26-CİHAD'DA SEVAP ANCAK SALİH NİYETLE
OLUŞUR. NİYET ÇEŞİTLERİNİN AYRINTILARI:
Ücretle Savaşan Kimse Hakkında Bir
Mesele
28-ŞEHADETİ İSTEME VE ONA KARŞI
HIRSLI OLMANIN TEŞVİKİ, ONU ARZULAYIP KAVUŞAN BAZI KİMSELER
29-ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLEN ŞEHİDİN
FAZİLETİ
31.MÜSLÜMAN ESİRLERİN KURTARILMASI,
FİDYELERİ ÖDENMESİ VACİP OLANLAR VE ONLARI KURTARMAYA KOŞMA
2.SAVAŞIN HİLE TUZAK VE ADABI
HAKKINDA KISA BİR ÖZET
Allah Teala şöyle
buyuruyor:"Dikkat edin! Halis din sadece Allah'a aittir."(Zümer:
38/3) Yine şöyle buyuruyor:"Onlar dini sadece Allah'a tahsis edip sadece
ona ibadetle emrolundular. (Beyyine: 98/5)
996- Ömer b.
Hattab'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah'tan
(s.a.v.) şöyle işittim: "Şüphesiz ki ameller niyetlere göredir"Bir
rivayette"Niyetlere göredir- Herkes için niyet ettiği şey vardır. Kim ki
Allah ve Rasulü için hicret ederse, o Allah ve Ra-sulü için hicret etmiş olur. Kim
ki dünyalık elde etmek için[1] veya
bir kadını nikahlamak için hicret ederse, onun hicreti, hicret ettiği
şeyedir."[2]Buhari Müslim ve diğerleri
rivayet etmiştir.Tirmizi- Cihad'm fazileti bahsinde "Riya ve dünyalık için
savaşan kimse" babında 4/179 No: 1647 rivayet etmiştir. Hadisteki
"Niyete göre" ve "Onunla evlenmek için" lafızlarını Yahya
b. Said'den Abdulveh-hab Essekafi yoluyla rivayet etmiştir.Nesai- Taharet
bahsinde "Abdestte niyet" babında rivayet etmiştir. Hadisteki
"Niyete göre" ve "Nikahlamak için" lafızları Yahya b. Said'den
Malik ve Abdullah b. Mübarek yoluyla rivayet etmiştir.İbn Mace- Zühd bahsinde
"Niyet babında 3/1413 rivayet etmiştir. Hadisteki "Niyetlere
göre" ve "Onunla evlenmek için" lafızlarını Yahya b. Said'den
Leys b. Sa'd ve Yezid b. Harun yoluyla rivayet etmiştir.Ahmed bu hadisi 1/397
de İbni Mes'ud'dan rivayet etmiştir. Senedi şöyledir: Abdullah Hasan b.
Musa'dan, o da Haiit b. Ebu Yezid'den, o da Said b. Ebu Hilal'den, İbrahim b.
Ubeyd b. Rufaa'dan, babası Ebu
997- Cabir
b. Abdullah'tan (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmektedir:"Bizler birçok
gazvede Rasulullah'la (s.a.v.) birlikte idik. Şöyle dedi:"Muhakkak ki
Medine'de nice kimseler vardır ki, siz ne kadar yol alırsanız ve hangi vadiyi
geçerseniz onlar da sizinle beraberdirler. Fakat hastalık onları alıkoymuştur."Bir
rivayette"Onlar da ecirde size ortaktırlar"[3]şeklinde
geçmektedir. Müslim rivayet etmiştir.Muhammed'den rivayet etmiştir. Ebu
Muhammed İbni Mes'ud'un arka-daşlarındandır.Heysemibu hadisi
MecmeuzZevaid'deCihad bahsinde "İki saf arasında nice ölü vardır ki Allah
onların niyetini en iyi bilir" babında 5/302 zikretmiştir. Heysemi diyor
ki: "Ahmed böyle rivayet etti. İbni Mes'ud'un onu zikrettiğini görmedim.
Sened'de İbni Luhey'a vardır. Onun hadisi ha-sendİr, içinde biraz zayıflık
vardır". Fakat sahih olan görüş; onun hadis- , lerinin mürsel ravilerinin
ise sika olduklarıdır.
Münavi
"Fethu'l-Kadir'de Suyuti'nin" bu hadis zayıftır şeklindeki görüşüne
işaret ettikten sonra musannifin bu hadisi İbni Mes'ud'dan rivayetle Ahnıed'e
nispet etmesinin iyi olmadığını söylemektedir. Çünkü Ahmed İbrahim b. Ubeyd b.
Rufaa'dan, o da Ebu Muhammed'den rivayet etmektedir. Ebu Muhammed de İbni
Mes'ud'un arkadaşlarındandır.İbn Hacer Fetih'te şöyle diyor: "Senedde
geçen "O" zamiri İbni Mes'ud'a dönmektedir. Ahmet bu hadisi İbni
Mes'ud'un Müsned'inde zikretmektedir. Hadisin ravileri de
güvenilirdirler." 2/430 No: 2218.
"Elbani bu
hadisin zayıf olduğunu söylemektedir" Camiu's-Sağİrin zayıflan 2/34 No:
1404. Bu hadis hakkında belirtilen görüşlerin en sahihi İbni Hacer'in
görüşüdür. Bu hadisin ravileri de güvenilirdirler.İbni Mace- Cihadbahsinde,
"özrün Cihad'dan alıkoyduğu kimseler" babında 2/923 No: 272'de
A'maş'tan Ebu Muaviye yoluyla rivayet etmiştir.
998- Buhari,
Enes'den (r.a.) şöyle rivayet ediyor:"Rasulullah (s.a.v.) Tebuk
gazvesinden geri dönüyordu. Medine'ye yaklaşınca şöyle buyurdu:"Muhakkak
ki Medine'de bazı kavimler vardır ki, siz ne kadar yol alırsanız alın,[4]ne
kadar vadi geçerseniz geçin, onlar da sizinle beraberdirler." Dediler
ki:"Ya Rasulallah! Onlar Medine'dedirler."
Rasulullah(s.a.v.):"Onlar Medine'dedirler, onları özür
alıkoymuştur"buyurdu.[5]Kurtubi
şöyle diyor:"Bu hadise göre, özür sahibine de, savaşan kimsenin ecri kadar
ecir verilmesi gerekir. Deniliyor ki: İkisinin sevaplarının eşit olması
muhtemeldir. Allah'ın fazlı geniştir. O'nun verdiği sevap, hak edilen değil
Allah'ın fazlıdır. Allah doğru niyete karşılık verdiğini, işlenen fiile
karşılık vermeyebilir. Başka bir görüşe göre; Özür sahibine ecri katlanarak
verilmez. Ancak savaşana ecri katlanarak ve hemen verilir. Kurtubi diyor ki:
Birinci görüş, bu hadise göre[6] ve
Ebu Kebşe'nin rivayet ettiği:"Muhakkak ki dünya dört çeşit insan
içindir..."[7]hadise göre daha sahihtir.[8]Kurtubi
bunu"Oturanlarla Allah yolunda Cihad edenler bir olmazlar"(Nisa:
4/95)ayetinin tefsirinde zikretmektedir.Müellif şöyle diyor: Bu konu yirmi
yedinci bölümde daha detaylı olarak anlatılacaktır.
999- Buhari
ve Müslim, Ebu Musa'dan şöyle rivayet etmektedirler:"Bir arap
Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Bir adam ganimet
için savaşır, biri anılmak için, biri de kendi konumunu görmek için savaşır.
Hangisi Allah yolundadır." Rasulullah (s.a.v.):"Kim ki Allah kelimesi
üstün olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır." buyurdu.[9]
1000- Başka bir rivayette, Rasulullah'a (s.a.v.),
cesaret, hamiyyet, ve riyakarlık için savaşanlardan hangisi Allah yolundadır?
diye soruldu. Rasulullah (s.a.v.):"Kim, Allah kelimesi üstün olsun diye
savaşırsa, o Allah yolundadır" buyurdu.[10]
1001- Başka
bir rivayette, bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) Allah yolunda savaşmayı sorarak
şöyle dedi:
"Bir adam
kızgınlığından savaşıyor, biri hamiyyet duygusundan savaşıyor." Rasululah
ayağa kalkarak adama baktı ve şöyle dedi:"Kim, Allah kelimesi üstün olsun
diye savaşırsa, o Allah yolundadır .
1002- Ebu
Davud şu hadisi rivayet etmektedir: "Bir arap Rasulullah'a (s.a.v.)
gelerek şöyle dedi: "Bir adam anılmak için, biri övülmek için, biri
ganimet için, biri kendi konumunu görmek için savaşıyor" Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim, Allah kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o
Allah yolundadır."[11]
1003-
Abdullah b. Amr'dan gelen rivayete göre şöyle diyor:[12]"Ya
Rasulallah! Bana savaş ve Cihad'dan haber ver" Rasulullah
(s.a.v.):"Ey Amr'ın oğlu Abdullah, eğer sonunu düşünerek, sabrederek
savaşırsan, Alah da seni sabırlı ve güzel sona kavuşmuş olarak hasreder. Eğer
riyakar ve yaptığını büyüterek savaşırsan, Allah ta seni riyakar ve yaptığını
büyüten olarak hasreder: Hangi hal üzerine savaşırsan ve öldürülürsen, Allah
seni o hal üzerine hasreder."[13]Ebu
Davud, Beyhaki ve Hakim rivayet etmiştir. Hakim, hadisin senedinin sahih
olduğunu söylemiştir.
1004- Ebu
Hureyre'den gelen bir rivayete göre, bir adam şöyle dedi:"Ya Rasulallah!
Bir adam Allah yolunda Cihad etmekle beraber dünyalık ta elde etmek
istemektedir". Rasulullah(s.a.v.):"Onun için ecir yoktur" dedi.
İnsanlara bu çok ağır geldi. Adama dediler ki:"Rasulullah'a (s.a.v.) dön.
Belki sen anlamamışsındır."Adam gelerek:"Ya Rasulallah! Adam Allah
yolunda Cihad etmekle beraber dünyalık da elde etmek istemektedir" dedi.
Rasulullah (s.a.v.):"Onun için ecir yoktur"[14]
dedi. İnsanlar yine:"Rasulullah'a (s.a.v.) dön" dediler. Adam üçüncü
sefer sorunca Rasulullah (s.a.v.) yine:"Onun için ecir yoktur"
buyurdu.[15]Hadisi Ebu Davud, İbni
Hibban sahihinde ve Hakim rivayet etmiştir. Hakim: Hadisin senedi sahihtir, demektedir.
Hadiste geçen "araz[16]
kelimesi: Kendisiyle kanaat getirilen mal veya başka şeyler manasına gelmektedir.
1005- Ebu
Umame'den (r.a.) gelen rivayete göre, Ebu Umame şöyle diyor:"Bir adam
Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek şöyle dedi:"Savaşan ve buna karşılık ecir ve
övülmeyi bekleyen bir kimse hakkında ne dersin? Onun için ne vardır?"
Rasulullah (s.a.v.):"Onun için bir şey yoktur" buyurdu. Adam üç
sefer tekrar etti. Her seferinde:"Onun için bir şey yoktur" cevabını
aldı. Rasulullah (s.a.v.) sonunda şöyle buyurdu:"Şüphesiz ki Allah
amellerden sadece ihlash olanı ve onun rızası için yapılanı kabul eder.[17]
1006- İbni
Abbas'dan gelen rivayete göre şöyle diyor: "Bir adam Rasulullah'a (s.a.v.)
şöyle dedi: "YaRasulallah! Ben öyle bir yerde duruyorum ki Allah'ın
rızasını da istiyorum, benim konumumun görülmesini de." Ra-sulullah
(s.a.v.) ona cevap vermedi, ta ki şu ayet ininceye kadar: "Kim Rabbiyle
karşılaşmak istiyorsa salih amel işlesin ve ibadetinde Rabbine ortak
koşmasm"(Kehf: 18/110) İbni Mübarek ve başkaları rivayet etmişlerdir.
Tavus'un mürsel rivayetinde İbni Abbas yoktur. Hakim bitişik se-nedle rivayet
etmiştir. Sahiheyn şartı üzerine sahih olduğunu söylemiştir.[18]
1007- Said
b. Mansur süneninde Ferec b. Fadale'den,[19] Esed[20] b.
Vedaa'dan[21] Ebu Bahriyye Essukuni'den[22]
Ebu'd Derda'dan (r.a.) şöyle rivayet etmektedir: Rasulullah'a bir adam geldi ve
şöyle dedi:
1008- Yine
Abdullah b. Vehb'den, Amr İbni Haris'ten, Ye-zid b. Ebi Habib'den, Ebun Nadr'dan[23] Xmr
b. Ubeydullah'dan[24] onun
Abdullah b. Ömer'e şöyle sorduğunu rivayet etmektedir:"Allah seni ıslah
etsin. Savaşa çıkıyorum ve Allah rızası için infak ediyorum. Ben böyle
çıkıyorum. Savaş sırasında benim savaşmamın ve şiddetimin görülmesini istiyorum."Abdullah
b.Ömer şöyle dedi:"Ben seni riyakar bir adam olarak işitiyorum."[25][26]
1009- Mürre'den[27]
gelen rivayete göre Abdullah b. Mes'ud'un yanında bir topluluğu anarak onların
Allah yolunda savaştıklarını söylediler Abdullah şöyle dedi:"Durum sizin
bildiğiniz ve gördüğünüz gibi değildir. İki taraf karşılaşınca meleler iner ve
herkesi kendi konumuna göre yazarlar. Falan dünyalık[28] için
savaştı. Falan mal için, falan Övülmek için.vb. savaştı. Falan da Allah rızası
için savaştı. Kirn Allah rızası için savaşırsa, o cennet'te-dir."[29]
İbni Mübarek Şube'den,
o da Sedi'den[30] rivayet etmiştir. Hadis
mevkuftur.
1010-
Hakim'in, Ebu İshak El Fezari yoluyla Ata b. Es Saib'den[31]
naklettiğine göre Ata, Ebu Ubeyde b. Abdullah'ı [32]şöyle
derken işitmiş:."Babam diyordu ki:"Falan adam şehid olarak öldü
diyerek şehadette bulunmaktan sakının. Adam hamiyetten, dünyalık için, intikam
için savaşabilir. Ben sizin şahitliğinizi size haber vereyim. Rasulul-lah
(s.a.v.) bir gün bir seriyye gönderdi. Fazla zaman geçmeden kalktı ve Allah'a
hamd etti ve onu övdü, sonra şöyle dedi:"Sizin kardeşleriniz müşriklerle
karşılaştılar. Onlardan kimse kalmaymcaya kadar onları öldürdüler." Sonra
da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz kavmimize haberimizi ulaştır. Biz
Rabbimizden, Rabbimiz bizden razı oldu." Ben onların size elçisiyim.
Onlar Allah'tan, Allah ta onlardan razı oldu."[33]Hakim
şöyle diyor: îsnadı sahihtir. Ebu Ubeyde'nin babasından hadis işitmesi
ihtilaflıdır. Müellif diyor ki babası Abdullah b. Mes'ud'dur.
1011- İbni
Mübarek'in sahih senetle rivayet ettiğine göre Ömer b. Hattab Rasulullah'ın
(s.a.v.) mescidinde, Allah yolunda Cihad'a çıkıp helak olan bir seriyyeyi anan
bir topluluğun yanma geldi. Onlardan bazıları:"Onlar Allah'ın
işçileridirler. Allah yolunda öldüler. Onların ecirleri Allah'a vacib
oldu" diyordu. Bazıları:"Allah onları daha iyi bilir. Onlar için
niyetlendikleri şey vardır" diyordu. Ömer (r.a.) onları görünce:"Ne
hakkında konuşuyor sunuz?" dedi. Onlar:"Şu seriyye hakkında
konuşuyoruz. Kimisi böyle diyor. Kimisi şöyle diyor" Ömer (r.a.) şöyle
dedi:"Allah'a yemin ederim ki insanlardan bazıları vardır, dünyalık için
savaşır, bazıları riyakarlık için, bazıları savaş aniden karşılarına çıktığı
için ondan başkasını yapmazlar, bazıları da sadece Allah rızası için
savaşırlar. İşte sonuncuları şehid olanlardır. Onlardan herbiri öldüğü hal
üzere diriltilir. Allah'a yemin olsun ki kimse kimsenin ne yaptığını bilemez.
Bu adamın geçmiş ve gelecek günahlarının af edildiğini bizler bilemeyiz."[34]Bu
hadisi Hakim'de rivayet ederek isnadı sahihtir demiştir.
1012- Ubade
b. Samit'den (r.a.) gelen rivayete göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Kim Allah yolunda savaşırsa sadece bir deve yularına[35]
niyet ederse, onun için niyet ettiği şey vardır."[36]Nesai
ve Hakim rivayet etmiş ve Hakim: İsnadı sahihtir demiştir.
1013- Ya'la
b. Münye'den[37] gelen rivayete göre şöyle
dedi:"Rasulullah (s.a.v.) savaş için çağrıda bulunduğu sırada ben ihtiyar
birisiydim. Hizmetçim yoktu. Ben de, bana yeterli olarak ücretli bir adam
yanıma almak istedim... Karşılığında da ganimetlerden kendisine bir ok hissesi
vereceğimi söyledim. Sefer yaklaştığı zaman adam bana geldi ve şöyle
dedi:"Oklar nedir, benim okuma ne isabet eder bilmiyorum." Bana belli
bir şey söyledi. Ben de ona üç dinar vereceğimi söyledim. Ganimetler gelince
ona bir ok ayırmak istedim ama, dinarlar aklıma geldi. Rasulullah'a (s.a.v.)
geldim ve adamın durumunu anlattım. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bu gazvede dünya ve ahiretlik olarak sadece
söylediği dinarlarından başka bir şey onun için bulamıyorum."[38]
Ebu Davud, Beyhaki,
Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim diyor ki: "Hadis, Buhari ve Müslim'in
şartlarıyla sahihtir". Se-neddeki Yahya b. Ebu Amr Essibani[39]
sika'dır. Fakat Buhari ve Müslim onun hadislerini rivayet etmemişlerdir.[40]
1014- Ebu
Acfa Essilmi'den[41] gelen rivayete göre şöyle
diyor:"Ömer'i şöyle derken işittim:"Sizin savaşlarınızda ölen veya
öldürülen başkalarıda vardır ki, onlar hakkında: "Falan şehid olarak
öldürüldü veya şehid olarak öldü" diyorsunuz. Belki de hayvanın acizliği
ona ağır gelmiştir, veya ticaret maksadıyla gitmiştir. Siz bunları söylemeyin.
Rasulullah'ın (s.a.v.) dediği gibi söyleyin:"Kim Allah yolunda ölür veya
öldürülürse, o Cennet'ted ir."[42]Hakim
rivayet etmiş ve "isnadı sahihtir" demiştir..
1015- Ebu
Hureyre'den gelen rivayete göre Amr b. Ek-yeşin[43]
cahiliyyede bir putu vardı. Onu almadan müslüman olmayı kerih görüyordu. Uhud
günü geldi ve:"Amcamın oğulları nerede?" dedi:"Uhud'da"
dediler. Üstünü giyindi, atına bindi ve onlara doğru yola çıktı. Müslümanlar
onu görünce:"Ey Amr! bize yaklaşma" dediler- Amr:"Ben iman
ettim" dedi. Yaralanıncaya kadar savaştı. Yaralanınca ehlinin yanına
götürüldü. Sa'd b. Muaz yanına gelerek kızkardeşine şöyle dedi:"Sor
bakalım, kavmini korumak için mi, onlara kızdığın için mi, yoksa Allah ve
Rasulu için kızdığından dolayı mı savaştın?" Amr:"Allah ve Rasulu
için kızdığımdan dolayı." dedi. Öldü ve cennete girdi. Allah için bir
vakit namaz bile kılmamıştı[44]Ebu
Davud ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim isnadının sahih olduğunu
söylemektedir.
1016- Muaz
b. Cebel'den (r.a.) gelen rivayete göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Gazve iki çeşittir. Kim Allah rızası için savaşırsa,
îmamına-itaat edip, infak ederse, ortağına kolaylık gösterip, fesattan
kaçınırsa, onun uykusu, uyanması hepsi ecirdir. KHn de övünme, riya ve gösteriş
için savaşırsa, imamına isyan edip yeryüzünde fesad çıkarırsa, şüphesiz o aynı
şekilde dönmez."[45]Ebu
DaVud itfesen senedle, Nesaİ ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim diyorki:
"Müslim'in şartıyla sahihtir." Hadiste geçen orjak kelimesi"
yolda kendisine eşlik eden işçisi manasınadır.
1017- Ebu
Hureyre'de'n gelen rivayete göre şöyle diyor: "Rasulullah'ı (s.a.v.)
şpyle derken işittim:"Kıyamet gününde hakkında hüküm verilecek ilk kişi
şehid olandır. Getirilir, nimetleri kendisine gösterilir ve o da onları tanır.
"Bunlarla ne yaptın?" der. Der ki: "Senin yolunda şehid oluncaya
kadar savaştım." AllahuTeala: "Yalan söyledin. Sen "cüretli
kimsedir" denilmesi için savaştın. Bu da söylendi." Sonra emredilir
ve yüzüstü sürülerek ateşe atılır. Sonra ilim öğrenen, öğreten ve Kur'an
okuyan kimse getirilir. Nimetleri ona gösterilir ve onları tanır. Allahu
Teala: "Onlarla ne yaptın" der. Adam: "İlim öğrendim, öğrettim
ve senin için Kur'an okudum" der. Allahu Teala: "Yalan söyledin. Sen
"alimdir ve Kurra'dır" denilmesi için ilim öğrendin ve Kur'an okudun.
Bunlar da söylendi." Sonra emredilir ve yüzüstü sürülerek ateşe atılır.
Sonra Allah'ın kendisine genişlik ve çeşitli mallar verdiği kimse getirilir.
Nimetleri getirilir ve birbirlerini tanırlar. Allahu Teala: "Bunlarla ne
yaptın?" der. Adam: "Senin infak edilmesini istediğin bütün yollarda
senin için infak ettim" der. Allahu Teala: "Yalan söyledin. Sen
"cömerttir" denilmesi için bunu yaptın. Bu da söylendi." Sonra
emredilir ve yüzüstü sürülerek ateşe atılır."[46]Müslim,
Nesai ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim diyor ki:"Hadis Buhari ve
Müslim'in şartları üzerine olmasına rağmen Buhari rivayet etmemiştir."
1018- Hakim
sahih rivayetinde şöyle diyor: "İnsanlardan ateşe ilk atılanlar üç
tanedir: Kurra'dır denilmesi için Kur'an okuyan,..." Hadisin gerisini aynı
şekilde nakletmektedir.[47]
1019-
Tirmizi'nin "hasen'dir" deyip rivayet ettiği, İbni Huzeyme ve İbni
Hibban'm sahihlerinde Velid b. Ebul Ve-lid Ebu Osman El Medeni'den[48], o
da Akabe b. Müslim'den[49], o
da Şufey el İsbahi'den[50]
rivayet ettiğine göre Şu-fey Medine'ye girdiği sırada bir adamın başında
insanların toplandığını görür şöyle der:"Bu kim?""Ebu
Hureyre" derler. Şufey diyor ki:"Ona yaklaştım, yanına oturdum. O
insanlarla konuşuyordu. Susup etrafı boşalınca ona şöyle dedim:"Hak için
sana soruyorum, sende bana Rasulullah'tan (s.a.v.) duyduğun, anlayıp ve
öğrendiğin bir şey bana cevap verir misin?" Ebu Hureyre:"Yaparım"
dedi."Sana öyle bir hadis söyleyeceğim ki onu Rasulullah'tan (s.a.v.)
duydum, anladım ve öğrendim." Sonra Ebu Hureyre hıçkırmaya başladı. Uzan
bir müddet kaldık kendine gelince:"Rasulullah'ın (s.a.v.) bu evde bana
söylediği bir hadisi sana söyleyeceğim. Burada Rasulullah (s.a.v.) ve benden
başka kimse yoktu." Sonra yine hıçkırdı. Sonra kendine geldi ve yüzünü
sildi şöyle dedi: "Yapacağım bu evde ben ve ondan başka kimsenin olmadığı
bir zamanda Rasulullah'ın (s.a.v.) bana söylediği bir hadisi sana söyleyeceğim."
Sonra Ebu Hureyre şiddetli bir şekilde hıçkırmaya başladı. Sonra yüzüstü
eğildi. Uzun müddet onu tuttum. Sonra kendine geldi ve şöyle
dedi:"Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:
"Kıyamet gününde
Aliahu Teala kulları arasında hükmetmek için iner. Bütün ümmetlerss[51]
dizüstü çökmüşlerdir.[52] İlk
çağrlacaklar; Kur'an-ı ezberleyen bir adam, Allah yolunda öldürülen biri ve
malı çok olan biridir. Aliahu Teala Kur'an okuyucusuna: "Rasulü'me
indirdiğimi sana öğretmedim mi?" der. Adam: "Evet ya Rabbi!" der.
Aliahu Teala: "Sana öğrettiğimle ne yaptın?" der. Adam: "Gece ve
gündüz onunla amel eder okurdum" der. Aliahu Teala: "Yalan
söyledin" der. Meleklerde: "Yalan söyledin" derler. Aliahu
Teala: "Sen "falan Kürra'dır" denilmesini istiyordum. Bu da
söylendi." Mal sahibi getirilir. Aliahu Teala: "Başkalarına muhtaç
olmayacak şekilde sana genişlik vermedim mi?" der. Adam: "Evet ya
Rabbi!" der. Aliahu Teala: "Sana verdiklerimle ne yaptın?" der.
Adam: "Akrabayı gözetir ve dağıtırdım" der. Aliahu Teala:
"Yalan söyledin" der. Melekler de: "Yalan söyledin" derler.
Aliahu Teala: "Sen falan cömerttir" denilmesini istedin. Bu da söylendi."
Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Aliahu Teala: "Niçin
öldürüldün?" der. Adam: "Ya Rabbi sen yolunda cihad etmeyi emrettin.
Ben de öldürülünceye kadar savaştım." AUahu Teala: "Yalan
söyledin" der. Melekler de: "Yalan söyledin" derler. Ailahu
Teala: "Sen "falan cesaretlidir" denilmesini istedin. Bu da
söylendi."Sonra Rasulullah (s.a.v.) dizlerime vurdu ve şöyle dedi:"Ey
Ebu Hureyre bu üçü kıyamet gününde ateşin tutuşturulacakları ilk
mahluklardır."[53]Velid
b. Osman el Medini[54]
şöyle diyor:"Akabe bana şöyle dedi: Muaviye'nin ki: A'la b. Ebu Hakim[55] dedi
ki:"O Muaviye'nin yanında kılıçlı idi. Bir adam Muaviye'nin yanına girdi
ve Ebu Hureyre'den bu hadisi ona nakletti. Muaviye şöyle dedi: ."Onlara
bu yapılıyor. İnsanların geri kalanlarına ne ya-pıyır?" Sonra Muaviye
ağladı. Ta ki onun helak olacağını sandık:"Bu adam bize şer ile
geldi" dedik. Sonra Muaviye kendine geldi ve yüzünü sildi. Sonra şöyle
dedi:"Allah ve Rasulü doğru söylüyorlar:"Kim ki dünya ve ondaki
süsleri isterse, onlara dünyada amellerinin karşılığını veririz. Dünyada
onlara haksızlık yapılmaz. İşte onlara ahirette sadece ateş vardır. Dünyada
yaptıkları boşa gitmiştir. Amelleri batıl olmuştur.(Hud: 11/15-16)Hadiste
geçen "Neşeğe" kelimesi: bayıltacak kadar hıçkırmak manasına
gelmektedir. Ebu Ubeyd diyor ki: "İnsan bunu arkadaşına olan iştiyakı ve
onun için üzlmeden dolayı yapar."[56]Hadiste
geçen "ceriun" kelimesi; önde giden cesaretli manasınadır.
Büyük kurtuluş, üstün
kar, nimet ve mutluluk diyarından Ailahu Teala'ya yakınlık ibadette ihlas ve
Allah rızasını kast etmekle oluşur. Bununla beraber ameller çeşitlidir. Yakınlık
değişik yollarladır. İbadet ve itaatin sebepleri yok olsa da, çeşitli
ibadetlerin sahiplerinin maksatları değişik olsa da, ibadette riya ve nifak'ın
kokusu bulunsa da, sahiplerinin o ibadeti başka bir zamanda ihlasla yapmaları
mümkündür. Bu hataları telafi edecek bir ameli başka bir zamanda yapması
mümkündür. Kişi hayatta olduğu müddetçe Allah'a tevbe etmesi mümkündür. Ancak
savaşta böyle bir şekilde hayatını kaybeden kişinin durumu farklıdır. Onun
için sadece Rabbinin rızası lazımdır. Aksi taktirde şiddetli bir vebal altında
kalır. Nefsini kaybeden kimse, kendisiyle kazanç elde edeceği bir başka nefis
bulamaz. Kim sonunu ifsad ederse, güzelleştireceği başka bir sona sahip
olamaz. Ana sermayeyi kaybeden, karıda zararı o*a kaybetmiş demektir. Öldürülen
kimse ya nimet ve şerefe kavuşur veya zorluk ve rezilliğe girer. Madem ki
durum böyledir, o zaman Cihad'da ve kısımlarında niyeti netleştirmek gerekir.
Bu konudaki hükümleri açıklığa kavuşturmak gerekir. Allah sevabı ilham
edendir.Cihad da maksatlar çeşitlilik arzettiğinden, ondaki niyetler de
çeşitlilik arzeder. Bu niyet ve maksatlardan başlıca-larını ve çoğunlukta
olanını burada zikredelim.Cihad edenlerden bazıları Cihad'ında Allah'ın
rızasını kast eder. Allah bunu emrettiği için onun ahiretteki ceza ve
mükafatına bakmaksızın sırf emir olduğu için yapar. Böyle durumda olanlar çok
nadirdir.
Bu çeşit niyetle
ilgili olarak Ebu Muzaffer b. El Cevzi "Cevheretü'z-Zaman" adlı
kitapta Abbas b. Yusuf'tan şunu rivayet ediyor: "Mesiretü'l-Hadim şöyle
diyor: "Bazı savaşlarda savaşıyorduk ki bir genç sağ tarafa yüklenip
orayı dağıtıyor, sol tarafa hücum edip orayı da dağıtıyor ve merkeze hücum
edip ikiye bölünceye kadar oraya saldırıyordu. Sonra şöyle
diyordu:"Mevlana beslediğin zannı güzelleştir- Bu temenni et-mekfe olduğun
şeydir. Ey cennet hurileri bizden uzak durun-Senin için savaşmadık ve
öldürülmedik. Fakat biz efendimize iştiyak duyduk- O bizim gizlimizi açığımızı
bilir." Sonra hücum ederek şöyle diyordu:"Ben ümit ediyordum ve
ümidim kaybolmadı- ki bu günkü şiddetim ve yorgunluğum kaybolmasın. Ey şu köşkleri
oyunlarla dolduran sen olmasaydın iyi olmazdı, sevinçte güzel olmazdı."
Sonra yine hücuma kalktı ve düşmandan çokça kişiyi öldürdü ve geri dönerek yine
hücuma kalktı ve şöyle diyordu:"Ey benim oyuncağım ebedilik dur ve dinle-
Senin için savaşmadık, dur ve geri dön sonra Cennet'e geri dön ve çabuk ol-
ümid etme, ümid etme, ümid etme!" Sonra hücuma kalktı, savaştı ve
öldürüldü."Bazılarını ise Allah kelimesini yüceltmeye olan hırs, îslam-i
gayret ve küfür kelimesini ve ehlini yok etme hırsı Ci-had'a teşvik eder.Bu iki
çeşit niyetin doğru olduğunda şüphe yoktur. Bunlarla Allah katında kurtuluşa
erilir. Kişinin amelini o anda saklamaya çalışması, ahirette yaptığı amele
karşı alacağı mükafata sevinmemesi bu niyetteki ihlasma delalet eder. Yaptıklarından
bir şeyin anılmasından hoşlanmaması orada öl-dürülürse hesabını Allah'a
bırakması, Allah'ın bilmesiyle yetinip başkasının farkına varmasından
hoşlanmaması ve başına gelenleri Allah katında kendisine mükafat sayması bu
niyetlerin sıhhatine işaret eder.Bazıları da Cihad ile Cenneti, sevabını,
hurilerini, ateş ve azabından kurtuluşu, etem verici cezadan kurtuluşu kast
ederler. Bundan başkasını kastetmezler. Bu çeşit niyet çoğunlukta olan
çeşittir. Bazıları, bu çeşit niyetin şehitlik rütbesine kavuşmak için yeterli
olmayacağını söylemektedirler. Fakat sahih olan görüş; bu çeşit niyetin
şehitlik rütbesine kavuşmak için yeterli olacağı, sahibinin Cennet'le kurtuluşa
erenlerden olacağı görüşüdür. Yediyüz doksanbeş veya altı da bazı hocalarımıza
sordum ve bu cevabı aldım. Bu niyetin sahih olduğuna, Allahu Teala'nm
Kur'an'da, Cihad edenleri Cennet'le teşvik etmeside delalet etmektedir. Allahu
Teala şöyle buyuruyor:"Allah mü'mini erden canlarınım ve mallarını Cennet
karşılığında satın almıştır." (Tevbe: 9/111)Başka bir
ayette şöyle diyor:"Ey iman edenler! Sizlere elem verici bir azaptan
kurtarıcı bir ticareti haber vereyim mi? Allah'a ve Ra-sulü'ne iman
edeceksiniz. Allah yolunda canlarınız ve mallarınızla cihad edeceksiniz. İşte
eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır. Sizin günahlarınızı affeder ve
sizleri adn Cennet'inde güzel meskenlere, altından ırmaklar akan Cennet'lere
koyar. İşte bu büyük kurtuluştur."(Saf: 61/10-11-12)Bu konudaki ayetler
çoktur. Aynı şekilde Rasulullah'ta (s.a.v.) şu hadisiyle Cihad'a teşvik etmekte
ve karşılığında Cenneti va'd etmektedir:
1020-
"Kim bir devenin üzerinde Allah yolunda Cihad ederse, ona Cennet vacip
olur."[57]
1021-
"Allah'ın sizleri affedip Cennete koymasını istemez misiniz? Allah yolunda
savaşınız."[58]Daha önce geçen ve ileride
gelecek olan hadisler buna delalet etmektedir.İmam Takıyüddin b. Dakikil İyd
"Şerhil Umde" de şöyle diyor:"Allah'ın sevabını, ebedi
nimetleri istemek için cihad eden, Allah yolunda cihat etmektedir. Sahabenin
yaptıkları da buna şahitlik etmektedir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle derken
işitilmiştir:
1022- "Haydi
genişliği yer ile gök arası olan Cennete kalkınız."[59]Elindeki
hurmaları atmış ve öldürülünceye kadar savaşmışlardır. Bu olayın dış
görünüşüne göre sahabi Cennet sevabı için savaşmıştır."[60]Müellif
şöyle diyor: "Şeriat cennet için yapılan amellerin sahihliğine dair
hükümlerle doludur.
1023- Nesai
ve başkalarının kendileriyle hadis sıhhatine delil getirdikleri senedle Abdürrezzak
Şeddad b. Had'dan (r.a.)[61] şunu
rivayet etmektedir:"Araplardan biri Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek iman
etti ve ona tabi oldu. Sonra şöyle dedi:"Seninle hicret edeyim."
Rasulullah (s.a.v.) ona bazı arkadaşlarını tavsiye etti. Hayber savaşı olunca
Rasulullah (s.a.v.) ganimetleri paylaştırırken ona da bir pay ayırdı. Onun
payına düşeni arkadaşlarına verdi. O adam arkadaşlarına çobanlık yapıyordu.
Gelince payını ona verdiler.Bu ne?" dedi:"Rasulullah'm (s.a.v.) sana
ayırdığı pay" dediler. Payını alarak Rasulullah'a (s.a.v.) geldi:Hakim- Mari'fetü's-Sahabe:
3/426 Ebu Nadr Süleyman b. Muğire yoluyla rivayet etmiştir. Hakim, hadisin
Müslim'in şartı üzere sahih söylemiş, Zehebi de ona uymuştur.İbni Sa'd,
Tabakat: 2/25 İkrime yoluyla rivayet etmiştir.Beyhaki- Siyer, iki iyilikten
birini umarak ölüme kendini arzedip (dünyadan) beraat etme bölümü: 9/43
Muhammed b. İshak es-Sanani ve Ebu Nadr yoluyla hadisin benzerini rivayet
etmiştir."Bu ne?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Sana ayırdığım
pay"[62] dedi. Adam:
"Bunun için sana
tabi olmadım. Ben buramdan (boğazını işaret ederek) bir okla vurulup ölmek ve
Cennete girmek için sana tabi oldum" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Eğer
sen Allah'ı doğrularsan, Allah ta seni doğrular'^ dedi. Az bir müddet
kaldılar. Sonra düşmanla savaşa gittiler. Onu Rasulullah'a (s.a.v.) getirdiler.
İşaret ettiği yerden vurulmuş ve taşınıyordu. Rasulullah (s.a.v.):"Bu o
mu?" diye sordu:"Evet" dediler. Rasulullah (s.a..v):
"O Allah'ı
doğruladı, Allah ta onu doğruladı" buyurdu. Sonra onu önüne alarak
namazını kıldı. Cenaze namazında şu sözün söylendiği kişidir:"Allah'ım bu
senin kulundur. Yolunda hicret etti ve şehid olarak öldü. Ben buna
şahidim."[63]Adam Cennetten başka bir
şey istemediğini söylemesine rağmen Rasulullah'ın (s.a.v.) onun şehidliğine
şahitlik etmesine bak. Eğer bu niyet doğru olmasaydı, adam söylediği zaman
Rasulullah (s.a.v.) onu başka niyete iletirdi.
1024- İmam
Ahmed, Ebu Davud, îbni Hibban'ın sahibinde İbni Mes'ud'dan rivayet ettiklerine
göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"Rabbimiz, Allah
yolunda savaşan bir adamın durumundan hoşlanır. Adamın arkadaşları yenilgiye[64] uğrarlar.
Adam başına gelecekleri anlar, geriye döner, kam akitılıncaya kadar savaşır.
Allahu Teala meleklerine şöyle der: "Kuluma bakın. Katımda bulunanlara
rağbetimden, yanımda bulunanlara isteğinden geri döndü. Kanı akıtılıncaya
kadar savaştı."[65]
1025- İbni
Mübarek, Ahmed iyi bir senedle, Taberani, îbni Hibban sahihinde Utbe b. Abdus
Silmi de (r.a.) rivayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Ölüler üç çeşittir. Nefsiyle, malıyla Allah yolunda savaşan,
düşmanla karşılaştığında öldürülünceye kadar onlarla savaşan mü'min kimse. Bu
kişi şehiddir. Allah'ın Arş'ının altında Cennetle nimetlenir. Peygamberler bile
peygamberlik derecesinin dışında başka bir şeyle onu geçemezler. Başka biri
nefsine, hatalar ve günahlarla haksızlık yapmıştır. Nefsiyle mücadele eder.
Canı ve malıyla Allah yolunda mücadele eder. Düşmanla karşılaşınca
öldürülünceye kadar onlarla savaşır. Bu kişi temizlenmiş[66] hata
ve günahları silinmiştir (kılıç hataları yok edicidir) Cennetin istediği
kapısından girer Cennetin sekiz kapısı vardır. Cehennemin ise yedi kapısı
vardır. Bazısı bazısından daha iyidir. Diğer biri ise münafıktır. Canı ve
malıyla mücadele eder. Allah yolunda düşmanla karşılaştığı zaman öldürülünceye
kadar savaşır. Bu adam ateştedir. (Kılıç nifakı silemez). Hata ve günahlarından
dolayı nefsinden korkan ve savaşan ikinci adama bak. Günahları onu kuşatmışken
Allahu Teala onu nasıl affediyor ve adam Cennete giriyor."[67]
1026- Enes
(r.a.) hadisinde Rasulullah (s.a.v.) Bedir günü şöyle dedi:"Genişliği yer
ile gök arası kadar olan Cennete kalkınız."Umeyr b. Himam şöyle
dedi:"Ya Rasulallah! Genişliği yer ile gök arası kadar olan Cennet
mi?""Evet" dedi."Vay vay" dedi. Rasulullah
(s.a.v.):"Vay vay demene sebep ne?" dedi. Adam:"Hayır ya
RasulaUah! Başka bir sebep yok. Sadece oranın ehlinden olmayı ümid
etmemdir" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Sen oranın
ehiindensin" buyurdu. Torbasından biraz hurma çıkarmış yiyordu. Sonra
şöyle dedi:"Ben bu hurmalarımı yemek için mi yaratıldım. Bu çok uzun bir
hayat" sonra elindeki hurmaları fırlattı ve düşmanla ölünceye kadar
savaştı.[68]Müslim rivayet etmiştir.
1027- İbni
Mübarek bu hadisi şöyle naklediyor: "Rasulullah (s.a.v.):"Vay vay
sözünle neyi kasdettin?" dedi. Sahabi:"Ya Rasulallah! Anladım ki eğer
ben oraya girersem, orada benim için genişlik vardır" dedi. Rasulullah
(s.a.v.):"Evet" dedi. Adam şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Benimle
onun arasında ne kadar var?" Rasulullah (s.a.v.):"Şu kavme saldırman
ve Allah'ı tasdik etmendir" dedi. Adam elindeki hurmaları attı
ve"Dünya yiyeceklerinden sıyrıl" dedi ve ilerledi. Öldürülünceye
kadar savaştı.[69]
.1028- İbni İshak siretinde bu hadisi şöyle
naklediyor:"Rasulullah (s.a.v.) Bedir günü insanların karşısına geçerek
onları teşvik etti şöyle dedi:Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim
ki bu gün kim sabreder, direnir, sevabını Allah'tan isteyerek sırtını dönmeden
savaşır ve öldürülürse muhakkak Allah onu Cennete sokar."[70]Umeyr
b. Himam -elindeki hurmaları yerken- "Vay vay, benimle Cennete girmem
arasında şunlarm beni öldürmesi mi var?" Sonra elindeki hurmaları attı ve
kılıcını eline aldı. Öldürülünceye kadar onlarla savaştı."
İbni Akabe[71] bu
sahabinin savaşlarında onun o gün müs-lümanlardan ilk ölen kişi olduğunu zikretmektedir.[72]
Bu hadiste Umeyr
(r.a.), Cennete girme umuduyla savaşmaktadır. Rasulullah (s.a.v.) da onun
Cennet ehlinden olduğuna şahitlik etmektedir.
1029- Hakim'in
Enes'den (r.a.) rivayet ettiğine göre; siyah bir adam[73]
Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek şöyle dedi;
."Ya Rasulallah!
Ben siyah bir adamım. Koltuk altlarım kokar ve malım yoktur. Eğer ben şunlarla
ölünceye kadar savaşırsam ben neredeyim?" Rasulullah
(s.a.v.):"Cennette" buyurdu. Adam öldürülünceye kadar savaştı.
Öldürülünce Rasulullah'a (s.a.v.) getirildi. Rasulullah (s.a.v.):"Allah
yüzünü beyazlattı, kokunu güzelleştirdi ve malını çoğalttı" buyurdu.[74]Bu
şekildeki çokça hadis inşallah ileride gelecektir. İsteyen onları da okusun.
Tevfik Allah'tandır.Bu üç niyet maksada kavuşmak için yeterlidirler. Ebedilik
yurduna kefildirler. Ancak sonuncu niyet birinci ve ikinciye nispetle kabul
konumundadırlar. İkinci niyetin sahiplerinden caiz olan bir şekilde savaştan
kaçıp Öldürülürler. Üçüncünün rütbesindedirîer. Aynı şekilde birinci ve ikinci[75]
niyet sahiplerinden kaçmadan ağırdan alan birinci niyet sahibinin, yüzünü
dönen üçüncü niyet sahibinden[76] daha
faziletli olma ihtimali de vardır. Taberani'nin Cüveybir[77]
yoluyla Dahhak'dan,[78] onun
da İbni Abbas'dan rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah
yolunda yüzünü dönmüşken öldürülen, sırtını dönmüşken öldürülenden yetmiş
derece daha efdal-dir."[79]Kimisi
de vardır ki savaş zorlaştığı zaman yüzünü dönerek savaşmaya başlar. Ancak
nefsini savunmadan başka niyeti yoktur. Böyleleri üçüncü niyet sahiplerinin
rütbesine yalandırlar. Onlar gibi değildirler. Şehid olurlar. Çünkü yol kesenlere
karşı nefsini savunan ve Öldürülen kimse şehiddir. Düşman kılıçlarıyla
öldürülen kimse nasıl şehid olmaz. O kimse hüküm ve fazilete
şehid'dir.Savaşçılardan; teslim olduğunda hayatta kalacağını bilen, teslim
olduğunda öldürüleceğini bilenden daha faziletlidir.Savaşta haram olan bir
şekilde sırtını dönerek kaçarken öldürülen kimse şehid değildir. Ancak ona da
bu dünyada şehid muamelesi yapılır.
1030- Müslim'in
Ebu Katade'den (r.a.)[80]
rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) ayağa kalmış ve şöyle demiştir:
"Allah'a iman ve
Allah yolunda Cihad, amellerin en faziletlileridirler." Bir adam kalkıp
şöyle der:"Ya Rasulallah! Eğer Allah yolunda öldürüıürsem, hatalarıma
kefaret olur mu?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Evet. Eğer Allah
yolunda sabrederek, sevabını Allah'tan bekleyerek yüzünü dönüp sırtını
dönmeden öl-dürülürsen olur." Sonra şöyle dedi:"Nasıl dedin?"
Adam:"Eğer Allah yolunda öldürülürsem hatalarıma kefaret olur mu?"
dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Evet. Sabreder, sevabını
Allah'tan bekler, yüzünü dönüp sırtını dönmezsen kefaret olur. Ancak din hariç.
Cebrail bana bunu söyledi."[81]Bu
hadis sırtını dönüp kaçması caiz olmayacak şekilde kaçarken öldürülen kişinin
şehid olmadığına delalet etmektedir. Bilakis Allahu Teala'nm şu ayetiyle
Allah'ın gazabıy-la hüsrana uğramıştır:"Kim ki onlara öyle bir günde (yine
savaşmak için bir yana çekilen veya bir başka bölüğe katılmak için yer tutanın
dışında) arkasını çevirirse, gerçekten o, Allah'tan bir gazaba uğramıştır ve
onun barınma yeri Cehen-nem'dir. Ne kötü bir gidiş yeridir orası." (Enfal: 8/16)
Bunun şehidlik
mertebesiyle kurtuluşu nerede? Bunun için Rasulullah (s.a.v.) duasında şöyle
buyuruyor:
1031-
"Ya Rabbi! Senin yolunda sırtımı dönerek ödü-rülmekten sana
sığınırım."[82]Nevevi, Müslim'in şerhinde
şöyle diyor: "Şehidler üç kısımdır. Dünya ve ahirette şehid olanlar.
Ahirette şehid olup dünyada şehid hükümleri uygulanmayanlar. Dünyada şehid
hükmü uygulanıp ahirette şehid olmayanlar. Bu sonuncusu ganimetlerde hile
yapan veya sırtını dönmüşken öldürülendir."[83]Kimisi
de vardır ki savaşta müslürnanların sayısının çok görünmesi için Cihada çıkar.
Öldürme veya öldürülme niyeti yoktur. Böyle kimseler öldürülürlerse
şehid'dirler. Çünkü kim bir topluluğun sayısını çoğaltırsa, o onlardandır.
1032- Bezzar, Beyhaki Şuab'da, İsfehani terğib'de
Enes'den (r.a.) şöyle rivayet ediyorlar:"Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Şehidler üç çeşittir. Canıyla, malıyla Allah yolunda çıkan, fakat
savaşmak ^eya öldürülmek niyetinde olmayan kimse, sadece müslümanlann sayısını
çoğaltmak istemektedir. Bu kişi eğer bu yolda ölür veya öldürülür-se bütün
günahları affedilir. Kabir azabından kurtulur, korkudan emin olur, hurilerle
evlendirilir, keramet süsüyle süslenir ve başına vakar ve ebedilik tacı
konur."[84]Hadisin devamı şehidler
bölümünde inşaallah gelecektir.Bazıları da vardır ki Cihad etmekten maksadı
Allah rızası ve ganimet elde etmektir. Böyle bir kimse sadece Cihada çağrılsa,
gücünü toplar ve Cihada çıkar. Öyleki ganimet alınacak malları olmayan bir
topluluk ile savaşmaya çağrılsa, Cihaddan geri kalmaz. Ancak biri fakir,
diğeri zengin iki toplulukla Cihada çağrılırsa ganimet ümidiyle zengin toplulukla
savaşa iştirak etmeyi ister. Böyle bir niyet hakkında selefin imamları ihtilaf
etmişlerdir. Bazıları bu niyetin fa-sid olduğunu, sahibinin ahiret ameline
dünyalık işini karıştırdığı için cezalandırılacağını söylemektedirler.Bazıları
da bu niyetin sahih olduğunu söylemektedirler. Sahih olan görüş te budur. Ebu
Hamid Gazzali'de bu görüştedir. Gazzali İhya(nın "iyiliği emretme"
konusunda şöyle diyor:"Bana göre savaşçıların ganimeti çok olan ile
ganimeti az olan iki topluluğun arasını ayırmamaları gerekir. Ancak eğer böyle
bir ayırıma giderlerse, Cihad sevaplarının toptan yok olması[85] uzak
bir görüştür. Bilakis adaletli olan görüş şudur: Savaşa çıkmanın asıl faktörü
Allah kelimesinin yüceltilmesi ise ve ganimete rağbet etme sonradan gelen bir
faktör ise, öyleki ganimetin olmaması durumunda Cihad terk edilmiyorsa böyle
bir niyetle sevaplar yok olmaz. Evet böyle bir niyet,, kalbin ganimete iltifat
etmemesi durumuna eşit değildir. Ganimete rağbet etmek şüphesiz bir eksikliktir."[86]Bundan
anlaşıldığına göre Gazzali'ye göre bu niyet sahihtir. Bu niyetle öldürülen
kimse şehid'dir. Ancak ilk üç çeşit niyet sahiplerinden derece olarak daha
düşüktür.Kurtubi'de bu niyetin sahih olduğunu seylemektedir. Tefsirinde şöyle
diyor:"Rasulullah'm (s.a.v.) Ebu Süfyan'ın kervanıyla karşılaşmak için
Medine'den çıkışı, ganimet için çıkışın cevazına delalet etmektedir. Çünkü
helal bir kazançtır. Malik'in bu konuda kerih görerek belirttiği görüş kabul
edilmez. Malik şöyle diyor:"Bu dünyalık için yapılan bir savaştır. Hadise
göre sadece Allah kelimesi üstün olsun diye savaşan kimse Allah yolundadır.
Ganimet için savaşan değil. Bundan maksat eğer savaş, dinin herhangi bir payı
yoksa ve sadece ganimet için yapılmışsa bu Allah yolunda değildir."[87]
Kurtubi'nin getirdiği bu delil, bu konuda güzel bir delildir. Ebu Süfyan b.
Haris Şam'dan kervanla dönünce ki kervanda Kureyş'in[88]
mallan, ticaret eşyaları ve otuz adamları -İbni Akabe'ye göre yetmiş adamları-
vardı, kervanda bin deve vardı, Ra-sulullah (s.a.v.) bunu işitince müslümanları
kervan için çağırdı şöyle buyurdu:"İşte Kureyş'in kervanı. Onda Kureyş'in
malları var. Onun için çıkınız. Umulur ki Allah onu sizlere
verir."İnsanlar hızla buna koştular."Büyük Bedir savaşı hakkındaki
hadis.[89]Yine
aynı şekilde Rasulullah (s.a.v.) Zeyd b. Harise'yi, kervanı rahatsız etmesi
için göndermiştir. İbni Sa'd'ın rivayetine göre kervanda Safvan b. Ümeyye,[90]
Hatib[91], b.
Abdu-Iuzza[92], Abdullah b. Ebi Rabia[93] ve
onlarla beraber çokça mal gümüş ve otuz b. dirhem miktarı para vardı. Kervanın
rehberi Furatb. Hayyan[94] idi.
Kervanın ileri gelenleri öldürüldü ve kervan alınarak Rasulullah'a (s.a.v.)
getirildi. Rasu-lullah (s.a.v.) ganimetin beşte birini aldı. Beşte biri yirmi
bin dirhem tutuyordu. Geriye kalanları ise Seriyye'deki adamlara dağıttı.
Furat b. Hayyan müslüman oldu."[95]Bu
niyetin sahih olduğuna ve şehidliğe bununla kavuşulacağına dair bir başka
delil de: Allahu Teala'nın mü'min kullarını birçok ayette ganimetlere teşvik
etmesidir. Şöyle buyuruyor:"Allah sizlere çokça ganimetletler va'd
etmektedir."
(Fetih: 48/20)ve benzeri
ayetler. Allah'ın kullarını ganimete[96]
teşvik etmesi, onlara ganimetleri hazırlayıp onların eline ulaşmasını
sağladıktan sonra, onları böyle bir ney itten ve maksattan alıkoyması ve
sakındırması uzak bir görüştür. Bu konudaki büyük delillerden biri de,
Rasulullah'ın (s.a.v.) müşriklerin nimetlerini, mallarım ve eşyalarım
engellemek için Se-riyye'ler göndermesidir. Müşriklerle karşılaştıkları zaman
onlarla savaşıyorlardı. Ta ki onlarda bulunan mal ve ganimetlere el koysunlar
ve Allah kelimesini yüceltsinler. Bazen müslümanlar galip gelip ganimetleri
alıyorlar, bazen de diğer taraf galip geliyordu. Bu savaşlarda birçok insan
şe-hid oldu. Bu konuda savaşlar ve siyer kitaplarına bakılabilir. Bu savaşlarda
müşrikleri yenilince, müslümanlar onları takip etmiyorlar ve onlarda bulunan
ganimetleri alıp geri dönüyorlardı.
1033- Ebu
Davud Sünen'inde, "Savaşan ve dünyalık isteyen kimse" konusunda Ebu
Hureyre'nin hadisini zekret-inektedir. Buna göre bir adam şöyle diyor:"Ya
Rasulallah! Bir adam Allah yolunda savaşmak istemekte ve dünyalık da elde
etmek istemektedir." Rasulullah (s.a.v.):"Onun için ecir yoktur"
dedi.[97]
1034- Sonra
Ebu Davud "savaşan, ecir ve ganimet isteyen kimse" konusunda
Abdullah b. Havale[98] den
şunu rivayet etmektedir:"Rasulullah (s.a.v.) bizleri ganimet almamız için
yaya olarak gönderdi. Bizler ganimet alamadan geri döndük. Bizim
yüzlerimizdeki çaba izlerini görünce kalktı ve şöyle dedi:"Allah'ım!
Onları bana bırakma. Ben zayıfım. Kendilerine de bırakma, nefislerine güç
yetiremezler. İnsanlara da bırakma, onları baskı altına alırlar."[99]Bu
kısımlandırma, Ebu Davud'un, Ebu Hureyre'nin hadisini; Allah'a yakınlık
olmaksızın sadece ganimet için savaşanlara hamlettiğine delalet etmektedir.
Ebu Davud, Abdullah b. Havale'nin hadisiyle ecir ganimet için savaşmanın caiz
oluşuna delil getirmektedir. Sahih görüş te budur.Hadisteki delil yönü şudur:
"Ganimet almak için gönderildik." Beyhaki Sünen'inde, bu konuya
değinmiş, Ebu Hu-reyre'nin hadisini zikrettikten sonra şöyle
diyor:"Herhalde bu hadis, savaşıyla sadece dünyalık elde etmeyi kasteden
kimseye İşaret etmektedir. Ahiretle birlikte ganimet te isteyen kimse hakkında
ise falanın falandan rivayet ettiğine göre...." diyerek Abdullah b.
Havale'nin hadisini nakletmektedir.
1035-
Taberani'nin, şeyhi Musa b. Zekeriyya'dan[100]
ra-vileri sika olan bir senedle rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Savaşınız ganimet alırsınız. Oruç tutunuz, sıhhatli olursunuz.
Yolculuk yapınız, zengin olursunuz."[101]
1036-
Müslim'in sahih'inde, Cabir b. Abdullah'dan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle
diyor:"Rasulullah (s.a.v.) bizi Ebu Ubeyde'nin komutasında üç-yüz atlıyla
Kureyş'in kervanını gözetlemek için gönderdi. Sahilde yarım ay bekledik.
Açlıktan öyle bir hale geldik ki toprak yemeye başladık."[102]
1037- Bir
rivayette: "Rasulullah (s.a.v.) bizleri gönderdi. Biz üçyüç kişi idik
yiyeceklerimizi omuzlarımızda taşıyorduk."[103]
1038- Ebu
Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasulul-lah'tan (s.a.v.) şöyle
işitmiştir:"Başınıza karanlık gece gibi fitneler gelecek ki, insanların
ondan en çok kurtulanı şiddetli ses sahibi olup koyunlarından kolayca yiyen
veya savaşların arkasında duran, atının yularını tutup kılıcının kazancını
yiyendir."[104]Hakim
rivayet etmiştir. İsnadı sahihtir demiştir.
1039- İbni
Ebi Şeybe'nin İsmail b. Rafi[105]
yoluyla Zeyd b. Eslem'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Savaşınız, sıhhatli olur ve ganimet alırsınız."[106]
1040-
Mekhul'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allahu
Teala bu ümmetin rızkını zivaat yapmadıkları müddetçe atlarının tırnağı ve
oklarının seriliğine bağlamıştır. Eğer ziraate başlarsa diğer insanlar gibi
olurlar.”[107]Bu iki hadis
mürsel'dirler. İkincisinin senedi iyidir.
1041-
Beyhaki'nin Şua'b'da iyi bir isnadla İbni Ömer'den (r.a.) rivayet ettiğine göre
Rasulullah (s.a.v.) ashabından savaşa gitmek isteyen bir arabın çadırının
yanından geçiyordu. Arap çadırın bir tarafını kaldırarak:
"Gelenler
kim?" diye sordu:"Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı savaşa gitmek
istiyorlar" denildi.[108]
Adam:"Herhangi bir dünyalık elde ediyorlar mı?" Ona:"Evet
ganimetler alınıp müslümanlar arasında dağıtılır" denildi. Adam genç
devesine dayandı. Onu bağladı. Deve-siyle sürekli[109]
Rasulullah'a (s.a.v.) yaklaşıyordu. Ashab onun devesini ondan uzak tutmaya
çalışıyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kurtulanı bana
bırakınız. Nefsim elinde olana yemin ederim ki o Cennet meliklerinden
biridir."Düşmanla karşılaşınca şehid edildi. Bu Rasulullah'a (s.a.v.)
bildirilince yanına geldi. Başının yanında oturarak onu müjdeledi veya
"mutlulukla gülüyor" dedi. Sonra yüzünü çevirdi:"Ya Rasulallah!
Seni gülerek müjdelerken gördük. Sonra ondan yüz çevirdin." dedik.
Rasulullah (s.a.v.):"Görmüş olduğunuz müjdelemem (veya mutluluğum) onun
ruhunun Allah katındaki kerametini görmemden-di. Ondan yüz çevirmem ise onun
hurilerden olan zevcesi başının ucunda duruyordu.[110]Bu
hadis yalnız başına söylediklerimize delildir. Hadis adamın kasdınm ganimet
olduğunu açıklıkla söylemektedir.Rasulullah (s.a.v.) da onun ruhunun Allah
katındaki değerini haber vermektedir. Onun Cennet meleklerinden olduğunu
söylemektedir. Bu, şeref ve fazilet olarak yeterlidir. Ancak ganimete meyil
edenle, ganimete iltifat etmeyip sadece Allah rızası için Cihad eden elbetteki
bir değildir. Çünkü savaşta ganimete ulaşma Cihadın ecrini azaltır. Her ne kadar
ganimete niyet etmeseler bile. Sahihi Müslim'deki ha-disbuna delalet
etmektedir.
1042-
Abdullah b. Amr b. As'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:"Izdirap, korku ve musibetin olduğu har savaş ve se-riyyenin
ecri tamamdır."[111]
1043- Bir
rivayette"Allah yolunda yapılan her savaş ve seriyye'de eğer ganimete
kavuşurlarsa muhakkak ki ecirlerinin üçte ikisini acilen almışlardır. Geriye
onlara üçte biri kalmıştır. Eğer ganimet elde edemezlerse ecirleri ahırette tamam
olur."[112]Deniliyor ki:"En
ızdıraplı gazi, savaştığında ganimet ve zafer elde edemeyendir."Savaşta
ganimet almanın ecri azalttığı şaibesi, bazılarının ganimetleri almamalarına
sebep olmuştur. İbrahim b. Ed-hem[113]
bunlardan biridir. Savaşa çıktığı zaman ganimetleri almazdı, "ganimetin
helalliğinden şüphe mi ediyorsun?" denildiği zaman "Zühd
helaldadır" derdi. Şu şiiri bazıları söylemektedir:Ata sormadın mı ey
Malik'in kızı- Bilmediklerinden cahil olduysan olaya şahid olanlar sana haber
verecektir ki ben-Arı sesinden korkar ganimetten el çekerim.[114]Ganimetten
payına düşeni almayan kimseler ya Zühd'den dolayı ganimeti terkederler veya
nefislerini şereflendirmeyi kesmek için terkederler. Eğer dünyada Zühd ve
ahirette ecrine tam kavuşma kastıyla terkederse, bunun efdaliyetinin benzeri
yoktur. Alması da bazen aynı durumdadır.Ganimeti almak, bazıları için bazı
durumlarda Zühd'den daha selametli ve daha efdaldir. Çünkü alınıp
terkedilmesi-nin sıhhatinin bilinen ölçüleri bellidir. Bu konunun tafsilatını
uzatmayacağız. Çünkü şahıslara göre durum değişir. Bunu belli kalıplarda
toplamak mümkün değildir.Eğer ganimeti, nefsini şereflendirmeyi kesmek ve ganimete
kavuşmasını engellemek için terkederse güzeldir. Çünkü nefsin ganimeti görmesi
ve onun varlığına şahitlik etmesi ihlastaki eksikliğe delalet eder. Her ne
kadar esas kas-dın sıhhatine hükmetsek de sonucu böyledir.Kişi ganimetlerin
yanma gelmese de, ganimetin kendisine düşen payını nefis terketmiyeceğini
söylüyorsa belki de gelip görme hilesini kendi içinde gizlemektedir. Sahibi de bu
hilenin farkına varmayabilir. Eğer nefis kesinlikle ganimeti alamayacağını
bilirse ganimetin varlığı ile yokluğu onun için bir olur. Onun hilelerinden
emin olunur. Dolayısıyla ihlas selâmette kalır.Fakat ganimetin terkinde riya
tehlikesi de gizlidir. Bunun için bu durumlarda hileleri ve tuzakları
araştırmak gerekir. Özellikle bu durum ve benzerlerinde olayı önemsemek ve
iyice araştırmak gerekir. Allah muvaffak edendir.Bazıları vardır ki, Cihad eder
ve niyeti herhangi bir ibadet kastı olmaksızın dünyalık elde emektir. Öyleki
kafirlerden bir toplulukla savaşacağı, fakat onların ganimet alınacak
mallarının olmadığı veya olsa da ganimetlerin dağıtıl-mayacağı söylense, adam
savaştan vazgeçecektir. Bu kişi eğer öldürülürse şehid değildir. Dünyada ona
şehidlik hükümleri uygulunsa da şehid değildir. Onun için ecir de yoktur.
1044- Ebu Hureyre'nin geçen hadisinde Rasulullah'a
(s.a.v.) Cihad edip dünyalık bir şeyler elde etmeye çalışan adamın durumu
sorulunca:"Onun için ecir yoktur" diye cevap vermişti.[115]
1045- Aynı
şekilde Ya'la b. Münye'nin geçen hadisinde de Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Onun bu savaşında dünya ve ahiretlik olarak ona söylediği
dinarlarından başka bir şey yoktur."[116]Acaba
kişi bu niyetinde ahirette cezalandırılacak mı? Selef bu konuda iki görüş
üzerinde ihtilaf etmiştir. Bazıları "cezalandırılır."îkinci görüş
ise: Bu kişi sevap da almaz, cezalandırılmaz da. Sahih görüş budur. Bu görüşün
delilleri şöyledir:
1046-
Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözü:"Kim savaşa çıkar ve deve yularından başka
bir şeye niyetlenmezse, onun için niyet ettiği vardır."[117]Bunun
benzeri hadisler.Eğer kişinin bu savaşta ibadet maksadıda var ise, öyle-ki
savaştan beklediği ganimetin aynısı, kendileriyle savaşın mubah olduğu kişilerle
savaşması için kendisine rüşvet olarak verilse, dünyalık için savaşmaz.Böyle
durumlar için bazıları yukarıda geçtiği gibi amelinin boşa gittiği
görüşündedirler.Gazzali ile bir cemaat ise şu görüştedirler: Eğer savaştaki
etkin faktörlerden ahiretle ilgili olan etken dünyalık etkeninden daha güçlü
ise fazlalık miktarı kadar ecir alır. Ancak heriki etken eşit veya dünyalık
etkeni daha güçlü ise ameli boşa gider. Sanki hiç yoktur.[118]Kurtubi
yukarıda geçen görüşünde, ibadet kastının olmasıyla niyetin sahih olduğunu
belirtmektedir. Çünkü dünyalık faktörünün galip olup olmamasının arasını
ayırmamaktadır. Fakat Gazzali'nin görüşü sahih olanıdır.Falan savaşçıdır,
cesaretlidir... v.b. denilmesi için gösteriş ve riyakarlık için savaşa çıkan,
Allah'a yakınlaşma, onun rızası hatırına gelmeyen, Öyleki eğer beklediği
başkalarının görmesi, övmesi etkenleri ortadan kaldırılırsa Cihad'dan
vazgeçip, nefsini orada yormaktan vazgeçen kimse eğer bu savaş sırasında
öldürülürse ihtilafsız Allah katında şehid değildir. Bilakis bu kişi yaptığı
işten zarar etmiş, ahirette zillet ve rezilliğe düşmüştür. O, Cehennemin
kendileriyle ilk defa tutuşturulduğu üç kişiden biridir. Bu kişi ibadet
mahiyeti taşıyan bir ameli, olanının dışında kullandığında Allah'ın azabına
müstehak olmuştur. Aynı amelle başka şeylere ibadet etmiş olmaktadır. Sonuçta
şirke düşmüş olmaktadır.
1047- Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Şirkin kolay olanı riya'dır."[119]İbni Mace ve
Hakim rivayet etmiştir. Hakim, Müslim'in hadisiyle bunun sahih olduğunu
söylemiştir.Eğer şirkin en kolayı, en azı riya ise, çoğu nasıl olur. Özellikle
ömrün sonunda. Onun gazabından ve azabından Allah'a sığınırız.Bir kimse hem
ecir, hem de övülme ve gösteriş için savaşırsa, öyleki kendisini tanımayan,
onu övmeyecek veya değer vermeyecek olan birilerinin savaşını görse veya kimsenin
birşey göremeyeceği karanlık bir gecede bir savaş görse savaşa katılmaktan
imtina eder, veya kafir olmayan yol kesicileri görse bu durumda insanların
kendisini görmesiyle savaşa girişmekten geri durur. Böyle bir kimse görünüşte
kendisine şehidlerin hükmü uygulansa da, ecir'de şehid değildir. Çünkü sadece
övgü için savaşmaktadır.
1048- Ebu
Umame'nin yukarıda geçen hadisinde Rasulullah (s.a.v.) hem ecir hem de övülme
için savaşan kimse için:"Onun için ecir yoktur" buyurmuştur.[120]
1049- Buun için Ebu Derda (r.a.) hem Övülmek, hem
de ecir almak için savaşan kimse hakkında "onun için ecir yoktur. İsterse
kılıcıyla koparıncaya kadar vursun" demiştir. Said b. Mansur rivayet
etmiştir.[121]Bazıları; iki
etkenden güçlü olana göre muamele görür, güçlü olan hayır ise ecir, şer ise
günah alır şeklinde görüş beyan etmişlerdir. Ancak şerre karşılık
cezalandırılır mı? Bu konuda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları "ibadet
ameliyle başka şeyi kasdettiğinden dolayı cezalandırılır"
demişlerdir.Başkaları İse ne ecir ne de ceza almayacağı görüşündedirler.
Bunlara göre; kişinin nefsim feda ettiği olayda ecir almaması ceza olarak
yeterlidir. Bu görüşün delili bir çok hadis vardır.
1050-
Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözü:"Allahu Teala şöyle buyurdu: Ben
ortaklıktan en müstağni olan ortağım. Kim bana bir ibadet yapar da, o amelde
bana ortak koşarsa, ben ondan beriyim. Onu ortak koştuğu kimseye versin."[122]
İbni
Mace sahih bir senedle, İbni Huzeyme sahihinde Ebu Hureyre'nin hadisinden
rivayet etmişlerdir.
1051- Tirmizi, İbni Mace, İbni Hibban'm sahih'inde
Ebu Sa'd b. Ebu Fadale'den[123] rivayet
ettiklerine göre Ebu Sa'd Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken
işitmiştir:Takrib'de şöyle diyor: "Ebu Said b. Ebi Fadale. Bir rivayete
göre şöyledir: "Ebu Said b. Fadale b. Ebi Fadale, sahabedendir. Bir hadisi
vardır."Tehzib'de şöyle diyor: "Rasulullah'tân (s.a.v.):"Allah
öncekileri ve sonrakileri kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde topladığı
zaman bir çağırıcı şöyle çağırır: Kim amelinde başka birini ortak koşmuş ise
sevabını ondan istesin. Allah şirkten en münezzeh ve müstağni olanıdır."[124]Yukarıda
geçen Ebu Umame'nin hadisinde bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) gelip:"Bir
adam hem ecir, hem de övgü için savaşmak istemektedir. Onun için ne
vardır?" diye sorunca Rasulullah (s.a.v.):"Onun için bir şey
yoktur"buyurmuştur. Bütün bu hadisler bu görüşün delillerini teşkil
etmektedirler. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) herhangi bir ceza zikretmem
ektedir.Burada şöyle bir itiraz olursa: "Amelinde ibadet kasdı kadar
ihlaslı kişinin aldığı gibi ecir, riyakarlığı kadar da tam riyakarın aldığı
gibi ceza alması lazım. Çünkü Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Kim zerre
kadar iyilik yaparsa onu görür. Kim zerre kadar şer yaparsa onu da görür.
(Zilzal: 99/6-8)Cevap olarak şöyle deriz: Ceza olarak adamın canını vermesine
karşılık amelinin boşa gitmesi, ölüm acısını tatmasına rağmen şehitlik
derecesine ulaşmaması yeterlidir. Çünkü bunun acısı ihlasli kişide azaltıldığı
halde onda azaltılmaz. Mükafat olarak da azap çekmemesi yeterlidir. Çünkü bu
ibadet kasdı olmasaydı, Cehennemin kendileriyle tu-tuşturulduğu üç kişiden biri
olurdu. Bu ibadet kasdı onu tam riyakar kimsenin çarptırıldığı cezadan
kurtarmaktadır. Amelde riyanın bulunuşu ise onu ihlash kişinin aldığı ecirden
mahrum etmektedir. İhlasın hakikati onda bulunmadığı için ona ecir yoktur, riya
tam netleşmediği ve ibadet maksadı olduğu için de azaba duçar olmaz.Acı veren
bir zayıflığı, üzerinde bulunan bir borcu, fakirliği, başına gelerek bir şerri
veya başına gelmiş olan bir musibeti açıkça söyleyerek savaşıp Ölmek isteyen,
Allah'a yaklaşma veya onun kelimesini yüceltme hatırına gelmeyen bir kimse,
öyleki kendisinin bir zalimin veya yol kesenlerin öldüreceği veya taun
hastalığından öleceği söylense, sonuçta şehidlik derecesine ulaşsada savaşa
katılmaktan vazgeçen bir kimse için değişik durumlar vardır. Bu kişinin Allah
katında şehid olmadığı, çünkü amelinde Allah'a yakınlaşma ve onun kelimesini
yüceltme maksadı netleşmemiştir diye söylenebilme ihtimali olduğu gibi, bu
kişi şehid'dir, çünkü kendi nefsini başka yollara değil de bu yola
sevket-miştir, zalim veya yol kesiciler tarafından öldürüldüğü veya taun
hastalığından öldüğü zaman da şehid olduğu halde o bu yolla ölmeyi tercih
etmiştir, onan için de Allah'a yaklaşma, kafirler tarafından öldürülen
kimsenin şehid olduğu şeklinde haber veren Allah ve Rasulü'nün sözlerine inancına
delalet eden alametler vardır da denebilir. Bu ikinci ihtimal doğruya daha
yakındır. Fakat bu durumda ihlaslı kimseler ve şehidler derecelerine
yükselemez.Bu maksadın[125] görüntüsü
gizli kalmıştır. Çünkü kişi içinde bulunduğu durumun etkisi altındadır. Başına
gelen olay kalbini istila etmiştir. Bunun için şiddetle ölmek istemektedir. Bu
durumda diğer maksad ve amaçların görülmesi zorlaşmaktadır. Tıpkı güneş
doğduğunda ayın kaybolması gibi. Kişinin nefsini bu yola sevketmesi onun
yakınlaşma amacına delalet etmektedir. Tıpkı güneşin batışında ayın ortaya
çıkması gibi. Ayın o zaman ortaya çıkışı, güneşin batışından önce de var
olduğuna delalet etmektedir. Hasta bir kişinin kıvraması veya terlemesinin
içteki bir hastalığa delalet etmesi gibi. Bu hastalığın ne olduğunu ancak
uzman doktor bilir. Fakat hasta olduğunu herkes görür.
İmamlar bu konuda ihtilaf
etmişlerdir. Kimisi caiz görürken, kimisi caiz görmemiştir. Kitabın sonunda
konu detaylı olarak gelecektir inşaallah.Caizdir görüşüne göre bu kişinin
niyetinin gözönüne alınıp yukarıdaki meselelerle kıyaslanması lazım. Dolayısıyla
şöyle denilebilir: Eğer bu verilen ücret olmasa adam savaşı terk edecekse bu
kişi için bir ecir yoktur. Zengin ve fakir oluşunun buna etkisi yoktur. Eğer
öldürülürse Allah katında şehid değildir.
1052- Rasulullah'ın (s.a.v.) yukarıda geçen Ya'la b.
Münye'nin hadisinde geçen şu sözünden dolayı:"Bu savaşta onun için
söylediği dinarlardan başka dünya ve ahirette birşey yoktur."[127]Bu kişi savaş safına geldiği zaman Allah kendisine
ihlas nasip etmiş ve sırtını çevirmeden savaşmış ise, istese savaşı
terkedebildiği halde terketmemiş ise ve savaşta Öldürülmüş ise bu durumda
şüphesiz şehid'dir. Fakat bu kimsenin daha Önce yapmakta olduğu yemek yeme,
geceleyin kavminin yanına gitme, tozda kalma ve korkma gibi şeylerden dolayı
bir ecir yoktur. Çünkü eğer ücreti olmasaydı bunların hiçbirini
yapmayacaktı.Bir kimse fakir ise ve kendisine savaşta yetecek nafakası yok
ise, öyleki ihtiyacını karşılayacak malı olsa ücret verilse bu savaşa rağbet
etmeyecekse, savaşa olan isteğinden dolayı ücreti almaya mecbur kalmış ise bu
kişi savaşından - Allah daha iyi bilir- ecir alır. Ücret almadan savaşan kişi
gibidir. Eğer bu savaşta öldürülürse Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözüyle
şehid'dir:
1053- "Savaşçı için ecri vardır. Ücretli için ise ecri
ve ücreti vardır."[128]Ebu Davud İbni Ömer'den rivayet etmiştir.
1054- Taberani'nin
kopuk bir senedle Meymune binti Sa'd'dan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle
diyor:"Ya Rasulallah! Savaşa çıkmayıp malını savaşmak için ücret olarak
veren hakkında ne dersin? Ecir onun mu yoksa savaşa gidenin mi?" diye
sorduk:"Onun için malının ecri vardır. Savaşa geden için ise bu işte
bilinen hesabı vardır."[129] buyurdu.
1055- Said b. Mansur'un süneninde İsmail b. Ay-yaş'dan[130], onun da Ma'dan b. Cedir el-Hadremi'den[131] onun da Abdurrahman b. Cübeyr b. Nefir'den[132] onun da babasından rivayet ettiğine göre şöyle
diyor:"Ra sulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Benim ümmetimden ücret
olarak savaşa çıkan ve düşmanlarına karşı güçlenen kimseler, Musa'nın annesi
gibidirler. O hem çocuğunu emzirmekte, hem de ücretini almaktaydı."[133]Bu hadis mürsel'dir. Ebu Davud bu hadisi, mürseller
arasında Said'den o da İsmail'den[134] rivayet etmiştir.Bundan dolayı ücret alanın niyetini
göz önüne alarak hükmetme lazımdır.Savaşta, savaş için değilde hizmet için
ücretle tutulan kimse ise eğer ihlasla savaşa katılırsa onun Allah yolundayken
yemeğinde, yorgunluğunda istirahatında onun için ecir vardır.Yine aynı şekilde
tüccarlar, sanaatkarlar halis bir niyetle savaşa katıldıkları zaman onlar
içinde bu ayrıntılarla ecir vardır. Eğer öldürülürlerse dünya ve ahirette
şehid'dirler. Bunların savaşa katılma sebepleri olan işleri olmasaydı, savaşa
katılmazlardı. - Halbuki bu sebepler olmadan da savaşa katılabilirlerdi.-
Onların savaşa katılma sebeplerinden başka niyetleri yoksa, bu durumda onlar
için ecir yoktur. Eğer onlardan birine savaşmaya niyeti olmadığı halde bir ok
isabet ederse, ahirettekİ şehidler gibi olamaz. Savaşta ellerindeki
imkanlardan yararlanırlarsa, bu imkanlar olmadığı zaman savaşa güç
yetiremeyeceklerse bu durumda ecir alırlar ve şehid'dirler. Eğer savaşta
ellerindeki imkanları kullanmadan ahiret ve dünyalık faktörlerinin etke-si
eşit veya biri daha etkin ise hesapları bu duruma göre olur. Bize zahir olan
görüş budur. Allah daha iyisini bilir.
Bir kimse halis ve
doğru bir niyetle Allah yolunda Cihada çıktıktan soma, savaşa başladıktan
sonra riya durumu ortaya çıkarsa durumuna bakılır. Eğer bu riyakarlık durumundan
önce savaşın kendisiyle doğrudan ilgili olmayan Allah yolunda mal infak etme,
Allah yolunda savaşan birini donatma, bu yolda zorluğa girme, bu yolda at
beslenme, bekçilik yapma... vb. gibi ibadetler yapmış ise riyadan önceki bu
işlerinden dolayı ecir olur. Gazzali[135] bu
ve benzeri meselelerde bu görüştedir.Müellif şöyle diyor: Bu konuda yukarıda
geçtiği şekilde kendisinde riyanın ortaya çıktığı işlerin açık bir şekilde riyaya
delalet etmemesi şarttır. Örneğin bir çok kişiyi savaş için ücretle tutma,
silah alma, binek alma... vb. gibi şeyleri adam yapmışsa, riya tehlikesi
ortaya çıkınca adamın kalbine infak ettiği şeylerle ilgili riyakarlık gelirde
buna aç'ık-ca delalet ederse bu durumda yine zor durumda kalır.Şöyle denilmesi
mümkündür: O kimse yaptığı işlerden ecir alır. Çünkü bu işleri ihlash[136]
iken yapmıştır. Sonradan ortaya çıkan bir durumla ameli boşa gitmez. Riyanın ameli
değil de, tehlikesiyle ameller boşa gitmez.Bazıları da şöyle
söylemektedir:"Onun riyasıyla amelinin sevabı boşa gitmiştir."Fakat
birinci görüş daha sahihtir. Çünkü bu görüş Allah'ın geniş rahmetiyle, fazl ve
insanıyla kullarına muamelesine daha uygundur.
