaratıklarının ağırlığı, yer ve göğünün dolusu kadar artırarak; Mustafa olan nebinin, mücteba habibin ve rasulünün, eşrefi mahlukat olan halilinin, yer ve gök ehlinin -değer olarak- en efdalı olanMuhammed üzerine olsun. O ki, kendisine ölüm gelince; kadar yolunda hakkıyla cihad etti. Apaçık sözüyle ve fiili le savaş ve cihada teşvik etti. Aralarında merhametli, kafîj lere karşı sert olan al ve ashabı ile pak ve şerefli olan ze% çeleri ve zürriyeti üzerinde de olsun. Her zaman zikrederi lerin zikri, gafillerin sehvi ve bakanların bakışıyla berab,e daima kat kat artarak yenilenen salat ve selam da onların üze rinde olsun. Ey cömertlerin en cömerdi ve ey merhame edenlerin en merhametlisi.

Sonra! Bilinen bir gerçektir ki, yaratıkların tümü A|[ lah'm malı ve kuludur. Şüphesiz Allah da milkinde ve mul künde dilediğini yapar: O yaptığından sorulmaz. Onlar ise sorulurlar.(Enbiya: 21/2İ)Neden istemedi? Neden olmadı? denilmez. Bununla be­raber kendi indindeki fazileti ve insanıyla, kendi katında de­ğerli oluşundan dolayı müminlerden nefislerini satın aldı. Bu değerli anlaşmayı mübarek kitabında kaydetti. O dillerle okunur, tilavet edilir. Allahu Teala ta ezelden bu anlaşma­nın gerekliliğini Furkan'm muhkem ayetlerinde şöyle beliıjt mektedir:

"Hiç şüphesiz Allah müminlerden -karşılığında onl^ ra mutlaka Cenneti vermek üzere- canlarını ve malları­nı satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar ve öldü­rürler ve öldürülürler. Bu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Al­lah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdele-şiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.(Tevbe: 9/111)

Bundan sonra canlarını satın aldığı kişileri, bundaki bü­yük kazanç ve büyük fazilete teşvik ederek canlarını tesli|n etmeye vefa göstermelerine irşad etmiştirEy iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? "Allah'a ve O'nun Rasu-lüne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi alt­larından ırmaklar akan Cennetlere ve Adn Cennetlerin-dekî güzel konaklara yerleştirir. İşte büyük mutluluk ve kurtuluş budur."                                     (Saf: 61/10-12)Alışverişi ikrar edip, canı ve malı teslim etmede oyala­nanlara muhkem kitapta ebedi okunacak bir hitap, bir azar­lamayla onlara hitap ediyor:Ey iman edenler! Size ne oldu ki, Allah yolunda sa­vaşın denildiği zaman, yerinizde ağırlaşip kaldınız? Ahi-ret hayatını bırakıp, dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine bu dünya hayatının yararı pek az­dır.(Tevbe: 9/38)Daha sonra, işi uzatıp oyalanmada ısrar etmelerinden uyarıp, savaşa çıkmanın vücubiyetinden sonra onları geri­de bırakmakla korkutup tehdit etmektedir:Eğer savaşa çıkmazsanız, o sizi pek acı bir azapla azaplandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah her şeye güç yetirendir.(Tevbe: 9/39)Kardeşlerim biliniz ki, hakikatte din muameledir. Yakin sahibinin yolu en faziletli yoldur. Eşya, pazarlamacı ve müşteri ile değer kazanır. Anlaşmanın lüzumundan sonra oyalanan zalim ve müfteridir. Varlıklı olup gevşeklik gös­teren, oyanalananın zemmi ile cezalandırılması helal olur. Tevfİkten mahrum bırakılanın musibeti büyük olur. İna­nılması gereken şudur:Ecel kesindir. Rizık taksim edilmiş, hata eden isabet etmez. Herkesin ölüm oku hedefe isabet etmiş ve her nefis ölümü tadacaktır. Ezelde takdir edilenin elden gitmeşinden korkulmaz. Cennet de kılıçların gölgesinde.[123]

•En büyük kanma ölüm bardaklarından içmedir. Al­lah yolunda iki ayağı tozlanan kişiye Allah ateşi haram kılar.[124](Allah yolunda cihad için) bir dinar infak edene yedi yüz -başka bir rivayette- yediyüzbin dinar olarak kendi­sine yazılır.[125]Şehit Allah katında gerçekten diridir."(Bakara: 2/154)Ruhları yeşil kuşların içinde olup, Cennette dile­dikleri yerde konaklarlar. Onların ruhları arşa asılı kandilleri olan yeşil kuşların içinde, Cennette istedikle­ri gibi gezerler.[126]Şüphesiz şehidin tüm günah ve hataları bağışlanaca­ğı gibi.[127]Şehid ev ehlinden yetmiş kişiye şefaat eder.[128] hadi­sine işaret etmektedir.Ve onu dost edinenlerden [129]yetmiş kişiye şefaat e-der. Muhakkak ki o Kıyamet gününde büyük korku­dan emin olur.[130]Ve şüphesiz o ölüm üzüntüsünü bulmaz, mahşerin korkunç ve korkulu anlarını yaşamaz.[131]Muhakkak ki o, ölümü ancak bir cimcik kadar his­seder. Ölüm döşeğinin nice üzüntüsü ve sarhoşluğu var. Cihadda tok ve uyuyan birisi muhakkak ki, haricinde oruç tutan ve geceleri ibadet için kalkan kimseden daha hayırlıdır.[132]Allah yolunda nöbet tutanın gözleri ateşi görmez.[133]Murabitın ameli salihinin ecri kıyamete dek devam eder. Bir gün onun tek bir gününe denk gelmez.[134]

"Onun rızkı şehidinki gibi devamlı olarak kendisine sunulur. Bir günün ribabı, dünya ve dünyanın içindeki-lerden daha hayırlıdır.[135]Şüphesiz ki o, kabir fitnesinden ve azabından emin olur.[136]Ve Allah kıyamette en güzel bir şekilde ona ikramda bulunur. Bunların haricinde daha eşsiz fazilet ve bitmez tükenmez iyilikler var.Durum bu olunca akıllı olan kişiye düşen şudur: Onu ka­zanmak bölüştürülmüş ise de bu rütbeye erişmeye çalış­ması, ömrünü onun talebinde -ondan mahrum olmak olsa da-. harcaması lazım. Cihad için sıvanması, cihad için koşması, ordu ve seriyyeleri hazırlaması, infakta ve bağışta bulunma­sı, malı ona kat kat verecek ve tezkiye edecek olana borç ver­mesi, müşterisini oyalamadan canını vermesi lazım. Yaya ve İrinekli, sıhhatli, hasta olarak Allah yolunda cihada çıkma­lıyız. Yaya ve binekli olarak Allah düşmanlarıyla cihad için Öne atılmalıyız. Büyük, engin ve çok sayıdaki asker ve orduyu; İblisin aşağılık ve ayak takımı velilerine, dinlerin­den İslam'a girinceye kadar yahut aşağılanmış olarak cizye verinceye kadar, veya canlarını bedenlerinden ayınncaya ve kafalarından taçlarını alıncaya kadar süreriz. îlhad ehlinin ordusu sayıca fazla da olsa hezimete uğrar. İnatçılar ordu­su akıllarıyla öncü veya tedbirli olsalar da arkalarına döner ve darmadağın olurlar. Dalalet ehlinin azimleri her ne kadar kendi zatları erkek ve büyük de olsa onlar küçük ve dişidir.Görmüyor musun? Allah bir müslümanı onlardan ikisi­ne galip kılmış, akıl ve tedbirde erkeğin bir pay mı dişinin iki payına denk kılmıştır:Sizden sabırlı yüz kişi ikiyüz kişiye, sizden bin kişi onlardan ikibin kişiye Allah'ın izniyle galip gelir. Allah sabredenlerle beraberdir.(Enfal: 8/66)Dolayısıyla tek başımıza ve toplu olarak onlara uçmamız, yaya ve atlarla onlara saldırmamız, onlarla canımızla kanı­mızla çarpışmamız gerekir. Yol bulmak için karanın çölü­ne ve denizin ortasına girmemiz, dağlar gibi gemilerle de­nizin büyük ve çok dalgalan arasında gündüzleri çıkıp her hava şartlarında kanatsız uçabilecek, at ve kuşları geçecek ayaklara sahip bir gemi ile onlara varmamız; İslam bayra­ğım dağlar gibi olan gemilerin tepesinde dalgalandırma­mız, onunla upuzun mesafeleri tahtaları üzerinde ayaksız ka-tetmemiz, karada denizdeki fırtınalarla yürümemiz, koş­mamız, dalgalan birbirleriyle çarpışan kişneyen atlarla geç­memiz hareket etmemiz gerekir. Ta ki atlılar akını güvenli yere, en yüksek yerlere dalsın; şehir ve kasabalar erlerin kı­lıç ve mizraklarıyla ezilip ufaltılsın; her birimizin gürültü­sü olan keskin kılıçla gecelemesi, baharı olan bir savaş için çarpışma ile sabahlaması gerekir. Ayrıca şiddetlenen sava­şın bol yağmuru da var. Bu arada ölüm çağmanın sesine mu­ti olarak lebbeyk demesi, yere yıkılıp ölse de sese tabi olma­sı gerekir. Tüm esir ve dertlilerin kurtuluşu için çaba gös­termemiz, sevilen ve değerli olan herkesi avlamamız, şirk ha­milerini ve yardımcılarını cellatçıların eliyle ortadan kaldırmamız, demirlerin uçlarını küfrün davetçilerinin üzerine koyup gizledikleri örtüleri yırtmamız, müşrik ve kafirlerin kanıyla günahların pisliğinden ve necasetinden temizlenme­miz, sabır yorganını; kahraman ve yiğitlerden oluşan ordu­nun saf tuttuğu, tozun dumana katıldığı, savaşın her yerin­de mızrakçılar ile okçuların birbirine dolandıkları, atıcıla­rın ok ve mızraklarıyla atıştıkları, savunma pozisyonunda-kilerin sıkıştıkları, (zırhlarla kendilerini korumuş) yiğitle­rin mızrak uçlarıyla birbirlerini dürttükleri, mızrak boğum­larının mızraklarla boğuştuklarında, kavmin kılıç avuçlarıy­la musafaha ettikleri, ölüm cezasının ruh sevgisini aniden alıp1 götürdüğü, nefislerin mücadele edenlerin eliyle alındı­ğı, alicenap ve nesil sahiplerinin başları üzerinde ecel taş­larının dönüp dolaştığı, keskin ve beyaz kılıçların toz duman ve karanlıklar içinde parıldadığı, kanın hançerlerle boğaz­dan oluk oluk aktığı savaşta sabır yorganını kendimize sar­mamız gerekir. Orada! Evet orada Cennetin kapıları açılır, tahtı yükselir, taşları konur, yaşıt sevgili huriler ortaya çı­karlar. Çaba ayakları üstünde dayanmaya çalışıp onu ister, kılıçların darbeleriyle boyunlarından vuruldular, ölümün acı tadını tattılar, fani hayatı baki olan hayata karşılık sat­tılar. Ondan sonra hiç su sam ayacakları şehadet kaynağına varıp ondan içtiler. Ticaretleri kar etti ve en mutlu insanlar­dan oldular. İşte bunlar satışlarında kar edenlerin ta kendi­leridir:Allah'ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içerisindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşma­yanlara müjdelemeyi isterler.(Al-i İmran: 3/170)Allahım! Sana niyaz avuçlarını açıyoruz. Bizleri onlar­dan kıl! Kıyametin olacağı zaman bizleri onlardan ayırma! Bizleri fazlından seni bizden razı edecek, sırtımıza ağır ge­len ve sıkıntı yaratan günahlarımıza bir bağışlanma, nefis­lerimizden sana sunduğumuzda senden bir fazilet ve minnet olarak bizden kabul buyuracağın şehadeti nasib et. Rica et­tiğimiz ve umduğumuz şeyde hayal kırıklığına uğramamız­dan keremin uzaktır. Sen rahmet edenlerin en merhametlisisin.Bu asırda cihadın izlerinin silinip görünmediğini, ateş­ler içerisinde nurunun söndüğünü, gecesi dolunayken karar­dığını, gündüzleri aydınlıkken karardığını, dalları yaprak­lıyken solduğunu, güzelliği parlarken bunun söndüğünü, kapılarının kapatılıp çalınmaz olduğunu, sebeplerinin ihmal edilip diriltilmediğini, atlarının dinlendirilip seğirtilmedik-lerini, davul, darbukalarının susup hareket ettirilmedikleri-ni, aslanlarının çöküp ayağa kalkamadıklarını, aşağılık ka­firlerin ellerinin müslümanlara uzatıldığını ve bunun tu­tulmadığını, İslam düşmanlarına yönelik kılıçların ebediy-yen kınlarına karşı koyulduğunu, onlara karşı seferberlik di­linin kesildiğini, onlannkinin ise iman ehli içerisinde bağır­maya başladığını, isteyeni olmadığı için şehadet gelinin dul kaldığını, insanlar kendileriyle muhatap değillermiş-cesine cihadı ihmal ettiklerini, çalışma yaygılarını ondan dür-düklerinden, dünyanın geçici nimetlerine heveslenerek ça-kılanlardan, ölüm korkusundan, endişesinden, cihadı terke-denlerden, infaktaki cimriliğinden ya da tamahkarlığından dolayı ondan yüz çevirenden, yahut ondaki bol sevaptan bi­haber olandan yahut ahirete karşılık dünya hayatına razı olandan -"Ahirete karşılık dünya hayatı ne azdır." (Tev-be: 9/39)- başkasını görmeyince istedim ki, uykudaki arzu­ları uyandırayım, oturmuş azimleri ayağa kaldırayım. Don­muş sırları yumuşatayım. Gizlenmiş nurları açıklığa ka­vuşturayım. Tüm bunları cihadın fazileti onu teşvik, Allah'ın yanında cihad ehli için hazırladığı bol mükafat ve ona gü­zel dönüş, murabıt ve şehit kullan için hazırladığı ve said-ler diyarındaki ihsan ile yaptığı vaadi hakkında toplayaca­ğım bir telif ile yapmayı istedim. Bunun üzerine Allah subhanehu ve tealaya istiharede bulundum. Boyun eğmenin, ita­atin iplerini ona verdim. Tüm güç ve kuvveti ona tevdi edip insana hasıl olabilecek her türlü unutkanlıktan O'na sığın­dım. Meşhur kaynaklardan yararlanarak bu kitabı telif ettim. Onu tedvin edilmiş şu eserlerden seçtim:

1- Abdullah b. Mübarek'in Kitabu'l-Cihad'ı. Bildiğim ka­darıyla bu kitap bu hususta yazılmış ilk eserdir.

2- İmam Abdurrezzak b. Hemam es-Sanani'nin Musan-nef'i.

3-  İmam Said b. Mansur el-Horasani'nin Kitabu's-Sü-nen'i.

4- İmam Ahmed b. Hanbel eş-Şeybani'nin Müsned'i.

5-  İmam Ebubekr Abdullah b. Muhammed b. Ebi Şey-be'nin Musannifi

6- İmam Ebi Abdillah el-Buhari'nin 'Sahih'i

7- İmam Müslim b. Haccac en-Nişaburi'nin 'Sahih'i

8- İmam Ebu Davud es-Sicistani'nin 'Sünen'i

9- İmam Ebu İsa et-Tirmizi'nin 'Cami'i.

10-  İmam Ebu Abdurrahman en-Nesai'nin 'Sünen'ül-Kübra'sı

11- Ebu Abdullah b. Mace el-Kazvini'nin Süneni

12- İmam Ebu Avane Yakub b. İshak el-Mehrecani'nin Sahihi

13- Ebu Ya'la el-Musıli'nin Müsned'i.

14- İmam Ebubekr el-Bezzar'm Müsned'i.

15- İmam Ebul Kasım et-Taberani'nin üç mücemi.

16- İmam Ebu Hatem b. el-Hıbban'm Sahihi.

17- İmam Ebu Bekir Muhammed b. İbrahim b. el-Mun-zir'in 'Kitabu'l Evsat'i fi's-Süneni vel İcmai vel İhtilafi. Bu çok değerli bir kitaptır. Onbeş ciltten oluşmaktadır.

18- Ayır müellifin Kitabu't-Tefsir 'i.

19- İmam Ebu Abdullah el-Hakim'in el-Müstedrek Aia Sahiheyn'i.

20- İmam Ebu Bekr el-Beyhaki'nin Sünen'ül-Kübra  

21- Aynı müellifin Kitabu Şuab'ul İman'ı.Allah onların tümünden razı olsun. Bizleri ve onları il-| liyyin cennetinde toplasın. Bunlara güvenilir daha başka ki tablan da ekledim. Şunlar gibi:

22- İbn Ebi Hatem'in Tefsir'ul Kuranil Azim'i.

23- Kurtubi'nin tefsiri

24- Onun Kitabu't Tezkire'si.

25-  İbn Munzir'in Kitabu'l İsraf ala'l Mezahib'il Eş-

26- Rafıi'nin "Şerhü'l-Kübra"sı.

27- Onun 'Er Ravza* adlı eseri.     

28- İbn Abdusselam'ın Şerhu Muhtasar'ı, İbn Hacib alaf Mezhebi'1 İmam Malik'i.[137]

29- İmam Ebu Hanife mezhebi üzerinde el-Hidaye Fi Şer-hilBidaye   [138]                                                                    

30- İmam Ahmed b. Hanbel mezhebi üzerindeki el-Muğ-fni kitabi/ Allafr hepsinden razı olsun.                                Bunlara başka şeyleri de ekledim. Bunları yerlerine da- yandırdım. Ki inşaallah sen göreceksin. Şifau's-Sudur kita-J bınm bazj cüzleri bu cümledendir.[139]Onu İskenderiyye limanında dört büyük kitap şeklinde| gördüm. Kitap amellerin fazileti hakkındaki hadisleri içer-j mektedir. Müellifi usul ve füru olarak acaib şeyler hususun-1 da kitabını yazmış. Onda ölü diri her şeyi toplamış, olduk-İ ça kapsayıcıdır. Hadisleri senetten soyut, tashih ve tadif (etmek)ten halidirler. Onlan nakletmekle ruhsata tabi oldum ve bir kısmını seçtim. Onları asıllarına dayandırdım. Çok es­kiden bazı Hafız tenkitçi hocalarıma cihadın fazileti husu­sunda yazılmış en iyi kitabı sorduğumda öncekiler ile son­rakilerin tasnif ettikleri arasında en iyisinin hafız Behaud-din Ebi Muhammed el-Kasım b. Asakir'in kitabı olduğu söylendi.[140]Yaklaşık oniki sene onu aramaya koyuldum. Onun bira­zını görmek için yanıp tutuşuyordum. Neticede iki cilt ha­linde önüme düşüverdiler. Kitabı, iki elle tutup mürekkep ye­rine altın ve gümüşle yazılması gerektiğini gördüm. Çünkü o bu alanda tasnif edilmiş en kapsamlı ve bu babta telif edilmiş en yüce ansiklopedidir. Ancak şu var ki, müellifi se­net ile bunların farklı tariklerini ve bablarını çok iyi getir­mekle sahabeden bir cemaatten gelen tek Iafızh hadisleri tek­rar etmekle onunla ilgili ahkam kitaplarındaki en layık bab-ları zikretmekle ve ahiret talibi için fazla önemi olmayan ha­disleri zikretmekle meseleyi uzatmıştır. Kitaba muteber bir kriter gözüyle baktığımda gördüm ki, ihtisarı halinde kita­bın ancak beşte biri kalır. Halbuki müellif bu kitapta olan bir şeyi ihmal etmiş, özlerin özü olan sahih hadisleri illetli olanlardan ayırdetmemiş, beyan etmemiştir.Şüphelerin giderilmesi için hadislerin garip lafızlarını açıklamamış. İsnad ve metinlere hiçbir şey eklememiştir. An­cak bab içerisinde çok nadir de olsa yapmıştır.Zikredilen kitaplarda görmediğimi ve seçilmesi gereke­ni seçtim. İhtisarı tercih ettiğimden kitaptaki diğer hadisler­den vazgeçtim.Bu kitabı tehzib, bablandırma, akranı ve benzerleri gibi her hadisi düzenlemede hadisteki müşkillı[141]garip[142] lafızla-n açıklamayı genellikle sahih hadisi illetli ve zayıfından ayir-detmede mücahidin anlaması ve Önem vermesi gereken şeylerin hükmünü açıklamada fazla çabayı esirgemedim. Se-nedleri getirmek yerine, onları yorumlamakla iktifa ettim. Belki de sağnağının çokluğundan çok, çisisinin azlığıyla ye­tindim. Anlamamın kısır, kulaçlarımın kısa, azmimin küçük­lüğüne, kanatlarımın kırık oluşuna, arzumun çok fazla olma­sına, aczimin apaçık oluşuna, yardımcımın olmamasına rağmen, ancak Rab subhanehu ve teala kınk kalplerin yarım­da, taksiratlı ona yalvardığında, O onun hatasını örter ve onu düzeltir. O bana yeter ve kafidir. Ve kitaba "Meşariu'1-Eş-vak ila Masan'il-Uşşak ve Mesiru'l-öaram ila Dari's-Selam" ismini verdim. Onu otuz üç bap ve bir sonuç şeklinde tertib ettim.

Birinci bap: Kafirlerle cihad etmenin emri ve vücubu ile Allah yolunda cihadı terkeden ve gaza etmeden ölen hakkın­daki şiddetli azap hakkındadır.

İkinci bap: Allah yolunda cihad etme ve mücahidlerin fazileti bu bap altında fasıllar var.

Üçüncü bap: Allah yolunda cihadın hacca üstünlüğü.

Dördüncü bap: Allahu teala yolunda cihad etmeye teş­vik hakkında.                                            .                     i

Beşinci bap: Allahu teala yolunda cihad etmeye koşmak ve bunda acele etmenin fazileti.

Altıncı bap: Gece gündüzü Allahu teala yolunda cihad etmekle geçirmenin fazileti.

Yedinci bap: Allahu teala yolunda yürüme ve tozlanma­nın fazileti hakkında.

Sekizinci bap: Denizde cihad etmenin karada cihad et­meye üstünlüğü, denize bakma ile Allahu teala yolunda tekbir getirmenin fazileti hakkında.

Dokuzuncu bap: Allahu teala yolunda infak etmenin fa­zileti.

Onuncu bap: Allahu teala yolunda infak etmede, cim­rilik y-c pmada terhibi-ve bu hususta gelen şiddetli ceza.

Onbirinci bap: Allah yolunda savaşçı erleri donatma. Onların ehillerine birilerini halef bırakma ve mücahidlerin ailesine birilerini halef bırakıp bunun ehlinde hıyanet etme­si hakkında gelenler.

Onikînci bap: Mücahidlere yardım etme, levazım vs. ile onlara destek verme, onları yedirme, onlara hizmet etme, on­ları yüreklendirme, onları uğurlama vs. nin fazileti.

Onüçüncü bap: Allahu teala yolunda cihad amacıyla at besleyip, ona infak etmenin fazileti hakkında.

Ondördüncü bap: Atlara hizmet, onlara bağlanmanın fa­zileti, ondan övülen ve zemmedilenin zikri ile kahkül ve kuy­ruklarının kesilmesinin nehyi.

Onbeşinci bap: Mücahid ve murabıtın yaptığı amelin na­maz, oruç ve zikirden daha iyi olduğuna dair.

Onaitıncı bap: Allahu Tela yolunda sınırda nöbet tutma ve bu şekilde ölmenin fazileti.

Onyedinci bap: Allahu Teala yolunda nöbet tutmanın fa­zileti.-

Onsekizinci bap: Allahu tealanın yolunda korkutma­nın fazileti.

Ondokuzuncu bap: Alîahu teala yolunda saf tutma ve onda durmanın fazileti.           

Yirminci bap: Allah (c.c.) yolunda atışı öğrenmenin fazileti ile onu öğrendikten sonra terketmenin günah oluşu.

Yirmibirinci bap: Mücahidlerin kılıçları, mızrakları ve] hazırlıklarının fazileti.                                                      

Yirmiikinci bap: Allahu teala yolunda yaralanmanın] fazileti.      

Yirmiüçüncü bap: Allahu teala yolunda bir kafiri öldür-] menin fazileti.                                                                  

Yirmîdördüncü bap: Yürekli adamın veya az sayıdaki! bir cemaatın, çok sayıdaki düşmanın içine dalmasının fazileti.          

Yirmîbeşinci bap: İki ordunun karşılaştığı gün kaçan ve- ] ya arkasını dönenin günahının şiddeti.                              

Yirmialtıncı bap: Cihaddaki ecrin ancak salih bir niyet­le hasıl olacağı ve niyetin kısımları.

Yirmiyedinci bap: Allahu teala yolunda savaş için çıka­nın savaş olmadan da ölse şehit olduğuna dair ve Allah yo­lunda hastalanma ve başın ağrımasının fazileti.

Yirmisekizinci bap: Şehadeti istemeye, ona hırslı olma­ya teşvik, onun peşine düşüp ona nail olanların zikri.

Yirmidokuzuncu bap: Allahu teala yolunda şehid ola­rak ölenlerin fazileti.

Otuzuncu bap: Ganimete ihanetin haram oluşu ve bunun büyük bir günah oluşu ile Allahu teala yolunda ganimete iha­net edip de sonra öldürülenin şehid sayılmayacağına dair de­lil.

Otuzbirinci bap: Müslüman esirlerin kurtarılması, fid­yeleri vacip olanlar ve onların kurtarılması için seferber olma, savaşma.

Otuzikinci bap: Özet olarak Nebi'nin (s.a.v) gazve ve se-riyyelerine işaret ile ondan sonra gelen müslümanlarm ba­zı gaza ve fetihleri.

Otuzüçüncü bap: Yiğitliğin övülmesi, korkaklığın ye­rilmesi, ikisinin hakikati, onların tedavi ve keyfiyeti ve se-

leften bazı yiğit ve kahramanların zikri.Sonuç ise iki kısımdır:

Birinci kısım: Mücahidin bilmesi gereken hüküm ve seri adablar.

ikincisi: Savaş, hile ve entrikaları hakkında kısa ve öz bir bilgi.Mutlak zengin olan Allah'a fakir elleri uzatıp; beni muh­lislerden kılmasını dilerim. İhtiyaç, yoksulluk ellerini O'nun genel kereminin buyruğuna bağlayarak, onu Kıyamet günü için bir azık kılmasını isterim. O'nun bol affının kapısında, aciz ve taksiratını itiraf ederek tüm hatalarımı örtmesini dilerim. Beni "Dünya hayatında bütün çabaları boşa git­miş olan ve kendileri de iyi iş yaptıklarını sanan kimse­ler.(Kehf: 18/104) den kılmaması için O'na yalvarıyo­rum.Onun bol feyzinden, işin zorunda ve kolayında, özelde ve genelde olanda yardım diliyorum. O'na tevekkül eder ve O'nun ipine sarılırım. O bana yeter ve ne güzel vekildir.

 

1-KAFİRLERLE CİHADIN EMRİ

 

Bu bölüm; kafirlerle cihadın emri, bunun vücubu, Alla-, hu teala yolunda cihad etmeyi terkeden veya gaza etmeden Ölen hakkındaki şiddetli azap ile ilgili gelen haberlerle ilgi­lidir.Allah (c.c.) Kitabında şöyle buyuruyor:

"Savaş hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı. Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki sevdiğiniz şey de, sizin için bir serdir. Allah bi­lir de siz bilmezsiniz (Bakara: 2/216)Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah işitendir, bilendir.(Bakara: 2/244)Eğer Allah'ın insanların bir kısmı ile bir kısmını engellemesi olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrar­dı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl ve ihsan sa­hibidir. (Bakara: 2/251)Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tu-tuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip tutun.(Tevbe: 9/5)Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve Ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Rasulü'nün haram kıl­dığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyenler-le, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.(Tevbe: 9/29)Eğer Allah'ın insanlardan kimini kimiyle defetme­si olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Al­lah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak ki yıkılır giderdi. Allah kendi dinine yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlü olandır, aziz olandır."                                                      (Hac: 22/40)İmam Ebu Abdullah el-Halimi[143] imanın bölümleri konu­sunda şöyle der: Allah subhanehu beyan etti ki, eğer Allah müşrikleri müminlerle defetmeseydi, müslümanları onlara musallat kılıp onları İslam diyarından kovmasaydı, güçle­rini kırmasaydı ve topluluklarını dağıtmasaydi, muhakkak ki şirk yeryüzüne galip gelir, din ve diyanet ortadan kalkar­dı. Bundan kesinleşti ki, dinin baki olması, ehlinin ibadet için yayılmasının sebebi cihaddır. Bu konumda olan bir şeyin imanın rükunlarından biri olması müslümanların da var güçleriyle ona istekli olmaları onaraşır.[144]Allahu Teala şöyle buyuruyor:Kafirlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun."(Muhammed: 47/4)Onun anlamı onu öldürmeniz gerekir. Müşriklerle ve Allah'ın düşmanlarıyla cihad etmeyi ve savaşmayı emreden ayetler gerçekten çoktur.

1- Sahiheynde Ebu Hureyre (r.a.) Rasumllah'm (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet eder:İnsanlarla 'La ilahe illallah'ı deyinceye kadar savaş­makla emrolundum. Bunu söylediklerinde onlar, kanla­rını ve mallarını Allah'ın hakkı hariç benden korudular. Onların hesabı ise Allah'a aittir.[145]Bu hadisi sahabeden bir cemaatten sahih, sünefi, müsned ve mecaim sahipleri rivayet etmiştir. Gaye onuAtirmeJjle meseleyi uzatmak değildir.                              

2- Ebu Davud Maklml'dan[146] o da Ebu Hureyre'den (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini rivayet eder:Her emir ile beraber -ister iyi olsun, ister facir olsun-cihad üzerinize vaciptir. Her müslümanın arkasında -is­ter iyi olsun ister facir, büyük günahları da işliyorsa- na­maz kılmak üzerinize vaciptir." 

3- Enes'den (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediği rivk-yet edilir:Üç şey imanın ashndandır; La ilahe illallah diyenden el çekeriz. Yaptığı bir günahla onu tekfir etmez, yine bir amelinden dolayı onu İslam'dan çıkarmayız. Cihad Al­lah Azze ve Celle'nin beni göndermesinden, ümmetim­den en sondakilerin Deccal ile savaşmalarına kadar de­vam eder. Zalim olanın zulmü, adil olanın da adaleti onu iptal edemez; İman takata göredir.[147]               

4- İbn Hasasise'den[148] Rasulullah'a (s.a.v.) İslam üzeri­ne biat etmek için geldim. Bana Allah'tan başka ilah olma­dığına, Muhammed'in onun kulu ve Rasulü olduğuna şahid-lik etmeyi, beş vakit namaz kılmayı, ramazan orucunu tut­mayı, zekat vermeyi, hac etmeyi ve Allah yolunda cihad et­meyi şart koştu.Ey Allah'ın Rasulü! İkisine gelince, ben onlara güç getiremem. Benim malım on tane devedir. Onlar da çoluk ço­cuğumun sütü ve merkebidir. Dolayısıyla zekatı veremem. Cihada gelince, arkasını dönenin Allah'ın gazabına uğraya­cağını söylüyorlar. Bu nedenle savaşa girdiğimde ölümü is­tememekten ve nefsimin korkmasından korkuyorum." Ra-sulullah ellerini açıp hareket ettirdi ve:Sadaka yok, cihad da yok, o zaman ne ile Cennete gi­receksin?" Sahabi dedi ki"Ey Allah'ın Rasulü sana biat ediyorum." Bunun üzerine tüm onlar üzerine benden biat aldı.[149]Beyhaki Süneni Kübra'sında Abdullah b. Cafer[150]o daUbeydullah b. Amr[151] o da Zeyd b. Enise'den[152] o da Cebe­le b. Suhaym'den[153] ona da Ebu'l Musni el-Abidi[154]sasiye'den işittiği ve hadisi rivayet etmiş.

5- Seleme b. Nufeyl'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir[155]  Der ki:Ben Rasulullah (s.a.v.) ile otururken bir adam girip şöyle dedi:Ey Allah'ın Rasulü! Atlar salıverilmiş ve silah bırakıl­mış. Bazıları savaşın artık olmayacağını, savaşm bittiğini id­dia ediyorlar." Rasulullah (s.a.v.) dedi ki:alan söylüyorlar. İşte şimdi savaş zamanı geldi. Ümmetim bir grup Allah yolunda cihad etmeye devam edecektir. Muhalif olanlar, onlara zarar vermez. Allah onlarla bir kavmin kalplerini kaydırır ki, onlarla onla­rı rızıklandırsın. Kıyamet kopuncaya kadar savaşırlar. İyilik daha atların kaküllerine Kıyamet gününe, savaş bi­tinceye ve Yecuc ve Mecuc çıkıncaya dek bağlıdır.[156]İbn Hibban Cubeyr b. Nefir, Nevvas b. Seman tarikiyle rivayet etmiş. Der ki;Rasulullah'a bir fetih nasip oldu. Ona varıp dedim ki:Ey Allah'ın Rasulü! Atlar salıverildi... hadisi.Nesai'nin rivayetine benzer bir şekilde rivayet etmiş. Mevarid'uz-Zeman, el-Cihad Babu devami'I-Cihad s. 389-90. Bu rivayetle Seleme'nin rivayetinde geçen müphem adamın Nevvas olduğunu da öğrendik.Konudaki hadise Cabir'in rivayeti de şahidlik etmekte­dir.Ümmetimden bir grup kıyamete dek hak üzere sava­şacaktır.[157]

6- Enes'den (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilmiş:Malınızla, canınızla, elinizle ve dilinizle müşrikler­le savaşınız.[158] Hadisteki 'dilinizle' sözü, hoşlanmadıkları ve duyul­ması onlara zor gelecek saldırı ve ağır söz vs.yi onlara işit­tirin demektir.    

7- Vasile'den[159] (r.a) Nebi'nin (s.a.v.) şöyle dediği riva­yet edilir:Her imamın arkasında namaz kılınız. Her ölünün üzerinde namaz kılınız. Her emirle beraber cihad edi­niz.[160]  İbn Mace ve Hafız Behauddin İbn Asakir'de Kitabu'l Fa-zl'ıl-Cihad'da rivayet etmiştir. Hadis hasendir demiş.

8- Ali'den (r.a.) o da Nebi'den (s.a.v.) şu rivayet edilmiİslam sekiz paydır. İslam bir paydır, namaz bir pay,zekat bir pay, hac bir pay, cihad bir pay, Ramazan oru­cu bir pay, emri bil maruf bir pay, nehyi anil münker bir paydır. Payı olmayan kaybetmiş.[161]Ebu Yala el Musili ve başkaları, Haris[162]o dMİi'den ri­vayet ettiği tarikiyle rivayet etmişlerdir.Derim ki; ondaHubbeyb b. Habib var. Ebu Zer'a onu zayıf, İbn Mü­barek onu terketmiş ve Yahya b. Muin onu tanımamıştır. İbn Adiy sika­lardan hadisler rivayet eder ki, ondan başka hiç kimse rivayet etmez der. Muhammed b. Osman b. Ebi Şeybe sıkadır der. Lisanul Mizan: 1/174.Derim ki, Ebi Zera'nın onu zayıf görmesi ile onun ve İbn Mübarek'in onu terketmelerinin sebebi İbn Adiyy'in "sikadan rivayet ettikleri hadis? lerle münferid kalıyor" sözü olduğunu öğrendik. Yahya b. Muin'e gelii ce, bir şahsın durumunu bilmediğinde "onu tanımıyorum" der ki, bu tecrih sayılmaz. Burada muteber olan İbn Ebi Şeybe'nin onu sıka sayma sidir. Çünkü hücceti hıfzeden, hıfzetmeyene tercih edilir. Bu babta old ğu gibi hele hele başkası ona muvafakat etmişse tabiatıyla tercih edilfijTafsile gelince Şabi'nin onun hakkındaki sözünün doğruluğu varsa-yılması halinde, onun gayesi Rasulullah'ın (s.a.v) hadisinde değil de görüşünde yalancı olduğudur. Bunu bizzat Şabi'nin ondan olan rivaye­ti ve ona olan övgüsünden anlıyoruz. Şöyle diyor: "Yanımda tabiinden seçkin sekiz kişi bulundu. Onlardan en seçkinleri Suveyd b. Gafle ve el Haris el-Hemedani idi. Bu nedenle Ahmed b. Salih el-Mısri der ki; ha-disle yalancı sayılmamış, Sabi görüşünde onu yalancı görmüş. Hafız İbn Abdil Birr "onun Ali'ye olan aşın sevgisi ve onu başkalarına üstün görmesinden dolayı hakkında konuşulmuş" diyor.İbn Sad "onuivkötü sözleri var, görüşünde zayıftır" der. Bu imamdan gelen bu sözler söz konusu tabiin hakkında zayıf noktayı belirtiyor. O da sade görüşüdür. Çünkü o, Ali'yi tüm sahabeden üstün görüyordu. İbn-i Sad'ın söyledikleri sözler insaflıdır. Bu nedenle Hafız İbn-i Hacer "Şa­bi'nin sadece onu görüşünde yalancı gördüğünü" kesin olarak ifade et­miştir.İbrahim en-Nahai'nin "O itham olunmuş" sözüne gelince, bizzat kendisi bunu açıklamaktadır. Haris dedi ki; "Kur'an'i üç yaşında, vahyi ise iki senede öğrendim." Kadı Iyad "bazıları buradaki vahiyden kasıt, ya­zı ve hat sanatı olduğunu tefsir etmişler." Aynısını Hattabi de söylemiş­tir. Ancak mezhebinin kabihliği, şia mezhebindeki aşırılığı, Ali'ye vasiy-yet edildiği iddiaları, Nebİ'nin (s.a.v) ona vahyin bir kısmını sır olarak verdiğini, başkasının muttali olmadığı gâybi bilgileri -zanlannca- ken­disine verildiği hususları bilinince bu hususta da Haris'e kötü zanda bu­lunuldu. Onun hakkında bunlar söylendi.Derim ki "Zannm bir kısmı günahtır.Zan haktan hiçbir şeyi ifa­de etmez.Müminin şahsiyeti söz konusu olduğunda, onun sebebiyle hüküm ve sünnetlerin bir çoğu atalete uğrama söz konusu olduğunda zandan olduk­ça kaçınmak lazım. Buradan hareketle biliyoruz ki; kurdun Yusuf'un (a.s.) kanından beri oluşu gibi, Haris de Rasulullah'ın (s.a.v) hadisinde yalan­dan beridir.Onun şialığına gelince, Hafız İbn Hacer (r.a) der ki; öncekilerin ör­fünde şiacılık, Ali'nin Osman'a olan üstünlüğüne itikad etmek, Ali'nin savaşlarında isabetli, muhaliflerinin ise -şeyheynin takdim ve tafdilinden sonra- hatalı olduğuna inanmaktır. Bazıları Ali'nin Rasulullah'tan (s.a.v) sonra en efdal insan olduğuna da inanmış olabilir. Bunu düşünen mutta­ki, dindar, sadık ve müctehid ise -Özellikle de buna davet etmiyorsa- sa­dece bundan dolayı rivayeti reddedilmez.Bu böyle el-Haris'i sika görenlerden birisi deMuhammed b. Sirin'dir. O şöyle diyor:İbn-i Mesud'un arkadaşlarından beş kişi vardı ki, onlardan ilim. Dördünü gördüm, Haris'i göremedim. Haris onlara tafdil edilirdi.Rasulullah'ın (s.a.v) iki torunu Hasan ve Hüseyin'in yanında da Ha| ris sikaydı. Ondan Ali'nin (r.a.) hadislerini sorarlardı.İşte cerh ve tadil imamı, Yahya b. Muin, Haris hakkında konuşana ba| şını kaldırmamış ve "o sikadır" demiş. Ahmed b. Salih İse el-Haris el-Avaİ sikadır. Ali'den rivayet edileni ne iyi hıfzetmiş ve ne güzel yapmıştır.Haris'i sika görenlerin başında İmam Ahmed b. Hanbel gelmektedil Bu meyanda ona uymaktadır. Bu da iki nedenden dolayıdır:Birincisi: Ali'nin arkadaşı Asım b. Damra hakkında "O, Haris b, Avar'dan daha üstündür. Ve o benim yanımda hüccettir" demektedir. (Arapçada) efal-i tafdil, üstün kılma, müşareketi gerektirir. Eğer Haris Ahmed b. Hanbel'in yanında sika olmasaydı, "Haris'ten daha üstün" ve "o benim yanımda hüccettir" sözü çelişirdi. Bu takdirde yerme övmeye benzerdi. "Bu kılıç sopaya benzer" babından olurdu.İkinci husus: Sünnette ihtilaf edilmesi halinde kendisine başvurulacak derecede "imam" kılan Müsned'ine ahkam ve sünnetlerle ilgili'bir çok ha­disi ondan rivayet edip getirmesidir. Şunları söyleyen de İmam Ah-med'dir. Rasulullah'tan (s.a.v) helal, haram, sünnet ve hükümlerle ilgili bir şey rivayet ettiğimizde, senetleri sıkı tutarız. Nebi'den (s.a.v) amelle­rin fazileti, bir hükmü koymayan veya kaldırmayan hususlarda bir şey ri­vayet ettiğimizde senetlerde müsamahalı davranırız. Her halükarda Haris hakkında söylenenler Muhammed b. İshak hakkında söylenenlerden da­ha çok değildir. Hişam b. Urve (r.a) ona yalancı demiş, arkasında da İmam Malik (r.a) onu bunda takip etmiştir. Tüm bunlar akranların birbirleri hakkındaki sözleridir. Açıklandığı gibi bu tür sözlere iltifat edilmez.Bu vesileyle derim ki, Haris'in sika olduğu şüphesizdir. Onun hak­kında konuşanların bir hücceti de yoktur. İlim Allah indindendir. İhtilaf ettikleri hususlarda kulları arasında hüküm verendir.Tüm bunlar için bakınız:Tarihu Osman b. Said ed-Darimi s: 90-91Tahkik Dr. Ahmed Nunı's-Seyfİbn Ebi Hatem, El-Cerhu ve't-Tadil: 3/79îbn Hayyan Kitabu'l-Mecruh'in: 1/222Tahkik: Mahmud İbrahim ZayidTehzibu'l-Kemal: 1/215-216Mizamı'1-İtidal: 1/435-437,2/352Tehzibu't-Tehzib: 1/94,2/145Takribu'lTehzibs. 60El-Kifaye fi İlmi'r-Rivaye s. 213Cami'u Beyani'1-İlmi ve Fadlihi: î/154Şarhu Nevevi ala Müslim: 1/99Makdis'te topladı. Orayı doldurup, yüksekçe yerlerine oturdular. (İnsanlar toplanıp oturduktan sonra) şöyle dedi: "Allah, onlarla amel etmem için bana beş kelimeyi em-i retti. Sizin de onlarla amel etmeniz için onları size de em­retmemi istedi. Onların ilki, Allah'a ibadet etmeniz ve O'na ortak koşmamanızdır. Allah'a şirk koşan adamın | misali şuna benzer: Adamın biri öz malından, altın ve­fa gümüşle bir köle satın alır. Köleye, "çalış ve çahştığı-ıı bana öde" der. Köle ise çalışır ancak kazandığını efendisinden başka kimselere verir. Hanginiz kölesinin böyle olmasını ister? Şüphesiz Allah size namaz kılma­nızı da emretti. Namaz kılarken sağa sola iltifat etmeyi­niz. Çünkü Allah sağa sola iltifat etmedikçe yüzünü ku­lunun yüzüne diker. Size orucu da emretti. Bunun misa­li bir topluluk içinde, kesesinde misk olan, bununla in­sanların beğenisini kazanan adamın misali gibidir. Şüp­hesiz, Allah indinde oruçlu adamın ağız kokusu misk ko­kusundan daha güzeldir. Allah size sadakayı da emret­ti. Bunun misali şuna benzer: Düşman esir aldığı adamın, ellerini boynuna dolayıp boynunu vurmak için götürür­ler. Adam der ki: Az çok fidye ile onu sizden alıyorum. Ve adam fidye karşılığında kendini kurtarır. Allah'ı zikretmenizi de emretti. Bunun misali şuna benzer: Düş­man hızlı bir şekilde adamın izini takip ederek çıkar. Adam onlardan kurtulmak için çok sağlam bir kaleye va­rıncaya kadar kaçar. Aynen bunun gibi, kul ancak Al­lah'ın zikriyie şeytandan nefsini korur." Nebi (s.a.v) şöyle buyurur:Ve ben, Allah'ın bana emrettiği beş şeyi size emre-liyorum: İşitmek, itaat etmek, cihad, hicret ve cemaat, "emaatten bir karış kadar ayrılan muhakkak tekrar dönmesi hariç- boynundan İslam halkasını atmıştır.[163]Ve hadisi zikretmiştir.[164] Hadisi Tirmizi aynı lafızla ve hadisin hasen sahih olduğunu belirterek, Nesai özetleyerek îbn Huzeyme ve İbn Hıbban sahihlerinde ve Şeyheyn'in şart­ları üzerine sahihtir diyerek rivayet etmişler. Aişe'den (r.a)[165] şöyle rivayet edilmiş:Rasulullah'a (s.a.v) hicretten soruldu. O da şöyle dedi "Fetihten sonra hicret yoktur. Ancak cihad ve niy^t vardır. Savaşa çağırıldığınızda top yekûn çıkınız.[166] (Buhari ve Müslim) İbn Abbas'ın hadisi üzerinde ii-tifak etmişlerdir.[167] Ebu Davud ve Hâkim, Abdulmümin b. Halid'ten1[168]ona da Nicde b. Nafi[169]rivayet etmiş. Diyor ki, İbn Ap bas'tan:Eğer savaşa çıkmazsamz, size azap verir.(Tevbe: 9/30J)ayetini sordum. Şöyle dedi: "Rasulullah (s.a.v.) Arap kabi lelerinden bir kabileyi savaşa çağırdı. Onlar da ağır davrati dılar. Bunun üzerine kendilerinden yağmur engellendi. B| onların azabıydı." Hakim bu hadisin sahih isnatlı olduğurfu söyledi.[170] Müellif -Allah onu affetsin- der ki, bu ve ondan öncefci hadiste, imamın kendisini cihad ile görevlendirdiği kişi vesj-ya kişilere cihad -her ne kadar o anda farzı kifaye de olsa farzı ayn olur.Ebi Katade'den[171]rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.bir gün hitab edip cihadı zikretti. Cihaddan bahsetti. Farz­ların dışında ona hiçbir şeyi üstün kılmadı. Hadisi Ebu Da-vud[172] ve onun tarikiyle de Beyhaki rivayet etmiş. Ve farzı ayn olan fazları cihada tafdil ettiğinden dolayı cihad kimi za­man farzı ayn da.[173] olur.[174]İbn Cerir Tefsirinde ve Hakim tahriç edip, Ebi Raşid el-Hubrani'den olan isnadı da sahih bulmuştur.[175]Der ki: Mikdad'a[176] Humus'ta sarrafların sandıklarından bir sandık üstünde oturmuş insanlara gazadan bahsederken geldim. "Şüphesiz, Allah seni mazur görmüş" dedim. Bunun üzerine dedi ki: Buhus suresi benden bunu kerih gördüAllahu Teala: "Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın..." (Tevbe: 9/41) buyuruyor.[177] [178] îbri Ebi Şeybe Musannef'i Kitabu'l-Cihad: 5/306 isnadı sahih­tir. İbn Cerir Tefsirinde Süfyan b. Vaki ve Abdulala talikleriyle rivayet etmiş. 10/85Hasan'dan aynısını rivayet etmiş.Katade'den"istekli ve isteksiz olarak..." rivayet| edilmiş.Ebil Avam'dan186 o da Ebu Eyyub'ten şunu rivayetti etmiş. Kendisinin bir yıl cihaddan geri durduğunu "Hafif | ağır savaşa kuşanıp çıkın." (Tevbe: 9/41) ayetim okudu ğunu ve senesinde savaşa çıktığını söyler. Ve "ben bu ayet­te ruhsat görmüyorum" dedi.Aynı şekilde sahih bir senetle Mansur'dan[179] o da Ha-kem'den[180]"Hafif ve ağır olarak savaşa kuşanıp çıkın." Yani çalışanlar ve çalışmayanlar olarak savaşa çıkm şeklin­de olduğu rivayet edilmiştir.[181]Ağırdan kasıt; malı mülkü olup da bırakmaktan hoşlan-mayan adam, hafif ise; malı ve mülkü hiç olmayan kişidir de-nilmiş.İbn Ebi Zeyd demiş ki, hafif; cesaretli, ağır ise; korkaktır. Bunu Nakkaş da[182] hikaye etmiştir.[183]İmam Kurtubi tefsirinde şunu söylemektedir. Ayetin an­lamında doğru olan şudur: insanlar kendilerine hafif de gel­se ağır da gelse cümleten savaşa çıkmakla emrolundular.Zuhri[184] der ki; Said İbnu'I-Müseyyeb bir savaşa katılıp gözlerinden birini kaybetmişti. Bunun üzerine ken­disine sen hastasın denildi. Kendisi estağfirullah hafifi ve ağırı bütün savaşa çıkar, savaşma imkanım olmasa bile sa­yı çoğaltır metal korurum.Rivayet edilir ki, insanlardan bir kısmı, Şam savaşların­da ihtiyarlıktan kaşları gözlerinin üstüne düşmüş bir adamı görmüş, kendisine "şüphesiz Allah seni mazur görmüştür" demeleri üstüne kendisi; "Ey kardeşimin oğlu! Hafif ve ağır olarak savaşa çıkmamızla muhakkak ki emrolunduk.[185]îbn Ümmü Mektum[186] ismi de Amr'dır. Uhud günün­de şöyle demiş: "Ben a'ma bir adamım. Bana sancağı teslim edin. Kesin olan şu ki bayrak sahibi hezimete uğrasa, ordu da hezimete uğrar. Ben ise kimin ben hedeflediğini bilme­diğimden yerimden ayrılmayacağım. O gün sancağı Musab b. Umeyr almıştı.[187]İbn Mübarek Atiyye b. Ebi Atiyye'den[188] İbn Ümmü  Mektum'u Küfe günlerinden bir günde üzerinde bol biri zırhla onu safta sürüklediğini gördüğünü rivayet eder.[189]   Enes b. Malik'den (r.a), Ebu Talha (r.a)[190] "hafif ve? ağırolarakkuşanıpavaşaçıkın"ayetini okuduktan sonra dedi ki: Allah bize emretti. Biz de genç-yaşlı savaşa çıktık. Beni donatıp hazırlayınız." Bunun üzerine çocuklarAllah sana rahmet etsin. Şüphesiz sen Rasulullah, Ebube- \ kir ve Ömer döneminde savaştın. Biz senin yerine de savaşırız"  dediler. Denizde savaşa katıldı ve vefat etti. Onu defnetmek için  bir ada aramaya koyuldular. Ancak yedi günden[191] sonra ada~| yi bulup onu defnettiler. Cesedi de değişmemiştİbn Mübarek Kitabu'l-Cihad'da ve Hakim rivayet et-* mistir. Hakim Müslim'in şartlarına göre sahihtir demiş.[192]îbn el-Mübarek Cuveybir[193] tarikiyle Dahhak'tan[194]Allah'ın (c.c):Hoşunuza gitmediği halde savaş üzerinize farz kılın­dı.(Bakara: 2/256) sözü hakkında şunu rivayet etmiş: Savaş ayeti nazil olunca ondan hoşlanmadılar. Ancak Allah azze ve celle savaş eh­linin sevabını, savaş ehlinin faziletini, AHahu Teala'nın savaş ehli için hazırladığı hayat ve rızkı beyan edince, ya-kin ehli hiçbir şeyi cihada tercih etmediler. Onu sevip ona rağbet ettiler. Öyle ki Rasulullah (s.a.v) onları taşıyacak bir binek bulamadığını söyleyince ve infak edecekleri bir şey­leri bulamayınca hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar bo-şana boşana döndüler.[195] (Tevbe 92'ye işaret ediyor.)Ömer b. Hattab (r.a) şöyle der:Sizin üzerinize üç şey farz kılındı; hac umre ve cihad.[196]Makhul'den onun kıbleye dönüp on defa yemin ettik­ten sonra "savaş üzerinizde vaciptir. Ve isterseniz bunu daha da arttırırım" dediği rivayet edilir. Abdurrezzak Mu-sannaf ında rivayet etmiş. "İsterseniz bunu daha da arttırı­rım" sözünün anlamı; mutmain olmanız için yeminleri da­ha da arttırabilirim" demektir.[197]

 

FASIL  

 

Bil ki, kafirlerle kendi ülkelerinde cihad etmek, alimle­rin ittifakıyla farz-ı kifayedir.Ibn el-Müseyyeb ve İbn Şubrume'den onun farzı ayn olduğu nakledilmiş.Farz-ı Kifaye: Yeteri kadarı bunu yerine getirdiklerinde,   sorumluluk ve günah diğerlerinden düşer. Eğer tümü onu terkederse hepsi günah işlemiş olur. Ancak günah tümünü  kapsar mı, kapsamaz mı diye iki görüş var: Birincisi (ki en doğrusudur) özrü olmayan herkes günahkar olur. ikincisi, tümü günah işlemiş olur. Her seneki asgari cihad bir keredir. Bunun arttırılmasımn daha efdal olduğunda ihtilaf yoktur. Bir yılı savaşsız geçirmek caiz değildir. Ancak müslümanların zayıf oluşu,düşmanın çokluğu ve eğer savaşa başlarlarsa köklerinin kazınacağı gibi zaruretler ile kutun zorluğu, hayvan yemi­nin az oluşu vb. özürler gibi özürlü olma halleri hariç.Eğer ortada bir zaruret ve özür olmazsa cihadı bir yıl er­telemek caiz değildir. Şafii ve arkadaşları bunu ifade etmiş­ler.[198]  İmam[199] der ki, benim yanımda muhtar olan usulcülerin yoludur. Onlar diyor ki, cihad zorlu bir davettir. Müslüman olanların veya müslümanlarla barış yapanların dışında kim­se kalmayıncaya kadar imkanlar dahilinde bunu ikame etmek gerekir. Yılda bir kez yaşamak ile siniri anam ayacağı gibi, fazla yapma imkanı olduğunda da tatil edilemez. Fakihlerin söyledikleri bu görüşü mutat ve genel duruma hamletmiş­ler. O da şudur: Ordunun teçhizatı için mal ve levazım, yılda bir seferden başka gelmiyordu.[200]Hanbelilerden Muğni sahibi der ki, yılda yapılacak ciha­dın en az sayısı bir defadır. Özrü olanın dışında her yılda ci-had etmek vaciptir. Her yıl birden fazla cihad etmeye ihti­yaç hissedilirse o kadar çıkmak vaciptir. Çünkü cihad far­zı kifayedir. İhtiyaç hasıl olduğunda onu yapmak vacip­tir[201]Kurtubi tefsirinde diyor ki: İmamın üzerine (kendisi da­hil), bir grubu yılda bir kez düşmanın üstüne salması farz­dır. Kendisine gitmese de, güvendiği bir kişiyi tayin eder. Onları İslam'a davet eder. Onları engeller ve eziyetlerini ge­ri çevirir. İslam'a girinceye kadar veya cizye verinceye ka­dar Allah'ın dinini galip kılar.[202]

Cihad, çocuk, deli kadın ve kendisini savaştan engelle­yecek bir hastalığı olana vacip değildir. Tek gözlü, baş ağ­rısı olan, dişleri ağıran, hafif bir humma vs. ile az topal olan kişilere de cihad vaciptir. Aynı zamanda bu Ahmed'in mezhebidir de[203] Bunda bir ihtilafın olduğuna inanmıyorum.

Savaşmanın, ancak müslüman ebeveynin izniyle caiz olabileceğinde imamlar ittifak etmişler. Bunların olmama­sı durumunda dede ve nine aynı konumdadır. İki görüşten sahih olanına göre ise ikisinin bulunması halinde de (dede ve nine) aynı ebeveyn konumundadırlar.[204]Mesele: Önce ebeveyn izin verir sonra çocukları safa var­madan kararlarından ikisi veya birisi vazgeçerse onun dön­mesi gerekir. Ancak onun dönüşüyle müslümanlarm kalp­lerinin kırılması, yahut mal ve canından korkarsa o zaman dönmez. Nefsinden korkması halinde, orduyla dönmek üzere yol üzerindeki bir köyde ikamet etmek imkanı varsa bunu yapması gerekir. Eğer savaşa başladıktan sonra kararla­rım değiştirirler s e o zaman en sahih görüşe göre ayrılması haramdır. Meselenin tümündeki İmam Ahmed'in görüşü   budur. Onu Muğni'de zikretmiştir.[205]Üzerinde borç olan kişinin çıkması durumunda ihtilaf etmisler. İmam Ebu Bekr b. el-Munzir el-İşraf kitabında: "Malik,borcunu ödeyemediği borçlunun savaşa çıkmasına ruhsat ve rirdi" der.Evzai, borçlunun borç sahibinden izin almadan savaşa      çıkmasına ruhsat vermiş. Şafii, borcu olan, borç sahibinin izni olmadan savaşa çıkamaz. Bu borcun müslüman vaya kafire olması neticeyi değiştirmez.[206]İbnül Münzir diyor ki, Uhud kıssasında Cabir b. Abdul­lah'ın hadisinde babasının[207] borçlu olduğu halde düşman ile savaşmaya çıkışı, Cabir ve Nebi'nin (s.a.v) bu durumu bildikleri halde bunu kerih görmeyişi; borcu olup da ödemeyenlerin savaşa çıkmalarının yasak olmadığına delildir.[208]                           Müellif der ki: İmarK Ahmed, İbn Münzir'in delillendir-diği gibi o da Abdullah b. Haram Ebi Cabir'in kıssasını delil göstererek o delille borcunu ödemeyi terkedenin izin­siz savaşa çıkabileceğini belirtmiştir.[209]Ebu Zekeriyya en-Nevevi diyor ki, eğer borçlu darlaktay-sa -hemen ödemesi istenmediği için- sahih görüşe göre sa­vaştan engellenemez. Bunu Ravza'nm aslında zikretmiştir. Onu takip edenler de bunu nakletmişler.[210] Burada Rafii bunu zİkretmemiştir. Aynı zamanda bu, geçtiği gibi İmam Malik'ten gelen düşünceye de uygundunDevamla eğer, hazır maldan borcunu ödeyecek, durumu yerinde birini vekil kılarsa, çıkabilir. Eğer borç müeccelse (gecikmeli olarak ödenebilirse) borç sahibinin onu cihaddan menetmesi görüşlerin en sahihine göre hakkı değildir.[211]Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Tüm bunlar farzı ki-faye olan cihad İçindi. Eğer bize ait olan bir beldeye kafir­ler girerlerse, ona girmek üzere iseler, kapılarına dayanıp he­nüz girmemişlerse, sayıca oradaki ahalinin iki misli veya da­ha az ise bu durumda cihad farzı ayn olur. Bu durumda; -iki görüşten en sahih olanına göre- köle efendisinin izni olma­dan, kadın -eğer onun savunma gücü varsa- kocasından izin almadan çıkar. Aynı şekilde çocuk da babasının izni ol­madan, borçlu da borç sahibinin izni olmadan çıkarlar. Bunların tümü aynı zamanda Malik, Ebu Hanife ve Ahmed b. Hanbel'in mezhebidir.[212] Eğer düşman aniden saldırmış ve hücum etmişse ve onların da savaş için toplanıp hazırlık yapma imkanı yoksa, kafirin karşısında olduğu kişi ve kişi-ler eğer teslim olup öldürülmekten korkuyorlarsa nefsini kof rumak İçin imkanlar dahilinde hareket etmesi gerekir. Bj rada hür ile köle, kadın, ama, topal ve hasta arasında hiçbi| fark yoktur. Her ne kadar öldürülme veya esir düşme duru| mu söz konusu da olsa... Eğer teslim olmaktan imtina etme# si halinde öldürüleceğini bilirse, teslim olması caizdir, An| cak savaşmak daha efdaldir. Eğer kadın, teslim olması hag ünde kendine el uzatacaklarını biliyorsa, öldürülse da] kendini savunması gerekir. Çünkü kim zinaya zorlanırsa öl| meyi/öldürmeyi defetmek amacıyla boyun eğmesi caiz defğildir.Ezrai[213] Ganiyye'de diyor ki: Zahir olan görüşe göre gü$ zel emred (bıyığı terlememiş oğlan) hemen veya zamanla fu4 huşla kastolunacağını bilirse onun hükmü, kadınla aynıdır| Hatta daha da evladır.  Düşman saldırdığı bölgede onları karşılayacak sayıdaj insan çıkmışsa, geride kalanların -sahih görüşe göre- yardıml etmesi onlara vaciptir. Kasır mesafesinin altında olan bir ye-f re düşman girerse, düşmanın girdiği beldedekilerin üzerin-}'; de olduğu gibi bunların üzerine de cihad farz-ı ayndır.Maverdi[214] diyor ki: Çünkü bu savunma savaşıdır, gazal değil. Dolayısıyla gücü yeten herkese farz olur. (Maverdi-| nin sözü bitti.)                                                                 Kasir mesafesinde olanların düşmanın saldırdığı belde-J ye -eğer bu belde ona mücavirde kifayet edecek sayı yoksa-yardım etmek için gitmeleri gerekir. Eğer onlara yardım etmek için yeteri sayıda insan çıkmışsa, geri kalanlardan günah düşer. Ancak, büyük ecri ve bol sevabı da kaçırmış olurlar.Bazıları da onlardan günahın düşmeyeceğini, onlara ko­şup yardım etmenin kendilerine vacip olduğunu söylemiş­ler. Kasir mesafesinin üstünde olanlar, eğer onların dışında­kilerde yeteri sayı varsa iki görüşten en sahih olanına göre, onlara yardım etmek kendilerine farz değildi.İkincisi: Kafirlerin beldeden çıkarıldıkları ve defedil-dikieri haberi yayılıncaya kadar belde yakınlarına ve yakın­larının yakınlarına da vaciptir. Bir beldenin komşuları ve komşularının da komşuları yoksa ve savaşmaya kadir iseler, başkalarının iltihak etmelerini beklemezler. Kasir mesafe­sinin altında olanın bineğinin olması da gerekmez.Kasir mesafesinde olan için ise iki görüş vardır: En sa­hihine göre binek şarttır. İkincisine göre; durumun şiddetin­den dolayı şart değildir. Kasir mesafesinde olan ve olmayan­da -sahih görüşe göre- azığın bulunması şarttır.Eğer düşman İslam diyarında bir harabeye veya dağa iner konaklarsa, bu da yerleşim birimlerinden uzak ise; bu durumda onların beldeye giriş rnesabesinde olup olmadığı hususunda iki görüş var. Gazali ikisini de mutlak görmüş.İmamu'l-Harameyn'in ashabtan naklettiği ise, onların bu inişini beldeye iniş şeklinde algılanışıdır. Çünkü o da Darul İslam'dandır. Dar da müslümanların oturma meskenlerini ifade eder. Eğer hiçbirinin meskeiıi yoksa, müslümanlan te­lef olunacak şeylere düşmekle teklif etmek uzaktır.

Ebu Zekeriyya Nevevi: İmamın tercih ettiği bu anlayış hiçbir şey değildir. Hiçbir anlam ifade etmez. Defedilmele: ri mümkün iken kafirlerin İslam diyarını istila etmelerine im­kan vermek nasıl caiz olur? Allah en iyi bilendir.[215]Kurtubi ise tefsirinde şöyle der: "Düşman İslam diyarı­na yaklaşır ve girmese de, yine Allah'ın dini hakim olunca­ya, İslam diyarı korununcaya, etrafı muhafaza edilinceye ve düşman cezalandınhncaya kadar onlarla savaşmak lazım ge­lir. Bunda ihtilaf da yoktur.[216]Beğavi'nin "Kafirler İslam diyarına girerlerse; cihad, yakın olanlara farzı ayn, uzak olanlar hakkında da farzı ki-fayedir" sözünün anlamı da budur. Bu mesele daha önce geçmişti.[217]Bu baba uygun gördüğüm furuaati meseleler bunlardır. Onların detayının yeri fıkıh kitaplarıdır. Allah en iyi bilen­dir.                                                               ,       ,    .

 

2-CİHADI TERKEDEN İLE GAZA ETMENDEN ÖLENLER HAKKINDA VARİD OLAN CEZA

 

Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:De ki: Eğer babalarınız çocuklarınız, kardeşleri­niz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar ge­tireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden ev­ler, sizlere Allah'tan, O'nun Rasülünden ve O'nun yolun­da cihad etmekten daha sevimli ise artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah fasıklar topluluğu­na hidayet vermez. (Tevbe: 9/24)Müellif -Allah onu affetsin- der ki: "Bu ayeti şerifede ci­hadı, ondan yüzçevirerek mal ve ehlin olduğu şeylere süku­net edenler hakkında; tehdit, korkutma ve uyarı vardır. Ey akıl sahipleri ibret alın."Alîahu Teala şöyle buyurmaktadır:Ey iman edenler, ne oldu ki size Allah yolunda sava­şa kuşanın denildiği zaman, yerinizde ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten cayıp dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine göre bu dünya hayatının yararı pek azdır. Eğer savaşa kuşanıp çıkma/sanız, o sizi pek acı bir azap­la azaplandıracak ve yerinize bir başka topluluğu geti­rip değiştirecektir. Siz ona hiçbir şeyle zarar veremezsi­niz. Allah her şey güç yetirendir.(Teybe: 9/38-39)İmam Kurtubi şöyle diyor: Bu, cihadı terkedenlere bir azarlama, cihada çıkmaya hemen başlamayıp oturanlara bir itaptır.yerinizde ağırlaşıp kaldınız?. sözü, yani yerin nimetlerine veya yerinizde ikame etmek demektir. Devam­la der ki: Cihada çıkmaktan hoşnutsuzluğu izhar ederek üşenmek, ağırlaşmak herkese haramdır. Devamla: Eğer imam bir kavmi tayin eder ve onları cihada davet ederse, tayin ile beraber onların ağır davranmaları söz konusu olama?Onun tayiniyle tayin ettiği kişilere cihad farz-ı ayn olu] Farz-ı ayn oluşu cihadın mekanından değil, imama itaatti dolayıdır.[218]Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:Allah'ın Rasulü'nün hilafına evlerinde (savaşa çık! maktan) geri kalanlar, (bu yüzden) sevinmekte ve Allafi yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi hoş gör| meyerek, "sıcakta savaşa çıkmayın" demektedirler. (EJ Muhammedi Onlara) de ki: "Cehennem ateşi daha sıcak* tır." Keşke bunu anlamış olsalardı. İrtikab ettiklerine ce| za olmak üzere az gülüp çok ağlasınlar. Allah, seni onj lardan bir gruba geri döndürüp karşılaştırır ve onlar di (savaşa) çıkmak için senden izin isterlerse, (onlara) de kil "Benimle birlikte hiçbir zaman (bir savaşa) çıkamayacak ve benimle birlikte asla bir düşmanla savaşamayacaksı| mz. Zira siz, baştan oturup kalmaya rıza göstermiştiniz^ O halde geride kalan (kadın, çocuk ve ihtiyar) larla bir| likte oturun. (Ey Peygamber!) Münafıklardan ölen bir kimsenin namazını sakın kılma ve kabri başında da dur­ma. Zira onlar Allah'ı ve Rasulü'nü inkar etmişler ve fa-sık olarak ölmüşlerdir. (Tevbe: 9/81-84)Allah sana rahmet etsin. Cihaddan geri kalıp oturanlar ve onda infak etmeyi kerih görenler hakkındaki bu şiddetli tehdide ve büyük, aşağılık, elem verici yükümlülüğe bak. Her ne kadar bu ayetler belli birtakım kavimler için nazil olmuşsa da, aynı şekilde kendileri gibi aynı fiili işleyen ve vacip olan cihaddan kendileri gibi geri kalanlara bir tehdit ve korkutmadır. La havle vela kuvvete illa billah.İbn Ömer'den (r.a) Rasulullah'm (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilmiş Siz, iyne (veresiye) ile satın almaya başladığınızda! ineklerin kuyruklarına tutunduğunuzda, ziraate razı olduğunuzda ve cihadı terkettiğinizde; Allah üzerinize zilleti musallat kılar. Dininize dönmeyinceye kadar Al­lah, onu sizden söküp atmaz.[219]Beyhaki der ki: îyne ile alışveriş yapmak; adamın, "bu­nu şöyle şöyle al, ben de senden şöyle şöyle alırım demesi-dir"der.[220]El-Haravi[221] iki garipte şöyle demektedir: El-İynetü, bir şahsın belli bir süreye kadar başka bir şahsa bir malı satma­sı, daha sonra bu malı sattığı değerin altında aynı şahıstan (tekrar) satın almasıdır. Bu da mekruhtur.Şayet iyne sahibinin yanında bir başkasından bir malı sa­tın alır ve kabzettikten sonra belli bir süreye kadar iyne sa­hibine aldığının üstünde satarsa, bundan sonra da alıcı ilk sa­tıcıya değerinin altında bir parayla satarsa bu da iynedir. An­cak bu ilkinden daha ehvendir. Kimilerine göre bu caizdir.îyne denilmesinin sebebi mal sahibine paranın hasıl ol­masındandır. Aynı hazır olan maldır. Müşteri onu satmak için satın alır ki akabinde kendisine bir yarar dokunsun.Kadılar kadısı Maverdi der ki: "İyne denilmesinin sebe­bi paranın karla alınmasıdır" der. Ayn ise dirhem ve dinar­lardır.Müellif der ki: Hadisin manası şudur: İnsanlar cihadı terkedip ziraat ve benzeri şeylere yöneldiklerinde, Allah da onların üzerine düşmanlarını musallat kılar. Çünkü on­ların ne hazırlıkları var ne de onların saldırılarına karşı bir amade olma var. Ayrıca onlar, içinde oldukları dünya nimet­lerine rıza göstermişlerdir. Dolayısıyla hakir ve zelil ol­maları haktır. Onlar üzerlerine vacip olan kafirlerle cihada, onlara karşı sert olmaya, dini ikame etmeye, İslam ve ehli­nin yardımına, ilayı kelimetullaha, küfür ve ehlini zelil kıl­maya dönmedikçe, ondan kurtulamazlar.Nebi'nin (s.a.v) "...dininize dönünceye dek" sözü, ci­hadı terketme ve ondan yüz çevirip dünyaya dalmanın din­den çıkma ve ondan ayrılma olduğuna delalet eder. Kendisi için apaçık ber günah olarak bu, kifayet eder.Enes b. Malik'den (r.a) Rasulullah'm (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilir:Kim Allah yolunda bir gaza ederse, Allah'a karşı olan tüm taatını da eda etmiştir. "Dileyen iman edervedileyen küfreder. Şüphesiz zalimler için ateş hazıriamı-şızdır."                                                       (Kehf: 18/29)Devamla denildi ki:Ey Allah'ın Rasulü! Senden işittiğimiz bu hadisten sonra cihadı kim terkedip yerinde oturur?' Ö dedi ki:Allah'ın lanet ettiği, gazap ettiği ve onun için büyük bir azap hazırladığı kişiler terkeder. Âhır zamanda ci­hadı görmeyecek bir kavim gelecektir. Şüphesiz Rabbin kendi katında bir ahitte bulunmuş. Ahdini O bozmaz. O da şudur: Hangi kul bunu bu şekilde görerek ona varır­sa alemlerde hiçbir kimseye azap etmediği bir şekilde onu azaplandıracaktır."İbn Asakir hadisin tümünü cihadı terketme konusunda şiddetli tehdit babında tahriç etmiştir.Hadisin başını cihadın fazileti babında başka bir ta­rikle -denildi ki ey Allah'ın Rüsulünden sonuna kadarki bölümü hariç- rivayet etmiştir.[222]Ebu Bekr es-Sıddik'ten şöyle dediği nakledilmiş: "Rasulullah'ın (s.a.v) vefatından bir yıl sonra insanlara hutbe vermek için -ağlamaktan boğulur haldeyken- ayağa kalkıp dedi ki: Ey İnsanlar! Bir yıl önce bu ayda ve şu min­ber üzerinde Rasulullah'm (s.a.v) şöyle dediğini işittim:Cihadı terkeden bir kavim yoktur ki Allah onu ze­lil kılmasın ve emri bil maruf ve nehyi anil münkeri ter­keden bir kavim yoktur ki, Aljah hepsini cezalandır­masın." Bunu Şifau's-Sudur'da zikretmiştir.Taberani aynı hadisi sahih bir isnad ile özetleyerek rivayet etmiş: "Cihadı terkeden bir kavim yoktur ki, Al­lah onların tümünü azaplandırmasin.[223]İbn Asakir isnadıyla Mücalid[224] o da Şabi'den[225] şunu söylediğini tahriç etmiş: "Ebubekir'e biat edildikten sonra minbere çıkıp.ve hadisi zikreder. "Ve onda cinai' di terkeden bir kavim yoktur ki, Allah onları fakirlikle vurmasın" cümlesini de söyledi.Eğer desen ki, insanları cihaddan yüzçevirdikleri haldi içlerinde zengin olan çok insanı görürsün. Bunun sebebi ne! dir?                                                                          Cevap olarak: Zenginlik şudur. Sahih bir hadiste olduğu[226] gibi zenginlik, meta çok­luğundan olan zenginlik değildir. Asıl zenginlik kalp zen­ginliğidir. Fakirlik kalp fakirliğidir, insanlardan gördüğü-, müz ise, onlar cihad ve ganimetten yüz çevirip, mubah ve başka yollarla kazanma yollarına yönelince; Allah, onlara kalp fakirliğini, aşırı hırsı, cimriliği musallat kıldı. Vacip olan bir çok hakkı menettiler. Gümrük vergisi gibi bir çok harama el attılar. Onların yanında azıcık dünya malı değer­lidir. Hırs ve tamahkarlık onları zelil kılmış. Azı hariç, rı-zıklarının kendi taraflarından geldiğini görenlere zilletin hakim olduğunu, onun gitmesinin korkusundan dolayı ta­mahkarlığı onu köleleştirmiştir. Eğer zengin olsaydı haki­katte hür olacaktı. Her ne kadar servet sahibi de olsa aslın­da o fakirdir. Görünüşte aziz de görünse, aslında zillet kal­bini bürümüş ve onda iskan etmiş. Kılıcından dolayı rızık-lanan kimselerde bunlardan hiçbir şeyi göremezsin. Çünkü rızkı, ganimetten o da kılıç ile alınmadır. Allah'tan başka hiç kimsenin minneti yoktur. Ganimet büsbütün helal olduğu­na göre onda hiçbir şüphe yoktur ve kalbin aydınlanmasın­da cimrilik ve hırs karanlıklarını ağartan birinci sebeptir. Ga­nimet sahibi eli itibariyle fakir de olsa aslında o zengin kalplidir. Onun zahirdeki elbisesi fakir ve miskin de olsa, onun batın şiarı -Allah'ın vasıflandırdığı gibi- izzet ve yü­celiktir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:Müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı şid­detlidirler. (Maide: 5/54)Şüpheden kazanç sağlayan tamahkarlığın kendisini ya­ratılmışlara zelil kılan kimseye gelince, o her ne kadar za­hirde aziz görünse de onun kalbi zilletin değişik nevileriyle doludur. Zahirde her ne kadar topladığı ile zengin de oll sa, o batında hırs ve tamahkarlıkla fakirdir. Bu düşük ahlaj ki, miras bırakacak kadar aşağılık kazançların babası olu "Allah dilediğini doğru yola hidayet eder."(Bakara: 2/213Şifau's-Sudur'un sahibi der ki: Ali'nin (r.a) bir söj zünde şöyle söylediği rivayet edilir:Allah için cihad, Cennetin kapılarından bir kapıdır. Alf lah yolunda cihad etmeyi terkedenlere Allah; zillet elbise! sini giydirir. Belayı büründürür, aşağılanmasını kolaylaştı! nr, zilletle nişanlanır ve ona karşı adaletten men edilir.[227]Aynı şekilde yine aynı kitapta Zeyd b. Eslem'den[228] o da babasından[229] o daRasulullah'm (s.a.v) şöyle dediğini rivayet eder:                                                                

"ökten yağmur yağdıkça cihad tatlı ve yeşil kalacak! tır. İnsanların üzerine bir zaman gelir ki, onlardan bal zı kurralar; "bu zaman cihad zamanı değildir" derleri Sizden kim bu zamana yetişirse o dönem ne güzel cihadı dönemidir." Dediler ki:Ey Allah'ın Rasulü! Onlardan biri mi bunu söyleyecek?Buyurdu ki:Evet Allah'ın meleklerin ve tüm insanların lanetle diği kişi?"Yine aynı yerde Ebi Ömer el-Karaşi'den Rasulul lah'ın (s.a.v) şöyle dediğini nakleder:Şüphesiz günahlar, alacaklının borçluyu hapsettiği gibi o da sahibini Allah yolunda cihad etmekten alıko­yan"Ebu Hureyre'den (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilir:Cihaddan bir eser olmadan Allah'a kavuşan, ge­dikli olarak Allah'a kavuşur.[230]Hadisi Tirmizi, İbn Mace, Hakim rivayet etmiş. Hepsi de İsmail b. Rafi'den[231]ki zayıftır- o da Ebu Salih'ten[232] riva­yet etmişler. Hakim "bu büyük bir hadistir. Ancak İsmail ile ihticac etmemişler" der. Beğavi de Mişkat kitabında zikret­miştir.Yine ondan Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediği riva­yet edilir:Kim cihad etmeden veya cihad etmeyi içinden geçir­meden ölürse o nifaktan bir tür üzere ölmüştür.[233] Müslim rivayet etmiş.Ebu Davud ve İbn Mace sahih bir isnad ile Ebu Umame'den[234] Nebi'nin (s.a.v) şöyle dediğini rivayet etmiş­ler:Kim gaza etmez veya savaşçıyı teçhiz etmez veyahut ehlinden hayırla bir savaşçıyı geri bırakmazsa, Kıyamet günü gelmeden önce Allah şiddetli musibetleri üzerine getirir.[235]                                                                  :;Abdurrezzak Saidb. Abdulaziz'den[236] der ki: Mak-   j hul'den şöyle dediğini işittim: Rasulullah (s.a.v) şöyle de -mistirHiçbir ev ehli yoktur ki, onlardan bir savaşçı çıkmaz veya savaşçıyı teçhiz etmez veyahut öyle birini ehlinde bı­rakmazlarsa, Allah ölümden önce onların başına musi­bet getirmiş olmasın.[237] Bu mürseldir.Faide: Kurtubi diyor ki: (Cihad hususunda) herkes ihmal­kar davranırsa tek bir kişi ne yapabilir? diye sorulursa şöy­le denilir: Bir esire kastederek onu fidye karşılığında salı­verir. Eğer o bir kişiyi fidye ile alırsa, cemaatte yapamadı­ğını birey olarak daha çok yapmış olur. Çünkü, eğer zengin­ler esirlerin fidyelerini aralarında bölüştürürlerse, her biri an­cak bir dirhemden az bir şey öder. Gücü varsa savaşır. Yok­sa bir savaşçıyı teçhiz eder.[238]

 

CİHADI TERK EDENLERİN İLERİ SÜRDÜKLERİ MAZERETLER

 

Ey kendisine farz kılınan cihattan yüz çeviren, tevfikj kanunlarından sapan! Bil ki, sen muhakkak uzaklaşma ilej karşı karşıyasın... Allah'a yemin olsun ki, murada nail olmakla mesut olmaktan mahrum oldun. Savaştan kaçmanın,kahramanların savaşlarında bulunmayışının, Allah yolunda! mal ve can ile cimri davranmanın sebebini keşke bilseydim.Bunun sebebi; uzun yaşama arzusu, ecelin saldırma korkusu, mal ve ehilden bir mahbubun; çoluk-çocuk ve hizmetçiden, kardeşten, yakından, kerim olan bir dosttan, sıcak biijf arkadaştan, salın amelleri çoğaltma arzusundan, güzelliği ve| çekiciliği olan bir zevcenin sevgisinden, korucu komşundanjj yüksek mevkilerden, ihtişamlı köşklerden, huzurlu bir göl-i geden, şık giyimden veya afiyetli bir yiyecekten başka birf şey midir? Seni cihaddan alıkoyan bunlardan başka bir şeyi değildir. Rabbinden seni uzaklaştıran da bundan başka bir| şey değildir. Ey benim kardeşim, bunlar senden sudur ede-l cek güzel şeyler değildir. Allah'ın (c.c.) şu sözünü duymuyor musun?:Ey iman edenler, ne oldu ki size Allah yolunda sava­şa kuşanın denildiği zaman yerinizde ağırlaşıp kaldı­nız. Ahiretten cayıp dünya hayatına mı razı oldunuz?! Ama ahirettekine göre bu dünya hayatının yararı pek azdır.(Tevbe: 9/38)1Sana yazacağım kesin hüccetlere kulak ver. Sana sunu-j lacak apaçık burhanları dinle! Ki bilesin, seni cihattan alı-| koyan sadece mahrumiyet, gecikmendeki sebep de sadece nefis ve şeytandır. Senin uzun yaşama umuduna sükunet et­men, ecelin hücum etmesinden korkman, gelmesi kesin olan ölümden kaçman, yürünmesi gerekli olan yolda yürü-! mekten korkmana gelince, Allah'a yemin olsun ki cihatta

geçmek öne geçenlerin ömrünü kısaltmayacağı gibi, cihat­tan geri kalmak da geri kalanların ömrünü arttırmaz.Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri ge­lince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.(Araf: 7/34)Oysa Allah kendi eceli gelmiş olan hiçbir kimseye ke­sinlikle ertelemez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.(Münafikun: 63/11)Her nefis ölümü tadıcıdır. Sonra bize döndürüle­ceksiniz."                                             (Ankebut: 29/57)Ölümün sarhoşluğu var, ey günahkar! Canın çıkmasının korkusu çok büyüktür, ama farkında değilsiniz. Kabrin öy­le bir azabı var ki, ondan ancak salihler kurtulur. Ve orada sorgulayıcı iki meleğin sorgusu vardır.Allah iman edenleri dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar. Zalimleri şaşırtıp saptırır. Allah dilediğini yapar? (İbrahim: 14/27)Bu büyük tehlikeden sonra, kişi ya saittir, ebedi nimet­lerin içine gider veya şakidir, Cehennemin azabına gider. Şe­hide gelince; o, tüm bunlardan emindir. Bu helak edici şey­lerden korkmaz.

46- Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:Şehid öldürülmenin acısını ancak bir cimcik kadar hisseder.[239]Şehidin öldürülmeden duyduğu, ancak sizin çimdiklenmekten duyduğunuz kadardır.[240]Ey benim kardeşim! Bu fırsatı değerlendirmekten seni alı) koyan nedir? Sonra bu fırsatı değerlendirirsen kabirdeki azaptan kurtulur, Allah indindeki en güzel ve en iyi sonucu kazanır, sorgulama sınavı ile ondan sonraki korku ve deh­şetten emin olursun.                                                       

Şehitler Rabbleri katında diridirler ve rızıklandırii lıyoriar. Allah'ın kendi fazlından kendilerine verdiği ile sevinirler ve kendilerinden sonra gelenlere müjdele­mek isterler. (Al-i İmran: 3/170)Ruhları yeşil kuşların içinde İliyyin Cennetlerinde dolaşırlar.[241]Bu şerefli ölüm ile, acı dolu şu ölüm arasında ne kadar çok fark var.                                                                   Eğer cihaddan beni alıkoyan; ehlim, malım, çoluk-çocığumdur diyorsan, şüphesiz Allah (c.c.) gizlenemeyecek de­recede apaçık bir şekilde şöyle buyurmaktadır:Bizim katımızda sizi bize yaklaştıracak ne mallan' nız, ne de evlatlarınızdır" (Sebe: 34/37JIKadınlara, oğullara kantar kantar yığılmış altın yi: gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duİ yulan tutkulu şehvet insanlara süslü ve çekici kılındı. Bunlar dünya hayatının metaldir. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olacaktır."(Al-i İmran: 3/14)Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun (eğlence tü­ründen) tutkulu bir oyalama bir süs, kendi aranızda bir övünme, mal ve çocuklarda bir çoğalma tutkusudur. Bir yağmur örneği gibi. Onun bitirdiği ekincilerin hoşu­na gitmiştir. Sonra kuruyuverir bir de bakarsın ki, sap­sarı kesilmiş sonra o bir çer çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnut­luk vardır. Dünya hayatı aldanış olan bir metadan baş­ka bir şey değildir."                                 (Hadid: 57/2Bu konuda ayetler çok, deliller çok açık ve aydınlatıcıdır.

47- Hadiste şöyle buyruluyor:Eğer dünyanın Allah katında sivrisineğin bir kana­dı kadar değeri olsaydı, bir kafiri onda tek bir su ile su-lamazdı.[242]

48- Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuşturCennette, birinizin kamçısının yeri kadar yer, dün­ya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Allah yolunda bir gecelemek veya bir sabahlamak dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Cennet ehlinden bir bayanın örtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.[243]Bu büyük mülk ve saltanattan ehlin seni nasıl alıkoyuyor? Ki bunlar, çok geçmeden ölecekler. Değişik eller onları parçalar, afet ve musibetler onlan bölük pörçük eder. Onlar­dan sadır olan cimrilik, verimsizlik, düşmanlık ve kötü ah­lak senden olan şansların kaybolmasıyla sana karşı olan kinleri... Malın az olduğu bir zamanda senden ayrılışları... Durumların değişmesiyle sana karşı olan sevgilerinin değiş­mesi... Bundan daha büyüğü Allah'a dönüşte senden kaçma­ları, sorgulama yerinde zerre rniskalleri seni hesaba çekme­leridir. Öyle ki, her biri kurtulmak için tüm günah ve ağır yüklerini sana yüklemek isterler.Peki gidici ve zeval bulucu olan (malm) seni nasıl alıko­yuyor? Onun kaybıyla arkadaşlar kaçar, çoluk çocuk dağı­lır. Sana o kadar sokulan dostun seni terkeder. Sonra Kıya­met günü nereden kazandın ve nereye infak ettin diycondan sorulursun. O günde sorgu ne kadar zordur. O gün, evet o gün; çocuklar yaşlanır, korku büyük olur. îzdiham çok olur. Çekişme şiddetli olur. Her emziren emzirdiğini terkedip kaçar. Her gebe karnmdakini bırakır. (Hac: 22/2) Mücrim­ler simalarından tanınır. Kahkül ve ayaklarından tutulur? (Rahman: 55/41) O günde zenginler az ve pek az olandan, hakir ve şerefli de eksik ve tam olandan sorgulanacaklar. Fa­kirler zenginlerden beşyüz sene evvel Cennete girecekler. Onlar orada yerler içerler ve Darus-Selam'da refah içinde olurlar. Ve sen ey zengin, malından dolayı sen bunlardan yoksunsun.O mal, az olduğunda gam ve zahmetini arttırır, çok oldu­ğunda da seni zengin ve azgın kılar. Eğer ölür ve arkanda bı­rakırsan seni aşağılar. Önünde de onun üzerinde sorgulana­cağın bir yer var. O günü bilir misin? Farzet ki dünya ve için­dekiler senin olsun. Onun çekiciliğine ve aldatıcıhğma meyletsen dahi, onun sonu fani olma ve senin de ondan mutlaka ayrılman söz konusu olmayacak mı?

49- Hadiste Nebi'nin (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilir:Dünya'mn tümünü içindekilerle beraber sana gös­tereyim mi?"Evet ey Allah'ın Rasulü" dedim. Bunun üzerine elim­den tutup Medine'nin vadilerinden bir vadiye getirdi. Bir de ne göreyim? Orada insanların kafa taslarının, pisliklerinin, çürümüş kemiklerin külünün, (hayvanların) kemiklerinin bu­lunduğu bir çöplük var.Ey Ebu Hureyre" dedi. "Bu kafalar sizin hırslı oldu­ğunuz gibi hırslıydılar. Sizin umduklarınızı umuyor­lardı. Sonra onlar bugün derişiz kemikler olarak düş­müşler. Bu pislikler yediklerinin çeşitleridir. Kazandık­ları yerden kazandılar ve onu midelerine indirdiler. İn­sanlar da ondan uzak durmaya başladılar. Bu yanmış, ufalmış, çürümüş küller onların elbiseleriydi. Sonra on­ları rüzgar savurup duruyor. Bu kemikler üzerlerine ülkeleri gezdikleri bineklerinin kemikleridir. Buna rağmen dünyanın üstünde ağlayan ağlasın.[244] Der ki; "Bizi daha ayrılmadan şiddetli bir ağlama tuttu."Eğer keremli çocuğunu ve ona karşı şefkatli ve merhameli babanın şefkatini hatırlıyorsan, Allah (c.c.) şüphesiz şöy-|; le diyor:Şüphesiz sizin mallarınız ve çocuklarınız birer fitne­dir. Allah'ın indinde ise büyük ecir vardır."(Teğabun: 64/15)|Allah'a yemin olsun ki O, çocuğa karşı anasından baba­sından, kardeş ve amcalarından daha şefkatli ve merhamet­lidir. Nasü da olmasın? Onlardan önce O, iç organların ka-j ranlıklarında rahmetinin memelerinden terbiye eden, anala­rın rahimlerinde ve babaların sülbunda kalbi O'nun lütuf ve rahmetinin elinde olandır. O zaman senin şefkatin nere-j deydi? Ona karşı titreyişin, yakınlığın ve uzaklığın neredey^ di? Ve o nasıl seni nimetler diyarından ve Kerim olan Rab-! binin yakınlığından nasıl seni alıkoyabiliyor? Eğer o küçük| bir çocuk ise, sen onunla gamlanırsın, büyük İse,-onunla* üzüntü duyarsın, sağlıklı ise, üzerine titrersin, hasta ise| kalbin onun zayıflığı ile muzdarip olur. Terbiye edersen, zar ve taatinden çıkar, nasihatte bulunursan, sinirlenir ve ki tutar. Çoğu çocukta olan mutad isyan bir tarafa. Önün alırsan seni korkutur. Müsamaha edersen seni cimrileştiriri Zühdedersen seni rağbet ettirir. Onunla büyük bir fitneye uğ ramışsın. Halbuki bunu minnet sayıyorsun. Bela onunl^ umumi olmuştur. Halbuki sen onu nimet sayıyorsun. Gamım la sevinmeni istiyorsun, ferahlığının hüznünle olmasını! zararınla kazanmasını, mizanının hafifliği karşısında dirhem^ lerinin çoğalmasını istiyorsun. Onun sebebiyle sana güyetiremeyeceğin şeylere yükleniyorsun. Onun için her dar­lığa girersin. Ey adam onu hatırından atıp, seni ve onu ya­ratana bırak. Kendinden sonra onun rızkında seni ve onu n-zıklandırana tevekkül et. Mülk ve melekütte onun tedbiri­ni Allah'a teslim ettin, fakat ölümünden sonra çocuğunun tedbirini O'na vermiyorsun. Onun tedbirinde az veya çok bir payın var mıdır?Göklerin yerin ve aralarında olanların mülkü Al­lah'ındır. Dönüş de O'nadir.(Maide: 5/18)Allah'a yemin olsun ki ne kendine, ne de ona bir yarar ve­ya zarar sağlamaya gücün yetmez. Hayat ve dirilmeye de yet­mez. Onun ömründe azıcık bir uzatmaya gücün yetmeyece­ği gibi, rızkında bir çekirdek kadar artırmaya gücün yetmez. Halbuki ölüm aniden seni avlar, kabirde yıkılır, ameline esir olursun. Aziz olan senin çocuğun senden sonra yetim olur. Varislerin malını bölüştürür. Evladu lyalin darmadağınık olur. Ve keşke şehitlerle beraber olsaydım da büyük ibr kurtuluş ile kurtuluşa erseydim dersin. Sana şöyle denilir:Heyhat! Geçen geçmiştir. Hasretler büyük olmuş. Tak­dim ettiğin iyilik ve günahlarınla başbaşa kaldın." İçinde bu­lunduğun aldatıcı durumdan seni ikaz eden aziz ve gafur olan Allah'ın sözünü işitmiyor musun?Ey insanlar! Rabbinizden korkup sakının ve öyle bir günün azabından korkun ki, (o gün) hiçbir baba ço­cuğu için bir karşılık veremez ve hiçbir çocuk da baba­sı için bir karşılık verebilecek (durumda) değildir. Şüp­hesiz Allah'ın vaadi haktır. Artık dünya hayatı sizi aldat­masın. Aldatıci(lar) da sizi Allah ile aldatmasın."(Lokman: 31/33)Çocuğun eğer saidlerden ise, cennetler sizi bir araya ge­tirir. Eğer şakilerden ise, o zaman sana şimdiden Cennet ve ateş ehli ile iyiler ve kötüler bir araya gelmesin. Umulur ki Allah sana şehadeti nasib kılar da, ona şefaat edersin. Ondan ayrılışın onun kurtuluşunun vesilesi olur. O zaman onu azabtan kurtaracak şeye haris olur ve onda çaba göster. Çünkü yarın: "Kişi o gün kendi kardeşinden, annesinden babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün on­lardan herbirisinin kendine yetecek bir işi vardır.(Abese: 80/34-37)Şüphesiz bu apaçık bir beyanın ta kendisidir.Allah dilediğini dosdoğru yola iletir."Bakara: 2/213)Eğer bana ağır gelen kardeş v& yakından, dost ve ahbap­tan ayrılmadır diyorsan, o.zaman sanki sen -tüm yaratıkla­rın başına kıyamet kopmuş- kıyamettesin.O gün dostlar, muttakiler hariç birbirlerine düş­mandırlar."(Zuhruf: 43/67)Eğer dostluk Allah için ise, şüphesiz ebedi nimetler içi­ne iliyyun sizi bir araya getirir. Eğer dostluk Allah için de­ğilse, o zaman arkadaş arkadaşla hasrolunmadan ayrılık ol­sun. Çünkü, kişi ahirette arzusuna ortak olduğundan dola­yı sevdiği ile beraber haşrolunur. Eğer o muttakilerden ise, kardeşine yardımı dokunur. Eğer bedbahtlardan ise, ona zarar verir. Dost ve yakınların bu dünyadaki cefası yüz çe­virmesi, vefasızlığı, mutsuz kılmaları, saf niyetli olmama­ları, senin yanında değişmeleri, üzerine renk atmaları, sana kötülükleri, senden ayrı durmaları, kalplerinin gizledikleri illet ve hastalıklar bir yana, eğer zorluğa girersen senden vaz­geçerler. Ayağın kayarsa kendilerini senden uzak tutarlar. Bolluğun kardeşleri, darlığın düşmanlarıdır. Dostlukları zenginlikle paraleldir. Ahbaplıkları meşakkatlerle doludur. Malın azalırsa seni usandırırlar, halin yerinde olursa o za­man kardeşin nasıl da kardeş olur. Eğer bu beyanda şüphe edersen, imtihan esnasında yakin olarak açığa çıkarlar. Eğer temiz bir insanla kardeş olmayı başarmışsan veya vefakar bir insan ile dost olmuşsan, o zaman yarın, doğru sözlülerin en doğru sözlü olanının dediği gibi "Onların göğüslerinde kin­den ne varsa tümünü sıyırıp çektik. Kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar."        (Hicr: 15/47)Ey adam! Ne dost ne de yakın seni cihattan alıkoymasın. Belki güneş batmadan ayrılırsınız. O zaman da büyük seva­bı kaçırmış, en yakın dostun senden ayrılmış, dereceler­den arzu ettiğinden mahrum olursun. Pişman olursun, ancak pişmanlık sana bir şey kazandırmaz.

50- Hadiste Cebrail Nebi'ye (s.a.v):Ey Muhammed Şüphesiz Allah sana şöyle şöyle buyu­ruyor: 'Dilediğin kadar yaşa, sonunda mutlaka öleceksin. Dilediğini sev, ama muhakkak ondan ayrılacaksın. Hangi ameli yaparsan yap, muhakkak onunla cezalandırılacak­sın.[245]Bu az kelimelerin kapsadığı ölüm, sevilenlerden ayrılma^ amellere göre cezaya bir bak! Ve bu inzardan uzak durJ Çünkü o bir inzardir.Şüphesiz bunda görenler için ibret var."(Al-iİmran:3/13)Eğer, beni engelleyen makamım, yüksek mevkim, izze-timdir diyorsan, makamın sana ulaşıncaya kadar onu seveı kaç kişinin ondan ayrıldığını onun gölgesi, seni gölgelendi-rinceye kadar ona imrenen kaç kişinin üzerinden geçtiğini keşke bir buseydin. Onlardan ayrıldığı gibi senden de ayrı­lacaktır. Sanki şimdi onu yaşıyorsun.Ve görünen o ki onun gelip çalmasıyla, kalbin hasetle do-f lu, göğsünde hüzünle mamur olarak dostlarından ayrılıyor-^ sun. Makam ve mevki olarak içinde bulunduğun ortam devam etmedi. Başarı sebepleri diye talep ettiklerinle kurtu-?: luşa ermedin. Talep ettiklerine ulaşamadın. Halbuki kişiyi? ateşten çıkaracak, dünya sultanlarının en büyüğü kadar ve| onun on misli kadarı ile beraber Cennete girecek olanlarla! beraber Cennete girmek için başka sebepler var. Daha önce geçmiş nebi, sıddik, şehit ve salihlerle beraberi olmaya ne dersin? Makam ve mevkideki güçlük ve zorluk, kö-j tü sonuç, kazanacağın çok düşman ve çok hasetçi, bunların! gizledikleri kin ve nefret, malının elden gitmesiyle sana ya-?j pacakları sövmeler, gelecek olanın gelmemesiyle ah vah et-â men, bununla hizmetçi ve ihtişamının çoğunun gideceği daha Önce ayakların öpmekten gurur duyan kişilerin senden| yüz çevireceği. evet tüm bunlar sana sır değildir.

51- Şöyle rivayet olunmuşKerim olan melek, yüce Rab'dan bir yazıyla gelir. Onda Hay ve ölümsüz olandan Hay ve ölmeyecek olan in-| sana. Ey Kulum ben bir şeye ol derim, o da oluverir. Se-& ni de bir şeye ol dediğinde oluverir şeklinde kıldım.[246]

52- Hadiste:Cennet ehlinden derecesi düşük olan, başında on beş bin hizmetçisi olandır. Birinizin başındaki en küçük inci, doğu ile batı arasını aydınlatabilir."

53- Tirmizi ve İbn Hıbban Sahihlerinde şunu rivayet et­mişler:Cennet ehlinden en düşüğünün seksen bin hizmetçi­si, yetmiş iki zevcesi var. Ona inci, yakut ve Zeber-ced'den bir köşk yapılır ki, büyüklüğü Cabiye (Dımeşk'in beldelerinden bir belde) ile San'a arası kadardır. Ve az­iz ve gaffar olan Allah'a kulak ver.Melekler ona her bir kapıdan girip şöyle derler: Sabrettiğinize karşılık selam size, dünya yurdunun sonu ne güzel."                                               (Rad: 13/23-24)Allah'a yemin olsun ki bu gözlerin onunla aydınlanaca­ğı şeydir.Böylece çalışanlar da bunun benzeri için çalışmalı­dırSaffat: 37/61)Eğer ayrılması bana zor gelen köşküm ve onun gölgesi, sağ­lam yapısı, yüksek yeri, ondaki ihtaşamım ve hizmetçilerim, sevincim ve nimetlerirndir diyorsan, acaba o, toprak taş ve ça­murdan sıva, demir ve keresteden, hurma çubuklarından baş­ka bir şey midir? Süpürülmezse çöple dolar. Kandil yakılma-sa kapkaranlık olur. Binaya bakılmasa yıkılması erken olur. Ona bakım yaparsan neticesi yine yıkımdır. Çok geçmeden top­rak gibi olur. Sakinleri dağılır, hizmetçiler oradan gider. İzi si­linir, haberi kaybolur, şekli silinir ismi unutulur.

54- Rivayet olunmuş ki: Allah (c.c.) Adem'i (a.s) yeryü­züne indirdiğinde ona şöyle demiş:Yıkılması için bina yap. Halbuki o yok olmak için doğmuş.[247]

55- Haberde: "Allah'ın bir meleği vardır ki, her gün| ölüme yaklaşınız ve yıkılması için bina yapınız.

Ey Mağrur adam! Kısa bir süre sonra yok olacak köşkü­nü yüksek, aydınlık, nehirleri akan, dalları, sevinci sürekli olan bir yurtla değiştir.

56- Onun yapısını sorarsan kerpiçleri var ki gümüşten­dir. Kerpiçleri var ki altındandır. Orada yorgunluk yoktur. Meşakkat yoktur. Toprağını sorarsan o misk kokuludur.!! Taşlarım sorarsan inci ve değerli taşlardır.[248]

57- Onun nehirlerini soruyorsan onda sütten nehirler, bal­dan nehirler ve kevser nehirleri vardır.

58- Onun köşklerini sorarsan, orada yük[249]sekliği yetmiş mil olan incilerden yapılmış köşkler, yeşil yakuttan göz ka­maştırıcı köşkler veya kırmızı yakuttan yapılmış çok yüksek köşkler vardır. Orada her köşede mümin için hizmetçi­ler vardır. Bahçesinin çok geniş oluşundan onlar birbirleri­ni göremez.[250]Onun yaygısından sorarsan, onun astan ağır işlenmiş atlastandır. Acaba (astarları buysa) üstleri nasıldır? O yük-sekçedir. Her bir döşek arası kırk yıldır onların üzerinde ne uyku gelir ne uyuklama olur. Onların üstünde onlar karşılık­lı bağdaş kurup otururlar.Kimi kimine dönüp sorarlar. (Tur: 52/25)Onun yiyeceğinden sorarsan, onun sofraları konulmuş, yemeği daimi, kesüip-eksilmeyen ve yasaklanmayan mey­veler; "Arzulayip seçecekleri meyveler, canlarının çek­tiği kuş etleri. (Vakıa: 56/20-21)Onlara mühürlü, katıksız bir şaraptan içirilir ki onun sonu misktir. Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar."(Mutaffifin: 83/25-26)

59- Cennetin ehli kazai hacet yapmazlar. Tükürmezler ve sümkürmezler. Yiyecekleri derilerinden misk kokusu, ren­gi de inci renginde süzülüp akar. Bir de bakarsın ki, karın ön­ceki halini almış.[251]Onun hizmetçilerinden sorarsan onlar; "Çevrelerinde gençlikleri ve dinçlikleri ebedi kılınmış civanlar dolaşır durur. Sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanır­sın.Her nereye bakarsan bir nimet ve büyük bir mülk görür­sün."Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan ye­şil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz bir şarap içirmiştir."Şüphesiz, bu, sizin için bir mükafaattır. Sizin çaba harcamanız şükre değer görülmüştür."(İnsan: 76/19-22)Özetle, sana anlattıklarımın tümü, haberlerde Kur'an ve hadiste gelenlerdir. Yoksa Cennette, gözün görmediği, ku­lağın işitmediği ve hiçbir beşerin hatırına gelmediği şeyler de vardır.[252]

Onların bu büyük nimet ve yüce makamdaki kalmaların­dan soracak olursan, orada onlar ebediyyen kalıcılardır. Orada diridir, ölmezler. Gençtirler, yaşlanmazlar. Sıhhatli­dirler, hastalanmazlar. Sevinçlidirler, üzülmezler. Razıdır­lar, kızıp Öfkelenmezler. Nimetin kesintisinden ve kovulmak­tan emindirler.[253] Ayrıca onlar güvenli bir makamda olup, "Oradaki duaları, AHahım, sen ne yücesin'Mir ve orada­ki dirlik temennileri "selam"dır. Dualarının sonu da: "Gerçekten, hamd Alemlerin Rabbi olan Allah'ındır."(Yunus: 10/10)Ve sen, bu büyük, ensiz-bucaksız mülk ile, kısa ömürlü ve düşük değerli köşkünün kıyasını aklınla yap. Ve şehadetle ondan ayrıldığında nelere mazhar olacağına bir bak. Ama şu bir gerçektir ki, içinde bulunduğun makam şüphesiz aldatıcıdır.(Bunu her şeyden) haberi olan Allah gibi sana hiç kimse haber veremez."(Fatır: 35/14)Gecikmeden amacım; amelimin ıslahı içindir diyorsan, bu da aldanmaktan ve uzun uzun emel peşinde koşmaktandır. Al­lah'a yemin olsun ki, makdur ecelde gecikme olmuş değildir.Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Öy­leyse dünya hayatı sîzi aldatmasın ve aldatıcılar da, si­zi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın."(Fatır: 35/5)

Allah'a yemin olsun ki, bu, şeytanın tuzaklarından baş­ka bir şey değildir. Bu Allah'ın velilerinin ve salihlerinin amaçlarından değildir. Eğer söylediğinde doğru isen, saha­be ve tabiin bu amaca daha evla kişiler değil midir? Eğer on­lar ecelin tayinine meyletseydüer, Allah uğrunda korkunç halleri yaşamaz, müşrik ve kafirlerle cihad etmez, şehir ka­saba ve ülkeleri kuşatmazlardı. Ey şaşkın adam! Kulakların­la Allahu Teala'nın şu sözünü dinlemez misin?:"Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır." (Tevbe: 9/41)Allah'ın şu sözünü tefekkür etmez misin?Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa: 4/95

60- Hadiste:Bir adamın, Allah yolundaki safında bir defa durması ehlinin evinde yetmiş yi) yapacağı ibadetten daha efdal-dır.[254]Ey mağrur! Şüphe yok ki mücahidin uykusu, gece kıya mından ve yılların orucundan daha efdaldır. Bunun geni açıklaması gelecektir. Yardım istenen Allah'tır.Farzet ki; sen söylediğin şeylerde doğru söylüyorsun. Se­nin amelin kabul ve red arasında dolaşıp durmuyor mu? Önünde korkulacak dehşetli ve korkunç bir durum yok mu? Acaba önünde dehşet dolu haşir günü yok mu? Ve Allah'a yemin olsun ki eğer amel etmişsen bu amelin seni kurtara­cağını veya alçaltacağını bileAllah gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bi­lir."                                                            (Nemi: 27/25) "Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de şüphesiz Al­lah'a varıp toplanacaksınız."(Al-i İmran: 3/158) Eğer eşimden ve onun güzelliğinden, ona yakın olmak­la olan ünsiyetle onunla buluşmakta hasıl olan sevinçten ay­rılmak doğrusu bana güzel gelmiyor diyorsan. Farzet ki eşin kadınların en güzeli, asrının en güzel kadını olsun. Onun başlangıcı değersiz bir nutfeden sonu da kokuşmuş tik­sindirici cesetten başka bir şey midir? O, bu iki nokta ara­sında da pislik taşır. Hayzı, ömrünün yarısından seni engel­ler. Sana karşı isyanı itaatinden daha fazladır. Sürme çek­mezse gözleri bulanık olur. Süslenmezse çirkinliği ortaya çı­kar. Taranmazsa saçı dağınık kalır. Yağlanmazsa parlaklı­ğı söner. Koku sürünmezse pis kokar. Temizlenmezse pis ko­kar. Hastalıkları çok, bıkkınlığı seridir. Büyüdüğünde ade­ti kesilir. Yaşlandığında zayıf düşer. Ona karşı iyi davranır­sın ancak, kızgınlığında o bunu inkar eder.

61- Nebi'nin (s.a.v) dediği gibi: "Zaman boyu kadınlardan birisine iyilik edersen ve o senden bir şey görürse "senden hiç iyilik görmedimgj der.[255]Ondan en kötü şeyi istersin. Onun ayrılmasından ve ce­fasından niz çevirmesinden korkarsın. Onun sevgisi sana ça­lışmayı, yorulmayı, şiddetli, meşakkati ve bitkinliği yükler. Seni helat edici yollara düşürür. En düşük arzusunda helak olmanı is:er. Muradına ermek için seni sever. Bu geçtiğin­de sender yüzçevirir, senden ayrılır. Senden başkasının ta­lep etmeje başlar. Seni bıktırır ve sana karşı buğzunu izhar eder. Lisaıı hal ile her ne kadar sözlü olarak söylemiyorsa da şöyle der. Benimle oranı kesme ve (dolayısıyla) (bana) infak et veya benden ayrıl ve boşa. Kısacası ancak eğrilik üzere onçlan yararlanabilirsin. Beraberliğin ancak zorluk ve sıkıntı le olur. Allah aşkına bak bu işe! Bunun sevgisi ni­metler vesevinçler diyarında nurdan yaratılmış, civaneler ve hurilere beraber villalar (köşklerin) gölgesinde yaşayan­lara ulaşmaktan nasıl da seni engelliyor. Allah'a yemin ol­sun ki, şeHdin kam kurumadan onlarla karşılaşır. Gözleri on­ların nurınu görmek mutluluğuna erişir. Bunlar; hur-i ayn-dır. (Göz kamaştırıcı derecede) güzeldirler. Tertemiz baki­redirler. Sınki onlar yakuttur. Senden önce onlara ne bir in­san ne de bir cin dokunmuş. Konuşmaları yumuşak ve na-zikçedir. Soyları mutedil ve güzeldir. Saçları tek renktir. (Simsiyah sapsarı vs.) Değerleri büyüktür. Gözleri zayıf ba­kışlıdır. Güzellikleri göz kamaştırıcıdır. Cemalleri parıldı-yor. Nazlıdırlar, (görünüşte) Gözleri sürmelidirler. Şekl-u şemali güzeldir. Konuşması tatlıdır. Yaratılışı hayrette bı­rakır. Ahlakı güzeldir. Takılan güzel ve değerlidir. Giysi­leri zarif ve hoştur. Sevgisi çoktur. Bıkkınlığı söz konusu de­ğildir. Gözlerini sana mahsur kılmış, senden başkasına bak­maz. Arzu sttiğin kadar sana sevgiyle bağlanmış. Tırnağı gö­rünse ay(m) nuru yoktur. Bilezikleri geceleyin görünse ka­inatta karanlık kalmaz. Eldeki bilezik yerleri görürse tüm in­sanları tutsak kılar. Yer ve gök arasında (o) çıkarsa ikisinin arasını (güzel) kokuyla doldurur. Şayet denizlere tükürürse (en) tatlı su (lar) gibi olur. Ona baktıkça senin gözünde onun güzelliği artar. Onunla oturdukça güzelliğinin üstüne güzellik gelir. Bunları duyup onlara kavuşmak için çaba sar-fetmeyip yerinde oturmak akıllı bir insana uygun düşer mi? Şunu bil ki, zevcenden ayrılmak seni takip ediyor ve olması da gerekir. Sanki (o) olmuş bile. înşallah Cennet iki­nizi buluşturur. Eğer o salihelerden ise orada onunla buluş­mak ne güzeldir. Yine eğer o salihelerden ise onunla buluş­man (visal) için ondan mutlaka ayrılman gereken sadece ölüm vaktidir. Omı ahirette, niteliklerini sadece Allah'ın bil­diği en güzel hur-i aynlardan bulursun. Onda tiksindiğinin ondan gittiğini, onda (ki) kötü hasletlerin yok olduğunu, ah­lakının güzelleştiğini, yaratılışının kemale erdiğini, sürme­li ve güzel gözlü parıldayan güzellikte, bakire, tahire, hayız ve nifazdan temizlenmiş olduğunu, necasetten (artık) uzak olduğunu, eğriliğinin gittiğini, sevgisinin arttığını, nuru­nun arttığını, bu dünyada olduğu gibi, orada da güzellik ve nurda huri aynlara üstün kıldığını görürsün... (o zaman) bu gün Allah (rızası) için ondan ayrıl (ki) Allah onun karşılı­ğını versin. Eğer Cennet ehlinden ise mutlaka senin olur ve ey adam bu ebedi mekandan bu alemin hiçbir süslü aldatma­cası seni oyalamasın. Allah'a yemin olsun ki, bu dünya, ka­rar yeri, toplanma ve kaynaşma yeri değildir. Bu öyle yer ki, bu gün güldürürse, yarın seni ağlatır. Seni sevindirirse aka­binde seni aşağılar. Şayet nimetlerin tümü onda toplansa, intikamı (ceza, öcü) seri olur. Bolluk olursa (zamanla) kıtlı­ğa dönüşür. (Nimetleri, mal-mülkü) toplanmişsa yine dar­madağın olur. Bir araya toplasa bölük-pörçük olur. Eksilir-?, se ona sıkıntı verir. Zengin olursa zorluk çeker. Bu daha da| artarsa onu helak eder. Yaşlatırsa helak eder. Aydınlarisa ar-; kasını döner. Duru olursa zulmeder. Yapıları çoğalırsa, ka­pıcıları (dilencileri) da çoğalır. Onunla iyi buluşmuşken ayrılık gelir. Yakınlığı uzak, sevgilisi kovulmuş görüntüsü serap, tatlılığı azaptır. Üzüntü, keder, tasa, sıkıntı, gam, ayrılık ve firak, şaki ve şikak (zorluk ve meşakkat) hastalık ve dert, meşakkat ve yorgunluk diyarıdır. Çokluğu az, azi­zi zelil, zengini fakir büyüğü hakirdir. Afetle doludur. Es­ef, vah vahları çoktur. Saflığı azdır. Vefasızdır. Sözlerine gü­ven olmadığı gibi, vaatlarmı ifa etmez. Sevgilisi yorgun, aşı­ğı şaşkın, ona güvenen mahcuptur. Muhakkak ki o (dünya) ayıplarını örtmüş, musibetlerini gizlemiş, felaketlerini giz­lemiştir. Hurafeleriyle aldatmış, rüşvetiyle aldatmıştır. Tu­zaklarını kurmuş, ağlarını örmüş, düşüklüğünü mubah kıl­mış, kılıcını çekmiş, güzel yönlerini gösterip, çirkin yerle­rini örtmüştür. Ve ey adamlar! Buluşma, buluşma diye ses­leniyor. Onunla buluşma, ona kavuşmayı dileyen, onun ağı­na düşmüş, onun kötü durumu ona görünmüş, cezası büyük olmuştur. Şerri ile ilgili cehaletinden onun esaretine düşmüş, tuzağı (onun) basma gelmiş, dünya halini görmediğinden piş­manlıktan ellerini ısırır. Gözyaşından sonra kan ağlar. Kö­tü sonuca kadar dilediğini ona vermiş, kaçmak için çaba gös­terir, ancak kaçması imkansız... Hey adam! Nefsini helak-tan önce ikaz et. Ayrılmak zorlaşmadan önce nefsini onun esaretinden kurtar. Tevfik ve saadet ayaklan üzere kalk... Umulur ki Allah fazliyle sana şehadeti nasip eder... Bu se­vaptan hiçbir sebep ona hiçbir sebep seni geride bırakmasın... Akıllı kişi, büyük azim için paçalarını sıvayandır. İsabetli görüşlü de cihadta nasibi olandır. Tembelliğe saplanan ayaklan kaymış, pişmanlığın fayda vermeyeceği zamanda pişman olur. En yüksek Cennet odalarında şehitleri gördü­ğünde de, aşırı gittiğinden ve her şeyin elden gitmesinden dişlerini gıcırdatır.Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir."                                                        (Ahzap: 33/4)Allah bize yeter. O ne güzel vekildir."(Al-İİmran: 3/173)

 

3-ALLAH YOLUNDA CİHAD VE MÜCAHİDLERİN FAZİLETİ

 

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:Müminlerden özür olmaksızın oturanlar ile Allah yo­lunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değil­dir. Allah mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturan­lara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzel­liği vaad etmiştir. Ancak Allah cihad edenleri oturanla­ra göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Onlara kendin­den dereceler, bağışlanma ve rahmet vermiştir. Allah ba­ğışlayandır, esirgeyendir."                         (Nisa: 4/95-96)Kim Allah yolunda savaşırken öldürülür ya da ga­lip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz."     (Nisa: 4/74)İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mal­larıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında bü­yük dereceleri vardır. İşte kurtuluşa ve mutluluğa eren­ler bunlardır. Rableri onları katından bir rahmeti bir hoşnutluğu ve onlar için kendisine sürekli bir nimet bu- i.1 lunan Cennetleri müjdeler. Onda ebedi kalıcıdırlar. Şüphesiz Allah büyük mükafat yanında olandır.(Tevbe: 9/20-22)Hiç şüphesiz Allah müminlerden -karşılığındı onla­ra mutlaka Cenneti vermek üzere- canlarını ve malları- | m satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Öl­dürürler veya öldürülürler. Bu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Al­lah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdele-şiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur."(Tevbe: 9/111)Ey iman edenler. Allah'a yardım ederseniz Allah da size yardım eder. Ayaklarınızı sabit kılar."(Muhammed:47/71)Mümin olanlar ancak o kimselerdir ki, onlar Allah ve Rasulüne iman ettiler. Sonra hiçbir kuşkuya kapılma­dan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cîhad ettiler. İşte onlar, sadık olanların ta kendileridir."(Hucurat: 49/15)Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? Allah ve O'nun Rasulü'ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolun­da cihad edersiniz. Bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer bi­lirseniz. O da sizin günahlarınızı bağışlar. Sizi altların­dan ırmaklar akan Cennetlere ve Adn Cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte büyük mutluluk ve kur­tuluş budur. Ve seveceğiniz bir başka nimet daha var. Al­lah'tan yardım ve zafer ve yakın bir fetihle müminleri müjdele. Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun. Meryem oğlu İsa'nın havarilere Allah'a yönelirken be­nim yardımcılarım kimlerdir? demesi gibi. Havariler dediler ki: Allah'ın yardımcıları bizleriz. Böylece İsra-iloğullarmdan bir topluluk iman etmiş bir topluluk da in­kar etmişti. Sonunda biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldi." (Saf: 61/10-14) Bu konuyla ilgili ayeti kerimeler çoktur. Şunu bil ki, Allah yolunda cihad etmenin fazileti sınırlanmaz. Ve işte be­ni Allah'ın müyesser kılmasıyla bunu fasıl fasıl açıklayaca­ğım. Yardım istenilen sadece Allah'tır.Cihad; iman* Farz Namazlar Ve Ana-babaya İylikten Sonra En Faziletli Ameldir:

62-îbn Mesud'dan (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir: (s.a.v.): "En efdal amel hangisidir?" diye sordum. Dedi ki:Vaktinde (kılınan) namazdır." Dedim ki:Ondan sonra nedir?" Buyurdu ki:Ana-babaya iyiliktir." (Yine) ben:

"Bundan sonra hangisidir?" diye sordum. (Yine) o|Allah yolundu cihadtır" dedi.[256]Hadisi Buhari, Müslim ve başkaları rivayet etmiş.Yine hadiste cihadın farz namazlardan sonra en fazilet­li amel olduğu varid oluştur. Ebu Katede şöyle dedi:Rasululîah (s.a.v.) (bir gün) hitap etti. Onda cihattan bah­setti. Farz namazlar hariç hiçbir şeyi (ameli) ona üstün kıl­madı." Hadisi Ebu Davud rivayet etmiş.İbnu'I-Mübarek Kitabu'l-Cihad'da Muaz b. Cebel'den Nebi'nin (s.a.v.) şöyle dediğini hasen bir isnad ile rivayet e-der: Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:Muhammed'in nefsi elinde olana yemin olsun ki, farz namazlardan sonra, Cennetin (kendisiyle) arzulana­cağı, yüzün solup, ayağın tozlanacağı Allah yolunda ci­had gibi bir amel yoktur."Hadisin tümü -inşaallah- ileride gelecektir.

63-Beyhaki Sünen'inde İbn-i Ömer'den (r.a.) (onun) farz (namaz)lardan sonra en faziletli ameli Allah yolunda ci­had olarak gördüğünü rivayet eder. [257]Allah'a İmandan Sonra En Faziletli Amel Allah Yolunda Cihaddır:

64-Ebu Hureyre'den (r.a.) şöyle rivayet edildiği hayn'de sabit olmuştur:Rasulullah'a (s.a.v.) amellerin en hayırlısı nedir?" di­ye soruldu:Allah'a ve Rasulü'ne imandır." dedi. "Bundan sonra nedir?" diye sorulunca, "Allah yolunda cihaddır" dedi. (Ve yine) "Bundan sonra hangisidir?" denilince: "Kabul olunmuş (bir) haçtır" buyurdu(lar).[258] Bu hadisi, kendilerine iyilik edeceği veya izin alacağı ebeveyni olmayan kişiye veya farz-ı ayn olan cihada ham­letmek gerekir. Çünkü bu ana-babaya iyilikten Önce gelir.

65- Maiz'den (r.a.) şöyle rivayet edilmiş. Nebi'ye (.a.v.): "En hayırlı amel hangisidir?" diye soruldu. "Yalnız Allah'a iman (etmek), sonra cihad, ondan sonra da makbul haçtır. Bunun diğer amellere üstünlü­ğü, doğu ile batı arası kadardır."[259]buyurdu.İmam Ahmed bunu rivayet etmiştir. Onun adamları Sa-hih'in ricalidir. Maiz ise meşhur bir sahabidir. Ancak nese­bi zikredilmemiştir.Hafız İbnul Hacer: İbn Mende (veya Menduh) onun ne­sebini zikrederek; "(Maiz) et-Temimi'dir. Basra'da iskan et­miş" der. Ahmet ve Buhari et-Tarih'te Ebu Mesud el-Ceri-ri, Yezid b. Abdullah b. eş-Şahir, o da Maiz'den tarikiyle ha­disi tahriç etmişler. Ve ravileri sikadır der.Buhari başka bir vecihle, Beğavi iki vecihten, Cerir'den, o da Hayyan b. Umeyr'den, o da Maiz'den rivayet etmişler.[260]Bunun diğer amellere üstünlüğü sözünün anlamı; yani iman cihaddan sonra, geri kalan diğer amellere üstünlüğü de­mektir. Amellerin en efdalinin iman ve cihad olduğu da hadislerde varid olmuştur.

66- Sahiheyn'de Ebu Zer'den (r.a) rivayet edilmiş: "Amellerin en efdali hangisidir?" diye Rasulullah'a

(s.a.v) sordum. Buyurdu ki:Allah'a iman ve yolunda cihaddır." "Peki hangi köle azad etmek daha efdaldir?" buyurdu ki: "Sahibinin yanında en değerlisi ve ücret bakımın­dan da en pah al ısıdır.[261]

67-  Müslim Sahih'inde Ebu Katade'den Rasulullah'ın (s.a.v.) bir gün aralarında kalkıp şöyle dediğini rivayet ed­er:Şüphesiz Allah yolunda cihad ve Allah'a iman amel­lerin en efdalidir." dedi. Ebu Katade der ki:Bir adam ayağa kalkıp: "Ey Allah'ın Rasulü, eğer Al­lah yolunda öldürülürsem bu, türri hatalarıma keffaret ola­cağını görmüyor musun?" Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v):Evet" dedi.[262]

 

İman, Savaş Ve Hac En Faziletli Amellerdir:

 

68-  İbn Huzeyme ve İbn Hıbban'ın sahihlerinde Ebu Hureyre'den (r.a) rivayet ettikleri bir hadiste, Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:Allah indinde en efdal amel, içinde şüphe olmayan bir iman, ganimete ihanet edilmediği bir savaş ve mak­bul olan hacdır.[263]

69- İbn Huzeyme ve başkaları aynı şekilde Cabir'in ha­disinden de rivayet etmişlerdir.

70- İbn Asakir ve başkaları da Amr İbnü'l-As'in hadisin­den rivayet etmişler.

71-  Nesai Abdullah b. Habeşi[264] hadisinden rivayet etmış.

72- Ubade b. Samit'ten (r.a) rivayet edilmiş. O şöyle der:Ben Rasulullah'ın (s.a.v) yamadayken, ona bir adam ge­lerek:Ey Allah'ın Rasulü, amellerin efdali hangisidir?" diye sordu. Buyurdu ki:Allah'a iman, Allah yolunda cihad ve kabul olunmuş hacdır." Adam arkasını dönünce:Sana bunlardan daha kolay olanı, yemek yedirmek, yumuşak konuşmak, müsamaha göstermek ve güzel ah­laklı olmaktır." Biraz daha uzaklaşınca:[265]Senin için bundan da daha kolay olanı, Allah'ı sana karşı olan hükmünde itham etmemendir" dedi.[266]Ahmed ve Taberani iki isnadı ile rivayet etmişler ve ha­dis hasendir demiş.

 

Cihad, Ezandan Daha Faziletlidir:

 

73- Ebu Yala ve başkaları Hüseyin b. Ali el-Cafi'den[267] o da Hafs denilen bir şeyhten[268] ve dedesinden[269]şunu de­diğini tahriç etmişler:Bilal (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) hayatında müezzinlik et­ti. Ömer'in dönemi gelince ona müezzinlik etmedi. Ömer ona:Seni müezzinlik yapmaktan alıkoyan nedir?" dedi. Bi­lal:Rasulullah'a (s.a.v) vefat edinceye kadar müezzinlik et­tim. Ebubekir'de vefat edinceye kadar müezzinlik ettim. Çünkü o benim velinimetimdi. Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle de­diğini muhakkak ki işittim:Senin yaptığın işten, Allah yolunda cihad etmekten başka daha efdal bir amel yoktur." Bunun üzerine kendi­si çıkıp cihad etti." Taberani benzerini rivayet etmiş.[270]

74- Bilal'in Ebubekir (r.a) döneminde yukarıda zikredi­len hadisi delil getirerek ezanı terk ettiği de rivayet edilmiştir.[271]Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Hafz diye zikredilen bu zat, İbn Ömer b. Sad'dır. Dedesi Sad'dır..Nebi'nin (s.a.v) müezzinlerinden olan Sad'ul-Karz'dır. Hafızlardan bir ço­ğu bunu söylemiştir. Sad'ul-Karz diye isimlendirilmesi karz -debağ işlerinde kullanılan ağaç- ticaretiyle uğraştığın-dandi.Bilal (r.a) cihad amacıyla Medine'yi bırakıp Şam'a git­ti. Vefat edinceye kadar orada kaldı. Hicri 20 senesinde vefat etti. Dımeşk'te Kişan kapısında defnedildi. Bunu Va-kidi,[272] bazıları da Halep'te defnedildiğini söylemişler.

 

Cihad, Hacılara Yedirmekten Ve İçirmekten Daha Faziletlidir:

 

75- Numan b. Beşir'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiş­tir: Rasulullah'in (s.a.v) minberinin yanındaydım. Bir adam:Ben müslüman olduktan sonra hiçbir amel işlememiş ol­mama aldırış etmem, yalnız hacıları sulamam müstesna." Bir başkası:Ben müslüman olduktan sonra hiçbir amel işlememiş ol­mama aldırış etmem, yalnız Mescid-i Haram'ı tamir et­mem müstesna." Başka biri;Hayır, Allah yolunda cihad etmek sizin söylediğinizden daha efdaldir" dedi. Bunun üzerine Ömer kendilerini men et­ti ve:Bugün cuma günüdür. Rasulullah'ın (s.a.v) minberi yanında seslerinizi yükseltmeyin. Lakin ben Cuma namazı kıldıktan sonra içeriye girer, sizin ihtilaf ettiğiniz hususu ona sorarım." dedi. Hemen arkasında Allah -azze ve celle- şu ayeti indirdi:Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ı onarma­yı Allah'a ve Ahiret gününe iman eden ve Allah yolun­da cihad edenin yaptıkları gibi mi saydınız? Bunlar Al­lah katında bir olmazlar. Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.                                   (Tevbe: 9/19)[273]

 

Mutlak Surette Cihad En Faziletli Ameldir:

 

76-  İbn Asakir kendi isnadıyla Hanzala el-Katip'ten[274] tahriç etmiş. Der ki: Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini işit­tim:Amellerinizin en hayırlısı cihaddır."

77- Taberani Abdullah b. Muhammed'den[275] Hafs'ın iki oğlu[276] ve Ammar'dan[277] onlar da babalarından, dedelerin­den rivayet ederek derler ki:Bilal Ebubekir'e (r.a) gelerek ona şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasulü'nün halifesi, Rasulullah'in (s.a.v) şöyle dediğini işittim:Müminin yaptığı amellerin en efdali Allah yolunda cihaddır." Ben de ölünceye kadar nefsimi Allah yolunda bağlamak istiyorum." Bunun üzerine Ebubekr dedi ki:Ey Bilal! Bu söylediğini yapma. Allah'a yemin ederim ki, yaşım ilerlemiş, kuvvetim zayıflamış ve ecelim yaklaş­mıştır." Bunun üzerine Bilal yerinde durdu. Ebubekr vefat edince, Ömer gelip Ebubekir'in ona söylediğinin aynısını söyledi. Ancak Bilal kabul etmedi. Bilal bunu reddedince Ömer:O zaman müezzinliği kim yapacak" dedi. Bilal: "Müezzinlik işini Sad'a ver. Çünkü oRasulullah(s.a.v) döneminde Küba'da müezzinlik ediyordu" dedi. Bunun üzerine Ömer müezzinlik işini ona verdi.[278]

78- Amr b. Abese'den[279] (r.a) şöyle dediği rivayet edil­miş: Bir adam;Ey Allah'ın Rasulü, İslam nedir?" dedi. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:Kalbinin Allah'a teslim olması, müslümanların da di­linden ve elinden emin olmalarıdır." Adam:Hangi İslam daha efdaldir?" deyince:İmandır" buyurdu.O zaman iman nedir?" dedi. Rasulullah (s.a.v):Allah'a, meleklere, kitaplara, rasullere ve ölümden sonra dirilmeye iman etmendir." buyurdu. Adam:Hangi iman daha efdaldir?" diye sorunca:Hicrettir" dedi. Adam:Hicret nedir?" diye sorunca: Kötülüklerden uzaklaşmanda*." dedi.Peki hangi hicret daha efdaldir?" diye sorunca:Cihaddır" buyurdu. Adam:Cihad nedir diye sordu?"Karşılaştığında kafirlerle savaşmandır" buyurdu. Adam:Hangi cihad daha efdaldir?" diye sorunca:Atı boğazlanan ve kanı akıtılan kişinin cihadıdır." buyurdu.[280]Hadisi Ahmed rivayet etmiş, ricali de sahihin ricalidir. Ayrıca, Taberani, Beyhaki ve başkaları da rivayet etmiş.

79- Ebu Yala ve Beyhaki'de Şuabul İslam'da onun ben­zerini Şam ehlinden isimlendirmedikleri bir şahıstan, o da babasından, Rasulullah'in (s.a.v) bir adama şöyle dediğini rivayet etmişler: Adama:Müslüman ol" dedi. Adam:slam nedir?" dedi. Ona yukarıdakini zikretti. Ve: Hangi hicret daha efdaldir?" deyince:Cihaddır" buyurdu. Dedim ki:Cihad nedir?" Buyurdu ki:Allah yolunda cihad etmen, düşman ile savaşmaktan korkmaman ve ganimete hıyanet etmemendir.[281]Bak Allah sana rahmet etsin, nasıl da Nebi (s.a.v) ciha­dı İslam'ın özü kılmış. Allah yolunda şehadeti da cihadın özü ve en efdal çeşidi saymıştır.

80- Ayşe'den (r.a.) der ki:Ey Allah'ın Rasulü, görüyoruz ki cihad amellerin en ef-dalidir. Cihad etmeyelim mi?"

"Sizin için en efdal cihad, makbul hacdır.[282] buyur­du. Buhari ve başkaları rivayet etmiştir.

81- Buhari'nin başka bir tarikinde Aişe cihad için izin is­tediğinde Rasulullah (s.a.v,):Cihadınız hacdır" buyurdu. Buhari bunu bayanların ci­hadı babında zikretmiştir.[283]

82- İbn-i Asakir'in bir rivayetinde Aişe'den bir kadın şöy­le dedi:Ey Allah'ın Rasulü, ben Kur'an'da cihaddan daha ha­yırlı bir amel göremiyorum. Bizler seninle beraber çıkıp se­ninle beraber cihad etmeyelim mi?"Hayır" dedi. "Sizin için en hayırlı cihad, makbul hacdır."Hadiste geçen 4Le künne' (Müennesler için gaibe siga-sı) sizin için kelimesi bir çok yerde böyle geçmiştir. Mana­sı: "Ey kadınlar, sizin için cihadın en hayırlısı, makbul hac­dır" demektir. Buna delalet Rasululîah'm (s.a.v) "cihadınız hacdır" sözü teyid eder.Ayrıca

83- İbn Huzeyme'nin sahihinde yine Aişe'den şöyle de-.diğini rivayet eder: Aişe der ki:Ey Allah'ın Rasulü, kadınlara cihaddan bir şey var mı?" diye sordum.Onlara içinde savaşma olmayan cihad var. O da hac ve umredir." diye buyurdu.[284]

84- Nesai ve Beyhaki Sünenlerinde hasen bir isnad ile Ebu Hureyre'den (r.a), o da Rasulullah'tan (s.a.v) şöyle dediğini rivayet etmişler:Yaşlı, zayıf, güçsüz ve kadının cihadı; hac ve umre­dir.[285]

85- İbn Mace Ümmü Seleme'den (r.a) merfu olarak şöy­le rivayet etmiş:

 

Hac tüm zayıfın cihadıdır.[286]

 

86- İbn Asakir isnadıyla Mufaddil b. Fadile'den o da ba­basından şunu rivayet etmiş:Bir kavim müminlerin emiri Abdulmelik b. Mervan'la görüşmek için izin alıp, çok hasta olduğu halde yanına gir­diler. Bunun üzerine dedi ki:

"Ahiretine yöneldiğim ve dünyaya arka çevirdiğim bir an­da geldiniz. Benim için umut verici amellerimi düşündüm. Bunu da Allah yolunda yaptığım bir gaza olarak buldum. Ben bunlardan uzağım. Sakın bizim bu kötü kapılarımızla onu söndürmeyiniz.[287]Müellif (Allah onu affetsin) der ki: Abdulmelik tabiin ule-masındandı. Muaviye onu on altı yaşındayken Medine'ye va­li olarak atadı. Bunun üzerine gaza için insanlarla birlikte ge­miye bindi.Hatib Tarihul Bağdat'ta, Ebul Kasım İbn Asakir Tarihul Dımeşk'te, Muhammed b. Fudayl b. Iyad'dan nakletmişler. Diyor ki: İbni Mübarek'i rüyada gördüm. Dedim ki:Hangi ameli daha faziletli buldun?" Dedi ki:

Yaptığın ameldir."Yani ribat ve cihad mı?"Evet" dedi.Rabbin sana ne yaptı?" dedim:Rabbim ondan sonra mağfiret olmayan bir mağfiretle mağfiret etti.[288]Fadl b. Ziyad derki: Ebu Abdillah -Ahmed b. Hanbel-savaştan bahsedip ağlayarak şöyle söylediğini işittim: "İyi işl[289]erden ondan daha faziletli bir şey yoktur." Başkası da ondan şunu rivayet etmiş: Düşmanla karşılaş­maya hiçbir şey denk olmaz. Savaşa bilfiil iştirak, amelle­rin en efdalidir. Düşmanla savaşanlar, İslam'ı ve korusunu savunanlardır. Dolayısıyla hangi amel ondan daha fazilet­li olabilir. İnsanlar güven içindeyken onlar tedirgin ve kor­ku içindedirler. Şüphesiz onlar canlarının en güzel şeyini or­taya koymuşlar. Muğni'nin sahibi bunu zikretmiştir.[290]

 

Allah'ın En Sevdiği Amel Cihaddir:

 

87- Abdullah b. Selam'dan (r.a)[291] şöyle dediğini riva­yet etmiş: Rasulullah'ın (s.a.v) ashabından bir grupla otu­ruyorduk. Bizler:Allah'ın en çok sevdiği ameli bilseydik onu yapardık" dedik. Bunun üzerine Allah (c.c.) şu ayetleri surenin sonuna kadar indirdi:Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı teşbih et­miştir, Ö üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir ga­zap olması bakımından büyüdü. Şüphesiz Allah kendi yo­lunda sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saff: 61/1-4)Rasulullah (s.a.v) da bunu bize okudu. Hadisi Tirmizi Beyhaki ve Hakim rivayet etmiş. Hakim ikisinin Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir der.[292]

88- Beyhaki Sünen'indeki bir rivayetinde, ashabdan bir grup:Rasulullah'a (s.a.v.) bir elçi gönderip, bize Allah'ın en sevdiği ameli sorsak." Ancak ona bizden kimse gitmedi. Ona bunu sormaya hazırlandık. Rasulullah (s.a.v) bu grubu teker teker onların tümü bir araya gelinceye kadar çağırdı. Ve onlar hakkında Saff Suresi nazil oldu. İbn Selam "Rasu­lullah (s.a.v) onun tümünü bize okudu" der. Yahya b. Ebi Ke­sir de "Ebu Seleme surenin tümünü bize okudu" der.[293]

89- İbn Asakir Ebu Hureyre'nin hadisinden tahriç etmiş-

90- İbn Mübarek Süfyan'dan[294] o da Muhammed b. Cuhade'den[295] o da Ebu Salih'ten[296] şöyle dediğini rivayet ederler. Onlar (ashabtan bir grup):Keşke Allah'ın en sevdiği veya en faziletli ameli bilsey­dik." dedi. Bunun üzerine Allah (c.c.) şu ayetleri indirdi:Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? Allah'a ve O'nun Rasulü'ne iman ederseniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolun­da cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. (Saf: 61/10-11)Ancak müslümanlar bundan hoşlanmadılar. Bunun üze­rine:Ey iman edenler yapmayacağınız şeyi neden söyler­siniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında bir gazab olması bakımından büyüdü." (Saff: 61/2-3) ayetleri nazil oldu.[297]

 

Mücahid İnsanların En Faziletlisidir:

 

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:Ancak Allah, cihad edenleri, oturanlara göre bü­yük bir ecirle üstün kılmıştır. Onlara kendinden derece­ler, bağışlanma ve rahmet vermiştir. Allah bağışlayan­dır, esirgeyendir." (Nisa: 4/95-96)

91- Ebu Said el-Hudri'den (r.a) rivayet edilmiş:Bir adam Rasulullah'a (s.a.v) gelerek:İnsanların hangisi efdaldir?" diye sordu.Allah yolunda malı ile canı ile cihad eden kimse­dir" buyurdu. Ondan sonra kim ?" diye sordu. "Kuytulardan bir kuytuda Rabbi olan Allah'a ibadet eden ve insanları kendi şerrinden azade bırakan kişidir."

buyurdu.[298]Eş-Şibu; iki dağ arasındaki açıklık ova, kuytu ve tenha yer anlamındadır. Nevevi der ki:Amaç özellikle ova değildir. Aksine bundan kasıt, yal­nızlık ve toplumdan uzaklaşma, el etek çekmedir. Burada (şib) kuytu yerin zikredilmesi örnek babındandır. Çünkü bu­rası genelde insanlardan hali olur. Bu hadiste cihadın insan­lardan el etek çekip uzaklaşarak kendini ibadete vermekten daha efdal olduğunu açıkça ifade ediyor. Allah'ın (c.c) şu ayetleri de bunu teyid etmektedir:[299]Müminlerden özür olmaksızın oturanlar ile Allah yo­lunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değil­dir.(Nisa: 4/95)Bunun daha geniş izahı inşaallah daha ileride gelecektir.