Eğer bu riyadan önce
Allah rızası kasd edilerek yapılan bir iş yoksa, savaşa çıkar çıkmaz insanların
kendisini görmesinden dolayı içine sevinç ve ferahlık gelmişse veya yaptığı
infakı bilmelerinden huzur duymuşsa ve bundan dolayı onların övgüsünü beklemeye
başlamışsa, bu kişi Allah'ın rızasından uzaklaşıp insanlara yönelmişse ve
onların verecekleri ödül ve makamlardan hoşlanır duruma gelmişse amellerinin
hepsini kaybetmiştir.[137]
Allah'ın azabına ve gazabına da duçar olacaktır.Ancak bu beklentileriyle
beraber Allah'ın rızasını da gözönünde bulunduruyorsa, her iki istek birbirine
karışık şekilde adamın içinde duruyorsa bunun hükmü de, yukarıda geçen ecir
ve övgü için savaşan kimsenin hükmü gibidir.Eğer kişi, insanlar kendisinin
yaptığı amelleri görmese-lerdi, amellerini baştaki ihlasla sonuna kadar
ettirecek durumda ise böyleleri hakkında ihtilaf edilmiştir. Muhasibi ve onun
görüşünde olanlara göre, insanların amelini görmelerinden dolayı içine huzurun
ve sevincin girmesi, onların övgülerini beklemesi, onların yanında saygın bir
konuma gelmeyi beklemesiyle ameli boşa gider.[138]Gazzali
ise şöyle diyor: Bu durumda ortaya çıkan riya amelde etki edip görülmüyorsa
-yani ameli daha iyi ve fazla yapma çabası- bilakis ameli yine uhrevi
faktörlerle yapıyorsa, sadece görünmekle huzurlu olmuşsa, bu kişinin ameli
bozulmaz. Çünkü niyetinin aslı bozulmamıştır. Bu niyet onun bu işi yapma ve
tamamlama etkenidir.[139]Eğer
kişi halis bir niyetle Cihada çıkmışsa, iki taraf karşılaşıp insanlar saf
tutunca ondan halis niyet gitmişse, fakat bu niyete ters bir hareket ondan
peydah olmamışsa, sahih görüşe göre ilk niyeti[140]
onun için yeterlidir. Savaş başlamadan önceki niyetle kıyaslanmasada o niyet,
onun için ecir almasına sebeptir.Allame İbni dakik el-îyd bunu açıkça
söylemektedir. Rasuluılah (s.a.v.):"Kim ki Allah kelimesi üstün olsun diye
savaşırsa, o Allah yolundadır." Hadisinde şöyle diyor:"Hadisten şart
anlaşılmaktadır. Fakat bunu söylediğimiz zaman, olayı daraltmamamız gerekir.
Öyleki savaşın başlangıç saatindekiyle karşılaştırmamamız gerekir. Bilakis
olayı daha geniş tutmamız lazım. Savaşa gelişiyle oluşan genel maksadla
yetinip, onun savaşa çıkışının Allah kelimesini yüceltmek için olduğunu
söylemekle yetinmemiz lazım. Sahih hadis te buna delalet etmektedir. Hadise göre
Mücahide savaş kastı olmaksızın atının yürüyüşü ve nehirden su içişi ona ecir
olarak yazılır. Cihada ilk başta niyet etme olayı meydana gelmişse, bunun
ayrıntılarda da olması şart değildir. Genel ile ayrıntı arasında fark olduğu
açıktır.[141]Bize göre en sahih görüş
belirttiğimiz gibi; bir fiildeki maksad fiilin başlangıcındaki maksad ile
karşılaştırılmaz. Madem ki işin başında niyet Allah kelimesini yüceltmek
için146 Cihad'dır, zorluk ve meşakkate işi sürüklememek için bunun sonuna kadar
devam etmesi gerekmez.Korku anı, dehşet anıdır. Bazen insan gaflette iken
gelir. İnsanın sürekli uyanık olmasını şart koşmak zorluk ve meşakkattir."[142]Allamenin
bu görüşü güzeldir. Ancak birinci niyete ters düşen bir durumun olmamasının
şart koşulması yukarıda geçtiği gibi gerekir.
Eğer kişi halis
niyetle Cihada çıkarsa, niyeti de iki taraf karşılaşıncaya kadar devam ederse,
insanlar saf tutunca savaşmaktan ve öne geçmekten korkarsa, fakat yenilme konusunda
insanlardan utanırsa, öyleki kimse onu görmese veya gece olsa yenilgiyi kabul
edip kurtulacaksa, ancak insanların yenilgiden dolayı onu ayıplayacaklarını ve
kınayacaklarım bildiğinden dolayı savaşırsa; bu durumdaki utanç, Allah'a
yakınlaştıran bir çeşit utanca benzemektedir. Çünkü aynı adama aynı sahne yol
kesenlerle vb. ile oluşturulsa adam yenilgiyi kabul edecektir. Bu durumda
kınama ve utanç korkusuna kapı I rnayac aktif. Fakat kafirlerle savaştaki bu
sebat, kınama korkusuyla, ecir kasdmın karışık bir sebatıdır. Bu durumda
yukandakiyle kıyaslanınca bu kişinin ahiret şehidleri gibi olmaması gerekir.
Çünkü kınama korkusu ile övülme isteği arasında herhangi bir fark yoktur. Her
iki durumda da yenilen riyakarlık vardır.Eğer kişi yol kesenlerle yapılan
çatışmada da yenilmeyi kabul etmeyecek durumda ise, her iki durumda da ayıplama
ve kınama korkusundan dolayı savaşa devam ederse, işte bu kişinin durumundan
ibret alınması gerekir. Bu kişi zarar etmiştir. Çünkü savaşta ihlaslı olmaktan
aciz kalmıştır. Savaş saffından kaçması da kendisine haram kılınmıştır. - Böyle
bir durumdan Allah'a sığınırız- Bu adamın sebat etmesi veriya tehlikesine karşı
da nefsiyle mücadele etmesi gerekir. İhlası oluşturmak için Allah'a sığınması
lazımdır. Umulur ki Allah aciz ve ızdıraplı olan bu kişiye bakar ve ona ihlası
nasip eder. Dolayısıyla şehadete kavuşarak kurtulur. Fakirlikten sonra saadet
hazinesiyle zengin olur. Allah dilediğini korur, dilediğini doğru yola
eriştirir.
Savaş ihlasla
tamamlandıktan sonra, kişi kendisinin savaştığını bilmeyen birine savaşını
anlatırsa veya genel hatlarıyla savaşı bilen birine cesaretini anlatmak için
veya sabrım veya savaştaki maharetini... vb. anlatmak için ayrıntılı olarak
anlatırsa ne olur? Gazali şöyle diyor: "Böylelerin-den korkulur. Hadisler
ve gelen haberler onun amelinin boşa gittiğine delalet etmektedirler.
1056- İbni Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre bir adam
şöyle diyordu:
"Dün
Bakara suresini okudum." İbni Mes'ud bunu duyunca:
"Bu
onun Bakara'dan aldığı nasibidir" dedi.[143]
1057- Rasulullah'tan (s.a.v.) rivayet edildiğine göre bir
adam şöyle soruyor:"YaRasulallah! Bütün zamanlarda oruç tuttum."
Rasu-luttah (s.a.v.):"Sen oruç da tutmadın, iftar da etmedin"
buyurdu.Rasulullah'tan (s.a.v.) gelen hadis ve İbni Mes'ud'dan gelen haberin;
ibadet sırasında kalbin riyadan arınamaması durumuna delalet etme ihtimali
vardır. Bunlarda amelde ortaya çıkıp amelin sevabım yok eden bir durumun
kastedilme-si uzak bir ihtimaldirBurada kıyasa en uygun olan görüş şudur: Bu
durumda kişi geçmiş olan ameline karşılık ecir alır, ibadetten sonra yaptığı
riyakarlığa karşılık da cezasını çeker.Kişinin, yaptığı cihadı zikretmemesi
ısrarla vurgulanmaktadır. Salih amelinin boşa çıkma korkusundan dolayı, faydası
olmadığı halde hiçbir amelini açığa vurmaması gerekir.
1057-Beyhaki'nin "şuab"da kendi isnadıyla Ebud Der-da'dan (r.a.)
rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Ameli
koruyabilmek, onu yapmaktan daha zordur. Kişi bir amel yapar, ona gizliden
yapılmış salih bir amelin ecri yazılır. Ecri yetmiş katına kadar çıkarılır.
Şeytan o kişiyi amelini insanların yanında söyleyene kadar bırakmaz. Kişi
amelini açıktan söyleyince, açıktan yapılmış amelin ecri yazılır, katlanarak
kendisine verilen ecirlerin hepsi silinir. Şeytan, ikinci sefer insanların
yanında amelini açıkça söyleyene kadar o kişiyi yine bırakmaz. Kişi o ameliyle
anılmak ve ona karşılık övülmek isteyinceye kadar onunla uğraşır. Bunu yapınca
açıkça yapılan amelin ecri de silinir ve ona riyakarlık yazılır. Allah'tan
sakınan kişi dinini korur. Şüphesiz riya şirktir."[144]İnsanın
Cİhad ve başka amellerini açıklamaktan kaçınması lazım. Ancak halis bir
niyetli, kendine güvenerek, kendisine uyacak birine anlatırsa ve anlattığında
onun kalbinde ibadete karşı daha fazla kuvvet, cesaret ve iştiyak meydana
gelirse o zaman durum farklıdır, örneğin adama şöyle demesi gibi: Ben
şuradaydım, şuradan ata binmiştim, Allah yolunda şöyle infak ettim, içimden
şöyle geçiyordu, ... vb. gibi. Dinleyen kimse de bunları duyunca kalbi güçlenip
nefsi ve malıyla mücadeleye katılıyorsa, kalbinden korkaklık ve cimrilik
karanlığı gidiyorsa bunda bir mahzur yoktur. Çünkü nefisler kendi akranlarına
benzeme, zamanının insanlarıyla yarışma tabiatı üzerine yaratılmıştır. Selefin
yaptıklarını anlatmadaki maksat budur.Bir kimse, muhatabının anlattıklarını
başkasına nispet etmekle ona da tabi olacağını biliyorsa, bu durumda kendi
amellerini anlatmasına herhangi bir ruhsat bulamamaktayım. Bazı savaşçıların
şöyle yaptıklarında ittifak edilmiştir, bazı gördüklerimiz şöyle yapıyorlardı,
başına şöyle bir olayın başına geldiği bir kişi gördüm, şöyle yapan birini
tanıyorum... vb. gibi sözler. Bu gibi ibarelerde muhatab, işi yapan kişinin
karşısındaki adam olduğunun farkına varmaz. Aynı zamanda adamın bu işlerde
başkasına tabi olması da meydana gelmiş olur. Selefin çoğu, yaptıkları
amelleri gizlemek için çabalarlardı. Bazıları kendilerine uyulacağını bildikleri
halde bunu yaparlardı. Çünkü kişi çoğu zaman kendi nefsine güvenememektedir.
Riya hadiste söylediği gibi:
1058- "Karıncanın yürüyüşünden daha gizlidir."[145]
Ahmed
ve Taberani Ebu Musa'dan (r.a.) rivayet etmişlerdir.
1059- Rasulullah (s.a.v,) şöyle buyuruyor:"Kim kendi amelini
başkalarına duyurursa, Allah da onu işiten mahluklarına duyurur, onu küçültür
ve tahkir eder."[146]Taberani
iyi bir senedie İbni Ömer'den rivayet etmiştir.
1060- Sahihi Buhari ve Müslim'de şöyle diyor: "Kim duyurursa, Allah da
onu duyurur.”[147]Yani kim amelini açıklar
ve riyakarlıkla insanlara duyurursa, Allah da onun bu bozuk niyetini açıklar
ve onu mah-lukatmm ileri gelenlerinin yanında rezil eder.Salih kimseler,
ibadetlerin açıklanmasının büyük bir tehlike olduğunu ve nefsin hilelerinin
sayılamayacak kadar çok olduğunu bildikleri için, ibadetlerim korumak için gizlemişlerdir.
Boşa gitme korkusundan dolayı bu yolu seçmişler ve Allah'ın bu amelleri
bilmesiyle yetinmişlerdir. Çünkü onlara karşılık olarak ecir verecek olan
odur. İbadetlerin gizlenmeye ve korunmaya en çok değer olanı ve en evla olanı,
yalnız başına ebedi saadeti veya ebedi azabı gerektirenCihad'dır.
1061- İbni Asakir'in Muhammed b. El Müsenna'dan[148],
onun da Abdullah b. Sinan'dan[149]
rivayet ettiğine göre Abdullah şöyle diyor:"Ben İbni Mübarek ve Mu'temir
b. Süleyman[150] ile Tarsus'ta[151]
beraberdim. Birden insanlar "Savaşçılar! Savaşçılar diye bağırdılar. İbni
Mübarek ve Mu'temir ile beraber insanlar da çıktılar. Müslümanlar ve düşman
saf oluşturduktan sonra Rum'lardan biri ortaya çıkıp müslümanlardan düello
istedi. Bir müslüman karşı çıktı. Kafir[152]
müslümanı sıkıştırdı ve öldürdü. Sonra başkalarıyla beraber altı müslümanı
öldürdü. İki saf arasında dolaşmaya ve karşısına çıkacak birini istemeye
başladı. Kimse karşı çıkmadı. Adam İbni Mübarek'e döndü ve şöyle dedi:"Ey
Abdullah eğer başıma Ölüm gelecek ise bunu yap." İbni Mübarek bineğini
sürdü ve kafire karşı çıktı. Onunla bir saat mücadele etti. Sonra onu öldürdü.
Sonra düello istedi. Başka biri geldi, onu da öldürdü. Taki sonunda altı kafiri
Öldürdü. Sonra yine düello istedi. Düşman sanki ondan korkmuştu. [153]Bineğini
hareket ettirdi ve iki saf arasından kayboldu. Ben bir şeyin farkına varmadan
baktım ki İbni Mübarek yanımda duruyor. Bana şöyle dedi:"Ey Abdullah ben
sağ iken kimseye bir şey söylerse...-bir kelime söyledi-." O sağ İken hiç
kimseye bir şey söylemedim." Bu hikayeyi birden fazla kişi anlatmıştır.[154]
1062- İbni Asakir'in Esmai'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Mesleme
b. Abdulmelik[155] bir kaleyi kuşattı. Bu
kuşatmada büyük bir sıkıntıya düştüler. İnsanlar tüne [156]açmaya
başladılar. Kimse içeriye geremedi. Askerlerden biri geldi ve içeri girmeyi
başardı. Allah kaleyi fethetmeyi onlara nasip etti. Mesleme'nin
tellalı:"Tünel sahibi nerede?" diye bağırdı. Kimse gelmedi. Çağrı
iki, üç ve dört sefer tekrarlandı. Dördüncüde bir adam geldi ve şöyle
dedi:"Tünel sahibi benim ey emir. Üçer sefer söz ve güvence almak
istiyorum. İsmimi kayıtlara geçirmeyeceksiniz. Benim için bir şey
emretmeyeceksiniz. Beni işimde meşgul etmeyeceksiniz." Mesleme ona şöyle
dedi:"Sana bunu yapıyoruz." Sonra adam ortadan kayboldu ve bir daha
görülmedi. Mesleme bundan sonra namazlarından sonra şöyle
diyordu:"Allah'ım beni tünel sahibiyle beraber kıl."[157]Selefin
amellerini gizlemeleriyle ilgili hikayeler çoktur. Allah muvaffak kılandır.
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Allah yolunda öldürülür ve ölürseniz, Allah'tan bir rahmet ve
mağfiret vardır ki, onların topladıklarından daha hayırlıdır. Eğer ölür veya
öldürülürseniz şüphesiz Allah'a dönderileceksiniz." (Al-i İmran: 3/157-158)"Kim evinden
çıkar, Allah'a ve Rasulü'ne hicret ederde ona ölüm kavuşursa, şüphesiz onun
ecri Allah'adır. Allah affeden ve merhametli olandır. (Nisa: 4/100)"Allah
yolunda hicret edenler, sonra öldürülen ve ölenleri Allah güzel bir rızıkla nzıklandıracaktır.
Şüphesiz Allah rızkı verenlerin en hayırlısıdır. Onları razı olacakları
yerlere koyacaktır. Şüphesiz Allah Alim ve Halim'dir." (Hac: 22/58-59)
1063- Ebu
Hureyre'den gelen rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Allah yolunda mücadele edenin misali, sürekli namaz[158]
kılan ve oruç tutan kişi gibidir. Bu kişi Allah'ın kendisine verdiği ecir ve
ganimetle ehline dönünceye kadar böyledir. Veya Allah onu vefat ettirir ve
Cennete girdirir."[159]İbni
Hibban sahihinde rivayet etmiştir. Sahiheynde de benzeri vardır.
1064- Yine
Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Aranızda şehidliği ne sayıyorsunuz?" Dediler ki:
"Ya Rasulallah! Allah yolunda öldürülendir." Rasulullah
(s.a.v.):"O zaman benim ümmetimin şehidleri azdır. Allah yolunda
öldürülen şehiddir. Allah yolunda bineğinden düşerek ölen şehiddir. Allah
yolunda bağlanarak ölen şehiddir. Allah yolunda taun[160]
hastalığıyla ölen şehiddir. Allah yolunda karın ağrısına tutulan şehiddir.
Allah yolunda deliren şehiddir. (Yani her türlü yaralar)"[161]Hadisi
İbni Ebi Şeybe Muhammed b. İshak yoluyla Ebu Malik b. Sa'lebe'den,[162] o
da Ömer b. Hakem b. Sevban'dan rivayet etmiştir.[163]
1065-
Müslim'in rivayetinde şöyle diyor: "Aranızda şehidliği ne
sayarsınız?" Dediler ki:"Ya Rasulallah! Kim Allah yolunda öldürülürse
o şehiddir," Dedi ki:"O zaman benim ümmetimin şehidleri azdır."
Dediler ki:"Onlar kimlerdir ya Rasulallah!?" şöyle buyurdu:"Kim
Allah yolunda öldürülürse o şehiddir. Kim ta-un'dan ölürse o şehiddîr. Kim
karın ağrısından ölürse o şehiddir." Ebu Salih:"Kim boğulursa o
şehiddir." kısmını eklemiştir.[164]
1066- Ebu
Malik el Eş'ari'den gelen rivayete göre şöyle diyor:"Rasulullah'ı
(s.a.v.) şöyle derken işittim: "Kim Allah yolunda ayrılır, ölür veya
öldürülürse o şehiddir. Devesi veya atının vurduğu kişi şehiddir. Zehirli
hayvanın ısırdığı[165]
kişi yatağında ölürse veya Allah'ın dilediği bir şekilde ölürse o şehiddir.
Onun için Cennet vardır."[166]Ebu
Davud, Hakim, Beyhaki Sünen'inde hepsi de Bakiy-ye.b. Velid[167]
yoluyla İbni Sevban'dan[168] o
da babasından[169] rivayet etmiştir.
Senedde Mekhul, Abdurrahman b. Ganem-den o da Ebu Malik'den rivayet etmektedir.
Hakim şöyle diyor:"Bu hadis Müslim'in şartıyla sahihtir. Seneddeki İbni
Sevban: Abdurrahman b. Sabit b. Sevban'dir. Müslim onun ve Bakiyye'nin
hadislerini kabul etmemiştir.Hadiste geçen "Fasl" kelimesi "çıkmak"
manasına gelmektedir.[170]Hadiste
geçen "Vakasa" kelimesi "vurdu ve Öldü" manasına
gelmektedir.[171]
Hadiste geçen
"Hamme" kelimesi zehirli olup öldüren bütün hayvanlar için
kullanılır. Isıran fakatöldürmeyenlere "savam" denilmektedir. Akreb,
Arı... vb. gibi...[172]Hadiste
geçen "Hatf' kelimesi ölüm manasına gelmektedir.[173]
1067- Akabe
b. Amir'den (r.a.) gelen rivayete göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Beş şey vardır ki bunlardan biriyle ölen şehiddir: Allah
yolunda öldürülen şehiddir. Allah yolunda boğulan şehiddir. Allah yolunda
taun'dan ölen şehiddir. Allah yolunda karın ağrısından ölen şehiddir. Allah
yolunda göz değmesi sonucu ölen kadın şehiddir."[174]İbni
Mübarek muttasıl ve iyi bir senedle rivayet etmiştir.
1068- İbni Ömer'den (r.a.) gelen rivayete göre
Rasu-lullah (s.a.v.) Rabbinden şöyle nakletmektedir:"Kullarımdan hangisi
Allah yolunda mücahid olarak çıkar ve rızamı isterse, onun için güvence
vermişimdir. Eğer onu geri dönderirsem, onu ecir ve elde ettiği ganimetle
dönderirim. Eğer onun ruhunu kabzedersem, onu affederim."[175]
Nesai rivayet etmiştir.
1069- Ömer
b. Hattab'dan (r.a.) gelen rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Kim Allah yolunda öldürülür veya ölürse o Cennettedir."[176]İbni
Ebi Şeybe rivayet etmiştir. Ravileri sika'dır. Hakim de rivayet etmiş ve
senedinin sahih olduğunu söylemiştir.
1070- İbni
Mübarek'in Ebu Bekir b. Ebu Meryem'den, onun da Halit b. Ma'dan'dan rivayet
ettiğine göre Rasulul-lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Şehidler öldürülen
veya yataklarında ölen, Allah'ın emniyetindeki kullarıdırlar."[177]Bu
hadis mürsel'dir. Halit b. Ma'dan tabiinin imamlarından ve abidlerindendir.
1071-
Selmete[178] b. Şebib[179]
şöyle diyor: "Halit okuduklarının dışında günde kırkbin kere tebihat
yapardı. Ölünceyıkanmak üzere teneşire konulunca teşbih çekiyormuş gibi
parmağını hareket ettirmeye başladı."[180]
Tirmizİ, Cihadın
faziletleri bölümünde, "Cihadın fazileti hakkındaki rivayetler"
konusunda, 4/164, No: 1620 de Enes'den (r.a.) rivayet etmiştir. Tirmizi şöyle
diyor: "Bu hadis bu senedle sahih ve ğaribdir."Ahmed, 2/117 de, Ravh
yoluyla Hammad b. Selme'den rivayet etmiştir.Said b. Mansur, Sünen'inde, Cihad
bölümünde, "Evinden, sadece Ci-had maksadıyla çıkan kimse" konusunda,
2/3/157, No: 2311 de> Ebu Hureyre yoluyla rivayet etmiştir.
1072-
Sebrete b. Fakih'den[181]
gelen rivayete göre -Sahabeden birisidir- Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Şeytan ademoğlunun yollarında[182]
durur, İslama giden yolunda oturur ve ona şöyle der: "Müslüman olup dinini
ve babalarının dinini bırakıyor musun?" Hicretin yolunda oturur ve şöyle
der: Hicret edip, doğduğun yeri terkedip, boynunda yular[183]
olan at gibi mi oluyorsun?" Onun cihad yolunda oturur ve şöyle der:
"Cihad edip öldürülecek misin? Hanımın evlenir, mirasın paylaşılır."[184]Rasulullah
{s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim bunu yaparsa Allah ona Cenneti garanti kılar.
İster öldürülsün, veya ölsün veya boğulsun veya yanarak ölsün veya yırtıcı
hayvan onu yesin."Ahmed, İbni Ebi Şeybe, Nesai ve îbni Hibban sahihinde
rivayet etmişlerdir.
1073-
Muhammed b. Abdullah b. Atik'in[185]
babasından[186] rivayet ettiğine göre,
babası şöyle demiştir: "Rasulullah'i şöyle derken işittim: "Kim Allah
yolunda Cihada çıkar?" Sonra üç parmağını birleştirdi şöyle dedi:
"Allah yolunda Cihad edenler nerede? Kim Allah yolunda Cihada çıkar da,
bineğinden düşerek ölürse, onun ecri Allah'a kalmıştır. İsterse yatanında
ölsün."[187]Ravi diyor ki:"Bu
kelimeyi, Rasulullah'tan (s.a.v.) önce Araplardan kimsenin kullandığını
görmedim. (Yani hadiste geçen burnunun üstünde ölmek manasına gelen
"Hetfu en fihi" kelimesini.) Bundan maksad "yatağında
Ölmektir" "Onun ecri Allah'a kalmıştır. Kim vurulduğu yerde[188]
ölürse, Cennet ona vacip olur."[189]Ahmed,
İbni Ebi Şeybe, Hakim, Beyhaki hepsi İbni İs-hak'ın yoluyla rivayet
etmişlerdir. Hakim senedinin sahih olduğunu söylemektedir.Hadiste geçen
"Hetfu en fihi" kelimesi hakkında bazıları şöyle
demektedir:"Yani yatağında ölen kişi. Böyle kullanılmaktadır. Çünkü
kişinin nefesi ağzından ve burnundan çıkmaktadır. İki isimden biri diğerine
(yani burun ağıza) galip getirilmiş ve o şekilde kullanılmıştır."[190]
1074- Ebu
Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Kim hacc için yola çıkar ve ölürse, kıyamete kadar haccedenin
sevabı ona yazılır. Kim umre için çıkar ve ölürse, kıyamete kadar umre yapanın
ecri ona yazılır. Kim Cihad için çıkar ve ölürse, kıyamete kadar Cihad edenin
ecri ona yazılır."[191]Ebu
Ya'la, İbni İshak yoluyla rivayet etmiştir. Senedde-ki diğer raviler
sika'dır.Yukarıda geçtiği gibi Ebu Talha deniz savaşı için çıkmışken yolda
ölmüştü. Yanındakiler onu defnetmek için bir ada aramışlar ama, ancak yedi gün
sonra bulabilmişlerdi. Bu müddet zarfında cesette bir değişiklik[192]
olmamıştı. Bu şe-hidlerin özelliklerinden biridir.
1075- Abdurrahman
b. Cehdeb[193] el Hulani'den[194]
rivayet edildiğine göre Fadale b. Ubeyde (r.a.) denizde iken ölmüş iki
cenazenin yanına gelmişti. Birine mancınık isabet etmiş, diğeri ise kendisi
vefat etmişti. Fadale yanında oturmadığı söylenince şöyle dedi:"Hangisinin
çukuruna gönderileceğimi umursamıyorum. Çünkü Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:"Allah yolunda hicret edip, sonra öldürülen veya ölenleri Allah
güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah rızık verenlerin en
hayirhsidir. Onları razı olacakları yerlere koyacaktır." (Hac: 22/88-89)"Ey Allah'ın
kulu sen, razı olacağm bir yere konulmak, güzel bir nzıkla nzıklandınlmak
istemez misin? Allah'a yemin ederim ki hangisinin çukuruna gönderileceğimi
umursamıyorum."[195]
İbni Mübarek, İbni Lühey'a yoluyla rivayet etmiştir.
1076- Hamid b.
Abdurrahman El Hadrami'den[196]
rivayet edildiğine göre sahabeden, kendisine "Hammame"[197]
denilen biri, Ömer'in hilafetinde İsfehan'a[198]
gelmişti şöyle diyordu: "Allah'ım, Hammame seninle karşılaşmayı sevdiğini
zannediyor. Eğer Hammame söylediğinde doğru ise doğru söylediğiyle ona muamele
et. Eğer yalan söylüyorsa, kerih gör-sede ona söylediğiyle muamele et. Allah'ım
Hammame'yi bu seferinden geri dönderme." Onu karın ağrısı tuttu ve İsfahan'da
öldü. Ebu Musa el-Eş'ari ayağa kalktı ve şöyle dedi:"Ey insanlar
Rasulullah'tan (s.a.v.) duyduğumuz ve bildiğimiz kadarıyla Allah'a yemin olsun
ki Hammame şehiddir." İbni Mende, Ebu Nuaym sahabeden ve Bayhaki rivayet
etmişlerdir. Hepsi de Davud b. Abdullah el Evdi[199] yoluyla
rivayet etmiştir. Alimlerin çoğu Davud'un sika olduğu görüşündedirler.Şifai's-Sudur'da[200] Ebu
Umame'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Kim Allah yolunda öldürülürse, o şehiddir. Kim Allah yolunda
kullanmak için bir at besleyip yatağında ölürse, o şehiddir. Kim Allah yolunda
kullanmak üzere bir silah ve bir at hazırlamak isteyip, hazırlamadan önce
ölürse, o şehiddir. İsterse hazırlamak istediği şey yanında olmadan ölsün. Bu
onun niyetidir. O şehiddir."[201]
Bazı alimlere göre;
Allah yolunda ölen ile Öldürülen[202]
eşittir. Ümmü Haram'ın hadisi ve Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözüyle delil
getirmişlerdir:"Sen ilklerdensin."[203]Halbuki
bu kadın öldürülmemiş, bineğinden düşerek ölmüştür. Ayrıca bu konuda geçen
diğer hadislerle delil getirmişlerdir.Diğer alimlere göre ise; Allah yolunda
öldürülenin, ölene göre bir üstünlüğü vardır. Çünkü ona Allah'ın zatından bir
şeyler isabet etmektedir. Bu görüş; ileride gelecek olan Rasulullah'ın (s.a.v.)
sahih hadisleriyle daha doğrudur. Ra-sulullah'a (s.a.v.) hangi cihadın
faziletli olduğu sorulunca,, şöyle cevap vermiştir:"Atının yaralandığı,[204]
kanının [205]kıtıldığı[206]
Cihad-dır."İnsanların genelinde de eskiden ve şimdi hakim olan kanaat
Öldürülenin ölenden daha üstün olduğudur. Bir işe niyet edip onu yapan, o işe
niyet edip yapamayandan daha faziletlidir. Ancak her ikisine de aynı ecir
verilir. Aynı şekilde Allah yolunda ölene de şehid ecri verilse de aynı ecir
verilir. Aynı şekilde Allah yolunda ölene de şehid ecri verilse de ona ölü
denilmektedir. Öldürülene ise ölü denilmemek-tedir. Allahu Teala bu sözü
yasaklamıştır. Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Allah yolunda öldürülenlere
ölü demeyiniz."(Bakara: 2/154)Allah yolunda öldürülenin, kıyamet günü kan
akıtarak ve misk kokusuyla kokarak gelecek olan yaralarının fazileti vardır.
Ölünün ise böyle bir durumu yoktur.Yine Allah yolunda öldürülen, tekrar dünyaya
dönderi-lip Allah yolunda öldürülmeyi temenni edecektir. Ölenin ise bu durumu
yoktur. Rasuluilah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehid hariç, kendisine dünya
ve içindekilerin hepsi verilse de, hiç bir nefis dünyaya tekrar dönmeyi
istemez. Ancak şehid, şehadetin faziletini gördükten sonra geri dünyaya dönüp
tekrar öldürülmeyi temenni eder."[207]"Şehid"
lafzının her ikisini de kapsadığı şeklinde itiraz edilecek olursa, şöyle cevap
veririz. Şehid kelimesi mutlak olarak kullanılıp, herhangi bir kayıtla
kayıtlanmazsa, sadece Allah yolunda öldürülen için kullanılır. Allah yolunda
ölende dünyaya dönüşü temenni edecektir desek bile, bunu temenni ederken
öldürülmek için temenni edecektir, ölmek için değil. Bu hadiste ve diğer
yollarla gelen bütün varyantlarda açıkça belirtildiği gibi. Bunlarda
Öldürülmenin, ölmekten daha faziletli olduğuna dealet etmektedirler.Yine Allah
yolunda Öldürülmek, bütün günahlara keffa-rettir. Ölümün ise böyle bir durumu
yoktur.Yine Allah yolunda Ölenin namazı kılınır, öldürülen ise hem yıkanmaz,
hem de namazı kılınmaz. Onun üzerine kılınacak namaz, onun günahlarının
affedilmesi için, şefaatçi olması için kılınır. Öldürülenin bütün günahları
affedil-mîştir. Dolayısıyla üzerine namaz kılınmaz.Yine öldürülenin ruhu
Cennette yeşil bir kuş şeklinde gezer. Ölenin böyle değildir.Yine öldürülenin
şefaat hakkı vardır. Ölenin yoktur.[208]
Yine öldürülen kabir fitnesine uğramaz ölü bu fitneye uğrar. Yine öldürülen
kanı kurumadan hurileri görür. Ölen ise böyle değildir. Her ikisi de şehid
kelimesinde ortak olsalar da aralarında bu farklar vardır.Yine Allah yolunda
ölen kimse de, taun'dan, karın ağrısından, boğulmadan, yangından ve
şehidlerden sayılan diğerlerinden daha üstündür. Çünkü onun Allah yolunda çektiği
sıkıntılar, yediği yemek, temin ettiği nafaka onun için ecirdir. Ecri
katlanarak verilir. Diğerleri de şehidlerden sa-yılsalar da, aralarında bu
farklar vardır.
1077-
Abdullah b. Ömer'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur;"Allah yolunda başı ağrıyan[209]
kimsenin geçmiş günahları affolunur."[210]İbni
Ebi Şeybe, Abdurrahman b. Ziyad b. En'am'dan -bunun sika oluşunda ihtilaf
vardır-, o da Abdullah b. Zeyd'den rivayet etmiştir.
1078- Aynı
yolla bu hadisi Said b. Mansur Sünen'inde ve Ta-berani rivayet etmişlerdir.
Ancak onların rivayeti şöyledir:
"Kimin Allah
yolunda başı ağrırsa ve ona sabrederse, daha önceki günahları affolunur."[211]
1079- İbni
Asakir'in, Muhammed b. Mukatil er Razi[212] yoluyla
Cafer b. Harun el Vasiti[213]'den,
onun da Sem'anb. Mehdi'den,[214]
onun da Enes b. Malik'ten (r.a.) rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:"Kim Allah yolunda birgün hastalanırsa, Allah ona bir senelik
ibadetin sevabını verir."[215]
1080-
Şifau's- Sudur sahibinin Rasulullah'tan (s.a.v.) rivayet ettiğine göre şöyle
buyurmuştur:"Kim Allah yolunda bir gün hastalanırsa, bu, onun bin köleyi
azat edip, Allah yolunda donatmasından ve kı--yamete kadar onlara infak
etmesinden daha hayırlıdır."[216]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Bizleri dosdoğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin
yoluna." (Fatiha:
1/6-7)Allahu Teala kullarına, her namazdan sonra kendilerine nimet verilenlerin
yoluna hidayet etmesini istemelerini farz kılmıştır. Onlar şu ayette
zikredilenlerdir:"İşte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler,
sıddiklar, şehidler ve salihlerle beraberdirler. Onlar ne güze! arkadaşdırlar.
(Nisa: 4/69)
1081- Sehl
b. HaniFden (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Kim doğrulukla Allah'tan şehadeti isterse, Allah onu
şehidlerin mertebesine ulaştırır. İsterse yatağında ölsün.[217]Müslim,
Hakim ve başkaları rivayet etmişlerdir. Hakim, Buhari ve Müslim'in şartlarıyla
sahih olduğunu söylemiştir.
1082-
Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Kim doğru olarak şehadeti isterse, ona kavuşmasa bile ona
verilir."Müslim ve Hakim rivayet etmiştir. Hakim Buhari ve Müslim'in
şartlarıyla sahih olduğunu söylemiştir. Ancak o şöyle rivayet
etmektedir:"Kim Allah yolunda Öldürülmeyi doğru olarak isterse ve sonra
Ölürse, Allah ona şehid ecrini verir."[218]
1083- Muaz
b. Cebel'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken
işitmiştir:"Kim Allah yolunda savaşırda deveden süt sağımı[219]
kadar devam ederse, ona Cennet vacip olur. Kim Allah'tan doğru olarak nefsinin
öldürülmesini isterse ve sonra ölür veya öldürülürse onun için şehidlerin ecri
vardır."Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İbni Mace rivayet etmişlerdir.
Tirmizi sahih olduğunu söylemiştir.
1084- îbni Hibban da sahihinde benzerini rivayet etmiştir.
Onun rivayeti şöyledir:"Kim halis olarak Allah'tan şehadetî isterse,
yatağında ölse bile, Allah ona şehid ecri verir."[220]
Hakim de rivayet etmiş
ve Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahih olduğunu söylemiştir.
1085- Amir
b. Sa'dı'n babasından (r.a.) rivayet ettiğine eöre Rasulullah (s.a.v.) namaz
kılarken, bir adam namaza geldi. Safa durunca şöyle dedi:"Allah'ım salih
kullarına verdiklerinin en faziletlisini bana ver." Rasulullah (s.a.v.)
namazı bitirince:"Az önce konuy ıı kimdi?" diye sordu. Adam:
"Benim ya Rasulallah!" dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:[221]"O
zaman atın yaralanır ve Allah yolunda şehid edilirsin."[222]Ebu
Ya'la, Bezzar, İbni Hibban sahihinde, Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim
senedinin sahih olduğunu söylemiştir.
1086- Ebu
Musa el Eş'ari'nin kardeşi Ebu Berde'den[223] (r.a.)
rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Allah'ım
ümmetimin faniliğini senin yolunda mızrakla öldürülme ve taun'la ölme
yap."[224]Ahmed ve Hakim rivayet
etmişlerdir. Hakim senedi sahihtir demiştir.[225]Seneddeki
Ebu Berde'nin ismi, Amir b. Kays'dır. Kardeşinin ismi Ebu Musa Abdullah'dır.
Ebu Musa'nın babasının, künyesi Ebu Berde[226]
olan ve tabiinin alimlerinden olan başka bir oğlu daha vardır. Bu hadiste
Rasulullah'ın (s.a.v.) Allah'tan ümmeti için şehadeti istediği açıkça görülmektedir,
Rasulullah (s.a..v) şehadeti kendisi için de ister ve temenni ederdi.
1087- Sahihi
Buhari ve Müslim'de Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Allah yolunda çıkanı güvence altına
almıştır.""Onu sadece benim yolumda Cihad, bana iman, peygamberlerimi
tasdik etme ecirden çıkarmıştır. İşte onun güvencesi bana aittir. Ta ki onu
Cennete sokayım veya çıkmış olduğu evine ecir ve ganimete kavuşmuş olarak
döndereyim.""Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki Allah
yolunda alınan her yara[227]
kıyamet günü kendi şekliyle gelecektir. Rengi kan rengidir. Kokusu misk
kokusudur. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki müslümanlara zorluk
çıkarmamış olsaydım, Allah yolunda çıkan hiçbir seriyye'den geri kalmazdım.[228]
Fakat ben bir genişlik bulamayıp onları geride bırakıyorum. Onlar da bir
genişlik bulamıyorlar. Benden geride kalmakta onlara zor geliyor. Nefsim elinde
olana yemin ederim ki ben Allah yolunda savaşıp öldürülmek, sonra tekrar
savaşıp Öldürülmek, sonra tekrar savaşıp öldürülmek isterdim."[229]
1088-
Buhari'nin rivayetinde şöyle diyor:"Ben Allah yolunda savaşmayı ve
öldürülmeyi, sonra diriltilip tekrar öldürülmeyi, sonra diriltilip tekrar öldürülmeyi
isterdim."[230]Öldürülmeyi
dört sefer tekrar ediyor.
1089-
Cabir'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken
işitmiştir:"Uhud ashabı zikredildiği zaman Allah'a yemin ederim ki
ashabımla beraber dağın eteklerinden şehid edilmeyi isterdim.[231]Hakim
rivayet etmiştir. Müslim'in şartlarıyla sahih olduğunu söylemiştir.Hadiste
geçen "Gavdertü mahum" yani "onlarla beraber şehid olmak"
manasına gelmektedir. Herevİ Garibeyn'de[232]zikretmiştir.Hadiste
geçen "Nahsul Cebel" dağın aslı, etekleri manasına gelmektedir.[233]
1090- Said
b. Müseyyed'den rivayet edildiğine göre Abdullah b. Cahş (r.a.) Uhud günü
şöyle demiştir:"Allah'ım sana yemin ediyorum ve istiyorum ki düşmanla
karşılaşalım. Düşmanla karşılaştığımızda beni öldürsünler. Sonra karnımı
deşsinler.[234] Sonra bana müsle
yapsınlar. Seninle karşılaştığımda "niçin böyle oldu?" diye sorduğun
zaman, senin için diye cevap vereyim."Düşmanla karşılaştıkları zaman
öldürüldü ve kendisine, saydığı şeyler yapıldı. İbni Müseyyeb diyor
ki:"Ben, Allah'ın, onun duasınm başını kabul ettiği gibi, sonunu da.kabul
edeceğini umuyorum." İbni Mübarek, İbni Ebi Şeybe Ali b. Zeyd b. Ced'an
yoluyla Said b. Müsey-yeb'den rivayet etmişlerdir. Hadis mürsel'dir.
1091- Hakim bu hadisi İshak b. Sa'd b. Ebu
Vak-kas'dan[235] muttasıl (bitişik)
olarak babasından rivayet etmiştir. Onun rivayeti şöyledir:"Abdullah b.
Cahş (r.a.) Sa'd b. Ebu Vakkas'a Uhud ' günü şöyle dedi:"Gelmiyor musun
Allah'a dua edelim." Bir köşeye çekilip dua ettiler. Sa'd (r.a.) şöyle dua
etti:"YaRabbi! Yarın düşmanla karşılaştığımızda[236]güçlü
ve kızgınlığı şiddetli biriyle beni karşılaştır. Senin için onunla savaşayım,
o benimle savaşsın. Sonra bana zafer nasip etki, onu öldüreyim." İbni Cahş
kalktı ve şöyle dua etti:"Allah'ım! Bana güçlü ve öfkesi şiddetli birini
nasip et. Senin için onunla savaşayım, o benimle savaşsın. Sonra beni öldürsün.
Ve burnumu kulaklarımı kessin. Yarın seninle karşılaştığımda, Sen: "Ey
Abdullah niçin burnun ve kulakların kesildi" diye sorduğun zaman
"Senin ve Rasulün için" diye cevap vereyim ve Sen: "Doğru
söyledin" diyesin" Sa'd diyor ki:"Ey oğlum! Abdullah'ın duası,
benim duamdan daha hayırlı idi. Günün sonunda onu gördüğümde burnu ve kulakları
bir ipte asılı duruyordu."Hakim Müslim'in şartıyla sahih olduğunu
söylemektedir. Hadiste geçen "Şediden Harduhu" kelimesi
"kızgınlığı şiddetli olan" manasına gelmektedir. "Hard"
kızgınlıktır[237]Bunun için "esedun
Haridun" kızgın aslan şeklinde bir deyim kullanılmaktadır.îbni İshak ve
başkalarının Mute ordusundaküerden naklettiklerine göre ordunun çıkış zamanı
gelince, herkes ailesiyle vedalaştı ve onlara selam verdiler. Abdullah b. Revaha
veda edeceklerine veda edince ağladı. Dediler ki:"Ey İbni Revaha niçin
ağladın?" şöyle cevap verdi:"Allah'a yemin ederim ki bende dünya
sevgisi ve size karşı şiddetli bir şevkim[238]
yoktur. Ondan dolayı ağlamıyorum. Fakat Rasulullah'ı (s.a.v.) Allah'ın
kitabından içinde ateşin zikredildiği şu ayeti okurken işittim:"Sizden
herkes ona uğrayacaktır. Bu Rabbinin vacip olan kazalarındandir" (Meryem: 19/71)Ben bilemiyorum,
oraya uğradıktan[239] sonra
durumum ne olacaktır." Müslümanlar şöyle dediler:"Allah sizinle
beraber olsun, sizleri korusun ve bizleri salih-ler olarak geri
döndersin." Abdullah b. Revaha şöyle dedi:"Fakat ben Rahman'dan
mağfiret istiyorum -köpükleri saçtıran yaralayıcı bir vuruş. înat[240] bir
elle hazırlanmış bir dürtme- mızrakla iç organları ve ciğerleri söken ta ki
denilsin[241] mezarın^yanından [242]geçtiklerinde
Allah onu bir gaziye irşad etsin,[243]
rüşdünü buldu[244] şiirde geçen "Zate
Ferğin" kelimesi, "kanı akan geniş yara" manasınadır.[245] İbni
İs-hak'm Zeyd b. Erkam'dan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "Ben
İbni Revaha'nın yetimi idim. Bu seferine çıktığı zaman yükünde benim karşı
tarafımda oturuyordu. Gece giderken onun şöyle dediğini işittim:"Bana
verdiğin[246] zaman ve yükümü sırtlanıpHasa'dan[247]
sonra dört katı yol gittiğimizde senin yanında olmak nimet, senden uzaklık[248]
kötülüktürBenden geride ehlime dönmeyeceğim müslümanlar[249]
geldiler ve beni bıraktılarŞam'da kalması[250]
meşhur[251] bir yerde. Senin bütün
yakın akrabaları döndermenRahman'a ve kardeşliği kopararak orada aldırış etmem
uzunca sulamaya[252]Altında
ipimi uzattığım hur amalar a.[253]Ben
şiiri duyunca ağladım. Beni görünce kırbacıyla sarstı ve şöyle dedi:"Sana
ne oluyor akılsız çocuk.[254]
Allah bana şehadeti nasip ediyor. Sende yükün iki tarafı arasında geri
dönersin.[255]Sonra Rum ve
başkalarından oluşan toplulukla karşılaşıncaya kadar ilerlediler. Abdullah b.
Revaha şehid edildi.Allah ona istediğini verdi. Temenni ettiği şehadete kavuşturdu.
İleride Mute savaşında inşaallah gelecektir.İbni Asakir'İn Eş'arilerden bir
adamdan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Savaşı gördüm. Şiddetli bir
çatışma ile savaştık. Zeyd bir zırh giydi. Bir ata bindi ve sancağı eline
alarak savaşmaya başladı. Sonra atından indi, zırhı çıkardı ve şöyle dedi:
"Bunu kim alır?" Zeyd öldürüldü. Zırhı Cafer aldı, giydi, atına
bindi ve sancağı alarak savaşmaya başladı. Sonra Cafer de atından indi, zırhı
çıkararak: "Bunu kim alır?" dedi. Cafer de öldürüldü. Abdullah b.
Revaha ilerledi. Zırhı giydi, atına bindi ve sancağı aldı. Sancak Abdullah b.
Revaha'ya gelince oda savaştı ve diğer ikisinin yaptığını o da yaptı. Atından
indi ve zırhı çıkardı: "Bunu kim alır?" [256]
dedi.
1092-
Malik'in Zeyd b. Eslem'den rivayet ettiğine göre Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle
diyordu:"Allah'ım! Senin yolunda şehidlik ve Rasulü'nün beldesinde Ölümü
senden isterim."[257]
1093- Buhari[258]
bunu senedsiz olarak rivayet etmiştir. Ömer şöyle diyor:"Allah'ım! Beni
senin Rasulü'nün beldesinde şehidlik-le nzıklandır."[259]Selim
b. Amir şöyle diyor:"Cerrah b. Abdullah el Hekimi'nin[260]
yanma girdim. O iki elini kaldırdı. Oradaki amirler de ellerini kaldırdılar.
Uzun bir müddet durdu. Sonra bana şöyle dedi:"Ey Ebu Yahya içinde
bulunduğumuz durumu biliyor musun?" Ben şöyle dedim:"Hayır. Sizleri
iştiyaklı olarak buldum. Ben de ellerimi sizinle kaldırdım" şöyle
dedi:"Allah'tan şehadet istedik." Selim şöyle diyor:"Allah'a
yemin ederim ki onlardan hiç kimse kalmadı. Hepsi savaşlarda şehid oldu."
İbni Zehebi "Siyerin nübela-da" zikretmektedir.[261] .îbni Mübarek'in Süleyman b. Muğire'den,[262]
onun da Hu-meyd b. Hilal'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Esved b.
Külsüm[263] yürüdüğü zaman,
ayaklarına ve parmak uçlarına bakardı. Savaşa gidince şöyle dua
etti:"Allah'ım! Benim bu nefsim rahatlıkta iken seni sevdiğini sanıyor.
Eğer bunda doğru ise, onu sana kavuşmakla zıklandır. Eğer bunda yalancı ise,
onu buna yönelt, bu onun zoruna gitse de. Senin yolunda onu öldür. Etimi vahşi
hayvanlara ve kuşlara yedir."Şöyle diyor: "Bu ordudaki bir toplulukla,
içinde bir delik[264]
bulunan bir duvardan içeri girene kadar gittiler. Bu sırada düşman geldi ve bu
deliğin önünde durdu. Arkadaşları oradan çıktılar, fakat o düşman orada
çoğalıncaya kadar Çıkmadı. Sonra atıdan indi ve yüzüne vurarak onu savdı. Sonra
düşman başından savulana kadar onlara saldırdı ve çarpıştı. Sonra duvarda
bulunan çeşmenin yanına gitti, abdest aldı ve namaz kıldı.Düşman bu sırada
şöyle diyordu:"Araplar müslüman olunca, böyle müslüman olurlar." Namazım
bitirince öldürülünceye kadar onlarla savaştı. Ordunun büyük çoğunluğu bu duvarın
yanından geçerken kardeşi de aralarındaydi. Kardeşine "duvardan içeri
girip, kardeşinin kemiklerini kefenlemiyor musun?" denilince şöyle cevap
verdi:"Ben bir şey yapmıyorum. Kardeşim bu şekilde dua etmişti. Duası
kabul edildi." Onlar da onu ayıplamadılar."[265]îbni
Zehebi el Hafız'ın Abdullah b. Ubeyd b. Umer'den rivayet ettiğine göre Amr b.
As (r.a.) şöyle diyor:"Ben ve kardeşim Hişam Yermuk[266]
savaşında bulunduk. O ve ben geceleyince, bizleri şehadetle rızıklandırması
için Allah'a dua ettik. Allah onu şehadetle rızıklandırdı. Ben ise
kaybettim."[267]
Deniliyor
ki:"Hişam b. As düşmana saldırıyor ve onlardan bazılarını Öldürüyordu.
Sonunda öldürüldü. Cesedi atların ayakları altında kaldı. Taki kardeşi onun
etlerini bir meşinin[268]
içinde toplayarak gizledi."Zeyd b. Eslem'den rivayet edildiğine göre
şöyle diyor:"Onun ölümü Ömer'e (r.a.) ulaşınca şöyle dedi;"Allah ona
rahmet etsin. İslam için ne güzel yardım idi."[269]
1094-
Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diytfr:"Rasulullah (s.a.v.)
ve ashabı yola çıkarak, müşriklerden önce Bedire ulaştılar. Müşrikler gelince
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Genişliği yer Üe gök arası kadar olan
Cennete kalkınız."Umeyr b. Himam:"Ya Rasulallah! Genişliği yer ile
gök arası kadar olanCennet mi?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Evet"
dedi. Umeyr:"Vay vay"[270]
dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Bunu söylemene sebep nedir?"diye sorunca,
Umeyr şöyle dedi:"Allah'a yemin ederim ki, oranın ehlinden olma ümidinden
başka bir şey değildi." Rasulullah (s.a.v.):"Sen oranın
ehlindensin"buyurdu. Umeyr çantasından biraz hurma çıkarmış yiyordu şöyle
dedi:"Eğer ben bu hurmalarımı yemek için canlandırıldiy-sam, bu bile çok
uzun bir hayat olurdu." Yanındaki hurmaları attı. Sonra öldürülünceye
kadar onlarla savaştı."[271] Müslim
rivayet etmiştir.İbni Akabe'nin rivayet ettiğine göre, Umeyr b. Himam o gün
müslümanlardan ilk öldürülen kişidir.[272]Hadiste
geçen "kam" kelimesi ok torbası manasına gelmektedir.[273]
1095- İbni
Mübarek, sünen'inde Beyhaki'nin Enes'den (r.a.) rivayet ettiklerine göre şöyle
diyor:"Yemarne günü Sabit b. Kays b. Şemmas'ın[274]
yanından geçiyordum, ölülere güzüel koku sürüyordu. Ona:"Ey amca!
Müslümanların başına gelenleri görmüyor musun, sen burada duruyorsun?"
Tebessüm etti ve sonra^şöy-le dedi:
"Şimdi kardeşimin oğlu[275]"sonra
silahını kuşandı, atma bindi ve safın yanına geldi şöyle dedi:"Şunlara ve
yaptıklarına yazıklar olsun." Düşman için şöyle dedi:"Şunlara ve
ibadet ettiklerine yazıklar olsun." Atının önünü açtılar. Taki topluluğa
dalana kadar. Hücuma kalktı. Öldürülene kadar savaştı."[276]Hadiste
geçen "Hanut" kelimesi, ölülere sürülen güzel kokuya denilmektedir.
Birisi güzel koku süründüğü zaman "tahannete" denilir. Ölüye güzel
kokuyu nefisleri Ölüme alıştırmak ve şehadete kavuşmaya azmi güçlendirmek için
sürüyorlardı.[277]
1096-
Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah(s.a.v.) şöyle
diyor:"Cennet ehlinden bir adam getirilir. AHahu Teala ona şöyle der:
"Ey Adem oğlu! Yerini hasıl buldun?" Adam: "Ya Rabbi yerlerin en
hayırhsıdır" der. Aİlahu Teala ona şöyle der: "İste ve temenni
et." Adam şöyle cevap verir: "Bir şey istemiyorum ve temenni
etmiyorum. Senden beni dünyaya döndermeni ve senin yolunda on defa öldürülmemi
isterim." Adam şehadetin faziletini görünce böyle söyler. Ateş ehlinden
bir adam getirilir. Aİlahu Teala ona şöyle der: "Ey Adem oğlu! Yerini
nasıl buldun?" Adam: "Ya Rabbi! Yerlerin en şeriisidir." AHahu Teala
şöyle sorar: "Fidye[278]
olarak yeryüzü dolusu[279]
altını verirmiydin?" Adam: "Evet" der. AHahu Teala şöyle der:
"Yalan söyledin. Bundan daha azını senden istedim, sen yapmadın."[280]Ebu
Avane sahihinde, Nesai ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim, hadisin, Müslim'in
şartıyla sahih olduğunu söylemektedir.Müellif şöyle diyor: Cennet ehli, büyük
kurtuluşa erdikleri ve ebedi nimetlere kavuştukları halde şehadeti istiyorlar
ve temenni ediyorlar. Onu şer, üzüntü[281]gurur,
ve zorluklar diyarında şimdi bulunanlar nasıl temenni edip İstemesinler.
Cennete mi, yoksa Cehenneme mi gideceklerini bilmiyorlar.Rasulullah'tan
(s.a.v.) gelen birçok hadiste sabit olduğuna göre, şehidler Cennete çıkmayı,
içinde bulundukları nimetlerden ayrılıp dünyaya dönüp Allah yolunda öldürülmeyi
temenni etmektedir. Çünkü Allah yolunda Öldürülmenin lezzetini tatmışlar,
şehadetin Allah katındaki faziletini görmüşlerdir. İleride bu konu gelecektir
inşaallah.
1097- Asım
b. Behdele'den[282]
rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Halit b. Velid'in eceli geldiği zaman
şöyle dedi:"Ben ölümü yerinde[283]
istedim ama bana nasip olmadı.Bana nasip olan yatağımda ölmemdir. 'La ilahe
illallah' sözünden sonra hiçbir amel, bana, kalkanımı[284]
kuşandığım ve gökyüzünün üzerime boşaldığı[285] ve
kafirlere hücum etmek için sabahı beklediğimiz bir geceden daha sevimli
değildir." Sonra şöyle dedi:"Ben öldüğüm zaman benim atıma ve
silahıma bakınız. Onları Allah yolunda kullanınız."[286]
İbni Mübarek rivayet etmiştir. Asım, Halife kavuşmamıştır.
1098- Süfyan
b. Uyeyne'den rivayet edildiğine göre bize şöyle diyor:"Uhud günü
Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte otuza yakın kişi yaralandı. Hepsi de onun
huzuruna gelip şöyle diyorlardı:"Benim yüzüm, senin yüzünün koruması,
canım senin canına feda olsun. Allah'ın selamı sürekli üzerine olsun."[287]İbni
Mübarek rivayet etmiştir.
1099- İbni Ebi Şeybe'nin sahih bir senedle Enes'den
(r.a.) rivayet ettiğine göre Ebu Talha Rasulullah'm (s.a.v.) önünde
vuruluyordu. Arkasında Rasulullah (s.a.v.) vardı. Rasulullah (s.a.v.) başmı
kaldırınca, o da başını kaldırmakta ve şöyle demekteydi:"Ya Rasulallah!
Seni değil, beni boğazlasınlar."[288]
1100- İbni
Ebi Şeybe'nin Abdulvahap es Sekafi'den,[289] onun
da Eyyüp'den[290] onundaMuhammed'den[291]"[292]rivayet
ettiğine göre şöyle diyor:"Bana gelen habere göre Abdullah b. Selam şöyle
diyor: "Eğer bana kavuşursa (yani savaş) ve bende de güç yoksa, beni bir
döşek üzerinde iki saffın arasına taşıyınız."[293]
1101- İbni
İshak'ın Siyer'inde Mahmud b. Lebid'den[294]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Uhud'a çıkınca
Hasil b. Cabir[295] (o,
El yeman Ebu Huzeyfe b. el yeman'dır) ve Sabit b. Vakkaş'ı[296]
yüksek bir yere[297]
kadın ve çocuklarla beraber çıkardı. Her ikisi de yaşlıydı. Biri diğerine
şöyle diyordu:"Baban yok olsun. Biz neyi bekliyoruz. Allah'a yemin olsun
ki bizim herbirimizin kalan ömrü, ancak eşeğin susuzluğu[298]
kadardır. Biz bugün veya yarın ölüyüz.[299]
Kılıçlarımızı alıp Rasulullah'a (s.a.v.) katılmayalım mı? Umulur ki Allah
bizlere Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte şehadet nasip eder." Sonra
kılıçlarını aldılar ve gelip insanlara katıldılar. Fakat onları kimse
tanımadı. Sabit b. Vakkaş'ı müşrikler öldürdüler. Hasil b. Cabir ise
müslümanlann kılıçlarıyla öldü. Onu tanımadıklarından öldürmüşlerdi. Huzeyfe
şöyle dedi:"Vallahi bu babamdır." Müslümanlar:"Allah'a yemin
olsun ki onu tanımadık" dediler ve doğru söylediler. Huzeyfe şöyle
dedi:"Allah sizleri affedecektir. O merhametlilerin en
merha-metlisidir." Rasulullah (s.a.v.) ona fidye vermek istedi. Huzeyfe,
fidyeyi müslümanlar arasında dağıttı. Bununla Huzeyfe 'nin Rasulullah'ın
(s.a.v.) yanındaki değeri daha da arttı.[300]
1102- İbni
Ömer'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Ömer (r.a.) Uhud günü kardeşine şöyle diyor:"Ey
kardeşim benim zırhımı al" kardeşi şöyle cevap verir:"Ben de senin
istemekte olduğun şehadeti istiyorum." Sonunda her ikisi de zırhı
bıraktılar."[301] ve
Taberani[302] rivayet
etmişlerdir.Müellif şöyle diyor: "Ömer b. Hattab'in kardeşi Zeyd'dir.[303]
Ondan daha yaşlı idi ve ondan önce müslüman olmuştu. Çok uzun boylu idî. Uhud
günü şehadeti istedi ama, nasip olmadı. Rasulullah'tan (s.a.v.) sonraya kaldı.
Ye-mame günü müslümanlann sancağını taşıyordu. Sürekli onunla ilerliyor ve
kılıcıyla savaşıyordu. Sonunda öldürüldü ve sancak yere düştü. Düşünce onu Ebu
Huzeyfe'nin azatlı kölesi Salim[304]
aldı. Onun ölüm haberi Ömer'e gelince, şiddetli bir şekilde üzüldü ve şöyle
dedi:"Kardeşim benden önce müslüman oldu ve benden önce şehid oldu"
şöyle diyordu:"Her sabahın yeli[305]
esince onda Zeyd'in kokusunu duyuyorum."[306]
1103- Ebu
Muzaffer b. El-Cevzi'nin "Cevheretüz za-. man fi tezkiretis sultan"
adlı kitabında, Sa'd'dan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Kardeşim
Umeyr[307] b. Ebi Vakkas'ı[308],
Rasulullah (s.a.v.) bizlere Bedir'e çıkışı emretmeden önce gördüm.
Gizleniyordu:"Ey kardeşim sana ne oluyor?" dedim. Bana şöyle cevap
verdi:"Rasulullah'in (s.a.v.) beni görüp, küçük görmesinden ve beni geri
döndermesinden korkuyorum. Ben ise Allah'a kavuşmak istiyorum." Sonra
Rasulullah'a (s.a.v.) arz edilince, onu küçük gördü ve "geri dön"
dedi. Umeyr ağlamaya , başladı. Rasulullah ta (s.a.v.) gelmesine izin verdi.
Sa'd şeyle diyor:"Ben onun kılıcının kınım[309]
taşırdım." Bedir günü öldürüldü. O zaman on altı yaşında idi. Onu Amr b.
Abduvud[310] öldürdü."[311]
1104- İbni
Abbas'ın[312] azatlı kölesi Miksem'den
rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Ben, yanımda bir adamla beraber
Beyt-i Mukaddes'te otururken, bir adam yanımıza geldi. Arkadaşım ona şöyle
dedi:"Ebu İshak'a merhaba."Adam oturunca arkadaşıma:"O kim"
diye sordum. Arkadaşım:"Ka'bul Ahbar'dır" dedi. Ben:"Allah sana
rahmet etsin. Bize konuş" dedim şöyle cevap verdi:"Günahın zirvesi;
kulun Allah'a şirk koşması ve annesini nikahlamasıdır. İyiliğin zirvesi ise;
kulun kanının Allah yolunda akıtümasıdrr. Şehidler üç çeşittir. Bir adam
evinden çıkar, fakat şehid olmayı istemez. Evine dönmeyi tercih eder. Allah ona
sahibi bilinmeyen[313] bir
ok nasip eder. Ka-nınm ilk damlasıyla, Allah onun yaptığı bütün hataları affeder.
Sonra akan her kan damlasıyla bir derece yükselir. Ta ki kanının son damlasına
yükselinceye[314]kadar. Başka biri daha
evinden çıkar. Şehadeti de eve dönüşü de sevmektedir. Hemen savaşa girer.
Bunun diz kapakları İbrahim'in (a.s.) diz kapaklarına dokunur. Başka biri daha
vardır. Evinden çıkar. Eve dönmeyi istememekte, şehadeti istemektedir. Hemen
savaşa başlar. Bu adam, Cenneti kılıcıyla tutan melek gibidir. Cennette
istediği yerde durur,[315]istediği
verilir. İstediğine şefaat eder."[316]İbni
Mübarek, sahih senedle rivayet etmiştir.Kurtubi'nin tefsirinde, Ka'bul
Ahbar'dan naklettiğine göre şöyle diyor:"İsrail oğullarından bir melik,
bir şey yaptı. Allahu Te-ala o zamanın peygamberine şöyle vahyetti:
"Falana söyle
temenni etsin" Melik şöyle dedi:"Ya Rabbi! Ben, malımla, çocuklarımla
ve nefsimle Ci-had etmeyi temenni ediyorum." Allah ona bin çocuk verdi.
Adam bu çocuklarından birini malı ile donatıp savaşa gönderiyordu. Çocuğu bir
ay kalıyor ve şehid oluyordu. Sonra başka birini gönderiyor. O da bir ay içinde
öldürülüyordu. Böylece bütün çocuklarının her biri birer ayda öldürüldüler.
Adam bu arada gündüzleri oruçlu, geceleri ise namaz kılarak geçiriyordu. Sonra
kendisi savaşa gitti ve o da öldürüldü. Bunun üzerine Allahu Teala şöyle
buyurdu:"Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır."[317] (Kadir:
97/3)Yani bu Melik'in bin ayındaki namaz oruç, mal, nefis ve çocuklarıyla Allah
yolunda yaptığı Cihad'dan daha hayırlıdır."[318]Müellif
şöyle diyor:"Bu Allahu Teala'nın, bu ümmet üzerindeki geniş fazlın-dandır.
Bu ümmete, az bir amel karşlığında verdiği ecire, geçmiş ümmetler uzun bir
ömürle yaptıkları çokça amelle ulaşamıyorlardı. Eğer bu ümmetin kadir gecesi,
bu Melik'in bin ayından daha hayırlı ise, Hacer-i Esved'in yanında kadir
gecesini ibadetle geçirmekten daha hayırlı olan, Allah yolunda geçirilen bir
saat durumu ne olur. Yukarıda Ebu Hureyre'nin hadisinde geçti."[319]
1105- İbni
Mübarek'in Seriy b. Yahya'dan, onun da Ala b. Hilal el Bahili'den[320]
rivayet ettiğine göre Sıla'nın kavminden bir adam Sıla'ya[321]
şöyle dedi:"Ey Ebu Sahba! Rüyamda bana bir kap bal[322]
sana ise iki kap bal verildiğini gördüm." Sıla şöyle cevap verdi:
"Sen hayırlı bir rüya görmüşsün. Sen şehid edileceksin, ben ve oğlum da
şehid edileceğiz" şöyle diyor:"Yezid b. Ziyad'ın[323]
döneminde, Sicistan'da[324]türkler-le
karşılaştılar. Müslümanlardan ilk yenilen ordu, bu ordu oldu. Sıla oğluna şöyle
dedi:"Ey oğlum! Annenin yanma dön." Oğlu şöyle cevap verdi:"Ey
baba! Sen kendin için hayır istiyorsun, bana ise geri dönmemi emrediyorsun.
Allah'a yemin ederim ki, sen annem için benden daha hayırlısın." Sıla
şöyle dedi:"Madem böyle söyledin, o zaman ilerle." Oğlu ilerledi ve
vuruldu. Sıla onun cesedinin etrafından bulunanları ok yağmuruna tuttu. Onları
oradan savınca yanına gitti. Başında durup onun için dua etti. Sonra
Öldürülünceye kadar savaştı.[325]
1106- Yine
İbni Mübarek'in Hammad b. Selmete'den, onunda Sabit'ten[326], onun
da Sıla'nın hanımı Muaze'den[327] ,
rivayet ettiğine göre; kocasının ve oğlunun, her ikisininde öldürüldüğü haberi
kendisine gelince-ki Sıla oğlunu önden göndermiş ve şöyle demişti:"İlerle
ben seni korurum. Oğlu öldürülmüş, sonra da kendisi öldürülmüştü- Ölüm
haberleri gelince, kadınlar, onun yanına gelmişlerdi. Hanımı onlara şöyle
demişti:"Eğer, Allah'ın bizlere ikram ettiği durumdan dolayı tebrik etmeye
geldiyseniz, tamam. Yoksa geri dönün."[328]Yine
Mübarek b. Said'den[329]
onuda Nuseyr b. Za'luk'-dan[330],
onun da Abdullah b. Kays'dan[331]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:
"Benim bir çok
savaşa gittiğimi gördün. Bir seferde insanlar, şiddetli bir rügarın olduğu bir
günde kendi saflarına çağırıyorlardı. İnsanlar kendi saflarında kükrüyorlardı.
Birden, atının üzerinde bir adam gördüm. Benim atım onun atı-mn arkasmdaydı.
Adam sanki şöyle diyordu:"Bu benim farkıma varmaz" şöyle
konuşuyordu:"Ey nefsim! Ben şöyle şöyle bir sahneye şahid olmadım mı? Sen
buna şöyle dedin:"Çocukların ve ailen. Sana itaat edeceğim, sen de geri
dön." Ancak bu gün Allah'a yemin ederim ki, seni Allah'a arzedeceğim.
İster seni alsın, isterse bıraksın." Ben kendi kendime dedim ki:
"Buna bakacağım."[332]
İnsanlar saf bağladılar ve düşmana hücum ettiler. O adam İlk başta gidenlerdendi,
Sonra düşman hücuma kalktı, o adam insanları korumaya çalışanlardandı. Sonra
müslümanlar hücuma kalktı, o adam yine ilk başta gidenlerdendi. Sonra düşman
hücum etti, müslümanlar geri çekilirken, o adam yine insanları korumaya
çalışanlardandı, Allah'a yemin ederim ki bu durum aynı şekilde devam etti.
Sonunda onun yanından geçerken, onun cesedinde ve bineğinde altmıştan fazla
yara saydım."[333]
Ebu Muzaffer b. el
Cevzi de buna benzer bir hikaye rivayet etmektedir. Halef b. Hişam'dan[334]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:
"Ben bazı
savaşlara katılırken, nefsine hitap eden bir genci işittim. Benim atım onun
atının arkasındaydı şöyle diyordu:
"Ey nefsim! Her
savaşta sen şöyle diyorsun: "Falan kadın, falan çocuk, senin ailen ve
senin çocuklarındandır. Kendini telef etmen neyine gerek." Falan kadın
benden boştur, kölelerim azat edilmiştir, mallarım Allah yolunda infak
edilmiştir. Bu gün mutlaka seni Allah'a arzedece-ğim. Sonra hücuma kalktı ve
öldürüldü. Onda seksen küsur yara ve darp izi saydım."[335]
Müellif şöyle diyor:"Bu genç bunu yapan ilk kişi değildir. Çünkü onun sonradan
geldiği biliniyor. Herhalde ona örnek teşkil eden başkaları vardır.Sa'd b.
İbrahim'den[336] rivayet edildiğine göre
şöyle diyor:"Kadisiye günü bir adamın yanında geçiyorduk. Adamın elleri
ve ayaklan kesilmişti. Toprağın üzerinde yuvarlanıyor[337] ve
şöyle diyordu:"Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddiklar,
şehidler ve salihlerle beraber onlar ne güzel arkadaştırlar." (Nisa:
4/69)Bir adam:"Ey Allah'ın kulu sen kimsin?" diye sordu. Adam şöyle
cevap verdi:"Ensar'dan bir adamım.İbni Mübarek ve İbni Ebi Şeybe rivayet
etmişlerdir.[338]
Safvan b. Amr'dan,
onun da Ebu Utbe el Kindi'den[339] rivayet
edildiğine göre şöyle diyor:"Nevful Bikali[340] ile
ihtilaf ederdik. Bir seferinde bir adam ona geldi, ben de yamndayken şöyle
dedi:"Ey Ebu Yezid! Seni rüyamda gördüm." Nevf:
"Anlat"dedi. Adam:"Sen bir orduyu yönetiyordun. Elinde uzun bir
mızrak vardı. Mızrağın ucunda insanları aydınlatan bir ışık vardı" dedi.
Nevf şöyle dedi:"Eğer doğru söylediysen, ben şehid edileceğim." Fazla
bir zaman geçmedi ki Muhammed b. Mervan' la[341]beraber
bir ordu yola çıktı. Yola çıkışı zamanı geldiği zaman, veda etmek için yanına
gittim. Ayağını üzengiye koyunca şöyle dedi:"Allah'ım! Karımı dul bırak,
çocuğumu yetim bırak ve nevfe şehadet nasip et." Savaşa başladık. Geri
dönerken - Ga-baibteydik-[342]
düşmanın ortaya çıktı. Atma ilk binen kişi o oldu. Onları görünce üzerlerine
atını saldı. Onlardan bir adam öldürdü. Sonra bir adam daha öldürdü. Sonra da
kendisi öldürüldü. Onunla birlikte bulunanlardan bazıları şöyle
dediler:"Biz onunla son bulduk." Onun kanı ile atının kanı birbirine
karışmıştı. Her ikisi de öldürülmüştü." İbni Mübarek,[343]
Safvan'dan rivayet etmiştirBekir b. Mudarr'm[344]
Abdul Kerim b. Harit'ten[345]
rivayet ettiğine göre bir adam Abdül Kerim'e şöyle haber vermiştir:"Bir
kalede muhsur kalmıştık. Ordudan iki adam çıktılar. Biri diğerine şöyle
dedi:"Gelip yıkanır mısın umulur ki Allah bize şehadet nasip eder?"
Arkadaşı şöyle diyordu:"Yıkanmak istemiyorum." Birincsi gitti
yıkandı. Kaleye geri dönerken, kendisine bir taş isabet etti. Benyanlarına gittiğimde
arkadaşları onu çadırlarına çekiyorlardı. "Durumu nedir?" diye
sordum. Olanları bana anlattılar. Ben arkadaşlarımın yanına döndüm. Sonra
tekrar onların yanma gittim ve orada kaldım. Onlar ölmesinden
şüpheleniyorlardı. Onlar bu haldeyken, ona ruh geldi ve güldü. "Bu
canlıdır" dedik. Böylece bekledi. Sonra yine güldü. Yine biraz bekledi,
sonra ağladı ve gözlerini açtı. Biz şöyle dedik:"Ey falan! Müjde, sana bir
şey olmadı. Sende acayip durumlar gördük. Senin öldüğünü zannediyorduk. Sen güldün"
olayı anlattık." Adam şöyle cevap verdi:"Bana isabet eden olay
meydana gelince, bana bir adam geldi. Elimden tuttu ve yakuttan bir köşke beni
götürdü. Benimle kapının önünde bekledi. Hizmetçiler çıkıp bana geldiler.
Kollarını sıvamışlardı. Onlar gibisini görmedim şöyle dediler:"Efendimize
merhaba" Ben:"Siz kimsiniz? Allah size bereket versin" dedim
şöyle dediler:"Biz senin için yaratıldık." Sonra tekrar, başka bir
köşkün yanma gittik. Oradanda öncekilerden daha iyi hizmetçiler çıktı. Onlar
da:"Efendimize merhaba" dediler. Ben; "Allah size bereket
versin, siz kimsiniz?" dedim. Onlar: "Biz senin için yaratıldık"
dediler. Sonra tekrar yürüdük. , Bir evin önüne geldik. Bilmiyorum
yakuttanmıydı, zeberced-den miydi, yoksa inciden miydi? Öncekilerden başka
hizmetçiler çıktılar. Öncekilerin söylediği gibi onlar da söylediler.
Öncekilere söylediğimi onlara da söyledim.Adam benimle evin kapısında durdu. Birde
baktım ki ev açılmış, içerisinde kat kat sergiler, yayılmış yastıklar[346]
var. Beni eve girdirdi. Evin iki kapısı vardı. Kendimi iki yastığın arasına
attım. Adam şöyle dedi:
"Senin için yemin
ettim. Sen kendini bu serginin üzerine attın. Sana bu gün bunlar nasip
oldu." Ben kalktım ve serginin üzerine, bir döşeğe[347]
uzandım. Onun gibisine hiç yatmamıştım. Ben böyle iken, kapılardan birinden
birinin geldiğini hissettim. Birden baktım ki bir kadın geliyor. Onun süsleri,
giysileri ve güzelliğini daha önce hiç görme-, mistim. Yanıma geldi.
Yastıklarına basmıyordu. Sukut346 içerisinde geldi. Durdu ve bana selam verdi.
Ben de selamına karşılık verdim şöyle dedim:[348]"Allah
sana bereket versin sen kimsin?" Bana şöyle cevap verdi:
"Ben senin
hurilerden hanımınım." Ben sevincimden güldüm. Yanımda durdu ve benimle
konuşmaya başladı. Bana dünya kadınlarının durumun hatırlatıyordu. Sanki yanında
bulunan bir kitaptan bunları öğrenmişti.Bu durumdayken diğer kapıdan birinin
geldiğini hissettim. Oradan da bir kadın geliyordu. Onun giysileri, süsleri ve
güzelliği gibisini görmedim. Birincsinin yaptığı gibi o da yaptı ve yanıma
geldi. Benimle konuşmaya başladı. Diğeri baraz şöyle dedi:"Olduğun gibi
kal. Bu olmaz. Şimdi öğle namazı vakti." Bilmiyorum bana böyle mi söyledi,
yoksa beni bir çölemi attı. Onlardan kimseyi göremiyorum. O zaman ağladım.
Adam şöyle diyor:"Öğle vakti veya öğleyi kılmadan Allah onun ruhunu
kab-zetti." Bunu imam Fareddin Ebu Mansur Abdurrahman b. Muhammed b.
Hibetullah, "Cihad ayetlerinin tevili"[349] kitabında
isnadsiz olarak zikretmiştir. Hafız b. Asakir'de kitabında Ebu Bekir b.
Mudarr'dan[350] rivayet
etmiştir.Beyhaki'nin ve Ebul Ferec b. el Cevzi'nin "mesirül ğa-mis
sakin"[351]adlı kitabında Kasım b.
Osman el Huzai'den rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Kabe'nin
etrafında tavaf ederken bir adam gördüm ve ona yaklaştım. Adam sadece şu
cümleyi tekrarlıyordu:"Allah'ım muhtaçların ihtiyacını karşıladın, benim
ihtiyacımı karşılamadın." Adama şöyle dedim:"Sana ne oluyor? Bu
cümleden fazlasını söylemiyorsun?" Adam şöyle cevap verdi:"Sana
söyleyeyim. Biz değişik beldelerden yedi arkadaştık. Düşman topraklarında
savaştık. Yedimizi de esir ettiler. Rumlardan bazıları bizi, boynumuzu vurmak
için bir yere götürdüler. Gökyüzüne baktım. Orada yedi kapı açılmıştı. Yedi
huri her birinin elinde mendil ve aynayla[352]
orada duruyorlardı.Bizden bir adam öne çıktı, onun boynunu vurdular. Bir
hurinin elinde mendille yeryüzüne indiğini ve onun kanını sildiğini gördüm.
Böylece altısının boynu vuruldu. Ben kalmıştım. Bir kapı ve bir huri kalmıştı.
Boynumun vurulması için Öne çıktığımda, oradaki bazı adamları beni kendileri
için istediler ve beni onlara hibe etti. Hurinin şöyle dediğini
işittim:"Ey mahrum kalan! Elinden ne kaçtı?" Kapı kapandı. Ey
kardeşim ben elimden kaçan şeye hasret kaldım. Kasım b. Osman şöyle
diyor:"Ben onu diğerlerinden daha faziletli görüyorum. Çünkü o,
diğerlerinin göremediğini görmüştür. Şevkle amel etmesi için yeryüzünde
bırakılmıştır."[353]
Müellif şöyle diyor:"Bu hikayeye benzer bir hikayeyi bazı seçkin kardeşlerim
bana anlatmışlardı şöyle diyordu birisi:"Ben genç iken okçularla birlikte
İskenderiye geçidinde "Seyyidi Ebul Feth el Vasiti"ye[354]
nispet edilen bir silah deposuna sığınmıştık. Yanımıza bir Faslı geldi-
Kesinlikle bir elini göstermiyordu.[355] Onu
gizlemek içinde çaba sarfe-diyordu. Parmak uçlarını göstersede elini
göstermiyordu. Beraber yiyip içiyorduk. Elini göstermemesinden dolayı, salgın
bir hastalık vardır zannıyla içimize şüphe düşmüştü. Onun elini görmek için
bekliyorduk. Bir gün eli açıldı ve onun tümünün parmak uçları gibi beyaz
olduğunu gördük. Abraş olduğunu sandık.Yemek vakti gelince onunla yememek için
gecikiyorduk. Onunla birlikte olan bir adam bize"Niye
gecikiyorsunuz?" diye sordu. Ona, adamın elinde gördüğümüz beyazlığı ve
gecikme sebebimizi söyledik. Adam bize:"Gidin be beraber yemek yiyin,
korkmayın. O Abraş değil. Yalnız kaldığınızda ona kıssasını sorun" dedi.
Gittik ve yemeği yedik. Bir gün Ebul Feth'in kabrine çıktık. Faslı da bizimle
geldi.Biz oturuyorken cemaatten biri şöyle dedi:"Ey falan! Bu veli
hakkında ne düşünüyorsun?" Adam:"Efendim Ebu Medinenin cemaatı, onun
velilerin halifesi olduğu inancındalar" dedi. "Bu veliye yeminle[356]
senin kıssanı bize anlatmanı istiyorum" dedi. Bunu söyleyince adamın
hali değişti. Şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı. Şöyle dedi:"Efendim
sana ne oldu ki bunu bana hatırlatıyorsun." İsrar edildi ve bunu anlatman
gerek dedi.Adam şöyle cevap verdi:"Faşta benim beldem fransız beldelerine
yakındır. Sürekli olarak bizler onların üzerine akın düzenliyor, onlar bize
akın düzenliyorlardı. Bir sefer yirmi kişi akın düzenlemek için çıktık. Düşman
beldesine saldıracaktık. Bu seferlerde-kî adetimiz gece gitmek ve gündüz
saklanmaktır. Bizim beldemizle düşman beldesi arasındaki yolu yanlayınca gün
doğdu. İçinde saklanmak için dağdaki bir mağaraya sığındık. Biz mağaraya
giriyorken bir düşman savaşçısının oradan çıktığını gördük. O da bizi görünce
geri mağaraya girdi. Arkadaşları da orada imişler. Hep birlikte çıktılar. Yüz
kişi idiler. Onlar da bizim yaptığımız işi yapacaklarmış. Bizim beldemize
saldırmak için çıkmışlar, gün doğunca bu mağaraya sığınmışlardı. Karşı karşıya
gelince savaştan başka çare kalmadı. Çünkü adetimiz şuydu: İki taraftan kim
düşmanına galip gelirse onlardan kimseyi sağ bırakmazdı. Onlarla şiddetli bir
şekilde savaştık. Bizden on bir kişi, onlardan kırk beş kişi Ölmüştü. Sonra
hep birlikte bize saldırdılar. Yirmi kişiden benden başka kimse kalmamıştı.