92-  Ebu Umame'den (r.a) Rasulullah'm (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilmiş:İslam hörgücünün zirvesi Allah yolunda cihaddır. Ona ancak onlardan efdal olan ulaşır[300]Taberani AH b. Yezid311 o da Kasım'dan tarikiyle riva­yet etmiş.[301]

 

Allah Yolunda Cihada Denk Bir Amel Yoktur:

 

93- Ebu Hureyre'den (r.a) şöyle denildiği rivayet edilmiş:Nebi'ye (s.a.v):Allah yolunda cihad etmeye denk ne olabilir?" denildi.Sizin ona gücünüz yetmez" buyurdu.Bu sözü kendisine iki veya üç defa tekrarladılar. Hepsin­de:Sizin ona gücünüz yetmez" buyurdu. Daha sonra: "Allah yolunda cihad eden kimsenin misali oruç tu­tan, namaz kılan, Allah'ın ayetlerine bağlı kişi gibidir ki, ta Allahu Teala'nm yolundaki mücahid dönünceye ka­dar ne oruçtan gevşer, ne namazdan." buyurdu. Buhari ve Müslim rivayet etmiş.[302]

94- Buhari'nin bir rivayetinde:Adamın biri Ey Allah'ın Rasulü! Bana cihada muadil olacak bir ameli göster" dedi.

Bulamıyorum" buyurdular. Ardından:Mücahid cihad için çıktığında sen de mescidine gi­rip ara vermeden namaz kılıp, aralıksız oruç tutmaya güç yetirebilir misin?" dedi. Adam:Kim bunu yapabilir?" dedi.[303]

95- Ebu Hureyre şöyle demiştir:Mücahidin atı ipiyle merada otlanırken bile ona iyilik­ler yazılır.[304]Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Yüce gayeleri olan aşağılık niteliklerden uzak nefislere ve dini şerefe haiz olan nebevi sohbete nail olmaları sebebiyle ecirleri kat kat olan, her türlü kemalde önde olan her yüce makamda ictihad mertebelerinde olan bu şahıslar cihada muadil bir ameli yapmaya güç yetiremiyorlarsa, bizim gibi ictihadsız kişiler nasıl da sevinebiliriz. Nasıl da aşağılık hakir amaç ve gaye­lerle azıcık amellere sevinip duruyoruz? Ona karışan, riya ve İhlassızlık ile ondan kurtulmanın imkansız olduğu oyun ve entrikalar işin cabası. Allah'ım ölüm gelmeden önce bizleri bu gafletten uyandır ve yolunda cihad etmek için muvaffak et. Her hayır senden istenir. La havle vela kuvvete illah billah.

96-  Ebu Naim el-Hafız ve İbn Asakir, Said b. Ebi Hi-lal'den[305] o da Hadic b. Sufi el-Hacari'den, onun Ekder b. Hamam'dan şöyle dediğini işittiğini tahriç etmişler: Bana Rasulullah'ın (s.a.v) ashabından biri şunu haber verdi. Mes-cidun Nebevi'de bir gün oturup bir delikanlıya şöyle dedik:Rasulullah'a (s.a.v) gelip ona cihada muadil amelin hangisi olduğunu sor." O da ona varıp sordu. Rasulullah: "Hiçbir şey" buyurdu. İkincisinde gönderdik, yine: "Hiçbir şey" buyurdular. Sonra şöyle dedik: "Eğer üçüncü sefer de hiçbir şey derse sen de ona yakm nedir?" diye sor. Delikanlı ona varıp sorduğunda yine: "Hiçbir şey" buyurdu. O zaman: "Ona yakm nedir ey Allah'ın Rasulü?" Bunun üzerine: "Güzel kelam, daimi oruç, her yıl hac ve her bir amel de ona yakın olmaz." buyurdu.

97- Yine İbn İshak isnadıyla İshak b. İbrahim en Nehşi-li'den[306] tahriç etmiş. O da bize Sad ki îbn Salt[307] dır. Sevr b. Yezid'den[308] o da Halid b. Madan'dan[309] o da Ebu Gadi-İbrahim'in dedesidir. El-Cerhu ve't-Tadil 4/86.yeel-Müzeni[310] şöyle dediğini rivayet etmiştir: Osman b. Af-van'm (r.a) minberde hutbe okurken şöyle dediğini işittim: "Ey Medine ehli Allah yolunda cihaddan kendi nasibini­zi ve payınızı almaz mısınız? Şam, Mısır ve Irak ehlinden olan kardeşlerinizi görmüyor musunuz? Allah'a yemin ol­sun ki sizin Allah yolunda çalışacağınız bir gün bıkıp usan­ma ve iftar etmeden evinde geçireceği bir günlük çalışma­dan daha hayırlıdır."

 

Cihad İtizalden Ve Kendini Sadece İbadete Vermekten Daha Hayırlıdır:

 

Ebi Said'in -ki daha önce geçmişti- hadisinde: "İnsanların en hayırlısı cihad eden mümin arkasından itizal etmiş mümindir." (bu) vardı.

98- İbn Asakir kendi isnadıyla Ebu Hureyre'den (r.a) Ra-suiullah'm (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

"Size insanlardan en hayılı dereceye sahib olanı ha­ber vereyim mi? Allah yolundan atının ipini tutan kişi-clir. Ondan sonra size insanların en hayırlısını haber vereyim mi? Sürüsü olan bir adamın sürüsüyla insanlar­dan uzaklaşıp namazı ikame eden, zekatı veren, Allah'a şirk koşmadan ona ibadet eden kişidir." Hadisi Müslim ve başkaları rivayet etmiştir.

99- Ebu Hureyre'den (r.a) şöyle rivayet edilmiş: Rasu-lullah'm (s.a.v) ashabından biri, içinde tatlı su bulunan bir ovadan geçti.İnsanlardan el etek çekip buraya gelir bu ovada ikame etsem? Ancak Rasulullah'dan (s.a.v) izin almadan bunu yapmam." dedi. Bunu Rasulullah'a (s.a.v) anlatınca Rasu-îullah (s.a.v) şöyle buyurdu:Bunu yapma, şüphesiz Allah yolundaki birinizin makamı evinde kılacağı ve yetmiş yıllık namazdan daha efdaldir. Allah'ın sizi bağışlamasını ve Cennete koyma­sını sevmez misiniz? Allah yolunda savaşınız. Kim iki süt

sağma arası kadar Allah yolunda savaşırsa Cennet ona vacib olur.[311]Müellif der ki: Savaşa teşvik için böyle denilmiş. Yok­sa lafzın hakikati murad değildir.

100- Rasulullah'ın (s.a.v) şu sözü gibidir:Kim güvercindeki beyazlık kadar Allah için bir mes-cid yaparsa Allah da ona Cennette bir ev yapar.[312]Güvercindeki beyazlık kadar bir yerde insanın namaz kı­labilmesi imkansızdır.

İbn Habib'in[313] İbn Rüşd'ten[314] mukaddimelerinden şu­nu anlatmış: (Yukarıda 99 nolu hadiste geçen iki süt sağma arasındaki zaman diye tercüme ettiğimiz tabir için) yani sütün içinde sağıldığı zaman kadar.[315] Buna göre murad lafzın hakitatidir ki, en güzeli de budur.Yukarıda geçen bu hadiste cihadın ibadet için insanlar­dan uzaklaşmadan daha hayırlı olduğuna en büyük delildir.Keşke bilseydim! Acaba ibadetinde, yemeğinin güzel oluş­unda ve insanlardan uzak olmasında bu sahabenin yerinde kim olabilir? Buna rağmen Rasulullah (s.a.v) ona "yapma" demiş., Ayrıca onu cihada irşad etmiş. Sonra bizden herhangi biri amel­lerinin azlığı ve güvensizliğine, çokluğundan kendilerinden kurtulamayan hatalara, yasaklanan şeylerde serbest olan or­ganlara, ancak nehyedilen şeylerde ası olan nefse, halik tarafın­dan bilinen ve vesveselere, iflah olmaz niyetlerimize, inayet ol­mazsa kurtuluşu olmayan tabiliklere rağmen nasıl da onu ter-kediyoruz. Sonra amellerin neticelerine bakmak -ki bunlar teh­like ve büyük korku alanlarıdır- lazım. Said, Allah'ın kendisi­ni cihada muvaffak kıldığı ve cihadı kendisine müyesser kıldı­ğı kişidir. Şaki ise, korkup aldanan ve üzerinde ziyanın görün­düğü kişidir. Allahım cihadı bize, bizleri de cihada müyesser kıl. Hat vp fiillerinin revfik vp beraberliğini sağla. Sen şüphesiz çok yakınsın, icabet edensin.

101- Asasa b. Seleme'den rivayet edilmiştir. Rasulullah (s.a.v) bir seferdeydi. Ashabından bir adamı kaybetti. Onu bulup getirmelerinden sonra adam şöyle dedi:Dağda yalnız kalıp ibadet etmek istedim." Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:Bunu yapma, sizden biri de bunu yapmasın. Kimi İs­lam beldelerindeki sabırlı bir saat, tek başına kılınan kırk yıllık namazdan daha efdaldir.[316]Beyhaki Şiab'ta ve îbn Asakir rivayet etmiş. İbn Asakir gariptir demiş[317].Nasibin, Nusaybin[318] kadısı Abdullah b. Muhammed şöyle der: Bana Muhammed b. İbrahim b. Ebi Sekine riva­yet etti. Der ki: Abdullah b. Mübarek bu beyitleri Tar­sus'ta331 bana yazdırıp [319] senesinde benimle beraber Mek­ke'ye Fudayl b. Iyad a gönderdi. Beyitler şunlardır:Ey Harameyn in abidi, eğer bizleri görseydin,Şüphesiz ibadetle oyalandığını bilirdin.Bazılarının yanakları yıkanıyorsa,Bizim boğazlarımız kanla yıkanıyor.Yahut onun atı batılda yoruluyorsa,Bizimkilerin ise günün sabahında yorulurlar.Miskin kokusu size olsun, bizim kokumuz da bize...Tırnakların tozu ve duman bizim için daha güzeldir.Şüphesiz nebimizin sözü gelmiştir bize.O sahih bir sözdür, yoktur içinde yalan.Hayır! Eşit olamaz! Allah'ın atlarının burnundaki tozu ileTutuşan ateşin dumanı.Bu aramızda konuşan Allah'ın kitabıdır,Şehid ölü değildir, bu da yalanlanamaz...Muhammed b. ibrahim der ki:Fudayl ile karşılaşınca ona mektubu verdiğimde iki gözünden yaşlar aktı ve "Ebu Abdirrahman doğru söylemiş" dedi. Bana da nasihatta bulundu.[320]Bir sonraki bölümde cihadın itizal ve içtihada üstünlüğü­nü konu edinen hadisler gelecektir.

 

Allah Katında İnsanların En Hayırlısı Mücahiddir:

 

102- İbn el-Mübarek, Tirmizi, Nesai ve İbn Hıbban İbn Abbas'tan(r.a.) şunu rivayet etmişler: Onlar bir yerde otu­rurlarken Rasulullah (s.a.v) çikageldi ve şöyle buyurdu:Size insanlardan derecesi en hayırlı olanını haber ve­reyim mi?Evet ey Allah'ın Rasulü" dediler. Buyurdu ki:Ölünce veya öldürülünceya kadar Allah yolunda atının başını tutan kişidir. Ondan sonra geleni haber vereyim mi?" dedi.Evet ey Allah'ın Rasulü" denilince;Issız bir yere çekilip namaz kılan, zekat veren ve in­sanların şerrinden uzak durduğu kişidir. Size insanların en kötüsünü haber vereyim mi?"Evet ey Allah'ın Rasulü" dedik.Allah ile isteyip de vermeyen kişidir." buyurdu.[321]

103- Ata b. Yesar'dan[322] mürsel olarak rivayet edilmiş, Malik de Muvatta'da tahriç etmiştir.[323]

104- Bu hadisin İbn Mübarek tarafından rivayet edilmiş başka bir şekli ise şöyledir: Rasulullah (s.a.v) Tebük'te bir gün insanlara konuşma yaparak:İnsanlar içinde atının başını tutmuş Allah yolunda cihad eden ve insanların kötülüklerinden uzak duran ile, bedevi bir kişinin -başka bir rivayette 'sürüsü içindeki ada­mın'- misafirini ağırlayan ve onun hakkını veren kimse­nin misali gibi bir misal yoktur.[324]

105- Ebil Hattab'tan o da Ebu Said el Hudri'den riva­yet etmiş. Rasulullah (s.a.v) Tebük yılında sırtını hurma ağa­cına dayamış insanlara şöyle konuşuyordu:Size insanların en hayırlısını ve en şerlisini haber ve­reyim mi? Âtının üzerinde, devesinin üstünde veya ayak­ları üzerine kendisine ölüm gelinceye kadar Allah yolun­da çalışan kişi insanların en hayırlısı, facir olup Allah'ın kitabım okuduğu halde hiçbir şeyinden çekinmeyen ki­şi de insanların en şerlisidir"[325] buyurdu. Hadisi Nesai ve Beyhaki Sünen'lerinde rivayet etmişler.[326]

106-  Ömer b. Hattab'dan (r.a) rivayet edilmiştir. Bir gün Rasulullah'ın (s.a.v) yarımdayken adamın biri gelip şöyle dedi:Ey Allah'ın Rasulü! Allah azze ve celle indinde nebi ve seçilmişlerden sonra en iyi derece kimindir?" Rasulullah:O, atının sırtındayken veya gemini tutuyorken ken­disine ölüm gelinceye kadar, Allah yolunda malıyla ve ca­nıyla cihad eden mücahiddir" buyurdu.Sonra kimin ey Allah'ın nebisi?" Eliyle yere bir çizgi çizdi ve:Bir köşede Allah azze ve celleye güzel ibadet eden insanların da şerrinden uzak olduğu kimsedir." buyurdu.

"Bundan sonra Allah indinde derecesi en kötü olan kim­dir?" dedi.Allah'a şirk koşan kişidir" buyurdu.

"Sonra kimdir?" deyince:Kendisine otorite verildiği halde, insanlara zulmeden yöneticidir" buyurdu.[327]

Hadisi Abdullah b. el-Mübarek rivayet etmiş. İsnadının ricali sıkadır.

107- İbn Asakir isnadıyla Muhammed b. İshak'tan o da Abdullah İbni Ebi Necih'ten[328] o da Mücahid'den, o da Ümmü Mübeşşir bintil Berra b. Maruf dan[329] rivayet et­miş. Rasulullah'ın ashabına şöyle söylediğini işittim:

"Size insanların en hayırlısını haber vereyim mi?"Evet ey Allah'ın Rasulü" dediler.Allah yolunda atının dizginlerini tutan kimsedir" bu­yurdu.Bundan sonra insanların hayırlısını size haber vere­yim mi?" deyince onlar:

"Evet ey Allah'ın Rasulü" dediler.Sürüsü içinde olup namazını ikame eden, zekatını ve­ren ve insanların kötülüklerinden uzaklaşmış kişidir" bu­yurdu.

108- Yusuf b. Yakub şeyhlerinden şunu rivayet etmiş: Ra­sulullah (s.a.v) şöyle buyurmuş:                                 Mücahidlere eziyet etmekten sakınınız. Şüphesiz Allah, Nebi ve Rasuller için gazab ettiği gibi, mücahid-ler için de gazab eder. O nebi ve rasullere icabet ettiği-gibi onlara da icabet eder. Güneşin doğduğu ve battığı in­sanlar içinde Allah indinde mücahidden daha üstün hiç kimse yoktur."Bunu Şifaus Sudur'da zikretmiş. İbn Asakir'de Ali'nin hadisinden başka bir isnad ile rivayet etmiş. İnşaallah ileri­de gelecektir.Mücahid'in Uykusu; Gece Namazından Ve Gündüz Orucundan, Yemeği De; Sürekli Tutulan Oruçtan Daha Hayırlıdır:

109- Said b. Mansur Sünen'inde Hasan b. Ebil Hasan ri­vayet etmiş. Rasulullah (s.a.v) zamanında malı çok olan bir adam şöyle dedi:Ey Allah 'm Rasulü! Bana öyle bir amel göster ki, onun­la mücahidin Allah yolundaki ameline ulaşayım."Malın ne kadar?" buyurdu.Altı bin dinardır" dedi. Bunun üzerine;Eğer onu Allah'a itaatte infak edersen, bu mücahi­din Allah yolundaki nalının tasmasının tozuna bile ulaş­maz" buyurdu. Yine bir adam Rasulullah'a gelerek:Ey Allah'ın Rasulü, mücahidlerin Allah yolundaki amellerine onunla ulaşacağım bir amel bana göster." Bunun üzerine;Geceleri namaz kılar, gündüzleri de oruç tutarsan bu mücahidin Allah yolundaki uykusuna bile ulaşmaz.[330]Müellif -Allah onu affetsin- der ki: "Bu mürseldir. Birin­ci hadisi İbn Asakir, Osman b. Ata el. Horasani, o da babasindan, o da Ebu Hureyre'den olan tarik ile rivayet etmiş Ancak onda şöyle demiş:

110- "Eğer onu infak edersen Allah yolunda kopan bir geme bile ulaşmaz." Bunu İbn Faris söylemiştir.

111-  İbn Ebi Şeybe Musannifinde hasen bir isnad ile Makhul'den mürsel olarak rivayet etmiş. Bir adam Rasulul­lah'a (s.a.v) gelerek şöyle dedi:Ey Allah'ın Rasulü! İnsanlar savaşıyor ancak beni en­gelleyen bir şey var. Bana bir amel göster ki onunla onlara iltihak edeyim."Gece kıyamını yapabilir misin?" Bunun üzerine:Yaparım" dedi.Gündüzleri de oruç tutabilir misin?"Evet" dedi. Bunun üzerine:Geceni ihya etmen ve gündüzünü oruçla geçirmen onların bir uykusu kadardır" buyurdu.[331]

112- İbn el-Mübarek isnadıyla Safvan b. Selim'den[332] Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet eder:Sizden biriniz sağ kaldıkça geceleri namaz kılmaya, gündüzleri de iftar etmeksizin oruç tutabilir mi?" Denildi ki:Ey Ebu Hureyre kim bunu yapabilir? Dedi ki:Nefsim elinde olana yemin olsun ki, mücahidin Allah yolundaki uykusu bundan daha hayırlıdır." Bu mevkuftur. Ancak şu denilebilir: Bu tür sözler görüş ve ictihad olarak söylenmez. Onun yolu merfu yoldur. Bundan sonra gelen ha­disler onu destekler mahiyettedir. Allah en iyi bilendir.[333]Müellif der ki: Eğer bu onlardan uykuda olanın derece­si ise, acaba onlardan ayakta olanın derecesi nasıldır? Eğer bu onlardan gafil olanın derecesi ise, acaba bilfiil cihad edenin rütbesi nasıldır? Ve yine eğer bu onların ayakkabı ipi­nin mertebe ve şerefi ise, acaba yaptıkları eylemlerin mer­tebesi ne olur? Şüphesiz bu apaçık bir fazilettir. Bunun için çaba gösterenler paçalarını sıvasınlar. Onu kaybeden ih­malkar ve acizler de ağlasınlar. Onun dışında ömrünü kay­bedenler de tafritte bulunanlar hüzünlensinler. Allahım kur­tuluş sebeplerini bize göster ve onu bize kolaylaştır. Rahme­tin ve inayetinin gözüyle bize bak. Şüphesiz ömrü uzat-maksızm kesersin ve sen her şeye kadirsin.

113- Ebu Hureyre (r.a) Rasulullah'tan (s.a.v) şöyle işit­tiğini rivayet eder:Allah yolunda cihad edenin misali -ki Allah yolun­da cihad eden en iyi bilendir- geceleri kaim, gündüzleri oruçlu, ibadetini huşu ile yapan, itaatkar, rükua varan, secdeye varan kişinin, misali gibidir.[334]Hadisi İbn el-Mübarek ve Nesai sahih bir isnad ile riva­yet etmişler. Ayrıca sahiheynde de mevcuttur.

114- İbni Mübarek'in başka bir rivayetinde:Allah azze ve celle yolunda cihad eden mücahidin mi­sali, oruç tutan, Allah'ın ayetleri ile gece gündüz kı­yamda olanın misali gibidir.[335]

115- İbn Hıbban Sahih'inde şeyhi Amr b. Said b. Sinan'ın hadisinden rivayet ederek der ki:[336]O, gündüzleri oruç, geceleri de kıyam ederek seksen[337]yıl gaza ederek ve murabıt olarak geçirdi."

116- Onun lafzı da şudur. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyur­du:

"Allah yolunda cihad eden mücahidin misali Allah'ın

onun ehline ganimet veya ecirlerle dönderîr. Yahut onun canını alıp cennetine sokar. Dönderinceye kadar kesin­tisiz oruçtutan, kıyam eden adamın misali gibidir.[338]

117- Numan b. Beşir'den (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöy­le dediğini rivayet eder:Allah yolunda cihad eden mücahidin misali, dönece­ği zamana kadar gündüzünü oruç, gecesini kıyam ile geçiren adamın misali gibidir.[339]

Hadisi Ahmed (ki bunun ricali sahih ricalidir) Bezzar, Ta-berani ve başkaları rivayet etmiş.

118- Said b. Abdulaziz'den şöyle rivayet edilmiş: "Allah yolunda bir uyku, yetmiş hac ve bunu müteakib yetmiş umreden daha hayırlıdır." Bunu Şifaus Sudur'da zikretmiş.

119- Yine orada Enes b. Malik'den (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu zikreder:Allah yolunda yemek yiyen, onun dışında her zaman oruç tutan kimse gibidir."Müellif der ki: "Allah yolunda cihad edenin misali geceleri kıyam, gündüzleri de oruç ile geçiren kişi gibi­dir." diye Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği sözün anlamı budur.

 

Oruç, Kıyam Ve Zikre Devam Eden Kişinin Ameli, Mücahidin Amelinin Onda Birine Bile Ulaşmaz:

 

120- Muaz[340] b. Enes'den (r.a) bir kadının peygambere gelerek şöyle dediğini rivayete eder:Kadın ey Allah'ın Rasulü! Ben namazda ve sair amel­lerimde kocama tabi olurdum. Ancak o şimdi savaşta. Do­layısıyla bana Öyle bir amel göster ki, onunla o dönünceye kadar onun ameline ulaşayım." Rasulullah ona şöyle dedi:O dönünceye kadar oturmaksizın kıyam edip iftar et­meden oruç tutup bıkıp usanmadan Allah'ı zikretmeye gücün yeter mi?" Kadın:Ey Allah'ın Rasulü buna güç yetiremem" dedi. Bunun üzerine:Nefsim elinde olana yemin olsun ki, şayet buna güç getirsen de bununla onun amelinin onda birine bile ula­şamazsın" buyurdu.Ahmed Rişdin'den[341] -ki onun yanında sıkadır- o da Sevban'dan[342] o da Zeyan'dan[343] o da Sehl b. Muaz'dan[344]Buradan hareketle bu hadisin bu tarikle zayıf olduğu açıktır. Ancak Hakim'den gelen bir sonraki hadisle hasen li gayrihi olur.[345]

121- Ancak Hakim Said b. Ebi Eyyub[346]o da Hayr b. Nu-aym'dan[347] o da Sehl b. Muaz'dan, o da babasından olan ta­rik ile rivayet etmiş. Bu da hasen bir isnaddır. Hakim onda bu senedi sahih bir hadistir der.[348]

 

Mücahidin Cennetteki Derecesi:

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:Allah cihad edenleri oturanlara göre, büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Onlara kendinden dereceler, ba­ğışlanma ve rahmet vermiştir. Allah bağışlayandır, esir­geyendir." (Nisa: 4/95-96)                                               

122-  Sahihi Buhari'de Ebu Hureyre'den (r.a) Nebi'nin (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:  .Kim Allah'a ve Rasulü'ne iman eder, namazı kılar, zekatını verir ve Ramazan orucunu tutarsa, Allah'ın onu Cennete sokması O'nun üzerinde bir haktır. O ister Allah yolunda hicret etsin ve isterse doğduğu toprağın­da otursun." Dediler ki:Ey Allah'ın Rasulü! İnsanları bundan haber edelim mi?" O şöyle buyurdu:Muhakkak ki Cennette yüz derece vardır. Allah bunları Allah yolunda cihad edenler için hazırlamıştır. Her iki derece arası yer ile gök arası kadardır. Allah'tan Cenneti dilediğinizde Firdevsi isteyiniz. Çünkü o Cenne­tin ortası ve en yüksek Cennettir. Cennetin nehirleri ondan fışkırır ve Rahman'in arşı da onun üstündedir.[349]

123- Sahih-i Müslim'de Ebu Said el Hudri'den (r.a) Ra-surullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilir:Kim Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a ve Ra-sul olarak da Muhammed'e razı olursa Cennet ona va-cib olur." Bu sözü Ebu Said tuhaf karşılayınca;Ey Allah'ın Rasulü, o sözü tekrar bana söyle" dedi. Bunun üzerine ona bu sözü tekrar söyledikten sonra şöyle bu­yurdu:Başkası da vardır ki, Allah onunla kimi kullarını yüz derece şeklinde yükseltmiştir. Her iki derecesinin arası yer ile gök arası kadardır."Nedir o ey Allah'ın Rasulü?" deyince:

"Allah yolunda cihaddır" dedi.[350]

124- Cebele b. Atiyye[351] der ki: İbn Muhayriz'in[352] yanın­da "Allah cihad edenleri, oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Onlara kendinden dereceler..." (Nisa: 4/95-96) ayetini okudum. Dedi ki:Bana ulaştığına göre ayetteki dereceler yetmiş derece­dir. Her iki derece arası eğitilmiş bir atın yetmiş yıl kadar ka-tettiği mesafe kadardır." Bunu Abdurrezzak Musannaf'm-da sahih bir isnad ile rivayet etmiştir. [353]

125- îbn Asakir Vazi b. Nafi'den[354] o da Ebu Seleme'den o da Ebu Hureyre'den ve Ebu Umame'den (r.a) şöyle riva­yet etmiş: Rasullullah'ın (s.a.v) yanında cihad zikredildi. Bu­nun üzerine:Allah yolunda cihad eden mücahidler için, yakuttan yapılmış yetmiş derece vardır. Her iki derecesinin ara­sı yer ve gök arası kadardır." buyurdu.Ebu Hureyre ve Ebu Said'in hadisinde derecelerin yüz ol­duğu zikredilirken, burada yetmiş olarak ifade ediliyor. Bunların arasını nasıl buluruz? şeklinde soracak olursan, ce­vabımız şöyle olur:Vazi kendisiyle delil olmaz. Ebu Hureyre ve Ebu Said'in hadisi sıhhat bakımından onlara hiçbir şey mukavemet et­mez. Yetmiş dereceyi ifade eden hadislerin sıhhatinde d,e mücahidlerin gaye ve ihlaslarındaki derecelerinin farklılı­ğına hamledilir. Onlardan kimileri yetmiş derece yükselir­ken, kimileri de yüz derece yükselir.

 

Bu Ümmetin Ruhbanlığı Ve Seyahati Allah Yolunda Cihaddır:

 

Allahu Teala canlarını ve mallarını satın aldığı mümin­leri beyan ederken şöyle buyurmaktadır:Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, İslam uğrunda seyahat edenler.(Tevbe: 9/112)

126- Ebu Zer'den rivayet edilmiş. Rasulullah'a (s.a.v):Bana tavsiye de bulun" dedim.Allah'tan korkmayı tavsiye ederim, çünkü bu her şe­yin başıdır" buyurdu.Artır" dedim.Kur'an'ı oku, senin için bir azıktır" buyurdu.Artır ey Allah'ın Rasulü" dedim.Cihad etmelisin, çünkü bu ümmetin ruhbanlığıdır" buyurdu.Ey Allah'ın Rasulü, artır" dedim. "Miskinleri sev ve beraber otur" buyurdu. "Ey Allah'ın Rasulü, artır" dedim. "Kendinden daha aşağıda olana bak. Senden daha yüksekte olana bakma" dedi.[355]Bu uzun hadisten özetti. Ahmed, Taberani, İbn Hıbban sahihinde ve Hakim rivayet etmiş. Hakim isnadı sahihtirder. Sağir'de Ebu'ş-Şeyh

127- Taberani es-Kitabu's-Sevab'ta kendi isnadlarıyla Leys'in tarikiyle[356] o da Mücahid'den o da Ebu Said El Hudri'den (r.a) şunu rivayet etmiş: "Bir adam Rasulullah'a (s.a.v) gelerek şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasulü bana tavsiyede bulun." "Allah'tan korkmalısın. Çünkü tüm hayırların topla­mıdır. Allah yolunda cihad etmelisin. Çünkü o ınüslü-manların ruhbanlığıdır. Allah'ı zikredip kitabını okuma­lısın. Çünkü o yerde senin için bir nur, gökte de bir zi­kirdir. Hayır hariç dilini tut. Çünkü sen bununla muhak­kak şeytana galip gelirsin.[357]

128- İbn Asakir ve başkaları Ahmed b, Nasr tarikiyle bi­ze Ahmed b. Bişr, Şebib'ten o da Enes b. Malik'ten Rasu-lullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:Hayra sebep olan, onun faili gibidir. Her ümmetin bir ruhbanlığı vardır. Bu ümmetin ruhbanlığı da şüphesiz Allah azze ve celle yolunda cihaddır.[358]

129- îbn el Mübarek Zeyd el-Ami'den[359] -sika oluşunda ihtilaf var- o da Ebu Iyas'tan[360] o da Enes b. Malik'ten o da Nebi'nin (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:Şüphesiz her ümmetin bir ruhbanlığı vardır. Bu ümmetin ruhbanlığı ise Allah yolunda cihaddır."[361]îmam Ebu Abdullah el-Halimi şöyle diyor: "Ümmetimin ruhbanlığı cihaddır" sözünün anlamı şudur: Hristiyanlar dünya işlerinden uzak kalıp onu terket-mekle ruhbanlık yapıyorlardı. Allah yolunda nefsi harcayıp, ölmekten daha bir terk daha bir uzak kalış olamaz. Yine bu ruhbanlar kimseye eziyet vermemek için, ancak kilise ve ma­nastırlarda köşelerine çekilebileceklerini iddia ediyorlar. Halbuki batıl kişiyi batıl üzere terketmekten daha büyük bir eziyet nasıl olabilir? Eğer ruhbanlık insanlardan eziyeti de­fetmek ise, cihad da mücahidlerden en büyük eziyeti defet­mek için yapılan bir müdafaadır. O zaman bu da ruhbanlık­tır. Ayrıca Hristiyanlann sandıkları gibi de değildir.[362]Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Başkasına eziyet et­mekten korkan kişiye rahib denilmesi az görünen bir şeydir. Yine hakikatte bunu amaçlayanlar da azdır. Ki bunu hazır­layanlar, onlardan kemale ermek isteyen, uzlete devam et­mekle, batınları durulanan kişilerdir. Haliyle kendilerine nef­si emmarelerinin gerçeklerine görünüp, insanlara karışınca da kendilerinden onlara ulaşacağı eziyet ve şerri görünce, yır­tıcı köpeğin hapsedilişi gibi kendilerini kilisede hapsettiler. Şayet sadece bunlara rahib deniliyorsa bunlardan binde bi-rinİn ancak ihlaslı olduğunu görmemizin nedenini de anlı­yoruz.Genellikle rahib başkasından korkan anlamında kullanı­lır. Ortaya çıkan şudur; rahip Allah'tan korkunca ona iba­dette oldukça çaba gösterir. Ayrıca insanların onu ibadetten uzaklaştırıp, kendisine Allah'ın kızmasına ve onu kapısın­dan kovmasına sebep olmalarından korktuğundan dolayı onun bu fiiline ruhbanlık denilmiş. Mücahid de aynen böy­ledir. Allah'tan korkunca emirlerine sarılmış, cihadı ter-kettiğinde ise kafirlerin kendisini ve diğer müslümanları is­tila edeceklerinden korktuğundan onlarla savaşa ve onlan de­fetmeye koşmuş. Onun bu fiiline ruhbanlık denilmiştir.Şu da ihtimal dahilindedir: Ruhbanlık insanlardan el etek çekip, dağların zirvelerinde ve kiliselerde ikame etmek, Allah'tan korktuğundan dolayı şehvetleri terketmek, onun alışık olduğu hallerden uzaklaştırmak ve ağır olan işlere onu zorlamak şeklinde nefisle mücadeleden ibaret ise cihad da o zaman ruhbanlıktır. Çünkü cihad Allah'tan korkmaktan do­layı nefsi çeşitli nahoş şeylere maruz bırakma, telef olabi­lecek yollarda onu harcama, işi uzatmadan kem küm et­meden onu alıcısına teslim etmeden ibarettir.Yukarıda zikredilenlere yakın olarak şu denilebilir: Ruh­banlık nefse en ağır gelen şeyi taşımaktan ibaret olduğuna göre, cihad da ruhbanlıktır. Çünkü cihad, nefse en ağır gelen mal ve canı harcamadır. Diri kalmakla birlikte, nimet­lerin bir kısmına el uzatmakla nefsiyle cihad eden ile, haya­tının sebebi de olsa onu feda etmeye hırslı olan arasındaki fark ne kadar da büyüktür. Allahım! Ey merhamet edenle­rin en merhametlisi! Faziletinle bunu bize nasip et.

130- İbnül Mübarek İbn Lehia'dan[363] rivayet etmiş. O da Umare b. Gaziye'den[364] bana şunu rivayet etti; Rasulul-lah'ın (s.a.v) yanında seyahatten bahsedildi. Bunun üzeri­ne Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:Allah bunu bize Allah yolunda cihad ve her yüce iş için de tekbir getirmekle değiştirdi." Bu hadis mürseldir. İbn Lehia'da bir beis yoktur.[365]

131-  Ebi Umame'den rivayet edilmiştir: Adamın biri seyahat etmek için Rasulullah'tan (s.a.v) izin istedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu:Ümmetimin seyahati Allah azze ve celle yolunda ci­had etmektir.[366]Hadisi Ebu Davud Hakim ve Beyhaki Sünen'inde riva­yet etmişler. Hepsi de Kasım Ebu Abdurrahman ve Umame tarikiyle rivayet etmişler. Hakim isnadı sahihtir. Hafız Ab-dulhak el-İşbili'de[367] Ahkam'ında[368]bu hadisi zikretmiş ve ayrıca onu sahih de görmüş derMüellif -Allah onu affetsin- der ki: Seyahat maddeden ka­çış amacıyla yeryüzünde gezip ibretli gözlerle eserlere bak­mak olduğuna göre, Allah yolunda cihada da seyahat denil­miştir. Çünkü bu vücuddan kaçıp iman ayakları ve mevcu­du tasdik ile mabuda bir yürümedir. Ayrılık aleminden çı­kıp insaflı gözlerle nefsi satıcısına teslim etmektir. Nefsini dinlendirmek için yürüyen ile onu telef etmek için çaba gösterenler arasında fark vardır. İşte gerçek seyahatçi budur. Ve apaçık bir karla nefsini satıp büyük kazanç sağlayan satıcı da budur.

İslam'ın Zirvesi Allah Yolunda Cihad Etmektir:

132- Muaz b. Cebel'den (r.a) şöyle dediği rivayet edil­miştir: RasuluIIah (s.a.v.) ile birlikte Tebük gazvesindeydik.Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:Dilersen sana işin başını omurgasını ve hörgücü-nün zervisini haber vereyim."Evet Ey Allah'ın Rasulü" dedim. Şöyle buyurdu:İşin başı İslam'dır. Omurgası namaz, hörgücünün zirvesi de cihaddır."Hakim bunu böyle muhtasar rivayet etmiş ve "şeyheynin şartlarına göre de sahihtir" der. Ahmed, Tirmizi (ayrıca Tirmizi onu sahih görmüş) Nesai, İbn Mace ve başkaları da uzun haliyle rivayet etmişler.[369]

133-  Taberani el-Kebir'de Ali b.Yezid tarikiyle Ka-sim'dan o da Ebu Umame'den o da Nebi'nin (s.a.v) şöyle de­diğini rivayet etmiş:

 

"İslam hörgücünün zirvesi Allah yolunda cihaddır Ona ancak efdalleri ulaşır."

 

134-  Yine Taberani el-Kebir'de Muhammed b. Sele-me'den[370] o da Ebu Abdirrahim'den[371] o da Ebu Abdulme-lik o da Fudale b. Ubeyd'ten[372] rivayet etmiş. Fudale der ki:Rasulullah'in (s.a.v) şöyle dediğini işittim: "İslam düşük, yüksek ve çardak olmak üzere üç evdir. Düşük olan İslam'dır. Ona insanların avamı girmiştir. Kime sorsan ben müslümanım der. Yüksek olan amelle­rinin üstünlüğüdür. Çünkü bazı müslümanlar bazısından daha efdaldır. Yüksekça odalara gelince bu Allah yolun­da cihaddır. Ona ancak en efdalleri erişir.[373]Müellif -Allah onu affetsin- der ki:İslam'ın işin başı olması şundandır; ameller ancak onun varlığıyla sıhhat bulur. Baş gidince, ameller başsız ceset gi­bi ölü olurlar. Bu nedenle bu gibi durumlardaki ameller, ahi-rette saçılmış toz zerreleri gibi olurlar. Namazın dinin dire­ği oluşu ise çadırın direğine benzetilmesindendir. Çünkü ki-Şİnin amellerinden hesaba çekileceği ilk amel, namazın ika-mesidir. Aynı şekilde çadırda dikilen ilk şey direklerdir. Ay­nı şekilde namaz reddedilirse kişinin geri kalan amelleri de reddedilir.

135- Hadiste varid olduğu üzere bu böyledir. Nitekim ça­dırın direği böyledir, dikilirse çadır yükselir ve eğer indiri­lirse çadır da iner. Yine çadırın direkleri dikilmedikçe bu ça­dır dikilmez, soğuktan ve sıcaktan insanları engellemez. Aynı bunun gibi namaz da ikame edilmedikçe, İslam sabit olmayacağı gibi kanın da akıtılması engellenemez. Cihadın devenin hörgücüne teşbih edilişine gelince çünkü hörgücün zirvesine -ki en yüksek noktasıdır- devenin hiçbir azasının muadil olamayacağı cüzüdür. Aynen bunun gibi, cihada da İslam'ın hiçbir ameli denk gelmez. Bunu da şundan anlıyo­ruz:Allah yolunda cihada ne muadil gelir?" diye Rasulul-lah'a (s.a.v) sorulduğunda:Bulamıyorum[374] başka bir rivayet te de: "Ona güç yetîremezsiniz"[375] buyurmuştur. Bu benim an-ladiğımdır. Nebi'nin (s.a.v) ne murad ettiğini ise en iyi bi­len Allah'tır.Şu da muhtemeldir: Deve inşam taşıyıcı ve amaçladığı ye­re ulaştırıcı olduğuna göre, Hanif dini de buna benzetil­miştir. Çünkü bu da mümini dünyevi seferinden, ilk vatanı­na ulaştırır. Sonra (s.a.v) İslam'ı -ki şehadeti telaffuz etmedır- devenin başına benzetmiştir. Görmek veya ellemek ile devenin başına herkes ulaştığı gibi, herkes İslam'a da ula­şabilir. Cihadın hörgüce benzetilmesine gelince, çünkü ona ancak malda ve imanda ilerde olan mümin erişir. Nebi'nin (s.a.v):Ona ancak en efdali ulaşır.[376] buyurduğu gibi. Şu da muhtemeldir. Nebi'nin (s.a.v) cihadı hörgüce benzetmesi şundandır: Hörgücünün zirvesinde tırmanıp çıkan, deve­nin geri kalan tüm parçalarına hakim olmuş olur. Aynı şe­kilde Allah'ın kendisini cihad ile rızıklandırdığı kişiye de İs­lam'da olan tüm faziletlere eriştirmiş olur. Çünkü mücahi­din uykusu, nafakası, nöbet tutması, korkusu, susaması, açlığı, hareketleri vs. hepsi de ecirdir. Allahu subhanehu en iyi bilendir.[377]

 

Mücahidin Evinden Çıkıp Dönünceye Kadar Allah'ın Kefaleti Ve Himayesinde Olduğu Veya Öldürülüp Cennete Gireceği:

 

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:Bizim uğrumuzda cihad edenlere, şüphesiz yolları­mızı gösteririz. Gerçekten Allah ihsan edenlerle beraber­dir."(Ankebut: 29/69)Süfyan b. Uyeyne der ki: İnsanların ihtilafa düştükleri­ni gördüğünde; mücahidlerle ve sınırlarda bekleyip orayı ko­ruyanlarla beraber ol. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:Onları hidayet ederiz/onlara (yollarımızı) göste­ririz..." buyurmaktadır.[378]

136- Ebu Hureyre'den Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dedi­ği rivayet edilmiştir:Allah kendi yolunda cihad eden, evinden kendisini onun yolunda cihadla onun kelimesini tasdikten başka hiçbir şey çıkarmayan kimseyi cennete koyacağına yahut evine, kazandığı ecir veya ganimetle beraber döndüre­ceğine kefil olmuştur.[379]

137- Müslim'de aynısını rivayet etmiş.[380]

138- Nesai'nin bir rivayetinde,Allah kendi yolunda sadece bana iman ve yolunda ci­had etmek için çıkan kimseyi kefil olmuştur .Hangi şekil­de olursa olsun -vefat veya öldürme- ve nerede olursa olsun onu cennetime koymayı veyahut içinden çıktığı evine kazandığı ecir veya ganimetle beraber döndürece­ğine kefil olurum.[381]Hadiste geçen "Allah kefil olur" ifadesi Müslim'in baş­ka rivayetlerinde "Allah garanti eder, üstüne alır" olarak ge­çer. Onun manası 'Allah Teala fazl ve keremiyle ona cen-' neti vacip kılar" dır.[382]İmam Takiyyuddin İbn Dakik el İydi Umde'nin şerhin­de şöyle der: Kefalet ve daman/garanti burada Allah Teala-dan bu vaadin/sözün gerçekleşmesidir. Kefalet ve garanti ke­falet edilen ve garantilenen hususlar için pekiştirilmişler. Bu­nun gerçekleşmesi o ikisinin gereklerindendir. [383]

139- İbni Mace ve İbni Asakir Ebu Said el-Hudri'nin Ne-bi'nin şöyle dediğini tahric etmişler:Allah yolunda cihad eden kimse, Allah'ın şu garan­tisi altındadır. Allah ya onu mağfiret ve rahmetine ka­tar veya onu sevap ve ganimetle (evine) dönderir.[384]

140- İbni Asakir kendi isnadıyla Ebu Malik el-Asari'den Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dediğini işittiğini tahric etmiş:Kim Allah'ın rızasını kazanmak, sözünü tasdik et­mek ve Rasulune iman etmek amacıyla Allah yolunda çı­karsa, Allah bu kişiye kefildir. Allah onu orduda ya is­tediği şekilde öldürür ve cennetine koyar, veya Allah'ın himayesinde nail olduğu ecir veya ganimetle onu (evine) dönderinceye kadar seyahet eder."Ecir veya ganimetle.." sözünden kimileri ecrin gani­metle bir araya gelemeyeceğine vehmedebilir. 3u öyle de­ğil. Bilakis anlamı şöyledir. Allah Teala onu ganimet hasıl olmasa da kamil bir ecirle veya ecir ve ganimetle (evine) dönderir. Ecrin ganimetle de hasıl olduğunu şu hadis te te-yid eder.

141-  "Gaza ederek ganimet alan ve selametle kalan hiçbir ordu veya seriyye yoktur ki; ecirlerinin üçte ifci-sini peşin almış olmasınlar.[385] Ebu Malik, Ebu Hureyre ve başkalarını hadislerinde ge­çen ev edatı vav anlamındadır. Aynısı 139 nolu hadiste de geçmişti. Yine aynısı altıncı bapta Sahihayn'ın ve Ebu Da­vud'un Ebu Hureyre'den rivayet ettikleri hadiste de gelecek­tir.Ebu'l-Velid İbn-i Rüşd Mukaddimat'ında şöyle der: "Buradaki ev vav anlamındadır. Çünkü ganimet ecre mani değildir. Onu yok etmiyor. Ev burada asıl anlamı üzere de olabilir. Buna göre manası şöyle olur:ganimet olmadan sadece ecirle veya ecirle beraber ganimetle (evine dönderir.)[386]

İmam İbnu Dakik "Bu takdirde bir beis yoktur" der.[387]

142- İbni Ömer Rasulullah'm Rabbinden şöyle rivayet ettiğini rivayet ederler:Kullarımdan herhangi birisi rızamı kazanmak ama­cıyla yoluma mücahid olarak çıkarsa ben ona onu dön­dürdüğümde ecir ve ganimetle döndürmeyi, canını aldı­ğımda da onu bağışlamayı garantilerim."Nesai rivayet etmiş. Ayrıca bunu İbni Asakir'de tahric et­miş ancak sonunda onun canının aldığımda mağfiret edip, rahmet eder ve cennete koymayı garanilerim" cüm­lesini de söylemiş.[388]

143- Muaz b. Cebel Rasulullah'dan şöyle rivayet etmiş­tir:Allah yolunda cihad edene Allah kefildir hasta ola­rak dönene Allah kefildir. Sabah veya akşam mecide gidene Allah kefildir. Bir imamın yanına gidip tazir ola­na Allah kefildir, evinde oturup hiç kimsenin gıybetini- yapmayana Allahkefildir.[389]İbni Huzeyme ve İbn-i Hibban sahihlerinde rivayet etmiş­ler.

144-  Yukarıdaki hadisi Ebu Davud, Ebu Hureyre'nin hadisinden rivayet etmiş.[390]

145-  Sahabeden bir cemaatten bu hadis rivayet edil­miş.[391]

146- İbni Asakir Bişr b. Numeyr[392] tarikiyle tahric etmiş. O da Kasım Ebu Abdirrahman Ebu Umame'den o da Rasu­lullah'm (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmiş:Allah üç kişiye kefildir: Allah yolunda (cihad etmek için) ayrılana, Allah'ın yolunda olduğu müddetçe Allah ona kefildir. Onu vefat ederse (canını alırsa) rahmetine koyar, yoksa onu (evine) dönderir."

147- Ebu Hureyre Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurdu­ğunu rivayet eder:Üç sınıf insan var ki onlara yardım etmek Allah'ın üzerinde bir haktır: Allah yolunda cihad eden müca­hid, azadlık parasını vermek isteyen mukatib ve iffeti is­teyip evlenen kişi.[393]Abdurrezzak sahih bir isnad ile rivayet etmiş, Tirmizi ay-! rica sahihtir demiş. İbni Hibban ve Hakim rivayet etmiş. Ha­kim Müslim'in şartlarına göre sahihtir demiş.Müellif der ki: Allah'ın mücahid savaşçıya yaptığı yar­dımlardan biri de Buhari'nin Sahihinde mücahidin (savaş­çının) diri veya Ölü olarak malına olan bereketi babında zikrettiği şeylerdir.

148- Abdullah b. Zubeyr'den rivayet edilmiş: Cemel günü (savaş için) Zubeyr durduğunda beni çağırdı. Ben de yanına durdum. Bunun üzerine şöyle dedi:Bugün ancak zalim veya mazlum Öldürülür. Bana Öyle görünüyor ki ben sadece mazlum olanı Öldüreceğim, en bü­yük kaygım borçlarımdır. Acaba borçlarımız Ödense malı­mızdan geriye bir şey kalır mı? Oğulcuğum malımızı sat ve borçlarımı öde. Borcu ödedikten sonra malımızdan bir şey i artarsa onun üçte biri çocuğun için" (olsun.) Der ki, borçla­rının ödenmesini) bana vasiyet edip şöyle dedi:Onda (onu Ödeme hususunda) bir sıkıntın olursa onu ödemekten aciz olursan onda benim mevladan yardım iste." (oğlu) der ki:Allah'a yemin olsun ki ona şunu demedikçe onun ne is­tediğini anlamadım:Babacığım mevlan kim?"

"Allah"tırdedi.Allah'a yemin olsun ki onun borçlan hususunda bir sı­kıntıya girmedim ondan Öde derdim. O da öderdi."Zübeyr de öldürüldü. Arkasında Medine'de on bir evi  " Basra'da iki, Kufe'de bir ve Mısır'da bir evi vardı. De­vamla der ki: "Üzerindeki borçları şöyle olurdu. Adamın bi­ri yanma gelir, malını (emanet olarak)bırakmak ister. Bu­nun üzerine Zübeyir ona şöyle der:Hayır. Bu ancak seleftir. Çünkü ben onun kaybolmasın­dan korkarım. O hiçbir zaman emirliği üstlenmedi, haraç toplamadı Rasulullah, Ebubekir, Ömer ve Osman'ın beraberin­de savaşa girer iken ancak (ganimeten) bir şey alırdı."Abdullah b. Zübeyr der ki: "Onun üzerindeki borcu he­sapladım. Baktım iki milyon ikiyüzbindir."Hakim b. Hizan Abdullah b. Zübeyr ile karşılaştı.

"Ey kardeşimin oğlu kardeşimin ne kadar borcu var?" Asıl rakamı gizleyipyüzbindir" dedi. HakimVallahi malınızın buna yeteceğini sanmıyorum" dedi. Abdullah onaiki milyon ikiyüzbin" olduğunu söylesem ne dersin."

"Buna güç yetirebileceğinizi görmüyorum." dedi.Zübeyr bir araziyi yüz yetmişbine almıştı. Abdullah onu bir milyon altıyüz bine sattı. Sonra kalkıp şöyle dedi:Zübeyr'in üzerinde kimin hakkı varsa bahçe ile (bi­zimle) hakkını alsın. (Burada) kıssayı zikreder. [394]İbni Zubeyr onun borçlarını ödemeyi bitirice Zubeyr'in çocukları mirasımızı aramızda bölüştür" dediler. Abdul­lah:Dört sene mevsimde Zubeyr'in üzerinde borcu olan varsa'gelsin ödeyelim, diye duyurmadıkça vallahi onu (ara­nızda) taksim etmem" dedi.Her sene mevsimde duyurma işlemini yapıp dört sene ya­pınca aralarında taksim etti. Zubeyr'in dört hanımı vardı. Üç­te birinin üçte birini kaldırdıktan sonra her bir hanımına bir milyon iki yüzbin düştü. Malının tümü ellimilyon ikiyüzbin idi. Allah en iyi bilendir.Ayrıca Allah yolunda savaşıp daha sonra senesinde ve­fat edenin cennete gireceği gelen haberler arasındadır.

149-  İbni Asakir kendi isnadıyla tahric etmiştir...Ebu Said el-Hudri Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet et­miştir:Kim hac eder veya umre yapar ve senesinde vefat ederse cennete girer. Kim Ramazan orucunu tutar ve ölürse cennete gier ve kim savaşır ve yılında Ölürse cene-te girer."Allah Teala'nın Bir Garantisi (Kefilliği) De Yolunda Mücahid Olarak Çıkan Kişiyi Kayıp Ve Perişan Bir Şekilde Bırakmaması, Aksine Lutfuyla Ona Yardım Eder, Faziletiyle Sıkıntısını Giderir Ve Rahmetiyle De Duasına İcabet Eder:

150- Müslim'in Sahih'inde rivayet ettiği bu cümleden­dir: Cabir b. Abdullah'tan rivayet edilmiş. Cabir şöyle de­miş:Rasulullah (s.a.v.) bizi gönderdi. Üzerimize de Ebu Ubeyde'yi komutan tayin etti. Kureyş'in bir kervanı ile karşılaşacaktık bize azık olarak bir dağarcık kuru hurma verdi başkasını bulamadı. Ebu Ubeyde bize birer hurma veri­yordu. (Ebu'z-Zübeyr) diyor ki:Ben, bununla ne yapıyordunuz?" diye sordum.Onu çocuğun emziği emdiği gibi emiyor; sonra üzeri­ne su içiyorduk. Bu bize o gün geceye kadar yetiyordu. Bir desopalarımızla selem ağacının yaprağını silkiyor sonra onu su ile ıslatarak yiyorduk" dedi. (Ve devamla) şunları söyledi:Deniz boyuna gittik derken denizin boyunda bize yük­sek kum tepesi şeklinde bir şey yükseldi. Ona vardık. Bir de ne görelim balina denilen hayvan!. Ebu Ubeyde:Bu leşdir", dedi. Sonra: "Hayır, biz Rasulullah'ın elçi­leriyiz ve Allah yolundayız, siz zorda kaldınız. Binaenaleyh yeyin!" dedi. Artık onun yanında bir ay kaldık, üçyüz kişi idik. Hatta semizlendik. Vallahi kendimizi onun gözünün içinden testilerle iç yağı aldığımızı görmüşümdür. Ondan Öküz gibi (yahut Öküz kadar) parçalar kesiyorduk. Gerekten Ebu Ubeyde bizden onüç kişi alarak bu hayvanın gözünün içine oturttu. Onun kaburgalarından bir kaburga alarak dik­ti. Sonra beraberimizdeki en büyük deveyi semerledi ve deve onun altından geçti. Onun etinden et haşlamaları yap­tık. Medine'ye geldiğimiz vakit Rasulullah'a (s.a.v.) gide­rek onu kendisine anlattık da Rasulullah:O Allah'ın sizin için çıkarttığı bir rızıktır. Yanınız­da onun etinden bir şey var mı? Bize de tattırın.buyurdular. Bunun üzerine Rasulullah'a (s.a.v.) ondan bir parça gönderdik; o da yedi.[395]

151- Başka bir rivayette de şöyie demiş: Rasulullah biz­leri üçyüz süvari olarak gönderdi. Komutanımız da Ebu Ubeyde b. Cerrah idi. Kureyş'in bir kervanını gözetiyorduk. Bu sebeble sahilde yarım ay kaldık. Şiddetli bir açlığa ma­ruz kaldık. Hatta silkilmiş yaprak yedik. Bundan dolayı  (ordumuza) yaprak ordusu denildi derken deniz bize balina denilen bir hayvan attı. Ondan yarım ay yedİk.[396]

152- Başka bir rivayette Rasuhıllah ile yürüdük. Bizden her adamın günlük yiyeceği bir hurma idi. Onu emer sonra elbisesinin içine koyardı. Yaylarımızla yaprak silker de yerdik. Hatta dudaklarımız yara oldu. Yemin ederim ki bir gün yanlışlıkla bizden birine hurma verilmedi de (takat-sizlığından) onu kaldırmaya gittik ve kendisine hurma ve­rilmediğine şahidlik ettik. Bunun üzerine ona hurma veril­di. Adam kalkarak onu aldı.[397]

153- Başka bir rivayette: Derken deniz sahiline var­dık. Deniz bir dalgalandı ve bir hayvan attı. Biz bu hayva­nın yansı üzerine ateş yaktık. Yemek pişirdik kızartma yaptık ve doyuncaya kadar yedik. Cabir demiş ki ben filan ve filan (beş kişiyi saymış) bu hayvanın göz kemiğinin içi­ne girdik. Bizi kimse göremiyordu. Nihayet çıktık ve onun kaburgalarından bîr kaburga kemiği olarak eğrittik. Sonra ka­filedeki en büyük adamı en büyük deveyi ve en büyük örtü­yü "getirttik. Onun altına girdi de başını bile eğmedi.[398]Müellif der ki: Bu hadis "zorda kalanın ölü (leş)den do­yuncaya kadar yiyebileceği ve kendisine kaldırabileceğini (azıklanabileceğini) s.avununlar için delildir. Çünkü sahabe yediklerini zorda kaldıklarından kendilerine helal kılınmış bir leş hesabıyla yiyorlardı ve onlar semiz oluncaya kadar yemiş kendilerine de kaldırmışlar. Bu ola^ (yaklaşık) hic­retin sekizinci yılında olmuştur. Allan en iyi bilendir.

154- İbni Asakir kendi isnadıyla Yezid b. Abdussa-med'ten ona Ebu'l-Cemahir babasından şunu rivayet et­miş: Ermeniye'de insanlara şiddetli bir zorluk (açlık) isabet etti. Öyle ki davar pisliğiniyedijer (Bunun üzerine) içinde buğday taneleri bulunan gökten mermi (gibi şey) ler indirilAynı şekilde Abdullah b. Cafer'den de rivayet etmiş. Şöyle der: Kostantiniyye'ye (İstanbul) savaşa gittik. Gemi­miz kırıldı (parçalandı). Dalgalar bizi denizde bir kayalığa attı. Bizler beş veya altı kişiydik. Allah bizim sayımızca yer­den yapraklar bitirdi. Biz de onu emer; o da açlığımızı ve su­suzluğumuzu giderir. Gece olduğunda onun yerine başkası­nı bitirirdi. Yanımızdan bir gemi geçip ona bininceye kadar böyle devam etti.Ayrıca Allah Teala onların Allah'ın hamayesinde olma­larından ve Allah'ın onlara olan ihsan ve kereminden onla­ra harikulade (şey)lerle onların dualarına icabet eder.

155- Sünen'i İbni Mace ve İbni Hibban'ın Sahih'inde İb­ni Ömer'den oda Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle rivayet etti­ğini rivayet etmişler:Allah yolunda savaşan, Hac eden ve umre yapan ki­şilere Allah ihsanda bulunur. Dualarına icabet eder. Onlar O'ndan isterler. O da onlara verir.[399]

156- Nesai, İbni Mace, İbni Huzeyme aynısını Ebu Hu-reyre hadisinden rivayet etmişler. Sonunda ise,Eğe ona dua ederlerse icabet eder, istiğfarda bulu­nurlarsa onları bağışlar"[400] Cümlesi de vardır.

157- Cabir Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu ri­vayet etmiştir:Allah'ın elçileri, delegeleri üçtür; hac eden, umre ya-jian ve savaşan. Bunlar Allah'tan dilerler. Allah ta dileklerini yerine getirir.[401]İbni Asakir îsmail el-Humsi4U Bu hadisin isnadında zayıf­lık var. Ancak bundan Önceki hadis onu güçlendiriyor. Bezzar'da bu hadisi ricali sika olan bir isnad ile rivayet etmiştir.[402]

158- İbni Abbas Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu riva­yet etmiş:Beş kişinin (sınıfın) dualarına (Allah tarafından) ica­bet edilir. Bunlar: Hakkını alıncaya kadar mazlumun du­ası, dönünceye kadar hacının duası, dönünceye kadar mücahidin duası, şifa buluncaya (iyileşinceye) kadar hastanın ve birbirlerinin gıyabında kardeşlerin birbir­lerine duaları."İbni Asakir de Amr b. Seleme...tarikiyle rivayet etmiş; Müellif der ki: Bu isnadın durumu bir öncekinin aynısı­dır.

159- Taberani iyi bir sened ile Akabe b. Amir el-Cuhni[403] den oda Rasulullah'dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:Üç kişinin (sınıfın) duasına icabet edilir:Baba, yolcu ve mazlum(un duası)[404]

160-  Ebu Davud, Tirmizi Ebu Hureyre'den Rasulul­lah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ederler:Üç kişinin duaları müstecaptır. (Allah tarafından icabet edilir) Bunda hiç şüphe yoktur; Babanın duası, mazlu­mun duası ve yolcunun duası.[405]Allah yolcuya yolcu olduğu için duasına icabet ediyor­sa, neden mücahidin duasına icabet etmesin. Halbuki sefer bakımından insanların en iyisi, seferinde en fazla ecri ola­nıdır. Bu neden hadiste şöyle gelmiştir:Allah Rasullere icabet ettiği gibi onlara (mücahitle­re) da icabet eder. Bu Allah yanındaki değerlerinden ve indindeki yüksek mertebelerinden dolayıdır."

161- îbni Asakir Ammare b. Mar416, İbni Müseyyeb'ten o da Ali b. Ebi Talib'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyur­duğunu rivayet etmiş:

"Allah yolundaki mücahide eziyet etmekten sakının. Çünkü Allah rasuileri için kızdığı gibi onlar için de kızar, yine rasullere icabet ettiği gibi onlara da icabet eder."

162- Abdullah b. İdris[406] İsam b. Talik et-Tufai[407] tarikiyle İsmail b. Ebi Hâlid[408]'ten O da Ebu Sabra en-Nahi[409]'den şöyle dediğini rivayet eder:Yemen'den bir adam geldi. Yolun bir kısmındayken merkebi öldü. Adam abdest aldı ve iki rekat namaz kıldık­tan sonra şöyle dedi:Allah'ım rızanı kazanmak ve yolunda cihad etmek için Desine'den (Cened ve Adn arasında bir yer) geldim. Ve ben şehadet ederim ki, ölüleri diriltir, kabirlerde olanı da di­rilteceksin. Bu gün hiçkimseyi bana minnet ettirme. Merke­bimi benim için diriltmeni senden istiyorum. Şöyle der:Bunun üzerine merkeb kalkıp kulaklarını silkeledi[410]Beyhaki Delailu'n-Nübüvvet'inde (senedi sahih gör­müş) İmam Ebu'l-Kasım el-Kuşeyri risalesinde tahric etmiş­ler. Beyhaki bir tarikinde bu adamın isminin Nebate b. Ye-zid olduğunu ve Ömer zamanında savaş için çıktığını ifade eder. Kıssayı zikreder ancak sonunda şöyle der:Bilahere merkebi Kenase'de (Kufe'de bir yer) satar. Bunun üzerine ona: "Allah'ın senin için dirilttiği merkebi mi satıyorsun?" denilince "Ben (ona) ne yapayım?" dedi.Yine orada kendi isnadiyla İbn Ebi Ubeyd el-Besri'den o da babasından şunu tahric etmiş: Kendisinin yıllardan bir yıl gaza ettiğini bunun için bir seriyye ile çıktığını söyler, ancak altındaki tayı seriyyede iken ölür. Bunun üzerine şöyle dedi:Ey Allah'ım Besra (onun köyüdür) ya kadar bize ödünç ver" Birde baktık ki tay ayaktadır. Savaştıktan ve Besra'ya döndükten sonraOğlum tayın üzerindeki eyeri al" dedim ki:O terlemiş, eyeri alırsam onda koku olur" Bunun üze­rine:Oğulcuğum o emanettir" dedi. Eyeri alınca tay ölü ola­rak yere yıkıldı.Müellif -Allah onu affetsin- der ki:Rivayette geçen Besra'nın doğrusu Besr'dir. Bu Hav-ran'ın köylerindendir."

163- Hamid b. Hilal[411] den rivayet edilmiş Tafave'den bir adamın yolu bizden geçiyordu. Mahalleye gelir onlara konuşurdu şöyle dedi:Bir kervanla Medine'ye geldim. Mallarımızı sattık son­ra dedim ki kesinlikle bu adama varır, kendimden sonraki­lere anlatırım onu. Rasulullah'a (s.a.v.) bir kadın vardı. Müslümanlara ait bir seriyyede çıktı. Geriye oniki keçi ve dokuduğu mahmuzu bıraktı. Acak sürüsünden bir keçi ve mahmuzunu kaybetti. Şöyle dedi:Ey Allah'ım! Yolunda çıkanın kefilisin. Onu (ve malı­nı) korursun ve ben sürümden bir keçi ve mahmuzu kaybet­tim. Keçi ve mahmuzu senden diliyorum. Rasulullah da onun Rabbine nasıl şiddetle (aşırı) yakardığını anlattı. Ra­sulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:Sabahleyin keçisi ve mahmuzu oldu. Dilersen işte or­da ona git sor."

Bilakis seni tasdik ediyorum dedim.[412]Ahmed ricali sahih bir sened ile rivayet etmiştir.

164- İbni Ebi'd-Dünya kendi isnadıyla Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'den şunu tahric etmiştir:

"Gaza için bir kavim çıktı. Aralarında Muhammed b. Munkedir de vardı (mevsim) yazdı. Onlar artçılar arasında yürürken, kavimden biri şöyle dedi:Canım yaş peynir istiyor. Muhammed b. Munkedir "Al­lah'tan sizi yedirmenizi isteyiniz. O da sizi yedirir, nimetlendi-rir. Çünkü o kadirdir" dedi. Bunun üzerine kavim dua etti. Çok yürümeden bir sepet buldular. Sanki Seyale veya Revha'dan gel­mişti. Baktılar ki içinde yaş peynir var. Kavimden başkaları:Keşke bal olsaydı!" MuhammedSize peyniri yediren balı da yedirmeye kadirdir onu is­teyiniz" dedi. Kavim yine dua etti. Fazla yürümeden yolun üstünde bir testi (küçük küp) bal buldular. Orada inip peynir-bal yediler ve tekrar binip yollarına devam ettiler.[413]Sultan Nureddin Mahmud[414]ki Şehid ile meşhurdur. El-İctihad el-Masisi'den rivayet etmiştir:Rum diyarında gaza ediyorduk. Rehber bize şöyle de­di:Bakın şurada baldan (bal dolu) bir vadi var. Bizler de ona yöneldik ve (vadiye) indik. Orada bir adama vardık, o bize satıllarla bal çıkarıyordu. Rumlar üzerimize çıktılar. Bizler Rumlarla uğraşırken adamı unuttuk. Bizler de o yer­den uzaklaştık. Bir sene sonra tekrar gaza için çıktık. Bu va­diye geldiğimizde adamın sağ olduğunu gördük. Ona: "(Kimsin? Necisin?) ne yapıyorsun?" dedik. Adam: "Susadığımda balı içerim acıktığımda da bal yerim" de­di. Onu billur gibi gördük. Bir şey yediğinde cildinin şeffaf­lığından onu karnından görürdük.

 

Cihad Ve Mücahidlerin Fazileti:

 

165- Fudale b. Ubeyd'den rivayet edilmiş. Rasulullah'm şöyle buyurduğunu işittiğini söyler"İman eden, teslimiyet gösteren ve hicret eden (ler için) cennetin etrafında ve cennetin ortasında bir ev (köşk) (hususunda) kefilim. Yine bana iman eden teslimi­yet gösteren ve Allah yolunda cihad eden için cennetin et­rafında bir, ortasında bir ve cennetin odalarınn üstün­de bir ev (olduğu) hususunda kefilim. Kim bunu yapar­sa hayır için bir taleb, serden de bir kaçış (a yer bırakmaz), Nerede ölürse ölsün (Farketmez).[415]Hadisi Nesai İbni Hibban ve Hakim rivayet etmiş. Hakim "Hadis Müslim'in şartlarına göre sahihtir" der.

166- Enes b. Malik'ten Rasulullah'm şöyle buyurduğu­nu rivayet eder:Kim Allah yolunda bir gaza ederse Allah azze ve cel-le'nin tüm taatını eda etmiştir. "Dileyen iman eder ve di­leyen küfreder."                                         (Kehf: 18/29)Hadisi İbni Asakir tahriç etmiş ve "hasan bir hadistir" de­miş.

167- Ebubekir b. Ebi Musa[416] ben babamı düşman karşı­sında iken şunu söylerken dinledim. Rasulullah:

Muhakkak cennet kapıları kılıçların gölgesi altında­dır"buyurdu. Bunun üzerine pejmürde kılıklı bir adam aya­ğa kalkarak:Ya Eba Musa! Bunu Rasulullah söylerken sen mi işit­tin?" dedi. Ebu Musa:Evet" cevabını verdi. Derken adam da arkadaşlarına dönerek;Size selam ederim" dedi. Sonra kılıcının kınını kırarak attı. Sonra kılıcıyla düşmana yürüyerek öldürünceye kadar onunla vurdu"[417] Müslim ve başkaları rivayet etmiş.

168-  İbnu'l-Mübarek, Ebu amran el-Cuni'den rivayet etmiş. Ebu Musa el-Aşari Isbahan'da düşmanın safları ara­sında olduğu bir sırada şöyle dedi:Ben Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim: "Cennet kapıları kılıçların gölgesi altındadır." Bir genç kaftanıyla gizlenerek ve damlan yararak yakla­şıp şöyle dedi:Ey Ebu Musa sen ne dedin?" Hadisi ona tekrarladı. Genç arkadaşlarına dönüp selam verdi ve onun gölgesine gir­di.[418]Kılıçların gölgesi altındadır" sözüne gelince, bu hu­susta İbnu Dakik el-îydi Umde şerhinde şöyle der:Bu belaya ve mecaz-i hasan babındandır. (Mudafın hazfiyle mecazu't-Teşbih babından da olabilir.) Bir şeyin gölgesi ona tabi olduğuna ve hiçbir surette ondan ayrılma­yacağına göre cennetin sevabı ve onu ngerçekleşmesi de ci­hada tabi kılınmış gölgenin lazim olduğu gibi kılıç ta lazım­dır.[419]Cümlenin anlamı bana göre -Allah en iyi bilendir- eliy­le kılıcı Allah yolunda kaldıran veya Allah yolunda kendi­sine kılıç kaldırılan; hangi halde olursa olsun kılıç onu gölgelendirir. Bununla sanki cennetin kapılarına ulaşmak üzeredir. Az kala şehid olup onu hemen cennete koyar. Ya­hut gecikir ve yatağında ölür ve onu bilahere cennete koyar. Çünkü şu bir hakikat ki, Allah yolunda savaşana cennet vacip olur. Sanki bundan dolayı cennet gerçekte de kılıçla­rın gölgesi altındadır. Bunun benzeri O'nun Bedir'deki sö­züdür: "Eni yer ve gökler kadar olan cennete yürüyü­nüz..," Bir de şu hadis gibi:

169- Adamın biri cihad için izin İstemeye geldiğinde Rasulullah ona:Baban var mı?"diye sorunca Adam:[420]Evet" demiş. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona:

170- Ve şu hadis gibi:

"Cennet kılıçların gölgesi altındadır.[421]

171- Ve şu hadis gibi:Cennet anaların ayakları altındadır.[422]

172- Abdullah b. Amr'dan rivayet edilmiştir. Rasulullah bana:Ümmetimden cennete girecek ilk zümreyi biliyor musun?" dedi. Ben:Allah ve Rasulu daha iyi bilir" dedim. Bunun üzerine:Muhacirler kıyamet günü cennetin kapılarına gelir­ler. Kapıların açılmasını isterler. Bekçiler: Yoksa hesap gördünüz mü? derler. Onlar: Neyle hesap görürüz" der­ler. Kılıçlarımız Allah yolunda omuzlarımızdaydı" der­ler." Rasulullah şöyle buyurdu:Bunun üzerine kapılar onlara açılır, insanlar oraya girmeden kırk yıl önce onlar orada kalırlar (eğlenir­ler.)[423]Hadisi Ahmed, Taberani, Ebu Avene ve Hakim rivayet etmiş. Hakim ikisinin şartlarına göre sahihtir der.

173-  Yine ondan rivayet edilmiş. Rasulullah'ın şöyle dediğini işittim:Cennete girecek üç gruptan ilki (başka bir rivayette, cennete girecek grubun ilki) muhacirlerin fukarasıdır ki onlarla kötülüklerden sakınılır. Emrolunduklan zaman işitirler ve itaat ederler. Onlardan birisinin ihtiyacı pa­dişaha düşerse ve o bunu gidermezse ölünceye kadar göğsünde kalır. Allah Teala kıyamet günü cenneti çağı­rır. O da süsüyle gelir. Bunun üzerine: "Yolumda savaşan, yolumda eziyet gören ve yolumda cihad eden kulla­rım nerede? Cennete giriniz" Hesapsız ve azapsız olarak cennete girerler. Melekler gelerek şöyle derler: "Rabbi-* miz seni sabah akşam teşbih eder ve takdis ederiz. Bun­lar kim kibize üstün kıldın?" Şöyle der: "Onlar yolum­da savaşan, yolumda eza gören kimselerdir." Bunun üzerine melekler her kapıdan onlara girip "sabrettiğiniz için size selam olsun. (Dünya) Yurdun (un) sonu ne güzel." derler.[424]Hadisi Ahmed, Bezzar (sahih bir isnad ile) İbni Hibban ve Hakim (isnadı sahih demiş) rivayet etmiş.

174- Hasan'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediği riva­yet edilmiş:Allah'ın cihad hususunda devenin sağılması kadar izin verdiği kulunu, ateşten azad etmeden evine dönde-rilmeden istihya eder." Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.

175-  Yine orada Ata el-Horasani'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu zikreder:AİIah yolunda cihad eden, geride bıraktığı mümin kafir, büyük-küçük,erkek ve dişi sayısı kadar dağ, dağ (kadar) ecir verilir."

176- Yine orada Katade'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöy­le buyurduğu zikredilir:Allah'ın cihad için izin verdiğihiçbir kul yoktur ki, kıyamette (azık olarak) biriktirdiği doksandokuz rah­met (kapısını) açmasın."

177- İbn'ul-Mübarek Makhul'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu tahric etmiş:Allah'ın sizi bağışlayıp cenete koymasını istemez misiniz?" "Elbette" dediler. O zaman savaşınız.[425]

178- Mekhul'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurdu­ğunu rivayet eder:Savaşınız sıhhat bulursunuz"[426]

Bu hadis mürseldir.                                

179- Ubade b. Samit'ten Rasulullah'ın şöyle dediği riva­yet edilmiş:Allah yolunda cihad ediniz. Çünkü Allah yolunda ci­had cennetin kapılarından bir kapıdıı. Allah bununla gam ve kederden kurtarır.[427]Abdurrezzak Musannef inde Ahmed iyi bir isnad ile Ta-berani ve Hakim rivayet etmiş Hakim "isnadı sahihtir" de­miş.

180- İbni Asakir de tahric etmiş, ancak o şöyle demiş: Ra-sulullah şöyle buyurdu:Allah yolunda yakın ve uzak ile, seferde ve hazarda cihad ediniz. Şu bir gerçek ki cihad cennet kapılarından bir kapıdır sahibini gam ve kederden kurtarır."

181-  Taberani Ebu Umame hadisinden Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder:Allah yolunda cihad ediniz. Çünkü o cennetin kapı­larından bir kapıdır. Allah onunla gam ve kederi gide­rir.[428]

182- İbni Asakir kendi isnadiyla Ebu Hureyre'den o da Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle işittiğni rivayet eder:Sizi cennete sokacak şeyi haber vereyim mi?" Onlar: "Evet" dediler. Rasulullah:Kılıçla vurmak, misafiri yedirmek, namaz vakitleri­ne dikkat etmek (önem vermek), soğuk bir gecede abdest (tam, güzel) almak ve isteyerek fakirleri yedirmektir." bu­yurdu.

183- Enes b. Malik'ten Rasurullah'ın şöyle buyurduğu­nu rivayet eder:Müslüman kişinin iki şeyi vardır ki her biri dünya ve içindekilerinden daha hayırlıdır. Tevbe ve Allah yo­lunda cihadtir."

184- Rasulullah şöyle buyurmuştur:Allah meleklere karşı beş şeyle övünür. Mücahit, fakirler, Allah için tevazu gösteren gençler, fakirler, çok verip minnet etmeyen zengin ve yalnız kaldığında Al­lah korkusundan ağlayan kişi.

185- Rasulullah şöyle buyurmuştur:Allah yolunda bir gaza, İslam haccindan sonra bin hacdan daha faziletlidir.İbni Asakir Cafer b. Harun el-Vasiti tarikiyle, Seman b. Mehdi'den[429] Enes'ten rivayet etmiş ve "Hadisler gariptir" demiş.

186- Rasulullah'm (s.a.v.") bazı sahabesinden O'nun şöy­le buyurduğu rivayet edilmiş:Bu ümetten bazı insanlar Rasulullah'm (s.a.v.) asha­bının ücreti gibi yani bir ücret ve rızik için değil (sade­ce) gönüllü olarak cihad ederler."

Hadis Şifa'us-Sudur'da zikredilmiş o da mevkuftur.

187- Yine onda İbni Ömer'den rivayet edilmiş: "Şüphesiz ki Allah yolunda cihad eden mücahitler, Al­lahyeryüzündeki velileri ve yardımcılarıdır. Haberi­niz olsun! Allah tüm yaratıklarından ve Arş'ı taşıyan me­leklerden mücahitleri O'nu görünceye kadar gizler."

188- Avfi der ki: Mecliste Said b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr ve Meymun b. Yesar vardı. Adamm biri kalkıp Enes b. Malik'e:Ya Eba Hamza bugün bu sözden daha garip ve daha fa­ziletli bir söz işitmedik" dedi. Enes b. Malik:Nefsim elinde olana yemin ederim ki hiçbir rasul ve ne­bi kendisine izin verilmeden Allah'ın yüzüne bakmaya rağ­bet etmez. Allah yolunda cihad eden mücahid ise dilediği za­man Rabbinin yanma gider (girer). Şefaat edeceği hiçbir hu­sus (şey) yoktur ki, onun şefaati kabul olunur. Hatta onlar­dan biri hergün milyon kere yanma girip milyon ihtiyacı di­lerse, bunun yapılması (yerine getirilmesi) Allah katında bir sivrisineğin makamından daha kolaydır." Enes devamla: "Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki size daha fazlasını da söy­leyeceğim. Onlardan öyleleri de vardır ki, Allah'a yakınlık­larından dolayı Allah onlara cenneti tüm içindekileriyle onlara tahsis eder. Size fazlasını söyleyeyim: Onlardan ba­zıları için sevabı kendi eliyle -ki onlara ancak bu şekilde ra­zı olur- yazar. İçlerinde faziletli ve ondan da daha faziletli kişiler vardır. Onların ilki Muhammed (s.a.v.) ardından Rabbinin dilediği (ve) derecelerine göre mücahidler gelir. Heyhat!, heyhat! Allah'ın tüm yaratıklarından onların dere­celeri ve Allah'a yakınlıkları ile ilgili ilimleri munkatidir."Avfi der ki: Allah'a yemin olsun ki bizler Enes'in yanın­dan çıktıktan sonra, bizlerden herbiri bu hadisten sonra ai­lesinin ve çocuklarının yanma gitmeyi (hiç) içinden geçir­medi. O yılda Medine'den üçyüz adam murabıt olarak Şam ve etrafına çıktılar. Allah'a varıncaya kadar bunu yaptılar.Bu hadis te mevkuftur. Ayrıca onda nekaret var. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

189- İbni Ebi'd-Dünya Teheccud kitabında kendi isna-diyla Ali'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini işittiği tahric etmiş:Şüphesiz cennette öyle bir ağaç var ki, üstünden konak yerleri altından da, altın atlar çıkarlar. Bunlar eyerlenmiş ve gemlenmiş (hazır durumda bulunuyor) ler. Bunlar inci ve yakuttandır. Terslemez ve işemez. Onla­rın öyle kanatları var ki mesafeleri gözün görüş mesafe­si kadardır. Cennet ehli biner buna diledikleri yere on­ları götürür. Derece bakımından oların altında olanlar şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Kulların bu derece ve ikra­ma ne ile ulaştılar?" O şöyle buyurur:Sizler uyurken onlar geceleri namaz kılardı. Sizler yiyip içerken onlar oruç tutardı. Sizler cimrilik ederken onlar infak ediyordu. Sizler korkuya kapılırken onlar sa­vaşırdı."

190- Süleyman b. Eban'dan rivayet edilmiş. Rasululah (s.a.v.) Bedir'"e çıktığında Sad b. Heyseme[430] ve babası[431]beraber çıkmak istediler. Bunu Rasuhılah'a söylediler. İki­sinden birinin çıkmasını emretti. Bunun üzerine kura çek­tiler. Kura Sad'a çıktı.-Babası:Oğulcuğum bu hususta beni tecih et" deyince Oğlu:

"Babacığım o cennettir, eğer başka bir şey olsaydı (mut­laka) seni tercih ederdim." Sad Rasulullah (s.a.v.) ile çıktı ve Bedir'de şehit düştü. Bir sonraki yılda da Uhud'da Hay-seme şehit oldu.[432]adisi İbn'u-1 Mübarek bir adamdan o da Amr b. Ha-ris'ten o da Said b. Ebi Hilali'den rivayet etmiş.Yine onu Said b. Mansur Sunen'inde Abdullah b. Vehb-ten o da Âmr b. el-Haris'ten rivayet etmiş.

191- Yine İbni Mübarek İbni Abbas'in mevlası İkri-me'den tahric etmiş: Amr b. Cumuh -ki ensar'm yaşlısıydi (efendisiydi) topaldı. Rasulullah (s.a.v.) Bedir'e çıkınca çocuklarına "Benide çıkarın" dedi. Onlar da Rasulullah'a to­pal oluşunu söyleyince Rasulullah kalması için ona izin verdi. Uhud günü gelip insanlar bunun için çıkınca yine çocuklarına Beni çıkarınız" dedi. Çocukları:Muhakkak ki Rasulullah (s.a.v.) sana ruhsat ve (geride kalmak için izin verdi" dediler. Babaları:   .Heyhat! Bedir'de beni cennetten menettiniz, şimdi de Uhud ile mi?" dedi ve çıktı. Uhud'da insanlarla karışlaşın-Ey Allah'ın Rasulu! Öldürülürsem şu topal halimle ce-nete (ayak) basacak mıyım?"Evet" deyince;Seni hak ile gönderene yemin ederim ki ben bu gün in-şaallah- cennete ayak basacağım" dedi. Yanındaki Selim adındaki kölesine:Ehline dön" dedi. Selim:Seninle hayra ulaşmam (bana da hayrın ulaşmasın) dan sana ne" deyinceO zaman ilerle" dedi. Köle ilerleyip öldürülünceye ka­dar savaştı. Sonra kendisi ilerledi ve öldürülünceye kadar sa­vaştı" Bu mürseldir. Kıssa meşhur olup, siyer sahipleri ve başkaları da rivayet etmiş.Ebu Amr b. Abdilber bu haberde ayrıca şunu der: Sila­hını alıp döndü. Arkasını dönünce kıbleye dönüp şöyle de­di:Allah'ım bana şehadeti nasip et. Beni (şehadetten) na­sipsiz olarak aileme döndürme" (Yine bu haberde) Sonra Ra­sulullah (s.a.v.) şöyle dedi:Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizden öyle insanlar var ki Allah'a yemin etseler Allah yeminleri­ni yerine getirir. Amr b. el-Cumuh onlardandı. Allah'a yemin olsun ki cennete topal haliyle ayak bastığını (do­laştığını) görüyorum."O ve oğlu Hallad müslümanların açıldıkları zaman öldü­rüldüler.[433]

192-  Muaz b. Cebel'den Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittiği rivayet edilmiş:Kim Allah yolunda devenin iki defa sağılma (suresi) kadar savaşırsa ona cennet vacip olur.[434]

Hadisi Ebu Davud, Tirmizi (onu sahih görmüş) Nesai, İb-ni Mace ve İbni Hibban Sahih'inde rivayet etmiş.

193- Ahmed bunu Amr b. Abese hadisinden rivayet et­miş. Ancak onda:Kim ki Allah yolunda (dişi) devenin iki sağılma sure­si kadar savaşırsa, Allah onun yüzüne ateşi haram kılar.[435] vardır.Hadiste geçen "Fevak'un-Nakefi" ve devenin iki sağıl­ma suresi diye terceme ettiğimiz cümle; sağılma esnasında elin inip çıkması kadar ki süre, sağıldığı zaman/sure ve da­ha başka manalar verilmiştir. Daha önce de bunun izahı tefsilatıyla yapıldı.

194- Taberani Ebu Munzir den[436] tahric etmiş. Bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek şöyle dedi:Ey Allah'ınRasulu! Filan adam öldü (gel) onun üzerinde namaz kıl!" Ömer;O bir facirdi. Dolayısıyla onun üzerinde namaz kıl­ma." Adam:Ey Allah'ın Rasulu! Muhafız olarak sabahladığımız geceyi hatırladın mı? İşte onlar arasında o da vardı."Bunun üzerinde Rasulullah (s.a.v.) kalktı; onun üzerinde namaz kıldı. Sonra cenaze törenini yaptı. Sonra kabrine varıp oturdu. Onun defin işi bitince üç defa avucuyla su döküp şöyle buyurdu: İnsanlar seni şer iîe anıyor, ben ise hayırla anıyorum. Ömer:Bu ne ya Rasulalîah!" Rasulullah (s.a.v.):Yeter ya İbn el-Hattab! "Kim Allah yolunda cihad ederse ona cennet vacip olur.[437]

195- Enes'den rivayet edilmiştir. Rasulullah'la (s.a.v.) ashabı yola koyuldular. Ve müşriklerden önce Bedir'e vardılar. Müşrikler de geldi. Rasulullah (s.a.v.):Ben başında olmadıkça sakın sizden hiç bir kimse bir şeye ilerlemesin!" Buyurdu. Derken müşrikler de yaklaştı. Rasulullah (s.a.v.):Kalkın! Genişliği göklerle yer kadar olan cennete!" Buyurdu. Umeyr b. Humam el-Ensari:Ya Rasulalîah! Genişliği göklerle yer kadar olan cennet ha?" dedi.Evet" buyurdu. Umeyr:Hele, hele!.," dedi. Rasulullah (s.a.v.):Seni hele hele demeye sevkeden nedir?" Dedi. Umeyr:Hayır vallahi ya Rasulalîah! Cennet ehlinden olmamı ümid etmekten başka bir şey yok!" dedi. Rasulullah:Öyleyse sen onun ehlindensin" Buyurdu. Bunun üze­rine Umeyr torbasından bir kaç hurma çıkararak onlardan yemeye başladı. Sora şunları söyledi:Eğer ben bu hurmalarımı yiyinceye kadar yaşarsam bu gerçekten uzun bir hayattır.![438]Hemen elindeki hurmaları attı. Sonra öldürülünceye kadar müşriklerle sevaştı.

196-  Muaz b. Cebel den rivayet edilmiştir: "Kıyamet günü birisi şöyle seslenir; "Allah yolunda musibete uğrayan­lar haydi ayağa kalksın." Bunun üzerine Allah yolunda ci-had edenler ayağa kalkar, onlarla beraber başka hiç bir kimse de yoktur.[439]İbni Mübarek rivayet etmiş.İbni Asakir isnadıyla Yusuf b. Said'ten o da Ali b. Bekar'dan şöyle işittiğini tahric etmiş: Kıyamet günü in­sanlar hesap görürken mücahidler halka halka (şeklinde oturmuş) konuşuyorlar."

197- Nafi b. Sersec'ten o da Ebu Hureyre den o da Ra-sulullah dan (s.a.v.) şöyle dediğini işittiğini rivayet eder:

"Karanlık gece(Ier) gibi fitneler sizi kapacaktır. On­dan, dağlarda tenha yerlerde koyunlarının sütünden yiyen ile atının gemini alıp koyların ötesine gidip kılıcın­dan (kılıcıyla) yiyen kurtulmuştur.[440]

198-  Mechul'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyur­duğunu rivayet edilmiş:Şüphesiz Allah, bu ümmetin rızkını -ekin ekmedikçe- at­ların tırnaklarında ve mızrakların ucunda kılmıştır. Ekin ektiklerinde insanlar gibi olurlar.[441]İbn Ebi Şeybe de bu sekide iyi bir isnadı ile mürsel olarak rivayet etmiş.

199-  Yine İbni Ebi Şeybe... Zeyd b. Eslem'den, o da Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

"Gaza ediniz ki sıhhat bulaşınız ve ganimet elde edesiniz.[442]Bu murseldir. Sened zincirindeki İsmail de zayıftır.Halid b. Dureyk'ten rivayet edilmiştir: "Ata b. Yezid'in yanında imtihan zikredildiğinde şöyle dedi:Sizler Allah'ın savaşmanızı emrettiği düşmanlarınızda savaştıkça, hadları kendi emirlerinize verip onlar onda Al­lah'ın kitabı ile hükmettikçe ve Rabbinizin evini korudukça imtihandan korkmayımz."Hafız Ebu'l-Hasan el-Muradi cihadın fazileti ile igli "Erbain"inde tahric etmiş.

200-  İbni Adiy ve onun tarikiyle İbni Asakir İbni Ömer'den tahric etmiş: Bir ihtiyar bastonuna dayandığı halde Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek:Ey Allah'ın Rasulu! yaşım ilerledi, kemiklerim inceldİ ve gücüm de zayıfladı. Bana öyle bir amel söyle ki onunla Rabbine yak(ın)laşayım" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

"Allah yolunda cihad et." buyurdu.

201-  İbni Asakir Ebu Hureyre'den o da Rasullulah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini tahric etmiş:Halikına nefsini adamak üzere bir defa ayakta du­rursa; ondan günahları, ağacın yaprakları döküldükleri gibi düşerler."

202-  Sebre b. Fakıh'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurduğunu işittim:Şeytan beni Adem'in İslam yolunda oturup ona: "Sen müslüman olup dinini ve atalarının dinini mi bıra­kıyorsun? der. O müslüman olur ve günahları bağışla­nır. (Şeytan) Hicret yolunda durur ve "Sen hicret edip,evini, yerini ve göğünü mü terkediyorsun?" der. (Adam) ona isyan eder ve hicret eder. (Bundan sonra) cihad yolun­da durur ve "Cihad mı ediyorsun. O mal ve can cihadı­dır. Bunun üzerine savaşır ve öldürülürsün. Kadının evlenir ve mal da taksim edilir?" (Adam) buna da isyan eder ve cihad eden"Bundan sonra Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim bunu yapar ve ölürse Allah'ın onu cennete sok­ması O'nun üzerinde bir haktır. Boğulsa (yine) Allah'ın onu cennete sokması O'nun üzerinde haktır. Yahut bir hayvan onu öldürürse Allah'ın onu cennete sokması O'nun üzerinde bir haktır.[443]Hadisi Ahmed, Nesai, İbni Hibban, Beyhaki ve başkala­rı rivayet etmiş.

203-  Cabir'in hadisinden de benzeri rivayet edilmiş ve onu İbni Asakir tahric etmiştir.

204- îbni Asakir kendi isnadiyla Ebu Hureyre'den Rasu-lullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu tahric etmiş:Kim İslam'a davet edilir ve icabadet edere, kim ki imana devet edilir ve icabed ederse, kim ki hicrete davet edilir ve icabet ederse ve kim ki cihada davet edilir ve bu­na icabet ederse; hayır için bir taleb, şer için de kaçış bı­rakmamış."

205- Yine kendi isnadıyla Ebu Ubeyd'ten tahric etmiş: Der ki Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edil­miş:Kafirlerle savaşıldıkça hicret kesilmez.[444] Benim açımdan bunun izahı şudur: İman edip cihad eden her kimse, her ne kadar kendi ülkesinde (beldesinde) de olsa, o faziletle muhacirlere dahildir. Hicretin "muhacirle­rin diyarına hicret etmek" gibi bir vucubiyeti yoktur.

206- İbni Ebi Şeybe Ömer'den şöyle dediğini tahric eder: "Ben Allah yolunda yürümeseydim veya alnımı Allah için toprağa koymasaydım, yahut iyi hurmanın devşirilidiği gi­bi ben de güzel sözleri devşiren insanlarla oturmasaydım, bu durumda Allah'a kavuşmak isterdim[445]

207- Halid b. Velid den şöyle dediği rivayet edilir: "Be­nim sevdiğim bir gelinin bana hediye edileceği ve onda bir oğlan ile müjdeleneceğim bir gece yok ki, ondan soğuğu şid­detli bir dondurucu, sabahında düşmana saldıracağım bir se-riyyenin gecesi daha sevimli olmasın. Öyleyse cihad edin. (size cihadı tavsiye ediyorum).[446]

208- Yine İbni Asakir Halid'ten tahric etmiştir: Yemin olsun ki Allah azze ve celle yolunda cihad, beni Kur'an'dan çokça (oldukça) engelledi.[447]

 

3-ALLAH AZZE VE CELLE YOLUNDA CİHADIN HACDAN FAZİLETLİ OLDUĞUNA DAİR

 

Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadis daha önce geç­mişti:Rasulullah'a (s.a.v.) hangi amel daha efdal (iyi) dir? so­rulu.Allah'a ve Rasulüne imandır." buyurdu. Sonra han­gisi? diye sorulunca:Allah yolunda cihadtir."buyurdu. Sonra hangisi? diye solunuca,Makbul haçtır." buyurdu.Maiz'in hadisi de geçmişti ki orada cihad mertebesinin hacdan daha üstün olduğu açıkça ifade edilmiştir.

209- Adem b. Ali, İbni Ömer'den şöyle dediğini işittim: Allah yolunda (yapılan) bir sefer elli hacdan daha efdaldir.'' İbni Mübarek Süfyan'dan Süfyan da ondan rivayet etmiş.Said b. Mansur Sünen'inde Ebu'l-Ahvas'dan, Ebu'I-Ah-vas'da oıdan rivayet etmiş. İbni Ebi Şeybe de Vaki'den o da Süfyan'dan Süfyan da ondan rivayet etmiş.[448]Bu hwTıs mevkuftur. Senedleri ise sahihtir. Şu da söyle­nebilir. Bu tür şeyler görüş ve ictihad babından değildir. Ol­sa olsa mcrfu yolla söylenmiş bir şeydir.

210- Amr b. el-Esved Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: "Hacca dikkat ediniz (yerine getiriniz.) O Allah'ın em-

rettği salib bir ameldir. Cihada gelince, ondan daha efdal-dır.[449] İbni Ebi Şeybe sahih bir isnad ile rivayet etmiş. Bu hadis de. mevkuftur.

211- İsmail b. Hasan'dan rivayet edilmiş. Muaz b. Cebel gaza yapmak istedi. Hayvanının hazırlanmasını istedi ve se­fere çıktı. Sonra yine ona emretti ve ondan indi. Bunun üzerine Muaz b. Cebel şöyle dedi: "Bu on hacdan daha ef-daldır." Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.

212- Yine onda Yahya b. Eyyub'dan Rasulullah'in (s.a.v.) şöyle dediğini zikretmiş:Allah yolunda gaza edenin mukim ve evinde otu­ran kişiye göre yetmiş kat eciri var. Haccın da gaza eden kişinin ücretinin yarısı, umre yapan için de hac yapanın ücretinin yarısı vardır."Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Tüm bu hadisler mutlak cihadın mutlak hacdan daha faziletli olduğunu gös­terir. Başka hadisler de cihadın devamlı nafile hacdan daha hayırlı olduğunu ve Haccet'ul-İsIamm da cihadtan daha fa-zileli olduğuna varid olmuştur.   ,Zahirde cihdafarz-ı kifaye olduğunda Haccet 'ul-İsIam on­dan daha faziletli olur. Ancak cihad farz-ı ayn olduğunda o zaman mutlak surette Haccet'ul-İslam'dan daha faziletli (efdal) olur. Çünkü bu durumda cihadı hemen yapmak va­ciptir de ondan. Haccı daha efdal sayan hadisleri de böyle hamletmek lazımdır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

213- Bu hadislerden bir tanesi şudur: Abdullah b. Ömer Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğun rivayet etmiş:

"Hac yapmayanın (yaptığı ilk) haccı on gazadan, ha­cı olduktan sonra gaza yapanın gazası on hacdan daha hayırlıdır.[450]Taberani ve Hakim rivayet etmiştir. Hakim "Buhari'in şartlarına göre sahihtir" der.

214- O hadislerden bir tanesi de şudur:Ebu Davud mürsel hadisleri arasında Mekhul'dan riva­yet etmiştir:Tebük seferinde hac için Rasulullah'dan izin almak is­teyenler çoğaldı. Bunun üzerine Rasulullah şöyle dedi:Hacı olananin gazası kırk hacdan daha hayırlıdır.[451]

215- İbni Abbas'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyur­duğu rivayet edilir:Bir hac kırk gazadan ve bir gaza kırk hacdan daha hayırlıdır.'Diyor ki: "Adam İslam haccını yaptıktan sonra yapaca­ğı bir gaza kırk hacdan daha hayırlıdır. İslam haccı (Hac-cet'ul-îslam) ise kırk gazadan daha hayırlıdır. Hadisi Bez-zar rivayet etmiş ricali sikadır. Anbese b. Hubeyre'yi de İbn Hibban sika görmüş (saymış.)Enes b. Malik'ten rivayet edilmiş. Rasulullah şöyle bu­yurmuş:İslam haccmdan sonra Allah yolundaki bir gaza bin hacdan daha efdaldır.[452]Hadisi İbni Asakir rivayet etmiş.

216-  Abdurrahman b. Ganam el-Aşsi'nm şöyle dediği nakledilmiş:Gazadan önceki (bir) hac on gazadan daha hayırlı, hac­dan sonraki gaza da seksen hacdan daha hayırlıdır." İbni mü­barek bunu mevkuf olarak rivayet etmiş, ricali de sikadırlar. Abdurrahman b. Ganam Rasulullah (s.a.v.) döneminde müs-lüman olmuş. Muaz'a arkadaş olmuş. Bazıları da Cafer ile Habeşistan'a hicret ettiğini söylemiştir.[453] Yine de en iyisi­ni Allah bilir.

217- Enes b. Malik'in şöyle dediği nakledilmiş:Hac yapmış olanın Allah yolunda yapacağı bir gaza on hacdan daha iyidir.[454] İbni Ebi Şeybe rivayet etmiş. Bu da mevkuftur.

218- Ebu'i-Aliye'den nakledilmiş: Bir haccın yüz gaza­dan bir gazanın da yüz hacdan daha hayırlı olduğu söylenir­di.[455]Said b. Mansur Süneninde sahih bir isnad ile rivayet et­miş.Alimler tabiinin"denilirdi" sözünün maruf olduğu üze­re merfu oluşu ifade eder mi? etmez mi? diye ihtilaf et­mişler.[456]

219- Kab'den nakledilmiş: İslam haccmdan sonraki bir gaza bir milyon hacdan daha hayırlıdır." Bunu Şifa'us-Su-dur'da zikretmiştir.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Geçtiği üzere (ciha­dın fazileti ile ilgili dereceleri ifade eden hadisler farklılık arz etmiştir. Eğer bazılarının sıhhatim göz Önüne alarak onunla ihticac yapılırsa buna itimad edilir. Yoksa, bu fark­lılık, gaza edenlerin; niyet, gaye ve güzel amellerine bağlı olarak farklı (dereceler) arzettiklerine bağlıdır. Onlardan ki­milerinin gazası on hacdan daha hayırlı iken, kimilerinin de kırk hacdan daha hayırlıdır. Yine buna bağlı olarak daha da artabileceği gibi, daha da azalabilir. Yahut farklılık cihadın yapıldığı vakit itibari iledir. Ayrıca cihadtaki maslahatın hac­cın maslahatından daha iyi olduğunu tercih etmek itibariy­ledir de. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

220- Şifa'us-Sudur'un sahibi Dirar b. Amr'dan şunu nakleder: Dirar b. Amr:Cihad bölgesinde ikâmetim uzun sürdü. Bu arada ben de haca iştiyak duydum ve Beyt (ulah) e yakin oturmak istedim, ardından hac için hazırlığımı yapıp kardeşlerimle vedalaş­maya geldim. İshak b. Ebi Ferve'ye de vedalaşmak için geldim. Bana:Ya Dirar nereye böyle" dedi.Hacca" dedim.Cihad hakkındaki düşünceni zayıflatan nedir?" deyin­ce,Hayır! Sadece cihad yerinde (beldesinde) ikametim uzadı. Haccı sevip o eve komşuluk yapmak istedim." dedim. Bana dedi ki:

"Sevdiğine bakma ya Dirar! Allah'ın sevdiğine bak ey Di­rar b. Amr! Rasulullah'ın (s.a.v.) bu evi sadece bir defa hac ettiğini, Allah'a kavuşuncaya kadar da gaza ettiğini öğrenmedin (bilmedin) mi?Ey Dirar b. Amr! Hacc ettiğinde, haccmın ve umrenin ec­ri sanadır. Ama murabıt veya mücahit olduğunda veya müs-lümanların namusunu koruduğunda bu evi de yüz bin defa-hac edenlerin hac ve umre sevapları kadar sana da olur. Ayrıca senin için Allah'ın Adem'i yaratmasından sur'a üfü-rüîeceği zamana kadar ki mümin erkek kadın sayısı kadar ecir vardır. Çünkü kim son müslümana yardım ederse, ev­veline ve ahirine yardım etmenin ecri vardır. Yine ona Al­lah'ın Adem'i yaramasından sur'a üfürülünceye kadar geç­miş gelecek müşrik erkek kadın sayısı kadar ecir vardır. Çün­kü son müşrikle cihad eden; ilk ve son müşrikle savaşmış olur. Yine onun için Allah'ın indirdiği Tevrat; İncil, Zebur ve Kur'an'ın harfleri sayısı kadar ecir vardır. Çünkü sen nu­runun sönmemesi için Ruhullah için cihad ediyorsun.Ey Dirar b. Amr! Nübüvvet derecesine alimlerin ve mücahidlerin derecesi gibi hiçbir kimsenin yakın olmadığın bil­miyor musun?" Dedim ki;Allah sana rahmet etsin- bu nasıl oluyor?" Dedi ki: "Çünkü alimler nebilerin getirdiklerini Allah'ın yerinde ve kullarında hakim kılmak görevini yapar. İnsanları Allah'a götürürler. Mücahidler de, nebilerin Rab'den getirdiklerini nurunun sönmemesi için tevhidini (yaymak) ikame etmek, Allah'ın kelimesinin en üstün olması, kafirlerinkinin de en aşağılık olması için çaba gösterirler. Veya hadiste geldiği gi­bi..." Dirar:İçimdeki hac niyetini terkettim ve Allah'a ulaşınca (ölünce) ya kadar cihad bölgesinde kaldım." dedi.

 

4-ALLAHU TEALA YOLUNDA CİHAD ETMEYE TEŞVİK'İN FAZİLETİ HAKKINDA

 

Allahu teala şöyle buyuruyor:Müminleri hazırlayıp teşvik et. Umulur ki Allah, küfredenlerin ağır baskılarını geri püskürtür. Allah "kahredici basıkısıyla" daha zorlu, acı sonuçlandırma-sıyla da daha zorludur."                              (Nisa: 4/84)Ey Peygamber müminleri savaşa karşı hazırlayıp teşvik et. Eğer içinizde sabereden yirmi (kişi) bulunur­sa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilir. Ve eğer içinizde yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur."(Enfal: 8/65)Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? Allah'a ve O'nun Rasu-lune iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz (Saf: 61/10-11)Allahu teaianın cihada ve yanındaki sevap ve ecirle ilgi­li teşvik edici ayetler(i) oldukça çoktur.

221- İbni Mace, İbni Ebi'd-Dünya, Bezzar ve İbni Hib-ban (tümü) Muhammecl b. Muhacir'den o da Dahhak el-Ma-afiri'den o da Süleyman b. Musa'dan o da Kureyb'ten, Usa-me b. Zeyd'den işitmiş. Zeyd, Rasulullah şöyle buyurdu:Cennete sıvanıp -çemrenip- hazırlanan yok mu? Muhakkak ki cennet vasıfla namaz, Kabe'nin Rabbine ye­mi olsun ki o, parlayan bir nur, sarsan bir koku, mamur bir köşk, müktabi bir nehir, olgun bir ürün (sebze-mey-ve) güzel ve hoş bir zevce, çok ziynet, ebedi ve esenlik yur­dunda bir yer, yemyeşil (taze) meyve, yüce ve güzel yer­de güzel bir hayattır." Dediler ki:Evet ey Allah'ın Rasulu! Biziz ona sıvanıp -çemrenip-hazırlanan."İnşaallah' deyin"Buyurdu. Oradaki topluluk "İnşaallah" deyince, Rasulul-lah'da (s.a.v.) cihaddan bahsedip ona teşvik etti.[457]

222-  Muhammed b. Cahada'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:İnsanlar hesabın (sorgunun) şiddetini (zorluğunu) yaşarken, cihadı emreden ve ona teşvik eden (ler) sevi­nerek cennete girer (ler)."

Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş bu ila murseldir.

223- Yine orada Ali'den mevkuf olarak rivayet etmiş: "Kim kardeşini cihada teşvik ederse, onun ecrinin mis­li kadar buna da ecir vardır. Ayrıca onun bu husustaki her adımında bir senenin ibadeti kadar ecir vardır."Müellif -Allah onu affetsin- der ki:Allah'ın cihadı teşvik sünneti eskiden beri süre gel­miştir. Kur'an-i Kerim'de gizlenemeyecek kadar ayet var­dır. Sünnet-i Nebevi de bununla doludur. Bu kitap ta cüm-leten onu konu ediniyor. Sahebe, Tabiin, Tabai Tabiin ve se­lef imamları da Allah yolunda cihad etmeyi ve Allah'ın düşmanlarıyla savaşmayı teşvik etmekte geri durmadılar. On­lardan gelen haberler sayısızdır. Müslim'den gelen sana yeterdir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

224- "Her kim bir hayra delalet ederse ona da hayrı yapanın ecri kadar ecir verilir.[458]

225- Şifa'us-Sudur ve başkaları şunu zikretmişler: "Rasulullah (s.a.v.) Bedir günü insanların huzuruna çı­kıp, onları savaşa teşvik edip şöyle dedi:Nefsim elinde olana yemin olsun ki, bugün sabırla he-sabini Allah'tan bekleyerek, arkasını dönmeden savaşan kişiyi Allah cennete koyar."Beni Seleme'nin kardeşi Umayr b. Haman elinde hurma­lar onları yerken şöyle dedi:Ne güzel! ne güzel! Benimle cenete girmeye sadece bunların beni öldürmesi var! Bunun üzerine elindeki hurma­ları atıp fehcınıaldı ve öldürülünceye kadar savaştı. Sava­şırken şöyle diyordu:Azıksız bir şekilde Allah'a (suratla) koşmak... Takva ve mead'ın azığı hariç... Ve cihad'ta Allah için sabır(da)... Azıkların tümü de yok olmaya mahkumdur.. Takva, iyilik ve reşad (evet) bunlar hariç... Umayr'm bu kıssası Müslim ve başka yerlerdekinden bu şiir ve siyakla farklıdır.[459]

 226- İbai Ömer'den rivayet edilmiş: Rasulullah'ın oldu­ğu bir meclisteydim Atika b. el-Haris el-Ensari470 çıka-gel-di. SelanKverip oturdu. Ardından:Ya Rasulallah! Bedir günü insanları cihada teşvik eder­ken gördüm. Sana soramadım ve ben sana soruyorum ba­na kavrat (bellet) ey Allah'ın Râsulu!" Rasulullah (s.a v )• "Aklından geçenleri sor ey Atika!» Buyurdu. Adam-"Ey Allah'ın Rasulu! Allah yolunda kuşanan kimseye ne var?" Rasulullah (s.a.v.):[460]Allahu Teala altın, gümüş, inci ve yakuttan olan cennetin kuşak^kılıç-larından birini takar" buyurdu. "Bir mıa-ak tutana ne var ey Allah'ın Rasulü!" "Onun başında bir bayrak olur ve onunla kıyamet gü­nü tanınır." buyurdu.Allah jolunda bir ok atana ne vardır?"Mükemmel! Ne iyi! Sen çok hayırdan sordun. Şüp­hesiz Allah tek bir ok ile üç kişiyi cennete koyar; yapı­cısını, kuvvetlendiricisini ve Allah yolunda atıcısını. Ey Atika b. Haris! Kim Allah yolunda bir ok atarsa -düşma­na ulaşır veya ulaşmaz- ona bir köle azat etmeye bedel­dir."Allah yolunda bir zırh giyene ne vardır? Ey Allah'ın Ra­sulu!"Ona ateşten koruyacak bir koruyucu (ateşten kurtu­luş) var."Kalkan tutana ne var?"Yer kürenin güneşinin sıcağından onu korur. O gün bir mil kadar insanlara yakınlaşır. Sıcağında on sekiz parça daha artma olmuş, insanlar amellerine göre tere boğulurlar. Mümin topuklarına kadar, kafir ise ağzına kadar tere boğulur."Ey Allah'ın Rasulu! AUah yolunda ata binip arkada bıraktıklarını güvende, önlerindekini korkutuyorsa, buna ne var?"Ne güzel! Ne iyi! Ey Atika b. Haris! Kim öndekileri-ni korkutmak, arkadakileri güvende bırakmak için at bağlarsa; cennet bekçileri onu eyerli yeşil atlarla karşı­larlar; Aygır (poğur)lar döllememiş, onları karınlar ta­şımamış, memelerden de emmemişler. Allahu teala cen­neti yarattığı gün onları da yaratmıştır. Renkleri; altın, gümüş, inci ve yakuttur. Cenetin besinlerinden yer, ne­hirlerinden içerler, terslemez, işimez ve yaşlanmazlar. Şöyle derler: Ey ademoğlu! Dünyada öhimlü atlara bin­din al sana ölümsüz atlar."Ey Allah'ın Rasulu! Cihad ehlinden biri için ne görüyor­sun?"Tabi. Cihad alanında tüm iyi amellerin yeri ancak bir kulun engin bir denize attığı bir tükürüğü gibidir.Onu attığında o ne artar, atmadığında da ondan bir şek eksilmez. Allah yolunda sabah-akşam; tekbir, hamd, zi­kir ve tevhid (kelimesi) ile çıkan bir kul yok ki, güneş ba­tışıyla tüm günahlarını götürmesin. Gazi (biri)nin ham-dederek, teşbih ederek, tekbir getirerek ve tevhid keli­mesini getirerek geçeceği bir vadi olmasın ki oradaki ağaçlar kalkar ve otlar birbirlerine seslenerek, bu Allah yolunda cihad eden mücahidtir. Allah'ı zikrediyor. Bu vadiyi iyilikler doldurur. Öyleki iki tarafından taşıp akar.[461]Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmişMüellif -Allah onu affetsin- der ki:Atika, Hafız Ebu Musa el-İsbahani "Kitab'us-Sahabe" de zikretmiş ve onun içinde bu hadisi nakletmiş. Bu garip bir hadistir, isnadı da sabit değildir. Yine de en iyisini Allah bi­lir.

Hafız Şems'ud b. Zehebi "Tarih'ul-İslam" da İbni Cev-zi'nin torunu Ebu'l-Muzaffer'den hikaye etmiştir. Kendisi­nin altıyüzyedi senesinde Dımaşk camisinde oturup insan­ları cihada teşvik ettiğini söyler. Ebu'I Muzaffer; İnsanlar Zeynelabidin'üj Meşhed'inden Natifiyin babına kadar dol­muştu. Otuzbin'tahmin ediliyordu. Öyle bir gündü ki ben­zeri ne Dımeşk'te ne de başka yerde görülmüştü. Tevbe edenlerin (kestikleri) saçtan benim yanımda oldukça ço­ğalmıştı. Ben de Ebu Kudame'nin, saçlarım kesen bir kadın­la olan hikayesini anlattım. Kadın (Ebu Kudeme'ye):Onu Allah yolunda atının bağını (ipini) yap (kıl)." de­mişti. Ben de yanımda biriken saçtan mücahitlerin atlan için bukağı yaptım. Omuzların üstünde getirilmesini istedim. Bunlar üçyüz bukağı idi. İnsanlar bunu görünce feryad edip; bir o kadarını daha kestiler; kıyamet koptu. Kesve (kafileler Dımeşk'ten Mısır'a giderken konakladıkları yer/köy) ye vardık, bizimle beraber toprak gibi insanlar vardı. Sadece Zemleke köyünden tam teçhizat üçyüz kişi var­dı. Bunların da dışında çok insan çıktı. Bizler "Fik" denilen yere geldik. O zaman Ferenklerden korkulacak zamandı. Nablus'a geldi. Büyük sultan da çıktı. Bizimle karşılaşıp çok sevindi. Nablus camisinde oturup saçları getirdim. Sultan Muazzam bunları alıp yüzüne sürüp (götürüp) ağladı. Biz­ler de Frenklerin ülkesine gittik; kimi yerleri tahrib ettik, ki­mi yerleri yerle bir ettik, bir grubu esir ettik, bir grubu öl­dürdük ve sağ-salim ülkemize döndük.Müellif: "(Şemseddin.'in) işaret ettiği Ebu Kudame'nin hikayesi ilerde -inşaallah- gelecektir.

227- İbn'uz-Zehebi el-Hafız şair olan sahr (bayandu)'ın kızkardeşi Hansa binti Amr'dan nakletmiştir. Onun güzel bir ağırlaması ve sohbeti vardı. Kendisi dört oğluyla beraber Ka-disiye savaşmda bulunur. Burmadan fasih (edip) bir dille on­ları savaşa teşvik edip, cenneti hatırlatıyordu. O gün oğul­lan güzel bir sınama gerçekleştirdiler ve şehid oldular. Ömer bu bayana onların da erzağını (payını) verirdi. Bunu Tecridu "Esma'is-Sahabeti" kitabında zikretmiştir. Yine orada "Ondan daha şair bir kadının olmadığına icma ettiler" der.[462]Bu babı Ümmi İbrahim el-Haşimiyye -ki meşhur bir hi­kayedir- nin hikayesinde bitirelim. Bu hikayeyi bir cemaat (grup) nakletmiş. Onlardan biride Ebu Cafer Ahmed b. Ca­fer b. Lebban'dır. Bu kıssayı kitabı "Tenbihu Zevi'-Akdar Ala Mesalik'il-Ebrar" da zikretmiştir. Der ki:Rivayet edildi ki; Basra'da abide kadınlar vardır. Onlar­dan bir tanesi de Ümmü İbrahim el-Haşimiyye idi. Düşman müslümanların sınırlarından birine saldırdılar. İnsanlar ci­hada icabet edip koştular. Abdulvahid b. Zeyd el-Basri in­sanlara hitap etmek için kalktı. Onlan cihada teşvik etti. Ürh-mu ibrahim de meclisinde bulunanlardandı. Abdulvahid konuşmasını uzattı. Sonra Hurilerden bahsedip, onlar hak­kında söylenenleri zikretti. Onların vasıflan ile ilgili şu şi­iri söyledi:Güzellik sahibi ve sevinçli genç-taze kızlar...

Vasıfçi onlarda dilediği kadar bulur vasfı...Tüm güzel şeylerden yaratılmışlar,Yoktur onlarda keşke (Keşke söyle olsaydı söylenmez on­lar hakkında)Allah süslemiştir yüzlerini onların,Onda vardır hertürlü vasıf;Gözlerin sürmesi naz (şive) dan,Yanaklarının kokusu misktir onların,Güzel ve nazlıdır, yanları üzerine akar;Meleğin letafeti ve sevincin incisidir,Acaba katibi işitir mi onu,Bardakları dolaştırdığı zaman,Öyle bahçelerin kadehleri ki, nergizleri,Rüzgar ona estikçe, koku yayar,O doğru bir sevgiyleDolup-taşan bir kalple çağırır onuEy sevgili! onun dışında hiç kimseyi istemem.Olma sakın şunun gibi!..İhtiyacının nihayetine gelir, fakat asi olur.Hayır! Gaflette olan beni kendine iste(ye)mez,Beni ancak kendine ısrar eden (devamlı çalışan) ister.Der ki: "İnsanlar dalgalanmaya başladı. Meclis çalkalan­dı. Ummü İbrahim insanların ortasından sıçrayıp Abdulva-hıd'e şöylededi:Ey Ebu Ubeydi Benim oğlum İbrahim'i Basra eşrafının onu kızları için istediklerini, benim ise onu onlardan esirge­diğimi biliyor musun? (veya biliyorsun). Ancak Allah'a yemin olsun ki bu kız hoşuma gitti. Onu oğluma gelin ka­bul ettim. Onun güzellik ve cemalinden biraz daha bah­set." Abdulvahid hurilerin vasıflarını şiir şeklinde sıralama­ya başladı:Onun yüzünün nurundan nur doğar,O da halis miskten hoşkokudandır.Ayakkabısıyla çakıllara bassaYağmur yağmaksızm yerler (ot) biter.Kemerini bağlamasını dilersen, bağlar.Yeşil yapraklı reyhan dalı gibidir o.Bal gibi tükürüğünden denize atarsa,Yerdeki insanlara deniz gibi şu olur.Göz ucuyla bakışı yanaklarını yaralar gibiİnsanlar daha fazla çalkalandı. Ümmü İbrahim tekrar sıçrayıp ayağa kalkarak:Ya Eba Ubeyd! Allah'a yemin olsun ki bu kız hoşuma gitti. Onu oğluma gelin almaya razı oldum. Sen onu evlen­dirip on bin dinar olarak da mehrini alabilir misin? O da bu gazada seninle bareber çıksın. Umulur ki Allah ona şehade-ti nasip eder, kıyamette bana ve babasına şefaat eder." Ab­dulvahid ona:Yemin olsun ki eğer bunu yaparsan sen çocuğun ve çocuğunun babası büyük bir kurtuluş ile kurtulaşa erersiniz" Sonra çocuğunu,Ey İbrahim" diye çağırdı. İnsanların ortasından sıçrayan İbrahim,Buyur anacığım emrindeyim" dedi.Oğulcuğum! Yolunda canını (ruhunu) verip günahlar­dan sakınarak bu kıza zevce olarak razı oluyor musun?"Anacığım evet vallahi Hem de nasıl bir rıza ile razı ol­dum." Annesi:Allah'ım bu oğlumu şu cariye ile senin yo unda canını vermek ve günahlara dönmeyi bırakmak üzere evlendir­dim, sen şahit ol. Ey merhametlilerin merhametlisi bunu ben­den kabul et."

Bundan sonra ayrılan Ümmü İbrahim o bin dinar ile gel­di.Ya Ebu Ubeyd! Bu kızın mehridir, onunla çeyizini yap ve Allah yolundaki gazileri onunla donat" deyip ayrıldı. Oğluna iyi bir at ve güzel bir silah aldı. Abdulvahid çıkın­ca, İbrahim de koşarak çıktı etrafında kurralar da,Şüphesiz Allah müminlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır." (Tevbe: 9/111) . Ayetini okuyorlardı.Ümmü İbrahim çocuğundan ayrılmak istediğinde ona kefen ve güzel koku verip "Ey oğulcuğum! Düşmanla kar­şılaşacağın zaman bu kefeni giy ve bu kokuyu sür. Sakın Al­lah kendi yolunda seni taksiratlı görmesin" dedi. Bundan sonra onu kucaklayıp bağrına bastı ver:Allah bizleri sadece kıyamet günü Arasat'ta O'nun önünde bir araya getirsin" dedi.

Abdulvahid der ki:Düşman ülkesine geldiğimizde, orduda savaş ilan edil­diğinde ve insanlarda savaşmak için hareket ettiklerinde, İb­rahim öndeydi ve savaşıyordu. Birçok insan öldürdü. Son­ra onun üzerine toplanıp onu öldürdüler.Devamla: "Basra'ya dönmek istediğimizde arkadaşları­ma "Ümmü İbrahim'e ben güzel bir şekilde taziyesini yap­madan çocuğunun durumunu söylemeyin. Belki sabredemez ki bu durumda ecri gider" dedi. Basra'ya ulaştığımızda insanlar bizi karşılamak için çık­tılar. Ümmü İbrahim de çıkanlar arasındaydı. Beni görün-ce:Ya Eba Ubeyd! Hediyen kabul edildi mi? ki tebrik edeyim. Yoksa bana geri mi çevrildi? ki bu durumda tahammül sabredeyim?" dedi. Dedim ki ona:Allah'a yemin olsun hediyen kabul edildi. Şüphe yok ki İbrahim dirilerle birlikte diridir ve rizıklanıyor." Bunun üzerine secdeye kapanarakZannımı hüsrana uğratmayan ve kurbanımı benden ka­bul buyuran Allah'a hamdolsun" deyip ayrıldı.Ertesi gün Abdulvahid'in mescidine gelip,Esselamu aleyke ya Eba Ubeyd! Sana müjde!" Ebu UbeydHayır'da müjde vermeye devam ediyorsun" dedi.Dün gece oğlun İbrahim'i güzel bir bahçede gördüm. Üzerinde yeşil bir kubbe vardı. İnciden bir yatak üzerindey­di. Kafasında bir taç vardı ve şöyle diyordu:Anacığım sana müjdeler olsun, mehir kabul olundu ve gelin zifafa girdi."

5.CİHADTA ÖNE GEÇME VE YARIŞMANIN FAZİLETİ

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) çaba gösterip yarışın ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibidir..." (Hadid: 57/21)"Öne geçen muhacirler ve Ensar ile onlara güzellik­le uyanlar; Allah onlardan hoşnud olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah), onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler ha­zırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur."

(Tevbe: 9/100)Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. İş­te onlar, yakınlaştirilmış (mukarreb) olanlardır."

(Vakıa: 56/10-11)

228- Osman b. Ebi Şevde bize bu ayete: "Yarışıp öne geçenler..."Yani Allah yolunda çıkan ilkler ve yine namaza ilk olarak çıkanlar olduğuna dair (bilgi) ulaşmıştır" der. Abdur-rezzak bunu, ricali sahihin ricali olan bir senet ile rivayet et-miştk.[463]Osman denilen bu zat tabiinin imamlarından ve yine on­ların savaşçılarmdandır.Ona: "Acaba bu yıl savaş (gazay)a çıkacak mısın?" de­nilince:"Bu yıl savaş (gazay)a çıkmayıp benim yüz bin dinarımın olmasına hiç sevinmem.[464]

229- Ebu Hureyre'den rivayet edilmiş:"Rasulullah (s.a.v.) bir seriyyenin çıkmasını emretti"Ey Allah'ın Rasulu" dediler. "Gece mi çıkalım, yoksa sabaha kadar bekleyelim mi?" Bunun üzerine:"Cennetin bahçelerinde gecelemek istemez misiniz?" buyurdu.[465]

230- Hasan b. Ebu Hazan'dan rivayet edilmiş. Rasulul­lah (s.a.v.) bir seriyye gönderdi. Onda Muaz b. Cebel de var­dı. Seriyye hareket ettiği halde Muaz geride kalıp Rasulul­lah (s.a.v.) ile birlikte öğle namazını kıldı. Rasulullah (s.a.v.) dönüp şöyle buyurdu:"Dikkat et! (Seriyyedeki) kavminin bir ay ile cennet­te seni geçtiğini görüyorum. Arkadaşlarına yetiş." Mu­az:"Ey Allah'ın Rasulü! Seninle namaz kılmak ve bana dua etmeni bununla benim arkadaş larımın üstünde bir fazi­letim olmasını istedim" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Bilakis onların senin üstünde faziletleri vardır. Ar­kadaşlarına yetiş. Allah yolunda bir gece çıkmak, dün­ya ve içindekilerinden ve yine Allah yolunda bir sabah çıkmak dünya ve içindekilerinden daha hayırlıdır.[466] bu­yurdu.

Said b. Mansur Sünen'inde iyi bir isnad ile ve îbni Mü­barek rivayet etmiştir. Hadis murseldir.

231- Ahmed bunu Seni b. Muaz'ın babasından rivayet et­tiği hadisten rivayet etmiş. Ancak hadisin sonunda şu var:Rasulullah ona (Muaz'a):"Arkadaşların seni ne kadar geçtiler biliyor musun?""Evet. Bu günün sabahıyla beni geçtiler" dedi. Rasulullah (s.a.v.)"Nefsim elinde bulunana yemin olsun ki onlar seni fa­zileti doğu ile batı arasındaki mesafeden daha çok geçtiler.[467]

232- Şifa'us-Sudur'un sahibi bunu Muhammed b. Davud el-Fehri'den rivayet etmiş ve yine onun sonunda şu var:

"Bilakis onların senin üstünde faziletleri var. Arka­daşlarına yetiş. Uhud kadar altının olsa ve ondan bir şey kalmayanıcaya kadar Allah'a itaatle harçasân kavmin se­ni geçtiği noktaya ulaşamazsın."

233- Tirmizi Haccac İbni Ertaa tarikiyle İbni Abbas'tan rivayet etmiş. Rasulullah Abullah b. Revaha'nm bulundu­ğu bir seriyye gönderdi. Bu da Cuma gününe denk geldi. Ar­kadaşları sabahtan çıktılar! O:"Ben geride kalır Rasuîullah (s.a.v.) ile cumayı kılar ve onlara yetişirim" dedi. Rasulullah namazı kıldıktan sonra ona:

"Yeryüzünde bulunan her şeyi infak edersen yine onların şahabına ulaşamazsın.[468] buyurdu.

234-  Nefi el-Harİsi'den o da babasından Rasulullah'm şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:"Teenni üç şey hariç her şeyde hayır (lı)dir; Allah'ın ordusunda seslenildiğinde (çağrıldığında) o zaman ilk önce atılanlardan (koşanlardan) olun. Namaza çağrıldı­ğınızda o zaman ilk çıkanlardan olun ve cenaze hazır ol­duğunda onunla çıkmaya acele edin. Bundan sonra teeni hayırdır. Bundan sonra teenni daha hayırlıdır. (Yine) bundan sonra teenni daha hayırlıdır.[469]Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiştir.

 

6.ALLAH YOLUNDA SABAH VE AKŞAM SEFERLERİNİN FAZİLETİ

 

Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:"Küçük, büyük infak ettikleri her nafaka ve (Allah yo­lunda) aştıkları her vadi, mutlaka Allah'ın yaptikların-ni daha güzeliyle onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına yazılmıştır."(Tevbe: 9/121)

235- Enes b. Malik'den Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle bu­yurduğu rivayet edilmiştir:"Allah yolunda bir sabah veya akşam seferi dünyadan ve içindekilerinden daha hayırlıdır. Birinizin cennette­ki bir kamçılık yeri dünya ve üzerinekilerinden daha ha­yırlıdır. Cennet ehlinden bir kadın dünya ehline görün­se; (doğu ile batı) arasını aydınlatır ve onu güzel kokuy­la doldurur. Onun başı üzerindeki örtüsü dünya ve için­dekilerinden daha hayırlıdır.[470] Buhari, Müslim.Hadiste geçen:Ğadve: Bir defa gitmektir.Ravha: Bir defa dönmektir.Nevevi: Müslim'in şerhinde şöyle demektedir:Gadve: Günün başlangıcından güneşin zevahna (öğleye) kadar ki yürüme (sefer) dir.Ravha: Güneşin zevalinden aşama kadar ki seyirdir: De­vamla şöyle der:"Yani bu ğadve ve ravha zamanıyla sevap hasıl olur.Aslında bu anlamla smılandınlamaz. Yani sevap sadece beldesindeki sabah-akşam vakitleriyle sınırlandırılamaz. Bilakis bu sevap, gaza yolundaki tüm sabah-akşanılarla ha­sıl olduğu gibi, savaş meydanındakilerinde de hasıl olur.Çünkü tüm Allah yolundaki sabah-akşam Hadisin manası: Allah yolunda sabah ve akşam seferle­ri ile sevapları, dünyanın tüm nimetlerinden daha hayırlıdır. Düşün ki bir insan onların tümüne malik ve onlardan yarar­lanıyor. Çünkü dünya fani ahiret ise bakidir.Kadi der ki: "Bu ve benzeri (yani ahiret işleri ile sevabı­nın dünya ile kıyaslandığı (temsil edildiği) hadisler şuna işa­ret eder: Dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır" demek. Yani eğer bir insan dünyaya ve içindekilerine malik olsa ve bu-nuda ahiret işlerinde kullansa (yine de ondan daha hayırlı­dır.)[471]İbnu Dakik el-İyd umde şerhinde şöyle der:"Bu iki vakitte yani zevaldan önce ve sonrasında -az veya çok olsun- meydana gelen fiile şamildir.[472]

236- Ebu Hureyre den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyur­duğu rivayet edilmiş:"Allah yolunda bir sabah veya akşam seferi, güneşin üzerinde doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır. Cen­nette yayın kabzası ile ucu arasındaki mesafe (kab) de gü­neşin üzerinde doğup battığı bütün varlıklardan daha ha­yırlıdır.[473] Buhari.

237- Müslim de bu hadisin başım rivayet etmiş ve onda şu vardır:"Allah yolunda bir akşam veya sabah yürüyüşü dün­yadan ve içindekilerinden daha hayırlıdır.[474]Müslim

238- Ebu Eyyub'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyur­duğu rivayet edilmiş:"Allah yolunda bir sabah veya akşam yürüyüşü güneşin üzerinde doğup battığı bütün şeylerden daha hayır­lıdır.[475]

239- Taberani el-Evsat'da kendi isnadıyla Sehl b. Sa'd dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

"Allah yolunda mücahid olarak çıkan veya telbiye ve tehlil ile hacı olarak çıkan bir ınüslüman yok ki güneş onun günahları ile batmasın.[476]

240- Ebu Hureyre'den Rasulullah'ın şöyle,buyurduğu ri­vayet edilmiş:"Allah, kendi yolunda cihad etmek için yola çıkana şu garantiyi verdi: "Kim sırf benim yolumda, bana inana­rak, peygamberlerimi tasdik ederek çıkarsa, onu cenne­te sokmayı, ya da çıktığı evine bir çok sevaplar veya ga-nimeler elde ederek döndürmeyi garanti ederim.Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin ederim ki herhangi bir kimse Allah yolunda yara bere alırsa, kı­yamet gününde yara bere aldığı gündeki gibi gelir. Ren­gi kan renginde kokusu misk kokusu olarak gelir.

Muhammed'in canını elinde bulundurana yemin ede­rim ki, müslümanlara meşakket vermeyecek olsam, Al­lah yolunda gazveye çıkan hiçbir seriyyeden asla geri kal­mazdım. Ancak onları hayvana bindirecek imkan bula­mıyorum. Onlar da beni takibe imkan bulamıyorlar. Benden geri kalmak da onlara zor geliyor.Muhammed'in canı elinde olana yemin ederim ki Al­lah yolunda harbe çıkıp ödürülmeyi, sonra yine çıkıp öl­dürülmeyi, sonra yine çıkıp öldürülmeyi ne kadar is­terdim.[477] Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir.

241- Buhari'ye ait hadiste ise şöyle vardır:"Allah yolunda savaşıp öldürülüp dirilmeyi, sonra yine öldürülüp dirilmeyi ve yine öldürülüp dirilmeyi ve (sonunda) öldürülmeyi isterdim.[478]

242- Buharı, Müslim ve Ebu Davud'a ait bir rivayette: "Allah kendi yolunda cihad eden, evinden kendisini onun yolunda cihadla onun kelimesini tasdikten başka bir şey çıkarmayan kimseyi cennete koyacağına yahut çıktı­ğı evine kazandığı ecir veya ganimetle beraber döndüre­ceğine kefil olmuştur.[479]

243- Ebu Hureyre'den Rasuluİlah'dan (s.a.v.) şöyle işit­tiği rivayet edilmiştir:"Savaşçı (mücahid) Allah yolunda çıktığında, günah­ları kapısının üzerinde bir köprü kılınır. Evini terkedip ayrıldığında onların (günahların) tümünü de geride bırak­mış olur. Onun üstünde onlardan bir sivrisinek kanadı kadar dahi kalmaz. Allah onun için dört şeye kefil olur: geride bıraktığı mal ve çoluk-çocuğa bakar. Ölüm (şekil­lerin) den hangisiyle ölürse ölsün onu cennete koyar. Şayet onu sağ-salim dönderirse, onu elde ettiği ganimet ve ecirle dönderir. Ve güneşin batışıyla günahları da batar (kaybolur).[480]Bu hadisi Taberani rivayet etmiş ve onu zahirden İsmet b. el-Mutevekki[481]den başkası rivayet etmemiş" der.

244- Hasan'dan rivayet edilmiş:Rasulullah (s.a.v.) bir ordu gönderdi. Onların içinde Ab­dullah b. Revaha da vardı. Ordu hareket edince, Abdullah b.Revaha Rasulullah (s.a.v.) ile beraber namaz kılmak için ge­ride kaldı Rasulullah (s.a.v.) namazı bitirince:"Ey Revaha'nin oğlu! Sen orduda değil miydin?" bu­yurdu. Revaha:"Evet ey Allah'ın Rasulu! içindeydim. Ancak ben senin­le namaz kılmak istedim. Onların da derecesinibiliyorum. Çıkar onlara yetişirim." dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu"Nefsim elinde olana yemin olusn ki dünyanın içinde-kilerinin tümünü (de) infak etsen yine de sabahki yürü­yüş (sefer) lerine ulaşamazsın.[482]İbni Mübarek hadisi mürsel olarak Rabi b. Sabih'ten ri­vayet etmiş Rabi ise hadisleri hasen, kendisi salih bir zattır.Hafız Zehebi Tezhib'te şöyle der:Müslümanlar Hindistan topraklarını fethettikleri sırada onların ağızlarına salgın bir hastalık bulaştı. Onlardan yak­laşık bin kişi öidü. Rabi b. Sabih de onlardan biriydi."Bu hadisi ayrıca Said b. Mansur Amr b. Haris'ten Mu-hamme b. Amr'dan ve Hasan'dan Mursel olarak rivayet et­miş.

245- Ahmed İbni Ebi Şeybe ve Tirmizi İbni Abbas'ın ha­disinden rivayet etmiştir. Bir önceki bapta geçti.

246- Ahmed tahric etmiştir.Sehl b. Muaz babasından o da Rasuluİlah'dan (s.a.v.) şu­nu rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) ashabına gaza (savaş) (için çıkma) emrini verdi. Adamın biri geride kalarak ehli­ne 'Rasulullah (s.a.v.) ile öğlen namazını kılmak için geri­de kalıyorum. Ona selam verir onunla vedalaşır ve onun ha­yırlı duasını alırım ki bu da kıyamet gününde şefaatçi olur.' demiş. Rasulullah (s.a.v.) namazı bitirince adam ona selam vererek yanına geldi. Rasulullah (s.a.v.) ona:"Arkadaşlar seni ne kadar geçti biliyor musun?" di­ye sorunca Adam:"Evet. Onlar bugün sabahlanyla beni geçtiler" dedi. Bu­nun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Nefsim elinde olana yemin olsun ki, onlar fazilet bakımından doğu ile batı arasından daha çok mesafe ile seni geçtiler."[483]

247- Hasan'dan Rasululah (s.a.v,) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda bir sabah veya akşam yürüyüşü (se­feri), dünya ve (dünyanın) içindekilerinden daha hayır­lıdır. Sizden birinizin (savaş) saf(ın)ta duruşu, adamın alt­mış yıllık ibadetinden daha hayırlıdır.[484]Abdurrezzak hadisi Hişam'dan o da Hasan'dan mürsel olarak rivayet etmiş. Aynı zamanda muttasıl olarak da Ebu Hureyre ve başkasından rivayet edilmiş.

248- Ebu Umame'den rivayet edilmiştir: "Rasulullah ile seferlerden birinde (beraber) çıktık. Ada­mın biri içinde biraz su olan bir mağaraya uğrayıp bu ma­ğarada kalmayı, içindeki sudan ve etraftaki baklayla yetinip dünyadan el-etek çekmeyi içinden geçirdi. Adam Rasulul-lah'a varıp ona durumu anlatayım. Bana izin verirse yapa­rım, izin vermezse yapmam dedi. Adam Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek:"Ey Allah'ın Rasulu! İçinde bana suyu ve baklası yete­cek bir mağaraya uğradım. Dünyadan sıyrılıp ikame etme­yi içimden geçirdim." dedi. Bunun üzerine Rasulullah şöy­le buyurdu:"Ben kesinlikle ne yahudilik ne de Hıristiyanlıkla gönderildim. Lakin ben hoşgörülü Hanif (dini) ile gönderildim. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin olsun ki Allah yolunda sabah veya akşam yürüyüşü (yolculu­ğu) dünya ve dünyanın içindekilerinden daha hayırlıdır. (Savaş) safındaki birinizin makamı altmış yıllık ibadetin­den daha hayırlıdır.[485]Hadisi, Ahmed, Muaz b. Rifaa tarikiyle Ali b. Yezid'ten o da Kasım'dan rivayet etmiş. Bu üçünde de ihtilaf var. Ancak Tirmizi Ebu Hureyre'den rivayet etmiş ve Hasen görmüş. Hakim de Özetleyerek rivayet etmiş ve "Müslim'in şartlarına göre sahihtir" demiş.

249- Hafız Ebi İbni Şahin Bukr'dan o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş:"Allah yolunda bir sabah veya akşam yoluculuğu (yürüyüşü), bir kulun evindeki yetmiş yılki ibadetinden daha hayırlıdır."

250- Said b. Hilal'den rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v;) bir adamın şöyle dediğini işitti: "Allah'ım senden cennetteki en yüksek dereceleri diliyo­rum." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:'"Dua eden nerede?" Adam:"Buradayım ey Allah'ın Rasulu!" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Onlar kimin içindir biliyor musun?"diye sordu. Adam:"Hayır" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Onlar sabah ve akşam Allah yolunda sefer (yolculuk) yapan kişiler içindir.[486]Bunu Şifa'us-Sudur'da rivayet etmiş, hadis mürsel'dir.

251- İbni Ömer'den rivayet edilmiş:"Allah Azze ve Celle yolunda yıpılan bir sabah yolcu­luğu daha hayırlıdır."

İbni Asakir rivayet etmiş.İbni Mübarek ve Abdurrezzak da rivayet etmişler, ancak onlar ınkinde,"Allah yolunda bîr sefer (yolculuk) elli hacdan daha yanlıdır." vardır.[487]

252- Abdullah b. Ömer Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet et­miştir:"Seferden dönmek gaza (savaşmak) gibidir.[488] Hadisin manası şudur:"Mücahid, gazaya çıkmada ecir aldığı gibi, gazadan dönmeden de ecir alır."

253- Ali b. Ebu Talib'ten RasuruIIah'ın şöyle buyurdu­ğun rivayet edilmiş:"Gazi Allah yolunda ehlinden uzaklaştıkça Allah'a ya­kınlığı (da oranda) artar."

Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.

254- İbni Asakir'in kendi isnadıyla Ebu Fevze Hadir'il-Eslemi'den rivayet ettikleri de bunu destekliyor. O şöyle der:"Yaz ordusu çıktı. Ona Ka'b da yazıldı. Ve ordu çıktı. Der ki:O (Ka'b) hasta olduğu halde çıktı. Şöyle dedi: "Harasta'da (Harasta Dımeşk köylerindendir.) ölmem, Dımeşk'te ölmemden bana daha sevimlidir. Dume de Ölmek de Harasta da Ölmekten daha sevimlidir bana. Allah azze ve celle yolunda ilerlemek (yürümek) de böyledir. Humus'a ge­linceye kadar yürüdü. Orada vefat etti. Biz de onu Humus­ta Zeytun ağaçlan arasında defnettik. Ordu ilerlemeye de­vam etti. Ordu, ancak Osman'ın öldürülmesinden sonra döndü.

255- Yine kendi isnadıyla Abdullah b. Muhayriz'den o da babasından nakletimiştir. Kendisi yaz (in gönderilen) orduda iken çok kötü hastalandı. Oğluna:"Oğulcuğum! Beni taşı ve Rum toprağına götür. Der ki:"Onu taşıdım ve o halen,"Oğulcuğum beni çabuk Rum toprağına ulaştır" diyordu. Ben:"Babacığım sen dikenli (sorunlu) sin" dedim. O:"Oğulcuğum Rum toprağmda ecelimin olmasını (yetiş­mesini) istiyorum" dedi. Ben de acele olarak onu götürür­ken Humus'ta vefat etti.Başka bir rivayette ise o şöyle der:"O öldüğünde ona kimin namaz kılacağı hususu beni telaşlandırdı. Birde baktım cenazesinin üzerinde saflar oluş­muş, onları da tanımıyordum."

Müellif -Allah onu affetsin- der ki:"Muhayrız, îbnu Cenade ve Vehb el-Cemhi'dir. Meşhur sahabedendir. Oğlu Abdullah da tabiinin ileri gelenlerinden-dir."

256- İbni Mübarek Misar'dan rivayet etmiş. Der ki: Ab­dullah'ın şunu konuştuğunu duydum. Kadisiyye günü ada-muı birinin üzerinden öyle geçilmiş ki midesi ve bağısakla-rı etrafa dağılmıştı. Yanından geçenlere:

"Onları bana toplayıp getirin. Umulur ki Allah'a bir ikimızrak daha yaklaşırım." Der ki; ona uğrayınca bir iki mız­rak daha yakınlaştığı göründü.

257- Hafız îbni Zehebi der ki: Kabus b. Ebi Zabyan ba­basından rivayet etmiş. Der ki;"Mısır'a geldiğimde onların (gazilerin) Kostantiniyye (îstanbuî) seferinden (gazasından) döndüklerini gördüm. Bana şunu anlattılar:"Düşmanlarının kendilerini görecekleri şekilde gazala­rını bitirince, Ebu Eyyub el-Ensari'ye ölüm yaklaşınca sa­habe ve halkı toplayıp şöyle dedi:"Canımı verdiğimde atlarınıza biner düşmana doğru son noktaya kadar saldırırsınız bu durumda sizi püskürtürler. Bu durumda bana kabir kazıp oraya beni defnediniz ve onu yerle düz şekilde yapınız. Tanmmayıncaya kadar da atlar ve insanlar üzerinden geçsin.[489]

258- îbni Asakir kendi isnat.ıyla Said b. Abdulaziz'den tahriç etmiş derki:"Ebu Müslim el-Hulani Muaviye döneminde Rum toprak­larında humma hastalığı ile vefat etti. Ölüm döşeğinde iken Besr b. Artaa[490]'ya şöyle dedi:

"Seninle birlikte olan müslümanlardan ölenlere beni emir tayin et. Onlar içinde bana bir sancak bağla. Kabrimi düşmana doğruen son noktaya yapın. Kıyamet güny onları sancağıyla gelmeyi umarım/umuyorum.

 

7.ALLAH YOLUNDA YÜZÜN  TOZLANMASININ FAZİLETİ

 

259- Buharı sahihinde Ebu Abes (ismi Abdurrahman b. Ce-bir'dir) in Rasulullah'tan (s,a.v.) şunu işittiğini tahric etmiş:"Allah yolunda ayakları tozlanan kişiyi Allah ateşe ha­ram kılar.[491]Başka bir lafızda:

260- "Allah yolunda (her iki) ayağı tozlanan kula ateş dokunmaz.[492]

261- Nesai ve Tirmizi'ye ait bir hadiste:"Allah yolunda her iki tozlanan kişinin ayakları ate­şe haram olur.[493]

262- Ebu Ya'la ve Bezzar bunu Osman b. Affan'ın hadi­sinden rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

"Allah yolunda ayakları tozlanan kişiyi Allah ateşe ha­ram kılar.[494]Senedinde Muhammed b. Abdullah b. Ubeyd b. Umayr[495]var.

263- Yine Bezzar bunu Ebubekir es-Sıddık'in hadisinden rivayet etmiş, ancak onda da Kevser b. Hakim var.[496]

264- Taberani ve Beyhaki zayıf bir isnad ile -ancak İb-ni Asakir ve başkaları bu metnin dışındakilerin! hasen gör­müşler- Ebu Umame'den o da Ras ulu 11 ah'dan (s.a.v.) şunu rivayet etmişler"Allah yolunda yüzü tozlanan kişiyi Allah kıyamet gü­nünde onun yüzünü ateşin dumanından emin kılar. Al­lah yolunda ayakları tozlanan kişinin ayaklarını Ailah kı­yamet gününde ateşten emin kılar.[497]

265-  Ebu'd-Derda merfu olarak Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:Allah Azze ve Celle bir kulun Allah yolunda (yuttu­ğu) içindeki toz ile cehnnemin dumanını bir araya getir­mez. Kimin Allah yolunda ayağı tozlanmışsa, Allah kı­yamet gününde ateşi ondan hızlı binicinin mesafesi ile bin yıllık bir mesafe ile uzaklaştır. Allah yolunda bir yara alan şehitlerin mührüyle mühürlenir.Kıyamet gününde onun öyle bir nuru var ki, onun rengi zaferan rengi, ko­kusu da misk kokusudur. Onunla ilkler ve sonlar onu ta­nırlar ve Filanın üzerinde şehidlerin mührü var, derler. Kim Allah yolunda iki süt (sağılması) arası kadar sava­şırsa ona cennet vacip olur.[498]

Bunu Ahmed rivayet etmiş. Ricali de sikadır. Ancak se­nedinde Halid b. Dureyk var ki bu Ebu'd-Derda ile karşılaş­mamış.

266- Hadisin başı Ebu Said el-Hudri'den de rivayet edil­miş.

267-  Ubade b. Samit'ten de merfu olarak gelmiş. İbni Asakir ve başkası bu ikisini tahric etmiş.

268- Amr b. Kays el-Kenedi'den rivayet edilmiş. Bizler Ebu'd-Derda ile yaz gazasından dönüyorduk.Ebu'd-Derda şöyle dedi:"Ey insanlar toplanınız. Rasululah'ın (s:a.v.) şöyle buyur­duğunu işittim:"Allah yolunda kimin ayakları tozlanırsa Allah onun vücudunu ateşe haram kılar."Taberani el-Evsa't'ta rivayet etmiş ve "Sadaka b. Musa bunda munferid" der.[499]

Müellif -Allah onu affetsin der ki:Sadaka adındaki bu zat güvenilirdir. Onun bu hadisinde de -onu destekleyen delillerden dolayı- bir beis yoktur.Metinden geçen "saife" yazın yapılan gaza (savaş) de­mektir. Bu da Rumlarla yapılan savaştır. Bununla isimlen-dirilmesinin nedeni kıştaki yağmur ve kardan çekindikleri için Rumlarla yazın savaşıyorlardı.

269-  İbni Asakir ve sultan Nuruddin "El-İctihadu fi fadl'il-cihad" adlı eserde kendi isnadlarıyla Hüseyin b. Da-vud el-Bahr'den... Aişe'den Rasuluîlah'ın (s.a.v.) şöyle bu­yurduğunu tahric etmişler"Kimin ayakları hacı, gazi veya murabıt olarak toz­lanırsa Allah onun etini ve kanını ateşe haram kılar."[500]

270-  İbni Asakir Mücahid'ten o da Aişe'den Rasulul­lah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:"Allah yolunda ayakları tozlanan kişiye ebediyyen ateşin alevi dokunmaz."

271- Muaz b. Cebel'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle bu­yurduğu rivayet edilmiş:"Allah Azze ve Celle yolunda bir adamın tozlanan yü­zünü ve ayaklarını Allah (c.c.) azaplandırmİbni Asakir Osman b. Ata el-Horasanİ, babasından o da Muaz'dan olan tarikle rivayet etmiş. Ancak Osman zayıftır, babası da Muaz'ı görmemiştir.

272- Yine aynı şekilde Haşim b. Amr et-Tai tarikiyle... Aişe'den Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle işittiğini tahric etmiş­ler:Allah yolunda ayakları tozlanan kişi ebediyyen ate­şe girmeyecektir."Sahihi Buhari'de Ebu Hureyre'den o da Rasulullah'dan (s.a.v.) şunu rivayet etmiş:"Allah yolunda atının azığını tutmuş, saçı başı dağı­nık ve ayakları tozlanan bir kula ne mutlu!..Hadisin devamı ilerde gelecek.

273- Ebu Hureyre'den, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Allah korkusundan ağlayan kişi (hayvanın meme­sinden çıkan) süt memeye dönünceye kadar, cehenneme girmez. Allah yolunda tozlanan kulun tozları ile cehen­nem dumanı kesinlikle bir araya gelmez.[501]Tirmizi rivayet etmiş ve "Hadis hasen ve sahihtir" der. ayrıca Nesai ve Hakim de rivayet etmiş. Hakim "isnadı sa­hihtir" der,

274- Yine ondan Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Birbirine zarar veren iki şey cehennemde bir araya

elmez:"Allah yolunda kafir öldüren, sonra doğruluktan ay­rılmayan aşırıya kaçmada orta bir yol izleyen kimse ile kafir cehnnemde bir araya gelmez. Müminin içinde Al­lah yolunda yutulan tozla cehennem soluğu bir araya gel­mez. İnanmış (mümin) bir kulun kalbinde imanla kıs­kançlık (haset) bir araya gelmez.[502]Hadisi Nesai (özetle) Hakim (Müslim'in şartlarına göre sahihtir demiş) ve Müslim rivayet etmiş. Ibni Ebi Şeybe de kısaltarak rivayet etmiş.

275- İbni Ebi Şeybe'den, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Müslüman bir kişinin kalbinde iman ile cimrilik bir arada olmaz. Allah yolunda (yutulan) toz ile cehnnem du­manı da adamın içinde toplanmaz.[503]Müellif -Allah onu affetsin- der ki:"Büyük zat Abdullah b. Mübarek (Allah rahmet etsin) rü­yada görülmüş kendisine,"Sana ne yapıldı" diye soruldu. O:"Bağışlandım""İnsanlar arasında yaydığın ilmin ile mi?""Hayır" demiş."Lakin Allah yolunda burun deliklerine giren tozdan dolayı (bağışlandım).

276- Ebu Musabbih el-Mukrai'den rivayet edilmiş. Biz­ler Rum toprağında başında Malik b. Abdullah el-Haşi-mi'nin olduğu bir grup ile dolaşırken, Malik b. Cabir b. Abdullah'a uğradı. Cabir kendisine ait katırı yularından çekip yürüyodu. Malik ona:"Ey Ebu Abdullah bin! Allah sana bineceğin bineği na­sip etmiş" diyince. Cabir:"Bineğin uygun (münasib) kavmimden de müstağniyim. Ve Rasulullah'in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum:"Allah yolunda ayakları tozlanan kişiyi Allah ateşe ha­ram kılar." dedi. Onun sesini (her kese işittirecek kadar) yü­rüyüp yüksek sesle:"Ey Eba Abdullah bin! Çünkü Allah sana bineceğin bi­neği vermiştir." dedi. Cabir onun (Malik'in) maksadını an­ladı. Cabir:"Bineğin münasib, kendim de kavmimden müstağniyim ve Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum:"Allah yolunda ayakları tozlanan kişiyi Allah ateşe ha­ram kılar."İnsanlar bineklerinin üzerinden çabucak inmeye başladı­lar. O güne kadar, o kadar insanın yürüdüğünü görmemiş­tim.[504]

277- Başka bir rivayette Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle bu­yurduğunu işittim:"Allah yolunda günün bir saatinde ayağı tozlanan kişinin ayakları ateşe haram olur."İbni Mübarek ve İbni Hibban (Sahih'inde) rivayet etmiş.

278- Kendisinden merfu olarak Ebubekir es-Sıddık'in ha­disinden rivayet edilmiş."

279-  Osman b. Affan'ın hadisinden de rivayet etmiş. İbni Asakir ve başkaları bunları tahric etmişler.

280- Aişe'den nakledilmiş. Yazışmalı bir kölesi geri ka­lan parası ile Aişe'nin yanına gelir. Aişe:"Bu sözleşmeden sonra benim yanıma giremezsin. Allah yolunda cihad etmen lazım. Çünkü Rasulullah'ın (s.a.v.) şöy­le buyurduğunu işittim:"Allah yolunda kimin kalbine (içine) toz girerse Allah onuateşe haram kılar.[505]Ahmed senedi sikalardan oluşan bir sened ile rivayet etmiş. Taberani de Aişe'nin kölesinden rivayet etmiş. Onun ismi de Fırat'tı.

281- Onun lafzı ise şöyledir: Aişe dedi ki: "Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim: Kimin içine (Allah yolunda) toz girerse, ebediyen onun içine (cehennem) ateşin(in) sıcaklığı girmez.[506]

282- Riyad b. Ziyad'tan rivayet edilmiştir. Rasulullah yü­rürken, Kureyş'ten bir genç de yoldan biraz çıkmış ayrılmış­tı. Rasulullah (s.a.v.):"O şu şahıs değil mi?" diye sorunca,"Evet odur" dediler."O zaman onu çağırın." buyurdu. Onu çağırdıklarında,Yoldan ayrılmanı gerektiren nedir? (Ne oluyar sana! Niçin yoldan ayrıldın?) deyince, Genç:"Ey Allah'ın Rasulu tozdan hoşlanmadımda ondan" de­di. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"Ondan ayrılmayın. Nefsim elinde olana yemin olsun ki. O (toz) cennetin güzel kokusundandir.[507]Bunu İbni Ebi Şeybe, Ebu Davud da Merasil de rivayet etmiş.

283- Enes'den Rasulullah (s>:a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda kim bir gece (sefer) çıkarsa ona kıya­met günkü miskin tozu dokunmuş kişi gibidir."Taberani Şebib b. Bişr'den O da Enes'ten rivayet et­miş.

284- Ebu'd-Derda'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Allah yolunda (ki) (ağzına kaçan) tozu tükürmeyin. Çünkü Allah yolundaki toz cennet miskinin kokusu­dur.[508]Taberani İbni Asakir tarikiyle rivayet etmiş ve "garip bir hadistir" der.

285- İbni Yunus "es-Sakli el-Cami" eserinden Mek-hul'dan 'Tozdan dolayı Allah yolunda tükürmeyi mekruh gördünüğünü' nakleder.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Başka yerde de tükür­menin mekruh olması gerekir. Çünkü tükürmenin nehyi ve tozun (yutulması) hususunda teşvik edici rivayetler var. Bir kısım alim de zevalden sonra misvakı da kerih görmüş­tür. Hakkında varid olan bir nehiyden dolayı değilde, Allah indinde kokusu misk kokusundan daha sevimli kokuyu gi­derici olduğundandır. O zaman tozdan sakınmak için tükür­mek (kerahiyet bakımından) daha evladır. Çünkü misvak en faziletli ve en müekked sünnetlerdendir. Ancak merğub olan bu eseri (kokuyu) gidermesinden dolayı mekruh oluyor­sa neden sünnet ve müstehap olmayan tükürme mekruh ol­masın. Çünkü bu (tükürme) ateşe haram olmaya sebep olan tozu engelliyor. Aynca ondan (tükürmeden de) nehyedilmiş-tir. Bunun kerahiyeti konusunda ihtilafın olmaması gerekir. Yine de en iyi bilen Allah'tır.[509]

286- İbni Asakir kendi isnadiyla Enes b. Malik'den riva"-yet etmiş. Rasululah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

"Allah yoiundaki toz kıyamet günü yüzlerin parılti-sıdır."Müellif der ki: Kıyamet günü kimi yüzler parıl parıl gü­ler ve müjdelenir iken; kimileri de tozlanmış, onlan karan­lıklar bürümüştür. İşte Allahu Teala, Allah yolunda toz­lanmış yüzleri bu günün tozundan emin kılar. Aynca onu pa­rıl parıl, güler ve müjdelenir kılmıştır. Şüphesiz Allah en bü­yük fazıl sahibidir.

287- Bekiyye b. Velid den o da Zer b. Abdullah'tan ri­vayet etmiş. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuş:

"Seferinde kim bineğin arkasında bir mesafe yürüse onun için bîr köleyi azad etmek gibidir." Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.

288- Yine Kasım b. Muhammed'ten nakletmiş. Der ki: "Salim b. Abdullah bir gün sabah kalkar ve ailesine: "Beni (savaşa gitmek için) hazırlayınız. Çünkü bu gece burada gecelenmem. Onlar:Bu hususta bir şey bize takdim etsene" deyince o şöy­le dedi:"Dün gece bir rüya gördüm. Sanki göğün kapısına gelmiş­tim. Kapıyı çaldım."Kim o" denildi. "Salim b. Abdullah" diye cevap veril­di."Allah yolunda ne gece nede gündüz ayakları tozlan­mayan kişiye nasıl açılabilir?" denildi. Bana ulaştığına gö­re Salim şöyle demiş:"Abdullah da bu rüyanın benzerini görmüştü."

289- Abdullah b. Mesud'dari rivayet edilmiş:"Bedir günü bizler bir deveye üç kişi düşmüştük. Ebu Lü-babe ve Ali b. Ebi Talib Rasulullah'm (s.a.v.) arkadaşlarıy­dı. Rasulullah'm (s.a.v.) (yürüme) sırası geldiğinde her ikisi de şöyle dediler:"Ey Allah'ın Rasulu senin yerine biz yürüyelim" Rasu-lullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ne ikiniz benden daha kuvvetlisiniz ve nede ben ecir hususunda ikinizden zenginim.[510]İbni Munzir (EI-Evsat'ta hasen bir isnad ile) ve Hakim rivayet etmişler. Hakim "isnadı sahihtir" demiş.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Bu hadiste Allah yolunda yürümenin ecir vesilesi olduğuna ve emirin rahat­lık bakımından tebaasındakilerden ayrı olmaması gerektiği­ne delalat vardır. Tersine zorluk ve yorgunlukla onlara iş­tirak etmelidir. Ayrıca arkadaşları her ne kadar kişiyi bir şe­ye layık görseler de mürüvvet gereği arkadaşları olmadan kendine tahsis etmemesi gerekir. Ayrıca arkadaşları arala­rında efdal olanı rahat işlerde tercih etmelerinin müstahap-lığı hadisten çıkarılan derslerdendir. Bunların ötesinde ken­dileri yaratıkların en efdalı olmalarına rağmen Allah'ın Ra-sulune (s.a.v.) verdiği tevazu apaçık ortadadır.

 

8.DENİZ GAZASININ KARANIN GAZASINA ÜSTÜNLÜĞÜ VE DENİZE BAKMANIN FAZİLETİ İLE ALLAH YOLUNDA TEKBİR GETİRMENİNFAZİLETİ HAKKINDA

 

290- Enes b. Malik'ten rivayet olunmuşRasulullah (s.a.v.) Ümmü Haram binti Milhan'ın yanına girer o da kendisine yiyecek takdim ederdi. Ümmü Haram, Ubade b. Samit'in nikahı altındaydı. Bir gün Rasulullah (s.a.v.) yine onun yanma girmiş o da kendisine yemek tak­dim etmiş. Sonra (efendimizin) başını taramaya oturmuş. Derken Rasulullah (s.a.v.) uyumuş, sonra gülerek uyanmış Ümmü Haram diyor ki: Ben"Ey Allah'ın Rasulu! Seni güldüren nedir?" dedim.'"Ümmetimden bir takım insanlar, bana Allah yolun­da gaza ederlerken arz olundular. Şu denizin enginine tahtlar üzerine krallar olarak yahut tahtlar üzerinde krallar gibi bini(p gidi)yörlar." Ümmü Haram der ki, bu­nu üzerine ben:Ey Allah'ın Rasulu Allah'a dua et beni onlardan kılsın" dedim. Rasulullah (s.a.v.) ona dua etmiş ve sonra başım (yas­tığa) koyarak uyumuş sonra gülerek uyanmış. Ümmü Haram der ki, ben yine:"Seni güldüren nedir? ey Allah'ın Rasulu!" dedim. O bi­rinci defada dediği gibi:"Ümmetimden bir takım insanlar bana Allah yolun­da gaza ederlerken arz olundular..." buyurdu. Ben:"Ey Allah'ın Rasulu, Allah'a dua et beni onlardan kılsın," dedim."Sen evvelkilerdensin" buyurdular.Sonra Ümmü Haram binti Milhan Muaviye zamanında (gemiye) binmiş ve denizden çıktığı anda hayvanından düşerek vefat etmiştir.[511]

Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiş. Bu Müslim'in la-fızıdır. Buhari'de ise şu geçer:

291-"Ümmetimden bir kısım insan Allah yolunda yeşil denizin (sırtına) binecekler. Onlar tahtlar üzerinde oturmuş krallar gibiydiler.[512]

Bunu: "Kadının denizde gaza yapması" babında zikret­miştir. Yine ona ait bir rivayette o (Ümmü Haram) der ki:

292- Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğun işittim: "Ümmetimden denizde savaşacak ilk orduya icabet edilmiştir." (Ümmü Haram) dedim ki: "Ey Allah'ın Rasuiu ben de onlardanım." "Sen onlardansın" buyurdu. Sonra Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kayser'in şehrine gaza edecek ümmetimden ilk or­du mağfur (bağışlanmış)dur." (Ümmü Haram) der ki:"Ey Allah'ın Rasuiu, ben onlardanım." Rasulullah (s.a.v.): "Hayır" buyurdu.[513]Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Denizde ilk olarak ga­za yapan Osman döneminde Muaviye'dir.

Kıbrıs'a gaza için Ubade b. Samit çıktı. Onunla beraber eşi Ümmü Haram da çıktı. Geldiğinde binmesi için kendi­sine ait olan atı yaklaştırıldı. Ancak onu düşürdü ve boynu kırıldı. Onlardan bazıları ise şöyle demiş:Kıbrıs ehli onun kabri ile yağmur duasını yaparlardı.[514]Daha sonra Emir'ul-Mü'minin Süleyman b. Abdülmelik Mesleme b. Abdülmelik Kostantiniyye'ye gaza yaptı. Ona hem denizden hem de karadan ordular hazırladı. Şam ye Ce­zire ehline karşı yalaşık iki yüz yirmi bin kişi ile savaştı. Mı­sır ve Mağrib ehli ile bin (yelkenli) gemi ile savaştı (gaza et­ti.) Bunların komutanı Amr b. Hubeyri idi. Tümünün komu­tanı ise Mesleme b. Abdülmelik idi. Onun bahçesine inip ora­yı (Kostantiniyye'yi) üç ay muhasara etti. Öyleki insanlar kışlada (kampta) açlıktan leş ve pisliği yemeye başladılar. Kamp (kışla) m ortasına onunla Rumları öfkelendirmek için dağ gibi buğday yığını vardı.Muhammed b. Ziyad el-EIhani der ki: Kostantiniyye'yi gaza ettiğimizde öyle bir açlık bizi sardı ki bir çok insan aç­lıktan öldü. Kaza-i hacet için biri gittiğinde öbürü ona ba­kardı. Kaza-i hacet için giden döndüğünde ona bakan gider onun tersini yerdi. Bazan da kaza-i hacet için çıkan alınır, bo­ğazlanır ve yenilirdi. Halbuki tahıl ve yemek ambarı dağlar gibi yüksekti ancak ona ulaşamıyorduk. Bununla Kostanti-niyye ehline hile yapıyorduk. Ömer b. Abdülaziz halife olunca, onlara oradan ayrılmaya izin verdi.Bunu birçok tarih imamı zikretmiştir.[515]Tersin yenilmesi adamın boğazlanması kıssası sadece "Si-yer'u Alam'un-Nubela" adlı eserde rastladım. Sahih oldu­ğunu da zannetmiyorum. Müslümanlar açlıktan kıvranırken, onunla pençeleşirken düşmana hile yapmanın ne yararı var?"Bil ki- Allah seni tevkifiyle yardım etsin- Denizde yapı­lan gazanın karada yapılan gazada olmayan faziletleri var­dır:

1- Denizde yapılan bir gaza karada yapılan on gaza­dan daha hayırlıdır:

293- Abdullah b. Amr b. As'tan rivayet edilmiştir:Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"(Daha önce) Hac yapmanın sevabı on gazadan daha hayırlıdır. Denizde yapılan bir gaza karada yapılan on gazadan daha hayırlıdır. Denizi aşan, bütün vadileri aş­mış gibidir. Denizde başı dönen, kendi kanında çalkanan (kirlenen) kişi gibidir.[516]

Bunu Taberani Yahya b. Said el-Ensari'den o da Ata b. Yesar'dan rivayet etmiş ve "Bunu Yahya b. Said'ten sade­ce Yahya b. Eyyub rivayet etmiştir.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Yahya b. Said[517] ten Teys'in katibi Abdullah b. Salih[518] de rivayet etmiş. Bunu Beyhaki ve Hakim de rivayet etmiş. Hakim "Buhari'nin şartlarına göre sahihtir" der.[519]

294- Hamad Yahya b. Said'ten mevkuf olarak rivayet et­miş. Ebu Munzir de el-Evsat'ta tahric etmiş. "Abdullah b. Amr denizde gaza etmek isteyen bir adamı gördü. Ona"Nereye?" deyince adam:"Denize" dedi. Abdullah b. Amr:

"Ne güzel binektir" dedi."Ya kara (nasıldır)" diye sorulunca Abdullah"Denizde yapılan bir gaza karada yapılan on gazadan da­ha hayırlıdır."Taberani rivayet etmiş ilerde (307, 308 no ile) gelecek­tir. Onda "denizde başı dönen karada kanı içinde sürünüp ka­na bulanan kimse gibidir" de var. Bu daha önce (293 no ile) Abdullah b. Amr'in hadisinde geçmişti.

295-  İbni Ebi Şeybe mevkuf olarak yine Abdullah'ın zikredilmediği bir isnadla rivayet etmiş:"Denizde başı dönen kimse karada kanında sürünüp kanla kirlenen ve şehid olan kimse gibidir.[520]

296- Ebu Davud senedteki adamları sika olan bir isnad ile Ümmü Haram dan rivayet etmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöy­le buyurmuş:"Denizde başı dönüp kusana bir şehid ecri, boğulana ise iki şehid eciri var.[521]

297-  Aişe'den rivayet edilmiş: Şayet erkek olsaydım ancak denizde savaşırdım. Çünkü Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum:"Denizde (çalkantıdan) başı dönen, karada kanına bulanan kimse gibidir.[522]Said b. Mansur Sunen'inde bir adamdan o da Aişe den ri-vaye etmiş ilerde Ebu Umame ve Alkame b. Şihab'ın hadis­leri de -inşaallah- gelecektir.

2- Denizde Şehid olan mutlak surette karada şehit olan kimseden daha efdaldır:Müellif der ki: Denizde başı dönen, karada şehid olan kimse gibi ise, acaba denizde şehid olanın derecesi nedir?

298- Taberani el-Kebir'de Abdullah b. Naciye'den...Cen-da'den rivayet edilmiş Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Denizin şehidleri Allah indinde karanın şehidlerin-den daha efdaidır.[523]

299- İbni Abbas'tan Rivayet edilmiştir.Rasulullah (s.a.v.) bazı hanımlarının odasmdayken başı­nı (yastığa) koyup uyudu. Uykusunda gülmeye başladı. Ha­nımlarından birisi O'na sordu:"Muhakkak ki sen rüyanda güldün, seni güldüren nedir?" deyince, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ümmetimden bazı insanlara şaşırdım. Oniar düşma­nın korkusuna rağmen şu denize binip Allah yolunda ci-had ederler."Ve onlar için çok hayır zikretti. Bunu İbni Asakir tahric etmiş.

300- Said b. Ebi Halal'den rivayet edilmiştir: Ka'b'ul-Ahbar şöyle diyordu:"Denizdeki kişinin karadaki kişiye üstünlüğü; denizde­ki adam Allah'tan ecrini bekleyerek denize adımını attığı an cennetin kapılan ona açılır. Şayet öldürülür veya boğulur-sa ona iki şehidin ecri vardır. Ayrıca denize bindiğinden dö-nünceye kadarki ecri, Allah yolunda boynu vurulup kanında kıvranan kişinin ecri gibidir. Denizde bir gün, karadaki bir aya ve denizde bir ay karadaki bir yıldan daha hayırlıdır." Said b. Mansur Sunen'inde bunu zikretmiş, bu Ka'b üzerin­de mevkuftur ve senedindeki adamlar Sahih'in adamları (ricali) dır.Ebu Ameme'den rivayet edilmiş:Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum:"Denizde şehid olan, karada şehid olan iki şehid gibi­dir. Denizde başı dönen, karada kanı içinde kıvranan ki­şi gibidir."İbni Mace ve Taberani rivayet etmişler.

3- Denizde Gaza yapan Rasulullah (s.a.v.) ile gaza yapan kişi gibidir:

301-  Tebarani el-Evsat'ta, İbni Asakir ve başkaları da kendi isnadlanyla Vasile b. Eska'dan rivayet etmişler:

Rasulullah şöyle buyurmuş:"Benimle gaza yapmayı kaçıran denizde gaza et­sin.[524]

302- Alkame b. Şihab'tan rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Benimle gaza etmeye ulaşamayanlar, denizde gaza yapsın. Muhakkak ki denizde bir gün savaşmak, kara­da iki gün savaşmaktan daha hayırlıdır. Denizdeki bir şe­hidin ecri, karada şehid olan iki kişinin ecri gibidir. Al­lah indinde en seçkin şehitler "Saçaktık (çatı) ehlidirler.""Saçaklık (çatı) ehli kimlerdir?" diye sorulunca, Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Deniz gemileri üzerlerine dönen günkü kişilerdir."İbni Mübarek Said b. Abdülaziz'den o da Alkame'den ri-vayet etmiş. Abdurrezzak ve İbni Ebi Şeybe benzer şekilde rivayet etmişler Taberani de başını rivayet etmiş,

"Saçaklık (çatı) ehli" demek zaten hadiste tefsiri mevcut­tur. Yani gemileri üzerlerine dönüp, üzerlerinde evlerin sa­çakları varsa çatıları gibi olan kimselerdir.

303- İbni Mübarek Abdurrahman b. Şurayh'tan, kendi­sine İbni Hucayra'dan ulaştığını rivayet etmiş:

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Benimle gaza yapmaya ulaşmayan denizde gaza etsin.[525]

Bu mürseldir. Ayrıca onda (senette) inkıta vardır.

304- İbn Asakir kendi isnadıyla rivayet etmiş...Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Denizde bir gaza benimle yapılan elli gazadan daha hayırlıdır. Denizde gaza edip (ona) tekrar dönen, Al­lah'a ve Rasulüne icabet eden (kişi) gibidir."Bu mürsel ve garip bir hadistir.

305- Yine İbni Asakir kendi isnadıyla rivayet etmiş... Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda denizde bir gaza yaparsa -ki Al­lah kendi yolunda gaza edenleri en iyi bilendir- Allah'a (olan) tüm taatını eda etmiş, cenneti tüm isteğiyle istemiş ve cehennemden tüm kaçışıyla kaçmıştır."

4- Denizde Gaza yapanın karada gaza yapana üstün­lüğü karada gaza yapının evinde oturana üstünlüğü gi­bi olduğu hususunda gelen rivayetler:

306- Taberani el-Kebir'de.... Ebu Derda'dan rivayet et­miş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

"Her gece nazil olan Allah'ın melekleri vardır. Bun­lar gazilerin boynunda çıngırak olanın dışındaki nimetlerden yorgunluğu engellerler (giderirler).[526]

307- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Denizde gaza edenin karada gaza edene üstünlüğü;

karada gaza edenin evinde ve ehli içinde oturana üs­tünlüğü gibidir.[527]

308- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

"Denizde gaza edenin karada gaza edene üstünlüğü on gaza kadardır.[528]

309- İbni Ebi Şeybe İshak b. Mansur'dan o da bize Hu-reym Leys b. Yahya b. İbad'tan rivayet etmiş:

"Denizde gaza edenin karada gaza edene üstünlüğü karada gaza edenin evinde oturana üstünlüğü gibidir.[529]

Bunu böyle merfu olmayan şekliyle gördüm. Yine de en, iyi bilen Allah'tır.

5- Ölüm meleğinin denizde şehid olanlar hariç şehid ve başkalarının ruhlarını kabzettîğini, bunlarınkini ise Allah indindeki üstün olmalarından dolayı Allah'ın kab-zettiğine dair:

310- İbni Mace Taberani İbni Asakir ve başkaları Ufayr b. Madan -ki zayıftır- tarikiyle Selim b. Amr'dan (o da) Ebu Umame'den (s.a.v.) rivayet etmiş.Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Denizde şehid olan, karada şehid olan iki kişi gibi­dir. Denizde başı dönen karada kanında kıvranan kim­se gibidir. İki dalga arasını kateden dünyayı Allah'ın ita-atında kateden kimse gibidir. Allah ölüm meleğini deniz şehitleri hariç (diğer) insanların ruhlarını almakla görev­lendirmiş. Bunları (denizde şehid olanları) ise bizzat Al­lah üstlenir. Karada şehid oanın borçları hariç tüm gü­nahları bağışlanır. Denizde şehid olanın ise tüm günah­ları ve borcu da bağışlanır.[530]

6- Denizde bir gün cihad etmenin ecri karada bir ay cihad etmenin ecri kadardır:Daha önce,"Denizde bir gün, karadaki bir aydan denizdeki bir ay da karadaki bir yıldan daha hayırlıdır."

Ka'b'ın hadisi geçmişti. (Bakınız hadis no: 300)

311- Abdurrezzak b. Abdulkuddus... rivayet etmişRasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Benimle gaza et meye yetişmeyen denizde gaza etsin. Çünkü denizde bir günün ecri karadaki bir ayın ecri gi­bi denizdeki ölüm karadaki iki ölüm gibidir. Denizde ba­şı dönen, karada kanında kıvrana kimse gibidir. Ümme­timin en hayırlı şehitleri (denizde gemileri alabora olan) "Ashab'ul-Ekuff' kimselerdir." Bunlar,"Eshab'ul-Ekuff kim ya Rasulallah" diye sorulduğunda, Rasulullah:"Allah yolunda gemileri alabora olan kimselerdir." buyurdu.[531]

7- Allah indinde en üstün şehidin Allah yolunda gemi­leri alabora olup boğulanlar olduğu, denizde boğulan mücahidin karada şehit olan iki kişinin ecri kadar oldu­ğuna dair:Ümmü Haram'ın hadisinde Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu daha önce geçti:"...(Denizde) boğulana ise iki şehidin ecri var."

Aynı zamanda bu Ka'b'ın hadisinde de geçmişti.

312- Alkame b. Şihab'tan rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Benimle beraber savaşmaya yetişmeyen denizde ga­za etsin. Çünkü denizde bir gün savaşmak, karada iki gün savaşmaktan daha hayırlıdır. Denizde şehid olanın ecri karada şehid olan iki şehidin ecri kadardır. Al­lah'ın indinde en seçkin (değerli) şehidler Ashab'ul-Ekuf'tur.""Ashab'ul-Ekuf kimlerdir?" diye sorulduğunda Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah yolunda gemileri alabora olan kavimdir.[532]

8-  Denizde Gaza edenlere büyük korkunun üzüntü vermeyeceğine dair:(Bunu şifa'us-Sudur'un sahibi zikretmiş)

313- Musa b. Verdan'dan rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ümmetimden bir grubun şu denize bindiğini gör­düm. Kıyamet gününde (ki) büyük korku onlara tasa ve üzüntü vermez."Bu mürsel'dir.Murabit'in öldüğünde, kıyamet günü büyük korkudan emin olarak dirileceği ilerde geleceği üzere sahihtir. Hal böy­le iken denizde gaza eden bundan daha üstün ve bu fazilet­le ondan daha evladır.

9- İki dalga arasım kateden kişi Allah'a itaatte dün­yayı kateden kimse gibidir:Daha önce  Ebu Umame hadisinde şöyle geçmişti: "İki dalga arasını, kateden, Allah Azze ve Celle'nin itaatında katetmiştir."

10- Deniz şehitlerinin borç dahil tüm günahları bağış­lanır, karada şehid olanların ise borç hariç tüm günah­ları bağışlanır:

314- Ebu Umame'nin hadisinde Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle rivayet edilmiş:"Ve karada şehid olanın borç hariç tüm günahları ba­ğışlanır. Denizde şehid olan ise borç dahil tüm günahla­rı bağışlanır.[533]

11- Denizde gaza edenin ayağım gemiye koymasıyla gü­nahlarının arkasında kalacağı onlardan anasından doğdu­ğu gün gibi çıkacağı ve Allah'ın ona güldüğüne dair:

315- Said b. Mansur Sünen'inde iyi bir isnad ile Ka'b'ul-Ahbar'dan mevkuf olarak rivayet etmiştir:"Kişi ayağını gemiye koyduğunda hataları arkasında bırakıp anasından doğduğu gün gibi olur. Denizde başı dönen Allah yolunda kanında kıvranan gibidir. Denizde sabreden başında tac olan sultan gibidir.[534]

316- Hayy el-Meafiri'den nakledilmiştir:Abdullah b. Amr ile İskenderiyye deniz feneri yanında gemiler düşmana doğru yönelip hareket edince oturuyorduk. Abdullah b. Amr şöyle dedi:"Ey Müslime bunların günahları nerede?" Müslime: "Günahları boyunlarında" deyince, Abdullah: "Kesinlikle (hayır), Nefsim elinde olana yemin olsun ki daha önce bıraktıkları borç hariç onları şu çöldeki musalla­da bıraktılar." dedi.

317- Bazıları da hadiste şunu demiş:"...Borç hariç ve borcun en kötüsü de kadınların mehridir."İbn'ul-Munzir el-Evsat kitabında... İbni Vehb'ten riva­yet etmiş. Bu iki hadis her ne kadar mevkuf da olsa bu tür şeylerin kafadan görüş olarak söyleneceğinden merfu gibi­dirler.

318- Abdurrezzak İbni Cüreyc'den rivayet edilmiş. Ba­na nakledildiğine göre Müslime b. Muhallid denize gaza et­mek için binen bir kavme şöyle demiş:"Arkalarında günah namına hiçbirşey bırakmadılar.[535]

319- Abdullah b. Amr'dan şöyle dediği rivayet edilmiş: "Şüphesiz Allah defalarcadeniz ehline gülüyor; aile­sini ve malını geride bırakıp gemide yerleşince, gemide başı dönünce ve karaya dönüp karaya basınca.[536]

320- İbni Münzir de rivayet etmiş. Onun lafzı:"Allah deniz ehline üç kez güler; aile ve malından ayrılıp gemiye binince, başı dönünce ve şükredici veya küfredici olarak karayı görünce."

12- Deniz şehidinin öldürülme elemini ancak soğuk su ile bal içme gibi bulacağına dair:

321- Şifa'us-Sudur'un sahibi Rasulullah'dan (s.a.v.) şu­nu zikretmiş:"Deniz şehidi, silahın acısını ancak susuz olan bir kimsenin soğuk su ile bal içmesi kadar hisseder. Kara­da şehid olanın silahtan duyduğu acı ancak bir karınca­nın ısırması kadardır."                              I

322- Yine Şifa'us-Sudur'un sahibi Ka'b'ten zikretmiş­tir:"Deniz şehidi kıyamet günü parıldayan beyaz nurdan bir nehir içinde gelir. Kendi gemileri içinde inciden olan yelkenlerini yükseltirler. İnsanların ortasına geldiklerin­de insanlara onların güzelliği zahir olur. İnsanlara şöy­le denilir: Bunlar Allah'ın gökteki melekler gib iyerde-ki askerleridir. Onları öyle bir nur, öyle bir cemal (gü­zellik) bürümüş ki, şayet yeryüzünde görünse onların yüzlerinin nuru, güneş ve ayın ışğını giderir. Gönderil­miş bir rasul ve Allah'a yakın bir melek bunları görme­sin ki onların güzelliklerine hayran kalmasınlar. Şehid-ler içerisinde de meleklerden Cibril, Mikail ve İsrafil gi­bi vardır. Ve şöyle derler: Bunlar denizde gaza edenle­rin hizmetçileridir. Onlardan her bir kişinin arkadaşı­na verilen ecrin iki katı vardır."

323- Aynı şekilde Yahya b. Said'ten zikretmiştir: "Şüphesiz denizde şehid olan komşularından yetmiş kişiye şefaat eder. Öyleki iki komşusu kıyamet günü tartışırlar: Biri "yakınlık olarak ona yakınım" derkenöbürü "komşu olarak ona yakınım" der."

324- Abdullah b. Amr'den nakledilmiştir: "Benim için denizde bir defa gaza yapmak Allze ve Celle yolunda makbul bir yığın (kantar) (malı) infak etmekten daha sevimlidir.[537]Bunu İbni Mübarek, ibni Ebi Şeybe, Said b. Mansur ve başkaları rivayet etmişler. Buda mevkuftur. Haysenıe'den nakledilmiş. Der ki: "Bizim yanımızda Trablus'ta ismi Asım, künyesi Ebu Ali olan bir zat vardı. O vefat ettikten sonra onu rüyamda gör­düm."Ya Eba Ali durumun nasıl?" dedim. O"Ölümden sonra bizler künye ile çağrılmayız." deyince"Ya Eba Asım durumun nasıl? Akıbetin nasıl oldu?"dedim. Bunun üzerine o"Geniş bir rahmete ve yüce bir cennete nail oldum" de­di."Ne ile" dedim."Denizde yaptığım çok cihad(ım) dan dolayı" dedi.Bunu İbni Asakir rivayet etmiş.Kadı Ebubekir b. el-Arabi der ki:"JÇim yalnız Allah'ın fail olduğuna onunla beraber baş­ka faillerin olmadığına kesin olarak inanan, sebeplerin za­yıf olduklarından (neticelerin) ona bağlanılmayacağına yok­sa kendilerinin etkili olduğuna inanmanın gerekeceğine inanan, tüm bunlardan dolayı da Allah'a tevekkülün ve iş­leri O'na havale etmenin gerekliliğine kanaat getiren deni­ze binsin."İmam Ahmed'in arkadaşlarından Muğni'nin sahibi ve başkaları şunu ifade etmişler:"Denizdeki gaza karadaki gazadan daha hayırlıdır. Çün­kü o meşakkatli, daha tehlikelidir. Çünkü onda kişi düşman tehlikesiyle boğulma tehlikesiyle karış karşıyadırlar. Ayrı­ca ancak arkadaşlarıyla kaçabilir. Dolayısıyla karadan da­ha hayırlıdır.[538]Müellif der ki: Konuyla ilgili fazileti ifade eden geçen hasen ve diğer hadislerden dolayı bu konuda (denizin karaya üstünlüğü) ihtilafın olmaması gerekir. Ayrıca denizin güven verdiği (sakin olduğu) zaman cihad, hac ve başka şeyler için binmek caiz olur. Fakat denizin güven vermediği ve fırtınalı olduğu zaman ona binmek caiz değil, faili de asi olur.

325- İmam Ahmed Ebu Ümran el-Cuni den rivayet etmiş. Der ki: Bizler Fars bölgesindeydik. Başımızda bir emir vardı, ona Zübeyr b, Abdullah diyorlardı. Bize etrafında bir şey olmayan bir evin üstünde duran bir adamı gösterdi. Ba­na: t   "Bu konuda bir şey duydun mu?" diye sorunca:"Hayır" dedim. O bir adam bana Rasulullah'ın (s.a.v.) şöylejnıyurduğunu bildirdi:"Kim ki damda veya etrafı olmayan bir evin üstünde gecelese zimmet ondan beri olur (kurtulur). Kim deniz dalgalandıktan sonra denize binerse yine ondan zim­met beri olur.[539]Ahmed bu şekilde merfu ve mevkuf olarak rivayet etmiş. Ravileri de sikadır. Ayrıca bunu Said b. Mansur Sünen'inde, Beyhaki de Şuab'ta merfu olarak rivayet etmişler.

326- Beyhaki'nin rivayetinde:"Kim denize dalgalı halinde binerse ve boğulursa on­dan zimmet (sorumluluk) beri olur (düşer).[540]Müellif der ki: Zuheyr, Hafız İbn'uz-Zehebi onu Tec-rid'us-Sahabe'de zikredip bu hadisi de zikreder ve şöyle der:"Bunun mursel olduğunu sanıyorum."

327-  Beyhaki der ki: Şu'be Ebu Umran'dan o da Muhammed b. Ebi Cebel'den o da Rasulullah dan (s.a.v.) ri­vayet etmiş.Gazi Ve Murabit'in Denize Bakmalarının Fazileti Ve Allah-u Teala Yolunda Tekbir Getirmenin Fazileti:

328- Taberani Yusuf b. es-Sefr[541] tarikiyle Evzai'den o da Hasan b. Atiyye[542]'den o da Muhammed b. Aişe[543]'den o da Ebu'd-Derda'dan rivayet etmiştir. Rasulullah (s.a.v.) şoyie buyurmuştur:"Kim sevabı Allah'tan bekleyerek ve müslümanları korumak amacıyla denize oturursa, Allah ona denizde­ki damlalar kadar iyilik yazar.[544]

329- Şifa'us-Sudur'un sahibi Rasulullah'ın (s.a.v.) şöy­le buyurduğunu zikreder:"Allah yolunda denize bakan, onun gözünün gördüğü mesafe kadar bir nuru olur ki onunla Sana ile Cabi-ye arasını aydınlatır."

330- Yine İbni Ebi Necih'ten o da muhaddisinden hadi-sİ merfu kılarak rivayet etmiş:"Denize bakmak ibadettir. Kim müslümanları koru­mak amacıyla denize bakarsa denizdeki damla sayısın­ca bağışlanır."     ,

331- Yine Rasuluİlah'dan (s.a.v.) rivayet etmiştir. Rasu-lullah (s.a.v.) çıktığı gazalarından birinde Osman b. Mazun da vardı. Onlar güzel bir bahçe ve yanındaki nehirden geç­tiler. Osman şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Şayet bir kul burada ikame edip ölünce­ye kadar Allah'a ibadet ederse (ne güzel olur)" Bunun üze­rine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Adamın engin denizdeki (denize) bir bakışı onun için burada kırk yıl Rabbinin sevabını umması ve sözü­nü gerçekleşmesini bekleyip ibadet etmesinden daha ha­yırlıdır."

332- Yine Ebu Hureyre'den nakletmiştir."Kim Allah yolunda sesini kaldırarak bir tekbir ge­tirirse, Allah ona yüz bin iyilik (hasene) yazar."

Adeti olduğu üzere bu ve diğer haberleri isnadsiz zikret­miştir. Onların durumunu en iyi bilen Allah'tır.

333- Yine Şifa'us-Sudur'da, mümin bir kulun şöyle de­diğini nakleder:"Kıyamet günü, rahmet bulutlarının kapladığı be­yaz bir yeri Allah yaratır. Sonra Allah katından bir mü-nadi şöyle seslenir:"Murabıtlar nerede?" Şu yerin üstüne çıkınız. Çıktık­larında onlara nurdan sandalyeler dikilir. Sonra Cibril şöyle seslenir onlara: "Deniz kenarında söylediklerini­zin aynısını söyleyiniz" der. Onlardan tekbir ve tehlil is­ter. Yer onları bulutların geçişi gibi Allah Tebareke ve Teala'nin önüne getirir. AHahu Teala onlara: "Dünya yurdunda murabıt olan velilerine hoş geldiniz, merhaba size. Ey Cibril yeri yarıp götür onları cennete."

334- Enes'den rivayet edilmiş. O şöyle der: "Rasulullah (s.a.v.) Hayber'e sabah erkenden vardı Hay-

ber ehli kürekleriyle (tarlaya) çıkmaya başladılar. Rasulul-lah'ı (s.a.v.) görünce kalelerine koşmaya başladılar ve:

"Muhammed ve ordusu" (işte) dediler. Rasulullah (s.a.v.) başını kaldırıp üç defa

"Allahu ekber, Hayber harap oldu. Şüphesiz biz bir kavmin sahasına indiğimiz zaman, korkutanların (uyar­dıklarımızın) sabahı kötü olur.[545]Hadisi Buhari, Müslim ve Beyhaki rivayet etmiştir. Ba­zı tariklerine baplar yapmış. Bu hadis tekbir hususunda sa­bit bir esastır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

335- Cabir'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Üç ses vardır ki Allah Azze ve Celle onlarla melek­lere karşı övünür, Ezan, Allah yolundaki tekbir ve yük­sek sesle söylenen telbiye."İbni Asakir isnadıyla Rişdin tarikiyle rivayet etmiş.

336- İbni Adiy ve onun tarikiyle de İbni Asakir Zeyd b. Ce­bire[546] -ki metruktür- den o da Nafi[547]'den O da îbni Ömer'den rivayet etmişler. Raslullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim deniz üstünde bir tekbir getirirse, onun miza­nında birfcaya olur.""Ey AlBh'm Rasulu o ne kadardır?" diye sorunlunca, "Yer ve gök arasınfrkaplayacak kadardır." buyurdu.

337-  Kurre b. İyas[548]dan rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Güneşin batışında ve deniz (sahilin)de kim yüksek sesle tekbir getirirse Allah ona denizin damlaları sayısın­ca on iyilik ecir verir, ondan on kötülük siler ve on de­rece yükseltir. Her iki derece arası süratli giden atlının yüz yıllık mesafesi kadardır.[549]

Taberani rivayet etmiş. Senedinde Halife b. Hamid var. Zehebi: "Onda bilinmeyen şeyler var, haber de sakattır." demiştir.

338- Şifa'us-Sudur'da Abdullah b. Amr b. As'dan riva­yet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

"Kim sesini yükselterek Allah yolunda tekbir getirir­se, kıyamet günü onun mizanında öyle bir kaya olur ki, ağırlığı yedi gök ve yedi yer, aralarındaki üst ve altların­daki ağırlıktan daha ağırdır.[550]

339- Selmi[551]"El-Hakik'u fi'r-Rekaik" adlı eserinde der ki: Mahfuz Alkame'den Rasulullah'ın {s.a.v.) şöyle dediğ­ini rivayet etmiş:"Kim Allah yolunda bir tekbir getirirse bu onun mi­zanında yedi gökten ve içindekilerinden daha ağır bir kaya olur. Kim La ilahe illallah vallah'u ekber derse ve se­sini yükseltirse, Allah ona büyük rıdvanını yazar. Kime Allah Rıdvan'ul-Ekber'i yazarsa, Dar'ul-CelaPde onun­la Halil ibrahim'i bir araya getirir.""Dar'ul-Celal nedir? ey Allah'ın rasulu!" diye soruldu. Rasulullah (s.a.v.):"Dar'ul-Celal Allah'ın darı ve Arş'ının olduğu yerdir. Orada sabah-akşam Rabbi Azze ve Celleye bakar. Gü­neşi gördüğünüz gibi onlar da O'nu görmede sıkıntı ya­şamazlar."Şöyle denilmiştir:"Meryem'in oğlu İsa (a.s.) sahibi azab gören bir kabir­den geçti. Azabının şiddetinden ona çok acıdı. O bu haldey­ken bir baktı ki onun üzerine rahmet inip kabri nurla doldu. İsa ona seslenerek ey kabir sahibi Allah'ın izniyle diril. O da diriliverdi. Gördüğünü ona sordu." Adam: "Benim Allah için bir kardeşim var. O Allah Azze ve Cel-le yolunda murabıt iken benim yerime tekbir getirdi. Bunun üzerine Allah beni bununla bağışladı ve azaptan beni kur­tardı."İbni Asakir kendisi Ebu Murir el-Mazini'den ona da Er-taa İbni'l-Munzir söylemiş. (İbni'l-Munzir):"Ömer b. Abdulaziz'in süvarileri arasındayken bana şöyle dedi:"Ey delikanlı! Bizde hazinede olan bir hadisi sana söy­leyeceğim. Denizin yanında abdest aldığında ona yönel ve şöyle söyle: "Ey mağfireti geniş olan, beni bağışla. Çünkü gözlerin kapanmadan Allah günahlarını bağışlar."Kitab'ul Vazi ve'r-Rekaik'in sahibi Ebu Kalabe'den nakletmiştir. Şöyle der:"Benim içki mübtelası bir yeğenim vardı. Bir gece ken­disine varmam için bana haber gönderdi. Ona vardığımda ona iki siyah meleğin yaklaştığını gördüm. "İnna lilîah ve inna ileyhi raciun. Yeğenim helak oldu" dedim. Bir de bak­tım ki evdeki bacadan iki beyaz melek çıkageldi. Biri arka­daşına"Ona in" dedi. Ona (hastaya) inince iki siyah melek on­dan ondan uzaklaştılar. Ona gelip ağızını yokladı."Onda zikir görmüyorum" dedi. Karnını kokladı"Onda oruç görmüyorum" dedi. Ayaklarını kokladı"Onda namaz görmüyorum" dedi. Sonra tekrar ağza ge­lip dilini çıkartıp kokladı. Bunun üzerine"Allahu ekber" dedi. Onu Antakya'da Allah'ın rızasını dileyerek tekbir getirdiğini görüyorum" dedi. (Ebu Kalabe) derki:"Sonra can verdi. Evde misk kokuyordu. Sabah namazı kılınca mescid ehlinden, size cennet ehlinden birini haber ve­reyim mi? dedim. Sonra onlara yeğenim kıssasını anlat­tım. Onlar

"Antakya (ince t ile) değil Antakya (kaim t ile) dır." de­di. Ben"Vallahi hayır. Onu ancak meleğin isimlendirdiği şe­kilde isimlendiririm." dedim.Müellif-Allah onu affetsin- der ki: Bu kıssa isnadlı ola­rak Şehr b. Havşeb ve yeğeninden rivayet edilmiş, İbni Ebi'd-Dünya da "Kitab'ul-Cihad"ta tahric etmiştir. Şehr b. Havşeb der ki:"Gaza etmek istedim. Ancak haramlara dalan bir yeğe­nim vardı onu geri bırakmayı uğun görmedim. Onu da ga­za için çıkardım. Dönüşümüzde o çok şiddetli bir hastalı­ğa yakalandı. Devamla "Kiliselerden birine girdim. Namaz kıldım. Kilise yarılıp içinden iki beyaz melek ve iki siyah melek girdi. Beyazlar onun sağına siyahlar onun soluna oturdu. İki beyaz eileriyfe hastayı elleyince, siyah olanlar: "Bizlerin onun canını alması gerekir" deyince, beyazlar "hayır" dediler. Beyazlardan biri iki parmağını onun ağızına sokup dilini çevirdi. "Allahu Ekber" dedi. "Bizler ona da­ha yakınız (canını almağa layıkız). O Antakya'nın fethinde tekbir getirmiştir." dedi. Bunun üzerine Şehr b. Havşeb in­sanların arasına çıkıp şunu sesleniyordu."Kim cennet ehlinden birinin cenazesinde bulunmak is­tiyorsa benim yeğenimin.cenazesine gelsin." İnsanlar"Şehr delirdi. Dün (yeğeni hakkında) söylediğini söylü­yordu, bugün de ona cennet ehlinden biri diyor" dediler. Onun bu haberi emire ulşamca ona haber yolladı. Geldiğin­de ona gördüklerini anlattı. Bunun üzerine insanlarla bera­ber üzerinde namaz kıldı.İbnu'l-Munzirel-Evsat adlı eserinde şöyle der: Eşheb de­di ki:"Düşman karşısında veya düşan olmaksızın deniz sahi­linde ribatta yüksek sesle tekbir getirmeyi sordum. Mekruh mu? Yoksa adam sesini kendisinin duyabileceği kadar mı yükseltecek?" Şöyle dedi:"Düşman olmasa da sahilde tekbir getirmede bir beis yoktur. Ancak sesini yükselterek insanların namaz ve kıra­atlerine engel olup onlara eziyet ediyorsa bunu doğru gör­müyorum.Leys b. Sa'd der ki: Geçmişte savaşlarda ve gece seher­lerinde tekbir getirirlerdi. Bununla bekçilikte kuvvet alıyor­lardı. Şu günler gelmeden kimsenin bunu ayıpladığını gör­medim.İbni Kasım der ki: Malik'e Ribat'ta sahilde tekbir ve tehlil getirip nağme yapan bir kavim sorulduğunda şöyle de­di: Nağme haşuma gitmiyor Ancak tekbir ve tehlil -bunun­la savaştakini kastediyor- onda bir beis görmüyorum ve onu güzel görüyorum.

340- Îhnu's-Sunni "Gece ve gündüz ameli" konusunttaF Taberani, İbni Asakir ve başkaları da Hüseyn b. Ali'den ri­vayet etmişler: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Bindiklerinde -İbni Mukri" denize bindiklerinde ekle­yerek -ümmetimin boğulmama emniyeti şu ayetleri oku­malarıdır:"...Onun akıp gitmesi de durması da Allah'ın adıyla-dır. Rabbim, elbette bağışlayan, esirgeyendir."(Hud: 11/41)"Allah'ı gereği gibi bilemediler. Halbuki kıyamet gü­nü yer, tamamen O'nun avucu içindedir, gökler de sağ elinde durulmuştur. O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir." (Zümer: 39/67)[552]

 

9.ALLAH YOLUNDA İNFAK ETMENİN FAZİLETİ

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artıraca­ğı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O'na döndürüleceksiniz."(Bakara: 2/245)Kurtubi ve başkaları anlamı şudur: Allah yolunda infak edip, Allah'ın onu çok katlarla artıracağı kimdir?[553]Başka bir ayette:"Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği ye­di başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat artırır Al­lah (ihsanı) bol olandır, bilendir. (Bakara: 2/261)İbni Ömer: "Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği..." ayeti nazil olunca:

341- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah'ım ümmetime artır." Bunun üzerine:"Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artırac ğı güzel bir borcu verecek olan kimdir?"Ayeti nazil oldu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):"Rabbim ümmetime artır" deyince,"Sabredenlerin ecirleri eksiksiz (tastamam) verilir"Ayeti nazil oldu.

Bunu İmam Ebubekir tefsirinde, İbni Hibban Sahih'in­de, Beyhaki de eş-Şiab'ında rivayet etmiş[554]

342- Harim b. Fatik[555]'ten rivayet edilmişRasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir infakta bulunursa, ona yedi-yüz kat (olarak) yazılır."Bunu Tirmizi (ve onu sahih görmüş) Nesai, İbni Hibban sahihinde ve Hakim (isnadı sahihtir demiş) rivayet etmiş­ler.[556]

343- Ebu Hureyre'den rivayet edilmiş:Rasulullah (s.a.v.) bir at getir(t)di. Onun her bir adımı gö­zünün gördüğü son noktaya kadardı. Yürüdü. O'nunla be­raber Cibril de yürüdü. Bir günde (ekin) eken ve bir günde de hasadı toplayan bir kavme uğradılar. Hasadı topladıkla­rında tekrar eski halini alıyordu."Ey Cibril, kim bunlar?" dedi.unlar Allah yolunda cihad eden mücahitlerdir. Onla­rın iyilikleri yedi yüz kattır. Her neyi infak ederseniz. O (Al­lah), yerine bir başkasını verir; O, rızık verenlerin en hayır-lısıdir." dedi. Sonra başkaları kaya ile ezilen bir kavme geldi. Her ezildiğinde tekrar eski haline geliyordu. Bu on­lardan hafiflemez."Ey Cibril bunlar kim" diye sordu. Cibril:"Bunlar namazda kafaları ağırlaşanlardır." Sonra öyle bir kavme uğradılar ki önlerinde de arkalarında da yama var. Hay­vanlar gibi acılı ve dikenli at ile, zakkum ve kızıl taşlar arasın­da cehennemde atlarlar. Ey Cibril bunlar kim diye sordu. Cebril:"Bunlar mallarından.sadakayı (zekatı) çıkarmayan kim­selerdir." Allah onlara zulmetmedi. Allah, kullarına zul-medici değildir.Hadisi uzun şekliyle Beyhaki "Delail'un-Nübüvveti h eserinde Hasem b. İsmail tarikiyle... Ebu Hureyre den ri­vayet etmiştir.[557]

344- Ebu Ubeyde'nin (r.a.) Rasulullah'dan (s.a.v.) şöy­le işittiği rivayet edilmiş:"Kim Allah yolunda infakta bulunursa yediyüz kat ar tar kim kendine ve ehline infakta bulunursa veya eza (ve­ren şe)yi giderirse yahut bir sadaka verirse; bunun iyi­liği on misliyledir. Oruç, yırtilmadıkça bir örtüdür. Ki­me Allah cesesinde bir bela vermişse bu onun için bir ba­ğışlanmadır.[558]Beyhaki Sünen'inde iki iyi senetle rivayet etmiş.

345- Ebu Mesud el-Ensari'den rivayet edilmiş:"Bir adam yularh bir dişi deve ile gelerek: Bu deve Al­lah yolunda (sadaka)dır" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):"Onun sebebi ile kıyamet gününde, hepsi yularlı ye­di yüz deve sana verilecek![559] buyurdu."Onun sebebiyle kıyamet gününde, hepsi yularlı yedi yüz deve sana verilecek" sözü ya 'Yedi yüz devenin ecri ve ölecektir' veya zahiri üzere olur ki o zaman 'sana cennet­te yedi yüz deve vardır Her biri yularlıdır. Onlardan dile­diğine binip eğlenmek için dilediği gibi gezer' demektir Ki bu manada ilerde-Allah izin verirse-cennetin at ve deve­leri ile ilgili hadisler gelecektir Nevevi "Bu (son) ihtimal da­ha zahir dir"[560]der

346- Muaz b. Cebel (r.a) rivayet etmiş: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Muhammet!'in nefsi elinde olana yemin olsun ki, namazdan sonra cennetin derecelerini kazanmak için Allah yolunda cihad gibi yüzün solacağı ve ayağın da toz­lanacağı bir amel yoktur. Yine (ahirette) Allah yolunda ölen veya sırtında Allah yolunda taşınılan deve gibi ağır bir şey de olmaz."İbni Mübarek Abdulhamid b. Behran'dan o da Şehr b.Havşeb'ten[561]

Hadiste; "Allah yolunda yapılan infak, infak edeı mizanına her gün konur."

347- İbn'ul-Mübarek Zaid'ten... Harun'dan o da Rasulul-lah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş:"Kim Allah yolunda infakta bulunursa her sabah mi­zanına konur.[562]

348- İbni Mace ve Beyhaki (eş-Şuab'ta) Ali b. Ebi Talib, Ebu'd-Derda Ebu Hureyre, Ebu Umame el-Bahili, Abdul­lah b. Amr, Cabir b. Abdullah ve İmran b. Hasin'den riva­yet etmiş. Bunların tümü de Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmişler:"Kim evinde oturup (savaşa katılmayıp) da Allah yo­lunda savaşanlara mali yardımda bulunursa her dirhe­me yarşılık yediyüz dirhem alır. Kim de Allah yolunda bizzat savaşır ve bu uğurda malını da harcarsa ona her dirhem karşılığında yediyüzbin dirhem sevabı vardır."Sonra:"Allah dilediğine sevapları kat kat artırır."(Bakara: 2/261)Ayetini okudu.[563]Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Halil b. Abdullah'tan rivayetleri -ki bu meçhuldür- Ibni Mace hariç hiç kimse tahric etmemiş. İbni Mace de Hasan'dan o da onlardan riva­yet etmiş Hasan da bir kısmından duymuş bir kısmından da duymamıştır. İbni Asakir de bu tarikle rivayet ettikten son­ra der ki: Bu hasen bir hadistir. İbni Ebİ Hatem de Tefsirin­de Hasan'dan o da sadece Ümran (rivayeti) tahric etmiş. An­cak Hasan'in Umran'dan işittiği hususunda ihtilaf vardır.

349- Muaz'dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

"Allah yolundaki cihadda Allah'ı çok zikredene ne mutlu! Çünkü o, herbir kelimeye karşılık yetmişbin ha-sene alır. Onun her bir hasenesi, daha önce Allah katın­daki sevaplarına on kat olarak eklenir." Denildi ki:"Ey Allah'ın Rasulü! Ya nafaka" şöyle buyurdu:"Nafaka da o miktardadır."Abdurrahman dedi ki: "Muaz'a şöyle dedim:"Nafaka (harcama)nın karşılığı yediyüz kattır." Muaz şu cevabı verdi. ."Anlayışın kıt senin. Bu, Allah yolunda yapılan cihadda değil de evinde otururken yapılan harcamalarda söz konu­sudur. Gazalarda olan harcama daha başkadır. Gaza edip in-fak ettikleri zaman Allah onlar için -hiç kimsenin bilmedi­ği ve takdir edemediği- rahmet hazinelerini saklamıştır.Çünkü kullar onu ne bilebilirler ne de anlatabilirler. On Allah'ın hizbi (taraftan) dir. Allah'ın hizbi (taraftarları) galip olanların ta kendileridir.[564]Hadisi Taberani rivayet etmiş. Ancak isnadında isimlen­dirmediği bir ravi vardır.

350-  Şifa'us-Sudur'un sahibi Haccac b. Furafisa'dan şunu nakleder. (Furafisa) bize şöyle ulaştı."Kim ki Allah yolunda gaza edici olarak canıyla ve ma­lıyla çıkarsa onun için her dirhem karşılığında yediyüz kat vardır. Her kat da yetmiş bindir."Aynı şekilde şu da gelmiştir:"Kim (malından) bir çifti Allah yolunda harcarsa kı­yamet günü cennet bekçileri yanlarındakine onu çağıra­rak ona koşarlar."

351- Ahmed, Buhari, Müslim ve başkaları Ebu Hurey-re'den rivayet etmişler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Kim Allah yolunda (malından) bir çift (veya çifte) in-fak ederse cennette kendisine ey Allah'ın kulu bu hayır­dır diye nida olunacak. Namaz kılanlardan olan namaz kapısından, cihad ehlinden olan cihad kapısından, sada­ka ehlinden olan sadaka kapısından ve oruç ehlinden olan da Reyyan kapısından çağrılırlar." Ebubekir şöyle dedi:"Anam babam sana feda olsun bir kimsenin bu kapıların hepsinde çağrılmasında bir zarar yoktur." Rasulullah (s.a.v.):"Evet. Ümit ederim ki sen de onlardansın.[565] buyur­du.

352- Ahmed'e ait sahih bir rivayette de:"Kim Allah yolunda çiftten birini -veya malından bir çift demiş- infak ederse cennet bekçileri ona: "Ey müslim bu hayırdır ona gel" der."Ebubekir şöyle dedi: İşte helak olmayacak adam budur. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ebubekir'in malı hariç bana kesinlikle hiç bir mal fayda vermedi"Ebubekir bunun üzerine ağladı ve "ve Allah da beni se­ninle yararlandırdı ve Allah da beni seninle yararlandır­dı.[566]

353- Müslim'in rivayetinde ise Ebu Hureyre şöyle der:Şöyle dedik."Ey Allah'ın Rasulu! Rabbimiz Azze ve Celle'yi görecek miyiz?" ve hadisi zikreder. Onun sonunda ise şöyle der:"Elinin malik olduğu şeyden kim Allah yolunda çif­ten birini infak ederse; cennetin bekçilerinin tümü "Ey müslüman bu (daha) hayırdır buraya gel" diye nida ederler." Ebubekir dedi ki:."Ey Allah'ın Rasulü muhakkak ki bu adam helak ol­maz. Birini terkedip öbüründen girer." Der ki: Rasulullah (s.a.v.) omuzuma vurarak:"Nefsim elinde bulunana yemin olsun ki senin onlar­dan olmanı ümit ediyorum.[567]

354- İbni Asakir'in rivayetinde:"Her kim ki Allah yolunda bir çift infak ederse cen­net kapılarındaki her bir bekçi "Ey filan buraya gel ve gir" der. Ebubekir es-Sıddik "Bu, yanında helak ve za­rarın olmadığı kişidir.[568]

355- Başka bir rivayetinde:"Allah yolunda bir çift infak eden kimseyi kıyamet gü­nü melekler ellerinde reyhanlarla cennet kapılarında karşılayıp "Ey Allah'ın kulu, ey müslüman gel, gel der­ler."

356-  Ahnef in amcası Sa'saa b. Muaviye den riv edilmiş: Derki:"Ebu Zer'e gittim. Fakat onu evinde bulamadım beni boynunda ehli için su doldurduğu tulumu ile devesini süre­rek karşıladı."Ebu Zer sen misin?" dedim."Onun ehli ona öyle derler" dedi. Rasulullah'dan (s.a.v.) işittiğin bir hadisi bana söyleki ümit ederim ki Allah beni onunla yararlandır. Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurdu­ğunu işittim" dedi."Kim malından bir çifti Allah yolunda infak ederse cennet bekçileri ona koşarlar."Başka rivayette ise dedim ki:  "Malından çift olan nedir?""Atlarından iki at, develerinden iki deve demektir. buyurdu. [569]Hadisi Nesai ve Hakim rivayet etmişler Hakim "senedi sahihtir" demiş. Onun lafzı da şöyledir:

357- "Malından Allah yolunda çift olarak infak e bir kul yok ki cennet bekçileri onu karşılayıp onların tü­münü yanlarındakine çağırmasın.""Bu nasıl olur?" dedim. O:"Eğer adam iseler iki adam, deve (cinsinden) iki deve v inek (cinsinden) iseler iki inek demektir.[570]

358- Ebu Zer'den merfu olarak şöyle gelmiş:"Kim Allah yolunda bir çift infak ederse cennet bek­çileri ona koşar. Bu çiftin ne olduğunu kendisine sorduk. O şöyle dedi: "İki dirhem, iki mest iki ayakkabı veya iki elbisedir.'

İbni Asakir rivayet etmiş.

359- Müslim Sahih'inde Sevban'dan rivayet etmiş. Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"(Sevab bakımmdan) kişinin harcadığı en hayırlı dinar, kişinin çoluk-çocuğuna harcadığı dinardır, sonra Allah yolunda bineğine harcadığı dinardır, sonra Allah yo­lunda arkadaşlarına harcadığı dinardır.[571]

360- İbni Asakir Ebu Usame el-Kelbi tarikiyle İbni Ab-bas'tan rivayet etmişler. (Der ki):Necaşi'nin arkadaşlarından (ashabından) kırk kişi Rasu-lullah'm (s.a.v.) yanına geldi. Onunla beraber Uhud (sava­şın) a katıldılar. Onlardan yaralılar vardı, ancak öldürülen yoktu. Müminlerdeki yarallıları ve ihtiyacı görünce, Ra-sulullah'ın (s.a.v.) yanına gelerek,"Ey Allah'ın Rasulu! Bizler gezgin bir milletiz. Bize İzin ver de gidip malımızı getirip onu müslümanlar arasın­da dağıtalım" dediler. Rasulullah (s.a.v.) onlara izin verdi. Onlar da gidip mallarını getirdiler ve onu müslümanlara dağıttılar. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şu ayeti indir­di:"Bu (Kur'an) dan önce kitap verdiklerimiz buna inan-maktadırar. (Kasas: 28/52)"İşte onlar sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa ve­rilir." (Kasas: 28/54)Der ki: (Allah) onların ecrini iki defa kılmıştır."..Ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendileri­ne rızık olarak verdiklerimizden i ufak ederler."(Kasas: 28/54)Der la: Müslümanlara dağıttıkları infaktır.

361- Osman b. Affan Tebuk Gazasında zorluk ordusunu bir dinar ile teçhiz etmişti. Bunu Rasulullah'ın (s.a.v.) hücresine döktü. Rasulullah (s.a.v.) eliyle bunu karıştırarak şöyle diyordu:"Bu günden sonra İbni Affan'ın işleyecekleri ona za­rar vermez."Bunu defalarca tekrar etti.[572] Ahmed (Abdurrahman b. Semra hadisinden) ve Tirmizi rivayet etmiş. Tirmizi "Hasen hadistir" demiş. İbni Hişam "Siyer" de:"Kendisine güvendiğim biri rivayet etti ki, Osman Tebuk Gazasında Zorluk ordusu için bin dinar infak etti." der. Bu­nun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

362- "Allah'ım sen Osman'dan razı ol. Şüphesiz ben de ondan razıyım.[573]

363-  îmam Ahmed'in oğlu Abdullah Zevaid'ul-Müs-ned'te ve Tirmizi Ferkad b. Ebu Talha, o da Abdurrahman b. Habbap es-Silmi'den rivayet etmişler: Rasulullah (s.a.v.) hutbe irad etti. Hutbede zorluk ordusuna (infak etmeğe) teşvik etti. Bunun üzerine Osman b. Affan "Çullarıyla, se-merleriyle yüz deve bana ait olsun" dedi. Der ki: Sonra minberden bir basamak indi ve tekrar teşvik etti. Yine Os­man "Çullarıyla, semerleriyle ben yüz deve hazırlarım" de­di. Rasulullah (s.a.v.) elini şöyle hareket ettirerek konuştu­ğunu gördüm:"Osman'a bundan sonra ne yaparsa yapsın ona bir şey yoktur (sorumlu olmaz)."Beyhaki (Sünen'de) ve İbni Asakir de rivayet etmişler. Orada:

364- O (Osman) üç yüz deveyi çullanyla, semeleriyle ha­zırlamayı taahhüt etti. Abdurrahman der ki:Minberin üzerinde Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu gördüm:"Ondan sonra veya bu günden sonra Osman'ın yapa­cakları ona zarar vermez.[574]

365- Ebu Ömer b. Abdulberr, Osman'ın zorluk ordusu­nu dokuz yüzelli deve, elli at ile teçhiz ettiğini söyler. İbni Asakir de isnadıyla rivayet etmiş ancak o şöyle demiş: Ve­ya dokuzyetmiş deve otuz attı.[575]

366-  Yine İbni Abdil-Berr Katade'den rivayet etmiş: Osman zorluk ordusunda bin deve yetmiş at üzerine yükle­di (taşıttı).[576]                               I

367-  Ebu Ahmed b. Adiyy zayıf bir isnad ile Huzey-fe'den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) yapacağı bir gaza­da yardım için Osman'a gönderdi. Osman ona on bin dinar gönderdi. Onları önüne koydu. Rasulullah (s.a.v.) onları elleriyle karıştırıp ona dua ediyordu:"Ey Osman Allah seni bağışlasın. Sen ne gizledin ne açıkladın ne de sakladın. O da kıyamete dek kalıcı değil­dir. Osman'ın bundan sonra yapacağı hiçbir amel ona so­rumluluk getirmez.[577]

368-  Şeyh Muhibbuddin et-Taberi[578] Abdurrahman b. Avf' tan şunu zikreder: Der ki:"RaSulullah'ı (s.a.v.) gördüm. Ona -Osman- zorluk ordu­sunda altından yediyüz ukiye (Araplarda kırk dirhem demek­tir) getirdi. Şeyh Muhibbuddin der ki:"Rivayetlerdeki bu ihtilaf aralarında zıtlığın varlığım vehmettirebilir. Ancak bu rivayetlerin arasını bulmak mümkündür. Şöyle ki: Önce semeriyle çultusuyla üçyüz deveyi getirmiş. Sonra misafir için gereken azık için de bin dinar getirmiş. Bunun yetmediğini anlayınca develeri artırmış ardından da atlarla bini tamamlamıştır. Sonra bunun da yet­mediğini görünce develeri bine tamamlamış atlara da yirmi at eklemiş ve azık içinde on bin dinar göndermiştir.[579]

369- İbni Lehia Ebu'l-Esved'ten Urve b. Zübeyr'den ri­vayet eder: Abdurrahman b. Avf Allah yolunda (harcanmak üzere) elli bin dinarı vasiyyet etti. Adam(lar) bin dinar ve-rir(ler)di." İbni Asakir ve başkaları rivayet etmiştir.

370- Yine İbni Asakir kendi isnadıyla Zuhri'den rivayet etmiştir: "Abdurrahman b. Avf Bedir'den geri kalanlara (sağ kalanlara) her bir kişiye yediyüz dinar vasiyyet etti. Bu­nu aldılar. Sayılan yüzdü. Osman da alanlar arasındaydı ve halifeydi ve (yine) Allah yolunda bin atı da vasiyyet etti."Kurtubi tarihinde şunu nakleder: Zu'r-Riyaseteyn b. Sehl bir milyon dinarı Allah yolunda infak etti ve "Eğer bu­nun kat(lar)ı da olsaydı onu da infak ederdim." demiş. Üm-mü İbrahim el-Haşimiyye ile oğlun kıssası ve Allah yoluna da on bin dinarı infak edişi kıssası daha önce geçmişti.Allah'a yakınlaşmak (takarrub) ve O'nun yanında olana rağbet için Allah yolunda infak edenler ile infak ettikleri ma­lın hikayeleri/kıssaları sayılamaz.Nafi el-Fehri'den bir cemaat nakletmiş: Kadının biri Nafi'a ip yumağını getirip bunu Allah yolunda al diyen ka­dından bunu almış/kabul etmiş ve yine Allah yolunda gelen dinarın üçte birini de almıştır. Ona"Yemin olsun ki Allah seni bundan zengin kılmıştır" denildiğinde o şöyle cevap vermiş:"Evet (Allah beni onlara muhtaç kılmayacağım şekilde zengin kılmış) Ancak ben bunu onlardan alırım. Bu du­rumda Allah onlara ecir verir. Biz de onlara veririz ki bu tak­dirde Allah bize ecir verir." Allah ona rahmet etsin ne ka­dar doğru söylemiş. Gerçek şu ki, Allah zerre kadar zulmet­mez. (Bu ağırlıkta)"Bir iyilik olursa, onu kat kat kılar ve kendi yanından pek büyük bir ecir verir." (Nisa: 4/40)

371- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İyilikten hiçbir şeyi kesinlikle hakir/küçük görme." İnsanın yanındakini az görmemesi lazım. Çünkü Allah salih bir niyetten dolayı bunu artırır, (çok kılar.)[580]

372- Ka'b'm şöyle dediği rivayet edilmiş: "Adamın bi­ri Alîah yolunda borç olarak verdiği bir iğneden dolayı cennete girdi ve yine bir kadın bir çuvaldızla Allah yolun­da yardımda bulunduğundan dolayı cennete girdi."

373- İbni Abbas şöyle demiş:"Allah yolunda okun ucundaki demirle de olsa infak et." İbni Ebi Şeybe ve başkaları rivayet etmiş. Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Selef'i-Salihin Allah yolunda infak etmek ve Allah'a yakınlaşmak İçin çabaları­nı ortaya koymuşlar; Gaze edenlere yardım etmiş güçleri ora­nında -az veya çok- ona sürür vermişler.Ebu Kudame'nin Allah yolunda (bir) at için saç örgüsü­nü bukağı yapan kadınla olan meşhur hikayeyi bir grup/ce­maat rivayet etmiş. Ahmed b. El-Cevzi ed-Dimeşki onlar­dandır. O bunu "Suk'ul-Arus" ve Enes'in "Nüfus" adlı ese­rinde hikaye etmiştir:Şöyle anlatır: Rasulullah'ın (s.a.v.) şehri Medine'de Ebu Kudame eş-Şami denilen bir zat vardı. Allah (c.c.) ona Al-' lah yolunda cihad etmeyi ve Rum topraklarında savaşmayı sevdirmişti. BirgünRasulullah'ın (s.a.v.) mescidinde otur­muş arkadaşlarıyla/dostlarıyla sohbet ediyordu. Ona:"Ey Ebu Kudame! Cihad hususunda gördüğün en acaip şeyden bahset" dediler. O da"Peki" dedi. Yılın birinde Er-Rakka'ya gidip silahımı ta­şıyacak bir deve satm almayı istiyordum. Birg ün otururken bir kadm yanıma gelip şöyle dedi:"Ey Ebu Kudame Cihaddan bahsettiğini ve ona teşvik et­tiğini-duydum. Şu bir gerçek ki başka kadınlara nasip olma­yan bir saç bana nasip olmuştur. Onu kesip at için bukağı yaptım. Ona hiç kimsenin bakmaması için de toprağa sür­düm. Onu yanına almayı istiyorum. Kafirlerin ülkesine var­dığında, kahramanlar hücum ettiğinde, oklar atıldığında, kılıçlar çekildiğinde, mızraklar doğrululduğunda; eğer ona ihtiyacın olursa sen al, yoksa ona muhtaç birine ver de sa­çımı alsın ve Allah yolunda tozlansın. Ben dul bir kadınım. Benim kocam ve aşiretim (erkek grubu) vardı. Ama tümü Al­lah yolunda öldürüldüler. Eğer bana cihad düşseydi ben de savaşırdım/cihad ederdim." Ebu Kudame der ki:Bana bukağıyı uzattı. Ve şöyle dedi:"Ey Ebu Kudame şunu iyi bil ki, kocam öldürüldüğün­de geride gençlerin en yakışıklılarından birbirini bıraktı; Ku-rani binicliği ve ok atmayı Öğrendi. Geceleri kaim, gündüz­leri oruçludur. Yaşı onbeştir. O şu anda babasmm ona bırak­tığı çiftliktedir. Sen sefere çıkmadan da gelebilir. Allah Azze ve Celle'ye hediye olarak onu seninle gönderiyorum. Allah aşkına/İslam hürmeti için beni istediğim bu sevaptan mahrum etme." (Ebu Kudame):"Bukağıyı aldım, baktım ki saçlarının örgüsüdür." Kadın:"Eşyalarının içine koyda onu göreyim ve kalbim mutma­in olsun." (Ebu Kudame):"Onu eşyalarımın içine koydum ve er-Rakka (şehrin) dan arkadaşlarımla birlikte çıktım. Mesleme b, Abdulme-Hk'in kalesine vardığımızda, arkam(ız)dan bir süvarinin:"Ey Ebu Kudame, Allah sana rahmet etsin beni bekle." diye seslendi. Aradaşlarıma:"Siz ilerleyin ben şuna bakayım kimdir bu" dedim. Sü­vari yanıma yaklaşıp bana sarıldı ve şöyle dedi:"Beni senin beraberliğinden mahrum bırakmayan ve eli-boş olarak çevirmeyen AUah'ahamdolsun." Ona şöyle de­dim:"Dostum yüzünü bana aç; senin gibileri savaşmak gere­kiyorsa bizimle yürümeni isterim, yok eğer sana savaş düş­müyorsa seni geri çeviririm. Yüzünü açtı; ama sanki bedir gecesindeki ay idi. Onun üzerinde rahat yaşamın izleri var­dı.""Dostum baban var mı?" dedim. "Hayır" dedi. Bilakis seninle çıkıp babamın öcünü almak istiyorum. O şehid oldu. Ümit ederim ki Allah babama na­sip ettiği gibi bana da şehadeti nasip eder.".Dedim ki: "Dostum! Annen var mı?!" "Evet" dedi.O zaman ona git ve ondan izin al. Eğer sana izin verir­se o zaman olur, yoksa yanında kalırsın. Senin ona itaatin ci-had(ın)dan daha efdaldır. Çünkü cennet kılıçların gölgesi al­tında (Daha önce 170 nolu tahriçte geçti) ve onların ayak­ları altındadır. (171 nolu tahriçte geçti).""Ey Ebu Kudame yoksa beni tanıyor musun?" "Tanımıyorum" dedim. O:"Ben sana emanet bırakan bayanın çocuğuyum. Ne çabuk bukağı sahibi annemin vasiyyetini unuttun. İnşaallah ben şe-hidoğlu şehid (olacağ)ım. Allah aşkına Allah yolunda senin­le beraber gaza etmekten beni mahrum bırakma. Şu bir ger­çek ki, Allah'ın kitabını hıfzetmiş. Rasulullah'ın (s.a.v.)sünnetini bilen, biniciliği ve atıcılığı bilen biriyim. Arkam­dan benden de binici birini bırakmadan (yoktur). Yaşımın küçük oluşundan beni hakir görme. Annem de bana dönme­me üzere yemin ettirdi ve şöyle dedi:"Oğulcuğum! Kafirlerle karşılaştığında arkanı dön(üp kaç)me Kendini Allah için hazırla. Cennette Allah'a müca-virliği ve baban ile salih dayılarının mücavirliğİnİ (komşu­luk ve beraberliğini) taleb et. Allah sana şehadeti nasip et­tiğinde bana da şefaat et. Baha ulaştığına göre şehid ehlin­den yetmiş kişiye ve komşularından da yetmiş kişiye şefa­at eder." Sonra beni omuzlan arasına alıp/kucaklayıp başı­nı göğe kaldırdı ve şöyle dedi:"Ey benim ilahım, efendim ve velim! Bu benim oğlum, kalbimin reyhani, gönlümün semeresi; onu sana teslim edi­yorum, onu babasına yakınlaştır."Ebu Kudame der ki:"Delikanlının sözlerini duyunca onun güzelliğine, geç-liğine üzüntümden, anasının ona karşı kalbine acımamdan ve anasının ona karşı sabrının beni şaşırttığından çok fazla ağladım." Genç:"Amcacığım ağlaman niye? Eğer benim küçük yaşıma ağ-layorsan, şüphe yok ki Allah benden daha küçükleri de O'na isyan ettiklerinde onları azaplandırır." Dedim ki:"Ben yaşının küçüklüğüne ağlamıyorum; ancak senden sonra annenin durumu ne olur" diye onun kalbine ağlıyorum. (Ebu Kudame) derki:"Sonra yürüdük ve o gece konakladık, sabah ta yola ko­yulduk. Gözetledim genç Allah'ı sürekli zikrediyor, ayrıca bizim bindiğimizde en iyi bineğimiz, konakladığımızda da en fazla hizmet edenimizdi. Yürüdükçe onun azmi artıyor; çalışkanlığı artıyor, kalbi berraklaşıyor ve üzerinde sevinç belirtileri zahir oluyordu."Devamla şöyle der: "Yürümeğe devam ettik. Akşam vakti kafirlerin memleketine yakın geldik. Orada konakla­dık. Bizler oruçluyduk, genç iftarımız için yemek pişirdi. Sonra onu bir uyuklama bastı ve uykuya daldı. O uyku­dayken tebessüm etti. Bunun üzerine dostlarıma:"Şu gencin uykudaki gülmesini görüyor musunuz?" de­dim. Genç uyandığında"Canım dostum seni uykudayken gülerek tebessüm etti­ğini gördüm" dedi. Dedi ki:"Göz alıcı yeşil bir bahçedeydim. Ben orada gezerken, bir köşk gördüm; merdivenleri cevher ve incidendi, kapıları altındandı, perdeleri çekilmişti. Perdeleri genç kızlar (huri­ler) kaldırmaya başladılar. Onların yüzleri ay gibiydi uzat­mak isetedim, ancak o "acele etme zamanın gelmedi" dedi. Sonra bir kısmımın diğerine şöyle dediklerini gördüm. O Merdiyye'nin kocasıdir. Bana ilerle Allah sana rahmet et­sin" dediler. Önünden yürüdüm baktım ki köşkün en tepe­sinde bir oda var; o kırmızı altındandı, orda yeşil yakuttan bir yatak vardı. Sütunla beyaz gümüştendi. Onda bir kız var­dı. Yüzü sanki güneşti. Allah gözlerimi sabit kılmasaydı, odanın ve cariyenin güzelliğinden gözlerim ve aklım gider­di. Devamla şöyle dedi: "Kızieni görünce "Merhaba, hoş geldin ey Allah'ın sevgilisi ve velisi"dedi."Sen banasın ben de sana" onu kucaklamak istedim, an­cak"söyle" dedi. Yavaş ol acele etme. Çünkü sen çirkin şeylerden uzaksın. Benimle senin arandaki randevu yarın Öğ­len namazının vaktidir. Müjdele." Bunun üzerine (Ebu Ku-dame) ona dedim ki:"Dostum sen hayır gördün ve hayır olacak. Bizler oğla­nın uykusundan şaşırdık. Sabahladığımızda atlarımıza bin­meğe koştuk. Birde baktık bir nidacı;"Ey Allah'ın atlarının binicileri bininiz ve cennetle müj­deleyiniz""Ağır ve hafif olarak Allah yolunda kuşanın."(Tevbe: 9/41)dedi. Bir müddet sonra yıyılmış çekirgeler gibi küfür ordusu -Allah onları zelil kılsın- çıkıverdi. Bizden onlara ilk hamle yapan bu gençti. Topluluklarını dağıttı, ortalarına dalıp onlardan birçok güçlü askerleri öldürdü. Onu böyle gö­rünce ona ulaşıp atının yularını tuttum ve ona şöyle dedim:"Dostum dön. Sen çocuksun savaşın hilelerini bilmezsin.""Ey amcacığım "Allah'ın şu sözünü duymadın mı?"Ey iman edenler! Kafirlerle toplu olarak karşılaştı­ğınızda sırtınızı onlara vermeyiniz."(Enfal: 8/15)Dedi. Ateşe girmemi mi istiyorsun."O benimle konuşurken müşrikler bizlere tek bir adamın hamlesi gibi hamle yaptılar. Benimle çocuğun arasına gir­diler ve beni ondan engellediler. Her biri kendi nefsiyle meşgul oldu. Müslümanlardan çok sayıda insan öldürüldü. Atımla ölüler arasında gezmeğe başladım. Kanları yere akı­yor, kan ve tozun çokluğundan yüzleri tanınmıyordu.Ben ölüler arasında gezerken, oğlanı aün tırnakları ara­sında her tarafı toz toprak olmuş, kanı içinde kendini çevi­rip durduğunu gördüm ve şöyle diyordu:"Ey müslümanlar topluluğu! Allah aşkına bana amcam Ebu Kudame'yi gönderin." Onun sesini duyduğumda yanı­na gittim. Onun yüzünü toz duman, hayvan ayakları ve ka­nın çokluğundan onun yüzünü tanımadım. "İşte ben Ebu Kudame" dedim. Dedi ki:

"Amcacığım Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki rüyam doğru çıktı. Ben bukağının sahibi olan kadıniö-oğteyam."

"Bu arada hemen üzerine atlayıp iki gözünün arasını öptüm. Yüzünden kahve toprağı sildim. Dedim ki:"Dostum amcan Ebu Kudame'yi unutma. Onu da şefaatine kat." Dedi ki:"Elbisenden (silmek için) daha hak sahibidir. Amcacığım onu bırak taki onunla Allah ile karşılaşayım/ona varayım. Amcacığım işte ana vasfettiğim kız başucumda ayaktadır. Ruhumun çıkmasını bekliyor ve şöyle diyor: Acele etme çün­kü ben sana müstakim (seni özledim)Amcacığım Allah.aşkına, eğer Allah seni sağ salim dön-derirse, şu kanlı elbisemi oğlunu kaybeden hazin ve miskin anneme götür ona teslim et. Bilsin ki ben onun vasiyyetini kaybetmedim ve müşriklerle de karşılaştığımda korkma­dım. Benden ona selam söyle. Ona de ki:"Şüphesiz Allah senin ona takdim ettiğin hediyeni kabul etti. Amcacığım bir de on yaşında bir kız kardeşim var, Her (eve) girdiğinde beni karşılar ve bana selam verirdi. (Ev­den) çıktığımda da beni en son vedalayan şahıs olurdu. Bu çıktığımda da benimle vedalaşıp şöyle demişti bana:"Kardeşim Allah aşkına (bizden) gecikme. Onunla kar­şılaştığında ona selamımı söyle ve ona de ki: Kardeşin sa­na şöyle dedi: Kıyamete dek Allah sizin üzerinizde benim halifemdir."Sonra tebessüm etti ve şöyle dedi:"Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Tek­tir, ortağı yoktur sözünde durdu/gerçekleştirdi Yine şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve Rasuludur. Bu Allah'ın ve Rasulünun bizlere vadettikleridir. Allah ve Rasulu doğ­ru söylemiştir" Sonra ruhu çıktı. Onu elbisesiyle kefc dedik ve onu defnettik. Allah ondan da bizden de razı ölsün.Ebu Kudame der ki: Bu gazadan dönüp er-Rakka'ya gir­diğimizde bu oğlanın evine gitmekten başka arzum yoktu. (Evine doğru giderken) baktım ki kapıda oğlanın güzelliğin­de bir kız var. Ayakda durmuş her geçene"Amca nereden geliyorsun?" o"Gazadan" derdi. Kız:"Kardeşim seninle dönmedi mi?" Onlar

"Onu tanımıyoruz" derlerdi. Onu işitince ona vardım. Ba­na:"Amca nerden geliyorsun?" dedi. Ben:"Gazadan" dedim. O"Kardeşim seninle dönmedi mi?" deyip ağladı ve"Ne oluyor bana ne yapayım insanların tümünün döndü­ğünü görüyorum da kardeşim ise dönmedi." (Ebu Kudame)"Bana göz yaşı/üzüntü galebe etti. Sonra kıza birşey olur diye cesaretimi topladım. Ona dedim ki:"£y kız evin sahibine de ki: Ebu Kudame kapıdadır onunla konuş. Kadın da benim sözümü işitti. Kadın çıktı ve rengi atmıştı. Ona selam verdim. Selamımı aldı ve"Ey Ebu Kudame sen taziyeci misin yoksa müjdeci-misin?" dedi. Ben"Allah sana rahmet etsin bana müjdeyi taziyeden ayırdet onu beyan et" şöyle dedi:  "Eğer oğlum sağ salim dömüşse, sen taziyecisin (taziye için geldin). Yok eğer Allah yolunda şehid olmuşsa o zaman sen müjdecisin. Dedim ki:"Müjdele(r olsun) şüphe yok ki Allah senin hediyeni kabul etti." Bunun üzerine ağladı ve"Kabul etti mi-" dedi."Evet" dedim. O da şöyle dedi:"Onu ahirette benim için azık kılan Allah'a hamd olsun. Dedim ki:"Çocuğun kız kardeşi ne yapıyor?""Az önce seninle konuşan kızdı." Bana yaklaştı. Ona dedim ki:"Kardeşin sana selam etti ve şöyle dedi:"Kıyamete dek sizin üzerinizdeki halifem Allah'tır. Bu­nun üzerine bir çığlık attı yüzüstü baygın düştü. Bir müddet onu hareket ettirdim. Fakat o ölmüştü (artık). Bu beni çok şaşırttı. Yanındaki çocuğun elbiselerini de annesine ver­dim ve onunla vedalaştım. Oradan çocuk ve kıza karşı üzün­tü ile annelerinin onlara karşı sabrına şaşırarak/taaccüble ayırldım.Müellif der ki: Hafız, allame Ebu'l-Muzaffer b. Cevzi zik­reder ki: Bu kıssa onu ulaşınca, tevbe edenlerin saçlarından kestikleriyle üçyüz bukağı yaptı. Bu dördüncü bapta geçmiş­ti. Muvaffakiyet Allah'tandır.

 

10.ALLAH YOLUNDA İNFAKTA BULUNMAMA HAK­KINDAKİ TERHİB VE BUNUN HAKKINDA GE­LEN ŞİDDETLİ TEHDİT HAKKINDA

 

Allah'u Teala şöyle buyuruyor:"...Ve Allah yolunda infak edeniz. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız. İyilik ediniz. Şüphesiz Allah iyilik (ihsan) edenleri sever." (Bakara: 2/195)

374- Buhari, îbni Ebi Hatem ve başkaları bunun tefsirin­de Huzeyfe'den şöyle rivayet etmişler:"Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız."(Ayeti) Yani Allah yolundaki infakı terkederek (kendi­nizi tehlikeye atmayınız.)[581]

375- İbni Ebi Hatem der ki:îbni Abbas, İkrime, Hasan, Mücahid, Ata, Said b. Cübeyr, Ebu Salih, Dahhak, Suddi, Mukatil b. Hayyan ve Kata-de'den aynısı rivayet edilmiş.[582]Kurtubi tefsirinde şöyle der:"Huzeyfe b. el-Yaman, İbni Abbas, Ata, İkrime, Müca­hid ve insanların cumhuru şunu demişler:"Allah yolunda infak etmeyi fakirlik korkusuyla terke­derek kendi ellerinizle tehlikeye atmayınız. Adam:"Yanımda infak edeceğim bir şey yok" der.[583]

Bu görüşü Buhari de söyler ki ondan başkası bunu zik-retmemiş: Ebu Eyyub'un hadisi de -inşaallah- ilerde gele­cektir.Allahu Teala şöyle buyuruyor:"... Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda har camayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele."  (Tevbe: 9/34)"Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdınldı-ği gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağ­lanacak (ve) "İşte bu kendiniz için yığıp-sakladıklarımz-dır; yığıp sakladıklarını tadın (denilecek)."(Tevbe: 9/35)"Size ne oluyor ki Allah yolunda infak etmiyorsu­nuz?"                                                       (Hadid: 57/10)Kurtubi der ki:"Ayetin manası şudur:"Sizler Ölecek, mallarınızı geride bırakacak, o (mal) da Allah'a dönecek olmasına rağmen sizi Allah yolunda infak etmekten engelleyen şey nedir? Sözün özünde infak etme­mek üzere bir azarlama vardır."Halbuki yer ve göklerin mirası Allah'ındır."(Hadid: 57/10)Yani bu ikisi içindekilerin yok olmasıyla mirasın hak sa­hiplerine döndüğü gibi Allah'a dönerler. [584]

376- Malik b. Evs b. Hasan'dan rivayet edilmiş. Der ki: Ebu Zer Şam'dan döndü. Mescide girdi, ben de oraday­dım. Bize selam verdi ve sonra gelip iki rekat namaz kıldı. Onlarda fazla durdu. Soma Tekasür suresini okudu. Etrafın­da insanlar toplanıp ona şöyle dediler:"Ey Eba Zer Rasulullah'dan (s.a.v.) duyduğun (hadisler) den bize rivayet et. Dedi ki:"Dostum Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini işittim:"Devede sadaka var. İnekte sadaka var. Buğdayda sa­daka var. Kim dinar veya (külçe) altım yahut gümüşü toplayıp/yığıp bir borçluya vermez ve Allah yolunda da infak etmezse onunla dağlanırlar." Dedim ki:"Ey Eba Zer Rasulullah'dan (s.a.v.) haber (rivayet) etti­ğine dikkat et. Çünkü bu mallar gerçekten yayılmıştır."Dedi ki:"Kareşim sen kimsin?" Ben de ona nesebimi söyleyince. O:"Sen büyük nesebini Öğrendin.""Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda infak etmeyenler.." Ayetini okuyor musun?"İbni Asakir Musa b. Ubeyde tarikiyle... Malik'ten tahric etmiş. Bu isnad her ne kadar hakkında konuşulmuşsa da bu hadis başka bir çok tarikle gelen aynı anlamlı hadislerden o da sahihtir.

377- Ahmed Taberani kişileri (ricali) sahih iki sened ile Abdullah b. Samit'ten rivayet etmişler: Der ki: Ben Ebu Zer ile birlikte idim. Beraberinde bir cariye ile birlikte çıktı. Ca­riye onun ihtiyaçlarını gideriyordu. Onun yedi parası arttı. Cariyeye bununla fulus (dirhemin altıda biri değerindeki al­tın ve gümüş dışındaki bir para birimi) almasını istedi. Der ki:"Ona şöyle dedim:"Onu ilerde olabilecek veya sana gelecek bir misafir için kaldırsan." Dedi ki:"Dostum Rasulullah (s.a.v.) bana şunu söyledi:"Hangi altın ve gümüşte cimrilik edilirse, Allah yolun­da verilinceye kadar sahibi üzerine bir kordur.[585]Bu Ahmed'in lafzıdır.

378-  Teberani'nin diğer bir tarikteki lafzı şudur. Rasu­lullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Kim altın ve gümüşte cimrilik eder ve Allah yolun­da harcamazsa, kıyamet günü (bunlar) onun için kor (ateş) olur ve bununla dağlanır.[586]Abdurrezzak, Said b. Abdülaziz'den rivayet etmiş, der ki: Mekhul'un şöyle dediğini işittim: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Hiçbir ev ehli/halkı yoktur ki; onlardan gaza edici çıkmaz, yahut onu teçhiz etmez veya onun çoluk çocuğu­na halef kalıp onlara bakmazsa ölümden önce Allah on­lara ansızın bir musibet vermesin."Bu mürseldir. Onu Osman b. Said ed-Dİmeşki rivayet et­miş.

379-  Said b. Abdulaziz'den o da Mekhul'den o da Ebu Hureyre'den senediyle îbni Asakir ve başkaları rivayet et­miştir.

380- Taberani Vasile b. Eska'dan rivayet etmiş lafzı şu­dur: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Herhangi bir ev halkı, onlardan (birileri) gaza etmez, gaza eden biri(leri)ni; ip, iğne veya onlara muadil paray­la teçhiz etmez ve onun ehlinde hayırla halef kalmazsa kıyamet günü gelmeden Allah onlara ansızın bir felaket vermesin/göndermesin.[587]Ebu Davud, İbni Mace Kasım'ın tarikiyle Ebu Uma-me'den rivayet etmişler: O da Rasulullah'dan (s.a.v.) riva­yet etmiş:"Kim gaza etmez, gaza eden biri(leri)ni teçhiz etmez veyahut hayırlara gaza eden ehline halef olmazsa kıya­met günü gelmeden Allah onun başına ansızın bir fela­ket getirir.[588]

381- Eşlem b İmran'dan rivayet edilmiş. Der ki:Abdurrahman b. Halid b. Velid'in komutası altında İstan­bul şehrini fethetmek için yola çıktı, (nihayet oraya vardık). Bizanslılar şehrin duvarını arkalarına almışlardı, (içimizden) bir adam tek başına düşmana hamle yapınca insanlar:"Yavaş ol, yavaş ol! La ilahe illallah! Adam kendisini teh­likeye atıyor" dediler. Bunun üzerine Ebu Eyyub müdahale edip şöyle dedi:"Bu ayet, biz Ensar topluluğu hakkında nazil olmuştur. Allah, peygamberine yardım edip İslam'ı galip kılınca, de­dik ki:"Artık işlerimizin başına dönüp, yola koyarız." Bunun üzerine Allah:"Ve Allah yolunda nifak edin. Kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın!" Ayeti inzal buyurdu."Ellerimizle kendimizi tehlikeye atmak" demek, cihadı bırakıp sadece işlerimizi yoluna koymak demektir. Onun için Ebu Eyyub, Allah yolunda devamlı savaştı ve nihayet İstan­bul şehrinde şehid düşüp orada defnedildi."Hadisi Ebu Davud, Tirmizi (ve sahih görmüş) Nesai, İbni Hibban (sahihinde) ve Hakim ("Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir" der.) rivayet etmiş. Bu lafız Ebu Da­vud'a aittir.[589]Başka rivayetler de: "Ellerle tehlikeye atmak" Allah yo­lunda infak (nafaka) etmeyi terketmektir" geçmektedir.İbni Münzir infak etmeyi terketme hakkında sert/şid­detli tehdit" babı diye bir başlık koymuş.

382- İbni Ebi Şeybe ve Beyhaki İbni Abbas'tan, "...ve Al­lah yolunda infak ediniz..." Ayetinin tefsiriyle ilgli şunu rivayet etmişler:"Sizden biriniz ya bir şey bulamıyorsam demesin. Eğer sadece okun demir ucunu dahi bulsa onunla katkıda bulun­sun ve kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayınız.[590]

383- Birçoğu değerli zat Kasım b. Muhaymara'dan (ki ta­biidir) şunu rivayet etmiş: Tehlike(ye atılmak): Allah yolun­da harcamayı (infak) terketmektir.

 

Fasıl:

 

Allah yolunda kendine, bineğine, kendi dışındaki gazi (sa­vaşçıların silah, binek ve azıklarında para tedarikinde ya­hut ihtiyaç duydukları herhangi bir şeyi; kutunda ve gazası boyunca ailesine, nafakasını vb. infak etmek; en büyük ita-atlardan/ibadetlerden, en büyük kurubat (Allah'a yakınlaş­tırıcı şeyler) tan ve en değerli sadakalardandır. Şeytan Al­lah yolundaki nifak, engellemek için gösterdiği cehd ve çabayı hiçbir nifak çeşidini engellemek için cehd ve çaba göstermez. Çünkü o (şeytan) bundaki büyük ecri ve çok sevabı, onu çıkararak varılacak yüce dereceleri, ondan cim­ri davranmakla da büyük günahın olduğunu çok iyi biliyor. Ona bu hususta nefsin haris ve cimriliği, onu adet edinme­me ve ondaki sayısız fazileti bilmeme/cehalet/de yardım et­mekte ve desteklemektedir. Özellikle bizim şu zamanımız-daki cihadın işaretleri/izi kaybolmuş, şekli silinmiş ve ülke­mizde varlığı yokolrriuştur. (La havle)vela kuvvete illa bil-lah: Allah yolunda bir şey infak etmeğe ancak güçlü ve az­iz olan Allah'ın ve melun düşmana karşı yardımıyla yol buluruz. Çünkü o fakirlikle korkutur ve kötülüğü emreder, en doğru söyleyen şöyle buyuruyor:"Her neyi infak ederseniz, o (Allah) yerine bir başka­sını verir; O, rızık verenlerin en hayırlisıdır."(Sebe: 34/39)Kişi Allah yolunda cihada çıkartan şeytana gücü yetebi­lir. Ancak gücü yettiği halde infak etmede ona güç yetire-meyebilir. Çünkü şeytan ona şunları fısıldıyor:"Cihadtan döndüğünde kendin için mal bulamazsın. Ayrica savaşta yara alabilir, hastalanır veya malın talan edile­bilir. Bu takdirde beraberinde bir şey olmadan fakir olarak ve dayanacağın bir şey olmadan dönersin. O zaman dönün-ceye kadar malını bırak ve imkanı dahilinde infak (edece­ğin)! (yanında) bollaştır. Bu ve benzeri bir çok sözü söyler, bu vesveseye ancak dünyaya dönme iştiyaki, Allah yolun­da ölme endişesi ve Allah yolunda canı vermekte cimri oluşundan içinde riyakarlık olup bunun farkında olmayan ki­şiler kulak verir. Çünkü eğer şehadeti istemede kararlı vej:a-lebinde de sadık ise dönme işini tefekkür etmez ve içinden hiçbir zaman dönüşü geçirmez. Bunun içindir ki selef-i sa-lih kalplerini kaplayan şehadet sevgisi ve Allah'a kavuşma iştiyaki, Allah yolunda öldürülmeyle büyük kurtuluşu ümit etme dolayısıyla kendilerinin dönmeyeceklerine dair ka-naatlarında düşmanla karşılaştıklarında kılıçlarının kınım kı­rarlardı.Seleften bazılarından şu nakledilmiştir. Müc^hid olarak çıktılar. İki topluluk görüp saf tuttuğunda, şeytan ona gelip ona hanımını; güzelliğini hatırlatıp, zevcesini onun kalbine sevdirip firakını ona kerih gösterir. Ona hayatının refahını ve malının çokluğunu hatırlatır. Ona (o kadar sokulup) so­yar ki; nerede ise karşılaşmaktan korkar ve kaçmayı düşü­nür. İşte bu durumda metin ve güçlü olandan ilahi yardım ge­lir ve şöyle der:"Ey nefis! Eğer kaçarsan; zevcem boşanmış, köle ve ca­riyelerim azat ve malımın tümü de fakir ve miskinlere sada­kadır." Acaba fakirlik içinde ve zevcenin firakında bir ha­yat hoşuna gider mi? Bunun üzerine nefsi ona şu cevabı ver­di:"O zaman dönmek istemem. O:"Öyleyse ilerle (gel)" der.Sana şu vesveseyi de verebilir:"Sen öldürülürsün. O takdirde senden sonra çocukların fakir, ehlin de muhtaç kalır. O zaman malım onlara bırak ve onu infak etme. Onların seni kaybetmeleri musibet olarak ye­ter." Bu vesveseyi Allah'a güveni olmayan, Allah'ın kulla­rın rızıklarma kefil olduğuna ve işlerinin müdebbiri olduğu­na kalbinde şek ve şüphe taşıyan kimse rıza gösterir. Yok­sa kim kendisinin rızkın eli üzere çoluk-çocuğuna ulaşma­sında Allah ile onlar arasında (sadece) bir aracı olduğuna şa­hitlik ederse, Hatem'ul-Azam[591]'dan nakledildiği gibi ne hayatta nede mematta onlar nzkıyla ilgilenmez.Hatem yolculuğa çıkmak ister. Hanımına:"Sana ve çocuklarına ne kadar yeterli olur. Ki onu sefer­den önce sana hazırlıyayım." Hanımı:"Ey Hatem Allah'a yemin olsunki seni rezzak addetme­dim, bilakis yiyici/yiyen addettim. Dilediğin yere git"

384- Geçmişlerin efdalı ve bu ümmetin eşrefi efendimiz Ebubekir'den rivayet edilmiş: Rasuhıllah'a (s.a.v.) tüm ma­lını getirdi. Rasulullah (s.a.v.):"Ehline ne bıraktın?" deyince o şöyle dedi:"Allah ve Rasulunu (bıraktım)[592]

385- Aynı şekilde O'nun kızı Ümmü'l-Mü'minin Aişe de yapardı. Muaviye'den kendisine gelen yüzbini dağıtmış ge­ri ondan bir dirhem bile kalmamıştı. Hizmetçisi:"Bize bir dirhem bıraksaydm onunla et alırdık" demesi üzerine O:"Bana hatirlatsaydın onu yapardım" demiş.[593]

386-  Said b. Abdulaziz der ki: "Muaviye Aişe'nin bor­cunu onsekiz bin dinarla giderdi." Bunu Hafız İbni Zehebi tarihinde zikretmemiş. Onun hattı ile olan aslından naklet­tim.[594]Selefin infak etmek ve (malı) biriktirmemekle ilgili ha­berleri çoktur. Bu babı uzatacağından bazılarıyla yetiniyo­ruz:

387- Rasulullah (s.a.v.) yarın için bir şey saklamıyordu. Bunu İbni Hibban sahihinde Enes'in hadisinden rivayet et­miş

388- Taberani Es-Sağir ve Evsafta kendi isnadıyla İbni Mesud'dan rivayet etmiş.Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah kullarından iki kulu mal ve çoluk çocukla zengin etti. Biri(si)ne şöyle dedi:"Ey filanın oğlu filan. O:"Lebbeyk Rabbi ve sadeyk" (Emrine amadım, buyur!) der. Allah:"Senin mal ve çocuğunu çoğaltmadım mı?" der. Adam:"Evet ya Rabbi çoğalttın." diye cevap verir. Allah:"Sana verdiğimle ne yaptın?" diye sorunca. Adam:"Fakirlik korkusuyla çocuklarıma bıraktım" der. Al­lah:"Ama sen, eğer ilim bilmiş olsaydın az güler çok ağ­lardın. Onların üzerine korktuğun (fakirlik de) başları­na gelmiştir.Öbür adama: "Ya filanın oğlu filan!" Lebbeyk Rab-bi ve Sadeyk" (Ey Rabbim buyur! Emrine amadeyim.) der. Allah:"Senin malını ve çocuğun çoğaltmadım mı?" Adam:"Evet ya Rab" Allah:"O zaman ne yaptın onlara?" deyince. Adam: "Yolunda infak ettim. Çocuğum için kendimden son­ra senin fazlın (keremin, zenginliğin) a güvendim." der.Allah:"İlmi buseydin çok güler az ağlardın" der. Senin gü­vendiğin ve tutunduğun şey de çocuklarının başına gel­miştir.[595]Bu kıssa Emir'ul-Mü'minin Ömer b. Abdulaziz'inkine-de benzerlik arzediyor: Ona ölüm yaklaşınca onbir kişi olan çocuklarım çağırıp toplar. Geride bıraktığı (malını) da ha­zırlamalarını ister. Hanımına lazım olanı verdikten sonra ge­ri kalanı çocuklarına taksim edecek. Her oğula bir dinar düştü. Müslime b. Abdulmelik:"Ya Emir'el-Mü'minin onların işini bana versene? On­lar eğer salih iseler, şüphesiz Allah salihleri veli edinir. Yok eğer değillerse ben de Allah'a isyanda onlara yardım et­mem" dedi. Onun ölümünden sonra bir oğlu yüz üstüne yüz atlıyı Allah yolunda hazırladı. Müslime ise o öldüğün­de her bir çocuğuna on bir clinar bıraktı.

389- Bezzar hasen bir isnad ile İbni Abbas'tan Ebu Zer'den rivayet etmiştir: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

"Ya Eba Zer, benim Uhud kadar altın ve gümüşüm ol­sa ve onu Allah yolunda infak edersem, öldüğüm günde ondan bir kirat (araplarda bir ölçü) bırakmamdan daha sevimlidir." Dedim ki:"Ey Allah'ın Rasulu bir kantar mı?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ya Eba Zer! Ben aza gidiyorum sen ise çok (olan)a gidiyorsun. Ahireti istiyorum sen dünyayı kirat (şeklin­de) istiyorsun."Bana bunu üç kez tekrar etti.[596]Bu manada Ebu Zer'den sahih ve diğer kitaplarda bir çok imam rivayette bulunmuş.

390- Sahih'i Müslim'de Ebu Zer'den şöyle rivayet edil­miş: Rasulullah'a (s.a.v.) vardım. O Ka'be'nin gölgesinde oturuyordu. Beni görünce şöyle buyurdu:"Ka'be'nin rabbine yemin olsun ki, zarar edenler ken­dileridir." Ben gelip oturmaya karar kılmadan kalktım ve:"Ya Rasulallah! Anam babam sana feda olsun bunlar kimlerdir?" Rasulullah (s.a.v.):"Onlar malları çok olanlardır. Önüne, arkasına, sa­ğına ve soluna işaretle, ancak şöyle, şöyle ve şöyle yapan­lar hariç. Ama onlar da azdır.[597]

391- Ahmed'de bunu Ebu Hureyre hadisinden rivayet et[598]mış

392- İbni Hibban İbni Mesud'un hadisinden rivayet et­miş. Bu tür hadisler gerçekten çoktur. Burası onların (uzun uzadıya anlatılacak) yeri değildir.[599]Kim Allah yolunda ifak etmede, Allah'ın vadine güve­nir, Allah'a tevekkülü sağlamlaştırır ve Allah'ın harcadığı­nım karşılığını vereceğine kesin olarak inanırsa; efendi­miz Ebubekir'in yapığı gibi malının tümünü ifak etmesi ona zarar vermez. Allah indinde büyüklük olarak ne güzel bir fiildir. Onun ecri ve sevabı ne kadar çok ve değerlidir. Ona ancak büyük pay sahipleri nail olur. Ancak kimin tevek­külü zayıf, yakini güçsüz ise, çoluk-çocuğuna biraz mal bıraksın. Nitekim Kab b. Malik'in:"Malımı Allah ve Rasulune sadaka vermek benim tev-bemdendir." demesi üzerine Rasulullah (s;a.v.) ona bunu tav­siye ederek şöyle buyurmuş:

393- "Malından bir kısmını kendine kaldır. Bu senin için daha hayırlıdır.[600]

394- Yine aynı şekilde Sa'de'de şöyle demiştir: "Varislerini zengin bırakman, onları fakir bırakıp insanlara avuç açıp (bir şey) istemelerinden daha ha­yırlıdır.[601]Şöyle sorarsan:"Acaba bu Nebi'nin (s.a.v.) onlarda tevekkülün zayıflı­ğını gördüğüne mi delalet ediyor?" Deriz ki:"Vacip olan bu tür şeylerin sahabede düşünülmemesidir. Onlar (Allah onlardan razı olsun) bundan münezzehtir. Göninen şu ki Rasulullah'm (s.a.v.) o ikisine bunu emretme­si, tevekkülü zayıf kişilerin onları örnek edinmeleri içindir. Çünkü tevekkülü zayıf olan kişiler zayıflıkları haliyle güç­lü olanların fiillerini takip ederlerse infak ederlerse, ondan sonra pişman olmaları korkusu/endişesi var ki bu durumda ecirleri ya eksilir veya kaybolur. Rasulullah'm (s.a.v.) sa­habesi yıldızlar gibidir. Kime tabi olursanız hidayeti bulur­sunuz. Tevekkül ve yakinde zaafı olan, zikredilene uyarak malının bir kısmını infak eder bir kısmını (kendine) kaldı­rır. Tevekkülü güçlü olan da büyük sıddik ve diğer sahabe­nin yaptığı gibi dilediği gibi infak etsin.Ancak gücü yettiği halde infakı tümüyle terketmek işte bu -geçtiği gib- kendi elleriyle kendi nefsini tehlikeye atmak­tır. Bunda hiçbir surrette ruhsat yoktur."Allah hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip ile-tir (Ahzab: 33/4):

 

11.ALLAH YOLUNDA GAZA EDENİ TEÇHİZ ETME­NİN FAZİLETİ VE MÜCAHİDİN EV HALKINA BI­RAKTIĞI KİMSENİN ONLAR HUSUSUNDA HİYANETİ KONUSU

 

395- Ebu Said el-Hudri'den rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v.) beni Lehyan kabilesine bir müfreze göndererek,

"Her ki kişiden biri çıksın sevabı aralarındadir.[602] Buyurmuş. Başka bir lafızda;

396- "Her iki adamdan biri çıksın' Sonra oturana:"Çıkanın ailesi ve malı hakkında hanginiz hayırla yerini tutarsa çıkanın yarı ecri kadar ona da verilir.[603]Buyurdu. Müslim rivayet etmiş.İmamEbubekir b. el-Munzir derki:"Bu hadiste cihadı kifayetli bazı insanların getirmesi halinde bunun farziyetinin diğerlerinden sakıt olacağına delil vardır.

397- Zeyd b. Halid b. el-Cuheni'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:"fler kim gaziyi teçhiz ederse o da gaza etmiş olur ve her kim bir gazinin ailesi hakkında hayırla onun yerini tutarsa muhakkak ki gaza etmiş olur.[604]Buhari ve Müslim

398- Yine ondan rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöy­le buyurmuş:Kim bir oruçluyu yedirirse ona oruçlunun ecri ka­dar ecir vardır. Onun ecrinden de eksilme olmaz. Kim Allah yolunda bir gaziyi teçhiz ederse onun ecrinden bir şey eksilmeden ona da aynısı vardır.[605]Tirmizİ, Nesai, İbni Mace ve İbni Hibban (sahihinde) ri­vayet etmişler.

399- Ancak o şöyle demiştir:Kim Allah yolunda bir gaziyi teçhiz ederse veya ai­lesinde ona halef olursa (yerini tutarsa) onun ecri kadar ona da yazılır. Öyleki gazinin ecrinden bir şey de eksil­mez.[606]

400- Ömer b. Hattab dan rivayet edilmiş. Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:Kim Allah yolunda savaşan bir gaziyi mükemmel bir biçimde teçhiz ederse, o gazi ölünceye veya (savaştan) dö-nünceye kadar (kazandığı) sevabın bir misli onu teçhiz eden kimseye olur.[607]Hadisi İbni Mace ve İbni Hibban (Sahih'inde) rivayet et-, miş.

401- Zeyd b. Sabit'ten Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyur­duğu rivayet edilmiş:"Kim Allah yolunda bir (savaşan) gaziyi teçhiz eder­se onun ecri kadar ona da vardır. Kim gazinin ehline ha­yırla halef kalır ve onun (gazinin) ehline infak ederse (yi­ne) onun (gazinin) ecri kadar ona da ecir vardır.[608]Taberani Evsat'ta rivayet etmiş, ricali sahih'in ricali­dir.

402-  Muaz b. Cebel'den rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuş:"Kim bir gaziyi teçhiz eder veya onun ehlinden hayır­la (onun) halefi olursa, muhakkak ki o bizimle beraber­dir.[609]

Ahmed ve Taberani bir adamdan (ismini zikretmemişler) oda Muaz'dan rivayet etmişler.

403- îbni Asakir İsnachyla Îbn'ul-Hanefiyye[610] den o da babasından o da Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu ri­vayet etmiştir:

"Kim umre yapan birini, savaşan bir gaziyi veya hac eden bir hacıyı teçhiz ederse veya onların ehlinde onla­ra halef olursa: onların ecrinden bir şey eksilmeden on­ların ecri kadar onlara da vardır."

404- Mücahid sultan Mahmud (eş-Şehid ile maruftur) ken­disinin Kitab'ul-Cihad adlı eserinde kendi isnadıyla Said b. Sabık'dan Ali b. Ebi Talib'ten o da Rasulullah'dan rivayet et­miş:"Kim Allah yolunda (savaşan) bir gazinin ev halkına vekil olur; onlara yeterli olur, insanlara muhtaç olmama­larını sağlar ve vefakar olursa, Allahu Teala kıyamet gü­nünde (ona) şöyle der:"Beni yediren, içiren, seven ve bana verene merhaba! Ey melekler şahid olun muhakkak ki kerametimin tümü ona vacip oldu. Cennete giren hiç kimse yoktur ki Al­lah'ın ona verdiği dereceye gıpta etmiş olmasın."İbni Asakir bu tarik ile vicade[611] olarak rivayet etmiş

405-  Muaz b. Cebel'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuş:"Kim (savaşan) gazinin zevce ve çocuklarına o (gaza­dan) dönünceye kadar halef olurve ihtiyaçlarını karşılar­sa Allah onu on bin hur'ul-lyn ile evlendirir; Her zevce­nin yakut ve inciden on bin köşkü var. Her köşkte onbin hane, her hanede on bin ev var. Her evde inci ve yakut­tan taht var, her tahtın üzerinde bir kız var, şayet onun bilezikleri görünse onun parlaklık ve ışığı güneş ve aya galebe çalar.[612]Hadisi Taberani Ahmed b. Abdullah el-İyadi'den... o da Muaz'dan rivayet etmiş. Gördüğün gibi onda ölçüsüzlük var. Yine de en iyisini Allah bilir.

406- Şifa'us-Sudur'un sahibi Rasulullah'dan (s.a.v.) şu­nu zikreder:"Ona Cebrail gelerek düşmana karşı bir ordu hazırlama­sını emretti. Rasulullah da (s.a.v.) hazırlanmalarını emret­ti ve onları teçhiz etti. Adamları tek tek donattı. Ancak En-sar'dan Hudayr adındaki şahsı unuttu, onu teçhiz etmedi. Bu­na rağmen orduyla sabrederek ecrini Allah'tan bekleyerek çıktı. Kendisine karşı yapılan bu fiilin Rasulullah'dan (s.a.v.) bir kızgınlık olduğunu zannediyordu.Hudayr ordunun sonunda yürümeye başladı. Ayağını her kaldırış ve indirişinde şunu diyordu:"Subhanallahi ve'1-Hamdulillah'i ve-llah'u-Ekbar vela havle vela kuvvete illa billah -Ey Rabbim bu ne güzel azık­tır" Allahu Teala Cebrail'i Rasulullah'a (s.a.v.) göndererek ona şöyle dedi:"Ey Muhammed Allah sana selam gönderdi ve sana şöyle diyor: Orduyu donatıp azıklarını verdin ve Hu-dayr'i unutup teçhiz etmedin, ona azık vermedin. O or­dunun gerisindedir. Ayrıca Ondan öyle bir konuşma/söz yükseliyor ki göklerin meleklerini ağlattı. Onu teçhiz etmede acele et."Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona bir elçi göndere­rek teçhizini ve azık verilmesini istedi. Gönderdiği elçiye;"Onun sözünün başını ve sonunu hıfz et" Buyurdu.Elçi ona ordunun arkasında vardı ve şöyle diyordu:"La ilahe illallah ve'1-Hamdu lillah vellah'u-Ekbar ve subhanallahi vela havle vela kuvvete illa billah (Allah'tan başka ilah yoktur. Allah'a hamd olsun. Allah en büyüktür. Allah her türlü eksiklikten münezzehtir. Her türlü güç ve kuvvet ancak Allah iledir.) [613]Ey Rabbim bu ne güzel azıktır. Adam'a:

"Bu senin malzemendir." dedi. [614]O:"Yoksa Rasulullah (s.a.v.) benden razı (hoşnut) oldu mu?"[615] Elçi:"Sana kızmadı ki senden razı olsun. Sadece seni unutmuş, Allahu Teala da Cebrail'i ona gönderip ona seni hatırlattı. Bunun üzerine Hudayr hemen secdeye kapandı. Sonra ba­şını kaldırdı. Allah'a hamdetti. Ona senada bulundu. Rasu-lullah'a da (s.a.v.) salvat getirdi sonra da şöyle dedi:"Rabbim beni Arş'ı üzerinde hatırladı. Allah'ım Hu-dayr'ı unutmadın Hudayri de seni unutmayacak (biri) kıl."Müellif -Allah onu affetsin- der ki:"Hudayr hakkında İbni Esir "Sahabede onun zikri var" der.                                                   I

407- Nafi ve İbni Ömer'den. Rasulullah (s.a.v.) bir ordu gönderdi onun içinde ismi Hudayr olan bir adam vardı... ve hadisi zikreder. İbni Mendeh ve Ebu Nuaym muhtasar ola­rak rivayet etmişler.[616]

 

Fasıl

 

Kim gaza için hazırlanır da onu hastalık v.s. engellerse teçhizatını başkasına onunla savaşması için vermesi lazım. Rasulullah'ın (s.a.v.) şu hadisinden dolayı:"Kim Allah yolunda (savaşacak) bir gaziyi teçhiz eder­se muhakkak ki gaza etmiş olur." (397'de geçti.)

408- Enes b. Malik'ten Eşlem kabilesinden bir genç: "Ey Allah'ın Rasulu! Ben gaza etmek istiyorum ama

yanımda hazırlık tutacak (teçhiz için) bir şeyim yok." dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Filana git. Çünkü o hazırlık tutmuş da hastalan­mıştı." buyurdu.O da giderek: Rasulullah (s.a.v.) sana selam ediyor; ve yaptığın hazırlığı bana vermeni söylüyor" dedi. O da:"Ey filan hanım! benim yaptığım hazırlığı buna ver! Ondan hiçbir şey saklama! Allah aşkına ondan bir şey sak­lama kİ, sana onun hakkında bereket verilsin" dedi.

409- Beyhaki'nin rivayetinde ise Rasulullah (s.a.v.) ona şöyle demiş:"Ona git. Ona "Rasulullah (.a.v.) sana selam ediyor ve bana onunla hazırlanacağım şeyi vermeni emredi­yor... dedi.

410- Ahmed ricali sika olan bir isnad ile Cebel b. Harise den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) savaşmayacağı za­man silahını Ali veya Üsame'ye verirdi.

 

Mücahidin Ev Halkına (Halef) Bıraktığı Kimsenin Onlar Hususunda Hıyanetinin Şiddetli Cezası (Günahı) Hakkında;

 

411- Müslim Sahih'inde Bureyde b. Husayp'dan[617] ri­vayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Mücahidin kadınlarının (evlerinde) oturan erkek­lere hürmeti, annelerinin hürmeti gibidir, (evinde) otu­ranlardan bir erkek, mücahidlerden bir adama ailesi hususunda halef olur da onlar hakkında kendisine hıyanet ederse kıyamet gününde durdurular da onun amelinden dilediğini alır. Ne zannediyorsunuz?![618]Bu hadis sayılmayacak sayıda ve bir grup sahabeden ri­vayet edilmiş. Allah en iyi bilendir.Ebu Abdillah el-Halimi der ki: Bu -ki en eyisini Allah bi­lir- mücahidin (evinde) oturan üzerinde hakkının büyük oluşundandır. Çünkü o, ona (mücahide) vekil oldu. Müca­hidin cihadıyla onun üzerindeki (cihada) çıkma farziyeti sakit oldu. Bununla birlikte mücahid onu canıyla korudu, ca­nına ona bir kale bir kalkan yaptı. Dolayısıyla komşuya hı­yanetin uzak olan hıyanetten daha büyük olduğu gibi müca­hidin ehli hususunda hıyanet etmek de komşunun ehlin(hu-susun) da hıyanet etmekten daha büyük (günah) tür. Yine­de en iyi bilen Allah'tır.[619]

 

12.MÜCAHİTLERE YARDIM, LEVAZIM V.S. İLE DES­TEKLEME, ONLARI YEDİRME, ONLARA HİZMET ETME, ONLARI YÜREKLENDİME VE ONLARLA VEDALAŞMANIN FAZİLETİ HAKKINDA

 

412- İmam Ahmed, İbni Ebi Şeybe, Hakim ve başkala­rı Abdullah b. Muhammed b. Ukayl tarikiyle Abdullah b. Sehl b. Hanif'ten rivayet etmişler. Rasulullah (s.a.v.) şöy­le buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir mücahide, zorluk anında bi gaziye, yahut köleleğinde bir mükatibe (efendisiyle hür riyetinin bedelini ödemek kaydıyla anlaşma yapan köle­dir.) yardım ederse, O'nun gölgesinin dışında gölgenin ol­madığı günde Allah onu gölgelendirir.[620]

413- Ebu Said el-Hudri'den rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) söyle buyurmuş:"Kim bir gaziyi işitir de ihtiyaçlarından bazısında ona yardım etmek için, veya bir müddet onu yüreklen­dirmek için yahut ona selam vermek için ona (doğru) kal­karsa, o anasından doğduğu gün gibi günahlarından çıkmış (temizlenmiş) olarak kalkar ve o kıyamet günün­de şehitlerle beraber onun arkadaşı/refiki olur. Kim (savaşan) bir gaziyi mükemmel bîr biçimde teçhiz eder­se, ölünceye kadar onun ecri kadar ona ecir olur. Kim Al lah'ın isminin anılacağı bir mescit yaparsa, Allah on cennette bir ev yapar."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiştir.

414-  İbni Asakir Amr b. Zurare'den... oda İbni Ab bas'tan rivayet etmiş. O şöyle der:"Kim Allah yolunda bir atı(m teçhizini) omuzuna alır ve bunu sürdürürse, bu at olduğu müddetçe canı ve malıyla Al­lah yolunda çıkan kişinin ecri gibi ona da ecir yazılır. Kim Allah yolunda bir kılıç verirse, kıyamet günü yaratıkların ba­şında bu kılıç uzun bir dille gelerek şöyle der:"Dikkat edin! Ben filanın oğlu filanın kılıcıyım. Ben kıyamete kadar onun için cihad ettim. Kim de Allah yolun­da bir elbise verirse, Allah ona her gün bir dünva rengini alan cennet elbisesinden bir elbise verir."

415- Şifa'us-Sudur'da Kab'ul-Ahbar'dan nakledilmiştir. O şöyle demiş:"İyilik; (maruf)tan hiçbir şeyi hakir (küçük) görmeyin. Şu gerçek ki bir adam Allah yolunda borç olarak verdiği bir iğ­ne ile, Allah yolunda yardımda bulunduğu sepetle bir kadın ve yine Beyt'il-Makdıs'in yapımında kullanılmak üzere yardımda bulunduğu balyozla bir kadın cennete girdi."

416- Yahya b. Amrb. Seleme'den o da babasından o da İbni Mesud'dan rivayet etmiş. O şöyle demiş:"Allah yolunda bir kamçıyla yardımda bulunmam (kamçıyla yararlandırmam) bana hac üstüne hac yapmak­tan daha sevimlidir.[621]İbni Mübarek ve İbni Ebi Şeybe rivayet etmiş.

417- Taberani'de rivayet etmiş. Ancak o şöyle der: "Abdullah şöyle diyordu:

"Allah yolunda bir kamçı hazırlaman bana hac ardından başka bir hac yapmaktan daha sevimlidir.[622]

418-  Ömer b. Hattab'dan rivayet edilmiş. Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim (savaşan) bir gazinin başını gölgelendirirse Al­lah kıyamet gününde onu gölgelendirir. Kim Allah yolunda bir gaziyi teçhiz ederse, ölünceye veya dönünceye kadar onun ecri kadar ona da ecir var. Kim Allah için, Allah'ın adının zikredileceği bir mescit yaparsa, Allah onun için cennette bir köşk/ev bina eder.[623]Bunu İbni Ebi Şeybe, İbni Mace, İbni Hibban, Beyhaki ve onun şeyhi Hakim rivayet etmiş ve (Hakim) "isnadı sa­hihtir" demiş.

419-  İbni Münzir el-Evsat'ta Rasulullah'm (s.a.v.) şu hadisini rivayet eder."Kim bir gazinin başını gölgelendirirse, o (gazi) dö­nünceye veya ölünceye kadar onun ecri kadar ona da ecir vardır."

420- Ebu Umame'den rivayet edilmiş. Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Sadakaların en hayırlısı, Allah yolunda kıl çadırı ve­rerek mücahidi gölgelendirmek, Allah yolunda (mücahi­din hizmetine) bir hizmetçi vermek ve yine Allah yolun­da bir aygır vermektir."Tirmizi rivayet etmiş ve "Hadis hasen ve sahihtir" der. Hadisin anlamı şudur:"Kim bir mücahidi çadırla gölgelendirir, karşılıksız ona bir hizmetçi verirse veya aygır bir deve verirse işte bunlar en faziletli sadakalardır.[624]

421- Cabir'den Rasülullah (s.a.v.) gaza etmek istedi ve şöyle buyurdu:"Ey muhacir ve ensar topluluğu! Sizin kardeşleri­nizden öyleleri vardırki onların ne malı ne de aşiretleri var. Sizden her biri onlardan bir iki tanesini yanına alsın. Bizim sizin develeriniz gibisnden başka da bineceği­miz devemiz yoktu. İki veya üç kişiyi yanıma aldım.[625]Ebu Davud ve Hakim rivayet etmiş. Hakim 'isnadı sahih­tir" demiş.