Yaralarım çoğaldı ve ölülerin arasına düştüm.Ben bu durumda iken gökyüzünden
kadınların indiğini gördüm. Onlar kadar güzel kimseyi görmedim. Onlardan her
biri müslüman ölülerinden birine gidiyorlardı. Her biri:"Bu benim
nasibim" diyerek birinin elini tutuyor, o da onunla kalkıyordu. Onlardan
biri bana geldi."Bu benim nasibim" dedi. Elimi tuttu. Elimde ruh olduğunu
hissedince, kızgınlıkla elini benden çekti ve:"Sen bir saate kadar"
dedi. Sonra beni bıraktı ve gitti. "Elini bize açtı. Elinde o.hurinin
tuttuğu yerler, beş parmağının izleri hep süt beyazı gibi bembeyazdı."[357]Ebu
Muhammed b. Ahmed yani İbni Cevher'inin "Zaha-irül Vaiz'in ve Şaairuz
Zakirin" adlı kitabında şöyle diyor: "Abdulvahid şöyle diyor:
"Bazı savaşlara
çıktım. Bir gün arkadaşlarımdan ayrılarak yalnız kaldım. Namaz kılan bir
gençle karşılaştım. Harbesini dikmiş, üzerine Mushaf mı asmıştı. Durup ona
bakıyordum. Kendi kendime: '"Umarım
Allah'ın velilerinden bir veliyle karşılaşmışim-dır" diyordum. Namazını
bitirince ona yaklaştım ve selam verdim. Ona:"Allah sana rahmet etsin. Neredesin?
Nereye gidiyorsun?" dedim. Genç şöyle dedi: "Ben Şam
ehlindenim"Nereye gitmek istiyorsun?" dedim şöyle cevap
verdi:"Rabbimden beni hurilerle evlendirmesini istedim. Bende İnsanlarla
beraber savaşıyorum. Umulur ki Allah bana şe-hadeti nasip edir."
Ben"Adın nedir?" diye sordum."Ahmed, künyem Ebu Katade'dir"
dedi. Devemle beraber yürümesini istedim, kabul etti. Binmesini teklif edip
şöyle dedim:"Bizimle birlikte deveye binmeniz, bizim için fazilettir.
Bin, yalın ayakla yürüme" şöyle dedi:"Ben hurilerle ancak çıplak
ayaklı olarak konuşurum." .Düşmana kavuşuncaya kadar yürüdük. Orada
durduk. Birisi şöyle bağırıyordu:"Ey Allah'ın atlıları! Bininiz, Cennetle
müjdeleniniz." Genç kalktı ve şöyle dedi:"Sana selam olsun. Belki
karşılaşanlayız." Sonra müşriklere saldırdı. Kılıcıyla sağma ve soluna[358]
vuruyordu. Sonunda müşriklerden biri onu okla vurdu. Düşerek öldü. İki taraf
birbirine girdi. İnsanlar arasında tozlar yükseldi. Savaş durunca
arkadaşlarıma:"Genci bulun" dedim. Onu aramaya gittiklerinde, ölülerin
arasında buldular. Onda biraz hayat kalıntısı vardı. Onu yanıma taşıdılar. Onun
başım dizime aldım ve yüzünden toprağı sildim şöyle dedim:"Ey habibim!
Eğer konuşacak durumun varsa konuş." Gözlerini bana kaldırdı ve şöyle
dedi:
"Cübbemi, Harbemi
ve Mushafımı al ve evimi sor. Onu bulursun. Beş yaşlarında bir kız görürsen ona
selamımı söyle. O benim lazımdır". Benim ondan başka kimsem yoktur."
Sonra dünyadan ayrıldı.Savaşlardan dönerken Şam'a uğradık. Onun evini sordum.
Küçük kız çıktı. Bizi görünce geri döndü ve şöyle dedi:"Anne! Babam
Savaşçılardan bir cemaatle geldi." Hanımı ve çocuğu beraber çıktılar.
Çocuk şöyle diyordu:"Babamı görmek istiyorum." Bizler ağladık ve
sesimiz yükseldi. Kadın şöyle dedi:"Ey cemaat! Eğer hayır ise bize de
söyleyin." Ben:"Ebu Katade için Allah ecrinizi artırsın." Kadın
feryat etti. Sonra:"Allah sana rahmet etsin Ey Ebu Katade. Sen ne güzel
arkadaştın." Sonra ona üzerinde kanının izi bulunan cübbesi-ni verdik.
Çocuk şöyle diyordu:"Ey annne! Bu babamın hanımı?" Ağlayıp feryat
etmeye başladı. Sonra hıçkırmaya başladı ve bu hıçkırıkta ruhunu teslim
etti."[359] Bu konuyu Ebu Kudame'n
:ı hikayesiyle bitirelim. Bunu Ebu Muzaffer b. El Cevzi, "Cevheretüz
Zaman fi tezki-retüs sultan" adlı kitapta, Ebu Kudame eş Sami'den rivayet
etmektedir şöyle diyor Ebu Kudame:
"Ben bazı
savaşlarda ordunun komutanı idim. Bazı beldelere girdim. İnsanları Cihada
çağırdım. Onları sevaba teşvik ettim. Şehadetin faziletini anlattım. Sonra
insanlar ayrılınca evime döndüm. Birden insanların en güzellerinden bir
kadının beni çağırdığını gördüm:"Ey Ebu Kudame." Ben kendime:"Bu
şeytanın hilesidir" dedim ve cevap vermedim. Yine çağırdı, yine cevap
vermedim. Kadın şöyle dedi:"Islahçılar, irade sahiplerine böyle
yapıyorlar." Ona kapıyı açtım. Gelip bana bir mektup ve bükülmüş bir
kolan verdi. Sonra geri dönüp giderken ağlıyordu. Kağıda baktım Şöyle
yazıyordu:" İn s ani arı. Cihada davet ettin ve onları sevaba teşvik ettin.
Ben bir kadınım. Cihada gücüm yok. Bende bulunan en güzel şeyi, iki saç örgümü
kestim ve sana getirdim. Atına gem yapman için. Umulur ki Allah bunu görür ve
beni affeder."Savaş gecesi gelince iki örgüyü çıkardım ve atıma gem yapıp
taktım. Sabah olunca ve savaş başlayınca, güzel yüzlü, zorluklara karşı
sabırlı bir çocuk gördüm. Ona yaklaştım ve şöyle dedim:"Ey çocuğum! Sen
yayasın. Atların dolaşırken seni çiğnemelerinden emin olamıyorum. Yerine dön
sen." Çocuk bana döndü ve şöyle dedi:"Nasıl döneyim. Allahu Teala
şöyle buyuruyor:"Ey iman edenler! Ordu halinde kafirlerle karşılaştığınız
vakit, onlara arkanızı dönmeyin!" (Enfal: 8/15)Ona bendeki yayı verdim.
Bana:"Ey Ebu Kudame! Bana üç ok ödünç ver" dedi. Ben:"Şimdi
ödünç vermenin zamanı değil" dedim. Çocuk:"Allah aşkına bana ödünç
ver" dedi. Ona bir ok verdim. Oku yaya yerleştirdi ve bir Rum'u öldürdü. Ben:"Sevabına
ortağım" dedim. Çocuk:"Evet" dedi. Ona bir ok daha verdim.
Onunla da bir Rum'u Öldürdü. Üçüncü bir ok verdim. Onu da attı şöyle
dedi:"Veda selamı ile sana selam olsun." Bir ok gelip iki gözünün
araşma isabet etti ve hızla yere düştü. Başında durdum ve:"Ey çocuğum!
Beni unutma. Bana söz vermiştin." Çocuk:"Evet" dedi.
Sonra:"Ey Ebu Kudame! Ben bir şeyde sana ihtiyacım var. Şehre girdiğin
zaman benim bir annem var. Ona git ve selamımı ilet. Bu heybeyi[360] ona
ver" dedi. Ben:"Annen kim?" dedim. Çocuk:"Saçlarını kesip
bunu atına gem yap diyen kadın" dedi. Ben ağlamakla meşgul iken çocuk
Öldü. Onu defnettim.Savaş bitince onun kabrine döndüm. Onu yerin üstünde
buldum. Yer onu dışarı atmıştı.Ona bir çukur daha kazdım. Oraya defnettim. Yer
yine dışarı attı. Arkadaşlarım:"Bırak onu. O çocuktur. Belkide annesinin
izni olmadan çıkmıştır" dediler. Ben hayrete düştüm.Müezzin yatsı ezanını
okudu. Kalktım,, namazı kıldım ve ağlayarak Allah'a yalvardım."Yarabbi ona
ne yapacağımı bilemiyorum." Bir ses işittim şöyle diyordu:
"Ey Ebu Kudame!
Allah'ın velisini bırak ve git." Bende onu bıraktım. Bazı kuşlar indiler
ve onu yediler. Yırtıcı hayvanlar gelip onun kemiklerini yediler.Şehre gelince,
annesinin evine gittim. Kapıyı çaldım. Küçük bir kız çocuğu çıktı. Heybeyi
görünce, geri dönüp bağırdı:"Anne Ebu Kudame abimin heybesiyle geldi.
Abimi onunla göremiyorum. Vah hasretim. Birinci yıl babamın başına geldi.
İkinci yıl abimin başına geldi. Bu yıl diğer abimin başına geldi."
Neredeyse ağlamaktan ölecektim.O kadın çıktı şöyle diyordu:"Tebrik etmek
için mi geldin, yoksa taziye için mi? Eğer çocuğun öldüyse bana taziyeni
bildir. Eğer şehid olduysa beni tebrik et," Ben:"Hayır Vallahi şehid
oldu" dedim. Kadın:"Bunun alameti nedir?" dedi.
Ben:Öldürüldü" dedim. Kadın:"Yer onu kabul etti mi, etmedimi?"
dedi. Ben:"Hayır Vallahi" dedim. Kadın:"Allah'a hamdolsun"
dedi. Sonra bir sandığı açtı ve içinden bir aba[361] ve
demirden bir kelepçe çıkardı şöyle dedi:"Gece olunca, o bu abayı giyer, bu
kelepçeyi ellerine takar ve şöyle derdi:"İlahi! Beni kuşların ve yırtıcı
hayvanların karnından hasret." Bende artık ağlayacak göz yoktur. Allahu
Teala onun duasını kabul etti."[362]Müellif
şöyle diyor:"Bu hikayeyi başka bir rivayetle yukanda naklettim."
Şehadet üstün bir
mertebe, yüce bir derecedir. Büyük nasip sahipleri ancak ona kavuşabilirler.
Kitabında ebedi kurtuluş yazılanlar onu elde edebilirler. Şehadet, peygamberlik
derecesinden sonra üçüncü sıradadır. Allahu Teala'nın ayette buyurduğu
gibi:"İşte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler,
sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar.
(Nisa: 4/69)Utbe b. Abdin[363]
hadisinde ifade edildiği gibi; şehidi peygamberler ancak, peygamberlik
derecesiyle geçebilirler. Bu hadisin; şehidlerin has tabası için, ayetinde
hepsi için geçerli olması muhtemeldir.Şehide "şehid" denilmiştir.
Bazılarına göre bunun sebebi; onun için Cennet şahitliği yapılmasıdır. Cevheri[364] ve
başkaları bu görüştedir. Bazılarına göre; onların ruhları selamet diyarına
şahid olup orada olacaklardır. Çünkü onlar, Rable-rinin katında diridirler.
Başkalarının ruhları Cenneti ancak kıyamet günü görebilirler. Nadr b. Şemil
şöyle diyor:"Şehid şahid manasınadır. Yani Cennette hazır olandır."
Kurtubi; bu görüşün sahih olduğunu söylemektedir.[365]İbni
Faris şöyle diyor:"Şehid, Allah yolunda öldürülendir. Şehid denilmiştir.
Çünkü Allah'ın[366]
melekleri ona şahidlik[367]
edeceklerdir. Bir görüşe göre bu şekilde isimlendirilmiştir. Çünkü şehid ken-Bu
sözleri Cevheri'nin Sihah'ında bulamadım.[368]di
nefsine Allah için şahitlik edecektir. Allahu Teala'nın şu ayetinde geçen biata
vefa gösterdiğine şahitlik edecektir:"Şüphesiz Allah mü'minlerden
mallarını ve canlarını satın almıştır." (Tevbe: 9/111)Hakiki şehidin
şehadeti, kulun şehadetiyle birleşmektedir. Bunun için onu şehid diye
isimlendirmiştir. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Allah
kendi yolunda yaralananı daha iyi bilir."İbni Anbari şöyle
diyor:"Çünkü Allah ve melekleri onlar için Cennetin şahitliğini
yapacaklardır." Bir görüşe göre; şehid, ruhunun çıkışı sırasında kendisi
için hazırlanan sevabı ve ecri müşahede edecektir. Bir görüşe göre rahmet
melekleri ona şahitlik edecekler ve onun ruhunu alacaklardır. Bir başka görüşe
göre; onun üzerinde şehid olduğuna şahidlik edecek bir şahit vardır. O da
kanidir. O, kıyamet günü haşredildiği zaman, şah damarları kan ile dolacaktır.
Başka görüşler de söylenmiştir."[369]Allahu
Teala şehidlere sayılamayacak faziletler, sınırla-namayacak üstünlükler
vermiştir. İnşaallah bunlardan bazılarını zikredeceğiz. Az.ilmimiz, kısa
anlayışımızla ulaştığımız fazilet ve üstünlükler:"Hiç bir nefis onlar
için gizlenen göz nuru şeyleri bilemez." (Secde: 32/17)Bu faziletlerden
biri de, onların rablerinin katında canlı oldukları ve
rızıklandırıldıklarıdır. Allahu Teala'nın buyurduğu gibi:"Allah yolunda
öldürülenlere, ölüler demeyiniz. Belki onlar diridirler. Fakat siz
bilemezsiniz."(Bakara: 2/154)Yine şöyle buyuruyor:"Allah yolunda
öldürülenleri ölü sanmayınız. Belki onlar canlıdırlar ve rablerini katında
rızıklanıyorlar. Allah'ın fazlından kendilerine verdikleriyle sevinmektedirler.
Kendilerinden sonra kendilerine katılacaklarla .müjdeleşiyorlar ve onlar için
korku ve üzüntü olmadığını müjdeliyorlar. Allah'ın nimet ve fazlıyla
müjdeleşiyor-iar. Şüphesiz Allah mü'minlerin ecrini zayi
etmez."(Al-iİmran: 3/169-171)
1107- İbni
Abbas'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Şehidler, Cennetin kapısındaki bir nehrin kenarında,[370]
yeşil bir kubbededirler. Gece gündüz onların rızkı Cennetten onlara
getirilir."
Ahmed, İbni Ebi Şeybe,
İbni Cerir, îbni Hibban sahihinde ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim,
Müslim'in şartıyla sahih olduğunu söylemiştir.
1108- Enes
b. Malik'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:[371]İ"Allah'ın kulları
hesaba durdukları, zaman, bir topluluk gelir, kılıçlarını boyunlarının üzerine
koyarlar. Onlardan kan damlar. Cennetin kapısında kalabahklaşırlar."Bunlar
kim?" diye sorulunca,"Şehidlerdir. Diridirler ve
rizıklandırılıyorlar" diye cevap verilir."[372]Taberani
Hasen bir isnadla rivayet etmiştir.
1109- İbni
Mübarek'in Kutn b. Vehb'den[373],
onunda Ubeyd b. Umeyr'den[374]rivayet
ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Mus'ab b. Umeyr'in başında
durdu. O Uhud günü şehid edilerek yüzüstü yatmış ve Ölmüştü[375]Rasulullah'm
(s.a.v.) sancağım taşıyordu. Rasulullah (s.a.v.)şöyle
buyurdu:"Mü'minlerden öyleleri vardır ki, Allah'a verdikleri sözde
durdular. Kimisi ahdini yerine getirdi. Kimisi ise beklemektedir. Kimse sözünü
değiştirmedi."(Ahzab: 33/23)Muhakkak ki Allah'ın Rasulü kıyamet gününde,
Allah'ın huzurunda, sizlerin şehid olduğunuza şahitlik edecektir."Sonra
insanlara döndü ve şöyle dedi:"Ey insanlar! Onlara gelip ziyaret ediniz,
onlara selam veriniz. Nefsim elinde olana yemin ederim ki, kıyamete kadar kim
onlara selam verirse, onlar da selama karşılık verirler."[376]Müellif:
"Bu mürsel'dir" diyor.
1110-
Şifau's-Sudur'un sahibinin Rasulullah'tan (s.a.v.) rivayet ettiğine göre şöyle
buyuruyor:"Şehidin dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında ancak bir
hurmanın çiğnenmesi kadar fark vardır. Kanının ilk damlasıyla Allah onun
geçmiş ve gelecek günahlarını affeder."[377]
1111- îmam
Ebu Bekir b. Munzir'in tefsirinde Muham-med b. Kays b. Mahreme'den[378]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ensar'dan bir adam Rasulullah'ı
(s.a.v.) koruyordu. Uhud günü öldürülen en son müslümandı. Onun kardeşi geldi
şöyle dedi:"Rasulullah (s.a.v.) öldürüldü. Ben şahitlik ediyorum ki, o
tebliğini yaptı. Dininiz için savaşınız." Üç sefer ayağa kalkmaya
çalıştı. Her seferinde Ölmek üzere yere kapaklanıyordu. Sonuncusunda öldü.
Allah'ın huzuruna çıkınca arkadaşlarını gördü. Gördükleriyle sevindi[379]
şöyle dedi:"Ya Rabbi! Senin bize verdiklerini peygambere haber verecek
bir elçimiz yok mu?".Rabbi şöyle dedi:"Ben sizin elçinizim."
Cebrail'i Rasulullah'a (s.a.v.) gönderdi:"Allah yolunda öldürülenleri
ölüler sanmayın."[380](Al-iİmran:
3/169)Müellif şöyle diyor:"Muhammed b. Kays b. Mahreme'nin sahabeliğinde
itilaf vardır. Hadis babasından,[381]
onun yoluyla gelmektedir." Bunu hadisçilerden bir topluluk'da
söylemiştir.Bu ayetin nüzul sebebi olarak rivayet edilen, bundan daha sahih
hadisler vardır. İleride inşaallah gelecektir.
1112- Hafız
Ebu Bekir b. Merdeveyh'inin tefsirinde, Beyhaki'nin "Delaüun
nübüvve"de, Ali b. Medini yoluyla Musa b. İbrahim b. Kesir'den[382],
onun da Talha b. Hu-raş'tan[383]
rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Cabir b. Abdullah'ı (r.a.) şöyle
derken işittim:
"Rasulullah bir gün bana baktı ve
"Ey Cabir! Ne
oluyor seni dertli görüyorum" dedi. Ben:
"Ya Rasulallah!
Babam şehid oldu. Bana borç ve bakman için iyal bıraktı" dedim şöyle
dedi:"Sana söylemedim mi? Allah insanlarla ancak perde arkasından konuşur.
Fakat senin babanla yüzyüze konuştu." Ali diyor ki:"Kifah: Yüzyüze
gelmektir.[384] Allahu Teala şöyle buyurdu:"Benden
iste, sana vereyim." Baban:"Senden beni dünyaya geri döndermeni ve
tekrar öldürülmeyi istiyorum" dedi. Allahu Teala:"Karar verdim ki
onlar bir daha dünyaya geri dönmeyecekler" buyurdu. Baban:"Ya Rabbi
benden sonrakilere tebliğ et" dedi. Allahu Teala şu ayeti
indirdi:"Allah yolunda öldürülenlere, ölüler demeyiniz."(Al-i İmran:
3/169)ayetin sonuna kadar. [385]Tirmizi
de benzerini rivayet etmiş ve hasen'dir demiştir, ibni Mace ve Hakim de rivayet
etmişlerdir. Hakim "isnadı sahihtir" demiştir.
Alimler, şehidlerin
hayatının manasında ihtilaf etmişlerdir.Kurtubi şöyle diyor:"Büyük
çoğunluğun görüşüne göre; şehidlerin hayatı vardır. Onlar Cennette canlıdırlar.
Allahu Teala'nrn haber verdiği gibi rızıklanıyorlar. Onlarm öldüklerinde ve
cesetlerinin toprakta olduğunda şüphe yoktur. Onların ruhları ise diğer
mü'min-lerin ruhları gibi canlıdır. Onlar Cennetten nzıklandınlmakla üstün
kılınmışlardır. Bu nzıklanma ölüm vaktinden itibarendir. Sanki onlarm dünya
hayatı devam etmektedir."Alimlerden bazıları şöyle diyor:"Onların
ruhları kabirlerinde onlara geri dönderilmekte-dir. Orada nimetlendirilirler.
Kafirlerin kabirlerinde canlanıp azap çekmeleri gibi."Mücahid şöyle
diyor:"Cennet meyvelerinden rızıklanırlar. Yani onlar Cennetin kokusunu
duyarlar, fakat Cennette değillerdir."Başkaları şöyle diyor:"Onların
ruhları, yeşil kuşların kanundadır. Cennetten rı-zıklanirlar, yerler ve
nimetlenirler."Kurtubi şöyle diyor:"Bu görüş en doğru görüştür. Çünkü
nasların naklettiğini doğrulamaktadır. Bir görüşe göre; her sene onlara bir
savaşın sevabı yazılır. Kendilerinden sonra kıyamete kadar yapılan her savaşa
katılırlar."Bir görüşe göre:"Onların ruhları Arş'ın altında rüku ve
secde ederler. Ab-destli olarak yatan mü'minlerin ruhları gibi kıyamete kadar
bu haldedirler."Zayıf bir görüşe göre:
"Şehid kabrinde belaya uğramaz ve toprak onların cesetlerini
çürütmez."[386]Müellif şöyle
diyor:"Bana göre en belirgin ve doğru, görüş şudur: Şehidlerin cesedi, bir
çeşit anlama sağlayan hayatın bir çeşidiyle diğer ölülerin cesetlerinden
ayrılırlar. Onların ruhları da Allah katında konumlarına göre derecelenmiş 1
erdir. Nasıl ki bulundukları yerlere göre de derecelenmişlerdir. Onlardan bazıları
yeşil kuşların kanundadır. Cennette dolaşırlar. Arş'ın altındaki bazı
kandillere konarlar. înşaallah bunlar ileride sahih hadislerle gelecektir.
Bazıları da Cennetin kapısında akan nehrin üzerindeki meskenlerdedir. Sabah ve
akşam onların rızıklan Cennetten gelir. Yukarıda İbni Abbas'ın hadisinde
geçtiği gibi. Bazıları da meleklerle birlekte gökyüzünde ve Cennette istediği
gibi. Bazıları da meleklerle birlikte gökyüzünde ve Cennette istedikleri gibi
uçarlar. Cafer b. Ebu Talip hakkında ileride gelecektir. Bazıları da Cennette
bir aile ile beraberdir. İbni Revaha ve iki arkadaşı hakkında ileride hadis
gelecektir. İnşaallah.Onların ruhlarının konumu değişiktir. Çünkü ihlasları,
birbirlerine karşı müsamahaları, şehid olmadan önceki ha-yatlarındaki İslami
yaşantıları, iman dereceleri, İslami ya-Şantıları değişiktir. İşte onların
cesedlerinin hayatlarıyla ilgili bazı hadisler:
1113-
Malik'in Abdurrahman b. Ebu Sa'sa'a'dan[387]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Bana gelen habere göre Amr b. Cumuh ve
Abdullah b. Amr'in -ikisi de Ensar'dandır- kabirleri selin geldiği yere kazınmıştı.
Selin akış yerinde bulunuyorlardı. İkisi bir kabirde defnedümişlerdi. Her
ikisi de Uhud'da şehid edilmişlerdi. Yerlerini değiştirmek için kabirleri
açılınca, hiç değişmedikleri görülmüştür. Sanki dün ölmüşlerdi. Birisi yaralandığında
elini yarasının üzerine koymuştu. Öylece de defne-dilmişti. Eli yarasının
üzerinden kaldırılmış ve düzeltilmişti. Ancak eli bırakılınca, tekrar yaranın
üzerine kapandı. Öldükleri gün ile kabirlerinin açıldığı gün arasında
kır-kaltı sene vardı."[388]İbni
Abdulberr şöyle diyor:"Bu hadis Malik yoluyla geldiğinde senedi kopuktur.
Ancak Cabir'den değişik yollarla rivayet edilmiş ve sahih se-nedlerle
gelmiştir.
1114-
Müellif şöyle diyor:"Sanki İbni Mübarek ve Abdürrezak'ın rivayetlerine
işaret etmektedir. İkisi de İbni Uyeyne'den rivayet etmektedirler. O'da Ebu
Zübeyr'den[389] rivayet edip şöyle
diyor:"Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken işittim:"Muaviye der ağzını
açmak isteyince, "kimin ölüsü orada var ise getirsin (yani Uhud
şehidlerinden)" dedi. Onları ıslak ve ağırlaşmış[390]
olarak çıkardı. Onlardan birinin ayağına "mesahe" denilen yer
kazmada kullanılan demir[391]
değdi. Ayağından kan aktı."[392]Hadiste
geen "Kizame" kelimesi, iki kuyu arasında, bir vadide geçen dere
manasınadır.[393]daha.
1115- Ali b.
Abdullah b. Abbas'm oğlu Abdüssamed'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor[394]:"Amcam
Hamza'nın mezarının yanına geldim. Neredeyse sel onu açığa çıkarmıştı. Onu
mezarından eski hali gibi çıkardım. Üzerinde Rasulullah'ın (s.a.v.)
kefenlediği çizgili aba[395]
vardı. Ayaklarının orada yeşil otlar[396]
vardı. Başını kucağıma aldım. Sanki uyuyan adamın[397]
başı gibiydi. Daha derin bir kabrin kazılmasını istedim. Üzerine başka kefenler
de koydum ve kabrine defnettim."[398]îbni
Asakir rivayet etmiştir.
1116-
Abdürrezzak'in İbni Uyeyne'den, onun da İsmail b. Ebu Halit'ten[399],
onun da Kays b. Ebu Hazim'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Talha b.
Ubeydullah'ın ailesinden bazıları şöyle rivayet etti:"Rüyamda Talha b.
Ubeydullah'ı gördüm şöyle dedi: "Siz beni öyle bir yere defnettiniz ki su
beni rahatsız ediyor. Beni başka yere taşıyın." Onu çıkardıklarında sanki
değişmemiş sütle denilen ince deri gibiydi. Sadece sakalından bazı kıllar
değişmişti."[400]Sütle
kelimesi; elbiselerin içine konulan ince deriden oluşan astar manasınadır.
Kırmızı ve san olur.[401]
1117- İbni
Esir Esedül Ğabe'de şöyle diyor:[402]
"Hammad b. Selme'nin Ali b. Zeyd'den[403],
onun da babasından rivayet ettiğine göre; bir gün Talha b. Ubeydullah'ı
rüyasında görür. Talha şöyle der:"Beni mezarımdan başka yere taşıyın. Su
beni rahatsız ediyor." Sonra üç sefer arka arkaya onu görür. İbni
Ab-bas'ın gelip durumu haber verir. Onun kabrine baktıklarında, yer gelen
tarafının suyun yosunlarından[404]yeşilleştiği-ni
gördüler. Sanki gözlerinde bir pınar vardı. Saç örgüsünden[405]
başka hiç bir yeri değişmemişti. Onun yerini değiştirdiler. Orası dameyilli
idi. Ebu Bekre'nin evlerinden birini onbine satın alarak, oraya defnettiler.[406]
1118-
Tirmizi'nin Ashabı Uhdud hakkındaki rivayetinde şöyle .geçiyor:S. 563 de
geçti."Melik'in öldürüp defnettiği çocuk Ömer b. Hattab (r.a.) zamanında
çıkarıldı. Eli şakağının[407]
üzerinde öldürüldüğü zaman koyduğu gibi duruyordu.[408]
Tirmizi "Bu hadis ha-sen'dir" demektedir.Müellif şöyle
diyor:"Ashabı Uhdud'un kıssası sahihi Müslim'de[409]
geçmektedir. Bu olay îsa (a.s.) ile Rasulullah (s.a.v.) arasındaki dönemde
geçmektedir."Kurtubi tezkirede şöyle diyor:"Medine ehlinin geneli
şöyle anlatıyor:"Rasulullah'ın (s.a.v.) kabrinin duvarı Velid[410]b.
Abdül-melik b. Mervan'm halifeliği döneminde yıkılınca, Ömer b. Abdülaziz
Medine'de vali idi. Ortaya bir ayak çıktı. Bunun Rasulullah'ın (s.a.v.) ayağı
olmasından korktular. İnsanlar telaşlanarak üzüldüler. Salim b. Abdullah b.
Ömer gelip bakınca, dedesinin ayağı olduğunu anladı. Ömer de (r.a.) şe-hid
edilmişti.[411]
1119- Sabit
b. Kays b. Şemmas'ın meşhur kıssasını sahabeden tefsirci ve müellif olan bir
cemaat nakletmiştir. Kızı şöyle diyor:"Allahu Teala:"Ey iman edenler!
Sesinizi peygamberin sesinden yüksetmeyin..." (Hucurat:
49/2)ayetini indirince, babam eve kapandı. Kapısını kapattı ve ağlamaya başladı.
Rasulullah (s.a.v.) onu göremeyince sordu. Babam ona şöyle dedi:"Ben gür
sesli birisiyim. Amellerimin boşa gitmesinden korkuyorum." Rasulullah
(s.a.v.):"Sen onlardan değilsin. Bilakis sen hayırla yaşayıp, hayırla
öleceksin" buyurdu." Kızı şöyle diyor: "Sonra Allahu Teala şu
ayeti indirdi: "Şüphesiz Allah böbürlenen ve büyüklenen kimseleri
sevmez" (Lokman: 31/18) Babam yine
eve kapandı. Ağlamaya başladı. Rasulullah (s.a.v.) onu kaybedince, arkasından
haber gönderdi. Allah'ın onun hakkında indirdiği ayeti ona haber verdi. Babam:
"Ben güzelliği ve kavmime başkanlık etmeyi severim" dedi. Rasulullah
(s.a.v.):"Sen onlardan değilsin. Bilakis sen övülerek yaşayacaksın. Şehid
edilerek öldürülüp Cennete gireceksin"buyurdu. Yemame gününde Halid b.
Velid Müseyle-me'ye karşı çıktı. Düşmanla karşılaşınca dağıldılar. Sabit ve Ebu
Huzeyfe'nin azadh kölesi Salim:"Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte iken
böyle savaşmazdık" dediler. Her biri kendisine bir çukur kazdı.
Öldürülünceye kadar oradan geriye adım atmadılar. O gün Sabit'in üzerinde
güzel bir zırh vardı. Müslümanlardan biri yanından geçerken onu aldı.
Müslümanlardan biri uykusunda Sabit'in kendisine geldiğini ve şöyle dediğini
rüyasında görür:"Ben sana bir vasiyyette bulunacağım. Bu rüyayı mutlaka
anlat, onu unutma. Ben dün öldürülünce, müslümanlar-dan biri yanımdan geçti.
Benim zırhımı aldı. Evi, insanlardan en uzakta olanıdır. Evinin yanında bir at
yeri eşelemekte,[412]
ayağından[413]bağlanmış bulunmaktadır.
Adam zırhım silkeledi[414] ve
bir torbaya[415] koydu. Torbanın üzerinde
de devenin eğeri[416]
vardır. Halit b. Velid'e git. Ona söyle gidip ondan zırhımı alsın. Medine'ye
Rasulullah'ın (s.a.v.) halifesinin yanma gittiğinde ona söyle: Benim şöyle
şöyle borcum var. Falan da benim beyaz kölemdir. O da azad edilmiştir. Sakın bu
bir rüyadır deyip unutmayasın."Adam Halit'e gelip durumu anlattı. Halit
bir kişiyi zırha gönderdi. Zırhı getirtti. Durumu Ebu Bekire de (r.a.) anlattı.
Ebu Bekir (r.a.) vasiyyetini yerine getirdi. Sabit'ten başka ölümünden sonra
vasiyyeti yerine gitirilen kimse bilmiyoruz.[417]Cezuli'nin
Ebu Muhammed Abdullah b. Ebu Zey el Makinin[418]
kıssasında anlattıkları da, bu kıssaya yakındır şöyle diyor:"Sika
ravilerin söylediklerine göre: Abdurrahman Nasır el Endülüsi'nin zamanında
Cihada çıktılar. Kırk bin süvari ve yirmi bin yaya askerden oluşuyorlardı.
Savaşta müslü-manlar bozguna uğradılar. Kurtulanlardan her biri bir tarafa
dağıldı şöyle diyor:"Ben gündüzleri saklanıyor, geceleri yol alıyordum.
Bir gece yürüyordum. Birden Kur'an okunduğunu, bir askerin oturduğunu, atların
bağlı olduğunu gördüm. Ateş yanıyordu. Ben: "Allah'a hamdolsun. Bunlar
müslüman askerleri" dedim. Onlara doğru gittim. Gittiğimde bir gencin
oturmuş "beni İsrail" suresini okuduğunu, atının bağlı olduğunu
gördüm. Selam verdim, selamımı aldı. Bana:"Sen kurtulanlardan mısın?"
dedi. Ben:"Evet" dedim. Genç:"Otur dinlenelim" dedi. Bana
iki ekmek ve üzüm şırası verdi. Bir bardak da su verdi. Onlardan daha
lezzetlisini ne yedim, nede içtim. Genç:"Herhalde yatmak istersin"
dedi. Ben:"Evet" dedim. Beni dizime yatırdı. Güneş bana vurunca-ya
kadar uyudum. Kalktığımda vadide hiç kimseyi göremedim. Başım bir insan
iskeletinin üzerindeydi. Anladım ki karşılaştığım kişiler şehidlerdi.O gün
gizlendim. Akşam olunca bazı askerlerin yanımdan geçtiklerini, bana selam
verdiklerini ve Allah'ı zikrettiklerini gördüm. Arkalarından da topal bir ata
binmiş birini gördüm. Adam yanıma gelince selam verdi. Ben:"Ey kardeş!
Bunlar kim?" dedim. Adam:"Onlar şehidlerdir. Ailelerini ziyarete
gidiyorlar" dedi. Ben:"Senin atın niye topallıyor" dedim.
Adam:"Onun parasından iki dinarı üzerimde borç kaldı" dedi.
Ben:"Vallahi eğer İslam diyarına dönersem onları ödeyecesim"
dedim.Adam hızlanarak diğerlerine katıldı. Sonra geri döndü. Yanına geldi. Beni
yanına aldı. Horozlar öttüğü zaman Sa-lim'in şehrine gelmiştik. Beni yanına
aldığı yer ile geldiğimiz yerin arası on günlük mesafe idi şöyle
dedi:"Buraya git. Ben buradan idim. Muhammed b. Yahya el Gafiki'nin evini
sor. Karımı çağır. Adı Fatıma binti Sa-lim'dir. Ona selam ver. Ona söyle,
takada bir heybe[419]
var. İçinde beşyüz dinar var. Atın kalan iki dinarını falan oğlu falana
versin" dedi. Adamın dediklerini yaptım. Kadın heybeyi çıkardı. Bana
yiyecek verdi. On dinar da verdi ve"Bunları yolculuğunda kullanırsın"
dedi."Bu hikayeyi cezali "Dibacetür risale"nin şerhinde zikretmiştir.[420]Müellif
şöyle diyor:"Birden fazla kişiden duyduğuna göre, Muteye yakın yerlerde
oturanlar, Mute savaşından sonra bir çok vakitte şe-hidlerin gidip
geldiklerini, at sürdüklerini, gece gündüz görmüşlerdir. Sekizyüz bir yılında
İskenderiyye'ye gidiyordum. Reşid'e[421]
uğradım. Arkadaşlardan bir gurup bana muvafakat ettiler. Telburi denilen bir
yerin batısından geçiyorduk. Orada mü s lü m anlarla fransizlar arasında bir
savaş olmuştu. Orada bir çok müslüman şehid edilmişti. Yanımda bulunanlar
Reşid ehlinden olan birisini anlattılar. Bazısı anlattı, bazısı tasdik etti.
Hepsi de adamı övdüler. Bu adam bir gece buradan (Yani telburi) geçerken orada
askerler, çadırlar ve yanan ateşler görür. Kahire'den gelen bölüklerden
zanneder ve yanlarına gider."Şöyle dediler:"Aralarına girer veya
askerlerden biri gelip elinden tutar ve aralarına götürür. Nereye gittiğini
sorarlar. Adam Kahi-re'ye gittiğini söyler. Bazıları ona şöyle der:"Sana
bir mektup vereyim. Onu aileme götür ver." Sonra mektubu yazar, ve ona
verir. Kendisi ile ailesi arasındaki özel bir işareti ona söyler. Adam şöyle
diyor:"Kahire'ye ulaşınca, evini sordum ve buldum. Kapıyı çalınca:"Ne
istiyorsun?" dediler. Ben:"Falandan bir mektup getirdim" dedim.
Bana:"Sen delisin. Falan seneler önce Reşid'de meydana gelen savaşta
öldü" dediler. Onlara işareti söyleyince, doğru söylediğimi anladılar.
Onlar mektubu verdim. Bu olaydan şaşkına uğradılar."Müellif şöyle
diyor:"Bu hikaye Reşid ehli arasında meşhurdur. Bunu abartıp,
azaltıyorlar. Ancak olayda ittifak etmişlerdir.İmam Abdullah el Yafii[422]
"Ravdul reyyahin" adlı kitabında Mahmud el Verrak'tan[423]
şöyle naklediyor:"Siyah bir adam mubah yollarla çalışıyordu. Biz ona
"Evlenmiyor musun ey Mübarek?" derdik şöyle derdi:"Allah'tan
beni hurilerle evlendirmesini istiyorum." Bazı savaşlara gittik. Düşman
bize saldırdı. Mübarek öldürüldü. Yanına gittiğimizde kafası bir tarafta,
bedeni bir taraftaydı. Omuzu karnının altına gelmişti. Elleri göğsünün altındaydı.
Başında durup:"Ey Mübarek! Allah seni kaç huri ile evlendirdi?" dedi.
Ellerini göğsünün altından çıkardı. Parmaklarıyla üçü işaret ederek "üç
tane ile" dedi. [424]-[425]"Şevkil
araş ve Enes'in nüfus" kitabının sahibi şöyle diyor:"Said el Acmi
şöyle dedi:"Bir gün deniz savaşma çıktık. Bizimle beraber ibadet yönünden
insanların en iyilerinden olan bir genç vardı. Savaş şiddetlenince, o da
savaşmaya başladı. Fazla geçmeden boynu vuruldu. Kafası suyun üzerinde
yüzüyordu. Gemiye doğru geldi. Şu ayeti okumaya başladı:"Bu ahiret
yurdunu, yeryüzünde büyüklenmeyen ve fesad yapmayanlara veriniz. Güzel sonuç
müttakilerin-dir."
(Kasas: 28/83)İbni Asakir'in Abdülaziz b. Abdullah b. Ebu Selme'den[426]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Bir adam Şam'daki harman[427]
yerine gitti yanında hanımı vardı. Daha önce bir oğlu bir şekilde şehid
edilmişti. Adam birden bir atlı gördü. Atlı kendisine doğru geliyordu. Adam
hanımına:"Benim ve senin oğlundur gelen" dedi. Hanım: "Şeytanı
kendinden uzaklaştır. Oğlun uzun zaman önceşehid edildi. Sen fitneye
uğramışsın" dedi. Adam kadınınsöylediğini kabul etti ve istiğfar
etti.Sonra tekrar baktı ve atlıyı gördü. Hanımına: "Vallahi senin oğlun ey
falan" dedi. Kadın baktı ve "O Vallahi o" dedi. Atlı kadının
yanında durdu. Babasışöyle dedi:"Ey oğlum! Sen şehid edilmedin mi?"
Atlı:"Evet. Fakat Ömer b. Abdülaziz bu gün şu saatte öldü. Şe-hidler onun
cenazesinde bulunmak için izin istediler. Bende aralarında idim. Sonra ben
Allah'tan söze selam vermek içinizin istedim" dedi. Sonra onlara dua etti
ve geri döndü.Ömer b. Abdülaziz o saatte ölmüştü. Fakat o köyün bundan haberi
yoktu. İhtiyarın sözüyle haberleri oldu.[428]Bu
kıssaya benzer bir kıssa da Allame ebu Ali Hüseyin b. Yahya el Buhari ez
Zendeveşti'nin[429]
"Ravdetül ulema" adlı kitabında anlattığı kıssadır şöyle
diyor:"İmamın İbrahim b. Süleyman'dan rivayet ettiğine göre şöyle
diyor:"Ebu Zehdem şöyle dedi:"Rumlarla savaşan bir topluluk vardı.
Kufe'ye uğrar onlarla beraber savaşırlardı. Bir seferinde yine geldiler. Her
zaman gittikleri eve gittiler. Ev sahibine haber gönderdiler. Adam geldi.
Ona:"Cihada" dediler. Adam:"Allah'ın ismi ile savaşın. Benim
savaşmak için bir şeyim yok" dedi."Bizim yanımızda az bir nafaka ve
bir binek var" dediler. Adam onlarla beraber çıktı. Dağdaki dar boğaza[430]geldiklerinde,
ordunun geçip gittiğini[431]
gördüler. Sahilde kalmaya karar verdiler.Kufe'liyi hayvanların çobanı
yaptılar. Gitme günü geldiği zaman Kufe'li hayvanları alıp otlatmaya çıktı.
Hayvanlar yayılmaya başlayınca adam da uyumak için başını yere koydu. Başını
koyunca biri yanına geldi ve:
"Köşkün sahibinin
davetine icabet et" dedi. Birden bir köşkün önünde kendini buldu. Kalktı
ve birlikte köşke yaklaştılar. Köşke gelince çokça[432]
kadının orada durup "Geldi! Geldi" dediklerini gördü. Köşke yürüdü.
Köşkte bir taht ve üzerinde güzelliği ve süsleriyle göz kamaştıran bir kadın
duruyordu şöyle diyordu:"Allah'ın velisine merhaba" Onun elinden
tuttu ve yanına oturttu. Onunla konuşmaya başladı. Ona hoşgeldin diyor ve
onunla merhabalaşıyordu. Ta ki adam kadını istedi. Onu kucaklamak isteyince,
kadın:"Ben yatsı vakti sana helal olurum" dedi. Adam:"Bana bir
şeyler yedir" dedi. Kadm bir bardak süt getirdi."Bunu iç" dedi.
Adam içti ve onun yanından üzüntülü olarak kalktı. Köşkten çıkınca arkasına döndü.
Fakat bir şey göremedi. Kendi kendine "Aklım karıştı"dedi.Üzüntülü
olarak hayvanları alıp arkadaşlarının yanına döndü. Arkadaşları ondaki
değişikliği gördüler. Ona ısrarla ne olduğunu sordular. Adam sonunda sırrını
açıkladı. Onlar birbirlerine:"Bunun aklı karışmış" dediler. Durumuna
üzüldüler. Kufe'li:"Yanımızda süt var mıydı?" dedi.
Onlar:"Hayır" dediler. Kufe'li:"Kadın bana süt içirdi" dedi
ve süt kabını gösterdi. Hepsi süte baktılar. Namazı kılınca herkes seccadesini
aldı ve bir tarafa çekildi. Kufe'li ise mescidde namaz kılıyordu. Meş-cid deniz
tarafmdaydı. Denizden bir düşman gemisi geldi. Mescide girdiklerinde, Kufe'li
namaz kılıyordu. Onu öldürdüler. Sabah olunca onun öldürülmüş olduğunu
gördüler. Namazını kılıp defnettiler.Kufe'ye döndüklerinde babasına taziye'ye
gittiler. Başına gelenleri babasına anlattılar. Babası bir gün otlakta koyunları
otlatırken bir atlı yanına geldi. Güzel[433] bir
atın üzerinde ve güzel elbiseler içinde ona yönelmişti. Yanma geldiğinde oğlu
olduğunu gördü. Selam verdi. Babası:"Ey oğlum! Sen öldürülmedin mi? Senin
durumunda acayiplikler var" dedi. Oğlu:"Evet baba. Fakat şehidler
arasında ilan edildi ki, bu sa-lih adamın cenaze namazını kılın diye"
dedi. Babası:"O kim?" dedi. Oğlu:"Ömer b. Abdülaziz" dedi.
Sonra Ömer b. Abdüîaziz'in o gün öldüğü anlaşıldı.[434]Ebu
Anıran el Cuvfi'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor: [435]Babamı
şöyle derken işittim:"Bir adam vardı. Kendisine Battal[436]denilirdi.
Rum topraklarına girer, onların elbise, şapka ve bornozlarını giyer, İncil'i
boynuna asardı. Rumlardan ondan elliye kadar olan asker görünce hepsini
öldürürdü. Daha çok olunca onlara karışmazdı. Onlarda keşişlerinden biri sanar
ve ona karışmazlardı. Uzun seneler boyunca bu şekilde devam etti.Sonra İslam
diyarına geldi. Harun Reşid[437]dönemin-deydi.
Harun Reşid onu çağırdı şöyle dedi:"Ey Battal! Rum topraklarında gördüğün
en ilginç şeyi bana anlat." Battal şöyle dedi:"Evet ey mü'minlerin
emiri! Bir gün bir vadide yürüyordum. Üzerimde bornoz, boynumda İncil asılı
duruyordu. Birden arkamda hayvanların ayak seslerini işittim. Döndüğümde
üzerine silah, elinde mızrak bulunan bir atlı gördüm. Bana yaklaşınca
müslümaniarın selamı ile bana selam verdi. Onun müslüman olduğunu anladım ve
selamını aldım. Bana:"Ey bornoz sahibi! Rum topraklarında kendisine Battal
denilen kimseyi biliyor musun?" dedi. Ben:"Battal'dan ne istiyorsun?
Battal denilen kimseyi biliyor musun?" dedi. Ben:Bidaye'de şöyle diyor:
"Halkın Battal ve Dilheme'ye nispet ederek anlattıkları hayat hikayeleri, yalan
ve uydurmadır." Biz Bidaye'nin sahibinin görüşüne katılıyoruz. İbni
Esir'in el Kalmil: 5/248. el Bidaye ven nihaye: 9/334."Battal'dan ne
istiyorsun? Battal benim" dedim. Adam atından indi. Beni kucakladı, önümde
eğilip ayaklarımı öpmeye başladı şöyle dedi:"Ömrüm boyunca sana hizmet
etmeye geldim. Seninle beraber olup sana hizmet edeceğim" Ben de ona dua
ettim.Biz bu durumda iken, uzaktaki bir köşkten bizi görmüşler. Dört atlı bize
doğru geldi. Hepsi pür silahtı. Ellerinde mızraklar vardı. Bize doğru at
sürüyorlardı. Arkadaşım:"Ey Battal! Bana izin ver onlara ben karşı
çıkayım" dedi. Ona izin verdim. Bir saat çarpıştılar. Sonra onu öldürdüler.
Bana doğru geldiler. Bana saldırdılar şöyle dediler:"Yanında bulunanları
bırak ve kendini kurtar" Ben:"Yanımda sadece bornoz ve incil var.
Benimle savaşmak istiyorsanız, arkadaşımın silahlarını alip silahlanana kadar
bana zaman verin. Onun atına bineyim" dedim. "Tamam" dedile.Ben
silahları kuşandım ve ata bindim. Bana doğru geldiler. Ben:"Bu insaf
değil. Siz dört kişisiniz, ben ise tek kişiyim. Teker teker benimle düello
edin" dedim."Sana insaf ettik. Bu isteğini de sana verdik"
dediler. Onlardan biriyle düello ettik. Onu öldürdüm. Sonra başka biri geldi,
onu da öldürdüm. Üçüncüsü geldi, onu da öldürdüm. Sonra dördüncüsü benimle
düelloya geldi. Onunla mızraklarla çarpışıyorduk. O bana saldırıyor, ben ona
saldırıyordum. Ben ona, o da bana üstünlük sağlayamadı. Sonunda onun da benim
de mızrağım kırıldı. Hayvanlarımızdan indik. O kılıcını ve kalkanını aldı.-Ben
de kılıcımı ve kalkanımı aldım. Benim de onun da kalkanı kırılıp kılıcı[438]
kırı-lıncaya kadar çarpıştık. Kılıçlarımız yere düştü.Güreşmeye başladık.
Akşama kadar güreştik. Ben ona güç yetiremedim. O da bana güç yetiremedi.
Birbirimizden ayrıldık. Ben:"Ey adam! Benim namazım geçti bu gün. Senin
de aynı şekilde ibadetin geçmiştir- Keşişler böyle yapardı- Geçen
ibadetlerimizi yerine getirmeye ne dersin. Bu gece dinleniniz. Sabah olunca
tekrar işimize başlarız" dedim. Adam:"Evet tamam" dedi.Ayrıldık.
Ben Allah'a hamdettim. Namazlarımı kıldım. O da Rabbini inkar etti. Yapacağını
yaptı. Yatma vakti gelince şöyle dedi:"Siz Arap topluluğunda ihanet
vardır" Sonra iki tane zil[439]çıkardı
şöyle dedi:"Birini kendi kulağına, birini de benim kulağıma as. Sen başını
benim üzerime, ben de başımı senin üzerine koyacağım. Ben hareket edince senin
zilin ses çıkarır, sen uyanırsın. Sen hareket edince benim zilim ses çıkarır
ben uyanırım." Ben:"Bunu yaparım" dedim.Bu şekilde uyuduk. Sabah
olunca, Allah'a hamd ettim. Namaz kıldım. O'da yapacağım yaptı. Sonra kalkıp
güreşmeye başladık. Ben kedimde bir rahatlama ve güç hissediyordum. Onu yere
yıktım ve göğsüne oturdum. Onu boğazlamak isteyince"Bu sefer beni affet.
Tekrar başlayalım" dedi. Ben:"Tamam" dedim.İkinci sefer
güreşmeye başladık. Benim ayağım kaydı ve adam beni yere yıktı. Göğsüme oturdu.
Beni boğazlamak isteyince:"Ben seni bir kere affetmiştim. Sen beni
affetmiyecek misin?" dedim. Adam:"Tamam" dedi.Üçüncü sefer
güreşmeye başladık. Benim kalbim sıkıştı ve adam beni yine yere yıktı. Beni boğazlamak
isteyince,"Ben seni bir kere affetttim. Sende beni bir kere affettin. Bana
bir iyilikte bulun ve bu seferde beni affet" dedim. Adam:"Tamam"
dedi.Dördüncü sefer güreştik. Adam beni yine yere yıktı. Göğsüme oturdu şöyle
dedi:[440]"Şimdi anladım ki
sen Battal'sın. Seni boğazlayacağım ve yeryüzünü senden temizleyeceğim."
Ben:"Ancak Rabbim benim selametimi isterse, o hariç o zaman bunu
yapamazsın" dedim. Adam:"Rabbine söyle beni senden alıkoysun"
dedi. Hançeri boğazıma saplamak için kaldırınca, öldürülen arkadaşım kalktı.
Kılıcını kaldırdı ve adam hançerini indirmeden önce, onun kafasını vurdu şu
ayeti okuyordu:"Allah yolunda öldürülenleri ölüler saymayınız. Belki
onlar diridirler... (AI-i İmran: 3/169)
Sonra ölü
olarak yere düştü. Öylece kaldı. Ey mü'min-lerin emri bu benim gördüğüm en
acayip olaydır."437
Müellif şöyle
diyor:"Battal'ın ismi Abdullah'tır. Künyesi Ebu Muham-med'dir. Ebu
Yahya'da deniliyordu. Tabiin'den birisidir.İbni Zehebi "Siyeri A'lamun
Nübela" da şöyle diyor:"Battal Şam'daki amirlerden kahraman ve
cesurların başında geliyordu. Emir Müslim'e b. Abdülmelik'in iş beceren'adamlarından
idi. Antakya'da otururdu. Rumlara korku ve zilleti yaşatmıştı. Fakat onun
hakkında imkansız olaylar uydurulmuştur.[441]
Onun hayatında acayip olaylar olmuştur, Bunlardan biri de şudur şöyle
diyor:"Bir köye akın yapmak için geldik. Bir ev gördük. İçinde bir lamba
yanıyordu. Bir çocukta ağlıyordu. Annesi ona:"Sus yoksa seni Battal'a
veririm" diyordu. Çocuk tekrar ağladı. Onun yatağından tuttum.
Kadın:"Al onu Battal" dedi. Ben de:"Ver" dedim.Sonunda
Battal bir savaşta[442]
aşarı şekilde yaralandı. Ancak daha hayattaydı. Liyon meliki yanına
geldi:"Ey Ebu Yahya! Nasıl gördün? Ben kahramanların bu şekilde çok
öldürüldüğünü görmedim. Yanımda doktorlar var. Onu getirdiler. Onu yaralayanı
öldürmüşlerdi. Melik:"Bir ihtiyacın var mı?" dedi. Battal:"Beni
kefenleyip namazımı kılacak birini bırak" dedi. O da dediğini yaptı. Yüz
on iki ve on üç yılında Öldürüldü.[443] Onun
yukarıdaki hikayesi acayiptir. Ondan daha garibi ise "Masumin"
kitabının sahibinin anlattığıdır şöyle diyor:"Tarsus'taki Ali el Yezidi
şöyle dedi:"Babam bana şöyle dedi. Babam Tarsus yapıldığı zaman, orada ilk
oturanlardandır: Şam'dan cesur ve süvari olan üç kardeş bizimle beraber
savaşırlardı. Askerin arasına girmezlerdi. Yalnız başlarına yol alırlar ve
yalnız başlarına konaklarlardı. Düşmanı gördüklerinde kendilerine denk olanlarla
sav aşmazlardı. Bir seferde savaşa gittik. Onlar kafirlerden büyük bir
toplulukla karşılaştılar. Müslümanlar şiddetli bir şekilde savaşıyorlardı.
Bazıları bazılarına şöyle diyorlardı:"Müslümanların başına gelenleri
görüyor musunuz. Şimdi canımızı feda etmemiz bize vacip oldu." Onların
yanına gittiler. Onlar müslümanlara şöyle dediler:"Arkamızda durun.
Bizimle savaşın arasını boş bırakın. Biz onlara yeteriz inşaallah!"
Rumları yenene kadar savaştılar. Rum meliği yanında bulunan
komutanlarına:"Kim bunlardan birini bana getirirse onun rütbesini yükseltirim"
dedi. Rumlarda onları sıkıştırdılar ve esir aldılar. Hiç birisi yaralanmamıştı.
Melikleri şöyle dedi:"Bunlardan daha iyi fetih ve ganimet yoktur."
Onları da yanına alarak Konstantiniyye'ye geldi. Onlara hıristiyan-lık dinini
arzetti."Sizlere mal ve servet vereceğim" dedi. Onlar kabul etmediler."Ey
Muhammedi" diye bağırdılar. Melik: "Ne diyorlar?" diye
sorunca:"Peygamberlerini çağırıyorlar" dediler. Melik onlara yöneldi
ve:"Eğer benim davetime icabet ederseniz kurtulursunuz. Yoksa kazanlarda
yağ getirip kaynatacağım ve her birinizi bir kazana atacağım" dedi. Onlar
yine red ettiler. Melik üç tane kazanın getirilmesini emretti. Sonra içlerine
yağ dolduruldu. Sonra altlarına ateş yakıldı. Üç gün altlarında ateş yandı.
Her şey onların önünde yapılıyordu. Kazanların önünde onlara hıristiyanlık
teklif ediliyordu. Onlar da bunu red edip İslam'da sebat ediyorlardı. Üçüncü
gün büyüklerini çağırdı. Kendisinin dinine girmesine davet etti."Seni bu
kazana atacağım" dedi. O red etti. Onu kazana attı. Atar atmaz kemikleri
yağın üzerinde yüzmeye başladı. Aynısını ikincisine de yaptı. Onların sabrını
görünce pişman oldu şöyle dedi:"Ben bunu öyle bir kavme yapıyorum ki,
onlardan daha cesur kimse görmedim. Ben istedim ki onlardan biri rumlar
arasında kalsın" Küçüğünü çağırdı. Ona yaklaştı ve din konusunda onu
kandırmaya çalıştı.Askerlerden biri meliğin yanına gelerek şöyle dedi:"Ey
melik! Eğer onu kandırırsam bana ne yaparsın?" Melik:"Seni komutan
yaparım" dedi. Asker:"Buna razıyım" dedi. Melik:"Onu ne ile
kandıracaksın?" dedi. Asker:"Melik de biliyor ki Araplar ert çok
kadınlara düşkündürler. Rumlar da bilirler ki benim kızımdan daha güzel bir kadın
rumlarda yoktur. Onu bana ver. Onu kızımla başbaşa bırakayım. Kızım onu
kandırır." Melik askere kırk günlük müddet verdi. Müslümanı ona teslim
etti.Asker onu alarak kızının yanma götürdü. Kızma melik ile olan anlaşmalarını
ve durumunu anlattı. Onunla Melik arasında[444]
belirlenen müddeti de söyledi. Kız"Onu bana bırak. Ben hallederim"
dedi. Müslüman ile beraber kalıyor iken geceleri namaz kılyor, gündüzleri oruç
tutuyordu. Gece ve güzdüzünü dua, zikir veibadetle geçiriyordu. Böylece
müddetin çoğu geçti. Melik askere:"Adamın durumu nasıl?" dedi. Asker
kızının yanına gelerek: "Ne yaptın?" dedi. Kız:"Bir şey
yapmadım. Bu adam iki kardeşini bu belde de kaybetti. Korkarım ki bunun red
etmesi kardeşlerinin ecel-lerindendir. Onların eserlerini red ediyor. Fakat sen
Me-lik'ten süreyi uzatmasını iste. Beni onunla birlikte kardeşlerinin
öldürülmediği bir beldeye gönder" dedi. Asker Me-Iik'ten bunu istedi.
Melik sureyi uzattı. Buradan çıkmalarına da İzin verdi. İkisini kızın
dayılarının olduğu bir beldeye gönderdiler. Burada da bir müddet geçti. Genç
yine gece namazda gündüz oruçta idi. Nihayet bir gece kız:"Ey adam! Büyük
bir Rabbe ibadet ettiğini görüyorum. Bende senin dinine girdim. Hıristiyanlığı
bıraktım" dedi. Genç ona güvenmedi. Kız bir daha tekrarladı.
Genç"içinde bulunduğumuz durumdan kurtuluş yolu nedir?" dedi.
Kız:"Bunu ben hallederim" dedi. Gidip binek hayvanları getirdi şöyle
dedi:"Haydi senin memleketine kaçalım" dedi. Hayvanlara bindiler.
Gece yol alıp gündüzleri saklanıyorlardı. Bir gece yol alırken arkalarında nal
sesleri işittiler. Kız:"Ey adam! Tasdik ettiğin Rabbine dua et de bizi
düşmanımızdan kurtarsın" dedi.Genç arkasına dönünce kardeşlerini gördü.
Yanlarında melekler vardı. Onlara selam verdi. Durumlarını sordu.
Kardeşleri:"Sadece senin gördüğün o daldırılma idi. Ondan sonra fir-devs
Cennetine çıktık. Allahu Teala bizi sana gönderdi ki, senin bir kızla evlenmeni
görelim" dediler. Onu kızla evlendirip geri döndüler. Genç ile kız da
çıkıp sonra geldiler. Şam'da bu olayla meşhurdular[445]Şehidlerin
hayatlarıyla ilgili hikayeler çoktur. Burada zikrettiklerimiz
yeterlidir.Mesele: Kurtubi tefsirinde şöyle diyor:"Eğer şehid hüküm olarak
diri ise hissi olarak canlı olan kimse gibi üzerine namaz kılınmaz. Alimler
şehidlerin yıkanması ve üzerlerine namaz kılınması konusunda ihtilaf
etmişlerdir. Malik, Şafii, Ebu Hanife ve Sevriye göre savaşta öldürülen kimse
yıkanmaz. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Onları kanlarıyla
defnedin"Yani Uhud günü. Onları yıkamadılar. Buharı rivayet etmiştir.[446]
Ahmed, İshak, Evzai, Davud b. Ali, Fukaha'dan bir cemaat ve hadis ehli de bu
görüştedirler.Bunun sebebi ise hadiste geldiğine göre; onların kanı kıyamet
günü misk gibi kokacaktır.Hasan ve İbni Müseyyeb'e göre ise yıkanırlar. Ebu
Ömer b, Afadulberr şöyle diyor:"Onların görüşüne kimse
katılmamaktadır."Onların cenaze namazı konusunda ise Malik, Şafii Ve
Ah-med'e göre Cabir'in hadisi ile cenaze namazları kılınmaz.Küfe, Basra ve Şam
fukahasına göre cenaze namazları kılınır. Bunların rivayet ettikleri
hadislerin çoğu mürsel'dir.Alimlerin icmasına göre şehid olan kişi diri olarak
taşınmış ise, savaş alanında ölmemiş ise, ondan sonra yaşamış ve yiyip içmiş
ve ondan sonra ölmüş ise üzerlerine namaz kılınır. Ömer (r.a.) yapıldığı gibi[447]
Cennete girdikten
sonra, dünyadaki herşey kendisine verilse de, dünyaya dönmeye jkimse razı
olmaz. Ancak şehid hariç. O tekrar Allah yolunda öldürülmek için, Allah'tan
kendisini tekrar dünyaya göndermesini isteyecektir. Gördüğü büyük ikramdan
dolayı.
1120- Sahihi
Buhari, Müslim ve başkalarının Enes'ten (r.a.) rivayet ettiklerine göre
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Cennete girdikten sonra, kendisine
dünyadaki herşey verilsede, dünyaya dönmeyi işeyecek kimse yoktur. Ancak şehid
hariç. O tekrar dünyaya dönmeyi ve Allah yolunda on defa öldürülmeyi temenni
edecektir. Gördüğü ikramdan dolayı."[448]
1121- Bir
rivayette:"Şehidlerin faziletini gördüğünden dolayı"Yukarıda Enes'in
(r.a.) Hadisinde geçtiğine göre Rasu-lullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Cennet ehlinden bir adam getirilir. Ailah'u Teala
ona:"Ey Ademoğlu! Yerini nasıl buldun?" der.Adam: "Ya rabbi!
Yerlerin en hayırlısı" der. Allahu Tala:"İste ve temenni et"
der.Adam: "Başka birşey istemiyorum ve temenni etmiyorum. Sadece beni
dünyaya göndermeni ve senin yolunda on defa öldürülmeyi istiyorum" der.
Çünkü şehidlerin faziletini görmüştür."[449]Yukarıda
Ebu Hureyre'nin hadisinde geçtiğine göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki Allah yolunda
savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp
öldürülmeyi isterdim."
Buharı veMüslüm
rivayet etmişlerdir.[450]
1122- İbni
Ebu Umeyre den rivayet edildiğine göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Şehidden başka, rabbi tarafından kabzedildikten sonra, dünya ve
içindekilerin hepsi kendisine verilse-de, dünyaya dönmeyi isteyecek hiçbir
nefis yoktur."İbni Ebu Umeyre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Allah yolunda
öldürmek, Şehid ve kırsal kesim ehlinin hepsinin benim olmasından olana daha
serimlidir.[451]Ahmed Hasen bir senedle
ve Nesai rivayet etmişlerdir.Hadiste geçen "Ehlül vebri" kelimesi,
arap ve başkalarından bina ve evlerde oturmayan manasınadır. "Ehlül
Me-derri' kelimesi ise köy ve şehir ahalisi manasınadır. [452]"Mederr[453]
kelimesi taşla karıştırılmış kurumuş çamur ma-nasındadır,Cabir bin Abdullah'dan
(r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Uhud'da Abdullah biri Amr bin
Haram öldürülünce Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ey Cabir! Allahu
Tealamn babana söylediklerini sana haber vereyim mi?" Ben"Evet"
dedim. Şöyle buyurdu:"AHahu teala insanlarla sadece perde arkasından konuşur.
Fakat baban ile yüzyüze konuştu. Şöyle buyurdu:"Ey Abdullah! Benden iste,
sana vereyim." Baban"Yarabbi! Beni dirilt, senin yolunda bir kez daha
öldürüleyim." dedi. Allahu teala:"O konuda ben hükmettim ki insanlar
dünyaya bir daha geri dönmeyecekler." buyurdu. Baban"Yarabbi!
Arkamdakilere tebliğ et" dedi. Allahu teala şu ayeti indirdi:"Allah
yolunda öldürülenleri ölüler sanmayınız..."
(Ali-İmran:
3/169)Tirmizi rivayet ederek Hasendir demiştir. İbni Mace de hasen bir senedie
ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim senedinin sahih olduğunu söylemiştir. [454]
1123-
Beyhaki'nin "Delailü'n-nübüvve'de" Ebu Ubade el-Ensari'den -ki o İsa
bin Abdurrahman'dır.[455]
Onun da Zühri'den, onun da Abdete'den, onun da Hz. Aişe'den rivayet ettiğine
göre Hz. Peygamber (s.a.v.) Cabir'e şöyle demiştir:"Ey Cabir! Sana müjde
vermeyeyim mi?" Cabir"Evet. Allah seni hayırla müjdelesin" dedi.
Hz. Peygamber:"Allahu teala senin babam diriltti ve şöyle dedi: "Ey
kulum! İstediğini benden iste, sana vereyim." Baban:"Yarabbi! Sana
hakkıyla ibadet edemedim. Senden beni dünyaya tekrar göndermeni, senin
peygamberinle beraber savaşıp senin yolunda birkere daha öldürülmeyi
isterim." dedi. Allahu Teala:"Onların oraya dönmeyecekleri benden
geçmiştir." buyurdu."[456]Abdullah
bin Mes'ud ve başkalarının hadisleri ileride gelecektir.
Faziletlerden birisi
de; Allah yolunda şehadet, Allah ile kul arasındaki bütün günahlara ve haklara
keffaret olur.
Ebu Katade'den rivayet
edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) "sahabenin arasında ayağa kalkmış ve
şöyle buyurmuştur:"Allah yoiunda cihat ve Allah'a iman en faziletli
amellerdir." Bir adam ayağa kalkıp şöyle dedi:"Ya Rasulallah: Eğer
Allah yolunda öldürülürsem, bütün günahlarıma keffaret olur mu?" dedi.
Rasulullah (s.a.v.):"Evet. Eğer Allah yolunda sabrederek, sevabını Allah'tan
bekleyerek, yüzünü dönüp, sırtını dönmeden öl-dürülürsen." buyurdu.
Sonra"Nasıl dedin?" buyurdu. Adam"Eğer Allah yolunda
öldürülürsem, bütün günahlarıma keffaret olur mu?" dedi. Rasulullah
(s.a.v.)"Evet. Eğer sen sabrederek, sevabını Allah'tan bekleyerek, yüzünü
savaşa dönüp, sırtını dönmeden öldürü-lürsen keffaret olur. Ancak borç
hariç." Cebrail bana böyle söyledi." buyurdu." Müslim ve
başkaları rivayet etmişlerdir.[457]Borçtan
maksat, insanların haklarının hepsidir. Gasp, malı haksızlıkla alma, kasten
öldürme ve yaralama... ve başkaher türlü zulümlerdir [458]
Aynı şekilde; gıybet, kovuculuk, alay ve benzerleri. Bütün bu hakların
sahiplerine verilmesi gerekir. Nevevi bunu Müslim'in şerhinde tenbihlemiş [459] ve
başkaları da dikkat çekmişlerdir.
1124-
Abdullah bin Amr bin As'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyuruyor:
"Borç hariç, şehidin
her şeyi affedilir."[460]
Müslim rivayet etmiştir.Ebu Velid bin rüşd mukaddimelerinde şöyle diyor:
"Bir görüşe göre bu islamın ilk dönemlerindedir. Allahu tealanın şehidin
borçlarını da ödediği rivayet edilmiştir."[461]Kurtubi
tefsirinde şöyle diyor: "Sahibini cennete girmekten alıkoyan, engelleyen
borç, ödemediği ve vasiyyet'de etmediği, gücü yettiği halde vermediği veya
israf veya ahmaklık için aldığı borçlar ve ödemeden öldüğü borçlardır. Ancak
kayıp veya zorluktan dolayı ödeyememiş ise Allahu teala inşallah ondan dolayı
adamı cennetten alıkoymaz. Çünkü o borcu Ödemek sultana farzdır. Ya sadakalar
kısmından, ya zarar edenlerin payından veya müslümanlara sarfedilen fey'den
öder. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Kim geriye borç veya
kayıp bırakırsa, onlar Allaha ve Rasulüne aittir. Kim geriye mal bırakırsa, o
da varislere aittir," [462][463]
Kurtubi bunu
"tezkire"de de zikretmiş ve şöyle demektedir: "Eğer sultan o
borcu ödemezse, Allahu teala onu öder ve alacaklıyı razı eder." Sonra
bunların delillerini sıralamaktadır. Bu delillerden biri de şudur: Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Kim insanlardan mal alıp onu ödemeye çalışırsa,
Allah onun yerine öder. Kim de mal alıp telef etmeye çalışırsa, Allah da onu
telef eder.[464]Buhari rivayet etmiştir.[465]Müellif
şöyle diyor: Kurtubi'nin söylediklerini destekleyen delillerden biride
Cabir'in babası Abdullah'ın kissa-sıdır. Abdullah Uhud savaşma çıktığında
üzerinde çokça borç vardı. Uhud'da şehid edildi. Rasulullah (s.a.v.) birEbu
Davud İmaret bölümünde, "Çocukların rızkı" konusunda, 3/360, No:
2954'de Cabir den rivayet etmiştir.kaç gün sonra Cabir'in, babasının üzerindeki
borçları düşündüğünü görünce, Allahu Tealanın babasıyla yüzyüze konuştuğunu
ona haber vermiştir. Bu hadis yukarıda geçti. Eğer Abdullah borcu yüzünden
cennetten alıkonsaydı, Allah-u Teala'nm yüzyüze konuşması gibi büyük bir
dereceyle mü-kafatlandırılmazdı. Aynı şekilde Zübeyr de şehid edildiğinde
üzerinde birmilyon ikiyüzbin borç vardı. Onun olayı-da ikinci bölümde geçti.Bu
faziletlerden birisi de; Melekler şehidi kanatlarıyla gölgelerler.
1125-
Cabir'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Babam Peygamberin yanma
getirildiğinde, onun azaları kesilmişti. Onun Önüne konuldu. Ben yüzünü açmak
istedim, beni engellediler. Birden gür bir ses işitildi:
"Ey Amr'ın kızı!
veya Ey Amr'ın kızkardeşi! Niçin ağlıyorsun -veya ağlama-? Melekler hala onu
kanatlarıyla gölgeliyorlar.[466]Buhari
ve Müslim rivayet etmişlerdir. Allahu Teala'nm Abdullah'la yüzyüze konuşma
muamelesini sadece ona vermiş olduğu gibi, bu muameleyi de sadece ona yapmış
olabilir. Çünkü onun Allah katında değeri yüksektir.Hadis 'te geçen
"Mussüe" kelimesi, kollarının veya burnunun veya kulaklarının veya
cinsel organının kesilmesi, gözlerinin çıkarılması v.b. şeylerin ölüye
yapılması manasınadır.Bu faziletlerden biri de; Allah yolunda halis ölüm kesinlikle
cennete girmeyi gerektirir. ,Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Şüphesiz Allah
müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. (Tevbe:
9/111)Yine şöyle buyuruyor:"Allah yolunda öldürülenlerin amelleri
kaybolmaz. Allah onları hidayete erdirecek ve durumlarını düzeltip ıslahedecektir.
Ve onları kendilerine tarif edip tanıttığı cennete sokacaktır." (Muhamed:
47/4-6)
1126- Semure
bin Cündüb'den rivayet edildiğine göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Bu gece iki adam gördüm. Gelip beni bir ağaca çıkardılar. Beni
öyle bîr eve götürdüler ki, ondan daha güzelini ve efdalini kesinlikle
görmedim. Bana şöyle dediler: "Bu ev şehidlerindir.[467]
Buhari rivayet
etmiştir.
1127- Ebu
Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Cennete ilk önce girecek üç kişi bana arz edildi: Şehid,
iffetli olup, haramlardan ve [468]insanlara
el açmaktan sakınan kişi[469]ve
Allah'a ibadetini güzel yapıp ve-layetindekilere nasihat eden adam."Tirmizi
rivayet etmiş ve "Hasen hadistir" demiştir.
1128- Yine ondan rivayet edildiğine göre Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Allahu Teala, biri diğerini öldüren, sonra her
ikisi de cennete giren iki adama güler."Nasıl ya Rasulallah?"
dediler. Şöyle buyurdu:"Biri diğerini öldürür. O cennete girer. Sonra
Allah öldüreni de İslam'a hidayet edip tevbeyi nasip eder. O da Allah yolunda
cihad edip şehid olur."Bir rivayette şöyle diyor:"Biri Allah yolunda
savaşır ve şehid edilir. Sonra Allah öldürene tevbe nasip eder ve adam
müslüman olur. Allah yolunda savaşır ve şehid olur.[470]Buhari
ve Müslim rivayet etmişlerdir.
1129- Taberani ve Bezzar'ın Serrmre bin Cündüb'ten
rivayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Sizden kim sabrederek ve savaşa yüzünü dönerek Allah yolunda
öldürülürse, o cennettedir.[471]
1130-
Cabir'in Rasulullah'tan rivayet ettiğine göre şöyle buyuruyor:"Kim Aliah
rızasını kastederek öldürülürse, Allah ona azab etmez.[472]Taberani
"evsaf'da Abdullah b. Bükeyr el-Ganevi[473]
yoluyla rivayet etmiştir.
1131-
Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Cennette 'adn'
denilen bir köşk vardır. Bu köşkün beşbin kapısı vardır. Her kapıda beşbin
seçkin kişi vardır." Ya'la şöyle dedi: "Ona yeter mi?" Abdullah
şöyle dedi: "Oraya sadece peygamber, Sıddık ve şehid girebilir."472 [474]Ib-ni
Ebi Şeybe sika senedle mevkuf olarak rivayet etmiştir.
1132- Yine onun
bir rivayetine göre şöyle diyor: "Cennette "adn" denilen bir
köşk vardır. Etrafında yeşil alanlar[475] ve
burçlar vrdır. Oranın beşbin kapısı vardır. Oraya sadece peygamberler,
sıddıklar, şehidler ve adil imamlar girebilir.[476]Hadiste
geçen "Hayret" denilen seçkin kişilerden maksat, ahlakı güzel olan,
güzel huriler manasınadır.
1133- Hasan binti
Muaviye Essarimiyye'den[477]
rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Amcam[478]
şöyle dedi:
"Rasulullah'a
(s.a.v.) Kim cennete girecektir?" diye sordum. Şöyle buy
rdu:"Peygamber cennet'tedir. Şehid cennet'tedir. Diri diri toprağa gömülen
kız çocuğu cennet'tedir.[479] Ebu
Davud rivayet etmiştir.Hadis'te geçen "veid" kelimesi "dir diri
toprağa gömülen kız çocuğu" manasınadır. Arap'lar cahiliyye döneminde
böyle yaparlardı.
1134-
Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Ümmü Ra-bia binti Bera -ki Harise binti
Süraka'm[480] annesidir. Rasulullah'a
geldi ve şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Bana Harise'den haber ver. Bedir gününde
öldürüldü. Ona bir ok isabet etmişti. Eğer cennette ise sabrederim. Eğer başka
yerde ise ona ağlarım." Rasulullah (s.a.v.):"Ey Ümmü Harise! Cennette
birçok bahçe vardır. Senin oğlun Firdevs'in en üst derecesindedir."
buyurdu.Başka bir rivayette şöyle buyuruyor:"Oğlunu kaybetti mi? Cennet
sadece bir tane midir? Çok Cennet vardır. O, Firdevs'in en üst derecesindedir.[481]
Buhari rivayet etmiştir.
1135- Yine
Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:"Siyah bir adam Rasulullah'a geldi
ve şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Ben siyah bir adamım. Kötü kokulu, çirkin
yüzlü ve malı olmayan birisiyim. Ben öldürülünceye kadar şunlarla savaşırsam,
ben nereye giderim?" Rasulullah (s.a.v.)"Cennete girersin" buyurdu.
Adam öldürülünceye kadar savaştı. Öldürülünce Rasulullah (s.a.v.) yanına geldi
ve şöyle buyurdu:"Allah yüzünü beyazlaştırdı, kokunu güzelleştirdi ve
malım çoğalttı. Onun hurilerden olan hanımını, onunla üzerinde bulunan yünden
cübbenin arasına girerken gördüm."Hakim rivayet etmiş ve Müslim'in
şartlarına göre sahihtir demiştir. Beyhaki ise Şuab'da hadisin sonunu şöyle
naklediyor:"Rasulullah yanına geldiğinde, o Öldürülmüştü. Şöyle
buyurdu:"Allah senin yüzünü güzelleştirdi. kokunu güzelleştirdive malını
çoğalttı. Onun hurilerden olan iki hanımının, onun üzerinde bulunan cübberiin
altına girmek için tartııştık-larını gördüm.[482]Müellif
şöyle diyor: Rasulullah'a (s.a.v.) gelen siyah adamın adı Cual'dir. İbn Esir
"Esedü'1-ğabe" de zikretmiştir.[483]
1136- Bu
hadis benzer şekilde Ömer'den de rivayetedilmiştir. Şöyle diyor:"Bir adam
Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Ben senin önünde
öldürülüceye kadar savaşırsam, Rabbim benihorlamayıp cennete sokar mı?"
Ra-sulullah:"Evet" dedi. Adam:"Bu nasıl olur. Benim kokum kötü,
regim siyah ve aşiretimde konumum düşüktür" dedi. Gitti ve öldürülünceye
kadar savaştı. Rasuhülah (s.a.v.) yanına gelince şöyle buyurdu:
"Ey savaşçı!
Şimdi Allah senin kokunu güzelleştirdive yüzünü beyazlaştırdi.[484]
1137- İbni
Abbas'tan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Cafer b. Ebu Talib'i iki kanadıyla cennete istediği gibi uçan
melek olarak gördüm. İki kanadı kısaltılmış ve kan damlıyordu."[485]Taberani
iki senedle rivayet etmiştir. Bir senedi Hasendir.Hadiste geçen
"Kavadim" kelimesi kuşların her kanadında bulunan on tane tüye
denilmektedir.[486]Bu
faziletlerden biri de, şehidler Allah yolunda öldürülünce, Allah onların
ruhlarını cennetteki yeşil kuşların karnına koyar.
1138- îbni
Abbas dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Kardeşlerinizin başına gelenler meydana gelince, Allah onların
ruhlarını yeşil kuşların karnına koydu. Cennetteki ırmakların kenarına
konarlar, oranın meyvelerinden yerler. Arş'ın gölgesinde asılı duran altından
kandillere konarlar. En güzel yiyecek, içecek ve meskenlerini görünce şöyle
dediler:"Kardeşlerimize, bizim diri olduğumuzu ve rızıklan-dığımızı kim
haber verecek. Taki Cihad'da gevşemesinler ve savaştan geri kalmasınlar."
Allahu Teala şöyle buyurdu:"Ben sizin haberinizi onlara
ulaştırırım." Şu ayeti indirdi:"Allah yolunda öldürülenleri ölüler
saymayınız..."(Al-i İmran: 3/169)[487]Ebu
Davud ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim "Müslim'in şartıyla
sahihtir" demiştir.Hadiste geçen "Yunekkilu" kelimesi
"Cihaddan korkarak geri durma" manasına gelmektedir.[488]
1139-
Mesruk'tan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Abdullah'a bu ayeti
sorduk:"Allah yolunda öldürülenleri ölüler saymayınız. Bilakis onlar
diridirler ve rablerinin katında rızık-landırılıyorlar."Şöyle dedi:
"Biz de Rasulullah'a sorduk. Şöyle buyurdu: "Onların ruhları yeşil
kuşların kanundadır. Cennette istedikleri gibi uçarlar. Orada Arş'ta asılı
duran kandiller vardır. Sonra o kandillere konarlar. Rableri onların yanına
çıkar ve şöyle der:"Bir şey mi istiyorsunuz?" Onlar şöyle derler;
"Neyi istemeliyimki? Cennette istediğimiz gibi uçuyoruz" AllahTeala
bunu üç sefer tekrarlar. Onlar istekte bulunmadan bırakılmayacaklarını
anlayınca şöyle derler:"Yarabbi! Ruhlarımızın cesetlerimize tekrar
dön-derilmesini ve senin yolunda bir kere daha öldürülmeyi isteriz."
derler. AI ki hu Teala onların herhangi bir isteklerinin olmadığını görünce,
onları bırakır."[489]Müslim
ve başkaları rivayet etmiştir.