422- Adiy b. Hatem'den rivayet edilmiş der ki:"Ey Allah'ın Rasulu hangi sadaka daha hayırlıdır." de­dim. Rasulullah (s.a.v.):"Allah yolunda kişinin arkadaşlarına hizmetidir." Buyurdu."Ey Allah'ın Rasulu bundan sonra hangi sadaka daha ha­yırlıdır?" dedim. Rasulullah:"Adamın Allah yolunda arkadaşlarını gölgelendir­mek için yaptığı evdir." Buyurdu."Bundan sonra hangi sadaka daha hayırlıdır?" dedim. Ra­sulullah (s.a.v.):"Arkadaşını Allah yolunda taşıyacak bir atı ödünç vermektir." buyurdu.[626]Said b. Mansur Sunen'inde zikretmiştir.

423- Hakim'in lafzı şöyledir:"Adiy b. Hatem'den rivayet edilmiş. O (Rasulullah'a (s.a.v.):"Haneği sadaka daha efdaldır" sormuş. Rasulullah (s.a.v.):"Allah yolunda bir kulun hizmeti, çadırla gölgelendir­me veya Allah yolunda aygırı vermedir." buyurdu.Hakim isnadı sahihtir der.[627]

424- Süleyman b. Ömer'den ona şunun ulaştığı nakledil­miştir.:"Üç şey vardır ki, onlardaki ecri hiç kimse bilmez Al­lah yolunda hizmet eden, Allah yolunda (gazileri) gölge lendiren ve atını borçla veren kişi."Bunu Said b. Mansur bu şekilde sahih bir isnau'lie riva­yet etmiş.[628]

425- Şeddad b. Evs'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Kim (savaşan) bir gaziye bir yemek takdim ederse, Allah onun için cennette bir sofra hazırlar. O sofradan cin ve insanlar doyar. Kim (savaşan) bir gaziye bir su ve­rirse, ona Firdevs'te bir nehir verilir; eni doğu ile batı arası kadardır. İki yakasında hurilerden zevcelerin ol­duğu inciden kubbeler vardır. Kim (savaşan) bir gaziye bir nafaka veya en küçük bir iyilikle iyilik ederse, günah­larından anasından doğduğu gün gibi çıkar. Allahu Te-ala ona şöyle der:"Beni veli edindiğin gibi sana müjdeler olsun. Veli (yardımcı, dost) olarak Allah yeter."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.

426- Aynı şekilde Selman'i Farisi'den zikretmiş Rasulul-^ lah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda on iki kişiye hizmet ederse ana­sının onu doğurduğu gün gibi günahlarından çıkar. Ar­kadaşlarından yediyüz sene önce cennete girer. Kim ar­kadaşlarına bir tulum su içirirse anasının ona doğurdu­ğu gibi günahlarından çıkar. Kim Allah yolunda bir adamın susuzluğunu giderirse, kıyamet gününde o ve onun şefaatinden yetmişbin kişi Muhammed'in (s.a.v.) havuzuna gelirler."Rasulullah'ın (s.a.v.) ashabı sefere çıktıklarında, en fa­ziletlisi hizmete koşardı. Bunu kaçırdığında ezana koşardı.

427- Muaz'dan zikretmiş:"Allah yolunda dostlarıma (yoldaşlarıma) tabi olup çul/keçe/larmı tamir etmem, bineklerine su vermem bana birinci hacdan sonraki on hacdan daha sevimlidir."

429- Damra b. Habib[629]ten Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuş:"Kavmin en fazla ecirlisi onlara hizmet edendir.[630]

Said b. Mansur rivayet etmiş.

430- Abdullah b. Amr'dan. Şöyle der:"Kim Allah yolunda arkadaşlarına hizmet ederse, onun o insanlardan her birinden ecirden bir kırat (Irak'lılara ve Mekke'lilere göre değişen bir Ölçü. Müt.) kadar üstünlüğü var.[631]İbni Mübarek İbni Lehia'dan (o da mevkuf olarak) rivayet etmiş.

431- Musa b. Uley b. Rebah, o da babasından: "Rasulullah (s.a.v.) arkadaşına hizmet eden kişi gördü­ğünde ona dua ederdi.[632]İbni Mübarek mürsel ve sahih bir isnad ile rivayet etmiş.

432- Ebu Kulabe'den "Rasulullah (s.a.v.) seferde asha­bını birbirinin yol arkadaşı yapardı. Onlardan bir tanesinde ben de vardım. Onlar kendi aralarında bulunan bir adamı dövmeye başladılar. Ve:"Ey Allah'ın Rasulu! Onun benzerini görmedik. Konak­ladığımızda namaz kılar, yolculuğa başladığımızda (Kur'an) okur ve devamlı oruç tutar(dı)." dediler. Rasulullah (s.a.v.):"Bakime yeter?" Bizler:"Bize (yeter)" dedik. Tekrar:"Bu kime yeter" Biz yine:"Bize (yeter)" deyince. Rasulullah (s.a.v.):"Tekiniz ondan daha hayırlısınız" buyurdu.[633]İbn'ul-Mübarek rivayet etmiş. Hadis mürsel ve isnadı da sahihtir.Hadiste geçen "içlerinde bulunan bir adamı medhettiler" cümlesindeki "yehref'u-yehrefune" Birini uzun uzadıya övmektir. Atasözünde "Tanımadan övme (tehref'u)"Harevi ise şöyle der: El-Herefu (övme); tanımadan bir adamı övmektir. Eğer (övme) bilgi ve tanıma neticesindeyse bu "Haref" olmaz.

433-  Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Allah yolunda (savaşan) gazilerin en hayırlısı on­lara hizmet edendir. Sonra onları haber getirendir. Al­lah indinde özel bir yere sahip olan ise oruçlu olanıdır. Kim Allah yolunda arkadaşlarının susuzluğunu bir tu­lum su ile giderirse onlardan yetmiş yıl önce veya yetmiş derece ile cennete girer.[634]Taberani rivayet etmiş. Aynı tarikle İbni Asakir de rivayet etmiş ve "(Hadis) gariptir" demiş.

434- Sultan Nuruddin kitabında kendi isnadiyla Enes Malik'ten rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:

"Kim mücahidlere bir gün hizmet ederse onun Allah indinde on bin senenin sevabı olur."

435-  Şifa'us-Sudur'da zikredilmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir kavme hizmet ederse onlar­dan her birinin ecrinden ona kirat ecir var. Onların ec­rinden de birşey eksilmez. Gazilerin en efdalı onlara hizmet eden ve bineklerini güdendir."

436- Der ki: Başka bir hadiste:"Gazilerin en efdalı onlara hizmet edeni, sonra bineklerini güden, sonra da müezzinleridir."

437-.RasuluIlah (s.a.v.) arkadaşlarına yemek hazırla­makta olan, terleyip ateşin ısısından eziyet gören bir adama rastladı/uğradı. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bundan sonra cehennemin ateşi ona değmez." Yunus es-Sehhak der ki: Bizden bir yaşlı gaza ettiğinde arkadaşlarına hizmet etmeyi şart koşardı. Biri başını veya el­bisesini yıkamak istediğinde o şöyle derdi:"Bu benim şartı (koştuğu)m dandır. (Dolayısıyla ben yıkayacağım) Der ki, onun vefatında ve guslünde hazır bu­lundum. Onun sağ elinde cennet ehlinden olduğu yazıldığı görüldü. Bakmaya gittim. Onun etle deri arasında olduğunu gördüm.

438- Muaz b. Cebel'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Kim gazinin mektubunu ehline veya ehlinden ona mektup uîaştırırsa, Allah ona kitabını sağdan verir ve ona ateşten bir beraat yazar."Beyhaki Şuab'ta Halil b. Abdillah'tan... o ,da İbni Ğanam'dan rivayet etmiş ve "Bu Halil meçhuldür, hadisin metni de münkerdir" demiş.

439,- Bilal b. Sad'ten rivayet edilmiş. O da Amir b. Ab-dulkays'i Rum diyarında gören bir kişididen rivayet etmiş: Amir nöbetleşe bindikleri bir katır üzerindeydi. Muhacirler de sırayla biniyorlardı. Bilal b. Sa'd der ki:"Gazi olarak ayrıldığında durup geçen (grup) arkadaşları gözetlerdi. Ona uğrayan bir grup olduğunda şöyle derdi:Baksanıza! Sizinle bana nefsinizden üç şey vermek üzere arkadaşlık ediyorum. "Onlar nedir?" dediklerinde şöyle derdi:Sizin hizmetçiniz olacağım, sizden hiçbiri bu hususta be­nimle çekişmeyecek. Sizin müezziniz olacağım yine hiç kimse benimle çekişmeyecek ve gücüm oranında size infakta bulunacağım. Evet demeleri halinde onlara katilindi. Onlardan biri bu hususta çekişme göstermişse onlardan başkasına geçerdi.[635]İbn'ul-Mübarek rivayet etmiş. Onun tarikiylede İbni Asakir rivayet etmiş.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Selef gaza edici olarak çıktıklarında, onlardan herbiri arkadaşlarının hizmetinde bulunmak, gücü oranında onlarda sevinci oluş­turmak, gücü oranında onlara infak etmek, gücü yetmediğin­de ise onları kendine tercih etmek için çaba gösteriyor­lardı. Bunu yaparkende, bunu Allah için, O'nun rızasını kazanmak ve sevabına nail olmak için yapıyorlardı.

440- Onların başkalarını kendilerine tercih etmeleri ile ilgili en acayip (şaşılacak) kıssa İbn'ul-Mübarek'in Amr b. Said'ten... onundaEbu'İ-Cehmb. Huzeyfeel-Adavi'den ri­vayet ettikleri kıssadır. Ebu'1-Cehm[636] der ki: Yermuk gü­nü (savaşında) az su ile amcamın oğlunu aramaya çıktım. Dedim ki: Eğer hayattaysa ona su verir, yüzünü de yıkarım. (Gezerken) bi baktım ki çok şiddetli ses çıkarıyor. Ona"Su vereyim mi?" dedim."Evet" diye işaret etti. Bu arada bir başkası"Ah!" dedi. Amcamın oğlu ona gitmemi söyledi. Onun Amr b. As'ın kardeşi Hişam b. As[637] idi. Ona vardım,"Sana su vereyim mi?" dedim. Bu arada bir başkasının"Ah" sesi duyuldu. Hişam ona'gitmemi işaret etti. Ona vardığımıda vefat etmişti. Sonra Hişam'a döndüm o da ve­fat etmişti. Bundan sonra amcamın oğluna döndüm o da ve­fat etmişti. Allah'ın rahmeti onların üzerinde olsun.[638]

441- Habib b. Ebi Sabit'ten rivayet edilmiş. Haris b. Hişam[639], İkrime b. Ebu Cehil[640] ve Ayaş b. Rabia[641]Yermük günü çıktılar. Aralandıklarında Haris b. Hişam içmek için su istedi. Ona İkrime bakınca,"Suyu İkrime'ye ver" dedi. İkrime suyu alınca Ayaş ona baktı. Bunun üzerine îkrime:"Suyu Ayyaş'a ver" dedi. Ayaş ona su yetişmeden vefat etti, su diğerlerine de ulaşmadı. Hepsi vefat etti."îbni Mendeh, Es-Sahabe, Ebu Naim ve İbni Abdi'1-Ber tahric etmiştir.Müellif -Allah onu affetsin- der ki:"Yermuk savaşı on beşinci yılda vuku bulmuştu. Rum (Bizanslı)Iar. Yüzbin kimilerine göre de üç yüz bin, müslü-man da otuz bindi.Allah şana rahmetsin şu halde bile kardeşlerini kendile­rini tercih etmelerine, ihtiyaç hissetmelerine rağmen cömert oluşlarına ve hayatlarına muadil (denk) şeylerde nefis­lerinin iyiliklerine bir bak! Elbette Allah'ın rızasını ve gü­zel sonucu hak ettiler, Allah'ım onlara tabi olmayı bize na­sip et, rızanın mahallinde ve bağışlamanın menzilinde bizim­le onları bir araya getir ey Keremli'lerin en keremlisi.

 

Gazileri Yürüklendirme Onları Uğurlama Ve Gazinin Ehli İle Vedalaşmanın Fazileti Hakkında

 

442- İbni Abbas'dan Rasulullah (s.a.v.) bir ordu hazırla­yıp onları yönlendirdiğinde onlarla beraber Baki'a kadar yü­rüdü. Sonra şöyle buyurdu"Allah'ın adıyla gidiniz/çıkınız, Allah'ım onlara yar­dım et.[642]Hakim İbni İshak tarikiyle rivayet etmiş ye "isnadı sahih­tir" demiş.                                                                 

443- Abdullah b. Yezid el-Hatmi'den Rasulullah (s.a.v.) bir orduyu uğurlayıp veda tepesine geldiğinde şöyle dedi:"Dininizde, emanetinizde ve amellerinizin sonunda ve akıbetinde Allah'a emanet olun.[643] İbni Asakir rivayet etmiş.

444-  Ebubekir es-Sıddık'dan O bir orduyu uğurlayıp onlarla yürüdü ve sonra şöyle dedi:"Kendi yolunda ayaklarımızı tozlatan Allah'a hamd olsun." Bir adam:"Onları ancak uğurladık" deyince, O:"Biz onları teçhiz ettik, uğurladık ve onlara dua ettik."İbni Ebi Şeybe ve Beyhaki rivayet etmiş.

445- Ebubekir Şam'a bir ordu gönderdi. Uğurlamak için onlarla beraber çıktı. Kendisi yürüyordu. Ona:"Ey Allah'ın Rasuliinün halifesi (bineğe) bin" demeleri üzerine O:"Allah yolunda adımlan addediyorum." dedi.[644]

446- İbni Asakir Yahya b. Said'ten rivayet etmiş. Ebu-bekir Şam'a ordular gönderdi. Yezid b. Ebi Süfyan[645]ile yü­rümek için çıktı. Yezid bu ordunun dörtte birinin komuta­nıydı. Yezid Ebubekir'e:"Ya sen bineceksin veya ben ineceğim" deyince, Ebubekir:"Ne sen ineceksin ne de ben bineceğim şu adımlarımın Allah (uğrunda) yolunda olmalarını diliyorum.

447- Mücahid'ten ben gazaya çıktım. İbni Ömer'i uğur­ladık. Bizden ayrılmak istediğinde şöyle dedi:"Size verebileceğim hiçbir şey yanımda yoktur. Lakin Ra-sulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Şüphesiz Aliahu Tealaya birşey emanet bırakılırsa O, onları korur. Ben de dininizi, emanetinizi ve amelle­rinizin neticelerini Allah'a emanet ediyorum.[646]Bunu Beyhaki ve Nesai rivayet etmiş:Ebu Said el-Hudri'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Her kim gaziyi duyar ihtiyaçlarından bazılarım gi­dermek onu uğurlamak veya ona selam vermek için kal­karsa, anası onu doğurduğu gibi günahlarından çıkmış olarak kalkar. O kıyamet gününde şehitlerle beraber onun arkadaşı olur.Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretti. Daha önce bu hadis

448- Yine aynı şekilde İbni Abbas'dan mevkuf olarak ri­vayet etmiş:"Gaziyi uğurlayan kişinin karşılaşacağı (ecir) yetmiş kattır. En düşüğü bağışlanmadır. Onunla Halil'ur-Rah-man'ı sıdk (doğruluk) makamında bir araya getirir. "Gaziye ne var?" denildiğinde şöyle cevap verdi: "Heyhat! Heyhat! Allah'ın onlara vereceği sevaptan bilgi kesiktir."

449- Yine Ebu Hureyre'den mevkuf olarak:"Kim dostuna benimle şu gaziyi uğurlamaya gide­lim dese Allah arşının üzerinde şöyle der: (Bunu) söyleyen ve kendisine söyleyene müjdeler olsun."

450-  Sehl b. Mu az Basın'dan Rasululah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Mücahidi Allah yolunda uğurlayıp, gidişinde veya dönüşünde (yahut sabah veya akşamın bir müddetinde) eşyasına göz-kulak olmam bana dünya ve içindekilerin-den daha hayırlıdır."Hadisi İbni Mace, ibn'il-Münzir (El-Evsat'ta) Hakim, Beyhaki rivayet etmiş. Hepsi de Yahya b. Eyyub'un babasın­dan olan tarikle rivayet etmişler. Hakim "isnadı sahihtir" der.[647]

451- Süleyman b. Mehran Ali b. Ebi Talib'ten. O şöyle der:"Adam Allah yolunda gaza edici olarak çıkıp ehliyle vedalaşır onlar da onunla vedalaşirsa, Allah meleklere karşı onunla övünür ve şöyle der:"Şu kuluma bakınız. O ehliyle ehlide onunla Allah'ın rızası uğruna vedalaşıyoruz. Sizi şahit tutuyorum, muhakkak ki onu bağışladım. Günahları da kapısı üzerinde bir köprü olur. Anası onu doğurduğu gün gibi o da günahlarından çıkar."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş. Hadis mevkuftur. Çün­kü Süleyman Ali'ye ulaşmamış.

452- Yine aynı şekilde Ebu Umame'den zikretmiş: "Adam gaza için ehliyle vedalaşırsa, Allah onun günahlarını silecek (bir) melek gönderir. Onu kapının eşiğinde bekler. Çıkmak için ayağını attığında Allah da onu günahlarından çıkarır. Ona hac veya umre eden kişinin ecrini verir. Okuduğu her bir ayet için onu bağış­lar ki bu bir gecenin kıyamından ve bin günün orucun­dan daha hayırlıdır."

453- Yine aynı şekilde Kab'tan.nakletmiş:"Allah meleklere karşı ehli ile vedalaşan, onlara ağ­layan onların da ona ağladığı gazi ve silahıyla övünür, on­ların ağlamalarına ev ve duvarlar da ağlar. Onlara rahmet bürünüp hepsini kaplar. Evinden çıktığında yılanın kavın­dan çıktığı gibi onların tüm günahlarından çıkarlar."Mesele: Muğni'nin sahibi Ahmed der ki:"Adam çıktığında uğurlanır, (ancak onun dönüşünde) onu karşılamazlar. Ebu Abdullah -yani Ahmed- (Ebu'l-Saiğ'4 çarıkları ellerinde olduğu halde uğurladı. O bununla Allah yolunda ayaklarının tozlanmasını isteyen Ebubekir'in fiiline ittibaan yapardı.Müellif der ki:"...(dönüşünde) karşılanmaz" sözü Sahih'i Buhari'de geçenden (rivayetlerden) dolayı üzerinde durulmamıştır.

454- Sail b. Yezid şöyle dedi:"Hatırlarım çocuklarla beraber Rasulullah'ın (s.a.v.) Tebük seferinden dönüşlerinde onları karşılamak üzere ve­da tepesine çıkmıştık.[648]Ebu Davud'da rivayet etmiş onun lafzı ise: 455- Rasulullah (s.a.v.) Tebuk gazasından dönünce insan­lar onu karşıladı. Ben de çocuklarla birlikte veda tepesinde onu karşıladım.[649](Ebu Davud) Bunu Kitab'ul-Cihad'ta zikretmiş ve "kar­şılama" başlığım koymuş. Buharı "Gaziye Karşılama Babı" diye başlık atmış.

 

13.ALLAH YOLUNDA CİHAD NİYETİYLE AT BESLEME'NİN VE ONA İNFAK ETMENİN FAZİLETİ HAKKINDA

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve be­sili atlar hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size eksiksiz olarak ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız." (Enfal: 21/60)"Soluk soluğa koşan (at)lara andolsun."(Adiyat: 100/1)

456- Ebu Abdillah el-Halimi der ki:"İbni Abbas, ondan sonra da İkrime, Mücahid, Atiyye, Ebu'd-Duha ve Katade,"Soluk soluğa koşan (at)lara..." ve son­raki ayetlerdeki ayetlerde geçen kasem (yemin)in; üzerinde ve kendisiyle düşmana saldıran atlar olduğu görüşündeler.[650]Bilki atların bir çok fazileti var:

1- Kim Allah yolunda cihad niyetiyle at edinip bağlar­sa; onu açlığı ve tokluğu, susamışlığı ve susuzluğunun giderilmesi bevli ve tersi, yediği içtiği ve attığı adım­ların sayısınca kıyamet günü onun terazisinde iyilikler olur:

457- Ebu Hureyre'den Rasululah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kim Allah yolunda O'na iman ederek ve va'dini

tasdik ederek bir at beslerse; onun tokluğu su içmesi, bevli ve tersi kıyamet gününde onun mizanında (iyilik­ler) olur."Buhari ve başkası rivayet etmiş.[651]

458- Şifa'us-Sudur'un sahibi Abdullah b. Süleyman nak­letmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöle buyurmuş:"Ameli az olan, Allah yolunda bir at bağışlasın. Muhakkak ki onun tokluğu, susuzluğunun gitmesi, bev­li, tersi ve kılları kıyamet günü onun mizanında iyilikler olurlar."

459-  İmam Ahmed iyi bir isnad ile Abdullah b. Mesud'dan rivayet etmiş. O da Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiş:"Üç (çeşit) at vardır: Birisi Rahman, birisi, insan ve birisi de şeytan içindir. Rahman için olan at; Allah Azze ve Celle yolunda bağlanılan attır. Onun yemi, bevli ve tersi iyilikler olur. Şeytan atıda üzerinde kumar oy­nayan ve rehin ile bahis edilen (veya yanşan) attır. Onun yemi, bevli ve tersi iyilikler olur. Şeytan (doğuracağı yavrudan) iltimas eder, bu fakirlikten (onun için) bir per­dedir.[652]

460- Yine aynı şekilde Sahih'in ricali olan bir sened ile Ebu Amr eş-Şeybani'den o da Ensar'dan bir adam, o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş:"At üç (çeşit) tür. Birisi adam onu Allah yolunda bağlar. Dolayısıyla onun parası ecirdir, binilmesi ecirdir, onun borç alınması/verilmesi ecirdir, yemi ecirdir. Birisi de adam onunla bahse (girerek yarışa) girer: Bunun parası günah, yemi günah, binilmesi günahtır. Birisi de batni (yavrusu) içindir. Umulur ki -inşaallah- fakirliğe bir sed/engel olur.[653]

461- Taberani Habbab b. Eret'ten rivayet etmiş. Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"At üç çeşittir. Rahman için, insan için ve şeytan için at olmak üzere. Rahman için olan at, Allah yolunda edinilen ve üzerinde Allah'ın düşmanlarıyla savaşılan at­tır. İnsanın (kendisi için) olan at da, gebe kalan ve binilen attır. Şeytan için olan at ise, üzerinde bahse girilen ve (üze­rinde) kumar oynanan attır.[654]

Atların faziletinden olmasaydı şeref ve büyüklüğü için Rahman Subhanehu ve Tealafa izafe -bu hadisle ve îbni Mesud'un olduğu gibi- edilmezdi.

462-  Bunun benzeri Semura b. Cundup'un sözüdür. O şöyle demiş:"Ve sonra şüphesiz Rasulullah (s.a.v.) korktuğumuzda, bizim süvarilerimize Allah'ın süvarileri diye isimlendir­di.[655]

Ebu Davud rivayet etmiş ve "Ordunun yanında ey Al­lah'ın süvarileri bininiz! diye nida etme" babı şeklinde baş­lık/bap koymuş.

463-  Esma b. Yezid668'den rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyrmuş:"Atlar kıyamete kadar onların alınlarında hayır var­dır. Kim Allah yolunda onu bağlarsa ve Allah yolunda (iyilik) sayarak ona harcamada bulunursa; onun açlığı ve tokluğu, susuzluğu, suya kanmışlığı, bevli ve tersi kıyamet günü onun terazisinde kurtuluş olur. Kim de riya, kibir ve şöhret için onu bağlarsa; onun tokluğu ve açlığı, suya kanmışlığı ve susuzluğu, bevli ve tersi kıyamet günü onun mizanında hüsran olur.[656] Esma b. Yezid b. Seken el-Ensariyye el-Eşheliyye, Ensar'ın hatibesiydi. Rasullullah'a (s.a.v.) biat etmiş ve Yermuk'a katılmıştı. Tehzib't-Tehzib: 12/399-400.Ebu Ya'la Abdulhamid b. Behram tarikiyle Şehr b. Havşeb'ten o da ondan (Esma) rivayet etmiş.Müellif der ki: Bu isnad sahihtir. Bu ve benzeri hadisler­de riya, gösteriş ve Övünme için at beslemenin haram ol­duğuna ve kıyamet gününde böyle yapanın cezalan­dırılacağına açık delil vardır. Ayrıca o atların tersi, bevli, aç-hğı ve tokluğu, susamışhğı ve suya kanması, ona binilişi, adımları vs. tüm bunlar da onun mizanında günah olarak gelir. Buna mukabil kim ihlaslı bir şekilde Allah Teala için bağlarsa tüm bunlar onun mizanında iyilikler olur.

464- Ebu Hureyre'den "Ey Allah'ın Rasulu ya atlar." Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Üç çeşittir. Biri adam için günahtır. Bir adam için ör­tü, bir adam için de ecir (sevap) tır. Kendisi için günah olana gelince, adam onu riya, övünme ve İslam ehline düşmanlık için bağlarsa bu onun için günah olur. Ken­disi için örtü olan da, Allah yolunda onu bağlayıp boyun­da ve sırtında Allah'ın hakkını unutmayan adamdır. İşte bu onun için örtü olur. Kendisi için ecir olana gelin­ce, Allah yolunda ve İslam için (atım) mera veya bahçede bağlayan kişidir. Bu otlaktan veya bu bahçeden yediği şeyler kadar ona iyilikler yazılır. Onun tersi ve bevli kadar ona iyilikler yazılır. İpi bırakalıp bir iki mil şah­lanarak koşan bir at yoktur ki onun adımları ve tersleri sahibine iyilikler yazılmasın. Sahibi onunla bir nehirden geçip sahibi istemediği halde o nehriden su içmesin ki, Al­lah içtiği kadar sahibine iyilikler yazmasın.[657]Buharı, Müslim rivayet etmiş. İbni Huzeyme de sahih'ij de rivayet etmiş, ancak o şöyle der:

465- "Atın kendisi için ecir olan; Allah için onu (atı) edinen yine Ö'nun (yolunda cihad) için onu hazırlayan­dır. Karnına bir şey girmesin ki sahibine ecir olmasın, çayırda sahibi onu otlatırsa karnına giren her şey için ona iyilikler yazılır. Bir iki tur şahlanarak koşarsa onun at­tığı her adım için ona ecir vardır. Onu bir nehre götürüp ona su verirse, midesine giren her damla (su) için ona ecir var."Der ki: "Öyleki bevlinde ve tersinde bile ecrin olduğunu zikretti.""Atın kendisi için örtü olan ise, iffet güzellik ve korun­mak için edinendir. Onun sırt ve karnının hakkında ve zorlukla ne de bollukla engellemez. Kendisi için günah olan ise, atı böbürlenme ve kibir için edinip, onunla in­sanlara üstün görünen kişidir.""....Sahibi istemediği halde..." sözü, niyeti olmasada atın midesine inen herşey için sevap aldığına bir işarettir. Peki bunu kasdeden ve bunun için onu besleyenin ecri nedir aca­ba. Faziletli çok olan ne yücedir.

2- Aliah yolunda kim bir at beslerse (tutup bağlarsa) kıyamet gününde ona bir örtü olur:

466- Beyhaki de aynısını rivayet etmiş, ancak onda o şöy­le demiş:''Vebal olan ata gelince, insanlara karşı üstünlük için (at) edinendir. Şüphe yok ki, midesine bir şey indir­mesin kî ona (sahibine) vebal olmasın." "Öyleki onun bevlini ve tersini de zikretti." "Herhangi bir vadide bir tur atmaz ki ona günah ol­masın.[658]

467-  Zeyd b. Sabit'ten Rasulullah'dan (s.a.y.) şöyle buyurduğunu işittim:"Kim Allah yolunda bir at tutup beslese kıyamet gününde bu onun için kalkan olur."îbni Asakir bunu Muhamed b. Ömer el-Vakidi -ki zayıf­tır- tarikiyle tahric etmiş.

3- Kim Allah yolunda bir at bağlamaya niyet ederse kendisine bir şehidin ecri verileceği hususunda:

468-  Vakidi rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim sadık bir niyetle bir at bağlamaya niyet ederse ona bir şehidin ecri verilir.[659]Ebu Ubeyde bunu "Kitab'ul-Hayl" de zikretmiş. Mursel-dir.

4- Kim Allah yolunda bir at bağia(yıp besle)sa gece-gündüz gizliden ve açıktan mallarını infak eden (ve) on­lar için Rabbleri katında bir ecir, onlara korku olmayan ve üzülmeyenlerden olacaklarına dair:

469- Sehl b. Aclan'dan, Ebu Umame el-Bahili'den: "Mallarını gece-gündüz, açık-gizli ifak edenlere Rab-leri katında bir ecir var. Onlara bir korku yoktur ve on­lar üzülmezler de. (Bakara: 2/274) Ayeti ile ilgili şöyle dediğini işittiğini söyler: "Bunu (infakı) Allah yolunda atlara yapanlardır. Sonra şunu zikreder:"Kim Allah yolunda riya ve gösterişten uzak bir at bağlasa, gece-gündüz mallarını infak edenlerden olur."İbni Ebi Şeybe, Süleyman b. Musa ed-Dımeşki'den ri­vayet etmiş.[660]

470-  Arib[661]'den Rasulullah'dan:"Mallarını gece-gündüz, açık ve gizliden infak eden­ler..."Ayeti Allah yolunda atlara harcama (konusun)da in­diğini rivayet eder. Taberani bunu Said b. Sinan[662]o da Yezid b. Abdullah b. Urayb (Bu tanınmıyor) O da babasın­dan, o da dedesinden olan tarikle rivayet etmiş. Bu sened hakkında konuşulmuş.

471- Ebu Eyyub b. Halid'ten"Allah'a güzel bir borç verecek olan kimdir?.."(Bakara: 2/245)Ayeti hakkında şöyle der:"Kim Allah yolunda bir at bağlarsa bu(nunla) Allah'a güzel bir borç vermiş olur."İbni Ebi Şeybe Musa b. Ubeyde'den ki onda farklı görüş­ler var- o da tabiinden Ebu Eyyub'dan rivayet etmiş.[663]

472-  Şifa'us-Sudur'da Ubade b. Samit'ten. Rasulullah (s.a.v.) dan şöyle işitmiş:"At, ipi boyuna dolanmış olarak (serbest) ve şah­lanarak dolaşır, sahibi de yatağında uyur. Onun attığı her adımda ona ecir düşer. Şu bir gerçek ki, Allahu Teala atları bağlama ve onlara infak etme hususnda iki ayet indirdi:"Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artırğı güzel bir borcu verecek olan kimdir?" (Bakara: 2/245)"Onlar ki, malların gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rabbleri kalındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."

(Bakara: 2/274)

473- Ebu Kebşe el-Enbari[664] Rasulullah'ın (s.a.v,) şöy­le buyurduğunu rivayet eder:"Hayır atların alınlarına bağlanmış (düğümlenmiş) Onların sahipleri onlara özen gösterirler. Onlara infak-ta bulunan, eliyle sadaka vermiş gibidir.[665]Taberani, İbni Hibban (sahihinde) ve Hakim (sene sahihtir der) rivayet etmiş.

474- Urayb Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle rivayet eder: "Atlar kıyamete kadar hayır (ve onlarla ecre) nail ol­mak onların alınlarına bağlıdır. Sahipleri onlara çok özen gösterirler. Ona infakta bulunan, eliyle sadaka vermiş gibi olur. Sahibi için onun bevli, tersi kıyamette Allah indinde cennetin miskinden olur.[666]Bunu Taberani Kebir ve Esvat'ta rivayet etmiş.

475- Sehl b. HanzaIiyye[667]'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah yolunda bir ata nifak eden, eliyle devam sadaka veren kimse gibidir.[668]İbni Ebi Şeybe, Ebu Davud ve Ebu Avane rivayet etmiş.

476- Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Kıyamete dek hayır atların alınlarındadır. Ona in-fak yapanın misali, sadakada mütekeffif olan gibidir." Muammara:"Mütekeffif kimdir?" dedim. Rasulullah (s.a.v.) şöyle de­di:"Mütekeffif iki eliyle miskinlere sadaka veren kim­sedir."Ebu Ya'la ve Taberani (ricali de sahihin ricalidir) İbni Münzir (Evsafında) ve İbni Hibban (Sahih'inde) rivayet et­miş."Allah yolunda bir bağla(yıp besle)yen saim (oruçlu) ve kaimin ecri gibi ona ecir var." da o (hadiste)ndan-dır.[669]

477- Vakidi'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kim Allah yolunda bir at bağlasa ona devamlı oruç­lu tutan, geceleri sürekli kıymada olan (kaim) eliyle (sürekli) sadaka verenlerin ecri vardır. Atma infakta bulunan da böyledir."Ebu Ubeyde bunu "Kitab'ul-Hayl" de rivayet etmiş. An­cak hadis muaddal ve zayıftır.

5- Onların Sahiplerine, onlara infak ve hizmet ettik­lerinde Allah (da) onları yardımla destekler:

478- Cabir'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Atlar kıyamete dek alınlarında hayır (ve onlarla ec­re) nail olmak vardır. Ehli(ne) (onları bağlayıp bakımlarını yapanlar) yardım olunurlar. Perçemlerini okşayıniz, onunla bereket dileyiniz. Onlara gerdanlık takınız. On­lara çalgı telini (kirişini) takmayınız.[670]

Âhmed iyi bir isnad ile zikretmiş.

6- Kıyamete kadar dünya ve ahiretin (en) hayrı atların alınlarına (bağlı) olduğuna dair:Bu, geçen bazı hadislerde geçti. Atlara hayrın galabe çalmasından dolayıdır ki araplar atlara hayır demişlerdir. Kur'an'da da bu şekilde nazil olmuştur. Allah Subhanehu ve Teala Süleyman'ın (a.s.) kıssasından bahsederken şöyle buyurur:"...Gerçekten ben, hayır (at) sevgisini Rabbimî zikret­mekten dolayı tercih ettim.. (Sa'd: 38/32)Buradaki hayırdan kasıt atlardır.

479- Cabir'den, Derki:"Rasulullah'in (s.a.v.) atının perçemini parmaklarıyla örüp şöyle buyurduğunu duydum:"Atlar kıyamete kadar alınlarında (bağlı)dir. (Ahiret-te) ecir ve (dünyada) ganimet.[671]Müslim rivayet etmiş.

480- Huzeyfe'den. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Koyunlar berekettir. Develer sahiplerine izzet verir.Atlar kıyamete kadar perçemlerinde hayır var (düğümlenmiş) kölen senin kardeşindir, ona iyilikle davran. Onun (işte) mağlub düştüğünü görünce ona yardım et.Bezzar Hasan b. Ammar'a tarikiyle rivayet etmiş-[672]

481-Urve b. Ebi'l-Cadden [673]Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Atların alınlarına kıyamete kadar hayır (ahirette) ecir ve (dünyada) ganimet düğümlenmiştir.[674] Buharı ve Müslim rivayet etmiş.

482- Buharı şunu da eklemiş: Şebib b. Ğarkede'den . O der ki:"Onun yani Urve'nin evinde yetmiş deve gördü.[675] Kurtubi ve başkaları "Urve el-Bariki'nin cihad için hazır­lanmış yetmiş atı vardı" demişler.[676]

483- îbni Ömer'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Atlar kıyamete kadar alınlarına hayır düğümlenmiş­tir."[677] Buhari ve Müslim rivayet etmiş.Müellif der ki: "Bu hadis sahabeden bir cemaatten mer-fu olarak -geçenler hariç- rivayet edilmiş. Onlardan bazıları şunlardır:

484- Ali b. Ebi Talib.[678]Abdullah b. Mesud. Onun hadisi gelecektir.

485-Abdullah b.Amr.[679]

486- Ebu Zer.[680]

487- Ebu'Said el-Hudri.[681]Enes b. Malik. Bunun hadisi İlerde gelecek.

488-Berab. Azib.[682]

489- Ebu Umame el-Bahili.[683]

490- Suvade b. Rabi,[684]

491-Muğireb. Şu'be.[685]

492- Seleme b. Nefil.Atabe [686]b. Ab es-Silmi'nin rivayeti ilerde gelcektir.

6- Atlar, kadınlardan sonra Rasuluüah'a (s.a.v.' sevimli şeyler olduğuna dair:

493- Makıl b. Yesar'dan der ki:"Rasulullah'a (s.a.v.) hiç bir şey atlardan daha sevimli değildi. Sonra dedi ki:

"(Allah'ım) affına sığınırım. Kadın (hariç).[687] Ahmed rivayet etmiş. Ricali sikadm. Nesai'de rivayet et­miş ancak o şöyle der:

494- Rasulullah'a (s.a.v.) kadınlardan sonra atlar kadar ona hiç bir şey sevimli değüdi." Bu hadisten dolayı Rasulullah'a (s.a.v.) iktida babından ister kendisinin, ister baş­kasının olsun atları sevmek her müslüman için sünnettir.

7- Onlar (Atlar) kendilerini sahiplerine sevdirmeleri çin Allah'a dua ederler:

495- Ebu Zer'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Hiçbir arap atı yoktur ki seher vakti şu kelimelerle dua etmesi için kendisine izin verilmesin:"Allah'ım! Ademoğullarmdan beni dilediğinin mül­kü eyledîn ve beni onun malı kıldın. O halde beni ona onun en sevgili malı, en sevgili ehli kıl -yahut- onun en sevgli malından ve ehlinden birisi eyle!"[688]Bunu Ahmed, Nesai ve Hakim rivayet etmiş. Hakim "is­nadı sahihtir" der.

496-  Said b. Mansur Müsned'inde bunu mevkuf olaral rivayet etmiş.[689]

497-  Şifa'us-Sudur'un sahibi Rasulullah'dan (s.a.v.; şöyle buyurduğunu zikreder:"Atın günde üç duası var: Birincisinde şöyle der; Al­lah'ım! Beni onun sevimli malı kıl. İkincisinde; Allah'ım! Onun rızkım genişlet ki o da bana genişletsin. Üçün­cüsünde; Allah'ım! Üzerimde ona şehadeti nasip et."Müellif der ki: Atın duasında garipsenecek bir duruı yoktur. Şüphesiz o başkalarından (binek hayvanlarından) da­ha fazla idrak ve anlama (anlayış) ile erken terbiyeyi kabul etme, güzel ahlak gibi gözle görünen ve diğer özelliklerle üs­tündür. Aşağıdaki rivayet de bunu pekiştirir.

498- Ebu Umame'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Atları hoşnut ediniz. Çünkü o hoşnut ediyor (veya

hoşnut olmak ister).[690]Taberani, İbrahim b. A'la ez-Zebidi tarikiyle rivayet et­miş. Bu isnad her ne kadar (zayıflığı) konuşulmuşsa da hadise gözlem ve tecrübe ile kulak vermek lazım.

 

Fasıl:

 

499- İbn'ul-Mübarek Sediy'den rivayet eder. Der ki: "Amr b. Atebe b. Ferkad çıkıp dört binle bir at aldı. İn­sanlar onu kınayıp ayıplamaya başladılar. O şöyle d"Onun beni düşmana doğru yaklaştırmak için hiç bir adım atmaz ki, bana dört binden daha sevimli olmasın.[691]Müellif der ki: Amr b. Atabe adındaki bu zat, Kufe'li muhterem bir zahittir. Tabi'inin büyüklerinden gazilerinden ve şehitlerindendir. Gaza etmek için çıktığında arkadaş­larına onlara hizmet etmeyi şart koşardı.Ondan Ali b. Salih b. Hayn'ın naklettiğine göre o (Amr b. Atebe) arkadaşlarının bineklerini otlatırken bir bulutun onu gölgelendirmiş; namaz kılarken de bir aslan onu koruyordu.[692]

500-  Nesai Sunen'inde İsa b. Amr'dan rivayet etmiş. Der ki:"Amr b. Atebe geceleyin çıkıp kabirlerin üzerinde dur­duktan sonra şöyle diyordu: "Ey Kabir ehli! Sahifeler şüphesiz dürüldü ve ameller de yükseldi. Sonra ağlar, sahabe kadar ayaklarını hizaya sokar, (saf yapar) (sabah olunca) döner, sabap namazına gelirdi. A'meş derki:"Amr b. Atebe şöyle dedi::"Allah'tan beni dünyada zahit kılmasını istedim beni zahid kıldı. Ondan gelip-geçene dikkat etmem. Namaza güç getirmeyi O'ndan diledim; beni onunla rızıklandirdı. Ve ondan şehadeti diledim; onu ümit ediyorum.[693]

501- Abdurrahman b. Yezid der ki: Bir ordu içinde (gaza için) çıktık. Onda Alkame[694] ve Yezid b. Muaviye en-Na­hai[695] ve Amr b. Atebe vardı. Amr b. Atebe, üzerinde bem­beyaz ve yeni bir cübbe ile çıkıp şöyle dedi:

"Bunun üzerinde ne kadar güzel kan akar!" Der ki: "Düşmandan gelen bir taş ona isabet etti ve başını yar­dı. Kan üzerine akıyordu. Ondan vefat etti. Biz de onu def­nettik.

502-  Sudiy Amr b. Atebe'nin çocuklarından birinden rivayet etmiş. Der ki: Bizler bir çayırda konakladık. Amr b. Atebe dedi ki:"Bu çayır ne güzeldir! Şimdi bir münadi:"Ey Allah'ın süvarileri bininiz!" diye nida etseydi ne güzel olurdu. Adamın bir çıktı. Düşmanla ilk karşılaşan ve vurulan bu oldu. Sonra bu çayırda defnedildi. Devamla der ki:"Çok geçmeden bir münadi:"Ey Allah'ın süvarileri bininiz! dedi. Amr insanların suratında Atebe'ye -yani babasına- geldi. O zaman ordu komutanıydı. Ona bu durumu anlattı. Ömer banadır! Ömer banadır. Onu bulmak için adam gönderdi. Ona ulaşıldı ki vurulmuştu. Der ki:"Onun mızrağının bulunduğu yerde defnedildiğini gördüm. Allah ondan razı olsun. Onun menkıbeleri gerçekten Çoktur. Ancak bu kitap onların yeri değildir.

8- Cennette yakuttan ve kanatlan olan biri vardır ki bineni dilediği gibi uçurur/gezdirir:

503- Abdurrahman b. Saide'den rivayet edilmiş. Der ki: "Ben atları (çok) severdim."Ey Allah'ın Rasulu! cennette at var mı?" dedim. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Eğer Allah seni cennete koyarsa Ey Abdurrahman o zaman onda senin için iki kanatlı yakutan bir at olur. Seni dilediğin gibi uçurur/gezdirir.Bunu Taberani rivayet etmiş. Ricali de sikadır.

504- Ebu Sevre, Ebu Eyyub'dan rivayet etmiş: "Rasulullah'a (s.a.v.) bir bedevi gelerek:"Ey Allah'ın Rasulu! Ben at(ları) severini. Acaba cennet­te bana at olur mu?" dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur-"Şayet cennete girersen, sana yakuttan ve iki kanat­lı bir at verilir. Ona bindirilir, dilediğin gibi seni uçurur(gezdirir).[696]Tirmizi rivayet etmiş ve "Ebu Sevre[697] hadisleri zayi bir kimsedir" demiş.

505- Süleyman b. Büreyde babısndan rivayet etmiş. Bii adam Rasulullah'a (s.a.v.):"Ya Rasulallah! Cennette at var mı?" diye sordu. Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle dedi:"Eğer Allah seni cennete koyarsa, kırmızı yakuttan ve seni dilediğin gibi cennette seni uçuracağı bir at dilemez-sin ki hemen ol(u ver)mesin."Der ki: Başka bir adam da O'na şunu sordu: "Ya Rasulallah! Cennette deve var mı?" Der ki: "Arkadaşına söylediğini bana söylemedi." Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada nefsinin is­tediği ve gözünün hoşlanacağı haz duyacağı şeyler olur.[698]Tirmizi rivayet etmiş.

506- Süfyan'ın Alkame b. Sabit'ten o da Rasulullah'dan (s.a.v.) olan bir tarikle de rivayet emiş ve şöyle demiş: Bu -yani mürsel olan- Mesudi'in hadisinden daha sahihtir.[699]

9- Kim Allahu Teala yolunda bir at bağlarsa, Al­lah'ın emrine ve Rasulunun emrine uymuş olur:Allah'ın emrine uyması şundandır: "Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve be­sili atlar hazırlayın..."                                (Enfal: 8/60)

507- Rasulullah'ın (s.a.v.) emri de şu hadistir: "(Besili) atlar bağlayın (edinin). Perçemlerini ve sağ­rılarını sıvazlayın."Veya şunu da söyledi:Hörgücünü (sıvazlayın). Ona (boynuna) takı takınız. Ancak kiriş bağlamayın.[700] Ebu Davüd rivayet etmiş. Denildi ki: Kirişin takılmasının nehyedilmesi, onunla boğulmamasıdır. Bu görüş Muhammed b. Hasan'dan gelmiş.İmam Malik'e göre "Onlar nazar için kirişi takıyorlardı onun için nehyedildiler.Kimisine göre de "Onlar kirişlere muska (nazar bon­cuğunu) takıyorlardı. Sani kirişleri nehiy, onları (nazar boncuğunu) takmayı nehyetmektir.Bazıları da Evtar[701] (kiriş) kelimesinden kasıt kin ve düşmanlıktır demişler. Başka görüşeler de var.

508-  Selman'ı Farisi'den Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle işittim:"Gücü yettiğinde bir at bağlayıp beslemek müslüman üzerinde bir haktır."

509- "Hiçbir müslüman kişi yoktur ki, gücü yettiğin­de (bir) at bağlayıp-beslemesi onun üzerinde bir hak ol-

İlmi Asakir Mende 1 b. Ali tarikiyle rivayet etmiş. Bu adam zayıftır.

510- İbm Mesud'dan rivayet edilmiş. Ona bir adam gele"Rasulullah'ın (s.a.v.) atlar hakkında birşey söylediğini duydun mu?" dedi."Evet, Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum:"Atlar kıyamete kadar alınlarına hayır düğümlenmiş (bağlanmış) tır. Allah üstüne satın alınız ve yine O'nun üstüne borç ediniz." Denildi ki:"Ya Rasulallah! Allah üstüne nasıl satın alırız ve nasıl O'nun üstüne borç ederiz?" Rasulullah (s.a.v.) dedi ki:"Şöyle deyiniz. Nasibimiz üzerine borç ettik. Allah bize fetih verinceye (veya bir kapı açıncaya kadar) sattık.Cihadınız canlı oldukça hayırda olursunuz. Ahir zaman­da cihadın kendilerine güç geleceği insanlar olacak. On­ların döneminde cihad ediniz. Çünkü o gün cihad daha canlı olur.[702]İbni Asakir bunu Bekiyye b. Velid, o da AH b. Ebi Ali Yunus'tan, o da Zuhri'den, o da İbni Mesud'tan (olan) tarikle rivayet etmiş.

10- Atın bulunduğu eve cinler girmez:

511- Yezid b. Abdullah el-Maliki, babasından dedesin­den Rasulullah (s.a.v.):"...bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları)..." (Enfal: 8/60)Ayetinden kasıt cinler olduğunu buyurmuş.

512- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "İçinde atik (iyi) at olan eve cin girmez." Taberani İbni Hatem (tefsirinde) ve İbni Asakir rivayet etmiş. Hepsi de Ebu Mehdi (yani Said b. Sinan el-Hanefi) den (o da, Yezid'ten) rivayet etmişler.Hafız İbni Kesir tefsirinde "Bu munker bir hadistir"[703] der.Kurtubi: "...bunların dışında..." dan kasıt Faris ve Rum-lardır. Bunu Sediy demiş. Cin olduğunu söyleyenler de var. Bu da Taberi'nin tercihidir. Kimisi de, düşmanlığını bil­mediğin her kimsedir demiş, zikretmiş.[704]Abdullah b. Mübarek'ten nakledilmiş: Ona bir adam gelerek şöyle dedi:"Evimde taşlanıyorum." İbni Mübarek: "Git evinde bir arap atını bağla" dedi. Adam bunun Ü2 rine gidip at bağladı. Taşlama işi de kesildi. Bunun nedeı ni Abdullah b. Mübarek'e sordu. O da:"...bunların dışında.." ayetini okudu ve "onlar cinler­di" dedi.[705]

513-  Safvan b. Musa'dan, "...bunların dışında sizin bilmeyip..." ayeti hakkında:"Onlar cinlerdir. Şeytan evinde atik bir at bulunan insanı, korkutamaz." dediği gelmiş. Bunu İbni Asakir nakletmiş

514-  Ebu Hasan el-îskenderani'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:"Meryem'in oğlu İsa şeytana gelerek ona şöyle dedi: "Ey İblis! Sana bir şey soracağım bana doğru söy­leyecek misin?" Şeytan:"Ey Allah'ın Ruhu! Dilediğini bana sor" dedi. İsa: "Ölmeyen ve diri olana yemin ettiriyorum/O'nunla soruyorum/vücudundan kolaylıkla sıyrılıp çıkan ve be­lini kıran nedir?" Dedi ki:"Köylerden birinde ve kalelerden birinde Allah yolun­daki atın kişnemesidir. Allah yolunda bir atın bulunduğu eve ben giremem."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş. Allah en iyi bilendir.

11- Melekler atları koşturma (oyunu) dışında başka oyunlarda hazır bulunmazlar:

515- Ebu Eyyub'dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Melekler adamın eşiyle oynaması, ok atışı ve at koş­turma hariç hiçbir oyun ve eğlencede hazır olmazlar."İbni Asakir kendi isnadıyla tahric etmiş.Müellif der ki: Ât koşturma ile ilgili hükümler "Atıcılık babında" inşaallah gelecektir. Bunu oraya erteletmemizin ne­deni, şart ve hükümlerin çoğunda onunla (atıcılıkla) benzer­likler arzetmesindendir. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

Ukbe b. Amir'den Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle işittiği ri­vayet edilmiş:"(Ok v.s.) atınız ve bininiz. Atmanız/atış yapmanız binmenizden daha iyidir bana. Adamın yayıyla ok at­ması, atını terbiye etmesi ve eşiyle oynaşması dışında kalan tüm oyun-eğlenceler batıldır."Hadisi Ebu Davud, Nesai ve Hakim rivayet etmiş.

516- Hakim Ebu Hureyre hadisinden rivayet etmiş ve onu sahih görmüş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

"Dünyanın oyun ve eğlencelerinden üçü hariç tümü batıldır: Bunlar: Yayınla ok atma, atını terbiye etmen ve eşinle oynaşman. Çünkü bu(nlar) hak(kı olan şeyler) den­dir.[706]

 

Fasıl

 

Rasulullah'ın (s.a.v.) Sekb admda alnı sakar, ayakları sek­ili, sağ tarafı açık kahverenginde bir atı vardı. İbni Esir onun yağız olduğunu söyler. Bu O'nun ilk sahip olduğu at­tı. Bir bedeviden on evak'a satın almıştı. Uhud'ta üzerinde savaşılan ilk attı ki o gün müslümanlar ondan ve Ebu Bur-de'nin dışındaki iki atm dışında herhangi bir ata sahip değil­lerdi.Şu at Sekb'dir denildiğinde, onun çok koştuğundandir.Koşarak sanki akıp gidiyor.Bir başkası Mirtecez'dir. Güzel kişnemesinden bu ism almış. Sanki Recez'i söylüyor. Kimisi buna Necip vey; Tirf de demişler. Necip ve Tirf atlardan iyi olanıdırBir başkası Lahif'tir. Sanki kuyruğuyla yere sürtüyor. Ona Luhayf da denilmiş. Bunu O'na (s.a.v.) Rabia b: Ebi'l-Berra hediye etmiştir.Bir başı el-Lezzaz diye isimlendirilir. Yapıştı anlamın­da fiil olarak (lazze) kullanılır. Suratından dolayı sanki matlub olana yapışıyor. Bunu O'na (s.a.v.) Mukavkis hediye etti.O'nun (s.a.v.) bir başka atının ismi ez-Zaribtir. Bunu ona Ferve b. Amr hediye etti. Ez-Zarib küç dağlara denilir. Onun büyüklüğü ve semizliğindenbu isim verilmiş. Kimi­sine göre ise, onun kuvveti ve salabetinden bu ismi vermiş-Bir başkası el-Vird'ti, Bunu O'na Temim ed-Dari hediye etmişti. O (s.a.v.) da bunu Ömer b. Hattab'a verdi. Verd, sarıya çalan renktir.Bir başkasi Sebha'dır. Koşmada ön ayaklanın güzel atan at için kullanılır.Hafız Şerefeddin ed-Dimyati ve başkaları der ki: Bu ye­di üzerinde ittifak vardır.Rasulullah'ın (s.a.v.) bindiği ve (kendisiyle çıktığı) at Sekb idi.Zikredilen bu yedi atın dışındakilerde ihtilaf edilmiş: Rivayet edilmiş ki:Rasulullah'ın (s.a.v.) sahabesini bindirdiği Eblak bir a vardı.Bir başkasının ismi Zu'I-Ukkal idi. Ayaklarında eğrilik olan hayvandır.Bir başkası Zu'1-Levme'dir.Bir başkası el-Murtecel'dir. Murtecel, adımlarını açıpboyunlarını da uzatarak güzel sürat yapan attır.Bir başkası El-Muravih veya Mirvah idi.Bir başkası Sirhan'dır. Bu kurt ismidir.Bir başka(sının ismi) Ya'sub idi. Yasub; bir kuş ismi, (bal)lan, kraliçesi ve kavmine başkanlık eden kişinin ismidir.Bir başka (atının ismi) Ya'bub idi. Soylu/cevad/ atın is­midir.Bir başkasının ismi Bahr idi.Bir başkasının ismi eş-Şuha idi. Uzun adım atan attır.Bir başkasının ismi Mendup'tur.Bir başkasının ismi Sicü'dir.Bir başkasının ismi Melavih idi.Bir başkasının ismi et-Tiraf idi.Bir başkasını ismi en-Necip idi.Bunların dışında zikredilen isimler de var. Ancak tüm bunlarda ihtilaf edilmiştir.Müellif der ki: Bu babın faydalarından biri, atları isim­lendirirken O'nun (s.a.v.) atlarını isimlendirdiği isimlerle isimlendirerek O'nu takip etmektir.O'nun (s.a.v.) Düldül adında katın vardı. Fidda ve Şeh-ba adında ayrıca iki tane vardır. Şehba'yı Eyle sahibi hediye etmişti. Devmet'ul-Cendel sahibi de O'na bir tane hediye et­mişti.

517-  Kisra'nın O'na bir katır hediye edildiği rivayet edilmiş. Sa'lebi bunu En'am suresinin tefsirinde zayıf bir senedle zikretmiş.

518-  Necaşi'nin de O'na bir katır hediye ettiği rivayet edilmiş. Bunu Ebu'-Şeyh İbni Hibban "Kitabu Ahlak'ın Rasulullah.(s.a.v.) de zikretmiş. Rasulullah'ın (s.a.v.) eye­ri liften idi.[707]

 

14.ATLARA HİZMET, ONLARA İKRAM (İYİLİK) İN FAZİLETİ ONLARDA ÖVÜLEN VE ZEM EDİLEN HUSUSLAR. PERÇEMLERİNİN VE KUYRUĞUNUKESMENİN NEHYİ

 

519- Ömer b. Abdulaziz'den (r.a.) Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle dediği sabit olmuş:"Kimin bir arap atı olur da ikram ederse, Allah da ona ikram eder. Eğer onu hakir ve zelil ederse, Allah da onu hakir ve zelil eder."Bunu Ebu Ubeyde Ma'mar b. Musenna Ömer b. Abdu-laziz'in katibi İsmail b. Ebi Hakim'den o da Ömer b. Ab­dulaziz'den nakletmiş.

520- Beyhaki (Eş-Şiab'da) ve İbni Asakir İsmail b. Ayaş o da Şurahbil b. Müslim el-Hulani tarikiyle tahric etmişler ki, Revha b. Zenba'[708] Temim ed-Dari'yi[709]ziyaret etti. Onu ehli etrafında olduğu halde atı için arpa ayıklarkan buldu. Ona şöyle dedi:"Şunlar arasında sana bunu yapacak (biri) yok mu? (Temim) "Elbette var, fakat Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Kim atı için arpa ayıklayıp onu at (in boyun)a asarsa, onun her tanesi kadar Allah ona iyilik yazar.[710]

521- Taberani ve İbni Asakir ikisi de Ubeyd b. Cennad el-Halebi[711] tarikiyle Ruh b. Zenba'dan rivayet etmiştir.

Temim'id-Dari'nin yanına girdim. O zaman Beyt'il-Makdis'in emiriydi. Yanına girdiğimde, atı için arpa ayık­ladığını gördüm. Ona:"Ey emir! Sana bunu yapacak kimse yok mu?" dedim. O: "Hayır. Rasululah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim: "Kim atı için arpa ayıklar, sonra kalkıp onu boy­nuna (yemesi için) asarsa, Allah o arpanın sayısı kadar ona iyilik yazar."

522- îbni Asakir'in rivavetinde ise.    " var. Ancak Ra­sulullah m o.a.v.; §oyle buyurduğunu işittim"Kim Allah yolunda bir atlar bağlar; arpasının ayık­lamasını üstlenir, onu sıvazlar ve kaşağılarda. Allah her bir kılı ve her bir arpa tanesi kadar ona iyilik  o kadar da kötülükler (hatalar) ondan silinir."

523-  Haccac b. Muhammed[712] Aişe'den Birgün Rasululah (s.a.v.) otururken atı da yanında) dr On:v"Ey Allah'ın Rasulu! Onun (burun) torbasını indirme işini bana ver" dedim. O (s.a.v.) şöyle dedi:"Büyük ecri almanı (kazanmam) istiyorum. Kim bir ata torbasını asar(takar)sa, ona bir iyilik var. Kim yemi­ni yedikten sonra o torbayı ondan indirirse Allah onun bir kötülüğünü siler." Ebu Ubeyde Kitab'ul-Hayl'de bu­nu zikretmiş. Sened'teki Osman b. Ata ise zayıftır.

524- Aişe'den (r.a.): Bir sabah çıktığımda Rasulullah'ın (s.a.v.) elbisesiyle atının yüzünü temizleyip okşadığını

im."Ey Allah'ın Rasulu! Elbisenle mi?" diye sordum. O: "Geceleyin Cibril beni ondan itab ettiğni nerden bile­ceksin. O zaman şüphesiz ecrin tümünü almanı istedim.Cibril bana şunu haber verdi: "Rabbim bana her bir tane karşılığında bana bir iyilik yazar." Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.

525-  Ebu Ubeyde: Vaki' dedi ki bize Rabi' b. Sahih Hasan'dan rivayet etmiş. Rasululah (s.a.v.) bir atla geldi. Onun yüzünü, gözlerini, burnun iki deliğini gömleğinin yeniyle silmeye (okşamaya) başladı. "Ey Allah'n Rasulu! Gömleğin kaç (paray)adır?" dediler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şüphesiz Cibril beni atlar (hususun) da itab etti." Bu hadis murseldir. Rabi' b. Sabih salih bir zattır ancak ha­disinde zayıflık vardır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

526- Der ki: Bize Mervan b. Muaviye, bize Yahya b. Sa-id el-Ensari Müslim b. Yesar'dan rivayet etmiş: Bize haber verildi ki Rasulullah (s.a.v.) bir gün çıkıp atının yüzünü ridasıyla temizlemeye (silmeye) başladı ve şöyle buyurdu:"Muhakkak ki bu gece atlar (hususun) da itab edil­dim."Müellif der ki: Bu (hadis) murseldir. Ricali de sikadır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

 

Fasıl

 

527- Enes'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Bereket atların perçemlerinde (alınlarında)dır.[713]

Buhari Müslim rivayet etmiş.

528-  Utbe b. Abdin es-Sulemi'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Atların perçemlerini, yelelerini ve kuyruğundaki tüylerini kesmeyin. Çünkü kuyrukları onları (sinekler­den) korur, yeleleri onları ısıtır. Perçemlerinde ise, hayır ve bereket bağlıdır.[714] Ebu Davud ve Ebu Avane (Sahih'inde) rivayet etmiş.

529- Ebu Katade'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Atın en hayırlısı, yağız, alnında ufacık beyaz nişan

bulunan, ayaklarında beyazlık bulunan, burnu ve üst du­dağı beyaz ve sağ ön ayağı mutlak (nişansız) attır. Eğer yağız olmazsa, bu alametli doru at (da hayırlıdır).[715]Hadisi İbni Mace, Tirmizi (Hadis hasen ve sahihtir der) ve Hakim (ikisinin şartlarına göre sahihtir, der) rivayet et­miş. Hakim'in lafzı.

530- Rasulullah (s.a.v;) şöyle buyurmuş:"Âtların en iyisi alnı sakar, üst dudağı benekli olan si­yah attır. Sonra üç ayağı sekili, ön sağ ayağı sekişiz siyah at gelir. Eğer koyu siyah at olmazsa bu vasıfları taşıyan kahverengi at iyidir.[716]Bunu İbni Hibban da sahihinde rivayet etmiş.

531- Ukbe b. Amir ve Ebu Katade'den Hakim'in lafzıy­la rivayet edilmiş.[717]Atlara verilen isimler: Akrah: Abımda beyazlık olandır. Ersem: Üst dudağında beyazlık olan attır. Talk'ul-Yumma: Siyah olmayan attır. Kümeyt: Kahverengi attır. (Doru)

532- Ukbe b. Amir'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Gaza etmek istediğinde alnı beyaz, sekili, sağ ayağı sekişiz (mutlak renkte) olan atı satın al. Bu durumda ga­nimet alır ve salim kalırsın.[718]Taberani ve Hakim rivayet etmiş. Hakim "Müslim'in şartına göre sahihtir" der. Darimi de Sunen'inde Ebu Kata-de hadisinden rivayet etmiş. Onun lafzı:

533- Adamın biri "Ey Allah'ın Rasulu! Bir at almak is­tiyorum. Hangisini alayım?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Yağız, burnu ve üst dudağında beyazlık bulunan, se­kili, sağ ayağı sekişiz veya bu alametli doru (kahverengi) bir at al. Ganimet ahr ve salim kalırsın.[719] buyurdu."

534- Ebu Vehb'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Size alnı sakar, ayakları sekili, kahverengi atı yahut

alnı sakar, ayakları sekili kızıl atı yahut alnı sakar, ayakları sekili siyah (yağız) atı tavsiye ederim.[720]

Ebu Davud ve ondan daha uzun olarak Nesai rivayet et­mişler.

535- İbni Abbas'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Atın bereketi (yümn) kızillığındadır.[721]Ebu Davud, Tirmizi rivayet etmiş. Tirmizi hadis hasen-dır demiş.Yümn: Hayır, bereket ve kuvvet demektir.

536- Vakidi rivayet etmiş:Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Atların en hayırlısı kızıl olanıdır."

537-  Gıyas b. İbrahim Amr b. Haris'ten: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Şayet arap atları bir alanda toplanır da (yarış için) bırakılsalar (gönderüseler), onları geçen kızıl olanı olur­du."Bu iki hadisi Ebu Ubeyde "Kitab'ul-Hayl'de zikretmiş.

538- Rasulullah (s.a.v.) atlardan bahsederken.şöyle bu­yurmuş:"Yeşili (en) dayanaklı, kahverengisi (en) güzeli, kızı­lı da (en) soylusudur; Allah'ım! yeşili bereketli kıl. Al­lah'ım! kızıla bereket kıl."

Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.

539- Vakidi'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Hayır (bereket, kuvvet) atlarda yeşil veyağızın sika-

lı (sekili) olanındadır."Ebu Ubeyde mürsel olarak rivayet etmiş. İbni Abbas'm hadisi bundan daha sahih ve daha evladır.

540- İbni Asakir İkrime'den tahric etmiş:"Onlar için gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besi­li atlar hazırlayınız..." (Enfal: 8/60)Kuvvet, atların erkeği, ribat (besili atlar) da dişisi demek­tir."

541-  Ebu Hureyre'den Rasulullah atların şikallısmdan hoşlanmazdı.[722] Müslim, Ebu Davud.

542- Der ki; şikal: Atın ön sağ ve arka sol ayağında ve­ya ön sol, arka sağ ayağında seki bulunmasıdır. Kimisi de Hüseyin b. Ali'nin üzerinde şehid olduğu atın eşkel olduğu­nu zikretmiş.[723]

543- Şifa'us-Sudur'da Rasulullah dan (s.a.v.) şöyle bu­yurduğu zikredilmiş:"Kavmin atlarını, başları dik, kişnemelerini de çok gö­rürseniz, biliniz ki durum lehlerinedir. Kavmin atları başları eğik kişnemeleri az ve kuyruklarını sallıyorlar­sa biliniz ki durum aleyhlerinedir."

 

15.MÜCAHİD VE MURABITIN ORUÇ, NAMAZ, ZİKİR V.B. AMELLERİNİN FAZİLETİ BABI

 

544- Ebu Said el-Hudri'den. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah yolunda bir gün oruç tutan bir kul yok ki Al­lah bugünle onun yüzünü ateşten yetmiş yıl uzaklaştır­masın.[724]Buharı, Müslim.

545- Ebu Ya'la Zeban tarikiyle Sehl b. Muaz'dan o da ba­bası Muaz b. Enes'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda Ramazan'ın dışında bir gün oruç tutarsa ateşten eğitilmiş bir arap atının yüz yıllık bir seyri kadar ateşten uzaklaştırır."

546- Amr b. Abese'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa yüzyıllık bir

mesafe ile ateş ondan uzaklaştırılır.[725]Taberani Kebir'de rivayet etmiş.

547- îbni Ebi Şeybe Mekhul'dan Raaulullah (s.a.v.) şöy­le buyurmuş: "Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa yüzyıl ateş­ten uzaklaş(tırıl)ir.[726] Bu mürseldir.

548-  Abdurrezzak Ubeydullah b. Zahar tarikiyle Ebu Umarne'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa Allah onun yüzünü iyi koşan (seğirten) bir arap atıyla yüz yıllık bir

mesafe ile ateşten uzaklaştırır.[727]

549-İbni Abbas'dan:"Kim tetevvu (iyilik) olarak Allah yolunda bir gün oruç tu­tarsa, Allah kıyamet günü duruşundan yirmiyil tahfif eder."

550- Yine Mendel b. Ali -zayıftır- tarikiyle... İbni Ömer den rivayet etmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

"Kim bir müslümanın evliliğinde hazır olursa, Allah yolunda bir gün oruç tutmuş olur. Bir gün yediyüz iledir. Kim müslüman bir kişinin cenazesine gelirse, Allah yo­lunda bir gün oruç tutmuş gibi olur. Bir gün yediyüz ile­dir. Kim (hasta) müslüman bir kişiyi ziyaret ederse Allah yolunda bir gün oruç tutmuş gibi olur. Bir gün yediyüz (derece/gün) iledir."Başka raviler de şunu eklemişler:"...Ve cuma günü yıkanırsa Allah yolunda bir gün oruç tutmuş gibi olur. Bir gün yediyüz (derece/gün) ile­dir."

551- Ebu'd-Derda'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah yer­le gök arası kadar olan bir hendeği onunla ateş arasına bırakır.[728]Taberani hasen bir isnad ile rivayet etmiş.

552- îbni Ebi Şeybe mevkuf olarak rivayet etmiş. Ancak onun lafzı şöyledir:"Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, cehennem­le onun arası yerle gök arası kadar olur.[729]

553- Tirmizi Ebu Umame hadisinden rivayet etmiş ve"hadis gariptir" demiş.[730]

554- İbni Abbas'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Allah yolunda bir gün oruç tutan bir kul yoktur ki, üzerinde birbirine benzemeyen yetmiş kadın bulunan in­ciden yapılmış çadırın içinde bulunan bir huri ile evlen­dirilir. Kırmızı yakuttan ve inci ile kemerli taht üzerin­dedir. Bunun yetmiş bin yatağı var. Astarları atlastan­dır. Orada onun hizmeti için yetmiş bin cariye (hizmet­çi) var. Ayrıca kocası için de yetmiş bin var. Onlardan her bir hizmetçinin altından yetmiş bin (yemek) tabak (ı) vardır. Her bir tabağın içinde başkasında bulunmayan bir yemek (çeşidi) var. Sonuncusunun lezzetini birinci­sinde bulduğu lezzet gibi bulur."İbni Asakir rivayet etmiş. Hadis gariptir, senedi de zayıf­tır.Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.)-şöyle buyurmuş:"Gaza eden (gazi)lerin en hayırlısı, onlara hizmet edendir. Sonra onlara (düşmanlarından) haber getirendir. Allah indinde özel (hususi) bir yere sahip olan ise oruç­lu olandır."Taberani rivayet etmiş. Hadisin tamamı onikinci babta(333 jk> ile) geçmişti.

Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Seleften bir çok ki­şi, cihadta oruç tutuyorlardı. Oruçlu iken savaşıp, iftar etmi­yorlardı. (Oruçlarını savaşta bozmuyorlardı). Bunu Al­lah'tan bir ihsan beklemek, rızasını taleb etmek, sevabına na­il olmak için yapıyorlardı. İnşaallah ilerde bunun ayrıntıla­rı gelecektir.

555- İbni Mübarek ve İbni Ebi Şeybe İbni Ömer'den ri­vayet etmişler: (İbni Ömer) der ki: Yemame yılında Abdul­lah b. Mahreme[731] geldi."Ey Abdullah b. Ömer! Oruçlu iftar ede(bili)r mi?" de­di. Ben"Hayır" dedim. Şöyle dedi:Bana şu yoldan biraz su getir belki iftarımı açarım" dedi. Bunun üzerine havuzun üzerine geldim. Havuz kanla doluydu. Kalkamyla havuza vurdum. Ondan bir avuç alıp ona getirdim. Ona geldiğimde ruhunu teslim etmişti."[732]

556- İbni Mübarek'in rivayetinde ise, "İbni Ömer der ki: "Ben Abdullah b. Mahreme ve Ebu Huzeyfe'nin mevla-

sı Salim ile Yemame gününde arkadaştık. Bizden herbiri bu­gün öbürlerini gözetip kollardı. Birgün gözetleme günü bendeyken savaş oldu. Yönelip baktım ki Abdullah b. Mah­reme vurulmuş. Başında durdum. Bana:"Oruçlu iftar ede(bili)r mi?" dedi. Ben:"Hayır" dedim. Dedi ki:"Benim için şu yoldan su getir. Belki iftarımı açarım" de­di. Söylediğini yaptım. Sonra kendisine döndüm ki vefat et­mişti.[733]

557- İbni Mübarek Seriy b. Yahya[734] o da Sabit el-Buna-ni[735] den rivayet etmiş:"Bir genç zamanın birinde gaza edip şehadetin (şehid ol­manın) peşine düştü, ancak (şehadete) nail olmadı. Kendi kendine şöyle dedi:"(İçinden şöyle geçirdi): Vallahi ehlime dönüp evlenmek­ten başka bir şey görmüyorum." Sonra kıl çadırda kaylulet[736]uykusuna daldı. Arkadaşları onu Öğlen namazına kaldırdı­lar. Der ki:"Öyle bir ağladı ki, arkadaşları ona bir şey oldu sandılar. İnsanların bu halini görünce şöyle dedi:"Hiçbir şeyim yok. Az önce bana biri geldi. Ben de uy­kudaydım. Bana:"Haydi Ayna eşine gidelim" dedi. Ben de onunla beraber kalktım. Beni tertemiz, beyaz bir yerden geçirdi/götürdü. On­dan daha güzel göremediğim bir bahçeye geldik. Onda on hizmetçi vardı. Kesinlikle onlardan daha güzel birisini gör­memiştim. Onlardan biri olmasını, ümit ettim."Ayna nerede?" dedim."O önümüzdedir. Biz de onun hizmetçileriyiz" dediler. Arkadaşımla yürüdük. Sonra bir bahçeye geldik ki onun güzelliği geride bıraktığımızdan kat kat daha güzeldi. On­da da yirmi hizmetçi vardı; (Ayna'nın) onlardan biri olma­sını ümit ederdim.Ayna hanginiz" dedim."O önümüzdedir. Bizler onun hizmetçileriyiz" dediler. Otuz hizmetçiyi kadar zikretti.Dedi ki: Sonra kırmızı yakuttan etrafını aydınlatan bir kubbeye (çadıra) geldim."Arkadaşım "gir" dedi. Girdim bir de ne göreyim Kub­ben (çadır)ın onun yanında ışığı olmayan bir bayan var. Oturup onunla bir müddet konuştum. O da benimle konuşu­yordu. Arkadaşım bana:"çık ve git" dedi. Dedi ki:

"Arkadaşıma karşı gelemediğimden kalktım. Elbisemin bir kenarından tutup şöyle dedi: "Bu akşam bizde iftarını aç" Beni uyandırdığınızda bunun bir düş olduğunu gördüm. Ve bunun için ağladım.Onlar çok geçmeden süvarilere (savaş için) seslenildi. Der ki: İnsanlar atlarına binip güneş batıncaya kadar (düşman­la) atıştılar. Güneş batıp oruçluya iftar (etme) helal olunca da işte o vakitte yara aldı (ve şehid oldu) Kendisi oruçluy­du. O gencin ensardan ve sabit'in de onun nesebini bildiği­ni sanıyorum.[737]

558-Taberani isnadiyla Muhammed b. el-Hanefiyye[738] den rivayet etmiş. Bedir, Akabe ve Uhud'a katılmış Ebu Amr el-Ensari'yi oruçlu olduğundan susuzluktan dudakları kuru­muş kölesine şöyle dediğini gördüm:"Yazıklar olsun! Benim zırhımı ver." O da ona zırhım giydirdi. Sonra üç ok çekip attıktan sonra şöyle dedi. Rasu-lullah'm (s.a.v.) şöyle dediğini işittim:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa -ok hedefe varır ve­ya varmaz- kıyamet gününde (bu) onun için bir nur olur."Güneş batmadan öldürüldü, Allah ondan razı olsun.Allah yolunda oruç tutanların kıssaları çoktur. Münasip yerlerde toplu olarak -inşaallah- gelecektir.[739]

559- Muaz b. Enes'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"(Allah yolundaki) namaz, oruç ve zikir, Allah yolun­daki nafakadan yediyüz kat ile daha fazladır."Ebu Davud ve Hakim Zeban, oda Sehl b. Muaz tarikiy­le rivayet etmişler "senedi sahihtir" der.[740]

560- İbni Münzir bunu el-Evsat'ta Musa b. Eyyub'tan o da Musa b. Cubeyr'den o da Muaz'dan Muaz da Rasulul-lah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş.

561- îbni Munzir ve İbni Asakir de Ebu Ukayl'den İbni Müseyyeb'in şöyle dediğini rivayet etmişler:"Allah yolundaki ameller nafaka (harcama)lara yediyüz kat daha fazladır. Ameller ise; namaz, teşbih, zikir, sada­kadır. Bir adam Ebu Ukayl'e"Bunu kimden naklediyor (zikrediyor)?" diye sorunca Ebu Ukayl:"Rasulullah dan (s.a.v.)" cevabını verdi.Müellif der ki: Bu mürseldir. Buna göre Allah yolunda kıldığı bu namazı dört bin dokuzyüz namaza bedeldir. Oruç ve zikir de böyledir.Ribat bölümünde namazın katlan (dereceleri) ve bu na­mazın yüzbin namaz derecesinde olduğu -inşallah- gele­cektir.

562- Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah yolunda Allah'a takarrub amacıyla yapılan her

türlü hayır kat kat artma hususunda nafaka gibidir."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş Delail'un-Nübüvve'de Beyhaki ve Bezzar'ın rivayetleri de bunu destekler mahiyet­tedir.

563- Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) -İsra gecesin­de- bir gün eken ve bir gün onu hasad eden bir kavme gel­di. Her hasad ettiklerinde (ekin) tekrar eski haline dönüyor­du: Rasulullah (s.a.v.):

"Ey Cibril! Kim bunlar?" deyince Cebrail:"Bunlar Allah yolunda (cihad eden) mücahidlerdir. On­lara iyilikler yediyüz kat olarak kat kattır.[741]

564-  Şifau's-Sudur'da İbn-i Abbas'dan (r.a.) rivayet edilmiş:"Kim Allah yolunda iki rekat namaz kılarsa, anası onu do­ğurduğu gün gibi günahlarından çıkar."

565- Muaz b. Cebel'den (r.a.): "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah yolundaki cihad'da Allah'ı çok zikredene ne mutlu! Çünkü o, herbir kelimeye karşılık yetmişbin ha-sene alır. Onun herbir hasenesi, daha önce Allah katın­daki sevaplarına on kat olarak eklenir."Taberani rivayet etmiş. İsnadında isimlendirilmeyen bir kişi var.[742]

566-  Hakim Reban tarikiyle, Sehl b. Muaz'dan, o Muaz b. Cebel'den rivayet etmişRasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bin ayet okusa Allah onu nebiler, sıddiklar, şehitler ve salihlerle beraber yazar."

Hakim "isnadı sahihtir" der.[743]Müellif derki: Mülk suresinden Kur'an'ın sonuna kadar bir ayet var.

567- Şifau's-Sudur'un sahibi Muhammed b. El-Munke-dir'den o da babasından Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyur­duğunu zikretmiş: "Kim Allah yolunda tekbir ve tehlil ile giderse (çıkar­sa) güneş günahlarıyla batar."

568- Yine İbn-i Abbas'dan (r.a.):"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir ilim yayarsa çöldeki kum taneleri kadar ona hasenat (iyilikler) yazılır. Kıyamete kadar onunla amel edenlerin ecri kadar da ona ecir (se­vap) olur."

 

16.ALLAH YOLUNDA RIBATIN FAZİLETİ VE MURABIT OLARAK GECELEYENİN FAZİLETİ

 

Allah Teala şöyle buyuruyor:"Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip tutun." (Tevbe: 9/5)"Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın (sınır­larda) nöbetlesin. Allah'tan korkun. Umulur ki kurtulur­sunuz.Al-i İmran: 3/200)

569- Mübarek b. Fadale der ki: Hasan "Sabredin ve sa­bırda yarışın..." ayetini okuyup Şöyle dedi: Kafirlere kar­şı sabırlaşmakla emrolundular. Taki kafirler dinlerinden bıkarlar.[744]

570- Muhammed b. Ka'b el-Kurazi bu ayetin tefsirinde şöyle der:"Benim ve kendi düşmanınızı, kendi dinlerini sizin için bırakmcaya kadar (sınırlarda) nöbetlesin.[745]Ezheri "...(sınırlarda) nöbetlesin." kelimesiyle ilgili şu­nu söylemektedir: Bunda ik görüş var:Birisi: Düşmanınızla cihad ve onlara karşı besili atlar ha­zırlayınız.

571- İkincisi Rasulullah'm (s.a.v.) söylediğidir: "Meşakkatli de olsa abdesti usulüne uygun gayet gü­zel almak, namazlardan sonra (bir sonraki) namaz(ı) beklemek işte bunlar ribattır. (mücahidin nöbet bekleyi­şi gibidir.)[746]Bu ameller, Allah'ın düşmanlarıyla cihad etmek için sü­varinin nöbet tutmasına denk tutulmuştur.Muhammed b. Atiyye tefsirinde şöyle demektedir. Bu gö­rüşlerin en doğrusu şudur: Ribat Allah yolunda cihaddan ay­rılmamaktır. Onun aslı aü besleyip bağlamaktır. Sonra müs-lümanların sınırların birini koruyan herkese bu isim veril­miş. İster süvari olsun, ister yayan. Rasulullah'm (s.a.v.);"İşte bu ribattır" sözü, bunu Allah yolundaki ribata benzetmek (teşbih etmek) içindir. Ribatın sözlük anlamı (yukarıda zikredilen) birinci anlamdır.

572- Şu sözü gibi,"Pehlivanlık rakibi (güreşte) yenmek değil di r.[747]

573- Ve şu sözü gibi:"Miskin şu gezginliği yapan değildir.[748]V.b. hadisler gibi.Kuteybe[749] derki: "Ribat, bunların atları bağlayıp besle­meleridir. Şunlarm da atlarını sınırlarda (nöbette) bekleme­leridir. Sonra sınırdaki nöbet ribat diye isimlendirildi.

574- İbni Rüşd Mukaddimat'inde, İbni Yunus es-Sakli Kitab'ul-Cami li Mesaü'il-Müdevvene'de ve başkaları İb­ni Ömer'den rivayet etmişler:"Cihad müşriklerin kanını akıtmak için farzedildi. Ribat da müslümanların kanını korumak için farzedildi. Müslü­manların kanını korumak, müşriklerin kanım akıtmaktan ba­na daha çok sevimlidir.[750]Şunu bil ki, Ribat imanın bölümlerinden/şubelerinden, ba­ğışlanma nedenlerindendir. Onun fazileti ile ilgili öyle bü­yük şeyler varidolmuş ki, başka ibadet ve iyilik hakkında-varid olmamıştır. Onlardan bazıları şunlardır:

 

Bir Günlük Ribat Dünya Ve Üzerindekiİerinden Daha Hayırlıdır:

 

575- Sehl b. Sad'ten Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur muş:"Allah yolunda bir gün ribat (nöbet) tutmak, dünya ve Üzerindekiİerinden daha hayırlıdır. Birinizin cennette­ki bir kamçılık yeri, dünya ve üzerindekilerden daha hayırlıdır.[751]Hadisi Buhari ve başkaları rivayet etmiştir.Hadisteki,"Dünya ve üzerindekilerden daha hayırlıdır"İfadesi kimisine göre zahirine göredir. Kimisi de şöyle de­miş:"Yani bu taat şayet kişi buna (dünya ve üzerindekileri-ne) malik olabilse ve bunu Allah'a itatte harcasa/infak eder­se, (yine bundan) dünya ve üzerindekinden daha hayırlıdır. Bunu Müslim'in şerhinde[752] Kadı İyad ve şeyh Muhibbud-din et-Taberi "Fadil'ul-Aşere'de zikretmiş. Bunların dışın­da başkaları da zikretmiş. Bunu bir grup ta tercih etmiş. Çün­kü dünya ve üzerindekiler Allah indinde bir sivrisineğin ka­nadı kadar değildir. O zaman nasıl olur da cenneti mucip şey­le kıyası yapılıyor ki bunun küçük cüzlerinin değeri bile yok­tur. Şayet kadru kıymetinde ona denk olursa -ki bu imkan­sızdır- ebedi baki olanın bir zerresinin fani olan dünya/yer dolusundan daha hayırlı olandan daha hayırlı olduğuna akıl kesin ve zaruri olarak karar verir. O zaman aralarında üstün­lük yarardan uzaktır, Acak baki olan ecrin yine baki olan ecirle mukayesesi/karşılaştırılması arzu ediliyorsa o başka­dır.Kimisi de şunu demiş: "Bu nefisle daha fazla yer etme­si için gayıp olanı somutlaştırmak içindir. Çünkü dünya dünyaya, nimetlerine ve lezzetlerine sahip olmak; nefsin ta­biatında büyük ve somuttur. Onun yanında hakikat bulan Ri-batta tek bir günün sevabı -ki bu soyut ve gaybtır- dünya lez­zetlerinden bildiğiniz somut lezzetlerden/nimetlerden daha hayırlıdırİbni Dakik el-İd Umde şerhinde der ki: kanaatimce bu gö­rüş Kadı îyad'm zikrettiğinden daha açık ve daha uygun­dur.[753]

 

Bir Günlük Ribatın Bir Ayın Oruç Ve Kıyamından Ve Bir Aylık Ribatın Bir Asır Oruçtan Daha Hayırlı Olduğuna Dair:

 

576- Selma'dan Rasululah (s.a.v.) şöyle dediğini işittim: "Bir günlük ribat, bir ayın orucundan ve kıyamından

daha hayırlıdır. Ölürse üzerine dünyada iken yaptığı ameli ve rızkı cereyan eder. Fettandan da (kabir fitnesin­den de) emin o[754]

577- Taberani tahric etmiş, Ebu'd-Derda'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Bir aylık ribat bîr asırlık oruçtan daha hayırlıdır. Kim Allah yolunda murabıt olarak ölürse büyük korku­dan emin olur. Rızkı cennetten getirilir. Allah onu diril-tinceye kadar murabıtın ecri önada olur.[755]

578-  İbni Asakir Cemi b. Sevb[756] den Ebu Umame' Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah yolundaki murabıtın ecri ayın başından sonu­na kadar topuklarını yanyana getirip onu oruçla ve kı­yamla geçirenden daha büyüktür."

579- Hasan'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Allah yolunda bir gecelik ribat, birinizin evindeki alt­mış yıl ibadetinden daha hayırlıdır."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.Her Ölen Kişinin Ameli Kesilir. Ancak Ribatında Ölen Murabit Hariç. Çünkü Kıyamete Kadar Ribat vb. Ameli Salihin Ecri Devam Eder:

580-  Selman'dan Rasulullah'in (s.a.v.) şöyle dediğini işittim:"Bir günlük ribat bir ayın orucundan ve kıyamın­dan daha hayırlıdır. Murabıt olarak ölürse bu ecir gibi ve rızkı cereyan (devam) eder."[757]Bunu Müslim (lafzı 576 noda geçti) ve Hakim (bu onun lafzıdır) rivayet etmiş.

581- İbni Asakir değişik yollarla rivayet etmiş: "Kim Allah yolunda murabıt olarak ölürse kıya

kadar ona mücahidin ecri vardır."

582- "Kim bîr gün Allah yolunda ribatta bulunursa bu bîr ayın orucuna ve ihtiyacı dışında namazdan ayrıl­mayanın kıyamına denktir. Kim Allah yolunda murabıt olarak ölürse onun ecri, cennet ve cehennem ehli arasın­da hüküm verilinceye kadar devam eder."

583- Başkasında:"Eğer ölürse ona murabıtın ecri dirilmeye kadar de­vam eder. Fettan'dan (kabir azabından) emin olur. Cen­netten rızıklandırılır."

584- Başkasından -yine îbni Asakir tahric etmiş-: "Şurahbil b. Sımt Farsların kalelerinden birine murabıt olarak inmişti. Onlara şiddetli bir yokluk isabet etmişti. Selman-ı Farisi onlara uğradı ve şöyle söyledi:"Rasulullah'dan (s.a.v.) işittiğim ve bu konumunuzda si­ze yardımcı olarak bir hadisi söyleyeyim mi?" "Evet ya Ebu Abdillah! söyle" dediler. Dedi ki: "Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim: "Allah yolunda bir günlük ribat, bir ayın orucun­dan ve kıyamından daha hayırlıdır. Allah yolunda mu­rabıt olarak ölene kıyamet gününe kadar mücahidin ec­ri devam eder."

585- Fudale b. Ubeyd den Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuş:"Allah yolunda murabıt olarak öten hariç her kişinin ameli mühürlenir (sona erer). Çünkü onun (murabıtın) ameli kıyamet gününe kadar artar ve kabir fitnesinden emin olur.[758]Ebu Davud, Tirmizi (Hadis hasen ve sahihtir demiş) İb-ni Hibban (sahihinde) ve Hakim (Müslim'in şartına göre sa­hihtir, demiş) rivayet etmiş.Kurtubi tefsirinde bu iki hadis ile -Selman ve Fudale'nin hadisleri- ilgili olarak şunu demektedir:"Bunlar, ribatın ölümden sonra baki kalacak amellerin en hayırlısı olduğuna delildirler. Ebu Hureyre'nin hadisinde:

586- "İnsan öldüğünde üç kişi (sınıf) hariç ameli ke­silir: Sadaka-ı cariye, kendisiyle yararlanılan ilim ve kendisine dua eden salih çocuk."Müslim rivayet etmiş.Sadaka-i cariye, kendisiyle yararlanılan ilim ve kendisi­ne dua eden salih çocuk; evet bunlar sadakanın bitmesi il­min gitmesi ve çocuğun ölmesiyle son bulur/kesilir. Ribat ise kıyamete dek ecri kat kat artar. Kat kat artmanın haricin­de artmanın bir manası yoktur. Ayrıca bu bir sebebe meb-ni de değildir. Ki onun kesilmesi -yok olması- ile kesilsin. Bilakis o kıyamete kadar Allah'tan daimi/sürekli bir iyilik (fazilet)tir. Bu şundandır: Tüm iyilikler ancak düşmandan emin olmakla, dinin hudutlarını koruyarak onlardan korun­mak ve islam şiarlarını ikametle mümkündür.[759]Onun sözü burada sona erdi. Bu gerçekten hoş şeylerdir. Onu iyi düşün!

587- İrbad b. Sariye'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Her amel, Allah yolunda murabıt olan hariç, sahibi öldüğünde kesilir. Onunki ise ona artar/çoğalır. Kıyame­te dek rızkı da ona devam eder."[760]

Taberani iki isnad ile rivayet etmiş, birisi sahihtir.

588- Ebu Umame'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Dört sınıfın ecirleri ölümlerinden sonra da devam eder: Allah yolundaki murabıt, bir amel işleyen -ki bu amel edildikçe ona da ecir devam eder- sadaka veren kişi buna da o sadaka sürdükçe ona ecir yazılır. Arkasında kendi­sine dua eden bir çocuk bırakan adam.[761]Ahmed İbni Asakir tarikiyle rivayet etmiş. Senedinde İb-ni Lehia var. -

589- Ebu Ya'latafıric etmiş, Ukbe b. Amir'den Rasulul-lah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah yolundaki murabıt hariç ölen her kişinin ame­line mühür vurulur, O ise ameli dirilinceye kadar ona de­vam eder.[762]

590- Vasile b. el-Eska'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuş: "Kim iyi bir çığır açarsa hayatında ve ölümünden sonra bununla amel edilip terkedilinceye kadar ona bu­nun ecri vardır. Kim de kötü bir çığır açarsa bu terke­dilinceye kadar ona da bunun günahı var. Kim Allah yo­lunda murabıt olarak ölürse Allah kıyamette diriltince-ye kadar ona murabıtm ecri var/devam eder.[763]Taberani iyi bir isnad ile rivayet etmiş

591- İbni Asakir muhtasar olarak rivayet etmiş ve onda şunu artırmış:"Onun tüm günahları, yeni ve eskileri, gizli ve açık­ları bağışlanır."

592- Ubade b. Samit'den:"Hiç bir kişi/fert yoktur ki canı çıkmadan önce vara­cağı yerini görmesin. Ancak murabıt olanlar bundan müstesnadır. Çünkü bunun eciri -veya rızkı- ribat olduk­ça ona devam eder."

İbni Mübarek mevkuf olarak rivayet etmiş.Merfu hadislerin manası da budur. Çünkü ölü son nefe-siyle beraber ameli kesilir ve mühürlenir. Bunun üzerine haatı boyunca yaptığı amellerinin cümlesiyle hak ettiği y rini görecektir. Murabıt ise Allah indindeki yerini görmez. Çünkü hayatının sona ermesiyle ameli sona ermez. Bilakis ameli ölümünden sonra da kıyamete kadar fazlalaşır ve kat kat artar. Ecrinin nereye varacağını, derecesinin nereye ulaşacağım Allah'tan başka hiç kimse bilemez. Ancak şu var:. Ölümü anında müjdelendiği ve sevindiği şeyi görür. Kıya­mete kadar sonuna varamayacağı yükselişinin yerini gö­rür. İyilikleri sayılamayan ve verdiği bolluğu da hesaplana-mayan (zat) ne yücedir!

 

Murabıt Öldüğünde Kıyamete Kadar Şehide Olduğu Gibi Ona da Cennetten Rızkının Geldiğine (Devam Edeceğine) Dair:

 

Bu hususta Selman[764] ve Ebu'd-Derda'nın[765]hadisleri daha önce geçti.

593- Taberani Ebu Hureyre'den tahıic etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ölen her kişinin ameline mühür vurulur. Murabıt hariç. Çünkü onun ameli kıyamete kadar ona artar ve kabrin fettan'ından (kabir meleklerinin sorgusundan/fit­nesinden veya kabir azabından) emin olur.[766]Şurahbil b. es-Simt'.ten kendisi Fars topraklarında mura-bıttı onlara Selman'ı Farisi uğradı, insanlar ribattan bıkmış ve sıkılmışlardı. Şöyle dedi:"Ey îbni Simt! sana bu konumunda yardımcı olacak Ra sulullah'dan (s.a.v.) işittiğim bir hadisi söyleyeyim mi Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini işittim:"Murabıtın bir günlük ecri, ehli içinde bir ay kıyam eden kişinin ecri gibidir. Şayet ölürse kabir fitnesinden (sorgusundan ve azabından) emin olur. Kabrinde şöyle yazılır; "Bu Allah yolunda murabıt idi" hesap gününe ka­dar daha önce yaptığı ameli daha güzel bir şekilde ona devam eder."İbni Asakir rivayet etmiş Daha önce 576 no ile Müs­lim'den geçmişti.

594- Ebu Umame Rasulullah'dan rivayet etmişKim Allah yolunda ribatta bulunursa, Allah onu kabir fitnesinden emin kılar.[767]Taberani el-Kebir ve el-Evsat'ta rivayet etmiş.

595- îbni Asakir de rivayet etmiş:"Allah yolunda murabıt olarak ölen bir kişi yoktur ki,Allah onu kabrin fitnesinden emin kılmasın."Murabıt Ribatında Öldüğünde Allah Onu Kıyamet Gününde Büyük Korkudan Emin Olarak Diriltir:

596- Ebu Hureyre Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle rivayet etmiş:"Kim Allah yolunda murabıt olarak ölürse daha ön­ce yapmış olduğu salih ameli onun için devam eder. Rız­kı da ona devamlı gelir. (Kabir azabından) Fettan'dan emin olur. Allah kıyamet günü büyük korkudan emin olarak onu diriltir.[768]İbni Mace Sahih bir isnad ile rivayet etmiş.

597- Bezzar Ebu Hureyre ve Osman'ın hadisinden riva­yet etmîş: Onda:"Kıyamette, Allah onu büyük korkudan emin olarak diriltir.[769]Ebu'd-Derda'nın hadisinde de:"Kim Allah yolunda murabıt olarak ölürse, büyük korkudan emin olur. Rızkı ona sunulur. Allah onu diril-tinceye kadar ona murabıtın ecri devam eder."577 no ile geçti.

598- İbni Asakir kendi isnadı ile Aişe'den tahric etmiş. Aişe şöyle demiş:"Adamları ne kadar da acizdirler? Erkek olsaydım riba-tın üstünde bir amel tercih etmezdim. Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Kim murabıt olarak ölürse; kabir fitnesinden koru­nur, büyük korkudan emin olur. Yaptığı (salih) amel ona kıyamete kadar (ecir olarak yazılmaya) devam eder."

599-  Abdullah b. Amr'dan; Murabıt olarak ölen kişi hakkında şunu rivayet etmiş:"O kıyamet gününde büyük korkudan emin olur.[770] İbni Mübarek mevkuf olarak rivayet etmiş. Büyük korku, çoğunluğa göre cehennemin, cehnnem eh­lini kuşatmasıdır. Hasan "Kulun ateşe girmesi için emrolun-masıdır" derken, İbni Cüreyc "iki fırka/grup arasında ölü­mün boğazlanmasıdır" der.[771]

 

Murabıt Olarak Ölen Kişiyi Allah Şehid Olarak Diriltir/hasreder:

 

600-  Abdurrezzak ve İbni Mace İbrahim b. Muhammed'ten[772]çoğu bunu terkederken Şafi'i sika görmüş- Ebu Hureye'den o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş:"Kim murabıt olarak ölürse, şehid olarak ölür. Kabir fitnesinden korunur. Yedirilir, rızkı cennetten getiri­lir. Ameli ona devam eder.[773]

601- Bu hadisi Ebu Ahmed b. Adiy de rivayet etmiş. Bu­nun tarikiyle de İbni Asakir... Ebu Hureyre'den o da Rasu-lullah dan (s.a.v.) rivayet etmiş.

602-  İbni Ebi Şeybe Safvan b. Selim'den rivayet et­miş.[774]

603- Taberanİ geçen (576 no ile geçmişti) Selman hadi­sini rivayet etmiş ve sonunda:"Kim murabıt olarak ölürse, üzerinde bulunduğu amel (daha önce yaptığı amel) ona devam eder. Rızkı ona (devamlı) gelir. Kabir fitnesinden emin olur. Kıyamet günü de şehid olarak dirilir.[775] demiş.

604- İbni Asakir kendi isnadıyla... Abdullah b. Amr den tahric etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş"Kim ribata niyet ederse, alnında nifaktan beraat yazılır. Ayrılmak üzere çıktığında, Allah melekleri onun­la görevlendirir. Bunlar onu sağından ve solundan, önün­den ve arkasından korurlar. O (ribat yerine) vardığında duası kabul görür. Ölürse şehid olur. Bu durumuyla kı­yamette otuz kişiye şefaatçi olur. Öldürülürse yine şehid-tir. Bu durumuyla kıyamet gününde yetmiş kişiye şefa­at eder."Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Allah'ın fazi ve ke-remiyle kullarına muamelesindeki sünnet (ullah) devam ediyor. Kim doğru bir şekilde Allah'a yakınlaştıracak bir-, şeye yönelir de, tüm istek ve arzusuna rağmen, onu kasdet-medeki gayretine rağmen ilahi takdir onu on(a nail olmak) dan menederse, şüphesiz ki Allah, kıyamet gününde, onun güzel kasdına, halis niyetine ve doğru içtenliğine bir ihsan ve kendisinden de bir iyilik/fazilet olarak bu itaatin/yakın-lığın/kurbetin ecrini ona verir, bunun delili -inşaallah iler­de gelecektir- "Kim mücahid olarak çıkar da ölürse, o şe-hidtir." ve "Kim hac (etmek) için (çıkıp da ölürse) hacı ola­rak yazılır" hadisleridir.

605-  Devesinden düşen ihramlı hakkında Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Şüphesiz o kıyamet gününde telbiye getirerek di­riltilir.[776]

606- Yine Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözü gibi:"Kim gece namaz kılmaya niyet ederek yatağına ge­lir de uykusu (gözü) sabaha kadar galebe ederse niyet et1 tiği şey ona yazılır. Uykusunda Rabbinden ona sadaka addedilir.[777]Hadisi Nesai, İbni Mace, İbni Huzeyme Ebu Derda'nın hadisinden rivayet etmişler.

607- Ebu Davud ve Nesai bunu ayrıca Aişe'nin hadisin-den de rivayet etmişler.[778]

608- Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözü gibi:"Kim güzel bir şekilde abdestini alıp (namaz kılmak için) giderse insanların namaz kıldıklarını görürse nama­za yetişmezse, Allah onu kılan ona hazır olanların ecri kadar ona ecir verir. Bu onların ecrinden bir şey de ek­siltmez.[779]Ebu Davud, Nesai ve Hakim rivayet etmiş. Hakim "Müs­lim'in şartına göre hadis sahihtir" der.

609- Bunlara benzer daha bir çok hadis mevcuttur. Mu-rabıt ancak ve ancak şehadeti arzulamak, onu kazanmak için de canını feda etmek için ribat eder. Bu takdirde öldü­ğünde şehid olarak diriltilmesi tabiidir. Bunu Allah'ın şehid-lerin özelliklerinden olan şeyleri onlara vermesi de bunu des­tekler. Ona rızkını devamlı vermesi, kabir azabından ve büyük korkudan emin olma vb. bunlardandır. Şayet onun şe­hid olarak dirilteceği hususunda sahih ve sarih (açık) bir ha­dis varid olmamış olsa dahi bu kaideden istinbat edilirdi. Hal böyleyken zaten bu hususta bir çok hadis rivayet edilmiş. Bu hadisler tenkidten salim değilseler de tariklerinin çokluğu birbirlerini destekliyor ve güçlendiriyor. Bunu mezkur ka­ide de destekliyor. Yine de en iyi blen Allah'tır.Murabıt Ribatta İken Ölürse, Sırat Üzerinde Rüzgar Gibi Hesapsız ve Kitapsız Geçer:İbni Mübarek... Ebu Salih eI-Humsi[780]den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah Azze ve Celle kıyamette kimi kavimleri diriltir ki bunlar sıratın üzerinde rüzgar gibi hesapız ve azap-sız geçerler.""Kim bunlar ey Alah'ın Rasulu?" diye sordular. Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle dedi:"Ribatta iken kendilerine ölüm gelen kavimlerdir.[781]

610-  Şifa'us-Sudur'da zikredilmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Yemin olsun ki kıyamet gününde öyle kavimler di­riltilir ki Sırat'ın üzerinde cennete girinceye kadar rüz­gar gibi geçerler.""Onlar kimlerdir ya Rasulallah?" denildi."Onlar ribatta iken kendilerine ölüm gelen ka-vim(ler)dir." buyurdu.

611- îbni Asakir kendi isnadıyla... Ebu Seleme'den o da Ebu Hureyre'den tahric etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuş:"Yemin olsun ki kıyamet günü öyle kavimler dirilti­lir ki yüzlerindeki nur parıldar, sıratın üzerinde rüzgar gibi geçer, cennete hesapsız/sorgusuz geçerler.""Onlar kimlerdir ya Rasulallah?" denildi."Onlar öyle bir kavimdir ki ribatta iken kendilerine ölüm ulaştı."

612-  Şifa'us-sudur'da Enes b. Malik'ten şöyle dediği zikredilmiş:"Kıyamet günü bazı adamlar (kişiler) kabirlerinden çıkarlar. İnsanların hesabı (sorgusu) onları meşgul etmez. Cennetin kapılarına kadar gelip onları korkusuzca (sü­kunet içinde) kapıyı çalarlar. Rıdvan"Kimsiniz?" der. Onlar şöyle cevap verirler:"Allah'ın sevdikleri (kulları)yiz. Murabıt bir kavi­miz." Bunun üzerine Rıdvan onlara:"Allah'a karşı çok rahatsınız/sakinsiniz. Sanki de­niz sahilinde ayaklarınızı tozlamışsınız" der.[782]

613- Abdurrezzak ve İbni Münzir el-Evsat'ta Ebu Hurey-re'nin şöyle dediğini tahric etmişler:"Deniz kenarında müslümanlann bir gediğinde/sınırın­da ribat bana Ka'be veya Medine'deki Rasululah'ın mesci­dinde kadir gecesine denk gelmemden daha sevimlidir. Üç gününün ribatı bir yıla denktir. Ribatın tümü ise kırk gece­dir.[783]

614- Said b. Mansür da Abdurrahman b. Zeyd b. Eşlem -ki zayıftır- Ebu Hureyre'den yine mevkuf olarak zikret­miş.[784]

615- İbni Münzir Humade tarikiyle.. Osman b. Ebi Sev-de'den rivayet etmiş. Der ki: Biz Yafa'da Ebu Hureyre ile ribatta idik. Şöyle dedi:"Buranın ribatı, Beyt'ül-Makdis'teki kadir gecesinden ba­na daha sevimlidir."Yafa: Beytü'l-Makdis sahilinde bir köydür. Oradan lüdd kumsalına çıkılır.

616- İbni Hibban sahihinde, Beyhaki ve başkaları Müca-hid'den o da Ebu Hureyre'den rivayet etmiş. Der ki: Ken­disi ribattaydi. Sahile iltica ettiler. Sonra bir şey yok denil­di. İnsanlar ayrıldı. Ebu Hureyre ayakta duruyordu, önün­den bir adam geçti ve dedi ki:"Ey Ebu Hureyre seni durduran nedir?" Ebu Hureyre şöyle dedi:"Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini işittim: "Allah yolunda bir saat(lık) duruş. Hacer'ul-Esved'in yanında kadir gecesi kıyam durmaktan daha hayırlı­dır.[785]Hadis bazı sebeplerden zayıftır.

 

Kim Bir Gün Ribatta Bulunursa Allah Onunla Ateş Arasında Yedi Hendek (çukur) Bırakır:

 

617- Cabir'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu­nu işittim:"Kim Allah yolunda bir gün ribatta bulunsa, Allah onunla ateş arasına yedi hendek (çukur) bırakır. Her imi hendek yedi gök ile yedi yer kadardır.[786]

 

Allah Yolunda Ribat Edene Geride Bıraktığı Kişilerin Ecri Vardır:

 

618-  Taberani el-Evsat'ta ricali sika olan bir isnad ile Enes'den tahric etmiş: Der ki: Rasulullah'a (s.a.v.) ribatın ecri soruldu. Rasululİah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim müslümanların gerilerinde nöbet tutarak bir ge­ceyi ribatla geçirirse, ona geride bıraktığı oruç tutan ve namaz kılanların ecri vardır.[787]

619-  Şifa'us-Sudur'da Ebu Hureyre'den zikredilmiş. Rasululİah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda murabıt olarak çıkarsa, ona tüm ümmet'i Muhammed'den; iyisi ve facirinden, kadın ve çocuğundan, hayvanından, kara ve denizdeki kuşların­dan kıyamete kadar kırat miktarınca ecir vardır. Kırat ise, Uhud dağı kadardır."

620- İbni Asakir isnadıyla tahric etmiş. İbrahim el-Ye-mani anlatıyor: Der ki: Yemen'den döndüm. Süfyan-ı Sev-ri'ye varıp dedim ki: Ya Eba Abdullah! Nefsimde şunu ge­çirdim. Cidde'ye varıp her yıl ribatta bulunayım. Her ay bir umre yapayım. Ve her yıl bir kez hac edeyim. Dolayısıyla ehlime de yakın olmuş olurum. Bu mu sana daha sevimlidir yoksa Şam'a gitmek mi?" Bana şöyle dedi:"Ey Yemen'li kardeş! Şam sahillerine git. Şam sahille­rine git. Muhakkak ki şu beyti her yıl yüzbin, ikiyüz bin ve­ya üçyiiz bin kişi ve Allah'ın dilediği daha fazla kişi hac edi­yor.. Onların hac, umre ve ibadeti/kurbanları gibi sana da ecir var."Allah Yolunda Bir Günlük Ribat, Ribatsız Bin Günden Daha Hayırlıdır:

621-  Osman'ın minberin üzerinde şöyle dediği rivayet edilmiş:"Benden ayrılıp uzaklaşacağınızdan korktuğum için (bugüne kadar) Rasululİah'dan (s.a.v.) duyduğum bir hadisi giz­ledim. Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum:"Allah yolunda bir günün ribatı başka yerlerde geçi­rilen bin günden daha hayırlıdır. Herkes nefsi için dile­diğini seçsin.[788]İbni Ebi Şeybe ve Tirmizi. (Tirmizi "Hadis hasendir" de­miş.) Nesai, İbni Hibban (sahihinde) ve Hakim (Buhari'inin şartına göre sahihtir demiş) rivayet etmişler.

622- İbni Mace... Mus'ab b. Sabit'ten rivayet etmiş. An­cak onda şöyle demiş:"Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum: "Kim bir gün ribatta geçirirse, oruçlu ve kıyamh bir gece gibi (sevabı) olur.[789]

623- İbni Asakir'e ait bu hadisle ilgili başka rivayet ise şöyledir:Osman şöyle dedi: Ey insanlar hicret ediniz! Çünkü ben de hicret ediciyim. Bunun üzerine insanlar yola koyuldular. Sonra şöyle dedi:"Ey insanlar size öyle bir hadis söyleyeceğim ki onu Rasulullah'dan (s.a.v.) duyduğum günden bu güne kadar si­ze hiç söylemedim. Rasululİah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah yolunda yapılan bir günlük ribat onun dışın­daki bin geceden daha hayırlıdır. Kişi dilediği yerde ri­bat etsin.""Size tebliğ ettim mi?" Onlar"Evet" deyince. O:"Allah'ım şahid ol!" dedi.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Osman'ın bu hadisin­de şunda apaçık bir delil var. Ribat mekanında murabıtın bir-günlük rîbatı (kıyamı) başka yerlerde geçirilen bir günden daha efdaldır. İster bu yer Mekke olsun, ister Medine ve is­ter Beyt'il-Makdis olsun, (farketmez). Bunun içindir ki Osman insanların onu (bırakıp) ayrılmalarından korkmuş­tur ki onlara bunu bildirdiğinde ribata olan rağbet ve orada ikame isteği onu terketmelerini sağlayacaktır. Bunu Mekke ve Medine'yi kapsadığını bilmeseydi onların Medine'den çı­kıp/ayrılıp ribat bölgesine gitmelerinden korkmazdı/endişe-lenmezdi.

624- İbni Asakir Yezid b. Hubeyra -ki metruktür- tarikiy­le... Enes'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu ri­vayet ettiğini tahric etmiş:"Allah yolundaki bir gününüz iki mescidten Mes-cid'ul-Haram ve Medine mescidindeki bin günden daha hayırlıdır."Müellif der ki: Şu bir gerçek ki, Mekke ve Medine'den sayılarını ancak Allah'ın bildiği sahabe, Tabiin, Tabei tabi­inden bir çok insan murabıt olarak çıkıp Şam sahillerine git­mişler. Ölünceye veya şehadetle Allah onlara ikram edince­ye kadar oralarda kalmışlardır.

625- İbni Mübarek rivayet etmiş. Haris b. Hişam[790]had için Mekke'den çıktı. İnsanlarda büyük bir hüzün mey­dana geldi. Yedirdiği her kimse onu uğurlamak için çıktılar. Betha'nın üst tarafına vardığında durdu, insanlar da durdu­lar. Etrafında ağlıyorlardı. Onların bu hüzünlerini görünce duygulandı ve o da ağlamaya başladı ve şöyle dedi:"Ey insanlar! Allah'a yemin olsun ki, kendimi sizden üs­tün gördüğümden dolayı başka bir beldeyi sizin beldeleri­nize tecihimden dolayı çıkmıyorum, ancak şu iş (ribat) için (çıkıyorum). Kimi adamlar (bunun için) çıkmışlar. Ne aşiretleri içinde ne de evleri içindedirler. Vallahi Mekke lan altın olsa ve bunu Allah yolunda infak edersek, günle­rinden bir güne bile ulaşamayız. Vallahi onlar bizleri dün­yada geçmiş olsalar da, ahirette onlara ortak olmayı iltimas edelim. Bu, Allah'a bir göçtür ve Şam'a yöneldi. Orada şehid oldu.[791]İbni Esir "Şam'a gitti. Orada malı ve ehli ile Yermuk nü şehid oluncaya kadar cihad etti.[792]Ebu'l-Haccac'ın "Tehzib'ul-Kemal"de zikrettiğine «ö-re, Haris adındaki bu zat, Bedir, Uhud'a müşrik olanık Ka­tılmış, Fetih günü de müslüman olmuştur. Değeri büyük, kıy­metli bir kişiydi.Mus'ab b. Abdillah der ki: Haris b. Hişam çoluk-çocu-ğuyla Şam'a gitmek için (Mekke'den) çıktı. Mekke ehli ağlayarak ona tabi oldular. O da duygulanıp ağladı. Sonr şöyle dedi:

"Eğer bizler size karşılık bir yeri, komşuluğunuza karşı­lık bir komşuluğu taleb etseydik, sizden daha hayırlısını bul­mazdım/sizin yerinize başkasını istemezdim. Ancak bu Al­lah'a bir göçtür. Allah onun sonunu hayırla kapatıncaya kadar Şam'da kendisi ve beraberindekiler kendilerini ciha­da adamışlardı.[793]Bundan önce de İbrahim el-Yemani'nin Sevri ile olan kıs­sası, ona her yıl yapacağı haccı her ay yapacağı umreyi v.s.'yi terkedip Şam'a gitmesinin emredilişi geçmişti. Yine ikinci bapta Bilal'ın Rasulullah'ın (s.a.v.) şehrinden çıkıp Şam'a cihad niyetiyle gittiği de geçmişti.Şeyh'ul-İslam ibni Teymiye, kişinin ribat yerinde mura­bıt olarak durmasının Mekke, Medine ve Beyt'il-Makdis'te durmasından daha efdal olduğu hususunda icma olduğunu nakleder.[794]                                                                 İbni Munzir el-Evsat'ta imam Ahmed'ten şunu nakletmiş, ona "Mekke'de ikame etmek mi yoksi ribat mı sana daha se­vimlidir?" diye sorulduğunda: ."Ribat bana daha sevimidir" cevabını vermiş.Yine Ahmed şöyle demiş:"Bizim yanımızda gaza ve ribata muadil bir amel yok­tur.[795]Adamın biri İmam Malik'e:"Medine-i Şerifte mi ikamet edeyim yoksa İskenderiye'­de nü ikamet edeyim?'.' diye sormuş o da"İskenderiye'de ikamet et" demiş.Murabitın ribat yerindeki namazı, orucu, zikri, kıraat ve nafakası (ecir bakımından) kat kattır. Allah yolunda ameli salih'in fazileti daha önce geçmişti. Yine şüphe yok ki murabıt da mücahid gibidir. Her ikisi de Allah yolunda­dır. Yine ikinci babta Osman'ın hadisi geçmişti:"Vallahi Allah yolunda çalışarak geçireceğiniz bir gününüz, evinde oruçla ve kıyamla geçireceği bir gece­sinin amelinden daha hayırlıdır."

626- Ebu Umame den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Murabıtın namazı beşyüz namaza muadildir. Onun

onda nifak edeceği bir dirhem veya dinar başka yerler­de harcadığınızın yediyüz katıdır.[796]Bunu Beyhaki Şuajb'ta tahric etmiş. Onun bu tariki İbni Asakir tarafından da -ancak başka bir metin için- hasen görmüş.

627- Şifa'us-Sudur'da Ebu Hureyre den zikretmiş. Rasu­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Deniz sahilindeki bir namaz(ın ecri başka yerlerde kı­lma namazdan) bir milyon kat (daha fazla)dır."

628- Yine orada Ömer b. Abdulaziz'in oğullarından o da babasından zikretmiş:"Deniz sahilindeki (buradaki ribatta) bir namaz milyon yirmi beş bin namaza muadildir."Hafs b. Ömer der ki: Evzai ile karşılaştım. Ona bu hadi­si söyledim. Bunun üzerine "Sahildeki bir namaz, bir mil­yon yirmi beş bin namaza muadildir" dedi.

629- Ebu'ş-Şeyh İbni Hayyan "Kitab'us-Sevab" ta zayıf bir isnad ile Enes'den merfu olarak tahric etmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş ki:"Mescidimdeki bir namaz, on bin namaza muadildir. Mescid'ul-Haram'da bir namaz yüzbin namaza muadil­dir. Ribat yerindeki bir namaz iki milyon namaza mu­adildir."                          'Müellif-Allah onu affetsin- derki: Mescid'ul-Haram'da-ki bir namazın yüzbin namaza muadil olduğu sahih (olarak gelmiş)tir.

630- Bunu Ahmed, Bezzar, îbni Hüzeyme ve ibni Hib^ ban (ikisi de sahihlerinde) Abdullah b. Zübeyr'in hadisin­den rivayet etmişler.[797]

631-  Ahmed ve İbni Mace iki sahih isnad ile Cabir hadisinden rivayet etmişler,[798]

632-  Bezar ve İbni Huzeyme sahihlerinde Ebu'd-Der-da'nın hadisinden rivayet etmişler.[799]

Bununla beraber ribat yerinde bir gün ikame etmenin onun dışmda herhangi bir yerdeki bin gün ikameden daha ef-dal olduğu sahih olarak gelmiştir.[800] Bunun Mekke ve dışın­daki yerlere şamil olduğu da geçmişti. Şöyle demek te muh­temeldir: Bu günde murabıttan sadır olan her türlü ibadet kat kat artmada bu günün hükmündedir. Çünkü ribat gününün cüzlerinden her bir cüz, onun dışındaki aynı günlerden ribatsız olan bin günden daha efdaldır. Namazı ve bununla ilgili eda ettiğin şu dilim, onun dışındaki aynı zaman dilimin­den bin defa daha hayırlıdır. Eğer bu zaman dilimi onun (ribatta olanın) kapsadığını kapsıyorsa kat kat artma bunun için de sözkonusudur. Bu takdire göre murabıtın namazı yüz-milyon namaza muadildir. Eğer* Allah'in fazlı ve keremi sahih hadislerde geçtiği gibi[801] murabıtın kıyamete kadar da­ha önce yapmış olduğu amel-i salihin devam etmesini, kabir fitnesinden emin olmasını, rızkının üzerine akmasını gerek­tiriyorsa -ki bunlar Mekke veya Medine'de vefat eden hak­kında varid olmamıştır- Allah'ın murabıt kıldığı namazını söz konusu üç mescid(de kılınan namaz) dan kat kat artır­makla üstün kılması uzak/muhtemel/değildir. Allah dilediğine iyilik eder Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir.

633- Şifa'us-Sudur'da İbni Abbas dan rivayet edilmiş: "Kıyamet gününde murabıtın Allah yolundaki teşbih, tahmid, temcid ve tekbirinin herbir harfi için (ecir var­dır). Onlar bakılacak gözler, işitilecek kulaklar, uçacak­ları kanatlar olurlar. Meleklerle beraber alemlerin rab-binin yanına girer sevabıyla sahiplerine (cennete girmelerini emrederler/veya sahiplerine sevaplarıyla emirlik

ederler.)[802]

634- Yine Şifa'us-Sudur'da Muaz b. Cebel'den zikretmiş: "Murabıtın iyiliklerinden her bir iyilik, abidlerinl)i/, un iyiliklerine muadildir. Şüphesiz ki Allah Muham-med'in (s.a.v.) ümmetinin kötülerini padişah/sultan için seçtiği gibi, Muhammed'in (s.a.v.) ümmetinin iyilerini de ribat için seçer."Murabıtın yaptığı infakın derece bakımından mücahidin ki gibi olduğuna delalet eden bir hadis te Ebu Umame'nin hadisiydi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:...Onun infak edeceği dinar ve dirhem de..." (yani murabıtın) "başka yerde harcayacağı yediyüz dinardan daha efdaldır.[803]Bunu şu hadis te destekliyor:

635-  İbni Asakir isnadıyla Velid b. Süfyan'dan o da Avf' dan rivayet etmiş der ki:"Adamın biri Allah yolunda harcanmak üzere yüz dinarı vasiyyet etti. Ancak bu Rum lideri İbni Firavun'un sul­huna/anlaşmasına denk geldi. Derki:"Kendisine vasiyyet edilen şahıs hac etti. Medine'ye uğrayıp Osman b. Affan'ın yanına gitti ve şöyle dedi:

"Bir adam Allah yolunda harcanmak üzere yüz dinarı vasiyyet etti. Ancak bu Rum lideri îbni Firavun'un sul-huna/antlaşmasma denk geldi. Osman b. Affan:Nerede oturuyorsun?" dedi."Şam'da" cevap verdi. Ona:"Onu kendine, ehline ve komşularına harca" dedi. Şüp­he yok ki Şam ehlinden biri ehline bir dirhem ile et alırsa bu ona yedi yüz dihemdir.[804]Başka bir rivayetinde:

636- Osman (ona) şöyle dedi:"Şüphesiz ki Allah bize İslam'ı emretti, müslüman olduk; bizler müslümanız; bize hicreti emretti, hicret ettik bizler muhacirleriz. Sonra bizlere cihadı emretti, siz cihad ettiniz, Şam ehli sizler mücahidlersiniz. Onu kendine, ehline ve etrafındaki muhtaç insanlara infak et/harca. Şayet bir dirhem çıkarır onunla et alır ve onda kendin ve ehlin yese sana yediyüz dirhem yazılır.[805]

637-  İbni Mübarek kıssayı zikretmeksizin muhtasar olarak rivayet etmiş: Onun lafzı ise şöyledir:"Osman şöyle demiş:"Hicret diyarındaki infak edi yüz kat iledir. Sizler de Şam ehlinin muhacirlerisiniz. Bir adam bir dirhemle çarşıdan bir şeyler alır kendisi yer, ehline yedirirse ona yediyüz iledir.[806]Müellif der ki: Şam'daki nafaka/harcama ancak Osman zamanında kat kattı. Çünkü o zaman oranın hepsi ribat yeri idi. Her bir tarafından düşmanın (İslam topraklarına) girmesi beklenilirdi. Ancak şimdi oranın ribat yeri düşmanın gire­bileceği sınırlar (gedikler) ve buna yakın olan yerlerdir. Şam ehlinin murabıt olduğu hususunda hadisler gelecektir.[807] Ancak senedleri sabit değildir. Yine de en iyi bilen Al­lah'tır.

639- Abdurrezzak İbni Cureyc'ten o da îshak b. Rafi den rivayet etmiş:"Rasuİullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğu bize ulaştı:"Allah kabristan ehline rahmet etsin" Aişe"Baki ehli mi?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Allah kabristan ehline rahmet etsin." Buyurdu. YineAişe:"Baki ehli mi?" dedi. Bunu üç kez tekrar etti. Ondan son­ra şöyle buyurdu:"Askalan kabristanı[808]

640- Said b. Mansur sünen'inde İsmail b. Ayaş'tandaAta el-Horasani'den rivayet etmiş. Der ki: Rasuİullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğu bize ulaştı:"Allah kabristan ehline rahmet etsin."Bunu üç defa tekrar etti. Bu kendsinden sorulduğunda şöyle dedi:"Bu Askalan'daki kabristandır."[809]Ata orada ölünceye kadar kırk gün ribatta bulundu. Bu iki isnâddaki kopukluk ve zayıflığa rağmen onlara kulak ver­mek lazım. Çünkü bu iki hadis mezkur iki.kitapta zikredil­miştir. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

641- Muğni sahibi der ki: Darekutni kendi isnadıyla İb­ni Ömer'den rivayet etmiş: Rasulullah (s.a.v.) bir kabristana dua etti."Ey Allah'ın Rasulu! bu hangi kabristandır?" diye sorulunca. Rasulullah:"Düşman topraklarında Askalan diye isimlendirilen bir kabristandır. Ümmetimden bazı insanlar fethedecek­tir. Allah onlardan yetmiş bin şehid diriltir. Onlardan her bir adam Rebia ve Mudar (kabileleri) gibi insanlara şe­faat edeceklerdir. Her biri için bir gelin var. Cennetin gelini de Askalan'dır.[810]Ancak,

642- İskenderiyye[811]

643- Dimyat

644- Akka[812]

645-Sayda[813]

646- Beyrut

647- Enfe[814]

648- Trablus

649- Antakya

650- Tarsus

651- Kazvin                                 ,

652- Endülüs v.s. sınır bölgeler için rivayet edilen hadis­lerde kesinlikle sahih olan yoktur. Hatta bunlar (hakkında ri­vayet edilen hadisler) uydurmadır. Ribat konusunda geçen ve gelecek hadisler bizleri mevzu hadislerden müstağni kılıyor. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Ribat Ve Ehli Hakkında Geçenden Farklı Olarak Gelen Hadisler:

653- Ebu Umame'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Her ümmetin bir seyahati var. Ümmetimin seya­hati cihadtır. Her ümmetin bir ruhbanlığı vardır. Üm­metimin ruhbanlığı düşmanın karşısında ribattır.[815]Taberani Afir b. Mi'dan -ki zayıftır- o da Selim b. Amir den o da Ebu Umame'den tahric etmiş.Cennetin kapılarından dört kapı dünyada açıktırlar onların il­ki İskenderiyye'dir..."Senedte Abdülmelik b. Harun var. Bu kezzab {çok yalancıdır.

654- Urve b. Ruveym'den şöyle dediği rivayet edilmiş: Rasulullah'a (s.a.v.) bazı adamlar gelip şöyle dediler:"Ey Allah'ın Rasulu! Cahiliyeden yeni çıktık. Put ve zinada nasiplenmişiz. Bizler bazı evlerde ölünceye kadar Al­lah'a ibadet ederek kendimizi vakfetmek istiyoruz. Der ki: Bunun üzerine Rasulullah'ın (s.a.v.) yüzü (sevinçten parladı) ve şöyle dedi:"Şüphesiz ki siz askerleri donatırsınız, sizin için zim­met ve haraç olur. Deniz sahilinde şehirler ve köşkler olur. Kim buna yetişir de buna rağmen bu şehirlerden birinde veya bu köşklerden birinde ölünceye kadar ken­dini (ibadete) vakfediyorsa/hapsediyorsa bunu yapsın.[816] İbni Mübarek rivayet etmiş. Hadis muaddaldır ve isnadı sahihtir.

655- Ubey b. Ka'b'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Müslümanların avreti (düşmanlarının sızmalarından korkulan tehlikeli mevzi, gedik, sınır) nin arkasında, Ra­mazan ayı dışında sırf Allah rızası ve sevabı için Allah yolunda bir günlük ribat, ecir bakımından şüphesiz yüz yılın orucundan ve gecesini taatla ihya etmekten daha büyüktür. Müslümanların avreti arkasında, Ramazan ayında sevabı Allah'tan bekleyerek, Allah yolunda bir günlük ribat, Allah katında ve sevap açısından (zan-nımca buyurdu ki) bin yılın ibadetinden, orucundan ve gecelerini taatla ihya etmekten şüphesiz daha üstün ve daha efdaldir. Eğer Allah o kimseyi selametle çoluk çocuğuna geri getirirse, bin yılın günahı onun aleyhinde yazılmayacak, ona iyilikleri yazılacaktır ve ribat sev­abı kıyamete kadar onun için akıtılacak (devam edecek) tir.[817]Kurtubi tefsirinde bu hadisi zikrettikten sonra şöyle der: "Bu hadis Ramazan ayındaki ribatla ona her ne kadar murabıt olarak ölmese de devamlı (bir) sevabı sağladığına işaret (delalet) eder,[818]Müellif der ki: Eğer hadis sabit olursa buna delalet eder. An­cak hadis gariptir hatta münkerdir. İçindeki ölçüsüzlük ve İs­lam'ın genel hükümlerine aykırılığı onun mevzu (uydurulumuş) olduğuna delalet eder. Yine de en iyi bileri Allah'tır.

656-  Bundan daha garibi de İbni Asakir'in kendi is-nadıyla Enes b. Malik'ten rivayetidir.Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda Ramazan ayından bir gün oruç tutarsa, bu altıyüzbin köleyi azat etmekten, altıyüzbin gerdanlıktı deveden ve altıyüzbin yıllık ibadetten daha efdal (hayırlı) dır. Her yıl altiyüz altmış gündür. Her günü altiyüz altmış ahiretteki yıldır. Onun fazlına ne öncekiler ne de geride kalanlar -onlar gibi veya Allah Azze ve Celle için eziyyet gören hariç- erişemezler."Müellif der ki: Bu hadisin uydurulduğunda şüphe yoktur. Müfterisini en iyi bilen Allah'tır.

657-  Yezid b. Ukayli'den[819] Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ümmetimden öyle bir kavim olacak ki, onlarla sınır­lar/gedikler korunur, hakları ellerinden alınır ve on-lara hakları verilmez. İşte onlar benden, ben de onlar­danım. Onlar benden ben de onlardanım.[820]İbn MübarekYezid el-Ukayli'den -sahabeden zikredilmiş- rivayet etmi

658- Said b. Mansur ve İbni Münzir, İsmail b. Ayaş'tan o da İsmet b. Raşid'ten[821] o da babasından rivayet etmiş. Der ki:"Rasulullah'in (s.a.v.) ashabından bazılarının ribatı ci­hada tercih ettiklerini/ondan üstün gördüklerini duydum. Babama"Niçin?" dedim."Çünkü cihadta, ribatta olmayan bir çok şart vardır." cevabını verdi.Müellif der ki:"İbni Ömer'in cihadın farziyeti müşriklerin kanını akıt­mak içindir, ribat ise müslümanların kanını korumak içindir. "Müslümanların kanını korumak bana müşriklerin kanını akıtmaktan daha sevimlidir" geçen sözü yine konumuzla il­gilidir.[822]

659- Şifa'us-Sudur'da Zuhri den zikredilmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, cj-hadlarının en efdalı içinde ribat olanıdır. Ribat (hem) ci­hadın aslı, (hem de) fer'idir."

660- Yine orada Hakem b. Uteybe'den zikredilmiş. Ra­sulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ribata niyetleniniz/ribatı kasdediniz. Kim ribatı kasdetmeğe çalışırsa iki gözü arasında "ateşten beraat" yazılır. Kim de ribatı yerine getirirse ona ne hata ne de günah dokunmaz."Yine Hasan'dan zikretmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Birinizin Allah yolundaki bir gecelik ribatı, birinizin evindeki altmış yıl ibadetinden daha üstün (efdal) dür."

661- Yine Ali den mevkuf olarak zikretmiş: "Murabıtın atacağı her bir adım Allah indinde gündüzü oruç, gecesi kıyam olan bin yıla muadil (denk) dir."

662-  Ebu Said el-Hudri'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir gün ribat ederse, herbirinin bin yıl Allah'a ibadet ettiği bin kişinin ibadetinden da­ha efdal (üstün) dır."İbni Asakir tahric etmiş ve "bu hadis gariptir" demiş.

663- Yine Şifa'us-Sudur'da Mekhul'den rivayet edilmiş: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Deniz sahilinde bir gün ribatta bulunmam, şu çarşınıza girip yüz köleyi alıp azat etmekten, mescidimde de otuz-yıl itikafta bulunmamdan daha sevimlidir bana."

664- Yine orada Tavus'tan zikretmiş Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah yolunda deniz sahilinde murabıtın her bir günü için kabul olunan bir dua olur."

665- İbni Asakir Hasan'dan o da Aişe'den Adamlar taat-tan ne kadar da acizdirler? Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­du:"Kim devenin iki sağımı arası kadar ribat ederse cennet ona vacip olur ve cesedi ateşe haram olur." Hadiste geçen "Fuvake naketin" iki sağır- arasıdır. İb-ni Rüşd Mukaddimat'ında der ki: İbni Habib "Sütün sağıldığı suredir" demiş. Başka görüşleri söyleyen de var. (Daha önce ayrıntılı geçti.)

666- Şifa'us-Sudur'da Rasulullah'dan (s.a.v.): "Ribatin Rabbi üzerindeki hakkı Arş'ın üstünde/ çatısında şöyle yazılıdır: Kulum! İzzet ve celalime yemin olsun ki, rızam için üç gün ribat eden bir kul yok ki, onunla ehliyle, çocuklarıyla, köleleriyle, kadınlarıyla ve hayvanlarıyla otuz melek görevlendirmeyeyim. Bunlar onları sever, doğruluğa yöneltirler ve onlardan belaları defederler."

667- Yine orada Muhammed b. Muksim'den zikretmiş. Der ki: "Ehline ve çocuklarına inşaallah yarın ribata çıkıyo­rum deyip sonra da çık(a)mayan bir kul yok ki kıyamet gününe kadar murabıt (olarak) yazılmasın. Murabıt Al­lah'ın dostudur. Nefesi teşbih, uykusu ibadettir. Onun hiçbir duası/ daveti reddedilmez. Ölünce de ona biri gelip şöyle der:"Ey Allah'ın velisi sana müjdeler olsun. Şüphesiz ki Allah sana cehennemin kapılarını kapattı ve sana cennet kapılarını açtı. Cennetin kapılarından istediğinden gir."

668- Yine orada Esed b. Furat'tan:"Kıyamette murabıt hariç herkes hem iyiliklerini hem de kötülüklerini görürler, murabıt iyiliklerini görür günah (kötülük)lerini görmez. Çünkü onun günahları silinip iyi­likler (olarak) yazılırlar."

669- Yine orada İsmail b. Habib'îen merfu olarak, Ra­sulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Hiç bir müslüman yok ki, Allah'tan ona günde bir rahmet ve bir nazar (bakma) olmasın. Onda dönüp dolaşır. Murabıt ve mücahidin ise her gün onlara Al­lah'tan yüz rahmet ve yüz nazar (bakma) /ar. Onda dönüp dolaşırlar. Onlar kıyamette nimetten sorulmaz ve bunun için de hesap görmezler."

670- Enes b. Malik'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Semadan yağmur yağdıkça ve yerden de bitkiler (nebatat) yeşerdikçe cihad yeşil ve tatlı kalacaktır. Doğu­dan bir akım doğup, cihad ve ribat yoktur diyecekler. İşte onlar ateşin yakıtıdırlar. Bilakis Allah yolunda bir gün ribat bin köleyi azat etmekten ve yeryüzündeki insanların tümünün sadakasından daha hayırlıdır."İbni Asakir Yezid er-Rekaşi'den -ki hadiste vehmeder-o da Enes'ten tahric etmiş ve "Hadis gariptir" demiş.

671- Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "İnsanların en hayırlı yaşayanlardan biri, Allah yo­lunda atının dizgininden tutup onun sırtında uçan, düş­man sesi veya düşmana hücum feryadı işittikçe o at üze­rinde uçan, öldürmeyi ve ölümü, ümid edilen yerlerinde arayan adamdır. Yahut şu tepelerden bir tepenin üs­tünde veya şu vadilerden bir vadinin içinde bir koyun sü-rücüğünün içinde bulunup namazını kılan, zekatını ve­ren ve eceli gelinceye kadar Rabbina ibadet eden, insan­lara hayırdan başka bir şey yapmayan kimsedir.[823]

672- Ebu'l-Hattab'tan o da Ebu Said el-Hudri'den, Ra­sulullah (s.a.v.) -sırtım bir hurma ağacına dayandırarak-bize bir konuşma yaptı. Şöyle buyurdu:"Size insanların en hayırlısını ve insanların en kötüsünü haber vereyim mi? İnsanların en hayırlısı atı üzerinde, devesi üzerinde veya ayakları üzerinde ken­disine bu hal üzerinde ölüm gelinceye kadar cihad eden kimsedir. İnsanların en kötüsü de facir bir kişidir ki Allah'ın kitabını okur fakat ondan hiç bir şeye kulak ver­meyen (onu önemsemeyen) kişidir."[824]Bunu İbni Mübarek, Nesai ve Hakim rivayet etmiş. Hakim "isnadı sahihtir" demiş.

673- İbni Mübarek isimlendirmediği bir adamdan, o da Abdullah b. Haris b. Cez' ez-Zübeydi849 -Rasulullah'm (s.a.v.) arkadaşı/sahafaisi- den tahric etmiş:"Onun yanına iki adam girdi."İkinize merhaba!" dedi. Yaslanmış olduğu bir yastığı on­lara uzattı. O iki adam:"Biz bunu istemiyoruz. Ancak sana kendilerinden yarar­lanacağımız şeyleri duymak için geldik" dediler. Bunu üze­rine şöyle dedi:"Şu bir gerçek ki, misafirine ikram etmeyen Muhammed ve İbrahim'in milletinden değildir. Allah yolunda atının başım tutarak az bir ekmek ve soğuk bir su ile iftar eden ku­la ne mutlu! İnekler gibi yemlenen/etraflarında yemeklerin pervane olduğu kişilere yazıklar olsun. Ey hizmetçi kaldır! Ey hizmetçi (yemek) indir derler. Bunda da Allah'ı hiç an­mazlar/hatırlamazlar/[825]

Müellif der ki: Abdullah b. Haris Mısır'ın fethinde bu­lunmuş ve orada (ev yapmak için) sınır çizmiş bir kişidir. Orada sahabe'den vefat edenlerin sonuncusudur.[826]

 

Gaza Uzakta Olduğunda Ve Onda Ğulul Gibi Fesadın Çoğaldığı Bir Dönemde Ribat Tüm Cihad Nevinden Daha Efdaldır:

 

674- İbni Hibban sahihinde Ata b. En-Nudder[827]den, Rasululîah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Gazanız uzaklaştığında azimetler çoğaldığında, ganimet helal kılındığında; o zaman cihadınızın en hayır­lısı ribattır."Azimetler çoğaldığında: Gazanın uzaklığı ve yardım azlığından kendilerine zor gelen cihada sultanın onlara işin azimetini ve şiddetini yüklemesidir.Ebu'l-Velid ibni Rüşd Mukaddimat'inde bu hadisi zikret­tikten sonra şöyle der:"Sözünden şu çıkarılır. İhtiyaç üzere olan cihad ribattan daha efdaldır. İbnu'l-Kasım da bunun aynısı Malik'ten ri­vayet etmiş. Bence bunun tevilinde ezhar olan şudur:"Yani bu sınırda olan bu halkın şiddetli korkusu, düş­manın onlara saldırmaları ihtimali onlara da nefis, kadın ve çoluk çocuklarının galebe çalması halindeki (ribat) tır. Ki bu durumda şüphesiz ki bu vakitte onlara yardım etmek, kendi­lerine vuku bulabilecek (savaş/saldırıda) onları korumak düşman ülkesine girip cihad etmekten daha efdaldır. Şöyle denilmesi doğru değildir: Biri öbüründen mutlak surette daha efdaldır.[828]

675- Abdurrezzak İbni Uyeyne'den o da Musa b. Ebi Asa dan o da Ömer Îbn'ul-Hattab'dan rivayet etmiş:"Cihad daha tatlı ve yeşil iken; o zayıflamadan, çürüme­den, kırıntı haline gelmeden önce cihad ediniz. Gazalar uzaklaşır, ganimetler yenilir ve haramlar helal gördüğünde ribat ediniz. Çünkü o gazanızdan daha efdaldır.[829]Herevi der ki: (Ömer'in süzünün) Anlamı şudur:"Sizler güçlü iken ve ganimetler bol iken, (ayrıca) zayıflayıp güçsüz olup zayıf bitki kurumuş çürük ve kınlan çöpler gibi ol­madan cihad ediniz.

676- İbni Ebi Şeybe Halid b. Midan'dan rivayet eder. D ki: Ebu Umame Cübeyr b. Nefir'in şöyle dediklerini duy dum:"İnsanların üzerinde öyle bir zaman gelecek ki, cihadın en efdalı ribat olur."O neden?" dedim. Şöyle dedi:"Gaza uzaklaştığında, meşakkatler çoğaldığında, ganimetler helal kılındığında, işte o zaman cihadın en efdalı ribattır.[830]

677-  Şifa 'us-Sudur'da İbni Ömer Rasulullah'ın (s.a.v."1 şöyle dediğini duyduğunu zikreder:"Söz ve anlaşmaya uyulmadığı, kitab ve sünnetin ikame edilmediği zamanda ribatınız cihadınızdan daha efdaldır."Ribatm Tamamının Kırk Gün Olduğu Rivayet Edilmiştir:İbni'l-Munzir el-Evsat'ta demiş ki, Ata'dan "Ribatın tamamının kırk gün olduğu bize rivayet edildi"Ahmed b. Hanbel'e "Ribatın bir süresi var mı?" dij soruldu. "Kırk gündür" cevabını verdi.[831]Ebu Hureyre'nin şöyle dediği daha Önce[832] geçmişti:"Deniz kenarında müslümanların bir sınırında/gediğinde ribat, bana Ka'be veya Medine'deki Rasulullah'ın (s.a.v.) mescidinde kadir gecesine denk gelmemden daha sevimlidir. Üç günün ribatı bir yıla denktir. Ribatın tümü ise (toplam) kırk gecedir."

678-  Taberani İsmail b. İbrahim el-Tercumani[833]den bize Eyyub b. Müdrik[834] Mekhul'dan o da Ebu Umame'den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ribatın tamamı kırk gündür. Kim bir şey satmadan bir şey almadan ve içinden bir şey geçirmeden kırk gün ribat ederse; anası onu doğurduğu gün gibi günahların­dan çıkar.[835]

679- îbni Asakir isnadıyla Vasile b. el-Eska dan tahric et­miş Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim müslümanlarm yahut zimmüerin bölgesinde kırk gün ribat ederse anası onu doğurduğu gün gibi gü­nahlarından çıkar."

680- Yine der ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Ribatın tamamı kırk gündür."

681- Şifa'us-Sudur'da Rasulullah dan (s.a.v) zikredilmiş. Ona (s.a.v.):"Hangi ribat efdaldır?" diye soruldu. O:"Deniz ribatıdır. Kim denizde kırk gün ribatta bu­lunursa makbul ve mebrur yetmiş hac etmiş gibidir. Bu Allah'a dünya ve dünyanın içindekilerinden daha se­vimlidir."

682-  İbni Ebi Şeybe İsa b. Yunus'tan o da Mekhul'den o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiş:"Ribatın tamamı kırk gündür.[836]Bu mürseldir. Senedte geçen Muaviye de zayıftır.

683-  Abdurrezzak Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini ri­vayet eder:"Kim kırk gece ribatta bulunursa, ribatı tam yapmış olur.[837]

684- İbni Cureyc'den, o da bir adamdan o da Ebu Hureyre den mevkuf olarak rivayet etmiş.[838]

685- İbni Ebi Şeybe Veki'den o da Davud b. Kays'den ri­vayet etmiş.[839]

686- Abdurrezzak isnadıyla Yezid b. Ebi Habib'ten ri­vayet etmiş. Demiş ki:"Ensardan bir adam Ömer Îbn'ul-Hattab'm yanına gel­di. Ömer ona:"Sen neredeydin?" diye sordu."Ribatta idim" dedim. Ömer:"Ne kadar ribatta kaldın?" diye sordu. Ben:"Otuz gün" dedim."Kırka niye tamamlamadın?" dedi.[840]

687- ibni Ebi Şeybe Abdullah b. Ömer'in çocuklarından biri anlatmış: İbni Ömer'in oğullarından biri otuz gün ribat edip son­ra geri döndü. Bunun üzerine İbni Ömer sana yemin ed(tir)iyo-rum. Yemin olsun ki sen dönecek kırk günü tamamlayıncaya kadar ribat edeceksin.[841]

688-  Şifa'us-Sudur'da Yusuf b. Yakub'dan Rasulul-lah'in (s.a.v.) şöyle dediği zikredilmiştir:"Kim on gün ribatta bulunursa Allah onun dörtte birini ateşten azad eder. Kim yirmi gün ribatta bulunsa Allah onun yarısını ateşten azad eder. Kim otuz gün ri­batta bulunsa Allah onun dörtte üçünü azad eder. Kimde kırk gün ribatta bulunsa Allah onu (tamamıyla) ateşten azad eder."

689-  Taberani Ümmü Derda'dan -ki merfudur- tahric etmiş:"Kim müslümanların sahillerinden bir yerinde üç gün ribat ederse ona bir yıllık ribat için kafidir.[842]

690- Ebu Hureyre den:"Üç kez ribat ettiğinde ibadet ediciler diledikleri gibi ibadet etsinler."Ibni Ebi Şeybe mevkuf olarak bunu rivayet etmiş. Onun şeyhi büyük zatlardan İsa b. Yunus'tur.[843]Ahmed b. Hanbel der ki: "İsa b. Yunus'un bir yıl gaza et­tiği ve bir yıl da hac ettiği bize haber verilirdi/anlatılırdı.[844]

Ahmed b. Cenab el-Masisi: O kırk beş kez hac etmiş ve kırk beş kez de gaza etmiş. Allah ona rahmet etsin.[845]

691- Ebu'd-Derda'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Ribat üç gündür sonra amel edenlere "bana ulaşınız"

Ahmed b. Adiy rivayet emiş ve "Evzai'den katibi Yusuf b. es-JSefer Ebu'l-Feyd'den başka kimse rivayet etmez"[846] der.[847]Şam Ehlinin Murabit Ve Ebediyyen Muzaffer Oldukları Hususunda Gelen Rivayetler:

692- Taberani Ebu'd-Derda'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Şam ehli; zevceleri, zürriyetleri, köle ve cariyeleri; (yarım) adanın sonuna kadar(kiler) murabıttırlar. Kim (onun) şehirlerinden birine giderse veya sınırlarından birinde bulunursa o cihadtadır.[848]İbni Asakir bu tarikle benzerini rivayet etmiş.

693- Sonra başka bir isnad ile Şehr b. Havşeb'den o Ebu'd-Derda'dan Rasululah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Benden sonra Şam, ümmetime yakında fetholu-nacaktır. Onu fetheder, üzerinde otoritesini kurarsa oranın ehli erkekleri-kadmları, çocukları köleleri adanın sonuna kadar murabıttırlar. Kim bu sahillerden birini işgal ederse o cihadtadır. Kim de Beyt'il-Makdisi ve çevresini ele geçirirse o da ribattadır.[849]Sonra İbni Asakir şöyle demiş:"İsnadı gariptir. Ancak bu Öncekinden daha iyidir. Çünkü onun tabiini isimlendirilmemiş.

694-  Yine İbni Asakir Abdulcebbar b. Asım tarikiyle Ebu Hureyre'den rivayet etmiş, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ümmetimden bir grup Dimeşk kapılarında ve etrafında, Beyt'il-Makdis kapılarında ve etrafında kıyamete dek hakka yardım ederek ve onlara muhalefet edenler onlara zara vermeden savaşacaklardır.[850]

695- Yine ona ait başka bir rivayette: "Ümmetimden bir taife Beyt'il-Makdis kapılarında ve etrafında, Antakya kapılarında ve etrafında, Dimeşk kapılarında ve etrafında, Talakan[851]hakka yardım olarak savaşmaya devam edecektir. Onlara yardım edeni ve etmeyeni umursamazlar (onlara dikkat etmezler) Allah Talakan'dan hazinesini çıkarıncaya kadar. Allah bunun­la daha önce öldürdüğü gibi diriltir.[852]İbni Asakir: Bu hadis gariptir. Ebu Hureyre'den başka bir yönle ve bundan daha iyi bir şekilde rivayet edilmiş, sonra (îbni Asakir bundan önceki hadisi zikreder.)

696- Yine kendi isnadıyla Abdullah b. Ömer'den tahric etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Şam ehli helak olursa ümmetimde hayır kalmaz. Ümmetimden bir taife hak üzere ve hakka yardım için savaşmaya devam edecektir. Onlar muhaliflerine bakmaz veya onları yardımsız bırakan (veya aşağılayan) kendi­lerine zarar vermeyecektir. Allah'ın emri gelinceye kadar onlar bu hal üzere devam edecektir Ve o (eliyle) Şam'a işaret ediyordu.[853]

697-  İbni Asakir ve başkaları Muaviye b. Kurre o da babasından rivayet ettiği hadisten de rivayet etmişler.[854]

Ayrıca şunlann hadisinden de:

698- Çabir b. Abdullah'ın hadisinden.[855]

699- Enes'in hadisinden.[856]

700- Muaviye b. Ebu Süfyan'm hadisinden.[857]

701- Sa'd b. Ebi Vakkas'ın hadisinden.[858]

702- Ümran b. Hasin'in hadisinden.[859]

703- Muğire b. Şu'be'nin hadisinden.

704- Numan b. Beşir'in hadisinden.Bunlar ve başka hadisleri zikretmiştir. Ancak çoğunda Şam zikredilmiyor.

Fasıl

Arzulunan Ribat, insanın kendisini düşmanın girebileceği veya saldırabileceği sınırda cihad veya nöbet (tutmak) amacıyla kendini oraya bağlamak veya oralarda müslü-manîarın sayısını çoğaltmaktan ibarettir. Bir yerde korku art­tıkça buna parelel orada ribat daha efdal ve sevap daha çoktur. İster bu yer deniz sahili olsun ister başka bir yer far-ketmez. Malik Cidde'de ribat işini zayıf görmüştür. Çünkü düşman sadece bir kez buraya saldırmış. Malik'e sınır böl­gelerinde ve sahillerde çoluk-çocuklarıyla iskan edenler sorulduğunda Onlar murabıt sayılmazlar, ribat evinden bi­linçli olarak korkunun olduğu yerde ribat için çıkan kişinin ribatıdır demiş.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Bana görünen -Allah en iyi bilendir- Kim sınırda ancak cihad veya nöbet (tutmak) amacıyla duran ve istediğinde meşakkatsiz gidebildiği halde (oradan) gitmiyorsa işte o murabıttir. Ona murabıtın ecri vardır. Onunla çoluk-çocuğa da olsa yine de böyledir. Şu şartla eğer ona (sınır bölgesinin dışında) hanımından daha güzel bir kadın veya içinde bulunduğundan daha güzel bir maişet teklif edildiği halde teklif edilenlere rağbet etmezse (o zaman ribatta sayılır). Çünkü ameller niyetlere göredir.Sahabe ve tabiinden selef-i salih devamlı çoluk-çocuk-larıyla ribat niyetiyle sınırlarda ikamet etmişler. Malik'in bununla orada doğup büyüyen kişileri kasdetmiş olabilir ki onların buradaki ikametleri ailelerinin orada bulunması ve vatanlarına olan sevgiden oradaki mal-mülk ve hayat ko­laylığını arzulayan kişilerdir. Bunlar ribat etmek gibi bir niyetlen yoktur. Çünkü ilerde geleceği gibi kişinin ehliyle ribata çıkması caizdir.Ebu Muhammed b. Atiyye'nin sözlerinden de bu an­laşılıyor. Tefsirinde o şöyle der: Sınırlarda aileleriyle tümüyle ikamet edip oralarda kazançlar sağlayanlar her ne kadar korucu olsalar da murabıt değiller.[860] Yinede en iyi bilen Allah'tır.Kimde bir sınır (bölgesin)e lideri için gelirse, ki lideri ayrıldığında o da ayrılır, veya buranın dışında onun için oluş­mayan nefsinin arzuladığı bir şeyi için yahut onunla başka bir yerde gitmeyen bir zevcesi, veyahut makam, mevki ve rızık vs için ikamete ederde, başka bir sınır bölgesi ona zor ve meşakkatli geliyorsa, burada düşmanın saldırısı söz konusu değilse ve cihadta yoksa ve buradaki (nimet)lere düşkünlüğü dolayısıyla gitmezse, yahut başka bir yerde rızkının daha iyisini, içinde bulunduğundan daha güzel bir yaşama şeklini gördüğünde bu sımr-bölgeden oraya gider­se; işte bu murabıt değildir ve ona ribat ecrinden hiçbir şey de yoktur. Çünkü sınır (bölgesin) de kalışı cihad için değil, onun dışında herhangi bir şey içindirMalik bu ve benzerlerini kasdetmiş olabilir. Ancak düş­manın gelmesi halinde savaşacağına dair cihad için bir niyeti varsa o zaman sevap kazan(abil)ir. Çünkü,"Kim zerre kadar iyilik yaparsa onu görür ve kim zerre kadar şer işlese onu da görür. (Zilzal: 99/7-8)Eğer bunun oradaki ikametinde hem cihad hem de bi ka şeyler için niyet etmişse ve ayrılmak istediğinde meşakkat olmadan imkanı oluyorsa ve eğer bu sınır (bölgesin) de ci­had olmazsa, cihadın olabileceği bir sınır (bölgesin)e gide­biliyorsa yine sevap kazanır. Şayet kalış sebebi ortadan kalkar da, orada sınır olmasa da ayrıldığı nedeninin bulun­duğu yere giderse; bu sebep ya hayat zaruretlerinden olur veya yeterli şeylere artı bir şey olur ki ondan müstağni ola­bilir. Eğer onsuz yeterlilik olur da onun da niyeti onu kay­bettiğinden gitmekse, s.eleften bir cemaatin kaidelerinin gereği bu murabıt değildir.Bana göre, Ebu Hamid (Gazali) ve onun gibi düşünenlerin tercih ettiklerine kıyasla buna ecir yoktur. Çünkü bu sınır (bölgesin) de cihad biterse (veya sekteye uğrasa) başka bir yere gider. Bu meselenin -inşaallah yirmi dördüncü bapta geleceği gibi- ganimet ve ücret için gaza edenler meselesine kıyas etmek te uzak bir ihtimal değildir.Eğer bu sebebi kaybederse suala ihtiyaç hissedilirse o za man ribatında ayıplanamaz. Bu meselenin zikredilmesinde bir şey görmüyorum.Kim de sınır (bölgesin) de ikamet eder de niyeti düşman geldiğinde kaçmak ise ve hiçbir zaman (mutlak surette) savaşmamışsa, o burada kaldıkça niyetiyle asidir, günahı ü-zerinde ısrar edendir. Çünkü düşman bir yere saldırırsa gi­rerse onlarla savaşmak bu belde ehli üzerinde farz-i ayndır. Ondan yüz çevirmemek (kaçmak) veya oradan firar etmek hiç kimseye (mubah hali hariç) helal değildir. Kimin niyeti buysa (bir an önce) oradan ayrılması ona daha iyidir. Çünkü orada ikameti uzadıkça -bu kötü niyet üzere- günahı daha çok, cürmu da daha büyük olur. Gittiğinde sorumluluk on­dan kalkar ve günahı da gider. Yine de en iyi bilen Al­lah'tır.Bir mesele: Malik kişinin ailesiyle ribata gitmesinde bir beis yoktur demiş. Sahnun "Kişin ehliyle (İskenderiyye, Tunus, Safakıs (Afrika'da bir şehir) Susa (Fas'ta bir yer) gibi nüfûsu kalabalık güvenli (sınır) bölgelerine gitmekte bir beis yoktur. "Malik" nice çok sınır (bölgesi) vardır ki, ora­da bin adam olur fakat güvenli olmaz.îmanı Ahmed "Kişinin ailesiyle (düşmanın saldirabile-ceği girebileceği tehlikeli) sınır (bölgesine) gitmekten neh-yederdi. Zahir olan bunun, ailenin güvenli olmadığı yerler içindir. Muğni'nin bu kaydı getirdikten sonra "bu Hasan ve Evzai" nin görüşüdür. Ebu Abdillah'a:"Ailesiyle gidenin günaha girmesinden mi korkuyor­sun?" soruldu. O:"Nasıl da günaha girmesinden korkmayayım? O zür-riyetini müşriklere maruz bırakıyor" diye cevap verdi. Muğni sahibi:"(Düşmanla karşı karşıya olan yerlerde ki) yerli halkın çoluk-çocuklarıyla ikamet etmeleri bir gerekliliktir. Çünkü eğer bu olmazsa sınırlar yıkılır ve (ribat, cihad) sona erer.[861]

705- Abdurrezzak Sevri'den o da Cuveybir'den o da Dahhak b. Mezahim'den rivayet etmiş. Der ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:"Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, veya kim Allah ve Rasulune iman ediyorsa zürriyetini müşrik­lere maruz bırakmasın."Hadis mürsel, Cuveybir de metruktür. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

 

17.ALLAH YOLUNDA NÖBET TUTMANIN FAZİLETİ

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"...Korunma tedbirlerini alsınlar. (Nisa: 4/102)"...Bu gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk,bir yorgunluk, dayanılmaz bir açlık (çekmeleri), kafirlerikin ve öfkeyle ayaklandıracak bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında,mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olmasınedeniyledir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez." (Tevbe: 9/120)

706-  Sahih-i Buhari'de Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Dinar, dirhem ve aba (hamisa) kulları helak olsun. Kendisine (bunlar) verildiğinde sevinir, verilmediğinde kızıp-öfkelenir. (O) bedhat olsun. Ayağına bir diken girse onu çıkaranlasın. (Yara-bere içinde kalsın), ve Allah yolunda atının dizginini tutmuş, saçı başı dağınık ve ayakları tozlanan bir kula ne mutlu! Şayet bu gazi, ileri karakolda düşman beklemekte ise, o tam anlamıyla düş­man beklemekte olur. Eğer gerisinde vazifede ise, orada da hakkıyla nöbetçilik vazifesinde olur. Bu mücahid bir meclise girmek için izin isterse (küçük görülüp) kendisine izin verilmez. Bir konuda şefaat etmeye kalkışırsa, şefaati de kabul edilmez.[862]

707- Abdullah b. Ömer den:"Allah yolunda korkuyla bir gece nöbet tutmam, sadaka olarak yüz deve vermekten bana daha sevimlidir."İbni Mübarek İbni Lehia tarikiyle rivayet etmiş. Hadis mevkuftur.[863]Allah yolunda nöbet tutmak, en büyük İbadet ve itaat-lardandır. O ribatın nevilerinden en hayırlısıdir. Kim müs-lümanlara düşman saldırabilece«i bir yerde nöbet tutarsa şüphesiz ki o murabıttır. Fakat tersi olmaz. Allah yolunda nö­bet tutana murabıtın ecri vardır. Ayrıca onun daha bir çok üstünlükleri de var:

 

Allah Yolunda Nöbet Tutan Göze Ebediyyen Ateş Değmez:

 

708- İbni Abbas'dan Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediği­ni duydum:"İki göz vardır ki onlara ateş değmez; Allah korku­sundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet tutan göz."[864]Hadisi Tirmizi rivayet etmiş ve "Hadis Hasen'dir" demiş.

709- İbni Abbas'ın hadisini ayrıca İbni Asakir "Osman b. Ata el-Horasani, o da babasından, o da Ata b. Ebi Rehah o da İbni Abbas'tan tahric etmiştir.[865]

710-  Fadl b. Abbas'ın hadisinden de rivayet edilmiş. Bunu İbni Adiy el-Kamil'de tahric etmiş.[866]

711- Ebu Said'in hadisinden.[867]

712- İbni Ömer'in hadisinden. Bu ikisini İbni Asakir ve başkaları(da) rivayet etmiş.[868]

713- Enes'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"İki (sınıf) göz var ki, onlara ateş dokunmaz; Allah yolunda nöbet tutan (ve uykusuz kalan) göz ve Allah kor­kusundan ağlayan göz(dür).[869]Bunu Ebu Ya'la dan rivayet etmiş. Ricali de sikadır. Taberani de el-Evsat'ta rivayet etmiş, ancak onda,"İki (kısım) göz vardır ki ateş onları görmez.." şeklinde ifade etmiş.

714-  Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Üç kısım göz vardır ki ateş onlara dokunmaz. (Bun­lar) Allah yolunda gözü çıkan (patlatılan), Allah yolunda nöbet tutan ve Allah korkusundan ağlayan (göz) dür."[870]Hakim, Ömer b. Raşid el-Yemami tarikiyle rivayet etmiş ve "Hadis sahihtir" demiş.

715- Yine Hakim, Salih b. Kisan'dan rivayet etmiş. Der ki: Ebu Abdirrahman'ın Ebu Hureyre'den şöyle işittiğini söyledi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah iki (sınıf) göze ateşin değmesini (dokunmasını) haram kılmıştır. (Bunlar): Allah korkusundan ağlayan göz ile, İslam ve ehlini küfürden korumak için nöbet tutan gözdür."[871]

716-  Ebu Reyhane'den rivayet edilmiş. Kendisi an­latıyor:"Rasulullah (s.a.v.) ile bir gazada idik. Bir gün bir tepenin üzerine çıkıp orada gecelendik. Bize öyle şiddetli bir soğuk isabet etti ki, insanlardan bazılarının çukur kazıp içine girdiklerini, üzerine de zırhını bıraktıklarını gördüm. Ra­sulullah (s.a.v,) insanlarda bu durumu görünce,"Bu gece kim bize nöbet tutacak? Ben de ona üstün­lüğü olan bir duada bulunayım." Dedi. Ensardan bir adam:"Ben ey Allah'ın Rasulu!" dedi. Ona:"Yaklaş" dedi. "Kimsin?" diye sordu. Ensar ismini söyleyince Rasulullah (s.a.v.) ona çok dua etti.Ebu Reyhane der ki: Rasulullah'm (s.a.v.) dua ettiği şeyi duyunca dedim ki:

"Bir başkası da benim""Yaklaş" dedi. Ben de yaklaştım. Bana:"Sen kimsin?" dedi."Ebu Reyhane" diye cevap verdim. Bunun üzerine bana Ensardan olana yaptığı duadan farklı bir dua ile dua etti. Son­ra şöyle buyurdu:

"Allah korkusundan ağlayan veya göz yaşı döken ve Allah yolunda (nöbet tutarak) sabahlayan göze ateş haram kılınmıştır.[872]Ve, "üçüncü bir göze de ateş haram kılınmıştır."Ancak bunu Muhammed b. Şumayr duymamıştır.

Bunu Ahmed (lafız ona ait ve ricali de sikadır) İbni Ebi Şeybe, Nesai (bir bölümünü) Taberani ve Hakim ("isnadı sahihtir" demiş.) rivayet etmişler.

717- Beyhaki Sunen'inde bunu rivayet etmiş. Onda sunu­da eklemiş. İbni Şureyh der ki: Bazılarının şöyle dediğini işittim:"Allah'ın haram kıldığı şeylerden korunan ve (yine) Allah için çıkarılan göze ateş haram kılınmıştır.[873]Ebu Reyhane el-Ezdi adındaki bu zat, ismi Şem'un'udur. Beyt'ul-Makdis'te ikame etmiş. Salih ve macahid bir zattı. Allah ondan razı olsun.

718-  Ebu Ümran el-Ensari'den[874] Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Üç (sınıf) göz vardır ki ateş ebediyyen onlara dokun­maz; Allah korkusundan ağlayan göz, Allah'ın kitabıy­la sabahlayan göz ve Allah yolunda nöbet tutan göz.[875]Bunu İbni Mübarek rivayet etmiş:

 

Allah Yolunda Nöbet Tutan Kimse Gözüyle Ateşi Görmez:

 

Daha önce geçen Enes'in hadisinde: Rasulullah (s.a. şöyle buyurmuş:"İki (kısım) göz vardır ki ateşi görmezler; Allah kor­kusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet tutan göz.[876]

719-  Taberani Ebu Habib el-Ankari'nin hadisinden Muaviye b. Hide'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

"Üç sınıf vardır ki gözleri ateşi görmez: Allah yolunda nöbet tutan göz; Allah korkusundan ağlayan göz; Al­lah'ın haram kıldığı şeylerden muhafaza edinilen (sakınılan) göz.[877]

720- Ahmed, Ebu Ya'Ia ve Taberani Muaz b. Enes'den rivayet etmişler: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah Tabereke ve Teala yolunda müslüman-larin arkasında (sınır bölgesinde) nöbet tutarsa, onu hiçbir delil tutmaz. Ateşi ancak yeminin helalliği kadar görür. Çünkü Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Sizden her biri mutlaka oraya girecektir."(Meryem: 19/71)Hadiste geçen "tehlillet'ul-kasem" (Yeminin helal edilmesi, çözülmesi) yani Allah'ın yeminini yerine getirme kadarıdır. Bunu İbni Faris nakletmiş.[878]Bunu "tuhlet'ul-yemin" kadar yaptım demek, yani "bunu sadece yeminimi helal kılacak/çözecek kadarını yaptım"demektir.Haravi nakleder ki, kasem'in konusu/yeri Allahu Te-ala'mn şu sözüne racidir:"Rabbine yemin olsun ki, onları mutlaka hasrede­ceğiz.." (Meryem: 19/68)Devamla der ki: Araplar yemin eder ve yeminde ken­disiyle yemin edilen (varlığı), gizlerler. Allahu Teala'nın şu sözü bu babtandır:"Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır..."(Nisa: 4/72)Manası "Allah'a yemin olsun ki içinizden.." dir.

 

Allah Yolunda Nöbet Tutan Göz(ler) Hariç Bütün Gözlerin Kıyamet Günü Ağladığına Dair:

 

'721- îsfahani Terğib'te ve İbni Asakir Ömer b. Sabhan -ki zayıftır-ın hadisinden o da... Ebu Hureyre'den tahric etmişler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kıyamet günü bütün gözler ağlar, ancak Allah'ın haramlarından sakınan göz, Allah yolunda (nöbet tu­tarak) sabahlayan göz ve Allah korkusundan sinek ka-paları kendisinden (yaş) çıkan/akan göz bunun dışın-

Ualıii *

722- İbni Mace Enes den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.)şöyle buyurmuş:"Allah yolunda bir gecelik nöbet, kişinin ailesi içindekiö bin yıllık oruç ve (gece) kıyamından daha efdaldır. Bir yıl üçyüz altmış gündür, bir gün bin yıl gibidir.[879]Bu hadis münkerdir.

723- Ebu Ya'la muhtasar olarak Said b. Halid b. Ebi't-Tavil -ki zayıftır- tarikiyle Enes'ten rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim deniz sahilinde bir gece nöbet tutarsa, onun ailesi içindeki bin yıllık ibadetinden daha efdaldır."

724-  Kitab'ul Cami li Mesaü'il-Mudevvene'de Ebu Hureyre şöyle demiş:"Bir gecelik nöbet, bana Mescid'ul-Haram ve Rasu-lullah'ın (s.a.v.) kabri yanında gündüzünü oruç, gecesi­ni kıyam ile geçireceğim bin günden daha sevimlidir.[880]Bunun Ebu Hureyre den sabit olduğunu tasavvur edemi­yorum. Çünkü Rasulullah'm (s.a.v.) kabri yanında ibadet fa­zileti bir yana meşru bile değildir.

725-  Şifa'us-Sudur'da zikredilmiş. Raulullah (s.a.y.) şöyle buyurmuş:"Kim atı sırtında müslümanların arkasındaki sınır­da sabaha kadar bir geceki nöbet tutarsa Allah indinde onun için altmış yil(lık) ibadetinden daha efdaldır."

726- İbni Ebi Şeybe sahih bir isnad ile Mekhul'den ri­vayet etmiştir:"Kim sabaha kadar nöbet tutarsa günahları ondan dökülür.[881]

727- Aym şekilde Hassan b. Utiyye'den aynısını sahih bir isnad ile rivayet etmiş. Hassan b. Utiyye sayılı tabiinden-dir.[882]Rasuhıllah (s.a.v.) Allah Yolunda Nöbet Tutanın Cennetlik Olduğuna Şahitlik Etmiştir:

728- Taberani tahric etmiş. Ebu Atiyye der ki: Bir gün Rasulullah (s.a.v.) oturup vefat eden bir adamdan bahsetti. Rasulullah (s.a.v.) dedi ki:"Sizden biri onu hayır amellerden biri üzerine gördü mü?" Bir adam:"Evet onunla bir gece Allah yolunda nöbet tutuk" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ve beraberindekiler kalkıp onun üstüne namaz kıldılar. Onu kabre indirdiklerinde Ra­sulullah (s.a.v.) kendi eliyle üzerine toprağı düzelterek/ser­perek şöyle buyurdu:"Arkadaşlar senin ateş ehlinden olduğunu zannedi­yorlar. Ben ise cennet ehlinden olduğuna şahitlik ediyo­rum.[883]Ebu Atiyye adındaki bu zatı Ebu Naim zikretmiş ve "Şam'lılar hakkında hadisi var. Mutayyen b. Süleyman onu sahabeden saymış" der.Hakim "(Bu zat) Rasulullah'ın (s.a.v.) döneminde vefat etti. Sahabeden sayılması lazım.Haîız Zehebi "Tecridu Esma'is-Sahabe" adlı eserinde isminin Malik b. Ebi Hamza olduğunu kaydeder.[884]

729- Yine Taberani Abdullah b. Nafi'in hadisinden Ebu Münzir'den rivayet etmiş:"Adamın biri Rasulullah'ın (s.a.v.) yanma gelerek şöyle dedi:"Ey Allah'ın Rasulu! Filan adam öldü. (Gel) üzerinde na­maz kıl." Ömer:"O bir facir (günahkar)dır, üzerinde namaz kılma!" de­di. Adam:"Ey Allah'ın Rasulu! Sabahladığın gecede onu nöbette görmedin mi? O da onlar arasınd'andı." Bunun üzerine Ra­sulullah (s.a.v.) kalkıp üzerinde namaz kıldı ve onu kabre koyuncaya kadar onu takip etti. (Kabri yanında oturdu) defin işleri bitince yüz kez üstüne toprağı serpti. Sonra şöyle dedi:"İnsanlar hakkında şer konuşuyorlar, ben ise hakkın­da hayır yad ediyorum." Bunun üzerine Ömer:"Bu ne oluyor ey Allah'ın Rasulu" deyince Rasulullah (s.a.v.):"İbni Hattab! Yeter, (bırak bizi) kim Allah yolunda ci-had ederse ona cennet vacip olur.[885]

730- Sehl b. Hanzaliyye'den Onlar Huneyn günü Rasu-lulah (s.a.v.) ile akşam üstü oluncaya kadar yürüdüler. Na­maz vakti geldi. Bir süvari gelip şöyle dedi:"Ey Allah'n Rasulu! Ben sizin aranızdan ayrılıp falan dağa çıktım, bir de ne göreyim, Havazin kabilesi kadın­ları, develeri ve davarları ile ve koyunlarını alıp Huneyn'e gelip toplanmışlar.Bunu duyan Rasulullah (s.a.v.) gülümsedi ve şöyle buyur­du:"Yarın inşaallah bunlar müslümanların ganimeti ola­caktır. Bu gece bize kim nöbet tutacak (gözetleme ya­pacak)?" diyece sorunca, Enes b. Amir Mursed el-Ganevi öne atılıp:"Ben ey Allah'ın Rasulu!" dedi."Haydi bin öyleyse" buyurdu. Ata binip Rasulullah'ın yanma geldi."Şimdi şu vadiden git, en yüksek yerine çık ve bu gece dört gözle bizi bekie (oralardan kuş uçurtma) senin tarafından gafil avlanmayalım."*Sabah olunca, namazgahına gidip iki rekat namaz kıldı. Sonra şöyle buyurdu:

"Atlıdan bir haber varını?""Hayır" dediler. Namaza duruldu, namaz kılarken vadiye doğru (bazen) dönüp bakıyordu, sonra şöyle buyurdu:"Müjde süvariniz geldi!"Ağaçların arasından baktık ki, hakikaten gelmiş ve Al­lah Rasulu yanında durmuş. Süvari dedi ki:"Bana emrettiğin yere gittim ve vadinin tepesinde dur­dum. Sabah olunca iki geçit -daha tırmandım, fakat kim­seyi göremedim.""Peki bu gece atından hiç indin mi?" Diye sorunca, sü­vari şu cevabı verdi:"Hayır, sadece namaz kılmak ve kaza-i hacetimi yapmak için indim""Sana (cenneti) kazandıran bir amel işledin. Bundan sonra (başka) bir şey yapmasan da bu sana yeter.[886] Buyurdu,fîunu Ebu Davud (lafız da ona aittir), Nesai, Ebu Avane (Sahih'inde) ve Hakim ("İkisinin şartına göre sahihtir. An­cak Sehl'den tahric etmişler. Sehl de büyük bir sahabidir" der) rivayet etmiş.

 

Kim Allah Yolunda Nöbet Tutarsa Ona Geride Bıraktığı Sayı Kadar Kirat[887]arca Ecir Vardır:

 

731-  Said b. Mansur Senin'inde Abdullah b. Muhayriz den o da babasından rivayet etmiş:"Kim Allah yolunda nöbet tutarsa, her gece için, geride bıraktığı müslüman ve kafir sayısınca kirat ecir vardır."[888]

732-  İbni Mübarek Evzai'den rivayet etmiş. İbni Muhayriz'in şöyle dediğini bana haber verdiler:"Kim Allah yolunda bir gece nöbet tutarsa ona her bir in­san, her bir hayvan kadar kirat ecir vardır.[889]Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Bu tür şeyler görüş ve içtihad babından söylen(e)mez. Hele Abdullah b. Muhayriz adındaki bu zat, tabiinin büyüklerinden, imam­larından, abidlerindendir. Menkıbeleri büyük, iyi (hayırlı) işleri çoktur. Evzai'nin onun hakkındaki şu sözleri sana yeterlidir:"Kim tabi olmak isterse İbni Muhayriz'e tabi olsun. Muhakka ki İbni Muhayriz'in bulunduğu bir ümmeti Allah delalete götürecek değildir.[890]

Değerli İmam Reca b. Hayra[891] şöyle diyordu:"Dilesen İbni Muhayriz'in bekasını yeryüzü ehli için eman (güven) addederdim" deF. Bu derecede olan bir zatın bu tür şeyleri görüşü babından söyle(ye)mez. Bilakis onun bunu Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etme ihtimali vardır.

733- Taberani ricali sika bir sened ile Evsat'ta Enes'den rivayet etmiş. Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim müslumanların arkasında bir gece nöbet tu­tarsa, ona geri bıraktığı oruç tutan ve namaz kılan (kişi­lerin) ecri vardır.[892]

 

Kişinin Canından Korktuğu Yerde Nöbet Tutması Kadir Gecesinden Daha Hayırlıdır:

 

734- İbni Ömer'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kadir gecesinden daha hayırlı bir geceyi size haber

vereyim mi? korkunun olduğu (bir) yerde nöbetçilere (askere) nöbet tutan (m gecesi) dir. Bunun ailesine dön­meme ihtimali de var.[893]İbni Ebi Şeybe (mevkuf olarak) Nesai, Beyhaki ve Hakim (de merfu olarak, lafız da ona ait ve Buhari şartlarına göre sahihtir) rivayet etmişler.

735- Ebu Umame'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Müslümanların sınırları ötesinde (ileri karakolda)murabıt olarak üç gün nöbet tutmam, Medine ve Beyt'il-Makdis'te bana kadir gecesi denk gelmesinden daha se­vimlidir.[894]Beyhaki Yahya b. Salih tarikiyle Ebu Umame'den rivayet etmiş. Aynı bu tarikle ibni Asakir de tahric etmiş ve "Hadis hasendir" demiş.

 

Bir Gecenin Nöbeti, Gecesi Kıyam Gündüzü Oruç İle Geçen Bin Geceden (günden) Daha Hayırlıdır:

 

Daha önce Ebu Hureyre'nin sözü olarak da geçmişti.[895]

736-  Taberani, îbni Münzir (el-Evsat'ta) ve Hakim Mus'ab b. Zübeyr tarikiyle Abdullah b. Zübeyr'den rivayet etmiş.Osman Minber üzerinde hutbe okurken şöyle dedi:"Rasulullah'dan (s.a.v.) işittiğim bir hadisi söyleye­ceğim ki şimdiye kadar söylememi engelleyen size kıya-mamadan idi. Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işit­tim:"Allah yolunda bir gece nöbeti, gecesi kıyamla geç(ir-il)en, gündüzü oruçla geçen bin geceden daha hayır­lıdır.[896]Hakim "isnadı sahihtir"Musab'm sikalığmda ihtilaf var. O bu ümmetin abid-lerindendir. Ondan nakledildiğine göre, yıl boyu oruç tutar, günde bin rekat namaz kılardı.[897]

737- Sultan Nuruddin Mahmud "el-içtihad" adlı eserinde kendi isnadıyla Enes b. Malik'den tahric etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir gece (nöbet tutarak) sabahlar sa, ona ümmetimden hiç kimsenin vasıflandıramayaca-ğı kadar ecir vardır.[898]

738- İbni Asakir kendi isnadıyla Artaa b. el-Münzir'den tahric etmiş. Ömer (meclisinde) oturanlara, hangi insanın ecri daha büyüktür? diye sordu.(Oturanlar) ona oruç ve namazı zikretmeye başlayıp, emir'ul-mümininden sonra falan ve filancadır dediler. O:"Size insanlardan zikrettiklerinizden ve emir'ul-mümin den de ecrinden büyük olanı haber vereyim mi?" Onlar:"Evet" deyince. Ömer:"Şam'da bir adamcık ki, atının yularını tutmuş, müslü-manlann sınırlarını koruyup muhafaza eden kişidir. Sunu­da bilmez; onu aslan mı yer, onu zehirli bir yaratık mı sokar yahut onu bir düşman mı basar?" İşte bu adamm ecri zikret­tiğiniz kişilerin ve Emir'ul-müminin (ecrinden) daha büyük­tür.Şam'ı zikretmesindeki amaç, Şam'ın hilafeti dönemin ci-had ve gaza yeri oluşundandı.

739-  Ukbe b. Amir el-Cuhni'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah askerlerin nöbetçisine rahmet etsin.[899] Said b. Mansur, İbni Mace, İbn'il-Münzir ve Beyhaki Ci-had ve gaza sahibi Salih b. Muhammed b. Zaid -zayıftırtarikiyle rivayet etmişler.

740- Hakim b. Salih b. Muhammed'ten o da Ömer b. Ab-dulaziz den, o da babasından, o da Ukbe'den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah nöbet tutana rahmet etsin.[900] Hakim "Hadisin isnadı sahihtir" demiş.

741- Yine Hakim Salih b. Muhammed'in tarikiyle, Ömer b. Abdülaziz'den, o da Kays b. el-Haris el-Gadani'den tahric etmiş ve "Ömer'in Kays'tan rivayetinden dolayı gariptir" der. Kays sahabidir.

742- Evzai den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Allah yolunda at(ı) üstünde askere nöbet tutan (onacennet) vacip olarak sabahlar."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş. "Vacip olur" demek, yani ona cennet vacip olur.

743- Cabirb. Abdillah dan zikretmiş Rasulullah (s.a.v.) Tebuk (seferin) de gittiği günün geleceği güne kadar Abbad b. Beşir'i muhafızlara nöbetçi yapmıştı. Abbad orduda arkadaşlarını dolaşırdı. Rasulullah'a (s.a.v.) gelip şöyle de­di:"Ya Rasulallah! Sabahlanmcaya kadar arkamızdakilerin tekbir seslerini istiyorduk. Ben de nöbetçileri gezecek biri­ni tayin ettim." Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"Yapmayacaktın, Fakat olabilir ki bazı müslümantar atları üstündekileri çağırmış da onlar da icabet etmişler."Silkan b. Seleme: "Ey Allah'ın Rasulu! müslümanlardan on kişiyle atlarımız üzerinde çıkıp askerlere nöbet tuttuk" de­di. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"Allah yolunda muhafızlara nöbet tutana Allah rah­met etsin. Nöbet tutuğunuz tüm insan ve hayvanlar için kirat ecir var."Silkan'ın ismi Said Ebu Naile'dir. Ka'b b. Eşrefin süt kardeşidir.

 

Fasıl

 

744- İbn'ul-Mübarek hasen bir isnad ile Cabir'den rivayet etmiş: "Allah Rasulu ile gazaya yani Zat'ur-Rika gazvesine çıktık. Bir adam (ganimet olarak) müşriklerden olan bir adamın elde ettiği karısıyla cinsel temasta bulundu. Bunun üzerine müşrik olan kocası, yemin etti ve:"Muhammed'in ashabından birinin kanını akıtıncaya kadar onları izliyeceğim." Öyle Allah Rasulu'nun izini ta­kibe aldı. Rasulullah (s.a.v.) bir yere konakladı ve:"Bize kim nöbet tutacak?" dedi.Hemen biri muhacirlerden, ötkisi de ensardan olmak üzere iki kişi gönüllü ortaya atıldı. Onlara şöyle buyurdu:"Geçidin ağzını tutun (bekleyin)"O iki adam o yolun ağzına varınca ensardan olan adam muhacirden olana:"Gecenin hangi vakti hoşuna gidiyor. Başında mı yoksa sonunda mı nöbet tutayım?" O da:"Bana başını tut" dedi. Muhacir olan oturup yattı. Ensari ise namaza durdu. Sonra (müşrik) adam geldi; onu (na-mazdakini) görünce, kavmin nöbetçisi olduğunu anladı, Ona bir ok attı. Bunun üzerine namazda olan, ağzıyla o oku çıkardı. O ayakta durmaya devam etti. Sonra (müşrik) adam bir ok daha attı, onu da ağzıyla çıkardı ve ayakta (na­mazda) durma sebat (devam) etti. Sonra adam üçüncü oku attı; onu da ağzıyla çıkardı ve rukua gitti. Sonra arkadışmı uyandırdı. Şöyle dedi:"(Yerinde) dur muhakkak ki ben geliyorum" dedi. Adam kendisim tanıdıklarını anlayınca geçip gitti."Subhanallah! Neden sana ilk oku attığında beni uyandır­madın?" (Ensari) şöyle cevap verdi:"Bir süre okuyordum: O sureyi tamamlamadan kesmek istemedim. Atışlarını arttırdı, bu orada rukua vardım ve seni uyandırdım. Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah'ın beni, korumak emrettiği bir gediği kaybetmekten kork-masaydım, o (okuduğumu) ya bitirecektim yahut ben onu kesmeden (o müşrik) beni (ondan) keserdi."Bu kıssayı aynı şekilde Ebu Davud'da İbn'il-Mübarek tarikiyle, Buhari'de özet bir şekilde zikretmiş.[901]

745- Sehl b. Salih'ten rivayet edilmiş. Der ki: Rasululah (s.a.v.) Uhud günü çıkınca şöyle dedi:"Bu gece, bu gediği kapatmaya kim icabet edecek." (Yahut buna benzer bir söz söyledi.) Ensardan sonra da Beni Zureyk'ten Zekvan b. Abdul kays Eb'us-Subu adında b; - adam ayağa kalkıp:"Ben" dedi. Rasulullah:"Sen kimsin?" diye sorunca."Ben Zekvan'ım" dedi. Rasulullah:"Otur" dedi. Sonra-sözünü tekrarladı, yine Zekvan ayağa kalkıp"Ben" dedi. Rasulullah:"Sen kimsin?" diye sorunca,"İbnu Abdi Kays" dedi. Rasulullah:"Otur" dedi. Sonra yine sözünü tekrarladı. Yine Zekvan ayağa kalkıp"Ben" dedi."Sen kimsin?" buyurunca, Zekvan:"Ben Ebu's-Subu'um" dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şu ve şu yerde olunuz" Zekvan şöyle dedi:"Ey Allah'ın Rasulu! O sadece benim. Müşriklerin bir gözcüsünün olmasından emin değildik." Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ayaklarıyla yeşilliklerine ayak basan bir adamı görmek isteyen, şu adam baksın."Zekvan vedalaşmak için ailesine gitti. Hanımları el­biselerinden tutmaya başlayıp, "ya Eba's-Subu! Bizi bırakıp gidiyor musun?" Elbisesini onlardan çekip onların arasın­dan çıktıktan sonra onlara dönüp şöyle dedi:"Sözleşme yeriniz kıyamet günüdür" Sonra öldürüldü[902]İbni Mübarek bunu böyle muaddal olarak Asıb b. Amr el-Ömeri'den o da Süheyl'den rivayet etmiş.

 

18.ALLAHU TEALA YOLUNDA KORKMANIN FAZİLETİ

 

746- Selman'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah yolunda müminin kalbi çarpsa, hurmanın salkımı düştüğü gibi, onun da günahları düşer.[903]Taberani Kebir ve Evsafta Amr b. Husayn -ki zayıftır-tarikiyle merfu olarak rivayet etmiş.

747- İbni Mübarek ve İbni Ebi Şeybe de ondan mevkuf olarak rivayet etmişler. Bu daha sahihtir.[904]

748- İbni Ebi Şeybe başka bir rivayette:"Adam Allah yolunda olupta kalbi (şiddetle) korkarsa, hurmanın salkımları düştükleri gibi onun da günahları  düşer.[905]

749- îbnu Mübarek, İbni Ebi Lehia dan Said b. Ebi Hi-lal'den rivayet etmiş. (Said b. Ebi Hilal) bana şöyle ulaştı:

"Abdurrahman b. Avf Öyle bir sadaka verdi ki insanlar ona hayret ettiler. Bu olay Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında da zikredildi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "İbni Avf in sadakası mı sizi şaşırttı?" Onlar: "Evet ey Allah'ın Rasulu!" deyince, Rasulullah (s.a.v.): "Muhacirlerin fakirlerinden birisinin Allah yolun­da kamçısı düşüp (bu nedenle) korkması, ibni Avf'm sadakasından daha hayırlıdır.[906]Hadisin manası şudur: Fakirin kamçısının düşmesinden dolayı korkması, İbni Avf in sadakasından daha efdaldır. Fakirin zikredilişi, zenginin kendisinden az bir şey git­tiğinde aldırış etmemesinden dolayıdır.

750-  Sahih'i Müslim'de, Abdullah b. Amr b. As'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyumuş:"Allah yolunda gaza ederek ganimet alan ve sela­metle kalan hiçbir ordu yoktur ki, ahirette alacakları ecirlerinin üçte ikisini peşin almış olmasınlar. Ye gani­met almadan gaza edip, boş elle dönen, korkan ve esir dü­şen hiçbir ordu yoktur ki, ecirler tamam verilmesin.[907]

751- Ümmü Malik el-Beh(e)ziyye den Rasululah (s.a.v.) yakın bir fitneden bahsetti."Ey Allah'ın Rasulu onlarda en hayırlı olan kimdir?" de­dim. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Sürüde, sürünün hakkını veren ve rabbineibadet eden adam ile, atının başını tutup düşmanını korkutan, düşmanının da kendisini korkuttuğu adamdır.[908]Tirmizi isimlendirmediği bir adamdan, Tavus'tan o da on­dan (Ümmü Malik'ten) rivayet etmiş. Ve"hadis bu yönüyle zayıftır" der. Leys b. Ebi Selim de Tavus'tan o da Ümmü Malik'ten rivayet etmiş.

752- İbni Asakir kendi isnadıyla Ali b. Zeyd'ten Süley­man b. Musa'dan Ümmü Malik Rasulullah'a (s.a.v.) insan­lardan büyük ecre sahip olan kişiyi kendisine haber ver­mesini sormuş. Rasulullah ona:"İnsanlardan en büyük ecri olan, düşman karşısında atının başını tutup; onları korkuttuğu, onların da ken­disini korkuttuğu kişidir."

753- Mücahid den Ümmü Mübeşşir:"Ey Allah'ın Rasulu! Allah Azze ve Celle indinde dere­cesi en hayırlı olan kişi kimdir?" diye sordum. Bunun üzerine Rasulullah:"Atının sırtında düşmanlarını korkutan, onların da kendisini korkuttuğu kimsedir"Sonra eliyle Hicaz'a işaret ederek:"Ve namazı ikame eden, malında Allah'ın hakkını veren adamdır[909] buyurdu.İbni Mübarek Süfyan dan o da İbni Ebi Nacayh'tan o da ondan rivayet etmiş.

754-  Beyhaki de aynısını rivayet etmiş.[910]Ümmü Mübeşşir Berra b. Marur'un kızıdır.[911]Abdullah b. Amr'ın sözü daha önce[912] geçmişti: "Allah yolunda korku ile bir gece nöbet tutmam yüz de­veyi sadaka olarak vermemden bana daha sevimlidir."

755- Ubeydulah b. Ebu Hüseyn'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu;"Kim bir yere iner (konaklar) de orada ölünceye kadar müşrikleri korkutur ve onlar da onu korkutursa; ona kıyamete kadar başını secdeden kaldırmayan, kıyamete kadar başını rukudan kaldırmadan, kıyamete kadar kıyam edip oturmayan ve kıyamete kadar iftar etmeden oruç tutan kimsen(ler)in ecri vardır.[913]İbni Mübarek Beki b. Hunays'ten -ki hataları var, ona Darar, Yezid b. Muhammed el-Kureşi o da Ubeydullah'tan rivayet etmiş.

756- İbni Mübarek Haris b. Ubeyd'ten -hakkında söylen­tiler var- ona' Ebu Ümran el-Cuni rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Cesaretli ile korkak savaştığında, korkağın ecri da­ha fazladır. Yine cimri ile cömert sadaka verdiklerinde cimrinin ecri daha büyüktür.[914] Bu murseldir.

 

19.ALLAHU TEALA YOLUNDA SAF TUTMA VE SAFTA DURMANIN FAZİLETİ

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerini kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları se­ver." (Saffat: 37/3)

757- Mücahid demiş ki bu ayet Ensardan bir grup hakkın­da nazil olmuştur. Onlardan biri Abdullah Revahe idi. On­lar bir mecliste otururken şöyle dediler:"Allah Azze ve Celle'ye amellerden hangisinin daha se­vimli olduğunu bilseydik, onunla amel ederdik. Haklarında ayet nazil olunca Abdullah b. Revaha şöyle dedi:"Ölünceye kadar kendimi Allah yolunda vakfetmişim. Ve şehid olarak öldürüldü.[915]

758- Abdullah b. Selam dan Rasulullah'ın (s.a.v.) asha bından bir grupla oturuyorduk. Şöyle dedik:"Allah'a hangi amelin daha sevimli olduğunu bilsey­dik, onu yapardık" Bunun üzerine Allah (şu) ayetleri indir­di.:"Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı teşbih et­miştir. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibi­dir.""Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söyler­siniz?""Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir gazab (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti).""Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine ke­netlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları se­ver."

"Surenin sonuna kadar Rasulullah da (s:a.v.) bu sureyi bi­ze okudu.[916]

759-  Sehl b. Sa'd es-Saicli den. Rasulullah (s.a.v.) şöy­le buyurmuş:"(Öyle) iki saat (zaman dilimi) vardır ki, onlarda gök kapıları açılır ve dua edenin duası nadiren reddedilir; ezan (kamet) vakti ve Allah yolunda saf bağlama (vakti) dır.[917]Ebu Davud, İbni Huzeyme ve İbni Hibban sahihlerinde rivayet etmişler.

760-  İbni Hibban'a ait bir rivayette: "İki saat (vakti) vardır ki davet edenin duası ona çevrilmez; Namaz ikame edildiğinde ve Allah yolunda safta durulduğunda.[918]

761- Ahmed Ebu Umame el-Bahili den tahric etmiş: "Rasulullah ile seriyyelerinden birinde çıktık. Der ki:Adamın biri, içinde su olan bir mağaraya uğradı. Kendi kendine, bu mağarada ikame edip içindeki su, etrafındaki bakla ile gıdalanıp dünyadan el-etek çekmeyi söylendi, (içinden geçirdi) Rasulullah'a (s.a.v.) varıp bunu ona anlat­sam; Bana izin verirse bunu yaparım, izin vermezse yapmam dedi. Ona gelip şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Muhakkak ki ben içinde bana yetecek de­recede suyu ve baklası olan bir mağaraya uğradım (gör­düm). Kendi içimden oradan ikamet edip dünyadan el-etek çekmek geçirdi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ben Yahudiler ve Hristiyanlıkla gönderümedim Lakin ben hoşgörülü Hanif dini ile gönderildim. Muham-med'in nefsi elinde olana yemin olsun ki, Allah yolunda bir gidiş-geliş (veya "sabah yahut akşam seferi") dünya ve dünyanın içindekilerinden daha hayırlıdır. Saftaki biri­nizin yeri (kıyamı) altmış yıllık namazından daha hayır­lıdır."Bu hadis, Ebu Hureyre'nin hadisinden sahih senedlerle de rivayet edilmiş. Hadis önce de[919] geçmişti.Fakih ve Mücahid Ebubekir Muhammed b. Abdillah b. Yunus es-Sakali *'EI-Cami Li Mesail'il-Müdevvene" adlı eserinde şunları zikreder:

762- İbni Ömer şöyle demiş:"Allah yolunda düşmana karşı, kılıçla vurmaksızm, bir mızrakla dürmeden ve bir ok atmadan bir kere durmam Al­lah'a isyan etmeden, O'na altmış yıl ibadet etmemden ba­na daha sevimlidir.[920]

763- Abdurrezzak Hişam dan o da Hasan dan rivayet et­miş Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah yolunda (bir) sabah veya akşam seferi dünya ve dünyanın içindekilerinden daha hayırlıdır. Birinizin safta duruşu adamın altmış yıllık ibadetinden daha ha­yırlıdır."Hakim Buhari'nin şartlarına göre sahihtir.

765- Yahya b. Ebi Kesir den Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurdu:"İki yer/konum vardır ki cennet ve huriler onlar süs­lenirler; Namaz ve kıtal zamanında kişi namazdan cen­net ve hurileri Allah'tan dilemeden ayrılırsa, (huriler) şöyle derler: "Vah vah! (yazıklar olsun) bu, bizi Allah'tan istemeyendir" Savaş zamanında müminin zevcesi şöyle der:"İlerle beni arkadaşlarım arasında rezil etme/beni hayal kırıklığına uğratma."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretti.

766- İbni Abbas dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Muhakkak ki hur'ul-inler, iki grup (savaş için) kar­şılaştığında mızrakların etrafında dönüp dolaşırlar. Dünyadaki zevcelerinden daha çok zevcelerini tanırlar. Zevceleriyle yüzyüze olurlar. Onun arkasını dönüp kaç­tığını görünce (bunlar) arkadaşlarından hayadan dolayı yüzlerini çevirirler."

767- Mücahid b. Şecere den rivayet etmiş. Yezid b. Şe­cere fiilinin sözünü doğruladığı bir zattı. Bize hitab ederek şöyle dedi:"Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın ha­tırlayan." (Fatır: 35/3)Allah'ın üzerinizdeki nimetleri ne kadarda güzeldir! On­lardan yeşil, kırmızı, sarı görürsün. Evlerdeki ise daha baş­ka" Şöyle diyordu:

"İnsanlar namaz ve savaş için saf bağladıklarında, sema­nın kapıları açılır, cennetin ve cehennemin kapıları açılır hu­riler süslenip muttali olurlar. Adam (namaz veya savaşa) baş­ladığında şöyle der:"Allah'ım ona yardım et. Arkasını döndüğünde, ondan gizlenip "Allah'ım onu bağışla" derler. Anam babam size fe­da olsun! Hur'ul-İnleri rezil etmeyiniz/hayal kırıklığına uğratmayınız. İnsanları teşvik ediniz. Şu bir gerçek ki, onun kanından akacak/düşecek ilk damla amelinden (hata olanlan) siler. Hurilerden iki tane zevcesi başucuna gelip yüzün­den toz-toprağı silerler ve senin zamanın geldi derler, o da ikinizin zamanı geldi der. Sonra yüz tane (güzel ve yeni) el­bise giydirilir. Bunlar insanoğlunun dokuduğu cinsten de­ğildir. Ancak şu var ki cennetin bittiğindendir. Şayet parmak­lar arasına konsa yeterli olur.[921]

768- O şöyle (de) diyordu:"Bana haber verildiğine/rivayet edildiğine göre "Cennet kılıçlan cennetin anahtarlarıdır." Abdurrezzak rivayet etmiş. Yezid'e kadarki senedi Şeyheyn'in şartlarına göredir.[922]

769- Taberani de iki tarikle -biri sahihtir- mevkuf olarak rivayet etmiş.[923]

770- Bezzar Taberani Rasulullah dan merfu olarak riva­yet etmişler. Ancak mevkufu daha sahihtir.[924]Yezid b. Şecere er-Rehavi -Ruha Mazhic den bir kabile­nin sahabe oluşunda ihtilaf var. Hafız İbni Zehebi Tec-rid'us-Suhabe'de "Onun sahabeliği ve rivayeti vardır" der. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Hadiste geçen "rihal" dan kasıt evlerdir. Şu hadiste geç­tiği gibi,

771- "Ayakkabılar ıslandığında namaz rihal (evler) de olur."

772- Ebu Said ten merfu olarak:"Üç kişi sınıf vardır ki kıyamet günü Allah onlara gü­ler/tebessüm eder. Gece kalkıp namaz kılan adam, na­mazda saf duran kavim ve düşmanla savaşmak için saf tutan bir kavim.[925]İbni Ebi Şeybe Mücahid İbni Said tarikiyle rivayet etmiş.

773- Abdullah b. Ubeyd b. Umayr el-Leysi'den:"İki saf karşı karşıya (savaş için) geldiğinde Allah dün­ya semasına Hur'il-İnleri indirir. Adamın ilerleyip atıldığı­nı görünce sevinip "Allah'ım onu (n ayağını) sabit kıl" der­ler. Geri kaçtığında ondan utanırlar, gizlenirler. O öldürül­düğünde onlardan ikisi yanma gelip yüzündeki tozu silip "Allah'ım onu kirleteni sen de kirlet, onu tozlananı sen de tozlat" derler.[926]İbni Mübarek ve Abdurrezzak mevkuf olarak rivayet et­mişler. İsnadları da sahihtir. Abdullah'da meşhur tabiinden-dir.

774- İbni Mübarek Safvan b. Amr'dan Abdullah b. Amr b. Asi'den,"Kıyamet günü Allah indinde en hayırlı konuma sahip şe­hidi haber vereyim mi? Düşmanla safta karşılaştığında ve on­lara hücum ettiklerinde1, sağa sola iltifat etmeden omuz­larına kılıcını koyup "Allah'ım! geçmiş günlerde geçir­diğim (ömür için) canımı sana veriyorum" deyip o anda ölen kişidir. Bu cennetin yüksek odalarında oturup diledik­leri gibi gezen şehidlerdendir.[927]Bu mevkuftur.

775- Taberani Hasen bir isnad ile Ebu Said'ten merfu ve muhtasar olarak rivayet etmiş.[928]

776- Ahmed ve Ebu Ya'la da bu şekilde Nuayb b. Hum-mar'dan rivayet etmişler.[929]

777- Şifa'us-Sudur'da Ebu Abdullah el-Horasani den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Cennetin kapıları savaş (için) saf tutulduğunda ve namaz (kılmak için) saf tutulduğunda açılır. Atlarınıza binip düşmanınıza karşı saf tuttuğunuzda, Huru'l-inler yeşil ipekle süslenir, sarı inciden gerdanlık takar, perçem ve göğüslerini açar, sonra da yakuttan cennet atlarına biner, arkanızda duruncaya kadar gelirler. Hamle yap­tığınızda onlar da yapar. Biriniz öldürüldüğünde onun yüzünden toz ve kanı temizlemeye başlarlar ve"Bugün dünya hüzün ve kederi sizden sona erdi. Bugün kerim olan Rabbe komşu oldunuz., mühürlü içkiden içtiniz ve huru'Mn olan zevcelerinizi gözünüzle gördünüz" derler."

 

20.ALLAH YOLUNDA ATICILIĞIN FAZİLETİ, ONU ÖĞRENİP SONRA TERKEDENİN GÜNAHI

 

Bil ki, Allahu Teala yolunda ok atışı öğrenmek, öğretmek ve bunun yarasını yarış yapmak, Nebi'nin (s.av.) ona davet ve ona teşvik ettiği bir husustur. Ve bu hususta bir çok fazilet varid olmuştur. Onlardan bazıları şunlardır:

1- Allahu Teala yolunda cihada hazırlık için Allahu Teala (ok) atışı (nı) emretmiştirAllahu Teala şöyle buyuruyor:"Ve onlara karşı kuvvet hazırlayın..."(Enfal: 8/60)Bazı alimler bu ayetin (emir oluşundan) vücupluk ifade ettiğini söylemişler. Çünkü kuvvetten kasıt atıcılıktır. Sahi­hi Müslim'de bunu destekliyor.

778- Ukbe b. Amir'den Rasulullah'ın (s.a.v.) minberin üzerinde şöyle buyurduğunu işittim:"Onlar için gücünüz yetebildiği kadar kuvvet hazır­layın." (Enfal: 8/60)"Dikkat edin! Kuvvet atıcılıktır. Dikkat edin! Kuvvet atıcılıktır. Dikkat edin! Kuvvet atıcılıktır.[930]Bu hadisi Ebu Avane de Sahih'inde rivayet etmiş ve ona şu başlığı koymuş: Atıcılığa teşvik ve müslümana vacip oluşu. Onun mubah oyun olduğunun delili. Atıcılığı öğrenip sonra da unutanın cezası babı. Bundan sonra da bu ve bun­dan sonra gelecek olan Halid b. Zeyd'in hadisini zikreder.[931]

2- Allah tek bir okla üç kişiyi cennete koyar; ustası, (yapıcısı) atıcısı ve onu verendir:

779- Halid b. Zeyd'ten Ben atıcı bir kimseydim. Ukbe b. Amir bana uğrar, "haydi atış yapalım" derdi. Günün birinde ben gecikince (ağır davranmca) şöyle dedi:"Ey Halid! Rasululah'in (s.a.v.) söylediğini sana haber vereyim. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah tek bir ok sebebiyle tam üç kişiyi cennete ko­yar: Hayrı umarak onu imal edeni, onu bizzat kullanıp atanı ve atana yardım edeni (ona uzatanı). Atınız ve (ata) bininiz. Atış yapmanız (ata) binmenizden daha sevimli­dir bana. Oyun (ve eğlence) ancak üç şeydedir: Kişinin atını terbiye etmesi, hanımı ile oynaşması ve yayını çe­kip okunu atması, sonra da atılan okları toplaması. Öğ­rendikten sonra kim atıcılığı bırakırsa, bir nimeti bırak­mış olur -ya da şöyle dedi:- nankörlük etmiş olur."[932]İbni Ebi Şeybe, Ebu Avane (sahihinde) Ebu Davud, Ne-sai ve Hakim ("isnadı sahihtir" demiş) rivayet etmiş.

780- İbni Münzir de el-Evsat'ta rivayet etmiş ve sonun­da şunu eklemiş: Ukbe vefat ettiğinde yetmiş küsuryayıvardı. Her yayla birlikte ok ve ok kuburu da vardı. Onları Al­lah yolunda vasiyyet etti.

781- Abdurrezzak ve Beyhaki'nin bu hadis için çok bir senedle rivayetlerinde şöyle demiş:Rasuhıllah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum:"Şüphesizki Allah tek bir okla üç kişiyi cennete koyar. Yapımında hayrı umarak onu yapanı, Allah yolunda onu hazırlayanı ve Allah yolunda onu atanı.[933]Hadiste geçen "ve atana yardım edeni (münebbiluhu)" kelimesi ile ilgili Şerh'us-Sünne'de Beğavi şöyle diyor: Atıcıya okları uzatandır. Bu da iki şekilde olur.

Birincisi: Atıcının yanında veya arkasında durarak ona birer birer okları uzatmasıdır.

İkincisi: Atılan okları ona geri getirmesidir. Bunlardan hangisini yaparsa ok atıcısına yardımcı olacağı sayılacağı ri­vayet edilmiştir, Beğavi 'nin zikrettiğini Hakim ve başkasının rivayet et­tikleri hadis te teyid etmektedir.

782- Amir b. Sad (b. Ebi'l-Vakkas ez-Zuhri) o da baba­sından, Nebi'nin (s.a.v.) Uhud günü şöyle dediğini merfu olarak rivayet etmiş:"Sad'a ok veriniz. At ey Sad! Allah da senin için at­sın. Anam babam sana feda olsun.[934]

Hakim "ikisinin şartlarına göre sahihtir" der.Müellif der ki: (Münbil/Münebbil) Ok atıcısına yardım­cı olmaktan kasıt Allah yolunda onu destekleyen/yardımcı olan, malından onu teçhiz eden kişi anlamına gelme ihtimali de vardır. Bunu az önce gelen Abdurrezzak'ın rivayeti de desteklemektedir.

783- Beğevi'nin "...yardımcı olacağı/sayılacağı rivayet edilmiş" sözüyle işaret ettiği rivayet iyi bir rivayettir. Bunu Tirmizi, İbni Mace, Beyhaki ve başkaları rivayet etmiş.[935]

784- İbni Asakir er-Raffi b. Suhayh tarikiyle Hasan'dan o da Enes b. Malik'den (r.a.) tahric etmiş.Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah'u Teala tek bir okla üç kişiyi cennete koyar; (onu) atanı, onu yapanı ve onunla Allah'tan sevab/hayir uman(dır)."Nebi: Cevheri ve başkası bunun Arap oku olduğunu, müennes bir kelime olup tekilinin olmadığnı (kendi lafzın­dan) söylemişler. Ancak onu Nibal ve Enbal üzerine cem edenler de olmuştur.

Haravi: Tek bir oku kasdettiklerinde nişabe veya Sehm derler.Rafii, Nevevi ve Muğni sahibi şunu zikretmişler:A'ce-mi (arap olmayan) yayların oklarına nişab, Arap oklanna-da "Nebi" denir.Müellif der ki: Bunda (ok) atıcılarının şu yanlış düşünce­sine de bir işaret var: Onlara göre "nebF'den kasıt, koşu es­nasında atılan küçük oklardır. Uzun oklara bu isim (nebi) verilmez. Halbuki bizler Nebi (s.a.v.) zamanında koşu es- ' nasında araplardan birinin (ok) attığına işaret edecek hiçbir şeye rastla(ya)madık. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

785- Buhari ve başkaları Seleme b. Ekva'dan (r.a.) rivayet etmişler. Der ki: Nebi (s.a.v.) ok atma yarışı yapan bir kavme uğradı ve şöyle buyurdu:"Ey Ismailoğulları atın! Çünkü atalarınız güzel ok atıcı idi. Atın, ben falanoğullan tarafındanım."İki fırkanın birinin ellerinden tutup şöyle bağırdı:"Neden siz atmıyorsunuz?" Dediler ki:"Sen onlarla berabersin, biz nasıl atalım?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Atın, ben hepinizle beraberim.[936]

786-  Hakim ve Darekutni de rivayet etmişler ve onda şöyle demişler:"Rasulullah (s.a.v.) ok atışı yapan bazı insanlara uğradı, îki üç kez,"Bu güzel bir oyun (eğlence) dur." buyurdu. Sonra:"Atınız, ben de İbn'ul-Edra ile beraberim" dedi. Bu günlerinde, gün boyu ok attılar. Sonra da birbirlerini yene-meden dağıldılar.[937]Bu Hakim'in lafzıdır. İsnadı şahindir demiş.

787- Beyhaki de rivayet etmiş. Ancak onun lafzı şöyledir: "Allah Rasulu (s.a.v.) Eşlem (kabile s in) den ok atışı ya-pai.»hır kavme uğradı. İki defa:"Bu güzel bir oyun (eğlence)" buyurdu ve:"Atınız. Çünkü babanız da atardı (atıcı idi). (Ok) Atı­nız ben de İbn'ul-Edra ile beraberim." dedi. İnsanlar el­lerini tuttular, (ok atmamaya başladılar). Rasulullah:"Ne oluyor size (niye atmıyorsunuz)?" diye sorunca, On­lar:"Allah'a yemin olsun ki sen onlarla beraber iken biz­ler atmayız, o zaman bizi geçerler (yenerler)" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

"Atınız, ben hepinizle beraberim" buyurdu.[938] Der ki: O gün, günboyu ok attılar. Sonra bir kısmı diğer bir kısmı­nı yenmeden eşit bir şekilde dağıldılar."İbn'ul-Edra ismi Geleme'dir. Onu Hafız (Tecrid'ul-Es-ma'is-Sahabe'de) ve başkası anmıştır.[939]Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Hadiste, kalplerini güçlendirmek, canlılıklarını (aktivitelerini) artırmak, onla­rı teşvik etmek için atıcılığa aşın bağlanmaya (taassub) de­lil vardır. Ancak bundaki niyetin iyi ve Nebi'nin (s.a.v.) fi­iline tabi olma şartıyla yoksa günümüz insanının kendisin­den şiddetli kin ve nefretin doğurduğu şeytani istek ve nef-sani etmenlere taassub (aşırı bağlılık) gibi değil. Ki bunla­rın halini gözümüzle müşahede ediyoruz. Şüphesiz ki bun­lar taassub (aşırı bağlılık, tutkunluk) doğurduğu neticeden dolayı haramdır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Kılıçla, mızrakla, sopayla v.s savaş aletleriyle oynam da buna kıyas edilir.

788- Müslim ve başkası Ukbe'den (r.a.) rivayet etmişler. Ukbe Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:

"Size yerler fethedilecektir. Allah size kafidir. O hal­de sizden biriniz oklarıyla oynamaktan aciz kalma-[940]sın.

Yayı takmak, onunla Atmak hüzün ve kederi gideı

789- İbni Asakirve Taberani kendi isnadlanyla Mu-hammed b. el-Munzir ez-Zubeyri'den, Hişam b. Urve'den, babasından, Aişe'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurdu:"Hüzün ve kederlerin sizden birinizi sardığın yayını takmasında (kuşanmasında) bir beis yoktur. Çünkü hüzün ve kederi onunla gider.[941]Atış, kişinin oynayabileceği en hayırlı oyundur:

790- Bezzar ve Taberani ricali sika olan bir sened ile Sa'd b. Ebi Vakkas'dan (r.a.) (o da merfu ederek) rivayet et­mişler:"(Ok) atışını yapınız. Çünkü o oyunlarınızın en hayır­lısı (veya oyunlarınızın iyilerin)ndandır.[942]Lafız Bezzar'a aittir. Taberani:"(Ok) atışı(nı) yapınız. Çünkü o, oyunlarınızın en hayırhsidir.[943]

Melekler (ok) atma oyunu (eğlencesi) dışında başka oyunlarda bulunmazlar:

791- Mücahid'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki melekler, oyunlarınızdan (at) yarış(ı) ve (ok) atış(ı) hariç hiç bir oyuna hazır olmazlar.[944] Said b. Mansur rivayet etmiş. Hadis mürsel, senedi de iyidir.

792- Bezzar, Taberani İbni Ömer'in hadisinden rivayet eder. Ancak senedlerinde Amr b. Abdülgaffar var.[945]-[946]

793- İbni Asakir tahric etmiş. Ebu Eyyub'dan (r.a.) Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Melekler üç oyun/eğlence hariç, hiçbir oyun ve eğ­lencede hazır bulunmazlar (gelmezler): Kişinin hanımı ile oynaşması, atları koşturma (at yarışı) ve (ok) atış(ı)."Atıcılık ve onunla beraber söylenen hak ve mendub şeyin her ne kadar oyun (ve eğlence) diye isim-lendiriliyorsa da kınanmış oyun (ve eğlence cinsin) den olmadığına dair:

794- Ömer b. Hattab'dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Her oyun (ve eğlence) çirkin (kötü)dir. Ancak kişinin hanımıyla oynaşması, iki hedef arasında gitmesi (koş­ması) ve atını eğitmesi bunun haricindedir."[947]

Taberani eî-Evsat'ta Münzir b. Ziyad et-Tai tarikiyle rivayet etmiş.[948]

795-  Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasulullah (s;a.v.) şöyle buyurmuş:"Dünyadaki oyun (ve eğlenceler) üçü hariç tümü batıldır. Bunlar, okunla atış yapman, atını eğitmen ve eşinle oynaşmandır. Muhakkak ki bu (kişi üzerinde) hak olan (hu su şiardan) dır.[949]

796- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"(Ok) atış yarışını yapınız ve bininiz. Ok atmanız ba-ına daha sevimli geliyor. Muhakkak ki Allah tek bir ok­la üç kişiyi cennete koyar.[950]Hadisi Hakim rivayet etmiş ve "Müslim'in şartlarına göre saihtir" demiş.

797-  Ata b. Ebi Rebah der ki: Cabir b. Abdullah ile Cabir İbni Umeyr el-Ensarî'nin ok attıklarını gördüm. Biri bıkıp oturdu. Öbürü ona:"Tembellik ettin. Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyur­duğunu işittim:"Dört şey hariç Allah'ın (c.c.) zikrinde olmayan herşey ya eğlencedir veya sehivdir. Bu dört şey: Adamın iki hedef arasında gidip-gelmesi, atını terbiye etmesi, eşiyle oynaşması ve yüzme öğrenmesi.[951]Nesai, Taberani (Kebir'de) iyi bir senedle*rivayet et­mişler.Bil ki, alimler, atışın karşılıklı iki hedef arasında ol­masını müstehap görmüşler. Bir hedefte yarışa katılanlar du­rup öbürüne atarlar, sonra ikincisine gelip, okları toplar ve öbür hedefe atarlar.Muğni'nin sahibi der ki: İki hedefin olması sünnettir. Çünkü bu Rasulullah'm (s.a.v.) ashabının fiilidir.

798- Nebi'den (s.a.v.) rivayet edilmiş:"İki hedef arası cennet bahçelerinden bir bahçe­dir.[952]

799- Beyhaki ve başkası iyi bir senedle Ebu Osman en-Nerdi'den rivayet etmişler. Der ki: Bizler Utbe b. Ferkad ile Azerbeycan'da iken bize Ömer'in (r.a.) mektubu geldi. -Mektupta şöyle diyordu.Ve sonra: Önlüklerinizi giyiniz, ayakkabılarınızı giyiniz, ridanızı giyiniz, Pantolon ve çizmeleri bırakınız. Sizler atanız İsmail'in giysilerini giyiniz. Konfordan ve acem libasından sakınınız. Güneşleniniz, çünkü o Arapların hamamıdır. Güçlü, sert ve gösterişli olunuz. Toplanıp (siz­den isteneni yerine getirmek için) hazır olun. Ayaklarınız açık olarak yürüyünüz. Ata sıçrayarak bininiz. Hedeflere atış yapınız, aralarında gidip geliniz.[953]İki hedef arasında yürüyenin her adımı için ona bir iyilik vardır:

800- Ebu'd-Derda'dan (r.a.) Nebi (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"iki hedef arasında yürüyen kişinin (attığı) her adımı için ona bir iyilik vardır.[954]Taberani rivayet etmiş.Kim Allah yolunda bir ok atar da düşmana isabet ederse Allah onun cennetteki derecesini bir yükseltir. Bir derece ise yüzbin yıldır:

801- Ebu Nücayh Amr b. Abese'den (r.a.). Der ki: Rasulullah (s.a.v.) ile Taif'i muhasara ettik. Onun şöyle dediğini işittim:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa, onu (ateşten azad edecek) kurtaracak bir fidye vardır. Kim de Allah yolun­da bir oku (düşmana isabet ettirirse) ulaştırırsa ona da cen­nette bir derece vardır.[955]Der ki, o gün onaltı ok (düşmana) ulaştırdım.Nesai, İbni Hibban (sahihinde) ve Hakim (ki lafız onun­dur) rivayet etmiş. Hakim, "ikisinin şartlarına göre sahihtir" der. .  802- Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözüne de rivayet etmiş:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa, bu onun için kur­tarıcı bir fidye olur.[956]Hadisi Ebu Davud, Tirmizi rivayet etmiş. Tirmizi, "Hadis, hasen ve sahihtir" demiştir.

803- Ka'b b. Murre'den (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Kim düşmana bir ok ulaştırırsa, Allah onu bir derece yükseltir." Abdullah b. en-Nehham ona:"Ey Allah'ın Rasulu! Bir derece nedir (ne kadardır)?" Ra-sulullah (s.a.v.):"O annenin kapısının eşiği değildir, iki derece arası bin yıl(hk mesafe)dır.[957]

"Kim Allah yolunda bir ok atarsa bununla ona cennette bir derece var" diye okun düşmana ulaşma kaydı olmadan gelen rivayetler de vardır.

804- Muaz'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "İslam uğrunda başına ok düşen kimse için kıyamet gününde bu, ona bir nur olur. Kim (düşmana) bir ok atarsa ona mukabil ona bir derece vardır.[958]Taberani rivayet etmiş.Ricali Sahih'in ricalidir. Ancak Salim b. Ebi'l Ca'd, Muaz'a ulaşmamış. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Kim Allah yolunda bir ok atarsa -bu düşmana ulaşsa da ulaşmasa da- ona bir köleyi azad etmek gibi olur:

805-  Amr b. Abese'den (r.a.), Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"İslam uğrunda başına ak düşen kimse için kıyamet gününde bu ona bir nur olur. Kim de Allah yolunda bir ok atarsa isabet etsin (ulaşsın) ya da ettirmesin ona mü­min bir köleyi azad etme (ecri) vardır. Bu onun ateşten fidyesi olur Organa karşı bir organ (olmuş olur).[959]Nesai sahih bir senedle rivayet etmiştir.Kim Allah yolunda bir ok atarsa -isabet eder veya et­mez- ona bir köleyi azad etmek gibidir:Müellif der ki: Ömer'in geçen hadisinde buna delil vardır. Çünkü düşmana ok ulaş tiranı ayan isabet etmemiş olur. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

806- Ebu Umame'den (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğun işittim:"İslam uğrunda başına ak düşen kimse için kıyamet gününde bu, ona bir nur olur. Kim de Allah yolunda bir ok atarsa isabet ettirsin ya da ettirmesin. İsmail oğulla­rından bir köle azad etmişçesine ecir alır.[960]Taberani bunu ki isnad ile rivayet etmiş, birinin ricali si­kadır.

807- Muhammed b. Sa'd b. Ebi Vakkas, babasından (r.a.) rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Müslümanlardan Allah yolunda ok atan, isabet et­tirsin ya da etirmesin bir adam yoktur ki, bu okun onun   için ecri bir köle (azat etmek) olmasın. Müslümanlar­dan Allah yolunda saçına bir ak düşen bir adam yoktur ki kıyamet gününde bu, onun için bir nur olmasın. Bu nur onun önünde yürür. Yine müslümanlardan küçük veya büyük bir köleyi azad eden bir adam yoktur ki Al­lah, onun her bir organına karşılık kat kat ecir vermiş ol­masın."

808- Enes'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kim Allah yolunda bir ok atarsa, isabet ettirir veya

ettirmezse bir köleyi azad etmiş gibidir. Bir köleyi azad eden, bu onun için ateşten bir kurtuluş olur."

809- Ebu Zabye'den Şurahbil b. Samt Amr b. Abese'yi çağırıp şöyle dedi:"Sen Rasulullah'dan (s.a.v.) işittiğin, fazlalık ve yalan içermeyen, ayrıca senden başka da ondan işitip senin de on­dan rivayet etmediğin bir hadisi bize rivayet edebilir misin?""Evet Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğun işittim:"Her kim Allah yolunda bir ok atarsa, isabet ettirir veya ettirmezse, bu onun İsmailoğullarından birini azad etmesi ecri kadar ona ecir var. Her kim de Allah yolun­da başına bir ak düşerse bu onun için nur olur."İbni'Asakir hariç her üçü tahric etmiş.

810- Ömer'in hadisimde muhtasar olarak rivayet edilmiş. Onun lafzı şöyledir: Rasulullah'm şöyle buyurduğunu işit­tim:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa -isabet eder veya et­mez- ona bir köleyi azad etme (kadar) ecir vardır."

811- Ka'b b. Murre'den (r.a.) Rasulullah'm (s..v.) şöyle buyurduğun işittim:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa, bir köleyi azad et­miş kimse gibidir.[961]İbni Hibban sahihinde rivayet etmiş. Yine şöyle rivayet edilmiş:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa -isabet etmese de-dört canı azat etmiş kimse gibidir."

812- Bezzar Şebib b. Beşir'den o da Enes b. Malik'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa -ok isabet eder veya etmez- İsmailoğullarından dört insanı azad edenin ecri vardır.[962]Taberani rivayet etmiş, "Şebib'ten sadece Ebu Asım ri­vayet etmiş" der.Kim Allah yolunda bir ok atarsa ona cennet vacip olur:

813- Utbe b. Abdin es-Silmi'den (r.a.) Kurayze ve Nadir günü Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim bu kaleye bir ok sokarsa, muhakkak ki cennet ona vacip olur.[963]Utbe der ki, ben (oraya) üç ok soktum. Taberani Abdul-vehhab b. ed-Dehhak tarikiyle rivayet etmiş.

814- Yine ondan Nebi (s.a.v.) sahabesine şöyle dedi: "Kalkın ve savaşın."Der ki: "Adamın biri bir ok attı." Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Buna (attığı ok dolayısıyla cennet) vacip oldu,.[964]Ahmed hasen bir isnad ile bunu rivayet etmiş.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Amr b. Abese'nin ha­disinde Nebi'nin (s.a.v.) sözü daha Önce geçmişti:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa -ister düşmana ulaşsın, ister ulaşmasın- ona bir köleyi azad etme ecri vardır. Kim de bir mümin köleyi azad ederse bu onun için ateşten bir fidye olur. Her organa karşı (onun da) bir organ(i)."Bunda, Allah yolunda bir ok atanın, Allah'ın kendisini ateşten azad edeceğine apaçık bir delil vardır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Kim Allah yolunda bir ok atarsa kıyamet günü bu onun için bir nur olur:

815- Bezzar hasen bir isnad ile Ebu Hureyre'den (r.a.) ri­vayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa kıyamet gününde bu onun için bir nur olur.[965]

816- Huzeyfe'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"İslam uğrunda başına bir ak düşen kimse için kıya­met gününde bu onun için bir nur olur. Kim Allah yolun­da bir ok atarsa -ok ulaşır veya ulaşmaz- kıyamet günün­de bu onun için bir nur olur."İbni Asakir ve Taberani Ebu Amr el-Ensari hadisinden tahric etmişler, ilerde -inşaallah- gelecektir.[966]Kim bir arap yayına sahip olursa Allah onda fakirli­ği kırk yıl giderir (uzaklaştırır):

817- İbni Asakir kendi isnadıyla Enes b. Malik'den (r.a.)rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim bir arap yayını ok kuburu (okluk) ile ediniıac (sahip olursa) Allah ondan kırk yıl fakirliği uzaklaştırır(giderir)."Arap yayı:Ebubekir Muhammed b. Asbağ el-Eşbili -ki İbn'ul-Hul-li Sevruhu ile meşhurdur- "Kitab'ul-Bedai'i ve'1-Esrar" adlı eserinde şöyle demektedir; Arap yayı bir çok bölüme ay­rılır. Onları Hicaziyye ve Vasitiyye diye ayırabiliriz. Arap yayı tümünün ismidir, (hepsini kapsar) Arap diye isimlen­dirilmesi, Arapların atası İsmail Arap atıcılığında kök olu­şundan ve bunun da ondan alınmasından dolayıdır.Hicaziyye iki kısma ayrılır: Birincisi, çölde yetişen ağaç dallarından veya damarlarından tek veya çift olarak yaptık­ları yaydır. Buna Şeriha da diyorlar.İkinci kısım: Bu da onun gibidir. Ancak onun sırtını bi­raz oyar, içine de keçi boynuzu geçirirler. Bu ancak onlar­dan mahir olanın yanında olurdu. Çoğunlukla bu medeniye­te (hadare) yakın yerlerde olur. Çöl ehli (bedeviler) ise da­mar ve dallan sadece kullanırlar. Bu tür yaylan da sadece Hicaz bölgesinde görürsün. Hicazın dışında bundan yarar­lanan birini göremezsin. Bu tür olanın ayak ve elleri[967] ve kabzası yoktur. Şiirlerinde zikrettikleri de budur.Arap yayının üçüncüsü kısmı: Ağaç (kereste) ton ve boynuzdan, kiriş ve zamk (yapıştıricı)Ia yapılan yaydır. Onun üst ve alt diye iki ucu bir kabzası olur. Şu anda elimiz­de olan budur.Yayın bir çok kısmı var. Ülkelere göre ve yapıcısına (mucidine) göre değişiklik arzeder.Vasıtiyye: Hica,z Araplarımn yayı ve Acem farisilerin yayı arasında ortasında mutasavvıf olduğundan bu ismi almış. Buna mutasavvıf demek istemişler, ancak bunu diye­ceklerine hata ederek ona vasitiyye demişler. Ayrıca bu vasıtın isimlendirmesi bazılarının sandığı gibi değildir. Çünkü bu vasıttan da eskidir. Araplar buna Munfasile der­ler. Çünkü birleştirmeden (oluşturmadan) önce parçaları ayrı ayrıdır. Bu yayların en övüleni, en cömerdi (iyisi) ve silahlara karşı en etkilisidir. Farisiyye ise o da bunun gibidir. Ancak bu hakikaten çok uzun, üst ve altı/ucları (el ve ayak­ları) mesafeli, ortası makbadın ortasında olur. Fars komu­tanları ve Fars kisralarımn ok attıkları yay budur.

Müellif der ki:

818-  Zayıf senedlerle rivayet edilmiş: Nebi (s.a.v.) bir adamı elinde Farisi yayı olduğu halde gördü. Şöyle dedi:

"Onu at. Çünkü melundur, onunla atan da melundur. Arap yayını ve mızrak, edinin (kullanın). Allah bunlar­la ülkeni (fethetmenizi) edinmenizi sağlar ve onunla düş­manınıza karşı yardım eder.[968]Beyhaki ve başkaları rivayet etmiş. Beyhaki, "Buhari senedteki İbni Uveym'in hadisinin sahih olmadığnı söyle­di"- demiş.

819-  îbni Mace ve Beyhaki de benzerini Ali'nin ha­disinden rivayet etmişler.[969]Hafız Zehebi Tehzib'us-Sunen'de, "Bu münker bir habe-dir" demiş.

820- Abdullah b. Ma'bed el-Harrani, Cabir'den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kisra'nin değil de benim yayımla iki hedef arasınd yürüyene sevgim vacip olur.[970]

821- Abdullah b. Besr'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) Ali b. Ebi Talib'i Hayber'e gönderdi. Ona siyah bir sarık sarıp bir ucunu arkasına veya sol omuzuna sarktı. Sonra Rasul­ullah (s.a.v.) ve arkasında orduyla kendisi bir yaya dayanarak yürüyordu. Farisi bir yay taşıyan bir adam önünde geçti. Şöyle dedi:"Onu at. O da onu taşıyan da melundur. Mızrak ve Arap yayını edinin (sahip olun). Çünkü Allah onunla dininizi aziz kılar ve onunla^ülkeleri fethetmenizi sağlar.[971]Yahya b. Hamza demiş ki, bu Rasulullah'ın (s.a.v.) döne­mi itibariyleydi. Bu gün ise o İslam ehli için kuvvet ve hazırlık olmuştur.Bunu Taberani Şeyhi Bekr b. Sehl ed-Dimyati'den tahriç etmiş. Nesai ve başkaları onu zayıf görmüşler. Senedte de kopukluk (inkıta) vardır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.İbni Asakir ve başkaları şöyle demişler. İlim ehli hadis hakkında demişler ki, Farisi yayından nehyedilmesinin se­bebi, kirişi koptuğunda sahibine bir yarar sağlamadığın-dandır. Arap yayı ise kirişi de kopsa onunla kendini muhafaza edeceği bir sopası (asası) olur. . Müellif der ki, Ondan nehiy sahih değildir. Hasen de değildir. İmam Ahmedve başkaları Fars yayı ile atmayı caiz görmüşler.Muğni sahibi onu atmanın caiz ve onu taşımanın mubah olduğunu nakleder.[972] Eğer onda, onu taşıma hususunda bir nehiy olsaydı o zaman onu kullanmada Acemlere benze­mekten nehye hamledilirdi.

822- Onlara benzeme hususunda nehiy sahihtir.[973]"Onu atan da mel'undur" sözünden kasıt, onu ilk olarak atanlardır. Ki onlar, Kisra ve Farslardır. Çünkü onlar kafir idiler. Yahut Nemrut'tur. İbni Cerir'in zikrettiğine göre onunla ilk (ok) atan o (Nemrut) dur.[974] "Arap olanın hilafı­na kirişi koptuğunda sahibine yarar sağlamaz" sözüne gelince bunu irdelemek/incelemek lazım. Çünkü Arap olanı da parçalardan oluşuyor. Onun da kirişi koptuğunda -hele es­ki tür değilse- asaya benzemeyen bir halkaya dönüşür.El-İşbili şöyle der: Melun yay, binek üzerine kurulan yay­dı. "Rasulullah (s.a.v.) onu taşıyan da melundur" sözüyle iman etmeyen Fars ve Türkleri kasdetmiştir. Farsların yay­larının çoğu el yayı, Türklerin yaylarının çoğu da ayak ya­yıdır. Yani özengisi ve anahtarı/açacağı olan yaydır. Rasu-lullah'ın (s.a.v.) zikrettiği de budur. Türkler bunu içlerinin zayıflığı, akıllarının hafifliği ile yaptılar. Çünkü Fars yayı­nı büyük/iri (kalın ve iri) yapmaya çalıştılar, sonra da onu çekemediler (onunla ok atamadılar). Bu kez onu hayvanlarin üstüne bağladılar ve bunun daha güçlü olduğunu sandı­lar. Fakat baktılar ki bu daha zayıftır. Kimisi de haça ben­zediği için lanetlenmiş demişler. Bu binek üzerine kurulan tüm yaylan için geçerlidir. Bazıları da Nemrud göğü taşladığında bunu çıkarmış (olduğundan lanetlenmiş) demişler. Ve kimisi de "müsîumanlar, müşriklerin (kul­landıkları) şekli kullanmamaları için" demişler.Müellif der ki: Hadis sahih ise bu son görüş (gerçeğe) da­ha yakındır. Yukarıdaki zikredilen kimi sözlerinde düşün­mek lazım. Ayrıca, "Binek üzere kurulan tüm yayları kap­sar" sözü delilsiz bir görüştür. Yine de en iyi bilen Al­lah'tır.Rasulullah (s.a.v.) ok öğrenmeyi Kur'an öğrenmeyle beraber zikretmiş (kılmış) (fazilet ve şeref olarak bu sana yeter):

823-  Evzai, o da Yahya'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ok atmayı ve Kur'an'i öğreniniz. Müminin en hayır­lı saatleri, Allah'ı zikrettiği saatlerdir."İbni Asakir rivayet etmiş ve "Bu munkatidir" demiş.

824- Kays b. Ebi Hazım demiş ki: Yermuk günü Halid b. Velid'in iki hedef arasında (ok) attığını gördüm. Muham-med'in (s.a.v.) ashabından da bir grup beraberindeydi. Şöy­le dedi:"Çocuklarımıza Kur'an'ı ve ok atmayı öğretmekle emrolunduk.[975] Taberani rivayet etmiş.

825- Bekiyye b. Velid... Ebu Rafi'den: Der ki Rasulul-lah'a (s.a.v.) dedim ki: Ey Allah'ın Rasulu! Bizim onlar üzerinde hakkımız olduğu gibi, çocuğun da bizim üzerimizde bir hakkı var mı?""Evet" dedi. Çocuğun babası üzerinde hakkı, ona yazı­yı, yüzmeyi, ok atmayı öğretmesi ve ona güzel/temiz bir şe­yi miras brakmasıdır." Beyhaki Sunen'de ve başkaları riva­yet etmiş. Bekiyye de zayıflık var. İsa da vehmeder. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

 

Fasıl

 

826-  Said b. Mansur Sunen'inde, Ebu Avani'den, A'meş'den, İbrahim et-Teymi'den o da babasından rivayet etmiş. Der ki: Huzeyfe'yi (r.a.) şehirlerde üzerinde izar ol­madan iki hedef arasında koştuğunu gördüm.[976]

Hedef: Atış için yerden yükseltilen nesnedir. İstiare ba­bından Kirtasa'da hedef denilir.

827- Yine Said Mücahid'den rivayet etmiş. Der ki: İbni Ömer'in (r.a.) iki hedef arasında koştuğunu ve şöyle dedi­ğini gördüm, "Ona ben nasılım? (Ona ben varım).'Buradaki söz ya şehadeti arzulamasına racidir (Çünkü on­ların yanında şehadet en büyük temenni (arzu) idi ve tüm se­bepleri bunun için ortaya koyuyorlardı) veya hedefi vurma-ya-racidir. Bu sonuncusu daha yakındır. Yine de en iyi bi­len Allah'tır.Bu sana sahabenin ne denli ok atmaya özen gösterdikle­ri, onun için toplandıkları, onunla uğraştıklarını gösteri­yor. Öyleki onlardan biri iki hedef arasında normal yürümü­yor tersine hızlı koşuyor, spor için ve daima hafif olmak için izarlanm da çıkarıyorlardı.İşte bulundukları bu konularından ve doğru görüşlerin-den dolayı hidayet güneşleri, takip edilen yıldızlar, dünya,ahiretin ve doğru hidayetin (rehberliğin) sultanlarıdır. Va­sıfları hakkındaki Allahu Teala'nın şu ayeti sana yeterdir:"Muhammed Allah'ın rasuludur. Onunla beraber olanlar kafirlere karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rüku eder, secdeye kapanır halde görürsün.."                                      (Fetih: 48/29)Atıcının atışı esnasında tüm ihtişamını ve mutad riyase­tini bir yana bırakıp kardeşlerine atışta gayret göstermesi la­zım. Asla ondan çekinmemeli, pasiflik göstermemeli. Bu fi­ilini Allah'a bir itaat addetmeli. Ayrıca bu büyük ecri kazan­mak, daha çok sevaba nail olmak için olmalı. Onu içinde ba­rındırdığı en büyük ibadetlerden ve kıymetli/değerli taatlar-dan dolayı büyük görmeli. Onu oyun-eğlence ve boş vakit­ler olarak algılamamak. Allahu Teala'nın onu buna mu­vaffak ettiğinden, ona kuvvet ve afiyet verdiğinden, onu bu­na muktedir kıldığından, başka kötü oyun ve eğlenceleri de-ğilde bunu ona sevdirdiğinden dolayı Allah'a hamdetmeli, ona şükretmelidir. Tevfik Allah'tandır. Ondan başka Rabb yoktur. Atışta kardeşlerle yayılıp gülmede bir beis yoktur. Hatta bu belki de müstehaptir. Çünkü bunca kişiyi güçlen­diren, gelişimini artıran hususlardır. Tabiiki bu ibadetle mekruh derecesine varacak şeylerden uzak durmak lazım.Bilal b. Said diyor ki: Öyle kavimler gördüm ki hedefler arasında gülüşerek koşup duruyorlardı. Gece bastığında da ruhban oluveriyorlardi. İbni Asakir ve başkaları rivayet et­miş.Müellif der ki: Bilal adındaki bu zat da onlardandı. Ta­biinin alimlerinden ve abidlerindendir. Bir günde bin rekat (namaz) kılardı.Şeyh Şemsuddin b. Kayyım el-Cevziyye "El-Furuset'ul-Muhammediyye" adlı eserinde der ki: Şeyhimiz İbni Tey-miyye şöyle demiş:

828- "Rivayet edilir ki bir grup ok atışında yanşıyorlardi. Ey Allah'ın Rasulu namazın vakti geldi denildiğinde Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Onlar (da) namazdadır. Ok atışını namaz (kılmay)a benzetmiş. Üstünlük ve fazilet olarak bu sana yeter."Abdullah el-Halimi Şiab'ul-İman'da: "(Ok) atmanın de­ğerinin büyüklüğüne işaret eden bir olay da şudur. Rasulul­lah (s.a.v.) ana ve babasını Uhud günü Sa'd b. Malik'e ok atması esnası hariç hiçbir zaman, hiçbir İşte ana ve babası­nı bir araya getir(ip feda et)memiş. Rasulullah (s.a.v.)

829- Ona şöyle buyurmuş:"At! Anam babam sana feda olsun.[977] Sa'd b. Malik, Said b. Ebi Vakas'tır.

830- Taberani Kendi isnadiyla Muhammed b. el-Hane-fiyye'den rivayet etmiş. Der ki: Bedir, Akabe ve Uhud'a ka­tılmış Ebu Amr el-Ensari'yi oruçlu olduğundan susuzluktan dudakları kurumuş, kölesine şöyle dediğini gördüm:"Yazıklar olsun! Benim zırhımı ver." O da ona zırhını giydirdi. Sonra ok attıktan sonra şöyle dedi:"Rasulullah'in (s.a.v.) şöyle dediğini işittim:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa -ok hedefe varır ve­ya varmaz- kıyamet gününde bu onun için bir nur olur."Güneş batmadan şehid düştü. Allah ondan razı olsun.Hafız İbnu Zehebi Tehzib'te İbrahim Ethem'in (r.a.) dostu/arkadaşı Ebu Abdillah el-Cevzecani'den zikretmiş. Der ki: İbrahim denizde gaza ediyordu. Dönen arkadaşlarımızın haber verdiklerine göre o vefat ettiği gecede yirmi beş kezhelaya gitmiş her seferinde deabdest almıştır. Ölümü his­sedince 'bana yayımı getirin' dedi. Yayını tuttu, yay elinde iken Allah canını aldı.[978]Ben onu, Allah'ın onun canım aldığı an üzere, kıyamet günü onun dirilmesini ümit etmesinden başka (bir amaçla) bunu yaptığını sanmıyorum. Yinede en iyi bilen Allah'tır. Mesele: Malik'e (r.a.) göre ata binme ve onunla yarışma, ok atmayı öğrenme ve onunla yarışmaktan daha hayırlı ol­duğunu söylemiş. Bunu ondan Ebu Ömer b. Abdilber Tem-hid'te Hafız İbni Kesir de tefsirinde nakletmiştik[979]Cumhura göre ok atmayı öğrenmek ve onunla yarışmak ata binmeyi öğrenmek ve onlarla yarışmaktan daha efdaldır. Sahih hadisteki Rasulullah'm (s.a.v.) sözünden dolayı:"Atınız ve bininiz, (ok) atmanız, binmenizden bana da­ha sevimlidir.[980] Bu açık bir delildir.Müteahhirin ulemadan bazıları da şunu ifade etmişler: Ok ve ata binmenin bir arada olmasıyla ancak biniciliğin bir an­lam ifade deceği bir gerçektir. Düşmanın uzak mesafede ol­duğu (savaş) alan(ın) da ok atma daha yararlı; Karışık ortam­larda vur kaç taktiğinin olduğu durumlarda da ata binme da­ha yararlıdır. Onlardan en efdalı ise, düşmanı öldürmede en etkili ve orduya da en yararlısı hangisi ise odur. Bu (üstün­lük) hal-duruma göre ve şahıstan şahısa değişen bir şeydir. Yine de en iyi bilen şüphesiz ki Allah'tır.Nebi'nin (s.a.v.) beş tane yayı vardı. Bunlar, Revha, Safra, Beyda; (Beni Kaynuka'dan ona kalmıştı). Zevra ve Ketum: Kendisiyle ok atıldığında aşırı sesizliğinden dolayı bu ismi almış.Başkaları Rasululah'a (s.a.v.) başkalarını da zikretmiş­ler.Sidad: Bunun ok kuburu da vardı. Onun RasuluIIah'ın (s.a.v.) Kafur adında bir ok kuburu vardı. Kuşağının halka­sı deri, ucu da gümüştendi.

 

Müsabeka Ve Yarış:

 

Bu babı tamamladığımda, bir şeye teşvik ve onun fazilet­lerini ortaya koyma sevgisine mebni ve onunla meşgul ol­maya, ona önem vermeye ve onu talep etme şart ve etken­leri (ortamları) oluşturmaya bağlı olduğunu bildiğim, ok atıcıları ile besili at bağlayanların enva-ı çeşit niyetlere sa­hip olduklarını, amaçlarının farklı farklı olduğunu bunlar ok atma ve yarışta dinde olmayan şeyleri ihdas ettiklerini, hat­ta isimlendikleri kanunları vazettiklerini, hüküm uydurduk­ları, fesat üzere şartlar vazettikleri, kökünden kumara götü­recek yollar edindiklerini, ona alışanların haramı yemeye alıştıklarını gördüm ve,"Onlar iyi (işler) yaptıklarını sanıyorlar..."(Kehf: 75/104)Evet herkes ecir alırken o günahta çaba gösteriyor. Ha­ramı kazanmak için koşuyor. Çoğu ok atma ve at yarışların­da ittifak ettikleri gibi, diledikleri şekilde ödülün (rehnin) he­lal olduğuna inanıyor. Ondan aldığı paranın helal olduğuna inanıyor. Eğer helal katagorisinde değilse onu alan ve har­cayan haramdır. Ayrıca tüm bunlar bunda Allah rızasını isteyen ve onu ibadet addeden, onda harcadığını bir taat ve saadet nail olmaya sebep olduğuna inanan kişiye kesinlik­le layık değildir.Evet tüm bunları gördüm ve ok atma ve at yarışlarının şartları ve bir çok hükmünü kapsamlı ve yararlı bir fasıl zik­retme ihtiyacını hissettim. Ki onu bilene fesad girmesin, ona batıl peyda olmasın (kirletmesin). Bunların tümünü kolay­laştırması için Allah'a dayanıyorum. O'na tevekkül ediyo­rum, O'nun ipine sarılıyorum. O bana yeterdir. Ben bu fas­lı iki kısma ayırdım.

Birincisi, yarış. İkincisi, Ok atma.Birinci Kısım: Yarış/Müsabaka:Bilki: Ok ve at ile müsabaka caiz olduğu hususunda üm­met icma etmiştir. Atlarla yapılan müsabakaya "rihan" ok ile yapılana, "müdala" diye isimlendirilir. Bu ikisi sünnettir. Fa­illeri sevap alır, Allah'tan ecir alır. Bunun bir şartı var: Ci­hada hazırlık yapma ona hazır olma için olmalı. Teliflerin­de bu konuya yer veren -Muzeni'nin naklettiğine göre-imamımız, Şafii'dir. Bu nedenledir ki onun arkadaşlarının kitaplarında bu babın furu'u (alt konuları) diğer imamların arkadaşlarının kitaplanndakine göre daha fazladır. Bunda on­lara yakın İmam Ahmed'in (r.a.) arkadaşları/ashabı geliyor. Çünkü o İmam Şafii'ye arkadaşlık/dostluk etmiş, bunda onun yolunu takip etmiş, arkadaşları/ashabı da onu bunda ta­kip etmiştir.Bilici müsabaka için gereken şartlar on tanedir: 1- Üzerinde anlaştıkları nesnenin savaş alet-edavatı ol­ması gerekir. At, devede ittifakla caizdir. Fil, katır ve eşek­te de mezhebe göre caizdir, yayan, güvercin, yelken/kayık,yüzme ve karşılıksız güreşte müsabaka üstüne akit caiz­dir. Sahih plan bu beş şeyde karşılığın caiz olmadığıdır. Bu Malik ve Ahmed'in mezhebidir. Ebu Hanife, güreşte ve ayak üzerinde yapılan yarışlarda karşılık caizdir, demiş. Abderi de ondan bunu nakletmiş. Elleri birbirine geçirerek yapılan müsabakada ihtilaf vardır.

2- Müsabakanın yerini ve amacım bilmek, yarış yapan iki kişinin/iki tarafın da eşit olmazı lazım. En önde gidene ma­lın olacağını şart koşsalar caiz olmaz. Yine aynı şekilde ikincisinin ona yetişip yetişmeyeceğini bilmek için biri öbüründen önce gönderilse caiz değildir. Veya birinin ye­rinin daha önde olması şartı getirilirse yine bunda hiçbir şey caiz olmaz. Bunların tümü Ahmed'in mezhebidir.[981]

3-  Müsabakayı kazanana malın tümü veya bir bir kısmı­nın verilmesi gerekir. Şayet iki yarışsa, malı da başkası ve­riyorsa, eğer şartı yarışı birinci olarak bitirene vermek ise ca­iz, kincisine vermek ise caiz değildir. Yine sonuncusu­na/ikincisine birincisine verilenin aynısının ona da verilme­si caiz değildir. Eğer buna birinciye verilenin altında veril­mesi şartı varsa caizdir. Bu Ahmed'in mezhebidir.[982] Eğer onlar (yarışanlar) üç kişi ise, ikincisi de birinci gelene ve­rilen miktarın aynısının verilmesi şartı getirilirse caizdir. Çünkü her biri birinci veya ikinci olmak için çaba gösterir.Mal (veya para) veren iki yarışçıya ve daha fazlasına, "kim kazanırsa ona şu kadar var" dese caizdir. Eğer tümü eşit bir şekilde dönerse hiçbirine birşey yoktur. Eğer on kişiye kim galip gelirse ona on kişinin payı var dese ve kişi galip gelse onu ikisinedir, biri hariç dokuz kişi gelirse dokuza ve­rir. Tüm bunlar Ahmed'in mezhebidir.Yarış için şart koşulan malı imam ve onun dışında halk­tan biri harcaya(dağıta)bilir. Bunu Ebu Hanife ve Ahmed söylemiş. Muğni sahibi Malik'ten şunu nakletmiş: İmamın dışında birinin malı (ödülü) dağıtması(vermesi) caiz değil­dir. Çünkü cihad için ihtiyaç duyulan şeylerdendir. Diğer so­rumluluklar gibi buna da imam tahsis edilmiş.[983]

4- Mal iki taraftan ise muhallilin bulunması. Mesela bi­ri öbürüne bana şu kadar vereceksin, dese bu kumarın ta ken­disidir. Bunda bir ihtilafın olduğunu da bilmiyorum. Ancak aralarında muhallil varsa o zaman kumar sayılmaz. Mu-hallilde aranan şart ise, atının Öteki iki kişinin atına denk ol­masıdır. Bu, o ikisini geçerse ikisinin şart koştukları malı alır. İster her ikisi ondan sonra gelsin ve ister biri Öbürünü geçsin farketmez. Eğer ikisi onu geçerse, onlara birşey ver­mez. Eğer biri geçerse/galip gelirse ve onu korursa ve o da (muhallil) arkadaşını geçse yine tüm malı gibidir. Muhallil-den birşey almaz. Yine eğer muhallil ikisini de geçmişse ve bu durumda ikisinden biri öbürünü geçse yine buna birşey yoktur. Tüm bunlar Ebu Hanife ve Ahmed'in mezhebi­dir.[984]Eşheb Malik'ten muhallil hakkında şunu nakleder: Onu sevmiyorum. Eğer onlardan biri muhallil ile beraber gelir­se onun malı ona, geridekinin de onadır. Muhailile de iki ya­rım var. Çünkü ikisi de onu geçmiş. Bu da Ahmed'in mez­hebidir.[985] Muhalliî aralarında/ortalarında gelirse sonuncu­sunun malı en sahih görüşe göre birinciyedir.Rafii ittifak ile demiş. Muhallilin iki payı da alacağı şartı getirilirse ve ikisinden birini geçerse sahih görüşe gö­re yine iki payı da alır. Buna göre eğer yüz yarışçı varsa, ara­larında da sadece bir muhallil varsa, eğer onların tümünü ge­çerse malın hepsini alabilir şartı getirilmişse, eğer onların tümü onu geçerse ödemeye zorlanmazsa, yarışçılardan biri geçerse malı alır, değilse istihkakını öder şartı varsa ak­it caiz olur. Eğer mal geçene/galibe verilmesi şartı varsa, mutlak gelip içindir. Başkasını geçen ve aynı zamanda ken­disinin de geçildiği şahıs maldan hiçbir şey alamaz.Eğer beni geçersen sana şu şu var, beni seni geçersem ba­na bir şey olmasın dese caizdir. Bu Ebu Hanife ve Ah-med'in mezhebidir. Abdi, Malik'ten de bunu nakletmiş. Muğni'nin sahibi ise "Malik'ten bunun kumar olduğu nak­ledilmiş" der.[986]Bahr'ın sahibi der ki: MuhalhTin atının yarışçıların ara­sında olması lazım. Eğer ortalarında değilse ve birinin ya­nında koşuyorsa, buna razı olurlarsa caizdir. Biri ortala­rından onun ayrılmasına razı ise öbürü razı değilse onun or­tada kal(ıp koş)ması lazım.

5- Herbirin birinci olma ihtimali olmalı. Birinin veya mu-hallilin atı zayıf, geride kalacağı kesin ise (kestiriliyorsa) ve­ya çok nazik olup önde bitireceği kesin ise sahih olan görü­şe göre caiz değildir. Nadiren geçmesi mümkünse yine ca­iz değildir.İmam der ki: Biri kazanacak olana vermek üzere malı çı­karırsa, eğer başkası kazanırsa malı çıkaracak, yoksa o sa­hibinindir. Sahibi kazanacağını kesin bilmiyorsa, bu malsız bir yarış olur. Kazanacağını kesin biliyorsa, burada iki gö­rüş var, birisi onun sahih olduğu yönündendir. Çünkü neti­cesi kazâncağmı kestiren birine malı çıkarmaktır. Eğer iki­si de mal ortaya koyup çikarsalar, aralarına da geride kesin kalacağı bir muhallili bıraksalar, bunu sokmalarının bir an­lamı yok, bu akit kumar şekli üzerine kalır ve batıldır. Mu-hallilin kazanacağı kesin olarak biliniyorsa yine iki görüş var. Bu güzel bir ayrıntıdır.Eğer bineklerin cinsi farklıysa; at ile deve, at ile eşek vs.sahih görüşe göre caiz değildir. Ahmed'in mezhebi de bu­dur.[987] Eğer bineklerin nevi değişikse Arap ile acem (atla­rı) gibi, o zaman caizdir. Ahmed'in arkadaşlarından iki gö­rüşlerinden biri budur. Öbür görüşleri bunun caiz olmadığı yönündedir.[988]

6- Bineklerin, bizzat kendilerinin üzerinde akdin olma­sı lazım. Vasıflan üzerinde de akit yapılsa caizdir.

7- Mesafe, iki bineğin de yorulmadan ve ara vermeden katedebilecekleri mesafede olması gerekir. Eğer ancak yo­rulma ve ara vererek katedebilecekleri bir hedefi şart koşar­larsa, o zaman akit batıl olur.

831- Sahihayn'de İbni Ömer'den (r.a.) "Nebi (s.a.v.) at­lardan idmanlı olanla Hafya'dan seniyyet'ul-Veda'a kadar, idmansız olan ile Seniyye (tepe) den Beni Zurayk mescidi­ne kadar koşu yaptı.[989]Süfyan der ki: Hafya'dan Seniyyet'ul-Veda'a (veda te­pesine) kadar beş-altı mil, veda tepesinden Beni Züreyk mescidine kadar ise bir mildir.'

9- Şart koşulan malı bilmek lazım. Bunun nakit, borç ve­ya ikisinden birer parça olursa caizdir. Ahmed de bunu söylemiş.[990] Şayet "istediğini veya dilediğini vereceğim, ya­hut dinar ve elbiseyi şart koşup elbiseyi belirtmese o zaman batıl olur. Onların dışında biri malı çıkarıyorsa bunlardan bi­rine daha fazla verme şartını getirebilir. İkisi çıkarıyorsa yi­ne birisi daha fazla çıkarabilir. Kimisi de bunun değer, cins ve nevde eşit olmalıdır demişler. Meçhul bir şey üzere ak­it batıl olur, kazanan da örfe göre (misil) ücreti/değeri ha-keder. Misil ücreti ise bu mesafedeki bir yarış için umumen alınan ne ise odur.

10- Akdi bozacak (fasid) şartlardan kaçınmak lazım. Mesela, "Eğer beni geçersen, sana şu dinar var, bu (oktan) sonra da atman, bir aya kadar seninle yarışmam, elimle yay alma vs. (sözler) akdi batıl kılar. Yine aynı şekilde, yanşa başladıktan sonra ikisinin de akdi bozabilir şartı da akdi bo­zar.Müsabakayı kazanana arkadaşlarını yedirme şartı getiri­lirse sahih görüşe göre akit batıl olur. Malik, Ahmed ve Ebu Hanife'ye göre şart fasidtir, ancak akit fasid değil­dir.[991]Muğni'nin sahibi der ki: Eğer belli adımları -üç, dört, beş veya daha çok veya daha az- şart koşsalar yine sahih ol­maz.[992]

 

Fasıl

 

Malı vermeyi taahhud eden için akit lazım, etmeyene de caizdir.Diğe bir görüşe göre, ikisinde de caizdir. Bu Ebu Hani-fe ve Ahmed'in mezhebidir. Caiz görenlere göre, yarışçılar­dan her biri yarışa başladıktan sonra -eğer birbirlerini geç-memişlerse ve sahih görüşe göre birbirlerini geçseler- bıra­kabilecekleri gibi başlamadan önce de bırakabilirler. Ah-med'e göre[993] önde olanın fesh hakkı var, ama geride kala­nın yoktur. Mal ve İşte artırma ve azaltma söz konusu ola­bilir. (Akdin) lüzumuna inanan görüşe göre akdin biri tara­fından bozulabilmesi, öbürü için bozulmaması, diye bir şey olmaz. Muayyen/belirlenen malda bir kusur sabit/zahir olur­sa feshetme haki doğar. Önde veya geride olan biri, eğer ar­kadaşına ulaşması mümkünse işi bırakmaz, yoksa terkedebilir. Çünkü hakkından vazgeçmiş olur. Bu ikisinin çalışma (yarış) ve malda artırma veya eksiltmeye gitmeleri caiz ol­maz. Ancak birinci akdi/anlaşmayı bozup ikinci bir akde baş-lasalar o zaman olur. Eğer yarış ödülü para ise müsabaka­ya katılanın bunu teslim etmesi lazım, imtina ederse hakim onu zorlar ve(gerekirse) onu hapseder. Müsabaka bittikten sonra bu mal onun elinde telef olursa onun tazminatı ona dü­şer. Müsabaka başlamadan Öncetelef olursa akit fasit olur. Müsabaka bozulur, iki yarışçı da atlarını koştursalar (seyretsinler diye ayaklarını vursalar) ve -eğer sahih olsay­dı- biri kazanırsa Ödülü hakeder. Mezhebe göre o misili hakeder. Çoğu bu görüştedir.

 

Fasıl

 

Yarış (kazanma) develerde omuz, atlarda ise boyun ile olur. Boyun kısmında değişik iseler; eğer en kısası geçerse o kazanmıştır. Eğer uzun (boyun) boylusu boyunun mesa­fesinden daha çok mesafe ile geçerse o da kazanmış olur, Tüm bunlar, Ahmed'in mezhebidir.[994] Meydanın başlangı­cı yarış başlangıcı ve ayaklarından hiza alırlar. 832- Ali'den (r.a.) Nebi (s.a.v.) ona: "Ey Ali! Bu ödülü insanlar arasında vermen/dağıtman için sana veriyorum." Bunun üzerine Ali çıkıp Süraka b. Malik'i çağırdı. Ey Süraka! Nebi'nin (s.a.v.) boynuma bıraktığı b (yarış için) sana verip boynuna bırakıyorum. (Yarış) alan na geldiğinde atlan hizaya koy, sonra, g emi düzelten, ç cuk taşıyan veya semeri indiren var mı? diye seslen. Kir seden ses çıkmayınca üç defa tekbir getir. Sonra üçüncü (ted­bir) de onları bırak. Allah yarışta dilediğini mesud kılar. Ali de yarışın son noktasında oturur ve (uzun) bir çizgi ayaklannın başparmakları arasında olur. Atlar iki adamın arasın­dan geçer. Onlara şöyle dedi. Yarışçılardan biri arkadaşla­rından iki kulağıfbir kulağı veya yularla geçerse ödülü ona verin. Şüpheye düştüğünüzde aralarında ödülü taksim edin." Bunun tümünü Beyhaki Sunen'inde Muhammed b. Sad-ran'ın hadisinden tahric etmiş. İsnadı zayıftır. Ancak güzel edepleri içeriyor. En iyi bilen Allah'tır.

 

Fasıl

 

833- Ebu Davud ve başkaları Hasan'ın tarikiyle Ümran b. Husayn'dan o da Nebi'den (s.a.v.) rivayet etmiş:

"Yarışta (ta veya sahibine daha fazla koşması için) bağı­rıp çağırma (tezahürat) ve yanına (daha iyi koşmak için) baş­ka bir atı almak yoktur.[995]

Rafii Nevevi'de başkaları şöyle demiş: Yarışta ata teza­hürat yapılmaz. O da şudur: Onun daha fazla koşması için insanların bağırıp çağırmasıdır. Yarış yuları hareket ettirmek ve sopa ile dürtme şeklinde atı koşturma şeklinde olur.Muğni'nin sahibi der ki: İki atlı (yarış için) bırakıldığın­da birinin (daha çok koşmak için) yanına başka bir atı alma­sı doğru değildir. Adamın kendi atıyla bunun arkasında ko­şup onu dürtmesi arkasında bağırıp çağırması ve tüm bun­ları, daha fazla koşmasını sağlamak için yapması Nebi'nin (s.a.v.) hadisinden dolayı caiz değildir.[996]Ok atma hakkındadır. Buna münadala denir. Daha önce geçtiği üzere bu sünnettir. Arap olsun acem olsun ok atma üzere akit yapmak caizdir. Aynı şekilde çuvaldız, iğne, tüm el yaylarıyla ok atma. Arap ve onun dışıridakilerle binek üze-re atılan ok ile- hafif okların atıldığı yaylar, Gifar ve Rikab gibi tüm ayak yayları vs. üzerinde akit yapmak caizdir. Ay­nı şekilde kısa-mızrak, el ile taş atma atma, sapan ve man­cınık üzerine de caizdir. Mızrak ve kılıçta iki görüş var. En sahih görüşe göre caizdir. İkinci görüşe göre sahih değildir. Bu Malik ve Ahmed'in mezhebidir. Tüfek, top ile oynama, Hokey, kriket, satranç, eldeki çift veya bilme, köpek üzeri­ne, eline taşı saklama üzerinde akit caiz değildir. Bil ki Munadele için altı şart lazım: 1- Mal heriki yarışmacıya ait ise muhalliîin olması. Me­sela şöyle demeleri: Beni geçersen Sana şunu/şu kadar ve­receğim, ben geçersen senden şunu/şu kadarını alacağım. Atıcılardan herbirinin bir miktarı çıkarıp, onlardan galip ge­lenin bunun tümünü alması şartını getirmeleri... işte tüm bu durumlarda -at yarışları konusunda geçtiği gibi- muhalliîin bulunması lazım. Atış yarışında iki kişi caiz olduğu gibi iki grup/takım arasında da olabilir. Bu durumda grup/takım bir şahıs gibi olmuş olur. Malı bir grup veya yabancı biri çı­karırsa yine caizdir. Eğer ikisi de çıkarırsa o zaman muhal­liîin bir şahıs veya grup/takım şeklinde bulunması şart olur. İki gruptan birine, "grubu galip gelirse malda onlara ortak olması, mağlup olursa o hariç diğerleri malı versin," şartı ge­tirilirse veya her bir grup/takım böyle bir muhallili içine al­mışsa esah görüşe göre caiz değildir. Çünkü muhallil mal­da eğer kazanırlarsa tek başına (sahip olmuş) olandır. Bu­rada ise arkadaşları ona ortak oluyorlar. Her bir takım ma­lın tümünü muhallilleri için olması şartını getiriyorlar s akesinlikle batıl.olur. Çünkü başkası için galibiyet olur.

2- Cinsin bir olması lazım. Eğer değişik olursa -mesela ok ile mızrak- o zaman esah görüşe göre sahih olmaz. Eğer değişiklik yay ve okun nevinde ise o zaman kesin olarak ca­izdir. Mesela Arap yayı ile Fars yayı gibi. Bu Ahmed'in ar­kadaşlarının görüşlerinden biridir. Onların diğer görüşüne göre neblin (bir ok çeşidi) Neşşab (bir ok çeşidi) ile olma­sı caiz değildir. Taraflardan biri veya iki tarafı bir nevi ta­yin etseler, sahibinin rızası olmadan daha iyisine veya da­ha kötüsüne dönüş yapamazlar. Belli olmayan, nevi çeşit ola­rak bir yay veya ok belirlense, buna benzer biriyle -ister onu kullanamama dolayısıyla ister farklı amaçla olsun- değiştir­mek caizdir. Ancak at öyle değildir. Eğer yayın veya şu okun değiştirmeyeceği şartı getirilirse bu fasid bir şart olur. Tüm bunlar Ahmed'in mezhebidir.[997] Sonra acaba bu şartlarla ak­it fasid olur mu- Bu konuda iki görüş vardır: Esah olan gö­rüşe göre bozar. Eğer (ok veya yay) kırılsa da değiştirelemez (gibi) şart koşulsa kesin olarak fasid olur.Eğer müdahale serbest (mutlak) bırakılır ve ok attıkları yayın nevini belirtmeseler, bu hususta üç görüş var: Birin­cisi ve sahihi akdin sahih olmasıdır. İkincisi, bu fasid (bir ak-it)tir. Ahmed'in arkadaşlarından çoğunun görüşü bu­dur. [998]Üçüncüsü, ok attıkları yerde beli bir nevi çoğunluk sağlasa sahih, yoksa fasidtir.Hevarık: Hedefi delip geçene denir.Hevasıf: Hedefi delip onda kalandır.Hevarım: Hedefin bir ucunu/kenarını delendir.Mevarık Hedefi delip öbür tarafı da delip geçmek.Hevasır: Hedefin bir yanına düşendir.Hevabi: Hedefin önüne düştükten sonra hedefe deyip isabet etmesidir. Ahmed'in arkadaşları ve Şafii'nin arkadaşlarından çoğu bunu böyle açıklamıştır.Müzdelif: Habi gibidir, ancak ondan hareket bakımından daha zayıftır.Acaba yukarıda zikredilen şeylerden (hedefe vurma) bir kaide zikredilir mi? zikredilmez mi? iki görüş var: Esah ola­na göre şart değildir. Bunun üzerine, eğer mutlak bırakılıp, bir şey beyan edilmezse o zaman kar üzerine hamledilir. Çünkü genelde tanınan (hedef) odur.İkinci görüşe göre, hedefe vurmanın nitelendirilmesi şarttır. Bu Ahmed'in mezhebidir.[999]Atış yapacakları mesefenin yanşa katılanlar tarafından bilinmesi gerekir. Bu da ya görmek veya zira ile olur. Ok­ların ulaşamayacağı bir mesafeyi şart koşsalar akit batıl olur. Yine eğer nadir olarak isabet etmenin olabileceği bir sonu şart koşsalar batıl olur. Bunların tümü Ahmed'in mez­hebidir. Arkadaşlar,İsabet olasılığı olanı iki yüz elli zira ile, biraz zor olanı ve nadir olanı da üçyüz elliden fazla olan zira ile takdir et­mişler.Muğni'nin sahibi der ki: Üçyüzden fazla zira olanı caiz değildir. Çünkü Ukbe b. Amir el-Cehmi hariç hiç kimse dört yüz zirada atmamıştır.[1000]Müellif der ki: Ayak yayında ne üçyüz elli, ne dört yüz elli ve ne de beş yüz zira'da hedefe vurma (o kadar) zor de­ğildir. Bir de hedef geniş, yay da düzgün ve güçlüyse bu hiç-de zor olmaz.Bir hedef koymayıp en uzun atana ödülün olması üzerin­de yarışsalar esah görüşe göre sahihtir. Çünkü kalelerin sa­vaşında uzak(lığ)a atmak da amaçlanır. Ayrıca bununla korkutma da var.İmam der ki: îki yayında sertlik (kuvvet) ve ağırlıkta bir­birine almalarına dikkat edilir. Çünkü bu ikisi (okun) yakın veya uzak (düşmenin) de büyük etkileri vardır.İkinci görüşe göre (hedef dikmeksizin atmak ve mesafe­yi baz olmak) sahih olmaz. Bu Ahmed'in mezhebidir. Çün­kü atıştan amaç (hedefe) isabet ettirmektir. Mesafenin uzaklığı değil. Hedefin takdirine gelince, ezhar görüşe gö­re gözle görülecek en ve uzunluk olarak beyan edilmesi gerekir. Veya bir-iki karışla takdir edilir. Bu da Ahmed'in mezhebidir. Ancak atıcıların bir adeti/geleneği varsa o za­man ona göre yapılır. Hedefin yüksekliği veya alçaklığını be­yan etmek gerekir mi, gerekmez mi? ve acaba vasat olana mı hamledilir- Yukardaki ihtilaf bunda da vardır.

 

Fasıl

 

Hedef, nişanın konulduğu yüksekçe toprak yığını veya duvardır. Nişanda bir ağaç parçası olur, kağıt parçası olur ve­ya deri parçası olur. Bazıları da hedefte dikilene kirtas, ha­vada asılana garad demişler. Hedefin ortasına konulan ke­miğe de ruka denir. Kuru deri parçasından olan nişan üze­rine ay^s. yi nakşederler buna da darre denilir. Darrenin or­tasını da nakşederler, buna da hatem diyorlar. İsabet edile­cek yerin mutlaka belirlenmesi lazım, hedef mi? Cilt üzerin­de darre mi, yoksa hatem midir? Hateme vurma şartının konmasınm sıhhatında daha önce nadir (en vurulan) kısmın­daki ihtilaf söz konusudur. Esah görüşe göre sahih değildir.

Sünnet olan iki nişanın olmasıdır. (Daha önce ifade edil­diği gibi) ok atma sayısı ise, akitle onun sayısının bilinme­si gerekir. Mezhep budur, arkadaşların genelinin görüşü budur. Ahmed[1001] ve başkalarının görüşü de budur.

 

Fasıl

 

Akitte atışlarının muhatta veya mübadere olması şartı ge­tirebilirler mi? İki görüş var: Biri evet, eğer bunu terketse-ler akit fasit olur. En sahih görüş ise, şart koşulmaz. Mutlak kılsalar, bu mübadereye hamledilir. Çünkü yarışta galip olan budur.Muhatte: Ortak oldukları ok sayısını atıp birine ayrıca faz­la ok atmasını sağlamaktır. Mesela yirmi ok atmayı şart koşup ayrıca biri de beş ok vurmayı şart koşsalar, biri yir­mi atıp onu isabet ettirirse, öbürü de beşini vursa birincisi kazanmış olur. Biri dokuz öbürü beş isabet ettirirse onlar­dan kazanan olmaz. Buna kıyas et.Mübadere: İkisinin atış sayıları eşit olmakla birlikte bi­rini ok atmaya başlamasıdır. Biri yirmi ok atıp beşini vur­sa, ikincisi ondokuz atıp dördünü vursa birincisi kazanmış olmaz. Taki ikincisi son okunu atar da vurursa eşit olurlar, vurmazsa öbürü kazanmış olur.Tek bir ok üzerine yarışıp, bunu vurana malı vermeyi şart koşsalar sahih olur. Eğer biri hakkından fazla -ister ikisinin ittifakıyla olsun veya başka bir şeyden olsun- atarsa fazla­lık ona bir şey kazandırmayacağı gibi bir şey de kaybettir­mez.İlk önce atacak olanı bilmeye gelince, yarışçılardan ilk önce atacak olanı tayin şartı vardır. Akitte tayin edilmişse yerine getirilir. Mutlak kılımrsa ve başları zikredilmezse ez­har görüşe göre akit batıldır. İkinci görüşe göre ise sahihtir. Bu durumda acaba hangisi başlar? Burada iki görüş var:Birincisi: Atıcıların adeti göz önüne alınır. O da yarışı işi­ni düzenleyene meseleyi bırakmaktır. O eğer birine tayin et­se esah olan onun tayin ettiğinin atmasıdır. İkincisine göre ise, kur'a çekerler.

Muğni sahibi der ki: Eğer çıkaran yabancı, (onların dişında) ise onlardan seçtiği öne çıkar. Eğer tartışıp didişirler­se o zaman kur'a çekilir.[1002]Birinin atması gerekirken Öbürü kalkıp (ok) atsa ona sa­yılmaz. İsabet ettiğinde lehinde, etmediğinde de aleyhinde işlemez. Sırası geldiğinde ikinci kez atar. Aynı şekilde bu, Ahmed'in de mezhebidir.

5- Atıcıların belirlenmesi. Akit ancak iki belli atıcı ve­ya atıcılar arasında caiz olur. İki veya daha fazla grup ara­sında da olur. Her grup isabet ve hatada bir şahıs mesabe­sindedir. Her grubun da bir temsilcisi olur. Rıza gösterirler-se akitle onlara vekalet eder. Taraflar/taraftarlar belirlenme­den akit caiz olmaz. Kur'a iie taraftar edinmek caiz değil­dir. Ancak şöyle olur. Grup lideri birini alır, sonrada Öbür lider birini tutar. Bir liderin tüm taraftarlarını birden seçme­si caiz değildir. Liderlerden biri ben mahir/keskin nişanlı­yı alır ve ödülü de ben veririm veya atamayanı alır ödülü ben alırım dese caiz olmaz. İki gruptan birinin başlamasının hükmü) bir şahıs gibidir.Grup liderlerinden biri iyi atıyor zannıyla yabancı biri­ni alır da atışı zayıf veya az isabet ediyorsa akit fesholun-maz. Yine aynı şekilde onun zannettiklerinin aksine çok da­ha iyi ok atıyorsa öbür tarafın akdi feshetmesi söz konusu olamaz. Onun tamamıyla/aslen güzel atmadığı görünce q za­man akid batıl olur. Öbür gruptan da buna mukabil biri dü­şer. Geri kalanda akit batıl olur mu? Bunda iki görüş var: Bi­ri bunun detaylandınlması (batıl olan tarafın batıl, caiz ola­nın da caiz olarak kabul edilmesi). Bu Ahmed'in[1003] ikinci­si bu kesinlikle caiz değildir.Batıl değildir desek, (diğer gruptan çıkarılana mukabil olacak kişi için fesh seçenekleri vardır. Eğer caiz görüp na mukabil olacak şahısta tartışırlarsa o zaman akit batıl olur.

 

Fasıl

 

Şahısta geçtiği gibi hiziplerde de ok atma sayısının eşit olması gerekir. Sahih olan görüşe göre ok atma sayısının gruplara taksimi gerekir. Üç grup ise atma için üçte birinin sahih kabul edilmesi, dört grupsa dörtte birinin sahih kabul edilmesi olur. İkinci görüşe göre böyle bir şey şart koşulmaz, bir grubun üç öbürünün dört, her biride yüz ok ok atabilir. Birini bir, iki veya daha fazla kişiyse ok atışı yapabileceği gibi birebirde yapabilirler.

Liderlerden biri ödülü vermeyi üstlenirse, arkadaşları hariç sadece ona gerekli olur. Ama arkadaşları da onunla be­raber üstlenirlerse o zaman onlara da gerekli olur. Yahut bu hususta onu vekil tayin etseler yine olur. Bu Ahmed'in mezhebidir.[1004] O zaman başkanlara dağıtılır. Gruplardan bi­ri kazandığında ödülü başkanları alır. Nevevi'nin sahih gördüğü üzeri isabete göre değil öne sürdükleri şarta göre (li­der alır) dir. Bu Ahmed'in arkadaşlarının görüşlerinden bi­ridir. İkinci görüş: İsabete göre taksim edilir. İsabet etme­yene bir şey yoktur. Bu iki görüş eğer akdi mutlak kılmala­rı halindedir. Eğer isabet edenlere malın taksim edilmesi şar­tı varsa zaten şarta uyulur.Rafii ve Muğni sahibi demişler ki: İki kişi yarışıp bir üçüncü (yabancı) sı gelip: "Ben ganimette de, garamette de (yenen ve yenilenle) beraberim. Seni geçerse ödülün/malın yarısını ben veririm. Sen yensen kazancağının yarısı bana­dır" dese, yine eğer muhallil ile beraber üç kişi yarışsa bir dördüncü gelip:"Kazanmanızda ve yenilginizde sizinle beraberim" dese batıl olur. Çünkü ganimet (kazanılan) mal ve garamet (kay­bedilen mal) yarışa katılan içindir. Atmayana gelince ona ne ganimet var ne de garamet.[1005]

6- Atış yapılacak yerin belirlenmesi, yarışa katılan her iki kişinin de eşit olması gerekir. Biri için hedefe daha yakın bir yer şart koşulsa caiz değildir. Ancak atış anında ayağının bi­rini öne çıkarması zarar vermez. Safın ortasından atmak da zarar vermez. Çünkü saf tutulduğunda safın ortasındaki şa­hıs hedefe biraz daha yakındır. Ancak bu farklılık muhte-mel/tabii/dir.Rafii ve başkaları: Hiç kimse atış yerinde sırayla atıcıla­rın ok atmaları -meşakketten dolayı şart koşmamıştır. Safın ortasında durma hususunda ihtilaf edip çekişseler. Önce başlayana ihtiyar/serbestiyet verilir. Bu da cumhur'ım görüşüdür. Acaba yerinden alınır mı? Bunda da iki görüş var.Akİtten sonra birinin bir karış öne geçmesine rıza göster­seler caizdir, daha fazla ise caiz değildir. Başkasının rızası ile geride kalsa caiz değildir. Başkasının rızasıyla öne çık­masında veya geri koymasına da cevaz yoktur. Tümünün öne çıkmasına, yahut geride kalmasına veya atış sayılarını azalt­ma veya çoğaltma hususunda rıza gösterseler; o zaman ya­rışın caiz mi lazım mı diye bakılır. Eğer caiz ise o zaman bu­da caizdir. Eğer lazım ise (lazım desek) o zaman -ezhar görüşe göre- caiz değildir.

 

Fasıl

 

Akidte isabet ve vurma şart koşulup, onda etki/iz bırak­ma veya delme şartı getirilmezse isabet eden ve tesir etmek­sizin geri gelen sayılır. Delen de sayılır. Eğer deri parçası yaş ise ve ondaki deliğe isabet ederse yeterdir.İsabet etmede, hedef üzerindeki deri parçası, hedefin bağla bulunduğu şeye vurma şartı getirilmesinde iki görüş var: Ezhar olan görüşe göre bunlar nişandan değildir. Tüm bunlar Ahmed'in de mezhebidir. Eğer sadece nişanın vurul­ması sayılsa o zaman ip ve bağlı olduğu şeyin vurulması isa­bet sayılmaz.