1140- Bu hadisi Abdurrezzak Sevri [490]o da
A'maş'tan[491], o da Abdullah b. Mürre
den[492] o
da Mesruk'tan mevkuf olarak rivayet etmiştir. Onun rivayetinde şöyle
diyor:"Şehidlerin ruhları Allah katında yeşil kuşlar gibidirler. Onlar
için Arş'ta asılı duran kandiller vardır.[493]
1141- Kab b.
Malik'ten rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehidlerin
ruhları yeşil kuşlar suretinde cennetin[494]
kandillerine asılı durarlar. Kıyamet gününde Allah onları dönderinceye kadar
öylece dururlar.[495]Abdurrezzak
sahih isnadla rivayet etmiştir.Tirmizi'de rivayet etmiştir. Ancak onun rivayeti
şöyledir:
"Şehidlerin
ruhları, yeşil kuşların karnındadır. Bunlar cennetin meyvelerinden veya
ağaçlarından yerler."Tirmizi "Sahih, hasen bir hadistir"
demektedir.Hadiste geçen "taluku" kelimesi "cennettin en yüksek
ağaçlarından yemek" manasınadır.
Kurtubi Tezkire'de
şöyle diyor:"İbni Mesud'un hadisinde,"Şehidlerin ruhları yeşil
kuşların karnındadır."Kab b. Malik'in hadisinde,"Müminlerin canları
cennetin ağaçlarından yiyen bir kuştur."A'maş'ın Abdullah b. Mürre'den
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"İbni Mesud'a şehidlerin ruhları
soruldu. Şöyle dedi:"Allah katında şehidlerin ruhları yeşil kuşlar
gibidirler, arş'ın altındaki kandillerdedirler. Cennette istedikleri gibi
uçarlar, sonrakandillerine dönerler."îbni Uyeyne Ubeydullah b. Ebu
Yezid'in yanında[496] İbni
Abbas'ı şöyle derken işittiğini söylemiştir:"Şehidlerin ruhları, yeşil
kuşlar şeklinde dolaşır."İbni Şihab'ın İbni Kab b. Malik'ten[497],
onundababasından[498]
rivayet ettiğine göre RasuluHah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Şehidlerin
ruhları, cennetinağaçlarından yinen yeşil kuşlardır."Bütün bu hadisler Kab
b. Malik'in hadisine uygundurlar. Kab'm hadisi:"Onların ruhlarının yeşil
kuşların karnında.."Olduğunu söyleyen rivayetlerden daha sahihtir. Ebu
Ömer bunu "istizkar" da söylemiştir. Ebu Hasan el-Kabis'i[499]
şöyle diyor:"Alimler "Onların ruhları yeşil bir kuşun
içindedirler" şeklinde söz söyleyenin sözünü red etmişlerdir. Çünkü bu
sahih olmayan bir rivayettir. Ayrıca eğer böyle olursa, bu ruhlar için çokdan
ve sınırlı bir yer olurdu.Kurtubi şöyle diyor: "Sahih olan rivayeti Müslim
rivayet etmiştir. O rivayette geçen "fi" harfi cerrinin
"ala" harfi cerri manasına olması da muhtemeldir. O zaman mana
"Onların ruhları yeşil kuşların karnını üzerindedir" olur. Bu şekilde
Allahu Teala ayette kullanmıştır:"Sizleri hurma dallarına
asacağım." (Taha: 20/71)Ayetteki
"fi" harfi "Ala" manasınadır. Hadiste "karın" kelimesinin
"sırt" manasına kullanılmış olması ihtimalide vardır. Çünkü karın
kelimesi daha kapsamlıdır ve sırtı da içine alır." Ebu Muhammed Abdulhak
şöyle diyor:"Bu tespit çok güzeldir." Kurtubİ'nin tezkire'de zikrettikleri
bu kadardır[500]Müellif şöyle diyor:
"Bu görüşlerin hepsinde şüphe vardır, ibni Mesud'un hadisi şüphesiz
sahihtir. Sahih değildir diyenlerin görüşüne itibar edilmez. Onların ruhlarının
bu durumda sıkıştıkları görüşüne de katılmıyoruz. Eğer bu doğru olsaydı, çenet
ehlinin kendi cesetlerinde sıkışmaları gerekirdi. Cafer'in Rasulullah'ın
kendisini içinde gördüğü cesette sıkışık olması gerekirdi. Hiç şüphesiz o
şehidlerin efendisidir. Fakat Ebu Muhammed'in yaptığı tevillere hiç gerek
yoktur. Bize göre onların ruhlarının bu cesetlere konulmasının hikmeti
şudur:"Onlar cesetlerini Allah için feda edince, Onun rızası ve sevgisi
için vücudlarını acılara ve şiddetli zorluklara maruz bırakınca, Onun emrini
yerine getirme ve onun rızasını elde etme için vücutlarına fenalığı uygun
görünce, onların vücudlarmın yerine baki ve nimetler aleminde onlara daha zarif
bir cesed verilmiştir. O cesetle yiyip içiyorlar, cennette istediklerini
yapmakta serbest kalmaktadırlar.Hayvanların en güzelleri kuşlardır. En güzel
renk te yeşildir. Şeffaf cisimlerin en güzeli de camdır. Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Cam sanki ışık saçan bir yıldızdır." (Nur: 24/35) İbni
Abbas'm hadisinde olduğu gibi eğer altından olursa, daha fazla güzel olur.
Özellikle cennetin altınından olursa çok daha ferahlatıcı olur. Bunun için
Allahu Teala onların . ruhlarını en güzel cesed olan kuş suretine koymuş, en
güzel renk olan yeşil renkte yaratmış, en güzel cisim olan ışık saçan Arş'ın
gölgesinde duran ferahlatıcı kandillere konmalarını sağlamıştır. Kerim olan
Allah'ın huzurunda o ruhların lezzetleri tamamlansın. Onların orada
sıkıştıkları nasıl söylenebilir? Hayır. Vallahi bu büyük kurtuluştur. Savaşanların
cihad edenlerin bunun için çabalaması gerekir.[501]
1142- İmam
Ahmed'in Müsned'inde İmam Muhammed b. İdris Şafii'den, onun da İmam Malik b.
Enes'ten onun da Zühri'den, onun da Abdurrahman b. Kab b. Malik'ten[502]
onun da babasından rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Müminlerin canları[503] bir
kuştur. Kıyamet gününde Allah onları kendi cesedlerine dönderinceye kadar cennetin
ağaçlarından yerler.[504]Bu
hadis sahih ve büyük bir hadistir. Varlığına az rastlanan hadislerdendir.
Çünkü dört imamdan üçü bu hadisin senedinde toplanmışlardır. Kurtubi "Kab
b. Malik'in hadisi" demekle bu hadisi işaret etmektedir.[505]Eğer
bütün müminlerin ruhları cennette kuş şeklinde ise, şehidlerin ayırıcı
özellikleri nelerdir? Bu soruya birkaç şekilde cevap verilebilir.
Birincisi:
İbni Kesir'in tefsirinde zikrettiği farktır. "Müminlerin ruhları çenette
kuş şeklindedir. Şehidlerin ruhları ise yeşil kuşların kanundadır. Şehidlerin
ruhları genel müminlerin ruhlarına nisbetle sanki binici konumundadırlar.
Kendileri istedikleri yere uçarlar.sos[506]Bu
güzel bir tespittir. Ancak Kab b. Malik'in hadisi İbni Mesud'un mevkuf
hadisiyle çekişmektedir. Bu hadislerde şehidlerin ruhlarının yeşil kuşlar
şeklinde oldukları geçmektedir.
ikincisi: Bu
fark daha güzeldir. Buradaki müminlerden maksad şehid olan müminin ruhudur.
Diğer müminler kaste-dilmemektedir.Şu hadis te bunu desteklemektedir.
Abdurrezzak'ın Ma'mar dan[507]
onun da Zühri'den, onun da Abdullah b. Kab'dan, onun da babasından rivayet
ettiğine göre Rasulul-lah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehidlerin ruhları
yeşil kuşların suretindedir. Kıyamet gününde Allahu Teala onları cesedterine
dön-derinceye kadar cennetin kandillerinde asılı dururlar."Aynı şekilde
yukarıda geçen İbni Mesud'un mevkuf hadisi de bunu desteklemektedir. Kadı
Ebubekir b. Arabi'nin "Siracül müridin[508]kitabında
naklettiği de bunu desteklemektedir. "Allah yolunda öldürülen şehid
hariç, müminlere yeme ve nimetlerin acele verilmeyeceğinde ümmetin ic-ması
vardır."
Üçüncüsü:
Normal müminlerin ruhlarıyla ilgili hadiste "taleku" şeklinde rivayet
edilmektedir. Kurtubi Tezkire'de şöyle diypr:"Bunun manası
dolaşmaktır."[509]
Onun hattıyla şöyle nakledilmiştir: "O zaman mana müminlerin ruhları cennetin
ağaçlan arasında uçar, onların arasında dolaşırlar. Kıyamete kadar böyle devam
eder. Ancak yeme içme yoktur. Fakat şehidlerin ruhları yeşil[510]
kuşların karnında veya yeşil[511]
kuşların suretinde yerler, içerler ve nimetlenirler. Arş'ın gölgesindeki
kandillere konarlar." Ben bunun zikredildiğini görmedim. Bu tespit geçen
bütün hadisleri birbiriyle te'Iif etmekte, uyu şturm atadır.Bu faziletlerden biride;
Şehidler kabirlerinde[512]
fitneye uğramazlar. Haşir sırasındaki bayıltıcı şiddetli sesi[513]
işitmezler. Allah yolunda at bağlayanın kabrinde fitneye uğramayacağı
hadislerle sabittir. Şehid ise buna daha hayiktır. Çünkü diğerinden daha
faziletlidir. Şehidin kavuştuğu dereceye, at bağlayan ancak şehadete
atılmakla, onu beklemekle kavuşur. O dereceye kavuşan kimseye bu nasıl
verilmez.
1143-
Nesai'nin Raşid b. Sad'dan[514],
onun da sahabeden bir adamdan rivayet ettiğine göre bir adam şöyle dedi:
"Ya Rasulallah!
Şehid hariç müminler kabirlerinde fitneye uğruyorlar. Bu nasıl oluyor?"
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Başının üzerinde kılıcı parlaması fitne
olarak şehide yeterlidir[515]Tehzib'de
şöyle diyor: "Ebu Hatim ve Harbi'ye göre; Raşid Sevban dan hadis dinlememiştir.
Hal al'in Ahmed den nakille söylediğine göre "Ondan dinlememiş olması
gerekir." Ebu Zur'a şöyle diyor: "Raşid b. Sad'ın Sad b. Ebi
Vakkas'tan rivayeti mürseldir" Takrib: 1/24; Tehzib: 3/226.Şehidin kabir
azabından kurtulacağım ifade eden hadisler inşaallah ileride gelecektir.
"Başının üzerinde
kılıcın parlaması fitne olarak şehid yeterlidir."Sözünün manası şudur:
Kabir fitnesi iki meleğin sorularıyla oluşur. Bu da kişide bulunan imanın
hakikatini belirlemek içindir. Savaşa katılan kişi kılıçların parladıgım ve
kopardığını, mızraklarm da parlayıp parçaladığını, okların atıldığını[516] ve
bir taraftan girip diğer taraftan çıktığını[517]görün.
Başlar kesilir, kanlar fışkırır[518]azalar
uçuşurlar. İnsanlar ölü, yaralı ve yere serilenler arasında kalır. O ise bunlar
arasında sebat etmekte, arkasını dönüp gitmekte, yenilmemekte ve Allah'a imanı
ve onun ceza ve mükafatını tasdik etmekle canını Allah için feda etmektedir.
Allahu Teala müminleri şu şekilde vasıflandırmaktadır:"Müminler bölükleri
gördükleri zaman, bu Allah'ın ve Rasulumın bize vadettikleridir. Allah ve
Rasulu doğru söylediler. Bu onların iman ve teslimiyetlerini
artırdı."(Ahzab: 33/22)Bu durum onun imanının imtihanı, denemesi ve fitne
olarak ona yeterlidir. Ç"iıük onda biraz şüphe olmuş olsaydı, savaş
sırasında arkasını döner, kaçardı, ^endisine vacip olan, sebatı göstermezdi.
îçine şüpheler girerdi. Allahu T.ealanın buyurduğu gibi:
"Münafıklar ve
kalplerindehastahk olanlar şöyle diyorlardı: Allah ve Rasulu bie sadece boş
şeyler va'd ettiler."
Sorularla gelen fitne
yerine bu imtihan şehid için yeterlidir.
1144- Ebu
Hureyre'nin Rasulullah dan (s.a.v.) rivayet ettiğine göre; "Rasulullah
(s.a.v.) Cebrail'e (a.s.) Allahu Teala'nm:"Sura üfürülür, yerde ve gökte
olanların hepsi yıkılıverdi. Ancak Allah'ın diledikleri hariç."(Zümer:
39/68)Ayetini sordu. Allah'ın yıkılmalarını istemediği kimseler kimlerdir?
Cebrail (a.s.) "Onlar Allah'ın şehidieridir." buyurdu."[519]Hakim
rivayet etmiş ve isnadı sahihtir demiştir.
1145- İbni Ebu Dünya "Cennetin sıfatları"
kitabında bundan daha uzun bir hadis rivayet etmiştir. Onun lafızları şöyledir:
"Rasulullah (s.a.v.) Cebrail'e (a.s.),"Sura üfürülür ve yerde ve
gökte olanların hepsi yıkılıverirler. Ancak Allah'ın diledikleri
hariç."(Zümer: 39/68)Ayetini sordu. Cebrail (a.s.) şöyle dedi:"Onlar
şehidlerdir. Allah onları kılıçlarını takmış olarak arş'ının etrafma gönderir.
Mahşerden melekler en faziletli[520]
yakut taşlarıyla onlara gelirler. Başlarında beyaz bir mercan vardır. Altın
yükleriyle gelirler. Halis ipekler[521] ve
atlaslar[522] onları ilerlemekten
alıkor. Yastıkları ipekten daha yumuşaktır. Onların bir adımları insanların
görebildikleri mesafeye kadardır. Onlar cennette atlarla gezerler. Gezinti
uzadığı zaman şöyle derler:"Haydi gidelim hele Allahu teala kullan
arasında nasıl hükmediyor, bakalım" Allahu teala onlara güler. Allahu
teala biryerde bir kula güldü mü, ona hesap yoktur.[523]
1146-
Ammar'a b. Ebu Hafsa'nın[524]Hicr
den biri olan Hi-cr'den[525]
onun da Said b. Cübeyr[526] den
rivayet ettiğinegöre:"Yerede ve gökte olanların hepsi yıkılıverirler.
Ancak Allah'ın diledikleri hariç."[527]Ayeti
hakkında şöyle diyor:"Onlar şehidlerdir. Kılıçlarını takarak arş'ın
etrafında Allah'ın istisna ettikleridir."
İbni Mübarek,
Abdurrezak ve başkaları rivayet etmişlerdir.Hadiste geçen "sunyetullah[528]kelimesi,
Allah'ın istisna ettikleri manasınadır. "Suniyyetullah" olma ihtimali
de vardır. Mana yine aynıdır.
1147- İbni Mübarek'in Raşid Ebu Muhammed'den[529]
onunda Şehr b. Havşeb'den[530]
onun da İbni Abbas'tan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Allahu Teala
melekler de gelenler. Bir çağırıcı şöyle çağırır. "Bugün keremin kimin
için olacağını herkes bilecektir." Allahu Teala şöyle buyurur:"Benim
velilerime dikkat eden. Benim rızam için kanlarını akıtanlara." Yaklaşana
kadar çıkıp gelirler.[531]Bu
faziletlerden biri de şehid kendi ailesinden yetmiş kişiye şefaat edecektir.
1148- Nemran
b. Utbe ez-Zemani'den[532]
rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Ümmü Derda'nm yanına girdik. Biz
yetimler gitmiştik. Şöyle dedi:"Müjde size Ebu Derda'yı şöyle derken
işittim: "Rasu-lullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şehid kendi ailesinden
yetmiş kişiye şefaat edecektir."[533]
1149- İmam
Ahmed'in Hasen isnadia, Taberani ve başkalarının Ubade b. Samit'ten o da
Peygamberden yukarıdaki hadisin benzerini rivayet etmiştir. Onun lafzı
şöyledir:"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şehidin Allah katında
yedi özelliği vardır. Kanının ilk damlasıyla affedilir. Cennetteki yerini
görür. İman süsleriyim süslenir. Kabir azabından kurtulur. Büyük korkudan emin
olur. Başına vaka" tacı konur. Ondaki bir yakut taşı dünya ve
içindekilerden daha hayırlıdır. Hurilerden yetmiş iki hanımla evlendirilir.
Akrabalarından yetmiş kişiye şefaat eder.[534]Kurtubi
Tefsir'inde çok garip bir hadis rivayet etmektedir- Şöyle diyor: Rasulullah'tan
(s.a.v.) rivayet edildiğine göre şöyle buyuruyor:"Allahu Teala şehidlere
beş ikramda bulunmuştur ki onları peygamberlerden hiç kimseye, bana da ikram
etmemiştir. Birincisi: Bütün peygamberlerin ruhlarını ölüm meleği
kabzetmektedir. Benim ruhumu da o kab-zedecektir. Şehidlerin ruhlarını ise
Allahu Teala kudretiyle istediği gibi kabzeder. Onların ruhlarına ölüm meleğini
musallat etmez. İkincisi: Bütün peygamberler ölümden sonra yıkanırlar. Ben de
ölümden sonra yıkanacağım. Şehidler ise yıkanmazlar. Onların dünya ve
içindekilere ihtiyaçları yoktur. Üçüncüsü: Bütün peygamberler kefenlenirler.
Ben de kefenlenirim. Şehidler ise kefenlenmezler. Onlar elbiseleriyle
defnedilirler. Dördüncüsü: Peygamberler ölünce, onlara ölüler denir. Ben de
öldüğüm zaman bana "öldü" denilir. Şehidler ise ölüler diye
isimlendirilmezler. Beşincisi: Peygamberlerin şefaatleri kıyamet günündedir.
Benim şefaatim de kıyamet günündedir. Şehidler ise, şefaat edeceklerine hergün
şefaat ederler.[535]
Bu faziletlerden
biride, Şehidler kıyamet gününde büyük korkudan emin olurlar. Bu, yukarıda
Ubade'nin hadisinde geçti.
1150- Mikdam
b. Ma'di Keribe'den[536]
rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a;v.) şöyle buyuruyor:"Şehidlerin
Allah katında altı özellikleri vardır. Kanının ilk damlasıyla affedilir.
Cennetteki yerini görür. Kabir azabından kurtulur. Büyük korkudan emin olur.
Başına vakar tacı konur. Ondaki yakut taşı, dünya ve içindekilerden dahahayırlıdır.
Hurilerden yetmiş iki hanımla evlendirilir. Akrabalarından yetmiş kişiye şefaat
eder.[537]Abdurrezzak, ibni Mace,
Tirmizi rivayet etmişlerdir. Bu rivayet Tirmizi'ye aittir. Sahih hadis olduğunu
söylemiştir. Hadîste geçen "dufatun"[538]
kelimesi, kan ve başka şeyden fışkıran damla manasınadır. Tirmizi'nin
nüshasında "Şehidin Allah katmda altı özelliği vardır." demektedir,
ancak hadiste yedi özellik saymaktadır.
1151-
Abdurrezzak'in İsmail b. Ayyaş'tan, onun da Buhayr b. Said'den[539],
onun da Halit b. Ma'dan'dan, onunda Mikdam b. Ma'di Keribe'den rivayet
ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken
işittim:"Allah katmda şehidin dokuz özelliği vardır. Kanının ilk
damlasıyla affedilir. Cennetteki yerini görür. İman süsüyle süslenir. Kabir
azabından kurtulur. Hurilerle evlendirilir. Büyük korkudan emin olur. Yakuttan
vakar tacı başına konur ki dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Hurilerden
yetmişiki aten hanımla evlendirilir. Akrabalarından yetmiş kişiye şefaat eder.[540]Bu
lafızda Hurileri iki kere zikrederek dokuz özellikle rivayet etmiştir.
Zikredilen birinci Hurilerin, ruhunun çıkışı sırasında inenler olmaları
ihtimali de vardır. İleride gelecektir. Ayrıca cennette onlarla
evlenecektir.Bu faziletlerden biri de, şehîd kanının ilk damlasıyla günahları
affedilir ve cennetteki yerini görür.Ubade'nin ve Mikdam b. Ma'di Keribe'in
hadisleriyle, kanının ilk damlasıyla günahlarının affedileceği yukarıda geçti.
1152- Sehl
b. Ebu Umame b. Şehrin[541]
babasından[542] onun da dedesinden[543]
rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Şehidin akan ilk
kan damlasıyla bütün günahları affedilir[544]Beyhaki
sünen'inde, İbn Vehb yoluyla Abdurrahman b. Sa'd'dan[545] o
da Sehl'den rivayet etmiştir.
1153-
Mücahid'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor: Yezid b. Şecere[546]arkadaşlarının
arasında ayağa kalktı ve şöyle dedi: "Ben yeşil, kırmızı ve sarının
arasında sabahladım. Evlerde de bundan vardır. Yarın düşmanla karşılaştığınız
zaman sürekli ilerleyin. Rasulullah'ı şöyle derken işittim:"Bir adam bir
adım atarsa Huri de ona doğru bir adım atar. Eğer o gecikirse onlar da ondan
kaybolurlar. Eğer şehid edilirse, ilk kan damlası onun hatalarına kef-faret
olur. İki tane huri onun yanına iner ve onun üzerindeki toprakları silerler.
Ona şöyle derler: "Merhaba vaktin geldi." O da: "Merhaba sizin
de vaktiniz geldi." der.[547] îbn
Ebu Şeybe Muhammed b. Fudayl'den[548]o da
Yezid b. Ebu Ziyad'dan[549] o
da Mücahid'den böyle rivayet etmiş ve Rasulullah'dan işittiğini açıkça
söylemiştir.Ebu Zur'a "Kufeli'dir, yumuşaktır, hadisi yazılır ama delil
olmaz" diyor.İbn Kesir'de Esedü'l-ğabe'de[550]Hannad
b. Seriy'den[551]rivayet etmiştir. İbn Ebu
Şeybe sahih bir senedle mevkuf olarak rivayet etmiştir. [552]Aynı
şekilde Abdurrezzak da sahih bir senedle mevkuf olarak rivayet etmiştir. [553]Taberani
[554]
daha uzun bir metinle iki yolla rivayet etmiştir. Bu yollardan biri sahihtir.
Yukarıda geçti.
1154- Bu
hadisi Beyhaki Haşr bölümünde rivayet etmiştir. Ancak onun metni
şöyledir:"Sizin birinizin akan kanının ilk damlası ile Allah onun
günahlarının hepsini düşürür.[555]
Ağacın yapraklarının düştüğü[556]
gibi iki huri aceleyle gelip onun yüzündeki toprağı silerler. Ona şöyle derler:
"Vaktin geldi" O da: "Sizin de vaktiniz geldi" der.[557] Yüz
tane yeni elbise giydirilir. Eğer onlar bu iki parmağımın arasına konulsa,
onlara geniş gelirdi. Adem oğlunun kumaşından değildir. Onlar cennetin
bitkilerindendir. Allah katında sizin isimlerinize ve simanıza yazılır."[558]Hadiste
geçen "Kudemen! Kudemen!" kelimesi savaşa teşviki ifade eden
kelimelerdir. Dilciler şöyle diyor:"Kişi yükselmediği zaman "Mada
kudemen" denilir.[559]"Ana"
kelimesi ise "vakti geldi" demektir. "Ana şeyin" vakti
geldiği zaman kullanılır.[560]
1155-
Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Kul Allah yolunda
öldürüldüğü zaman, kanından yere düşen ilk damla ile Allah onun bütün
günahlarını affeder. Sonra ona cennetten bir çarşaf gönderir. Onda nefsi
kabzedilir. Cennetten bir cesed gönderilir. Ruhu ona biner. Sonra melekler
yükselirken sanki yaratıldığından beri onlarla berabermiş gibi olur. Göğe
gelinceye kadar yükselirler. Hangi kapıya gelirlerse, orası mutlaka açılır.
Hangi meleğin yanından geçerlerse, melek ona dua eder ve onun için istiğfar
diler. Taki sonunda Rahman'a gelirler. Meleklerden önce o secde eder. Ondan
sonra melekler secde ederler. Sonra Al-lahu Teala onu affeder ve temizler.
Sonra oradan şehid-lerin yanına geçer. Onları bahçelerde, ipek elbiseler içinde
bulur. Yanlarında bir öküz ve bir balık vardır. Onlar için oynuyorlar. Hergün
bir önceki günde oynadıklarından farklı oynarlar. Balık cennetin nehirlerinde
yüzer. Akşam olunca öküz onu boynuzuyla dürter ve onu keser. Şehidler onun
etinden yerler. Onun etinde, cennet nehirlerindeki herşeyin tadını bulurlar.
Öküz cennette çobansız geceler. Cennetin meyvelerinden yer. Sabah olunca balık
onun üzerindedir. Kuyruğuyla öküzü keser. Onun etinden yerler. Etinde cennet
meyvelerinin hepsinin tadını bulurlar. Şehidler kendi yerlerine bakarlar ve
kıyamet saatinin gelmesi için Allah'a dua ederler."[561]Taberani
"Kebir'de" Hişam b. Sad yoluyla -ki o zayıftır-Zeyd b. Eşlem den, o
da Abdurrahman b. Beytemani'den[562], o
da Abdullah'tan rivayet etmiştir.Hadiste geçen "Reytetün" kelimesi
bir görüşe göre mendil manasınadır.[563]
Diğer bir görüşe göre ise iki parça olmayan her türlü Örtüdür.[564]
İbni Sekit'e göre ince ve yumuşak olan her elbise Reyte'dir.Hadiste geçen
"Nafişen"[565]kelimesi
ise yayılmajnana-smdadır. "Ennefeşu" gece yayılmasıdır.Bu faziletlerden
biri de, şehid kanı kurumadan Hurileri ?örür.Bu Yezid'in bir önceki hadisinde
geçti.
1156- Ebu
Hureyre den rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Rasulullah'm yanında
şehidler zikredildi. Şöyle buyurdu:"Şehidin kanı yerde kurumadan onun
hurilerden olan iki zevcesi onun yanına gelirler. Bunlar sanki emzirdiğini düz
geniş bir arazide kaybeden ana gibidirler. Her birinin elinde birer tane elbise
vardır ki, her biri dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."[566]Abdurrezzak
Hilal b. Ebu Zeyneb'den, o da bir adamdan[567] o
da Ebu Hureyre den rivayet etmiştir.İbni Ebi Şeybe ve İbni Mace'de Hilal den[568], o
da Şehr den, o da Ebu Hureyre'den rivayet etmişlerdir. Bu isnad da Hasen bir
isnad'dır.Hadiste geçen "Zi'r"[569]
kelimesi, emziren manasınadır.
"[570]
kelimesi ise, süt emmekte olan deve yavrusu-dur.
"Berrah"[571]
kelimesi ise, içinde ağaç ve bitki olmayan geniş yer manasınadır. Hadisin
manası şudur: "Şehidin hurilerden olan iki hanımı, aceleyle onun kanı
yerde kurumadan onun yanına gelirler. Yavrusunu emziren devenin, kaybettiği
yavrusunu bulunca, ikisinin arasına girebilecek harhangi bir şeyin olmadığı düz
ve geniş bir arazide şevkle yavrusuna.geldiği gibi onlar da gelirler.Hadiste
geçen "Edalleta" kelimesi "Ezalleta" şeklinde de rivayet
edilmiştir. Bu durumda mana; Huriler, devenin yavrusunu gölgelediği gibi şehidi
gölgelerler. Güneş v.b. şeylerin ısısından, sıcaklığından koruyacak, ağaç,
gölgelik gibi şeylerin olmadığı bir yerde, onu bunlardan korurlar.
1157- Abdürrezzak'm sahih bir senedle Abdullah b.
Ubeyd b. Umeyr den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Savaşta iki taraf
karşılaşınca, Allahu Teala, hurileri yeryüzü semasına indirir. Bir adamın
ilerleyişine razı olunca, "Allah'ım onu sabit kıl" derler. Eğer biri
kaçarsa, ondan gizlenirler. Eğeröldürülürse, onun yanına inerler, yüzündeki
toprağı silerler. Şöyle derler:"Allah'ım! Onu toprağa gömeni[572] sen
de toprağa göm. Toprağa bulayanı sen de toprağa bula."[573]Hadiste
geçen "Yerdeyne Kudumehu" Yani düşmana karşı ilerleyişi ve cesaretine
razı olurlarsa, manasınadır.Bu faziletlerden birisi de, Allah yolunda şehid
olan, galip gelip selametle dönen kimseden daha hayırlıdır.
1158- Ahmed, İbni Ebi Şeybe, Ebu Ya'Ia'nm sahih
is-nadla, İbni Hibban'ın da Sahih'inde Cabir'den rivayet ettiklerine göre, bir
adam şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Hangi cihad daha efdaldir?"
Rasulullah: "Kanının akıtıldığı, azalarının deşildiği cihad.[574]
Buyurdu.İbni Ebi Şeybe Abdullah b. Amr'dan da benzerini rivayet etmiştir.
1159-
Abdullah b. Habşi el-Hasemi'den rivayet edildiğine göre Rasulullah'a (s.a.v.)
şöyle soruldu:"Hangi amel daha efdaldir?" Şöyle buyurdu: "İçinde
şüphe olmayan iman, içinde ğululun olmadığı ve açık bir delilin olduğu
cihad."Hangi namaz daha hayırlıdır?" denilince,"Uzun
kunut."[575] -[576]buyurdu."Hangi
sadaka daha hayırlıdır?" denilince,"Fakirliğin zorladığı zamandaki
sadaka." buyurdu."Hangi hicret daha efdaldir?"
denilince,"Allah'ın haram kıldığından hicret etme."
buyurdu."Hangi cihad daha efdaldir?" denilince,"Müşriklerle canı
ve malı ile savaşma."[577]
buyurdu."Hangi ölüm daha şereflidir?" denilince,"Kanının
akıtıldığı ve azalarının deşildiği ölüm."[578]Buyurdu.Ebu
Davud ve Nesai rivayet etmişlerdir. Bu rivayet Ne-sai'nindir.
1160- Amr b.
Abese'den rivayet edildiğine göre; bir adam şöyle dedi:"Ya.Rasulallah!
İslam nedir?" Rasulullah (s.a.v.):"Kalbinin teslim olması ve
müslümanların senin elinden ve dilinden emin olmalarıdır." buyurdu. Adam:
"Hangi İslam daha
efdaldir?" dedi."İmandır" buyurdu. Adam:"İman nedir?"
dedi."Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve öldükten sonra dirilmeye
inanmandır." buyurdu. Adam:"Hangi iman daha efdaldir?"
dediv"Hicrettir" buyurdu. Adam:"Hicret nedir?"
dedi."Kötülükten kaçmandır?" buyurdu. Adam:Hangi hicret daha
efdaldir?" dedi.Cihad'tır" buyurdu. AdamCihad nedir?"
dedi.Kafirlerle karşılaştığın zaman, onlarla savaş-mandır." buyurdu.
Adam:"Hangi cihad daha efdaldir?" dedi."Azalarının deşildiği ve
kanının akıtıldığı cihad-dır."[579]
buyurdu.Ahmed sahih senedle, Taberani, Beyhaki ve başkaları rivayet
etmişlerdir.
1161- İbni
Mace'nin Amr b. Abese'den rivayet ettiğinegöre şöyle diyor:"Ya Rasulallah!
Hangi cihad daha efdaldir?" dedim.Şöyle buyurdu: "Azalarının
deşildiği ve kanının akıtıldığı cihaddır."[580]
1162- Ebu
Zer'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Ya Rasulallah! Hangi kölelik
daha efdaldir?" Rasulul-
lah:"Para
yönünden en paralısı ehlini en çok mesud edenidir." buyurdu.
Ben:"Hangi cihad daha efdaldir." dedim."Kanın akıtıldığı,
azaların deşildiği cihaddır."[581]buyurdu."Ahmed,
Taberani, İbni Hİbban Sahih'inde rivayet et-. mislerdir. Uzun bir hadiste
rivayet etmişlerdir. Bu hadiste peygamberlerin sayıları, vasiyetler ve başka
şeyler de zikredilmiştir.Müellif şöyle diyor: Bütün bu hadislerle "Galip
gelen, öldürülenden daha efdaldir" sözünün batıl olduğu ortaya çıkmaktadır.
1163- İbni
Mübarek'in Cerir b. Hazim'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Abdullah
b. Ubeyd b. Umeyr'i şöyle derken işittim:"Amr b. As geçip tavaf yaptığı
sırada, Kureyş'ten bir topluluğun halka oluşturup oturduklarını gördü. Onlar da
Amr'i görünce şöyle dediler:"Sizden Hişam mı daha efdaldir. Yoksa Amr mı?"
Amr tavafını bitirince yanlarına geldi ve şöyle dedi:"Beni görünce
birşeyler söylediğini gördüm. Ne söylediniz?" Onlar:
"Sen ve Hişam'dan
hanginizin daha efdal olduğuun söyledik." dediler. Amr şöyle
dedi:"Bunu size söyleyeyim. Biz Yermuk savaşma katıldık, ikimiz de
geceleyince Allah'tan şehadet istedik. Sabah olunca ona nasip oldu, bana nasip
olmadı. Bunda da görülüyor ki, o benden daha faziletlidir."Bu hadiste Amr
şehidin selametle geri dönenden daha faziletli olduğunu açıkça ifade
etmektedir.[582]Buhari, Azad: 3/117'de
birinci bölümü rivayet etmiştir.Müslim İman: 1/89, No: 146'da, Birinci bölümü
rivayet etmiştir.197
1164- Ibni
Mübarek'in bu hadisle ilgili bir rivayetinde ise Amr şöyle diyor:"Bunu
size haber vereyim. Biz müslüman olduk ve Ra-sulullah'a (s.a.v.) icabet ettik.
Onunla nasihat ettik." Yer-muk'u zikrederek şöyle dedi:"O yıkanıp
temizlenene ve giyinene kadar ben örtüyü tuttum. Sonra ben yıkanıp temizlenene
ve giyinene kadar, o Örtüyü tuttu. Sonra Allahu Teala'ya dua ettik. Allah
onunki-ni kabul etti. O benden hayırlıdır -üç kere- Ohunkini kabul etti. O
benden daha hayırlıdır. Onunkini kabul etti. O benden daha hayırlıdır."[583]Bu
faziletlerden birisi de, şehid Allah yolunda öldürülürken, ölüm acısından
sadece bir çimdikleme[584]acısı
kadar acı hisseder.
1165- Ebu
Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Şehid ölümün dokunmasından sadece, birinizin çimdiklenirken
gördüğü dokunmayı görür.Tirmizi rivayet etmiş ve "Bu hadis sahih ve
Hasendir" demiştir. Nesai, Ibni Mace, İbni Hibban Sahih'inde, Beyhaki
Sünen'inde rivayet etmişlerdir. Beyhaki'nin rivayeti şöyledir:"Şehid ölüm
acısından sadece birinizin çimdiklenirken gördüğü acıyı görür."Taberani
"evsat" da Ebu Katade'den rivayet etmiştir.
1166- Enes
b. Malik'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"İki taraf karşılaşıp, sabır indiği zaman, ölüm şehide, yaz
gününde soğuk bir sudan daha kolay gelir."[585]Bunu
"Şifa'us-Sudur" da zikretmiştir. Şöyle diyor: Mer-fu bir hadiste
şöyle diyor:"Karıncanın ısınması[586]şehide
kılıcın dokunmasından daha zor gelir. Belki yaz gününde, soğuk bir suyu içmekten
çok iştiyakla ölümü ister.[587]
1167- İbni
Asakir'in Hişam b. Ammar'dan[588]onun
da AbDarimi Cihad: 2/205'de Muhammed b. Yezid er-Rufai yoluyla, Safvan b.
İsa'dan rivayet etmiştir.Beyhaki Sünen'ül-Kübra Siyer: 9/164'de, Said yoluyla,
Muhammed b. Aclan'dan rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid Cihad: 5/290'da Ebu
Katade'den rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani Evsat'ta
nakletmiştir. Senedindeki Reşid b. Sad zayıftır.dulhamid b. Habib b. Ebil
İşrin'den[589], onun da Evzai'den, onun
[590]da
Amr b. Şuayb'dan[591]onun
da babasından[592], onun da dedesi Abdullah
b. Amr b. As^an rivayet ettiğine göre Rasululfah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:İbni
Main şöyle diyor: "Sikadır." Mürre, "yumuşaktır" diyor.
İçli "sikadır" diyor. Mürae "saduktur" diyor. Nesai
"fena değildir" diyor. Darekutni "saduktur" diyor. Ebu
Hatim: "Hişam yaşlanınca, değişti. Hadis yanına getirilince okuyor, telkin
kabul etmeye başlıyordu. Önceleri daha iyi idi."Takrib'de şöyle diyor: "Nusayr,
saduktur. Yaşlanınca telkin kabul etti. İlk hadisleri daha sahihtir. Onuncu
tabakanın büyüklerindendir. Ma'ruf Hayyat'dan hadis dinlemiştir. Ancak maruf,
sika değildir. Kırkbeş yılında vefat etmiştir. Doksan iki yaşında
idi."değildir" diyor. İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir.Takrib:
1/467, No: 808; Cerh: 6/11, No: 49; Tehzib: 6/112, No: 224."Ölümün bir
milyon kılıç darbesinden daha şiddetli acısı vardır. Bir dağın birisinin
başında olması, bundan daha hafif gelir.[593]
Fakat şehide ve zulümle öldürülene ölüm, bir karıncanın çimdiklemesinden daha
hafiftir. AI la hu Teaiamn bir meleği vardır. Her gece seher vakti şöyle nida
eder: "Ey kabirlerin ehli! Kime gıpta ediyorsunuz?" Zannederim şöyle
dedi:
"Onlar şöyle
derler: "Şehide şehid hergün rabbine iki kere bakmakta, dünyaya iştiyak
duymamakta ve ona üzülmemektedir.[594]
1168- Bezzar
ve Beyhaki'nin Enes b. Malik'den rivayet ettiklerine göre RAsulullah (s.a.v.)
şöyle buyuruyor:
"Şehidler üç
tanedir."Hadisi zikrederek şöyle dedi:"Üçüncüsü canıyla ve malıyla yola
çıkar. Sevabım Allah'tan bekleyerek öldürmek ve öldürülmek ister."Babam
bana haber verdi" deseydi, sıhhatinse şüphe kalmazdı. Babasından, o da
dedesinden naklettiği hadisle, ikinci dedesi Abdullah b. Amr kastedilmektedir.
Muhammed b. Abdullah değil. Şuayb, Abdullah'tan dinlediğini açıkça
belirtmiştir. Bu dinlenmesi doğrudur."Takrib'de şöyle diyor:
"Saduktur. Beşinci tabakadandır. Yüz on beş yılında öldü."Tehzib:
8/48, No; 80; Takrib: 2/72, No: 607.Eğer öldürülür veya ölürse, kıyamet gününde
yalın kılıç, kılıcını boynuna koyarak gelir. İnsanlar dizlerinin üzerine[595]
çökmüşlerdir. Şöyle der: "Bizlere yer açılmıyor mu? Biz kanımızı ve
malımızı Allah için sarfettik."Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Nefsim elinde olana yemin ederim ki bu İbrahim Halilurrahmana
veya peygamberlerden birine söylense, onlara hemen yol açılır. Vacip olan
haklarından dolayı. Arş'ın altında duran nurdan minberin yanına gelirler. Onun
üzerine otururlar. İnsanlar arasında nasıl hükme-dildiğine bakarlar. Ölüm
acısını[596] görmezler, berzah
aleminde üzülmezler. Büyük çığlık onları korkutmaz. Hesap, terazi, sırat
köprüsü onları ilgilendirmez."[597]Hadisin
tamamı ileride gelecektir. Şeyh Şihabuddin Sühreverdi'nin[598]
babasının "Mecmu'ul-Letaif' inde şöyle göldüm: Bazıları şöyle
derler:Allah'ım beni benden aldat -hiç acı duymadan beni aniden al demek
istiyor- Bir gezintiye gider. Bir bahçede uyur. Aniden kafirlerden bir topluluk
ona rast gelir ve onun başını keserler. Onu tanıyanlardan bazıları onu rüyada
gördüler ve durumunu sordular. Şöyle dedi: "Bahçede uyuyordum. Gözlerimi
açtığımda cennetteydim."[599]İbni
Mübarek[600] bu hikayeyi daha uzunca
rivayet etmektedir. Yukarıda geçen iki esirin hikayesinde de, tağutlar onlara
dinlerinden dönmelerini teklif ederler. Onlar kabul etmezler. Onları, içinde
yağ bulunan ve üç gün boyunca kaynatılan kazanlara atmışlardı. Atılır atılmaz
da onların kemikleri etlerden ayrılıp yağın üzerinde yüzmeye başlamıştı.
Kardeşleri onları görünce durumlarım sormuş ve şöyle cevap
almıştı:"Sadece senin gördüğün o dalma olayıydı. Hemen firdev-se
çıktık."
Bu faziletlerden
birisi de, Melekler şehidlerin yanına her kapıdan girerek onlara selam
verirler.
1169-
Abdullah b. Amr dan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Rasulullah
(s.a.v.) şöyle derken işittim:"İlk cenete girecek insan gurupdan[601]hicret
eden, kendileriyle belalarının def edildiği, emrolunduklarında işittik ve itaat
eden fakirlerdir. Onlardan birinin sultanın yanında bir ihtiyacı olsa, ölene
kadar o ihtiyacı gide-rifmez. O içinde kaldığı halde ölür. [602]a hu
Teala kıyamet gününde cenneti çağıracaktır. Cennet bütün süsleri ve 1
güzelliğiyle gelecektir. Allahu Teala şöyle buyuracaktır:"Benim yolumda
savaşıp öldürülen veya eziyet çeken, yolumda mücadele eden kullarım nerede?
Cennete giriniz." Hesap vermeden cenete girerler. Melekler gelir, secde
eder ve şöyle derler:"Ey Rabbimiz! Gece gündüz senin hamdinle birlikte,
seni teşbih ve takdis ederiz. Bizlere tercih ettiğin bu kimseler kimdir?"
Allahu Teala şöyle buyurur:"Onlar, yolumda savaşan veya eziyet çeken
kulla-rımdır." Bütün kapılardan melekler yanlarına girerler. Şöyle
derler:"Sizlere selam olsun. Sabrettiğinizden dolayı, ne güzel baki
yerdir.[603]Ahmed, Bezzar, İbni
Hibban Sahih'inde ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim "isnadı
sahihtir" demiştir.İbni Mübarek'in Evzai'den, onun da Muttalib b.
Han-teb'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Şehidin Sana ile Cabiye
arası kadar bir odası vardır. Tavanı inci ve yakuttur. İçi misk ve güzel
kokudur. Melekler onun yanına Rabbinden bir hediye ile girerler. Başka bir kapıdan
başka melekler rabbinden başka bir hediye ile girinceye kadar orada kalırlar.[604]Bu
faziletlerden birisi de, Allah yolunda şehid olandan Allah razı olur ve ondan
sonra da ğazab görmezler.
1169- Enes'den rivayet edildiğine göre;
"Peygambere bazı insanlar gelip şöyle dediler: "Bizimle beraber bazı
adamlar gönder ki, bize Kur'an'ı ve sünneti öğrensinler." Ra-sulullah
(s.a.v.) onlara ensardan yetmiş kişi gönderdi. Onlara Kurra deniliyordu. Dayım
Haram da[605] içindeydi- Bun-îar
geceleri Kur'an'ı okuyup, aralarında müzakeresini yapıyorlardı ve
öğreniyorlardı. Gündüzleri mescide su getirip koyarlardı. Odun kesip satarlar
ve onunla Suffe ashabına ve fakirlere yemek alırlardı. Rasulullah (s.a.v.)
onları gönderdi. Gidecekleri yere varamadan onlara sıldirdılar ve öldürdüler.
Onlar şöyle dediler:"Allah'ım! Sana kavuştuğumuzu, senden razı olduğumuzu
ve senin de bizden razı olduğunu peygamberimize ilet." Bir adam Enes'in
dayısı Haram'a gelip mızrakla onu yere yıktı ve öldürdü. Haram şöyle
dedi:"Ka'be"nin rabbine yemin olsun ki kurtuldum." Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kardeşleriniz öldürüldü. Onlar şöyle dediler:
"Allah'ım! Sana kavuştuğumuzu, senden razı olduğumuzu ve seinn de bizden
razı olduğunu peygamberimize ilet.[606]Buhari
ve Müslim rivayet etmiştir.
1170-
Buhari'nin rivayeti şöyledir: "Rasulullah (s.a.v.) Süleymoğullarından bir
topluluğu, yetmiş kişiyi Amiro-ğullarına gönderdi. Gidince dayım onlara şöyle
dedi:"Ben önden gideyim. Eğer bana eman verirlerse onlara RasuluUah'tan
(s.a.v.) haber veririm. Eğer vermezlerse siz benden daha yakınsınız."
İlerledi ve ona eman verdiler. Dayım onlara Rasulullah'dan (s.a.v.)
bahsederken, kendilerinden bir adama işaret ettiler ve adam onu yere yıkarak
öldürdü. O şöyle dedi:Allahu Ekber. Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki kurtuldum."
Sonra diğerlerine yöneldiler. Topal bir adam hariç hepsini öldürdüler^ O da
dağa çıktı. Cebrail (a.s.) Rasulul-lah'a (s.a.v.) onların Rablerine
kavuştuklarını, Rablerinin onlardan razı olduğunu ve onları da razı ettiğini
bildirdi. Biz
"Rabbimize
kavuştuğumuzu, onun bizden razı olduğunu ve bizleri de razı ettiğini kavmimize
iletin" cümlesini Kur'an'dan okurduk. Sonra neshedildi.[607]
1171-
Buhari'nin "Reci" gazvesi babında Urve b. Zübeyr'den rivayet ettiğine
göre şöyle diyor:"Biri Mauna'da Öldürülenler öldürülünce ve Amr b. Ümeyye
ed-Damiri'de[608] esir edilince, Amir b.
Tufeyl[609] ona şöyle dedi:"Bu
kim?" -Bir ölüye işaret etti.- Amr b. Ümeyye:"Bu Amir b. Fuheyre'dir.[610]
dedi. Amir:"Sen de gördünkü o öldürüldükten sonra, onunla yer arasındaki
boşluğa bakmam için havaya kaldırıldı, sonra yere bırakıldı." Onların ölüm
haberleri ve meydana gelenler Ra-sulullah'a (s.a.v.) bildirildi. Şöyle
buyurdu:"Arkadaşlarınız musibete uğradılar. Onlar Rab-Ierinden istekte
bulunup şöyle dediler:"Ey Rabbimiz! Bizden kardeşlerimize bildir ki biz
senden razı olduk ve sen de bizden razı oldun." Allahu Teala da onlardan
haber verdi.[611]
1172- Buhari'nin Enes'den naklettiği rivayetle
şöyle diyor: "Bi'ri Mauna'da öldürülenler hakkında Kur'an'dan ayet indi ve
biz onu okuyorduk. Sonra nesh edildi:"Rabbimize kavuştuğumuzu, Rabbimizin
bizden razı olduğunu ve bizim de ondan razı olduğumuza kavmimize iletin[612]
1173- Mani Mubarek'in kitabında Ma'mar'dan, onun da
Zühri'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Urve b. Zübeyr Amir b.
Füheyre'nin o gün öldürüldüğünü sanıyordu. Fakat onun cesedi bulunamadı. Sonra
meleklerin onu defnettiklerini gördüler.[613]
1174- İbni Mubarek'in sahih bir isnadla Enes'ten rivayet
ettiğine göre şöyle diyor:"Haram b. Milhan Bi'ri Mauna günü yere yıkılıp
öldürülünce kanı yüzüne ve başına sürdü. Sonra şöyle dedi: "Ka'be'nin
Rabbine yemin olsun ki kurtuldum.[614]Bu
faziletlerden biri de, şehadette daha önce iyi amellerin yapılması şart
değildir. Onda irade ve seçmenin olması yeterlidir.
1175- Bera b. Azib'den rivayet edildiğine göre şöyle
diyor:"Demire razı olmuş bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve şöyle
dedi:"Ya Rasulallah! Savaşayım mı? yoksa müslüman mı olayım?"
Rasulullah (s.a.v.):"Müslüman ol, sonra savaş" dedi.Adam müslüman
oldu. Sonra savaştı ve öldürüldü. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Az
amel yaptı, çok ecir aldı."[615]Buhari ve başkaları rivayet etmişlerdir.
1176-Said b.
Mansur bu hadisi Sünen'inde rivayet etmektedir. Onun rivayeti
şöyledir:"Bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve savaştayken şöyle
dedi:"Müslüman olmam benim için hayırlı mı?" Rasulullah
(s.a.v.):"Evet" dedi. Adam:"Ben şehadet ederim ki Allah'tan
başka ilah yoktur ve yine şahedet ederim ki sen onun elçisisin" dedi.
Sonra"Oldürülünceye kadar savaşmam benim için hayır-lımıdır?" dedi.
Rasulullah (s.a.v.):"Evet" dedi.Adam saldırıya geçti. Sonra onu
sıkıştırdılar ve öldürülü. Rasulullah (s.a.v):"Az amel yaptı, çok ecir
aldı."[616] buyurdu."
1177- Ebu
Musa'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) bir savaşa çıktı.
Müşriklerden biri çıkıp düello istedi. Bir müslüman ona karşı çıktı. Müşrik
onu öldürdü. Başka biri daha çıktı. Onu da öldürdü. Sonra gelip RasuluUah'ın
(s.a.v.) karşısında durdu ve,"Ne için savaşıyorsunuz?" dedi.
Rasululah (s.a.v.):"Dininiz için savaşıyoruz. İnsanlar Allah'tan başka
ilah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve Rasulu olduğuna şehadet edinceye
kadar ve Allah için hak alıncaya kadar onlarla savaşıyoruz." Dedi.
Adam:"Vallahi bu güzel bir şeydir. Ben buna iman ettim." dedi. Sonra
müslümanlann tarafına geçti. Müşriklere saldırdı. Oldürülünceye kadar onlarla
savaştı. Öldürülünce getirilip öldürdüğü müslümanlann yanına kondu. Rasul- lah
(s.a.v.):"Bunlar cennet ehlinin en çok birbirlerini seven kişileridir."[617]
buyurdu.Taberani "Kebir ve "Evsat" da sahih isnadîa zikretmiştir.
Senedde Mes'udi'nin[618]
bulunması sıhhatine zarar vermemektedir. Çünkü îbni Mübarek karıştırmadan
önce, hadisi ondan işitmiştir.Hadiste geçen "Tehabben" kelimesi
Muhabbet kökünden gelmektedir. Yani onlar, cennet ehlinden aralarında sevginin
en şiddetli olduğu kimselerdir. Çünkü önce Öldürülen müs-lümanlar, bu büyük
nimetlerin ve yüce sevabın kendilerine verilmesine sebeb olan katillerini orada
görmektedirler.
1178- İbni
Mübarek ondan da Beyhaki ve başkalarının Abdurrahman b. Yezid b. Cabir'den[619]onun
da Kasım b. Abdurrahman Ebu Abdurrahman'dan[620]rivayet
ettiklerine göre şöyle diyor:"Fadale b. Ubeyd ile beraber Rum topraklarına
savaşa gittik. Fadale o seferden başka*Rum topraklarında savaşmadı. Biz
gidiyorken ordu komutam olan Fadale hızlanarak ilerledi. O zamanlar amirler,
Allah için korumaya çalışanları dinlerlerdi. Birisi şöyle dedi:
"Ey Amir!
İnsanlar bizden koptu.[621] Dur
da bize yetişsinler." Fadale bir tepenin bulunduğu ve tepede bir kalenin
olduğu düz bir ovada durdu. Bazımız durduk, bazılarımız atlarımızdan indik. Bu
sırada arkamızda bıyıklı, kırmızı bir adam gördük. Onu alıp Fadale'ye götürdük.
"Bu adam kaleden eman ve anlaşma olmadan indi" dedik. Fadale
ona:"Durumun nedir?" diye sordu. Adam şöyle dedi:"Dün domuz eti
yedim. İçki içtim ve ailemin yanına gittim. Ben uyuyorken iki adam yanıma
geldi. Karnımı yıkadılar. Beni iki kadınla evlendirdiler. Bu kadınların biri
diğerini kıskanıyordu. Adamlar bana "Müslüman ol" dediler. Ben
müslümanım "Adam bunu söyler söylemez, kaleden bize birşey atıldı. Demir
içimizden gelip onun boynuna değdi. Fadale:"Allahu Ekber. Az amel yaptı,
çok ecir aldı. Kardeşinizin namazını kılın." dedi. Adamın cenaze namazını
kıldık. Sonra defnettik ve yolumuza devam ettik."Abdurrahman şöyle
diyor:"Kasım şöyle diyor: "Bu zikrediliyor ve ben bunu gördüm.[622]
Hadiste geçen
"z'ir" kelimesi, kendisiyle atış yapılan demir manasınadır.
1179- Cabir
den rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) ile beraber
Hayber savaşındaydı. Bir seriyye çıktı ve koyun otlatan birini buldular. Alıp
Ra-sulullah'a (s.a.v,) getirdiler. Allah'ın konuşmasını istediği şeylerle,
adamla konuştu. Adam şöyle dedi:"Ben sana ve getirdiklerine iman ettim.
Koyunları ne yapacağım. Onlar emanettirler. Her birinin bir veya iki koyunu
içinde var." Rasulullah (s.a.v.):"Onların yüzlerine taş at.[623] Onlar
sahiplerine giderler." dedi.Adam kumdan veya topraktan bir avuç aldı ve
koyunların yüzlerine attı. Koyunlar dönüp süratle sahiplerine gittiler. Sonra
adam savaş saffına geldi. Ona bir ok isabet etti ve adam Öldü. Allah için bir
secde bile etmemişti.Rasulullah (s.a.v.):"Onu çadıra götürün."
dedi.Adam Rasulullah'ın (s.a.v.) çadırına götürüldü. Rasulullah (s.a.v.) işiti
bitirince onun yanma girdi ve sonra çıktı. Şöyle buyurdu:"Arkadaşınızın
İslam'ı güzel oldu. Yanma girdiğimde yanında hurilerden olan iki hanımı
vardı."[624]Hakim ve Beyhaki Şurahbil
b. Sad'dan[625] o da Ca-bir'den[626]
rivayet etmişlerdir. Hakim "isnadı sahihtir" demiştir.Müellif şöyle
diyor: "Bu şehidin adı "Yesar”[627]
dır. Yahudi bir Amir'in kölesiydi. İbni Abdulberr şöyle diyor:"Vakidi onu
Yesar diye isimlendirmiştir. İbni îshak ise onu Eslam diye
isimlendirmiştir."
1180- Sultan
Mahmud b. Zengi'nin "El içtihad fi fadlil cihad" adlı eserinde İbni
Abbas'tan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.)
koyunlarını çağırıp[628]
dönderen bir çoban gördü. Ridasını alıp kendisine sardı. Kapıda Bilal'le
karşılaştı."Bu saatte bu ses nedir ey Bilal?" dedi.Bilal çıkınca
çobanın koyunlarını terkederek Rasulullah'a (s.a.v.) doğru geldiğini gördü.
Adam şöyle dedi:"Ey Muhammedi Senin gönderildiğini işittim. Ben
koyunlarımı bıraktım. Onları kim koruyacak?" Rasulullah
(s.a.v.):"Allah" dedi. Adam:"Bana neyi emredersin?" dedi.
Rasulullah (s.a.v.):"Allah'tan başka ilah olmadığına, onun ortağının
bulunmadığına ve MuhammedMn onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmeni,"
buyurdu. Adam:"Belki Rabbin beni hakir görür." dedi. Rasulullah
(s.a.v.):"Hayır" dedi. Adam:"Bana bir kılıç ver" dedi. Ona
bir kılıç verdi. Sonra:"Düşmanın sağ tarafına saldır." dedi. Adam o
tarafa saldırdı ve öldürüldü. Rasulullah (s.a.v.) başında durarak şöyle
buyurdu:"Bu, Aliahu Tealâ'mn hakkında şöyle dediği kimselerdendir:"İman
edip imanlarına zulüm bulaştırmayanlar. İşte onlara emniyet vardır ve hidayete
erenler onlardır."(En'am: 6/82)[629]Bu
faziletlerden birisi de, Allah yolunda şehid olan kimseyi peygamberler ancak
peygamberlik derecesi ile geçerler.[630]
1181- Utbe
b. Abduselma'dan -sahabeden birisiydi- rivayet edildiğine göre Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Öldürülenler üç
çeşittir. Mümin bir adam canı ve malıyla Allah yolunda mücadele eder. Taki
düşmanla karşılaşır ve öldürülünceye kadar onlarla savaşır. Bu adam, Arş'ın
altında Allah'ın cennetiyle göğsü genişletilen şehiddir. Peygamberler onu ancak
peygamberlik derecesi ile geçerler. Bir adamda hata ve günahlardan dolayı
nefsinden korkar. Allah yolunda canı ve malıyla mücadele eder. Taki düşmanla
karşılaşınca öldürulünceye kadar onlarla savaşır. Bu adam temizlenmiştir. Hata
ve günahları silinmiştir. Kılıç hataların silicisidir. Cennetin istediği
kapısından girer. Cennetin sekiz, cehennemin yedi kapısı vardır. Bazısı
bazısından daha efdal-dir. Münafık adam da canı ve malıyla mücadele eder. Taki
düşmanla karşılaşınca Allah yolunda öldürulünceye kadar onlarla savaşır. Bu
adam ateştedir. Kılıç nifakı silemez.[631]Ahmed
iyi bir isnadla, Taberani, İbni Hibban Sahih'inde, Beyhaki Sünen'inde ve
başkaları rivayet etmişlerdir. Bu rivayet İbni Hibban'ındır.Hadiste geçen
"el mümtehenu" kelimesi, kalbi yarılan[632]
manasınadır. Allahu Tealanın şu ayetinde de aynı manayadır:"İşte onlar
Allah'ın kalplerini takvaya yönelttiği kişilerdir."Yani "yardığı ve
genişlettiği kimselerdir. Bir görüşe göre "denediği ve
ihlaslaştırdığı" manasınadır. Şemr şöyle diyor: "Mümtehen;
temizlenmiş ve terbiye edilmiş olandır."Hadiste geçen
"Mumesmisetün" kelimesi, bir görüşe göre; günahlarına keffaret
edilmiş" manasınadır. Herevi "Ğaribeyn" kitabında şöyle diyor:
"Mumesmisetün'ün manası; temizlenmiş, günahlardan yıkanmıştır. Müs kökünden
gelmektedir. Müs ise yıkamadır." Esmai şöyle diyor:"Masmasa
inaehu" kabın içine su konulup, çalkalanınca denilir." Bu durumda
mana şöyle olur: Allah yolunda öldürülme günahlardan temizler. Kabın su ile
çalkalandığı gibi."Ferike" kelimesi ise; korkmak, ürkmek manasınadır.[633]
1182-
Bezzar, Beyhaki'nin "Şuab" da, İsfehani'nin "terğib" de
Enes'den rivayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Şehidler üç çeşittir. Bir adam canı ve malıyla Allah yolunda
çıkar. Savaşmak ve öldürmek istemez. Sadece müslümanların çok olduğunu
göstermek için gelmiştir. Bu adam eğer ölür veya öldürülürse, bütün günahları
affedilir. Kabir azabından kurtulur. Büyük korkudan emin olur. Hurilerle
evlendirilir. Keramet elbisesi giydirilir. Başına vakar ve ebedilik tacı
konur. İkincisi ise canı ve malıyla çıkar. Sevabını Allah'tan bekler. Öldürmek
ister ama öldürülmek istemez. Eğer ölür Veya öldürülürse, onun dizleri Allahu
Teala'nın huzurunda ibrahim Halilurrahman'in dizleriyle aynıdır: "Muktedir
olan Melik'in katında Sidk makamındadır." Üçüncüsü ise; canı ve malıyla
çıkar. Sevabını Allah'tan bekler. Öldürmek ve öldürülmek ister. Eğer ölür veya
öldürülür ise, kıyamet gününde yalın kılıç, kılıcını boynuna koyarak gelir.
İnsanlar dizüstü çökmüşlerdir. Bize yer açılmaz mı? Biz canımızı ve malımızı
Allah için sar-fettik." der."Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Nefsim elinde olana yemin ederim ki eğer bu söz İbrahim
Halilurrahman (a.s.) veya peygamberlerden birine söylense, onun vacip olan
hakkı olarak görür ve yolundan çekilir. Bunlar, Arş'ın altında nurdan
olanminberin yanına gelir ve oraya otururlar. İnsanlar arasına nasıl
hükmedildiğine bakarlar. Ölüm üzüntüsünü görmezler. Berzahta kederlenmezler.
Büyük çığlık onları korkutmaz. Onları hesap, terazi ve sırat köprüsü ilgilendirmez.
İnsanlar arasında nasıl hükmedildiğine bakarlar. İstedikleri herşey onlara
verilir. Bir şeye şefaat etmek istedikleri zaman şefaat ederler. Cennetten istedikleri
şeyler onlara verilir. [634]Cennette
istedikleri yerde otururlar.[635][636]Hadiste
geçen "zehele" kelimesi Cevheri'ye göre; "çekildi, yerinden
ayrıldı" manasinadır.[637]
İsfehani'nin rivayetinde ise "zehele"yerine aynı manaya gelen
"temenna" kelimesi nakledilmiştir.
1183-
Tirmizi, Beyhaki ve başkalarının Ömer b. Hat-tab'dan rivayet ettiklerine göre
şöyle diyor: "Rasulullah'i (s.a.v.) şöyle derken işittim:"Şehidler
dört kısımuir. İmanı iyi olan mümin bir adam düşmanla karşılaşır. Öldürülünceye
kadar Allah'ı tasdik eder. Bu adam, kıyamet gününde insanların gözlerini
kaldırıp baktıkları kişidir."Başını kaldırdı taki başındaki başlığı düştü.
Bilmiyorum Ömer'in başlığını mı, yoksa Rasulullah'ın başlığını mı kastetti.
Şöyle dedi:İmanı iyi olan bir adam düşmanla karşılaşır. Sanki korkudan dolayı
tenine bir dikenle vurulur. Serseri bir ok ona isabet eder ve öldürülür. Bu
ikinci derecededir. Mümin bir adam salih amelle kötü ameli birbirine katar.
Düşmanla karşılaştığında, öldürülünceye kadar Allah'ı tasdik eder. Bu üçüncü
derecededir. Mümin bir adamda nefsine zulmeder. Düşmanla karşılaştığında, öldürülünceye
kadar Allah'ı tasdik eder. Bu da dördüncü derecededir.[638]Hadiste
geçen "Kalansut" kelimesi başa giyilen başlık manasınadır.[639]
Hadiste geçen
"Talhun" kelimesi ise dikeni olan bir ağaçtır.[640]"Cubn"
ise cesaretin tersi olan korku manasınadır.[641]"Sehmun
Garibun" ise, kimin attığı ve nereden geldiği bilinmeye oktur.Bu
faziletlerden birisi de, Allahu Teala şehidi hurilerle evlendirir. Bununla
ilgili birçok hadis yukarıda geçti.
1184-
Taberani'nin Cafer b. Zübeyr[642]
yoluyla -Hadisi terk edilen birisidir- Kasım'dan, onun da Ebu Umame'den rivayet
etiğne göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehidin yere düşen ilk kan
damlasıyla günahları affedilir. İkincisi ile kendisine iman elbiseleri
giydirilir. Üçüncüsü damla ile hurilerle evlendirilir.[643]
1185- Beyhaki'nin "Şuab'da" Hasen bir
isnadla İbni Ömer'den rivayet ettiğine göre Peygamber bir bedevinin çadırın
yanından geçti. Rasulullah (s.a.v.) ashabıyla savaşa gidiyordu. Bedevi çadırın
bir köşesini kaldırdı ve, "Bunlar kim?" dedi. "Rasulullah ve
ashabı savaşa gidiyorlar." denildi. Bedevi:"Dünyalık bir şey elde
ediyorlar mı?" dedi. Ona: "Evet. Ganimet alıyorlar. Sonra müslümanlar
arasında paylaştırılıyor." denildi. Bedevi genç devesinin yanma giderek
onun yularını çözdü. Devesiyle Rasulullah'a (s.a.v.) yaklaşmaya çalışıyordu.
Sahabeler de onun devesini Rasu-lulah'tan (s.a.v.) uzak tutmaya çalışıyordu.
Rasulullah (s.a.v.):"Onu bana bırakın. Nefsim elinde olana yemin ederim
ki, o cennet meliklerindendir."Düşmanla karşılaştılar. Bedevi şehid
edildi. Bu Peygam-ber'e bildirilince, onun yanına gelip başında sevinçle durdu.
Sonra ondan yüzünü çevirdi. Biz:"Ya Rasulallah! Seni sevinçle gülerken
gördük. Sonra ondan yüzünü çevirdin." dedik. Şöyle buyurdu:"Görmüş
olduğunuz sevincim, onun ruhunun Allah katımdaki değerini görmemdendir. Ondan
yüzümü çevirmem ise, şimdi onun hurilerden olan hanımı, onun başında
duruyor."[644]Hadiste
geçen "Bekr" kelimesi, genç deve manasınadır.[645]
1186-
"Şifa'us-Sudur" un sahibinin Abdullah b. Ömer'den rivayet ettiğine
göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehide cennetten en güzel cesed
getirilir. Ruhuna emredilir ve ruhu o cesede girer. O cesedine bakar. Nasıl
gönderildiğine, ne yapıldığına, kimin onun için üzülüp kimin üzülmediğine
bakar. Konuşur ve onların kendisini duyduklarım görür. Sonra hurilerden olan
hanımları gelir ve onu götürürler[646]Müellif
şöyle diyor: Bu hadisi îbni Mübarek Hayyan b. Cebeî'den, o da Peygamber'den
(s.a.v.) benzer şekilde rivayet etmiştir. Ayrıca isimlendirilmeyen bir
raviden, o da Abdurrahman b. Ziyad b. En'am'dan, o da Hayyan'dan rivayet
etmiştir.[647]
1187- Yine
Ebu Derda'dan ğarib bir hadis rivayet etmektedir. Şöyle diyor:"Bana
ulaştığına göre Rasululah (s.a.v.) yahudi olan Alkame'nin yanından geçti.
Alkame güzel bir gençti. Ra-sulullah (s.a.v.) ona:"Ey Alkame! Eğer sen
güzelliğinle beraber müslüman da olsaydın, senin işin tamam olurdu. Güzel
suretinin üzerine ateşten korunmuyor musun?" dedi. Alkame:"Ya
Rasulallah! Müslüman olursam benim için ne vardır?" dedi. Rasulullah
(s.a.v.):"Seni yetmiş huri ile evlendiririm." dedi. Alkame: "Ben
şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki
Muhammed onun kulu ve elçisidir." dedi. Rasulullah (s.a.v.) savaşa çıktı.
Alkame de onunla beraber çıktı. Öldürülünceye kadar onun önünde savaştı. Rasulullah
(s.a.v.) Ebubekir ve Ömer'e:"Kumaştan bana bir çadır kurun." Sonra:
"Kimse yanıma girmesin."Dedi ve kendisi çadıra girdi. Üzerinde
cübbesi vardı. Ebubekir ve Ömer atın gürültüsü gibi bir gürültü işittiler. Ömer
kalktı ve kılıcını aldı. Ebubekir ona:"Dur ey Ömer! Rasululah (s.a.v.)
yanına kimsenin girmesini yasakladı." dedi. Sonra Rasulullah (s.a.v.)
çadırdan çıktığında, cübbesinin düğmeleri kopmuştu. Arkadanda yırtılmıştı.
Şöyle dedi:"Bir şey işittiniz mi?"Ebu Muhammed şöyle diyor:
"Abdurrahman b. Ziyad b. Enam el-Afri-ki'de ondan rivayette
bulunmuştur."
Sikat'da şöyle diyor:
"Habban b. Ebi Cebele diyen yanlış yapmıştır." Tarih'ul-Kebir'de
şöyle diyor: "Habban b. Ebi Cebele" hakkında sukut etmiştir.Cerh:
3269, No: 1201; Tarih'ul-Kebir: 3/90, No: 312; Sikat: 4/181.Ömer:"Evet ya
Rasulallah! Atın gürültüsü gibi bir gürültü işittik. Ben kılıcımı aldım.
Düşmanın sana geldiğini sandık. Fakat Ebubekir bırakmadı." dedi.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"İşittiğin o ses, ona yetmiş tane huriyi
seçene kadar huriler benimle dövüştü. Bu onun sesiydi. Onlar da benim cübbemi
yırttılar.[648]Huriler, yaralı bayıldığı
zaman, Allahu Teala'mn ona şehadet hediyesini verdiğini ona müjdelemek için
ona görünürler.İbni Mübarek'in Abdurrahman el-Mısri'den[649]
onun da Abdulkerim b. Haris el-Hadrami'den, onun da Ebu İdris'ten rivayet
ettiği olay bu konudadır. Şöyle diyor:"Medine ehlinden kendisine ziyad denilen
birisi yanımıza geldi. Rum topraklarındaki "sakaliye" de
savaşıyorduk. Şehri kuşattık. Biz üç kişi anlaşıyorduk. Ben, Ziyad ve Medine'den
başka bir arkadaş. Bir gün kuşatma devam e-derken üçüncü arkadaşımızı, yemek
getirmesi için gönderdik. O sırada düşman mancınığının attıklarından biri
Ziyad'a yakın yere düştü. Onu yaralamıştı.[650]
Ziyad'm dizine isabet etmişti. Bayıldı. Ben onu çektim. Arkadaşım dönünce onu
da çağırdım. Onu ok ve mancınığın kavuşmayacağı bir yere götürdük. Günün
başından beri bekliyorduk. Hiç hareket etmiyordu. Sonra gülünce canlı olduğunu
anladık. Sonra sakinleşti. Sonra da gözyaşları akıncaya kadar ağladı. Sonra
tekrar sakinleşti. Sonra tekrar güldü, sonra ağladı. Sonra bir saat durdu,
gözlerini açtı ve kalkıp oturdu. Şöyle dedi:"Burada bana ne oluyor."
Biz:"Başına gelenleri bilmiyor musun?" dedikHayır"
dedi."Mancınığın yanma düştüğünü hatırlıyor musun?"
dedik."Evet" dedi. Biz:"Mancınık sana isabet edince, sen
bayıldın. Senin şöyle şöyle yaptığını gördük." dedik.Şöyle dedi:"Evet
size anlatayım. Yakut veya zebercedden olan bir odaya götürüldüm. Oradanda üstü
üste konulmuş sergilerin olduğu yere götürüldüm. Orada yastıklardan bir sofra
vardı. Serginin üzerinde düzgün şekilde oturduğumda, sağ tarafımdan zil
sesinin[651] geldiğini duydum. Bir
kadın çıktı. Bilmiyorum o mu daha güzeldi, elbiselerim, yoksa süslerimi?
Sofranın bir kenarına oturdu ve bana dönerek hoşgeldin ve merhaba etti. Sonra
şöyle dedi: "Allah'tan bir şey istemeyen kaba adama merhaba. Biz falan
gibi değiliz -yani hanımı- kadın hanımımı zikredince ben de hanımımı
hatırladım. Kadın güldü ve gelip sağıma oturdu. Ben:"Sen kimsin?"
dedim."Ben senin genç ve güzel hanımınım." dedi. Ben elimi ona
uzatınca:"Acele etme. Sen öğle vakti bize geleceksin" dedi. Ben de
ağladım.O sözünü bitirince solumda bir ses işittim. Önceki gibi iknci bir kadın
geldi. -Aynı özellikleri onun içinde saydı-Arkadaşının yaptığı gibi o da yaptı.
Kadın konuşunca ben güldüm. O da gelip soluma oturdu. Ona da elimi
uzatınca:"Acele etme. Öğle vakti bize geleceksin" dedi. Ben de
ağladım. Bizimle oturmuş, konuşuyordu. Müezzin Öğle ezanını okumaya başlayınca
düştü ve öldü.[652]Hadiste
geçen "Hud" kelimesi, genç ve güzel kadın manasınadır[653]Müellif
şöyle diyor: "Bu ve benzeri hikayeler, Allah yolunda yaralanan kimsenin,
yaralanma acısını çekmeyeceğine delalet etmektedir. Öldürülen kimsede, ölüm
acısını görmez. Yirmi ikinci bölümde bu konudaki açıklamalar geçti.
Huriler bazı
mücahidlere, gününü sarfedip şehidlerden olması için uyanıken de
görünürler.İbni Mübarek'in Mutrif ten onun da Ebu Hazim'den, onun da
Abdurrahman b. Yezid b. Muaviye'den[654]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:Biz Rum topraklarında gidîyorken bir adam
şöyle dedi:"Ebu Hazime üzüm bağında bir arkadaşımızın gördüklerini
anlat." Adam da Abdurrahman'a:"Sen anlat. Benim duyduğumu sen de
duydun." dedi. Abdurrahman b, Yezid şöyle dedi:"Bir bağın yanından
geçiyorduk. Arkadaşımıza:"Bu yemek tepsisini[655] al
ve bu üzümden doldur" dedik.Sonra konak yerinde bize kavuştu. Adam bağa
girinci altından bir köşkün üzerinde oturan bir huri görür. Gözlerini ondan
kaçırır ve bağ tarafına bakar. Ancak orada da onun gibi birisini görür.
Gözlerini ondan da kaçırır. Kadın şöyle der:"Bak. Sana bakma helal
olmuştur. Ben ve az önce baktığın kadın, senin hurilerden olan hanımlarınız.
Sen bize şu gün geleceksin" dedi. Adam yanımıza geldiğinde hiçbir şey
getirmemişti. Biz:"Sana ne oldu? Korktun mu?" dedik, üzerinde
ayrıldığımız zamanki halinden başka bir hal vardı. Yüzü nurlan-mış, hali
güzelleşmişti. Ona:"Seni bundan alıkoyan nedir?" diye sorduk. Bizden
saklamaya çalıştı. Onu sıkıştırınca şöyle dedi:"Bağa girince..."
-olayı anlattı-. Bilmiyorum bu anlatım n,ı daha hızlı oldu, yoksa düşmana
saldırı mı daha hızlıydı. Birisine atlarımızı tutmasını söyledik. Atımıza eğer
vurduk. O atına bindi, biz de bindik. Şehadete ulaşmayı ümit ediyorduk. O
bizden önce gidiyordu. O gün askerler arasında ilk şehid edilen müslümandı.[656]Rüyada
görülen hurilerin hikayeleri ise sayılamayacak kadar çoktur. Sabit
el-Benani'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Ben Enes b. Malik'in
yanında iken, Ebubekir[657]denilen
oğlu savaştan dönüp yanına geldi. Enes durumunu sorunca şöyle dedi:"Sana
falan arkadaşımızın haberini söylemedim mi?" Biz bu savaşa giderken birden
bağırdı ve şöyle dedi:"Vah ehlim! Vah ehlim!" Biz de ona doğru
bağırdık. Birilerinin ona saldırdığını zannettik. Ona:"Sana ne oldu?"
dedik. Şöyle dedi:"Ben kendi kendime, şehid oluncaya kadar evlenmeyeyim de
Allahu Teala beni hurilerle evlendirsin diyordum. Şehadet gelişi uzayınca bu savaş
sırasında şöyle dedim: "Eğer bundan dönersem, evleneceğim diyen sen
misin?" Ben:"Evet" dedim. Adam:
"Allah seni Ayna'
ile evlendirdi." dedi.Beni alıp yeşil bir bahçeye götürdü içi
yeşilliklerle doluydu. Bahçede on tane cariye vardı. Her birinin elinde
yaptığı bir işi vardı. Ben onların güzelliğinde hiç kimse görmedim."Ayna'
sizin aranızda mı?" dedim."Biz onun hizmetçileriyiz. O
ileridedir." dediler. Ben ilerledim. Daha yeşil bir bahçeye girdim.
İçinde yirmi tane cariye vardı ki, öncekiler onların yanında birşey değillerdi.
Ben"Ayna' sizin aranızda mı?" dedim."Biz onun hizmetçileriyiz. O
ileridedir" dediler. İlerledim, Birinci ve ikinci bahçeden daha yeşil ve
güzel bir bahçeye girdim. İçinde kırk tane cariye vardı ki, önceki on ve yirmi
tane cariye güzellik ve zerafette onların yanında birşey değillerdi.
Ben:"Ayna' sizin aranızda mı?" dedim."Biz onun hizmetçileriyiz.
O ileridedir" dediler. İlerledim. İçi yakut olan bir odaya girdim içeride
bir köşk vardı üzerinde bir kadın oturuyordu. Köşke yaslanmıştı. Ben:Ayna' sen
misin?" dedim."Evet. Merhaba" dedi. Ben yanma gittim ve elimi
onun üzerine koydum. Şöyle dedi:"Dur. Daha sende biraz ruh var. Fakat bu
gece yanımızda yemek yiyeceksin." Uyandım.Ebubekir b. Enes şöyle dedi:
"O sözünü bitirmişti ki bir kişi şöyle bağırdı:"Ey Allah'ın atlıları!
Bininiz." Atlara bindik. Düşman saf bağlamıştı. Ben adama ve güneşe
bakıyor, onun sözlerini hatırlıyordum. Bilmiyorum onun başımı üstü, yoksa güneş
mi düştü." Bu hikayeyi İmam Fahreddin Ebu Mansur Ab-durrahman b. Muhammed
b. Hibetullah[658] "Cihad ayetlerinin
tevili"[659] adlı kitabında isnadsız
olarak zikretmektedir.İbni Asakir de İshak b. binti Davud b. Ebi Hind'den[660]oda
Abbad b. Raşid'den[661]o da
Sabit'ten nakletmiş tir.İbni Asakir ve başkalarının Cafer b. Süleyman'dan,
onunda Ebu Galib'ten naklettiğine göre şöyle diyor:"Biz
"saifede" idik. Ben genç bir arkadaşım ve başka biri bekçilerin
bekçisiydik. Cafer şöyle dedi:"Ebu Galibe, "Bekçilerin bekçisi ne
demektir?" dedim. Şöyle dedi:"Bekçilerin dışında bekçiliktir. Düşman
tarafında olup daha korkulu yerdir. Diğer adam bana,"Genç arkadaşım
bizden daha küçük ve daha keskin bakışlıdır." dedi. Ben
arkadaşıma:"Atın senden ve ondan daha keskin bakışlıdır. Kulaklarım
diktiğini gördüğün zaman o mutlaka birşey görmüştür. Ondan in." dedim.
Arkadaşım atından indi. Onu bir ağaca bağladı. Başını yere koyup
yattı.Arkadaşım uyuklarken onun yanından geçtik. Uyandı ve şöyle
diyordu:"Ailem! Aile" Bütün söylediği buydu. Biz:Allah sana rahmet
eylesin. Sana ne oldu?" dedik. Bize cevap vermedi. Ben ve diğer arkadaşım
istirca ("inna lillah ve inna ileyhi raciun" demektir.) ettik. Seher
vaktinin sonuna kadar arkadaşım bu şekilde kaldı. Sonunda zihni yerine geldi.
Bizimle konuştu. Biz:"Allah sana rahmet eylesin. Ne oldu?" dedik.
Şöyle dedi:"Evet. Rüyamda bir adam bana geldi. Hadi gidelim" dedi.
Ben:"Nereye?" dedim."Siyah gözlü hanımının yanına"
dedi.Birlikte çıktı. Önümüzde iki tane cariye ile karşılaştık. Onların
elbisesinden daha güzel elbise, süslerinden daha güzel süs, kokularından daha
güzel koku görmedim. Ben"Ayna' sizin aranızda mı?" dedim."Hayır
biz onun hizmetçileriyiz." dediler. Birlikte ilerdik. Dört tane cariye ile
karşılaştık. Bu dördü diğer ikisinden daha güzel idiler. Onların elbisesi,
süsü ve kokusundan daha güzellerini kesinlikle görmedim. "Ayna' aranızda
mı?" dedim.
"Hayır. Biz onun
hizmetçileriyiz." dediler. Birlikte ilerledik. Bu defa sekiz tane cariye
ile karşılaştık. Bunlar diğer dört ve iki taneden daha güzellerdi. Elbiseleri,
süsleri ve kokuları onlardan daha güzeldi. "Ayna' aramda mı?" dedim."Hayır.
Biz onun hizmetçileriyiz." dediler. Birlikte ilerledik. Onaltı tane
cariye ile karşılaştık. Bu on altı tanesi diğer sekizinden, elbise süs[662] ve
koku[663]
olarak daha güzellerdi. "Ayna' aranızda mı?" dedim. "Hayır. Biz
onun hizmetçilerindeniz" dediler. Birlikte ilerledik. Bu sefer otuz iki
tane cariye ile karşılaştık. Bunlar diğer on altısından elbise, süs, koku ve
yüz olarak daha güzellerdi. Ayna' aranızda mı?" dedim."Hayır. Biz
onun hizmetçilerindeniz" dediler.[664]
Böylece kesintisiz dörtyüze kadar ulaştık.Arkadaşım yürüdü. Ben de beraber
yürüdüm. Bir çadırın perdesini kaldırdı. İçeri girdi. Ben de girdim. İçeride
büyük bir köşkün üzerinde yaslanmış bir kadm vardı. Onun köşkün üzerindeki
sağrıları dünyadaki kadmlarınkine benzemiyordu. Kadın güzelliğiyle bana üstün
geldi ve kalbimi doldurdu. Bana:"Merhaba! Merhaba! onu yaklaştır, onu
yaklaştır, onu yaklaştır" dedi. Ona yaklaştım ve onun yanına, köşke oturdum."Sert
kimsin?" dedim."Senin hanımın Ayna'yım" dedi. Benimle konuşup
gülmeye başladı. Benim kalbim, ondan kurtulup gitmeye başladı. Sonunda elimi
şehvetle ona doğru uzattım." Şöyle dedi[665]"Elime
şöyle vurup kendisinden uzaklaştırdı. Tebessüm ederek şöyle dedi:"Yarın
oruç tut. Sonra inşaallah bizim yanımızda iftar edersin."Ebu Ğalib şöyle
diyor: "Bunları işitince kendi kendime şöyle dedim:"Gencin rüyası
eğer doğru ise, yarın öldürülecektir." Genç gözleri havada olarak
sabahladı. Kalbinin gittiği belli oluyordu. Onun yanından ayrılmadım. Şöyle
dedim:"Durumun ne olacağına bakmak için bugün ondan ayrılmayacağım."
O kalkınca ben de kakıyordum. Oturunca ben de oturuyordum. Helaya gittiğinde
bir şeyi kaçırma korkusundan dolayı ben de gidiyordum.İkindi olana kadar veya
ikindi ezanı okunana kadar böyle devam etti. Herkes atma bindi. Genç atını
eğerledi. Bende onunla beraber eğerledim. Sonunda düşmanla karşılaştık. Genç
eğilip bükülmeden düşmana saldırdı. Ben de onunla beraber saldırdım. O vurdu,
ben de vurdum. Düşman içerisinde ilerlemeye başladı. Öyle bir yere geldiki,
vallahi oraya girmeye benim gücüm yetmedi. Onu çembere aldılar ve
öldürülünceye kadar kılıçlarıyla ona vurdular." Cafer şöyle
dedi:"Ebu öalib'e şöyle dedim: "Sen bakıyor muydun?""Ben de
bakıyordum." dedi."[666]"Vaaz
ve Rakaik" kitabının sahibinin Abdulvahid b. Zeyd'den rivayet ettiğine göre
şöyle diyor:"Birgün biz meclisimizde otururken savaşa çıkmağa hazırlandık.
Arkadaşlarıma iki ayetin okunması için hazırlanmalarını emrettim. Meclisimizde
bir adam:"Şüphesiz ki Allah müminlerden canlarını ve mallarını cennet
karşılığında satın almıştır."
(Tevbe: 9/111)Bir genç -onbeş veya ona benzer yaştaydı. Babası ölmüş ve
ona çokça mira bırakmıştı.-:"EyAbdulvahid!:"Allah müminlerden
canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır" mı? (Tevbe:
9/111)dedi. Ben:"Evet canım" dedim. Şöyle dedi:"Sen şahid ol ki
ben canımı ve malımı cennet karşılığında sattım." Ben:"Kılıç yarışı
şiddetlidir. Sen çocuksun. Senin sabredeme-menden ve aciz kalmandan
korkuyorum." dedim. Genç:"Ey Abdulvahid! Allah cenneti satar da, ben
aciz mi kalırım? Ben Allah'ı şahid tutuyorum ki, ben onunla alışverişte
bulundum."Abdulvahid şöyle diyor:"Nefislerimiz bize çok kötü geldi.
Bir çocuk akıl ediyor-da, biz akıl edemiyoruz" dedik. Genç bütün malının
içinden çıktı. Silahı atı ve nafakamı hariç hepsini dağıttı. Çıkış günü
gelince ilk hazırlanıp gelen o oldu. Şöyle dedi:"Esselamu aleyküm ey
Abdulvahid" Ben:"Ve aleyküm selam. Alışveriş kar etti." dedim.
Sonra yola çıktık. O da bizimle bareberdi. Gündüzleri oruç tutuyor, geceleri
namaz kılıyordu. Bize hizmet ediyor, hayvanlarımıza bakıyordu. Uyuduğumuzda
bize bekçilik yapıyordu. Rum topraklarına gelinceye kadar böyle devam etti. Bu
şekilde devam ederken birden şöyle bağırmaya başladı:"Vah benim razı
olunan Ayna'ya olar. şevkimi" Arkadaşlar:"Belki çocuğa vesvese
gelmiştir. Aklı karışmıştır." dediler. Ben:"Ey canım! O razı olunan
Ayna' nedir?" dedim. Şöyle dedi: "Biraz uyudum. Rüyamda sanki birisi
bana geldi. Bana:"Razı olunmuş Ayna'ya git" dedi. Beni bir bahçeye götürdü.
Bahçede suyu bozuk olmayan bir nehir vardı. Nehrin kenarında üzerlerindeki süs
ve elbiseleri tarif edemeyeceğim cariyeler vardı. Beni görgünce benimle
müjdeleştiler. Şöyle dediler:Bu razı olunmuş Ayna'nın kocasıdır."
Ben:"Allah'ın selamı üzerinize olsun. Razı olunmuş Ayna' aranızda
mı?" dedim."Hayır. Biz onun hizmetçileri ve cariyeleriyiz. O ileridedir."
dediler. Öne doğru ilerledim içerisinde tadı değişmemiş sütten bir nehrin
bulunduğu bir bahçeye girdim. Her türlü süs vardı. Nehrin kenarında cariyeler
vardı. Onları görür görmez onların güzelliğine vuruldum. Beni görünce benimle
müjdeleştiler.Bu vallahi razı olunmuş Ayna'nm kocasıdır" dediler.
Ben:"Allah'ın selamı üzerinize olsun. Razı olunmuş Ayna' aranızda
mı?" dedim."Allah'ın selamı senin de üzerine olsun. Ey Allah'ın
velisi! Biz onun hizmetçileri ve cariyeleriyiz. îlerle o önündedir."
dediler. Ben ilerledim. Şaraptan bir nehir gördüm. Etrafında cariyeler vardı.
Onlar bana geçirdiğim şeyleri unutturdular. Ben:"Allah'ın selamı
üzerinize olsun. Razı olunmuş Ayna' aranızda mı?" dedim."Hayır. Biz
onun hizmetçileri ve cariyeleriyiz. O ileridedir." dediler.Ben ilerledim.
Süzülmüş baldan bir nehir gördüm. Kenannda üzerlerindeki nur ve güzellikle
arkamdakileri unutturan cariyeler vardı. Ben:"Allah'ın selamı üzerinize
oisun. Razı olunmuş Ayna' aranızda mı?" dedim."Allah'ın selamı senin
de üzerine olsun. Ey Allah'ın velisi! Biz onun hizmetçileri ve cariyeleriyiz. O
ileridedir." Ben ilerledim. Beyaz inciden bir çadıra ulaştım. Çadırın kapısında
bir cariye vardı ki üzerindeki elbise ve süsleri anlatamam. Cariye beni
görünce müjdeledi ve içeride bulunana seslendi."Ey razı olunmuş Ayna'!
Kocan geldi." Çadıra yaklaştım. İçeriye girdiğimde Ayna' inci ve yakutlarla
süslenmiş, altından bir köşkün üzerinde oturuyordu. Onu görür görmez ona
tutuldum. O şöyle diyordu:"Sana merhaba Ey Rahman'ın velisi! Yanımıza
gelmen yaklaştı." Ben onu kucaklamak için ilerledim. Şöyle dedi:
"Yavaş ol. Beni kucaklamanın vakti gelmedi. Çünkü sende hala hayat ruhu
var. Bu gece inşaallah yanımızda iftar edeceksin." Uyandım ey Abdulvahid
ve ona sabredemiyorum:
"Abdulvahid şöyle
diyor: "Konuşmamız bir düşman bölüğünün üzerimize çıkıp gelmesine kadar
sürdü. Genç saldırıya geçti. Düşmandan dokuz kişiyi öldürdüğünü saydım..
Onuncusu kendisi oldu. -Allah ona rahmet eylesin- yanma gittim. Kanının içinde
kalmıştı. Ağzı kan dolmuştu. Ölünceye kadar güldü."[667]"Şifaus-Sudur"
kitabının sahibi şöyle diyor: "Abdulmelik'in Abdulhamid b. Behram'dan,
onun da Şehr b. Havşeb'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Biz bir
savaştaydık. Ben uykudan uyanınca bir adamın şiddetli bir şekilde ağladığını
gördüm. Şöyle diyordu:"Ey Ailem! Ey Ailem!" Yanına gittim ve:"Ey
Allah'ın kulu yarın dönersin. Allah'tan kork ve sabret" dedim. Şöyle
dedi:"Ben dünyada ayrıldığım ailem için ağlamıyorum. Fakat az önce rüyamda
bana şöyle denildi:"Hanımın Ayna'nın yanma git." Birlikte çıktık. Bir
yere geldik ki orası gibisini görmedim. Ben cariyeler gördüm ki onların
güzelliğinde, elbiselerinin güzelliğinde başkasını kesilikle görmedim. Onlara
selam verdim. Selamımı aldılar."Ayna' aranızda mı?" dedim.
Onlar:"Hayır. Biz onun hizmetçileriyiz. O ileridedir." dediler.
İlerledim. Bir yere geldim ki birincisinden daha güzeldi. Öncekilerden daha
güzel cariyeler gördüm. Selam verdim. Selamımı aldılar."Ayna' aranızda
mı?" dedim. Onlar:"Hayır. Biz onun hizmetçilerindeniz. O bu incinin
içindedir." dediler. Oraya gittiğimde kırmızı yakuttan olan bir köşkün
üzerinde bir kadın oturuyordu. Kalçaları köşkün dışına taşıyordu. Ona selam
verdim. Selamımı aldı. Yanına oturdum. O benimle, ben onunla konuştum. Sonra
ona hediye vermek için gittim. Ona bir bilezik çıkardım ki ma-şallahı vardı.
Şöyle dedi:"Sen gelecek gece yanımızda geceleyeceğine bize Allah adına söz
vermeden bizden ayrılamazsın." Ona bu konuda söz verdim. Sonra uyandım. Onun
için ağlıyorum." Sonra ağlamasına devam etti. Atlılara çağrı geldi.
İnsanlar atlarına ve silahlarına koştular. Bu adam o zaman ilk Öldürülen adam
oldu." Şehr b. Havşeb şöyle diyor:"Ben şehadet ediyorum ki o Ayna'nın
yanında geceledi."[668]Müellif
şöyle diyor: "Bu hikayelerin hepsinde Ayna' kelimesi zikredilmektedir.
Ayna'; Cennetin kadınlarından, hurilerden biridir. Çenet kadınlarınnı hepsine
huri denilir. Aynı şekilde Ayna'da denilir. Huri[669]
gözünün beyazı çok beyaz, siyahı çok siyah olandır. Ayna'[670] ise
gözleri büyük olandır. Ayna'lar cennette erkeklerden d; ıa çoktur. Sahihi
Buharı ve Müslim'de rivayet edildiğine göre, cennette bekar kimse yoktur.
Şehidin yetmiş iki tane huri ile evleneceği sabittir. Bir hadiste şöyle
diyor:"Cennet ehlinden olan bir adam beşyüz huri ile evlendirilir."Beyhaki
"Şua'b" da rivayet etmiştir.[671]
Allahu Teala ka-tibında hurileri şu şekilde vasıflandırıyor"Sanki onlar
yakut ve mercandırlar."(Rahman: 55/58) Başa bir ayette: "İri gözlü
huriler saklı saklı inciler gibidirler."(Vakıa: 56/22-23)Buyuruyor. Başka
ayetlerde de özellikleri sayılmaktadır. Rasulullah'ın (s.a.v.) cennet
kadınlarını anlatan hadisleri ise çoktur. Düşünenlerin akıllarını başlarından
alır.
1188-
Sahih'i Buhari ve Müslim'de rivayet edildiğine göre:"Cennete ilk girecek
olanlar dolunay şeklinde olacaklardır. Onlardan sonrakiler ise gökte ışık
saçan yıldız şeklinde olacaklardır. Her birisi için iki hanım vardır ki,
onların dizlerindeki kemik etin altında görülecektir. Cennette de bekar kimse
olmayacaktır.[672]
1189- Yine
Sahih'i Buhari ve Müslim'de Enes'ten rivayet edildiğine göre şöyle
diyor:"Eğer cennet ehlinin kadınlarından biri yeryüzüne gelecek olsaydı,
yer ile gök arasını kokusuyla doldurur, ikisinin arasını aydınlatırdı. Başının
üzerindeki örtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.[673]Hadiste
geçen "Nasif' kelimesi "peçe örtüsü" manasınadır.[674]
1190-
Tirmizi ve İbni Hibban'ın îbni Mesud'dan rivayet ettiklerine göre Rasululiah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Cennet ehlininin
kadınlardan birinin dizini beyazlığı yetmiş elbisenin altından görülür. Öyleki
dizindeki kemiği görülür. Bunun için Allahu Teala:"Sanki onlar yakut ve
mercan gibidirler."(Rahman: 55/58)[675]buyuruyor.Müslim
Cennet ve nimet ehlinin sıfatlan bölümü: 4/2178, No: 2834'de rivayet
etmiştir.Tirmizi Cennetin sıfatları bölümü: 4/677, No: 2535'de Ebi Sad'dan
rivayet etmiştir.
1191- Bezzar
ve Taberani'nin Said b. Hizyem'den[676] rivayet
ettiklerine göre şöyle diyor:"Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken
işittim:"Eğer cennet ehlinin kadınlarından biri yeryüzüne gelseydi, yeryüzünü
misk kokusuyla doldurur, güneş v ayın ışığını kaybederdi."[677]
1192-
Taberani'nin Enes'den rivayet ettiğine göre Rasu-lullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Cebrail (a.s.) bana şöyle dedi:"Adam hurilerin yanına
girince, onu musafaha ve kucaklama ile karşılaşırlar."Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:"Hangi parmaklarla ona verirler. Eğer onların bazı
parmakları veya uçları görünce, onların ışığı güneş ve ayın ışığını
kaybederler. Eğer onların saçlarının keme-vi ortaya çıksa, doğu ile batının
arısını güzel kokusuyla doldurur."[678]O
hammıyla yastığına yaslanmışken birden başlarının üzerinde bir nur ışık verir.
Allahu Telanın kullarının yanına teşrif ettiğini zanneder. Oysaki huri onu
çağırmaktadır:"Ey Allah'ın velisi! Bizim için sende bir nasibimiz yok
mu?" O:"Sen kimsin?" der. Huri:"Ben Allahu Tealanın şöyle
dediği kimselerdenim."Katımızda daha fazlasıda vardır. (Kaaf: 50/35)Onun
tarafında döner. Birde bakarki ondaki güzellik ve kamal Öncelerinde
yoktur."Onunla yastığına yaslamişken başka bir huri ona hitap
e-der:"Ey Allah'ın velisi! Bizim sende nasibimiz yok mu?" O:"Sen
kimsin?" der. Huri:"Ben Allahu Tealanın şöyle dediği
kimselerdenim:"Hiç bir nefis kendileri için saklanan göz aydınlatıcı ve
yaptıkları amellerin karşılığı olan şeyleri bilmez."(Secde: 32/17)Bu
şekilde bir hanımdan diğerinin yanma döner durur."
1193-
Ahmed'in, îbni Hibban'ın Sahih'inde, Beyha-ki'nin Haşr bölümünde Ebu Said
el.Hudri'den rivayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) Allahu
Tealanın:"Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler."Ayeti hakkında şöyle
buyuruyor:"Kişi onun çenesinden kendi yüzüne bakar. Onun çenesi aynadan
daha nettir. Onun üzerindeki bir inci yaklaştırılsa, doğu ila batının arasını
ışıkla aydınlatır. Onun üzerinde yetmiş tane elbise vardır. Kişi onların
üzerinden gözleriyle bakar ve onların üzerinden dizinin kemiğini görür.[679]tir.
1194- Ebu
Ya'la'nın ve Beyhaki'nin Haşr bölümünün sonunda Ebu Hureyre'den rivayet
ettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Beni hak ile gönderene
yemin ederim ki siz dünyadaki hanımlarınız ve meskenlerinizle cennet ehlinin
hanımları ve meskenlerini bilemezsiniz. Onlardan biri Allah'ın yarattığı yetmiş
iki tane hanımın yanına girer. Ademoğullarından da Allah'ın dünyada yaptığı
ibadete karşılık olarak onun için yarattığı iki hanım alır. O ikisinden birisinin
yanına yakuttan bir odada incilerle süslenmiş altından bir köşkün üzerindeyken
girer. O köşkün üzerinde yetmiş çift ipek ve atlas vardır. Elini onun
omuzlarının arasına koyar. Sonra onun göğsünden elbiselerinin, derisinin ve
etinin arkasından eline bakar. Onun dizindeki kemiğe bakar ve görür. Birinizin
yakut bir sandıktaki ipe dışarıdan baktığı gibi. Onun ciğeri hanımına,
hanımının ciğeri ona ayna olur."[680]
1194a- İbni
ebi Dünya'nın "Cennetin sıfatlan" kitabında Ebu Abbas'tan rivayet
ettiğine göre şöyle diyor:Tirmizi Cennetin sıfatları bölümü: 4/676, No: 2533'de
İbni Mes'ud'dan rivayet etmiştir.Hadîsin bir parçası: 4/695, No: 2562'de, Ebu
Said eI,Hudri4den rivayet edilmiştir.Tirmizi şöyle diyor: "Bu hadis
ğarib'dir. Sadece Reşideyn hadisiy-le biliyoruz."Terğib ve Terhim:
4/534'de rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor:"Ahmed ve İbni Hibban
Sahih'inde rivayet etmiştir."Beyhakİ İbni Hibban'ın isnadı ile Şa'b'da
rivayet etmiştir."Eğer hurilerden biri avucunu yer ile gök arasına çıkaracak
olsa, bütün mahlukat onun güzelliğine aşık olurdu. Eğer örtüsünü çıkaracak
olsaydı, güneş onun güzelliğinin yanında, güneşin karşısındaki bir çıra gibi
kalırdı. Eğer yüzünü çıkarsaydı yer göğün arasını aydınlatırdı."[681]
1194b- Yine
ondan rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "Eğer cennet ehlinin
kadınlarından biri yedi denize tükür-seydi, bu denizler baldan daha tatlı
olurdu.[682]
1194c- Yine
ondan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Birgün Ka'b ile beraber
ötüyorduk. Şöyle dedi: "Eğer hurilerden birinin eli gökyüzünde görünse,
onun beyazlığı ve yüzükleri güneşin dünyayı aydınlattığı gibi yeryüzünü
aydınlatırdı." Sonra şöyle dedi:"Sadece eli dedim. Yüzünün beyazlığı,
güzelliği, tacı, yakutları ve incileri görünseydi nasıl olurdu.[683]
1195- İbni
Hibban'ın Sahih'inde Ebu Said'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyuruyor:Cennette bir adam bir tarafa dönmeden yetmiş sene yaslanarak
durur. Sonra ona bir kadın gelir. Onun omuzuna vurur. Adam onun çenesine bakar,
çenesinden aynadan daha net olarak kendisini görür. Onun üzerindeki incilerden
en küçüğü doğu ile batı arasını aydınlatır. Kadın ona selam verir. Adam
selamını alır. Adam ona kim olduğunu sorar. Kadın:"Ben fazla
olanlardanım" der. Kadının üzerinde yetmiş tane elbise vardır. En yakın
olanı Tuba[684] ağacinda-ki kan gibidir.
Adam gözleriyle onun dizindeki kemiği görünceye kadar dikkatle bakar. Kadının
üzerinde bir tac vardır. Ondaki en ufak inci doğu ile batı arasını aydınlatır.[685]İbni
Hibban şöyle diyor: "Sikalardan uydurma hadisler rivayet etmiştir. Ali b.
Yezid'den rivayet etitği zaman, istediklerini katarak rivayet eder. Bir
İsnad'da Ubeydullah b. Zahr, Ali b. Yezid, Kasım Ebu Abdurrah-man bir araya
gelmiş ise, bu rivayet onların kendilerinin uydurduklarıdır." Bunlardan
sadece Ali b. Yezid itham edilmiştir. Diğer ikisi ise sa-dukturlar. Hata
etseler bile.Takrib'de şöyle diyor: "Zahr: Saduktur. Hata yapabilir.
Altıncı tabakadandır."Tehzib: 7/12, No: 25; Takrib: 1/533, No: 1445.
1196- İbni
Ebi Dünya'nın Abdullah b. Ömer'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyuruyor:"Size cennet ehlinin en düşük derecesinde olan size haber
vereyim mi?" Onlar:"Evet ya Rasulallah" dediler. Şöyle
dedi:"Efendimize merhaba. Bizleri ziyaret etme vaktin geldi."Ona kırk
yıllık döşeme serilir. Sonra sağına bakar ve soluna bakar. Hep cennetleri
görür."Bunlar kimlerin" der."Senin" denilir. Bakmayı
bitirince kendisine kırmızı bir yakut veya yeşil zümrüt yükseltüirki onun
yetmiş tane şubesi vardır. Her şubede yetmiş tane oda vardır. Her odanın
yetmiş tane kapısı vardır. Ona:"Oku ve oraya yüksel" denilir.
Mülkünün köşküne varıncaya kadar yükselir. Köşküne yaslanır. Genişliği bir mil
çarpı bir mildir. Bazı üstünlükleri vardır. Ona altından yetmiş tane yemek
tabağı getirilir. Bu tabakların hiç birisinin rengi diğerine benzemez. En
sondaki tabakta ilk tabaktaki yiyeceğin tadını bulur. Sonra ona çeşitli
içecekler getirilir.Onlardan iştihanın çektiğini içer. Sonra
hizmetçiler:"Onu bırakın hanımları geliyor" derler ve onu
terkeder-ler. Sonra adam bakarki hurilerden biri köşkün üzerinde oturuyor. Onun
üzerinde yetmiş tane elbise vardır. Hiçbiri diğerinin renginde değildir. Onun
dizindeki iliği etin, kanın, kemiğin ve elbiselerin altından görür.Bunun
üzerinden ona bakar ve:"Sen kimsin?" der. Huri:"Senin için
saklanan huriler benim" der. Adam ona gözünü ayırmadan kırk yıl bakar.
Sonra gözünü odaya kaldırır. Orada öncekinden daha güzel bir huri görür. Huri
şöyle der:"Bizim de senden bir nasibimiz olma zamanı gelmedimi?"
Gözlerini ona çevirir ve kırk yıl bakar. Sonra onlardan istediği kadar
faydalanınca, onlardan daha iyi nimetin olmadığını zannederler. Sonra Allahu
Teala onlara tecelli eder, Rahman'ın yüzüne bakarlar. Allahu Teala:"Ey
cennet ehli! Beni birleyin[686]der.
Rahman'ı birlemekle ona cevap verirler. Sonra Allahu Teala:
"Ey Davud!
Dünyada beni yücelttiğin gibi beni yüceltti." Der. Davud rabbini
yüceltir."[687]
1197-
Tirmizi, Ebu Ya'la ve başkalarının îbni Ömer'den rivayet ettiklerine göre
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Cennet ehlinin en düşük derecesinde
olanı, cenneti, hanımları, nimetleri, hizmetçileri ve tahtı ile bin yıllık
mesafede olanıdır. Allah katında en üstün olanı ise sabah ve akşam rabbine
bakandır.[688]
1198- İbni
Ebi Dünya'nm mevkuf olarak rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Cennet
ehlinin en düşük derecede olanın bin tane köşkü vardır. Her köşkün arası bir
yıllık mesafedir, en yakını gördüğü gibi, en uzağıda görür. Her köşkte huriler,
güzel kokulu bitkiler ve hizmetçiler vardır. Ne isterse, mutlaka ona
getirilir.[689]
1199-
Tirmizi ve İbni Hibban'ın Ebu Said'den rivayet ettiklerine göre Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Cennet ehlinin
en düşük derecede olanın seksen bin tane hizmetçisi ve yetmiş iki tane hanımı
vardır. Ona inci ve zümrütten bir kubbe oluşturulur ki genişliği Cabi-ye[690] ile
San'a arası kadardır."[691]Allahu
Tealanın ateşten en son çıkıp cennete girecek olana, yaratıldığı günden
yokolduğu güne kadar ki dünya kadar ve onun on mislini vereceği sahih
rivayetlerle sabittir. Eğer bu, cennet ehlinin en düşük seviyede olanı için
ise, en üşüt seviyede olana, nasıl verilir. En düşük dercede olana bu
veriliyorsa, Allah'ın yüz derece yükselttiği mücahide neler"Bazısı
bazısına yakındır." İbni Main, "Bir şey değildir" diyor. Ebu
Zur'a, "Güçlü değildir" diyor. Ebu Hatim, "Zayıftır. Hilal b.
Habbab ve Hakim b. Cubeyr'e yakındır." diyor. Nesai, "Sika
değildir." diyor. Da-rekutni, "Metruktür" diyor. İbni Adiy,
"Red edilmiştir. Bir cemaat onu zayıf görmüştür. Zayıflık onun
rivayetlerinde açıkça görülüyor. Zayıflığa daha yakındır."
diyor.Takrib'de §öyie diyor: "Suveyr b. Ebi Fahite Said b. İlaka:
Zayıftır. Red edilerek, atılmıştır. Dördüncü tabakadandır."Tehzib: 2/36,
No: 58; Takrib: 1/121, No: 54.verilir. Bu derecelerin her birinin arası yer ile
gök arası kadardır. Peki celal ve ikram sahibi Allahu Teala'nın katında şehide
verilen nimet ve faziletler nasıldır. Vallahi onun Allah katındaki malını,
insan anlayışı kavrayamaz, hayal ona yetmez, akıl onu idrak edemez. Allahu
Teala'nın, şehidle-rin derecesinden bir derece düşük olanlar için söylediği
ayete bak;"Hiç bir nefis onlar için gizlenen göz aydınlatıcı ve yaptıkları
amellerin karşılığı olarak verilenleri bilmez."(Secde: 32/17)
1200-
Sahih'i Buhari ve Müslim'de şöyle rivayet ediliyor:"Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Salih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın
işitmediği, hiçbir beşerin kalbine gelmeyen şeyleri hazırladım."[692]
1201- Sahih'i Müslim'de şöyle diyor: "Musa
rabbine sordu:"Cennet ehlinin en düşük derecede olanı nasıldır."
Allahu Teala şöyle
buyurdu:"Cennet ehli cennete girdikten sonra bir adam gelir.Ona:"Cennete
gir" denilir. Adam:"Yarabbi! Herkes yerine yerleşmişken ve alacaklarını
almışken nasıl gireyim?" Ona:"Dünya sultanlarından birinin mülkü
kadar mülkünün olmasına razı mısın?" denilir. Adam:"Razı oldum
yarabbi!" der. Ben:"Bu senindir. Bunun on katı da senindir. San
nefsinin istediği, gözünün hoşlandığı da sana verilmiştir."
Adam:"Razı oldum Yarabbi!" der." Musa (a.s.):"En üst
derecede olanı nasıldır?" dedi. Allahu Teala:"Onlar beni istediğim,
kerametlerini elimle diktiğim ve üzerine mühür vurduğum, hiçbir gözün
görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir beşerin kalbine gelmeyen şeyleri
verdiğim kimselerdir.[693]
1202-
Cennetin özellikleri konusunda ise Ahmed, Tirmizi, İbni Hibban ve başkalarının
Ebu Hureyre'den rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Biz: "Ya
Rasulallah! Bize cennetten bahset. Yapısı nedir?" dedik. Şöyle buyurdu:
"Altın tuğla,
gümüş tuğladandır. Harcı misktir. Kumu yakut ve incidir. Toprağı za'feran'dır.
Oraya giren nimetlenir. Üzülmez. Ebedileşir ve ölmez. Elbiseleri eskimez:
Gençliği gitmez.[694]Hadiste
geçen "Melat[695]
1203- Bezzar, Taberani ve Beyhaki'nin Ebu Said'den
merfu ve mevkuf olarak rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Allahu Teala
cennetin duvarlarını altın ve gümüş tuğladan yapmıştır. Sonra orada nehirler
akıtmış ve ağaçlar dikmiştir. Melekler onun güzelliğine bakınca şöyle
dediler:"Ne güzel meliklerin yeri.[696]
1204- İbni
Ebi Dünya'nm Enes'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:
"Allahu Teala Adn
cennetini kendi eliyle yarattı. Bir tuğla beyaz inciden, bir tuğla kırmızı
yakuttan bir tuğla yeşil zümrütten koyarak yarattı. Onun harcı misktir. Onun
bitkileri Za'ferandır. Kumu incilerdir. Toprağı an-berdir. Sonra ona şöyle
dedi: "Konuş" Cennet:"Muhakkak ki müminler felaha
ermiştir." dedi. Allahu Teala:"İzzetim ve celalime yemin olsun ki
senin içinde hiçbir cimri bana komşu olmayacaktır.[697]
buyurdu.
1205-
Taberani ve Beyhaki'nin Amran b. Haşin ve Ebu Hureyre'den rivayet ettiklerine
göre şöyle dediler:
"Rasulullah'a
Allahu Tealanın,"Adn cennetinde güzel meskenler. (Tevbe: 9/72)Ayetinden
soruldu. Şöyle buyurdu:"Cennette inciden bir kasırdır. İçinde kırmızı
yakuttan yetmiş tane yurt vardır. Herbir yurtta yetmiş tane yeşil zümrütten
ev vardır. Her bir evde yetmiş tane taht vardır. Her tahtın üzerinde yetmiş
tane her renkten sergi vardır. Her serginin üzerinde bir kadın vardır. Her evde
yetmiş tane sofra yardır. Her sofrada yetmiş çeşit yiyecek vardır. Her evde
yetmiş tane kız ve erkek hizmetçi vardır. Mümine bir yemekte gelen kuvvette
bunların üstüne verilir.[698]
1206- İbni
Ebi Dünya'nın Ka'b'dan rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "Eğer cennet
ehlinin elbiselerinden biri bugün dünyada giyîlse, ona bakan kimse bayılır.
Gözleri ona bakmaya dayanamazlar.[699]
1207- Yine
Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Müminin cennetteki
yurdu incidendir. Orada kırkbin tane yurt vardır. Orada elbise veren ağaçlar
vardı. Adam bu iki parmağıyla -başparmakla serçe parmağını işaret ediyor-bel
kısmında[700] inci ve mercanların
olduğu yetmiş tane elbise alır."[701]
1208- Yine
Şufey b. Mani'den -Sahebeliğinde ihtilaf edilmiştir- rivayet ettiğine göre
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Cennet ehlinin nimetlerinden birisi
de, Onlar soylu binek hayvanlarının üzerinde birbirlerini ziyaret ederler.
Onlar eğerlenmiş atların üzerinde gelirler. O atlar pislemez ve işemezler.
Onlara biner ve Allah'ın istediği yere kadar giderler. Onların üzerine bir
bulut gelirki, onda gözlerin görmediği, kulakların işitmediği şeyler vardır.
"Üzerimize yağmur yağıdır" derler. Bulut onların üzerine artık
dayanamayacakları kadar yağmur yağdırır. Sonra Allahu Teala rahatsız etmeyen
bir rüzgar gönderir. Rüzgar miskleri ok gibi onların sağından ve solundan
geçirir. Onlar bu miskleri atlarının alınlarından, yelelerinin ayırımından ve
başlarından alırlar. Onların her birinin canlarının istediği gibi birer
perçemleri[702] vardır. Bu miskler bu
perçemlere ve atlarına asılırlar. Bunun dışında elbiseleri de vardır. Sonra
Allah'ın istediği yere giderler. Bakarlarki bir kadın onlardan birini
çağırıyor:"Ey Allah'ın kulu! Senin bize ihtiyacın yok mu?"
Adam:"Sen nesin? Kimsin?" der. Kadın:"Ben senin yerini
bilmiyordum." der. Kadın:"Sen Allahu Tealanın,"Hiçbir nefis
onlar için gizlenen göz aydınlatıcı, amellerin karşılığı olan mükafaatı
bilemez." (Secde: 32/17)dediğini
bilmiyor musun?" der. Adam:"Rabbime yemin olsunki evet
biliyorum." der. Adam onunla belki kırk yıl meşgul plur. İçinde bulunduğu
nimet ve ihsanların dışında hiçbir şey onun kadından ayrılmasına, başka tarafa
dönmesine sebep olamaz.[703]Müellif
şöyle diyor: Garip olanın yanında anlatılan vatan haberleri, usandırmaz. Aşık
olanın yanında sevgilinin Özelliklerini saymak bıktırmaz. Kavuşma sözlerinin
zikredilmesi, aşkın şiddetini[704]
artırır. Karşılaşma yerinin anılması, iştiyak ateşini tutuşturur. Cennetin
özellikleri, hurileri, kasırları, nimetleri çoktur. Hepsini sayacak olursak,
maksadımızdan dışarı çıkmış oluruz. Biz bu kadarını, konu dışı olarak, teşvik
için zikrettik.Konumuza dönüyoruz ve bu bölümü; Ebu Said Ali b.
Hu-dares-SeImi'nin[705]"Cihad"
kitabında Rafi' b. Abdullah'tan naklettiği Said b. Haris'in hikayesiyle
bitiriyoruz. Rafi' şöyle diyor:"Hişam b. Yahya el-Kenani bana "şöyle
dedi: "Gözümle gördüğüm, kendim şahid olduğum bir olayı sana anlatacağım.
Allah onunla bana fayda verdi. Umarım bana fayda verdiği gibi sana da
verir." Ben: "Söyle ey Ebu Velid" dedim. Şöyle dedi:
"Seksen üç senesinde Rum topraklarında savaşıyorduk. Başımızda Müslime b.
Abdulmelik ve Abdullah b. Velid b. Abdulmelik vardı. Bu savaş Allahu Tealanın
Tuvaneyi[706]fethettiği savaştır.
Basra ehli ile Cezire ehli bir yerde buluştuk. Hizmetleri nöbetleri, yiyecek
getirmeyi, hayvanları otlatmayı sırayla yapıyorduk.Bizimle beraber Said b.
Haris veya Haz b. Ubade denilen bir adam vardı. Gündüzleri oruç tutar,
geceleri namaz kılar ve ayakta çalışırdık ama, o bırakmazdı. Sadece genel işlerden
ibadetini engelleyenlere izin verirdi. Hergün ve gecede onu o çalışma şekli
üzerinde buldum. Namaz vakti olmasaydı da, yolda gidiyor olsaydık da, yine
Allah'ın zikrinden ve Kur'an okumasından geri kalmazdı.Rum kalelerinden birini
kuşatmışken bana ve ona bir gece nöbet sırası geldi. Bu nöbet bize ağır
geliyordu. Said b. Haris'i o gece öyle ibadet ederken görüyordum ki, ona karşılık
kedi nefsimi küçük görüyordum ve onun vücudunun bu yaptıklanna dayanmasına
hayret ediyordum. Orada anladım ki Allahu Teala fazileti dilediği kuluna verir.
Gece yaptıklarından dolayı yorgun[707] ve
takatsiz[708]olarak sabahladı.
Ona:"Allah sana rahmet eylesin. Senin nefsinin de senin üzerinde hakkı
vardır. Gözünün de senin üzerinde hakkı vardır. Sen de biliyorsun ki Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Amelden gücünüzün yettiğini yüklenin."[709] Ona
buna benzer hadisler söyledim. Bana şöyle dedi: "Sayılı nefeslerim var.
Ömrüm gidiyor. Günler bitiyor. Ben ölümü yaklaşan bir adamım kardeşim. Nefsimin
çıkışı ani olabilir. Onun cevabı beni ağlatıyor. Allah'a, o konuda sebat ve
yardım vermesi için dua ediyorum." Sonra ona: "Biraz yat,
dinlenirsin. Düşmanın durumunun ne olacağını bilmiyorsun. Bir şeyler olursa,
sen canlı olursun." dedim. Çadırın bir tarafına yattı. Arkadaşlarımız
dağılmışlardı. Kimi savaştaydı, kimisi başka işteydi, Ben yerimde durdum,
arkadaşlarımın gelmesini bekledim ve onlara yemek yapmaya başladır. Gidip
yiyorlardı.Bu durumdayken çadırdan gelen bir ses işittim. Önce çadırda Said b.
Haris'ten başka kimse olmadığı için sesi inkar ettim. Said'de uyuyordu. Sonra
ben görmeden biri çadıra girmiş olabilir diye aceleyle çadıra girdim. Çadırda
ondan başka kimse yoktu. O da kendi halinde uyuyordu. Uykuda konuşuyordu,
gülüyordu. Ona doğru yaklaştım. Sanki birisine hitap ediyordu. Sözlerinden
hoşuma gidenleri, aklımda tuttum. Sonra sağ elini uzattı. Sanki bir şeye
dokunuyordu. Sonra yumuşak bir şekilde geri çekti ve güldü. Sonra:"Bu
gece" dedi. Sonra sıçrayarak uyandı. Kükrüyordu. Ona yaklaştım ve onu
yavaşça göğsüme yasladım. O ise sağa sola dönüp duruyordu. Sonunda sakinleşti
ve aklı başına geldi. Tekbir, tahlil getirmeye, hamd etmeye başladı.Ben:
"Ey kardeşim! sana ne oldu?" dedim. Bana:"Hayır-dır. Ey Ebu
Velid" dedi. Ben:"Sende bazı şeyler gördüm. Uykuda konuşuyordun. Gördüklerimi
bana anlat." dedim. Said:"Beni bü konuda affet. Ey Ebu Velid"
dedi. Arkadaşlığın hakkı için anlatmasını söyledim."Allah sana rahmet
etsin. Söyle. Umulur ki Allah bana bundan bir nasihat ve hayır verir."
dedim.Şöyle dedi: "Ben bu vakitte uyuyunca, kıyametin koptuğunu gördüm.
Herkes kabirlerinden çıkıyordu. Herkes yerinde duruyordu. Gözlerini açmış,
Rablerinin emrini bekliyorlardı. Ben bu durumda iken iki adam bana geldi.
Onlar gibi güzel ve kamil kimseyi görmedim. Bana selam verdiler selamlarını
aldım. Bana:"Ey Said! sana müjde. Günahların affedildi. Çalışmalarına
teşekkür edildi. Amellerin kabul edildi. Duaların da kabul edildi ve hayatında
sana müjde olması için acele mükafat verildi. Haydi bizimle gel, AUahu
Tealanın senin için hazırladığı nimetleri sana gösterelim."
dediler.Onlarla birlikte çıktım. Mahşerdeki insanların dışına çıkardılar. Biz
orada iken, bizim dünyadaki atlarımıza benzemeyen atlar salgımızda gördük.
Onlar şimşek gibi hızlıydılar. Onlara bindik. Bizi rüzgar gibi alıp
götürdüler. Büyük bir kasrın önüne geldik. Güzeller sadece önünde veya arkasında
veya üstünde değildi. Sonra kasır sanki saf gümüştendi ve parlayan bir nurdu.
Kapısına gelince açılmasını istemeden açıldı. Özelliklerini kimsenin
sayamayacağı bir yere girdik. Öylesi yer hiçbir beşerin hayaline bile gelmez.
Kasırda yıldızlar gibi kadın ve erkek hizmetçiler vardı. Onlar sanki AUahu
Tealanın belirttiği gibi idiler."Sıralanmış inciler. (Tur: 52/24)Bizleri görünce
çeşitli güzel sözler, nağmeler söylemeye başladılar. Hepsi de şunu
söylüyorlardı:"Bu Allah'ın velisidir. Allah'ın velisi geldi. Allah'ın
velisine merhaba."Yürüdük ve altından tahtların olduğu bir meclise geldik.
Mücevherlerle süslenmişlerdi. Etraflarına altından sandalyeler dizilmişti. Her
tahtın üzerinde bir cariye vardı ki, Allah'ın mahluklarından hiçbiri onu
vasıflandıramaz. Ortalarında bir tanesi vardıki, diğerlerinden yer, güzellik,
boy, kemal ve tamam olma notlarından üstündü. îki adam:Bu senin evin. Bunlar
da senin ailen. Rabbinin katında büyük rızaya burada kavuşacaksın."
dediler ve geri dönüp gittiler. Cariyeler bana doğrtı atıldılar Bana merhaba
diyorlar, saygı gösteriyorlar ve müjde veriyorlardı. Gurbetten gelen birisinin
ailesi tarafından karşılanması gibi. Ortadaki tahta oturtana kadar beni
kucakladılar. Ortadaki cariyenin yanına oturttular."Bu senin hanımındır.
Onun gibi bir hanımın'daha var.Seni bekleyişimiz çok uzun sürdü."
dediler.Ben onunla, o da benimle konuştu. Ben:
"Neredeyim?"
dedim. Kadın:"Me'va cennetindesin" dedi. Ben:"Sen kimsin?"
dedim; Kadın:"Ben senin ebedi hanımınım" dedi."Diğeri
nerede?" dedim."Diğer kasrında" dedi."Bugün senin yanında
kalacağım. Yarın onun yanına giderim." dedim ve elimi ona uzattım. Elimi
yumuşakça geri itti."Bugün olmaz. Sen dünyaya döneceksin." dedi. Ben:
' "Dönmek istemiyorum" dedim."Gitmen lazım. Üçgün kalacaksın.
Üçüncü gece inşaal-lah yanımızda iftar edersin" dedi. Ben:"Bu gece!
bu gece!" dedim."Bu hükmolunmuş bir durumdur" dedi. Sonra yerinden
kalktı. Onun kalkmasıyla ben yerimden fırladım ve baktım ki
uyanmışım."Hişam şöyle diyor: "Ona, Ey kardeş! Allah'a şükret. Senin
amelinin sevabını, sana göstermiş." dedim. Bana:"Ey Ebu Velid! Senden
başka kimse bunu gördü mü?" dedi. Ben:"Hayır" dedim.
Bana:"Allah için senden istiyorum. Canlı olduğum müddetçe bu olayı
gizle." dedi. Ben:"Evet" dedim."Arkadaşlarımız ne
yapıyor?" dedi."Bazıları savaşıyor, bazıları ihtiyaçları
gideriyor" dedim. Kalktı, soyundu, yıkandı, koku süründü, silahını aldı ve
savaş yerine gitti. Oruçluydu. Geceye kadar savaştı. Arkadaşlarıyla ber-aber
döndü.Arkadaşları, "Ey Ebu Velid! Bu adam öyle şeyler yaptıki, daha önce o
hareketlerin yapıldığını hiç görmedik. .Şeha-dete hırsla atıldı. Kendisini
okların, atılan taşların altına attı. Bütün bunların hiç biri ona isabet
etmedi.[710] Kendi kendime
"Onun durumunu bilseydiniz, aynısını yapmak için yarışırdınız."
Biraz yemekle iftar etti. Gecede ayakta kaldı. Sabahleyin yine oruçluydu. Dün
yaptığının aynısını bugünde yaptı. Günün sonuna doğru döndü. Arkadaşları dün
anlattıklarını bugünde anlattılar. Böylece üçüncü güne geldik. İki gece
geçmişti.Bende onunla çıktım. Kendi kendime: "Onun durumunu görmem lazım.
Bütün gün boyunca kendisini düşmanın tuzaklarına atmasın, başına birşey gelmesin.
O ise düşman arasında fırtınalar estiriyordu. Ben ise uzak bir yerden onu
gözlüyordum. Ona yaklaşamıyordum. Güneş batmaya yaklaşana kadar böyle devam
etti. O en canlı halindeydi. Birden kale duvarının üzerinde bir adamın ona ok
hedeflediğini gördüm. Ok gelip onun göğsüne saplandı ve hızla yere düştü. Ben
ona bakıyordum. İnsanları çağırdım. Gelip onu hızla alıp çektiler. On da daha
ruh vardı. Onu taşıyorlardı. Onu görünce:"Bu gece kendisiyle iftar
edeceğin şeyler sana afiyet olsun. Keşke ben de seninle beraber
olsaydım." dedim. Alt dudağını açtı. Bana işaret ederek durumunu
gizlememle ilgili verdiğim sözü gülerek hatırlattı. Sonra şöyle
dedi:"Bize verdiği sözü yerine getiren Allah hamdolsun." Vallahi
bundan başka birşey söylemedi. Sonra ruhunu teslim etti."Hişam şöyle
diyor: "En yüksek sesimle bağırdım:"Ey Allah'ın kulları! İş yapanlar
bunun gibi yapsınlar. Kardeşinizin durumu hakkında size söyleyeceklerimi dinleyin."
İnsanlar bana doğru toplandılar. Olayı onlara anlattım.O saatte ağlayanlardan
daha çok ağlayan görmedim. Sonra askeri sorsan bir tekbir getirdiler. İnsanlar
birbirlerine olayı anlatmaya başladılar. Olay her tarafa yayıldı. Onun cenaze
namazını kılmak için toplandılar. Olay Müslime b. Ab-dulmelik'e de ulaşmıştı. O
da geldi. Namazı kıldırması için onu öne geçirdik."Bilakis onun durumunu
bilen arkadaşı, namazını kıldırsın." dedi."Hişam şöyle diyor:
"Onun namazını kıldırdım. Onu defnettik ve kabrini kapattık. İnsanlar
onun olayını konuşarak gecelediler. Bazısı bazısını teşvik ediyordu. Sonra
sabahladılar ve kaleye yenilenmiş niyetlerle, Allah'a kavuşmaya iştiyak duyan
kalplerle saldırdılar. Gün kuşluk vaktine kavuşmadan, Allah onun bereketiyle
kalenin fethini bize nasip etti.[711]ü
Ğulul [712] :
Ordu komutanın veya savaşçılardan birinin, ganimetlerden, askerler arasında dağıtılması
vacip olan bir şeyi alması ve hak edenler arasında dağıtılmak üzere dağıtanlara
geri getirmemesidir. Ğulul'da az miktar ile çok miktar arasında fark
yoktur.Bazı alimler şöyle diyor: "Gulul denilmesinin sebebi, ellerin
onları almaktan men edilmiş olmasındandır.
[713] Ğulul; büyük
günahlardan, isyanın aşırılarından, günah ve azabı gerektiren büyük
şeylerdendir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Kim üç [714]
şeyden beri olursa; kibir, ğulul ve borçtan beri olursa, cennete girer."Tirmizi
[715] Sevban'dan rivayet etmiştir. Aynı şekilde
Nesai[716] İbni Mace [717],
Sahih'indeİbni Hibban[718] ve
H3akim[719] rivayet etmişlerdir.
Hakim, "Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir." diyor.Sonra şöyle
buyurdu:"Ey Hattab'm oğlu! Git ve insanlar arasınd."Cennete sadece
müminler girer.[720]Müellif
şöyle diyor: Bu hadisde, ğulul yapanın münn, madığına işaret vardır. İknme'den[721],
onunda İbni Ab bas'dan, onunda Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet ettiği bir
hadisde şöyle buyuruyor:"Mümin ğulul yapmaz.""Kimin ruhu
cesedinden ayrıldığında üç şeyden beri olursa, ğulul, stok yapma ve biriktirme
ve borçtan beri olursa, cennete girer."Bu hadisde, bu görüşü destekliyor.
Bunu, Taberani[722]
Ahmed b. Reşideyn'den, o da Ravh b. Salah'dan[723], o
da Said b. Ebu Eyyub'dan, o da Davud b. Husayn'dan[724], o
da İk-rime'den rivayet etmiştir. Bu hadis,"Zina eden kimse, zina ederken
mümin değildir.[725]Hadisiyle
aynı konumdadır.
1209- Sahihi
Buhari ve Müslim'in Ebu Hureyre'den rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:
"Rasululah (s.a.v.) ile birlikte Hayber'e gittik: Allah bizlere fethi
nasip etti. Altın ve gümüşten ganimet olarak elimize bir şey geçmemiştir.
Ganimet olarak mal, elbise ve yiyecek elde etmiştik.Sonra Kur'a vadisine[726]
geldik. Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında, Cüzam kabilesinden birinin kendisine
verdiği, Ru-faa b. Yezid[727] diye
bir kölesi vardı.Vadiye gelip konaklayınca, Rasulullah'ın (s.a.v.) kölesi
kalkıp onun yükünü indirmeye başladı. O sırada bir ok gelip, ona isabet etti ve
o ok ile öldü. Biz:"Şehadeti ona mübarek olsun ya Rasulallah!" dedik.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Hayır. Muhammed'in nefsi elinde olana
yemin ederim ki, ganimet dağıtımında eline geçmeyen bir örtüyü aldı ve o örtü
onun üzerinde tutaşın bir ateş oldu."İnsanlar ürktüler. Bir adam bir veya
iki tane ayakkabı getirdi. "Bunları Hayber günü elde etmiştim" dedi.
Rasulullah (s.a.v.):"Ateşten bir veya iki ayakkabı[728]
dedi.
Hadisle peçen
"Şem'le[729] üçük örtü manasındadır.
Hadiste geçen "Half'[730]
ölüm manasındadır. Müellif şöyle diyor: Kura vadisinde öldürülen kölenin adı
Mid'am'dır.[731] Ebu Davud ve başkaları
böyle nakletmişlerdir.
1210-
Abdullah b. Amr b. As'dan rivayet edildiğinegöre şöyle diyor:"RasulullarTın
(s.a.v.) eşyasına[732]
bakan, Kerkere[733] denilen
biri vardı. Adam öldü. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"O ateştedir.[734]Gidip
üzerine bakınca oğlu yoluyla aldığı bir abayı üzerinde buldular."Buhari
rivayet etmiştir.Nesai İman ve Adaklar: 7/24'de, İbni Kasım yoluyla Malik'den
rivayet etmiştir.Muvatta Cihad: 2/459, No: 25'de, Musannif yoluyla rivayet
etmiştir.
köyün yer aldığı,
Medine ile Şam arasındaki vadidir.Hadiste geçen "Nefel" kelimesi
ganimet manasmda-dtr[735]
Kerkere, kirkere
şeklinde de rivayet edilmiştir.[736]
1211-
Abdullah b. Şakik'den[737]
rivayet edildiğine göre, Rasulullah'dan (s.a.v.) işiten kimse[738] ona
şöyle diyor:"Kur'a vadisinde iken bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve:
"Azadlı kölen veya kölen falan şehid edildi" dedi.
Rasulullah:"Bilakis o, ğulul ettiği gibi abadan dolayı ateşe sürükleniyor"[739]buyurdu."
Ahmed sahih bir isnad ile rivayet etmiştir.
1212- Ebu
Rafi'den[740] rivayet edildiğine göre
şöyîe diyor:"Rasulullah (s.a.v.) ikindi namazını kılınca,
Abduleşhe-loğullarınin yanına gitti. Akşam namazına kadar onlarla oturup
konuştu."Rasulullah (s.a.v.) akşam namazı için acele ederken, Beki
mezarlığının yanından geçiyorduk şöyle buyurdu:"Yazıklar olsun sana. Yazıklar
olsun sana. Yazıklar olsun sana." Bu sözü bana çok ağır geldi. Beni kast
ettiğini zannederek biraz geride kaldım."Sana ne oluyor? Yürü" dedi.
Ben:"Bir şey söyledin mi?" dedim."Ne dedim?" dedi. Ben:
Bana, yazıklar olsun sana dedin mi?" dedim."Hayır. Bunu falana
söyledim. Onu falan oğullarına yürüyerek.göndermiştim. O yüzden bir gömleği
ğulul etti. O da ateşten bir zırh olarak onun üzerine geçti.[741]Nesai
ve Sahihinde İbni Hibban rivayet etmişlerdir.Hadiste geçen, "Baki"[742],
Medine'nin mezarlığıdır.Hadiste geçen, "Kebure fi zer'i[743]
söylediği söz bana çok ağır geldi" manasındadır.Hadiste geçen, "En
nemiretu"[744],
Arapların giydiği, yünden gömlektir.Hadiste geçen, "Fe Durria
misluha"[745]"Ona ateşten bir
zırh yapıldı" manasındadır.
1213- Ebu
Davud'un, mürseller arasında Ebu Ha-zim'den[746]rivayet
ettiğine göre şöyle diyor:"Peygamberinizin ateşin altından gölgelenmesini
ister misiniz?[747]"Rasulullah'a
(s.a.v.) ganimetlerden bir hah getirip: "Ya Rasulallah! Bu senin olsun.
Bununla güneş ışığından korunur gölgelik yaparsın" dedi. Şöyle
buyurdu:Hadiste geçen "Nit'un" kelimesi'nin; Netun, Nit'un, Neteun ve
Niteun şeklinde kullanımları vardır. Nevevi'nin Tehzib'ul-esma ve'1-luğat'da
naklettiğine göre en fasih olanı "Niteun" kullanımıdır.[748]
1214- Yine
Ebu Davud'un Yezid b. Muaviye'den[749]
rivayet ettiğine göre Yezid, Basra ehline şöyle bir mektup göndermiştir:
"Esselamu Aleyküm! Bir adam Rasulullah'tan (s.a.v.), ganimetle arasında
bulunan kıldan bir yuları istedi. Rasulullah (s.a.v):Sen benden, ateşten bir
yular istedin. Senin onu benden istemeye hakkın yoktur. Benim de onu vermeye
hakkım yoktur."[750]
buyurdu.
1215- ibni
Asakir'in Abdullah b., Mesud'dan rivayet ettiğine göre Abdullah, hutbesinde
şöyle diyordu: "Ğulul, cehnnem
ateşindendir. Hazine yapma ise ateşten, bir hazinedir." İbni Cerir'in,
Nihavend savaşında[751]zikrettiğine
göre Ömer (r.a.) katip ve muhasebecisi Saib b. Ekra'ı[752]
gönderdi ve:"Eğer Allah müsliimanlara galibiyet verirse, beşte birini
ayır, diğer ganimetleri onlara dağıt" dedi. Saib şöyle diyor:"Ben
ganimetleri insanlar arasında dağıtırken, yanıma bir acem geldi ve:"Sana
Yezdecirdin hazinesini gösterirsem bana ve aileme eman verir misin'"
dedi. Ben:"Evet" dedim. Bana iki büyük sepet getirdi. İçinde sadece,
inci, yakut ve mücevher doluydu. Onları yanıma aldım ve Ömer'e getirdim.
Ömer:"Beytülmala koy" dedi. Ben de, beytül mala koydum. Ondan sonra
hızla Kufe'ye döndüm. Ömer'en elçisi Kufe'de bana ulaktı ve devesini getirip
devemin yanma çöktürdü. 752 şöyle dedi:"Müminlerin emirinin yanına
git." Ben dönüp yanına geldim Şöyle dedi:"B,ına ve Ümmü Saib'in
oğluna ne oluyor? Ümmü Sa-ib'ın <)gtun<* ve bana ne oluyor?" Ben[753]nedıi
' .(etlim Şöyle dedi:Vallahi uyuduğumda
melekler bana geldiler. Ellerinde şu iki sepet vardı. Her ikisi de ateşten
alevler içindeydi. Bana:"Seni bunlarla dağlayacağız." dediler. Ben
de: "Onları müslümanlar arasında dağıtacağım" diyordum. "Bunu al
götür. Müslümanlara verilen malların ve erzakların arasına koy" dedi. Ben
çıktım. îki sepeti aldım ve Kufe'ye getirip, mescidin ortasına koydum..."
olayı anlatmaya devam ediyor[754]Ganimetlerden
giyeceklerin dışında başka bir şeyi ğulul yoluyla alan kimse ise, onu kıyamet
gününde boynunun üzerinde taşıyarak getirecektir. Allahu teala şöyle buyuruyor:"Kim
ğulul yaparsa, kıyamet gününde ğulul ettiği şey ile gelir.[755]
(AI-i İmran: 3/161)
1216-
Sahih'i Buhari ve Müslim'de, Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre
şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) bir gün aramızda ayağı kalktı, ğulul'u
zikretti, durumunun büyüklüğünü anlattı ve şöyle dedi:"Kıyamet gününde birinizi
boynunda böğüren bir deve ile görmeyeyim. Bana gelir ve:"Ya Rasulallah!
İmdadıma yetiş" der. Ben: "Ben sana yardım edemem. Ben sana tebliğ
ettim" derim. Kıyamet gününde birinizi, boynunda kişneyen bir at ile
görmeyeyim. Bana gelir ve:"Ya Rasulallah! İmdadıma yetiş" der. Ben:
"Sana yardım edemem. Sana tebliğ ettim" derim. Kıyamet gününde
birinizi, boynunda meleyen bir koyunla görmeyeyim. Bana gelir ve:
"Ya Rasulallah!
İmdadıma yetiş" der. Ben: "Sana yardım edemem. Sana tebliğ
ettim" derim. Kıyamet gününde birinizi, boynunda bağıran bir nefisle
görmeyeyim. Bana gelir ve:"Ya Rasulallah! İmdadıma yetiş" der. Ben:
"Sana yardım edemem. Sana tebliğ ettim" derim. Kıyamet gününde
birinizi boynunda hereket edip ses çıkaran kağıtlarla görmeyeyim. Baha gelir
ve: "Ya Rasulallah! İmdadıma yetiş" der. Ben: "Sana yardım
edemem. Sana tebliğ ettim" derim. Kıyamet gününde birinizi boynunda bir
zırh ile görmeyeyim. Bana gelir ve:"Ya Rasulallah! İmdadıma yetiş"
der. Ben:"Sana yardım edemem. Sana tebliğ ettim" derim.[756]Bu
rivayet Müslim'e aittir.Hadiste geçen "la el-Feyenne" sözü,
"Bulmayayım, görmeyeyim manasındadır.[757]Hadiste
geçen, "Ruğa"' kelimesi, deve sesi ve ayak sesidir.[758]Hadiste
geçen, "Hamhame" kelimesi, at kişnemesidir.[759]Hadiste
geçen, "Suğa"' kelimesi koyunun melemesi-dir.[760]Hadiste
geçen, "Ria"[761]
kelimesi, üzerine haklarının yazıldığı şeydir.Hadiste geçen,
"Tehfiku"[762]
kelimesi, Hareket etme ve dalgalanmadır.Kağıtların hareket edip ses
çıkarmaları, hayvanların konuşması, Allah yolunda iken ğulul edilen herşeyin,
ğulul edenin boynunun üzerinde kendi dili ile bağırıp, konuşmasındaki hikmet,
onu korkutmak, bağırmak ile onu herkesin önünde rezil etmektir. Bütün kulların
arasında yaptığı ihanetin ortaya çıkmasıyla, içinde bulunduğu şiddetli korku,
mahşeri kalabalıktaki izdiham, onu taşımaktan dolayı çektiği sıkıntıyla
beraber onu rezil etmektedir. Bize görünen hikmeti budur.
1217- İbni
Asakir'in, Atiyye b. Kays'dan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Bir
adamın bineği öldü. Ganimetlerden genç bir deveyi önüne katarak, Malik b.
Abdullah el-Has'ami'nin yanına geldi ve:"Beni buna bindir ey müminlerin
emiri" dedi. Malik:"Onu taşıyamam" dedi. Adam:"Onu
yüklenmeni istemedim. Beni ona bindirmeni istedim" dedi. Malik:"Bu
ganimetlerdendir. Allahu Teala:"Kim ğulul yaparsa kıyamet günü ğulul
ettiği şeyle gelir." (Al-i İmran: 3/161)Buyuruyor. Ben onu taşımaya güç
yetiremem. Fakat bütün orduya sor. Hepsi sana paylarını veriyorlarsa, ben de
payımı sana vermişim" dedi.Müellif şöyle diyor: Malik b. Abdullah, meşhur
bir saha-bidir. Seriyyelerin Malik'i diye bilinir. Çünkü çokça savaşlara
çıkardı. Kırk yıl boyunca sürekli yazın gönderilen se-riyyelere komuta etti.[763]
1218-
Abdullah b. Amr b. As'dan rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah
(s.a.v.) bir ganimet elde ettiği zaman, BilaTe emreder ve o da insanlar
çağırırdı. Onlar da yanlarındaki ganimetleri alıp ona getirirlerdi. Rasulullah
(s.a.v.) ganimetlerin beşte birini ayırır ve*geriye kalanı dağıtırdı. Birgün,
bir adam çağrıdı, adam kıldan bir yular ile geldi ve:"Ya Rasulallah! Bu
elde ettiğimiz ganimetlerdendir" dedi. Rasulullah (sa.v.);"Bilal'ı üç
kere çağırırken işittin mi?" dedi. Adanı:"Evet" dedi. Rasulullah
(s.a.v):"Seni gelmekten alıkoyan şey neydi?" dedi. Adam Özür diledi.
Rasulullah (s.a.v.):"Sende kalsın. Kıyamet gününde onunla gelirsin. Onu
senden kabul edemem" buyurdu."[764]Ebu
Davud ve Sahih'inde İbni Hibban rivayet etmişlerdir.Bir rivayete göre,
Peygamber, Allah yolunda iken ğulul yapan kimsenin, aldığı şey küçük birşey
olsa da, yaptığı işin büyüklüğünü ve günahının büyük oluşunu belirtmek amacıyla
cenaze namazını kılmazdı. Bununla, dünyada ona dua etme ve şefaat etmekten
imtina ettiği gibi, Ahirette de ona şefaat çimekten imtina edeceğine işaret
etmektedir. Yukarıda geçtiği gibi, adam, aldığı şeyi yüklenmiş, üzüntülü
olarak ona gelir ve:"Ya Rasulallah! imdadıma yetiş" der. Rasulullah
ise ona şu şekilde cevap verir:"Sana birşey yapamam. Sana tebliğ
etmiştim" Allah'a yemin olsun ki Rasulullah'ın (s.a.v.) şefaatinden mahrum
olan kimse, helak olmaya ve zarar etmeye layıktır. Merhametli, şefkatli ve
nasihat edicinin eli boş dönderdiği kimse, ateş ehlinden olmaya müstehaktır.
Allah'ım! Cürmü-müz büyük olsa da, günahlarımız çok olsa da, bizleri onun
şefaatinden mahrum etme. Ey merhametlilerin en merhametlisi.[765]
1219- Malik,
Ahmed, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace ve başkalarının, Zeyd b. Halit'ten rivayet
ettiklerine göre, sahabeden biri Hayber günü vefat etti. Bunu Rasulullah'a haber
verdiler. Rasulullah (s.a.v.):"Arkadaşınızın cenaze namazını kılınız"
dedi. Bundan dolayı yüzler değişti. Rasulullah (s.a.v.):"Arkadaşını/ Allah
yolunda ğulul yaptı" dedi. Adamın edasını aıuşiıMık, içinden yahudilerin
yapımı olan, iki dirhem bile etmeyen bir [766]çıktı."Rivayete
göre, kim, ğulul yapan birini görse ve bilse ve bunu da gizlerse o da diğerinin
günahı kadar günah alır.[767]
1220- Ebu
Davud'un Semure b. Cündüb'den (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor:
"Rasululîah (s.a.v.) şöyle diyordu:"Kim ğulul yapan birini gizlerse,
o da onun gibidir.[768]
1221- Gulul
Allahu Teala katında büyük bir günahtır. İsterse aldığı şey küçük veya büyük,
değerli veya değersiz olsun fark etmez. Ahmed Bezzar ve başkalarının İrbad b.
Sa-riye'den rivayet ettiklerine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.)
Allah'ın verdiği fey'lerden bir iğneyi alır ve şöyle derdi: "Bunlardan,
beşte biri hariç, sizden birinizin aldığı kadarını ben alırım. Beşte bir ise
size geri dönecektir. İğne, ip ve daha üstün şeyleri yerine veriniz. Ğululdan
sakınınız. Ğulul, kıyamet gününde sahibi için utanç, ateş ve rezil edici iş
olur.[769]Hadiste geçen
"Şennar" utanç ve ayıptır[770]Şemr
şöyle diyor: "Şennar; Çirkinlik ve kötülüğüyle meşhur olan şeydir.[771]
1222- Amr b.
Şuayb'ın babasından, onun da dedesinden Hevazin heyetinin hikayesinde rivayet
ettiğine göre şöyle diyor: "Sonra Peygamber (s.a.v.) bir deveye yaklaştı
ve devenin bir hörgücünden tutarak şöyle"Ey İnsanlar! Bu fey'den,
sadfiÇö;beşte birinden alabilirim. Beşte bir de size geri dönecektir. İpi ve
iğneyi yerine verin." Bir adam yerinden kalktı. Elinde kıldan bir ip yumağı
vardı. "Bunu, hayvanımın yularını sağlamlaştırmak için almıştır"
dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Benim ve Abdulmuttalib oğullarının onu almaya
hakkı yoktur. O senindir"[772]
dedi. Adam:"Senin tebliğ ettiklerinden sonra benim ona ihtiyacım
yoktur" dedi ve tutup fırlattı. Ebu Davud, Muhammed b. İs-hak yoluyla.
Amr'dan rivayet etmiştir.Hadiste geçen, "Hiyat"[773]
kelimesi; ip manasmdadır.Hadiste geçen, "Mihyet"[774]
kelimesi; kendisiyle dikiş yapılan iğne... v.s.'dir. Allahu Tealanın ayetinde
geçen"Deve iğne deliğinden geçene kadar." (A'raf: 7/40)Hiyat'tan maksad da iğnedir.
1223- Yine
Amr b. Şuayb'ın babasından, onun da dedesinden rivayet ettiğine göre,
Peygamber (s.a.v.) Huneyn savaşından dönerken, insanlar ona arkadan yetişip
birşeyler istemeye başladılar. Devesi korkup kaçmaya başladı.[775]
Üzerindeki îgömleği bir ağaca takıldı. Şöyle buyurdu:"Ridami geri getirin.
Benim cimrilik yapmamdan mı korkuyorsunuz? Allah'a yemin olsun ki, eğer Allah
size Tihame[776] çölünün kumlan gibi
nimet verse, onu aranızda dağıtırdım ve siz beni cimri, korkak ve yalancı
olarak göremezdiniz." Sonra devesinin hörgücünden bir tüy alarak havaya
kaldırdı^Şöyle buyurdu:"Allah'ın size verdiklerinden sadece beşte birini
alabilirim. Beşte biri de geri size dönecektir." Ganimetlerin
beş-tebirini ayırırken bir adam geldi ve bir iğne veya ipliği helal etmesini
ve kendisine vermesini istedi. Peygamber (s.a.v.):"İğneyi ve ipliği geri
verin. Şüphesiz ğulul, ateştir, utançtır ve rezil edici iştir kıyamet günü.[777]Beyhaki
Sünen'inde rivayet etmiştir. Zehebi Tezhib'in-de şöyle diyor: "İbrahim b.
Beşşar[778] yalnız başına rivayet
etmiştir. Hadiste münkerlik vardır.
1224-
Ahmed'in İsmail b. Ayyaş yoluyla Ebubekir b. Abdullah b. Ebi Meryem'den,[779]
onun da Ebu Selam el-A'rac'dan[780]
onun da Mikdam b. Ma'di Keribe el-Kindi'den rivayet ettiğine göre şöyle
diyor:"Ubade b. Samit, Ebu Derda ve Haris b. Muaviye el-Kin-di ile beraber
oturmuş. Rasulullah'ın (s.a.v.) hadislerini hatırlayıp anıyorduk. Ebu Derda
Ubade'ye:"Ey Ubade! Rasulullah'in (s.a.v.) şu savaştaki sözleri, humuslar
hakkında idi." dedi.Ubade şöyle dedi: "Bir savaşta Rasulullah
(s.a.v.) ganimetlerden bir deveye doğru durarak müslümanlara namaz kıldırdı.
Selam verince deveden bir tüy aldı ve şöyle dedi:"Bu ganimetlerini/dendir.
Bunda benim payım sadece beşte birlik humustur. Humus ta tekrar size dönecektir
ipi ve iğneyi yerine verin. İster bundan küçük olsun, ister büyük olsun. Ğulul
yapmayınız. Şüphesiz ğulul, dünya ve ahirette sahibi için ateş ve utançtır.
Allah yolunda insanlarla cihad edin. İster yakın olsun ister uzak olsun. Allah
yolunda kınayanın kınamasına aldırış etmeyiniz. Allah'ın hududlarmı,
yolculukta ve mukimlikte yerine getiriniz. Allah yolunda cihad ediniz.
Şüphesiz cihad, cennet kapılarından büyük bir kapıdır. Allahu Teala onunla,
üzüntü ve kederden kurtarır.[781]İbni
Kesir ed-Dimeşki, tefsirde şöyle diyor:"Bu hadis hasendir. Bu senedle
kütübü sitte'de rivayet edildiğini görmedim."[782]
1225-
Abdullah b. Şakik'den, onun da Balkin'den bir . adamdan rivayet ettiğine göre
şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) Kura vadisinde iken, onun yanma geldi
ve:"Ya Rasulallah! Ganimet hakkında ne diyorsun?" dedim. Şöyle
buyurdu:"Beşte biri Allah'ındır. Beşte dördü ise ordunundur."[783]Ben:"Kimse
kimseye tercih edilmez mi?" dedim."Hayır" dedi."Yanına
saplanan okta bile, sen müslüman kardeşine tercih edilmezsin" buyurdu.
Beyhaki, Sünen'inde rivayet etmiştir. Zehebi Tehzib'inde, "Senedi
sağlamdır" diyor. İbni Kesir, Tefsir'inde, "îsnadı sahihtir"
diyor.[784]
1226- İbni
Asakir'in Zeyd b. Eslem'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "Akil b.
Ebu Talib[785] bir iğneyi getirdi ve hanımına:"Bununla
elbiselerimi dikersii." dedi. Peygamber, birini göndererek şöyle
bağırttı:"Hiç kimse, iğne ve daha değerli şeyleri ğulul etmesin.[786]Akil,
hanımına "iğnenin elinden gittiğini görüyorum." dedi.
1227- İbni
Asakir'in Zeyd b. Eslem'den naklettiği bir rivayete göre, Akil b. Ebu Talib
hanımı Fatma binti Utbe b. Rabia'nın[787]yanına
geldi. Kılıcı kana bulanmıştı. Hanımı "Senin savaştığını biliyorum.
Müşriklerin ganimetlerinden eline ne geçti?" dedi. Akil:"Sadece bu
iğneyi elde ettim. Al onunla elbiselerini dik" dedi ve iğneyi ona verdi.
Peygamberin tellalının şöyle bağırdığını duydu:"Kim birşey elde ettiyse,
onu yerine versin. İsterse bir iğne olsun." Akil hanımına dönerek şöyle
dedi:"Onun da elinden gittiğni görüyorum" İğneyi aldı ve ganimetlerin
arasına attı.[788]
Allah yolunda elde
edilen ganimetten bir şeyi gizlice alanın dünyada ve ahirette olmak üzere iki
tür cezası vardır.
Daha önce de geçtiği
üzere ahiretteki cezası ateşe girmek, ateşten ganimetten almış olduğu şeyden
yapılmış elbise giydirilmektir. Ganimetten birşey alan kişi kıyamet gününde o
almış olduğu şeyi boynunda taşıyor olduğu halde getirilir. O çaldığı şey onu
azarlıyordur. Şehitlerin yanında onu rezil rüsvay eder. Ganimetten mal
kaçırmanın kıyamet gününde bir utanç, çok rezilane iş ve ateş olduğu daha önce
belirtilmişti. Kıyamet gününde ganimetten mal kaçıran kişi peygamberimiz'in
yanına şefaat ve yardım dilemek için geldiğinde, "Sana bir şey yapamam,
sana tebliğ ettim" cevabını alır. Kurtuluş ona şehitlikle de
yasaklanmıştır, cihada Öldürüİse bile. Çünkü ganimet malını çalan bir kişi
savaşta öldürüldüğünde sahabe onun için şehittir dediğinde Ra-sulullah
(s.a.v.):"Asla, Allah'a yemin olsun ki o ateştedir." buyurmuş onun
şehidliğini kabul etmemişti. Bunu o güzel değerli ye-miniytc tekid etmişti.
Nevevi, Allah yolunda yapılan bir savaşta birşey çalanın ahirete şehit
sayılmadığını tasrih e-der. Bunu Müslim şerhinde şehidlerin beyanı babında zikreder.[789] En
iyisini Allah bilir.
1228- îbni
Mübarek Abdurrahman b. Yezid b. Cabir'den o Haris b. Yemcidu'dan[790] o
da Abdullah b. Ömer'den rivayet etti."Gazvede iki kısım insan vardır. Bir
kısmı Allah'ı çok zikrederler ve onun öğütlerler. Güzergahta fesat, kötülük
yapmaktan çekinirler. Arkadaşlarma iyilik yaparlar. Mallarının güzel olanından
infak ederler.[791]Onlar
kendilerinin dünyada istifade ettikleri mallardan daha fazla infak ettikleri
mala imrenirler. Savaş meydanında kalplerine şüphenin doğmasından veya
müslümanlan orada terketmekten Allah'a karşı haya duyarlar. Ganimetten bir şey
çalmaya imkan bulsalar kalplerini ve amellerini bir işten temizlerler. Şeytan
onları fitneye uğratıp kandırmaz. Onlarla kalplerini ya-ralayamaz. Bunlarla
Allah dinini aziz eder ve düşmanları helak eder.Diğer kısmı ise Allah'ı çok
zikretmezler, onu öğütlemezier. Fesat yapmaktan çekinmezler. Mallarını Allah
için infak etmezler. Ancak ikrah ederek bunu yaparlar. Onlar infak ederken
onu kendilerine iadeyi gereken şey olarak görürler. Şeytan o infakile onu
hüzünlendirir. Savaş meydanında ilk gruptakiler birbirlerini, bu ikinci
gruptakiler de bir birini bulurlar. İkinci gruptakiler dağ başlarına çıkarak korunurlar.
Allahu Teala müslümanlara galibiyet verdiğinde onların yalan yere en çok
konuşup hutbeler irat ederler. Gulul yapmaya güçleri yettiği zaman Allah'a
karşı bu cüreti gösterirler. Şeytan onlara aldıklarının ganimet olduğunu
söyler. Bolluğa kavuştuklarında haddi aşarlar[792]Dara
düştükleri zaman şeytan onları yüz çevirme fitnesine düşürür. Mü'minlerin
ecrinden onlar için bir şey yoktur. Ancak onların bedenleri müminlerin
bedenleriyle beraberdir. Onlarla birlikte yol alırlar. Fakat onların niyetleri
ve amelleri birbirinden farklıdır. Sonunda Allahu Teai" kıyamet gününde
hepsini bir araya toplayacak sonra aralarını ayıracaktır.[793]
1229-
Rivayet edilen bir hadiste şöyle diyor:"Bir şeyi ğulul eden birisi o şeyi
knamet günü ateşe sonra onu çıkarması için arkasından cehenneme dalması
emredilir.[794]
1230- Ali b.
Yezid Kasım'dan o Ebu Umamc'den o da peygamberden rivayet etti. "Guîul
(ganimet malından çalınan şey) sahibi kıyamet gününde getirilir.
Ona:"Çaldığın şey nerede?" denir. O:"Dünyada bıraktım" der.
Cehnnemde ona bir kapı açılır. O ateşe girinceye kadar kırk yıl başı üzere ters
çevrilir. Ne zaman ateşten çıkarılacağını tahmin edin.[795]İbni
Asakir ve Sultan Nurettin Mahmut Zengi içtihad kitabının Cihad bölümünde bu
hadisi tahric etti.
1231-
Beyhaki Şuab'da[796]
İsmail b. Ebane[797] (bu
ravi cerh edilmiştir) yoluyla o da Muhammed b. Ebane'den[798] o
da Alkame b. Mürsid'den[799] o
da İbni Büreyde'den[800]o da
babasından[801] olmak üzere tahric etti.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"Yedi hamile deve ağırlığında olan
cehenneme atılır. Yetmiş yılda aşağıya düşer. Ganimette çalınan şey de bununla
beraber atılır. Sonra onu çalan kimseyle onu getirmesi istenir. Bu Allah'ın
"Kim (emanete hıyanet eder) aşırırsa kıyamet günün aşırdığını boynuna
yüklenip getirir" sözüdür. Onun açıklamasıdır."
(Al-i İmran:
3/161)Hadiste geçen, "Halifat[802]:
Hamile develer manasınadır."
1232- Ebu
Hureyrc'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Aşıranların azabı şöyledir. Onlar aşırdıkları şeyle birlikte
getirirlirler. O aşırdıkları şey cehennem denizine atılır. Sonra onlara
aşırdığınız şeyi çıkarıncaya kadar dalın denir. Halbuki aşırdıkları şey
cehennem denizinin dibine kadar gitmiştir. Onun dibini onu yaratandan başka
kimse bilmez. Allah'ın dilediği kadar onlar dalar sonra nefes almaları için
başlarını çıkarırlar. Herbir insanın başına yetmiş bin melek üşüşür. Her
birinin elinde demirden bir gürz vardır. O gürzle onu aşağı iterler. Sürekli bu
şekilde azabedilirler.[803]Bunu
kalplerin şifasında zikretti.Müellif, bu zikrettiğimiz şeyler ahirette aşıran
kimseye verilen cezaların çeşitleridir. Bunların bir kısmı bile bundan
vazgeçirmede öğüt olarak yeter. Ahirette rezil rüsvaylık ve vebal olarak ta
yeter. Allah'ın kızgınlığı ise daha büyüktür daha büyüktür.Mutarrafın[804],
Dahhak b. Mezahim'den rivayet ettiğine göre şu,"Hiç Allah'ın rızasına uyan
kimse Allah'ın hışmına uğrayan kimse gibi midir? (Al-i İmran: 3/162)Ayetindeki
"Hiç Allah'ın rızasına uyan kimse" aşırma-yan, "Allah'ın hışmına
uğrayan kimse gibi midir?" aşıran kimse hakkındadır.[805]Allah'ın
senin gazabının sebeplerinden azabını gerekti ren şeylerden sana sığınırız. Ey
merhametlilerin merha-jululun dünyadaki cezası ise, ğululun yapıldığı toplulukta
Allahu Teala onların kalplerine korkuyu salar ve onlara yardımı geciktirir.
1233-
Malik'in Muvatta'da Yahya b. Said'den onun da lbni Abas'tan rivayet ettiğine
göre şöyle diyor:"Ğululun yapıldığı bir topluluğun kalbim Allahu Teala
mutlaka korku salar. Zinanın yayıldığı toplumda ise mutlaka ölümler çoğalır.
Ölçü ve tartıyı eksik yapan bir toplunun rızkını mutlak keser. Hakkın dışında
başka bir şeyle hükmedilen bir toplumda kan yayılır. Sözünde bulunmayan bir
toplumun üzerine Allahu Teala düşmanı musallat eder.[806] Bu
hadis mevzudur.Bir görüşe göre bu ve bunun gibi hadisler şahsi görüş ve
içtihadla söylenemez. Ancak merfu yolla söylenebilir. Bununla beraber bu
hadisi Taberani Beyhaki ve başkaları İb-ni Ömer'den merfu olarak rivayet etmişlerdir.
Hadiste geçen Hatere[807]
kelimesi ihanet etmek ve sözü bozmak manalarına gelir. Ezheri817 şöyle diyor:
"Hatere: en kötü ihanettir."
1234-
Taberani'nin iyi bir senetle Habib b. Mesleme[808] den
rivayet ettiğine göre şöyle diyor. "Ebu Zer'i şöyle derken işittim. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:"Eğer ümmetim ğulul yapmazsa kesinlikle düşman
onlara musallat olmaz."1234 Ebu Zer Habib b. Mesleme'ye,
"Düşmanınızın koyunlarınızın sütünü aldığı oldu mu hiç" diye sordu.