 

Fasıl

 

İsabet etmede muteber olan okun ucuyla (nişane) isabet etmesidir. Eğer okun üstü ve eni deyse o zaman isabet sayıl­maz. Çünkü bu kötü atışa delalet eder. Ayrıca bu onun için atış olarak sayılır. Bu Ahmed'in mezhebidir.[1006] Eğer ok ye­re duvar vs. ye çarpıp sonra gidip hedefe isabet ederse sa­hih olan görüşe göre ona sayılır. Yine eğer bu durumda ni­şane isabet etmezse yine ona atılmış sayılır.Eğer nişanı delmeyi şart koşsalar, ok onu delip onda sa­bit olursa tamamıdır. Sabit olduktan sonra düşmesi zarar ver­mez. Eğer onu sıyırıp delmezse olmaz/sayılmaz. Eğer onu delip onda sabit olmazsa iki görüş var. Ezhar olana göre sa­yılmaz. Eğer ok nişanın bir ucuna isabet eder, deler ve sa­bit olursa ezhar görüşe göre sayılır. Yine eğer daha önce on­da bulunan bir deliğe isabet eder ve sabit olursa yine sahih­tir. Ama şu şartlarsa: Eğer ok sağlam bir nişana isabet etsey­di onu delip sabit kalma kuvvetinde olması, nişanı da nişa­nın sağlamlığında olması gerekir. Eğer nişan yumuşak top­rak cinsinden zayıf ise o zaman sayılmaz. Çünkü sağlam bir yere değmesi halinde sapabilir miydi? Bunu bilemediğinden ne lehinde sayılır, ne de aleyhinde. Ahmed'in mezhebi tüm bunlara uygundur.Eğer ok nişanı delerse ancak küçük taşlar onun sabit ol-masına mani olmuşsa -ki benzerinde sabit olması söz konu­su ise- iki görüş var: Görüşlerden ezhar olana göre vur­muştur. Muğni sahibi: "ancak ona sayılmazsa ona tekrar art-tırılmaz" der.[1007] Bu iki görüş de Ahmed'in arkadaşlarımn-dır.Eğer mübadere şeklinde yarışıp, örneğin yüzde onunu isa­bet ettirene malın olacağını şart koşsalar sayıyı tamamlama­dan ona oku isabet ettiren -eğer attıkları sayıda ikisi de eşit ise- kazanmış sayılır. Bir misal: Her biri elli ok atarsa on­lardan biri on diğeri daha az isabet ettirirse, bu malı hak ed­er ve sayıyı tamamlaması da gerekmez. Biri elli tane atıp onu isabet ettirirse, eşit olurlar, dolayısıyla kazanan da olmaz. Ayrıca sayıyı tamamlamaları da gerekmez. Çünkü şart ko­şulan tüm isabetler gerçekleşmiştir. Eğer sonuncu okta isa­bet ettirmezse o zaman birinci şahıs kazanmış olur. Eğer iki şahıs kırk dokuzda sekiz isabeti varsa, arkadaşına ulaşama­yacağından birinci şahıs kazanmış olur ve malı almayı ha-keder.Muhatte olarak yarışırlarsa ve kendileri için yüzde on ta­nesi kurtulan/kalan kişiye malın olacağı şart koşup her bi­ri elli ok atar, birisi ondan on beşini isabet ettirir ötekiside beş tanesini isabet ettirirse, sahih görüşe göre yüz sayısını tamamlamadan birinci şahıs kazanmış ve malı hak etmiş ol­maz. Çünkü olabilir ki bu birinci şahsa onun kalmasını en­geller. Mtibaderede ise öyle değildir. Çünkü onda sonraki­ni yükseltecek bir durum söz konusu değildir. Muhattada bi­ri yüz taneden on tanesini kazanırsa ötekisi doksan dokuz at­mış ve kendisine bir şey kalmamışsa, onun bir ok daha at­ma hakkı vardır. Çünkü bununla isabet ettirirse birinciye on tane kalmasını engeller (ve malı hak etmiş sayılmaz). Bun­ların tümü Ahmed'in mezhebine uygundur.[1008][1009]Eğer hangimiz yirmiden beşini isabet ettirirse o kazan­mıştır deseler, onlardan herbir beşini isabet ettirse yirmiyi tamamlamaları gerekmez. On altı tane atıp hiçbiri sabet et-tirmemişse yine tamamlamaları gerekmez ve kazanan da ol­maz. Muğni sahibi zikretmiş ve daha Önce geçene de uygundur.Atıcıya on,tane at. Eğer isabet ettiklerinden daha fazlay­sa sana şu mal var denilse cumhura göre caizdir. Kimileri de bunun ciale olduğunu nidal (yarış) olmadığını söylemiş­ler. Çünkü yarış ancak iki kişi arasında olur. Eğer bu adam altı tane atar da altısını isabet ettirirse hak eder. Şart koşa­nın onun tamamlanışını teklif etmesi mezhebe göre gerekir.Şayet bir veya daha fazla at. Eğer isabet ettirirsen sana şu kadar var, ettirmezsen sen şu kadar vereceksin dese bu (ta­mamıyla) kumardır. Bunda bir ihtilafın olduğunu da sanmı­yorum.

Şahıslar yarışıyorsalar. Sırası gelen şahsa biri, at bu oku isabet ettirirsen sana bir dinar var dese, eğer bu okla isabet ettirirse dinarı hakeder ve bu isabet içinde bulunduğu yarış içinde isabet sayılır.

 

Fasıl

 

Şöyle deseler: Yirmi ok atalım. Ayrıca yakına düşen uzaktakini düşürsün. Bu durumda birine beş tane üstün ge­lirse o kazanmıştır. Bu sahihtir, şartı devam eder/geçerlidir. Uzaklık ve yakınlıkta oklar eşitse onlardan kazanan olmaz. Eğer herbirinin bir oku yakın ve mesafeleri aynı ise, diğer­leri de uzaksa, eğer birinin ok ile nişan arasında mesela bir karrş, öbürünki ise daha az ise o zaman birincisi birincisi­ni düşürür. Eğer bundan sonra birincisi ok atar da daha yakına düşerse o zaman ikincisinin attığını düşürür. Birinin bir oku hedefe yakın düşerse, öbürü beş tane atarsa ve bu oktan daha uzağa düşürürse, sonra birinci şahıs tekrar bir ok atar ve beşten daha uzağa düşürürse o zaman bu ok öbürünün beş okuyla, beş ok da ilk ok ile sakıt olur.Biri beş ok atarsa; biri hedefe yakın, öbürleri de birbiri­ne yakınsa, sonra öbürü beş okunu atar ve ilk beşten daha uzağa düşmüşseler ikinci beş ok, ilk beş ok ile sakıt olur. İlk beş oktan bir şey sakıt olmaz. Her ne kadar ilk beşler yakın­lıkta farklılıklar arzediyorsada. Çünkü birinin her bir yakın oku ötekisinin uzağını düşürür, yoksa kendininkinin uzağı­nı düşürmez. Birinin oku nişana yakın düşer öbürününkinin de nişana isabet ederse ikincisi, birinciyi sakıt eder.Biri nişana isabet ederse, öbürü de nişanın dışını (ama yi­ne aynı parçaya isabet etmişse) veya ikisi nişanın dışına isa­bet etseler, biri de nişana daha yakınsa; Şafi'inin bazı atıcı­lardan naklettiğine göre: nişana isabet eden veya ona eşit ol­masıdır. Yakının uzaktakini düşürmesi eğer (uzaktaki) ni­şanın dışında iseler onun söz konusu olur.Şafii'nin yanında kıyasın gerektirdiği husus aynı za­manda Ahmed'in de mezhebidir.[1010]Muğni sahibi der ki: Çünkü hedefin tümü isabet edilecek yerdir. Şart koşmaları hariç biri arkadaşını (bu durumda) yenmiş sayılmaz.[1011]Müellif der ki: Bu gün bir çok atıcının yanındaki teamül Şafii'nin naklettiği şekildedir, Öyleki onlar hedefin ortasın­da bir ip bırakıp onunla okların hedeften uzaklıklarım Ölçüp daha uzağını da bu şekilde yakın olan ile düşünürler.Asıl olan okun durduğu yerdir. Öyleki eğer ok hedefin ya­kınından geçse -onun yakından geçmesi şart koşulması ha­riç- ve hedeften uzağa düşse ona yakın düşmüş sayılmaz.

 

Fasıl

 

Eğer ok aşırı derece hedeften uzaklaşsa (yetişmese veya onu geçerek uzaklaşsa) bakılır. Eğer atçının kötü atmasın­dan İse atıcıya sayılır, tekrar atması içinde ise ona iade edilmez. Eğer meydana gelen bir kaymadan veya alette çı­kan bir bozukluk nedeniyle ise o zaman atıcının bir kusuru olmaz, dolayısıyla bu ok ona sayılmaz. Okun gittiği yönde bir insan veya bir insan geçip oku engellese veya elinde bir hastalık olur, yahut rüzgar eser de oku engellese bu ok ona sayılmaz ona iade edilir. Çünkü mazur sayılır. Yok eğer ale­tin zayıflığı v.s. nedenlerden dolayı ise sahih olan görüşe gö­re ona sayılmaz. Eğer elinde bir hastalıkta, rüzgara atıp isabet ederse Rafii Nevevi ve başkalarına göre ona sayılır. Şöyle izah etmişler: Çünkü bu konumlarda isabet iyi at­manın alametidir. Ancak dinleme (ta'lil) de düşünmek lazım. Öbür görüşün tercih edilmesi gerekir.Muğni sahibi der ki: Kadi (Ebu Ya'la) demiş ki: İsabet ederse ona sayılmaz. Çünkü ne aleyhinde ne de lehinde ka­bul edilir/sayılır. Eğer ok kendisiyle hedef arasında olan bir engel delip hedefe isabet ederse ona sıyılır. Çünkü isabet et­mesi doğru attığının işareti delmesi de kuvvetini gösterir. Dolayısıyla o başkasından daha evladır.[1012]Bu güzel bir izahtır. Eğer atıcıdan bir ihmal olmaksızın ok ikiye ayrılır da bir parçası hedefe isabet ederse, sahih görüşe göre ucu değmişse, sayılır. Eğer iki parçası da isabet ederse İki değil de bir isabet sayılır.Eğer bir ok hedefteyken başka bir okda bunun üstünde ise Muğni sahibi, ona sayılır. Eğer delip geçme şartları varsa ne lehte ne de aleyhte sayılır.Rafii ve başkaları: Bakılır. Eğer bu ok öbür oka asılmış-sa bir kısmı da dışarda ise sayılmaz. Çünkü bilemiyoruz. Acaba bu oktan olmasaydı bu ok hedefe ulaşır mıydı yok­sa ulaşmaz mıydı? Onun aleyhinde de sayılmaz. Çünkü onunla hedef arasına bir engel hasıl olmuş. Eğer onu yarmış-sa, veya hedefi tam bir isabet gibi isabet etmişse ve şart da onu delip geçmek ise ne lehte ne de aleyhte sayılır. Çünkü bilemiyoruz, acaba bu oktan olmasaydı onu geçecek miydi, yoksa geçmez miydi. Daha önce geçtiği gibi okun hedefte­ki sabitliğine bakıp, onu hedefin sağlamlığına kıyas etmek lazım.

 

Fasıl

 

Oku çeviremeyen hafif rüzgarın etkisi/eseri olmaz. Hat­ta ok eğri atılsa ve rüzgar da onu geri tepse, veya zayıf at­sa rüzgar da onu kuvvetlendirip isabet etse ona sayılır. Eğer rüzgar fırtına ise ve atış zamanına yakın başlamışsa isabet etse de ona sayılmaz. Hata da etse ona sayılmaz. Bu durum­da fırtına dininceye kadar atışı terkedebilir. Ancak hafif rüzgar böyle değildir. Ok çıktıktan sonra (aşırı) eserse mez­hebe göre isabet etse ona sayılır, etmezse ona sayılmaz.Müellif der ki: Rüzgarın yönü ve hedefe yakınlığının lüzumundan bahsedilseydi güzel olurdu. Çünkü rüzgar atı­cının sağından veya solundan gelirse oku istikametten uzak­laştırır. Arkadan veya önünden eserse istikametinde tesiri ol­maz. Tabi eğer hedef yakınsa. Ama eğer uzaksa fırtına ak­si etki edebilir. En iyi bilen Allah'tır.Rüzgar esip hedefi yerinden başka bir yere götürürse ok da hedefin yerine isabet ederse, -eğer hedefe vurma şar­tı varsa- ona sayılır. Eğer şart delmek ise yerin sağlamlığı hedefin sağlamlığına nisbet edilir. Eğer hedefe rüzgarın götürdüğü yerde isabet etse lehine değil de aleyhine sayılır.Tüm bunlar Muğni sahibinin zikrettiklerine muvafıktır.[1013]

 

Fasıl

 

Yarış akdi malı üstlenen için lazım, üstlenmeyen içinde faizdir. İki görüşten ezharı budur. İkincisi: İkisinde de ca­izdir. Müsabakada geçtiği gibi bu, Ebu Hanife ve Ahmed'in görüşüdür. Ezhar görüşe göre o zaman ölüm hariç bu akit bi­rinin hastalanması veya gözünün ağrıması gibi durumlar akdi feshetmez, sadece başka bir zaman geciktirir. Akitten sonra, bunu/eshetmek ve başka bir akde başlamak hariç ok atışında veya isabette sayı artmasına gitmek caiz değildir. Yarışçıya yansı bırakıp oturmak yoktur. Bilas ona ilzam edi­lir. Dikiş v.s için kiralanan şahıs gibidir. Bunun için hapse­dilir ve tazir de edilir.Herbirinin yarıcı terkedebileceği şartı varsa akit fasid olur. Akdin lüzumuna inanmayan görüşe göre rıza üzerine ok sayısında, isabet sayısında ve malda artmaya gitmek ca­izdir. Yine bu görüşe göre herbirinin atışı geciktirmesi, onu bırakması -feshetmeksizin- caizdir. Biri isabette öbürü­ne üstün gelip geciken geçene attıklarını at sana şunu vere­yim dese iki görüşe göre de caiz değildir. Çünkü üstünlük­ten vazgeçmek/atmamakla karşılık gelmiyor.İki şahıs yanşsa ve ikiside bıkıp/yorulup biri Ötekisine "sen at. Eğer isabet ettirirsen beni geçmiş olursun veya ben atıyorum tek bu oku isabet ettirirsem seni yenmiş olurum" dese caiz olmaz. Çünkü galip atış sayısında arkadaşına eşit olan kişi ve isabette ondan ilerde/üstün olandır.Acaba (ok) atanın arkadaşından izin alması gerekir mi? İbni Kucc, atıcıların adeti bu (yani izin)dur. Dolayısıyla örflerine tabi olmanın gereklidir. Kim izinsiz ok atarsa isa-

837- "Atın ve ata binm Bence atış yapmanız, ata bin­menizden daha sevimli ve daha iyidir. Her eğlence batıl­dır. Ancak üç tanesi bunun dışındadır: Kişinin atını terbiye etmesi, eşiyle oynaşması, yayını çekip okunu at­masıdır. Çünkü bunlar hakdandır. Kim öğrendikten sonra atışı bırakırsa terkederse, bir nimeti bırakmış olur -ya da şöyle dedi- nankörlük etmiş olur[1014]"[1015]Ebu'l-Haccac el-Muzzi Tehzib'ul-Kemal'de Yahya b. Ebi Kesir ve Abdurrahman b. Yezid'in rivayetleri üzerinde iki sahife kadar yazı yazmış.[1016]

838- Bezzar ve Taberani Ebu Hureyre'den (r.a.) tahric et­mişler: "Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim atıcılığı öğrenip sonra unutursa o bir nimeti in­kar etmiş olur.[1017]

 

21.AHİTLERİN KILIÇ, MIZRAK VE MÜHİMATLARININ FAZİLETİ

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Silahlarını alsınlar/kuşansınlar." (Nisa: 24/102)"Onlar için gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırla­yın," (Enfal; 8/60)Kitab'ı Aziz'de mızrağı da zikreder:"Ey iman edenler! Allah sizi, ellerinizin ve mızrakla­rınızın erişeceği av türü bir şeyle mutlaka deneyecektir."(Maide: 5/94)Kurtubi tefsirinde şöyle den Dehhak:"Tedbirinizi alın..." (Nisa: 24/102)Ayetinde "yani kılıçlarınızı kuşanın. Çünkü bu savaşçı­ların durumudur" demiş.[1018]Yine orada: İbni Abbas,"Onlar için gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırla­yın..."                                                          (Enfal: 8/60)Ayeti hakkında "kuvvet, silah ve yaydır" demiş.[1019]

839-  Şifa'us-Sudur'un sahibi Ubeydullah b. Zahr'dan, Rasulullah (s.a.v,) şöyle buyurdu:"Kim Allah yolunda bir hazırlık yaparsa, her sabah onun mizanına konur."

840-  Yine Abdullah b. Şehzib'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Ademoğlunun ameli her pazartesi ve perşembe ar-zolunur. Kim silahında artırmışsa iyilikleri artırılır, kim de silahında eksiltmişse iyiliklerinden de eksilti­lir."bet ederse ona sayılmaz, hata ederse yine sayılmaz. İbn'ul-Kattan "izne ihtiyaç yoktur." Bu ikisini Rafii nakleder.İki yarışçının üstlendikleri malın (ödülün) yanlarında bırakabilecekleri gibi, güvendikleri adil bir şahsın yanma­da bırakabilirler. Ki bu daha ihtiyatidir. Onlardan biri, ya­nımızda bırakalım dese, ötekisi (onu) adil birisinin yanın­da bırakalım dese; eğer borçsa birincinin, hemen verile­cekse ikinci adamın dediğine uyulur. Biri onu Zeyd'in ya­nına bırakalım, Ötekisi Amr'm yanma bırakalım dese, hakim emin (güvenilir) olanı seçer. Acaba hakim tartışma konusu olan bu iki kişiden birini mi seçer yoksa onların haricinde birini mi seçer? Bunda iki görüş var, bir Örf varsa, yine bu hususta iki görüş var. Yinede en iyi bilen Allah'tır.Zikrettiğimiz meselelerden bu kadarı yeter ve çoktur da. (Geri kalan bir şey varsa) sen de buna kıyas et. Tevfik Allah'tandır.

 

Cennet Kılıçların Gölgesi Altındadır:

 

842- Abdullah b. Ebi Evka'dan (r.a.), Rasulullah (s.lvl düşmanla karşılaştığı bazı günlerinde güneş batıncaya ka­dar beklerdi. O zaman ayağa kalkar şöyle buyururdu:"Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etme­yin! Allah'tan afiyet isteyin. Onlarla karşılaştığınız za­man da sabredin. Bilin ki, cennet kılıçların gölgeleri al­tındadır.[1020]

843- Ebubekir b. Ebi Musa: Düşman karşısmdayken ba­bamın şöyle dedğini işittim: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­du:"Muhakkak ki cennet kapıları kılıçların gölgeleri al­tındadır.[1021]Bunun üzerine pejmürde kılıklı bir adam ayağa kalkarak şöyle dedi:"Ey Ebu Musa! Sen gerçekten Nebi'nin (s.a.v.) bunu söylediğini duydun mu?" O da:"Evet" deyince adam hemen arkadaşlarının yanma dönüp şöyle dedi:"Size selam ediyorum." Kılıcının kınım parçaladı. Ora­da bıraktı/attı ve kılıcıyla düşmana yürüyüp öldürülünceye kadar savaştı.

 

Kılıçlar Cennetin Anahtarlarıdır:

 

Yezid b. Şecere'nin hadisinde daha önce şöyle geçmiş-"Bana haber verildiğine (rivayet edildiğine) göre kılıç­lar cenetin anahtarıdırlar.[1022]İbni Asakir ve başkası Ne-bi'den (s.a.v.) merfü olarak rivayet etmişler.

844- Bunu Şifa'us-Sudur'da Mekhul'dan, o da Nebi'den (,a.v.) mursel olarak rivayet etmiş.MüelJif -Allah onu affetsin- der ki: Bu hadisle kılıçlar cennetin anahtarları kılınmış. Çünkü onun kapılarının açıl­ması için sebeptir. İki saf karşı karşıya gelip Allah yolunda kılıçlar çekildiğinde cenetin kapıları açılır. İkinci bapta,"Şüphesiz cennet kılıçların gölgeleri altındadır." sö­zünün anlamı (detaylı bir şekilde) geçmişti.Allah yolunda kılıçla vurmak cennete girmek için se­beptir:İbni Asakir isnadıyla Ebu Hureyre'den (r.a.), Rasulul-lah'm (s.a.v,) şöyle buyurduğunu işittim:"Sizi cennete sokacak şeyi size haber vereyim mi?""Evet" dediler."Kılıçla vurmak, misafiri yedirme ve namaz vakitle­rine önem vermedir"[1023]diye buyurdu.Kim-Allah yolunda bir kılıç takarsa, Allah ona üstün­lük/keramet kemerini takar, iman ridası ile giydirir:

845- Ebu Umame'den (r.a.) merfu olarak:"Kim (bir) namazda, (bir) cihadda veya ribatta kılıç takarsa/kuşanırsa, Allah ona keramet/üstünlük kemeri­ni (kuşağını) takar."Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.

846- Yine onda Hasan'dan o da Nebi'den (s.a.v.): "Kim Allah yolunda kılıç takarsa, iman elbisesiyle ilegiydirilir ve bu onun üzerinde olduğu müddetçe melek­ler onun için istiğfarda bulunurlar.

847- Hafız Ebu Nuaym... Ebu Eyyub el-Ensari'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kılıçlar mücahidlerin rida (giysi)leridir.[1024]

848- İbni Asakir'den bu isnad ile Zuhri'den... Yezid b. Sabit'ten o da Nebi'den (s.a.v.) rivayet etmi Kim Allah Yolunda (bir) kılıç takarsa bu onun için teşten bir koruyucu/kalkan olur:

849- Şifa'us-Sudur'da İbni Abbas'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim Allah yolunda kılıç takarsa/kuşanırsa, bu onun için ateşten bir kalkan olur. Kim Allah yolunda bir mız­rak taşısa kıyamet gününde bu onun için bir bayrak/işa­ret olur."Kim Allah yolunda bir kılıç takarsa/bağlasa Allah ona cennetten iki kuşak takar. Muhakkak ki Allah me­leklerine savaşçının kılıç ve mızrağıyla övünür:

850- Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim Allah azze ve celle yolunda bir kılıç kuşanırsa,

Allah kıyamet gününde ona cennetin kuşaklarından/per-danlıklarından iki tane takar. Dünya, Allah'ın onu ya­rattığı günden yok olacağı güne kadar onlara denk gel­mez. Kılıcını bırakıncaya kadar melekler ona dua eder­ler. Ve muhakkak ki Allah meleklerine karşı gazinin ılıcı ve mızrağıyla övünür. Allah meleklerine karşı kul­larından biriyle övünürse sonra ona azab etmez.[1025]Hafız Ebu Hafs Şahin Terğib adlı eserinde ihtisarla ve îbni Asakir rivayet etmiş. İkisi de Mücahid'ten rivayet et­mişler.Gazinin kılcı boynunda olduğu müddetçe melekler ona dua eder ve yine onu bırakana kadar ona dua eder­ler:

851- İbni Asakir tahric etmiş, ibni Abbas'dan (r.a.) Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Gazinin boynunda kılıcının bağları oldukça melek­ler ona dua etmeye devam ederler."

852- Şifa'us-sudur'un sahibi Ali b. Ebi Talib'den (r.a.)nakletmiş:"Muhakkak ki Allah, Allah yolunda kılıcını kuşanan kimseyle meleklere karşı övünür. O kılıcını kuşandığı müd­detçe melekler ona dua ederler. İtikafa girenin süneti nasıl ki oruçsa murabıtın sünneti de kılıcı kuşanmaktır."

 

Fasıl

 

853- İbni Asakir kendi isnadıyla Kab'ten tahric etmiş:Şöyle demiş:"Allah azze ve celle'nin Yemen'de iki hazinesi var. Bi­rini Yermuk günü getir(t)di. Ötekisini de savaşın şiddetli gününde getir(t)ecek. O gün yetmiş bin kişinin kılıç ipleri

854- Buhari Ebu Umame'den (r.a.). Der ki:Fetihleri öyle insanlar yaptı ki kılıçlarının süsü ne altın ne de gümüştü. Ancak süsleri sarmaşık bitkisi, kurşun ve de­mir idi.[1026]

855- İbni Ebi Şey-be rivayet etmiş. Ömer (r.a.) şöyle de­di:"Düşman toprağında tırnaklarınızı uzatınız/bulundurunuz. Çünkü o (da) (bir) silahtır.[1027]Muğni sahibi der ki: Ahmed,"Düşman toprağında ona ihtiyaç duyulur. Görmüyor musun, ipi (düğümü) veya başka bir şeyi çözmek istediğin­de buna ihtiyaç duyar, onu tırnakları yoksa bunu yapa­maz.[1028]

856- Hakem b. Amr'dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) cihad-ta tırnaklarımızı kesmememizi emretti. Çünkü, güç/kuvvet tırnaklarındır."

857- Bir çok kişi Allahu Teala yolunda çekilen ilk kılı­cın Zübeyr b. Avvam'm kılıcı olduğunu söyler. Buda Ne-bi'nin (s.a.v.) yaptığı duadan dolayıdır Olay şudur:"O sekiz yaşındayken müslüman oldu. İçine şeytandan Nebi'nin (s.a.v.) Mekke'nin yukarılarına kaçırıldığı konu­sunda bir vesvese girdi. Zubeyr on İki yaşıyla kılıcıyla çık­tı. Onu görenler tanımıyorlardı. Onu o elinde kılıç olan bir çocuk diyorlardı. Bu haliyle Nebi'nin (s.a.v.) yanma kadar geldi. Rasulullah (s.a.v.):"Sana ne oldu?" O:"Alındığına/kaçırıldığına dair bir his aldım" dedi. Rasu­lullah (s.a.v.):"O durumda ne yapardın?" diye sordu. O:"Seni alanları/kaçıranları öldürürdüm" dedi. Nebi (s.a.v.)ona ve kılıcına dua etti. Onun kılıcı Allah yolunda kınından sıyrılan kılıç onun kılıcıdır. O îslam kahramanlarından ve yiğitlerindendi.[1029]

858- İbn'uz-Zennad der ki: Hendek günü Zübeyir Osman b. Abdilah b. Muğire'yi kılıçla miğferi üzerine darbe vurdu. Dediler ki: Kılıcın ne kadar da iyidir? Zübeyir buna çok kız­dı. (Kızmasının nedeni) Bununla marifetin kılıçta değilde elinde olduğunu söylemek istiyordu.Bu vuruş İslam'da meşhur darbelerdendir. Bundan daha çok şaşılması gereken Tartuşi'nin Sirac'ul-Mülük'te rivayet ettiği kıssadır. Der ki, Ülkemizde yaşlı askerler anlatırlar ki: Müslümanlar ile kafirler arasında savaş çıktı/oldu. Sonra on­lar savaş meydanında bir kılıcın üç, birinin bir kafaya gir­diğini/sapladığını buldular. Ne cahiliyede ne de İslam'da on­dan daha güçlü darbenin görülmediği söyleniyordu. Rum­lar bunu alıp kendileriyle beraber götürüp kiliselerine astı­lar. Yenildiklerinden dolayı ayıplandıklarında "öyle bir ka­vimle karşılaştık ki darbeleri böyledi" diyorlardı. Rum kah­ramanları/yiğitleri bunu görmek için buraya geliyorlardı.

 

Fasıl

 

Nebi'nin (s.a.v.) Bazı kılıçları vardı. Onlar şunlardı: El-Mesur: Babasından miras kalmış. Onunla Medine'ye

geldi.El-Adb: Sa'd b. Ubade Uhud'a giderken ona gönderdi.Zul-fikar: Ortası omurga kemikleri gibiydi. Bedir'de ganimet aldı. Tüm savaşlarında yanındaydı. Onun kabzası, halkası, bağı/ipi ve kılıfı gümüştendi.Samsam: Amr b. Ma'di Kerib'in kılıcıydı. Buda meşhur­dur.Kala'a: Çöldeki bir köleye nisbetledir. EI-Bettar. El-Hatf: Hatfı ölümün isimlerindendir. Er-Rasub: Suya dalmak demektir. Çünkü bununla vurdu­ğunda vurulana dalar/girer.EI-Mihzam: Keskin kılıç demektir. El-Kadib: (Çok keskin, kesici, etkili demektir.) Rasulullah'ın (s.a.v.) beş tane mızrağı vardı. Üç tanesi­ni Beni Kaynuka'da edindi/aldı.El-Mesva: Onunla vurulanın son yerine gitmesidir (öldür-mesidir).Diğeri de El-Munseni idi. Onun El-Bet'a adında kısa bir mızrağı vardı. Beyda adında da büyük bir tane vardı. Ayrıca Anze adında da da­ha küçük bir tane vardı. Ona dayanır, onunla yürür bayram­larda da önünde taşır, namaz kılarkende önüne bırakır set­re yapardı.Onun (s.a.v.) yedi tane zırhı vardı. Zat'ul-Fudul. Uzun oluşundan bu adı aldı. Ailesine aldı­ğı arpaya karşılık Ebu Şahin adındaki yahudiye rehin alarak bıraktığı zırhı budur. Zat'ul-Vişah, Zat'ul-Havaş, Es-Sudiyye: Zırhların yapıldığı yere nisbetledir. Bunun Davud'un (a.s.) calut ile savaştığında giydiği zırh olduğu nu da söyleyen vardır. Fidda.Betra ve Hirnık'tır.Nebi'nin (s.a.v.) demirden yapılmış Muveşşic ve es-Se-buğ veya Zu's-Sabuğ adında miğferi vardı. Fetih günü Mek­ke'ye girince Rasulullah'ın (s.a.v.) res'i şeriflerinde (şeref­li başlarında) bulunan miğfer de buydu. Onun (s.a.v.) şu kalkanları vardı:Ez-Zeluk: Silahların ondan kaydığı için bu ismi almış.El-Fenak: Ona üzerinde keçi veya kartal resmi vardı^ Rasulullah (s.a.v.) üzerine elini koydu. Allahu Teala(da) bu resmi giderdi.

 

22.ALLAH YOLUNDA YARALANMANIN FAZİLETİ VE BAZI YARALANANLARIN ZİKRİ

 

859-  Ebu Hureyre'den (r,a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Herhangi bir kimse Allah yolunda yara bere alırsa -Allah kendi yolunda yara alanı daha iyi bilir- kıyamet gününde yarası fışkırarak gelir. Renk kan rengi, koku misk kokusu![1030]

860- Başka bir lafızla:"Müslümanın aldığı her yara Allah yolundadır. Son­ra kıyamet gününde bu yara, vurulduğu günkü şeklinde olacak kan fışkıracak. Renk kan rengi, kokusu (ise) misk kokusu![1031]İbnu Dakik el-İd, Umde'nin şerhinde şöyle der: Kıyamet günü kanın fışkırması/akması halinde gelmesinde iki şey var:Birincisi: Onu yaralayan/ona zulmeden/şahitlik etmek,İkincisi: Oradaki insanlara bu güzel koku ile beraber onun şerefini izhar etmektir.[1032]

861- Muaz b. Cebel'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurdu:"Kim devenin sütü memelerine gelecek (veya iki sağ­ma arası) kadar sürede Allah yakında öldürülmek isteyip savaşırda sonra ölür veya öldürülürse şehit ecrini alır. Kim Allah yolunda yaralanırsa ya da tökezlerse, kıyamet gününde zaferan renginden daha hoş kokan bir koku ile elir. Kimin Allah yolunda üzerinde bir çıban çıkarsa ona şehitlik damgası vurulur.[1033]

862- İbni Hibban sahihinde rivayet etmiş. Rasulullah(s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim Allah yolunda bir yara alırsa, kıyamet günün­de onun kokusu misk kokusu, rengi de zaferan rengin­de, üzerinde de şehitler mührü olduğu halde gelecek. Kim Allah'tan şehadeti dilerse, yatağında da ölürse Al­lah oaa şehid ecrini verir.[1034]

863- Bu lafızla Abdurrezzak da rivayet etmiş.[1035]

864- Ebu Umame'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurdu;"Allah'a iki damla ve iki izden daha sevimli bir dam­la ve iz yoktur. İki damlaya gelince, Allah korkusundan ağlayan göz yaşı ile Allah, yolunda akıtılan kan damlası. İki iz ise Allah yolunda savaşanın ayak izi ile, Allah'ın farzlarından herhangi birisini yerine getirmek için atı­lan adımın ayak izidir.[1036]

-865 İbni Asakir de rivayet etmiş. Onun lafzı Rasulullah (s.a.v;) şöyle buyurdu:"Allah yolunda akıtılan/düşen kan damlası ve gece ka­ranlığında sadece Allah Azze ve cellenin gördüğü göz ya­şı kadar Allah'a sevimli hiç bir damla düşmüş değildir.

866- Yine kendi isnadıyla Cafer b. Süleyman'dan, bize Eban rivayet etti. Hasan şöyle dedi:"İki damla ve iki yutkunma (vardır ki onlardan Ali daha sevimli bir damla ve yutkunma yoktur.) Allah'ın rıza­sını kazanmak için bir kulun hilm ile kızgınlığım yutanın ve yutması kadar Allah'a sevimli bir yutkunma ile acılı bir musibet karşısında sabreden Allah kulunun yutkunması ka­dar Allah'a sevimli bir yutkunma yoktur. Allah yolunda akıtılan bir damla ile sadece Allah'ın yerini bildiği gece ka­ranlığında secde eden kulun göz yaşı damlası kadar Al­lah'a daha sevimli bir damla yoktur." Bu şekilde mevkuf ola­rak rivayet etmiş.

867-  İbn'ul-Mübarek Misar'dan rivayet etmiş. Der ki: Avn b. Abdullah'ın şunu anlattığını duydum:"Kadısiyye günü, bağırsakları çıkmış bir adamı gördüm. Ona uğrayan (önünde geçen) bazı şahıslara "onları bana çekin umulur ki Allah yolunda bir iki mızrak daha yaklaşı­rım." Der ki: Kendisine uğradığına gerçekten bir-iki mızrak yaklaşmıştı.[1037]

868- Yine İbni Mübarek kendi isnadıyla Aişe'den (r.a.) rivayet etmiş. Der ki: Ebubekir Uhud gününden bahsettiğin­de derdi ki:"O gün tümüyle Talha'nındi. Ben ilk dönemlerdendir. Ra­sulullah (s.a.v.) ile birlikte (Rasulullah (s.a.v.) için/onu ko­rumak için savaşan bir adamı gördüm. Benim elimden kaç­tığına göre sen Talha ol...) bir de ne bakalım. Talha'nm vücudunda yaklaşık yetmiş küsur kılıç, mızrak ve ok darbe­leri vardı. Eli kopmuştu. Onu tedavi ettik. Allah ondan ra­zı olsun.[1038]

869- Kayış b. Ebi Hazım der ki: Talha'nın elini felç ol­muş olarak gördüm. Onunla Uhud günü Rasulullah'ı (s.a.v.)korumuştu[1039]

870- Birden fazla kişi onun şöyle dediğini rivayet etmiş­ler:"Uhud günü tüm vücudumdan yaralandım. Hatta zeke­rimden de."[1040]

871- Hafız İbni Zehebi, Siyer'u A'lam'm-Nübela'da Ali b. Yezid îbni Cedan'dan rivayet etmiş. Der ki: Zübeyr'i görenlerin bana anlattıklarına göre:"(O gün darbeler neticesinde) göğsünde gözcükler oluş­muştu.[1041]

872-  Urve'den Zübeyr'de üç kılıç darbesi vardı. Biri boynundaydi. Parmaklarımı içine sokabilirdim. İki darbeyi Bedir günü, birisini Yermuk'te yemişti.[1042]

873-  Amr b. Sabit'ten o da babasından rivayet edilmiş. Rasulullah (s.a.v.) Cafer'i sordu. Adamın biri:"Vurulduğunda ben onu gördüm. Bir dama onu (mızrak­la) yaraladı. Bunun üzerine o da o dama mızrakla gitti ve iki­si de öldü.[1043]

874- Enes b. Malik'den (r.a.) Yemame günü Ebu Düca-ne kendini bir bahçenin içine attı. Bacağı kırıldı. Öldürülün-ceye kadar kırık bacağıyla savaştı.[1044]

875- Muaz b. Amr b. Cumuh'tan Bedir günü Ebu Cehl'i kendi işim yaptım.[1045] (Öldürmesine karar verdim). Fırsat bul­duğumda ona hamle yaptım/saldırdım ve bir darbe vurdum ayağını ve baldırının yarısı kopardım. Onun oğlu İkrime muzlarımdan vurdu. Kolum koptu. Yanımda derime asılı kaldı. Bu beni onunla savaşmaktan uzaklaştırdı. Günüm boyunca savaştım. Kolumu da arkamdan sürüklüyordum. Be­ni daha fazla rahatsız etmeye başlayınca ayağımın altına alıp çektim ve attım. Bunun tümünü İbn'uz-Zehebi sahibi-nin tercemesinde zikretmiş[1046]

876- Ebu'I-Muzaffer b. el-Cevzi "Mirat'uz-Zaman" ad­lı eserinde kendi isnadıyla Cafer b. Abdillah b. Eslem'den rivayet etmiş: Der ki: Yemame günü (savaş için) ilk çıkan Ebu Ukayl idi. Ona bir ok atıldı, kalbi ile omuzu arasına isa­bet etti. Onu çıkardı, onun sol tarafı güçten/kuvvetten düş­tü. Sığnağa Muin b. Adiyy'in Ensari çağırarak,"Allah, Allah, hamle düşmanınız üzerinedir" sesini işit­ti. Abdullah b. Ömer der ki:"Bunun Üzerine Ebu Ukayl ayağa kalktı."Ne istiyorsun?" dedim."Çağıran ismimi andı" dedi."Yara ne demek! Ben Ensar'damm ve ben ona bir kuşak kadar dahi olsa icabet ediyorum" dedi. Bağlanıp silahını al; di ve şöyle söylendi:"Ey Ensar! Huneyn günü bir hamle/yap alım/o İs un, İbni Ömer der ki:"Aralarında kılıçlar gelip-gittiler (çarpıştılar). Onun ya­ralı kolu omuzdan (vurulup) kesildi."Ebu Ukayl!" dedim. Yavaş bir dile:"Lebbeyk" diye cevap verdi."Helak (yok) olma kimin/kimde?" dedi."Allah düşmanları öldürüldü" dedim. Bunun üzerine parmaklarını göğe kaldırıp Allah'a hamdetti ve vefat etti. İb-ni Ömer der ki: Bunu Ömer'e haber verdim. O şöyle dedi:"Allah ona rahmet etsin o şehadeti devamlı istiyordu ve ona nail oldu."

877- İbni Mübarek, İbrahim b. Hanzala'dan o da baba­sından rivayet etmiş ki, Ebu Huzeyfe'nin mevlasi Salim'e bayrağı/sancağı alması hususunda ona:"Kendi içinden bir şeyden korkuyorsan o zaman (sen bırak) başkası onu alsın" denildi. Bunun üzerine:"O zaman ne kötü Kur'an hamili olurum" sağı (gelen dar­belerle) koptu, bayrağı sol eline aldı. Solu da (gelen darbe­lerle) koptu, bayrağı sol eline aldı. Solu da (gelen darbeler neticesinde) koptu, bayrağı sarılarak şu ayetleri okuyordu:"Muhammed sadece bir rasuldur. Ondan öncede (bir çok) rasul gelip geçti..." (Al-i İmran: 3/144)"Nice nebi vardır ki beraber kendine rabbe adan­mış olanla birlikte savaşmıştır..."    (Al-i İmran: 3/146)Yere yıkılınca arkadaşlarına:"Ebu Huzeyfe ne yaptı?" diye sordu. Onlar:"Öldürüldü." dedi.

"Filan ne yaptı?" -bir adamın ismini söyledi-. Ona:"O da öldürüldü" denilmesi üzerine,"O zaman beni ikisinin arasına koyunuz/defnediniz." dedi[1047].

878- Yezid b. Seken[1048] (r.a.) rivayet eder ki, Rasulullah'ı (s.a.v.) Uhud'da onun terafında savaş kızıştığında/şiddetlen­diğinde ve ona kadar geldiğinde, o gün Rasulullah (s.a.v.) iki zırh giymişti. Düşmanda ona iyi yaklaşmıştı. Musab öldürülünceye kadar insanları ondan uzaklaştırdı. Ebu Duca-ne de aşırı derecede yara alıncaya kadar savaştı. Rasulul-lah'ın (s.a.v.) yüzü isabet aldı azı dişleri düştü. Dudağı ya­ralandı, yanağı da isabet aldı. Bu durumda şöyle buyurdu:"Adamlardan nefsini bize satacak kim var?" En-sar'dan beş delikanlı fırladı. Onlar içinde Ziyad b. Seken de vardı. Hepsi öldürüldü. Onların sonuncusu Ziyad idi. Daya-nıncaya kadar savaştı. Sonra müslümanlardan bir grup onun yardımına gidip düşmanı uzaklaştırdılar. Rasulullah (s.a.v.) ona:

"Bana yaklaş" dedi. Yaralar onu hareket edemez kılmış­tı. Rasulullah (s.a.v.) ayaklarını ona yastık yaptı. Onlar üzerinde can verdi."[1049]

879- Said b. Mansur Sunen'inde, Süfyan'dan, o da İbni Ebi Nucayh'tan rivayet etmiş. Der ki: Talha, Rasulullah'ı (s.a.v.) eliyle korudu. Parmaklan isabet aldı."Güzel" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Allah'ın adıyla" deseydi insanlar ona baka baka cen­nete girerdi.[1050]Bu hadis muaddeldir, ricali sahihin ricalidir.

880- İbni Mübarek, Muhammed b. Sa'd'dan Abdullah b. Abdirrahman b. Ebi Sa'sa'a şöyle dedi: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Sa'd b. Rabi'in[1051]ne yaptığına kim bakacak?" En-sardan bir adam,"Ben ey Allah'ın Rasulu!" dedi. Der ki:"Yaralılar arasında Sad'ı bulmak için dolaymaşa başla­dı. Son nefeslerini verirken onu buldu. Ve ona şöyle dedi:"Ya Sa'd Rasulullah (s.a.v.) sağ mı, ölü mü dive bakma­mı emtreti." Sa'd dedi ki:"Ben ölülerdenim. Ve ona deki. Sa'd sana şöyle diyor: "Allah ümmetinden nebisine vereceği en hayırlı mükafatı bizden de sana versin. Kavmine de selamımı ilet ve onlara şöyle söyle: "Sa'd size diyor ki: "Sizden birinizin gözü açık/sağ olduğu müddetçe nebinize bir şey olursa, Allah ya­nında (öne süreceğiniz) hiçbir mazaretiniz olmaz.[1052]

Bu murseldir. Kıssa Uhud günü meydana gelmiş. Meğa-zi sahipleri ve başkaları bunu rivayet etmiş.

881- Beyhaki Delail'de muttasıl bir senedle Harice b. Zeyd b. Sabit, o da babasından rivayet etmiş. Der ki: Uhud günü, Nebi (s.a.v.) beni Sa'd b. Rabii bulmamı isteyip, ba­na şöyle dedi:""Şayet onu görürsen ona selam söyle ve ona deki: Ra­sulullah (s.a.v.) sana:"Kendini nasıl buluyorsun" diyor."Yaralılar arasında dolaşmaya başladım. Onu son nefes­lerinde/son hayat dakikalarında buldum. Onda yetmiş dar­be vardı. Ona (Rasulullah'm (s.a.v.) söylediklerini) anlattım, o şöyle dedi:"Selam Rasulullah'a (da) olsun ve sana da. Ona söyle: "Ey Allah'ın Rasulu ben cennetin kokusunu buluyorum /hissediyorum. Kavmin ensara da söyle: Görecek bir gözü­nüz olduğu halde Rasulullah'a (s.a.v.) bi şey olursa, Allah indinde bir özrünüz olmaz. Ve ruhunu teslim etti.[1053]

882- Yine İbni Mübarek Misar'dan rivayet etmiş. Der ki: Sa'd'uı bana anlattığına göre Cisr günü -yani Ebu Ubeyd'in günü- iki kolu ve iki bacağı kesilmiş, yerde karnı üzerine sü-: rünüp şunu okuyordu:"(Onlar) Allah'ın nimet ettiği nebiler, siddikler, şehit­ler ve salihlerle beraber olun..." (Nisa: 24/69)Ona uğrayan/önünde geçen bazıları sen kimsin? diye sorunca o:"Ensar'dan adamım" dedi.[1054]Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Zikredilen Cisr gü­nü, imtihan ve arınma günü idi. Allah müslümanlardan bir gruba şehadetle ikramda bulundu. Konunun/kıssanın özeti şudur:"Ebu Ubeyd b. Mesud (r.a.) beraberinde müslümanlarla sarp bir bölgeye geldiler. Behman Cazeviyye[1055] ona şöyle bir haber gönderdi. Ya bize doğru siz geçersiniz o zaman geçmenize izin vereceğiz. Ya da bize siz izin verin size (doğru) gelelim. Ebu Ubeyd ölüme karşı bizim kadar cüret­li olamazlar. Bilakis biz onlara (doğru) gideriz. Kaçışın, kov­manın (nerdeyse) imkansız derecede dar olan bir yoldan geç­tiler. Orada savaştılar. Ebu Ubeyd altı veya onbir arasınday­dı. Gün sonunda kılıçlarla musafaha etmeye başladılar. At­lar, fillere karşı ileri ey emiyorlardı. Ebu Ubeyd bunu görün­ce, atından inip yaya yürüdü, müslümanlarda böyle yaptı. Sonra onlara şöyle dedi:"Filleri kasdediniz (hedefiniz onlar olsun). O da beyaz fi­le geldi. Daha önce böyle birini görmemişti. Onun (karın al­tındaki) kemerine asılıp kopardı/kesti. Diğerleride öyle yaptı. Yükü indirilmeyen ve üzerindeki öldürülmeyen tek bir fil kalmadı. Müşriklerden altı bin Öldürüldü. Sonra Ebu Ubeyd filin hortumuna vurup kesti.Fil onun üzerine düşüp onu öldürdü. İnsanlar onun filin altında kaldığını görünce nefisleri zayıflık gösterdi. Sonra fille savaşıp ondan uzaklaştırdılar. Onu kendilerine doğru çe­kip götürdüler. Fars ehli onları takip etti. Sancağı müsîüman-Jardan yedi kişi kaldı. Tümü de öldürüldü. Abdullah b. Ye-zid köprüye geldiklerinde kılıçlarda onları karalıyordu/on­ları izliyordu. Bunun üzerine fırata atladılar. Onlardan dört bin kişi civarında ya öldürüldü veya boğuldu. İki bini de kaç­tı. Yinede en iyi bilen Allah'tır.Bil ki: Allah yolunda yaralanan, başka bir şekilde yara­lanın çektiği acıyı çekmez. Sahih hadiste varid olduğu üze­re Allah yolunda öldürülen sadece/ancak bir sivrisineğin sok­ması kadar ölüm acısını hisseder.[1056] Bu Öldürülenin haliy-se, onun altında olan yaralının hali nasıl olur. (O zaman da­ha hafif olur). Bunu ancak denemeyen/tecrübe edemeyen in­kar eder.Yukarıda geçen yaralıların kıssalarıda bunu teyid et­mektedir. Ayrıca akılda bunu uzak/imkansız görmüyor. Şu bir gerçek ki, buğz ve heyecanın hiddeti, hükmettiğinde ve şiddetlendiğinde/alevlendiğinde, insan kendi içinde bun­dan önce geçirmediği/bulamadığı, kuvveti, sabrı, katlan­mayı, zora aldırış etmemeyi ve elemi hissetmemeyi bulur. Hata bazan kavgalarda kimilerinin başları, yüzleri yarılır, et­kili yâra alırlar, ancak içinde bulundukları durumdan çıktık­tan sonra farkederler. Bu halleriyle ancak karşıdakini ölüm­den olan hoşnutsuzluğu ve başına gelmemesi için var gücüy­le defederler. Bunların durumu bu iken, peki gazabi/bıığzu Allah için şiddetlenen, Allah için kendiliğinden çıkan, Al­lah indinden şehadeti temenni eden, kendisine isabet edeni Allah'tan bir fazilet addeden, iman nurunun gücüyle Allah'ın kendi yolunda şehid düşen ve yaralanlar için hazırladığını üyük fazileti, soyut bir bilgi değilse hakiki bir görme ile gc ren kişinin durumu nasıldır?

883- Uhud günü savaşında Enes b. Nadr'ın dediği gib* "Cennetin kokusu ne güzel: Muhakkak ki Uhud'un yanın­da onun kokusunu buluyorum. Sonra müşriklerin içine da­lıp öldürülünceye kadar savaştı.[1057]Bu konuda başka bir kıssada Feth'il-Musili'nin eşin aittir. Kendisinin ayağı kayıp düşmüş ve tırnağı fırlamışt: Buna rağmen gülüyordu. Ona:"Tırnağını kaybettin ve gülüyorsun" denilince O: "Ecri helaveti benden elemin acılığını giderdi" diye vap verdi.Bundan da daha ilginci İbni Şebib el-Harrani'nin Ca-mi'ul-Funu adlı eserinde Hişam b. İbni Kelbi'den rivayet et­tiği kıssadır:"Hayyaş b. Kays el-Kuşayri Yermuk'e katılınca kafirler­den bir çok kişi öldürdü. O gün ayağı kopmuştu, fakat kop­tuğunu hissetmiyordu/farkında değildi. Savaş bittiğinde onu bağlamaya başladı. Suvvar b. Evfa'nın hakkında şiir soy lediği kişi odur:Ve bizde îbni İtab var, ayağını bağlar...Ve biri olana Hacib (b. Zürare'y)i ulaştıran bizdendir...Bil ki: Huriler şehadet makamına yakın oluşu nedeniy­le yarası derin/ağır olan kimseye de görünürler. İmam, Arif ve efendim Abdullah el-Yafii'nin bazılarından naklettiği, bu baptandır. Der ki: Rumların/Bizansların memleketindey-dim. Bize bir adam arkadaşlık etti. Ancak onu gördük ki ne yiyor ne de içiyor. Ona dedim ki:"On bir gündür bir şey yiyip içtiğini görmüyorum. De-diki:Sizden ayrılma zamanım geldiğinde size anlatırım.Ayrılma zamanı geldiğinde ona:"Bize söz verdiğini haber ver dedim" O şöyle dedi:"Dört yüz kşiyle gaza ettik. Düşman üzerimize geldi. Ar­kadaşlarım öldürüldü. Ben de yaralandım ve yaralılar ara-sındaydım. Gün batınımda yukardan güzel bir koku hisset­tim. Gözümü açtım, ne göreyim. Üzerlerinde giysileri olan Huriler, benzerlerini görmedim. Ellerinde kaseler, ölülerin ağızlarına boşaltıyorlardı. Onlar bana gelinceye kadar göz­leri kapattım. Bana ulaştıklarında biri şöyle dedi:"Şunun boğazına boşaltalım da ve semanın kapıları ka­panmadan acele edelim. Yoksa yeryüzünde kalırız." Öteki­si şöyle dedi:"Onda daha hayır kalıntısı var, ona su vereyim mi?"Öbürü ona:"Üzerine bir şey yok kardeşim" dedi. O da boğazıma bo­şalttı. O içeceği içtiğimden beri yemeğe ve içmeye ihtiyaç uymadım.[1058]Müellif der ki: Yirmi sekizinci bapta bu tür hikayeler inşaallah gelecektir.

884- İbni Asakir kendi isnadıyla Kuheyl'ul Ezdi (r.a.) ki sohbedi (sahabe) vardır.[1059] rivayet etmiş. Der ki: Uhud gü­nü insanların başına musibet gelmişti. Onlarda aşın derece­de yara vardı. Bir adam Nebi'ye (s.a.v.) gelip şöyle dedi: "İnsanlarda çok yara var." Şöyle buyurdu: "Git ve yo! üstünde dur: Önünde geçen her bir yara­lıya şöyle söyle: Allah'ın adıyla, keskin, demir ve sivri (ta­şı) tan, hayy ve hamid olanın şifası (olsun) Allah'ım şifa ver, Çünkü senden başka şifa veren yoktur."Kuhehl der ki: (Onların) yaraları iltihap tutmaz ve kanamazdı.

 

Faide:

 

Tecrübe edildiği üzere yakılmış kağıt son derece derin ve kanayan yaraları kapatır. Yine tecrübe ile sabittir ki çakmak taşı da öğtülüp kanayan yaranın ütüne bırakılırsa iyileştirir. Yağ ile tuz ateşte ısıtılıp yumuşak bir şekilde yaranın üstü­ne bırakılırsa acısını dindirir ve koparak olup su olmasını en­geller. Bu da tecrübe ile sabittir. Tüm bunları Îbn'us-Süvey-di: "Tezkire'tinde zikretmiştir.Yine de en iyi bilen Allah'tır.

 

23.ALLAHYOLUNDA BİR KAFİRİ ÖLDÜRMENİN FAZİLETİ

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Allah yolunda savaşıp da öldürülen yahut galip ge­lene biz yakında büyük bir ecir vereceğiz." (Nisa: 24/74)"Kafirlele burun buruna geldiğinizde/karşılaştığı­nızda boyunları vurun..."                    (Muhammed: 40/4)

885- Sahihi Müslim'de Ebu Hüreyre'den (r.a.) Rasulul-lah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Kafir ve katili ateşte ebediyyen bir araya gelmez­ler[1060]

886-  Ebu Eyyub Halid b. Yezid'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Kim düşmanla karşılaşır öldürülünceye veya galip gelinceye kadar sabrederse kabirde fitneye uğramaz.[1061]

Taberani, Hakim rivayet etmiş. Hakim, "isnadı sahihtir" demiş.

887-İbni Ebi Şeybe, Abdullah b. İdris'ten babasının ve amcasının şöyle anlattıklarını duyduğunu rivayet etmiş. İkisi der ki: Selman b. Rabia şöyle dedi: Şı kılıcımla zırhlı yüz kişiyi.öldürmüştüm. Tümü de Allah'ın dışında bir şeye ibadet ediyorlardı. Hiçbirini hapsederek öldürmedim.[1062]Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Selman b. Rabia adındaki bu zat, Bahili'dir. Sahabe oluşunda ihtilaf edilmiş.Buhari İbni Ebi Hatem ve başkaları onu sahabe sayarken İb nu Mendeh ve başkaları buna muhalefet etmişler. Ömer (r.a.) zamanında Kufe'ye ilk atanan validir. Orada at besle­yip hazırlardı. Çünkü Ömer (r.a.) her şehirde cihad için çok sayıda at hazırlayıp bağla(tı)rdı. Küfe'de dört bin at düş­man için hazırdı. Sonra Osman (r.a.) zamanımda Erminye gazasına katıldı ve şehid oldu.

888- İbni Şirin'den, Der ki: Berra b. Malik sırtı üzere ye­re düştü, bunun üzerine birşeyler terennüm etti. Enes ona şöyle dedi:"Kardeşim Allah'ı zikret. Oturup doğruldu ve şöyle dedi: "Kardeşimin oğlu Enes! Hayır, ben yatakta Ölüyorum. Halbuki mübareze şeklinde müşriklerden yüz kişiyi öldür­düm, ölümüne iştirak ettiklerim hariç.[1063]

Abdurrezzak sahih bir isnad ile rivayet etmiş.

889- İbni Ebi Şeybe, Musa b. Selim'den İbni Ebi Şeybe, ^Mus'ab b. Selim'den o da Enes'den (r.a.) rivayet etmiş.

Der ki: Bera bir şiiri mırıldandı/misal getirdi. Ona:"Ey kardeşimin oğlu bir şiir mısrasıyla misal verdin. Halbuki o, söyleyeceğin son söz olmalı" dedim. O da bana şöyle dedi:"Hayır ben yatağımda ölüyorum (veya ben yatağımda öle-mem). Yemin olsun ki müşriklerden ve münafıklardan yüz kişiyi öldürdüm.[1064]Müellif der ki: Bera b. Malik, Enes b. Malik'in kardeşi­dir. Uhud ve sonrasına katılmıştır.

890-  Bir çok tarik ile ondan gelen sahih haberlere gör o mübareze şeklinde yüz kişiyi öldürmüş[1065]

891- Denilmiş ki, Ömer şunu yazıp göndermiş. Bera'yı orduya kamutan tayin etmeyiniz. Çünkü o tehlikelerden bi­rine onları sürükler[1066]

892- Müseyleme (tül-Kezzab) günü bir zırh içinde mız­rakların ucunda onlara saldırdı. Onlarla savaşıp kapıyı aç­tı. O gün seksen küsur darbe ile yaralanmıştı.[1067]

893- Taberani ve başkası Enes'den (r.a.) rivayet etmiş. Rasululbıh (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kendisine hiç değer verilmeyen nice saçı-sakalı ka­rışmış iki paçavralı kimseler vardır ki, Allah'a yemin et­se Ailah mutlaka onu yemininde sadık kılar (isteğini ye­rine getirir). İşte el-Bera b. Malik de onlardandır.[1068]

894- Tuster[1069] günü müslümanlar ona: "Rabbine yemin et" dediler. O da:"Ey Rabbim! Sana yemin ediyorum. İplerini (veya omuz­larını) bize ver ve beni nebine ulaştır. O hamle yaptı. Onun­la beraber insanlar da hamle yaptı. Farslar hezimete uğradı­lar. Bera da (r.a.) şehid oldu[1070]

895- İbni Ebi Şeybe isnadıyla Enes b. Malik'den (r.a.) ri­vayet etmiş. Der ki: Ebu Musa Basra'ya vali olarak gönde­rildiğinde, beraberinde Bera da gönderildi. Onun vezirlerin­den (yardımcılarından) idi. Ona şöyle diyordu:

"Amelimden dilediğini seç." Bera şöyle dedi: "Senden istediğimi bana verecek misin?" O da: "Evet" deyince. Bera:"Ben senden Mısır valiliğini (imare) ve vergi işini iste­miyorum. Ancak senden yayımı, atımı, mızrağımı, kılıcımı, zırhımı ve Allah yolunda cihadı istiyorum. O da onu bir or­duyla (cihad için) gönderdi. İlk öldürülen kişiydi.[1071]

896- Enes'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) -Huneyn günü-şöyle buyurdu:"Kim birini öldürürse üzerindekilerin! alır. (Maktu­lun üzerindekiler ona aittir.[1072]O gün Ebu Talha yirmi adam öldürdü ve üzerlerindeki-ni de aldı. Ebu Davud rivayet etmiş.Ebu Hasan el-Muradi Cihad hususundaki Erbain'in de kendi isnadıyla AH b. Bekar'dan rivayet etmiş. Der ki: "Rumların ülkesinde bağırsakları semerin üstüne düş­müş/çıkmış bir adamı gör Jüm. Adam bunları karnına bıra­kıp/sokup, karnını da sarıot ile bağladı sonra da savaşmaya devam etti. On küsur öldürdü.

 

24.CESARETLİ (YİĞİT) ADAMIN VE KÜÇÜK BİRGRUBUN ŞEHADET ARZUSUYLA ÇOK SAYIDAKİDÜŞMANA DALIP ONLARI ÖLDÜRMEK VEYARALAMAKLA KAHRETMENİN FAZİLETİ

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Nice az topluluk var ki, Allah'ın izniyle büyük top­luluklara galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraber­dir." (Bakara: 2/249)"İnsanladan kimileri Allah'ın zasını kazanmak için nefislerini/canlarını satarlar. Allah kullarına karşı mer­hametlidir." (Bakara: 2/207)"Onu az bir değere sattılar. (Yusuf: 51/20)Alimler bu ayette ihtilaf etmişler. Kimisi bu ayetin Su-hayb b. Sinan er-Rumi (r.a.) hakkında nazil olduğunu söy­lemiş. Suhayb Beni Nemr b. Kasıt'tan bir adam idi. Daha kü­çükken Rumlara esir düştü ve dili değişmişti. Sonra Abdul­lah b. Cedan'm memluku idi ve onu azad eti. Bazıları da ha­yır o Rumlardan kaçıp Mekke'ye gelmiş ve İbnu Cedan ile dost olmuştu.Sonra (Suhayb) Allah'a iman etti, Nebi'yi (s.a.v.) doğ­ruladı ve O'na muhacir olarak çıktı. Onu Kureyş'ten bir grup takip etti. Bineğinden inip ok kuburundaki (okları) ni çıka­rıp yayını da alarak şöyle dedi: Benim sizin aranızda (iyi) okçulardan olduğumu biliyorsunuz. Allah'a yemin ederim ki, kuburumdaki tüm okları size atmadan bana ulaşamazsı­nız. Sonrada ondan elimde bir şey kalıncaya kadar sizinle sa­vaşırım, sonra ne yaparsanız yapın. Onlar şöyle dedi:"Bizden zengin olarak gitmeni istemiyoruz. Halbuki bi­ze fakir bir kişi olarak gelmiştin. Lakin bize Mekke'deki ma­lını göster, biz de seni serbest bırakalım. Bu hususta söz ver­diler. O da onlara gösterdi. Rasuluüah'a (s.a.v.) vardığında,şu ayet nazil oldu:"insanlardan öyleleri vardır ki Allah'ın rızası karşı­lığında nefislerini satarlar..."  (Bakara: 2/207) Rasulullah (s.a.v.):"Ebu Yahya! Aliş-verîşin karlı oldu/kar etti (veya alış-veriş Ebu Yahya'yı karşı çıkardı.)." Ve ona ayeti oku-.  du.

897- Bu kıssayı benzer şekilde İmam Ebu Muhammed b. Ebi Hatem Tefsirinde Hammad b. Seleme tarikiyle Ali b, Ye-zid'ten o da Said b. Müseyyeb'ten rivayet etmiş.[1073]

898-îmam Ebubekİr b. Munzir Hamad b. Zeyd tarikiy­le Eyyub'ten o da Ikrime'den muhtasar olarak rivayet etmiş.

899- Yine benzer/aynısı Hammad b. Seleme, Sabit ve Enes'ten rivayet etmiş. Yine zikreder ki; Medine yolunda Su-hayb'a yetişen Kunduz İbni Umayr b. Cedan'dır.Müellif der ki: Kunduz bilahere Nebi (s.a.v.) zamanın­da müslüman olmuş, Ömer onu Mekke'ye vali tayin etmiş sonra da onu azletmişti.[1074]Suhayb'in kıssasını yukarıda zikrettiklerimizin dışında bir çok müfessir zikretmiştir. İbni Merdeveyh, Vahidi, Kur-tubi vb. de zikredenlerdendir.[1075]Hafız îbni Kesir tefsirinde demektedir: Ancak çoğu bu ayetin Allah yolunda cihad eden Mücahid (Ier) hakkında in­diği düşüncesindedir. Allah (c.c.) şu ayette buyuruğu gibi: "Şüphesiz Allah mühimlerin canlarını ve mallarını çe­net karşılığında satın almış..."(Tevbe: 52/111)

900- Hişam b. Amr iki saf arasında hamle yapınca, insan­lardan bazıları bunu hoş karşılamadılar. Bunu üzerine Ömer b. Hattab, Ebu Hureyre ve başkaları onlara cevap verip şu ayeti okudular:"İnsanlardan kimileri Allah rızasını kazanma uğru­na canlarını satarlar.(Bakara: 2/207)

901- İbni Ebi Hatem tefsirinde îkrime veya Said b. Cü-beyr'den, o da İbni Abbas'tan:"İnsanlardan kimileri Allah'ın rızasını kazanmak uğruna canlar satarlar." (Bakara: 2/207)Yani canlarını Allah yolunda cihad etme ve hakkını yerine getirmek canlarını/nefislerini satın almış ve bu uğurda

ölen kişilerdir.[1076]

902- İbni Mübarek İbni Ebi Şeybe Müdrik b. Avf el-Ah-mesi'den rivayet etmişler. Der ki: Ben Ömer'in (r.a.) yanın­daydım. O sırada Nu'man b. Mukrin'in elçisi ona geldi. Ömer ondan insanları sordu. Elçi:"Filan öldürüldü, filan ve filan da ayrıca tanımadığım ba­zıları da. Ömer (r.a.):"Lakin Allah onları tanıyor." Elçi:"Ya Emirel mü'minin! ve kendi canını satan biri." Bununüzerine Müdrik b. Avf:"Allah'a yemin olsun ki o benim dayımdır, ey emir'ul-Müminin!" İnsanlar onun kendi eliyle kendini tehlikeye at­tığını sanıyorlar." dedi. Ömer:"Onlar yalan söylüyor. Lakin o ahirete karşılık dünyayı

satanlardandır.[1077]

-903 Beyhaki'de Sunen'inde rivayet etmiş. Canın satan kişinin Nehavend gününde olduğunu nakleder.[1078]

904- İbni Avn, o da Muhammed'ten rivayet etmiş: "Doğu tarafından müşriklerin askerlerinden bir bölük

geldi. Ensardan bir adam onlarla karşılaştı. Onlara hücum et­ti. Safı yardı çıktı. Sonra aynısını yaparak döndü iki veya üçkez daha yaptı. Bir de baktık ki Sa'd b. Hişarr. bunu Ebu Hu-reyre'ye anlatıyor. Ebu Hureyre şu ayeti okudu:"İnsanlardan öyleleri de vardır ki canlarını Allah'ın rızasını kazanmak uğruna satarlar."    (Bakara: 2/207)

İbni Ebi Şeybe İbni Ebi Adiyy'den ve ondan rivayet et­miş.[1079]

905- İbni Ebi Hatem.., Kays b. Ebi Hazım'dan o da Mu-ğire b. Şu'be'den rivayet etmiş. Der ki: Bir gazada idik. Bir adam öne atılıp öldürülünceye kadar savaştı."Kendini kendi eliyle tehlikeye attı" dediler. Bu konuda Ömer'e yazdı. Ömer (r.a.) ona yazarak:"Onların dedikleri gibidir. O Allah'ın kendileri hakkın­da buyurduğu kimselerdendir:"İnsanlardan kimileri de Allah'ın rızasını kazanma uğruna canlarını satarlar (Bakara: 2/207)

906- Hakim ve İbni Ebi Hatem, Ebu İshak'tan o da Be-ra'dan (r.a.) rivayet etmişler. Der ki: Bir adam ona:

"Ey Ebu Ammare! Allahu Teala'nın:"Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız..."(Bakara: 2/195)Ayetindeki şahıs, düşman ile karşılaşıp öldürülünceye ka­dar savaşan mıdır?""Hayır" dedi. Lakin o, günah işleyip, Allah onu bana ba­ğışlamaz diyen adamdır." dedi.[1080]Hakim "ikisinin şartına göre sahihtir" demiş.

907- İbni Merdeveyh tefsirinde İsmail b. Ayaş'tan o da Ebu İshak es-Sabii'den rivayet etmiş. Der ki: Bir adam Be-ra b. Azib'e sordu:"Tek başıma düşmana hamle yapar ve beni öldürürse kendi elimle tehlikeye atmış olur muyum?" O:"Hayır" dedi. Allah Rasulune:"Allah yolunda savaş. Sen sadece kendin sorumlu­sun..."                                                         (Nisa: 24/84) O ayet ise nafaka hususundadır.

908-  İbni Asakir ve başkası bu hadis konusunda, Ebi İshak der ki, Bera'dan işittim, biri ona:

"Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.." Ayetini sorarak, bölüğe onlar bin kişi iken elinde kılıcıy­la saldıran adam mıdır?" dedi. O:

"Hayır" cevabını verdi. Lakin o, günah işleyip, bana tevbe yoktur diyerek kendini (tehlikeye) atan kişidir.

909-  Ebu Umran'dan rivayet edilmiş. Der ki: Biz bir Rum şehrindeydik. Rumlardan bize karşı büyük bir saf çık­tı. Müslümanlardan da onlara o kadar belki daha fazla çık­tılar. Mısır ehlinin başında Ukbe b. Amir, başka bir ce­maatin başında da Fudale b. Ubeyd vardı. Müslümanlardan bir şahıs tek başına Rumların safına saldırıp aralarına dal­dı. İnsanlar bağırarak şöyle dediler:"Sübhanallah! Kendi eliyle kendini tehlikeye atıyor." Ebu Eyyub kalkıp şöyle dedi:"Ey insanlar! Sizler bu te'vili yapıyorsunuz. Halbuki bu ayet biz Ensar hakkında nazil oldu. Allah, Peygamberine yardım edip İslam'ı galip kılınca ve ona yardım edenler çoğalınca, Rasulullah (s.a.v.) olmadığı bir ortamda bir­birimize gizliden şöyle dedik:"Mallarımız kayboldu. Ve şüphesiz ki Allah İslam'ı az­iz kılmış ve ona yardım edenler çoğalmış. Bizler işlerimizin başına dönüp yola koyarsak. Bunun üzerine Allah nebisine bize vevap verecek ayetini indirdi:"Ve Allah yolunda infak edin. Kendi elinizle ken­dinizi tehlikeye atmayın..."Tehlike malın başmda durmak ve onları yola koymaktı, cihadı terketmemizdi. Ebu Eyyub Rum topraklarında vefatedip defnedilinceye kadar Allah yolunda dimdik ayakta cihad etmekte) idi.[1081]Ebu Davud, Tirmizi (kil bu lafız ona aittir ve hadis hasen e sahihtir, demiş) Nesai Abd b. Humeyd, İbni Cerir, İbni

Hibban (Sahih'inde) ve Hakim (ikisinin şartlarına göresahihtir, demiş) rivayet etmişler.Beyhaki Sunen'de:Yukarıdaki hadise dayanarak, "Düşman ülkesinde bir kişi veya birkaç kişinin genelde

öldürülecekse de vazı." Bundan sonra da Ebu Umran'ınmezkur hadisini ve başkasını rivayet eder.

910-  Sahih bir isnad ile Mücahid'ten rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) Abdullah b. Mesud'u ve Habbab'ı bir seriyye, Dıhya (El-Kelbi) yi de tek bir seriyye gönderdi.[1082]

911- Der ki: Şafii (r,a.) şöyle dedi:"Ensardan bir şahıs Biri Mauna sahiplerinden geri kalmış­tı. Arkadaşlarının öldürüldüğü yer üstünde kuşların top­landığını/uçuştuğunu gördü. Amr b. Ümeyye'ye şöyle de­di: Şu düşmanlara yönelip saldıracağım. Onlar da beni öl­dürecekler. Ben arkadaşlarımızın öldürüldüğü bir sahneden geri kal(a)mam. Söylediğini (hemen) yaptı ve öldürüldü. Amr b. Ümeyye'nin dönüp Rasulullah'a (s.a.v.) bunu anlat­tı. O da (s.a.v.) onun hakkında güzel şeyler söyledi. Amr'a şöyle dediği de denilmektedir: Sen de ilerleyip-saldırsaydın ya?[1083]

912- Rasulullah (s.a.v.) Amr b. Ümeyye ve Ensardan başka bir adamı bir seriyye, Abdullah b. Uneysi'den bir [1084]

913- Bir çok kişi Tabii'nin tabiinin alimlerinden Kasım b. Muhaymire'den:"Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.."(Bakara: 2/195)Ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etmiş. Der ki: Tehlike, Allah yolunda infakı/harcamayı terketmektir. Biradam on bin kişiye de saldırsa yine bunda (bir) beis yoktur,

914-  İbni Ebi Şeybe iyi bir isnad ile Mücahid'ten ri­vayet etmiş. Der ki: Düşman ile karşılaştığınızda onlara (direnip) saldırınız. Çünkü bu ayet infak konusunda nazil ol­muştur[1085]Bunun aynısı (veya benzeri):

915- Huzeyfe'den[1086]

916-İbni Abbas'dan[1087]

917- İkrime'den[1088]

918- Hasan'dan[1089]

919- Ata'dan[1090]

920- Said b. Cübeyr'den[1091]

921- Dahhak'tan[1092]

922- Suddi'den[1093]

923- Mukatil'den[1094]Ve'başkaları rivayet etmiş.[1095]

924- Sahihayn'de Yezid b. Ebi Ubeyd'ten. Der ki: Seleme b. Ekva'ya (r.a.) dedim ki, Hudeybiye günü Rasuluüah (s.a.v.) ile ne üzere biat ettiniz?"Ölüm üzerine" diye cevap verdi.[1096]

925- Sahihayn'de Enes b. Malik'den (r.a.) rivayet edil­miş. Der ki: Amcam Enes b. Nadr, Bedir savaşında bulunamamıştı. Şöyle dedi:"Ey Allah'ın Rasulu! Senin müşriklerle yaptığın iki savaşta bulunamadım ama, Allah bana müşriklerle savaşmayı nasip ederse, Allah ne yapacağımı gösterecektir; Bilahare Uhud günü, (ona nasip olmuş) müslümanlar da bozulunca şöyle dedi:"Allah'ım bunların yaptıklarından dolayı senden özür diliyorum. Şu müşriklerin yaptıklarından da beri olduğumu arzederim. Sonra ilerledi. Onunla Sa'd b. Muaz karşılaştı. Şöyle dedi:"Ey Sa'd b. Muaz! Nadr'ın Rabbine yemin olsun ki Cen­net (i umuyorum)! Ben onun kokusunu Uhud'un yanında bu­luyorum. Sa'd:"Ey Allah'ın Rasulu! Onun yaptığını anlatamıyorum" de­di. Enes derki: "Onu öldürülmüş olarak bulduk. Ve cesedin­de kimi (kılıç) darbelerinden, kimi (mızrak ile) yaralamalar ve ok izinden seksen küsur yara bulundu. Müşrikler onun uzuvları kesilmişti. Hiç kimse onu tanıyamadı. Ancak kız kardeşi onu parmak uçlarından tanıdı. Enes der ki: Şu ayetin onun ve onun gibi şahısların hakkında nazil olduğunu düşünüyoruz[1097]Öyle adamlar vardır ki Allah'a verdikleri sözlerini yerine getirirler..."                                  (Ahzab: 33/23)Bu Buhari'nin lafzıdır.Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­du:"İnsanların en hayırlı yaşayanlardan biri, Allah yolunda atının dizgininden tutup onun sırtında uçan, düşman sesi veya düşmana hücum feryadı işittikçe o at üzerinde uçan, öldürmeyi ve ölümü ümid edilen yer­lerinde arayan adamdır. Yahut şu tepelerden bir te­penin üstünde veya şu vadilerden bir vadinin içinde bir koyun sürücüğünün içinde bulunup namazını kılan, zekatını veren ve eceli gelinceye kadar Rabbine ibadet eden, insanlara hayırdan başka bir şey yapmayan kim­sedir."Müslim daha önce (671 ile) geçmişti.

926- Ebu Avane Sahih'inde rivayet etmiş. Lafzı şöy­ledir:"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, onlar­dan/insanlardan en hayırlısı, Allah yolunda atının diz­gininden tutup, onun sırtında uçan, düşman sesini işit­tiğinde, atın üzerinde doğrulup ölümü ümid edilen yer(ler)inde arayan adamdır[1098]Onun bu baba delaleti/delal oluşu, "Öldürme veya ölmeye ümid edilen yerine arayan..." sözüdür.Daha önce de Urnayr b. Hamam'ın hadisi geçmişti. Şöy­le demişti:"Şu hurmalarımı yiyinceye kadar hayatta kalsam/ yaşasam, gerçekten bu uzun bir hayat olur. Yanındaki (tüm) hurmaları attı. Ve Öldürülünceye kadar savaştı.[1099]

927- loniŞbi Şeybe... Muaz b. Afra'dan. O:"Ey Allah'ın Rasulu! Allah kulunun yaptığı hangi işine güler?" diye sordu. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Düşmana zırhsız elini daldıran kişinin yaptığına.[1100] Bunun üzerine üstündeki zırhını çıkardı ve ölünceye kadar savaştı.Müellif der ki: İbni Ebi Şeybe rivayetinde, İbni İshak'ın Siyerinde ve başka yerlerde bunu yapan meşhur şahıs Muaz b. Afra'mn kardeşi Avf b. Afra'dır. Afra anneleridir. Ba­baları Haris b. Rifaa en-Neccari'dir.

928-  Taberani el-Kebir'de hasen bir isnad ile Ebu'd-Derda'dan (r.a.) o da Nebi'den (s.a.v.):"Üç kişi/sınıf vardır ki, Allah onları sever, onlara güler ve onları müjdelemek ister. Bunlardan biri, bir grup (düşman) belirdiğinde tek başına onunla savaşır. Ya öldürülür veya Allah ona kafi gelir ve onu muzaffer kılar. Bunun üzerine Allah şöyle "Şu kuluma bakın! Benim i^in canıyla nasıl sab­rediyor. Bunlardan ikincisi: Güfiel hanımı, yumuşak ve sıcak yatağı olan adamın/kişinin kıyam etmesidir. Allah şöyle der:"Şehvetini terkedip beni zikrediyor. Halbuki istese uyur." Üçüncüsü kafile ile birlikte seferde iken, kafile geceleyip uyurken, seherde; darlıkta ve bollukta kıyam eden kişidir.[1101]

929- İbni Mesud'dan (r.a.) Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Rabbimiz iki adama şaşırdı/beğendi. Yorganını,eşiyle olan beraberliğini ve sevgisini bırakıp namaza kalkan adam. Allah azze ve celle şöyle der:"Kuluma bakınız. Yanımdakini arzulamak için yatağım, şehvetini, ehliyle olan beraberliğini ve sevgisini bırakıp namaza kalktı. Diğeri de: Allah yolunda gaza edip arkadaşları hezimete uğrayan kişidir. Hezimet­teki sorumluluğunu ve (savaşa) dönmedeki sevabını/Ie-hindekini de bilir. Buna rağmen döner ve kanı akıtılır. Bunun üzerine Allahu Teala şöyle der:"Kuluma bakınız. Kanı akıtılıncaya kadar, yanım-dakini elde etmek, rahmetimi ummak için (savaşmaya)

döndü.[1102]Bunu Ahmed, İbni Ebi Şeybe, Ebu Ya'la, Taberani, îb-ni Hibban (Sahih'inde) Ebu Davud, Hakim (özet şeklinde) rivayet etmiş. Ebu Davud, "Nefsini satan adam" diye bap koymuş.Müelilf der ki: Bu bapta bu sahih hadisten başka bir hadis olmasa daha düşmana saldırma/dalmanın faziletine delil olarak bize yeterdi. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

930-  Yezid b. ,Zebyan Ebu Zer'den merfu olarak Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Üç kişi/sınıf vardır ki düşmanla karşılaşan ve hezi­mete uğrayan seriyyedeki adam gibidir. Tek başına gö­ğüs göğüse öldürülünceye veya zafer kazanıncaya kadar savaşır.[1103]İbni Ebi Şeybe ve Hakim ("isnadı sahihtir" der) rivayet etmişler.

931-  İbni Mübarek de rivayet etmiş. Ancak o şöyle demiş:"Seriyye ve bir grupta olan adamdır. Arkadaşları çekilir. O ise tek başına karşı koyar; ya öldürülür veya galip gelir[1104]

932- Leys b. Ebi Selim'den Bize şöyle ulaştı: "Adam bir grup veya seriyyede olur (onlar da) düşman ile karşılaşırda arkadaşları hezimete uğrasa, o ise kanı akıtılıncaya veya galip gelinceye kadar sabrederse, Allahu Teala meleklere şöyle der:"Şu kuluma bakınız. Benim için canıyla nasıl sabretti İz­zet ve Celalime yemin olsun ki, ona konağında mutlaka cömert davranacağım/ona iyilik edeceğim. Ona cennette konağı/yolculuğu yüz yıl olan bir yer verilir. Onun her bir köşkünün dışı kırmızı altından, içi yeşil zümrütten, mer­divenleri incidendir. Her köşkte üç yüz oda var. Her odada hurilerden bir zevce var/'

Bunu Şifa'us-Sudur'da zikretmiş.

933-  Yahya b. Ebi Kesir'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şehidlerin en efdali, saflara atılıp Öldürülünceye kadar yüzlerini çevirmeyen kimselerdir. İşte bunlar cennette yüksek odalarda yerleşirler. Rabbin onlara güler Rabbin bir kavme gülse onlara hesap olmaz.[1105]İbni Mübarek Evzai'den o da ondan muaddel olarak ri­vayet etmiş. İnşaallah ilerde gelecektir.

934- Mesruk'tan Ömer'in (r.a.) yanında şöyle dedik: "Allah'ın kendisini şehadetle rızıklandırdığı kişiye

mübarek olsun. Neyi şehadet sayıyorsunuz?" dedi."Allah yolunda savaşmaktır" dedik. O:"Muhakkak ki bu çokt(ol)ur. O zaman şehid kimdir?" O şöyle dedi:"Nefsi/canı ile Allah'tan iyilik dileyen kimsedir.[1106] İbni Mübarek Mücahid'ten -ki bunun sikahğında ihtilaf var- o da Şa'bi'den o da ondan rivayet etmiş.

935- Hezan b. Malik'ten Ka'b bana şöyle dedi:"Ey Hezzan b. Malik kıyamet günü Allah indinde en ef-dal şehidi sana haber vereyim mi?"Evet" dedi. O da:"Kendi canıyla (Allah'tan) iyilik isteyen kişidir" dedi. Sonra:"Bundan sonra geleni de sana haber vereyim mi? Ey Hezzan b. Malik" dedi."Evet" dedim. O:"Denizinde boğulandır." Sonra dedi ki:"Cennet ehlinden ecri en düşük olanı sana haber verey­im mi?" Yine:"Evet" deyince, O:"Ancak son rekata yeşiten kişidir" dedi. Sonra şöyle de­di:"Vallahi insanlar kıyamet gününde şehidlere ancak şöy­le bakarlar. Sonra gözlerini semaya kaldırdı."[1107] İbni Mü­barek rivayet etmiş.

936-  Ebu Ya'la ve Beyhaki Şuab'ta kendi isnadlarıyla Enes'den (r.a.) rivayet etmişler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Size, en iyinin en iyisini/en cömerdin en cömerdini haber vereyim mi? Allah en cömertlilerin en cömert-lisidir. Ben de Beni Adem'in en cömerdiyim/iyisiyim. Benden sonra onların en iyisi/cömerdi ilim öğrenip bunu yayan adamdır. Allah bunu tek bir ümmet olarak diril­tir. Ve Allah için ölünceye/öldürülünceye kadar canını ortaya koyan/süren adamdır.[1108]

937- İbni Asakir kendi isnadıyla tahric etmiş. Vasile b. el-Aşka' rivayet ediyor: Halid b. Velid Suffar'a geldiğinde, atıma binip Cabiyye kapısına gelinceye kadar yürüdüm. Atımdan inip, onu da oturttum/veya ovdum sonrada üzerine eğerini bağladım. Sonra mızrağıma dayandım. Cabiye kapısının açılış sesini duydum. Birde ne göreyim, ben ih­tiyaçları için çıkan insanlar arasndayım. Dedim ki, bu hal üzere olan bir insana saldırırsam benden daha kabih biri ola­maz. Çok geçmeden çok sayıda süvariler çıktı. Benimle İbni Ebi Evka kilisesi arasına gelinceye dek onlara mühlet verdim. O zaman arkalarından tekbir getirerek saldırdım. On­lar şehirlerinin kuşatıldığını sandılar. Onların büyüğüne hamle yaptım, onu mızrakla yaraladım ve düştü. İki elimle beygirine vurdum. Geminden tutup, sonra da ona bindim. Bana bakıp yalnız olduğumu görünce, bana yöneldiler. Bak­tım ki aralarında bir adam öne çıkıp vuruşmaya geldi. Diz­gini eğerin üstüne attım, sonra üzerine çullandım. Mızrak­la onu yaraladım ve öldürdüm. Sonra yine beygire gel­dim/döndüm. Beni takip eettiler. Baktım ki onların arasın­da biri öne çıkmış cenk için yaklaşıyor. Yine eğerin üs­tüne dizgini bıraktım. Onun üstüne çullanıp mızrağımla onu öldürdüm. Böylece üç kişiyi öldürüp arkada bıraktım. Benim yaptığımı görünce gerisin geri döndüler.Ben de dönüp Suffar'a gelinceye kadar yürüdüm. Evime gelip, beygiri bağladım, eğerini de ondan indirdim. Sonrada Halid b. Velid'e gelip ona yaptığımı anlattım. O zamanda Rum büyüğü/kralı onun yanında şehir halkı için eman diliyordu. Halid ona şöyle dedi:"Allah'ın filanı -yani halefini- öldürdüğünü biliyor muy­dun?" Rumca:"Metanus -yanı Allah korusun-" dedi. Vasile beygiri getirdi. Rum büyüğü ona bakınca onu tanıdı."Eyeri bana satar mısın?" dedi."Evet" deyince, O da:"Sana on bin veriyorum" dedi. Halid b. Veli"Onu sat" dedi. Vasile Halid'e: [1109]"Ey emir onu sen sat" dedi. O da onu sattı. Der ki: "Onu, onu alana teslim etti. Ancak o ondan bir şey almadı.

Suffar: Dimeşk'e (Şam) yakın bir yerdir. İkisi arasında bir konaktan daha az bir mesafe var.

938- Yine iyi bir sened ile Abdurrahman b. el-Esed b. Ab­di Yeğus'tan tahric etmiş. Kendileri Dimeşk'i muhasara ettiklerinde Esed Şenue'den bir adam tek başına düşmanla savaşmak için hızla koştu. Müslümanlar onu bununla ayıp­ladılar. Bu söz ta Amr b. As'a (r.a.) kadar gitti. O zaman da Amr komutandı. Amr ona gönderdi, ancak o geri çevirdi. Bunun üzerine de Amr ona şu ayetleri okudu:"Şüphesiz ki Allah kendi yolunda kenetlenmiş evler gibi saf saf bağlayarak savaşanları sever."  (Saff: 34/4) "Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız..(Bakara: 2/195)

Adam-ona şöyle dedi:"Ey Amr seni küfrün başındayken İslam'ın başına getiren -Allah'ı hatırlatıyorum ki içimde geçirdiğim/azmettiğim bir şeyden beni geri çevirmeyesin. Şu gidinceye kadar/eriyin­ceye kadar yürümek istiyorum ve karlı dağa işaret etti. Amr onu serbest bırakıncaya kadar ona ısrar etti. Gece oluncaya kadar yürüdü. Ancak düşmana doğru gittiğinde gece karar­dı ve geri döndü. Müslümanlar ona şöyle dedi:"Seni dönderen ve sahip olduğun düşünceden başkasını sana gösteren Allah'a hamd olsun." Dedi ki:"Allah'a yemin olsun ki içimdekinden vazgeçtiğimden dolayı değildir. Ancak geceyi gördüm ve kaybolarak helak olmaktan korktum/çekindim. Sabah olduğunda erkenden tek başına düşmana saldırdı ve Öldürüldü. Allah ona rahmet etsin."Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Amr b. As'ın bu şahısla olan kıssası, Seleme b. el-Evka'nın Ahram el-Esidi ile (r.a.) olan kıssasına benzemektedir: Kıssa şöyledir:

939- Ahmed, Müslim ve başkaları Seleme b. Ekva'dan ri­vayet etmişler. Der ki: Hudeybiye zamanında Medine'ye döndük. Ben ve Rabah -Nebi'nin (sıa.v.) hizmetçisi- Rasu-lullah'ın (s.a.v.) yük develeri ile çıktık. Ben de Talha b. Ubeydullah'ın atiyle çıktım. At develerle birlikte meraya ge-tirip-götürüyorum. Sabah karanlığında Abdurrahman b. Uyeyne Rasulullah'ın (s.a.v.) develerine saldırdı/yağma et­ti. Onun çobanını öldürdü. O ve onunla beraber olanlar at-, lar üzerinde onları sürüyorlardı. Dedim ki:"Ey Rabah! Şu ata bin ve Talha'ya ulaştır ve Nebi'ye (s.a.v.):"Sürüsünün yağmalandığını/saldırıya uğradığını söyle" Der ki bende tepenin üstüne çıkıp Medine'ye döndüm. Üç defa:"Ya Sabahahu!" diye haykırdım.[1110] Sonra yanımda kılıcım ve oklarımla onları izlemeye başladım. Onlara ok atıyorum ve atlarını boğazlıyorum. Ağaçların bol olduğu yerde yapıyordum. Bana (doğru) bir süvari döndüğünde bir ağacın dibinde oturur ona ok atardım. Bana bir atlı döndü mü mutlaka hayvanım vururdum. Onlara hem atıyor hem de şöyle diyordum:"Ben İbn'il-Ekva"yım. Bu gün alçakların (helak) günüdür!" Der ki: "Ben onlardan birine yetişir ona -bineği üzerindeyken- atar okumu da adama isabet eder. Öyleki omuzunu felç ederd', "Al bunu! Ben İbn'il-Ekva'yım!"Bugün alçakların (helak günüdür!" derdim. Ağaç (in dibinde) olduğumda onları oklarla yakardım, dağ dar­aldığında, dağın üstüne çıkıp üzerlerine taş yuvarlatıyordum. Böylece benimle onların durumu devam etti: onları ko­valıyorum ve recaz söylüyorum. Hatta Rasulullah'ın (s.a.v.) hayvanlarından Allah'ın yarattığı hiçbir deve yoktur ki onu arkama almış olmayayım (onların elinden kurtarmayayım). Sonra onlara ok atarak onları takip ettim. Nihayet otuz­dan fazla elbise, otuzdan fazla mızrak bıraktılar. Hafiflemek istiyorlardı. Bir şey attılar mı üzerine taşlardan nişanlar koyuyordum. Onları Rasulullah'ın (s.a.v.) yolu üzerine toplardım. Kuşluk vakti güneşi kızıştığında, onlar dar bir dağ yolunda iken imdatlarına Uyeyne b. Bedr el-Fezari geldi. Dağa çıktım ve onların üstündeydim. Uyeyne: "Bu ne? Şu gördüğüm nedir?" dedi. (Müşrikler): "Bu adamla bela çattık! Vallahi, alaca karanlığından şimdiye dek peşimizden ayrılmadı. Elimizde ne varsa alıp, arkasına aldı." dediler. Uyeyne:"Şu adam arkasında bazılarının (ona yetişecek kim­selerinin olduğunu) görmeseydi mutlaka sizi bırakırdı (veya onun arkasında onu takip eden olduğunu bilse sizi terkedip gider/O halde sizden dört kişi ona gitsin" dedi. Onlardan dört kşi derhal dağa yanıma çıktı. Onlara sesim yetiştiğinde: "Beni tanıyor musunuz?" diye sordum. Onlar: "Sen kimsin?" dediler. Dedim ki:"Ben Allah'a yemin olsun ki, sizden bir adamı yakalamak istemeyeyim; yoksa ona yetişirim. Ama sizden biri beni yakalamak isterse bana yetişemez" dedim. Onlardan biri: "Ben biliyorum." dedi.Ben yerimden ayrılmadım. Vaki Rasulullah'ın (s.a.v.) sü­varilerini ağaçların arkasına girerken gördüm. Bir de bak­tım başlarında Ahram el-Esedi, onun peşinde Ebu Katade vardı. Dağdan inip Ahram'a dönüp atının gemini tuttum. Dedim ki:"Ey Ahram onlardan sakın ki Rasulullah (s.a.v.) ile ashabı yetişinceye kadar yolunu kesmesinler" Ahram:"Ey Seleme! Eğer Allah'ı, ahiret gününü ve cennetin hak, cehennemin hak olduğunu biliyorsan benimle şehidliğin arasına girme!"

Bunun üzerine atının gemini bıraktım. O da Abdurrahman b. Uyeyne ile karşılaştı. Abdurrahman ona saldırdı. O da Ab-durahman'm atını öldürdü. Abdurrahman da onu yaralayıp öldürdü ve atına bindi. Ebu Katade Abdurrahman ile karşılaştı. Karşılıklı yaralandılar. Ebu Katade onu yaralayıp Öldürdü ve Ahram'ın atma geçti.

Sonra çıkıp onların izini takip ettim. Hatta arkamdaki (Muhammed'in (s.a.v.) ashabından ve onların tozundan bir şey görmüyordum. Nihayet güneş batmazsa önce, içinde Zü Kared denilen su bulunan bir dağ yoluna saptılar. Susuz olduklarından ondan su içmek istiyorlardı. Bana baktılar, arkalarında koşuyordum. Ondan vaz geçtiler ve çıkarak sarp bir yola çattılar. Güneş te batıyordu. Ben de koştum ve onlardan bir adama yetişerek bir ok attım ve:

"Al bunu Ben İbni Ekva'ım! Bu gün alçakların (helak) günüdür!" Derki:"Ey anası ağalayasıca! sabahki Ekva'mı?" dedi. Ben de: "Evet, ey kendi (nefsin)nin düşmanı." Sabah kendisine attığım (kişilerden) idi." Ona bir ok daha attım. Ben bunları sürerek Rasulullah'a (s.a.v.) getirdim. Onlar Zu Karde bıraktığım su üzerindeydiler. Birde ne göreyim Allah'ın nebisi beşyüz kişi iledir. Bilal de bir deve boğazlamış, Ra­sulullah'a (s.a.v.) ciğerinden ve hörgücünden kızartma yapıyordu. Ben:"Ey Allah'ın Rasulu! Bana müsaade buyur da şu ce­maatten yüz adam seçeyim geceleyin kafirlere baskın edip onlardan muhbir olarak tek bir kişiyi bırakmayayım. Rasu­lullah (s.a.v.):

"Ey Seleme! Sen bunu yapacağını sanıyor muydun?"buyurdu. Ben de:"Evet! Sana ikram buyuran (Allah aşkına)a!" cevabını yerdim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) güldü hatta gündüzün ayrınlığında yan dişleri göründü."Sabahladığımızda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Bugün en iyi/hayırlı atlımız Ebu Katade, piyadele­rimizin en hayırlısı Seleme idi." buyurdu.Sonra Rasulullah (s.a.v.) bana iki hisse verdi. Biri süvari hissesi, biri de piyade hissesi idi[1111]Bu lafız imam Ahmed'indir. İsnadı Sahihayn'in şart­larına göredir. Müslim'in lafzı inşaallah Meğazi (bölümün)de gelecektir.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Bu sabit ve sahih hadiste, çok düşmana tek basma -öldürüleceği büyük olasılık olsa da- şehadeti taleb etmede ihlaslı olmak şartıyla saldır­masına en güzel delil vardır. Nitekim bunu Ahram el-Ese-di yapmış, bundan ötürü Nebi (s.a.v.) onu ayıplamamış sa-• habe de benzer fiillerden nehyetmemişlerdir. Hatta bu hadis bu fiilin müstehap olduğuna ve faziletli olduğuna delildir. Az önce geçtiği Nebi (s.a.v.) Ebu Katade ve Seleme'nin yap­tıklarını medhetmiştir. Halbuki her biri müslümanların on­lara iltibak etmelerini beklemeden tek başına düşmana saldırmıştı. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Yine hadisten şu çıkarılabilir: İmam veya saldıracak kişiyi aşırı derecede sevgisi olan, ona şefkatinden dolayı onu menedebileceği gibi, şehadetteki samimi niyeti ve azimini gördükten sonra da onu bırakabilir. Nitekim Seleme b. Ek-va'nın, Ahram el-Esediye karşı tutumu böyle olmuş. Nebi (s.a.v.) onun ne menini nede serbest bırakmasını ayıpla-mamamıştır. Nitekim aynısı -geçen hadiste (938 no ile geçti) geçtiği gibi- Amr b. As ta yapmıştır.Seleme'nin müşriklere saldırmak için sahabeden yüz kişi seçmesini istemesi kafirlerin büyük bir topluluk olduk­larını gösteren apaçık bir delil var. Yoksa sahabeden seçkin yüz kişinin oraya yönelmesini gerektirecek bir durum ol­mamalıdır. Bu delilin bu bapta zikredildiğini görmedim. Halbuki bu, tüm açık delilerden daha açıktır. Yine de en iyi bilen Allah'tır. Garip lafızların şerhi gazalar bölümünde inşaallah gelecektir.

940-  İbni Asakir kendi isnadiyla tahric etmiş. Yermuk günü bir adam Ubeyde b. Cerrah'a şöyle dedi:"Muhakkak ki ben onlara (düşmana) saldırmaya azmet­tim/niyet ettim. Nebinize (s.a.v.) bi şey söylemem hususun­da bana bir vasiyetiniz var mı? Şöyle dedi:"Ona selam söyle. Bizlerin Rabbimizin bize vaadettiği-ni hak (olarak) bulduğumuzu, ona haber ver."

941-  Yine kendi isnadıyla, Muhammed b. îshak b. Se-man'dan tahric etmiş. O da bazı şeyhlerinden Dımeşk'in muhasarasında şu hadisi zikretmiş."Müslümanlardan biri tek başına Humusa yakın ve Mashal Manastırı'nm yanına kadar geldi. Suya varıp atını içirdi. Humus'tan yaklaşık otuz kişi geldi. Bunun tek başı­na olduğunu görünce ona doğru yöneldiler. Atını orada bırakıp kendisi suyu geçerek onlara saldırdı. Onların ilk atlısını, ikincisini ve üçüncüsünü öldürdü. Sonra onları takip ederek tek tek onlardan öldürüyordu. Mishal[1112] Man­astırına gelinceye kadar takibini sürdürdü. Onlardan onbir ölü geride bırakmıştı. Onlar Manastırına girdiler, o da gir­di. Manastır ehli onu öldürünceye kadar taşladılar. Allah ona rahmet etsin.Buna yakın bir kıssa da şudur:

942- Hafız Ebu'l-Haccac el-Mezzi ve daha bir çokları İs­mail b. Ayyaş'tan, Ebubekir b. Ebi Meryem'den Ala b. Sü-fyan el-Hadrami'den rivayet etmişler. Der ki:"Busr b. Artaa Rumlara gaza ediyordu. Artçıları sürek­li saldırıya uğruyor, onlara pusular kuruluyor, kendileri de buralarda saldırıya maruz kalıyorlardı. Bunu böyle görünce, ordusundan yüz kişi ile geride kaldı. Bir gün Rum vadi­lerinden birinde tek başına kalmıştı. Birde ne görsün otuz kadar beygir bağlanmış duruyorlar. Onların yanında da bir kilise var. Kilisede bunların sahipleri ve onları takip edip pusu kuranlar duruyordu/kalıyordu. Atından inip bnu bağladı. Sonra kiliseye girip hem kendi üstüne hemde onların üstüne kapıları kapattı. Rumlara kapının kapanması çok tuhaf geldi. Onlar mızraklarına ulaşmadan onlardan üç kişi öldürüldü. Busr'm arkadaşları onu kaybedince onu ara­maya koyuldular. Onun atını tanıdılar. Kiliseden de (büyük bir) gürültü işitince, kiliseye geldiler. Ancak kapılar ka­palıydı. Bunun üzerine tavandan delip aşağı indiler. Bir de ne görsünler! Busr sol eliyle bir kısım bağırsaklarını sağ eliyle de kılcını tutmuş (savaşıyor)du. Arkadaşları kiliseye hakim olunca, Busr bayılarak yere yıkıldı. Müslümanlar, bunlara yönelerek kimilerini öldürdü kimilerini de esir aldılar. Esirler onlara dönerek:"Allah aşkına kim bu?" diye sordular. Onlar:

"Busr b. Artaa" deyince"Allah'a yemin olsun ki kadınlar onun benzerini doğur mamıştır" dediler. Onun bağırsaklarını içine yerleştirdiler. Ondan bir şey delinmemişti. Sonra sarıklarıyla bağlayıp taşıdılar. Sonra da diktiler. Bilahare (Allah'tan) şifa ve afiyet buldu/iyileşti.Müellif der ki: Busr, sahabe oluşu hakkında ihtilaf var. Onun tercemesi yeteri kadar "Tarih'u Dimeşk'te1146 mev­cuttur. Busr bu ümmetin yiğitlerinden ve kahramanların-dandı.

943-  Yezid b. Ebi Habib şöyle der: Busr kılıç sahibi (erbabı) idi. Nice fetihler vardır ki Allah onun eliyle fe-thetmiştir.

944-  Ömer'in (r.a.) Amr b. As'a şöyle yazdığı rivayet edilir: Hudeybiye'ye katılana ikiyüz dinar ver. Kendin için de (o kadarını) tamamla. Harice b. Huzafe'ye misafirper­verliği için Busr b. Artaa içinde cesareti/yiğitliği için ver/tamamla.

945- Busr'un yaptığından daha büyüğünü Yemame günü Bera b. Malik (r.a.) yapmıştı. Zırhı içinde, mırakların ucun­da düşmanın içine atıldı. Tek başına savaştı/çarpıştı. On­lardan on kişiyi öldürdü ve kapıyı açtı, O gün seksen küsur yara almıştı. Sahabeden hiçbiri bununla onu kınamadı.[1113]

Bunu Beyhaki (Sunen'de) İbni Esir ve başkaları rivayet etmiş.

946-  Yine İbni Asakir kendi isnadıyla Muhammed b. Ayiz'den tahric etmiş. Der ki: Velid, bana Hums şeyhleri haber verdi. Kendisi Humus'ta, daha önce rumların süvar­ilerinden olan kör ve yaşlı bir adam gördü. Devamla, ona şöyle söylendi "ona kör olma sebebini sor" O da şöyle [1114]vap verdi:"Müslümanlar Humus'a yürüdüklerinde Ürdün nehri üz­erindeki Kudüs gölüne konakladılar. Humus patriği beni otuz kadar süvariyle gönderdi. Bize Ürdün nehrine kadar gidip müslümanlarm ordusunun durumunu gözetlememizi, on­dan haber veya esir getirmemizi emretti. Devamla:"Bunun üzerine çıktık. Vadinin içine/ortasına kadar yürüdük. Müslümanlarm ordusuna/kışlasına yaklaştığımızda, nehrin öbür tarafında bir adamı tek başına mızrağı yanında atına su içirdiğini gördük. Bizi gördüğünde semerini atının üstüne bıraktı. Atına bindi ve mızrağını aldı. Onun bizden korktuğunu ve orduya bizi haber vermeye gittiğini zannet­tik.Devamla der ki: Atı koşturarak nehre daldı. Nehre ve bize karşı bu cüretine şaşırdılar. Atı onu nehirden çıkardı ve onunla silkelendi. (Nehir suyunun oluşturduğu) uçuruma geldiğinde, onu geçmek istedi ancak bunu yapamadı. Eğerin üstüne kalkıp mızrağına dayanarak sıçradı. Birde baktık ki uçurumun üstündedir. Atına seslendi o da yanına geldi. Onun üstüne sıçradı ve bize doğru geldi. Bizler (şaşkınlık içinde) birbirimize bakıyorduk. Bize saldırıp bizleri ayırdı. Bir adamı yalnız yakalayıp sırtından vurdu. Yİne bizler birbirimize baktık, yine bize saldırdı ve bizi ayırdı. Yine bir adamı yakalayıp öldürdü. Bunu defalarca tekrarladı.Bizler bunu görünce mağlub ve hazimete uğramış halde şehre geldik. O yine bizi takip etti. Yakaladığı her bir kişiyi öldürüyordu. Öyleki benden başka kimseyi bırakmadı. Hu­mus kapısına da (oldukça) yaklaşmıştı. Kapının kulesinde bulunan insanlar onun yaptığını gördüler. Bize doğru sü­variler çıkardılar. Atlıları görünce onun onlardan korkup kaçtığını sandım. Onun ne yapacağını görmek için geri baktım ki bakmamla beraber mazrağımın ucunu gözümde gördüm. Atlılar ona saldırıp onu öldürdüler. Müslümanlardan bir grup onu aramaya koyuldu. Onu öldürülmüş olarak buldular. Bizde şehre girdik. Onların şöyle dediklerini işi­tiyordum:"Yiğit (Mishaı) Yiğit! Manastırın bir yerinde defnettiler. Onun için orası Mishal manastın denildi.

947- Bera b. Azib'den (r.a.) rivayet edilmiş. Der ki: Ya­hudi Ebu Rafia Abdullah b. Atik, Abdullah b. Atebe'yi be­raberinde bir grup insanla gönderdi. Kaleye yaklaşmcaya ka­dar gittiler. Abdullah b. Atik onlara şöyle dedi:

"Siz burada durun, ben gidip bakayım." Der ki:"Nezaketle (centilmence) içeri girdim. Bir merkeplerini kaybetmiş ellerinde bir kor ateş/ meşale ile onu arıyorlardı. Tanınmaktan korktum ve ihtiyaç gideriyormuş gibi başımı örterek oturdum. Sonra kapıcı seslendi. Girmek U:eyeri kapıyı kapatmadan önce girsin. Ben de içeri girdim ve merkebin bağlandığı yerde kapıya yakın bir yerde gizlendim. Ebu Rafi'in yanında akşam yemeklerini yediler. Gece geç saate kadar sohbet ettiler sonra da evlerine döndüler. Sesler kesilince ve gürültü duymayınca çıktım.Der ki: Kapıcının anahtarı nasıl baca deliğine koyduğunu gördüm. Onu alıp kale kapısını açtım. Der ki: "Şöyle dedim:"Eğer onlar beni öğrenseler/farketseler yavaş yavaş/gi­derim." Sonra evlerinin kapılarına dönüp dışardan kapıları­nı üzerlerine kapattım. Sonra merdivenden Ebu Rafia çık­tım. Evin karanlık lambasının söndürüldüğünü gördüm. Adamın nerede olduğunu bilmiyordum? Ey Ebu Rafi!" de­dim."Kim o?" diye sordu. Der ki:"Ben sese doğru gidip vurmak istedim. Bağırdı. Bağırın­ca fayda etmedi." Der ki:"Sonra tekrar gelip yardıma gelmiş gibi yaptım. Ve:"Ey Ebu Rafi' sana ne oluyor?" dedim. Sesimide değiş­tirmiştim. Seni şaşırtmıyor mu? Anana yazıklar olsun! Adamm biri içeri girip kılıçla vurmak istedi. Yine onu kasdetip tekrar vurmak istedim. Yine ona bir şey yapmadı. Bunun üzerine bağırdı ve aileside uyandı. Sonra (yine çıkıp) sesi­mi değiştererek yardıma gelen biri şeklinde tekrar geldim. Baktım ki sırt üstü yatmış/uzanmış. Kılıcı sırtına bırakıp ke­miklerin sesini işitinceye kadar kılcıma yüklendim. Sonra şaşkın(lık içinde) çıktım. Merdivene gelip inmek istedim. Ancak düştüm ve ayağım yerinden çıktı. Onu bağlayıp ar­kadaşlarımın yanına topallayarak geldim. Onlara:"Gidin ve Rasulullah'a (s.a.v.) müjde verin. Ben ölünün ilan haberini duymadan ayrılmayacağım" dedim. Sabaha doğru (Bir kişinin öldüğünü haber veren) haberci/naiyenin sesi:"Ebu Rafi öl(dürül)dü" diye yükseldi. Bende ayağa kalkıp hiçbir elem ve acı çekmeden yürüdüm. Arkadaşları­ma (onları) Nebi'ye (s.a.v.) varmadan yetiştim ve müjdeyi kendim verdim.[1115]

948- Başka bir rivayette ise Nebi'ye (s.a.v.) gelip, ona olayı anlattım. Bana:"Ayağını uzat" dedi. Ben de ayağımı uzattım. Ayağıma elini sürdü. Bunun üzerine sanki hiç şikayet etmemiş gibi iy­ileşti.[1116]Buhari rivayet etmiş. Hadiste kendisini tehlikeye atma vardır. Delil olarak bu (bile) yeterdir.

949- Yine bunun gibi Ebu Hadrad el-Esîemi[1117] ve iki arkadaşı büyük bir orduya beraberlerinde dördüncü bir şahıs olmadan saldırmış ve Allah müşriklere karşı onlara yardım etmişti. Büyük bir ganimet elde etmişlerdi. Seriyyeİer bölümünde inşaallah -bunun ayrıntılı şekli- gelecektir.[1118] Eski tarihte (de) Talut ve arkadaşları üçyüz on üç kişi ile Calut ve beraberindeki doksan veya üç yüz bin Ama-likahlardan oluşan bir orduya saldırmışlardı. Kıssalarının özeti müfessirlerin açıkladıkları gibi şöyledir:Beni İsrail'den bir topluluk Musa'nın vefatından sonra cihadı terkedip ondan yüz çevirdiler. Bunun üzerine Calut'un kavminden olan Amelikalar onlara galip geldiler. Ame-likalılar Mısır ile Filistin arasında iskan ediyorlardı. Erkek­lerini öldürüp kadın ve çocuklarını esir aldılar. Ülkelerinin çoğunu istila ettiler. Vehb der ki:"Allah onlardan cihadı düşürmüş, onlarla savaşanlarla savaşmamayı emretmişti. Onlar kırk yıl savaşmaksızın bek­lediler. Taki krallarının/hükümdarlarının çocuklarından dörtyüz kırk kişi esir edildi. Bunun üzerine Rasullerinden kendisiyle cihad etmek için bir emir/hükümdar tayin et­melerini istediler. Allah onlara Talut'u gönderdi. Çıkmaya niyetlendiklerinde şöyle dedi:"Her gördüğümün çıkmasına ihtiyacım yoktur. Evine başlayıp bitiremeyen, bir kadınla evlenip onunla beraber ol­mayan, borçlu veya borcu olan, yaşlı ve hasta olan çık­masın. Onun şartlarına göre onunla ancak seksen bin kişi (kimilerine göre doksan veya yüzbin) çikabildi. Talut Beyt'il-Makdis'ten askerleriyle çıktı. Yolculukları şiddetli sıcaklığa denk gelmişti. Ona su azlığından şikayet ettiler. Ve susuzluktan korktular. Onlara şöyle dedi:"Şüphesiz ki Allah sizi bin nehir (suyunu içmek) ile imtihan edecektir. Kim ondan içerse o benden değildir.(Bakara: 2/249)Bu nehrin Ürdün ile Filistin arasında olduğunu söyleyen­ler olduğu gibi, bunun bizzat Filistin nehri olduğunu söyleyenler de vardır.Muhakkikler şöyle demişler:"İmtihan yönü şudur: Talut'un cihada niyeti olan ile ol­mayanı bilmesi içindir. Suyu terketmekle itaati ortaya çıkan bunun dışında da itaat edeceğini öğrenmiş, suda şehveti gelip gelenin de bunun dışında isyan etmesi kaçınılmaz olduğunu anladı.Allahu Teala:"Az bir kısmı hariç hepsi ondan içti." (Bakara: 2/250)Sahih görüşe göre onlar üç yüz on üç kişiydi. Nehri geçip Calut ve askerlerini görünce:"Bugün calut ve askerlerine gücümüz yetmes dediler."(Bakara: 2/250)Nehri geçenler hakkında ihtilaf var. Kimisi nehri bir münafık geçmedi derken, bazıları da bunların nehri geçtik­lerini daha sonra müminlerini bıraktıklarını söylerler. Bir başkası da, nehri dört bin kişi geçti. Calut ve askerlerini görünce onlardan üçbin altı yüz seksen küsur kişi döndü. Üç yüz on üç kişi sebat etti. Onlar içerisinde Davud'da (a.s.) vardı. Bjunlar şöyle dedi:".Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle çok toplu­luklara galip gelmişti} (Bakara: 2/250)Sonra üçyüz on üç kişi Calut'a yöneldiler. Calut Amalı-ka'lıların komutanı ve kralı idi. Bunlar doksan bin, veya üçyüz bin idi. Hepsi de silahlı idi.Zemahşeri der ki: Calut'un kafası üzer' ıdeki tohgası üçyüz ntıl idi.[1119]Allahu Teala:"Calut ve askerleriyle karşılaşınca "Rabbimiz biz sabır ver, ayaklarımızı sabit kıl ve kafirlere karşı bize yardım et" dediler."                              (Bakara: 2/251)"Allah'ın izniyle onları hezimete uğrattılar..."(Bakara: 2/251)Kadısıyye günü ki Irak'ta büyük bir savaş günüdür. Müs­lümanlar yedi binden daha fazla idiler. Başlarında da ko­mutan olarak Sa'd b. Ebi Vakkas'dı. Müşrikler ise kirk-bin, kimilerine göre de altmış bin idi. Beraberlerinde yetmiş fil vardı. Komutanları ise Rüstem idi.[1120]Medaini1[1121] der ki: On beşinci yılın Şevval ayının sonun­da savaştılar. Savaş üç gün sürdü. Rustem öldürüldü ve he­zimete uğradılar.artuşi Sirac'ul-Müluk'te ve başkaları zikretmiş: Amr b. Ma'di Kerib Kadısiyye günü nehre inip arkadaşlarına şöyle dedi:"Köprüden geçiyorum. Eğer devenin kesilmesi (süresi) kadar hızlans al ar/acele etseniz beni elimde kılıcımla onlar-1 la yüz yüze savaştığımı, onların beni sardığını ve benim de onlar arasında ayakta olduğunu bulursunuz . Yok eğer sa­vaşlar (gevşek davranır) s anız, beni aralarında Ölmüş olarak bulursunuz. Bunu demekle dalıp düşmana saldırdı. Birbirim­ize Ey Zübeyr oğulları neden arkadaşınızı terkediyor sunuz? Allah'a yemin olsun ki sağ olarak onu bulacağınızı da gör­müyorum/sanmıyorum. Onlarda hamle yapıp yanına vardı­lar. Atın düş(ürül)müş o da bir acemin atının iki ayağından  tutmuş, onun gitmesini engelliyor, süvari de durmadan onu vuruyor. Onu sardığımızda adam atından inip atını terket-ti. Amr ona binip,"Ben Ebu Sevr'im. Vallahi az kala beni kaybediyor­dunuz.""Onlar atın nerede?" diye sorunca,"Atına ok atıldı. O da (ön ayaklarını havaya kaldırarak) coştu ve beni düşürdü." dedi.Harra günü Abdullah b. Hanzala'ya[1122] insanlar toplanıp ölüm üstüne biat ettiler. Şiddetli bir savaş oldu. (Kendileri çok iyi savaştı). Bir mevlasına: Sırtımı/arkamı koru taki öğle namazını eda edeyim. Mevlası ona:"Hiç kimse kalmadı neye kıyam ediyorsun?" deyince -ki sancağı dikili etrafında da sadece beş kişi kalmıştı- o şöyle dedi:"Yazıklar olsun! Biz sadece ölmek için çıktık. Der ki: Şe­hir ehli ürküp kocan deve kuşları gibi, Şam ehli de Yezid'in[1123] ordusudur. Onlar için öldürülüyorlar. İnsanlar hezimete uğrayınca zırhını üstünden atıp öldürülünceye kadar zırhsız bir şekilde savaştı.

Cüveyriyye.b. Esma der ki: İnsanlar hezimete uğradı. Ab­dullah b.'Hanzala bazı oğullarına dayanmış biraz kestiriy­ordu/Oğlu onu ayındırdı. Olup biteni görünce büyük oğlunu gönderdi. Öldürülünceye kadar savaştı. Onun sekiz oğlu vardı. Onları teker teker sonuncusuna kadar gönderdi. Son­ra kılıcının kınını kırıp öldürülünceye kadar savaştı.Bunu Hafız Zehebi Tarih'ul-îslam'da zikretmiş.[1124]Tartuşi Sirac'ul-Müluk'te, Kurtabi de tarihinde zikretmiş: Tarık[1125] Endülüse bin yediyüz kişi ile girdi. Tezfir Lezrik'in vekiliydi.[1126] Onlarla üçgün savaştı. Sonra Lezrik'a yazarak, "Bize bir millet geldi. Bunlar yeryüzünden mi yoksa gökten midirler? bilemiyorum. Onlarla savaştık ancak onlara gücümüz yetmiyor, kendin bize yetiş" dedi.Lezrik ona doksan bin süvari ile geldi. Onlarla üçgün sa­vaştılar. Bela müslümanlara çok zarar geldi/onları zorladı. Bunun üzerine Tarık onlara şöyle dedi:"Kılıçtan başka seçeneğiniz yoktur. Sizler onların ülkesinin ortasındayken ve etrafınızda da deniz sizi sarmış iken nereye gideceksiniz. Ben bir şey yapacağım; ya zafer ya ölüm! O (yapacağm şey) nedir? diye sordular. O şöyle de­di:"Onların tağutunu hedef alacağım. Hamle yaptığımda sizde bütün olarak benimle beraber hamle yapın. Onlar da onun dediğini yaptılar. Lezrik ve onunla birlikte çok sayı­da arkadaşı öldürüldü. Allah onları hezimete uğrattı. Müs­lümanlar üçgün onları takip ederek hızlı bir şekilde onları öldürüyorlardı/onları kılıçtan geçiriyorlardı. Müslüman­lardan az sayıda kişi öldürüldü. Tarık, Lezrik'in kelesini[1127]Afrika'da olan efendisi Musa b. Nusayr'a[1128]gönderdi. Da­ha sonra Tarık Tulayle'ye, Velid'in mevlasi Muğis er-Ru-mi de1161 Kurtuba'ya gittiler ve oraları fethettiler. Sayıla­mayacak kadar, zahire ve mal buldular. Bunun içinde Sü­leyman'ın (a.s.) sofrası da vardı. Üzerindeki cevherden dolayı iki yüz bin dinar olarak fiyat biçildi/kıymeti takdir edildi.Alp Arslan'da Tarık'ın yaptığını yapmış. Kıssası Tartuşi Kurtubi ve başkaları tarafından şöyle anlatılır;Rum kralı Kostantiniyye'de gönüllüler hariç altıyüz bin kişi ile çıktı. Onları göz göremiyordu. Sayılamıyorlardı. Peşpeşe bölükler ve izdihamli bir orduydu. Yüksek/yayılmış dağlar gibi birbirinin ardından gelen bolü ttölük askerdi. Kaleleri fethetmek için öyle atlar, alet ve edevat hazır­lamışlardı ki onları vasfetmekten kişi aciz kalır. Dünya paylaştılar. Her yüz bin kişiye bir bölge verdiler. Acem ve Irak'ı bir krala, Mudar ve Rabia bölgelerini birine, Mısır ve Mağribi birine, Hicaz ve Yemen'i birine, Hindistan ve Çin'i birine Rumları da bir krala verdiler. İslam beldesi çalkalandı, korkulan şiddetlendi, telaşları arttı. Kimisi de ön­lerinden kaçarak ülkeleri onlara bıraktılar.O gün Acem ve Irak sultanı olan Alp Arslan et-Turki, ülkesinin görüş erbabını toplayıp onlara şöyle dedi:"Müslümanların başına geleni biliyorsunuz. Görüşünüz nedir?" Onlar:"Görüşümüz senin görüşüne tabidir. Bu sayıdaki toplu luğa da karşı konulamaz" dediler. O:"Kaçış nereye? Ölümden başka (bir alternatif) kalmadı, o zaman şerefli bir şekilde ölmeniz daha iyidir" dedi. Onlar:"Kendine bunu uygun görüyorsan canlarımız sana feda olsun" dediler. Onlarla karşılaşmaya azmettiler. Şöyle de­di:"Onları ülkemizin girişinde karşılayalım. Seçkin, izzetli ve yiğit yirmi bin kişi ile çıktı. Bir merhale gidip askerini gözden geçirdiğinde onları on beş bin olarak buldu, beş bi­ni geri dönmüştü. İkinci bir merhale daha gittiklerinde yine askerini gözden geçirdi, onları on iki bin olarak buldu.Sabahleyin onlarla yüzyüze gelince, akılları dehşete düşürecek, akılları hayrete düşürecek bir durumu gördü. Onlara karşı müslümanlar, siyah öküzdeki beyaz br nokta mesabesindeydiler. (Alp) şöyle dedi:"Zevalden sonra onlarla savaşmaya niyet ettim. "Niçin" diye sorduklarında, Çünkü bu saatte yeryüzünde olan hiçbir minber yok ki bize zafer ile/yardım ile dua etmiş olmasın" dedi. O gün Cuma günüydü. Onlar da:"O zaman (bildiğini) yap" dediler. Güneş zeval edince (semanın ortasından batıya kayınca -ki bu öğle vaktinin başlangıcıdır-) namaz kıldı. Sonra şöyle dedi:"Herkes arkadaşıyla vedalaşsın ve vasiyyet etsin. Onlar da denileni yaptılar. Ben (önce) hamle etmeye azimliyim. Benimle hamle yapınız. Yaptığımı siz de yapınız.Müşrikler yirmi saf oldu. Her saf iki tarafını göremiyordu. Sonra şöyle dedi:"Bismillahi ve ala bereket'illahi (Allah'ın adıyla ve O'nun bereketi üzerine) Benimle hamle yapın. Ben yap-mayıncaya kadar sizlerden biri bir ok atmasın, kılıç vurmasın  ve mızrak kullanmasın. O hamle yaptı. Onunla beraber askeri de onunla beraber (tek) bir hamle yaptılar. Müşriklerin saflarını tektek yardılar. Onların önünde bir şey durmuyordu. Kralın çadırına gelinceye kadar vardılar. Orada durup onu kuşattılar. O birilerinin ona ulaşabileceğini sanmıyordu. Yakalanıncaya kadar farketmedi bile. Etrafındakileri öldürüp birisinin kafasını kestiler. Bunu bir mızrağın ucunda kaldırıp kral öldürüldü diye bağırdılar. Hezimete uğramış olarak geriye kaçtılar. Hiçbir şeye iltifat etmiyorlardı. Günlerce on­larda kılıç hükmetti. Onlardan kurtulan olmadı. Ya öldürüldü veya esir edildi. Alp Arslan onun çadırında, yatağı üz­erindeki (yatak gibi) örtü üzerine oturdu. Onun yemeğini ye­di. Onun elbiselerini giydi. Kralı boynunda bir iple huzuruna getir(t)di. Şöyle dedi:"Eğer bana galip gelseydin bana ne yapacaktın?"O zaman seni öldürmemde şüphe eder miydin?" dedi.Alp Arslan:"Sen benim gözümde öldürmemdem daha düşük (aşağilık)sün. Onu götürün ve satın" dedi. Boynunda iple tüm kışlayı dolaştılar, ancak onu alan olmadı. Kışlanın/ordunun sonuna gelinceye kadar devam ettiler. Onların sonunda bir adamı eğer şu köpeğe karşılık satarsanız, alırım" dedi. Onu ve köpeği alıp Alp Arslan'a getirdiler. Onun hakkında yap­tıkların, onun hakkında biçilen değeri (us-yi) anlattılar. Bunun üzerine şöyle dedi:"Köpek ondan daha iyidir. Çünkü o (köpek) fayda veri­yor. O ise faydasızdır. Köpeği alın ve ona (adama) şu köpe­ği verin" dedi. Sonra onu serbest bırakmasını, köpeği ona ar­kadaş kılınmasını, boynuna bağlı olarak ülkesine ulaştırıl­masını emretti. Ülkesine ulaştığında onu azlettiler.

950- İbni Asakir Zübeyr b. Bekar'dan[1129] tahric etmiş. Derki: Harun b. Ebibekir -yani kardeşi çöl ehlinden bazılarının şunu anlattıklarını rivayet etti:Abdulaziz b. Zürare el-Kilabi servetli ve şerefli bir in­sandı. Maişetini kontrol edip, malı da (oldukça) çoğalmıştı. Şöyle dedi:"Allah'ım Abdulaziz malını, canım ve ailesini Allah yolunda vakfettiğine seni şahit tutuyor. Der ki: Sonra babası­na gelerek:"Babacağım: Takip edeceğim/uyacağım bir görüşün var mı?" dedi."Onda itaat et ve onunla faydalandır ey Abdulaziz!" diye cevap verdi. Abdulaziz:"Canımı, malımı ve ailemi/de Allah yoluna vakfettim" deyince, babası:"O zaman, ey Abdulaziz Allah'ın bereketiyle git" dedi.

951- Vakidi'den rivayet edilmiş. Der ki: Elli senesinde, Kostantiniyye savaşında Abdulaziz b. Zürare şehadete atılıy­ordu. Bir gün savaş kızıştı, vuruşmalar/darbeler şiddetlen­di, onu takip edenleri öldürüyor ve onların ortasına daldı. İri adamlar ona mızraklarıyla saldırdılar. Ve şehid oldu.[1130]

952- Taberani tahric etmiş. Abdullah b. Amr anlatıyor: ("Abdülvehhab b. Baht Battal[1131] ile gaza etti. Durumları

ortaya çıkınca, Abdülvehhab atını düşmana sürdü ve şöyle di-yordu:"Senden daha korkak bir at görmedim. Eğer senin kanını akıtmazsam Allah da kanımı akıtsın." Sonra başındaki miğferi attı ve şöyle bağırıyordu:"Ben Abdulvehhab b. Baht'ım. Cennetten mi kaçıyor­sunuz?" Sonra düşman içinde savaşmaya başladı. Der ki: Adamın biri geçip:"Ah susuzluk!" deyince O:"Öne atıl, su önündedir" dedi. Der ki: ve kavme'karıştı. O da atıda öldürüldü.

953- Yine aynı şekilde Leys'ten tahric etmiş. O da Musa b. İshak el-Ensari'den ona şöyle anlattığını rivayet eder: Ali b. Esed (adam) öldürmüş ve büyük işler (günahlar) yap­mıştı/işlemişti. Bir gece Kufe'den geçerken, o gece bir adamın;"Ey kendilerine israf/yazık/eden kullarım. Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin..." (Zümer: 39/53)

Ayetini sonuna kadar okuduğunu işitti. Şöyle dedi:Tekrar et" adam da tekrar etti. Sonra:"Yine tekrar et" dedi. Adam da yine tekrar etti. Kalkıp boy abdesti aldı, elbiselerini yıkadı, gözleri ağlamaktan bulanıncaya kadar ibadet etti. İki dizi devenin dizleri gibi ol­muştu. Denizde gaza edip Rumlarla karşılaştı. Gemilerini düşmanın gemisine yaklaştırdılar. Ali şöyle dedi:"Bu günden sonra ebediyyen/kesinlikle cenneti ara­mayacağım." Kendini onların gemisine attı. Durmadan on­ları vuruyor, onlar da kaçıyordu. O vuruyor onlar da kaçıy­or. Öyleki onlar geminin bir yanma toplandılar. Gemi onların üzerine döndü/çevrildi. Gemi içindekileriyle beraber battı. Ali üzerinde demir zırh olduğu halde battı.

954-  Bir grup Muhammed b. Sabit b. Kays b. Şem-mas'tan rivayet eder. Der ki: Yemame günü müslümanlar hezimete uğradıklarında, Ebu Huzeyfe'nin mevlası şöyle de­di:"Rasulullah (s.a.v.) ile bizler böyle yapmıyorduk. Ken­disine bir çukur kazdı. O gün beraberinde olan Muhacirlerin sancağı ile beraber orada dikildi. Yemarne günü yıl onikide şehid olarak öidürülünceye kadar savaştı. Bu da Ebubekir es-Sıddık dönemindeydi.

955-  İbn'ul-Mübarek, Beyhaki Sunen'de Sabit'ten ri­vayet etmişler. îkrime b. Ebi Cehl (r.a.) şu günde yaya ola­rak savaşa hazırlandı. Halid b. Velİd:"Bunu yapma. Çünkü öldürülmen müslümanlara ağır gelir" dedi. O:

"Ey Halid beni bırak!" Şüphesiz ki senin Rasulalah'a (s.a.v.) karşı en sert/acımasız kimselerdik" dedi. Ve öidürü­lünceye kadar yürüyerek savaştı.[1132]Müellif der ki: İkrime Yermuk günü 15. senesinde şehid oldu. On üç senesinde Merec'us-Suffer'de[1133] şehid olduğu-da söylenmiş. Yine de en iyi bilen Allah'tır.

956- Beyhaki kendi isnadıyla Seyar b. Melik'ten tahric etmiş. Der ki: Malik b. Dinar'ın şöyle dediğini işittim. Za­viye günü Abdullah b. Ğalıb şöyle dedi:"Şüphesiz ki ben öyle bir şey görüyorum ki ona sabre­demiyorum. Bizleri cennete götürün. Der ki: Bunun üzerine hemen kılıcının kınını kırdı ve düşmana doğru saldırdı. Öidürülünceye kadar savaştı. Der ki: Kabrinden misk kokuy­ordu. Malik der ki: Ben de kabrine gittim. Toprağından bi­raz alıp kokladım ondan misk koktuğunu gördüm.

957- Hafız Ebu'l-Haccac el-Mezzi Tehzib'inde Ca'fer b. Süleyman'dan rivayet etmiş. Der ki: Zaviye günü Abdullah b. Galıb'ın su isteyip başına döktüğünü gördüm. Çok sıcak bir gün idi. Kendisi de oruçluydu. Arkadaşları etrafınday-dı. Kılıcının kınını kırıp;"Dizleri cennete götürün" dedi. Abdülmelib b. Muhalleb: "Ey Ebu Feras sen emniyetlesin, sen emniyetlesin" de­di. Ona iltifat etmeden yürüyüp ödürülünceye kadar kılıcıy­la savaştı. Der ki: Öldürülünce defnedildi. İnsanlar onun kabri üstüne gelip toprak alıyorlardı. Misk kokuyordu. Misk gibi elbiselerine sürüyorlardı. O abidlerdendi. Allah ona rahmet etsin.[1134]Müellif-Allah onu affetsin- derki: Zaviye günü, Basra'da İbn'ul-Eş'as[1135] ile Haccac[1136] arasında vuku bulan meşhur savaştır. İkisi arasında bir çok savaş oldu: Ducayle vak'ası (savaşı) zaviye savaşı Deyr Cemacim[1137] Ehvaz[1138]savaşı bunlardandır. Bu savaşlar seksen iki ve sonrasında vuku bul­muş. Gelen rivayet üzere İbn'ul-Eş'as ile birlikte otuz üç bin süvari yüz yirmi bin piyade vardı. İçlerinde alimler, fakih-ler ve salih zatlar vardı. Gönüllü olarak zulmünden ve akıt­tığı kandan dolayı Haccac'a karşı onunla beraber çıktılar. Onlar arasında seksen dört savaşın meydana geldiği rivayet edilmiş. Deyr Cemacim savaşı aylarca sürdü. Orada yüz gün savaştılar. İbn'ul-Eş'as ordusunun olağan, Ey namaz de­vrimcileri! Aralarında çok şeyler geçmiş. Anlatmak çok uzun sürer. Yinede en iyi bilen Allah'tır.

 

Fasıl

 

Bilki: Alimler adamın tek başına çok sayıdaki düşmana hamle yapıp saldırması konusunda ihtilaf etmişler. Geçirdiğimiz delil, söz ve fillerde bunun mustehap oluşuna ve faziletine dair yeter derecede açıklık/delalet vardır.İmam Ebu Hamid el-Gazali ihya adlı eserinde "Kitab'ul-Emr'i bi'1-Maruf ven'n-Nehy'i an'il-Münker" de şöyle der:"Bir müslümanın tek başına kafirlerin saflarına hücum edebileceğinde öldürüleceğini busede ihtilaf yoktur. Kafir­lerle öldürülünceye kadar savaşması caiz olduğu gibi, bu ce­vaz emr'i bi'1-maruf venehy'ian'il-münker içinde geçer­lidir. Ancak kafirlere hücum etmekle düşmanı öldürme, yaralama ve zayiat verme ile zarar veremeyeceğini bilse; -safa doğru kendisini atan kör veya çok yaşlı kimse gibi- işte bu haramdır. Tehlike (ye kendi eliyle atma) ayetinin altına giriyor. Şu şartlarda ona bu hareket (tek başına saldırma) caiz olur: Öidürmeyinceye kadar öldürülmeyeceğini, kafirlerin onun suretini gördüklerinde kalplerinin kırılacağını/korka­cağını bilmesi, müslümanlarm savaşa (ölüme) az Önem verdiklerini bilseler, (bunu yapanların) şehid olma isteklerini işte bu durumlar tek başına hücum etmeyi caiz kılar). Bu, kafirlerin azmini ve şevkini kırar.[1139]Rafii Nevevi ve başkaları:.Cihadda nefsini tehlikeye at­mak caizdir. Müslim'in şerhinde bunun üzerinde ittifakın olduğunu nakleder. Bunu Zi Kirad gazasında zikretmiş.[1140]Umayr b. Hamam - kuburunda hurma çıkarıp onlardan bi­raz yemiş sonra:"Şüphesiz ki bu hurmaların tümünü yiyinceye kadar ha­yatta kalırsan muhakkak ki uzun bir hayat olur" dedikten sonra hurmaları derhal atmış ve öldürülünceye kadar çarpış­mıştı- in kassında Nevevi şöyle der:"Bunda kafirlere saldırıp şehadete nail olma var, ki bu cumhur ulemaya göre caizdir ve onda kerahet yoktur.[1141]Beyhaki Sunen'inde: "Babu men Teberrea bi't-Tearru-di li'1-katli" diye bap koymuş.

958- Şafii der ki: Rasulullah'ın (s.a.v.) önünde mübareze yapılmış. Bedir günü Ensardan bir zat, Rasulullah (s.a.v.) ona bunun hayrını bildirdikten sonra müşriklerden bir gruba saldırdı ve öldürüldü.Beyhaki, bu zat Avf b. Afra idi. Bunu İbni İshak zikret­miş. Sonra Beyhaki bapta Umayr b. Hamma'ın kıssası ile Enes b. Nadr'ın kıssasını zikretmiş.Ebu AbdiHah el-Kurtubi tefsirinde şöyle der: Alimler bir adamın tek başına savaşta (düşmana) saldırması konusun­da ihtilaf etmişler. Alimlerimizden Kasım b. Muhaymire, Kasım b. Muhammed b. Abdülmelik:"Kişinin kuvvetli ise, halis bir niyet ve sadece Allah içinse tek basma çok sayıdaki düşmana saldırmasında bir beis yoktur. Eğer gücü yoksa bu tehlikeden sayılır. Kimisi de: Eğer şehadeti ister ve niyeti de halis ise saldırsın. Çünkü onun amacı onlardan biridir. Bu da şu ayette açıktır:"İnsanlardan öyleleri vardır ki Allah'ın rızasını kazanmak uğruna canlarını satarlar..." (Bakara: 2/207)Demişler.İbni Huvayiz Mindad der ki: Adamın asker, hırsızlar grubuna, emre karşı gelen (harici)lere saldırmasına gelince bunun iki durumu var. Eğer saldıracağı insanları öldürüp kendisininde kurtulacağını biliyor ve zannediyorsa bu güzeldir. Yine aynı şekilde öldürüleceğini bilse veya zan-netse ancak bununla düşmana zarar vereceği veya müslümanlara bir yarar sağlayacaksa bu da caizdir. Nitekim Be-nu Hanife bahçeye kapanıp konumlarını sağlamlaştıklarm-da müslümanlardan birisi "Beni sopaların (mızrakların) ucuna bırakıp onlara atınız" dedi. Onlar da denileni yapıp onu attılar. Tek başına onlarla savaştı ve kapıyı açtı.[1142]

959- Kurtubi der ki: Şu hadiste ilgilidir:"Bir adam Nebi'ye (s.a.v.) Allah yolunda sabrederek, ecrimi Allah'tan bekleyecek savaştığımı görsen (bana ne var?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Sana cennet var"[1143]buyurdu. Bunun üzerine düş­mana saldırıp/dalıp öldürülünceye kadaf çarpıştı.

960- Sahihi Müslim'de Enes b. Malik'den (r.a.) Rasul­ullah (s.a.v.) Uhud günü Ensardan yedi Kureyş'ten iki kişi arasında yalnız bırakılmıştı. Müşrikler kendisini kuşatınca:"Bunları kim bizden püskürtecek ki, cennet onun ol­sun!" Yahut:"Cennette o benim refikim olsun!"Buyurdu. Bunun üzerine Ensar'dan bir zat ilerleyerek çarpışmış ve öldürülmüş. Bu hal üzere devamla yedi kişi(nin hepsi) öldürüldü. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) iki arkadaşına:Arkadaşlarımıza insaf etmedik!" buyurdu.Son cümle, "Arkadaşlarımız bize insaf etmedi" şeklin­de de rivayet edilmiş. Bununla savaştan kaçan arkadaşları­nı kasdediyor.[1144]Muhammed b. Hasan der ki: Şayet bir tek adam müşrik­lerden bin kişiye saldırsa bunda bir beis yoktur. Eğer kurtulmanı ümid ediyorsa veya düşmana zarar vereceğini umu­yorsa... Eğer durum böyle değilse o zaman (saldırması) mekruh olur. Çünkü nefsini, müslümanlara bir yarar sağla-maksızın telef etmeye maruz bırakmıştır. Eğer onun amacı müslümanlan yürektendirip onun yaptığını yapmalarım sağlamaksa bu da caizdir. Çünkü bunda da bazı yönleriyle müslümanlara yarar vardır. Onun amacı, eğer düşmanı kor­kutup, müslümanların dinde ne denli güçlü ve dayanıklı olduklarını bilmelerini sağlamaksa bunun caiz oluşu da uzak değildir. Eğer onda müslümanlara yarar varsa ve dini aziz küfrü de alçaltmak için canı telef ediyorsa, Allah'ın müminleri medhettiği yüce makam işte budur:"Muhakkak ki Allah müminlerin canlarını ve mal­larını cennete karşılık satın almıştır..."   (Tevbe: 9/111)

Bunun hükmü üzerine Emr-i bi'l maruf ve nehy-i an'i-î münker hükmü de kıyas edilir.[1145]Kurtubi'nin sözleri burada sona erdi.