Habib"Evet sütü bol olan üç koyunun sütünü aldılar" Ebu
Zer,"Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki ğulul yapmışsınız* dedi. [809]Müelif
şöyle diyor:"Hadiste geçen Habib [810]fihi
oğullanndandır. Şam'lıdır. Buharı "sahabidir" diyor. Mus'ab
ez~Zübeyri: Peygamberden hadis dinlemiştir" diyor. Vakidi ise bunu red
ediyor. Ona Rum'larla çok cihad etmesinden ve Rum beldelerine çok girmesinden
dolayı Rum'ların habibi deniyordu. Hasan b. Sabit (r.a.) şu beyitle onu
övüyor."Onlar arasında, ölüm alevi öne geçen Habib vardırKolunu sıvayarak
yüzünde kızgınlık belirir."
1235- Kendi isnadıyla
İbni Asakir Süfyan b. Uyeyne'den tahric etti. Süfyan şöyle dedi: "Ömer
İbni Hattab gazveden gelen İslam askerlerine şöyle derdi:"Düşman size
derindi mi?" Onlar:"Evet" derlerse, Ömer
(r.a.):"Aşırdınız" derdi.Müellif, Süfyan'ın Ömer'e yetişmediğini
söylüyor.Ebu Bekr b. Abdullah b. Huveytib'ten rivayet Abdullah b. Abdulmelik'in[811]
yanında oturuyordum. Kendisine Ebu Bu-heyre'te[812]
denilen Şam'ın yaşlılarından bir yaşlı geldi. Her iki tarafında birer genç
vardı. Abdullah onu gördüğünde:"Merhale Ebu Buheyre" dedi. Benimle
kendisi arasında-yer ayırdı. Ona:"Niçin geldin. Seni seferden alıkoyayım
diye mi geldin?" diye sordu."Hayır beni seferden alıkoymanı
istemiyorum. Fakat benden bu ikisinden birini kabul etmeni istiyorum."
Sonra şöyle dedi:"Yanındaki kim." Abdullah:"Kendisini sana o
söylesin." Sonra bana döndü:"Sen kimsin?" dedi.
Ben:"Ebubekr b. Abdullah b. Huveytib"im" dedim. Merhaba ey
kardeşimin oğlu. Ben Ömer İbni Hattab zamanında Rum diyarında ilk giren
seriyyenin önündeydim. Başımızda Amcamın oğlu Sad'i[813]
vardı. Ayaklarımızın bütün yükü ayakkabılarımız idi. Azığımızın hepsi
boynumuzda olan idi. Mızraklarımızda olanın hepsi boynuzlar idi. Kur'an'dan
emirimizde bulananın hepsi muavvizat ve kısa surelerdi. İnsanlardan her karşılaştığımızı
bize karşı gelen (saldıran) olduğunu zannederdik. Ancak ey kardeşimin oğlu
bizde hainlik, hile, yalan, ğulul yoktu. İbni^Mübarek[814]
Süleyman b. Haccac'dan[815] o
bilinmeyen birinden o da Ebu Bekr'den rivayet etti.[816]
1236- Ebu
Davud ve başkaları Salih b. Muhammed b. Za-İde[817] den
rivayet etti. Salih şöyle dedi:"Mesleme[818] ile
beraber Rum diyarına girdik. Gulul yapmış bir adam getirdi. Adam
çaldıklarından selamette olmak istedi. Mesleme:"Babamın Ömer b.
Hattab'tan (r.a.) Rasulullah'tan (s.a.v.) şöyle rivayet ettiğini işittim"
dedi."Ğuluİ yapan birini gördüğünüzde çaldığı şeyleri yakın ve onu
dövün."[819] Adamın çaldığı şeyler içinde muşhaf vardı.
Onun selamette olmasını istedi. Mesleme:"Onu sat ve parasını tasadduk
et" dedi.
1237- Yine
Ebu Davud ve Beyhaki Salih b. Muhammed den rivayet etti. Salih şöyle
dedi:"Yanımızda Salim b. Abdullah ve Ömer b. Abdulaziz olduğu halde Velid
b, Hişam'la gazveye katıldık. Bir adam bir mal aşırdı. Velid o metaı
getirmelerini emretti. Onu yaktı ve adama kızdı. Ona payını vermedi.[820]Ebu
Davud "hadislerin en sahihi" dedi.Birden fazla kişi rivayet etti.
Velid b. Hişam b. Sad[821] yükünü
yaktı ve onu dövdü. Çünkü o ğulul yapmıştı,
1238- Ebu
Davud ve Beyhaki Ömer b. Şuayb'dan o babasından o da dedesinden rivayet etti
ki Peygamberimiz (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) ğulul yapanın çaldığı şeyi
yakardı ve döverdi. Bazı raviler şunu da eklediler. "Payını
vermezdi."[822]
Müellif (Allah onu affetsin) şöyle dedi: "Bu meselede alimler ihtilaf
etmişlerdir."Ebu Bekr b. Münzir israf isimli kitabında şöyle
der:"Gulul yapana ne yapılacağı hususunda ihtilaf ettiler. Bir grup
yükünün yakılacağını söyledi. Hasan'ı Basri Mekhul,Said b. Abdulmelik,[823] Velid
b. Müslim, Evzai ve İs-hak[824] da
bu görüşte yalnız Hasan'ı Basri hayvan veya mus-haf olmasını istisna eder.
Evzai şöyle dedi: "Aşırdığı şey yakılmaz. Savaştığı şey, atının eğeri
yakılır. Hayvanı, heybe-sindeki nafakayı, silahı, üzerindeki elbise, demirden
olup ateşte kalan şey ve bundan başka sahibinin alması hak olan şeyler
yakılmaz. Gulul ettiği şeyi kullanıp tüketirse onu "ödemesi gerekir.Kadın
ğulul yaptığında ğulul yaptığı eşya yakılır. Köle ğulul yaptığında onun akıbeti
hakkında emir karar verir. Gulul yaptığı eşya yakılmaz. Çünkü efendisinindir.
Şayet istihlak (kullanıp tüketirse) ederse o kölenin boynundadır. Sahibi
dilerse o malın bedelini öder. İsterse köleyi verir. Anlaşmalı kölenin ğulul
yaptığı şeyin yakılmasında mahzur yoktur. Bunların tümü Evzai'nin
görüşüdür.İmam Ahmed şöyle dedi: "Üzerindeki elbise, atının eğeri ve
kuşanmış olduğu silah yakılmaz."Diğer bir grup ise yükünün yakılmayacağını
malıyla ilgili cezanın da olmayacağını söyler. Bu Malik b. Enes, Leys b. Sad[825] ve
Şafii'nin görüşüdür. Leys b. Sad kendisine bir cezanın verileceği
görüşündedir.Şafii'de bunun yasak olduğunu bilmek şartıyla aynı görüştedir.
Şafii şöyle dedi: "Adam malı hususunda cezalandırılmaz. Bedeniyle
cezalandırılır.[826]Kurtubi
tefsirinde şöyle der: Ganimet malında ğulul yapan kişi te'dib edilir ve tazir
cezasına çarptırılır. Malik, Şafii, Ebu Hanife ve ashabına göre.[827]Nevevi:
Müslim'in şerhinde şöyle dedi:"Gulul yapana verilecek ceza hakkında
ihtilaf ettiler. Cumhuru ulema ve Medine alimlerine göre imamın uygun gördüğü
bir tazir cezasına çarptırılır. Malı yakılmaz. Bu Malik, Şafii, Ebu Hanife ve
sahabeden ve tabiinden bir çok kişinin görüşüdür.[828]İbni
Münzir şöyle dedi: Ehli ilimden kendisinden ilim alınan kimseler ğulul ettiği
şeyi dağıtıcıya geri vermesi hususunda ittifak etmişlerdir. Şayet insanlardan
ayrılır ve onlara kavuşamazsa bir gruba göre beşte biri imama verilir. Geriye
kalan tasadduk edilir. Bu Hasan'ı Basri'nin, Züh-ri'nin, Malik, Evzai, Süfyan-ı
Sevri ve Leys b. Sa'd'ın görüşüdür.Müellif Muğni sahibinin şöyle söylediğini
bildirdi. Ahmed'in mezhebi de bunu gerektirir.[829]İbni
Münzir şöyle dedi: Muaviye b. Ebi Süfyan'dan aynı mana rivayet edilmiştir.
İbni Mesud'dan aynı mana bize rivayet edildi. İbni Mesud sahibi bilinmeyen mal
ile tasadduk edileceği görüşündedir. İbni Abbas'tan bize bu mana rivayet
edildi. İmam Ahmed habbe ve ölçü konusunda şöyle dedi:Tasadduk edileceği yer
bilinmeyen, bu bilininceye kadar adamın yanında kalır. Şafii sadaka edileceği
görüşünde degıldır. Şöyle dedi: Tasadduk edileceğini savunanların görüşünde
tutarlı bir yön göremiyorum. Şayet o mal kendisine aitse ü7criıi( kisadduk
etmesi düşmez. Şayet o mal başkasının .
kı^kiMiıın malı ile tasadduk olmaz.[830]Lhu
Ömer b. Abdulber şöyle dedi: "Bana göre Şafii sahibinin veya varislerinin
mevcudiyeti veya onlara ulama imkanı olduğu takdirde bu görüştedir. Eğer böyle
bir imkan olmazsa Şafii tasadduk etmeyi kerih görmez.Meseleler:İbni Münzir
dedi ki: İlim ehlinin geneli küçük bir kısmı hariç dar-ı harbe giren topluluğun
düşmanın yemeğinden yiyebileceği ve hayvanlarını otlatabileceği hususunda icma
etmiştir. Burada yemeden kasıt eşyalar arasında ucuz olanlar-dır, otlatma ise
kendi manasmdadır. Bir kişi için yemek maksadıyla alman yiyecek ve hayvanların
otlatılmasından başka düşman mallarından birşey almak caiz değildir. Bundan
sonraki yiyeceğin yansı, ehlinin götürdüğü fazla yiyecek torbası, ip ve
benzeri şeyler gibi ihtilaf ettikleri şeylerin tümü merduttur. Çünkü
Peygamberimiz (s.a.v.):
"İğneyi de ipliği
de eda edin" buyurmuştur.Yiyecek konusunda Fedalete b. Ubeyd bize rivayet
etti-ki: Altın, gümüş veya başka birşeyle satılanda Allah için beşte bir ve
müslümanlarm payı vardır. Bu Sevri'nin, Şafii'nin görüşüdür. Malik onun
satışını kerih görür. İmam Ahmed Rumların hayvan yeminden satın almayı kerih
gördü ve onu ucuzlatmaktan çekindi.[831]Deriden
kap ve inek derisinden yapılan ayakkabı hakkında ihtilaf ettiler. Yahya b. Ebi
Kesir ve İsmail b. Ayyaş ve Şafii kerih gördü. Şafii şöyle dedi:"Şayet
telef ederse kıymetini ödemesi gerekir. Eğer ondan faydalanırsa bedelini öder.
Faydalanma onda bir eksiklilik oluşturmuşsa o kadarının ödemesi gerekir. Eğer
ondan faydalanırsa bedelini öder. Faydalandığı kısım için ücret varsa.Müellif
Malik'in şöyle söylediğini belirtir. Ganimetteki inek derilerinden alıp
ayakkabı ve mest yapmanın -şayet ihtiyacı varsa- bir mahzuru yoktur. Bu İbni
Kasım'ın ondan rivayetidir.[832]
Eğer ona ihtiyacı yoksa reddedilir. Para ile ölçülebilen bir şeyin
alınamayacağı söylenmiştir. Bunu İbni Nafi ondan rivayet etmiştir.[833]Malik
ganimetteki iğneye ruhsat verdi ve bunu hafif görüyorum dedi. Şafii: "Bu
haramdır" dedi. İbni Münzir Şafii'nin söylediğini ben de söylüyorum dedi.[834]Düşman
beldesinde kuş avlanması hususunda ihtilaf ettiler. Malik avladığı şeyi
sattığı takdirde parasını ganimet dağıtıcısına verir. Şafii, "kimsenin
mülkiyetinde değilse o alanındır" dedi.[835] Rey
ehli dedi: "İster düşman askerinden elde edilsin, ister sahrada, dağda,
elde edilsin darul harpte parasal değeri olan bir şey müslümanlarm eline
geçerse o ganimettendir. Ordunun katılmasıyla alabildiği ve arkadaşlarının
himayesiyle ulaştığı o şeyi adamın saklaması veya başka bir yere nakletmesi
heîal olmaz.[836] Ahmet şöyle dedi: Rum
beldesinde kıymet olmayan bir şeyi almakta bir mahzur yoktur.[837]Müellif
şöyle dedi: Malik'ten Eşheb rivayet etti. Düşman beldesinde kıymeti olmayan,
taşıması hafif, İslam beldesinde ise çok para eden ağaçlar v ar denildiğinde
Malik bunların alınmasında mahzur yok dedi. Satmak için de alınsa birşey
olmaz. Ganimet sahibine getirilse onu kabul etmez. Ve dağıtmaz.Şafii şöyle
dedi: Hayvan otlatılmaz, saçlarına düşmandan alman yağ sürülmez. Şayet bunu
yaparsa o yağın kıymetini öder.[838]
Ahmet şöyle dedi: Düşman yağından kullanan kimse şayet bu başağnsında veya bir
zaruret sebebiyle olursa bir mahzur yoktur. Fakat süslenmek için olursa bu
hoşuma gitmez.[839]Müellif
şöyle dedi: Ebu Hanife'nin mezhebi o yağı bir şeyi muhafaza için kullanılabileceği
görüşündedir.[840] Bir yiyeceği alıp
yedikten sonra artan kısım hakkında ihtilaf ettiler. Sevri ve Şafii onun imama
iadesi gerektiğini savunur. Şafii şöyle dedi: "Evzai'nin söylediği fazla
olan yiyecek ta-sadduk edilir."Müellif şöyle dedi: "Ganimet
paylaştırılmamış ise ganimete iade edilmeyi İmam Şafi'nin en zahir görüşüdür.
Paylaştırma yapılmış ise imama verilir. İmam mümkün ise ganimet gibi
paylaştırır. Pay sahipleri dağılmış veya paylaş-tıralamayacak kadar az ise
maslahat payına konulur.[841]Bir
taife şöyle dedi: Onu ehline verebilir. Bazısı bazısına onu (o yiyeceği) hibe
edebilir. Bu Evzai'nin görüşüdür. Evzai şöyle dedi: Satmak uygun değildir.
Şayet satarsa parasını müslümanların ganimetlerine koyması gerekir" dedi.
Ehline yaklaştığı zaman onu arkadaşlarına yedirmesi daha sevimlidir. Malik
şöyle dedi: Ekmek ve et gibi artan taşınması kolay yiyeceklerin önemi yok.
Ehline götürebilir. Ahmet az olduğunda bunu kolaylaştırır çok olduğunda ise kerih
görür.[842]Savaş meydanında düşman
silahının kullanılmasında zaruret olduğu için ruhsat verilmiştir. Malik, Sevri,
Şafii, Ah-med ve Numan bu görüştedir. Üzerinde savaşılan atlar hakkındaki
cevap ta silahta verilen cevap gibidir. Bunların tümünü İbni Münzir
nakletmiştir. Tehzib'ül-Esma ismindeki kitabında[843]
Nevevi de aynı görüştedir. Şöyle der: Bu fırkaların ittifakıyla mezheplerin
görüşlerinin döndüğü, toplandığı görüştür. Allah eni iyisini bilir.Şafii
Mezhebinini Furu'u[844]Zahire
olmayıp meyve gibi çok yenilen birşey olduğunda onda iki yön, durum vardır.
Cumhur ondan bol bol istifadeye cevap vermiştir. Ancak şeker, ilaç gibi
kendisine nadiren ihtiyaç duyulan şeylerde, kendisine ihtiyacın olmamasından
ötürü cumhur kesin olarak cevap vermemiştir. Ancak bir hastanın ihtiyacı
olduğunda kıymetini ödemek şartıyla ihtiyacı miktarınca alınabilir. Başka
mallardan almak, kullanmak (elbiseyi giymek, hayvana binmek gibi) ise caiz
değildir. Buna muhalefet ederse kullanma ücretini ödemesi gerekir. Şayet mal
bu sırada telef olursa kıymetini öder. Malik memleketine dönünceye kadar
hayvana binebileceği, memleketine döndüğünde onu geri verir demiştir.[845] [846]Ayakkabı,
elbise ve mest hakkında iki görüş vardır. Onların ilki: Düşmana karşı bir
kuvvetlenme söz konusu olduğu için caizdir. İbni Kasım da bu görüştedir.
İkinci görüş ise bunu İmam Şafii gibi reddeder. Şayet soğuktan veya başka bir
şeyden dolayı ihtiyaç olursa Ruyani'nin görüşüne göre İmam'dan izin istenir ve
üzerinden hesap edilir. Ücret ile ih-'tiyacı müddetince giyinmesine izin
verilir. Daha sonra ganimeti iade edilir.[847]
Boğazladığı hayvanın derisini değerini düşürmezse aradaki farkı ödemesi
gerekir. Şayet o şeyi kullanırsa ücretini öder.[848]Yiyecek
ve hayvan yemini alması ona ihtiyacı varsa caizdir. Hatta yanında kendisini
bunlardan istiğna edecek şey olsa bile sahih olan görüşe göre olması
caizdir.Beğavi dedi ki: Önlerindeki mesafeyi alabilmek için gerekli olan azığı
alabilirler.[849] Tebşire kitabında
Malik'in mezhebine göre: Evine dönünceye kadar kendisine yemek için gerekli
olan yiyeceği yanında tutabilir. İhtiyacından fazlasını yiyecek olursa
kıymetini öder. Şafii buna delil getirdi. Sahih olan görüşe göre yanında
bulunan hayvanların yemlerini alabilir. Bir görüşe göre yanındaki hayvanlar birden
fazla ise ancak birinin yemini alabilir.İhtiyacmdan fazlasını alan ganimet
sahibi diğer ganimet-çilere bunu yedirebilir. Ancak ganimetçi olmayana
yedire-mez. Mallar toplanıp, savaş sona erdikten sonra yardım için gelenler o
yiyecekten rahatça yiyebilirler mi? İki görüş vardır. Sahih olan birinci görüşe
göre yiyemezler. Malı alma ve rahatça yeme yeri darul harptir. Eğer darul
islamda-ki yerlerine ulaşırlarsa ve satın alma imkanına kavuşurlarsa yemeyi
bırakırlar. Eğer darul harten çıkmışlarsa ve islam diyarına da tam manasıyla
kavuşmamışlarsa bu durumda da iki görüş vardır. Sahih olan birinci görüşe göre
ihtiyacın devamından dolayı rahatça yiyebilirler.[850]
Yukarıda geçenlerden çıkan sonuca göre bu yiyecekler ganimetçilere mubahtır
fakat onların mülkü değildir. Ganimetçinin kendi şahsi yiyeceğini yiyip
ganimetten aldığı yiyeceği başka bir yere sarfetmesi caiz değildir. Gelen
misafirin önüne gelen yiyeceği yediği gibi.[851]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Sizlere ne oluyor ki savaşmıyor sunuz? Mustazaf erkekler ve
kadınlar..."
(Nisa: 4/75)Kurtubi tefsirinde şöyle diyor:"Allahu Teala,
kelimesinin yüceltilmesi, dininin yayılması ve kullarından zayıf olanların
kurtarılması için, cihadı vacip kılmıştır. Bu cihadda insanlar telef olsalar
da. Müslüman esirlerin kurtarılmaları, müslüman cemaatine vaciptir. Onları ya
savaşta veya fidyelerini ödeyecek mal ile kurtarmak zorundadırlar. Bunun
yapılması vaciptir. Çünkü mal, candan daha az değerlidir.Malik şöyle diyor:
"Müslümanların, esirleri kurtarmak için bütün mallarını vermeleri
vaciptir. Burda ihtilaf yoktur. Çünkü Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Esirleri[853]kurtarın."[854]Aynı
şekilde, onlara iyilikle bulunmak da vaciptir. İyilik, fidye vermekten[855]
daha değersizdir ve kolaydır. Esir olan zengin ise fidyeyi veren kimse
kurtardıktan sonra, ondan parasmı alabilir mi alamaz mı? Alimler iki görüşü de
belirtmişlerdir. En doğrusu alabileceğidir.[856]Müellif
şöyle diyor: "Şafii mezhebine göre, esirin fidyesini vermek müstehabdır.
Ahmed ise Malik'in yaptığı gibi vacip kılmıştır.866 Esir kimse, kendisinin izni
ile satın alınırsa, satın alınıp azad edildikten sonra, kendisini satın alana
parasını ödemesi gerektiği konusunda ittifak etmişlerdir. Pa-* rasını ödemeyi
şart koşmasa bile yine öder. Eğer onun izni alınmadan biri gidip, onu satın
alırsa ve alırken parayı sonra ondan almayı kastederse, Malik ve Ahmed'e göre
parayı yine öder. Şafii buna muhalefet etmiştir[857]
1237- İbni
Asakir'in Safvan b. Amr'dan rivayet ettiğine göre, Ömer b. Abdülaziz şöyle
derdi: "Müslüman bir esir gelip fidyesinin Ödenmesini isterse, onun
fidyesinin ödenme-, si vaciptir. Onu tekrar müşriklere geri dönderemezler.
AI-lahu Teala şöyle buyuruyor:"Onları çıkarmanız haram iken, onlar size
esir olar.ak geldikleri zaman onların fidyesini ödüyorsunuz."[858](Bakara:
2/85)
1240- Yine
İbni Asakir'in Kuseyr b. Abdullah'tan[859]-kiEt-Muğni:
8/445.zayıf biridir-. Onun da babasından[860]
onun da dedesinden[861]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Peygamberin kitabında şöyle geçiyordu:
Her topluluk kendi esirlerinin fidyesini iyilikle verir. Müminler arasında
adalet vardır. Müminlerin, mümin bir esiri, fidyesini, aralarında toplayıp
vermeden onu bırakma haklan yoktur.[862]Hadis'de
geçen "Ani" esir manasındadır.[863]Hadiste
geçen M"efduh" kelimesi ise, borcun daralttığı, kızıştırdığı
kimsedir.[864]
1241- îbni
Ebi Şeybe'nin Hafs'dan, onun da, Haccac'dan, onun da Hakem'den, onun da,
Mukassim'den, onun da îbni Abbas'dan rivayet ettiğine göre; Peygamber (s.a.v.)
En-sar ile Muhacirler arasında bir sözleşme yazdı. Onda şöyle
yazıyordu:"Aralarındaki katillerin fidyelerini ve esirlerinin fidyelerini
verecekler.[865]Kurtubi, Allahu
Teala'nın:"Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, onlara yardım
etmeniz gerekir." (Enfal: 72)Ahmed: 1/271 'de, İbni Ömer'den ve İbni
Abbas'dan rivayet etmiştir. El-Benna: 21/10'da şöyle diyor: Ayetinde şöyle
diyor: "Allahu Teala şunu kastediyor: Eğer hicret edemeyenler mal veya
savaş ile yardım etmenizi isterlerse, onlara yardım edin. Bu size farzdır.
Onları rezil etmeyiniz. Ancak eğer sizinle aralarında anlaşma bulunan bir
topluluğa karşı sizden yardım isterlerse, anlaşmanın zamanı doluncaya kadar,
anlaşmanızı bozup onlara yardım etmeyin.Ibni Arabi şöyle diyor: "Bu
durumda da onlar için geçerli olan velayet devam etmektedir. Onlara yardım
etmek vaciptir[866]Bizden,
aşırı giden bir göz kalmayıncaya kadar. Eğer sayımız yeterli ise onları
kurtarmak için çıkıncaya kadar veya onları aradan çıkarmak için hiç birimizde
bir dirhem kalmayıp bütün mallarımızı sarfedinceye kadar. Malik[867] ve
bütün alimler de bu görüştedirler. İnsanların, ellerinde hazinelerle mallar,
değerli durumlar, güç, sayı ve ge- * rekli şiddet var iken, kardeşlerini
düşmanın elinde esir olarak terketmelerine karşılık ancak "inna lillah ve
inna üey-hi raciun" denilir.[868]
1242-
Taberani'nin, Sağir'de, İbni Abbas'dan rivayet ettiğine göre, Rasululah
(s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Kim düşman elindeki bir esirin fidyesini
verirse, ben o esirin kendisiyim.[869]Taberani
şöyle diyor: "Hişam b. Sa'd'dan sadece Zeyd b. Eşlem rivayet etmiştir.
Ondan da sadece Bekir b. Sadaka el-Ceddi rivayet etmiştir. Ondan da sadece
Eyyüb b. Süleyman el ili[870]rivayet
etmiştir. Bu hadis sadece bu sened-le rivayet edilmiştir."
1243- İbni
Asakir'in Talha b. Ubeydullah b. Keriz'den[871]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ömer b. Hattab şöyle
dedi:"Müslüman bir esirin müşriklerin elinden kurtarılması; bana arap
yarımadasından daha sevimlidir.[872]
1244- Yine Asakir'in Bekir b. Humeys'den[873]
rivayet etitğine göre; Ömer b. Abdulaziz, Konstantiniyye'deki müslüman
esirlere şöyle bir mektup göndermiştir:"Sizler esir mi sayıyorsunuz?
Bundan Allah'a sığınırım. Sizler Allah yolunda hapsedilenlersiniz. Şunu iyi
bilin ki ben mahiyetim altında bulunanlara mal dağıtırken, sizin ailelerinize
daha çok ve daha iyisini veriyorum. Fulan oğlu falanı beş dinar ile size
gönderdim. Eğer Rum tağutlan-nın alıkoymalarından korkmasaydim, size daha çok
gönderirdim. Falan oğlu falanı, sizin küçüğünüzün, büyüğünüzün, erkeğinizin,
kadınınızın, ailenizin, kölelerinizin istenilen fidyelerini ödemesi için
gönderdim. Müjdeler olsun size. Müjdeler olsun size. Selam ile.[874]Mesele:
Nevevi, Ravda'da şöyle diyor: "Eğer düşmanlar bir veya birden fazla
müslümanı serdederlerse, bu düşmanın İslam diyarına girişi gibi midir? Bu
konuda iki görüş var-, dır. Birincisi: Hayır değildir. Çünkü ordunun bir kişi
için rahatsız edilmesi uzak bir ihtimaldir. Sahih olan ikinci görüşe göre ise:
Evet onun gibidir. Çünkü müsülümanın hürmeti, diyarın hürmetinden büyüktür.
Buna göre, görüşü derin- leştîrmek gerekir. Eğer düşman, islam diyarına yakın
bir yerde ise ve onlara karşı çıkarsak, onu kurtaracağımızı zannediyorsak,
bunu yaparız. Ancak küfür beldesinin içlerine doğru gitmişlerse, onlara
kavuşmak mümkün değilse, orduyla onların peşine düşüp, o mesafeyi katetmek
uygun değildir. Beklemek zorunda kalırız. Bu güçlü bir müşrik sultanın, güçlü
bir orduya karşı çıkmaması gibidir."[875]Kadı
Ebu Bekir b. Arabi şöyle bir hikaye naklediyor: "Bazı sultanlar,
kafirlerle hiçbir esiri hapsetmemeleri konusunda anlaşma yapmışlardı.
Müslümanlardan biri, küfür beldesinin bir tarafından girdi. Kapalı bir evin
yanından geçerken, bir kadın şöyle bağırdı: "Ben esirim. Arkadaşına benim
haberimi bildir." Adam gelip haberlerini aktardı. Konuşmasının sonunda
kadının sözlerini aktardı. Sözünü tamamlamadan, komutan ayağa kalktı ve küfür
beldesine savaşa çıktı. Sınıra gelip dayandı, kadını esirlikten kurtardı ve o
beldeyi de fethetti[876]Buna
benzer bir hikayeyi Kurtubi, tarihinde, Mansur b. Ebi Amir'den[877]
naklediyor. Şöyle diyor: "Endülüs'deki sultanlardan onun gibisi yoktu.
Elli küsur savaşa çıktı. Bu savaşlardan birinde, iki dağ arasındaki dar bir
yere sefer düzenledi. Öyle bir yerden geçiyorlardı ki, ancak tek at geçebiliyordu.
Rumlar ise büyük bir ordu ile çıkışı tutmuşlardı. Bu durumu öğrenince,
çadırların kaldırılmasını ve evlerin yapılmasını emreti. Kendisi için de bir
kasır yapılmasını emretti. Kendi.özel adamları için de aynısını emretti.
Oranın yö-neticelerine de şöyle haber gönderdi:"Ben bu beldeleri görünce,
geçmiş sultan ve halifelerin görüşlerini, kısa ve dar gördüm. Bu büyük ve
değerli beldeleri nasıl bırakıp gitmişler. Ben orada oturmaya, oranın şehir
ve beldelerini almaya karar verdim." İşçi ve ustaların gönderilmesini
emretti. Rumlar bunu öğrenince, ondan barış istediler. Mansur bunu red etti.
Rumlar ısarar edince, "Bunu ancak meliğinizin kızını bana vermeniz
durumunda kabul edirim" dedi. Rumlar:"Bu, benzeri görülmemiş bir
utançtır" dediler. Rumların büyük bir orduyla onunla savaşmak üzere yol
çıktılar. Mansur ise yirmi bin süvariye sahipti. Savaşta müslümanlar yenildi.
Sadece, Mansur, oğlu, katibi ve az sayıda asker kurtuldu. Geniş bir yerde[878] bir
çadır kurulmasını emretti. Müslümanlar onun etrafında toplandılar. Rumlarla
yapılan ikinci savaşta, kafirler yenildi. Galibiyeti müslümanlar aldı. Rumları
öldürüp, esir aldı.Rumlar ondan barış istediler. Mansur yine: "Meliğinizin
kızını ve istediğim miktar malı bana verirseniz bunu yaparım" dedi. Ona
istediklerini verdiler. Melikin kızı çok güzeldi. Rumların ileri gelenleri
kızı hazırlarken, ona:"Onun, yanında kavminin durumunu iyileştir"
dediler. Kız:"Mal ve servet kadınların bacaklarıyla değil, erkeklerin
mızraklarıyla istenir" dedi. Mansur geri dönüp, kendi şehrine ulaşınca,
bir kat1 ı gelip,"Sen ve insanlar
sevinçlisiniz. Ben İse ağlıyorum ve üzüntülüyüm" dedi.
Mansur:"Niye?" deyince, Kadın:"Oğlum Rum beldelerinden birinde
esirdir" dedi. Mansur ordusunu geri dödererek, Ram beldesine geldi.
Rumlarkadının oğlunu getirip teslim edince, oruya terk etti.[879]
Allahu Teala, bu büyük himmete rahmet eylesin. Onları, dini izetlendirmelerine
ve îslam'ı yüceltmelerine karşılık rızasıyla mükafatlandırsın.Birden fazla
kişi Mansur'dan şunu naklediyor: "Mansur, seferden dönünce, üzerinde
tozlan silkeler ve toplardı. Sonuçta çokça toz bir araya geldi. Öleceği zaman,
bu tozların gömülmesini emretti.Ne güzel koku, ve ne şerefli topraktır bu.İmam
Abdulgaffar b. Nuh el-Kavs[880]
"El-vahid fi sulu-ki ehli't-tevhid" kitabında şöyle
diyor:"Mu'tasim'a[881],
Frenk askerlerinden birinin Amuriyye'-li esir bir kadına, "Mutasım ancak
alaca[882] bir atın üzerinde
gelir" dediği haberi geldi. Mu'tasım her tarafa haber gönderdi. Çokça
harcamada bulunarak alaca atları topladı. Onse-kiz bin, rivayete göre seksen
bin alaca at toplandı. O atlara binerek büyük bir ordu ve doğru bir niyetle
yola çıktı. Bu sefer de daha önce fethedilemeyen bir çok yer fethedildi. Bir
çok kişi öldürdü, esir aldı ve birçok yeri yaktı. Kadın ile o asker huzuruna
getirildi. O alaca bir atın üzerindeydi. Askere, "İşte sana alaca bir
atın üzerinde geldim" dedi.[883]Güneş
o gün doğmadı üzerine -ehlinden ayrılanın ve bekar kimsenin üzerine
batmadı.Dinin yüceltilmesi böyle olmalıdır. Müslüman imamlarının böyle olması
gerekir. Allah'ım ona, bu himmetinin ecrini ver. Bu-dertleri kaldırdığı için
ona mükafaatını ver. Bu olayı Ebu Temam et-Tai, meşhur kasidesinde ne güzel
dile getiriyor."Yani, o gün güneş evli olup da hanımı esir alman kimsenin
üzerine doğmadı. Orayı fethedince, güneş bekar kimsenin üzerine batmadı. Her
askerin esirlerden birer ailesi oldu.Kurtubi'nin Tarihinde zikrettiği kıssa
bundan daha ğarip-dir. Şöyle divor; "Muaviye zamanında, müslümanlardan
biri esir dildi ve Konstantiniyye'ye götürüldü. Rum melikinin huzurunda bir
şeyler konuştu. Komutanlardan biri kalkıp ona bir tokat vurdu. Esir Kureyş'li
idi. Şöyle dedi:"Ey Muaviye! Bizimle senin aranda Allah vardır. Keşke
durumumuzu kaybetmeseydim." Onun sözleri Muaviye'ye ulaştı. Muaviye, onun
fidyesini göndererek onu kurtardı. Yanına gelince, kendisini tokatlayan
komutanın ismini sordu. Adam ismini söyleyince, Muaviye uzun müddet düşündü.
Sonra bir kalede bulunan, bilgi ve beceri sahibi bir komutana haber gönderdi.
Komutan gelince, Muaviye:"Falan isimli komutanı Konstantiniyye'den
getirerek bir yol bulmanı istiyorum." dedi. Komutan:"Kürekleri gizli
olan, kendisi başkasına ulaşan, fakat kendisine ulaşılamayan bir gemi yapmak
istiyorum" dedi. Muaviye:"İstediğini yap" dedi ve ona gerekli
bütün imkanları verdi. Gemi tamamlanınca, içine her türlü hediye ve eşyayı
doldurdu. Komutana çokça mal verdi ve:"Kostantiniyye'ye git. Ticaret
yapıyormuş gibi alış veriş yap. Melik'in vezirine, komutanlarına ve yakın
adamlarına hediyeler ver. Bu komutana yaklaşma. Ona hediye filan verme. Buna
karşılık sana sitemde bulunursa ona:"Seni tanımadım. Dönüşümde sana daha
çok veririm. Yanımda sana layık bir şey kalmadı" diye söyle."Komutan
gitti ve denilenleri yapıp geri döndü. Yaptıklarını Muaviye'ye söyledi.
Muaviye, birinci seferkinden kat kat fazlasını verdi. Onu hazırladı ve:"Bu
melik ve adamları içindir. Bu da o komutan içindir. Buraya gelmeye
niyetlendiğin zaman, komutana:"Ben seninle samimi olmak istiyorum.
İsteğini benden iste, dönüşümde sana getireyim. Bu da benim seni ihmal etmeme
bedel olsun" diye söyle" dedi. Komutan gitti ve söylenenleri
yapınca, komutan:"Üzerinde herürlü kuş, ağaç, çiçek ve vahşi hayvanların'
ve renklerin bulunduğu ipekten bir sergi istiyorum. Uzunluğu ve genişliği şu
kadar olacak" dedi.Komutan dönüp Muaviye'ye haber verince, Muaviye ona
gerekli şeyleri hazırladı. Bakanları hayran bırakan bi sergi hazırladı. Ona
şöyle dedi:
"Denizin ağzına ulaşınca, sergiyi geminin üzerine yay. O sergi için
gelecektir. Yanına gelince, onu konuşmayla meşgul et. Ona sergi ve diğer
hediyeleri arzet. Adamlarına, gizli kürekleri çıkarmalarını emret. Deniz
açıldığında, yelkenleri aç ve yanındaki İerle birlikte sağlamca bağla ve alıp
bana getir" dedi.Rum komutanın, deniz kenarında bir yeri vardı. Geminin
gelişi kendisine haber verilince, bakmak için çıktı.Sergiyi görünce neredeyse
aklı gidecekti. Hızla sergiye bakmak için çıktı. Müslüman yanına gelerek,
sergiyi ve diğer hediyeleri ona arz eti. Adamları ise kürekleri
çıkarıyorlardı. Rum'un haberi, ancak yelkenler çekilince oldu."Bu
ne?" dedi. Rum alınıp bağlandı. Diğer adamlarıyla beraber sağlamca
bağlandılar.'Hepsini alıp Muaviye'ye getirdi. Kureyş'li de getirildi.
Muaviye:"Hasmın bu mu?" dedi. Kureyş'li:"Evet" dedi.
Muaviye:"Kalk ve onu tokatla. Yaptığından fazlasını yapma" dedi.
Kureyş'li kalkıp denilenleri yaptı. Gemi sahiplerine onu götürüp yerine
bırakmalarım söyledi. Sergiyi de ona vermelerini emretti.Rum'a'da:
"Melikine söyle. Müslümanların beldelerini terk ettiğin zaman, senin
yanında bulunan adamların ve komutanlarına kısas yapılacaktır." dedi. Onu
Konstantiniyye'ye ulaştırınca, Rum'ların deniz ağzına zincir gerdiklerini gördüler.
Rum'u oraya bırakıp, sergiyi de ona verdiler. Rum sultanı Muaviye'den korkup,
ondan sakınmaya başladı. Ona hediyeler göndererek, onu yüceltti[884]İbni
Zehebi, İslam tarihinde şöyle diyor: "Doksan sekiz yılında Halife Süleyman
b. Abdulmelik, beytül mukad-des'te oturmaya karar verdi. Gerekli mal ve
insanları orada topladı. Onlar bu durumda iken, Rum'ların Humus sahiline
çıktıkları ve bir hanımının da içinde bulunduğu bir topluluğu esir aldıkları
haberi geldi. Halife şöyle dedi:"Mutlaka onlarla savaşacağız. Onlar da
bizimle savaşacaklar. Vallahi onlarla Öyle savaşacağım ki, ya
Konstanti-niyye'yi fethederim veya orada ölürüm." Şam ve arap yarımadası
ehli, yaklaşık yüz yirmi bin kişi ile karadan savaşa başladılar. Mısır ve
Afrika ehli ise bin gemi ile yola çıktılar. Halife insanlara birçok mal
dağıtarak, onlara Konstan-tiniyye'yi almaya gittiklerini söyledi. Başlarından geçen
olaylar tarih kitaplarında[885]
uzunca anlatılıyor. Bu olayın bir özeti de geçen bölümlerden birinde geçti. .
-Sondan ikinci sayfadır.-Ona mükafat verin. Eğer ona mükafat vermiyorsanız. Ona
dua edin. Taki teşekkür ettiğinizi bilesiniz. Şüphesiz Allah Şakirdir.
Şükredenleri sever."Her müslümanm üzerindeki haklardan biri de içinde bulunduğu
nimetleri görmesi ve o nimetlere sebeb olan kimseye teşekkür etmesidir. Her
müslümanın Allah yolunda canını ortaya koyanlara dua etmesi gerekir. Taki
acizliğine rağmen kendisi de o yola kavuşsun. Onlara tabi olmaktan aciz oluşunu
ve güçsüzlüğünü görüp malını bu yolda sarfet-mesi gerekir. Eğer Allah'ın
muvaffak kıldığı sahabe, tabiin, onların yolundan giden mücahid ve savaşçılar,
dinin koruyucuları ve yardımcıları, İslamın cesur ve kahramanları, saldırı ve
hücum adamları, doğu ve batıyı fethedenler, onlara askerlik yapan askerler,
topladıkları ordular[886]ve
bölükler, bu yolla da harcamış oldukları çaba ve mallar, püskürttükleri
saldırılar, İslamdan dönen mürtedleri tekrar dine dönderinceye kadar, orduları
geriye püskürtmeleri olmasaydı, Rum ve Fars sultanlarını tahtlarından indirip
onları küçük düşürmeleri, onlardaki asalet ve izzet giysilerini çıkarmaları,
onların cisimlerini parçalamaları, onlarda var olanları yok etmeleri, onların
binlerden oluşan çokluklarını aza indirmeleri, onların havadaki burunlarını
indirmeleri,[887] onların muhkem kale ve
şehirlerine mancınıkları bağlamaları, onların kale ve muhkem yerlerini yok
etmeleri olmasaydı, bizler onların sağladıkları nimetlerin devamında
yaşayamazdık.Onların sarfettikleri üzüntü ve çabaların semerisini yiyemezdik.
Onların canlarıyla, cömertlikleri ve keremleriyle sağladıkları emniyette
yaşayamazdık. Taki sonuçta onların üzerinde çalıştıkları değerleri unutur ve
bilemez hale gelirdik. Dine karşı inat edenleri ve onlara karşı çıkmayı akıl
edemezdik. Bizlere sağladıkları imkanlarla mızrak ve kılıçlarla gelen ölüm
tasından içmekten kurtulduk içinde bulunduğumuz nimet ve refahla bü durumlarla
kurtulduk. Eski alış verişin üzerimize vacip kıldığı teslimattan kurtulduk.
Elimizdeki imkanlar ve sebeplerle kanaat ettik. Kaybolup elden giden
dereceler ve sevdiklerimizle nefislerimize gıpta ettik. Dünyaya eğildik.
Susamış kimsenin çöldeki seraba eğilişi gibi. Gurur diyarı olan dünyada dönüşü
ve gidişi olmayanın duruşu ile durduk. Cihaddan yüz çevirdik. Halbuki cihadı gerektiren
sebepler hiç de faklı değil. Gayret dalgasından tembellik çukuruna düştük. Şu
anda cihadı arayan yok. Ona teşvik eden yok. Yeni gelen din güzel ve zarif
olmasıyla birlikte emanda cihadın elbisesi vardır şeklinde bir anlayış
oluşturdu. Bu anlayış heva ve umursamazlıkla kurudu. Onun yıldızı daha önce
parlıyor iken izzet semasından kayboldu. Onun ismi ve şekli sanki hiç yokmuş
gibi silindi. Bundan dolayı daha önce güçlü ve kuvvetli olan din zayıfladı.
Müslümanlar daha önce güçlü ve korunuyor iken zayıflayıp korumaksızm kaldı.
Karada ve denizde saldıran düşmandan yardım diler hale geldik. Bir kuşun bir
taneyi gizli ve açıkta yuttuğu gibi yutulduk. Denizde ve karada fert ve
topluluklar halinde alınıp götürüldük. Hiçbir kalp bunun için hareket etmedi.
Sanki onlar hak, bizler batıl üzerindeyiz.Ey kardeşim! îçinde bulunduğumuz kötü
durumu inkar etme. Kemale erdikten sonra devale dönen durumumuzu görmezlikten
gelme. Çünkü biz dinin en büyük şiarlarını terk ettik. Sorumlu olduğumuz
müşriklerin bazı durumlarını ihmal ettik. Yüksek bina ve meskenler kurmaya
yöneldik. Bu şer diyarında her sakıncalı işe rağbet ettik. Kesinlikle ci-had
hiçbir kalpten geçmiyor. Uzun emeller içinde, çalışmaya sevkeden hiçbir sebebi
görmedik, içinde bulunduğumuz durumda hazineler kazanıp biriktirmemiz söz
söylemekten, daha evla oldu. Allah kimi hidayete erdirirse, o hidayeti
bulmuştur. Kimide delalete götürürse, onu ondan başka dönderecekde
yoktur.Müslüman esirlerden bir topluluk, Antakya'da[888] toplandılar.
Zerafe'nin oğlu Tarsus'tan haraket etti. Orayı kuşatarak fethetti ve oradaki
dört bin müslüman esiri kurtardı, îmaduddin Zengi[889]
Raha'ya sefer düzenledi. Mancınıkları kurdu. Surları deldi. Oraya odun ve ateş
attı. Sonunda surları yıktı. Şehre girip onlarla savaştı.[890]
Allahu Teala müslümanlara galibiyeti verdi. Müslümanlar ganimet aldılar. Esir
aldılar. Beşyüz tane esir müslümam kurtardılar. İma-dul katip. Sultan
Salahaddin'in[891] Hattin savaşından sonra,
Beşyüz seksen üç yılında yirmi binden fazla müslümam esaretten kurtardığını ve
yüzbin kafiri esir aldığını naklediyor.Kurtubi, tarihinde şöyle diyor: [892]"Hişam
b. Abdulmelik[893]gayretli ve uyanıktı.
Onun komutanlarının başından geçenler, hiçbir zamanda geçmemiştir. Bir yılda
onlardan biri havir beldelerine sefer düzenledi. Onda onbin tane süvari ve her
birinin yanında bir müslüman esir gördü. Onları en son ferdine kadar öldürdü.
Sultanları îbni Hakan'ı da Öldürdü. Birçok şehir fethetti. Saltanat
topraklarının en sonuna kadar sefer düzenledi. Sultan, siyah saçlı bin beşyüz
köle karşılığında onunla anlaşma yaptı. Mağrib valisi Rum beldelerine sefer
düzenledi. Sayılamayacak kadar ganimet aldı. Hi-şam'a gönderdiği köle sayısı
yirmi milyon idi. Bunun yanında bir çok mal ve eşya gönderdi.[894]Müellif
şöyle diyor: "Bu tarih kitabında sayı yirmi milyon diye geçiyor. Galiba
sayı yirmibirdir. Kitabı yazan hata yapmıştır."Sind valisi[895],
sefere çıktı. Mende[896],
Dehbeh[897], Berves[898] ve
birçok şehri fehetti. Hişarn'a ganimetlerin beşte birini gönderdi. Gönderdikleri
üçyüz elli bin köle, ikiyüz bin dirhem idi. Geriye kalanları askerlere dağıttı.
Hişam onu Sind valiliğinden azlettiğinde, Beytül mal'da onsekizmilyon tatarı
vardı. Bir ta-tari bir buçuk halis gümüşten dirhemdir.[899]İbni
Zehebi, Siyeri A'Iamu'n-Nübela'da şöyle naklediyor: "Musa b. Nusayr; oğlu
Ali'yi ordunun başına verip savaşa gönderdi. Oğlu yüz bin esirle döndü.
Kardeşinin oğlunu gönderdi, O da yüzbin berberi esir ile geri döndü[900]
1245- Ebu
Davud, Sünen'inde, esir sağlama alınır diye bir böiüm oluşturmuş ve Ebu
Hureyre'den şu hadisi rivayet ediyor. Ebu Hureyre şöyle diyor:
"Rasulullah'i (s.a.v.) şöyle derken işittim:"Rabbimiz zincirlerle
cennete sürülen bir kavimden hoşlanır."[901]
İmam Ebu Abdullah
el-Halimi, "İmanın Şubeleri" kitabında şöyle
diyor:"Peygamberin, cihad farzedümeden önce müşriklerle geçirdiği bazı
devreler vardır. Bunların ilki, kendisine vah-yedilmiş vs kendisinden başkasına
herhangi bir şey emret-mesiyle emrolunmuştu. Sonra tebliğ etmekle emroîundu.
Ona:"Kalk ve korkut." (Müdessir:
74/2)denildi. Bunda zorlandı. Şu ayet indi:"Ey Rasııl! Sana rabbînden
indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, onun risaletini yerine getirmemiş
olursun. Allah seni koruyacaktır. (Maide: 5/67)Tebliğ edince onu yalanladılar
ve onunla alay ettiler. Bu durumdayken sabretmekle emroîundu.
Ona:"Emrolunduğun şeyi açıkla. Müşriklere aldırış etme. O alay edenlere
karşı biz sana yeteriz."(Hicr: 15/94-95)Sonra onlardan ayrılıp köşesine
çekilmesi emroîundu. Şu ayet indi:"Onların dediklerine karşı sabret.
Onlardan güzel bir ayrılma ile ayrıl." (Müzemmil: 73/10)Şu ayet
te indi:"Onları ayetlerimizle alaya dalarken gördüğün zaman, onlardan yüz
çevir."
(En'am: 6/68)Sonra kendisine iman edenlerin, kendisi hariç hicret etmelerine
izin verildi. Şu ayet indi:"Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde
barınacak çok yer ve genişlik bulur." (Nisa: 4/100)Sonra Allahu Teala
Rasulune (s.a.v.) hicret etmesini emretti. Şu ayet indi:"De ki: Rabbim,
beni girilecek yeredoğru bir girdiri-lişle girdir ve doğru bir çıkarışla
çıkar." (İsra: 17/80)Rasuluüah (s.a.v.) hicret etti. Sonra AUahu Teala onlara,
kendileriyle savaşanlarla savaşma izini verdi. Şu ayet indi:"Allah
yolunda sizinle savaşanlarla savaşın. Haddi aşmayın. Şüphesiz Allah haddi
aşanları sevmez."(Bakara: 2/190)Sonra savaşa başlamalarına izin verdi. Şu
ayet indi:"Zulmedilmelerinden dolayı kendileriyle savaşılanların
savaşmasına izin verildi. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye kadirdir. (Hacc:
22/39)Sonra Allahu Teala Rasulune (s.a.v.) cihadı farz kıldı. Mekke'de kalan
müslümanlarla hicreti farz kıldı. Allahu Teala cihadın farziyeti konusunda şu
ayeti indirdi:"Savaş hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı. Umulurki
hoşunuza gitmeyen birşey, sizin için hayırlıdır ve hoşunuza giden bir şey de
sizin için serdir."(Bakara: 2/216)Sonra şöyle buyurdu:"Kafirlerden
size en yakın olanlarla savaşın. Sizde bir güç ve sertlik bulsunlar."
(Tevbe: 9/123)Ve şöyle buyurdu:"Allah yolunda savaşınız. Biliniz ki Allah
işitendir, bilendir." (Bakara: 2/244)Ve başka'ayetler.Sonra cihadı
ayrılmaz bir gereklilik yaptı. Şöyle buyurdu:"Şüphesiz Allah müminlerden
canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Allah yolunda
savaşırlar. Öldürürler ve öldürülürler. Bu Allah'tan daha çok sözünü yerine
getirecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız alışverişten dolayı nıüjdeleşiniz.
İşte büy ik kurtuluş budur." (Tevbe: 9/111)Bü ayetten maksad şudur: Cihad
farz kılınınca, onu kabul edip, itaat etmek imandan bir parça oldu. Bu
farziyet bir şartla idi:"Kim Allah yolunda öldürür ve öldürülürse ona
cennet vardır. Kim bu şekilde cihadı kabul ederse, nefsini feda edecektir. Buda
karşılıklı alışveriş şeklinde olacaktır. Onlar satıcıydılar. Bu yönden Allahu
Teala da müşteri olmaktadır. Her satıcı karşılığını bir müddet sonra
alacaktır. Müslüman olmakla mükellef tutulmuştur. Bununla cihadın farz oluşu
ve gerekliliği ortaya çıkmaktadır.[902]Müellif
şöyle diyor: Malın iyi oluşu üç şeyle bilinir. Müşterinin büyüklüğü ile. Çünkü
adete göre değeri büyük olan müşteri küçük şeyleri almaya kendisi gelmez. Alış
veriş ona nisbet edilmez. Tellalin yüceliği ile bilinir. Çünkü büyük tellal
küçük şeylerin komisyonculuğunu yapmaz. Bedeli büyüklüğü ile bilinir. Çünkü
değersiz şeylere büyük bedeller ödenmez. Şehid ve Mücahidlerin nefislerine
bak. Allahu Teala nasıl kendisi olmaktadır. Bütün mahlukların en şereflisi
aracı[903] yapmıştır. Rabbil
aleminin komşuluğunda-ki cenneti ise bedel yapmıştır. Özellikle bu şerefe
onlardan başkası ulaşamaz. Onlardan başkası ona kavuşamaz.Bazı Arifler şöyle
diyor: "Nefisler üç çeşittir. Hür oluşlarından dolayı alışveriş konusu
olmayan nefisler. Bunlar peygamberlerin nefisleridir. Değersizliklerinden
dolayı alışveriş konusu olmayan nefisler. Bunlar kafirlerin nefisleridir.
Keramet ve değerinden dolayı alışveriş konusu olan nefisler. Bunlar da
müminlerin nefisleridir."Nükte:Müellif şöyle diyor: Müminler Allah'ın
köleleridirler. Köle ise efendisine satacağı bir şeye sahip olamaz. Efendisi ne
zaman onu azat ederse, o zaman satışı sahih olur. Allahu Tealamn mümin
kullarından satın alması, onun satın aldıklarını ezelden beri azat ettiğine
işarettir. Nefsini ona şe-hadet, cihad, korku yerinde nöbet ile teslim etmeye
muvaffak olan kimse bütün bunlarda ihlash olursa, alışverişin onun hakkında
ezelde yapıldığını anlamış oluruz. Allahu Teala ihsanı ile onu ateşten azat
etmiştir. Peygamberin şu sözü de bunu desteklemektedir: "Kim Allah yolunda
savaşırsa cennet ona vacip olur." Şu sözü: "Allah yolunda gece
uyanık kalan göze ateş haram olur." v.b. hadisler.
Allahu Teala
müminlerden canlarını ve mallarını satın alınca sanki onlar:"Ey Rabbimiz!
Bu alışverişte bedel nedir?" diye sordular. Allahu Teala şöyle
buyudu:"Onlar için de cennet vardır." (Tevbe: 9/111)Sanki onlar şunu
sordular:"Ey rabbimiz! Alışveriş konusu olan bu malı nasıl teslim
edeceğiz?" Allahu Teala da şöyle buyurdu:"Allah yolunda savaşırlar.
Öldürürler ve öldürülürler." (Tevbe: 9/111)Bunu yaparsanız, malı teslim
etmiş olursunuz, bu alışverişte üzerinize düşeni yapmış olursunuz ve cennet
size vacip olur. Sanki onlar şöyle dediler:"Ey Rabbimiz! Senin sünnetine
göre, kullarına verdiğin nimetlere meleklerini şahit tutuyorsun. Ezeli
kitabında:"Alışveriş yaptığınızda şahit tutunuz."(Bakara:
2/282)Dedin. Alıcı ile satıcı arasında güvence yazısının tutulmasını emrettin.
Bu alışvyerişte kimi şahit tuttun?" Allahu Teala şöyle
buyurdu:"Tevrat'ta, incil'de ve Kur'an'da onun üzerine hak olan bir
sözdür. (Tevbe: 9/111)Ey kullarım! Sizler bir vesikaya güveniyorsunuz. İşte
size güveneceğiniz üç vesika. Siz iki şahide güveniyorsunuz. Ben ise onların
üzerine indirdiklerime üç ümmeti şahit tuttum. Her ümmet sayılamayacak kadar
çoktur." Sanki onlar şöyle dediler:"Ey Rabbimiz! Sen istediğini
siler, istediğini bırakırsın. Yaptıklarına karşı sorumlu olmazsın. Belki bunu
da silersin ve biz bedeli alamadan zarar ederiz." Allahu Teala şöyle
buyurdu:"Allah'tan daha çok sözünü yerine getirecek kimdir?"
(Tevbe: 9/111)Yani benden daha çok sözünü yerine getirecek kimse yoktur."
Allah'ım ben buna şahid olanlardanım ve buna iman edenlerdenim.Sonra
alışverişten sonra, alışveriş sahibi zarar ettiğini görünce ondan sonra pişman
olur. Eğer kar etmiş ise ondan sonra sevinç, mutluluk ve gıbta[904]
duyar. Bunun için Allahu Teala iki durumdan ikincisini şu şekilde
belirlemektedir:"Yaptığınız alışverişten dolayı müjdeleşiniz."(Tevbe:
9/111)
Bunu da şu sözüyle
destekliyor:"İşte bu büyük kurtuluştur." (Tevbe: 9/111)Bundan dolayı
Rasulullah (s.a.v.):Şüphesiz Allahu Teala müminlerden canlarını ve mallarını
cennet karşılığında satın almıştır." ayetini okurken, yanında geçen bir bedevi:"Bu
kimin sözü?" diye sormuş, Rasululah (s.a.v.):"Allah'ın sözü"
deyince, Adam:"Satış mı? Vallahi karlıdır. Alışverişi bozmayız, geri de
çekilmeyiz" diyerek savaşa çıkmış ve şehid olmuştur.
Rasulullah'ın (s.a.v.)
kendisinin katıldığı, savaşların sayısı, İbni İshak ve Musa b. Akabe'nin
naklettiğine göre yirmi yedi tanedir[905]Başkalarına
göre ise yirmi beş tanedir[906]
1246- Sahihi Müslim'de Cabir'den (r.a.) rivayet
edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) yirmi bir savaşa katılmıştır.[907]
1247- Sahihi
Buhari ve Müslim'de Zeyd b. Erkam'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah
(s.a.v.) yirmi dokuz savaşa katılmıştır.[908]Onun
gönderdiği seriyyeler[909]
ise, İbni Sa'd'a ve Hafız Şerefeddin ed-Dimyati'nin naklettiklerine göre, elli
altı tanedir.[910] Musa b. Akabe'ye göre,
kırk yedi tanedir.[911] Bir
görüşe göre, kırk sekiz tanedir.[912]
Başka bir görüşe göre, otuz altı tanedir. Başka görüşler de mevcuttur.İbni
İshak ve başkalarının naklettiğine göre ilk savaşı Eb-va' savaşıdır. Hicretin
ilk senesinde sefer ayında çıkmış ve savaş olmadan geri dönmüştür.[913]Sonra
Buvat savaşıdır. İkinci yılın Rebiülevvel ayında olmuştur.Sonra Uşeyre[914]
savaşıdır. İkinci yılın Cemaziyet evvel ayında olmuştur.[915]Sonra
Birinci Bedir savaşıdır. Uşeyre'den birkaç gece sonra olmuştur. İbni îshak'ın
nakline göre Kurz b. Cabir'i yakalamak için çıkmıştır.[916]-.Sonra
büyük Bedir savaşıdır.[917] Bu
savaş Allah'ın kendisiyle İslam'ı güçlendirdiği ve kafirlerin ileri
gelenlerini helak ettiği darbedir. İkinci yılın Ramazan ayının on yedinci
günün sabahında olmuştur. Savaşa katılan müslüman-ların hepsi, üçyüz beş tane
adamdı. İbni Sa'd[918] ve
başkaları böyle nakletmişlerdir. Sekiz kişi özürlerinden dolayı savaştan geri
kalmışlardır. Rasulullah (s.a.v.) onlara pay ayırmıştır.[919]
İbni Abdulberr, "Ed dürer fil meğazi ve essiyer" kitabında; sayılarının
kesinlikle üçyüz on döt kişi olduklarını söylemektedir.[920]
1248- Sahihi
Buhari'de Berab. Azib'den (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor:
"Muhammed'in (s.a.v.) Bedir'e katılan ashabının bana söylediklerine göre,
onların sayıları, Talut'la birlikte nehri geçenlerin sayıları olan üçyüz on
küsur kişidir."[921]
1249- Sahihi
Müslim'de Ömer b. Hattab'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre; Müslümanların
sayısı üçyüz on yedi, müşriklerin sayısı ise bin kişi idi. Bu savaşta
Müslümanların üçü bir deveyle yardımlaşıyorlardı."[922]İbni
Sa'd[923] ve
başkaları rivayet etmişlerdir.İbni îshak, İbni Akabe ve başkalarının rivayet
ettiklerine göre: Atike binti Abdülmuttalib[924]
Damdam'ın Mekke'ye gelişinden üç gün Önce kendisini ürküten bir rüya gördü.
Kardeşi Abbas b. Abdulmuttalib'e haber gönderdi ve ona şöyle dedi:
"Vallahi Ey kardeşim! Ben bu gece bir rüya gördüm. Beni ürküttü.
Korkuyorum ki bundan senin kavmine bir şey ve musibet bulaşır. Sana
söyleyeceklerimi gizle." Abbas:
"Ne gördün?"
dedi. Atike:"Bir devenin üzerinde birisinin geldiğini gördüm. Gelip
Ebtah'ta durdu. Sonra sesinin çıktığı kadar bağırdı:"Hey! Ey özür
sahipleri üçgün içinde ölümünüz için toplanın." İnsanların onun yanında
toplandığım görüyordum. Sonra mescide girdi. İnsanlar da onu takip ettiler.
Onlar etrafındayken devesini Kabe'nin arkasında durdurup aynı şekilde
bağırdı:"Hey! Ey özür sahipleri! Üç gün içinde ölümünüz için
toplanın." Sonra devesini Ebu Kubeys'in üzerinde durdurdu ve aynı şekilde
bağırdı. Sonra bir kaya aldı ve dağdan aşağıya yuvarladı. Kaya yukarıdan
aşağıya düştü. Aşağıya gelince parçalandı. Mekke'deki her eve ondan bir parça
girdi." Abbas:"Vallahi bu sahih bir rüyadır. Sen bunu gizle. Kimseye
söyleme." dedi. Sonra çıktı ve Velid b. Utbe ile karşılaştı. Velid onun
arkadaşı idi. Rüyayı ona anlattı ve gizlemesini istedi. Velid de babası Utbe'ye
söyledi. Rüya yayıldı ve Kureyş'in hepsi onu konuşur oldu.Abbas şöyle diyor:
"Öğle vakti tavaf için Kabe'ye gittiğimde, Ebu Cehil b. Hişanı Kureyş'ten
bir toplulukla Kabe'de oturmuş Atike'nin rüyasını konuşuyorlardı. Beni
görünce:"Ey Ebu Fadl! Tavafını bitirince yanımıza gel." dedi. Tavafı
bitirince yanlarına gittim ve oturdum. Ebu Cehil bana:"Ey Abdulmuttalib
oğullan! Bu haber sizde ne zaman meydana geldi" dedi. Ben:"O
nedir?" dedim. Ebu Cehil:"Atike'nin gördüğü şu rüya" dedi.
Beri:"Ne görmüş?" dedim. Ebu Cehil:"Ey Abdulmuttalib oğulları!
Siz önce erkeklerinizin yalancı peygamberlik iddia etmesine razı oldunuz ki,
sonra kadınlarınız bu iddiaya girişti. Atike rüyasında onun"Üçgün içinde
toplanın dediğini sanıyor. Size bu üç gün bekleyeceğiz. Eğer söyledikleri hak
olursa, olur. Eğer üç gün bittiğinde dedikleri olmazsa, sizin aleyhinize bir
yazı yazacağız. Sizin Arapların en yalancı ailesi olduğunu ilan edeceğiz"
dedi. Vallahi bende ona karşı büyük birşey oluşmadı. Ancak buna karşı direndim
ve Atike'nin hiçbir şey görmediğini söyleyerek inkar ettim.Sonra ayrıldık.
Akşam olunca, Abdulmuttalib oğullarından hiçbir kadın kalmadı. Hepsi bize
geldiler. Şöyle dediler:"Bu pis fasıkın erkeklerinize hakaretten sonra
kadınlarına dönmesini kabul mu ettiniz? Sen de bunları duydun. Sonra da
duyduklarına karşı hiçbir gayrete düşmedin?" Ben:"Vallahi yaptım.
Bende ona karşı büyük birşey oluşmadı. Allah'a yemin olsun ki eğer bir daha
tekrarlarsa, ona bildiririk ve ben ona yeterim."Üçüncü gün Öğle yemeğini
yedim. Atike'nin rüyasını düşünüyordum. Bu kızgın demir gibiydim. Onu elimden
kaçırdığımı düşünüyordum. Ona bulaşmak istiyordum. Mescide girdim. Vallahi ben
ona doğru gidiyordum ki bazılarına söylediklerini yine söylesin ve ben üzerine
çullanayım. Birden baktım ki mescidin kapısına doğru şiddetle çıkıyor. Kendi
kendine:
"Allah'ın
lanetlediğine ne oluyor. Bunu yedi" Ben de neredeyse ona sövüyordum.Birde
baktım ki benim duymadığımı, o duymuş. Damdam b. Amr el-öaffari'nin sesini
işittim. Vadinin ortasında devesinin üzerinde durmuş bağırıyordu. Devesini
durdurmuş, yükünü devirmiş ve gömleğini yırtınıştı. Şöyle diyordu:"Ey
Kureyş topluluğu! Kafile! Kafile. Ebu Süfyan'ın yanında olan mallarınıza
Muhammed arkadaşlarıyla saldırdı. Onlara kavuşabileceğinizi sanmıyorum.
Yardım, yardım!"Bu, beni ondan, onu da benden alıkoydu. İnsanlar hızla
hazırlandılar. Şöyle dediler:"Muhammed ve ashabı bizim İb-ni Hadrami'nin
kervanı gibi olacağımızı sanıyor? Hayır. Vallahi bundan başkasını öğrenecektir."
İnsanlar iki kişiden biri oluyordu. Ya kendisi çıkıyor veya birini yerine gönderiyordu.[925]İbni
İshak şöyle diyor: "Rasulullah'ın (s.a.v.) develeri o gün yetmiş tane idi.
Sırayla biniyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) Ali b. Ebi Talib ve Mirsad b. Ebi
Mirsad el-Ganevi[926] ile
bir deveye biniyorlardı.[927]Şöyle
diyor: "Sonra Rasulullah (s.a.v.) ynla çıktı. Kureyş'in kervanlarını938
korumak için çıktıkları haberi kendisine gelmişti. Ashabına Kureyş in haberini
verdi ve onlarla istişare etti. Ebu Bekir Sıddık kalktı. Güzel konuştu ve
oturdu. Ömer b. Hattab kalktı, güzel konuştu ve oturdu. Sonra Mikdat b. Amr
(r.a.) kalktı ve şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Allah'ın sana emrettiği ile
yürü. Seninle beraberiz. Allah'a yemin olsun ki İsrailoğullarının Musa'ya
dedikleri gibi:"Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz burada oturuyoruz"
demeyeceğiz. Biz:
"Sen ve Rabbin
gidin savaşın. Biz de sizinle beraber savaşacağız" diyoruz. Seni hak ile
gönderene yemin olsun ki eğer sen bizimle bulutun ortasına yürüsen, sen oraya
ulaşana kadar seninle beraber vuruşuruz." Rasulullah
(s.a.v.):"İyi" dedi ve ona hayırla dua etti.Sonra Rasulullah
(s.a.v.):"Bana yol göterin" dedi. İbni İshak şöyle diyor:"Sa'd
b. Muaz şöyle dedi:"Sanki bizi kastediyorsun ya Rasulallah!"
Rasulullah (s.a.v.):"Evet" dedi. Sa'd şöyle dedi:"Muhakkak ki
biz sana iman ettik ve seni doğruladık. Senin getirdiklerinin hak olduğuna
şehadet ettik. Bunun için sana işitme ve itaat etme üzerine söz ve güvenler verdik.
İstediğin yere git ya Rasulallah. Seninle beraberiz. Seni hak ile gönderene
yemin olsun ki eğer sen bizi bu denize arzetsen, sen oraya dalınca biz de
seninle beraber dalarız. Bizden bir adam bile geri kalmaz. Yarın düşmanla
karşılaşmayı kimse kötü görmez. Biz savaşta sabırlıyız. Karşılaşmada doğruyuz.
Umulur ki Allah bizden sana, senin gönlünü hoş edecek şeyler gösterir. Allah'ın
bereketiyle bizimle beraber yürü.[928]Sahih'i
Müslim'in Enes'den (r.a.) rivayet ettiğine göre; bunu söyleyen Sa'd b.
Ubâde'dir. Fakat savaş ve seriy-yelerle uğraşanların yanında meşhur olanı,[929] İbni
İshak'ın söylediğidir. İbni Akabe, İbni Sa'd,[930]
İbni Aiz ve başkaları da ona muvafakat etmetedirler. Sa'd b. Ubade'nin Bedir'e
iştirak ettiğinde ihtilaf vardır.îbni İshak şöyle diyor: "Rasulullah
(s.a.v.) Sa'd'ın sözleriyle sevindi. Bu onu canlandırdı. Sonra şöyle
dedi:"Yürüyün ve müjdelenin. Allah bana iki taifeden birini vaadetti.
Vallahi sanki şimdi topluluğun ölülerine bakıyorum.[931]Sonra
Rasulullah (s.a.v.) yola çıktı ve Bedir'in en yakın suyuna gelerek oraya
konakladı.[932]İbni İshak şöyle diyor:
"Selemeoğullarından bazı adamların bana söylediklerine göre Habbab b.
Münzir b. Cu-muh şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Burası Allah'ın indirdiği yer
midir? O zaman oradan ileriye de gidemeyiz, geri de kalamayız. Yoksa bu savaş,
hile ve kişisel görüş müdür?" Rasulullah (s.a.v.):"Bu savaş, hile ve
kişisel görüştür" dedi. Habbab (r.a.):"Ya Rasulallah! Burası iyi yer
değildir. İnsanları düşmana en yakın olan kuyuyun başına götür. Oraya
konaklayalım. Sonra diğer kuyuları[933]
kapatırız.[934] Sonra onun başına bir
havuz yapıp suyla doldururuz. Biz içeriz, onlar ise içemezler."
Rasulullah (s.a.v.):"Güzel görüş söyledin" dedi. Rasulullah (s.a.v.)
ve beraberindeki insanlar tekrar kalktılar ve düşmana en yakın olan kuyunun
yanına gelip konakladılar. Sonra diğer kuyuların kapatılmasını emretti ve
onlar kapatıldı. Sonra başında bulundukları kuyunun başına bir havuz yaptılar.
Onu suyla doldurdular. Sonra kuyuya kapkacakları attılar.[935]İbni
Sa'd bu haberle ilgili olarak Cebrail'in gelerek Ra-sululah'a (s.a.v.)
Habbab'ın görüşünün doğru olduğunu söylediği rivayet edilir.[936]İbni
İshak şöyle diyor: "Kureyş sabaha kadar yol aldı ve geldi.[937]
Yerlerine yerleştikten sonra Umeyr b. Vehb el-Cehmi'ye:"Bize Muhammed'in
sayısını öğren" dediler. O da atıyla müslümanların etrafım dolaştı. Sonra
yanlarına dönerek:"Üçyüz kişiler. Biraz fazla veya biraz az. Fakat biraz
bekleyin. Onların gizlenmiş kimseleri veya arkadan gelen yardımları var mı
bakayım" dedi. Atını vadiye sürdü ve epey uzaklaştı. Kimseyi göremeyince
geri döndü. Şöyle dedi:"Birşey göremedim. Fakat ey Kureyş topluluğu! Ben
belalım ölüm taşıdığım gördüm. Medine'nin yağmurları, çok Öldürücü ölümü
taşırlar. Öyle bir kavimdir ki onlar için engel yoktur. Kılıçlarından başka
sığınacak yerleri yoktur.Vallahi onlardan biri ölürse, mutlaka sizden de biri ölür.
Eğer sayılarınca sizden adam Öldürürlerse, bundan sonra yaşamada hayır yoktur.
Kendi görüşünüze göre hareket edin." [938]Amir
b. Hadrami kalktı, kalkanını attı[939]ve
bağırdı: "Vah Ömer! Savaş kızıştı. İnsanların işi kilitlendi."[940] '[941]
îbni îshak şöyle diyor: "Esved b. Abdülesved el-Mahzu-mi çıktı. Şerli ve
kötü ahlaklı biriydi. Şöyle dedi: "Allah'a söz veriyorum ki ya onların
havuzundan içeceğim, ya onu yıkacağım veya ona kavuşmadan Öleceğim." Esved
çıkınca Hamza b. Abdulmuttalib ona karşı çıktı. Onun ayağını diz kapağının
altından kesti. O daha havuzun dışındaydı. Sırt üstü yere düştü. Ayağından kan
fışkinyordu. Sonra havuza doğru yaklaştı. Sonunda havuza girdi. Yeminini yerine
getirmek istiyordu. Hamza onu takip etti. Ona vurarak havuzun içinde öldürdü.
Ondan sonra Şeybe b. Rebia, kardeşi Utbe b. Rebia ve oğlu Velid b. Utbe
çıktılar ve saflarından ayrılana kadar geldiler. Düelloya çağırdılar. Onlara
karşı ensardan bazı gençler çıktı. Onlar Harisinoğulları -anneleri
Afra'dır-Avf, Muaz ve başka biri idi. Kureyş'Hler: "Siz kimsiniz?"
dediler. Onlar: "Ensardan bir topluluk" dediler. Kureyş'liler:
"Bizim size ihtiyacımız yok" dediler. Sonra onların çağırıcısı şöyle
bağırdı:"Ey Muhammed! Bize kavmimizden dengİmiz olanları çıkar"
Rasulullah (s.a.v.):"Kalk ey Ubeyde b. Haris kalk ey AH, kalk ey
Hamza" dedi. Onlar kalkıp onlara yaklaşınca:"Siz kimsiniz?"
dediler. Ubeyde:"Ubeyde" dedi. Hamza:"Hamza" dedi.
Ali:"Ali" dedi. Kureyş'liler:"Ne güzel keremli denklerimiz"
dediler. Ubeyde -en yaşlılarıydı- Utbe b. Rebia ile düelloya girdi[942]Hamza
(r.a.) Şeybe b. Rebia ile, Ali (r.a.) Velid b. Utbe ile düelloya girdiler.
Hamza Şeybe'ye fırsat vermeden, onu öldürdü. Ali de Velid'e fırsat vermeden,
onu öldürdü. Ubeyd ile Utbe aralarında uğraşıyorlardı. Herbiri rakibine bir
darbe vurmuştu. Hamza ile Ali kılıçlarıyla Utbe'ye saldırdılar. Ve onu da
öldürdüler.[943] Arkadaşlarını alıp
arkadaşlarının yanına taşıdılar. Sonra insanlar kaynaştı.[944]
Saflar birbirine yaklaştı.[945]Şöyle
diyor: "Habban b. Vasi'nin[946]kendi
kavminin şeyhlerinden rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Bedir günü
ashabının saflarını düzeltti. Elinde bir okla insanları düzelti-yordu. Sevad b.
Gaziye'nin[947] yanından geçerken, onun
saftan ileri çıktığını gördü. İbni Hişam şöyle diyor:"Okla onun karnına
dürttü ve:"Düz dur ey Sevad" dedi. Sevad:"Ya Rasulallah! Beni
acıttın. Allahu Teala seni adaletle gönderdi. Hakkımı ver" dedi.
Rasulullah (s.a.v.) karnını açtı ve:"Hakkını al" dedi. Esved onu
kucakladı ve kamını öptü. Rasulullah (s.a.v.):"Seni buna iten sebep nedir
ey Sevad?" dedi. Sevad:"Ya Rasulallah! Gördüğün şey yaklaştı. Seninle
son anımın benim tenimin senin tenine değmesi olmasını istedim" dedi.
Rasulullah (s.a.v.) ona dua etti ve onu hayırla bıraktı.İbni İshak şöyle diyor:
"Sonra Rasulullah (s.a.v.) safları düzeltti. Çadıra döndü ve Ebu Bekir'le
beraber çadıra girdi. Yanlarında başka kimse yoktu. Rasulullah (s.a.v.)
rabbine vadettiği yardımı göndermesi için yalvardı. Şöyle
diyordu:"Allah'ım! Eğer bu topluluk bugün helak olursa sana ibadet
edilmez." Ebubekir (r.a.): şöyle diyordu:"Ya Rasulallah! Rabbine bazı
yalvarışların yeter. Şüphesiz Allahu Teala sana verdiği sözünü yerine
getirecektir" Rasulullah (s.a.v.) çadırda biraz uyakladı.[948]
Sonra uyandı ve:"Müjde ey Ebubekir. Allah'ın yardımı geldi. Bu Cebrail'dir.
Atının yularım tutmuş sürüyor, üzerinde toz var."[949]İbni
Sa'd bu haberle ilgili olarak şöyle diyor:"Eşi görülmemiş bir şekilde bir
rüzgar esti. Sonra o gitti ve başka bir rüzgar geldi. Sonra o da gitti ve
başka bir rüzgar geldi. Birinci rüzgarda Cebrail (a.s.) bin melekle
Rasu-lulah'ın (s.a.v.) yanında durdu ikinci rüzgarda Mikail (a.s.) bin melekle
Rasuhıllah'ın (s.a.v.) sağında durdu. Üçüncü rüzgarda İsrafil (a.s.) bin
melekle Rasuullah'ın (s.a.v.) solunda yer aldı.[950]İbni
Sa'd ve başkalarının îkrime'den rivayet ettiklerine göre; şöyle diyor: "O
gün adamın başı düşüyordu. Kimin vurduğu bilinmiyordu. Adamın eli düşüyordu.
Kimin vurduğu bilinmiyordu."[951]
1250- Beyhaki'nin Sehl b. Hanif ten rivayet
ettiğine göre şöyle diyor; "Bedir günü bizi gördüm. Birimiz kılıcıyla
müşriğin başına işaret etse, başı vücudundan ayrılıp düşüyordu.[952]
1251- Yine Rebi' b. Enes'ten[953]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "İnsanlar Bedir günü öldürdükleri
adamlardan meleklerin öldürdüklerini biliyorlardı. Boyunlarına ve parmak
uçlarına vurarak sanki ateşin değdiği yeri yakması gibi yanmalariyla
biliyorlardı.[954]Bir melek insanların
hepsini yener ve öldürür. Meleklerin çok olmasındaki fayda nedir? Şeklinde bir
soru sorulursa, buna şöyle cevap verilebilir. Meleklerin çok olmasındaki amaç;
Müminlerin kalplerinin sakinleştirilmesi ve tatmini ve Peygamberin (s.a.v.)
Rabbi katındaki değeri ve kıymetini açıklamaktır.
Bazı alimler şöyle
diyor: Allahu Teala bu melekleri, kıyamet gününe kadar cihad etmeleri için
yaratmıştır. Her sabreden ve sevabını Allah'tan bekleyen askere melekler
yardıma gelir ve onlarla beraber savaşırlar.Hasan şöyle diyor: "Bedir günü
müslümanların imdadına gönderilen bu beş bin melek, müminlere kıyamet gününe
kadar yardım[955] için yaratılmışlardır.[956]
1252- Sahihi
Buhari'de Rufaa b. Rafi'den (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diyor:
"Cebrail (a.s.) Peygambere geldi ve şöyle dedi:"Bedir ehlini aranızda
ne syarsınız?" Peygamber: "Müslümanların en faziletlileri"[957]
Veya benzer bir kelime söyledi. Cebrail "Bedire gelen melekler aynıdır.
1253- Sahihi Müslim'de İbni Abbas'tan (r.a.)
rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "O gün müslümanlardan biri,
müşriklerden birinin peşine düşmüşken bir kamçı sesi işitti. Kamçı sesi
müşriğin başından geliyordu. Bir atlının şöyle dediğini işitiyordu:
"Göğsünün ortasına ilerle" Önündeki müşriğin yere serildiğini gördü.
Ona baktığında, burnuna vurulduğunu, yüzünün kamçı değmiş gibi yarıldığını
görüyordu. Ensardan biri bunu Rasulullah'a (s.a.v.) anlattığında, Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:"Doğru söyledin. Bu, dördüncü semadakilerin
yardımıdır.[958] O gün yetmiş kişiyi
öldürdüler, yetmişini de esir ettiler."İbni İshak şöyle diyor: "Sonra
Rasulullah (s.a.v.) kumdan bir avuç aldı. Kureyş'e doğru döndü ve:
"Yüzleri kara olsun" dedi ve kumları onlara doğru attı. Arkasından da:"Saldırın"
dedi. Sonuçta Kureyş yenildi. Onların kahramanlarının birçoğu öldürüldü,
şereflilerinin birçoğu esir alındı.[959]İbni
Abbas (r.a.) şöyle diyor: Amr b. Cumuh şöyle dedi:"Kureyş ve Ebu Cehil'i
birbirine girmiş çokça ağaç[960]
gibi gördüm. Şöyle diyorlardı: "Ebu Hakem ona kavuşamıyoruz." Bunu
işitince, onu kendime iş yaptım. Ona doğru yöneldim. Fırsat elime geçince,
üzerine saldırdım. Ona bir darbe vurdum ve ayağını dizinin yarısından kestim.
Vallahi yere düştüğünde taşın altında dağılan çekirdekler gibiydi. Oğlu
İk-rime omuzuna vurdu. Kolum koptu ve yanıma[961]
derimle asılı kaldı. Beni gün boyunca savaştan alıkoydu. O şekilde savaştım.
Onu arkamdan sürüklüyordum. Bana eziyet vermeye başlayınca ayağımı üzerine
koydum ve koparıp attım.[962]Bazılarının
naklettiğine göre; Amr kolunu alıp Rasulul-lah'm (s.a.v.) yanıma geldi.
Rasulullah (s.a.v.) üzerine tükürdü ve kolunu omuzuna yapıştırdı. Kolu sağlam
şekilde yapıştı.İbni İshak'm rivayetine göre Osman dönemine kadar yaşadı.[963]
Kasım lj. Sabit'in[964]
"delail" adlı eserinde naklettiğine göre: "Kureyş Bedir'e doğru
yola çıkınca, Müslümanların Bedir'de galip geldikleri[965]
gün, bir grup cin Mekke'ye gelip şöyle diyordu. Söyleyen görülmüyordu:Hanifler
Bedir'de olay yapmak istiyor -Ondan Kisra ve Kayser'in tahtı yıkılacaktır.