 

Fasıl

 

Mübareze:Mübareze ittifak ile caizdir. Eğer kafir bunu istese, onun için çıkmak müstehaptır. Şafii mezhebinin sahih görüşüne göre onu başlatmak ne müstehaptır nede mekruhtur. Ancak nefsini denemiş olan ve kuvvetini bilen için iyi; kendine güvenmeyen için de mekruhtur. Emir (başkan)in izniyle ancak sünnet olur. Sahih görüşe göre izni olmadan da caizdir.İmam Ebubekir b. el-Münzir der ki: İlim ehlinden bilinen herkes -Hasan'ul-Basri hariç- imamın izniyle mübareze etmesi veya mübarezeye davet etmesini caiz görmüşler. O ise mübarezeyi hoş karşılamamış ve tanımamıştır. îmamın izni olmadan mübareze etmede ihtilaf etmişler. Bir grup, imamın izni olmadan mübareze etmeyi mekruh görmüşler. Bu Sevri İmam Ahmed ve İshak'ın görüşüdür. Bir grupta mübarezeyi mubah görmüş. İmamın izninin olmasını veya olmamasını zikretmemişler.Malik'e,"İki saf arasında durup, mübarezeye kim var?" diyen kişi sorulduğunda,"Eğer bununla Allah (in nzasın)ı istiyorsa bunda bir beisin olmayacağını umuyorum.Şafii: "Mübarezede bir beis yoktur" der.İbn'ul-Münziri: "İmamın izniyle yapılan mübareze iyi/hasen, izni yapana bir günah yoktur. Ayrıca mekruh de değildir. Çünkü bunu meneden bir haberi de görmedim." der.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Savaşta mübareze, mübarezeye icabet etmek; cahiliyede ve İslam'da yiğit­lerin/pehlivanların sünneti, sloganı ve iftiharları olmuştur.

961- Taberani kendisine ait, hicde kötü/zayıf olmayan bir sened İle Muaz b. Cebel'den (r.a.) rivayet etmiş:"Rasulullah (s.a.v.) ashabını mübarezeye teşvik eder­di.[1146]Rasuluilah (s.a.v.) zamanında onun emriyle mübareze et­mişler. Aynı şekilde hulefa-i Raşidin ve sonralarında da mübareze etmişler. İnsanlar bu hal üzere devam etmişler. Mübarezedeki haberlerini saymaya kalkışırsak amacımızdan uzaklaşırız.Bera b. Malik'in (r.a.) yüz mübarizi öldürdüğü sahih haberlerle gelmiştir. Daha önce geçti.[1147]

962- İbni İshak ve başkasının zikrettiği üzere Hendek günü Ali (r.a.), Amr b. Abduvud mübareze etmişti. Amr çıkıp:"Kim mübareze edecek?" diye bağırdı. Ali kalktı. Ali demir maske takmıştı."Ona ben varım ey Allah'ın rasulu" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"O Amr'dır, otur" buyurdu. Amr tekrar:"İçinizde bir adam yok mudur?" diyerek onları azarla­yarak devamla:"Hani nerede sizden biri öldürüldüğünde gireceğini sandığı cennet, bana bir adam mübareze etmeyecek mi?" Bunun üzerine yine Ali (r.a.) ayağa kalktı:"Ona ben varım ey Allah'ın Rasulu" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Otur" buyurdu. Amr üçüncü kez seslenerek şu mısraları okudu:"Mübareze edecek biri var mı? diye bağıra bağıra sesim kısıldı ve durdum.Çünkü yiğit/cesaretli, bitmiş-tükenmiş kişinin tutumu gibi korktu.İşte böyle savaşa/savaşmaya doğru koşuyorumYiğitlik/şecaat gençlerdedir, kerem ve cömertlik de fıtri hasletlerin en iyisidir...Ali (r.a.) ayağa kalkıp:"Ona ben varım ey Allah'ın Rasulu" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"O Amr'dır" buyurdu."Ömer de olsa" diye cevap verdi. Rasulullah (s.a.v.) ona izin verdi. Ali (r.a.) ona doğru yürüyerek şu mısraları okudu:"Sen acele etme" Sen sesine icabed edildi, acizde değüdir o.Niyetli, basiretli, sadık ve her ödülü kazanandır.Cenazeler matemini üzerine bırakmayı umuyorum.Savaşlarda zikredilecek/anılacak bir vuruşla...Amr: "Kimsin sen?" diye sorunca,"Ben AH b. Ebi Talib'im" dedi. O:"Ey kardeşimin oğlu, senden başkası, senden daha yaşlı bir amcam gelsin. Çünkü ben kanını akıtmayı hoş görmüy­orum." dedi. Ali (r.a.) ona:

"Ancak ben. Vallahi senin kanını akıtmayı hoş görüyo­rum" deyince sinirlendi ve atından indi. Kılıcını çekti ama nasıl? Bir ateş alevi gibi. Sonra sinirli ve kızgın bir şekilde Ali'ye (r.a.) doğru yürüdü. Ali onu deri kalkanıyla karşılı­yordu. Amr onu deri kalkanından vurdu. Kalkanı yırtıldı, kı­lıç onda kaldı. Başına da isabet edip kafasını yarmıştı. Ali de (r.a.) onu omuz ile boyun arasındaki damardan vurdu. Bu darbeyle düştü ve toz duman kalktı. Rasulullah (s.a.v.) tek­bir getirdi. Ali'nin (r.a.) Öldürdüğünü bildi.[1148]

İbni Sad'ın bildirdiğine göre o gün Amr doksan yaşın­daydı.

963- Yahya b. Yahya el-Ğassani, muhasara edilmeden önce kavminden Dımeşk'e giren iki adamdan rivayet etmişi Derler ki: Bizler onun içindeyken, şehrin etrafında tekbir ses­lerini duyduk. Sonrada hadisi zikreder:Der ki: Halid b. Velid'in arkadaşları savaşa başlamış. On­lardan biri sağ elinde kılıç sol elinde (deriden) kalkanıvardı. Mübarezeye çağırdı. Onlar bize:"Bu adam ne diyor" diye sorunca. Biz:"Mübarezeye çağırıyor" dedik. Silahlı deve gibi bir asker indirdiler. Yaklaştığında müslüman onu öldürdü. Yine mübareze isteyince bu kez içlerinde en bilginini gönderdiler. Oda yaklaşınca müslüman onu öldürdü. Yine mübarezeye davet etti bu kez:"Şeytana söyle o gelip mübareze etsin/vuruşsun." dediler. Dımeşk ehlinden, cihad ehli bir kişiden o da Minhal b. Benan'dan nakletmiş ki, Mehdi, Tazaz'ir-Rumiye:"Gördüğün bazı şeylerden bana bahset" dedi. O şöyle ce­vap verdi:"Ben birgün nehir kıyısında yürüyordum. Bir de ne bakayım, bir adam namaz kılıyor. Beni görünce namazını hafif kıldı. Ona:"Sanki sen arkadaşlarını kaybettin. Dilersen sana bir yol göstereyim. Oradan onları karşılarsın. Dilersen yaparım. Der ki:"Alay edercesine: "Haline bak" dedi. Ben:"Seni kendine aşırı güvenen biri olarak görüyorum. Mübarezeye var mısın?" dedim. O:"Evet varım" dedi. Sonra dişi olan atına bindi/sıçradı. Sonra nehre atlayıp yanıma geldi. Sonra bir saat birbirimi­zi kovaladık. Atikliğinden ona birşey yapamadım. Sonra ona: "Güreşe var mısın?" dedim. Önada: "Varım" dedi. Üzerimizde silah ve meta ne varsa attık. Soyununca onu zayıf (ve çelimsiz) gördüm. İçimden:"Onu hemen altederim ya öldürür veya esir alırım. Son­ra da silahını ve atını da alırım." dedim. Sonra birbirimize tutuştuk, ancak ona hiçbir şey yapamadım. O beni yere yık­tı. Birde baktımki ben onun altındayım. Cebindeki bıçağı çıkarıp beni boğazlamak istedi. Ona dedimki:"Arzuladığın şeyden daha hayırlı bir şeyi söyleyeyim mi?" O:"Nedir ö?" dedi. Ben:"Beni azat et. Senin mevlan olayım. Gücüm yettiği kadar senin korumanı hiçbir müslümana bırakmayacağım." Bana:"Sen kimsin?" dedi. Ben:Tazaz" dedim. Üstümden kalktı ve hafife alarak ayağıyla ayaklarıma vurdu. Sonra nehre gidip elini-yüzünü yıkadı, elbisesini giyip silahını kuşandı ve nehri geçip daha önce bu­lunduğu yere geldi. Ona şöyle dedim:"Ben artık senin mevlanım. Bana ismini söyle." Bana is­mini söyledi. Der ki: Tazaz güçlü bir kişiydi. İki koçu eliyle alıp, derileri soyuluncaya kadar havada tutardı.Sonra ona:"Önünde arkadaşlarım var, onlardan sakın" dedim. Ba­na:"Haline bak" dedi. Sonra yürüdü/gitti. Arkadaşlarım­dan bir grup onunla karşılaştı. Onlara saldırdı ve onlardandört kişiyi öldürdü. Sonra onlara yetişip, onların onunla savaşmalarını engelledim. Arkadaşlarımdan birine onlardan eman dileyerek kışlalarına girmesini emrettim. Günlerce orada kalıp atını çalmayı başaramadı. Sonra dönüp şöyle de­di:

"Onu çalmaya muktadir olamadım. Çünkü gündüzleri ona biner gecelen de eyer vuruyordu. Onun gemini de üzengi­sine bağlardı. Onun başında da (yım) çuvalı olurdu. Kendisi sabaha kadar ayaklarını düz yapardı. Mehdi ona:"Ey Tazaz onu ne kötü mükafatlandırdın" dedi. O:"Bana sordun bende sana doğru söyledim." Mehdi Dı­meşk valisine bir yazı göndererek bu adamın gönderilmesi­ni istedi. Tazaz'ın bu işten haberi yoktu. Mehdi gelen asker­lerin yanına getirilmesini istedi. Onların arasında o da var­dı. Tazaz onu görünce:"Ey müminlerin emiri! Şu adam sana anlattığım şahsa ne kadar benziyor." Mehdi onu çağırdı. Ona yaklaşınca, Tazaz ona yaklaşmasını istedi. Ona izin verilince onun ayaklarını ve dizlerini öptü. Onun yanındaki (bela ve musibetini) ona hatırlattı. Mehdi ona iyilik etmek istedi, ancak o kabul etmedi ve onu memleketine gönderdi.Bu ikisini îbni Asakir isnadıyla tahric etmiş.Mübarezedeki müslümaiıd yardım etme hususunda alim­ler ihtilaf etmiş. Îbn'ul-Munzir:"Ahmed buna ruhsat vermiş ve:"Bedir günü birbirlerine yardım etmediler mi?" demiş. Bu anlamda Şafii'de söylemiş.

964- Ve Ali, Hamza, Ubeyde'nin kıssalarını ve onların birbirine yardımlarını anlattıktan sonra şöyle der:"Bir müslüman bir müşriği, veya bir müşrik bir müslü-manı mübarezeye çağırıp:"Benden başka seninle kimse savaşmaz" derse yahut bu sözü söylemezde halinde bilinse, arzum/isteğim başkasının ona, saldırmamasidır.[1149]

Müellif derki: "Bir müslüman bir kafirle, aralarındaki çar­pışma/savaş bitinceye kadar, müslümanlann müslümana, kafir­lerin de kafirlere yardım etmemeleri üzerine mübareze ederse şarta vefa göstermek lazım. Biri kaçar veya müslüman öldürü-lürse, bu takdirde müslümanlar kafiri öldürebilirler. Eğer ikisi-de safa dönmeye emniyeti/emin olmayı şart koşarlarsa bunu ye­rine getirirler. Müslüman ondan kaçar da o da onu öldürmek için onu takip ederse veya müslümanla savaşmayı bırakır, safına dön­meye niyetlenirse, onu öldürebilirler. Eğer kafir ağır yaralanır­sa onu öldürebilirler. Çünkü savaş bitmiştir. Eğer o ağır yara­lanmış müslümanı öldürmeye kalkışırsa mani olurlar. Eğer onu bitirme (öldürme) şartını getirirlerse bu batıl bir şart olmuş olur.Muğni sahibi der ki: "Bir kafir mübareze için öne çıkar­sa ona (ok) atmak ve onu öldürmek caizdir. Çünkü (bir müşriktir. Onun ahdu peymanı olmaz. Başkası gibi katli de mubahtır.[1150]

 

25.KAFİRLERLE SAVAŞIRKEN ARKASINI VERİP KAÇMANIN GÜNAHININ ŞİDDETİ

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Ey iman edenler! Toplu olarak kafirle karşılaştığı­nız zaman, onlara arka çevirmeyin (savaştan kaçmayın). Kim onlara böyle bir günde -yine savaşmak için bir ya­na çekilen ya da başka bir bölüğe katılmak için yer tu­tanın dışında- arkasını çevirirse, barınma yeri cehennem­dir. Ne kötü bir yatakdır o." (Enfal: 12/15-16)Bil ki: Toplu olarak kafirlerle karşılaşıldığında kaçmak caiz olmadığı gibi, alimlerin ittifakiyle bu Allah indinde en büyük günahlardandır da. Bunun faili Allah'ın gazabına, ce­zasına ve azabına müstehaktır. Bunun hakkında teşhib ve on­dan sakındırma ve ikaz varid olmuştur. Onlardan bazıları şunlardır.

965-  Sahihayn'de Ebu Hureyre'den (r.a.) Raslullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:Yedi büyük günahtan sakınınız.?""Ey Allah'ın Rasulu bunlar nelerdir?" diye sorulduğun­da Raslullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah'a şirk koşmak, sihir, Allah'ın haram kıldığı (bir) nefsi öldürmek, yetimin malını yemek, faiz yemek karşılaşma gününde kaçmak, gafil ve namuslu/iffetli mümin (bayan)lara iftira atmaktır.[1151]

966- Taberani El-Kebir'de Sevban'dan (r.a.) tahric etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Üç şey (hal) vardır ki onlarla (yapılan) hiçbir amel fayda vermez: Allah'a şirk koşmak, An-babya karşı (is-

yan) gelmek ve (müşriklerle) karşılaşma gününde kaçmak­tır.[1152]

967- Ebubekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm'den[1153] o da babasından[1154] ve (o da) dedesinden[1155] rivayet etmiş: Rasulullah (s.a.v.) Yemen ehline bir yazı gönderdi. Onla Fa-raiz, sünnet ve diyetlerle ilgili açıklamalar vardı. Ayrıca on­da şu da zikredilmişti:                         ,

"Kıyamet günü Allah indinde en büyük günahlar­dan biri, Allah'a ortak koşmak, haksız yere mümin bir canı öldürmek. Allah yolunda (müşriklerle) karşılaşıldı­ğı günde kaçmak ve ana-babaya karşı gelmektir.[1156]İbni Hayyan Sahih'inde zikretmiş.

968-  Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim şirk koşmadan, gönlünün hoşnutluğuyla ve se­vabını O'ndan umarak malının zekatını vermiş olarak, işitmiş ve itaat etmiş olarak Allah'a (c.c.) varırsa ona cen­net var." Yahut: "Cennete girer. Beş şey de vardır ki onların keffareti yoktur: Allah'a şirk koşmak, haksız ye­re bir canı öldürmek, mümine iftira atmak* karşılaşma gününde kaçmak, kefil olup yemin ederek haksız yere mal almaktır.[1157]

969- Ubeyd b. Umayr el-Leysi'den[1158] o da babasın­dan[1159] rivayet etmiş. Der ki:"Rasulullah (s.a.v.) veda haccında şöyle buyurdu:"Allah'ın velileri; namaz kılanlardır ve Allah'ın üzer­lerine farz kıldığı beş namazı kılan, Ramazan orucunu tutup, orucuyla Allah'tan iyilik uman ve onun üzerinde bir olduğunu gören, zekatı gönül hoşnutluğuyla ve seva­bını Allah'tan bekleyerek veren ve Allah'ın yasakladığı büyük günahlardan sakınandır."Sahabeden bir adam:"Ey Allah'ın Rasulu! Büyük günahlar kaç tanedir?" Ra­sulullah (s.a.v.):"Dokuzdur. Bunların en büyüğü Allah'a şirk koş­maktır. Haksız yere bir mümini öldürmek, karşılaşma gününde kaçmak, iffetli bir kadına iftira atmak, sihir, ye­timin malını yemek, faiz yemek müslüman ana-babaya karşı gelmek, kıbleniz Beyt'ul-Haramı sağ veya ölü ola­rak mubah saymaktır. Bu büyük günahları işlemeden na­maz kılarak ve zekatını vererek ölen hiçbir şahıs yoktur ki, kapı kanatları altından olan cennetin ortasında Mu­hammed (s.a.v.) ile arkadaş olmasın."[1160]Taberani el-Kebir'de hasan bir isnad ile, İbni Ebi Hatem ve Hakim, "Abdulhamid hariç senedindeki tüm şahıslar sa-hihaynde muhteccdirler." rivayet etmişler. Ayrıca Ebu Da-vud ve Nesai muhtasar olarak rivayet etmişler.

970- İbn'ul-Mübarek isnadıyla Ebu Hureyre'den (r.a.) ri­vayet etmiş. (Allah'a karşı) cüretlilerin cüretlisi düşmanla karşılaşıp arkasını dönüp kaçan kişidir. Korkakların en kor-kaklısı da düşmanla karşılaştığında onlara saldırandır. Al­lah'ın ondan dilediği kadar devam eder."Ey Ebu Hureyre bu nasıl olur? Kaçan Allah'a cüret ederek kaçar. Korkan ise Allah Azze ve Celle'den korkup da­yanmıştır." diye cevap verdi.[1161]

 

Fasıl

 

Bilki: Cihad insana farz-ı kifaye olup safa hazır olursa o zaman ona farz-ı ayn olur ve kaçmak ona haram olur. Firar, kafirler iki misilden daha fazla olmadıkça haramdır. Eğer taktik icabı kaçarsa; bir yerde pusu kurup saldırmak, dar bir yerde olup savaşabileceği daha geniş bir alana düşmanı çekmek için ayrılması veya güneş yahut rüzgarın yönünden kaçınmak için ise caizdir. Yine aynı şekilde kendilerinden yardım istemeyeceği bir gruba katılması caizdir. îster bu grup az olsun ister çok. İster uzak olsun ister yakın sahih gö­rüşe göre farketmez.

Kim hastalığından veya benzeri bir durumdan dolayı aciz kalırsa, veya onunla beraber silahı kalmasa (tükenirse) eğer taşlan atamıyorsa hezimete uğrayabilir/kalabilir. An­cak taşlarla alabiliyorsa esah görüşe göre bu ona haram olur. Özrü vaki olup arkasını dönenlerin taktik icabı (tekrar savaşmak amacıyla) veya bir gruba katılarak gitmesi sünnet olur. Eğer atı olur ve yayan savaşmaya güç getiremiyorsa he­zimete uğrayabilir/kaçabilir. Eğer genel/galip zannına gö­re sebat ederse öldürülecekse esah görüşe göre kaçamaz. (Ci­hadı bırakıp gidemez.) Eğer kafirlerin sayısı müslümanla-rınkinden iki misil daha fazlaysa hezimete uğraya(kaça)bilirler. Eğer onlar yaya müsıümanlar binekli iseler veya ter­si ise hezimet/kaçmak haramdır. Yine yüz savaşçının (yiği­din) ikiyüz bir kişiye yenilmesi esah görüşe göre sahih de­ğildir. Çünkü sebat etseler onlara mukavemat edebilirler. Sa­yı ancak birbirine yakınsa dikkate alınır.İkinci görüşe göre hezimete uğramak caizdir. Çünkü va­sıflara itibar zordur. Onun için sayı dikkate alınır. İki görüş tersinde de caridir. Bizim yüz zayıfımızın onların cengaver-lerinden yüz doksan dokuzundan kaçarsa; eğer sayıya itibar edersek hezimetleri caiz değildir, manayı itibare alırsak caizdir.Ebu'l-Kasım er-Rafii der ki: "Kafirlerin sayısı iki kattan daha fazla ise kaçmanın caiz oluşunda durmak/düşünmek la­zım. Eğer sebat ederlerse zafer elde edecekleri galip zanla-rı ise, sebat etmeleri gerekir. Yok sebat edeceklerinde helak olacakları galip zanları ise o zaman kaçabilirler mi? Bunda iki görüş var:Birincisi: Evet caizdir."Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız..."(Bakara: 2/195)İkincisi: Hayır (kaçamazlar). Şundan dolayı:

971- Adamın biri Rasulullah'a (s.a.v.):"Ey Allah'ın Rasulu! Müşriklere dalıp/saldırıp onlarla çarpışır ve öldürülürsem cennete mi (gideceğim)?" dedi. Ra-sulullah (s.a.v.):"Evet" deyince hemen onların safına dalıp/hücum edip Öldürülünceye kadar çarpıştı.İmam der ki: Eğer sebatta, kafirlere zarar verme olmadan salt helak söz konusu ise kaçmak lazımdır. Eğer sebatta onlara zarar verme söz konusu ise sabretmede iki görüş var:

Ebu Zekeriyya Ravza'da şöyle der: "imamın söylediği bu görüş hak olanıdır. İki görüşün en sahihi firarın/kaçmanın vacip değil müstehap oluşudur.[1162]Müellif der ki: Ahmed'in mezhebi, eğer düşman sayısı ik kattan daha fazla ise, müslümanlann galip zannına göre sebatlarında helak, ayrılmalarında kurtuluş varsa onlara evla olan onların ayrılmasıdır. Sebat etmeleri şehadete olan hırslarından dolayı caizdir. Muğni sahibi bu şekilde naklet­miş.[1163] Onlardan bunun hilafına bir şeyi de nakletmemiş düşmana zarar vermeyi de şart koşmamış.Yemin ederim (ki): Yerinde kalıp, bu kalışı düşmana hiçbir şekilde etki etmiyorsa ve onda salt helak varsa -silah­sız düşman karşısında duran ama, sahil kenarında durup silahları geri tepecek güçleri olmayan düşmanın sayısı faz­la gemilerinden sahile mızrakları ulaşıyor ancak orada du­ran (bir iki) kişinin onlara bir şeyleri ulaşmıyorsa... buna rağ­men yerinde öldürülünceye kadar duruyorsa o bununla gü­naha girer. Ayrıca bu tehlike ayetinin hükmü altına girer. Bir önceki bapta Gazali'nin bu konudaki açıklaması geçmişti. Bu şekle kimsenin muhalif olduğunu zannetmiyorum. An­cak bu şekilde halis, bir niyetle şehadeti kasdetmeğe bir yö­neliş ve bunun için yiğitlik gösterdiği sabit olursa, ayrıca on­lara veya onlardan bir kısmına ulaşması imkanı olursa ok, ateş, taş v.b. şeyleri onlara atıp onlara zayiat verme veya öl­dürme ondan sadır ol/abilir)sa, işte bunda düşünmek la­zım. Onun hakkında efdal olan acaba sebat mı yoksa firar mı? Bir önceki bapta geçen deliller sebatın müstehaphğını açıklamakta ifade etmekte/dırlar. Yine de en iyi bilen Al­lah'tır.Şeyh'ul-îslam Ebu'1-Hafs el-Belkini eş-Şafii'ye (r.a.) soruldu:"Ribat niyetiyle sahile iki adam çıksa, kafirlerden sayı­ları onlardan kat kat fazla düşman onların karşısına çıksa, biri kaçmaya azmedip,"Kalmamızda onlara zarar vermeksizin sadece helak var" dese, öbürü de:"Zannımca helak da olsak yine de savaşalım" dese han­gisi isabet etmiş ve hangisi günahdan salimdir?Şöyle cevap verdi: "Kaçmaya işaret eden isabet etmiş, iki­sine de günah yoktur. Yine de en iyi bilen Allah'tır."Rafii şöyle der: Bir müslüman İki müşrik ile karşılaşır­sa ve onu isterlerse o kaçabilir, ancak sebat daha efdaldır. Eğer o onları istese veya istemese, bundan sonra arkasını dö­nüp kaçabilir mi? İki görüş var. Esah görüşe göre "evet" ede­bilir. Çünkü cihadın farziyeti ve sebat ancak cemaatle olur.Müellif -Allah onu affetsin- der ki:

972- îbni Abbas'dan (r.a.):"Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa onlardan iki yüz kişiye galip gelir..."                         (Enfal: 8/65-66)Ayeti hakkında sahih olarak geldiğiüzere:"Bir kişi üç kişiden kaçarsa kaçmış olmaz, iki kişiden ka­çarsa kaçmış olur." Bunu İbn'ul-Mübarek Süfyanb. Uyey-ne'den, İbni Ebi Nucayh'tan o da îbni Abbas'tan rivayet et­miş. Bu senedin ricali sahihayn'de ihticac edilmiş kişilerdir. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Kurtubi tefsirinde şöyle der: Bir müslüman ne kadar İki­den fazla kişiyle karşılaşırsa kaçabilir. Ancak sabretmesi, da­ha güzeldir. Üç bin kişilik Mute ordusu Rumlardan İkiyüz bin müsta'rab lahm ve cüzam kabilesinden de iki yüz bin kar­şısında durmuştur. Endülüs'ün fethinde vaki olduğu üzere Musa b. Nusayr'm mevlası Tarık hicri doksan üç senesinin Recep ayında bin yediyüz kişiyle Endülüs kralı Tarnak (Kurtubi'de lezrik diye geçer) ile karşılaşmıştır. Onun orJu-su yetmişbin atlıdan oluşuyordu. Tarık ona saldırıp sabret­ti. Bunun üzerine Allah tağutu hezimete uğrattı ve fetih gerçekleşti.[1164]İbn'ul-Münzir.el-Evsat'ta şöyle der: Malik on kişiyle karşılaşan kişi tek başına mı savaşacak yahud ordusuna mı döneceği hususunda "Bu ona çoktur" der.Abdusselam el-Maliki İbni Hacib'in Muhtasar'ının şer­hinde şöyle der:"Mezheb maruf söz/görüş şudur. Düşmanın silah ve kuv­vetine bakmaksızın sayıca müslümanlarm sayısının iki mis­li olmalarıdır.İkincisi ise: Onların silah ve kuvvet bakımından onların iki misli olmasıdır. Bu İbn'ul-Macişun'un[1165] görüşü, Ma-lik'ten gelen bir rivayet ve îbni Habib'in tercihidir. Ancak birinci görüş Kur'an'm zahirine daha bir yakındır. Lah-mi[1166]birbirlerinin konumlarını bilmediklerinde sayıyı £a-le alacakları hususunda ihtilaf ettiklerini bilmiyorum.îbni Yunus es-Sakli el-Camiu li MesaiTil-Müdevve-ne'de der ki: Malik şöyle demiş:"(Savaşta) ayrılmak açık bir korku veya sultandan bir za­yıflık hasıl olması halleri dışında caiz değildir. İki, üç ve­ya daha fazla katta savaşmak için sebat edebilirler. Eğer se­bat etmeleri halinde öldürüleceklerini biliyorlarsa/kestiriyor-larsa, yolunu bulsalar onlardan yüz çevirip ayrılmaları da­ha fazla hoşuma gidiyor. Eğer bir yolunu .bulamazlarsa öl-dürülünceye kadar savaşmaları lazım."İbni Rüşd Mukaddimat'ında, Kurtubi ve başkaları şöy­le demişler:"İbn'ul-Kasım der ki: Düşmanları onların katlarından fazlaysa kaçabilirler. Tabiiki eğer sayıları oniki binin altın­daysa. Eğer bu sayıyı geçiyorlarsa kaçmak onlara helal de­ğildir. Her ne kadar müşriklerin sayısı kat olarak onlardan fazla ise de (farketmez).

973- Rasulullah'ın (s.a.v.) şu hadisinden dolayı: "On iki bin azlığından dolayı mağlup olmaz.[1167] İlim ehlinin çoğu bu sayıyı ayetin umumundan ve bu hadisten dolayı tahsis etmişler. Der ki: Maiik'ten mezhebin­den buna delalet eden görüş rivayet edilmiş. Abid olan Umari'nin ona:"Hükümleri değiştirip tebdil edenlerle cihad etmeyi (mü-cahedeyi) terkedebilir miyim?" diye sorduğunda,Eğer beraberinde on ikibin kişi varsa bunun için bir yolun olmaz" cevap vermiş.[1168]Bu hadisi Ebu Davud ve Beyhaki Sünelilerinde rivaye miş.

974-  Bu hadisi benzer şekilde Eksem b. Cun'den[1169] (r.a.) o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet edilmiş. Bunu Ebu Ya'la ve Beyhaki rivayet etmiş. Ancak isnadında isim­lendirilmeyen biri var.Bil ki: Beraberlik iki kısımdır.Birincisi genel beraberlik, ki bu ihate ve ilim beraberli­ğidir."Nerde olursa olunuz, O sizinle beraberdir."(Hadid: 57/4) Ayetinde ve:"Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutla­ka O'dur: beşin altıncısı da mutlaka O'dur..."(Mücadele: 58/61)Ayetinde olduğu gibi.İkincisi özeldir: Bu yardım, maunet, teyid ve yeterli ol-* ma beraberliğidir. Şu ayetler bunu ifade ediyorlar."Arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma Allah bi­zimle beraberdir..." (Tevbe: 9/40)"En üstün olan sizsiniz ve Allah sizinle beraberdir."(Muhammed: 47/35)Bu beraberlik halisane ubudiyyete bağlıdır. Kim Allah'a hakkıyla ibadet ederse, ona galip gelecek yoktur. Çünkü onunla beraber Allah vardır. O onun yardımcısı ve destek-leyicisİdiİşte böyle; çünkü Allah, müminlerin velisidir; kafir­lerin ise, velisi yoktur..." (Muhammed: 47/11)Ne zaman ki mücahid ubudiyyet sıfatlarından birini bo­zarsa veya iman elbisesinden birinden soyutlanırsa veya muhaliflerin elbiselerinden giyerse, o zaman onunla düşma­nı arasında bir ağ olur ki sıfatlarından bir şeyi ona giydirir. Onların içinden onun içine karanlık bir çizgi uzanır. Bu münasebetten dolayı, onda onların korku, zillethar ve hakir dünyaya meyil ve hayatta kalmaya temahtan dolayı kaçma­ya yeltenmek gibi aşağılık sıfatlar onda da etki eder. Onla­rı muhalif olmanın büyüklük ve küçüklğüne göre etkisi de­ğişir.Huneyn kıssasını düşünmez misin?! Hani müslüman-lardan bazıları:"Bugün az oluşumuzdan dolayı mağlup olmayız" de­mişler. Onlar o gün onkibin idi. Çokluklarıyla övünmeleri ve Ondan yardım dilememeleri için Allah onları hezimete uğrattı. Çünkü bu iki sıfat düşmanın sıfatlarındandir. Ken-dileri bunu taşıdıklarında, bu onların kalbinde korku yaratti ki buda kaçmayı kaçınılmaz kıldı. Bunun üzerine Allahu Teala:"Andolsun, Allah bir çok yerlerde ve Huneyn günün­de size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunu/ sizi böbür-lendirip-gururlandırmışti, fakaf size bir şey de sağlaya­mamıştı. Yer ise, bütün genişliğine rağmen size dar gel­mişti. Sonra arkanıza dönüp, gerisin geri gitmiştiniz."{Tevbe: 9/25)"İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün, sizden ge­ri dönenleri, kazandıkları bazı şeyler dolayısıyla şey­tan onların ayağını kaydırmak istemişti..."{Al-İmran: 3/155)Efendimiz Muhammed (s.a.v.) yüce makamına yakışır ge­reklilikte bir ismet ile bundan masum olduğundan ve yine ay­nı şekilde bazı müslümanlannda kendilerini bundan koru­duklarından Allah da Rasulu ve kendilerini koruyan mümin­lere yardımını/sekinetini indirdi. Düşman onlara bir yol bulamadı. Allah da onları muzaffer kılıp düşmanı hezime­te uğrattı. İnşaallah bu Huneyn savaşında (daha) ayrıntılı ge­lecektir.Zikrettiğimizi şu ayetler de destekliyor:"Ey iman edenler, kafirlerden size en yakın olanlara-la savaşın; sizde bir güç ve cayrıdıcılık görsünler..."(Tevbe: 9/123)Hemen ardından:"Bilin ki Allah muttaki olanlarla beraberdir."(Tevbe: 9/361)Ki akıl sahipleri bu siyak ve namızmdan anlasınlar ki, yardım ve teyid beraberliği muttakilere özgün (has)dür."Muhakkak ki Allah muttaki olanlar ve muhsin olan­larla beraberdir." (Nahl: 16/128)"Onlara üzülme ve kurdukları oyun ve komplolardan dolayı da bir sıkıntıya girme..." (Nahl: 16/127)

975- Rasulullah (s.a.v.) İbni Abbas'a şöyle demiş: "Allah'ı koru o da seni korur. Allah'ı koru o zamanonu yanında (Önünde) bulursun.[1170] Hadisi.

976- Başka bir hadiste:"Ümmetim ğulul (ganimete hıyanet) etmedikçe kimse onlara galip gelmez."

977- Ebu Zer Habib b. Mesleme'ye: Düşman size kuzu sütünü sağma fırsatım veriyor mu? Evet. Sütü bol üç kuzu­yu da... Ebu Zer şöyle dedi:"Ka'be'nin Rabbine yemin olsun ki siz ganimete hıyanet (ğulul) ettiniz.Hafız İbni Kesir tarihinde şunu nakleder: Bazı müslüman-lar sultan zahir Baybıru zamanında gaza ettiler. Şahlanmak ve düşmana hücum etmek atının özelliği İdi. Günün birin­de yine ondan bunu istedi ancak geride kaldı. Düşmana doğru gitmek için her ne kadar onu vurduysada o hep geri­de durdu/kaldı. Bu durum onun çok tuhafına gitti. Gece ol­duğunda rüyasında atını gördü. Ona yaptığını ayıplıyor ve neden ilerlemediğini soruyordu. Ona at şöyle dedi:"Nasıl düşmana hücum edeceğim, halbuki sen böğürtle­ni sahte bir para ile almışsın. Sabah olduğunda yemciye gitti. Yemci ona:"Dün bana verdiğin dirhem iyi değildir" dedi ve ona ia­de etti.Hikaye edilir ki, müslümanlar kafirlerin kalelerinden birini muhasara ederken onun fethi gecikti. Komutanları onlara:"Bakınız bidatlardan ne irtikap ettiniz veya sünnetlerden neyi terkettiniz ki bu kalenin fethi bize zor geldi? Araştır­dıklarında misvakı ihmal ettiklerini gördüler. Misvakı kul­landılar, Allah da ona kaleyi fethetmeyi nasip etti.Bir sünneti terketmedeki bu büyük etkiye/tesire bir bak. Buna haramları irtikap etme, haramları işleme, giyim-kuşam ve yemede harama el uzatmayı sen kıyas et. Şeytanın onla­rın ayaklarını kaydırıp onları kaçma ve isyana nasıl düşür­düğünü artık öğrendin/bil.Ey Mücahidi Geride kalmanın (yahut Allah'ın emirleri­ne karşı gelmenin) kalbine etki edip, himmetini zayıf kılıp azmine ve niyetine galebe çalmasından sakın. İçini, karşı gel­me (isyan) ve geride kalma kirinden temizle. Onun vesve­se dolu delhizlerinde tevekkül ve yakın mesabesini yak. Herhalukarda ölümün geleceğini, dağların zirveleri bunu en­gellemeyeceği gibi erkeklerin ustalığı/mahirliği de bunu defetmediğni bilen biri olarak atıl.Her nerede olursanız olun. Ölüm sizi bulur. Yüksek­çe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile."(Nisa: 4/78)Kim ölümüyle ölerek kaderini geçerse bunun dışında bir şeye yol bulması imkansızdır."Deki: Evlerinizde olsaydınızda üzerlerine öldürü­lmesi yazılmış olanlar yine devrilecekleri yerlere gider­lerdi..." (Al-iİmran: 3/154)Kendinle düşmanın sıfatları ve fiilleri arasına takvadan engelleyici/koruyucu bir örtü atın."Azmettikten sonra Allah'a tevekkül et. Şüphesiz killah tevekkül edenleri sever." (Al-i Imran: 3/159)"Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır."(Hac: 22/40)Ey ömrümün artmasına/uzamasına hırsından ki Ömür kaçmakla uzar ne de sebat etmekle kısalır -hücum etmekten dolayı da ecelden- ki bu da ne bir saniye öne gelir ne de bir saniye gecikir- korkusundan dolayı kaçan muhakkak ki sen bu kaçmanla isyan etmiş (karşı gelmiş). Cabbarın gazabına uğramışsın. Müslümanlar ve kafirler arasında zillet ve ar li­basını giymişsin. Esir edilip, dininde fitneye uğrayıp ahire-ti kaybetmekten. Yahut sana değişik işkencelere uğrayıp aşa­ğılık bir şekilde öldürülmekten korkmuyor musun? Her akıl sahibi yanında şu su götürme? Bir gerçek ki, Ölümü, onun vakti yaklaştığında karşılamak, ona sırtını vermekten daha hayırlıdır. Mutenebbi'nin sözü ne güzeldir.Olmadığı zaman ölümden bir kaçış.Acizliktendir korkudan ölmenYezid b. Hakem b. Ebi As'ında şu sözü var:Ne padişah gibi yaşa, şerefli de Öl.Eilnde kılıcınla ile birlikte ölürsen mazursun.Başkasının da:Mızraklar üzerine (gitmekten) atımın acziyeti haram­dır.Onun boynu ve gerdanlığı kanlı olur.Haramdır mızraklarımıza arkasını döneni vurmak.Onun göğsü kırılır göğüslerde.Şunu söyleyen ne güzel söylemiştir.Eksiklik değildir keskin kılıçlarla öldürülmek,lmadıkça hali izzet ve övünmekten.Öyle insanlarız ki ölümü ar bilmeyizBu (ölüm) kılıç, mızrak (ve oklar) arasında oldukça.Şu sözler de bazı yiğitlere aittir:Ona söylüyorum, hani eması/haııi uçmuştu.Kahramanlardan. Yazıklar olsun hayret etme(dönme)Çünkü sen birgün istersen,Sana iati ecelden, güç getiremezsin.O zarflan ölüm meydanında güzel bir sabırla sabretmek lazımÖlümsüzlüğü ermek imkansızdırBeka izzet giysisi değildir,Zillet ve korku kardeşlerinden dürülürÖlüm yolu, her canlının yoludur,Ona yeryüzü ehline çağıran çağırıyor.Sağlam iken ölmeyen yaşlanır ve bıkarÖlümden onu inkıtaa teslim eder.Kişinin ölümü hayatından daha hayırlı olur,Eğer o sayılırsa düşük metadan.Behlul b. Bişr yiğit ve cengaverlerden biriydi.[1171] Şu be-şitle sık sık tekrar ederdi:Kim ölümüyle karşılaşmaktan hoşlanmaz.Halbuki ölümü, ben baldan daha çok arzuluyorum.Coşarak ilerlemek (saldırmak (ecelimi) hızlandırmaya­cağı gibi,Sakınmak da beni ecelimden kurtarmaz.Bir bıçağın sapında şunların yazılı olduğu görülmüş.Savaş/harp onunla karşılaşırsan senden gevşeme olma­sın, g eri kalma.Her kim kaçarsa, kurtulamaz kaderden.Başkaları da:Şayet nzıklar takdir edilmiş dağıtılmış ise, Kişinin rızkta az hırslı olması daha güzeldir Şayet mal, terkedilmesi üzere toplanıyorsa, Kişinin onu terketmesi, cimrilik sayılmaz. Şayet dünya nefis/değerli addediliyorsa, Allah'ın sevabının değeri daha yüce daha üstündür, Bedenler ölüm için yaratılmışsa,

Kişinin Allah için kılıçla ölmesi (öldürülmesi)/daha gü­zelidir.Firar/kaçma, -annen seni kaybetsin- ölüm sofralarından bir sofradır. Kaçınılmasında korkulmayacak şeye hırstır. Nice hayat/yaşama vardır ki, sebebi Ölüme atılmadır, nice ölümler de vardır ki sebebi tulul-hayattır. Savaşçının bir ka­leye, ecelini geciktirmekten başka sığınacağı bir helak (ka­lesi) yoktur.Kim Allah yolunda ölmek için çaba gösterirse, güzel ameli ile birlikte ona hayatı bahşeder. Kaçan nefsini (düş­mana) teslim etmiş, savaşan ise müdafaa etmiştir. Ecel bit­tiğinde ise kaçınılmaz olan ölüm gelir. Ey kaçan kişi, o an­da ölüm sana yetişip ateş ehlinden olmaktan korkmuyor musun? Yine sen arkanı verip kaçarken sana bir ok isabet edip helak yurduna seni göndermesinden de korkmuyor

musun?

978- Rasulullah'ın (s.a.v.) duasından şu da vardı: "Ve yolunda arkamı dönerek ölmekten de sana sığı­nırım.[1172]

Ebu'l-Kasım el~Kuşayri Risalesinde Mansur b. Halef el-Mağribi'den rivayet etmiş. Der ki: îki adam zamanın bi­rinde ibadet ve itaatte dost oldular. Sonra biri yolculuğa çı­kıp arkadaşından ayrıldı. Bir müddet sonra ondan haber olmaz oldu. Bu sonuncusu Rumlarla yapılan savaşta gazada iken, müslümanların karşısına silahlara bürünmüş bir adam çıkıp mübarezeye çağırdı. Müslümanların yiğitlerinden bi­ri çıktı, onu Rum olan adam öldürdü. Sonra ikincisi çıktı, onu da öldürdü. Sonra üçüncüsü çıktı onu da öldürdü.Bu Sufi şahıs çıktı ve birbirlerini kovaladılar. Rum olan şahıs yüzünü açtı. Birde baktıki yıllarca ibadet ve itaatte ar­kadaş edindiği şahıstır. Bu ona,"Ne haber? (Ne iş)?" diye sordu."Kendisinin irtidat edip onlara karıştığı, çocuklarının olduğu ve malının toplandığım/çoğaldığını söyledi. Dediki:Hani bir çok rivayetle Kur'an okuyordun. O:"Ondan tek bir harfi hatırlamıyorum" dedi. Sofi:"Bunu yapma ve dön" dedi. O:"Bunu yapamam. Benim onlarda evladım iyalım ve ma­lım var.. En iyisi sen dön. Yoksa şu şahıslara yaptığımı sa-nada yaparım" dedi. Sufi olan:"Sen müslümanlardan, üç kişiyi Öldürdün, dönüşünde bir kibirlenme/böbürlenme/zorlanma olmaz. Sen ayrıl ben sa­na mühlet vereyim" dedi. Bunun üzerine adam döndü. Su­fi onu takip ederek onu mızrakla vurdu ve onu öldürdü. Adam (yaptığı) tüm bu çabalar ve tüm bu sıkıntılardan son­ra dünya ve ahirette hüsrana uğrayarak Hristiyanlık dini üzere öldürüldü. İşte apaçık ziyan/zarar budur. Buna benzer hikayeler çoktur.[1173]Esir olarak onların ülkelerine girip, fitneye uğrayarak di­ninden dönen şahısların hikayeleri sayılamayacak çoktur. Der ki: Rumların toprağına bir seriyyede girdik. İçimizde bir genç vardı; içimizde ondan daha fazla Kur'an okuyan, on­dan daha fakih, ondan daha çok farz kılan yoktu. Gündüz­leri saim (oruçlu) geceleri kaimdi. Bir kalenin önünden geçiyorduk. Bunun üstünde durma emrini almamıştık. Kale­nin yakınında durdu.ve (bineğinden) indi. Onun ihtiyaç gi­dermek istediğni sandık. Hristiy ani ardan bir kadına bakıp ona aşık olmuştu. Rumca ona:"Sana nasıl ulaşılır?" dedi. Kadın:"Hrİstiyan olursun o zaman kapı sana açılır ve ben de se­nin olurum" dedi. Der ki: O da onu yaptı ve kaleye girdi. Bü­yük bir keder içinde gazamızı bitirdik. Bizden herbiri onu öz çocuğu gibi sayıyordu. İkinci bir kez yine bir seriyyede çıktık. Onun önünden geçtik. O da Hristiy ani arla birlikte bi­ze bakıyordu. Bizler:"Ey filan! Kur'an'ın ne yaptı? İlmin ne etti? Namazın ve orucun ne yaptılar?" dedik. O:"Biliniz ki kesinlikle şu ayet hariç Kur'an'ın tümünü unuttum:"Kafirler zaman zaman, keşke biz de müslüman olsay­dık, diye arzu ederler. Onları bırak; yesinler, eğlensin­ler ve boş ümit onları oyalaya dursun, yakında bilecek­ler."                                                           (Hicr: 15/2-3)Müellif der ki: Allahu Teala kimi esirleri fitneden koru­yup dinini de ona muhafaza etmiş.

979- Bunlardan bir tanesi, İbni Esir'in "Esed'ül-Gabe fi Marifet'is-Sahabe" adlı eserinde kendi isnadıyla İbni Ab-bas'dan (r.a.) rivayet ettiği (kıssa)dır. Der ki: Rumlar Rasu-lullah'ın (s.a,v.) sahabesinden (arkadaşlarından) Abdullah b. Huzafe'yi esir aldı. Ona taği (Rum kralı) şöyle dedi:"Hristiyan ol, yoksa seni bakırdan bir çukura atacağım" "Yapmıyorum/olmuyorum" dedi. Bakırdan bir kab getirip, içine yağ doldurdu ve kaynattı. Müslüman esirlerden biri­ni çağırıp, ona hristiy anlığı teklif etti. Ama o reddetti. Bu­nun üzerine onu çukura/kaba attı, onun kemikleriyle kızar­dı/eridi. Bunun üzerine, Abdullah'a,"Hristiyan ol, yoksa seni(de) onun içine atarım" dedi."Ben onu yapmam" dedi. Bakır kazana götürülüp içine atılmasını emretti. Bunun üzerine Abdullah ağladı."Korkup ağladı" dediler."Onu geri getirin" dedi. Onlar da geri getirdiler. Ve şöy­le dedi:"Bana yapacağından korktuğum zulüm reva görülen sa­dece bir cana sahibim. İsterdim ki üzerimdeki kıllar sayısın­ca canım olsun, sen de bana musallat olup bana bunu yapa-sın.Der ki: Bunun üzerine ona çok şaşırdı ve onu salıvermek istedi. Ona:"Başımı öp seni salıvereyim" dedi."Yapmam" dedi."Hristiyan ol, sana kızımı, evlendireyim mülkümü senin­le paylaşacağım" deyince, o yine:"Yapmam" dedi."Başımı öp, seni ve seninle beraber müslümanlardan seksen kişiyi salıvereyim" teklifini yapınca,"Buna evet" dedi. Onun başını öptü. O da onu ve onun­la beraber seksen kişiyi salıverdi. Ömer b. Hattab'a geldik­lerinde, Ömer (r.a.) ona gidip başını öptü.[1174]

980- Başkasının rivayetinde ise: Ömer şöyle dedi: "Huzafe'yi öpmek her müslümamn üzerinde bir haktır.

îlk önce ben başlıyorum deyip başını öptü. Rasulullah (s.a.v.) Abdullah'a espri yaparak,"Sen bir kafirin başını öptün" diyorlardı. O da: "Evet. Allah o Öpme ile müslümanlardan seksen kişiyi sa­lıverdi."

981-  "Zehr'ul-Kemam[1175] kitabının sahibi kitabın on üçüncü bölümünde şöyle der:"Ömer b. Hattab (r.a.) müslümanlardan bir ordu hazırla­yıp Şam'a gönderdi. Onların kalelerinden birini şu sıkı bir şekilde muhasara ettiler. Müslümanlardan iki kardeş vardı; Allah onlara düşmana karşı bir cüret ve kuvvet vermişti. Bu kalenin kralı kendi altındaki yöneticilerine ve cangaverle-rine, eğer şu iki şahıs halledilse, öldürülse, sizler onların dı­şındaki müslümanların hakkından gelirsiniz dedi.Durmadan onlara tuzak kurup, onlara hile yaptılar. Ta-ki birini esir alıp Ötekisini öldürdüler. Esiri krallarına götür­düler. Ona bakınca,"Bu öldürülse büyük musibet olur, müslümanlara dönse büyük bir dahi olur. Onun Hristiyanlığa girmesini öyle ar­zulardım. O zaman ona şu şu malımı verirdim. Çünkü hris-tiyanlık onunla büyük bir yardım ve kuvvet/destek alırdı." dedi. Patriklerinden biri:"Ey kral(ım)! Onu dininden fitneye sokacağım. Araplar aşırı derecede kadınlara düşkündürler. Benim akıllara dur­gunluk verecek üstün derecede güzel bir kızım var. Onu gö­rürse onunla fitneye girer" dedi. Bunun üzerine:"O zaman onu al" dedi.u evine götürdü. Kızı güzelliğine güzellik katacak derecede süslediier, taki taktılar. Ona yemek, tatlı ve içki ge­tirdiler. Kızını, efendisine hizmet eden biri olarak önüne bı­rakıp Tcapıları üzerlerine kapattılar. Onları başbaşa bırakıp gittiler. Genç başına gelen fitneyi hissettiğinde Allah'ı sa-ğınıp gözünü kırptı. Rabbi Azze ve Celle'nin ibadeti ve Kur'an okumayla meşgul oldu. güzel bir sese üstün bir nağ­meye sahipti. O (kızın) kalbi, ona meyletti, onu çok aşırı de­recede sevdi. Onun bu sevgisi onu yemek yemekten içmek­ten ve uykudan etti. Her ikisi bu hal üzere yedi gün kaldı­lar. Öyleki (kız) artık onun dinine girmek istedi.

Sabrı taşıp göğsü daraldığında kendini onu önüne atıp şöylededi:"Seni dininle yeminle ettiriyorum, sözümü dinle!" O"Nedir sözün?" dedi. Kız:"İslamı bana arzet/anlat" dedi. O da ona İslam'ı anlattı. Müslüman oldu ve temizlendi. Nasıl namaz kılacağını öğ­retti. Kız bunu yapınca şöyle dedi:"Ey kardeşim. İslam'a girmemin sebebi sensin ve sana yakın olmak içindir." Bunun üzerine adam:"İslam iki şahid olmadan, mehir ve veli olmadan nikahı meneder. Ben ne iki şahid buluyorum ne de diğer şeylerden bir şey. Eğer buradan çıkmamıza fırsat olursa arzuladığına ulaşmayı ümit ederim. (Kız) çağırarak onlara:"Şüphesiz ki bu müslüman yumuşadı ve kalbi bana kay­dı. Dinime girmesi için onu davet ettim" dedi. Adam da:"Bu kardeşimin öldürüldüğü bir yerde bana uygun düş­mez. Bundan çıkıp kalbimin teselli bulması lazım. O zaman benden istediğinize evet derim. (Kız da) beni onunla şu, köye çıkarmanızda bir beis yoktur. Onu sizin ve kralınız için arzuladığnıız amaç için garanti ederim" dedi.Der ki: Babası krala gidip anlattı. Kral buna çok aşırı se­vindi. Kızın onunla köye gitmesine müsaade etti. İkisi kö­ye varınca gündüzlerini orada geçirdiler. Gece olunca yol­cuğa başlayıp geceleri boyunca yürüdüler. Sabah yaklaşın­ca yoldan sapıp (bineklerinden) indiler ve namaz kıldılar. Onlar bu haldeyken silah şakırtıları ve gem çıngındamala-rı ve at tırnaklarının seslerini duydular. Adam ona:"Ey filan* Şunlar Hristiyan adamlardır, bizi yakaladılar. Atımız gece boyu çalışmaktan yorulmuş" dedi. O (bayan):"Yazıklar olsun! Korkup telaşlandın mı?""Evet" deyince. O:"Bana bahsettiğin ilahının gücü nerde ve yardım, isteyen­lere yardımetmesi nerde kaldı. Gel ona yalvarıp dua edelim. Umulur ki o yardımıyla bize yardım eder, lütfuyla bize yetişir" dedi. O bayana:

"Vallahi ne güzel söyledin" dedi.Allah'a yalvarıp yakarmaya başladılar. O dua edip yük­sek sesle ağlayıp kızda duasına amin dediği sıralarda atla­rın kendilerine yaklaştığını hissettiler. Tam bu sırada şehid kardeşinin sesini duydu. Şöyle diyordu:"Ey kardeşim korkma ve üzülme. Gönderilenler Allah'ın gönderdiği elçilerdir. Şu meleklerde, Allah'ın sizin nikahı­nızda şahitlik etmek için gönderdiği elçilerdir. Ve muhak­kak ki AHahu Tebareke ve Teala meleklere karşı sizinle iftihar ediyor. Size Said şehidlerin ecri vermiş. Yeri size yay­mış. Muhakkak ki sen sabah Medine dağlarında olursun. Ömer b. Hattab ile bir araya geldiğinde benden ona selam söyleve ona de ki:"Allah sana islam(dan dolayı) mükafat versin. Muhakkak ki nasihat ettin ve çaba gösterdin" dedi. Der ki: Sonra me­lekler kendisine ve zevcesine seslerini yükselterek selam ver­diler.Der ki: At elinde olduğ uhalde çok adım atmadan Ömer b. Hattab ile-karşüaştılar. Şu Ömer'in adetindendi. Sabah na­mazım kıldığında: Uykudakinin uyanması, abdestsizin ab-destini alması ve uzakta olanın gelmesi için ilk rekatı uza­tırdı, okumayı bitirmeden mescid tıklım tıklım olurdu. İkin­ci rekatı ise hafif kılardı. Bu günde ise hafif bir namaz kı­lıp selam verdi. Arkadaşlarına şöyle dedi:"Haydi gidip damet ve gelin karşılayalım." Arkadaşları buna çok şaşırdı. Ve ondan birşey anlamadılar.O ve arkadaşı ikisiyle karşılayıp toplanında Ömer'e:"San kim bunu bildirdi?" dediler. Şöyle dedi:"Rüyada Rasulullah'ı (s.a.v.) gördüm. Bu genç ve eşinin başına gelen tüm olayları bana haber verdi." Sonra Ömer bir velime yemeğini vreip kız ak dini yaptı ve (zifafa) girdi. O ölmüden çocuklarla rızıklandırıldılar. Tümü salih ve iyilik insanlardı.Müellif der ki:

982- Daha önce Bilal ve arkadaşları çok ağır işkencele­re maruz kaldılar. Yinede dinlerinden dönmediler.[1176]

983- Yine aynı şekilde Hubeybll çarmıha gerilmiş yine­de dininden dönmemiş.[1177]Faide: Rumlar Afrika kadısı Abdurrahman b. Ziyad b. Enumi seri aldı. Bir grup (müslüman)ı öldürdükten sonra onuda Öldürmek için getirdiler. Der ki: Dudaklarım Allah! Allah! Rabbimdir. Ona hiçbir ortak koşmam, ondan başka­sını veli edinmem diyerek (hafiften) dudaklarımı kıpırdatı­yordum. Azgın kral bunu gördü."Arap sanmasını[1178] getirin" dedi."Allah! Allah' Benim Rabbimdir. Ona hiçbir şeyi ortak koşmam mı dedin" diye sordu. Ben:"Evet" deyince,"Nerden Öğrendin?" dedi. Ben:"Nebimiz bize bunu emretti" dedim. Bunun üzerine:"Bizede İsa İncil'de bıraktı." dedi.Bunu Hafız İbn'uz-Zehebi Siyer'un-Nübela da zikret­miş.[1179]Baksana! Eğer öldürülmez ve esir edilmezde sapa sağlam dönersen dahi Ölüm kaçınılmazdır. Hayat, eceli bille, nefes­leri sınırlıdır. Allahu Teala şöyle buyuruyor:"De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp buluşacaktır. Sonra gaybıda, müşahede edilebileni de bilen (Allah) e döndürülecek­siniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir."(Cum'a: 62/8)Kendisinden kaçtığın Ölümden ölm sekeratından rahat­lama olmasaydı bunda sebatı gerektirecek bir durum ol­mazdı. Şunu söyleyen ne güzel söylemiş:Şüphesiz ki bizler, ölüm nefislerimize tatlı gelir,Bazende acı bırakır, onu (bizler) tadarız.

984-  İbni Ebi Şeybe kendi isnadıyla Cabir b. Abdil-Iah'tan (r.a.) rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muş:"Beni İsrail'den bahsediniz. Çünkü onlarda çok acaip şeyler vardır. Sonra (kendileri) bize bahsetti(ler): Dedi ki: Onlardan bir grup çıkıp kendilerine ait bir kabristana geldiler ve şöyle dediler:"İki rekat namaz kılar ve Allah'a dua edersek, bizlere bazı ölüler çikp bize ölümden bahsetler... Der ki: Onlar bunu yaptılar. Onlar halde çıkıverdi. Şöyle dedi:"Baksanıza neden beni istediniz?" (Bana neden kas-dettiniz?) Yemin olsun ki yüz yıldan beri ölmüşüm şim­diye dek ölümün harereti benden gitmiş (sükûn bul­muş) değildir. Allah'a dua edinizde beni halime iade et­sin.[1180]

985- Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edil­miş:"Şayet ölümün kıllarından birinin acısı yer ve gök eh­line bırakılsa(ydi) hepsi ölür(dü).[1181]

986- Ali (r.a.) savaş teşvik eder ve şöyle derdi: "Öldürülmezseniz, ölürsünüz. Nefsim elinde olana yeminolsun ki, kılıçla (vurulan) bin darbe yataktaki ölümden da­ha hafif/koyadır."

987-  Hafız Ebu Nuaym kendi isnadıyla Mekhul'den, Vasile'den (r.a.) o da Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle buyur­duğunu rivayet etmiş:"Nefsim elinde olana yemin olsun ki, ölüm meleğinin muayenesi (gözlemesi, gözetmesi) bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir.[1182]

988-  Rivayete edildiğine göre: Allahu Teala, yaratık­ların canlarını aldıktan sonra kendisini kendi canını al-masıyle görevlendirdiğinde şöyle der:zzetine yemin olsun ki, Sekret'ul-Mevtin (ölüm sarhoş­luğunun) ne olduğunu (şimdi) Öğrendiğimi daha önce bilsey­dim (kesinlikle) hiçbir mümin canı almazdım."Tezkire'de Kurtubi şöyle der:

989- Rivayet edildiğine göre ölüm kılıç darbesinden ve testere ile bölünmekten daha şiddetlidir.[1183]

de zikretmiş, Allahu Teala İbrahim'e:Ölümü nasıl buldun?" demiş. O:"Yaş günün içine batırılan sonrada çekilen kızgın şişler gibiydi" dedi. Allah (c.c):"Biz muhakkak ki onu sana kolaşlaştırmış/hafiflet­in iş/tik.[1184]

990-"Mehasibi Riaye

991- Rivayete dildiğine göre, Yuşe Musa'yı (a.s. rüyasında görmüş ve ona:"Ölümü nasıl buldun?" diye sormuş. O:kurtuluştan, yüz çeviren hangi gözürle önüne çıkacaktır... Al-Iah'ım! Ey elinde kalplerin gemleri/ipleri olan! Onun sebatında sana yalvarıyoruz... Eyg aybleri bilen kasdının tas­hihinde niyetiin halis olmasında sana itimad ediyoruz. Sana fakir ellerimizi uzatıp bize razı olacağın şehadeti bize nasip et... Yolunda ayaklarımızı sabit kıl. Hareketde sükun da sanadır. Her hayırda ihtiyaç sanadır ve sen her şeye kadir­sin.

 

 



[1] Tarıku'I-Hicreteyn s: 622.

[2] Hutatu'ş-Şam: 2/144, 153-154.         

[3] Hutat'uş-Şam: 2/155-156,165-168

[4] Men'zele.Mısir'da bir kasabadır. Tac'ulrArus 8/135.

[5] Asru's-Selatİn el-Memalik ve Netacuhu'1-İlmi ve'l Edebi: 5/1,3/80-81.

[6] Mevsuat'ul-Tarih el-îslami: 5/245-246, Zehebi Tarihul İslam s: 9-10.

[7] Tenbihu'l-Gafilin an Amali'l Cahilin s. 391-392.

[8] Lehz'ul-Elhaz s: 282, 284.

[9] Müslim İman: 20, Ebu Davud Cihad: 2

[10] Fethü'I-Bari 4/47.

[11] Ebu Davud, Melahim: 31. (Ebu Hureyre'den) Hasen hadis.

[12] Tenbihu'l Gafilin An Ameli'l Cahilin s. 2-3.

[13] Ed Davul Lami; 1/203, Keşf üz-Ziinun: 1/487, Mücemu'1-Mü-ellifin: 1/143.                     ;

[14] EdDavul-Lami; 1/203, Keşfuz-Zünun: 1/262, Mücemul Müel­lifin: 1/143.

[15] EdDavul-Lami; 1/203.

[16] Hediyetül Arifim 5/119-120.

[17] Keşfu'z-Zünun: 1/348, Mucemu'l-Müellifin: 1/143.

[18] Enbaul Gamri: 7/24-25, Ed Davul Lami: 1/203, Şuzıırauz Zeheb: 7/105, Keşfuz Ziinun: 2/1686,Hedyetü'l-Arifin: 5/119, Mucemu'l-Müellifin: 1/143, Masadım't-Turası'1-Askeriy Indel-Arabi: 2/223.

[19] Ed-Davu'1-Lami: 1/203, Masadiru't-Turasi'i-Askeri Indel-Arab: 2/353.

[20] A'lam Zirikli: 8/52. Ona ve aslına "Ta" harfiyle simgelendirip onların basılmış olduklarına işaret ediyor. Bakınız: Masadiru't-Turasil-Askeri İnde'1-Arab: 2/223.

[21] Enbau'1-Gamn: 7/24-25.

[22] Ed-Davu'1-Lami: 1/203-204.

[23] Şuzurü'z-Zeheb: 7/105.

[24] Enbaul-Gamri: 7/24-25.

[25] Lisanu'1-Arab: 4/109.

[26] E1-Misbahu'l-Münirs.ll2.

[27] Ebu Davud Cihad: 18, Nesai Cihad: 2, Ahmed: 3/124-153-251. Hadis sahihtir.

[28] Müslim Cihad ve's-Siyer: 2.

[29] Kitabu Mahasini'l-îslam s. 71.

[30] El Misbah: 2/234.

[31] Mevdudi, Hasan el-Benna ve Seyyid Kutub'un Cihad adlı risa­le s.100-101.

[32] Asaru'l-Harbs.108. 26

[33] Et Umm: 4/239-240.

[34] Zadu'l-Mead:2/42.

[35] Er-Ravdu'1-Unf: 1/269.

[36] Fethü'I-Bari: 7/253.

[37] Fethul-Bari: 7/262. Vadi: Mekke vadisi, Mecne suyu: Mek­ke'den bir kaç mil ötededir. Şamme ve Tufeyl: Mekke'ye yakın İki tepe veya kuyudur. Bkz. Fethu'I-Bari: 7/263.

[38] Bari: 7/263. Fethü'l

[39] Fethu'1-Bari: 7/262.

[40] Hakim Müstedrek: T/246, Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Zehebi de muvafakat etmiştir.

[41] Şafii El-Ümm M/160-161.

[42] Tarihu'l Bağdad: 13/493.     '

[43] Mizanil'l-itidal: 1/662.

[44] Tehzibu't-Tenzib: 11-261-262.

[45] El Farku Beyne Evliyai-Rahman ve Evliya-i Şeytan s. 44-45.

[46] Siyer-ü Alamti'n Nübela: 6/324.

[47] Müslim İmare: 29, Tirmizi Cihad: I.

[48] Buhari Cihad: 2.

[49] Tirmizi Cihad: 17. Sahih hadis.-

[50] El-Misbahul Münir s. 484.

[51] Enbaul Gamri; 7/24-25.

[52] Ed Davu'İ-Lami: 1/203.

[53] Şuzuratuz-Zeheb: 7/105.

[54] Keşnır-Zünun: 2/686, Mücemül Müellifin: 1/143 3 s;

[55] İlmul Hadis s. 154.

[56] Haşiyetül Dudeh Halife Ala Sad ala 121 s. 26.

[57] Buhari Enbiya: 52.   

[58] İlmul Hadis s. 152-154.

[59] Kitabul Masarİdil Askeriyy İndel Arabi: 1/13.

[60] Aynı eser 1/29.

[61] Aynı eser 1/29.

[62] Abdullah Abdurrahim Useylan'm tahkikiyle. Riyadta el-liva ya­yınevinde basılmıştır.

[63] Ümmü-1'Kura Üniversitesi İlmi Araştırmalar Merkezi'nde 57 ra­kamla mikrofilm olarak bulunmaktadır. Türkiye'deki üçüncü Ahmed kü­tüphanesinden kopyalanan (filme çekilen) bu kitap 212 levha, her levha­da 11 satır bulunmaktadır.

[64] Masadir'ul Turas'i-1 Askeri 3/13.

[65] Aynı eser 1/45.

[66] Aynı eser: 3/399.

[67] Aynı eser: 1/83.

[68] Aynı eser: 1/83.

[69] Aynı eser: 1/97.

[70] Aynı eser: 1/103.

[71] Enstitü dergisi 22/1976 cilt 2 s: 180-181 dizi 38. Aynı eser 1/117.

[72] Aynı eser: 1/127.

[73] Aynı eser: 1/127.

[74] Aynı eser:  1/152.

[75] Aynı eser: 1/164.

[76] Aynı eser: 3/203.

[77] Aynı eser: 1/185.

[78] Aynı eser: 3/203.

[79] Aynı eser: 1/198.

[80] Aynı eser: 1/198.

[81] Aynı eser: 1/198.

[82] Aynı eser: 1/200.

[83] Aynı eser: 1/200.

[84] Aynı eser: 1/200.

[85] Aynı eser: 1/201.

[86] Aynı eser: 1/201.

[87] Aynı eser: 1/208.

[88] Aynı eser: 1/225.

[89] Aynı eser: 1/240.

[90] Aynı eser: 1/250.

[91] Aynı eser: 1/329.  

[92] Aynı eser: 1/383.

[93] Aynı eser: 1/384.

[94] MeceİIet'iil- Ma'hed 22; 226 Müselsel 321. Aynı eser: 1/408-409.

[95] Aynı eser: 1/422.                            

[96] Aynı eser: 1/440.

[97] Aynı eser: 2/43.          

[98] Aynı eser: 7/77.

[99] Aynı eser: 2/77.

[100] Aynı eser: 2/206.

[101] Aynı eser: 2/210.

[102] Aynı eser: 2/218.

[103] Muhammed el-Müca-vir b. Mekke'te. Bir nüshası Abdullah Muhlis'in deposun-

Aynı eser: 2/218

[104] Aynı eser: 2/219.

[105] Aynı eser: 2/219.

[106] Aynı eser: 2/220.

[107] Aynı eser 2/220.

[108] Aynı eser: 2/223-224.

[109] Aynı eser: 2/248-249.

[110] Aynı eser: 2/283.

[111] Aynı eser: 2/284.

[112] Aynı eser: 2/335-336.

[113] Üsame Nasıruddin en-Nakşibendi tahkikiyle neşredilmiş.

[114] Aynı eser: 2/254.

[115] Aynı eser: 2/389.

[116] Aynı eser: 2/411.

[117] Aynı eser: 2/411.

[118] Aynı eser: 2/412.

[119] Aynı eser: 2/412.

[120] Aynı eser: 2/438.

[121] Aynı eser: 2/438.

[122] Aynı eser: 2/438.

[123] 170 nolu hadisten alıntı. Tirmizi Cihadın Fazileti: 23.

[124] 259 nolu gelecek hadise işarettir. Tirmizi Cihadın Fazileti: 7.

[125] 342 nolu gelecek hadise İşarettir. Tirmizi Cihadın Fazileti: 4.

[126] Müslim İmare: 33

[127] 310 nolu hadise işaret edilmektedir.

[128] Ebu Davud Cihad: 28 , Mevarid'uz-Zaman s. 388. İkisinin se-jnedinde de Nemran İbn Atebe ez-Zemari var. ibn Hıbban bunu güveni-j lir görmüştür.

[129] 323 no ile gelecek hadisten iktibas edilmiş.

[130] İbn Mace'nin rivayet ettiği "...ve büyük korkudan emin |olur." (İbn Mace, Cihad: 16) hadisinden alınmıştır. Senedinde İsmail b. iyaş var. Ancak sened Sami 'dir.

[131] 29 babta müellifin zikrettiği hadisten alıntıdır.

[132] 113 no ile tahrici gelecek hadisten alıntıdır.

[133] 717 ve sonrasında tahrici gelecek olan hadisten alıntıdır.

[134] Tüm bunlar 26.babta tahrici gelecek hadisten alıntıdır.

[135] Aynı hadisten alıntıdır.

[136] Aynı hadisten.

[137] İbn Abdusselam Ebu Abdillah b. Muhammed b. Abdusselam| e!-Hevari et-Tunusi. Kadı, şeyh hakkı söyler, hafız akü ve nakli ilimler-1 de derindi. Hicri 749 senesinde vefat etmiştir. Bak: Şeceretü'l Nuri'z Ze-1 kiyyetis. 210.

[138] Şifau's-Sudur Hatip Ebur'rabi Süleyman b. Seb'es Sebti'dİr,| Kitabını yaklaşık otuz yılda ve onbeş cilt halinde topladığı zikredilir.

[139] Şifau's-Sudur Hatip Ebur'rabi Süleyman b. Seb'es Sebti'dİr,| Kitabını yaklaşık otuz yılda ve onbeş cilt halinde topladığı zikredilir.

[140] Kasım b. el-Hafızı Kebir Ebi'l Kasım Ali b. el-Hasan b. Hibe-tullah el-Hafiz el-Muhammed el-Fazıl Behauddin Ebi Muhemmed b. Asakir Dımeşki'dir. 527 yılında doğmuş ve 600 yılında da vefat etmiş­tir. Tezkiretül Huffaz 4/1367-1369.

[141] Karışık iş demektir. Lisanü'1-Arap: 13/380.

[142] Garip; Hattabi der ki; sözdeki gariplik iki anlama gelir: Birin­cisi; anlamının uzak oluşundan kapalı oluşudur. Onu anlamak ancak uzaktan ve fazla düşünmekle olur. İkincisi; Arap kabilelerinden şaz olanlardan yerce tenha veya uzak olanların sözü kastedilir. Onların lüga-tından bir kelime bize geldiğinde onu garipseriz. Halbuki bu kelime kavmin dilinden ve beyanındandır. Garibu'l-Hadis: 1/71. Tahkih: Abdul-kerim İbrahim el-Ğarbavi.

[143] O zamanın imamlarından Hüseyin b. Hasan b. Muhammed b. Halim'dir. Hakim kendisi hakkında fakih ve kadı olan Ebu Abdiliah b. Ebi Muhanimed, Maverau'n-Nehr'de şafiilerin biricik alimidir. Ziyaret ama­cıyla 77.senesinde Nişabur'a geldi. Hadisten rivayet etti. Hakim Ebu Ab-dilîah el-Halimİ 403 senesinde vefat etti, der. îbn Sebki'nin "Tabakatu'ş-Şafüyetü'l-Kübra: 4/333-334. EI-Halimi onu dedesi olan Halim keli­mesine nisbettir. el-Lübab fi Tehzibi'l-Ensab: 1/382 Bağdat

[144] Kitabu'l Minhac fi Şuab'il İman: 2/466.

[145] Bu hadis mütevatir hadislerdendir. Sahiheyn'deki lafzı işe şöy­ledir:

"İnsanlar 'La ilahe illallah' deyinceye kadar onlarla savaşmak­la emrolundum. La ilahe illallah diyen benden malını ve nefsini hak­kıyla olan hariç korumuştur. Onun hesabi ise Allah'a aittir."

Buhari îstitabe: 2, İtisam: 2, Müslim İman: 8, Tirmizi İman: 1, Nesai Cihad: 1, Ebu Davud Cihad: 104, îbn Mace Fiten: 1, Ahmed: 2/528.

[146] Makhulu'ş-Şami ve Ebu AbdiIIah'tir. Güvenilir ve fakihtir. Ç irsal yapar. Yüz on küsur senesinde vefat etmiş. Et-Takrib s. 347Hadis, senedindeki kesikliğinden dolayı zayıftır. Çünkü makrrul Ebu Hureyreden (r.a) işitmemiş. Ebu Davud Cihad: 35. Hadisi Ala b. Ha­ris Makhul ve Ebu Hureyre tarikiyle rivayet etmiş. Darekutni Sünen'in-de Yezid b. Yezid. Makhul ve Ebu Hureyre tariki 2/56. Ayrıca Ebu Da­vud tarikiyle de rivayet etmiş. Sonra şöyle söyler: Makhul Ebu Hurey­re'den işitmemiş, onun dışındakiler güvenilirdirler. Ayrıca onu Mu­hammed b. Alvan Haris b. Nebhan ve Ali tarikiyle de rivayet etmiş. Der ki, onda sabit olabilecek bir şey yoktur 2/57. Beyhaki Sünen'i Kübra'sm-da Ebu Davud tarikiyle 3/121 rivayet etmiş. Hafız Ukayli dedi ki; bu me­tinde sabit olacak bir isnad yoktur. Et-Talhisu'I-Habir: 2/35, Nasbu'r-Ra-ye: 2/26-28.

[147] Ebu Davud Cihad: 35.

[148] O Beşir b. Mabet'tir. Onun Zeyd b. Mabed es-Sedusi olduğu da söylenmiştir. İbn Hasasiye olarak meşhur olmuş.

[149] Sünen'ül-Kübra Kitabu's-Siyer Babu Asli Farzı '1 Cihadi: 9/20.

[150] Abdullah b. Cafer b. Geylan Ebu Abdirrahman el-Karşi. Güve­nilirdir. Son zamanlarında değişmiştir. Fahiş hataları onu geçmez. 20 se­nesinde vefat etmiştir. Takribu't-Tehzib s: 170.

[151] Ubeydullah b. Amr b. Ebi'l Velid er-Rakiy Ebu Vehbil Esedi'dir. Güvenilir bir fakihtir. Sekizyüzün sekseninde -bir yıl eksik- vefat etmiş. Takribut Tehzib s.226.

[152] Zeyd b. Ebi Enise el-Cezeri Ebu Usame'dir. Aslen Küfelidir. Daha sonra Raha'da ikamet etmiştir. Güvenilirdir. 19 veya 24 te vefat et­miştir. Takribu't Tehzib s. 112.

[153] Cebele b. Suhaym Küfe'li ve güvenilirdir. Üçüncü asırdandır. 25 senesinde vefat etmiş Takribut Tehzib: 54.

[154] İbn HaMusir İbn Afaze Ebul Musni'dir. Makbul bir kişidir. Takribut Tehzib s. 349

[155] Seleme b. Nufeyl'İn sohbeti olmuştur. Humus'ta ikamet etmişTakribut Tehzib s. 131.                                                                          

[156] Nesai rivayet etmiş. Nesaİ benzerleriyle hasen bir isnad ile rivayet etmiş. Kitabu'1-Hayl (Atlar): 1, Ahmed: 4/104.

[157] Müslim İmare: 53.

[158] Hadis sahihtir. Ebu Davud Cihad: 18, Nesai Cihad: 1, Ahmed: 3/124-153, Darimi Cihad: 2/213, Beyhaki Sünenü'l-Kübra, İbn Hıbban Mevarİdu'z-Zaman el-Cihad, Hakim Müslim'in şartlarına göre bu hadis sahihtir demiş. Zehebi de ona muvafakat etmiş. 2/81.

[159] Vasile b. Aşka İbn Kab el-Leysi 'dir. Meşhur sahabüerden olup Şam'da İkamet etmiş, 85 senesine kadar yaşamış. Takrib s.368.

[160] Hadis zayıftır. İbn Mace Haris b. Nebhan tarikiyle, Atebe b. Yek-zan, Ebi Said, Makhul'dan o da Vasile b.Eskaf tan rivayet etmiştir. İbn MaceCenaiz: 31. Ancak "Her imamın arkasında namaz kılınız." lafzını göremedim. Onun İbn Asakir il Haris'ul b. Nebhan'dan olma ihtimali var. Hafız onun metruk olduğunu söylemiş. Takribu't-Tehzib s. 61. Ataba b. Yakzan'ın zayıf olduğunu, Takrib s.223. Ebi Said'in de meçhul olduğu­nu, Takrib s. 408 söylemiş. Allah rahmet etsin devamla, Ukayli dedi ki, bu isnatta sabit olacak hiçbir şey yoktur demiş. Et-Tahlİsu'I-Habir: 2/35.

[161] Hadis hasendir. Ebu Ya'la onu Hubeyb b. Habib tarikiyle İshak es Sabii, Haris b. Abdullah o da Ali'den merfu olarak rivayet etmiş. El-Maksadu'1-UIa fi-Zevaidi Ebi Ya'la el-Musıh s: 101. Heysemi: "Hadis­te Haris var, o yalancıdır" der. Mecmau'z-Zevaid: 1/3JŞ.;

[162] Haris el-Haris b. Abdullah el-Avar el-Hemedani Ebu Zuheyr ş| Kufi'dir. El-Haris b. Ubeyd olarak da anılır. Ali'ye dosttuk etmiş tabiral büyüklerindendir. Ali'ye taraftar olup onu tüm sahabeye Allah onların iğ münden razı olsun tercih ederdi. Bunun için onun hakkında konuşmu lardır. İlk önce onun hakkında konuşan o yalancıdır diyen el İmam eş-Şi bİ'dir. Ondan sonra da itham olunmuş diyen İbrahim en-Nahai'dir.Bu büyük tabiin hakkında konuşmanın menşei budur. Bu iki imarö dan sonra onun hakkında konuşanlar onlann haksız hükümlerine binaei dir.Yardım istenilen Allah'tır.Buradan hareketle, ondan töhmetin aslını nefyetmekle yetiniyoruİÛ Çünkü aslın nefyolunmasıyla fer de nefyolunur. Ve derim ki asıl; icrrfa len ve tafsilen (bütünüyle) menfidir.İcmale gelince, Sabi ve İbrahim en-Nahai'den gelen bu haber'in nusu onlann mevlası Muğire b. Muksim ez-Zabyi el-Kufi'ye (r.a.) daya­nır. İbn Fudayl "o tedlisçidir. Haddesena denilenin dışındakileri yazmazM diyor. Buradaki rivayeti ise anana iledir. Tahdisi tasrih etmemiş. İmam Ahmed İbrahim'den olan hadisini Özellikle zayıf görmüş. İmam Acli'de "Osmaniydi" der.Hadis alimlerinin ortaya koydukları kaideleri uyguladığımızda, yu­karıda ifade edilen üç maddeden her biri bu haberin reddi için yeterlidir. Diğer önemli bir nokta; Osman'a mutaassıp olan, Ali'ye mutaassıp olan hakkındaki sözleri kabul edilmez. Hele hele bu değerli tabiin gibi bazı m sanların şahsiyetine dil uzatma şeklinde bunlara itimad ediliyorsa, hal Ie kabul edilmez.

[163] Hadisin devamı:Kim cahiliye davasını güderse muhakkak ki o Cehenneme yığı-lacaklardandir." Adamın biri:"Ey Allah'ın Rasulü, namaz kilsa ve oruç tutsa" dedi. Bunun üzeri­ne:Namaz kılsa da oruç tutsa da" dedi.Sizi müslüman mümin Allah'ın kulları diye isimlendiren Al­lah'ın davasını güdünüz."

[164] Tirmizi Misaller: 3, İbn Huzeyme Salat: 244, 2/64'te daha uzun bir şekilde Muaviye b. Selam, Zeyd b. Selam ve Ebu Selam tarikiyle ri­vayet etmiş. Mevaridu'z-Zaman: 298-299. Yahya b. Ebi Kesir Zeyd'in ve babasının, Haris el-Aşari'nin -yani Ebu Malİk'in Rasulullah'ın (s.a.v.) de­diğini rivayet etme şeklindeki tarikiyle rivayet etmiş.Müstedrek, Kitabu'1-İlmi Ali b. Mübarek, Yahya b. Ebi Kesir, Zeyd b. Selam ile olan tarikle ve Muaviye b. Selam, Yahya b. Ebi Kesir Zeyd b. Selam Ebu Seleme ve Haris tarikiyle ve ayrıca Ûbban b. Zeyd, Yah­ya b. Ebi Kesir ve Zeyd tarikiyle rivayet etmiş.Zehebi diyor ki; Ebu Selam yalnız kaldığı için hadisi ikisi de rivayet etmemiştir. 1/117-118Aynı hadisi Kitabu's-Salat'ta özet olarak da Muaviye b. Selam, Zeyd b. Selam, Ebu Selam ve Haris el-Aşari tarikiyle rivayet etmiş. Hadisin imamların şartlarına göre sahih ve mahfuz olduğunu belirtmiş: 1/235. İmam Ahmed: 4/202. Abdurrezzak Musannef: 11/339.İbn Abdilberr şöyle der: O, hasen bir hadistir, timin bir çok fennini içermektedir. Ebi Seleme'den hadisin tamamını sadece Muaviye b. Se­leme rivayet etmiş. El-tstiab ala Hamişi'l-Isabe 1/289-290Hadisin tamamını Ebi Selam'dan ancak Muaviye b. Selam rivayet et­miş sözüne bakmak lazım. Çünkü Ebi Selam'dan rivayet eden kardeşi Zeyd b. Selam'dır, kendisi değil.

[165] Müminlerin annesi Ebu Bekir es-Siddik'İn kızı Aişe'dir. Biset-ten 4-5 yıl sonra doğmuş, Rasulullah (s.a.v) vefat ettiğinde 18 yaşınday­dı. 57 veya 58 yaşında iken vefat etmiştir. El-îsabe: 4/359-361.

[166] Müslim İmare: 20.

[167] Buhari Cezayis-Sayd: 10, Cihad: 1,27,194, Cizye: 22, Hac: Müslim İmaret: 20, Babul Mübayeati 3/1387.

[168] Abdulmümin b. Halid el-Hanefi Ebu Halid el-Mervizi yedirf ci asırdandır ve onda bir beis yoktur. Takribut Tehzib s.221.

[169] Nicde b. Nafi el Hanefi dördüncü asırdandır ve meşhurdur. Talp ribut Tehzib s. 356.                                                                          

[170] Hadis zayıftır. Ebu Davud Cihad: 19. Münziri onda sükut ef mistir. Müstedrek Cihad: 2/118. İsnadın sahih kılınmasında Zehebi de on| uyar. Ancak sahihliğinin kendisine nereden geldiğini bilmiyorum. Her ikîj sinde de müellifin lafzının nassını bulamadan Hakim'in lafzı, ona yakın* dır.

[171] Ebu Katade el-Ensari Haris'tir. Kendisine Amr veya Numan w, Rıbi es-Selemi el-Medeni de denilir. Uhud ve sonrasına şahit olmuş 5| yılında vefat etmiş. Takribut Tahzib s. 422.

[172] İbn Ebi Şeybe Musannef'inde Ebu Salih'ten181 Allahu Te-ala'nın "Hafif ve ağır savaşa çıkın." (Tevbe: 9/41) sözü hak­kında "Genç ve ihtiyar olarak" demek olduğunu rivayet eder.182

[173] Süleyman b. Davud b. el-Carid et-Tayalisi'dir.

[174] 15. Hadis sahihtir. Ebu Davud et-Tayalisi onu rivayet etmiş. Se­nedindeki tüm adamlar Sahiheyn'de hüccet kişilerdir. Hafız da onu el-Metalib'ul Ali'ye de tahriç etmiş ve onu Ebu Davud'a dayandırmıştır. 2/145 Beyhaki, SünemH-Kübra, Siyer: 9/48.Ancak onu Menhatu 1-Mabut'ta bulamadım. Darimi Sünen'inde ha-sen bir isnatla aynı şekilde rivayet etmiş. 2/207.

[175] Ebu Raşid el-Hubrani eş-Şami'dir. İsminin Ahdar veya Numan olduğu da söylenmiş. Üçüncü asırdan ve sıkadır. Takribut Tehzib s. 405.

[176] Tüm nüshalarda, İbn Cerir'in tefsirinde buus geçmektedir. Ha­kim ve diğer başka tefsirlerde buhus- geçer. Tevbe Suresine Buhus sure­si denmesinin sebebi, surede münafıkların sırlarını araştırması ve deşme­sini içermesidir. İbnu'1-Esir Buhus'un mübalağa kiplerinden olduğunu Fa-ik'te gördüğünü beyan eder. En Nihaye Fi Garib'il Hadis 1/99.

[177] Tefsiru İbn Cerir et-Taberi 10/86, el-Müstedrek Kitabu'l-Cihad 2/118. Zehebi de hadîsin tashihinde ona muvafakat etmiştir.

[178] Ebu Salih Abdurrahman b. Kays el-Hanefi el-Kufi'dir. Üçün­cü asırdandır ve sikadır. Takribu't Tehzib s.208

[179] Mansur b. Zazan El Vasıti Ebul Muğire Es Sekafi'dir. Sıkadır. Al-tın asırdandır. Yirmi dokuzunda vefat etmiş. Takribu't Tehzib s.237-238.

[180] Hakem b. Uteybe Ebu Muhammed El Kindi el Kufi'dir. Sıka ve fakihtir. Ancak kimi zaman tedlis yapmıştır. Beşinci asırdandır. Altmış İti küsur yaşındayken vefat etmiş. Takribut Tehzib s.80.

[181] İbn Ebi Şeybe Sahih bir senetle rivayet etmiş. Kitabu'l Cihad I 5/306: İbn Cerir tefsirinde rivayet etmiş. 10/97. İbn Kesir Tefsiri 2/359. | Suyuti Durrul Mensur'da, İbn Ebi Hatem ve îbni'I Munzir'e nisbet etmiş. % 3/246.                                                                                                  

[182] Nakkaş Muhammed b. el-Hasan b. Muhammed Ebubekir el-1| Mukri'dir. Aslen Musul'ludur. Kur'an harflerini iyi bilir. Tefsire de ha- jij kimdi. Bu konuda bir kitap telif etmiş, ismini Şifau's-Sudur koymuştur. | Ebu'l-Hasan ed-Darekutni onun öğrencilerindendir. Tefsirine gelince | içinde sahih bir hadis yoktur. Üç yüz elli bir yılında vefat etmiş. Tarihul 1 Bağdad: 2/201, 202, 205.                                                                         

[183] İbn Cerir tefsirinde tahriç etmiş. 10/98. O. Abdurrahman b. Zeyd jjj b. Eşlem el-Adevi'dir. Sekizinci asırdandır. Ancak zayıftır. Seksen iki senesinde vefat etmiştir. Takribu't Tehzib s.202.              

[184] Tüm mahdut nüshalarda el-Ezheri geçmektedir. Tashih Kurtu­bi ve Begavi tefsirlerinden gelmiştir. O Muhammed b. Müslim b. Abdil-lah b. Şihab ez-Zuhri el-Karşİ Ebubekir'dir. Fakih, hafız büyüklüğüne ya­kışır sağlamlıktaydı. Dördüncü neslin başındaydı. Yirmİştreş senesinde veya bir iki yıl önce vefat etmiş. Et-Takrib s. 318.

[185] İbn Cerir de aynı kıssayı tefsirinde zikretmiştir. 10/98. Aynı şe­kilde Beğavi tefsirinde rivayet etmiş Maalimu't-Tenzil 4/176. İbn Kesir tefsiriyle matbudur.

[186] Amr b. Ümmü Mektum'dur. Ammesinin ismi Ümmü Mektum, Atike bnt. Abdillah. İbn Ümmü Mektum Mekke'de ilk dönem müslüman-lanndandır. Aynı zamanda ilk muhacirlerdendir. Kadisİye'de elinde san­cak ile beraber şehid olmuş. Kadisiye'den Medine'ye dönüp orada vefat ettiğini söyleyen de var. El-İsabe 2/523-524.

[187] El-Camiu Li Ahkami'l Kur'an: 8/150-151. Bu eseri Kurtu-bi'den başka rivayet edeni görmedim.

[188] Atiyye b. Ebi Atiyye Buhari onu Tarih'ul Kebir'de zikretmiş onun | bu eserini İbn El Mübarek tarikiyle zikretmiş. Ayrıca onu Atiyye b. Kays el | Killabi Ebi Yahya el Humsİ'den ayırmıştır. Et Tarihu'l Kebir 4/11. İbn Hıb-i ban Es-Sikat'ta zikretmiş. 5/262. İbn Ebi Hatem ise Atiyye b. Kays el Kille- i bi'nin tercemesini vermiş ve bu eseri zikretmiş ve başkasını da zikretmemiş,; ki, bu onun yanında ikisinin de bir olduğunu gösteriyor. El-Cerhu ve't-Tadil £ 6/383.

[189] Kİtabul Cihad: 1/119.

[190] Zeyd b. Sehl b. el-Esved el-Ensari Ebu Talha'dır. Seçkin saha-! bedendir. Bedir ve sonrasına katılmıştır. Otuz dört senesinde vefat etmiş Takribu'tTehzibs.113.                                                                        

[191] îbn Kesir tefsirinde dokuz gün zikredilir.       

[192] Kitabul Cihad: 1/116, Müstedrek: 2/104. Hafız onu Kasavi tarihin-f de ve Ebu Yala rivayet etmiştir. İsnadı da sahihtir. El-îsabe: 1/567.             

[193] İsmi Cabir lakabının ise Cuveybir olduğu da söylenmiş. İbn Sa-| id el-Ezdi Ebu Kasım el-Belhi'dir. Küfe'ye sonradan gelmiş tefsir ravi-f sidir. Beşinci nesilden olup çok zayıf biridir. Kırkından sonra vefat et-| mistir. Takribu't-Tehzib s.155.                  .                                         

[194] Ed-Dahhak b. Mezahim el-Hilali Ebu'l-Kasım veya Ebu Mu-1, hammed el-Horasanı'dir. Sadıktır. Ancak çok irsal yapar. Beşinci nesİM dendir. Yüzünden dört yıl sonra vefat etmiş. Takribu't-Tehzib s.155.

[195] Kitabu'l-Cihad: 1/96, hadis zayıftır.

[196] Onu Musannaf ta bu lafızla bulamadım. Onu şu lafızla rivayet etmiş. Üzerinize üç sefer vacip kılındı. Hac, umre ve cihad. Malının fa­ziletiyle infak eden ve sadaka veren biriniz istediğinde der ki: Hacca ve umreye gidiniz. Cihada çıkınız. El-Musannef: 5/172 isnadı hasendir.Cevheri der ki: "Ömer'in sözünde geçer. Kazebe vacebe anlamında­dır. İbni's-Sakit sanki o burada yalan atar demektir. Bu teşvik için yapı­lır. Yani onu yapınız. Ona yapışınız. Bu kıyas dışı bir kelimedir. Ömer İb-nül Hattab'tan da "Kazzebe aleyküm yani vacebe aleyküm" şeklinde gelmiştir. Es-Sihah 1/210-211.

[197] E1-Musannafs,174.

[198] Şafii el~Umm: 4/168, Nevevi Ravzatut-Talibin: 10/208-209.

[199] Ebul Maali Abdulmelik b. Abdillah el-Cuveyni'dir. İmamu'l-Harameyn diye meşhur olmuş. 478 H'de vefat etmiş. Vefeyatu'1-Ayan: 3/167.

[200] Ravdatül Talibin: 10/209.

[201] El-Muğni 8/348. Müellif Muğni sahibinin sözlerinin aynısını ve tümünü nakletmemiş, sadece Özetlemiş.

[202] El-Camiul Ahkamil Kuran: 8/152.

[203] İbn Kudame el-Muğni: 8/347-34-8.

[204] İbn Kudame el-Muğni: 8/358-359,

[205] İbn Kudame el-Muğni: 8/359-360.      

[206] El-Umm: 4/163

[207] O Abdullah b. Arar b. Haram el-Ensari el-Hazreci es-Sım-li'dir. Akabe ve Bedir sayılanları arasındadır. Nakiblerden biriydi ve Uhud'da şehit oldu. El-İsabe: 2/350.  

[208] Buharı Cabir'den (r.a.) şunu dediğini rivayet etmiş: Babası üzerinde borç olduğu halde Uhud'da şehit düştü: Bunun üzerine mağdurlar haklarında çok sıkı davrandılar. Ben de Rasufullah'a (s.a.v) vardım.O da onlardan bahçemin hurmalarını kabul etmelerini ve babama helal etmelerini istedi. Onlar ise bunu reddettiler. Rasulullah (s.a.v.) da onlara bahçemi vermedi ve "yarın sana uğrarız" dedi. Sabah olunca bize uğrayıp hurmalığı gezdi. Ürününde bereket olması için dua etti. Bunun  üzerine yenileyip onlara haklarını ödedim. İstikrad babı İza Kada Düne  Hakkıhi Ev Hallellehu Fehuve Caizun: 5/95.  

[209] El-Muğni/İbn Kudame: 8/360-361.                   

[210] Ravdatu't-TaIibin: 10/310

[211] Ravdatü't-Talibin: 10/210-211.

[212] Bidayeti!'1-Mübtedi fi Fıkhi'l-Hanefi: 2/135. Haşeyetü'd-Des-suki Ala'ş-Şarhi'l-Kebir fi Fıkhı'l-Maliki: 2/175. Ravdatu't-Talibin: 1/214, el-Muğni: 8/364.

[213] Ahmed b. Hamdan b. Abdulvahid, Şıhabuddin el-Ezrai Ebu'l-| Abbas'tır. Şam'ın Ezreat'ında yediytiz sekiz yılının ortalarında doğ-|j muştur. Zehebi'nin yanında bulunmuş, İbn Nakib'in yanında da fakîh oi-| muştur. EI-Minhac fi Ganİyyeti'l-Muhtac'ı da şerhetmiştir. 783 H. sene-| sinde de vefat etmiştir. Ed-Devru'1-Kamine fi Ayani'l-Miati's-Sami-| ne: 1/135-137.                                                                                      

[214] Ali b. Muhammed b. Habib (Kadri yüce bîr imamdır.) Ebu'l-| Hasan'dır. Maverdi olarak meşhur olmuştur. 450 senesinde vefat et-| mistir. Tabakatu'ş-Şafiyyetü'f-Kübra: 3/303-304.        

[215] Ravdatu't-Talİbin: 10/216.

[216] El-Camiu Li Ahkami'I Kuran: 8/151-152.

[217] Şerhü's-Sünneti: 10/374.

[218] El-Camiu Li Ahkamil Kuran: 8/140-142

[219] Ebu Davud Buyu: 56, Ebu Davud "Haber Cafer'indir. Lafız da ona aittir" der. 3/740.

El-Munziri der ki: Onun senedinde İshak b. Useyd Ebu Abdirrahman el-Horasani -ki Mısır'a gelip yerleşmiştir- var. Onun hadisleriyle ihticac yapılmaz. Senette yine Ata el-Horasani de var. Onun hakkında söylenen bazı şeyler var. Muhtasara Sünen-i Ebu Davud: 5/102-103.Ebu Davud'un "Haber Cafer'indir. Lafız da ona aittir" sözü, onun eda etmedeki aşırı titizliğine delalet eder ve hadis ilmi açısından onun büyük ehemmiyeti vardır. Şöyle ki: Onun şeyhi Cafer b. Musafir'in bazen ha­taları olur. O takdirde onun hadislerine bakar.İmam Ahmed Müsned'inde, Ata b. Ebi Rabah, o da İbn Ömer'den olan tarikiyle rivayet etmiş. Şeyh Ahmed Muhammed Şakir "isnadı sahihtir" demiş. 7/33. Rakamı 4825 ve Şehr b. Havşib o da İbn Ömer'den olan ta­rikiyle aynısını 5007 rakamla rivayet etmiştir. Ahmed Muhammed Şakir "isnadı sahihtir" demiş.Ebu Naim Hılye'de Ata o da İbn Ömer'den olan tarik ile rivayet et­miş: 1/313-314;Beyhaki Süneni Kübra'da müellifin lafzıyla Ebu Davud tarikiyle ri­vayet etmiş. Kİtabu'1-Buyu, Babu ma Varade fi Kerahiyeti't-Tebayui El-Ayne: 5/316.

[220] Şuabul İman: 2/92.

[221] Ahmed b. Muhammed b. Abdurrahman Ebu Ubeyd El-Hara-vi'dir. Edip olan Haravi aynı zamanda Kuran ve Hadis garipleri kitapla­rının sahibidir. 401 senesinde vefat etmiş. Yakutun Mu'cemu'1-Ude-ba'sı: 4/360-361.

[222] Hadis 116 numara ile gelecek.

[223] Münavi derki: Onda Taberani'nin şeyhi Ali b. Said er-Razi var. Darekutni: "O bazı şeylerde münferit kalmıştır" der. El-Camiul Ezher el-Hadisin Nebiyyil Enver: 1/225. Zehebi Ali b. Said b. Beşir er-Razi Ha­fız hadisler için dolaşan ve gezgin biridir der.Darekutni: Bazı şeylerde münferit kalmış. Taberani, Hasan b. Raşık ve başka insanlar ondan rivayet etmiş. İbn Yunus "Kavrar ve hıfzeder-di"der.Mizanul İtidal: 3/131. Hafız dedi ki: İbn Yunus onun hakkında konuşmuşlar der. Ben derirrtj ki onun hakkında konuşmaları, onun sultanların yanına girip çıkmasınfj dan dolayıdır. Mesleme b. Kasım ise Balebek diye tanınır. Güvenilir vej hadiste alimdi. Birden fazla kişi bana ondan rivayet ettiler. Dedi ki: -Yajİ ni İbn Adiy- Ahmed b. Nasr'm şöyle dediğini işittim: Onu Ebu Abdillar| b. Ebi Hayseme'den sordum. Bunun üzerine; onun benzerlerine akranf larına sorma zamanına kadar yaşadım dedi. İbn Yunus tarihinde şöyle diyor: Onun hakkında konuştular. O güçij lü muhaddislerdendİ. Sultana arkadaşlık eder, bazı zanaatlara idarecilik! ederdi. Lisanul Mizan: 4/231-232.Derim ki: Darekutni'nin bazı şeylerde münferit kalmıştır sözü, hıf| ve hadis çokluğu ile meşhur olan aslında güvenilir olan bir şahıs hakkın! da cerh olmaz. Hıfzda üstünlük ve çok hadis rivayet etmek münferit ma yeridir. Çünkü o başkasının hıfzetmediğini hıfzeder.Onun sultanların yanına girmesi ile ilgili sözlerine gelince, bu onun).. adaletine etki etmez. Çünkü seleften bir çoğu nasihat ve irşad için suljjj tanların yanma girip çıkardı. O zaman ki alimlerin konumları, zamanıf mizdakilerin aksine idi. Buradan hareketle onun güvenilir olduğunu terfi cih ediyorum. Allah en iyi bilendir. Müellifin, hasen bir senet ile sözü gül, zel bir tercihtir. Hadise 32 noda geçenler şahitlik etmektedir. Dolayısıy|j la Ahmed'in isnadına göre sahihtir

[224] İbn Said b. Umeyr el-Hemdani Ebu Amr el-Kufi'dir. Güçlü bi&' ri değildir. Sonlara doğru değişmiştir. Altıncı asrın küçüklerindendir. 44| yılında vefat etti. Takribut Tehzib s.328.  

[225] Amr b. Şurahil Eş Sabi Ebu Amr'dır. Güvenilir meşhur fakir§ ve fazıldır. Üçüncü asırdandır. Yüzden sonra vefat etmiş. Takribut Teh-fe-zibs. 161.

[226] Buharı sahihinde Ebu Hureyre'den o da Nebi'den (s.a.v) şöy­le dediğini rivayet eder:Zenginlik mal çokluğundan olan zenginlik değildir. Asıl zengin­lik nefis zenginliğidir." Buhari Rikak: 15.

[227] Hadisi, ilk bölümü itibariyle Ubade b. Samit ve Ebu Umame'derl (r.a) ve 179-181 rakamla gelecek olan hadis. Hadisin ikinci bölümü iti| barıyle de geçen 32 ve 36 numaralı hadisler teyid etmektedir.

[228] Ömer'in kölesi olan Zeyd b. Eşlem el-Adavi Ebu Abdilla veya Ebu Usame el-Medeni'dir. Alim ve sikadır. Otuz altı senesinde ve fat etmiş. Takribu't-Tehzib s.111-112.

[229] Ömer'in mevîasi Eşlem el-Adavi Muhadram ve sikadır. Sek senden sonra vefat etmiş. Kimileri de altmıştan sonra 114 yaşındayke vefat etmiş demişler. Takribut Tehzib s.31.

[230] Tirmizi Cihadın Fazileti: 25. "Hadis garibtir" demiş. İbn Ma­ce Cihad: 2/923. Hakim Cihad: 5. Zehebi İsmail zayıftır demiş.

[231] İsmail b. Rafi b. Avim el-Ensariel-Medeni'dir. Basra'ya gel­miştir. Künyesi Ebu Rafi'dir. Ancak hıfzı zayıftır. Elli dolaylarında ve­fat etmiş. Takribut Tehzib 33.

[232] Zekvan Ebu Salih es-Semman ez-Zeyyat el-Medeni'dir. Sika­dır. Üçüncü asırdandır, Yüzbir senesinde vefat etmiş. Takrîbut Tehzib s.137.

[233] Müslim İmaret: 47.

[234] Suday b. Aclan Ebu Umame el-Bahili'dir. Meşhur bir sahabi-dir. Şam'a yerleşmiş. Seksen altı senesinde vefat

etmiştir. Takribut Teh­zib s. 152.

[235] Ebu Davud Cihad: 18, İbn Mace Cihad: Her ikisi de Kasım b. Abdurrahman tarikiyle rivayet etmişler. Mü)

zir: "Kasım hakkında konuşulmuş" der. Muhtasaru Süneni Ebu Davud: 3/366. Hafız Takrip'te "sadıktır, an­cak hadisleri rivayet ederken çok irsalde bulunur" demiş. s.379.Derim ki;.onun hakkında konuşanların ikna edici bir delil öne sürdük­lerini görmedim. Onun hakkında konuşanların başında İmam Ahmed ge­liyor. İmam Ahmed'den sonra gelip onun hakkında konuşanlar, sadece onu taklit etmişler. İbn Ebi Hatem er-Razi der ki: Ali b. Ebu Tahir bana gönderdiği yazısında: Bana Ebu Bekir b. el-Esrem dedi ki: Abu Abdul­lah Ahmed b. Hanbel Kasım b. Sami'den, o da Ebu Umame'den, o da Ne-bi'den (s.a.v) "Debbağın temizleyici olduğu" konusunda bir hadis zik­retmiş. Ancak bunu hoş karşılamamış ve el-Kasım'a yüklenmiştir. De­vamla Ali b. Yezid ondan çok tuhaf şeyler rivayet etmiş. İkisi hakkında da konuşulmuş ve "bunu sadece el-Kasım tarafından görüyorum" der. Eİ Carini ve't-Tadil: 7/113.Ancak bu sözler ona tesir etmez. Eğer Ali b. Yezid ondan tuhaf şe leri rivayet etmişse Kasım'in ne günahı var? Ali'yi hiç kimse sika say­mamış, hatta Darekutni, Nesaİ ve diğerleri onun metruk olduğunu söy­lemişler. Bundan hareketle yüklenme onun (Ali'nin) üzerinedir. Ka-sım'ın üzerine değil. Ahmed'in "bunu sadece el-Kasım tarafından görü­yorum" sözü onun zannıdır. Dolayısıyla başkasının yakinini kaldırmaz. Yahya b. Muin zayıflığın Ali b. Yezid tarafından olduğunu beyan etmiş. Hafız'ın Tehzibi: 7/396. Yahya b. Muin onu sika görmüş. Tarihu Yafa ya b. Muin: 2/481. Tirmizi sikadır demiş. Mizanul İtidal: 3/373.      Onun çok irsalde bulunduğuna gelince, bunlar; Ali, İbn Mesud ve Ai| şe'dendir. Ebu Umame'den değil. Burdan hareketle derim ki, hadis ha| sendir.

[236] Said b. Abdulaziz et-Tanuhi ed-Dımeşki'dir. Sika ve imamdın! ömrünün son yıllarında karıştırmıştır. Yedinci asırdandır. Altmış yedi senesinde, bazılarına göre ondan sonra yetmiş küsur yaşındayken vefa] etmiş. Takribu't-Tehzib s. 124.     

[237] Abdurrezzak Musannaf: 5/172.

[238] El-Camiu li Ahkamil Kuran: 8/152.

[239] Tirmizi Ebu Hureyre hadisinden şu lafızla rivayet etmiştir:

[240] Tirmizi Ebvabu Fazailil Cihad: 25. Bu hadis hasen, garib ve sahih de-1 mistir. Nesai de benzerini rivayet etmiş Cihad: 35. İbn Mace Tirmi- j zi'nin lafzıyla rivayet etmiş. Cihad: 16. İmam Ahmed 7940 numara ile ri- | vayet etmiş. İsnadı sahihtir demiş. Darimi Sünen'inde rivayet etmiş, Ci- \ had: 2/205. îbn Hıbban Mevarid'uz-Zaman, Kitabııl Cihad, Babu ma ; cae fi'ş-Şehadeti s.386. İbn Naim Hılye'de rivayet etmiş. 8/264-265. \ Beyhaki Sünen-i Kübra'da benzerini rivayet etmiş. Kitabu's -Siyer Ba- i bu fazlı'ş-Şehadeti fi sebilillah azze ve ceSle: 9/164. Beğavi Şerhti Sün-ne'de rivayet etmiş: 10/3656.

[241] Müslim'in 1887 no ile, 3/1502 îbn Mesut'tan rivayetle.

[242] O da başka vecihle gelmesinden dolayı metnin sahih olmasıdır. Onun ri­vayet ettiği veçhiyle de senet zayıftır. Bu da kriterci araştırmacıların "Tir­mizi'nin yanında garip hadis eğer sahİhlİk ve hasen ile beraberlik eder­se, ondan kasıt zayıflık değildir" sözlerine aykındlr. Aynı şekilde bazı çağdaş muhaddislerin Tirmizi'nin bu vecihle sahih garibtir sözü, vechi olmayanlar içindir. Çünkü hadisle Abdulhamid b. Süleyman var ki, za­yıflığında neredeyse müttefiktirler. Bu tür hatalardan Tirmizi'nin müsa­mahalı olduğu neticesi doğmuş. Halbuki Tirmizi hüküm vermede müsa­mahalı davrananlardan değil aksine son derece titizdir sözüne de muha­liftir.Tirmizi Sehl b. Sad'den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v) şöy­le demiştir: "Allah katında dünya..." hadisi.Devamla bu hadis bu veçhiyle sahih ve garibtir demiş. Ebvabu'z-Zühd: 11. Senette Abdulhamid b. Süleyman var ki onu zayıf görmüşler. İbn Ma-ce'de de bunun şahidi var. Kitabu'z-Zühd: 3. Onda Zekeriyya b. Manzur var. Onu zayıf görmüşler hatta bazıları "hadislerini kendisi yazar" demiş­ler.Hakim bu tarikiyle rivayet etmiş ve "bu isnadı sahih bir hadistir" de­miş. Arkasında Zehebi "Zekeriyya'yı zayıf görmüşler" demiştir. EI-Müstedrek: 4/306.Abdullah b. Mübarek de rivayet etmiş. İsmail b. Ayaş bize haber ver­di. O da, Osman b. Ubeydullah b. Rafi bana hadisi rivayet ederek dedi ki, Rasulullah'ın (s.a.v) ashabından bazıları Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle de­diğini rivayet etmişler:Eğer dünya sivrisineğin bir kanadı kadar değerli olsaydı..." Ki-tabuz-Zühd. Buhari Tarihul Kebir'de Osman b. Ubeydullah'ın İsmail b. Ayyaş'ın şeyhi olduğunu zikreder. Ancak onun hakkında herhangi bir cerhte bulunmaz. Sadece Ebi Rafi'in İbn Rafii'den bedel olduğunu zik­reder. 6/232-235.îbn Ebi Hatem de onu zikreder o da cerhde bulunmaz. El Cerhu ve't-Tadil: 6/156. Osman denilen bu zat Medenidir. İsmail b. Ayyaş ise Şam'hlar hariç onu zayıf görmüşler. Ancak istishad için uygundur.Ebu Naim'de Abdullah b. Ayyaş'ın hadisinden tahriç ederek bu ha­dis garibdir der. Hılyetul Evliya: 3/304, 8/290.Hatib Tarihul Bağdad'da adamları sika olan bir senet ile İbn Ömer'in hadisinden tahriç etmiş. Malik'in^ıadisinden çok daha garibdir der. Ebi Mus'ab'tan Ebi Cafer b. Ebi Avn'den başka kimsenin rivayet ettiğini bil­miyorum. Ondan da Ali b. İsa El Malini rivayet etmiş bu sikadır. Tarihu Bağdad: 4/92. Beyhaki Şuabul îman'da tahriç etmiş.Hadis tüm talikleriyle sahih li gayrini derecesine yükselir. Bununla Tirmizi'nin bu veçhiyle hadis garibtir sözünden muradını da anlıyoruz.

[243] Buhari Enes'in hadisinde benzerini rivayet etmiş. Cİhad: 6. Sehl b. Sadi's-Said'in hadisinden rivayet etmiş.

[244] İmam Gazali İhya'da zikretmiş. Hafız el-îraki "onun aslım bu­lamadım" der. İthafu's-Sade el Muitakin. İhya'nın şerhiyle beraber dün­yanın zemmi: 8/74.                                           :

[245] Beyhaki, Şuabu'l-îman'da Ebu Davud et-Tayalisi tarikiyle Cabİr'den (r.a) şu lafızla rivayet etmiş:Ey Muhammedi! Dilediğin kadar yaşa, ama sonunda ölürsün. Dile­diğini sev, ama mutlaka ondan ayrılacaksın. Hangi ameli yaparsan yap, sonunda onunla karşılaşırsın" Bunu Ehl-i Beyt hadîsinden de rivayet etmiş, 3/373.Senette Hasan b. Ebi Cafer var. Hafız Takrib'te "ibadeti ve fazileti­nin yanında hadisleri zayıftır" der. Beyhaki Zafir b. Süleyman tarikiyle Muhammed b. Uyeyne, o da Ebu Hazİm'den, o da Sad b. Sad es-Saidi'den şunu rivayet eder:Cibril Nebi'ye gelerek şöyle dedi:Ey Muhammed!. Hadisin sonunda şunu ziyade etmiş: "Bil ki, mümi­nin şerefi;'gece kıyamı, izzeti de insanlardan müstağni olmasıdır." Devam­la bunu Ebu Zera er-Razi İsa b. Sabih'tan, o da Zafir b. Süleyman'dan, o da Muhammed b. Uyeyne'den, o da Ebi Hazım'den Murre Ebi Amr'den dedi ki ve Murre Sehl b. Sad'den rivayet etti der. Şuabul İman: 3/373.Bu tarikle Hakim Müstedrek'te rivayet etmiş ve bu hadisin isnadı sa­hihtir. Ancak şeyheyn rivayet etmemiş. Ancak Muhammed b. Hamid o da Zafir'den, o da Ebu Zera'dan şüpheli bir şeyhten olan hadisten bilini­yor. Bu rivayet ise Sehl b. Sad'dendir. Ve içinde şüphe yoktur. Zehebi de ona muvafakat etmiş. 4/325.Ben derim ki hadisle mevzu bahis Zafir b. Süleyman, o da Muham­med b. Uyeyne'den olan silsiledir. Hafız takribte Zafir b. Süleyman doğru ve çok evhamlıdır der.

[246] Bunu tahriç edeni görmedim.

[247] Sahavi der ki, Beyhaki Şiab'ta Ebu Hureyre'nin hadisinden mer-fu olarak rivayet etmiş. O Ahmed ve Nesai'nin yanında da var. İbn Hıbban sonrasında şeyhimiz onu sahih görmüş. Bkz. Makasidul Hasene s.332.

[248] Bu Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den (r.a) rivayet ettiği uzun hadi­se İşaret ediyor. Onda:Yaratıklar neden yaratılmış ey Allah'ın Rasulü" dedi. O da:Sudan" dedi. Dedim ki:Cennetin binası nasıl?" Dedi ki:Bir kerpici gümüşten, biri altından harcı misktir. Taşları inci ve yakuttan, tarağı da zaferandır."Devamla der ki: Bu hadisin senedi güçlü değildir. Yanımda da mut­tasıl değildir. Bu hadisi başka bir isnat ile yine Ebu Hureyre'den rivayet etmiş. Tirmizi Sıfatil Cennet: 2. İmam Ahmed bunun dışında başka -iyi sayılabilecek- bir isnat ile rivayet etmiş. El-Müsned 2/304-305-362. Darimi Ahmed'İn tarikinin aymsıyla rivayet etmiş. Kitabur Rikak, Ba-bu fi binail Cenneti. 2/333. Mevarid'ul-Zeman Kitabu Sıfatil Cenneti Ba-bu fima fil Cenneti minel hayrati. s. 651.

[249] Tirmizi'nin Muaviye b. Hide'den onun da Nebi'den (s.a.v) ri­vayet ettiği hadise işaret ediyor. Rasulullah şöyle demiş:Şüphesiz Cennette sudan, baldan, sütten içkiden olan nehirler vardır."Ve bu hadis hasen ve sahihtir der. Sifati'l-Cennet: 24. Darimi onu Sü-nen'inde rivayet etmiş. Kitabur-Rikak Babu fi Enharil Cenneti: 2/337. İbn Hıbban Sahih'inde rivayet etmiş. Mevaridu'z-Zeman Kitabu Sıfatil Cen­neti Babu fi enharil cenneti s. 652.

[250] Abdullah b. Kays'tan gelen ve muttafakun aieyh oian hadise işa­ret ediyor. Rasulullah (s.a.v) şöyle demiştir:

"Şüphesiz Cennette kovuk incilerden yapılmış çadırlar vardır ki eni altmış mildir. Her bir köşesinde birbirini

görmeyen sakinler vardır. Mümin onları dolaşır." Buhari Tefsir: Babu Hurun Maksura-tun Fil Hıyam: 8/624, Müslim Cennet: 9.

[251] Ebu Hureyre'den gelen ve muttafakun aleyh olan hadise işaret ediyor. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:Cennete ilk girecek olanlar, yüzleri Bedir gecesindeki ay gibidir. Orada tükürmez ve sümkürmezler, kazayı hacette bulunmazlar. Orada kapları altından, tarakları gümüşten ve altından buhurdan­lıkları. ve terleri de misktir."Buhari'nin rivayet ettiği lafız budur. Buhari Bedi'l Halk: 8, Ahadi-sî'İ-Enbiyai: 1, Müslim-Cenneti ve's-Sıfat: 6.

[252] Ebu Hureyre'nin hadisinden muttafakun aleyh olarak gelen ha­disten alıntıdır. Buhari Bedii Halk: 8, Tefsir: 238, Tevhid: Allahu Te-ala "Onlar Allah'ın kelamını değiştirmek isterler." 13/465. Müslim Cennet: 1.

[253] Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadisten iktibastır.Müslim Cennet: 8.

[254] Tirmizi Ebu Hureyre hadisinden rivayet etmiş. Tirmizi Fada-i'1-Cihad: 17. Bu hadis hasendir. İsnadı sahihtir der. Beyhaki Sünen'ül-Kübra, Kitabu's-Siyer. Babu Fadli'l-Cihad: 9/160-161. Hakim Müsted-rek'te rivayet etmiş ve bu hadis Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Ze-hebi de muvafakat etmiş der. 2/68.

[255] Buhari Ibn Abbas'tan (r.a) rivayet etmiş.Buharı İman: 20, Kusuf: 9, Nikah: 89, Müslim Kusuf: 3.

[256] Buhari MevakituVSalat: 5, Cihadrl, Edebilv| Müslim İman: 36, Tirmizi Salat: 127, Birr ve Sıla: 2J Ahmed: 1/409-410-421-439-444-448-451.

[257] Siinenu '1-Kübra: 9/48

[258] Buhari İman: 17, Hac: 4, Müslim İman: 36.

[259] Maiz hakkında Hafız Abdulber şöyle der: Onun nesebiyle ilgi­li bir şey bulamadım." İsabe: 3/438.

[260] El-İsabe: 3/337.

[261] Buhari Itk: 2, Müslim İman: 36.

[262] Müslim İmaret: 32. Hadîsin tamamı ise şöyledir:Eğer sabreder, mükafatını Allah'tan bekler, ilerler ve arkanı dönmeden Allah yolunda öldürülürsen hataların affedilir." Sonra Ra­sulullah adama: Sen ne dedin?" dedi. Adam:Allah yolunda öldürülürsem tüm hatalarım affedilir mi?" Bunun üze­rine Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi:Evet, eğer sabreder mükafaatmı Allah'tan bekler, ilerler ve arkanı dönmezsen, ancak borç hariç. Çünkü bunu bana Cibril söy­ledi."

[263] Mevaridu'z-ZamanCihad s.383. İbn Hıbban'ın şeyhi Hasan b. Süfyan hariç hadisin ricali Şeyheynin ravileridir. Bu da Mizan'da be­lirtildiği gibi sıkadır.

[264] Abdullah b. Habeşi, Ebu Kııteyle diye künyesi olan bir sahabi-dir. Mekke'ye sonradan gelip yerleşmiştir. Et-Takrib s. 107.

[265] El-Mücteba, Kitabuz Zekati, Cehdu'l-Mukilli: 5/85. Senedi de sahihtir. Derim ki: Ahmed de ricali sahihin ricali olan bir senetle ri­vayet etmiş. El-Müsned: 3/411-412.

[266] Ahmed: 5/318. Taberani Mecmau'z-Zevajd 5/178.

[267] Hüseyin b. Ali b. Velid el-Ca'fi el-Kufi el-Makri, 9. asırdan olup abid ve sikadır. 203-204 yılında 84 veya 85 yaşındayken vefat etti. Tak-ribu't-Tehzib s: 74.

[268] Bu Hafs b. Ömer b. Sad el-Müezzin, Ammar'ın kardeşidir. Üçüncü nesilden olup makbul bir kişidir. Takribu't-Tehzib s.253.

[269] Sa'd b. Aiz veya İbn Abdirrahman, bir, ensarm mevlasıydı. Küba müezzini Sad'ul Karz ile de meşhurdur. Meşhur bir sahabidir. Haccac'ın Hicaz'a atanmasına kadar yaşadı. O da 74 yıllarıydı. Takribut Tehzibs.118.

[270] Hafız İbn Abdil Ber İbn Ebi Şeybe'den nakletmiş. El-îstiab Ha-mişil İsabe: 1/143. İbn Asakir Dimeşk şehrinin tarihinde Ebu Yala tari­kiyle tahriç etmiş. 10/335.

[271] Ebu Nuaym Said b. Müseyyeb'den şöyle dediğini rivayet etmiş: "Ebubekr hilafetine gelindiğinde Şam'a çıkmak için Bilal hazırlığı­nı yapmaya başladı. Bunun üzerine Ebubekif ona:Ey Bilal bizi bu halde bırakacağını sanmazdım. Şayet bizimle kalır­san bize yardım ederdin." Bilal dedi ki:Eğer beni sadece Allah için azat etmişsen bırak O'na gideyim. Yok eğer beni kendi nefsin İçin azad etmişsen, o zaman beni yanında alıkoy." Bunun üzerine Ebubekir ona izin verdi. O da Şam'a gitti ve orada vefat etti.

Hılyetul Evliya: 1/150-151, İbn Abdulber İstiab: 1/144, İbn AsakirTa-rihul Medineti Dımeşk. 10/337.

[272] Muhammed b. Ömer b. Vakıd el-Eslemi el-Vakidi el-Medeni el-Kadi'dir. İlimdeki derinliğine rağmen metruktür. 9. nesildendir. 87 se­nesinde vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 312-313.

[273] Müslim İmaret: 29.

[274] Hanzala b. er-Rabi b. Seyfi et-Temimi, Hanzala el-Katip diye şöhret bulmuş. Çünkü Nebi'ye (s.a.v) vahyi yazardı. Sahabidir. Kufe'ye gitti. Ali'den sonra vefat etti. Et-Takrib s.86.

[275] Abdullah b. Muhammed b. Ammar b. Sad el Karz'dır. Yahya b. Muin: O bir şey değildir der. Bakınız: Tarihu Osman b. Saîd ed Dari-mis. 169.

[276] Ömer b. Hafz b. Ömer b.Sad el-Karz ve Müezzin olandır. Ye­dinci nesilden olup onda hadis hususunda yumuşaklık var. Et-Takrib s. 252.

[277] Ammar b. Hafs b. Ömer b. Sad el-Karz el-Müezzin'dir. Onun hakkında İbn Muin 'o bir şey değildir' der. Bakınız: Tarihu Osman b. Sa-ids.169.

[278] EI-Mucemul Kebir: 1/320-338, hadis no:1013-lO76.

[279] Amr b. Abese, îbni Amir b. Halid es-Silmi Ebu Nuceyh'tir. Meş­hur bir sahabi olup, ilk yıllarda müsliiman olmuş, Uhud'dan sonra hicret etmiş, daha sonra da Şam'a gitmiştir. et-Takrib s; 261.

[280] Ahmed: 4/114.Hadisin tamamı şöyledir: Rasulullah buyurdu ki: "Sonra iki amel var ki ,o ikisi amellerin en hayirhsidır. Ancak ay­nılarını yapanlar müstesna. Makbul hac ve umredir."Beyhaki Şiab'ta rivayet etmiş. 1/9. Heysemi onu Ahmed rivayet et­miş. Taberani de aynısını El-Kebir'de rivayet etmiş. Adamları sıkadır. Mecmau'z-Zevaid. 1/59.Derim ki: Ahmer Amr b. Abdullah hadisinden hatın sayılır bir senet­le ayrıca rivayet etmiş. El-Müsned: 2/191.

[281] Hafız bunu Müseddid'de dayandırmış. El-Matalibul Aliye: 3/53-54, Şuabul îman 1/9.

[282] Buhari Hac: 4, Cihad: 1, Cezais Sayd: 26.

[283] Buhari Cihad: 1.

[284] Sahihi ibn Huzeyme: 3074, ibn Mace Menasik: 8.

[285] El-Mücteba Kitabu Menasıkil Hac fadlul haccı 5/113-114.

Said b. Hilal hariç tüm ricali sikadır. Hafız Takrib'de 'o doğru söz­lüdür' der. Ahmed'den 'o karıştırırdı' sözü rivayet edilir. Süneniil Küb-ra9/23.

[286] İbn Mace Menasik: 8.

[287] İbn Esir el-Kamil: 4/520.

[288] Tarihul Bağdat: 1/168.

[289] Fadl b. Ziyad Ebu Abbas el-Kattan el-Bağdadi'dir. Ebu Abdil­lah -Ahmed b. HanbeC-in yanında önde olan kişilerdendi. Ebu Abdillah onun değerini bilir ve ona ikramda bulunurdu. Ebul Yala Tabakatu'1-Ha-1 nabile 1/251.

[290] El-Muğni: 8/348-349.

[291] Abdullah b.Salem el-İsraili Ebu Yusuf'tur. Hazreçlilerİn müt­tefiki idi. Meşhurdur. Ona ait hadisler de vardır. 43 senesinde Medine'de vefat etti. Takribu't-Tehzib s. 176.

[292] Tirmizi Ebvabu't-Tefsir Tefsiru Sureti's-Saffi 5/85 senedi ha-sendir. Beyhaki Sünenül Kübra, Kitabu's Siyer 9/î 59-160. Hakim bîr kez Tirmizi'nin tarikiyle bir kez de başka bir tarikle rivayet etmiş. Hadisin sıhhati noktasında Zehebi'de Hakim'e muvafakat etmiştir. 2/69. İbnul Mü­barek de el Cihad'da rivayet etmiştir. 1/59-60.

[293] Sünenül Kübra Kitabu's-Siyer 9/159.

[294] Bu Süfyan'm ismi bana kapalı kaldı. Acaba Süfyan'ı Sevri mi­dir, yoksa Safyan b. Uyeyne midir? Muhammed b. Cuhade'den ikisi ri­vayet ettiği gibi. İkisinden de İbn Mübarek rivayel etmiş. Her ne kadar ben Süfyan'm Sevri olduğuna meylediyorsam da. Çünkü sadece Süfyan zikredildiğinde Süfyan-ı Sevri anlaşılıyor.

[295] Muhammed b. Cuhade beşinci nesilden 31 yılında vefat etmiş. Tekribut Tehzib s. 292.

[296] Ebu Salih Bazam'dır. Ümmü Hani'nin mevlası, zayıf ve müdel-lestir. Üçüncü nesildendir. Takribut Tehzib s.42.

[297] Kitabul Cihad: 1/60-61.

[298] Buhari Cihad: 2, Rikak: 34, Müslim îmarci. 34.

[299] Şerhu Nevevi ala Müslim 13/34.

[300] Ali b. Yezîd b. Ebi Ziyad el-Hani Ebul Malik ed-Dimeşki'dir Kasım b. Abdurrahman'a arkadaşlık etmiş. Altıncı nesildendir \ c ıay ti-ür. 110 küsur senesinde vefat etmiş. Takribu't Tehzib s. 249,

[301] El-Mücemül Kebir Hadis no: 7885 8/266. Heysemı Sened'dc Ali b. Yezid var. O zayıftır der. Mücmeuz Zevaid 5/274.

[302] Müslim İmare: 29.

[303] Buhari Cihad: 2.

[304] Buhari: Cihad: 1.

[305] Said b. Ebi Hilal el-Leysi Ebu'1-Ala el-Mısri'dir. Aslen Medi-ne'li olduğunu söyleyenler de var. Sadıktır. Ahmet'ten onun karıştırdı­ğına dair bir görüş gelmiştir. Altıncı nesilden olup otuzundan sonra ve­fat etmiş. Takribut Tehzib s. 126.

[306] İshak b. İbrahim en-Nehşili ve Sazan el-Farisi diye meşhur ol­muş kişidir. Farsların kadısı ve saduktur. el-Cerhu ve't-Ta'dil: 2/211.

[307] Said b. Es Salt b. Burd b. Eslem'dir. Cerir b. Abdullah ej-Bec-li'nin mevlasıdır. Yukarıda geçen İshak b

[308] Sevr b. Yezid Ebu Halid el-Humsi'dir. Sıkadır. Ancak kader­cilik anlamışına sahip olduğu tesbit edilmiştir. Yedinci nesildendir. El­li veya elli küsur yılında vefat etmiş. Et Takrib 52.

[309] Ebu Abdullah Halid b. Madan El-Kelai el-Humsi'dir. Sıka ve abiddir. Ancak çok irsal yapar. Üçüncü nesildendir. Yüz üç senesinde ve­fat etmiş. Başka tarihi söyleyenler de var. Takribut Tehzib s.90.

[310] Ebul Gadiye el Müzeni'nin ismi Yesar b. Saba'dir. Başka şey diyen de var. Şam'da iskan edip e!-Vasıt'ta kalmıştır. Nebi'yi (s.a.v) görmüş, Os­man'ın taraftarlanndandı. İbn Yasir'i öldüren işte budur. Onun Cüveni veya Müzeni olduğu hususunda ihtilaf var. Tacilul Menfaa s.334-335.

[311] Hadis sahihtir. Tirmizi Cihad: 17. Beyhaki Siyer: 9/160-161. Yet­miş yıl yerine altmış yıl demiş. Hakim Cihad 2/68.

[312] Hadis sahihtir. İbn Mace Cabir'in (r.a) hadisinden rivayet etmiş. Mesacid vel cemaat: 1.

[313] Ebu Mervan b. Abdulmelik b. Habib es-Sıimi el-Kurtubi el-Bey-ri'dir. İbn Habib edip, sika, hadis, fıkıh ve lügat ve nahivde imamdı. 238 senesinde vefat etmiş. Şeceretün Nuru'z-Zekeriyyeti fi tabakatil Malikiy-yeti 8/74-75.

[314] Kadi Ebul Velid Muhammed b.Ahmed b. Rüşd el-Kurtubi'dir. İbn Rüşd imam muhakkikti. 125 H. senesinde vefat etmiş. Şeceretün nu­ru 'z-Zekiyyeti s.129.

[315] EI-Mukaddimat el-Mumehhidat 1/276.

[316] Asasa b. Selame el-Basri et-Temimi'dir. Ancak hadislerinin mür-sel, kendisinin de Rasulullah'ı görmediğini söylemişlerdir. Onun künye­si Ebu Basra'dır^Hafız der ki: İbn Mendim sahabeden zikredilir, fakat isbat edilmiyor. Onun hadisini Ebu Davud et-TayalisiŞuğbe'den, o da Erzak'tan, o da Asa-sa'dan, o da Nebi'den (s.a.v)-şöyle rivayet ediyor:Kimi yerlerde bir saatlik sabır, kırk yıllık ibadetten daha efdal­dir

[317] El-Istiabu ala hamişil İsabe 3/181 El İsabe 2/480.

[318] Musul-Şam arasında mamur bir şehirdir. Mücemul Buldan 5/288. Şu anda güneydoğu Anadolu bölgesinde Mardin iline bağlı Suri­ye sınırında bir ilçedir

[319] Tarsus, Antakya Halep arasında bir şehir Mucemul Buldan 4/28.

[320] Zehebi bunu Siyeru Alamun Nubela'da zikretmiş 4/412.

 

[321] İbn el-Mübarek Kitabul Cihad 2/159 senedi hasendir. Tİrmizİ Ebvabu Fadail Cihad:18. Hadis bu veçhiyle hasen ve garibtir der. Nesai Zekat: 74. Hadisin senedi hasendir. Mevarid'uz Zaman Cihad, Hakim Müstedrek'inde Ebu Hureyre hadisinden rivayet etmiş. Hakim'in riva­yetinde yukarıda geçmeyen "Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik eder" cümlesi de var ve hadis şeyheynİn şartlarına göre sahihtir der. Ze­hebi de ona muvafakat etmiştir. 2/67.

[322] Ata b. Yesar el-Hilali Ebu Muhammed el-Medeni Meymu-ne'nin mevlasıdır. Sika, fadıl, ibadet ve vaaz sahibidir. Üçüncü neslin kü-çüklerindendir. 94'te vefat etti. Et Takrib s.240.

[323] EI-Muvatta Kitabul Cihad Babut Tergibi fi'1-Cihadi 2/445.

[324] Hâkim Müstedrek'inde rivayet etmiş. Sanunda şunu da eklemiş: Dedim ki: Onu gerçekten söyledi mi? Onu üç kez söyledi deyince tekbir getirdim ve şükrettim. Ve bu senedi sahih bîr hadistir dedi. Zehebi de ona muvafakat etmiş 2/67.

[325] Ebul Hattab el Mısri üçüncü asırdandır ve meçhuldür. Takribut Tehzib s.404.

[326] El-Mücteba Cihad: 6/11-12. Beyhaki Sünen Siyer: 9/160. Ha­kim Müstedrek, Kitabu'l-Cihadi 'bu hadis sahihtir' demiş. Zehebİ de mu­vafakat etmiş. 2/67-68. Ancak sıhhatin nereden geldiğini bilmiyorum.

[327] İbnül Mübarek El Cihad 2/157.

[328] Abdullah b. Ebi Necih Yesar el-Mekki Ebu Yesar es-Sakafi'dir. Kadercilikle itham edilmiş, bazen tedlis de ediyor. Altıncı nesilden olup, 31 'den sonra vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 191.

[329] Ümmü Mübeşşir bintil Berra Ensariyye diye tanınıyordu. Bu sahabe kadınların btiyüklerindendi. Mücahidin ondan bir hadisi var. Sa­nıyorum ki bu hadis de mürseldir. Bunu İbnu Abdul Ber söylemiş. El îs-tiabu alahamişil İsabe 4/494.

[330] Sünen Cihad: 2/3/1126-127.

[331] İbn Ebi Şeybe El Musannaf 5/297.

[332] Safvan b. Selim El Medeni, Abdullah ez-Zuhri'dir. Sıka, müf­tü ve abiddir. Dördüncü asırdandır. 32 senesinde yetmiş iki yaşındayken vefat etti. Takribut Tehzib s. 153.

[333] İbn el-Mübarek el-Cihad 1/95.

[334] İbn Ebi Şeybe El Musannaf 5/297.

[335] Safvan b. Selim El Medeni, Abdullah ez-Zuhri'dir. Sıka, müf­tü ve abiddir. Dördüncü asırdandır. 32 senesinde yetmiş iki yaşındayken vefat etti. Takribut Tehzib s. 153.

[336] El-Cihad 1/65. Nesai de İbni Mübarek'in tarikiyle rivayet etmiş. Cihad: 14.

[337] El-Cihad 1/66, Ebu Nuaym'de İbnül Mübarek'in tarikiyle riva­yet etmiş. El Hılye 8/173.

[338] Mevaridu'z- Zaman Kitabul Cihad Babu fadlil Cihadi s.381.

[339] Ahmed: 4/272, Keşful Estar'm lafzı ise şöyledir:

"Allah yolunda savaşan kişinin misâli, Allah onu evine dönderin­ceye kadar oruçlu ve kıyamla geçiren adam gibidir." Kitabul Cihad Babu Fadilil Cihad 2/256. Heysemi onu Ahmed, Bezzar, Taberani riva­yet etmiş. Ahmed'in rivayetindeki adamlar sahihin adamlarıdır der. El Mecma 5/275.

[340] Muaz b. Enes el-Cuhni el-Ensari'dir. Sahabeden olup Mısır'a yer­leşmiştir. Abdulmelik'in hilafetine kadar kalmıştır. Takribut Tehzib s.340.

[341] Rişdin, İbn Said b. Müflih el-Mehri Ebu'l-Haccac el-Mıs-ri'dir. Zayıf birisidir. İbn Yunus dininde salih biriydi. Ancak salihlerin gafleti on da ulaştı ve hadiste karıştırdı. Yedinci asırdandır. 88 'de 78 ya­şında vefat etti. Takribut Tehzib s. 103.

[342] Bu Müsned'de zikredilmiyor. Ne Rişdin'in hocalarından ne de Zeban'in öğrencilerinden zikrediliyor.

[343] Zeban b. Faid Ebu Cuveyn'dir. Abid ve salih oluşuna rağmen ha­disleri zayıftır. Altıncı asırdandır. Elli beşte vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 105.

[344] Sehl b. Muaz b. Enes el-Cuhni'dir. Mısır'a yerleşmiş. Ze-ban'm ondan olan rivayeti hariç onda bir beis yoktur. Dördüncü asırdan­dır. Takribut Tehzib s. 139.

[345] El:Müsned 3/439 hadis zayıftır. 162

[346] Said b. Ebi Eyyub Ebu Yahya b. Mİklas 'tır. Yedinci asırdan sı­kadır. 61 yaşında vefat etmiş. Takribut Tehzib s.120.

[347] Hayr b. Nuaym b. Murre b. Kureyb el-Hadrami el-Mısri'dir. Sadık ve fakihtir. Altıncı asırdandır. 37 yaşında vefat etmiş. Takribut Tehzib s.95.

[348] El-Müstedrek 2/73 Zehebi de onun sahih olduğuna muvafakat et­miş.

[349] Buhari Cihad: 4, Tevhid: 22.

[350] Müslim İmaret: 31.

[351] Cebele b. Atiyye el-Filistini altıncı asırdandır. Takribu't-Teh-zîb s. 54.

[352] Abdullah b. Muhayriz İbn Cenade b. Vehb el-Cumahi'dir. Kendisi yetim ve Mekke'de Ebu Mahzura'nın himayesindeydi. Bilaha­re Beytül Makdİs'e gelip yerleşmiş. Sıka ve abid İdi. Üçüncü asırdandır, 99 senesinde vefat etmiş. Takribut Tehzib s.188.

[353] Musannafu Abdurrezzak Kitabul Cİhad Babu Fadlil Cihadi. 5/260.

[354] el-Vazi b. Nafi el-Ukayli el-Cezeri'dir. İbn Muin ve Ahmed gü­venilir değildir derlerken, Buhari hadisleri münkerdir der. Nesai de Met­ruktür der. Mizanul İtidal 4/327.

[355] İbn Hıbban uzunluğu ile rivayet etmiş. Mevarid uz Zaman s. 52-54. Ahmed muhtasar olarak tahriç etmiş. EI-Müsned 5/179. Mevari-du'z- Zaman'da Heysemi isnatla İbrahim b. Hişam b. Yahya el-Gassani var. Ebu Hatem ve başkaları yalancıdır derler der.

[356] İbn Ebi Selim b. Züneym'dir. Babasının ismi Enes'tir. Saduk-tur. Ancak karıştırmış. Hadisini ayıramayınca da terkedilmiş. 6. asırdan­dır. Kırksekiz senesinde vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 287.

[357] El-Milcemüs Sağır: 2/66-67. Taberani "Ebu Said'den ancak bu isnad ile rivayet edilir. Yakub el-Kummİ bununla münferid kalmış. Ya-kub el-Kummİ'ye gelince onun hakkında hafız takribte şöyle der: Saduk-tur ve vehmeder, s.386. Hatib Tarihul Bağdat'ta bu isnad ile rivayet et­miş. 7/392-393. Ahmed Haccac b. Mervan el Kilai ve Ukayl b. Müdrik el-Sılmi onlar da Ebu Said el-Hudri'den tarikiyle rivayet etmiş. El-Miis-ned 3/88. Hadis bu iki tarikiyle hasen derecesine ulaşır. Heysemi Ahmed ve Ebu Yala rivayet etmiş. Ahmed'in adamları sıkadır. Ebu Yala'nın is­nadında Leys b. Ebi Selim var ki o müdellistir der. Mecmauz Zevaİd 4/215.

[358] Tirmizi hadisin ilk bölümünü tahriç ederek "Babta Ebu Mesud ve Bureyde'den de rivayet var. Bu hadis Enes'in veçhiyle gariptir. Tir­mizi Ebvabul İlm: 14, Müslim İmaret: 38.

[359] Zeyd b. Havari Ebul Havari el Ami el Basrİ'dir. Harat kadısı idi. Beşinci asırdan ve zayıftır. Takribul Tehzib s. 112.

[360] Ebi Iyas Muayiye b. Kurra b. Iyas b. Hilal el-Muzeni el-Bas-ri'dir. Sıka ve alimdir. Üçüncü asırdandır. 76 yaşındayken on üç yılında vefat etmiştir. Et Takrib s.342.

[361] Kitabul Cihad 1/67. Ahmed İbn el Mübarek'İn tarikiyle rivayet et­miş. 3/266. Heysemi bunu Ebu Yala ve Ahmed rivayet etmiş der. Ancak O şunu der:Her nebinin bir ruhbanlığı var. Bu ümmetin ruhbanlığı cihad­dır." Hadiste Zeyd el-Ami var ki Ahmed ve başkaları onu sika görürken Ebu Zera ve başkaları da onu zayıf görmüş. Geri kalan ricali sahihin ri­calidir. Mecmau'z-Zevaid s.278.

[362] El Minhac fi Şiabil İman 2/474.

[363] Abdullah b. Lehia İbn Akabe el-Hadrami Ebu Abdurrahman el-Mısri'dir. Kadı ve saduktur. Yedinci asırdandır. Kitaplarının yanma­sından sonra karıştırmaya başlamış. İbnül Mübarek ve İbn Vehb'in on­dan olan rivayetleri başkalarından daha doğrudur. Seksen küsur yaşında, 74 senesinde vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 186

İbn Kayyım şöyle der: İbn Lehia'nın hadisleri abadile (Abdullah b. Vehb Abdullah İbnül Mübarek ve Abdullah b. Yezid el Mukri.) gibile­rinin rivayet ettikleri türden İse ihticac edilir.

Ebu Zera "İbn Lehia'ya gelince İbnül Mübarek ve İbn Vehb onun usu­lüne tabi oluyorlardı" dedi. Amr b. Ali ise: "Kitaplarının yanmasından ön­ce îbnül Mübarek ve İbnül Mükri gibilerinin rivayet edenlerden daha sa­hihtir der. İlamul Muvakkiin 2/441.

[364] İbnül Haris el Ensari el Mazini el Medeni'dir. Onda bir beis yok­tur. Enes'ten olan rivayetleri mürseldir. Takribut Tehzib s.251.

[365] El Cihad 1/68 bu mürsel hadise akabindeki hadis şahidlik edi­yor.

[366] Ebu Davud Cihad: 6. El Müstedrek 2/73. Sünenül Kübra 9/161.

[367] Abdulhak b. Abdurrahman b. Hüseyin el Hafız el Allame Ebu Muhammed el-Ezdi el-İşbili'dir. İbni Harcat olarak da maruftur. 581 se­nesinde vefat etmiştir. Bakınız: Tezkiretül Huffaz 4/1350-1351.

[368] El Ahkamul Kübra 3/176.

[369] El Ahkamul Kübra 3/176.

[370] Tüm el yazma nüshalarında Muhammad b. Mesleme olarak ge­çiyor. Tashih Tezhib'tendir. O Muhammed b. Selem b.Abdullah el-Ba-hılİ el-Harranİ'dir. Onbirinci asırdan olup doğru görüşe göre doksan bir yılında vefat etmiş. Takribut Tehzib s. 299.

[371] Halid b. Ebi Yezid b. Semak b. Rüstem el-Emevi el-Harcani'dir. Sikadır. Altıncı asırdan olup kırkdört senesinde vefat etmiştir. Takribut Tehzib s-91.

[372] Fudale b. Ubeyd b. Nafiz b. Kays el-Ensâri el-Evsi'dir. Uhud ve sonrasını görmüş. Bilahare Dımeşk'te gelip kadılığı üstlendi. Elli se­kiz senesinde vefat etti. Takribut Tehzib s.275.

[373] Hadis zayıftır. Onda iki illet var:Birincisi; az önce geçtiği gibi Ali b. Yezid el-Hanni'nin zayıflığıdır.İkincisi; Kasım b. Abdurrahman'in sahabeden Ebu Umame (r.a) ha­riç işitmesinde ihtilaf vardır. Hatta İbn Hıbban onu Rasulullah'ın (s.a.v) sahabesinden muaddel hadisleri rivayet etmekle nitelendirir. Heysemi ise "Taberani hadisi Ebu Abdilmelik'in Kasım'dan rivayet ettiği hadistir. An­cak Abdulmelik'i tanıyamadım. Geriye kalan senetteki adamlar sikadır der. Mecmaaz Zevaid: 5/274. Abdulmelİk'in Ali b. Yezid el-Hani oldu­ğunu ben tanıdım. Bakınız el-Mücemül Kebir: 18/313.

[374] 94 no ile geçti.

[375] 93 nolu hadis.

[376] 92-134 nolu hadis.

[377] İşaret ettiği hadisi şunlar rivayet etmiş:irmizi, Ebu Hureyre'nin (r.a.) hadisinden şu lafızla rivayet etmiş: "Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk amel namazıdır. Namazı salih ise kendisi de kurtulur. Yok eğer namazı fasid ise mut­laka o zarara uğrayıp ziyan etmiş olur. Farzlardan bir noksanlık var­sa Rab Tebareke ve Teala şöyle buyurur:"Kulumun ameline bakın, nafilesi var mı?" Bununla farzlardan noksan olan tarafı tamamlanır. Sonra tüm ameli bu minval üzere olur."Hadis bu veçhiyle hasen ve gariptir" der. Ebvabu's-Salah: 303. Ha­disin senedi sahihtir. Ancak onda Katade ve Hasan el-Basri'nin an-ane-si var. Nesai bir kez bu tarik ile 1/232-233, bir kez de Katade, Hasan b. Ziyad, Ebu Rafi Ebu Hureyre tarikiyle rivayet etmiş. Ebu Davud: 1/540, Benzeriyle rivayet etmiş. İbni Mace: 1425 nolu: 1/458. Ahmed: 2/290, 425. Hafız der ki: Bu hadis mudtariptir. Tehzîbu't-Tehzib: 1/374. Ebu Da­vud Temimi'd-Dari hadisini bu manada rivayet etmiş: 1/541. "Sahibi tarafından tamamlanmayan (farz) namaz nafilesinden tamamlanır." Ha­disi İbn Mace 1426 no ile 1/457-458,1/234. Ahmed: 5/72-377.

[378] Beğavi Mealimu't-Tenzil: 5/200.

[379] Muttafakun aleyh 'tir. Buhari müellifin lafılannın aynısıyla ri­vayet etmiş: 13/444 Hadis no: 463;

Az bir değişiklikle 13/441. Hadis no: 2123; Müslim İmaret: 28; Nesai: 6/16.

[380] Müslim İmaret: 28.

[381] Nesai: 6/16. Ricali şeyheyn'in ricalidir.'

[382] Bakınız el-Minhac; Şarhu Sahih-il Müslim Nevevi: 13/20.

[383] İhkamu-1 Ahkam: 4/506.

[384] İbni Mace Cihad: 1.

[385] Müslim: 1906.

[386] El-Mukaddimat kitabu'l-Cihad: 1/260. 

[387] Şerhu’l-Umde ala hamiş’i-l  -Udde:4/514.

[388] Ei-Mucteba Kitabu'l-Cihad: 6/18

[389] Sahih-i İbn Huzeyme: 2/376, Mevaridu'z-zaman: 384, Hakim Miistedrek 1/212, Bezzar. Keşfü'l-estar: 2/257, Heysemi "Hadisi Ebu Davud (özetle) Ahmed, Bezzar, Taberani (Kebir ve Evsat'ta) rivayet etmişler" der. Ahmed'in adamları İbn Luhey'a -ki zayıftır- hariç sahihin adamlarıdır. Mecmau'z-zevaid: 5/277.

[390] Sünen-i Ebu Davud'da bu hadise rastlamadım.

[391] Ebu Davud benzerlerini Ebu Umame hadisinden rivayet etmiş: 3/16-17, Hakim el-Müstedrek: 2/73-74. Bu isnadı sahih bir hadistir, der. Zehebi de ona muvafakat etmiştir.

[392] Bişr b. Numeyr el-Kuşeyri el-Basri'dir. Metruk ve İtham olunmuş­tur. Altıncı asırdan olup yüzkirkından sonra vefat etmiş Takribu't Tehzib: 45.

[393] Abdurrezzak'ın Musannan: 5/259; Tirmizi: 3/103 ve "hadis ha-sendir" demiş; Mevarid'uz Zaman: 398; el-Müstedrek: 2/217. Derim ki hadiste Muhammed b. Aclan var. Hafız onun hakkında saduktur, acak Ebu Hureyre hadislerini karıştırmıştır, der.

[394] Kıssa şudur:Ona Abdullah b. Cafer geldi ki Ziibeyr'üı üzerinde dört yüz bin borcu var­dı ve Abdullah'a şöyle dedi. Dilerseniz onu size bırakırım. Abdullahhayır" dedi. Dilerseniz eğer geciktirdiğiniz varsa bunu da gecikti­rin deyince Abdullah    Hayır" dedi. O zaman bana bir parça kesin (ayırın.) AbdullahBurdan buraya surdan da şuraya senindir." dedi. Ondan sattılar onunla borcunu ödediler. Fazlada kaldı geriye ondan dört buçup pay kaldı.Muaviye'nin yanma vardı. Onun yanında Amr b. Osman, Munzir b. Zubeyr ve îbni Zema vardı. Muaviye ona şöyle dedi:Orman (bahçe) ne kadar etti?"Her pay yüzbindir" dedi.Ne kadar kaldı" deyince Abdullah:Dörtbuçuk pay kaldı" dedi. Munzir b. Zubeyr bir payı yüz bine al­dım, Amr b. Osman bir payı yüzbine aldım, İbni Zema'da bir payını yüz bine aldım dedi (ler). Muaviye:Ne kadar kaldı" deyince, Abdullah:Birbuçuk pay" dedi. Bunun üzerine Muaviye:Bana onu yüzellîbine aldım" dedi. Abdullah b.Cafer payını Muavi-ye'den altıyüzbine satın aldı.

[395] Müslim: Sayd ve'z-zebaih: 4.

[396] Müslim: Sayd ve'z-zebaih: 4.; Buhari Feh'ul-Bari: 8/77-78. H. No: 4361.

[397] Müslim Zühd ve'r-Rekaik: 18.

[398] Müslim Zühd ve'r-Rekaik: 18.

[399] İbni Mace Menasik: 5. İsnadı hasendir Mevarid'uz-zaman s: 240.

[400] Nesai: 5/113. Senedi Hasan'dir. İbni Mace: 2892;

Mevarid'uz-Zaman s: 240.

[401] Keşfu'I-estar: 2/39, Heysemi Ricali sikadır, demiş, Mecmau'z-zevaid: 3/211.

[402] İsmail b. Ayaş b. Selim el-Unsi Ebu Atabe el-Humsi'dir. Beldesindeki ravilerden rivayetleri doğrudur. Başkasında ise karıştırmıştır. Sekizinci nesildendir. Doksan küsur yaşında 81 veya 82 yılında vefat et­miş. Et-Takrib s: 34.

[403] Akabe b. Amr el-Cuhni, meşhur bir sahabidir. Onun künyesin­de ihtilaf edilmiş. En meşhuru Ebu Hamad'tır. Muaviye içinüçyıl Mısır'ın valiliğini yapmış. Fazıl bir fakihti. Altmış dolayında vefat etmiş. Et-Takrib s: 241.

[404] Mecma'uz-Zevaid: 10/151. Heysemi "Hadisi Taberani rivayet etmiş ricali es-Sahih'in ricalidir" der.

[405] Ebu Davud Salat: 2; Tirmizi Ebvabu'l-Birri ve-s-Silat; İbni Mace Dua: 3862 bab.no: 22;

İbni Hibban Mevarid'uz-Zaman Kitabu'l-Ediyeti s: 597.

[406] Tüm nüshalarda Ammare b. Matr'dır. Zannmca Ammar b. Ma-tr'dan bozulmadır. Ukayli "Sikalardan münker şekilde rivayet eder" der. Kitabu'd-DuaFa'il-Kebir: 3/327.

[407] İsam b. Talik et-Tufai yedinci nesilden zayıftır. Et-Takrib s: ,239.

[408] Abdullah b. İdris b. Yezid b. Abdurrahman el-Evdi Ebu Muham-med el-Kufi'dir. Sika, fakih ve abidtir. Sekizinci nesildendir. Yetmiş küsur yaşında doksan iki senesinde vefat etmiş. Takrib'ut-Tehzib s: 167.

[409] Ebu Sabra en-Nah'i el-Kufi, isminin Abdullah b. Abbas oldu­ğu da söylenir. Makbuldür. Üçüncü nesildendir. Takribu't-Tehzib s: 407

[410] Risale-i Kuşeyriyye: 2/710-711.

[411] Hamid b. Hilal el-Adavi Ebu'n-Nasr el-Basri'dir. Sika ve alimdir. Onun padişahın ameline giriği için İbni Şirin onda durmuş. Takrib s: 85

[412] Ahmed Müsned: 5/67; Ricali Basri ve sahihtir.

[413] Kitabu Mecabi'd-Daveti s: 71-72.

[414] Nureddin Ebu'l-Kasım, Mahmud b. İmadeddin Zengi. Adil, za-hid, abid ve takvah bir padişahtı. Şeriate sımsıkı sarılır. Hayır ehline me­yilli Allah Teala yolunda mücahidti. 569 senesinde difteri hastalığından Öldü. Vefeyat'ül-A'yan: 5/184-189.

[415] Nesai: Cihad; 2/21, Mevarid'uz-Zaman s: 382; Hakim: 2/71; Zehebi'ye göre şeyheyn'in şartlarına göre sahih kılar.

[416] Ebubekir b. Ebi Musa el-Eşari'dir. İsmi Amr veya Amır'dır. Üçüncü nesilden (asırdan) sikadır. Yüzaltı senesinde vefat etmiş. Tak-ribu't-Tehzib s: 397.

[417] Müslim İmare: 41.

[418] "Onlara yardım et şüphesiz cennet onların ayakları altındadır."430

Kitabu'l-Cihad: 2/188.

[419] Şerh'ul-Umde ala Hamişi'l-Umdet'i: 4/501-502

[420] Hakim Müstedrek: 2/104.

[421] Buhari Cihad: 2818, 2966; Müslim: Cihad veVsiyer: 6*

[422] Suyu ti zayıflar arasında saymış. Azizi de hadiste iki meçhulün olduğunu söyler. Es-Siracu'1-Münir: 2/217.

[423] Hadis sahihtir. Ahmed Müsned: 2/168;Ebu Avane Müsned: 5/94; Hakim Müstedrek: 2/70.

[424] Ahmed Müsned: 2/168; Hakim Müstedrek: 2/71-72; Mevaridu'z-zaman, Kitabu'z-ziihd:35.

[425] Kitabu'l-Cihad: 2/187; Tirmizi Ebvabu Fadail'il-Cihad.

[426] Kitabu'l-Cihad: 2/187.

[427] Abdurrezzak el-Musannef: 5/173; Ahmed Müsned: 5/314; Mecmau'z-Zevaid: 5/272; Hakim Müstedrek: 2/75.

[428] Heysemi Mecmau'z-zevaid: 5/272; Taberani de el-Evsat'ta ri­vayet etmiş. Hadiste Amr b. Husayn var. O metruktür.

[429] Seman b. Mehdi tanınmıyor. Ona yalan (uydurma) bir nüsha yapıştırılmış. Ben de onu gördüm onu uyduranı Allah kabih kılsın. Mi-zanu'l-İtidal: 2/234.

[430] Sad b. Heyseme b. Haris b. Malik el-Ensari el-Evsi'dir. Kün­yesi Ebu Hayseme'dir. Akabe'deki nakiplerden biriydi. Bedir'de şehit ol­du. El-İsabe fi Temyiz'is-Sahabe: 2/25..

[431] Hayseme b. Haris b. Malik b. Kab Ensari el-Evsi'dir. Uhut'ta şehit oldu. El-lstabu fi marifet'il-Ashabi ala Hamiş'il-îsabe: 1/452-453)

[432] Kitab'ul Cihad: 1/100;Said b. Mansur Sünen, Kitab'ul-Cihad: 2/3/232;Hakim Müstedrek'te İbni Mübarek tarikiyle rivayet etmiş.Zehebi "Hadis mursel ve zıyftır" der. (3/189)

[433] Kitab'ul-Cihad: 1/99-100; Beyhaki Kitabu's-Siyer: 9/24; Vakidi Mağazi: 1/264-265; Ahmed Müsned: 5/299.

[434] Ebu Davud Cihad: 3/46; Tirmizi Ebvabu Fadail'il Cihad: 3/103; Mucteba Cihad: 6/25-26; İbni Mace Cihad: 2/933/934; Mevarid'uz-Zaman Kitab'ul-Cihad s: 385.

[435] Ahmed Müsned: 4/387.

[436] Ebu Munzir tabiindir. Hadislerini mursel yapar. Bu nedenle br kısmı onu sahabeden saymış. Takrib'ut-Tehzib s: 428.

[437] Hadis mürseldir. Heyesemi "Hadiste Yezid b. Said Sa'leb var ben onu tanımadım. Geri kalan "ricali sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/276.

[438] Müslim İmaret: 1901.

[439] Kitab'ul-Cihad: 1/82. Havşeb b. Seyf es-Sekseki hariç ricali sikadır. İbni Ebi Hatem bunu Cerh ve Tadil'de zikretmiş ve hakkında bir şey söylememiş.

[440] Müstedrek: 2/93.

[441] Kitab'ul-Musannef: 5/335.

[442] Kitab'ul-Musannef: 5/349.

[443] Ahmed Müsned: 3/483; El-MuctebaKitab'ul-Cihad: 6/21-22; Şaubu'1-İman: 2/95.

[444] Bezzar sahih bir isnad ile Muhammed b. Habİb el-Mısri'nin ha­disinden rivayet etmiş. Keşf ul-Estar: 2/304.

[445] El-Musannef: 5/317.

[446] İbn'ul-Mübarek Kitab'ul-Cihad: 1/118;Heysemi "ricali sahihtir" demiş. Mecma'uz-Zevaid: 9/350.

[447] El-İsabe 1/414; Heysemi: "Ricali es-Sahih'in ricalidir" der.

[448] İbni Mübarek Kitab'ul-Cihad: 2/186; Said b. Mansur Sünen, Kitab'ul-Cihad: 3/3/144; İbni Ebi Şeybe Musannef, Kitab'ul-Cihad: 5/304.

[449] İbni Ebi Şeybe el-Musannef: 5/30-311.

[450] Hadiste Leys'in katibi Abdullah b. Salih var. Abdulmelik b. Şu-ayb b. Leys "o sika, güvenilirdir" derken başkası da onu zayıf görmüş. Mecma'uz-Zevaid: 5/28; Ancak bunu Müstedrek'te görmedim.

[451] Merasil'u Ebi Davud fi fadlı'l-Cihad s: 33; Said b. Mansur Sünen Babu Fadl'ıl-Cihad; 2/3/144.

[452] Keşfui-Estar Kitab'ul-Cihad: 2/258.

[453] Kitab'ul-Cihad: 2/187. Hadisin senedi şahindir.

[454] İbni Ebi Şeybe Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/303-304.

[455] Bunun mursel merfu kabilinden olduğu söylenmiş. Kimisi de mevkuf kabilindendir demiş. İbni Ârabİ "İçtihadın yapılamayacağı alan­lar merfu hükmündendir" demiş. Bakınız Sahavi Feth'ul-Muğis: 1/120-121,125-126.

[456] Said Sünen Kitab'ul-Cihad: 2/3/143.

[457] İbni Mace Sünen Kitab'uz-Zuhd Babu Sıfat'il-Cenneti: 2/1448; Mevarid'uz-Zaman s: 651.

[458] Müslim İmare: 38.

[459] Dahî önce 195 no ile geçmiştir.

[460] Cihd konusunda uzun bir hadiste ismi,geçiyor ancak sabit olmamış Tecrid'u-Esma'is-Sahabe: 1/372.

[461] Hafız "isnadında cehalet var. Makhul da Abdullah ile karşılaş­mamış" demiş el-îsabe: 2/457.

[462] Tecrid'u-Esmai's-Sahabeti: 2/263.Seır-linde İbni Zabbela ile maruf Muhammed b. Hasan el-Mahzuni var. Bu metruk kişilerden biridir. El-İsabe: 4/288

[463] Abdurrazzak'ın Musannef inde bunu göremedim onun tefsirin­de olma ihtimali var.

[464] Tehzib'ul Kemal: 2/910

[465] Heysemi der ki: Taberani el-Evsat'ta şeyhi Bekr b. Sehl ed-Dim-yatfden rivayet etmiş. Nesai "zayıftır" demiş. Mecme'uz-Zevaid: 5/276. Hakim Müstedrek: 2/74; Beyhaki Sünen'ul-Kübra: 9/158.

[466] Kitab'us-Sunen el-cihad: 2/3/155-156.

[467] Ahmed Müsned: 3/438.

[468] Tirmizi Sünen: 2/20. Hadis zayıftır,

[469] Bu hadisi Hafız ei-Mezzi Muhammed.b. Musa b. Nafi el-Harisi el-Hicazi  ayetinden zikretmiş, Kavminin bir şeyhinden mursel ola­rak rivayet etmiş. Tehzib'ul Kemal: 3/1279.

[470] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad, Babu'I-Huri'l-Ayn: 6/15 H. no: 2796 ve Kitab'r-Rikak: 11/418 H. no: 6568; Müslim İmaret: 1880.

[471] Şerh'un-Nevevi ale'l-Müslim: 13/26-27.

[472] İhkakamu'l-ahkam şerhu umdet'ul-Ahkam: 4/505.

[473] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad: 6/13 H. no: 2793.

[474] Müslim İmare: 1882.

[475] Müslim İmare: 1883.

[476] Heysemi "Hadiste tanımadığım var" demiş. Mecma'uz-Zevaid: 3/209.

[477] Buhari'de bu lafızda bulamadım. Müslim İmare: 1876.

[478] Feth'ul Bari Cihad: 6/124. H. no: 2972.

[479] Tahrici 136 nolu dipnotta geçmiştir.

[480] Heysemİ: Taberani bu hadisi el-Evsat'ta rivayet etmiş. Ha­diste Bekr b. Hunays var. O da zayıftır. Macma'uz-Zevaid: 5/276.

[481] Ukaylİ "îsmet'in hadis zabtı azdır" der. Ed-Duafa'ul-Kebir: 1/66-67.

[482] Kitab'ul-Cihad: 1/66-67.

[483] Ahmed-Müsned: 3/438. Hadis Zeban'ın zayıf oluşu nedeni İle zayıftır.

[484] El-Musannef Kitab'ul-Cihad Babu FadFil-Cihad: 5/259; Müslim: 1880.

[485] Daha önce 100 nolu Ebu Hureyre'nin hadisinde geçt

[486] Bezzar da benzer bir hadisi Amir b. Said'ten o da babasından rivayet etmiş:"Adamın biri, bizler Rasulullah (s.a.v.) ile namaz kılarken namaza gel­di. Safa gelince şöyle dedi:"Allah'ın salih kullarına verdiğin şeyin en efdalmi (hayırlısını) ba­na ver." Rasuluîlah (s.a.v,) namazı bitirince,"Az önce konuşan kimdi?"diye sorunca, Adam:"Bendim" dedi. Rasuluîlah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"O zaman atın boğazlanır kendin de Allah yolunda şehid olur­sun."Keşf ül-Estar: 2/281. Heysemi: Bezzar iki sened Üe rivayet etmiş.Birinin ricali Sahih'in ricalidir. Macma'uz-Zevaid: 5/295.

[487] Daha önce 209 no ile geçti.

[488] Ebu Davud Cihad: 3/12; El-Mustedrek: 2/73.

[489] Siyer Alamu'n-Nubela: 2/412.

[490] Ebu Müslim el-Hulani, ismi Abdullah b. Suveb (Sub)'ttır. Ra-sulullah'a (s.a.v.) gitmiş fakat onu görmemiştir. Yezid b. Muaviye döne­mine kadar yaşamış. Et-Takrib s: 426. Besr b. Artaa, sahabenin küçük­lerinden olup Şam'a yerleşmiştir. İsmi Umayr b. Uvaymir b. Umran'dır. Seksen altıda vefat etti. Et-Takrib: 83.

[491] Feth'ui-Bari: 2/390. H. no: 907.

[492] Feth'ul-bari: 6/29. H. no: 2811.

[493] Nesai Kitab'ul-Cihad: 6/14; Tirmizi Ebvabu Fazali'il-Cihad: 3/92. Ayrıca "bu hadis hasen sahih ve gariptir" der.

[494] Keşf'ul-Estar, Kitab'ul-Cıhad: 2/263;Heysemi: "Hadisi Ebu Ya'la el-Kebîr'de ve Bezzar rivayet etmişler. sened'te Muhammed b. Abdullah b. Umayr var ki metruktür" der. Mec-ma'uz-Zevaid: 5/286.

[495] Muhammed b. Abdullah b. Ubeyd b. Umayr el-Leysi zayıf görülmüş ve hatta bazıları onu terketmiş el-Muğni Fi'd-Duafa: 2/596

[496] Keşf'ul-Estar, Kitab'ul-Cihad: 2/262.Heysemi: Bunu Bezzar rivayet etmiş, senedte Kevser b. Hakim var. O da metruktür" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/286.Zehebi; "Kevser b. Hakim'in hadisleri terkedilmiş ve onun tuhaf haberinin olduğunu" söylemiş. El-Muğni fi'd-Duafa: 2/534.

[497] Heysemi: "Senedinde Cemi' b. Tevb var. Metruk bir kişidir" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/287.

[498] Ahmed Müsned: 6/443-444.

[499] Heysemi: Hadisin senedinde Sadaka b. Musa ed-Dakiki var. Cumhur bunu zayıf görürken Müslim b. İbrahim onu sika görmüş" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/286. Hafız "Sadaka b. Musa saduktur, ancak vehim­leri var" der. Takrib s: 15

[500] Hüseyin b. Davud el-Belhi hakkında Hatib "O güvenilir (sika) değildir, hadisleri de mevzudur" der. Mizan'ul-İtidal: 1/534.

[501] Tirmizi Cihad: 3/93; NesairCihad: 6/12; El-Mustedrek: 4/260

[502] Nesai Cihad: 6/13; El-Mustedrek: 2/72; Müslim: 1891

[503] Musannef İbni Ebi Şeybe Kitab'ul-Cihad: 5/334.

[504] Kitab'ul-Cihad: 1/77-78; 259 no ile Buhari'de geçti. Mevarid'uz-Zaman Kitab'ul-Cihad s: 382-383; Sunen'uI-KübraBeyhaki: 9/162.

[505] Ahmed Müsned: 6/85; İsmail b. Ayaş hariç ricali şeyheyn'in ri­calidir.

[506] Heysemi "Ahmed ve Evsafta da Taberani rivayet etmiş Ah-med'in ricali sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/275-276.

[507] EI-Musannef: 5/305; Merasil Ebu Davud s: 33; Heysemi "Taberani rivayet etmiş ricali de sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/278.

[508] Hadisi Macma'uz-Zevaid'te bulamadım.

[509] Zevaldan sonra misvakın mekruh oluşu hususu iiim ehli arasın­da ihtilaf konusudur. Bu hususta birçok görüş var. Ancak burası onları ser-detmenin yeri değildir. Tercihim şudur:"Oruçlu olan kişinin ağzının kokusu Allah indinde miskin doku­sundan daha güzeldir." (Buhari Feth: 4/103)Hadisi oruçlunun bozulan ağız kokusunun Allah indinde sevimli ol­duğunu kesin olarak bildirir. İster bu midenin yemekten boşalmasından dolayı olsun -ki bu durumda misvak onu gideremez- ve ister dişler ara­sında kalan yemekten dolayı olsun -ki bu durumda misvak giderici olur-veyahut ikisinden dolayı olsun hepsi muhtemeldir. Bunlardan bir şıkla tah­sis edenin yanında delilleri yoktur. Bundan hareketle derim ki:Oruçlu oruçlu olduğu müddetçe -İster zevalden önce olsun İster sonra olsun- namaz hariç misvakı kullanmaması müstehaptır. Namazda­ki müeked oluşu da şu hadistendir:"Ümmetime ağır gelmeyeceğini bilseydim her namazda misvak kullanmalarını emrederdim." (Müslim: 1/220)Çünkü bunda Rasulullah'm (s.a.v.) emrine icabet (imtisal) var. Em­ri yerine getirmek ile fazileti istemek arasında (dağlar kadar) fark var. İlim­de Allah katında(n)dır.

[510] El-Mııstedrek: 2/91.

[511] Feth'ul-Bari: 6/10; H. no: 2788,2789; 6/87-88 H. no: 2894,2895; 11/70-71 H. no: 6252, 6283; 12/391-392 H. no: 7001, 7002; Müslim: 3/1518-1519 H. no: 191Ümmü Haram bintİ Melhan b. Halid b. Zeyd b. Haram el-Ensariyye, Enes'in halası ve meşhur hanım sahabelerdendir. Osman'ın hilafetinde vefat etti. Takrib s: 474.Nevevi der ki: Onun (Ümmü Haram'm) Rasulullah'a (s.a.v.) nikahı­nın düşmediği hususunda alimler müttefiktirler. Bunun keyfiyetinde İse ihtilaf etmişler. İbni Âbdi'I-Berr ve başkaları şunu demişler:"Rasulullah'ın (s.a.v.) sütten teyzelerindendir." Başkaları da:"Rasulullah'ın (s.a.v.) babasının veya dedesinin teyzelerindendi. Çünü Abdulmuttalib'in annesi Beni Neccar'dandı" demişler. El-Minhac Ala Şerh'i Müslim Fadlu Gazvi'l-Bahri: 13/58.

[512] Yeşil genel bir vasıfftır. Yoksa belirleyici (tahsis edici) bir vasıf değildir. Bunu Hafız Kermani'den nakletmiştîr. Feth: 11/74.

[513] Feth'ul-Bari: 6/76. H. no: 2577, 2878.

[514] Bu kabir(Ier)le yağmur dilemek, Rasululah'm (s.a.v.) öğretti­ği yağmur duasına muhaliftir. Bunu yapan (fail) cezaya uğrayacaktır

[515] Bakınız; Siyer Alamu'n-Nübela: 4/502; Tarih'ul-Ümemi ve'l-Mülük: 5/291-293; Vefeyat'ul-Ayan: 2/40-421; El-Kamil- fi't-Tarih ibn'ul-Esir: 4/146-147; El-Bidaye ve'n-Nihaye: 9/174; Tarih'ul-lslam: 3/330-332

[516] Heysemi "Onda leys'in katibi Salih var Abdulmelik b. Şuayb onu emin görürken.başkaları da zayıf görmüşler. Mecma'uz-Zevaid : 5/581; Sünen'ul-Kübra: 4/334-335; El-Müstedrek: 2/143.

[517] Saduk'tur ancak bazan hata da etmiştir.

[518] Saduk'tur ancak hataları (karıştırması) çoktur. Onda gaflet te vardır. Et-Takrib s: 177.

[519] Müellif böyle diyor. Ancak Beyhaki ve Hakim de "Abdullah b. Salih'in Yahya b. Eyyub'un düşmüş (yazılmamış) ihtimali vardır.

[520] El-Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/315.

[521] Ebu Davud Cihad: 3/16.Munziri "isnadında Hilal b. Meymun er-Remli var. ibni Muin onu si­ka görürken, Ebu Hatem er-Razi onun kuvvetli olmadığını ve hadisleri­ni yazdığını söyler" der. Hafız Takrib'te "güvenilirdir" der. Buna göre ha­dis -inşaallah- Hasen olur.

[522] Kitab'us-Sunen: 2/3/165

[523] Heysemi; Hadisi Taberani rivayet etmiş ancak senedde tanıma­dıklarım var, demiştir. Mecma'uz-Zevaid: 5/296.

[524] Heysemi: Taberani el-Evsat'ta rivayet etmiş. Onda Amr b. Haşin var ( o da) "zayıftır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/281.

[525] Kitabu'l-cihad: 2/173.

[526] Heysemi: "Onların isnadında Leys b. Ebi Selim var ki o da mudellistir. Geri kalan ricali sikadır. Bazıları hakkında da bir şey­ler söylenmiş, ancak bu onların adaletine bir halel getirmez.

Mecma'vrz-Zevaid: 5/267.

[527] Heysemi: "Onların isnadında Leys b. Ebi Selim var ki o da mudellistir. Geri kalan ricali sikadır. Bazıları hakkında da bir şey­ler söylenmiş, ancak bu onların adaletine bir halel getirmez.

Mecma'vrz-Zevaid: 5/267.

[528] Heysemi: "Onların isnadında Leys b. Ebi Selim var ki o da mudellistir. Geri kalan ricali sikadır. Bazıları hakkında da bir şey­ler söylenmiş, ancak bu onların adaletine bir halel getirmez.

Mecma'vrz-Zevaid: 5/267.

[529] Kitab'ul-Musannef, Kitab'ul-Cihad: 5/340.

[530] İbn Mace Cihad: 2/928. Ufayr b. Madan'ın zayıf oluşundan do­layı hadis te zayıftır. Buradan hareketle derim ki:"Bu hadis çok zayıftır. Dolayısıyla Müslim'in Abdullah b. Amr b. As'tan rivayet ettiği hadsilerin umumi hükümlerini tahsis etmeye de uygun değildir. Müslim'de: Rasulullah şöyle buyurmuş:"Şehidin tüm günahları borçları hariç bağışlanır."Başka bir lafızla da:"Allah yolunda Ölmek borç hariç her şeye keffarettir."Müslim 1886.

[531] El-Musannef, Kitab'ul-Cihad, Bab'ul-Gazvi fi'1-Bahri: 5/286. Sened'te geçen Abdulkuddus'u Darekutni metruklerden saymış. Ba­kınız: Ed-Duafa'u ve'1-Metrukin s: 290.Abdurrezzak da "İbni Mübarek'in Abdulkuddus hakkında "yalancı­dır" demesi dışında başkaları hakkında sarih bir şekilde bu sözü kullan­dığını görmedim." der.

[532] Kitab'ul-Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/314.

[533] Daha önce 310 nolu hadiste geçmişti. Onun dipnotunda bu hadisin Müslim'in hadisini tahsis edemeyeceği belirtilmişti'"

[534] Kİtab'us-Sunen, Kitab'ul-Cihad deniz ve onda şehid olmanın fazileti: 2/3/165.

[535] El-Musannef-Abdurrezzak Kitab'ul-Cihad: 5/286.

[536] El-Musannef îbni Ebi Şeybe Kitab'ul-Cihad: 5/336.

[537] Kitab'ul-Cihad: 2/176. Onda Halid b. Ebi Müslim el-Taifi var. İbni Ebi Hatem cerh ve tadilde onu zikretmiş, ancak onu cerhetmey-le ilgili bir şey zikretmemiş. Senedin geri kalan kısmı sahihtir.El-Musannef İbni Ebi Şeybe: 5/314;Kitab'us-Sunen Kitab'ul-Cihad: 2/3/164

[538] EI-Muğni: 5/350.

[539] El-Müsned: 5/79, 271; Sünen Said: 2/3/162;Tarih'uI-Kebir Buhari: 3/426; Edeb'ul-Müfred Buhari: 2/623, 2/621; Ebu Davud Sünen: 5/295.

[540] Tecrid'u Esmai's-Sahabe: 1/192. Ancak onda hadisi zikrettiğini görmedim.

[541] Yusuf b. es-Sefr Eb'ul-Feyz ed-Dİmeşki, Evzai'nin katibidir. Nesaİ "Güvenilir değildir" Darekutni "Metruk ve yalancıdır." İbni Adiy "Batıl şeyleri rivayet eder" Beyhaki "Hadis uyduranlardan sayılır." Ebu Zer'a ve başkaları da "Metruktür" demişler. Mizan'ul-îtidal: 4/466.

[542]Hasan b.Atİyye el-Mearibi Ebubekir ed-Dimeşki sika, fakih ve abidtir.Takrib'ut-Tehzibs:68.

[543] Onda bir beis yoktur. Takrib'ut-Tehzib s: 303.

[544] Heysemİ "Onda Yusuf b. es-Sefr var ki o metruktür. İsnadı da munkatidir" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/288.

[545] Feth'ul-Bari MenfRıb: 3647; Cihad: 2991; Müslim Cihad ve's-Siyer: 3; Beyhaki Sünen Siyer: 9/153.

[546] Zeyd b. Cebire İbni Mahmud b. Cebire b. Dahhak el-Ensarİ eî-Medeni'dir.Kendisi metruktür.Et-Takrib s: 112.

[547] İbni Ömer'in mevlası Ebu Abdillah el-Medeni'dir. Sika, fakih ve meşhurdur. Et-Takrİb s: 355.

[548] Kurre b. lyas Riab el-Medeni Basra'daiskan etti. Ona Kurre b. Eğar da denilir. Sohbeti olmuştur, ondan sadece oğlu Muaviye b. Kurre rivayet etmiş. Onu Ezarike grubu Öldürdü. El-îsabe: 3/232.

[549] Mecma'uz-Zevaid: 5/288. .

[550] Zehebi Abdullah b. Amr hadisinden bunu zikretmiş ve "bu batıldır" demiş. Mizan'ul-ltidal: 1/178.

[551]EbuAbdurrahman es-Selmi, hafız, alim ve zahid olan Mu-hammed b. Huseyn b. Muhammed en-Nisaburi el-Ezdi'dir. Hatib: Bana Muhammed b. Yusuf el-Kattan en-Nisaburi şöylededi:Ebu Abdurrah-man sika değildi, tasavvufta hadis uydururdu." der. Zehebi:"Hakaik'ut-Tefsir'i telif etti.Onda musibetleri getirdi. Batıni tevil­leri getirdi. Allah'tan afiyet diliyoruz" der.412 yılında vefat etti.Tarihu Bağdad: 2/248, Tezkiret'ul-Huffaz:3/104647.    .

[552] Amel'ul-Yevmi ve'1-Leyle s: 147. Senedinde Cebbare b. el-Muğlis var. Hafız "zayıftır" der. Şeyhi Yahya b. Aİa hakkında da Hafız hadis uydurmakla suçlanmış" der;Hafız bunu "el-Metalib'ul-Aliye"de tahric etmiş 3/237 ve "onda za­yıflık var" demiş.Heysemi: "Ebu Ya'Ia şeyhinden -ki zayfıtır- rivayet etmiş" der. Mecma'uz-Zevaid 10/132. Sonra İbni Abbas'ın hadisinden tahric etmiş ve "Bunu Taberanİ el-Evsat ve el-Kebir'de rivayet etmiş. Onda Nehsel b. Sa'd var, o da metruktür" der. 10/132.

[553] Kurtubi, Tefsir: 17/242.

[554] Mevarid'uz-Zaman s: 397; BeyhakiŞnahUiI-lman: 2/101.

[555] Zehebi: Harim b. Fatik, Harim b. Ahzem b. Şeddad b. Amr b. Fatik el-Esedi Ebu Yahya'dır. Kardeşi Sebra ile birlikte Bedir'de bulun­muşlar. Tecrid'u Esma'is-Sahabetİ: 3/158.

[556] Hadis sahihtir. Tirmizi Sünen Ebvab'ul-Cihad Babu Fadl'ın-Na-fakati fi sebilillah: 3/90;Nesai Sünen Kitab'ul-Cihd Fadl'un-Nafakati fi sebilillah: 6/49İbni Hibban Mevarid'uz-Zaman Kitab'ul-Cihad Babu fi'n-Nefakati fi sebilillah s: 396; EI-Müstedrek Kitab'ul-Cihad Babu men enfaka..2/87;Ahmed Müsned: 4/345.

[557] Delail'un-Nübüvvetî: 2/143. Bunu iki tarikle rivayet etmiş.Birinci tarikte; Rebi' b. Enes'ten, Ebu'l-Aliye'den o da Ebu Hurey-re'den veya başkasından (rivayet etmiş). Burada müphem sahabedir. Bezzar'a göre ise tabiindir.İkinci tarikte ise; Rebi b. Enes'ten, Ebu'1-Aliye'den, Ebu Hureyre den... Burada şüphe ve tereddüt yoktur. Keşf ul-Estar: 1/38-45.Bezzar "Bunun bu isnad ve bu şekil dışında rivayet edildiğini bilmi­yoruz" diyor.Heysemi: Onu Bezzar rivayet etmiş, ricali de sahihtir. Ancak Rabi b. Enes'in "Ebu'l-Aliye'den veya başkasından"demesi tabiini meçhul kı­lıyor. Mecma'uz-Zevaid: 1/67-72.

[558] Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'us-Siyer Babu Fadl'ıl-İnfak fis-Se-bilillahı Azze ve Celle: 9/171; Musannef İbni Ebi Şeybe: 5/339.

[559] Müslim İmaret: 1892

[560] Şerhu'n-Nevevi ala-Müslim 13/38)

[561] Şehr b. Havşeb el-Eş'ari Eş-Şami Esma b. Yezid b. Sekan'(tabiindir) in mevlasıdır. İnsanlar onda cerh ve tadil arasında ihtilaflıdırlar. Onu cerh eden­lerin ikna edici bir delilini bulamadım. Onu tadil edenlerin sayısı ise daha faz­ladır. Onu ilk cerh eden Şube b. Haccac'dır. Ondan sonra gelenler de cerhte ona itimad etmişler. O cerh sebebini de "Şehr'in Şam ehlinden birinde ona iha­net ettiğini" gösterir. Ancak onun (Şehr'in) haklı bir nedeni olabilir. Bunun doğru olduğunu varsayarsak da, o hadis rivayetinde sika olduktan sonra on­dan hadis almayı terketmeyi gerektirmez.Bezzar: Şu'be'nin dışında ondan hadis almayı terkeden hiç kimseyi bilmiyorum.Ebu'l-Hasan el-Kattan: Onu zayıf görenlerin bir delilini görmedim.Osman ed-Darimi: Bana Ahmed'in onu hayırla yad ettiği ulaştı.Tirmizi Buharİ'den: Şehr'in hadisleri hasendir. îşi sağlamdır.İbni Ebi Hayseme ve Muaviye b. Salih İbni Muin'den: O sikadır.Yakub b. Şeybe: Sikadır, ancak bazıları onu cerh etmiş.Acli: Tabiinden, Şamlı ve sikadır.Yakub b. Süfyan ve Şehr'e gelince İbni Avn onu her ne kadar met­ruk de görse o sikadır.

Tüm bunlar için Tehzib'ut-Tehzib: 4/369-372.Zehebi: Bir grup onunla ihticacta bulunmuş. Harb el-Kermani Ah-med'ten "Hadisleri ne güzeldir" sözünü nakleder ve onu sika görmüş. Mi­zan'ul-İtidal: 2/284.Onun sikadan münker haberleri rivayet ettiği hususuna gelince, bu­nun sebebi malumdur, ayrıca bu adaletine etki etmez ve ondan sikalığı kal­dırmaz. Bunun için tadilciler bu hususa iltifat etmemişler ve o da İbrahim el-Cevzecani'nin söylediği de budur: Onun hadisleri insanların hadisle­rine benzemez. Der ki:Amr b. Harice rivayet etmiş. Ben Rasulullah'ın (s.a.v.) devesinin yu­larını tutmuştum. Esma b. Yezid'den de rivayet edilmiş. Der ki:Ben Rasulullah'ın (s.a.v.) devesinin yularını tutmuştum. Sanki Rasu­lullah'ın (s.a.v.) devesinin yularına düşkündür. Tehzİbu't-Tehzib: 4/370. Derim ki: Bunda bir kusur yoktur. Başkası duymadığından bunu rivayet etmiyorsa Şehr de işittiği için rivayet ediyorsa onun ne günahı var.Sonra Rasulullah'ın (s.a.v.) devesinin yulannı tutmanın fazileti ve on­dan (hadisi) alacaklar için sahabe olduğunun da isbatıdır. Bu ona düşkün olmayı gerektirmez. Onun kıraatlerle ilgili başkasının getirdiği rivayet­leri getirdiğine gelince bu tefsir babındandır. Ayrıca o Allah'ın kitabını. Eyyub b. Ebu Hasan ve başkalarının dediği gibi en fazla okuyanlardan­dı. Bunlar İbni Mesud, Aişe ve benzerlerinden rivayet etmiş. Bunda da bir tuhaflık yok. Burdan hareketle derim ki: Müellifin isnadı hasendir sö­zü onun (Şehr'in) bu alandaki ayaklarının sağlamlığını ve derinliğini gös­terir.

[562] İbn'ul-Mübarek'in Musannef'inde bulamadım;İbni Ebi Şeybe el-Musannef'te rivayet etmiş: 5/318.

[563] İbni Mace Cihad: 2/922

[564] Mecma'uz-Zevaid: 5/282

[565] Ahmed Müsned: 2/268; Buhari Oruç: 4/111;Müslim Zekat: 1027

[566] El-Müsned: 2/366; Sened'teki adamlann tümü Sahihayn'da İh-ticac edilmiş kişilerdir.

[567] Müslim'de bu lafızla görmedim.

[568] Müslim Sahih: 2/712-713.

[569] El-Müstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/86;El-Mücteba Kitab'ul-Cihad: 4/48; Ahmed Mıısned: 5/151, 164

[570] El-Müstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/86;El-Mücteba Kitab'ul-Cihad: 4/48; Ahmed Mıısned: 5/151, 164

[571] Müslim Zekat: 2/691-692.

[572] Ahmed Müsned: 5/63;Tirmizi Ebvab'ul-Menakib, Menakib'u Osman b. Affan: 5/289

[573] İbni Hişam Siyer Gazvet'u Tebuk, Ma enfahkahu Osman: 4/119. (Ancak muaddal'dır.)

[574] Bunu Beyhakİ'nin Sünen'ul-Kübra'sında görmedim.

[575] El-İstiabu ala Hamiş'il-îsabe: 3/72.

[576] El-îstiabu ala Hamiş'il-İsabe: 3/73.

[577] Bu mükerdir. Ona bin dinar ile gelmişti. Mizan'ul-İtidal: 1/170.

[578] İmam MuhibuddinEbu'l-Abbas Ahmed b. Abdullah b. Muham-med b. Ebu Bekir et-Taberi el-Mekki'dir. Altıyüz yetmiş dörtte vefat et­miştir. Tezkiret'ul-Huffaz: 4/1474-1475.

[579] Muhibuddin et-Taberi der ki: Bunu destekleyen bir rivayette, Ümmii Amr b. Hassan b. Yezid b. Ebu'l-Gud'un rivayetidir. Babamın şöy­le dediğini işittim: Osman zorluk ordusunu iki kez techit etti." Er-Riyad'un-Nadra: 2/91-92.

[580] İmam Ahmed Müsned'te Eba Zer'in hadisinden rivayet et­miş. 5/173. Hadis'in tamamı da şöyledir:

Eğer bir şey bulamadıysan kardeşine güleryüzle bak."

[581] Feth'ul-Bari H. no: 4516 8/185.

[582] Tefsir'u ibni Hatem K İ28/A.

[583] Kurtubi: 2/362.

[584] Kurtubi Tefsir: 17/239.

[585] Ahmed Müsned: 5/156; Zühd s: 146-147.

[586] Heysemi Taberani el-Kebir'de rivayet etmiş. Ahmed te benzerini rivayet etmiş. Ricali sahihtir, Mecma'uz-Zevaid: 3/125.

[587] Heysemi: Taberani el-Evsat'ta rivayet etmiş. Onda Suveyd b. Abdülaziz var ki, o zayıftır. Mecma'uz-Zevaid: 5/284.

[588] Daha önce 44 nolu rakamla tahrici geçti

[589] Sunen'i Ebu Davud Kitab'ul-Cihad: 3/27; Tirmizi Sünen Ebvabu Tefsir'il-Kur'an,Tefsiru Suret'ül-Bakara: 4/280"Bu hadis hasen ve gariptir." der. .Mevarid'uz-Zaman s: 401;El-Müstedrek: 2/275 ve "Şeyheyn'in şartlarına göre sahihtir" der.

[590] Es-Sunen'ul-Kübra: 9/45. Ancak bunu İbni Ebi Şeybc'nin el-Musannaf'mda bulamadım. İbni Cerir Tefsir: 3/585-587. (2/195 tefsirin­de tahric etmiş)

[591] Ebu Abdurrahman Hatem b. Alvan'dır. Hatem b. Yusuf ei-Asam da denilmiştir. Horasan'ın büyük şeyhlcrindendir. İki yüz otuz ye­di de vefat etmiş. Risalet'ul-Kuşeyriyye: 1/99-100

[592] Darimi Zeyd b. Eşlem, o da babasından o da Ömer'in şöyle de­diğini işittiğini rivayet eder:"Rasulullah (s.a.v.) bize sadaka vermemezi emretti. Bu yanımda malın (bol) Olduğu bir zamana denk geldi.""Hiçbir gün geçmedim ama bugün Ebubekir'i geçeceğim" dedim. Ve malımın yarısını getirdim. Rasulullah (s.a.v.);"Çoluk-çocuğuna ne bıraktın?" Buyurdu. Ben:"Onun kadarını bıraktım" dedim. Ebubekir yanındaki malın tümünü getirdi. Rasulullah (s.a.v.):"Ey Ebubekir çoluk-çocuğuna ne bıraktın?" Buyurdu. Ebubekir:"Onlara Allah'ı ve Rasulunu bıraktım" dedi. Bunun üzerine ben:"Kesinlikle seninle yarışmayacağım" dedim.Sünen'ud-Darimi Kitab'uz-Zekat Babu'r-Raculu yetesaddaku bi Ce-mi'imalihi:1/391-392.

[593] Hakim Müstedrek: 4/13.

[594] Zehebi "Bu rivayet munkatidir" demiş. Siyer'u A'lam'un-Nu-bela: 2/186,

[595] El-Mucemu's-Sağir: 1/215-216. Senedinde Yusuf b. Sefer Ebu'1-Feyd var. Darekutni onu metruklardan saymış. Bakınız: Ed-Duafau ve'1-Mutruk'in s: 402.

[596] Heysemi: "İsnadı hasendir" der. Mecma'uz-Zevaid Kitab'uz-Zuhd Bab'l-înfaki ve'1-İmsak: 10/239. Ancak bunu Keşf uİ-Estar'da bulamadım.

[597] Hadis multafakun aleyh'tir. Müslim H. no: 990; Zekat: 2/680. Hadisin tamamı şöyledir:"Zekatı vermeyen hiçbir deve sığır ve koyun yoktur ki kıyamet gününde bu hayvanlar olduklarından daha İri ve daha semiz gelerek onu boyuniarıyla süsmesin, tırnaklarıyla ezmesinler. Mezkur hayvan­ların sonu geçip bittikçe öndekileri tekrar üzerine iade edilecek. Bu hal ta insanlar arasında hüküm bitinceye kadar devam edecektir."Buyurdu.Buhari H. no: 6638, İman, Rikak; Ahmed Müsned"5/152, 358,169.

[598] Ahmed Müsned: 2/428.

[599] Mevarid'uz-Zaman Zekat s: 206, 207.

[600] Muttafakun aleyh. Feth'ul-Bari: 8/44; Müslim Tevbe: 2769.

[601] Feth'ul-Bari: 3/164, 5/363, 7/269, 12/14; Müslim Vasiyyet: Î628.

[602] Müslim İmare: 1896.

[603] Müslim İmaret: 1896.

[604] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad H no: 2843, 6/49; Müslim İmaret: 1895.

[605] Tirmizi Siyam: 2/151. Bu Hasen ve sahih bir hadistir der. İbni Mace Siyam: 1/555.

[606] Mevarid'uz-Zaman Cihad s: 390.

[607] İbni Mace Cihad: 2/921-922. Senedinde Osman b. Abdillah b. Surake var. Tehzib'te hadisi ayrıca Mevarid'uz-Zaman'da bulamadım.

[608] Heysemi "Taberani evsat'ta rivayet etmiş, ricali sahih'in rica­lidir. Mecma'uz-Zevaid: 5/283.

[609] Ahmed Müsned: 5/234; Mecma'uz-Zevaid: 5/283. Heysemi Taberani rivayet etmiş. İsnadında Ebubekir b. Ebi Mer­yem -ki zayıftır ve İsmi zikredilmeyen bir ravi var.

[610] Muhammed b. Ali b. Ebi Talib el-Haşimi, Ebu'l-Kasım b. el-Hanefiyyeel-Mcdeni'dir. Sika ve alim bir zattır. Seksenden sonra vefat etmiş ikinci nesildendir. Takrib'ut-Tehzib s: 312.

[611] Vicade bir hadis veya yazıyı bir şahsın İsnadı ve yazıyla bul­maktır. Rivayet yoluyla değildir bu yazı da bulduğunu aktarmadır. El-Ba-is'ul-Hadiss: 107.

[612] Bunu Mecma'uz-Zevaid'de bulamadım.

[613] Es-Sunen'ul-Kübra Kitab'us-Siyer, 9/28.

[614] Müslim İmaret: 3/1506.

[615] Üsd'ul-Ğabetifimarifet'is-Sahabeti: 1/465; El-İsabe: 1/316.

[616] Onu Müsned'te bulamadım. Heysemi "Bunu Ahmed ve Taberani (El-Kebir'de ve EI-Evsat'ta) rivayet etmişler. Ahmed'in ricali sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/283.

[617] Bedirden önce müslüman olmuş. İsmi, Bureyde b. Husayp Ebu Sehl ei-Eslemî'dir. Altmış üç yılında vefat etti. Et-Takrib s: 43.

[618] Müslim Sahih Kitab'ul-îmareti: 3/1508.

[619] EI-Minhac fi şiab'il-İman: 2/475

[620] Ahmed Müsned: 3/487;İbni Ebi Şeybe El-Musannaf Kitab'ul<:ihad: 5/351;Hakim el-Müstedrek: 2/89. Hakim ve Zehebi bunda sukut etmişler.

[621] Kitab'ul-Cihad: 2/186;İbni Ebi Şeybe el-Musannaf kitab'ul-Cihad: 5/310.

[622] El-Mucem'ul-Kebir: 9/70 H. no: 9158.'

[623] El-Musannaf: 5/351; İbni Mace Kitab'ul-Cihad: 2/921-922;Mevarid'uz-Zaman Kitab'ul-Cihad s: 398;

Beyhaki Sunen'ul-Kübra: 9/172; Bezzar Keşf'ul-Estar: 2/264;Mecma'uz-Zevaid: 5/284.

[624] Tirmizi Ebvab'ul-Cihad: 3/91.

[625] Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad: 3/41; Hakim Müstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/90.

[626] Said b. Mansur Sünen: 2/3/167.

[627] El-Müstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/91.

[628] Said Sünen: 2/3/268.

[629] Damra b. Habİb b. Şuayb ez-Zubeydi Ebu Ataba el-Humsi'dir. Sikadır Takrib s: 155.

[630] Said Sünen: 2/3/167.

[631] Cihad: 2/178.

[632] Cihad: 2/177.

[633] Cihad: 2/180.

[634] Heysemi "Bunu Taberani el-Evsat'ta rivayet etmiş. Onda Anbese b. Mehran var. O da zayıftır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/290.

[635] Cihad: 2/178-179.

[636] Ebu Cehm b. Huzayfe b. Ganim b. el-Kuraşi el-Adavi'dir. Fe­tih yılında müslüman oldu. RasuSullah'a (s.a.v.) dost oldu. Kureyş'in bü­yüğü ve liderlerindendi. Nesepte alimdi. Ka'be'nin binasına (yapımına) iki kez hazır oldu. Bir defa cahiliyesinde Kureyş'in yapımı döneminde, diğer bir defa İbni Zübeyr'in onun inşa etmesinde hazır oldu. Bazıları da onun Muaviye hilafetinin sonlarında vefat ettiğini söylerler. Bakınız el-İstiab: 4/32; ei-İsabe: 4/35-36.

[637] Hişam b. As veya As b. Vail b. Haşim b. Said el-Kuraşi es-Seh-mi. Amr b. As'ın kardeşidir. İslamı erken olmuş. Mekke'de.müslüman olmuş, Habeşistan'a hicret etmiştir. Rasulullah'm (s.a.v.) hicret ettiğini duyunca Mekek'ye geri dönmüş. Babası ve kavmi onu Mekke'de hapset­ti. Taki Hendek (savaşın) dan sonra deyn günü Ebubekir'in hilafetinde öldürüldü. İbn'ul-Mübarek'in Şam ehlinden rivayet ettiğine göre ise^o Yermuk günü şehit olmuş. Bakınız: el-İstiab: 3/593-594.

[638] Kitab'ul-Cihad: 1/132; Îbn'ul-Mübarek ez-Zühd s: 185; El-İsabe: 4/35-36.

[639] Haris b. Hişam b. Muğire b. Abdullah b. Mahzum, Ebu Abdur-rahman e^Mekki'dir. Ebu Cehlin kardeşidir. Mekke Fethi'nin müslüman-larındandır. Ömer'in hilafetinde Şam'da şehid oldu. Takrib'ut-Tehzib s: 61, El-İsabe: 1/293-4

[640] İkrime b. Ebi Cehil b. Hişam el-Mahzumi'dir. Mekke Feth'in-de müslüman oldu. İslam'ı güzel oldu. Sahih olan görüşe göre Ebubekir'in

ı hilafetinde Şam'da vefat etti

[641] Ayaş b. Ebi Rabia b. Muğire b. AbdiIIah b. Ömer b. Mahzum el-Kuraşi el-Mahzumi'dir. Babasının ismi Amr'dır. Çok önce müslüman olmuş, iki hicrette de bulunmuş. Rasulullah'ın (s.a.v.) kendisi için dua et­tiği müstezatlardandır. Yemame'de şehid düştü.Yermük'te şehit düştü­ğünü söyleyenler de var. Takrib'ut-Tehzib s: 269).

[642] El-Mustedrek: 2/98 ve "Bu hadis garip ve sahihtir" demiş. Zehebi de ona muvafakat etmiş.

[643] Derim ki Hakim'de el-Mustedrek'te rivayet etmiş. 2/97-98. Zehebi ise onda sükût etmiş.

[644] El-Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/344.

[645] Yezid b. Ebi Süfyan b. Harb el-Emevi, Muaviye'nin kardeşidir. Meşhur bir sahabidir. Ömer onu Şam'a emir yaptı. Ondokuz senesinde ta­undan Ölünceye kadar orada kaldı. Takrib'ut-Tehçib s: 382.

[646] Beyhaki Sunen'ul-KübraKitab'us-Siyer: a/173.

[647] Senedi zayıftır.İbni MaceCihad: 2/943; Müstedrek: 2/98; Sunen'ul-Kübra: 9/173.

[648] Feth'ul-Bari: 6/191. H. no: 3083. 322

[649] Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad: 3/219.

[650] El-Minhac Fişiabi'1-Iman: 2/494-5.

[651] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad H. no: 2853.

[652] Müsned: 1/395.

[653] Müsned: 4/69.

[654] El-Mücam'ul-Kebir: 4/93. H. no: 3707.

[655] Kitab'ul-Cihad: 3/55. Senedi zayıftır.Ebü Davud Sünen,

[656] Ebu Avane Miisned: 5/18.

[657] Muttefekun aleyhtir. Lafız Müslim'e aittir. Kitab'uz-Zekati: 2/681-682; Feth'ul-Bari Kitab'ul-Musakati: 5/45. H. no: 2371;' Kitab'uî-Cihad: 6/63. H. no: 2860; Kitab'ut-Tefsir: 8/762. H. no: 4962; Kitab'ui-Hisami bi'1-Kitabi ve's-Sünneti: 13/329.

[658] Es-Sunen'ul-Kübra: 10/15. 328

[659] Müellifin Ebu Ubeyde'nİn "Kitab'ul-Hayl" adlı eserinden nak­lettiğini ondabulamadim. Matbu nüshanın eksik olma ihtimali var.

[660] Musannef: 5/304.

[661] Arib el-Meliki, Ebu Abdillah'tır. Buharİ "onun sohbeti var" der­ken, İbni Hibban da "onun sohbeti var" der. İbni Seken "Onun Rasulul-lah'in (s.a.v.) çobanı olduğunu" söyler. El-İsabe: 2/479.

[662] Said b. Sinan el-Hanefi/Kenedi Ebu Mehdi el-Humsi'dir. Met­ruktür. Darekutnİ ve başkaları onu (hadis) uydurmakla nitelemiş. Tak-rib'ut-Tehzib s: 123.

[663] ibni Ebi Şeybe Musannef'inde Ömer b. Hattab sözünden rivayet etmiş. Onda inkita var. El-Musannef: 5/338.  

[664] Said b. Amr veya Amr b. Saİd'tir. Sahabe'dir. Şam'a gel' yerleşmiş. Onun rivayet ettiği hadisler vardır. Et-Takrib s: 423.

[665] Ebu Avane Müsned: 5/19; Mevarid'uz-Zaman s: 394; El-Müstedrek: 2/91; El-Mu'cem'ul-Kebir; 22/339. H. no: 849

[666] E1-Mu'cem'ul-Kebir: 17/188. H. no: 505;Heysemi "Senedinde tanımadığım adamlar var" der.Mecma'uz-Zevaid: 5/259.Bu senedin doğru olmadığı daha Önce geçmişti.

[667] Sehl b. Hanzeliyye (Hanzaliyye annesidir) Bedir hariç liiu, savaşlarda, Rıdvan biatına katılmış, sahabedir. Mu av

fyedöneminde ve­fat etmiş. Tehzib'ut-Tehzib: 4/250.

[668] Ebu Avane Müsned, Kitab'ul-Cihad: 5/16-17; Hakim Müstedrek: 2/91-92;Bunu ne Ebu Davud'un Sunen'inde ne de İbni Ebi Şeybe'nin Musan-nef'inde göremedim.

[669] Mevarid'uz-Zaman s: 394. Kitab'ul-Cihad, Heysemi "Ebu Ya'la ve Taberani "El-Evsat'ta rivayet etmiş ricali de "Sahih'in ricalidir" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/259.

[670] El-Müsned: 3/352.

[671] Müslim İmare: 3/1493. H. no: 1873.

[672] Keşf'ul-Estar Kitab'ul-Cihad Atlar babı: 2/272. Heysemi: "Bezzar rivayet etmiş. Onda Hasan b. Ammare var ki o zayıftır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/259.

[673] Urve b. el-Cad (babası İyad'tir) el-Bariki sahabedir, Kufe'de iskan edip oraya atanmış ilk kadıdır. Et-Takrib s: 238.

[674] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad: H. no: 2850; Kitab'ul-Humus: 6/219. H. no: 1319; Kitab'ul-Cihad." ı no: 3643; Müslim Kitab'ul-İmare Atlar babı: 3/1493. H. no: 187i.

[675] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Menakib: 6/632.

[676] El.Camiu li-Ahkam'il-Kur'an: 8/36.

[677] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad, Atlar: 6/54. H no: 2849; Kitab'ul-Menakib: 6/633;Müslim Kitab'ul-İmare Atlar babı: 3/1492. H. no: 1871.

[678] İbni Avene Müsned'inde rivayet etmiş: 5/18.

[679] Bunu tahric edeni bulamadım.

[680] Ahmed Müsned: 5/181; Ebu Avene Müsned: 5/19.

[681] Ahmed Müsned: 3/39.

[682] İbni Avane Müsned: 5/17.

[683] Heysemi, "Taberani rivayet etmiş" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/260.

[684] İbni Avane Müsned: 5/16; El-İsabe: 2/92.

[685] İbni Avane Müsned: 5/17.

[686] İbni Avane Müsned: 5/16.

[687] El-Müsned: 5/27. Heysemi: "Ahmed ve Taberani rivayet etmiş. Ahmed'in "ricali sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/258.

[688] El-Müsned: 5/170; Nesai Sünen Kitab'ul-Hayl: 6/233; El-Müstedrek: 2/92.

[689] İki senedle bunu rivayet etmiş onlardan birisinin senedinin ri­cali sikadır. 2/3/180-181;İmam Ahmed'de mevkuf olarak rivayet etmiş. El-Müsned: 5/162.

[690] EI-Mu'cem'ul-Kebir: 8/132. H. no: 7529. Hadis zayıftır.

[691] Kitab'ul-Cihad: 2/134-135.

[692] Tehzib'ut-Tehzib: 8/75-76.

[693] Alkame b. Kays b. Abdullah en-Nahai el-Kufi'dir. Sika ve fakihtir. İkinci nesildendir. Altmıştan sonra vefat etti. Et-Takrib. s: 243.

[694] Yezid b. Muaviye en-Nahai el-Kufi, sika ve abid idi. İkinci nesil­de ve Farst'ta şehit oldu. Et-Takrib s: 384. Et-Tehzib: 11/360)

[695] Et-Tehzib: 8/75-76.

[696] Hadis zayfitır. Tirmizi Sünen Ebvabu Sıfat'il-Cenneti:

[697] Ebu Sevre el-Ensari üçüncü nesildendir. Zayıftır. Et-Takrib s: 410

[698] Tirmizi Sünen Ebvabu Sıfat'il-Cenneti: 4/87.

[699] Tirmizi Sünen Ebva'bu Sıfat'il-Cenneti: 4/87-88.Hafız der ki: "Bununla kaidelerini kastediyor eğer murselin tariki, mut­tasılın tarikinden daha güçlü ise, mursel, muttasıla tercih edilir." (el-İs-abe: 3/149.)

[700] Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad Atlar babı: 3/53;El-MuctebaKitab'ul-Hayl: 6/218.

[701] Kin ve düşmanlık anlamında "Evtar" alınırsa yani, onun sırtın­dan kim ve düşmanlık taleb etmeyiniz -veya anlamı ona kirişleri tak­mayınız ki onunla boğulmasın. Bu Muhamed b. Hasan'ın tevilidir. bakınız Meşarik'ul-Envar: 2/278)

[702] Meçhul ve hadisleri münkerdir. Mizan'uİ-İtidai: 3/147.

[703] İbni Kesir'in ibaresi şöyledir:"Bu münker bir hadistir. Ne isnadı ne de metni sahih değildir" Tef­sir' ul-Kur'an'il-Azim: 4/26.

[704] El-Cami'u li Ahkami'l-Kur'an: 8/38.

[705] Heysemi; "Onlarda bilinmeyen (meçhul) kişiler var der. 7/27. Ben de İbni Ebu Hatem.'in bu ayeti tefsir ederken bunları bulamadım."

[706] El-Müstedrek: 2/95;'Zehebi Telhis'te "Senedindeki bir adam -ki Suveyd'tir- metruktür" der.

[707] s152.Senedinde Muhammed b.Ziyadi var.Takrib’te hafız:’’Doğrudur ve hata ediyor’’der.

[708] Ruh b. Zenba b. Ruh b. Selame, Ebu Zer'a el Filistin'dir. İbni Hİbban onu sika görmüş. Ürdün'de vefat etti. Ta'cil'ul-Menfaa. s: 90.

[709] Temim b. Evs b. Hariç ed-Dari Ebu Rakiyye'dir. Meşhur bîr sa-habidİr. Hicri kırkta vefat ettiği söylenmiş. Takrib'ut-Tehzib s: 49.

[710] Şiab'ul-îman: 2/100.

[711] Ebu Hatem güvenilirdir, ancak ondan yazamadım. El-Cerhu ve't-Ta'dil: 5/404.

[712] Haccac b. Muhammed el-Masİsi el-A'var Ebu Muhammed, aslen Tİrimiz'ilidir. Sonra Bağdat'a gel(ip yerle§)miş. Sikadır. Ancak Ölü­münden önce Bağdat'a geldikten sonra karıştırmış. Takrib'ut-Tehzib s: 65.

[713] Fethul Bari, Kitab'ul-Cihad. Atlar babn 6/54,-H, no: 2851. Müslim Kitab'ul-İmare, Atlar babı: 3/1494, H. no: 1874.

[714] Ebu,Davud Sıınen Kitab'ul-Cihad: 3/47, Munziri, "İsnadında meçhul bir adam var" der. Ebu Avane Müsned Kitab'ul-Cihad: 5/19.

[715] İbni Mace, Sünen, Kitab'ul-Cihat. At bağlama... babı: 2/933. Tirmizi Sünen Ebvab'ul-Cihad. Babu ma yuste ha bu mîn'el-hayli:3/120.

[716] El-Miistedrek: 2/92. "Bu hadis garip ve sahihtir. Şeyheyn bu­nu tüm ravileriyle ihticac etmişler" der. Zehebi de buna mavafıktır. Se-nedte Ubey b. Abbas var. Müslim onun için bir şey tahric etmezken, Bu­harı sadece bir hadisini rivayet etmiş ve "Kuvvetli (biri) değildir." der. Tehzib'ut-Tehzib: 1/186.

[717] Mevadir'uz-Zaman s: 394.

[718] El-Müstedrek: 2/92; Heysemi: Bunu Taberani rivayet etmiş. On­da Ubeyd b. Sabah var. "Bu zayıf bir kişidir" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/262.

[719] Darimi Kitab'ul-Cihad: 2/212. Senedinde İbni Lehia var. Hey­semi, müellif ve çağdaşlardan Ahmed Şakir hadislerini hasen görmüşler.

[720] Ebu Davud Cihad«3/47; Nesai Hayl: 6/219; İbni Esir Cami'ul-Usul: 5/45.

[721] Ebu Davud Cihad: 3/48; Tirmizi Cihad: 120; Ahmed: 4/150.

[722] Müslim İmare: 27.

[723] Müslim îmare: 27; Ebu Davud Cihad: 3/49.

[724] Buhari Cihad: 6/47; Müslim Siyam: 31.

[725] Heysemİ "Taberani el-Kebir ve el-Evsat'ta rivayet etmiş rica­li sikadır." der. Mecma'uz-Zevaid: 3/194.

[726] El-Musannef: 5/306.

[727] Musannef Cihad: 5/301. Sened'teki Ali b. Yezid'in zayıf olu­şuyla senedi de zayıftır.

[728] Heysemi "Taberani el-Kebir ve el-Evsat'ta rivayet etmiş isnadı hasendi" der. Mecma'uz-Zevaid Kitab'us-Siyam: 3/194.

[729] El-Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/317.

[730] Ebu Umame'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah onunla ateş ara­sına bir hendek bırakır ki bu yerle gök arası kadardır."Ve "Bu hadis gariptir" der. Tirmizi Ebvab'ui-Cihad: 3/90.

[731] Abdullah b. Mahreme b. Abduluzza el-Kureşi el-Amiri Ebu Mu-hammed, değerli/büyük sahabelerdendir. Yemame gününde otuz yaşın­dayken şehid oldu. El-İsabe: 2/365-366.

[732] Kitab'ul-Musannef: 5/316, 317, 349. İbni Mübarek'in bu rivayetini görmedim.

[733] Kitab'ul-Cihad: 1/123.

[734] Es-Seriyy b. Yahya b. İyas b. Harmale eş-Şeybani el-Bas-ri'dir. Sikadır. Onu zayıf göstermekle Ezdi hata etmiş. Yedinci (ne­sildendir. Doksanyedi'de vefat etti. Et-Takrib s: 117.

[735] Sabit b. Eşlem el-Bunani Ebu Muhammed el-Basri'dir. Sika ve abidtir. Takrib s: 50.

[736] Öğle ile ikindi arasında uyumaya denir.

[737] Kitab'u)-Cihad: 2/144-145.

[738] Ali b. Ebi Talib'in oğludur. Alim ve Sikadır. Takrib s: 312.

[739] Heysemi senedinde Abdurrahman b. Muhammed b. Ubeydul-lah el-Arzemİ var. O zayıftır" der. Mecmauz Zevaid: 5/270.

[740] Ebu Davud Cihad: 3/19;'El-Müstedrek: 2/87-88. Zehebi de muvafakat etmiş. Daha önce bu senedin zayıf olduğunu söylemiştik.

[741] Keşfu'l-Estar: Kitab'u-1-İman, Bab'u-1-lsra: 1/38.Mecma'u-z-Zevaid: 1/72.Beyhaki iki tarikle rivayet etmiş. Delail'un-Nübüvve: 2/143.

[742] E1-Mu'cem'u-1-Kebir: 2/77-78. H/No: 143.

[743] Zayıftır. El-Müstedrek: 2/87-88. Zehebi de muvafakat etmiş.

[744] İbni Cerir et-Taberi Tefsir: 7/502.

[745] İbni Cerir Tefsir: 7/502

[746] MüsIimTahare:41.

[747] Hadis Müttefakun aleyhtir. Feth'ul-Bari Edeb: 10/518.

[748] Muttafakun aleyhtir. Feth'ul-Bari Zekat: 3/341; Müslim Zekat: 34.

[749] Bu meşhur olan Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim b. Kutey­be ed-Deyneviri'dir. Deynever ehlinden olup Bağdat'ta iskan etmiş. İki yüzyetmiş altı senesinde vefat etti. Semani el-Ensab: 10/63-64.

[750] El-Mukaddimat: 1/275; El-Camiu li-Mesail'1-Mudevvene: 154/A.

[751] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Cihad: 6/85. H. no: 2892.

[752] Nevevi Şerh'u Müslim: 13/26-27.

[753] Ei-Umde: 4/504-505.

[754] Müslim imare: 50.,

[755] Heysemi "ricali sikadır" demiş. Mecrruı'uz-Zevaid: 5/290.

[756] Kimisi Cıımey b. Sevb demiş. Buhari, "Hadisleri münkerdir" derken, Nesai "Hadisleri metruktür" demiş. Mizan'ul-îtidal: 1/422,

[757] El-Müstedrek: 2/80. Zehebi de muvafakat .etmiş.

[758] Ebu Davud Cihad: 3/20; Tirmizi Cihad: 3/98; Mevarid'uz-Zaman s: 391; El-Müstedrek: 2/144. Bu hadis Şeyheyn'in şartlarına göre sahihtir demiş.

[759] Kurtubi Tefsir: 4/325.

[760] Mecma'uz-Zevaid: 5/290; El-Mucem'ul-Kebir: 18/256. H. no: 641..

[761] El-Müsned: 5/261, 269; Ahmed bir defa Hasan, İbni Lehia ta­rikiyle, bir kere de îbni Mübarek, îbni Lehia tarikiyle rivayet etmiş. İb­ni Mübarek ondan (yani İbni Lehia'dan) rivayet ettiğinde hadisin sahih olacağını daha Önce belirtmiştik.

[762] Heysemi: Başka bir rivayette de .. "kabir fitnesinden emin olur..." var. Bunu Ahmed ve Taberani rivayet etmiş. Senedte İbni Lehia var. "Onun hadis(ler)i hasendir" der.Mecma'uz-Zevaid: 5/289; Ahmed Müsned: 4/150, 157.

[763] el-Mu'cem'uI-Kebir: 22/74-75. H. no: 184.

[764] 580 no ile geçti.

[765] 577 no ile geçti.

[766] Daha önce 585 no ile geçmişti.

[767] Mecma'uz-Zevaid: 5/289.

[768] İbni Mace Cihad: 2/924.

[769] Keşf ul-Estar el-Cihad Babu fadl'ır-Ribat: 2/260. Heysemi "Sened'te Abdullah b. Salih var. Abdulmelİk b. Şuayb onu güvenilir sayarken, başkaları zayıf görmüş. Geri kalan adamlar sika­dır" de4r. Mecma'uz-Zevaid: 5/289.

[770] Kitab'ul-Cihad: 2/165.

[771] İbni Cerir et-Taberi Tefsir: 17/99.

[772] İbrahim b. Muhammed b. Ebu Yahya el-Eslemi metruktür. Yedinci asırdandır. Seksen dörtte vefat etti. Takrib'ut-Tehzib: 1/159.

[773] Abdurrezzak el-Musannef Kitab'ul-Cihad Bab'ur-Ribat: 5/23; İbni Mace Sünen Kitab'ul-Cenaiz: 1/516.

[774] İbni Ebi Şeybe Musannef: 5/329.

[775] Heysemi "onda tanımadığım var" demiş. Mecma'uz-Zevaid: 5/290.

[776] Hadis Muttefekun aleyhtir. Feth'ul-Bari Kİtab'u-Ceza'ius-Saydi: 4/63-64. H. no: 1849, 1850-51; Müslim Hac: 14.

[777] El-Mucteba Kitabu Kıyam u'l-Leyl: 3/258; İbni Mace Kitabu İkamet'is-Salah: 1/426; Hakim el-Mustedrek: 1/311.

[778] Ebu Davud Selati: 2/76; Nesai Kıyam'iI-Leyli: 3/257.

[779] Ebu Davud Selat: 1/381; Nesai İmare: 2/111; Hakim: 1/131.

[780] Ebu Salih el-Humsi'dir. İbni Ebi Hatem "Onun Ebu Salih el-Ensarİ mi başkası mı olduğunu bilemiyorum" demiş. El-Cerh'u ve't-Tadil: 9/393.

[781] Kitab'ul-Cihad: 2/165. Cerh ve Tadil'de geçtiği gibi bu mür-seldir.

[782] Hadis münkerdir.

[783] El:Musannef Kitab'ul-Cihad Bab'ur-Ribatı: 5/281.

[784] Said Sünen: 2/3/i 69.

[785] Mevarid'uz-Zaman Kitab'ul-Cihad Babu Fadl'ıl Cihad s: 381; Şuab'ul-İman/Beyhaki: 2/102. Birincisi: Mücahid'in Ebu Hureyre'den (hadis) işittiğinde ihtilaf vardır. (İşitip işitmediği) iki husustan birini tercih edecek bir delilimiz yoktur. Nasıruddin Elbani'nin "Beyhaki de kendisine ait sahih bir isnad ile Mücahid'in Ebu Hureyre'den duyduğunu açıklayan açıklamasını buldum" sözü sahih değildir. Çünkü onda Yunus b. İshak var ki onun hak­kında Yahya "onda aşırı bir gaflet var" der. Ebu Ahmed el-Hakim de "Tehzib'te yanılmış olma ihtimali var. Bu tür senedlere ihtilaflı yerler­de kalp mutmain olmaz.İkincisi: Denilmiş ki: Mücahid'in tedlisi malumdur. Onun an-ana-sı da senedin mevsul olduğunu ifade etmez. Buradaki rivayeti de an, an iledir. Üçüncüsü: Onun işittiği ve tedlisini de farzelsek. Mücahidin "Ebu Hureyre'den" sözü rivayetteki değil, onun halını ve kıssasını hikaye et­meyi/anlatmayı ifade eder Darekutni'nin Hafız Musa b. Harun'dan nak­lettiğine göre mütekaddim (öncekiler) bunu yapmışlar. Bakınız. İbnİ Receb Şerh'u ilel'il-Hadis s: 284.Bu hadisi düşünen bunu kesin bir bilgiyle bilir. Mesela "O ribaîtay-dı. İnsanlar (korkup) sahile sağındılar" bu sözü düşünün. Eğer Ebu Hu-reyre'nin sözünden olsaydı "Bizler ribattaydık ve." derdi ve hadisin ge­ri kalan kısmından da Ebu Hureyre'ye ait bir kelime görüyor musun? Bu­nun Mücahid'in sözü olduğu apaçıktır.

[786] Heysemi "Senedinde İsa b. Süleyman Ebu Tayyibe var. Bu za­yıftır" def. Mecma'uz-Zevaid: 5/289.

[787] Heysemi "Ricali sikadır" der. Mecma'uz^Zevaid: 5/289.

[788] İbni Ebi Şeybe el-Musannef: 5/328; Tirmizi Sünen Fedail'ul-Cihad: 3/108;Nesai Sünen Kitab'ul-Cihad: 6/40; Mevarid'uz-Zaman S: 384.

[789] İbni Mace Sünen Kitab'ul-Cihad Babu Fadl'ır-Ribatı fi sebi-lillah: 2/92. Ancak hadis zayıftır. Çünkü onda zayıf olan Abdurahman b. Yezid b. Eşlem vardır.

[790] Ebu Cehil'in ana-babadan kardeşidir. (Müellif)

[791] )Kitab'ul-Cihad: 1/114.

[792] Üsd'ul-ĞabefiTemyiz'is-Sahabe: 1/421,

[793] Bakınız: 1/220-221.

[794] Mecmu'-Fetava: 28/5.

[795] El-Muğni: 8/349.

[796] Şuab'ul-İman: 2/103. Bu senedle hadis zayıftır.

[797] Ahmed Miisned: 4/5. Lafzı şöyledir: "Mescidimdeki bir namaz, Mescid'ul-Haram hariç diğer mescid-lerdeki bin namazdan daha efdaldır. Mescid'uE-Haram'daki bir na­maz bu mesciddekî bin namazdan daha hayırlıdır."Keşf ul-Estar Kitab'us-Seîati: 1/214. Heysemi: Bunu Ahmed, Bezzar ve Taberanİ rivayet etmiş. Ahmed ve Bezzar'ın adamları sahihin ricalidir;Mecma'uz-Zevaid: 4/4; Mevarid'uz-Zaman Kitab'ul-Hac s: 25

[798] Ahmed MUsned: 3/343, 397;İbni Mace Sünen Kitab'u ikameti's-Selatİ: 1/45

[799] Keşf'ul-Estar Kitab'us-Selati: 1/212. Lafzı şöyledir: "Mescid'ul-Haram'da kılınan namazların diğerlerine üstünlüğü yüz bin, benim mescidimdeki bin, Beyt'ul-Makdis'deki beşyüzdür."

[800] 623 no da geçti.

[801] 576 ve sonrası.

[802] Açıkçası bu siyakta eksiklik var. Tüm nüshalarda da bu böyledir.

Açıkçası bu siyakta eksiklik var. Tüm nüshalarda da bu böyledir.

[803] 626 no ile geçti.

[804] Tarih'u Medinet'i Dimeşk: 1/234-235.

[805] Tarih'u Medenit'i Dimeşk: 1/235.

[806] Kitab'ul-Cihad: 2/172.

[807] 692 ve sonrası.

[808] El-Musannef Kitab'ul-Cihad Babu Askalan: 5/287.

[809] 2/3/170. Bu da munkatidir.

[810] İbni Kudame el-Muğni: 8/356.

[811] İbni Hibban Ali den raerfu olarak rivayet etmiş:

[812] Şam sahilindeki Akke değildir. Mu'cem'ul-Buldan: 4/141. Bu Ürdün şehİrlerindendir. Şimdi ise Filistin şehri biliniyor.

[813] Lübnan şehİrlerindendir. Mucem'ul-Büldan'da ise Şam sahil kenti olarak geçer: 3/37.

[814] Şam sahilinde bir beldedir. M. Buldan: 1/271.

[815] Heysemi "Onda Afir b. Mi'dan var. O zayıf bir kişidir" der. Mecme'uz-Zevaid: 5/278.

[816] Cihad: 3/163.

[817] Zevaid'te "bu zayıf bir senedtir. Çünkü onda Muhammed b. Ya'Ia bu­lunuyor. Bu ravi zayıftır. Senedteki Amr b. Sabih de böyledir. Mekhul de Ubeyd b. Kab'a ulaşmamıştır. Bununla beraber hadis mudellestir, anane ile rivayet etmişler" dir.Hafız îmaduddin b. Kesir Cami'ul-Mesanid'te şöyle der: "Bu hadiste bulunan ölçüsüzlük ve İslam'ın genel hükümlerine aykırılığı sebebiyle en yakışır şey, bunun mevzu olmasıdır. Diğer bir se­bep te bu hadisin, hadis uydurmakla tanınan ve kezzablardan biri olan Ömer b. Subayh'ın rivayetinden olmasıdır. Haşiyet'us-Sindi ala İbnİ Mace: 2/175.

[818] Kurtubi Tefsir: 4/325-326.

[819] Yezid el-Ukayli hadisi mürsel rivayet etmiş. "Musteğfiri onu sahabeden zikretmiş, ancak onun sohbetini bilmiyor" diyor. Hafız,Derim ki, İbni Ebi Hatem hadisinin mürsel olduğunu kesin bir dille ifade eder. El-İsabe: 3/683. El-Cerhu ve't-Tadil: 9/301.

[820] Cihad: 2/167. isnadı hasendir.

[821] İsmet b. Raşid el-Umluki Şam'lıdır. Mechu Et-Takrib s: 239.

[822] 574 no ile geçti.

[823] Müslim İmaret: 34.

[824] Cihad: 2/158; Nesai Cihad: 6/11-12; Müstedrek: 2/67-68. Zehebi de buradaki senedin sahih olduğuna muvafakat etmiş. Ancak Mizan'ul-İtidal'da: 4/520. Ebu'l-Hattab "meçhuldür" demiş.

[825] Abdullah b. Haris b. Cez' ez-Zübeydi, sahabedir. Mısır'da iskan etti. Sahabeden vefat eden en son kişidir. Altmış sekiz senesinde ve­fat etti. Et-Takrib s: 170.

[826] Cihad: 2/167.

[827] Sahabedir. Mısır'a gelmiş. Ancak ne zaman geldiği biiinmiyor. Seksen dörtte vefat etti. İsabe: 456; Takrib s: 232.

[828] Mukaddimat: 1/276.

[829] Musannef Cihad: 5/282-283.

[830] El-Musannef Kitabu'l-cihad: 5/328

[831] Bilakis şunu dediği rivayet edilmiş: "Bir gün ribat olur, bir gece olur ve bir saat olur." Muğnh 8/354.

[832] 613 no ile geçti.

[833] İsmail b. İbrahim b. Bisam el-Bağdadi Ebu ibrahim et-Tur-cumani'dir. Onda bir beis yoktur. Onuncudandır. Otuzaltı senesinde ve­fat etmiş. et-Takrib s: 31.

[834] Eyyub b. Müdrik el-Hanefi'dir. Bunu terketmişler. Divan'ud-Duafai ve'1-Metruk'in s: 27.

[835] Heysemi: "Sened'te Eyyub b. Müdrik var, bu zayıf bir kişidir" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/290.

[836] Musannef Cihad: 5/328.

[837] Musannef Cihad: 5/280. Hadisin senedinde inkıta var.

[838] Bunu Musannef in rivayetlerinde bulamadım.

[839] Musannef Cihad: 5/328.

[840] Musannef Cihad: 5/280.

[841] Musannef Cihad: 5/328.

[842] Mecma'uz-Zevaid: 5/289; Ahmed Müsned: 6/362.

[843] Musannef Cihad: 5/327.

[844] Tehzib'ul-Kemal: 2/3086.

[845] Tehzib'ul-Kemal: 2/1087.

[846] ) El-Kamil fi'd-Duafa'ir-Rical: 5/218.

[847] Yusuf b. es-SeferEbu'I-Feyd ed-Dimeşki Evzai'nin katibidir. İbni Adiy "O batıl şeyleri rivayet eder" derken, Beyhaki "O hadis uy­duranlar arasındadır" der. Ebu Zer'a ve başkaları da "O metruktür" demişler.

Mizan'ul-İtidal: 4/466.

[848] İbni Asakir lahric etmiş ve "bu gariptir" demiş. Tarih'u-Medinet'i-Dimeşk: 1/269.

[849] Tarih'u-Medinet'i Dimeşk: 1/270.

[850] Tarih'u Medinet'i Dimeşk: 1/240-243.

[851] Bu iki yerin ismidir. Biri Horasan'da öbürü, Kazvin ve Ebher arasında bulunan ve bir kaç beldesi olan yerdir. Mu'cem'ul-Buldan: 4/6-7.     .

[852] Tarih'u Medinet'i Dimeşk: 1/243.

[853] Taruh'u Medinet'i Dimeşk: 1/256.

[854] Tarih'u Medinet'i Dimeşk: 1/292-295.

[855] Tarih'u Medinet-i Dimeşk: 1/246.

[856] Aynı eser: 1/249.

[857] Aynı eser: 1/250-255.

[858] Tarihinde buna rastlamadım.

[859] Ümran b. Hasin'in hadisin de bunu görmedim. Bunu Ümran b. Cübeyr'in hadisinde gördüm. Onda isim tahrifi olmuş olabilir. Tarih'u İb­ni Asakir: 1/256-257.

[860] Tefsir'ul-Kurtubi: 4/324.

[861] Muğni: 3/281.

[862] Feth'ul-Bari Cihad: 6/81; Rikak: 11/253.

[863] Cihad: 2/168.

[864] Tirmizi Sünen Cihad: 3/96 ve "Hadis Hasendir" demiş. Onu an­cak Şuayb b. Ruzayk'ın hadisinden tanıyoruz. Şuayb hakkında Hafız "Saduktur, ancak hata ediyor" der. Yine onda Ata b. Ebi Müslim el-Ho­rasani var. Hafız "Saduk (doğru) îur. ancak çok vehmeder" diyor.

[865] Sanki müellif -Allah ona rahmet etsin- bunu önceki hadisi güçlendirmek için nakletmiş. Ancak bunun senedinde Ata cl-Horasani var. Onun halini az Önce açıkladık ki, onunla takviye olmaz.

[866] bu tarikler her ne kadar öncekinden farklı iseler de ha­disi ancak hasen olur. Ancak onu bulamadım. Evet bundan sonra geleceği üzere hadis sahihtir.

[867] bu tarikler her ne kadar öncekinden farklı iseler de ha­disi ancak hasen olur. Ancak onu bulamadım. Evet bundan sonra geleceği üzere hadis sahihtir.

[868] bu tarikler her ne kadar öncekinden farklı iseler de ha­disi ancak hasen olur. Ancak onu bulamadım. Evet bundan sonra geleceği üzere hadis sahihtir.

[869] Mecma'uz-Zevaid: 5/288.

[870] Müstedrek: 2/82. Zehebİ "Ömer'i zayıf görmüştür."

[871] Müstedrek: 2/82-83. Zehebi: "Onda kopukluk var."

[872] Ahmed Müsned: 4/134-135. Heysemi: "ricali sikadır": 5/287; Musannef Cihad: 5/350; Nesai Sünen Cihad: 6/15; Müstedrek: 2/83. Hadisin sahihliği hususunda Zehebi de ona muvafakat etmiş.

[873] Sunen'ul-Kübra Siyet: 9/149. Bu fazlalık Hakim'de de var.

[874] Ebu Ümran el-Ensari eş.-Şam'if Ebu'd-Derda'mn mevlası Sü­leyman İbni Abdillah'tır. Doğru bir kişidir hadisi murseldir. Et-Takrib s: 439.

[875] Cihad: 2/186.

[876] 713 no ile geçti.

[877] Heysemi Onda Ebu Habib el-Ankari var. Onu tanımıyorum, g kalan sikadır demiş. Mecma'uz-zevaid: 5/288.

[878] Mekayis'ul-lüğa: 2/21.

[879] İbni Mace Sünen: 2/925.

[880] Cami: K.154/A

[881] Musannef: 5/298. •

[882] Musannef: 5/298. •

[883] Mucem'ul-Kebir: 22/378; Heysemi Taberani bunu şeyhi İbrahim b. Muhammed'den rivayet etmiş. Zehebi bunu zayıf görmüş. Mecma'uz-Zevaid: 5/288.

[884] Tecrid'u Esma'is-Sahabeti: 2/187.

[885] Hafız bunu ibni Munzir'in tercemesinde zılcretmiş. Bunu Hişam b. Sa'd üzerine mevkuf kılmış ve Ebu Davud bunu Mursel'den.zikretmiş der. Isabe: 4/185-186.

[886] Ebu Davud Sünen Cihad: 3/20-21; Ebu Avane Müsned Cihad: 5/98; Müstedrek: 2/83-84. Ayrıca hadisi sahih görmüş. Zehebi de ona muvafakat etmiş. Beyhaki Sunen'ul-Kübra Siyer: 9/49. Hafız "Bunu Ebu Davud, Nesai, Beğevi, Taberani, İbni Mendeh, rivayet etmiş. İsnadı Sahih'in şartlarına göredir. İsabe: 1/73. Hadiste sahihtir.

[887] Kirat: Iraklılarda bir Ölçüdür. Daha önce geçen hadiste Uhud dağı kadar diye açıklanmıştı. Mütercim.

[888] Said Sünen: 2/3/171.

[889] Cihad: 2/167.

[890] Bakınız: Tehzib'ut-Tehzib: 6/23.

[891] Reca b. Hayra el-Kendi Ebu Mikdad. Filistinlidir. Sika ve f; ih bir zattır. Et-Takrib s: 102

[892] Heysemi "Ricali sikadır" Mecma'uz-Zevaid: 5/289.

[893] Beyhaki Sunen'ul-Kübra: 9/149; Müstedrek: 2/80-81,

[894] Sunen'de bulamadım, Şuab'da olabilir.

[895] 724 no ile.

[896] Müstedrek: 2/81. Zehebi de muvafakat etmiş, ancak hadiste inkı­ta (kopukluk)var. Tehzib'ut-Tehzib'te olduğu gibi Mus'ab b. Sabit'in dedesinden olanı rivayeti mürseldir. 10/158-159.

[897] Tehzib'ut-Tehzib: 10/359.

[898] Hadis mevzudur.

[899] Said Sunen:2/3/17I; İbni Mace Sünen Cihad: 2/925; Beyhaki'nin Sunen'inde bulamadım.

[900] Müstedrek: 2/86. Zehebİ de ona muvafakat etmiş. Senedin zayıf oluşunu (az önce) öğrendin.

[901] Cihad: 2/168-170; Ebu Davud Sünen Tehari: 1/136;Feth'ul-Bari Vudu: 1/280; Beyhaki Delail'de başka bir şekilde rivayet etmiş. Ensari Abbad b. Beşir, Muhacir Ammar b. Yasir sureyi de Kehf olduğunu zikretmiş. Feth'ul-bari: 1/281.

[902] Cihad: 2/146-147.

[903] Mecma'uz-Zevaid: 5/270; Mucem'ul-Kebir: 6/288-289.

[904] Cihad: İ/79; Musannef: 5/303.

[905] Musannef: 5/286.

[906] Cihad: 1/79.

[907] Müslim Sahih imare: 3/1514-1515.

[908] Tirmizi Sünen Fiten: 3/320.

[909] Cihad: 2/157.

[910] Sünen'ul-Kübra'da bulamadım.

[911] İsabe: 4/495.

[912] 707 no ile.

[913] Cihad: 2/164.

[914] Cihad: 1/83

[915] Abdulah b. Humeyd İbn'il-Münzir ve ibni Asakir rivayet etmiş. Ed-Durru'1-Mensur: 6/212.

[916] 88 dipnot ile tahriri geçti.

[917] Ebu Davud Sünen Cihad: 3/45; Munziri "Senedinde Musa b. Ya'kub ez-Zam'i var, bu kuvvetli değildir" Yahya b. Muin "Sikadır" Ebu Davud es-Sicistani "Salih bir kişidir, fakat meçhul şeyhleri var" Ebu Da­vud Sunen/muhtasar; 3/384; Şeyh Ahmed Şakir yorumunda "isnadı sa­hihtir. Musa b. Yakub sikadır. Ibnİ Kattan ve başkaları da onu sika gör­müş. Buharı el-Kebir'de onunla ilgili bir cerh zikretmemiş" der."

[918] Mevarid'uz-Zaman s: 97.

[919] 100, 248 no ile.

[920] Cami K. 154/A

[921] Musannef Cihad: 5/256-258. Derim ki, İbni Ebi Şeybe de ben­zerini Musannef'te rivayet etmiş. 5/292-293, 301.

[922] Musannef: 5/256-257.

[923] Mecma'uz-Zevaid: 5/294.

[924] Keşf ul-Estar Cihad: 2/283; Heysemİ Taberani, Bezzar rivayet etmiş.Senedinde Fadl var ki bu zayıftır der. Mecma'uz-Zevaid: 5/274-275.

[925] Musannef Cihad: 5/289.

[926] Cihad: 1/70-71; Musannef Cihad: 5/28.

[927] Cihad: 1/86.

[928] Heysemi "Taberani et-Evsat'ta Anbese b. Said b. Eban tarikiy­le rivayet etmiş. Zehebi'nin naklettiği gibi Darekutni de sika görmüş, hiç­biri onu zayıf görmemiş, geri kalan ricali Sahih'in ricalidir.Mecma'uz-Zevaid: 5/292.

[929] Müsned: 5/287. Senedi Hasen'dir; Heysemi Ahmed, Ebu Ya'la, Kebir ve Evsat'ta, Taberani rivayet etmişler'. Ahmed ve Ebu Yala'nm adamları "sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid: 5/292.

[930] Müslim İmaret. Babu Fadl'ır-Remyi vel Hessu Aleyhi ve Zem-mu men Allemehu sümme Nesiyehu: 3/1522.

[931] Ebu Avane Müsned Kitab'ul-Cihad: 5/101.

[932] El-Musannef, Kitab'ul-Cihad: 5/320-321.Ebu Avane, Müsned Kitab'ul-Cihad Babu'l-Terğibi Fi'rRemyi: 5/10.Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad; Bab'ur-Remyi: 3/28-29.El-Mücteba Kitab'ul-Cihad, Sevabu Remyi bi Sehmin fi sebilillah: 6/28.El-Mııstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/95. Zehebi de muvafakat etmiş.Tirmizi de başka bir tarikle bunu sahih görmüş ilerde 836-837 no ile gelecektir.

[933] Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'u Sebki ve'r-Remyi Babu't-Tahri-di Ala'r-Remyi: 10/3. Ancak Abdurrezzak'ın Musannef'inde bulamadım.

[934] EI-Müstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/96.

[935] Tİrmizi Sünen Ebvab'ul-Cihad. Babu Macae fi fadl'ır-Remyi fi Sebilillah: 3/95.İbni Mace Sünen Kitab'ul-Cihad Bab'ur-Remyi fi sebilillah: 2/940.

[936] Feth'ul-Bari. Kitab'ul-Cihad Bab'ul-Tahridi alarRemyı: 6/91. H. no: 2899. "Kitapta İsmail'i de an..." (Meryem: 54) 6/413. H. no: 3373. Babu Nisbet'il-Yemen'i ila İsmail: 6/537. H. no: 3507.

[937]El-Müstedrek: 2/94. Zehebi de muvafakat etmiş. Ancak bunu Darekutni'nin Sunen'inde bulamadım.

[938] Es-Sunen'ul-KübraKitab'us-Sebkiver-Remyi: 10/17.Hadiste geçen "yeteneddelun" yani ok atış müsabakasını yapıyor­lardı)."Ma nadale" yani galip gelmedi, geçmedi demektir.Nadal'tu fulanen, fene daltuhu, yani ona galip geldim.

[939] Tecrid'ul-Esma'is-Sahabe: 2/212.

[940] Müslim Sahih Kitab'ul-İmare, Babu Fadl'ur-Remyi ve'I-Hes-su Aleyhi: 3/1522.

[941] EI-Mucem'us-Sağir: 2/138. Taberani "Hişam'dan Muhammed b- el-Munzir ez-Ziibeyri'den başkası rivayet etmiş. Ahmed b. Yezid münferid kalmış" der.Heysemi "Muhmmed b. Zübeyr gerçekten zayıftır" demiş. Mec-ma'uz-Zevaid: 5/268-269. Mucem'us-Sağir ve Mecma'uz-Zevaid'de Rübeydi'nin dedesi, Zübeyr'e nisbetle Zübeyri'den bozulma olabile­ceği geçiyor.

[942] Keşf ul-Estar: 2/279.

[943] Heysemi, Bezzar ve Taberani (El-Evsat'ta) rivayet etmişler. Bezzar'in ricali Hatem b. El-Leys hariç -ki o da sikadır-. Sahih'in rica­lidir. Taberani'nin ki de öyledir. Mecma'uz-Zevaid: 5/268.

[944] Said Sünen: 2/3/183.

[945] Keşf ul-Estar: 2/280; Mecma'uz-Zevaid: 5/268.

[946] Ebu Hatem "Hadisleri metruktür" derken, İbni Adiy, "uydur­ma ile suçlanmış" Îbn'ul-Medeni, "Rafizidir. Rafizilikten dolayı terket-tim" diyorlar. Mİzan'ul-İtidal: 3/272.

[947] Heysemi, "Senedte Münzir b. Ziyad et-Taî var, o zayıftır" der, Mecma'uz-Zevaid: 5/269.

[948] Darekutni Münzir b. Ziyad et-Tai hakkında "metruktür", Fel-las, "yalancıdır" demiş. Mizan'ul-İtidal: 4/181.

[949] El-Müstedrek: 2/95. Müellif Hakİm'in onu sahih ettiğini de nakleder. Aynı şekilde Zehebi de sonra şöyle der: "Suveyd ise metruk­tür."Yanımdaki nüshada, Hakim'in onu sahih gördüğünü bulamadım. Onu yazanlardan bazılarının onu düşürmüş ihtimalleri var.

[950] Aynı eser.

[951] Nesai Ukbe b. Amir'ın hadisinden rivayet etmiş. El-Mücteba Kitab'ul-Hayli: 6/222-223.Heysemi Taberani (Kebir ve Evsat'ta) ve Bezzar rivayet etmiş. Taberani'nin ricali sikadır. Mecma'uz-Zevaid: 5/296.Derim ki, Beyhaki Sünen'de Ebu Davud et-Teyalisı tarikiyle tahric etmiş. Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi,Bab'ut-Tahridi Ala'r-Remyi: 10/14.

[952] Ei-Muğni: 8/666.

[953] Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi: 10/14.

[954] Heysemi, "senedte Osman b. Matar var, o zayıftır der. Mec­ma'uz-Zevaid: 5/269.

[955] Nesai Sünen Kitab'ul-Cihad: 6/27; Mevarid'uz-Zaman Kitab'ui-Cihad s: 396; El-Mustedrek Kİtab'ul-Cihad: 2/95.

[956] Tirmizi Sünen Ebvab'ul-Cihad: 3/96.Derim ki, Nesai de rivayet etmiş. El-Mucteba, Kitab'ul-Cihad: 6/27. Ebu Davud'da bulamadım.

[957] El-Mücteba Kİtab'uI-Cihad, sevabu men Rema fi sebilillah azze ve celle: 6/27. Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Mevarid'uz-Za-man, Kitab'ul-Cihad, Babu fi'r-Remyİ s: 396.

[958] El-Mucem'ul-Kebir: 20/151-152, H. no: 315.

[959] Eİ-Miicteba, Kitab'uI,Cihad Sevabu men remiye b. Sehmin fi sebilillahi azze ve celle: 6/27-28.

[960] El-Mucem'ul-Kebir: 8/143. H. no: 7556.

[961] Mevarid'uz-Zaman, Kitab'ul-Cihad, Babu ma cae fi'r-Remyi s: 396.

[962] Keşf ul-Estar, Kitab'ul-Cihad, Babu men rema bi Sehmin: 2/280.

[963] Heysemi, "Onda Abdulvehhab b. Dehhak var -ki metruktur-Mecma'tız-Zevaid: 5/270.

[964] Ahmed Müsned: 4/183.

[965] Keşf ul-Estar, Kitab'ul-Cihad, Babu Men Rema bi Sehmin: 2/281. Heysemi, "Bezzar şeyhi Abdurrahman b. Fadl'dan mevkuf olarak rivayet etmiş. Onu tanımıyorum. Geri kalan ricali sikadır. Mecma'uz-Ze-vaid: 5/270.

[966] 830 no ile. Daha önce de 558 no ile geçmişti.

[967] Yayın üst ve alt uzantıları ifade eder.

[968] Es-Sünen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi, Babu't-Tahri-di ala'r-Remyi; 10/14.

[969] Hadis zayıftır. İbni Mace. Kiîab'ul-Cihad, Bab'us-Selam: 2/939.

[970] Beyhaki Sünen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi B Tahridi ala'r-Remyi: 10/15.

[971] Heysemi, "Taberani şeyhi Bekr b. Sehl ed-Dimyati'den ri­vayet etmiş. Zehebi, "Hadise yakındır" der. Nesai, "Zayıftır" demiştir. Geri kalan ricali sahihtir. Ebu Ubeyde'nİn Abdullah b. Bişr'den duy­duğuna da rastlamadım" demiş. Mecma'uz-Zevaid: 5/267-268.

[972] El-Muğni: 8/674.

[973] Müslim de Cabir b. Abdillah'dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) hastalandı (rahatsızlandı). O oturarak biz de arkasında namaza durduk. Ebubekir de onun tekbirlerini duyuruyordu. Bize bakınca bizleri ayak­ta (durmuş vaziyette) gördü. Bize (oturmak için) işaret etti, bizler de otur­duk. Bizler de oturarak namazıyla namaz kıldık. Selam verince şöyle de­di:"Az önce nerdeyse Fars ve Rumların hareketini (fiilini) yapı­yordunuz. Kralları otururken onlar ayakta dururlar. (Bunu) Yapma­yınız! İmamlarınıza tabi olunuz."

Küab'us-Salati, Babu İtİmam'il-Memuni bi'1-İmami: 1/309.

[974] Ancak tarihinde bulamadım.

[975] Heysemi, "Onda Münzİr b. Ziyad es-Sai var ki o metruk bi­ridir. Mecma'uz-Zevaİd; 5/269.

[976] Kitab's-Sunen: 2/3/184. Senedi sahihtir.

[977] El-Minhac fi Şiab'il-İman: 2/496. Hadis Ali b. Ebi Talib'ten Muttafakun aleyhtir. Bakınız:Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad: 6/93-94, H. no: 4058-4059;Kitab'ul-Meğazi: 7/358, H. no: 6184;Kitab'ul-Edeb, Babu Kavli'r-Reculi Fidake Ebi ve Ümmi: 10/568;Müslim Fedail'us-Sahabeti, Babu Fadlı Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.): 4/1874.

[978] Tehzibu Tarih'i Dimeşk'il-Kebir: 2/199.

[979] İbni Kesir Tefsir'ul-Kur'an'il-Azim: 2/321. Onun ibaresi dt şöyledir: Alimlerden çoğu ok atmanın ata binmekten daha efdal olduğu görüşündedir. İmam Malik ise binmenin (ok) atmaktan daha efdal oldu­ğu görüşündedir. Cumhurun görüşü hadisten dolayı daha kuvvetlidir. Yİ-ne de en iyi bilen Allah'tır.

[980] 837 noile tahrici gelecek.

[981] El-Muğni: 8/659.

[982] Muğni: 8/656.

[983] Muğni: 8/654.

[984] Muğni: 8/658-659.

[985] Muğni: 8/658.

[986] Muğni: 8/654.

[987] Muğni: 8/611.

[988] Muğni: 8/611.   

[989] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad, Bab'us-Sebki beynel Hayli: 6/71. H. no: 2868; Müslim Kitab'ul-İmare, Bab'ul-Müsabaketi beynel hay­li ve fadmiriha : 3/1491. H. no: 1870. Lafız Buhari'ye aittir.

[990] Muğni: 8/655-

[991] Muğni: 8/655.

[992] Muğni: 8/660.

[993] Muğni: 8/655.

[994] Muğni: 8/659-660.

[995] Ebu Davud Sünen Kitab'uVCihad, Babu fi'1-Celbi ala'1-hay-lifi's-Sibaki: 3/67-68;Tirmizi Kitab'un-Nikah, Babu ma cae minennehyi an nikah'iş-Şiğar: 2/296. "Hadis hasen ve sahihtir" der.Ebu Davud Kitab'uz-Zekati Babu eyne tusdak'ul-Emval: 2/250.Nesai Kİtab'un-Rikah: 6/1 Kİ. Hadis tüm talikleriyle, Tirmizi'nin (r.a.) dediği gibi sahihtir.

[996] Muğni: 8/675.

[997] Muğni: 8/673-674.

[998] Muğni: 8/673-674.

[999] Muğni: 8/662.

[1000] Muğni: 8/663.

[1001] Muğni: 8/661.

[1002] Muğni: 8/666.

[1003] Muğni: 8/669.

[1004] Muğni: 8/669.

[1005] Muğni: 8/670.

[1006] Muğni: 8/670.

[1007] Muğni: 8/672.

[1008] Muğni: 8/663-665.

[1009] Muğni: 8/605.

[1010] Muğni: 8/666.

[1011] Revdat'ut-Talibin: 10/382

[1012] Muğni: 8/71.

[1013] Muğni: 8/671.

[1014] Ebu Davud et-Tayalisi Menhaf ul-Ma'bud: 1/241; Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ver'r-Remyi: 10/13-14; Tirmizi Ebva-bu Fedail'il-Cihad, Babumacaefi fadl'ır-Remyi: 3/95. "Hadis hasen ve sahihtir" demiş.

[1015] Ebu Davud et-Tayalisi Menhaf ul-Ma'bud: 1/241; Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ver'r-Remyi: 10/13-14; Tirmizi Ebva-bu Fedail'il-Cihad, Babumacaefi fadl'ır-Remyi: 3/95. "Hadis hasen ve sahihtir" demiş.

[1016] Tehzib'ul-Kemal'de bulamadım.

[1017] Et-Taberani, Es-Sağir: 1/197. Bu Keşf uî-Estar'da bulumadım.

 

 

 

 

 

 

 

[1025] Senedte Abdülaziz b. Abdurrahman var. Zehebi; İmam Ahmed onu İtham etmiş. Onun musibetlerinden biride bu, "Kim Allah yolunda bir kılıç kuşanırsa..." hadisidir" demiş. Mizan'ul-İtidal: 2/631.

[1026] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad, Babu ma cae fi huliyyeti's-Suyufi: 6/95, H. no: 2909.

[1027] Bunu Musannef inde bulamadım.

[1028] Mıîğni: 8/353.

[1029] Hakim rivayet etmiş. O da, Zehebi de ondan sükut etmişler. Müstedrek: 3/360-361; El-İstiab ala hamiş'il-İsabe: 1/581; El-İsabe:1/545.

[1030] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad, Babu men yecrehu fi sebilillah: 6/20, H. no: 2803; Kitab'uz-Zebaihi ve's-Saydi: 9/660, H. no: 5533; Müslim Kitab'ul-îmareti Babu Fadl'il-Cihad: 3/1496, H. no: 1876.

[1031] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Vııdui, Babu Mayekau min en-Neca-sati fiVSemani ve'l-Mai: İ/344, H. no: 237; Müslim Kitab'ul-îmareti, Babu Fadm-Cihad: 3/1495-96, H. no: 1876.

[1032] İhkam'ul-Ahkam, Şerhu Umdet'ul-Ahkam: 4/515.

[1033] Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad, Babu fimen sealelahu eş-Şehadete: 3/46. Senedi de hasendir. Tirmizi Sünen Ebvabu Fedail'il-Ci-had, Babu macae fimen seel'eş-Şehadete: 3/102; Nesai Sünen Kitab'ul-Cihad, Sevabu men katele fi sebiHUah: 6/25-26; İbni Mace Sünen, Ki­tab'ul-Cihad Bab'ul-Kitali fisebilillah: 2/933-934.

[1034] Mevarid'uz-Zaman, Kitab'ul-Cİhad, Babu fi men curiha fise­bilillah s: 389.

[1035] Musannef, Kitab'ul-Cihad, Babu FadMıl-Cihad: 5/255.

[1036] Tirmizi Sünen, Ebvab'ul-Cihad: 3/109 ve "Hadis hasen ve ga­riptir" demiş. Derim ki: İsnadı hasendir.

[1037] Kitab'ul-Cihad: 2/132.

[1038] Der ki ayrıca şunlar da rivayet etmişler; Vakidi Meğazi: 1/246; İbni Hibban Mevarid'uz-Zeman: 546; Hakim Müstedrek: 3/266. Şeyhyen'in şartlarına göre sahihtir. Zehebi(de) sükut etmiş. Ebu Nu-aym el-Hulliyye: 8/174; Bezzar Zevaid Keşf ul-Estar: 2/324.Not: 868'in tahrici Sehven ondan Önce yazıldı.

[1039] Siyer A'lam'un-Nübela: 1/26; Feth'ul-Bari: 7/82. 359.

[1040] Siyer'u A'lam'un-Nübela: 1/39

[1041] a.g.e: 1/152.

[1042] a.g.e: 1/52.

[1043] a.g.e: 1/211.

[1044] a.g.e: 1/244.

[1045] a.g.e.: 1/250-251.

[1046] Hafız'ın İbni İshak'tan naklettiğine göre, Ebu Cehil'i Öldü­ren Muaz b. Afra'dir ve devamla "iki rivayeti uzlaştırmak da mümkün­dür. İkisi de vurmuş olabilir" der. Ancak bundan daha sahihi sahi-hayn'daki Abdunahman b. Avf'm hadisindeki kıssadır ki, Ebu Cehli vu­ranlar Muaz ve Mİvaz adında Afra'nın iki çocuğudur. El-İsabe: 3/429.Derim ki, Sahihayn'daki Enes'in hadisindendir. Abdurrahman'ın hadisinden değildir.

[1047] Kitab'ul-Cihad: 1/123.

[1048] Yezid b. Seken el-Ensari el-Medeni'dir. Buhari sahabeden ad­detmiş. El-İstiab ala hamiş'il-îsabe: 3/659.

[1049] Kitab'ul-Cihad: 1/104-105.

[1050] Kitab'us-Sunen: 2/3/331. Derim ki, Nesai Ebu'z-Zübeyr'den o da Cabir'den rivayet etmiş. EI-Miicteba: 6/29-30. Hafız Feth'de riva­yet etmiş ve onda sükut etmiş. 7/361.

[1051] Sa'd b. Rabi. Ensardan, nakiblerden biriydi. Uhud'da şehit ol-du-. İsabe: 2/26-27.

[1052] Kitab'ul-Cihad: 1/108-109; Hakim Müstedrek: 3/201.Zehebi, "murseldir" demiş. Ancak mursel yönünü bilmiyorum. Çün­kü Abdurrahman sahabe ve bedri'dir. Ancak eğer Abdullah babasından duymamışsa o başka. Ancak zahir onu, ondan duyduğudur.

[1053] Hakim (de) rivayet etmiş ve "hadisin senedi sahihtir" demiş. Zehebi de ona muvafakat etmiş. Müstedrek: 3/201.

[1054] İbni Mübarek Cihad: 2/133.

[1055] Rüstem'in tayin ettiği komutandır. Kadisiyye'de onu Ka'ka b. Amret-Temimi öldürdü. El-Kamil: 2/438, 473-474.

[1056] 63 no ile geçmişti.

[1057] Müslim Kitab'ul-İmare, Babu S ü bu t 'ul- Cenneti H'ş-Şehidi: 3/1512, H. no: 1903.

[1058] Ravd'ur-Reyyahin fi hikayet'is-Salihin s: 361..

[1059] Müslim Kitab'ul-İmare, Babu men katele kafiren sümme se-dede: 3/1505.

[1060] İsabe:3/308

[1061] Heysemi, Taberani el-Evsat'ta rivayet etmiş. Sened'de Mu-. hammed'in babası Mustafa b. Behlul var, onu tanımıyorum. Geri kala­nı sikadır. Mecma'uz-Zevaid: 5/327-328; El-Müştedrek Kitab'ul-Ci-had: 2/119. Zehebİ, "Muaviye zayıftır" dedim.

[1062] El-Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/320.

[1063] Heysemi, "Taberani rivayet etmiş. Ricali Sahih'in ricalidir. Mecma'uz-Zevaid: 9/324. Ancak Abdurrezzak'in Musannef'inde bula­madım.

[1064] İbni Ebi Şeybe, Musannef Kitab'ul-Cihad: 5/312.

[1065] Hakim, "rivayet etmiş, Şeyheyn'in şartlarına göre sahihtir" der. Zehebi de ona muvafakat etmiş. Müstedrek: 3/291.

[1066] Hakim El-Müstedrek'te rivayet etmiş: 3/291.

[1067] Hafız bunu El-İsabe'de zikretmiş: 1/143.

[1068] Tirmizİ Menakıb'te rivayet etmiş. Hadis hasen ve gariptir: 5/355; Hakim Müstedrek, "İsnadı sahihtir" der. Zehebi de muvafakat et­miş: 3/21-292.

[1069] Bugün Hazistan'da en büyük şehirdir. Tuster, Şuster'in arap-Çalaşmiş halidir. Mucem'ul-Buldan: 2/29.

[1070] Yirmi senesinde bu olay vuku buldu. El-İstiab ala hamiş'il-İsa-be: 1/139.

[1071] El-Musannef, El-Cihad: 5/312.

[1072] Ebu Davud Cihad, Babu fis selbi yet'il-Katile: 3/162. Hakim Sahih görmüş, Zehebi de muvafakat etmiş. El-Müstedrek: 3/292.Yaralı ve yiğitlerin haberleri oldukça çoktur. İnşaallah kitabın geri kalan kısmın­da yeri geldikçe zikredilecektir.

[1073] Tefsir'u İbni Ebi Hatem: 1/142.

[1074] El-İstiabu alahamiş'il-İsabe: 3/280.

[1075] Tefsir'ul-Kurtubi: 3/20-21.

[1076] Tefsir'ul-Kwtubi: 1/43.

[1077] Musannef: 5/303. Senedi sahihtir. Ancak bunu İbni Mübarek'inCihad'ında bulamadım.

[1078] Es-Sunen'ul-Kübra: 9/46.

[1079] Musannef: 5/322.

[1080] Müstedrek Kitab'ut-Tefsir: 2/275-276; İbni Ebi Halem Tef­sir: 1/128.

[1081] 381 no ile geçmişti. Ebu Davud, Tirmizi, İbni Hibban ve Hakim rivayet etmiş. Lafız Ebu Davud'a aittir.

Tirmizi Ebvab'ut-Tefsir, Tefsir'u-Suret'il-Bakara: 4/280; îbni Cerir Tefsir: 3/590-91.

[1082] Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100.

[1083] seriyye olarak gönderdi.1117

Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100

[1084] Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100.

[1085] Musannef: 5/331.

[1086] Said b. Mansur, Sünen: 2/3/166; İbni Cerir Tefsir: 3/583.

[1087] İbni Cerir Tefsir: 3/584.

[1088] a.g.e: 3/583-586.

[1089] a.g.e: 3/585-586.

[1090] a.g.e: 3/586.

[1091] a.g.e: 3/584.

[1092] a.g.e: 3/587.

[1093] a.g.e: 3/586

[1094] Beğavi Tefsir: 1/438.

[1095] Said b. Mansur Mücahid'ten: 2/3/166 ve İbni Cerir tefsirinde: 3/583'de tahric etmiştir.

[1096] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Meğazi, Babu Gazvet'il-Hudeybiy-yeti: 7/449, H. no: 4169; Kitab'ul-Ahkam, Babu Keyfe Yübayi'ul-îma-mu en-Nase: 13/193; Müslim Kitab'ul-İmare, Babu İstihbabu Mübayeat'il-İmam el-Leyş: 3/1486, H. no: 1860.

[1097] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad: 6/21, H. no: 2805; Kitab'ul-Meğazi, Babu Ğazvet'il-Uhud: 7/354-5, H. no: 4048; Müslim Kitab'ul-İmare, Babu Sübut'ul-Cenneti li'ş-Şehidi: 3/1512.

[1098] Ebu Avane Müsned: 5/59.

[1099] 195 no ile geçmişti.

[1100] Musannef: 5/338.

[1101] Heysemi, "ricali sikadır" der. Mecma'uz-Zevaid: 2/255.

[1102] Ei-Müsned: 6/22, H. no: 3949. Şeyh Muhammed Ahmed Şakir, "senedi sahihtir". El-Musannef el-Cihad: 5/313. Heysemi, "Hadisi Ahmed, Ebu Ya'la, Taberani (Kebir'de) rivayet etmişler. Senedi hasen-dir. Mecma'uz-Zevaid: 2/255; Taberani El-Kebir: 10/221, H. no: 10383; Mevarid'uz-Zaman s: 168; Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad: 3/42; El-Müstedrek: 2/12. Zehebi de muvafakat etmiş.

[1103] Musannef-Kitab'ul-Cihad: 5/289; El-Mustedrek, Kitab'ul-Cihad. Hakim sukut ederken Zehebi, "sahihtir" demiş: 2/113.

[1104] Kitab'ul-Cihad: 1/84-85. (

[1105] E1-Cihad: 1/85.

[1106] Kitab'îil-Cihad: 2/132.

[1107] Kitab'ul-Cihad: 1/86.

[1108] Heysemi, "Onda Suveyd b. Abdulaziz var ki o metruktür." Mecmau'z-Zevaid: 9/13.

[1109] Abdurrahman b. el-Es'de b. Abdi Yeğus b. Vehb b. Abdi Menef b. Zühre ez-Zühri'dir. Rasulullah (s.a.v.) döneminde doğdu. Babası o zaman vefat etmişti. Onun için sahabeden sayılmış. Acli "tabi­inin büyüklerindendir" der. Et-Takrib s: 198.

[1110] Araplarda saldırıya uğrayanın, saldırıya uğradığını, ifade et­mek için kullandığı bir sözdür.

[1111] El-Müsned:4/52-53; Müslim uzun şekliyle rivayet etmiş. Kitab'ul,Cihad'i ve's-Siyer babu gazvet'İ zi'1-kardi ve gayriha: 3/1433-1441.

[1112] Humus ve Balabek arasında bir manastır. Mucem'ul-Buldan: 2/538.

[1113] 10-2-15.

[1114] Es-Sunen'ul-Kübra, Kutab'us-Siyer Bab'ut-Teberrui bi't-Tearrudi li'1-Kital: 9/44; Esed'ul-Ğabe: 1/206.

[1115] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Meğazi, Babu katli Ebu Rafii: 7/341, H. no: 4040; Kitab'ul-Cihad, Babu KatPin-Naim'il, Müşriki: 6/155.

[1116] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Meğazi, Babu katli Ebur'-Rafii: 7/340-341.

[1117] İsminde ihtilaf edilmiş. Sahabedir. Bazılanda bunun sahabe olan Abdullah b. Ebi Hadrad'ın babası olduğunu söylemiş. Et-Takrib s: 401.

[1118] İbni Hişam Siret'inde zikretmiş. Bakınız Er-Ravd'ul-Enf: 2/326.

[1119] El-Keşşaf: 1/276.

[1120] Rüstem, Horasan büyüğü idi. Fars kraliçesi ona taç giy-dirmişti. Ebu Ubeyd oraya gtimeden önce farslar ona boyun eğmişti. Onu Hilal b. Alfe öldürdü. Bakınız: İbni Esir el-Kamil: 1/500, 2/434, 481.

[1121] Ali b. Muhammed b. Ebi Yusuf, Ebu'l-Hasan'dır. El-Medai-ni ile maruftur. Abdullah b. Samra'nın mevlası, Basra'lıdtr. Medain'de iskan etmiş, bilahere Bağdat'a yerleşmiştir. İnsanların günlerini (tarihini) bilen, Arapların haber ve nesebini bilen bîr alimdi iki yüz yirmi beş sen­esinde vefat etti. Bakınız: Tarih'u Bağdat: 12/54-55.

[1122] Abdullah b. Hazale b. Ebi Amir er-Rahib el-Ensari'dir. Onun babası melekler tarafından yıkanmıştı. Abdullah da Harra günü sene alt­mış üç senesinde şehidoldu. Et-Takrib s: 171.

[1123] Yezid b. Muaviye b. Ebi Süfyan Ebi Halid'tir. Altmış senesinde babasının yerine geçti ve altmış dört senesinde de öldü. Kendisinden (ha­disi) rivayet edilecek ehliyette değildir. Et-Takrib s: 384.

[1124] Baknız: Tarih'ul-İslam: 2/356-357.

[1125] Tank b. Ziyad. Ona Tarık b. Amr da denilir. Aslı Berberi'dir. Musa b. Nusayr'ın vasıtasıyla (eliyle) müslüman olmuştur. Endülüs yarımadasını ve etrafını fethetmiştir. Halkın bu gün fetih dağı diye bildikleri ona Tarık dağı diye nisbet edilir. Endülüs'ten sonra efen-disiyle Şam'a gitti ve haberleri kesildi. Neft'ut-Tayyib: 1/215, Zerkeli el-Alam: 3/313-314.

[1126] Mesudi der ki, Endülüs sahiplerine (yöneticilerine) lezrik denilirdi. Bu Endülüs krallarının ismiydi. Şu da denilmiş. Onlar aslen İs-panya'h, Yafes b. Nuh'un oğlundan gelme bir millet İdi ora ile bir­leştiler. Endülüsün müslüman halkı yanında meşhur olan bunlar Frenkli Endülüs krallarıdır. Bunlara lezrik denilir. Bunu Musa'nın mevlası, Tank öldürdü. Muruc'uz-Zeheb: 1/161.

[1127] Bu, Muğis b. Haris b. Huvayris el-Gassani'dir. Doğuda Rum­lardan daha küçük yaşta esir edildi. Abdulmelik onu oğlu Velid İle bir­likte büyüttü. Ondan Kurtuba'da doğan (Muğis)in) oğullan oldu. Bunlar gelişip ailelerini büyüttüler. Muğis Dımeşk'te gelişti. Endülüs'e fatihi Tank ile girdi. Tank Kurtuba'nm fethi için onu gönderdi. Doksan iki sen­esinin şevval ayında orayı fethetti. Onun ne doğum (yılı) ne de vefat yılı zikredilmem iş tir. Bakınız: Nefeh'ut-Tayyib: 3/12,

[1128] Musa.b. Nusayr, Ebu Abdirrahman el-Lahmi'dir. Fas (mağrip) valisi ve Endülüs'ün fatihidir. Onun bir kadının mevlası olduğu da söylenir. Görüşü olan, kararlı ve heybet vericiydi. Tercemesi için bakınız: Siyer A'lam'm-Nübela: 4/496-500.

[1129] Ez-Zübeyr b. bekar b. AbdİUah b. Mus'ab el-Esedi el-Medeni'dir. Sikadır. Süleymani onu zayıf görmekle hata etmiş. Et-Takrib s: 106.

[1130] Bunu Vakidi'nin Meğazi'sinde bulamadım.

[1131] Kahraman ve yiğitlerin başı Ebu Muhammed Abdıllah el-Battal'dır. Şam emirlerinin sayılı kişilerindendi. Karargahı Antakya'da idi. Rumlara korku ve zillet salmıştı. Ancak onun siretinde yalan uydurma ve rnustehil şeyleri nakletmişler. Yüz on iki/veya on üç yılında öldürüldü. Siyer Alam'un-Nübela: 5/268-269.

[1132] Kitab'ul-Cihad: 1/88; Sunen'ut-Kübra: 9/44. -

[1133] Dımeşk'te bir yer ismidir. Bakınız, Mucem'ul-Buldan: 5/10 Merec'us-Sefer günü, Ebubekir'in (r.a.) hilafeti döneminde müslüman iarla müşrikler arasında vuku bulan bir savaştır. Müslümanların komu­tanı Halid b. Velid idi. Müşriklerden çok sayıda kişi öldürüldü ve hezimete uğradılar. Bakınız: Tarih'ul-İslam: 1/276.

[1134] Abdullah b. Ğahb el-Huddani ei-Basri. Abid ve Sadık bir zattı. Seksen üç senesinde İbn'ul-Eş'as ile birlikte öldürüldü. Takrib'ut-Tehzibs: 184.

[1135] Sicistan emiri Abdurrahman b. Muhammed b. el-Eş'as el-Kene-di'dir. Haccac-onu Sicistan'a tayin etti. Ancak orada baş kaldırdı. Sek­sen dört senesinde vefat etti. Bakınız: siyer A'Iam'un-Nubeİa: 4/183-184.

[1136] Haccac b. Yusuf b. Ukayl b. Mes'ud Ebu Muhammed es-Sakafi'dir. Abdulmelİk onu Hicaz'a tayin etti. İbni Zübeyri Öldürdü. Bilahere onu azletti. Ve Irak'a tayin etti. Yetmiş beş senesinde öldü. Bakınız: El-Bidaye ven'n-Nihaye: 9/116-117.

[1137] Basra ile Küfe arasındadır. M. Buldan: 2/503.

[1138] Basra ile Fars arasındaki yedişehir (beldey)e denir, a.g.e: 1/285.

[1139] îthaf'u Sadet'il-Muttakin fi şerh'i serar'i ihya'ı ulumud din: 7/26.

[1140] Şerh'un-Nevevi ala Müslim: 12/187.

[1141] a.g.e Subut'ul-Cenneti li'ş-Şehid: 13/46.

[1142] Kurtubi Tefsir: 2/363-364. İşaret edilen adam Bera b. Malik'tir 945 no ile geçmişti.

[1143] Buhari Kitab'ul-Meğazi Babu Gazveti Uhud: 7/354, H. no: 4046.

[1144] Müslim, Kitab'ul-Cihadi ve's-Siyer Babu Ğazvet'i Uhud:3/1415.

[1145] El-Cami'u li Ahkam'il-Kur'an: 2/364.

[1146] Heysemİ derki: "SenedteReşdİn b. Sa'd var. Ü zayıftır." Mec-ma'uz-Zevaid: 5/328.

[1147] 888 ve 890 no ile geçti.

[1148] İbni Hişam, Siret. Er-Ravd'ul-Enef: 2/191-192.

[1149] İigili kıssayı Ebu Davud ricali sika olan bir senedle rivayet et­miş. Es-Sunen, Kıtab'ul-Cihad, Babu fi'1-Mübarezeti: 3/119-120.

[1150] Et-Muğni: 8/36.

[1151] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Hudud, Babu Remy'il-Muhsanatı: 12/181, H. no: 6857; Müslim Kitab'ul-İman, Babu beyan'iI-Kebairi ve ekberuha: 1/92, H. no: 89.

[1152] Heysemi, "onda Yezid b. Rabia var, ki o gerçekten (çok) za­yıftır." Mecma'uz-Zevaid, Kitab'ul-İman, Babtı fi'l-Kebair: 1/104.

[1153] Ebubekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm eİ-Ensari en-Necca-ri el-Medeni el-Kadi'dir. İsmi ve künyesi birdir. Beşinci nesilden sika ve abidtîr. Sene yüzyirmide vefat etti. Takrİb'ut-Tehzib: s. 396.

[1154] Muhammed b. Amr b. Hazm, el-Ensari Ebu Abdümelik'tir. Amr b. As ve babasından rivayet etmiş. Ondan da Ebubekir b. Muham­med b. Amr b. Hazm el-Carh'u ve't-Ta'dil: 8/29.

[1155] Amr b. Hazm b. Zeyd b. Lcvzan el-Ensari 'dir. Meşhur bir sa-habi. Hendek ve sonrasına katılmış. Nebi'nin (s.a.v.) Necran üzerinde­ki temsilcisi (amil) idi. Elliden sonra vefat etti. Takrib'ut-Tehzib s: 258.

[1156] Mevarid'uz-Zaman'da bulamadım.

[1157] El-Müsned 2/362.

[1158] Ubeyd b. Umayr b. Katade el-Leysi, Ebu Asım el-Mekki'dir. Rasulullah (s.a.v.) döneminde doğmuş, başkası onu tabiin büyüklerinden addetmiştir. Herkesin sika gördüğü bir zattır. İbni Ömer'den Önce vefat etmiş.E-Takribıs

[1159] Umayr b. Katade b. Sa'd el-Leysi'dîr. Sahabedir. Mekke fet­hinde müslüman olmuş. Et-Takrib: s. 266.

[1160] El-Müstedrek: 1/59; Ebu Davud, Sünen Kitab'ul-visaye, Ba-bu macaefi't-teşhidi fi ekli mal'i-I-yetimi: 3/295;Nesai Zikr'ul-Kebair: 7/80; El-Mu'cem'ul-Kebir: 17/47-48; Heysemi, "Ricali güvenilirdirler" Mecma'uz-Zevaid: 1/48.

[1161] Kitab'ul-Cihad: 1/82.

[1162] Nevevi Ravdat'ul-Talibin: 10/249.

[1163] El-Muğni: 8/485-486.

[1164] El-Camiu li Ahkam'il-Kur'an: 7/381.

[1165] Ebu Mervan Abdülmalik b. Abdilaziz b. el-Macişun, fakih ve Medine müftüsiiydü. İlim ve hadis evinden (ailesinden) dir. Şeceret'un-Nur'uz-Zekİyye: s. 56.

[1166] Ebu'l-Hasan Ail b. Muhammed er-Rabii lahmİ el-Kayravani. İmam, hafız, alim, amil ve zamanında fakihlerin reisi idi. Ona (insanları) kasdederierdi. Dörtyüz yetmiş sekizde vefat etti. Şeceret'un-Nur'uz-Zckiyye: s. 117.

[1167] Ebu Davud Sünen, Kitab'ul-Cihad: 3/82; Sünen'ul-Kübra: 9/156; Tirmizi Siyer: 3/56-57. "Hadis hasen ve gariptir'1; Darimi Sünen Siyer: 2/215; Hakim Müstedrek: 2/101.

[1168] El-Camiu ii Ahkam'il-Kur'an: 7/382; Mukaddimat: 1/264.

[1169] Sahabedir. El-tsabe: 1/61.

[1170] Tirmizi senediyle İbni Abbas'tan rivayet etmiş. Derki: Bir gün Rasulullah'ın-(s.a.v.) arkasındaydım. Şöyle buyurdu:"Ey çocuk! Sana bazı kelimeleri Öğreteceğim. Allah'ı koru ki Allah da seni korusun. Allah'ı koru Onu yanında bulursun. Birşey is-tesen Allah'tan iste. Yardım istemek istediğinde yardımı Allah'tan iste. Şunu iyi bilki ümmeet sana bir yarar/fayda vermek için toplan-sa, Allah'ın sana yazdığından başkasını fayda veremezler. Yine sa­na zarar vermek için toplansalar, Allah'ın sana yazdığından başka­sını zarar veremezler. Kalemler kaldırıldı sahifeler kurudu/dürüldü."Ebu İsa (r.a.) Bu hadis hasan ve sahihtir. Ebvabu sıfat'ıl-Kıyameti: 4/76; Ahmed Müsned: 1/293; 1/303, 307.

[1171] Behlui b. Bişr eş-Şeybani, Musul'lu lakabı Küsare'dİr. Kırk kişiyle Irak valisi Halid'in üzerine yüz on dokuz senesinde gitti. Halid on­lara.seksenbin kişilik bir ordu gönderdi. Ancak Halid'in ordusu hezime­te uğradı. Sultan Hişam b. Abdülmelik ile savaşmak üzere Şam'a doğru yola devam ettiler. Onlara karşı Irak, Cezire ve Şam'dan bir ordu hazır­ladı. Aralarında savaş çıktı. Behlul onlardan çok sayıda kişi öldürdü. Son­ra kendiside öldürüldü. Bakınız: İbni Esirel-Kamil: 5/209-211.

[1172] Nesai Ebu Musa'nın hadisinden değilde Ebu'1-Yusr ve Ebu'l-Esved es-Sulmi'nİn hadisinden rivayet etmiş. El-Mücteba, Kitab'uMs-tiaze: 8/282-283.

[1173] Risalet'ul-Kuşeyriyye: 1/350-352.

[1174] Bakınız: Esed'ul-Ğabe: 3/212-213.

[1175] O Ebu Ali Ömer b. İbrahim el-Ensari el-Evsi el-Maliki'dir.

Keşf uz-Zunün: 2/961.

[1176] Hakim Abdullah b. Mesud'un hadisinden rivayet etmiş ve, "is­nadı sahihtir" der. Zehebi de muvafakat etmiş. El-Mustedrek: 3/284.

[1177] Buhari Ebu Hureyre'nin (r,a.) hadisinden rivayet etmiş. Hu-beyb (r.a.) şöyle diyordu:"Müslüman olarak öldürüldükten sonra aldırış etmem. "Allah için ölümün hangi yön/taraf üzerine olacağına" Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Meğazi: 7/308-309, H. no: 3989.

[1178] Arapların başkanı demek. Şammas biat alan kafasının ortası traşh hristiyanlarm üst başlarmdahdır. El-Kamus: 2/224.

[1179] 2/224.

[1180] Bunu İbni Ebi Şeybe'nin Musannef inde bulamadım. İmam AhmedZühd'teRabi' b. Sa'd tarikiyle rivayet etmiş, s: 16-!7. Zehebi, "Rabi' b. Sa'd neredeyse tanımıyor" Mizan'ul-İtidal: 2/40.

[1181] İthaf us-Sade el-Muttakin'de: İbni Ebi'd-Dünya Kitab'ul-

Mevt'te rivayet etmiş: 10/261.

[1182] Hilyet'ul-Evliya: 5/186.

[1183] Et-Tezkire: s. 30.

[1184] Kitab'ur-Riaye li Hukukillah: s. 602.