Kureyş'ten adamları öldürdüler, el değmemiş kızlar yere vurarak vah bize
dediler. Muhammed'e düşman olarak geceîeyene yazıklar olsun.- O hidayet
yolundan sapmış ve şaşkınlık içinde kalmıştır.[966]Onlardan
biri:"Hanifler kim" diye sordu. Şöyle dediler:"Onlar Muhammed ve
ashabıdır. İbrahim'in Hanif dini üzerinde olduklarını
sanıyorlar."Mekke'dekiler fazla beklemeden kendilerine Bedir'in haberi
geldi.Hadiste geçen, "Latime, latime" kelimeleri, güzel koku ve kumaş
taşıyan anlamındadır.[967]"Nuavvinı
ma verael kalbi" onun arkasındakileri kapatalım manasında olup,
"Nuğavvira" şeklinde de nakledilmiştir.[968]"Müstentelün
emames saffi" cümlesi ise arkadaşlarının hizasından öne geçen için
kullanılır."Kadh" kelimesi ise, ucunda demiri ve arkasında tüyü olmayan
oktur.[969]"Ariş" kelimes
ise gölge yapan şey manasınadır.[970]"Halefe
hafleten" cümlesi ise, hafif bir uyku ile uyudu manasınadır."Etenet
Kademuhu" cümlesi, hızla koptu ve uçtu manasınadır."S;ıhetil
vücuh" yani "yüzleri kötü olsun" manasınadır. "K.^ulun
eşvah" veya "imreetün şevha" kötü ve çirkin olanlar için
kullanılır.
Sonra
Süleymoğullarının savaşına çıktı. İbni İshak şöyle diyor:"Rasulullah
(s.a.v.) Bedir'den Medine'ye gelince, sadece yedi gün kaldı. Arkasından hemen
Süleymoğullarıyla savaşa bizzat kendisi çıktı. Onların sularından birine
ulaştı. Suya "Kidr"[971]
deniliyordu. Orada üç gece bekledi. Kimseyle karşılaşmayınca geri döndü."[972]Sonra
Kaynukaoğullarıyla savaşa çıktı: Bazıları bunu başlı başına bir savaş
saymamaktadırlar. Bazıları bunu nakletmekle beraber kaza ummesini nakletmemektedirler.
Bey-haki "Delail" de şöyle diyor: "İbni İshak'tan nakledildiğine
bu savaş, zikrettiğimiz savaşlardandır."Valddi ve İbni Sa'd şöyle diyor:
"Bu savaş hicret edildikten sonraki yirminci ay olan şevvalin yansında
cumartesi günü olmuştur.[973]İbni
İshak şöyle diyor: "Yahudilerden Rasulullah'a ilk ihanet eden, ilk
savaşan, ilk kale tahkimine giren kabile Kaynukaoğullarıdır. Rasulullah
(s.a.v.) onları şiddetli bir kuşatmayla kuşatmış, kalplerine korkuyu sokmuştu.
Rasulullah (s.a.v.) ile anlaşmaya yanaştılar. Anlaşmaya göre bütün malları
Rasulullah'ın (s.a.v.) olacak, kâdm ve çocukları da kendilerinin olacaktı.
Rasulullah onları kalelerinden indirmiş, ellerini arkalarına bağlatmıştı.
Münzir b. Kudame es-Selmi'yi de onlara bekçi olarak bırakmıştı. Ubey onlar
hakkında Rasulullah'a (s.a.v.) konuştu. Şöyle dedi:"Allah'ın lanet ettiği
kimseleri bırak, gitsinler." Rasulullah (s.a.v.) onları lanetledi.
Öldürmeden bıraktı. Yalnız Medine'den göçedip gitmemelerini emretti.[974]
Sonra Sevik savaşma
çıktı: Rasulullah (s.a.v.) hicretten sonraki yirmi ikmci yılı başında, Zilhicce
ayından beş gün kalmışken bu savaşa çıktı. Bu gazve ile Ebu Süfyan ve
arkadaşlarını hedefliyordu. Fakat onlara kavuşamadan, kaçtılar. Arkalarında
şarap kaplarına rastladılar. Ebu Süfyan ve adamları, kaçarken yükleri
hafiflesin diye onları bırakmışlardı. Bunun için Sevik gavesi diye
isimlendirilmiştir.[975]
Sonra Galafan
gazvesine çıktı: [976]Galafan
Necd bölgesindedir. -Bu gazveye Enmar ve Ziemr gazvesi de deniliyor-Hicretten
sonraki yirmi beşinci ayın başında, Rebiülevvel ayında Rasulullah (s.a.v.)
dörtyüz onbeş kişiyle çıktı. Herhangi bir kimseyle karşılaşmadan geri döndü.[977]
Sonra Uhud savaşına
çıktı: Hicretten sonraki otuz ikinci ayın başında Şevval'in bitimine beşgün
kala olmuştur. îb-ni Sa'd böyle nakletmiştir.[978]
Rasulullah (s.a.v.) yediyüz kşiyle savaşa hazırlandı. Müşrikler üçbin kişi
idiler. İçlerinde yediyüz zırhlı adam, ikiyüz at, üçbin deve vardı[979]İbni
Akabe şöyle diyor: "Müslümanlarda bir at bile yoktu.[980] Vakidi
şöyle diyor: "Müslümanlarda sadece Rasulullah'in
331
(s.a.v.) Ebu Berde'nin[981]atı
vadi. İbni Sa'd şöyle diyor: "İki taraf karşılaşınca düelloya1 çıkanların
sancağını taşıyan Talha b. Ebi Talha bağırdı. Ona karşı Ali (r.a.) çıktı ve onu
öldürdü. Sonra onların sancağını Osman b. Ebi Talha aldı. Ona karşı da Hamza
(r.a.) çıktı. Onun elini ve omuzunu kesti. Adam geldiği yere tekrar sığındı.
Sonra sancağı Sa'd b. Ebi Talha aldı. Sa'd b. Ebi Vakkas ona bir ok attı ve ok
boğazina isabet etti ve Öldü. Sonra sancağı Mesafi' b. Talha aldı. Asım b.
Sabit[982] (r.a.) onu ok ile
öldürdü. Sonra sancağı Haris b. Talha aldı. Asım'da onu ok ile öldürdü. Sonra
sancağı Kilab b. Talha aldı. Zübeyr b. Avvam (r.a.) onu öldürdü. Sonra sancağı
Celas b. Talha aldı. Talha b. Ubey-dulah da (r.a.) onu öldürdü sonra Ertee b.
Şürahbil aldı. Ali b. Ebi Talib, onu öldürdü. Sonra sancağı Şüreyh b. Far-it
aldı. Onu kimin Öldürdüğünü bilmiyoruz. [983]" [984]İbni
İshak şöyle diyor: "İlim ehlinin bana naklettiğine göre, müşriklerin
sancağı, Amre binti Alkame alıncaya kadar yerde kaldı. O alınca Kureyş'liler
onun etrafında toplandılar. Onların sancağını en son taşıyan Sevvab'dır. İki
eli ke-silinceye kadar sancakla savaştı sonra sancak onun üzerine düştü.
Düşünce onu göğsü ve boynu ile ayakta tutmaya çalıştı. Sancağın üzerinde
öldürülünceye kadar öyle durdu."İbni Sa'd şöyle diyor: "Sancak
taşıyıcıları öldürülünce, Kureyş'liler yenilip kaçmaya başladılar. Hiçbir şeye
dönüp bakmıyorlardı. Kadınları imdat diye bağırıyorlardı. Müslümanlar
peşlerine düştüler. Silahlarını istedikleri gibi vuruyorlardı. Askerleri
yerlerinden edinceye kadar böyle devam ettiler. Askerlere dikkat ederek
ganimetleri toplamaya başladılar. Okçular ihtilafa düştüler. Şöyle dediler:
"Müşrikler yenildiler. Bizim burada durmamıza gerek yok" Onlar da
askerleri takibe başladılar. Onlara dikkat ediyorlardı. Ancak Rasulullah'ın
(s.a.v.) durmalarım emrettiği yerlerini ter-kettiler. Halit b. Velid ve İkrime
b. Ebu Cehil bir daha saldırdılar. Okçulardan geriye kalanları öldürdüler. Komutanları
Abdullah b. Cübeyri de öldürdüler. Müslümanların safları bozuldu. Durum tersine
dönmüştü. İblis şöyle bağırdı:
"Muhammed
öldürüldü" Müslümanlar birbirine karıştılar. Bilinçsizce dövüşüyorlardı.
İçine düştükleri dehşetten bazısı, bazısını Öldürüyordu. Müşrikler şiarları
olan şu cümleyi bağırıyorlardı:"Ey Uzza! Ey Hübel!" Müslümanlara
çabuk öldürmelerle acı vermişlerdi. Müslümanlardan kaçan kaçmıştı. O gün
Rasulullah (s.a.v.) yerinde sabit durmuş ve yayı eğilene kadar ok atmıştı.[985]
Buhari şöyle rivayet ediyor: "Rasulullah (s.a.v.) ile beraber sadece on
iki İçişi kalmıştı."[986] O
gün bela ve ayırım günü idi. Allahu Teala o gün müslümanlar-dan bazılarına
şehadetle ikramda bulunmuştu.Sonra Hamraul Esed gazvesine çıktı: İbni İshak'a
göre Şevval ayının on altısının sabahında meydana gelmiştir.[987]
Hamraul Esed Medine'ye sekiz mil uzaklıktadır. Rasulullah (s.a.v.) orada
pazartesi, sah ve çarşamba günleri durdu. Sonra Medine'ye döndü. Çıkışının
sebebi, düşmana korku vermek, kendilerinde güç olduğunu onlara göstermek,
başlarına gelenlerin kendilerini düşmana karşı zayıflatmadığını ortaya
koymaktı. Ebu Süfyan'a ve Kureyş'in kafirlerine Ra-sulullah'ın kendileri için
yola çıktığı haberi ulaşınca, onun çıkışı Kureyş'lilerin cesaretini kırdı. Geri
Mekke'ye döndüler. Daha önce Medine'ye saldırmak istiyorlardı.[988]Sonra
Nadiroğulları gazvesine çıktı: îbni İshak'a göre Re-biülevvel ayında, Uhud
savaşından sonra onbeşinci ayın başında olmuştur.[989]Buhari
şöyle diyor:"Zühri'nin Urve'den rivayet etitğine göre otuz altıncı ayın
başında olmuştur. Rasulullah (s.a.v.) ashabıyla yola çıkmış ve Nadiroğuİlarının
yanma gelmişti. Onları altı gece kuşattı. Allahu Teala onların kalplerine
korkuyu saldı. Ra-sulullah'tan (s.a.v.) bir devenin taşıyabileceği kadarını yüklendiler
ve çıkıp Hayber'e gittiler. Onlardan bazıları Şam'a gitti. Geriye kalan mallan
Rasulullah'a kaldı. Nadiroğulları hakkında Haşr suresi indi.Sonra Zatür Rika
gazvesine çıktı: Bir görüşe göre bu savaşta sancaklarını yamaladıkları için bu
şekilde isimlendirilmiştir. Başka bir görüşe göre ise Rika savaş yapılan
yerdeki bir ağaçtır.
1254- Sahihi
Buhari ve Müslim'de Ebu Musa'dan rivayet edildiğine göre şöyle
diyor:"Ayaklarımız yaralandı.[990] Biz
de ayaklarımıza bez parçalan ve çaputlar sardık. Bunun için Zatür rika
denildi." İbni İshak şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Nadiroğulları
gazvesinden sonra Re-biülevvel ayında Medine'de kaldı.[991]
Bazılarına göre Rebi-ülevvel ve Rebiülahirin aylarında kaldı. Sonra Necd'e gazveye
çıktı. Muhariboğullan, Sa'lebeoğullan ve Gatafanoğu-Iarmı hedefliyordu. Orada
öatafan'dan bir toplulukla karşılaştı. Aralarında savaş olmadı. İnsanların
bazısı bazısından korkmaya başladı. Rasulullah (s.a.v.) müslümanlara korku
namazı kıldırdı. Sonra geri döndü."[992]Sonra
küçük Bedir gazvesine çıktı: İbni İshak şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.)
Zatürrika gazvesinden Medine'ye dönünce, Cemadielevvel ve Receb aylarını orada
geçirdi. Sonra Şaban ayında Ebu Süfyan'a verdiği söz üzerinde Be-dir'e doğru
yola çıktı. Bedir'e gelip konakladı. Ebu Süfyan da Mekke ehli ile yola çıktı.
Sonra dönüş fikri kendisinde oluştu ve Mekke ehli ile beraber Mekke'ye geri
döndü.[993] Rasulullah'a (s.a.v.)
onların Mekke'ye dönüş haberi gelince, o da Medine'ye geri döndü. Peygamber
(s.a.v.) bu gazveye bin beşyüz kişilik bir ordu ile çıkmıştı.[994]Hakim
bunu "Eliklil" de Vakidi'den rivayet etmiştir.Sonra Dümetül Cendel
gazvesine çıktı: Bu gazve hicretin beşinci yılında Rebiüievvel ayında
olmuştur. İbni Sa'd şöyle diyor: "Rasulullah'a (s.a.v.) Dümetül Cerdel'de
gelip geçenlere zulmedip, haksızlık eden bir topluluğun varlığı haberi ulaştı.
Ayrıca bunların Medine'ye yaklaşmak istediklerini de haber aldı. Dümetül
Cendel Şam tarafında bir yerdi. Şam ile arası beş gecelik mesafe, Medine ile
arası on-beş veya onaltı gecelik mesafe idi. Nevevi, "f ehzibül esma"
da İbni Asakir'in tarihinde Vakidi'den naklettiği Dumetül Cendel ile Şam
arasının on konak, Kufe'yle arasının on konak olduğunu doğru olarak kabul
etmektedir. Dumetül Cendel normal bir kalesi olan, araplar arasında kalesiyle
meşhur olan bir şehirdi. Rasululah (s.a.v.) mü s tumanlardan bin kişi ile yola
çıktı. Geceleri yol alıyor, gündüzleri saklanıyordu. Rasulullah'ın yola
çıktığı haberi Dumetül Cendel ahalisine ulaştı.[995]
Herbiri birtarafa dağıldı. Rasulullah (s.a.v.) oraya ulaştığında kimseyi
bulamadı. Hayvanlarına ve çobanlarına saldırdı. Onlardan bazıları kaçtı,
bazıları ele geçti. Orada biraç gün durup etrafa seriyyeler gönderdi. Fakat
bunlar birşey elde edemeden geri döndüler. Rasulullah (s.a.v.) Rebiülahir
ayından ongun kalmışken, Medine'ye geri döndü."[996]
Sonra Hendek gazvesine
çıktı. Bu gazve çeşitli grupların savaşıydı. İbni İshak şöyle diyor: Sonra
beşinci yılda Şevval ayında Hendek gazvesi oldu.[997]
Kureyş Ebu Süfyan b.Harb'ın komutasında yola çıktı. Gatafan Uyeyne b. Hısn komutasında,
Firazeoğullarıyla beraber çıktı. Haris b. Avf el-Muzni Mürreoğullariyla,
Musa'ir b. Ruheyle[998]
kendisine tabi olan cerus adamlarıyla beraber yola çıktılar. Rasululah'a
(s.a.v.) onların yola çıktıkları ve yaptıkları ittifak haberi ulaşınca,
Medine'nin etrafında hendekler kazdırdı."[999]İbni
Sa'd şöyle diyor: "Kureyş toplandı. Yanlarında bulunan Habeş'lileri ve
kendilerine tabi olan arapları topladılar. Bunlar dört bin kişi idiler. Darun
Nedve'de bir bayrak altıda toplandılar. Bayrağı Osman b. Ebi Talha taşıyordu.
Onlarla beraber üçyüz atlı da yola çıkardılar. Komutanları Ebu Süfyan'dı.
Süleymoğullan yediyüz kişiyle, Firazeoğullan bin kişiyle onlara katıldı.
Hendeklere kadar gelenlerin toplamı onbin kişi idi. Çeşitli gruplardan
oluşuyorlardı. Rasulullah'a haber ulaşmca, insanları kan akıtma ve başyarmak[1000]
üzere ordugahta topladı. Müslümanlar o gün üçbin kişiidi-ler. Sonra Medine'nin
etrafına hendek kazdırdı. Hendek altı günde tamamlandı.[1001]
Bir görüşe göre on küsur günde, başka bir görüşe göre ise yirmi dört günde
tamamlandı."İbni İshak şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) hendeği bitirince,
Kureyş topluluğu gelip hendeklerin önüne konakladılar. Gatafan ve diğerleri
bir yerde toplandılar. Rasulullah (s.a.v,) müslümanlarla beraber, üçbin kişi
oldukları halde çıkıp, sırtını dağdaki yarığa doğru verdi. Orada askerlerini
düzene soktu. Hendek onlarla Kureyş'Hlerin arasındaydı.[1002]
Rasulullah (s.a.v.) ve Müşrikler yirmi küsur gün beklediler. Ok atışı ve
kuşatmadan başka, aralarında savaş olmadı.[1003]
Yukarıda geçtiği gbi Ali b. Ebi Talib (r.a.) Amr b. Abduvud ile düello yapti."[1004]İbni
İshak şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı Allahu Tealanın
belirttiği gibi düşmanlarının ön ve arkalarından gelmeleriyle oluşan koku ve
şiddet içinde durdular. Sonra Nuaym b. Mes'ud el-Eşcai Rasulullah'a (s.a.v.)
geldi ve şöyle dedi:"Ya Rasuiallah! Ben müslüman oldum. Benim kavmim ise
bunu bilmiyor. İstediğini bana emret" Rasulullah (s.a.v.) ona:"Sen,
aramızda tek adamsın. Savaşı terketmeye onları teşvik et. Şüphesiz savaş
hiledir." buyurdu. Nuaym b. Mes'ud çıkıp Beni Kurayza'nın yanına gitti.
Cahiliyye'de onların hizmetçisi idi. Şöyle dedi:"Ey Kurayza oğulları! Size
olan sevgimi bilirsiniz. Sizinle benim aramda olanları bilirsiniz."
Onlar:"Doğru söyledin. Sen bizim yanımızda itham edilmiş değilsin."
dediler, Nuaym şöyle dedi:"Kureyş ve Gatafan sizin gibi değiller. Burası
sizin memleketiniz. Mallarınız ve kadınlarınız buradadır. Buradan çıkıp başka
yere gidemezsiniz. Kureyş ve Gatafan, Muham-med ve ashabıyla savaşmak için
gelmişler. Siz onları Mu-hammed ve arkadaşlarının üzerine saldınız. Onların memleketleri
başka yerdedir. Mallan ve kadınları burada değildir. Herhangi bir fırsat
buldular mı, onu değerlendirirler. Eğer olmazsa, çekip .memleketlerine giderler
ve sizinle bu adamın arasından çekilirler. Eğer onunla başbaşa kalırsanız, sizin
öna gücünüz yetmez. Siz, diğerlerinden, onların şerefli ve ileri gelen
adamlarını elinizde rehin olarak alıp, güvenceye kavuşmadan, onlarla beraoer
savaşmayın. Bu güvenceyi alın ki, Muhammed'Ie savakta sizin tarafınızda savaşa
girsinler." KurayzaoğuIIarı:"Doğru söyledin" dediler.Sonra Nuaym
çıkıp Kureyş'in yanına gitti. Ebu Süfyan ve yanındakilere şöyle dedi:"Size
olan sevgimi ve Muhammed'e olan ayrılığımı bilirsiniz. Bana bir haber ulaştı.
Onu size nasihat olarak ulaştırmak istedim. Bunu benden alıp gizleyin. Benim
söylediğimi kimseye söylemeyin." Kureyş'liler:"Yaparız" dediler.
Nuaym:"Bildiğiniz gibi Yahudi topluluğu Muhammed'Ie aralarında geçenlere
pişman olmuşlardır. Muhammed'e "biz yaptıklarımıza pişman olduk. Kureyş ve
Ğatafan'ın şereflilerini alıp sana teslim etmemiz ve senin de onların boyunlarını
vurman, seni razı eder mi?" diye haber gönderdiler. "Sonra geriye
kalanlarla savaşmada seninle beraber oluruz" dediler. Muhammed'de
"Evet" diye haber gönderdi. Eğer yahudiler sizden rehin olarak adam
isterlerse, onlara tek bir adamınızı biîe vermeyesiniz" dedi.Sonra çıkıp
Ğatafan'ın yanına gitti. Şöyle dedi:"Ey Gatafan topluluğu! Siz benim aslım
aşiretimsiniz. İnsanların arasında en çok sevdiklerimsiniz. Beni itham
ettiğinizi görmedim" Onlar:"Doğru söyledin. Seni hiç itham
etmedik" dediler. Nuaym:"Bunu gizleyin" dedi.
Onlar:"Tamam" dediler. Kureyş'e söylediklerini onlara da söyledi ve
onları sakındırdı.Beşinci senenin şevval ayında cumartesi günü, Allahu Tealanın
Rasulune (s.a.v.) yardımı sonucu, Ebu Süfyan ve Ğatafan'ın ileri gelenleri
İkrime b. Ebu Cehil ve bir topluluğu Kurayzaoğullarına gönderdiler. Onlar
şöyle dediler:"Biz sağlam bir yerde değiliz. Ayağımızdaki ayakkabılar ve
hayvanlarımızın nalları parçalandı. Muhammed'in işini bitirip onunla aramızdaki
meseleyi halletmek için savaşa hazırlanın" Kurayzaoğullan ona[1005]
şöyle haber gönderdiler: "Bugün Cumartesi günü. Cumartesini[1006]
ihlal edenlerin başına gelenleri biliyorsunuz. Bununla beraber bize bazı rehinler
vermedikçe sizinle beraber savaşmayız." Elçi bu haberle dönünce
Kureyş'liler4Gatafan'a, şöyle dediler:"Vallahi Nuaym b. Mes'ud bize doğru
söylemiş" Ku-rayzaoğullarrna şöyle haber gönderdiler:"Vallahi size
kesinlikle rehin vermeyiz. İsterseniz bizimle beraber savaşm. Aksi takdirde
bizimle sizin arasında anlaşma yoktur" Kurayzaoğularıda şöyle
dedi:"Vallahi Nuaym b. Mes'ud bize doğru söylemiş" Ai-lahu Teala
onlar arasında harbi bırakmayı teşvik etti. İhtilafa düştüler. Allahu Teala
onların üzerine soğuğun şiddetli olduğu bir gecede, şiddetli bir fırtına
gönderdi. Kap-kacakları devrildi, kazan ve tencereleri yuvarlandı.Onların
ihtilafa düştükleri haberi Rasulullah'a ulaşınca, onlardan haber getirmesi çin
Huzeyfe b. Yeman'ı gönderdi. Huzeyfe onların yanına geldi. İçinde bulundukları
sıkıntıyı gördü. Ebu Süfyan'ın şöyle dediğini işitti:"Ey Kureyş
topluluğu! Herkes yanında oturan adamını tanısın" Huzeyfe (r.a.) şöyle
diyor:"Yanımda oturan adamın elini tuttum ve:"Sen kimsin?"
dedim. Adam:"Ben falanım" dedi. Sonra Ebu Süfyan şöyle dedi:"Ey
Kureyş topluluğu! Vallahi sizler sağlam bir yerde bulunmuyorsunuz?
Ayağımızdaki ayakkabılar yırtıldı. Hayvanlarımız öldü. Gördüğünüz bu rüzgara
da tutulduk. Bizleri koruyacak bir yer kalmadı. Yerinde duran kap kaçağımız
ve kazanımız kalmadı. Bir ateşimiz bile yok. Göçünüz. Ben göçüyorum."
Devesine bindi. Yukarı daha sağlam şekilde eline geçmeden ayağa kalktı. Huzeyfe
şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) beni gönderdiğinde bir şey yapmamam için
benden söz almasaydı, onu bir ok ile öldürürdüm. Sonra Rasululah'ın yanına
geldim. Namaz kılıyordu. Olanları ona söyledim. Allah'a hamdetti. Gatafan
Kureyş'in yaptıklarını duyunca, onlar da kolları sıvadılar. Dönüp kendi
memleketlerine gittiler[1007]Sonra
Kurayzaoğullan gazvesine çıktı. îbni İshak şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.)
sabahlayınca, müslümanlarla birlikte Hendek'ten Medine'ye döndü. Silahlarını
koydular. Öğle olunca Cebrail (a.s.) Peygambere (s.a.v.) geldi ve:"Sen
silahını bıraktın mı ya Rasulallah?" dedi. O:"Evet" dedi.
Cebrail (a.s.):"Meleker hala silahlarını bırakmadılar. Ey Muhammed! Allahu
Teala sana Kurayzaoğullarına yürümeni emrediyor. Ben gidip onları
sarsıyorum" dedi.Rasulullah (s.a.v.) müezzine emretti ve insanlar arasında
şöyle bağırdı:"Kim işitip itaat ediyorsa, ikindi namazını
Kurayza-oğuUarımn orada kılsın."[1008]İbni
Aiz şöyle diyor: "Velid'"in Said b. Beşir'den, onunda Katade'den
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) o gün bir tellal
gönderdi. Şöyle bağırdı:"Ey Allah'ın atlıları! Bininiz" İbni Sa'd
şöyle diyor:"Sonra Beni Kurayzaya müslümanlardan üç bi kişiyle gitti.
Otuz altı tane at vardı. Zilkade'den yedi gün kalmışken çarşamba günü bu savaş
olmuştur.[1009]İbni İshak şöyle diyor:
"Rasulullah (s.a.v.) Kurayzaoğullarına gelince, onların kuyularından
birinin başına konakladı. İnsanlar da gelip kendisine katıldılar. Yirmi beş gün
onları vışattı. Yahudiler kuşatmadan daralınca, Allah kalplerine korku salınca,
Peygamberin hükmüne teslim olarak kalelerinden indiler. Onlar hakkında Sa'd b.
Muaz (r.a.) erkeklerinin öldürülmesi,[1010]
kadın ve çocuklarının esir edilmeleri şeklinde hüküm verdi. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurdu[1011];"Sen
yedi göğün üzerindeki Allah'ın hükmü ile hükmettin."Yahudileri Binti
Haris'in evinde hapsetti.Sonra Medine'nin çarşısına gitti. Orada bir çukur
kazdırdı. Sonra yahudileri getirtti. Boyunları vurularak bu çukura atıldılar.
Teker teker getirilip boyunları vuruluyordu. Aralarında Allah'ın düşmanı Huyey
b. Ahtab ve Ka'b b. Esed vardı. Bunlar yahudilerin ileri gelenleriydiler.
Ka'b'ı Rasulullah'a (s.a.v.) boynunu vurmaya götürürlerken şöyle
dediler:"Ey Ka'b! Bize ne yapılacağını sanıyorsun?" Şöyle dedi:"Her
yerde akıl edemiyorsunuz. Görmüyormusunuz çağıran hiç tartışmıyor. Sizden kim
giderse geri dönmüyor. Vallahi sonuç ölümdür. Bu şekilde Rasulullah (s.a.v.)
onların işini bitirdi. Allah'ın düşmanı Huyey b. Ahtab getirildi. Elleri bir
iple boynuna bağlanmıştı. Rasulullah'a (s.a.v.) bakınca şöyle
dedi:"Allah'a yemin ederim ki sana düşmanlık ettiği için nefsimi
kınamadım. Fakat kim Allah'ı rezil etmeye çalışırsa, Allah onu rezil
eder" Sonra insanlara döndü ve şöyle dedi:"Ey insanlar! Allah'ın
emri, kitabı ve İsrailoğullarının üzerine vurulan kaderine karşı
çıkılmaz"Sonra oturdu ve boynu vuruldu."[1012]
Müellif şöyle diyor: Bu, İbni İshak'ın naklettiğinin özetidir.Sonra
Lehyanoğulları gazvesine çıktı. İbni Sa'd'a göre, altıncı senede Rebiülevvel
ayında olmuştur.[1013]
İbni İshak'a göre ise, Kurayza'mn fethinden altı ay sonra cemaziyel evvel
ayında olmuştur. Rasulllah (s.a.v.) çöl ashabı olan Hubeyb ve arkadaşlarıyla
beraber Lehyanoğullarmı ele geçirmek için yola çıktı. Fakat oraya ulaşınca
onların Ra-sulullah'ın yola çıktığı haberini alınca dağlara kaçtıklarını gördü.[1014]Sonra
Zikared gazvesine çıktı.[1015] Bu
gazve orman gave-sidir. İbni İshak şöyle diyor:"Sonra Rasululîah (s.a.v.)
Medine'ye geldi. Orada sadece birkaç gece kaldı ki, Uyeyne b. Hisn el-Fezari[1016]
Gatafan'dan bazı süvarilerle, Rasulullah'ın ormanda aşıladığı bazı ağaçlara
akın güzenledi.[1017]
Buna göre bu gazve altıncı senede olmuştur.Sahihi Buhari ve Müslim'deki
rivayetlere göre ise, Hudeybiye'den sonra Hayber'den önce, yedinci senenin
başında olmuştur ileride geleceklerdir. [1018]
Hafız İbni Kesir ed-Dımeşki de tarihinde[1019]
İbni îshak'ın naklettiğine benzer şekilde nakletmektedir.Müslim'in Selme b.
Ekva'dan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Biz yüz ondört kişi olduğumuz
halde Rasulullah (s.a.v.) ile beraber Hudeybiye'ye geldik..." hadisi
zikretti ve şöyle dedi:
"Sonra Medine'ye
geldik. Rasulullah (s.a.v.) kölesi Rabah ile beni yük taşıyan hayvanlara
gönderdi. Ben Rabah ile beraber Talha'nın atının üzerinde, onları otlatarak
sürüp getiriyorduk. Sabahlayınca Abdurrahman elFerazi'nin Ra-sulullah'ın
(s.a.v..) yük hayvanlarına akın düzenlediğini, çobanı öldürüp, hayvanları önüne
kattığını gördük. Ben şöyle dedim:"Ey Rabah! Bu atı al ve Talha b.
Ubeydullah'a götür ver. Rasulullah'a (s.a.v.) müşriklerin onun otlayan
davarlarına saldırdıklarını haberini ulaştır." Sonra bir tepenin üzerinde
durdum, Medine'ye dönerek:"Ey Arkadaşlar" dedim. Sonra adamların
peşine düştüm. Onlara ok atarak şöyle diyordum:"Ben Ekva'nm oğluyum. Bugün
alçalma günüdür" Onlardan birine ulaştım ve ayağına bir ok isabet
ettirdim. Sonra kürek kemiğine bir ok atarak:"Al. Ben Ekva'nın oğluyum.
Bugün alçalma günüdür" dedim. Vallahi sürekli olarak onlara yaklaşıyor ve
ok atıyordum. Bir atlı bana doğru gelince bir ağacın kökünde durup ona ok
atıyordum. Birini o şekilde vurdum. Sonunda dağ arasındaki vadiye girdiler. Ben
dağın tepesine çıktım ve yukarıdan onlara taş atmaya başladım. Bu şekilde
onları takip ettim. Sonunda Allahu Teala bana ikram olarak Ra-sulullah'ın
(s.a.v.) develerinden birini arkamda gördüm. Onlar da o deveyle benim arama
girmediler. Sonra onları takip edip, ok ve taş attım. Onlar da otuzdan fazla
elbise, otuz tane mızrak atarak yüklerini hafifletmeye çalıştılar. Attıkları
her şeyin üzerinde taşlardan bir tümsek yapıyordumki, Rasulullah (s.a.v.) ve
ashabı onları görüp bizi takip etsinler ve çabuk gelsinler. Bir de baktım ki
onların yanına falan b. Bedr el-Fezari geldi..Oturup yemek yemeye başladılar.
Ben bir taşın üzerinde oturdum. Fezari beni görünce:"Bu gördüğün
nedir?" dedi. Onlar:"Bu şiddetle[1020]
bizimle karşılaştı. Vallahi Şafak'tan[1021],
beri bizden ayrılmadı. Sürekli bize ok ve taş atıyor. Elimizdeki her şeyi
çıkarıp attık" dediler. Fezari: "Sizden dört kişi ona karşı çıksa
ya?" dedi.Benim yanıma dört kişi çıktı. Benimle konuşacak mesafeye
gelince ben:"Beni tanımıyor musunuz?"[1022]dedim."Hayır.
Sen kimsin?" dediler. Ben:"Ben Selme b. Ekva'yım. Muhamed'in (s.a.v.)
yüzünü keremli kılana yemin ederim ki, ben bir insana ulaşmak istedim mi, ona
ulaşırım. O ise beni istememekle beraber bana ulaşır." dedim. Onlardan
biri:"Ben zannediyorum" dedi. Geri döndüler. Ben yerimden ayrılmadım.
Birden Rasulullah'ın (s.a.v.) atlılarının ağaçlan sallayarak geldiklerini
gördüm. Geldiklerinde ilk gelenin Ahram el-Esedi[1023],
onun arkasında Ebu Katade el-Ensari, onun arkasında Mikdad b. Esved el-Kindî
olduklarını gördüm. Ben Ahram'ın atının yularından tuttum. Şöyle dedi:[1024]345"Arkalarını
dönüp kaçtılar." Ben:"Ey Ahkam! Rasulullah ve ashabı gelinceye kadar,
onlardan sabır iste ki seni onlardan koparmasınlar" dedim. Ahkam:"Ey
Seleme! Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsan, cennetin ve ateşin hak
olduğuna inanıyorsan, benimle şe-hadetin arasına girme" dedi. Onu
bıraktım. Ahram arkadan Abdurrahman'a kavuştu ve onun atını keserek öldürdü.
Ab-durrahman da ona bir darbe vurarak onu öldürdü ve onun atına bindi. Arkadan
Rasulullah'm süvarisi Ebu Katade kavuştu. Abdurrahman yere atarak, onu
öldürdü.Muhammed'in (s.a.v.) yüzünü keremli kılana yemin ederim ki, onları yaya
olarak takip ettim. Taki arkamda Muhammed'in (s.a.v.) ashabım gördüm. Hiç bir
şeyde durmadan, güneşin batımından önce, su bulunan bir yere ulaştılar. Buraya
Zukared deniliyordu, ulaştıklannında susamışlardı. Oradan su içtiler. Buna
baktılar. Benim onların arkasından koştuğumu görürse, bu onlara ağır geldi. Bir
damla bile içmeden, onlarda çıktılar. Daha hızlı geliyorlardı. Ben koştum ve
onlardan birini kürek kemiğinden ok ile vurdum ve:"Al. Ben Ekva'nm
oğluyum. Bugün alçalma günüdür" dedim. Adam:"Vay anası ona kaybetsin.
Sabahtan beri peşimizde."[1025]dedi.
Ben de:"Evet. Ey nefsinin düşmanı. Sabahtan beri
peşindeyim"dedim.Yokuşta iki at buldum. Onları alıp Rasulullah'a getirdim.
Bana ulaştı ve içinde içilecek süt bulunan bir kap ile içinde su bulunan bir
kap verilmesini emretti. Ben de abdest aldım ve içtim. Rasulullah'a (s.a.v.)
geldiğimde, susuz oldukları halde terkettikleri kuyunun başındaydı. Baktım ki
Rasulullah (s.a.v.) kaçırılan develeri almış ve hepsini müşriklerden
kurtarmış. Bütün elbise ve mızrakları da bulmuş. Birde baktım ki Bilal (r.a.)
develerden birini kesmiş ve onun ciğerinde ve horgücünden Rasulullah'a (s.a.v.)
pişiriyor.Ben: "Ya Rasulallah! Beni bırak ashabdan yüz kişi seçeyim.
Onları takip eder ve haber vereceklerin hepsini öldürürüm." dedim.
Rasulullah (s.a.v.) ateşin ışığında dişleri görülecek kadar güldü. Şöyle
dedi:"Ey Selme seni bırakırsam yapar mısın?" Ben: "Sana ikram
edene yemin olsun ki evet" dedim. Şöyle buyurdu:"Onlar şu anda
Ğatafan topraklarında bulunuyorlar." Gatafandan biri geldi ve şöyle dedi:
"Falan onlara bir
deve kesti. Üzerindeki tozu görünce, "Kavim size saldırdı mı?"
dediler ve çıkıp kaçtılar. Sabahlayınca Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Süvarilerimizin en hayırlısı Ebu Katade, yayalarımızın en
hayırlısı Seleme'dir."Sonra Rasulullah (s.a.v,) bana iki pay verdi.
-Atlının ve yayanın payını- Sonra Medine'ye dönerken Rasulullah (s.a.v.) beni
kulağı yarık olan devenin üzerinde terkisine aldı.Biz yolda giderken ensardan
bir adam koşmada geçilemiyordu. Adam:"Medine'ye kadar koşma yarışı yapacak
kimse yok mu? Medine'ye kadar yarışacak kimse var mı?" demeye başladı.
Bunu tekrarlamaya başladı. Onun sözlerini işitince:"Sen ikramda bulunmaz
mısın, şerefli kimselere hibe etmez misin?" dedim. Adam:"Rasulullah
(s.a.v.) hariç, hayır" dedi. Ben:"Ya Rasulallah! Anam babam sana feda
olsun, Beni bırak bu adamla yarışayım" dedim. Rasulullah
(s.a.v.):"İstersen" dedi. Ben:"Sana doğru git" dedim. Sonra
ayaklarımı çabuklaştırdım. Sağından solundan geçtim. Erken davrandım. Onu bir
veya iki şeref ile cesaretlendirdim. Nefsimi bırakmak istiyordum. Sonra onun
peşinden koştum. Onu tekrar bir veya iki şerefle cesaretlendirdim. Sonra yine
koştum ve ona kavuştum. Omuzlarının arasına vurdum. Sonra:"Geçtim
vallahi" dedim. Adam:"Ben de sanıyorum" dedi. Onu Medine'ye
kadar g Hadiste geçen, "Al" kelimesi, yanına attığım oku al eçtim.
Vallahi Medine'de üç gece kaldık ve Rasulullah ile beraber Hayber'e
çıktık."[1026]Hadiste
geçen, "Uneddihi"[1027]
kelimesi, hayvanın suya bırakılıp, az bir şey içince, otlağa bırakılması, sonra
tekrar sulayıp, otlağa bırakılması manasınadır.Hadiste onların yüküne bir ok
kavuşturdum şeklinde geçmektedir. Nevevi şöyle diyor:"Mutemed asılların
çoğunda böyle geçmektedir."[1028]
manasınadır."Bugün alçalma günüdür" sözü ile, "bugün helak olup
ölme günüdür" demek istiyor.[1029]"Nuğdul
kelfi"[1030]
kürek kemiğinin yarımdaki ince kemiğe denilmektedir.Hadiste geçen
"Ereddihim bil hicareti" yani, "başlarına düşecek taşları onlara
atıyordum" manasınadır.Hadiste geçen, "Caaltu aleyhi aramen minel
hicareti" yani işaretler yaptım. Arkadan gelenin bulması için toplanıp
tümsek oluşturulan taşlardır.[1031]Hadiste
geçen"Karn" kelimesi, büyük dağdan ayrı olan küçük tepeye denilir.
"Beren"[1032]
kelimesi ise şiddet man-asındadır.Hadiste geçen, "Celliyethum"[1033]
onları alıkoydu, attı, manasınadır.Hadiste geçen, "Eridu fereseyni"
yani, "İki atı yokuşta yordum, yorgunluktan yere düştüler ve onları
bıraktım" manasınadır."Satihet"[1034]
ise deriden oluşan, birbirine karşı duran iki kaptan oluşan yemek
kabıdır."Mizketun"[1035] su
ile karışık az süt manasınadır. Neva-ciz" ise dişler manasınadır.[1036]Hadiste
geçen "Rabattu aleyhi şerefen ev şerefeyni es teb-ki nefesi" cümlesi
yani, "nefesimi tüketmedim. Koşuda fazla hızlı gitmedim"
manasınadır. Yarışta başta kullanılan güzel bir taktiktir.Hadiste geçen,
"şeref kelimesi, şart manasındadır. Bir görüşe göre yerdeki yükseltidir.[1037]Sonra
Mustalikoğulları gazvesine çıktı. Bu gazve Müreysi' denilen suyun bulunduğu
yere yapılmıştır.[1038]
İb-ni İshak'a göre altıncı senenin şaban ayında olmuştur.[1039] Musa
b. Akabe'ye göre ise dördüncü senede olmuştur.[1040]
İbni Sad'a göre ise beşinci senenin şaban ayında olmuştur. Hendek savaşı ise
ondan sonra Zilkade ayında olmuştur.Rasulullah (s.a.v.) Mustahkoğullarının
Haris b. Ebi Dırar ve Peygamberin hanımı Cüveyriye binti Haris komutasında,
kendilerine saldırmak üzere toplandıklarını haber alınca, yola çıkarak, onların
sularından birinin başında onlarla karşılaştı. Bu suya Müreysi' deniliyodu.
Kadid bölgesinde sahile doğru bir yerdedir. İnsanlar birbirlerine girdiler.
Savaş başladı. Allahu Teala Mustalıkoğullarını yenilgiye uğrattı. Onlardan
ölenler öldü. Rasulullah (s.a.v.) onların kadınlarını, çocuklarını ve mallarını
ganimet olarak, sahabeler arasında dağıttı.İbni Sa'd'ın naklettiğine göre,
savaş ilk önce bir saat karşılıklı ok atışiyla devam etti. Sonra Rasulullah
(s.a.v.) ashabına emretti. Birden hücuma kalktılar. Onlardan insanlar telef
olmaya başlayınca ve on kişi onlardan ölünce gerisi yenildi ve Rasulullah
(s.a.v.) erkek, kadın ve çocukları esir aldı. İbni Sad'm naklettiğine göre bu
savaşta ganimet alınan develer iki bin, beşbin koyun ve ikiyüz evin ahalisi
esir alınmıştır.Sonra Hudeybiye gazvesine çıktı:[1041] Bu
gazve ihtilafsız altıncı senenin zilkade ayında olmuştur. Rasulullah (s.a.v.)
bin dört yüz müslüman ile savaş kastı olmaksızın, beytullahı ziyaret maksadıyla
çıktı. Kendisiyle beraber yetmiş tane kurbanlık hayvan da götürmüştü. Kureyş
Rasulullah'ın (s.a.v.) çıkışını haber alınca, savaşmak üzere çıktılar.
Ra-sululah da (s.a.v.) savaşmaya karır verdi. Müslümanları ölüm üzerine biata
çağırdı. Cabir (r.a.) şöyle diyor:"Kaçmamak üzere biat ettik." Ağacın
altında rıdvan biati gerçekleştirildi. Sonra siyer kitaplarında genişçe anlatıldığı
üzere anlaşma yapıldı. ;Sonra Hayber
gazvesine çıktı. Hayber, birçok kalesi olan bir şehirdir. İbni İshak şöyle
diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Hudeybiye'den dönüşünden sonra Zilhicce ayı ve
Muharrem'in bir kısmında Medine'de kaldı. Muharrem'in geriye kalan zamanında
Hayber'e savaşa çıktı."[1042]
Altınca seneden sadece bir ay ve birkaç gün kalmıştı.[1043]Musa
b. Akabe şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Hudeybiye'den dönünce yirmi veya
ona yakın bir zaman Medine'de kaldı. Sonra Hayber'e savaşa döndü. O
Hudeybiye'de iken Allahu Teala onu va'd etmişti.[1044]Müslim
ve başkalarının Selme b. Ekva'dan rivayet ettiklerine göre şöyle
diyor:"Vallahi Hudeybiye'den sonraki Zikared'den[1045]döndükten
sonra üç gece bile kalmadık ki, Rasulullah (s.a.v.) ile beraber Hayber'e çıktık,
amcam Amir[1046] müslümanlara şiir
söylemeye başladı ve şöyle dedi:Vallahi eğer Allah olmasaydı hidayet bulmazdık.Sadaka
vermez, namaz kılmazdık,Yarabbi senin fazlından yüz çeviremeyiz.Düşmanla
karşılaştığımız ayaklarımızı sabit kü.Üzerimize sekinetini indir.[1047]Rasulullah
(s.a.v.):"Bu kim?" dedi. Amcanı:"Ben Amir'im" dedi.
Rasulullah (s.a.v.):"Rabbin seni affetti" dedi.Rasulullah (s.a.v.)
bir kişiye istiğfar edince, o mutlaka şehid olur. Ömer b. Hattab (r.a.)
devesinin üzerinden şöyle bağırdı:"Ey Allah'ın peygamberi! Bizi Amir ile
güçlendirsen1' dedi. Hayber'e gelince, Melikleri Muharrib kılıcını kaldırıp indirerek[1048] çıktı
ve şöyle dedi:"Hayber benim Muharrib olduğumu bilir -pür silah-tecrübeli
kahraman.Savaş olduğu zaman ateş alevlenir.Amir ona karşı çıktı ve şöyle
dedi:Hayber benim Amir olduğumu bilirPür silah, savaşıp vuran
kahraman.Karşılıklı birer darbe vurdular. Muharrib'in kılıcı Amir'in kalkanına
saplandı. Amir alttan vurmaya çalıştı. Fakat kılıcı kendisine döndü ve
kolundaki daman kesti. Bu darbe ile öldü" Seleme şöyle
diyor:"Çıktığımda Rasulullah'm (s.a.v.) ashabından bir topluluğun:"Amir'in
ameli batıl oldu. Çünkü kendisini öldürdü" dediklerini duydum. Ağlayarak
Rasulullah'a geldim ve:"Ya Rasulallah! Amir'in ameli batıl mı oldu?"
dedim."Kim bunu söyledi" dedi. Ben:"Ashabından bazıları"
dedim. Şöyle buyurdu:"Kim bunu söylediyse, yalan söylemiş. Bilakis onun ecri
iki kattır" Sonra beni göz ağrısına tutulmuş Ali'ye gönderdi. Şöyle
buyurdu:"Sancağı Öyle birisine vereceğim ki Allah ve Rasulu onu sever, o
da Allah'ı ve Rasulunu sever" Ben Ali'in yanına gittim. Gözleri ağrıdığı
için elinden tutup getirdim. Rasulullah (s.a.v.) gözlerine îükürdü ve gözleri
iyileşti. Sancağı ona vredi. Muharrib çıktı ve şöyle dedi:"Hayber bilir ki
ben Muharrib'im -pürsilal., tecrübeli kahraman, savaş başladığı zaman ateş
alevlenir.Ali (r.a.) şöyle dedi:Ben ki Annem beni Haydar diye isimlendirdiOrmanların
arslanı gibi, irabın manzarası gibi.Ağır bir ölçüyle sizlere veririm.[1049]AU
(.r.a.) Muharrib'ın başına bir darbe vurdu ve başını ikiye ayırdı. Sonr**. onun
eliyle fetih tamamlandı.[1050]"Muğamir"
ise hızlı vuran, çarpan, savaşan manasınadır. Nevevi şöyle diyor:"Muğamir
savaşın tehlikelerine atılan, şiddetine katlanıp kendisini oraya
atandır.""Yesfilu lehu" alttan vurman
manasınadır."Yehtiru" kelimesi ise, kılıcı kaldırıp indirme manasınadır."Haydar"
kelimesi ise, Arslanın isimlerinden biridir. Ali'nin annesi Fatma binti Esed,
Ali'yi babasınınismiyle isimlendirmişti. Ebu Talîb eve gelince, konulan ismi
beğenmedi ve onu, Ali diye isimlendirdi."Şendere" ise ağır ölçüdür.
Bazı rivayetlere göre AH şöyle diyor:"Kılıçla size ağır ölçüyü
vereyim" demiştir.Beyhaki, "Delailün nübüvve'de" Büreyde'den
benzer bir hadisi rivayet etmektedir. Bu rivayete göre Muharrib Yemen işi bir
miğferle çıktı. Başında beyaz bir taş vardı. Karşılıklı darbeleri vurdular. Ali
(r.a.) hızla bir kılıç darbesi vurdu. Darbede, taş, miğfer ve başı ikiye
bölündü. Olduğu bir yere yığıldı.Musa b. Akabe'nin Zühri'den naklettiği
rivayete göre; Murahhib'i Öldüren Muhammmed b. Mesleme'dir. Muha-med b. İshak
da bu görüştedir: Şöyle diyor:"Hariseoğullarndan biri olan Abdullah b.
Sehrinı[1051]Ca-bîr'den rivayet
ettiğine göre şöyle diyor:"Yahudi Murahhib Hayber kalesinden çıktı. Şöyle
şiir söylüyordu:"Hayber benim Murahhib olduğumu bilirPür silah, tecrübeli
kahraman.Bazen yaralar, bazen vururum."Ka'b b. Malik şöyle cevap
verdi:"Hayber benim Ka'b olduğumu bilir,Sert, ğamaciri
çıkarandır."Murahhib bu beyitleri söyleyerek,"Düello eden var
mı?" diyordu. Rasulullah (s.a.v.):"Kİm buna karşı çkar?" dedi.
Muhammed b. Mesleme:"Ben ya Rasulallah! Vallahi kanı talep eden ben.[1052]Dün
kardeşimi öldürdüler" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Kalk o zaman.
Allah'ım ona yardım et" dedi. Her ikisi birbirlerine yaklaşınca,
aralarına bir ağaç girdi. Her biri rakibine karşı ağacın etrafında dönüyordu.
Her dönüşte her biri ağacın bir dalını kesiyordu.[1053]
Sonunda ikisi arasında bir adam gibi kaldı. Sonra Murahhib Muhammed b.
Mesle-me'ye bir khç darbesi vurdu. Muhammed darbeye karşı ağaçla korundu.
Murahhib'in kılıcı ağaca saplandı. Kılıcını kurtarmaya çalıştı, fakat
kurtaramadı. Muhammed kılıçla vurarak onu öldürdü.[1054]Vakidi'nin
Cabn (r.a.) ve başkalarından rivayet ettiğine göre de Murahhib'i öldüren
Muhammed b. Mesleme'dir (r.a.). Vakidİ'nİn naklettiğine göre Muhammed
Muharrİb'in İki ayağını kesti. Murahhib:"Beni kurtar" dedi.
Muhammed:"Hayır. Mahmud b. Mesleme'nin ölümü tattığı gibi ölümü
tat." dedi. Ali (r.a.) Murahhib'in yanından geçerken haşini kesti.
Savaştan sonra onun selbi konusunda Muhammed'le ihtilaf ettiler, Rasulullah
(s.a.v.) onun kılıcını, miğferini, feaşındaki taşiMuhammed b. Mesleme'ye
verdi. Kılıcının üzerinde şöyle yazıyordu:"Bu Murahhib'in kılıcıdır. Onu
tadan helak olur."[1055]îbni
îshak'm naklettiğine göre Murahhib'in kardeşi Ya-sir, ondan sonra çıkıp düello
istedi. Hişam b. Urve, ona karşı Zübeyr'in çıktığını zannetmektedir. Annesi
Safiyye binti Abdulmuttalib[1056]"Ya
Rasulallah! Oğlumu öldürecek" dedi. Karşılaştılar ve Zübeyr (r.a.) onu
öldürdü. Zübeyr'e:"Vallahi keskin değildi. Bilakis ondan nefret ettim.[1057]
1255- Sahihi
Buhari'de Enes b. Malik'den (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle
diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Hayber yakınında, sabah karanlığında sabah
namazını kıldı. Sonra şöyle buyurdu:"Allahu Ekber! Hayber harap oldu. Bir
kavmin yanına konakladığımızda, korkutulanların sabahı kötü olur."[1058]Çıkıp
yol boyunca yürüdüler. Rasulullah (s.a.v.) savaşçıları öldürdü. Çocukları da
esir aldı."Sonra kaza umresine çıktı: Buna kısas umresi de denilmektedir.
Süheyl'i bunu tercih etmiştir.[1059]
Bazıları bunu Ra-sulullah'ın (s.a.v.) gazvelerinden saymamaktadır. İbni İshak
şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Hayber'den Medine'ye dönünce, Rebiülevvel,
Rebiülahir, Cemaziyel evvel, Cemaziyel ahir, Recep, Şaban, Ramazan ve Şevval
aylarında Medine'de kaldı. Bu arada seriyyeler gönderdi. Sonra müşriklerin kendisini
engelledikleri ay olan zilkade ayında yola çıktı. Kaza umresi niyetiyle yola
çıktı. Engellenen umresinin yerine, bunu yapacaktı.[1060]Abdullah
b. Ebu Bekir'in[1061]
rivayet ettiğine göre; Rasulullah (s.a.v.) bu umrede Mekke'ye girerken,
Abdullah b. Re-vaha devesinin yularını çekerken şöyle diyordu:"Ey
Kafiroğulları yolunu açın. -Açın, bütün hayırlar onun elçisindedir. Ya rabbi!
ben onun söylediklerine inandım-. Onu kabul etmede Allah'ın hakkını bilirim.
Biz sizinle onun tevili için savaştık. -Onun inişi için savaştığımız gibi
vuruşumuz onun sözleri hakkındaki vehimleri giderir.-Dost dostundan vazgeçer
olur.[1062]Rasuîullah (s.a.v.)
üçgün orada kaldı. Dördüncü gün sabah olunca Ebu Rafi'ye emretti ve güç İçin
çağrıda bulunarak göç edildi.Sonra Fetih gazvesine çıktı: ^Sekizinci yılın
Ramazan ayında olmuştur. Müslümanlar onbin kişi idiler. Urve, Zülı-ri ve Musa
b. Akabe şöyle diyorlar:"Fetih günü Rasulullah (s.a.v.) ile beraber olan
müslü-manlar, onikibin kişi idi.[1063]
Mekke'nin fethinin kıssası, Alimlerin:"Zorla mı alındı, yoksa eman
verilerek mi alındı?" şeklindeki ihtilafları siyer ve diğer kitaplarda genişçe
anlatılmaktadır.Sonra Huneyn gazvesine çıktı: Bu Hevazin savaşıdır, îbni İshak
şöyle diyor:"Havazin Rasulullah'ın (s.a.v.) başarısını ve Mekke'yi fethini
duyunca, Malik b. Avf en-Nadri'nin etrafında toplandılar. Havazin'le birlikte,
Sakif kabilesi de toplandı. Nadr, Cüsem kabilelerinin hepsi toplandı. Sa'd b.
Bekir ve Hilalo-ğullarından bazıları da buna katıldılar. Komuta Malik b. Avf
en-Nadri'ye verildi. Sonra Rasulullah (s.a.v.) yanındaki onbin kişiye,
Mekke'den de ikibin kişi katılarak, on iki bin kişiyle yola çıktı.[1064]
1256-
Beyhaki'nin "Delail"de Muhamed b. İshak yoluyla Asım b. Ömer'den[1065]
onun da Abdurrahman b. Ca-bir'den[1066]
onun da babasından rivayet ettiğine göre; Rasulullah (s.a.v.) müslümanların
halini Huneyn günü görünce şöyle dedi:"Ey Abbas! "Ey ensar topluluğu!
Ey sohbet arkadaşları" diye bağır." Bağırınca Ensar bu çağrıya cevap
verdi ve:"Emrindeyiz" dediler. Adam devesini almaya gidiyorken, bunu
yapamıyor, zırhını boynundan atarak, kılıcını ve yayını aldığı gibi sese doğru
gidiyordu. Sonunda Rasululîah'ın yanında onlardan yüz kişi toplandı. İnsanlar
dönüp savaşmağa başladılar. İlk çağrı:"Ey ensar" idi. İkinci çağrı
ise:"Ey Hazrec" oldu. Hazrec, savaşta sabırlı idi. Rasulullah
(s.a.v.) bineğine binerek müslümanlann çatışmasına baktı ve:"Şimdi harp
kızıştı" dedi. Vallahi insanlar Rasulul-lah'a (s.a.v.) elleri bağlı
esirlerle döndüler. Allahu Teala kafirlerden öldürdüğünü öldürdü. Yenilgiye
uğrattığını yenilgiye uğrattı. Rasulüne de.onların mallarını ve çocuklarını
ganimet olarak ihsan etti."[1067]Hadiste
geçen, "Hamiyel vatis"[1068]sözü
"Harb kızıştı" manasınadır. Bazı alimler şöyle diyor:"Bu cümleyi
ilk olarak Rasulullah (s.a.v.) kullanmıştır. Aynı şekilde:"Ya haylallahı
irkebi" sözünü de ilk olarak o kullanmıştır" İbni İshak'ın
naklettiğine göre, "Huneyn'in ganimetleri; altı bin esir, yirmi dört bin
deve, kırk binden fazla koyun ve dörtbin ölçü de gümüştü."[1069]Sonra
Taif gazvesine çıktı: Sekizinci senenin Şevval ayında olmuştur. İbni İshak
şöyle diyor:"Sakif kabilesi Huneyn'de yenilgiye uğradıktan sonra, Taife
geldiler. Şehirlerinin kapılarını kapattılar. Savaşa hazırlanmağa başladılar.
Rasulullah (s.a.v.) Huneyn'de işi bitince Taife yöneldi. Gelip Taif
yakınlarında konakladı. Askerlerini düzene koydu."[1070]İbni
Sa'd şöyle diyor: "Müslümanları şiddetli bir ok atışına tuttular.
Müslümanlardan bazılarına ok isabet etmesi sonucu oniki kişi şehid oldu,
bazıları yaralandı. Rasulullah (s.a.v.) şimdiki Taif mescidinin bulunduğu yere
çıktı. Onları on sekiz gün kuşattı. Bir görüşe göre on beş gün."1084 İbni
İshak'a göre yirmi küsur gün. İbni Sa'd'ın Mekhul'den rivayet ettiğine göre
Peygamber (s.a.v.) Taif ahalisini kırk gün mancınık atışına tuttu.İbni İshak
şöyle diyor: "Sahabeden bazıları bir mancınığın altına girerek Taif'in
kale duvarına yanaştılar. Onu yıkmaya çalışıyorlardı. Sakif liler onların
üzerine saban demirini bıraktılar. Müslümanlar mancınığın altından çıkınca,
Sa-kif liler onları ok yağmuruna tuttular., Onlardan bazıları şehid oldu.
Rasulullah (s.a.v.) Sakif'in üzümlerinin kesilmesini emretti. İnsanlar
üzümlerinin içine girerek kesmeğe başladılar.İbni Sa'd şöyle diyor: "Sonra
Sakif liler, üzümleri Allah için ve Akrabalık için bırakmasını istediler.
Rasulullah (s.a.v.):"Allah ve akrabalık için bırakıyorum" buyurdu. Rasululîah'ın
çağırıcısı şöyle çağırdı:"Hangi kul kaleden çıkıp bize gelirse, o
hürdür." Onlardan on küsur kişi çıktı. Ebu Bekrete de[1071]
bunlardan biridir. Rasulullah (s.a.v.) onları azat etti. Raslullah'a (s.a.v.)
Taif'in fethi için izin verilmedi. Peygamber ashabından Nevfel b. Muaviye
ed-Diyli[1072] ile istişare
etti."Ne diyorsun?" dedi. Nevfel şöyle dedi:"Eğer üzerinde
durursan, onu alırsın. Eğer bırakıp gidersen de, bu sana zarar vermez."
Rasuluİlah (s.a.v.) Ömer b. Hattab'a emretti. Göç için çağrıda bulundu[1073]
1257- Ebu
Davud'un Osman b. Ebu Hazim'den[1074]
onunda babasından[1075]
onun da dedesi Sahr'dan[1076]
-ki Ayle el-Ehme-si'nin oğludur- rivayet ettiğine göre Rasuluİlah (s.a.v.)
Sakif e gazveye çıktı. Rasulullah'ı (s.a.v.) geri dönerken buldu.
Fethe-dilmemişti. O zaman Sahr, Rasulullah'ın (s.a.v,) hükmünü kabul edinceye
kadar buradan ayrılmamaya söz verdi. Rasulullah'ın (s.a.v.) hükmünü kabul
edinceye kadar da orada kaldı. Kabul edince Sahr Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle
yazdı: ^ "Şehir senin hükmünü kabul etti ya Rasulallah! Onlarla birlikte
atlarla sana geliyoruz."[1077]Rasuluİlah
(s.a.v.) cemaatle namaz kılmayı emretti. "Ehmese" on tane duada
bulundu.Takrib: 2/409, No: 6; Tehzib: 12/64, No: 257.Sonra Tebuk gazvesine
çıktı: Bu gazve dokuzuncu senenin Recep ayında olmuştur. Rasululah (s.a.v.)
Rumlarla savaşa yöneldi. Bu gazve insanların zor zamanına, memleketin kıtlık
zamanına denk gelmiştir. Rasuluİlah (s.a.v.) bu seferi ciddiyete aldı.
İnsanlara cihadı emretti. Zenginlen yardıma ve Allah yolunda sıkıntı
yüklenmeye teşvik etti. Zenginler de gerekli yardımları yaptılar. Osman (r.a.)
büyük bir yardımda bulundu. Yukarıdaki nafaka bahsinde geçti.[1078]İbni
İshak şöyle diyor: "Rasuluİlah (s.a.v.) perşembe günü yola çıkınca,
askerlerini veda tepesinde düzene koydu.[1079]
Otuz binden fazla askeri vardı. Allah'ın düşmanı Abdullah b. Ubey adamlarını
askerlerin en arkasına koymuştu. Rasuluİlah (s.a.v.) hareket edince münafıklar
ve şüphecilerden bir topluluk ile geriye kaldı ve sefere çıkmadı."[1080]
İbni Sa'd şöyle diyor: "Rasulullah'a (s.a.v.) Rumların Şam'da büyük bir
topluluğu topladıkları haberi geldi. HirakI askerlerine bir senelik
nafakalarını vermişti. Beraberinde Lalım, Cüzzam, Amile ve Gassan kabilelerini
de harekete geçirmişti. Öncüleri "Belka"ya ulaşmışlardı. Yedi kişi
ağlayarak Rasulullah'a (s.a.v.) gelip, kendilerini de götürmesini, kendilerine
seferde binecekleri binekler vermesini istediler. Rasuluİlah
(s.a.v.):"Sizleri taşıyacak birşey bulamıyorum." dedi. Onlar da:
"Nafaka bulamamalarından dolayı, üzüntü ve gözyaşlarıyla gedi döndüler.
Rasuluİlah (s.a.v.) yola çıkjı. Hiraklı o zaman Humus'ta bulunuyordu."[1081]İbni
İshak şöyle diyor: "Sefere katılmayıp Medine'de kalanlardan biri olan Ebu
Hayseme, Rasulullah (s.a.v.) yola çıktıktan birkaç gün sonra ailesinin yanına
döndü. Sıcak bir günde iki hanımının birer çadırda, çadırlarını döşemişler, ona
su soğutmuşlar ve yemek hazırlamışlardı. Ebu Hayseme içeri girince, çadırın
kapısında durdu. Hanımına ve yaptıklarına baktı. Şöyle dedi:"Rasulullah
(s.a.v.) güneşin[1082],
rüzgarın, sıcağın altında ve Ebu Hayseme de serin gölgede, yemek hazırlanmış;
güzel kadınlar onu bekliyor. Bu insaf değildir. Vallahi hiçbirinizin çadırına,
Rasulullah'a (s.a.v.) katılmadan girmeyeceğim." Azık hazırlamalarını
emretti. Azık hazırlanınca, su taşıyan hayvanının yanına gelerek bindi ve Rasulullah'a
(s.a.v.) doğru yola çıktı. Tebük'e konakladıkları sırada, onlara kavuştu.[1083]İbni
İshak şöyle diyor: "Rasuluîîah (s.a.v.) Tebük'te on küsur gün kaldı.
Tebük'ü geçmedi. Sonra geri dönerek Medine'ye geldi.[1084]
Müellif şöyle diyor:"Bu seferde savaş olmadığından ittifak
edilmiştir."
Bu savaşlar,
Rasulullah'ın (s.a.v.) bizzat kendisinin katıldığı savaşlardır. Bazısında
savaş meydana gelmiş, bazısında ise savaş olmamıştır.Rasulullah'ın (s.a.v.)
gönderdiği seriyye ve bölükler konusunda ise, sayısı hakkındaki ihtilaf
yukarıda zikredildi. En büyük seriyyesi Zeyd b. Harise'nin (r.a.).seriyyesidir.
Bu seriyye Mute savaşını yapmıştır.,Mute savaşı: Sekizinci senenin
Cemaziyelevvel ayında olmuştur. Rasulullah (s.a.v.) Zeyd b. Harise'nin
komutasında üç bin müslümanı Şam tarafındaki Belka topraklarına gönderdi.
Şöyle buyurdu:"Eğer Zeyd'e birşey olursa, komutan Cafer b. Ebu Ta-lip'tîr.
Eğer Cafer'e birşey olursa, komutan Abdullah b. Revaha'dır." İnsanlar
hazırlanıp yola çıktılar.İbni İshak şöyle diyor: "Sonra yola çıkıp, Şam
topraklarındaki Maan'a[1085]
geldiler. Kendilerine Hirakl'ın Belka topraklarındaki Maab'a[1086]
geldiği beraberinde yüzbin kişinin olduğu, onlara Lahm ve Cüzzam[1087]
Behra kabilelerinin katıldığı haberi geldi. Müslümanlar bu haberi alınca
Maan'da iki gece bekleyerek ne yapacaklarına karar vermeye çalıştılar. Şöyle
dediler:"Rasulullah'a düşmanın sayısını bildirelim. Ya bize yardım
gönderir veya bize bir şey emreder ve bizde onu yaparız." Abdullah b.
Revaha insanları cesaretlendirerek şöyle dedi:"Ey kavmim! Vallahi
kendisinden ikrah ettiğiniz şey, kendisi için çıktığınız şeydir. O da
istediğiniz şehadettir. Biz insanlarla, sayı, güç ve çoklukla savaşmıyoruz. Biz
sadece Allah'ın bize ihsan ettiği bu din ile güç olarak savaşıyoruz. Yolunuza
devam edin. Sonuçta iki iyilikten biri vardır. Ya şehadet, ya zafer."
İnsanlar:"Vallahi İbni Revaha doğru söyledi" dediler. Yola çıkıp
Belkan'm sınırına geldiler. Rum ve Araplardan oluşan Hi-rakl'in ordusu
Belka'nın bir köyü olan Meşari'deydi. Sonra düşman yaklaştı. Müslümanlar Mute
denilen bir köye konakladılar. Savaş burada oldu. Müslümanlar savaşa hazırlandılar.
Sağ tarafa uzra oğullarından bir adamı verdiler. Adamın adı Kutbe b.
Katade'dİr.[1088]
Sol tarafa ensardan Abaye[1089] b.
Malik denilen birini verdiler."[1090]Vakidi'nin
Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Mute savaşına katıldım.
Müşrikler bize yaklaşınca, daha önce kimsenin sahip olamadığı sayı, silah,
ayak takımı, ipek, atlar ve altın gördük. Gözlerim kamaştı. Sabit b. Er-kam[1091]
bana:"Ey Ebu Hureyre! Sanki büyük bir çoğunluk görüyorsun." dedi.
Ben:"Evet" dedim, şöyle dedi:"Sen bizimle beraber Bedir'
ekatılmadın. Biz çoklukla zafere kavuşmadık."[1092]İbni
İshak şöyle diyor: "Sonra iki taraf birbirine girdi ve savaş başladı. Zeyd
b. Harise (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) san-cağıyla, mızraklarla öldürülünceye
kadar savaştı. Sonra sancağı Cafer aldı. Savaş kendisini keyiflendir İnceye
kadar savaştı. Düşünmeden kumral olan atına bindi ve o boğazladı. Sonra
öldürülünceye kadar savaştı. Cafer İslamda boğazlayan ilk insandır."[1093]İbni
İshak şöyle diyor: "Yahya b. Abbad b. Abdullah b. Zübeyr'in[1094]
babasından[1095], o da dedesinden ve
Mürre b. Avfoğullarından birisinden rivayet ettiğine göre şöyle
diyor:"Vallahi sanki Cafer'i atına binip, onu boğazlarken ve sonra
öldürülünceye kadar savaşırken gördüm. Şöyle diyordu:"Cennet ne güzel,
yaklaşması -onun kokusu serinliği, şarabı Rumlar... Rumlar- onların nesepleri
kafir ve uzaktırlar.[1096]
Onun azabı bana yaklaştı- Eğer onunla karşılaşırsam ona vururum.[1097]Bu
hadisi Ebu Davud da İbni İshak yoluyla rivayet etmiş, fakat şüri
nakletmemiştir. Bu hadis ile, düşmanın faydalanmasından korktuğu zaman
hayvanın öldürülmesinin caiz olduğuna delil getirmiştir. Ebu Hanife'de
ganimetler konusunda şöyle diyor:"Kimse Cafer'in hareketine itiraz
etmedi. Bu da hayvanın düşman eline geçmesinden korkulursa, öldürülmesinin
caiz olduğuna delalet etmektedir. Hayvanların boş yere öldürülmesinin
yasaklanması konusuna girmemektedir."[1098] İbni
Hişam şöyle diyor: "İlim ehlinden güvendiğim birisi bana şöyle
dedi:"Cafer sancağı sağ eline aldı. Sağ eli kesildi. Sol eline aldı. Sol
eli de kesildi. Öldülünceye kadar omuzlarıyla havada tutmağa çalıştı.
Öldürüldüğünde otuz üç yaşında idi. Al-lahu Teala buna karşılık ona iki kanat
verdi. Onlarla cennette istediği gibi uçmaktadır." Bit rivayete göre
şöyle diyor:"Rumlardan biri Cafer'e o gün bir darbe vurdu ve iki kolunu
da kesti."[1099]
İbni İshak şöyle diyor:"Yahya b. Abbad b. Abdullah b. Zübeyr'in babası
Ab-bad'dan, onun da babası Abdullah'tan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Cafer
öldürülünce Abdullah b. Revaha sancağı aldı. Atının üzerinde sancakla ilerledi.
Nefsini alçaltmaya ve bazı tereddütler geçirmeğe başladı. Sonra şöyle
dedi:"Yemin ettim ey nefis, ona ineceksin -ya ona inersin ve ya ona
zorlanırsın. İnsanlar yönelmiş şiddetle haykınrken-ne oluyor seni cennetten
ikrah ederken içinde mutmain olduğun durum uzadı- Sen sadece kötü bir sudan
başka birşey değilsin. Yine şöyle dedi:"Ey nefis eğer öldürülmezsen,
ölürsün -bu ölüm hamamıdır, ona kavuştun. Temenni ettiğin şey sana verildi-
Eğer onların yaptığını yaparsan hidayet bulursun. Eğer gecikirsen şakilerden
olursun."İki arkadaşı Zeyd ve Cafer'in yaptıklarını kastediyor. Sonra
atından indi. İnince yanma amcasının oğlu bir parça eti ile geldi.
"Bununla Bunalınca güç kazan. Birgün nasibin
bu imiş" dedi.
Abdullah onu aldı ve ondan bir parça kopardı. Sonra bir tarafta insanların
bağırtısını duydu. Şöyle dedi:"Sen dünyadasın" Elinden attı. Sonra
ilerleyerek Öldürü-lünceye kadar savaştı.[1100]Ebu
Muzaffer b. el-Cevzi'nin "Cevheretüz zaman" adlı kitabında rivayet
etiğine göre; Abdullah b. Revaha yukarıdaki şiir beyitlerini söyledi. Sonra
şöyle dedi:"Ey nefsim! Hangi şeyden dolayı sakınıyorsun. Falan kadından
dolayı ise, o başanmıştır. Falan falan kölelerden dolayı ise, onlarda hürdürler.
Eğer senin evinden dolayı ise, o da Allah ve Rasulunundur." Sonra
ilerleyerek Öldürü-lünceye kadar savaştı.İbni îshak şöyle diyor: "Sonra
sancağı Sabit b. Erkam aldı. -Aclanın oğullarından biridir.- Şöyle
dedi:"Ey müslümanlar topluluğu! Sizden biri üzerine anlaşın."
Onlar:"Sen taşı" dediler. O:"Ben bunu yapamam" Sonra
insanlar Halit b. Velid üzerinde anlaştılar. Halit sancağı alınca Müslümanları
savundu, onları korudu. Müslümanlar geriye dönene kadar onlarla uyumlu
şekilde anlaştı.[1101]İbni
Esir "Esedül Gabede" şöyle diyor:"Mus'ab b. Şeybe[1102]
şöyle dedi:"Abdullah b. Revah'a savaşa başlayınca, yaralandı. Kan elinden
gelmeye başladı. Onunla yüzünü ovdu. Sonra iki saf-fın arasında düştü. Şöyle
demeye başladı:"Ey müslümanlar topluluğu! Kardeşinizin cesedinden onları
uzaklaştırınız." Müslümanlar saldırıya geçerek düşmanı ondan ileriye
püskürttüler. Yerinde ölünceye kadar düşmanı o şekilde tuttular.[1103]İbni
İshak şöyle diyor: "Müslümanların başına musibetler gelince Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:"Bayrağı Zeyd b. Harise aldı ve şehid olarak
öldürü-lünceye kadar savaştı. Sonra onu Cafer aldı şehid olarak öldürülünceye
kadar onunla savaştı."Sonra Rasulullah (s.a.v.) sustu. Ensarın yüzü
değişmeye başladı. Abdullah b. Revaha'da istemedikleri bir durumun olduğunu
sandılar. Sonra Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Sonra bayrağı Abdullah
b. Revaha aldı. Şehid olarak öldürülünceye kadar onunla savaştı. Onlar
cennetin içine yükseltildiler. Altından tahtların üzerine konuldular. Abdullah
b. Revaha'nın tahtında, diğer arkadaşlarının tahtında olmayan düğmeler gördüm.
"Bu neden?" dedim. Bana şöyle denildi:"Diğer ikisi tereddütsüz
gittiler. Abdullah b. Revaha ise bazı tereddütler geçirdikten sonra gitti.[1104]Bunu
İbni İshak kopuk senedle rivayet etmiştir. Başka yollardan ise bitişik
senedlerle rivayet edilmiştir.
1258- Buharı
ve başkalarının Enes b. Malik'den (r.a.) rivayet ettiklerine göre; Rasulullah
(s.a.v.) Zeyd, Cafer ve Abdullah b. Revaha'nın ölüm haberlerini haber gelmeden
önce bildirdi.[1105]Şöyle
buyurdu:"Bayrağı Zeyd aldı ve isabet aldı. Sonra Cafer aldı ve o da isabet
aldı. Sonra İbni Revah'a aldı ve o da isabet aldı. Gözleri yaş akıtıyordu.
Sonra bayrağı Allah'ın kılıçlarından bir kılıç aldı. Allah onlara bir fetih
verdi."[1106]
1259-
Buhari'nin bir başka rivayetinde şöyle buyuruyor:"Yanımızda olmaları
onları sevindirmez."[1107]
Musa b. Akabe şöyle
diyor:"Ya'la b. Münye'nin[1108]
Rasulullah'a gelerek Mute'de-kilerin haberini verdiğini sanmaktadırlar.
Rasulullah (s.a.v.) ona şöyle dedi:"İster sen bana haber \ er, iMur ben
sana haber vereyim." Ya'la:"Sen bana h;ıber ver ya Rasulallah!"
dedi. Rasulullah (s.a.v.) on!.üinhaberlerinin hepsini ona söyledi. Savaşı anlattı.
Yala şöyle dedi:"Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, onların sözlerinden
söylemediğin bir harf bile kalmadı.[1109] Onların
durumu anlattığın gibidir." Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Allahu Teala benim için ara mesafeyi kaldırdı. Bende onların
savaşını seyrettim.[1110]Ebu
Ömer b. Abdülberr şöyle diyor: "Abdürrezzağın İbni Uyeyne'den, onunda İbni
Ced'an'da[1111], onunda İbni Müseyyeb'den
rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:Nesai, Cenazeler
bölümünde, "Ölüm haberinin verilişi" konusunda, 4/26'da kısaca
rivayet etmiştir."Cafer, Zeyd ve Abdullah b. Revaha inciden bir çadırda
bana gösterildiler. Herbiri bir tahtın üzerinde duruyordu. Zeyd ve İbni
Revaha'nın boyunlarında halkalar gördüm. Cafer'in ise halkası yoktu. Dümdüz duruyordu.
Sordum veya bana söylendiki,"O ikisi ölüm onları bayıltınca yüz çevirdiler
veya sanki yüzlerini astılar. Cafer ise bunu yapmadı."
1260-
Buhari'nin Abdullah b. Ömer'den (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle
diyor:"Bu savaşta onların arasındaydım. Cafer b. Ebu Talib'i aradık. Onu
ölülerin arasında bulduk. Cesedinde yetmiş küsur yara, darbe ve ok yarası
bulduk. Birden fazla sened-le sabit olduğuna göre Allahu Teala Cafer'e
kollarının yerine iki kanat vermiştir.[1112]
1261- Sahihi
Buhari'deki rivayete göre İbni Ömer (r.a.) Cafer'in oğluyla merhafralaştığı
zaman şöyle derdi:
"Allah'ın selamı
üzerine olsun ey kanat sahibinin oğlu."[1113]
1262- Taberani'nin
İbni Abbas'tan iki senedle rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Cafer b. Ebu Talib'i cennette bir Melik olarak gördüm. İki
kanadıyla cennette istediği gibi uçuyordu. Kanatlarının ucu kırpılmış, kan
akıtıyorlardı."[1114]"Kavadimud
tayr" Kuşun kanatlarındaki tüylerdir. Her kanatta on tane bulunur.
1263- Bu
hadisi Abdurrezzak ve Taberani'de Salim b. Ebi Ca'd'dan rivayet etmişlerdir.
Şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) rüyasında Cafer'i iki kanatlı ve kanatları
kana bulanmı[1115]
bir Melik şeklinde gördü. Zeyd onun karşısında tahtın üzerinde oturuyordu. İbni
Revaha da onlarla beraberdi. Sanki ikisi Cafer'den yüz çeviriyorlardı." Bu
hadis mürseldir. Ravileri sikadır.Vakidi'nin Muhammed b. Salih'ten[1116]
onunda Asım b. Ömer b. Katade'den rivayet ettiğne göre Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyuruyor:"Zeyd öldürülünce, bayrağı Cafer aldı. Şeytan ona gelerek,
ona hayatı sevdirmeğe, ölümden nefret ettirmeğe, dünya nimetlerini hatırlatmaya
çalıştı. Cafer şöyle dedi:"Şimdi müminin kalbinde imanın güçlenme zamanıdır.
Sen bana dünyayı temenni ettir." Sonra ilerledi ve şehid edilinceye kadar
savaştı."[1117]Rasulullah
(s.a.v.) onun gıyabi cenaze namazını kıldı ve:"Kardeşiniz için af dileyin.
O şehiddir. Cennete girdi. Cennette yakuttan iki kanatla istediği gibi uçmaktadır.
Sonra bayrağı Abdullah b. Revaha aldı. O da şehid edildi. İtirazli olarak
cennete girdi."Bu Ensara ağır geldi. Şöyle denildi:"Ya Rasulallah!
Onun itirazı nedir?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Yaralanınca
nefsini kınamaya başladı. Cesaretlendi, şehid edilerek cennete girdi. Kavmini
geçti."[1118]Hadîste
geçen "Mada kudumen" cümleli "meyletmeden ve sarsılmadan
gitti" manasınadır.Müellif şöyle diyor: Alimler Mute askerleri hakkında ihtilaf
etmişlerdir. Yenilen onlar mıdır, yoksa müşrikler midir? İbni Sa'd'ın
naklettiğine göre yenilgi mü slüm ani arındır. Müşriklerin yenilmiş olduğu da
nakledilmiştir.[1119]İbni
İshak'in naklettiğine göre ise Halit bayrağı alınca her iki tarafda rakibinden
geri çekilmiş, uzaklaşmış oldu.[1120] İbni
Seyyid'in nas el-ya'mini siyerinde bu görüşü seçmiştir.[1121] Bu
cemaata göre ise yenilen müşrikler, galip gelenler ise müslümanlardı. Bu daha
doğrudur. Beyhaki, "Dela-ilun nübüvvede" bu görüşü tercih etmektedir.
Buna şu sahih hadisle delil getirmektedir:"Sonra bayrağı Allah'ın kılıçlarından
bir kılıç aldı.Allah onlara fetih verdi."[1122]Vakidi
şöyle diyor: "Abdullah b. Haris b. Fudayl'ın[1123]babasından[1124]
rivayet ettiğine göre şöyle dedi:"Halit bayrağı alınca Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:"Şimdi harp kızıştı."[1125]Attaf
b. Halit'in[1126]
rivayetine göre şöyle diyor:"İbni Revaha akşam öldürülünce Halid geceyi
geçirdi. Sabah olunca safın önünde bulunanları arkaya, arkada bulunanları
öne, sağ kanattakileri sola, sol kanattakileri sağa aldı. Düşman sancaklarından
karşılarındakileri tanımadılar."Onlara yardım gelmiş" dediler.
Korktular ve yenilip kaçtılar. Onlardan hiç kimsenin öldürmediği şekilde adam
öldürüldü."[1127]
Musa b. Akabe'de böyle nakletmektedir. Olayı anlattıktan sonra şöyle
diyor:"SonraRasulullah'm (s.a.v.) komutanlarının ölümlerinden sonra Müslümanlar
Halid b. Velid el-Mahzumi'nin üzerinde anlaştılar. Allahu Teala düşmanı
yenerek, galibiyeti müslümanlara verdi."[1128]
Musa b. Akabe ve Vakidi'nin bu naklettikleri, İbnî İshak'In her iki tarafında
rakibinden geri çekildiği şeklindeki nakline zıttır.
1264- İmam Ahmed'in ravileri sika olan senedle mute
olayını Ebu Katade el-Ensari'den rivayet ettiğine göre, olayı anlatmakta ve
şöyle demektedir:"Sonra bayrağı Halid b. Velid aldı. Belirlenen komutanlardan
değildi. O kendisini belirledi. Sonra Rasulullah (s.a.v.) parmağını kaldırdı
ve,"Allah'ım! O senin kılıçlarından bir kılıçtır. Ona yardım et"[1129]
buyurdu.O günden bu yana Halit'i Allah'ın kılıcı diye isimlendirdi.
1265- Müslim Ebu Davud ve başlılarının Avf b.
Ma-lik'den[1130]rivayet ettiklerine göre
şöyle diyor:
"Zeyd b. Harise
ile birlikte Mute savaşına çıktım. Yemen ehlinen olan yardımcım Mededi'de[1131]
bana eşlik etti. Kılıcından başka bir şeyi yoktu. Müslümanlardan biri bir deve
kesti. Mededi ondan derinin bir parçasını istedi. Müslüman ona verince, onu kendisine
kalkan şekline getirdi. Gittik ve Rum topluluğuyla karşılaştık. Aralarında
kumral bir atın üzerinde bir rum vardı. Atın üzerinde altından bir eğer ve
altından bir silah vardı. Müslümanlara meydan okuyordu.[1132]
Mededi bir koyunun arkasında durarak onu bekledi. Rum onun önünden geçince
atının arka ayak kirişlerini kesti. At yere yığıldı. Üzerindekini de öldürerek
atı ve silahı alıp getirdi. Allah müslümanları galip getirdikten sonra Halitb.
Velid ona haber gönderdi. Selbi ondan aldı. Ben Halit'in yanına geldim
ve,"Sen Rasulullah'ın selbi öldürene verdiğini bilmiyor musun?"
dedim. Halit:"Biliyorum. Fakat bunu "çok gördüm" dedi...[1133]Bu
hadiste de Allahu Tealanm galibiyeti müslümanlara vrediği ve onların mallarını
ganimet aldıklarını açıkça ifade etmektedir.İbni İshak'ın naklettiğine göre;
Müslümanların sağ kanat komutanı Kutbe b. Katade el-Adevi Malik b. Zafile'ye
saldırdı. Ona İbni Raf ile de deniliyordu. -Hristiy anların araplarının
komutanı idi-. Kutbe onu öldürdü. Bununla övü-nürdü. Şöyle diyordu:"Çadırların
oğlu İbni Rafile'yi öldürdüm -ona saplanıp onu yaralayan bir sonra onun
omuzunun üstüne vurdum-Ağacın dalının eğildiği gibi eğildi. Onun amcasının
oğullarının kadınlarını getirdik -öğle vakti hayvanların yumuşakça sürüldüğü
gibi-.[1134]Bunda da açıkça esir
alındığı ifade edilmektedir. İbni İs-hak ve başkaları bu rivayetleri dönderip
uzatmışlardır. Biz burada onları zikretmekle konuyu uzatmayacağız. Şöyle bir
itiraz yapılabilir:"İmam Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi ve Hasane'nin İbni
Ömer'den rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) bizleri
bir seriyye ile gönderdi. Düşmanla karşılaşınca, ilk başta yenildik. Bir
toplulukla Medine'ye gece geldik ve saklandık. Sonra şöyle
dedik:"Rasululah'm yanına gitseydik, ondan özür dilerdik." Onun
yanına gittik. Karşılaşınca:"Biz savaştan kaçtık ya Rasulallah"
dedik. Şöyle dedi:"Bilakis siz dönüp dönüp savaşanlarsınız"[1135]Bu
Ahmed'in rivayetlerinden biridir. Bu hadiste açıkça müslümanlarm yenildikleri
ifade edilmektedir." Buna şöyle cevap veririz:"Bu hadis haşimoğullarının
azadlı kölesi Kufe'li Yezid b. Ebi Ziyad'a dayanmaktadır. O da zayıftır.Tirmizi
şöyle diyor: "Onu sadece bu hadisi ile biliyoruz" Bu hadisin sahih
olduğunu kabul etsek bile, bazılarının yenilip kaçtıkları, gerisinin sebat edip
galibiyeti elde ettiklerini söyleyebiliriz. Buna delil de onların Medine'ye
gece gelip gizlenmeleridir. Eğer askerlerin hepsi yenilip kaçsa-lardi, onların
gelişi gizlenemezdi. Medine gibi küçük bir yerde üç bin kişi gizlenemez.
Bilakis ordu Medine'ye yaklaşınca Rasulullah (s.a.v.) ve müslümanlar onları
karşılamağa çıkmışlardır. Buna göre savaştan kaçıp gizlenenler, onlardan az
bir gruptur. Onların gizlenmeleride kolaydır. Onun "bir toplulukta"
demesi de bunu desteklemektedir.Bu hadisin geldiği başka rivayetlerde şöyle
diyor: "Hayır sizler dönüp dönüp savaşanlarsınız. Ben sizin
topluluğu-.nuzum." Bu da delalet ediyor ki onlar geri çekilerek Medine'ye
gelmişlerdir. Sırtlarını dönüp kaçmamışlardır. Çünkü savaşta arkasını dönüp
kaçamn-topluluğu ve sığınağı olmaz. Savaşın başlangıcında bazılarının yenilip
kaçma ihtimali de vardır. Sonra ya savaşın ortasında veya düşman yenildikten
sonra geri dönmüşlerdir. Sahihi Buhari'de İbni Ömer'den rivayet edilen hadiste
bunu desteklemektedir. Şöyle diyor: "Cafer b. Ebu Talib'i aradık. Onu
ölülerin arasında bulduk. Onun cesedinde yetmiş küsur yara ve darbe
bulduk..." Yukarıdaki hadisinde geçtiği gibi İbni Ömer (r.a.) yenilenlerden
biridir. Eğer ordunun hepsi yenilip kaçmış olsaydı, Caferi aramaları mümkün
olmazdı. Onun yaralarını da sayamazlardı. İbni Ömer ve beraberindekiler
yenilince müs-lümanları bırakıp Medine'ye gelselerdi İbni Ömer, "Cafer'i
aradık" demezdi.Buhari'nin rivayetinde şöyle diyor: îbni Ömer Cafer'in
başında durdu. Şöyle diyor: "Onda elli küsur yara ve darbe saydım.
Arkasında herhangi bir yara yoktu." Bu da delalet ediyor ki savaş bitip
düşman yenilince müslümanlar adet üzere geri dönüp kapılarını kontrol ettiler.
Ölülerin başında duranlardan biride Abdullah b. Ömer'dir. İki hadisin arasını
birleştirmenin tek yolu şudur. İbni Ömer bir topluhık ile savaşın başında
yenildiler, sonra cesaretlenip müs-lümanlarla birlikte savaştılar ve Allah
onlara galibiyeti nasip etti. Müşrikler de yenildiler. Onların Medine'de gizlenmeleri
ise askerler döndükten sonra, insanlardan utandıkları ve yenilmelerinden
dolayı kendilerini kınayacakları korku şundandır.Birincisi: Bu tevil iki
hadisin sahih olması ihtimali için geçerlidir. Eğer iki hadisten birini tercih
edip diğerini bırakacak olursak, Buhari'nin hadisi sahihtir. Yezid b. Ebu
Zi-yad'ın İbni Ömer'in yenilgisini ifade eden hadisi Buhari'nin hadisine
yaklaşamaz bile. Ona muhalefet etmesi mümkün değildir.İbni Ömer ve
beraberindekilerin firar yenilgisine uğramadıklarına delalet eden delillerden
biri de, İbni Ömer'in yenilgisini ifade eden hadisi Buhari'nin hadisine
yaklaşamaz bile. Ona muhalefet etmesi mümkün değildir.îbni Ömer ve
beraberindekilerin firar yengilîsine uğradıklarına delalet eden delilerden
biri üc, İbni Ömer'in:"Ben bir seriyyede idim. İnsanlardan bazıları yüz çevirdi.
Ben de bunlardan biri idim." Biz:"Ne yapalım? Çatışmadan kaçtık,
kızgınlığı hak ettik. Medine'ye girdik ve geceyi geçirdikten sonra şöyle dedik:
"Eğer kendimizi Rasulullah'a arzedersek, bizim için tevbe verişe tevbe
ederiz. Aksi halde çıkar gideriz" dedik. Öğle namazından önce ona geldik.
Çıktı ve: "Kimsiniz?" dedi. Biz: "Bizler kaçaklarız" dedik.
Şöyle buyurdu: "Hayır. Bilakis sizler dönüp dönüp savaşanlarsınız."
Hadisi Yezid b. Ebi Ziyad îbni Ebi Leyla'dan o da İbni Ömer'den rivayet
etmiştir. Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi ve İbni Mace nakletmişlerdir.Bu hadisten
anlaşıldığına göre onlar yüz çevirmişlerdir. Yani biraz dolaşıp tekrar
dönmüşlerdir. Günahından bunu Rasulullah'a (s.a.v.) sormuşlardır. Rasulullah
(s.a.v.):"Hayır. Bilakis sizler dönüp dönüp savaşanlarsınız."
buyurmuştur. Yani tekrar tekrar dönenlersiniz. Eğer yenilip kaçsalardı ve
savaşa geri dönmeslerdi, bu şekilde isimlen-dirilmezlerdi.Müslümanların topluca
yenilmediklerine delalet eden bir delil de Halid b. Velid'in (r.a.) şu sözüdür:"Mute
günü dokuz kılıç elimde kırıldı. Elimde sadece yemen işi geniş kılıç
kaldı." Buharı[1136] ve
başkaları rivayet etmiştir.Eğer savaşın başında topluca yenilmiş olsalardı,
Halid bu büyük savaşı gayreti gösteremezdi. Hafız îbni Kesir "Tarihinde"
şöyle diyor:"Buna göre müslümanlar düşmanı aşırı bir şekilde öldürmüşlerdir.
Eğer böyle olmasaydı onlardan kurtulmaları mümkün olmazdı. Bu yalnız başına
yeterli bir delildir."[1137]Rasulullah'ın
(s.a.v.) gönderdiği ilk seriyye muhacirlerden altmış veya seksen atlı ile Hamza
ve Ubeyde b. Ha-ris'i gönderdiği seriyyedir.[1138]
Ondan sonrakileri ise teker teker, öncelik ve sonralık konusundaki bazı ufak
ihtilaflara rağmen sırayla sunuyoruz. Bunlar:
2- Rabiğ vadisine gönderilen Ubeyde
komutasındaki altmış muhacir.[1139]
3- Ebva
gazvesinden önce gönderilen Sa'd b. Ebi Vak-kas'ın seriyyesi.[1140]
4- Birinci
Bedir'den sonra gönderilen Abdulah b. Cahş'ın seriyyesi.[1141]
5- Amr b.
Adiy'in seriyyesi.[1142]
6- Salim b.
Umeyr'in[1143] seriyyesi. Bu ikisi
Stileymoğül-ları gazvesinden önce olmuştur.
7- Ka'b b.
Eşrefin seriyyesi.[1144]
8- Uhud savaşından önce Karde'ye gönderilen Zeyd
b. Harise'nin seriyyesi.[1145]
9- Hamra'ul-Esed gazvesinden sonra gönderilen
Ebu Selme b. Abdul Esed'in seriyyesi.[1146]
10- Abdullah
b. Enis'in seriyyesi.
11- Hendek
ve Kurayzaoğu 1ları savaşlarından sonra Kar-ta'ya[1147]
gönderilen Mûhammed b. Mesleme'nin seriyyesi. Karta' Abd b. Ubeyd'in
oğullarıdırlar.
12- Ebi
Rafi'in öldürülmesi için gönderilen Abdullah b. Atik'in seriyyesi.[1148] Bu
olay özel olarak inğimas babında geçti.
13- Zikared
gazvesinden sonra Aranilere gönderilen Sa-id b. Zeyd'in[1149]
seriyyesi.[1150]
14- üamr'a
gönderilen Ukkaşe b. Muhsi'nin'[1151]
seriyyesi,[1152]
Gamr esedoğullarının soyudur.
15-
Zilkıssa'ya gönderilen Mûhammed b. Mesleme'nin seriyyesi. Zilkıssa ile
Medine'nin arası yirmi dört mil'dir.[1153]
16- Zil
kıssaya gönderilen Ebu Ubeyde b. Cerrah'in seriyyesi.[1154]
17-
Cumum'daki Süleymoğullarına gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriyyesi.[1155] Bu
seriyyede ganimet almışlar ve müşriklerden bir topluluğu esir almışlardı.
18- İs'e
gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriyyesi.[1156] Medine
ile arası dört mildir.
19- Taraf e
gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriyyesi.[1157]
Taraf Medine'ye otuz altı mil uzaklıktaki bir-suyun adıdır.
20- Hisme'ye gönderilen Zeyd b. Harise'nin
seriyye-si.[1158]
Hisme Kura vadisinin arkasında bir yerdir. Beşyüz kişi ile gitti. Geceleri yol
alıyorlar, gündüzleri gizleniyorlardı. Beraberlerinde Uzraoğullarmdan bir
rehber vardı. Oraya gelince sabahla birlikte düşmanına hücum etti. Onlara saldırdılar.
Onlardan bazılarını öldürdüler ve onlara acı verdiler. Onların otlayan
hayvanlarına mallarına ve koyunlarına saldırdılar. Bin tane deve, beşbin tane
koyun, ganimet aldılar. Kadın ve çocuklardan da yüz tane esir aldılar.
21- Kura
vadisine gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriy-yesi.[1159]
22- Dumetül
Cendel'e gönderilen Abdurrahman b. Avf in seriyyesi.[1160]
23- Medine'ye gönderilen Zeyd b. Harise'nin
seriyye-si.[1161]
24-
Fedekteki Sa'd b. Bekr'e gönderilen Ali b. Ebu Ta-lib'in seriyyesi.[1162] Bu
seriyyede beşyüz deve, ikibin koyun ganimet aldılar.
25- Kura
vadisindeki Ümmü Karfe'ye gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriyyesi[1163]
îbni Sa'd böyle naklediyor. Ona göre Zeyd'in Kura vadisine iki seriyyesi
vardır. Biri Recep ayında, diğeri Ramazan ayındadır.[1164]
26- Yahudi Eşber b. Zuram'a gönderilen Abdullah
b. Revaha'nm seriyyesi.[1165]
27- Amr b.
Ümeyye ed-Damri'nin seriyyesi.[1166]
28- Turbe'ye
gönderilen Ömer b. Hattab'm seriyyesi. Mekke'ye dört günlük mesafededir.[1167]
29-
Necd'deki Kilaboğullarına gönderilen Ebubekir Sıd-dik'ın seriyyesi.[1168]
30- Fedek'e
gönderilen Beşir b. Sa'd el-Ensari'ninseriyyesi.[1169]
31- Nahle
vadisinin arkasındaki Meyfaa'ya gönderilen Galib b. Abdullah el-Leysi'nin
seriyyesi.[1170]
32- Yemme ve
Cebar'a gönderilen Beşir b. Sa'd el-Ensari'nin seriyyesi.[1171]
33-
Süleymoğullarına gönderilen İbni Ebil Acva'nın[1172]
seriyyesi.[1173]
34-
Kedid'deki Mulevveh oğulanna gönderilen Ğalib b. Abdullah el-Leysi'nin
seriyyesi.[1174]
1266- İbni
İshak, Ebu Davud ve İbni Sa'd'ın Cündüb b. Mukeys'den[1175]
rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:
"Rasulullah
(s.a.v.) Ğalib b. Abdullah el-Leysi'yi bir seriyye ile gönderdi. Ben de
seriyyede idim. Kedid'deki Mulevvehoğullarına akın düzenlememizi emretti. Yola
çıktık. Kadid bölgesine gelince Haris b. Bursa el-Leysi ile karşılaştık. Onu
yanımıza aldık. Şöyle dedi:"Ben müslüman olmak için geldim. Rasulullah'a
gidiyorum" Biz:
"Eğer müslüman
olduysan, seni bir gün ve gece bağlamamız sana zarar vermez. Eğer müslüman
değilsen, senden yana güvenlikte olmak isteriz" dedik. Sağlamca bağladık
ve yanına siyah küçük bir adamımızı bıraktık. Adamımıza:"Eğer seninle
tartışırsa, başını sars" dedik. Yola çıktık ve güneşin batımında Kadid
bölgesine vardık. Vadinin bir tarafında durduk. Arkadaşlarım beni gönderdiler.
Onlan görebileceğim bir tepeye çıktım. Üstüne çıkıp oraya uzandım.Ben
bakarken onlardan bir adam çadırından çıktı. Hanımına, "Bu dağın başında daha
önce görmediğim bir karaltı görüyorum. Kaplarına bak, köpekler onlardan bir
şey almasmlar" dedi. Kadın baktı ve:"Vallahi benim kaplarımın hepsi
yerinde" dedi. Adam: "Bana yayımı ve okumu ver" dedi. Kadın ona
yay ve iki ok verdi. Adam bir ok attı. Vallahi benim gözlerimin arasını
şaşırmadı. Ben oku çıkardım ve yerimden kımıldamadım. Sonra ikinci oku attı ve
omuzuma isabet etti. Onu da çıkardım ve yerimden kımıldamadım.
Adam:"Vallahi eğer şüphe edici bir şey olsaydı, yerinden hareket ederdi.
Oklarım ona isabet etti. Baban yok olsun. Sabahlayınca oklarıma bak"
dedi. Sonra çadırına girdi. Sütü sağıp, rahatladıktan ve uyuduktan sonra akını
düzenledik. Hayvanlarını sürdük. Kavmin imdatçisı kavmine giderek gücümüzün
yetmiyeceği kadar adamla geldi. Hayvanlan alıp çıktık. Gelip Barsa' ve
arkadaşımızı aldık. Kavim arkamızdan bize bakıyordu. Aramızdaki vadiye
bakıyorlardı. Allahu Te-ala vadiyi su ile doldurmuştu. Vallahi o gün bulut veya
yağmur görmedik. Öyle birşey göndermişti ki kimse onu geçemiyordu. Onları
durup bize bakarken gördüm. Hayvanları sürüp yola devam ettik. Onları öyle bir
şekilde avlamıştık ki, bu durumda bize ulaşamiyorîardı.
35-
Fedek'teki Beşir b. Sa'd'ın arkadaşları için gönderilen Galib b. Abdullah'ın
seriyyesi.[1176]
36- Galib
oğullarına gönderilen Şucca' b. Vehb el-Ese-di'nin[1177]
seriyyesidir.[1178]
Seriyyedeki her adamın ganimet payı onüç deve idi.Kura vadisinin arkasındaki
Zatul Etlah'a gönderilen
37.Ka'b b.
Umeyr el-Ğaffari'nin[1179]
seriyyesi.[1180]
38- Zeyd b.
Harise'nin Mute'ye gönderilen seriyyesi.[1181]
39- Zatu's-selasile gönderilen Amr b. As'ın
seriyyesi.[1182]
Suheyli[1183] "Nihaye'de"
îbni Esir[1184], "tehzibül
es-ma'da" Nevevi'nin[1185]
söylediğine göre; burası selasildir. Burası Uzreoğulları topraklarında Şam
tarafında bir yerdir. İbni Esir[1186]
şöyle diyor: "Bu bir suyun adıdır. Buraya sela-sil denilmektedir. Şırıltı
manasına gelmektedir."
40- Ebu
Ubeyde b. Cerrah'm seriyyesi[1187]sekizinci
yılın Recep ayında olmuştur. Bu seriyyede müslümanlar, kendilerine isabet eden
büyük bir açlıktan sonra Anber denilen büyük bir balık bulmuşlar ve bunu
yemişlerdi. Bu ikinci bölümde geçti.
41-
Necd'deki Muharrib topraklarına gönderilen Katade b. Rabii'nin seriyyesidir.[1188] Bu
seferde çok sayıda esir de almışlardı.
42-
Medine'ye üç mil uzaklıktaki idem vadisine gönderilen Ebu Katade'nin seriyyesi.[1189]
43- Ebu Hadrad el-Eslemi'nin seriyyesi.[1190]
İbni İshak şöyle diyor: "Ebu Hadrad'ın Gabe'ye yapıtği sefer[1191]
hakkında Cafer b. Abdullah b. Eslem'den, o da Ebu Hadrad'dan rivayet ettiğine
göre şöyle diyor: Kavmimden bir kadınla evlendim. Rasulullah'a (s.a.v.)
gelerek nikahım konusunda ondan yardım istedim. Şöyle dedi:"Ne kadara
anlaştın?" Ben:"İkiyüz dirheme" dedim."Sübhanallah. Eğer
dirhemleri bir vadiden topluyor olsaydınız, yine biriktiremezdiniz. Vallahi
yanımda sana yardım edeceğim bir şey yok." dedi.Birkaç gün öylece kaldık.
Ceşem b. Muaviye oğullarından Rufaa b. Kays veya Kays b. Rufaa denilen biri
ceşemo-ğullarından büyük bir topluluk ile kendi kavmini de yanına alarak
Gabe'ye geldi. Maksadı Kays kabilesini Rasulullah (s.a.v.) ile savaş için bir
araya getirmekti. Ceşemoğulları arasında mevki ve şeref sahibi biri idi.
Rasulullah (s.a.v.) beni ve müslümanlardan iki kişiyi çağırdı. "Gidin bu
adamdan bize haber ve bilgi getirin" dedi. Bize yaşlı ve zayıf bir hayvan
verdi. Birimiz üzerine binince vallahi yerden kalkamadı. Adamlar arkadan destek
olup kaldırınca ancak belini düzeltebildi. Neredeyse onu da yapamayacaktı.
Sonra şöyle dedi:"Bunun üzerinde oraya varırsınız. Hayvanı kaldırmak için
birbirinizle yardımlaşırsınız."Yola çıktık. Yanımızda silah olarak ok ve
kılıçlarımız vardı. Güneş batımında gideceğimiz yere ulaşınca, ben bir tarafa
saklandım. Arkadaşlarıma söyledim, onlar da saklandılar. Onlara:"Benim
tekbir getirip saldırdığımı duyduğunuzda, siz de tekbir getirerek askere
saldırın" dedim. Bu şekilde kavmin ileri gelen adamını veya onlardan
birşeyler elde etmek için bekliyorduk. Gece üzerimize geldi. Taki yatsı vakti
geçti. Kavmin, bu beldede hayvan otlatan bir çobanı vardı. Onları korkutmak
için, geri kalıyordu. Rufaa b. Kays kalktı ve kılıcını sırtına
koyarak:"Vallahi çobanın arkasından gideceğim. Ona birşeyler oldu."
Yanındakiler:"Vallahi sen gitme biz gidelim" dediler.
Rufaa:"Vallahi sizden kimse benimle gelmeyecek" dedi.Rufaa çıkıp
geldi. Benim önümden geçerken, ona bir ok attım ve kalbine isabet ettirdim.
Hiçbirşey konuşmadı. Yanma atlayıp başını sarstım, birşey yoktu. Askerlerin tarafına
saldırdım ve tekbir getirdim. Arkadaşlarım da tekbir getirip saldırdılar.
Vallahi onlar ancak kendilerini kurtarmağa çalıştılar. Onların yanında bulunan
kadın, çocuk ve malları yanımıza aldık, büyük bir deve sürüsünü önümüze kattık.
Alıp Rasulullah'a getirdik. Rufaa'nın kafasanı yanımda Rasulullah'a (s.a.v.)
getirdim. Rasulullah (s.a.v.) bu develerden on üç taneyle benim nikah
masraflarıma yardım etti. Hepsini alıp ailemin yanma götürdüm."[1192]
44- Uzzayı
yıkması için gönderilen Halit b. Velid'in se-riyyesi otuz atlı ile çıktı. Gidip
uzza putunu yıktı ve Rasulullah'a (s.a.v.) dönerek haber verdi. Rasulullah
(s.a.v.):"Onu yıkmadın. Geri dön." dedi. Halit kızgınlıkla geri
döndü. Kılıcım çekti. Karşısına saçlarını dağıtmış, siyah çıplak bir kadın
çıktı. Halit ona vurarak ikiye ayırdı. Rasulullah'a (s.a.v.) dönerek haber
verdi. Rasulullah:"Evet o Uzza'dır. Beldenizde ibadet edilmekten ümidini
kesti" dedi. İbni Sa'd [1193] ve
başkaları böyle nakletmektedirler. Uzza Kureyş'in en büyük putlarındandı.
Nahle'de bulunuyordu.Ebu Davud'da "Delail" de benzer şekilde
nakletmektedir." Halit döndü putun hizmetçisi ona bakınca, putu kapatmak
istedi. Yanındakiler kaçarak dağa doğru gittiler. Giderken şöyle diyorlardı:"Ey
Uzza! Onun aklını boz. Ey Uzza! Onun gözünü kör et. Yapamazsan o zaman
sürünerek öl." Halit onunyanma geldi. Baktıki, o bir kadm saçları
dağılmış, çıplak şekilde başına toprak saçıyor. Öldürene kadar kılıçla ona
vurdu. Sonra Rasulullah'a (s.a.v.) dönerek haber verdi. Rasulullah
(s.a.v):"O Uzza'dır" buyurdu.[1194]
45- Evtas
seriyyesi. [1195] Bu
seriyyenin sebebi; Havazin kabilesi yenilince, onlardan bir kısmı Taife
sağındı. Bazıla-rıda Evtas denilen bir yere giderek, orada askeri bir birlik
kurdular. Rasulullah (s.a.v.) ashabından bir seriyyeyi Ebu Amir el-Eş'ari
komutasında onlara gönderdi. Seriyye onlarla savaştı ve müşrikler
yenildiler.İbni İshak şöyle diyor: "Rabia b. Rafi' Dureyd b. Same-te
ulaşarak onu devesinin yularından tuttu. Onu bir kadın sanıyordu. Bunun sebebi
de onun bir şicarın üstünde olmasıydı. Rabia içine baktığında onun bir erkek
olduğunu gördü. Devesini çöktürdü. Baktıki yaşlı bir adam içinde duruyor. Bu
adam Dureyd idi. Fakat genç onu tanımıyordu. Dureyd:"Ne istiyorsun?"
dedi. Rabia:"Seni Öldürmeyi" dedi. Dureyd:"Sen kimsin?!' dedi.
Rabia:"Ben Rabia b. Rafi' el-Selmi'yim" dedi. [1196]
Sonra kılıcıyla ona vurdu, fakat bir şey yapamadı. Dureyd şöyle
dedi:"Annen sana ne kötü silah kullanmasını Öğretmiş. Şicar'ın arkasından
kılıcımı al. Sonra onunla bana vur. Kemiklerimden kaldır, başıma indir. Ben
adamları öldürürken böyle yapardım. Annenin yanına gidince Dureyd b. Samet'i
öldürdüğünü ona söyle. Vallahi bazı günlerin olur ki, o günlerde senin
kadınların elinden alınır." Rabia onu öldürdü. Sü-leym oğullan Rabia'nın
şöyle dediğini sanmaktadırlar."Ona vurunca, yere düştü ve üstü açıldı.
Batım ki adamın bacak-terının arası ile dizkapaklarının arkasının beyaz
olduğunu ve atların sırtı gibi geniş ve düz olduğunu gördüm." Rabia annesinin
yanma dönünce, Dureyd'i öldürdüğünü ona söyledi. Annesi, "O senin
annelerini azad etmişti" dedi."[1197] İbni
Sa'd'ın naklettiğine göre Ebu Amir düello yoluyla onlardan dokuz kişiyi
öldürdü. Sonra kırmızı sarıkla onuncu kişiyle düelloya girdi. Adam Ebu Amir'e
vurarak onu öl: dürdü. Onun yerini Ebu Musa el-Eş'ari aldı. Onlarla savaştılar.
Allahu Teala onlara galibiyet verdi. Ebu Musa Ebu Amir'in katilini de öldürdü. [1198] Hadiste
geçen "Şicar" hevdeçsiz üstü açık olan binek hayvan manasınadır.
Hadiste geçen
"ican" ise adamın iki bacak arasına denilmektedir.
46- Bir
cemaat ile Suva'a [1199]
gönderilen Amr b. Asım se-riyyesi. Suva' Huzeyl kabilesinin putu idi. Putu
yıktılar.
47- Menat
için gönderilen Sa'd b. Zeyd'in seriyyesi. [1200]
Evs ve Hazrec'in putu idi. Yirmi atlı ile çıkıp Menat'ın yanına gitti. Putun
yanında hizmetçisi vardı. Hizmetçi:
"Ne
istiyorsun?" dedi. Sa'd:"Menat'ı yıkmak istiyorum" dedi.
Hizmetçi:"İşte sen ve o" dedi. Sa'd ona doğru yürüken, karşısına
saçları dağınık, siyah bir kadın çıktı. Kadın feryad ederek göğsüne vuruyordu.
Hizmetçi:
"Menat'a
istediğini yap. Onun kızgınlığı seni parçalar" dedi. Sa'd b. Zeyd, kadını
Öldürdü. Arkadaşlarını da yanına olarak putun yanma gittiler ve ona yıktılar.
48- Kenaden Cüzeymeoğullarına gönderilen Halit b.
Velid'in seriyyesi. İbniSa'd'ın naklettiğine göre üçyüz beş kişiden
oluşmaktaydı.[1201]
49- Zil Keffeyn'e gönderilen Tufeyl b. Amr
ed-Dev-si'nin [1202]
seriyyesi [1203] zilkeffeyn Amr b.
Hamame ed-Dev-si'nin puta idi. Onu yıktılar.Mu'cemul Buldan: 3/256'da şöyle
diyor: "Suva': Mudar'dan uzakta Nahle vadisindeki rahat denilen yerdeki
bir putun adıdır.
50- Temim oğullarına gönderilen Uyeyne b. Hısn
el-Fezari'nin seriyyesi.[1204]
51- Has'em'e
gönderilen Kutbe b. Amir'in seriyyesi.[1205]
52- Kilaboğullanna gönderilen Dahhak b. Süfyan
el-Kilabi'nin [1206]
seriyyesi.[1207]
53-
Habeşistan'a gönderilen Alkame b. Meczez el-Med-leci'nin [1208]
seriyyesi.[1209] Dokuzuncu senenin
Rebiül ahir ayında olmuştur. Şöyle rivayet edilmiştir." Rasulullah
(s.a.v.) cidde ahalisinin Habeşlilerden bazılarını gördükleri haberi ulaştı.
Üçyüz kişi ile Alkame'yi onlara gönderdi. Alkame denizdeki bir adaya kadar
geldi. Onlarla savaşmak için suya daldı. Fakat Habeşliler ondan kaçtılar.[1210]
54- Fuls'a
gönderilen Ali b. Ebu Talib'in seriyyesi. [1211]
Fuls Tay' kabilesinin putu idi. Onu yıkmak için gönderildi. Yüz elli kişi yüz
deve ve elli atın üzerinde çıktılar. Sabahla birlikte Hatimoğullanna akın
düzenlediler. Fuls'u yıktılar. Sonra da onu yaktılar. Birçok esir, deve ve
koyun elde Mu'cemul Buldan: 4/471 'de şöyle diyor: "Keffeyn: Amr b.
Hama-me'nin putudur."ettiler. Esirler arasında Adiy b. Hatem'in kızkardeşi
de bulunuyordu. Adiy ise Şam'a kaçtı.
55- Uzre topraklarındaki Habbab bölgesine
gönderilen Ukkaşe b. Muhsi'nin seriyyesi.[1212]
56- Ukeyder
Dume'ye gönderilen Halit b. Velid'İn seriyyesi. İbni Sa'd'ın naklettiğine göre
dörtyüz yirmi süvari ile \ola çıktı. Halit Ukeyder Dume'yi yakaladı. Kardeşini
Öldürdü. Rasulullah (s.a.v.) Ukeyder Dume ile iki bin deve se-kizyüz esir,
dörtyüz zırh ve dörtyüz mızrak üzerine anlaşma yaptı. Müellif şöyle diyor:
"Rasulullah'ın gönderdiği elli altı se-riyye bunlardır. Bazılarında
ihtilaf vardır. Fakat biz burada konuyu uzatmayacağız.
Peygamberin (s.a.v.)
vefatından sonra Müslümanların yaptıkları bazı fetih ve savaşları zikretmek
istiyoruz. Beşer nefsi yapısı itibarıyla, şekli şekille karşılaştırmak ister.
Dengi dengine kıyaslar. Kendisine uyulmak istenen kimsenin güzel söz ve
fiillere tabi olmak için bunları zikrediyoruz. Belkide cahillerin içine
düştükleri tembellik ve rahata düşkünlük, hayale benzeyen aceleciliğe düşme
bizi bu konuyu zikretmeğe sevketmiştir. Hiç şüphesiz Peygamber (s.a,v.) yardım
ile desteklenmekte, meleklerle ona yardım edilmekte idi. O, emredildiği şeyi
yapmalı ve tebliğ etmekle, İslama çağırmakla, müşriklerle cihad etmekle
sorumlu idi. Ondan sonra sahabelerin doğuda ve batıda yaptıkları fetihler onun
yaptıklarıyla karşılaştırılınca, ancak, "Onlar nebevi sn- v e Muhammed'i
bakış açısıyla destekleniyorlardı." denilebilir. Bu konuda sahabenin
çabaları büyük olmuştur. Va'd edildikleri fetihlerden dolayı, gerekli sebep ve
teşvikleri tam idi. Bununla galibiyete karşı güvenleri tam idi. Onlardan sonra
yapılanlar zikredilince, nefsani sebep ve deiller ortadan kalkmaktadır. Nefsin
mazaretleri de batıl olmakta ve ortadan kalkmaktadır. Her ne kadar zıtlaşacak
kadar ortadan kalkmasalar bile. Sonuçta nefis istenileni yerine getirmede kusur
ettiğini itiraf etmek zorunda kalmaktadır. Öncekilere uyma ve onlar gibi olmak
zorunda kalmaktadır. Onlara benzemek de istenilen şeydir. Peygamberden sonra
müslü-manların gösterdiği bazı cesurlukları [1213]
kapsayan kısa bir özet şeklinde bir bölüm sunmak istedim. Bu bölüm
müslü-manların çalışmalarına işaret etmektedir. [1214]
Allah yolundaki sabırlarını, düşmanla savaştaki çabalanın kısa ve Özet olarak
sunmaktadır. Bu bölümü hocaların hocası zamanının hafızı, döneminin hücceti,
Şemseddin Ebu Abdullah Muham-med b. Ahmed b. Osman b. Zehebi'nin İslam
tarihinden özetledik. Onun eliyle yazdığı nüshadan naklettik. Bu konunun
tafsilatım öğrenmek isteyen onların savaş ve fetihlerini ayrıntılarıyla
araştırmak isteyenler, bunu konunun genişçe anlatıldığı siyer ve tarih
kitaplarına baksınlar.Rasulullah (s.a.v.) vefat edip, Ebubekir halife olunca,
arapların bir çoğu İslam'dan geri döndüler. Ebubekir (r.a.) bunlarla savaşa
girişti. Bu savaşlara komutan olarak Halid b. Velid'i atadı. Halit (r.a.) önce
Tuleyha el-Esedi ve beraberindeki mürtedlerle savaştı. Halit galip geldi ve
Tuleyha müslüman oldu.[1215] Sonra
Halit Yemame'deki yalancı peygamber Müsey-leme'ye yöneldi. Aralarında şiddetli
bir savaş oldu. Müsey leme öldürüldü. Birçok müslüman şehid oldu. Bir görüşe göre;
Müseyleme yüz elli sene önce Öldürülmüştür. O zaman Rasulullah'ın (s.a.v.)
babası Abdullah doğmadan önce peygamberlik iîan etmiş ve Yemame'nin Rahman'ı
diye isimlendirilmişti. Yemame savaşı on ikinci senenin başlarında olmuştur.[1216]
Onüçüncü senede
Ebubekir (r.a.) Amr b. As'ı Filistin tarafına göndedi. Yezid b. Ebu Süfyan, Ebu
Ubeyde b. Cerrah ve Şurahbil b. Hasene'yi'de Belka topraklarına gönderdi.
Bunlar Busra'ya [1217]
geldiler. Halit b. Velid de Busra'ya geldi ve Busra ahalisiyle anlaşma
yaptılar. Şam illerinden ilk fethedilen Busra'dır. Bu senede Remle ile Beyti
Cebrin arasındaki Ecnadin savaşı olmuştur.[1218] Bu
savaşta müşrikler yenilmiştir. O gün müşriklerin komutanlarından biri düello
istemiş ve Abdullah b. Zübeyr b. Abdulmuttalib ona karşı çıkarak onu
öldürmüştür. Sonra başka bir komutan daha çıkmış, Abdullah onu da öldürmüştür.
Amr b. As Abdullah'ı düellolardan menetmeye niyetlenmişken Abdullah şöyle
dedi:"Vallahi sabredemiyorum" Kılıçlar kokuşunca ölü olarak bulundu. [1219]
İleride hayat hikayesi gelecektir.Bu senede Suffer savaşı olmuştur. [1220] Bu
savaşta müşriklerden büyük bir kitle öldürülmüş ve onlar yenilgiye uğratılmışlardır.
Said b. Abdülaziz şöyle diyor: Bir nehrin üzerinde değirmenin yanında iki
taraf karşılaştı. Rumlar o gün o kadar öldürüller, değirmen suyu olarak kan
aktı. Un onların kanlarıyla öğütüldü. Sonunda galibiyet geldi. O gün Ümmü
Hakim çadırın kımçısıyla yedi tane Rum'u Öldürdü."[1221] Müellif
şöyle diyor: Ümmü Hakim Haris b. Hişam'in kızıdır. İkrime b. Ebu Cehil'in
karısıydı. îkrime Ecnad'm savaşında öldürüldü. Kadın dört ay ongun iddet
bekledi. Yezid b. Ebu Süfyan onunîa nişanlanmıştı. Halid b. Said'de ona haber
göndererek iddetini sormuş ve onunla nişanlanmak istemişti. Ümmü Hakim Halit
b. Said'le nişanlandı ve onunla evlendi. Mihri dört yüz dinar idi. Müslümanlar
Suf-fer kalesine gelince, Halit Ümmü Hakim ile gerdeğe girmek istedi. Ümmü
Hakim: "Bunu bu topluluk gidene kadar geciktirsen" dedi. Halit: "Nefsim
bana bu toplulukta telef olacağımı söylüyor" dedi. Kadın:"Senden
uzak olsun" dedi. Halit kadınla Ümmü Hakim'in kantarı diye isimlendiren
kantarın yanında gerdeğe girdi. Sabahleyin gerdek kadına acı oldu. Halit
arkadaşlarını yemeğe çağırdı. Yemeği bitirmemişlerdi ki Rumlar arka arkaya
saflarını bağladılar. Onlardan eğitici olan biri ortaya çıkarak düello istedi.
Ona karşı Ebu Cendel b. Süheyl [1222]
çıkmak istedi. Ebu Ubeyde onu alıkoydu. Habib b. Mesleme karşı çıkarak onu
öldürdü ve yerine döndü. Halit b. Said düelloya çıktı. Savaştı ve öldürüldü.
Ümmü Hakim elbiselerini üzerine sıkıca bağladı. İleriye çıktı. Yüzünde hastalıklı
bir hal vardı. Nehrin üzerinde savaş başladı. İki tarafda sabredip direndi.
Kılıçların bazısı bazısını aldı. Her ok atışında, mızrak fırlatmada, taş atmada
mutlaka kılıçlar demirin üzerine iniyordu. Erkekler çok telef oldular. O gün
Ummü Hakim çadırının kamçısıyla yedi tane Rum'u Öldürdü." İbni Asakir,
İbni Kesir "Esedül öabe'de" nakletmiş-lerdir.Bu senede Fitil [1223]
savaşı oldu. O gün müslümanlar yirmibin kişi idi.Bu senede Ebubekir (r.a.)
vefat etti. [1224]
Ondört yılında Şam fethedildi. İbni Cerir şöyle diyor: "Ebu UbeydeŞam'a
yürüdü. Halit b. Velid ordunun önünde gidiyordu. Rumlar "Bahan" diye
isimlendirilen bir adamın etrafında toplanmışlardı. Ömer Halit'i azledip yerine
Ebu Ubeyde'yi komutan yapmıştı. Müslümanlar ile Rumlar Şam'ın etrafında
karşılaştılar. Şiddetli bir savaştan sonra, Allahu Teala Rumlara yenilgiyi
tattırdı. Rumlar Şam'a girerek kale kapılarını kapattılar. Müslümanlar Şam'a
gelip kuşatmaya aldılar. Mancınıkla surları döverek yetmiş gün şiddetli bir
kuşatma yaptılar. Şam valisinin o zaman bir çocuğu doğmuştu. Adam yemek yaptı
ve o gün onunla uğraştı. Halit b. Velid uyumuyor ve uyutmuyordu. İpleri merdiven
şeklinde hazırladı. Akşam olunca o, Ka'ka' b. Amr, Mez'ur b. Adiy [1225] ve
benzerleri öne çıkıp şöyle dediler:"Bizim surlar üzerinde tedbir
getirdiğimizi duyduğunuz zaman bizim yanımızdan çıkın."Halit ve
arkadaşları kalenin etrafındaki hendeğin yanına gelince, ellerindeki ipleri
kalenin burçlarına attılar. Sırtlarında Hendekteki suyu geçmelerine yardım
edecek tulumlar vardı. Ka'ka' ve Mez'ur ellerindeki ipleri burçlara tutturdular.
Burası Şam'ın en sağlam yeri idi. Surların üzerine bir çok kişi çıktı. Sonra
tekbir getirdiler. Halit kale kapısının yanına indi. İki kapıcıyı öldürdü.
Şehir ahalisinin hepsi yerlerine koştular. Ne olduğunu bilmiyorlardı. Her
taraftaki adamlar, kendi yerlerinde uğraşıyorlardı. Halit kapıyı açtı.
Arkadaşları içeri girdiler. Ebu Ubeyde ise başka taraftan anlaşma yaparak
şehre girdi. Çünkü Ebu Ubeyde daha önce rumları anlaşmaya çağırmış, fakat onlar
red etmişlerdi. Halit bunu yapınca Rumlar Ebu Ubeyde'den Halit ve arkadaşlarını
kendilerinden alıkoyması şartı ile teslim olmuşlardı, Ebu Ubeyde de onlarla
anlaşma yaptı. Halit'in aldığı bölgeye de anlaşma maddelerini uyguladı."[1226] On
beşinci senede Yermuk savaşı meydana geldi. Bu büyük ve meşhur bir savaştır.
Rumlar bu savaşta yüzbinden fazia idiler. İbni Kelbi şöyle diyor: "Rumlar
üçyüzbin idi. Müslümanlar ise Ebu Ubeyde'nin komutasında otuzbin idiler.
Rum'lar beş veya altı kişiyi kaçmamaları için zincirlerle birbirine
bağlamışlardı. Al-lahut eala onları yenilgiye uğratınca onlardan biri yermuk
vadisine düşünce beraberindekileri de sürükleyip götürüyordu. Öyleki sonunda
vadiyi doldurdular. Rivayete göre vadi cesetlerle düzeldi. Atlar onları
çiğnedi. Sayılamayacak kadar insan öldü. Müslüman komutanlardan bir cemaat
şe-hid oldular.[1227] Vakidi'nin
Cubeyr b. Huveyris'ten [1228]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Yermuk savaşına katıldım. Demir
sesinden başka birşey işitmedim. Sadece şöyle diyen bir çağrı işittim: "Ey
müslümanlar topluluğu! Allah'ın günlerinden bir gün, güzel bir belaya
uğratıldılar." Baktım ki bunu söyleyen Ebu Süfyan'dı. Oğlunun sancağı altında
idi. İbni Musey-yeb'in [1229]
babasından rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Yermuk günü bütün sesler
kesildi. Müslümanlar Rum'larla savaşıyordu. Ancak şöyle diyen bir adamın sesi
işitiliyordu:"Ey Allah'ın yardımı! Yaklaş" Başımı kaldırdığımda, bunun
oğlunun sancağı altında duran Ebu Süfyan b. Harb olduğunu gördüm."[1230] Bu
senenin sonun kadar Kadisiye [1231]
savaşı oldu. Müslümanlar Sa'd b. Ebi Vakkas'ın komutası altında idiler.
Müşriklerin komutası ise Rüstem'di. Müslümanlar yedi ile sekiz bin arasında
idiler. Rüstem ise altmış bin kişilik orduya sahipti. Ordularında yetmiş tane
fil vardı. Allahu Teala müşrikleri yenilgiye uğrattı. Rüstem öldürüldü.
Müslümanlar büyük bir ganimet aldılar. Habib b. Sehban [1232]
şöyle diyor: "O gün altın ve gümüş elde ettik ki adam şöyle demeğe
başladı. "Sarıya karşılık beyaz" Yanİ altına karşı gümüş."[1233] Taberi
şöyle diyor: "Bir süvari ganimetten on ikibin pay aldı. Ganimetlar
arasında altmış zira'a altmış zira' genişliğinde bir sergi vardı. İpek, altın
ve gümüşlerle süslenmişti. Sa'd (r.a.) müslümanlara ganimetlerin beşte dördünü
kendilerine dağıtma ve beşte birini Ömer'e gönderme teklifinde bulundu.
Müslümanlar kabul edince beşte birlik bölümü Ömer'e (r.a.) gönderdi. Ömer
(r.a.) ganimetleri paylara bölüp insanlar arasında dağıttı. Ali'ye (r.a.)
düşen payı Ali (r.a.) yirmi bine sattı. Müellif şöyle diyor: "İbni
Şebibil Harrani'nin [1234]
Ca-miul Funun kitabında şöyle gördüm: "Ali (r.a.) payım on-beş bin [1235]
dinara sattı." Bu nakil gariptir. Birden fazla kişinin naklettiğine göre
bir karışa bin karış miktanndaydı. Nakledildiğine göre müslümanlar Kisra'nın
salonunun perdelerini yakınca, içinden bin [1236]
mıskal altın çıkmıştır. On altı yılında celvela [1237]
savaşı olmuştur. Bu savaşta yüzbin fars Öldürülmüştür. Müslümanlar büyük
miktarda ganimet ve esir almışlardır. Ganimetin miktarı on sekiz mil-, yona
ulaşıyodu. Şa'b'i den rivayet edildiğine göre otuz milyondu. [1238]
Müslümanlar üçyıl içinde Kisra'nın memleketinin tahtına ve Kayser'in
memleketinin tahtına sahip oldular. Müslümanlar bu seferlerde benzeri görülmemiş
şekilde altın, mücevherat ve ganimetler elde etmişlerdir. Bir çok şehir, kasır
v.b. şeyler ele geçirmişlerdir. Bu senede Ömer (r.a.) Şam'a gitmiş ve Beytil
Mukaddes'i açmıştır.[1239]
Cabiye'ye giderek orada meşhur hutbesini vermiştir. Bir devenin üzerinde idi.
Başında başlığı ve sarığı yoktu. Kel kafası güneşte parlıyordu. Bir koçun
derisinin üzerinde yatıyordu. Yatağı buydu. Çantası içine lif doldurulmuş bir
kadife veya bir kaplan derişiydi. Onu da yastık olarak kullanıyordu. Üzerinde
ise bir kısmı yırtılmış bir gömlek vardı.[1240]
Yirmi yılında Mısır ve
Ünveı [1241] fethedildi. Bu. senede
tüs-ter [1242] savaşı oldu. Tüster
üzerinde müslümanlar bir sene veya ona yakın bir zaman durdular. Tüsicr'den
bir adam gelerek komutan Ebu Musa el-Eş'ari'ye şöyle dedi:
"Sana girişi
göstermem karşılığında Len\m malımı, canımı ve çocuklarımı korumanı
istiyorlar»." Ebu Musa ona bu güvenceyi verince adam:"Sana geniş bir
ayrıntı getirecek akıllı ve yüzme bilen birini benimle gönder" dedi. Ebu
Musa (r.a.) onunla Meczee b. Sevr es-Sudisi'yi gönderdi. [1243]
Meczee gizli su yolundan girdi. Bazen yüz üstü yatarak, yaklaştı ve şehre
girdi. Yolları Öğrendi. Adam ona şehrin sahibi Hürmüzan'ı gösterdi. Meczee
önce onu öldürmek istedi. Fakat Ebu Musa'nın benden habersiz birşey yapmayasm
sözünü hatırlayıp vazgeçti. Geri Ebu Musa'nın yanına döndü. Sonra otuzbeş kişi
ile tekrar şehre girdi. Adamlar sanki suda yüzen ördeklerdi. Şehre girip
surlara çıkarak tekbir getirdiler. Surların üzerinde çarpışmağa başladılar,
Meczee öldürüldü. Bunlar şehri fethettiler. Hürmüzan bir burca sığnıp orada
savunma yaptı. Katade'nin Enes'ten (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle
diyor:"O gün, gün yarılanıncaya kadar sabah namazını kılmadık. Bu namaza
karşılık dünyanın hepsinin bana verilmesi, beni sevindirmezdi.Hasan'dan rivayet
edildiğine göre şöyle diyor: "Tüster iki sene kuşatıldı. Sonra Hürmüzan
Ömer'in (r.a.) hükmü altına girdi. Sonra müslüman oldu ve şehirde kaldı."[1244] Yirmi
bir yılında İskenderiyye fethedildi.[1245]
Amr b. As yola devam ederek kıptilerle karşılaştı, şiddetli bir savaştan sonra
onları yendi. Sonra onlarla Kanyon [1246]
yakınlarında karşılaştı. Şiddetli bir savaş oldu. Sonra îskenderiyye'ye geldi.
Mukavvıs ona haber göndererek anlaşma istedi. Amr (r.a.) bunu red etti. Sonra
ciddiyetle savaşarak, kılıç zoruyla şehre girdi. Şehirde bulunan Rum'ları
ganimet aldı. Oraya müslüman askerler bıraktı. Bu haber Konstantin b. Hi-rakl'a
gitti. Kendi özel adamlarından Manuel denilen biri-• ni üçyüz gemi ile oraya
gönderdi. Bunlar gelip İskenderiy-ye'ye girdiler. Oradaki müslümanlari
öldürdüler.[1247] Kurtulanlar
kaçtı. Amr b. As tekrar onbeşbin askerle kaleyi kuşattı. Mancınıkları kurdu.
Savaşa girişerek şehri bir kere daha fethetti ve kalesini yıktı.Müellif şöyle
diyor: Bu senede Nihavend savaşı da olmuştur. [1248] Bu
savaşta Acemler kendilerini kaçmamaları için zincirlerle birbirlerine
bağladılar. Müslümanlar saldırıya geçip eşi görülmemiş bir sekile onları
öldürdüler. Öyle kan aktiki, hayvanlar kanlara yapışıp kaldılar. Numan b.
Mukarrin'in (r.a.) atı da kana yapışıp kaldı. Orada oklana-rak Öldürüldü.
Kardeşi Suveyd b. Mukarrin onu elbisesine sardı ve sancağı Huzeyfe b. Yeman'a
verdi. Fars'larla savaşıldı. Müşrikler yenildiler ve dar bir boğaza girdiler.
Bu boğazda onlardan savaşta ölenlerin dışında yüzbin kişi öldü.[1249] Yirmi
yedi yılında Muaviye Kıbrıs'a sefer yaptı [1250] Ordu
ile gemiye bindi. Yanında Ubade b. Samit vardı.[1251] Ebu
Cafer Taberi şöyle diyor: "Kıbrıs ahalisi cizye karşılığında anlaşma
yaptılar." Bu senede Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh [1252]
Afrika'ya sefer yaptı. [1253] Yanında
Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr
Öldü."vardı.
Müslümanlar ile Cercir Kayravan'a iki günlük mesafedeki Subeytile'de [1254]
karşılaştılar.[1255] Cercir'in
ikiyüz bin askeri vardı. Bir rivayete göre yüzyirmi bin kişi idiler. Müslümanlar
ise yirmi bin kişi idi. İbni Zübeyr şöyle diyor:"Cercir yüz yirmi kişi ile
bize saldırdı. Etrafımızı çevirdi. Baktım ki ben Cercir'den daha gayretliyim.
Askerlerinin arkasında Cercir'i bir devenin üzerinde yanında iki cariyesi onu
tavus kuşunun kanatlarıyla serinletirken gördüm. Onunla askerlerinin arasında
boş bir alan vardı. Orada kimse yoktu, İbni Ebi Sarh'ın yanına çıktım. Beni
insanlara karşı tenbihledi. Müslümanlardan otuz süvari seçtim. Onlara
"elbiselerinizin üzerine giyinin" dedim. Cercir'i gördüğüm tarafa
saldırdım. Arkadaşlarıma:"Arkamı kollayın" dedim. Vallahi fazla
geçmeden safları yardım. Saflardan çıkarak ona doğru gittim. O ve adamları
beni, ona gönderilen bir elçi sanıyorlardı. Ona yaklaşınca cercir durumu
anladı. Devenin üzerine atlayarak kaçmağa başladı. Arkadan ona kavuştum. Sonra
onu yaraladım ve yere düştü. Sonra kılıçla ona vurdum ve öldürdüm. Başım bir
mızrağın ucuna taktım ve tekbir dağıldılar. Bizde onların sırtlarına bindik.
Bazıları:
"Ganimet ve esir
alın" dediler.[1256] Bu
savata süvarinin ganimetlerdeki payı otuzbin dinara ulaştı. [1257] Bu
senede Abdullah b. Amir İstehri hükmü altına alarak fethetti. [1258]
Öldürüp esir aldı. Öncelerin başında Ubeydullan [1259] b.
Ma'mar [1260] et-Teymi vardı. Her
biri Peygamberi (s.a.v.) rüyada gördüler. İstahr'da büyük bir savaş vardı. [1261]
Ubeydullah b. Ma'mar öldürüldü. İbni Amir eğer bu beldeye galip gelirse, kan
şehrin kıpısından akıncaya kadar Öldüreceğine yemin etti. Müslümanlar şehri
aldılar. Ne tarafa dönseler müslümanlar orada bulunuyordu. İbni Amir'in kendisi
de öldürmeğe katıldı. Fakat kan bir türlü şehrin kapısından akmadı.
Ona:"Halkı bitirdin" denildi, İbni Amir kanın şehrin kapısından
çıkması için su dökülmesini emretti.Man'cid, s. 24'de şöyle diyor:
"İstahr: İran'da bir şehii-dir. Ebu Musa el-Eş'ari fethetmiştir. Miladı
643'de."Otuz üç yılında Karin Bazağıs [1262] ve
Herat'dan [1263] büyük bir topluluk
topladı. Kırkbin kişi ile yola çıktı. Abdullah b. Hazim el-Selmi de [1264]
dörtbin savaşçı topladı. İki taraf savaşa başladı ve Allahu Teala Abdullah b.
Hazimi galip getirdi. Abdullah öldürdü ve esir aldı.[1265] Otuz
yedi yılında Haris b. Mürre el Fihri Hind topraklar rina sefer düzenledi.
Mukranı [1266] ve Kandabil [1267]
beldelerini geçti. Kiyha [1268]
dağlarına vurdu. Birçok ganimet ve esir aldı. Fakat bir boğazda sıkıştırıldı. O
ve beraberindekilerin hepsi Allah yolanda öldürüldü.[1269] Kırkdört
yılında Mihleb b. Ebi Safre de Hind toprakla-, rina sefer düzenledi. O da
Kandabil'e yürüdü. Düşmanı kırıp geçirdi. Barış yaptı, ganimet aldı. Bu sefer
onun ilk savaşlarıdır.[1270] Kırkbeş
yılında Abdullah b. Suvar el-Abdi Kiyka dağlarına sefer düzenledi.[1271] Ganimet
aldı ve barış yaptı."[1272] Elli
yılında Sinan b. Selme b. Muhik yine Kiyka'ya sefer düzenledi. Karşısına büyük
bir düşman ordusu çıktı. Sinan şöyle dedi: "Müjde size. İki güzellikten
biri ile karşı karşıyasınız. Ya cennet, veya ganimet." Allahu Teala
galibiyeti ona verdi. Müslümanlardan sadece bir kişi şehid oldu.[1273] Altmış
üç yılında Akabe b. Nafi Kayvaran'dan hareket ederek susul aksaya kadar geldi. [1274]
Ganimet aldı ve barış yaptı. Geri dönerken Kuşeyle ile karşılaştı. Kusey-le
hristi-yandı. Savaş yapıldı ve Akabe ve arkadaşlarının hepsi şehid edildi.
Sonra Akabe'nin halifesi Züheyr b. Kays el-Bel-vi [1275]
Kuşeyle ile savaş için yola çıktı. Allah Kuseyle'yi öldürdü ve askerlerini
yenilgiye uğrattı. Onlardan büyük bir kitle öldürüldü.[1276] Seksen
dört yılında Musa b. Nusayr Avre'ye beldesini [1277]
fethetti. Burası Fasta'dır. Öldürdü ve esir aldı. Öyleki esirlerin sayısı
rivayete göre elli bini buldu. Bu senede Muhammed b. Mervan [1278]
Ermenistan'a [1279] sefer
düzenledi. Onları yenilgiye uğrattı. Bütün kiliselerini ve köylerini yaktı. Bu
seneye yakma senesi denildi.[1280]
Mu'cemul Buldan:
1/278'de şöyle diyor: "Avrebe: Endülüs'te bir şehirdir."
Buradaki bilinmemekten
maksad, adaletinin bilinmemesidir. Zatı biliniyor. Ümeyyeoğullanndaki en
hayırlı emirlerdendi. Abdülmelik onu Cezire'ye atamıştı. Cihada gayret
sarfetti. Cezire'nin haricilerini öldürdü. Cezair ile İrminiyye arasındaki
beldelerin hepsini dolaştı. Güçlü biriydi. Yüzbir yılında öldü,
Ümeyyeoğutlannın son sultam Mervan el-Himar'ın oğludur.
Seksen yedi yılında
Kuteybe Buhara civarına sefer düzenledi. Orada büyük bir savaş yapıldı. Allahu
Teala müşrikleri yenilgiye uğrattı. Müslümanlar büyük miktarda malı ganimet
aldılar. Bu sende Musa b. Nusayr Mağrib'in valisi iken oğlu Abdullah'a [1281]
Serdaniye'ye [1282]
sefer düzenletti. Abdullah orayı fethederek esir ve ganimet aldı.Yine kız
kardeşinin [1283]
oğlu Eyyüb b. Habibe [1284]Mantu-ra'ya
sefer düzenletti. O da ganimet ve esir aldı. Bu seferde esirlerin sayısı otuz
bine ulaştı. Bu senede Müslime b. Abdülmelik sefer düzenleyerek Kamikam ve
Buhayratul Fursan'ı fethetti. Bu seferde de öldürdü ve esir aldı. Bu senede
Allahu Teala islam için büyük fetihler nasip etti.[1285] Seksen
sekiz yılında Rumlar büyük bir ordu topladılar. İslam beldelerine yöneldiler.
Mesleme onlara karşı çıktı. Allah onları yenilgiye uğrattı. Onlardan birçoğu
öldürüldü. Müslümanlar Cursemu [1286] ve
Tavane'yi fethettiler.Bu sende Kuteybe b. Müslim [1287]
sefer düzenledi. Karşısına Türkler, Suğdar ve Fenğane ahalisi çıktı.
Başlarında Çin melikinin kızkardeşinin oğlu vardı. Rivayete göre sayıları
ikiyüzbine ulaşıyordu. Kuteybe onları kırıp geçirdi. Büyük bir savaş oldu.[1288] Seksen
dokuz senesinde Musa b. Nusayr oğlu Mervan'a susul aksaya sefer düzenletti. Bu
seferdeki esir sayısı kırık-bine ulaştı.[1289] Doksan
senesinde Kuteybe vanzanhudah'a ikinci seferi düzenledi. Belde ahalisi
Kuteybe'ye karşı Türklerden yardım istediler. Allahu Teala onları yenilgiye
uğrattı, topluluklarını dağıttı. Bu sende Kuteybe Horasan'daki Talikan beldesinin
ahalisiyle çarpıştı.[1290]
Onlardan büyük bir kesimi öldürdü. Meliklerinin ihanet edip, sözünü
bozmasından dolayı dört fersah boyunca sıra şeklinde onlardan adam astı.[1291] Muncid:
s. 262'de şöyle diyor: "Semerkand: Özbekistan Cumhuriyetinde çoğunluğu
müslümanların oluşturduğu bir şehirdir."Doksan üç senesinde Kuteybe b.
Müslim büyük bir ordu ile aniden Semerkand'a [1292]
yürüdü. Oraya gelince Semerkand ahalisi Kuteybe'ye karşı Şaş [1293] ve
Ferğane [1294] sultanından-yardım
istediler. Onlar da yardım etmek ve müsiümanlara karşı çıkmak için harekete
geçtiler. Müslümanlar için gecelemeye karar verdiler. Kuteybe bunu haber aldı.
Süvariler seçerek Salih b. Müslim komutasında Türklerin yoluna gizledi. Gece
yan Türkler gelince, gizlenenler yerlerinden çıkıp saldırdılar. Benzeri
görülmemiş şekilde savaş yapıldı. Türklerden çok azı kurtuldu. Bazıları şöyle
diyor:"Onlardan bir topluluğu esir aldık. Onlara sorduk, şöyle
dediler:"Siz bizden sadece sultanın oğlu veay bir kahraman veya bir büyük
öldürdünüz." Biz başları salladık. Değerli ve büyük malları topladık ve
sabahleyin Kuteybe'ye gelerek olanları aktardık." Sonra Suğd [1295]
ahalisini mancınık atışına tuttu. Savaşta diretti. Bazıları şöyle
diyor:"Yüzbin adam, hazineler ve putların süsleri üzerine onunla anlaşma
yaptılar. Önce red ettiler. Sonra Kutey-be'nin önüne getirildi. Put büyük bir
kasır gibi idi. Kuteybe putun yakılmasını emretti."Kim onu yakarsa helak
olur" dediler. Kuteybe:"Ben onu ellerimle yakacağım" dedi. Ateş
istedi, tekbir getirerek elleriyle onun ateşini tutuşdurdu. Sonra alevlendi.
Yandıktan sonra, geriye kalanlar arasından çıkan altın ve gümüş çivilerin
mikan ellibin miskata ulaştı. Sonra oraya kardeşi Abdullah'ı tayin etti. Şöyle
dedi:"Şehrin kapısından giren bütün müşriklerin ellerini bağla. Yanında
demir veya bıçak gördüklerini öldür. Onların şehirde gecelemelerine izin
verme."
Sonra Kuteybe Merv'e
döndü.[1296] Doksan dört senesinde
Allahu Teala îslama büyük fetihler nasip etti. Cihad Ömer'in dönemindekine
benzer şekle dönüştü.[1297] Doksan
beş senesinde Mağrib valisi Musa b. Nusayr Mısır'a geldi. Endülüs'ü
fethettikten sonra eline geçen esir ve ganimetten [1298]
Velid'e gönderdi. Endülüs'ün fethinde çok uzun ve garip [1299]
olaylar başından geçti. Bir rivayet şöyle diyor:"Musa b. Nusayr Endülüs'ün
en son kalesine ulaştı. Rumlar onunla savaşmak için toplandılar. Aralarında
büyük bir savaş oldu. Savaş uzadı. Müslümanlar bir iki dolaştılar ve yenilmeye
yüz tuttular. Musa b. Nusayr çadırını emretti çadırı açıldı. Kızları ve haremi
görülecek hale geldiler. Kendisi iki saffın arasına geldi. însanlar onu
gördüler. Sonra ellerini kaldırdı. Ağlamakla beraber Allahu dua ve yalvarışta
bulundu. Duasmı uzattı. Önünde kılıçların kını kırıldı ve savaşmaya söz
verildi. Sonuçta Allahu Teala zafef nasip etti."Leys b. Sa'd şöyle diyor:
"Musa b. Nusayr oğlu Mervan'ı bir ordu ile gönderdi. Oğlu yüzbin esir ile
döndü. Kardeşinin oğlunu bir ordu ile gönderdi. O da yüzbin esir ile döndü.
Endülüs'ü fethedince yânına bir adam geldi ve:"Benimle birilerini gönder,
sana bir hazine göstereyim" dedi. Musa onunla birilerini gönderdi. Adam
bir yere gidip:"Buradakileri çıkarın" dedi. Adamları çıkarınca,
akıllarını alacak kadar yakut ve inci içiı.rlen çıktı.Altın işlemeli bir halı,
altın zincire dizilmiş yakut ve inciler vardı. Belkide berberiler bunları
buldular, fakat ta-şıyamadıklarından, gidip balta getirip parçalara ayırmışlardı.
Musa b. Nusayr Endülüs'ü fethedince Kuzey Afrika'ya döndü. Döndüğünde altmış
küsur yaşındaydı. Dünyayı önünde sürüklüyordu. Emretti. Mücevherler, altınlar,
değerli elbise ve mallar, Süleyman'ın (a.s.) yüzbin dinar değerindeki sofrası
araba ile taşındı. Süleyman b. Abdulmelik buna kızarak, sofraya bir milyon
dinar vererek, onu aldı.
Bir rivayette şöyle
diyor: "Yezid bu sırada Musa b. Nu-sayr'a şöyle dedi:"Ailen ve
kölelerin için ne kadar hazırladın?" Musa:"Çok" dedi.
Yezid:"Bin olur mu?" dedi. Musa:"Bir milyon olur" dedi.
Yezid:"Sen de bunun üzerinde mi duruyorsun? Kendi elinle kendini
tehlikeye atıyorsun. İzzet ve saltanatın üzerinde devam etmeyecek misin, eğer
bunu verirsen bununla rızahk alırsın, vermezsende sen izzetinlesin" dedi.
Musa:"Eğer bunu istiyorsan, olur. Fakat ben Allah'ı tercih ettim. Çıkmak
istemiyorum." dedi. Birgün Süleyman'a şöyle dedi:"Kardeşin Velid'e
yeşil zümrütten bir kap gönderdim. İçerisine süt konulunca içinde beyaz kılı
görebi!iyorsun"Son-ra elde etiği mücevherler ve zümrütleri saymağa
başladı. Öy-leki Süleyman'ın aklı başından gitti."Doksan sekiz senesinde Yezid
b. Mihleb b. Ebi Safra [1300]
Taberistan'a [1301]
sefer düzenledi. Ondan anlaşma istediler. Kabul etmedi. Sonra şiddetli bir
savaş oldu ve Allahu Teala müşrikleri yenilgiye uğrattı. Her sene yediyüzbin
ödenmesi şartyla anlaşma yapldı. Ayrıca bundan başka mal ve hediyeler de
anlaşmaya dahil edildi. Sonra müşrikler sözlerinden dönünce, Yezid tekrar
döndü. Onlara hükmünü kabul ettirmek için aylarca savaştı. Savaşçıları
öldürdü. Onları iki fersah boyunca astı. Onlardan onikibin kişiyi Gürcan [1302]
vadisine sürdü ve orada öldürdü. Kanlarının üzerine su akıttı. Bunun üzerine
oturup yemek yedi. Böyle yapacağına daha önce yemin etmişti."[1303] Müellif
şöyle diyor: "Bu senede Halife Süleyman b. Ab-dülmelik Şam ve Cezire'ye
karadan yüz yirmi bin kadar kişiyle sefer düzenletti. Mısır ve Mağribe'de denizden
[1304]
bin gemi ile sefer düzenletti. Hepsinde de komutan Mesleme b, Abdülmelik idi. Mesleme
ordusuyla Konstantiniyye'ye yürüdü. Yanına rehber olarak tlyon'u almıştı.
Ondan ihanet etmeyeceğine dair söz ve güvence almıştı. Halici geçip
Kons-tantiniyye'yi kuşattılar. Ahali fidye vermek istedi. Mesleme fethedip
hükmü altına almadan başkasını kabul etmedi. Ahali:"Bize İlyon'u gönder. O
bizden biridir. Bizi anlar." dediler. Mesleme gönderince ihanet ettiler.
Mesleme:"Onu bana verirseniz emniyette olursunuz" dedi. Onu teslim
ettiler. İlyon çıktı. Şöyle dedi:"Şehri teslim etmeye söz verdiler. Fakat
teslim etmediler.[1305]
Taki onlardan uzaklaşasın." Mesleme:"İharın hepsini kendisine
vereceğine dair sözler verdi. İlyon içeriye girerek tacı giydi. Dışarıdan
yiyecek taşınmasını emretti. Ambarları doldurdular. Mesieme'ye haber gelince,
odusuyla tekra döndü. İlyon:"Rum meliki vefa ile satılmaz" diye haber
gönderdi. Mesleme otuz ay şehri kuşattı. İnsanlar ölü ye pislikleri yemeğe
başladılar. Büyük bir sıkıntı çektiler. Ömer b. Ab-dülaziz halife olunca
kuşatmayı kaldırmalarına izin verdi."[1306] Yüzyirmi
bir senesinde Mervan*b. Muhammed sefere çıkarak Beytüs serîr .kalesine vardı. [1307]'Rumları'öldürdü,
esir ve ganimet aldı. Sonra ikinci bir kaleyi kuşattı. Orada* da öldürüp esir
aldı. Sonra Ğumeşk kalesine girdi.[1308]
Orada sultanın tahtı vardı. Sultan kaçmıştı. Sonra ahali senelik bin adam ve
yüzbin bıçak üzerine Mervan ile anlaşma yaptı. Sonra Erz [1309]
toprakları ve Batran beldesine girdi. Onlarda Tornan beldesinin ahalisi de
Mervan'la anlaşma yaptılar. Sonra Misdar ve başka yerleri fethetti.[1310] Yüz
kırk iki yılında isbehdeb ve Taberistan sözlerini bozdular. Beldelerindeki
müslümanları öldürdüler. Hazim b. Huzeyme, Ebu Hasib Merzuk ve başkaları
müslümanla- nn yardımına koştular. Kaleyi kuşattılar. Kuşatma uzadı. Durum
böyle devam ederken Merzuk arkadaşlarına:"Beni dövün, başımı ve sakalımı
tıraş edin" dedi. Bunu yaptılar, mervuk gidip İsbehbad'a katıldı. Isbehed
kale kıpısını ona açtı. Yanına girince:"Kalbimin senden yana olduğu
gerekçesiyle beni itham edip bana gördüğün şeyleri yaptılar" dedi ve ondan
yana olduğunu bildirdi. Askerlerin gizli yanlarım ona gösterdi. İs-behbed ona
güvendi ve onu kendine yaklaştırdı. Kalenin kaKamil'de Avmik olduğu
söyleniyor. Tarih'ul-İslam: 3/26.pisi taş idi. Durmadan İsbehbed'e nasihat
ediyordu. Sonunda İsbehbed onu kapı muhafızlarından biri yaptı. Onda istediğini
görmüştü. Sonra Merzuk askere belli bir geceyi yazdığı bir oku askerlerine
attı. O gecede kalenin kapısını açacaktı. Sonra dediğini yaptı. Askerler kaleye
giirdiler. Savaşçıları öldürüp kadın ve çocuklarını esir aldılar. İsbehbed
yüzüğündeki zehiri emerek Öldü.[1311] Müellif
şöyle diyor: "Bu senede Endülüs valisi Abdur-rahman b. Muaviye b. Hişam b.
Abdülmeîik [1312]
Hristiyan-lara eman ve güvence yazısı yazdı. Yazıda şöyle diyordu:"Rahman
ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu eman, merhamet, kanların korunma ve
akıtılmama yazısıdır. Bunu Keremli komutan, büyük sultan, büyük şeref ve genel
hayır sahibi Abdurrahman b. Muaviye, komutan, ruhban ve başka beldelerden
onlara tabi olanlara yazmıştır. Kaşkale ahalisi ve valileri yüklendikleri
sorumlukları yerine getirdikle-' ri müddetçe, sözlerini bozmayacaklarına dair
söz verdikleri müddetçe, onbin evkiye (bir evkiye on iki dirhemdir) altın,
onbin rıtıl gümüş, onbin baş seçkin at, onbin baş katır, bin tane zırh, bin
tane tolga, koru ağaçtan bin tane mızrağı her sene verirlerse emanda
olacaklardır. Ne zaman birini esir aldıkları, bir müslümanı öldürdükleri veya
ihanet ettikleri sabit olursa, yaptıkları anlaşma onların aleyhine
döner." Eman yazısını kendi eliyle yüzkırk iki yılının safer ayından başlamak
üzere beş yıllık müddetle yazdı.Başa torunu Hakem b. Hişam b. Abdurrahman [1313]
geçince, Rumlar elde edemedikleri yerleri istemek için sözlerini bozdular.
Hakem hazırlanarak kuzey sare dağını geçti. Rumlar önünden kaçarak Samura'ya [1314] toplandılar,
iki taraf arasında meydana gelen savaşta müslümanlar galip geldiler. Kafirler
yenilip Samura şehrine girdiler ve kaleyi tahkim etmeğe başladılar. Samura
gerçekten büyük bir şehirdir. Müslümanlar mancınıklarla şehri kuşatarak
fethettiler. Çoğu caddelerine hakim oldular. Askerler ganimetlerle muşğul
oldular. Rumlar şehrin bir tarafına sıkıştılar. Sonrada son bir gayretle çıkıp
birçok kişiyi öldürdüler. Ha-kem'in bu savaşı en büyük savaşlardan biridir.
Fakat bu savaşta ihtiyat elden bırakıldı. Rumlar barış istediler. Hakem kabul
etmedi. Sonra kar yağışı korkusundan dolayı şehirden çıktı.Ertesi sene en büyük
hazırlığını yaptı. Samura'ya yürüdü, öldürüp esir aldı. îki ay büyük bir
uğraştan sonra şehre girdi. Akşama kadar kılıçlan konuşturdular. Müslümanlar
geceyi surların üzerinde geçirdiler. Sabah oluncada baliğ kimseyi
bırakmadılar."Razi Endülüs savaşlarında şöyle diyor: "Samura'da öldürülenler
üçyüzbin kişi olarak sayılmıştır. Bu haber Rum sultanına ulaşınca Hakem'e haber
gönderek eman istedi. Hakem dedesinin koyduğu şartlara Kurtuba'nm doğusundaki
bir şehirde Kubbe yapımında kullanılan bir toprağı, onları alçaltmak ve
İslam'ın şerefini yükseltmek için taşımalarını ve bu kırmızı topraktan iki
kubbe yapmalarını şart koştu. Bu iki kubbe şimdi ortasında biraz siyahlıkla
duruyorlar. Alla-hu Teala bu yüce himmete rahmet etsin. Dini
yüceltmelerin-*den, İslam için gayret göstermelerinden dolayı onları rahmetine
yaraşır şekilde mükafatlandırsın.Bu zikrettiğimiz Hakem'in soyundan olan
Abdurahman b. Muhammed, Nasır [1315]
diye bilinen kişi, Endülüs'ün başına geçti. Beldeleri uygun hale getirip
yanlışları düzeltince-ye kadar savaşa devam etti. Rum melikleri onunla
yakınlaş-tılar. Nasır onlara haraç bağladı. Onlara koştuğu şartlardan birisi
de; on ikibin kişinin Kurtuba'ya bir fersah uzaklıktaki Zehra [1316]
şehrini yapmalarıydı. Bu şehri askerlerinin oturması için yaptırıyordu. Bu
üçyüz yirmi beş yılında oldu. Elli buçuk yıl başta kaldı zamanının çoğu, savaş
cihad, gönderilerek seriyyeleri hazırlamakla geçti. İbni Ebi Fey-yad'ın
tarihinde naklettiğine göre; onun başta bulunduğu müddetçe kendisine ayırıp,
kendisiyle ilgilendiği günlerin sayısı on dört olarak sayılmıştır.Yüzelli
yılında Esnadesis Hicrat ve Sicistan halkıyla rivayete göre üçyüzbin savaşçı
ile yola çıktı. Horasan'ın geneline hakim oldu. Hazim b. Huzeyme ona karşı
çıktı. îki ofr du savaşa başladı. Her iki taraf ta direniyordu. Sonra
müs-lümanlar yaptıkları bir hile ile galip geldiler. Onlardan yet-mişbini
öldürüldü, on küsur bini esir edildi. Esnadesis kaçmaya kalkıştı. Kuşatmaya
alarak onu ele geçirdiler.[1317] Yüz
ajtmışbeş yılında Harun b. Halife Saife'ye sefer düzenledi. Rum beldelerine
daldı. Ordusuyla beldeler fethederek Konstantiniyye halicine kadar geldi.
Sonra Rum kraliçesi ile senede yetmiş bin dinar ödemeleri şartıyla üçyıl-hk
anlaşma yaptı. Savaşta elde ettiği ganimet ve esirleri yanında getirdi.
Müslüman esirleri kurtardı. Ganimetlerde sayılamayacak kadar hayvan vardı.
Öyleki bir deve bir dirheme, bir zırh bir dirheme, yirmi kılıç bir dirheme satılıyordu.
Düşmandan ellibine yakın kişi öldürüldü.[1318] Ikiyüz
otuz yılında Yahya b. Ali el-Esmeni [1319]
Rum topraklarına sefer düzenledi. Konstantiniyye'ye yaklaştı. Bin köyü yaktı.
Onbin kişiyi öldürdü, yirmi bin kişiyi esir aldı.İkiyüz yetmiş yılında Rumlar yüzbin
kişi ile Tarsus'a girdiler.[1320]
Onlara karşı Yazamanül Hadim harekete geçti. Rivayete göre onlardan yetmiş bin
kişiyi öldürdü. Meliklerini öldürdü. Haçların haçını onlardan aldı. Bu
"Siyerin Nübela" kitabında nakledilmiştir.İkiyüz doksan yılında Zürafe'nin
[1321]
oğlu Tarsus'tan hareket ederek, Rum topraklarına girdi. Antakyaya kadar gelip
orayı fethetti.. Beşbine yakın kişi öldürdü. Onların birkaç katını esir etti.
Müslümanlardan dörtbin kişiyi esirlikten kurtardı. Sayılamayacak kadar çok mal
ganimet aldı. Öyleki bir atlının ganimet payı bin dirhem tutuyordu.[1322]
Beşyüz beş yılında
Fransızlar bağdavin ile birleştiler. Sur şehrini kuşattılar.[1323]
Ağaçtan üç tane kule yaptılar. Bu kurIeler surlardan yetmiş zira' yüksek idi.
Her kulede bin kişi var idi. Kuleleri surlara yaklaştırdılar. Müslümanlar odun
demetlerini hazırlayarak surlardan çekildiler. Kaleler surlara yanaştırılınca,
odun demetlerini tutuşturup kulelerin etrafına attılar. Fransızları ok atışına
tutarak inmelerini engellediler. Kule tutuştu ve kuledeki adamların çok azı
hariç, hepsi öldüler. Sonra diğer iki kuleye de katran dökerek yaktılar. Uzun
olaylar aralarında yaşandı.[1324] Beşyüz
kırküç yılında üç melik beytül mukaddese gelerek ölüm namazı kıldılar. Sonra
Akka'ya [1325] döndüler. Askerleri
arasında yediyüz bin dinar para dağıttılar. İslam beldelerine saldırmaya
azmettiler. Şam ehlinin bundan haberi yoktu. Şam'da onbin süvari ve altmışbin
yaya asker vardı. Müslümanlar çıkıp hristiyanlara karşı savaştılar. Karşılarında
yüz otuz bin kişilik bir orduvardı. İlk gün Allah yolunda ikiyüz kişi
öldürüldü. İkinci gün yine çıktılar. Müslümanlardan yine bir cemaat şehid
oldu. Fransızlardan ise sayılamayacak kadar çok adam Öldü. Beşinci gün Gazi Atabek
zengi yirmibin atlı ile oraya kavuştu. Kardeşi Nureddin Mahmut da ona yardımcı
olarak oraya geldi. Şam'da günlerden beri ağlama ve yalvarışlar devam
ediyordu. Osman'ın mushafı Şam camisinin ortasına çıkarıldı. Kadın ve çocuklar
başlarını açarak gürültü ediyor ve ağlıyorlardı. Allahu Teala onlara yardım
etti.Fransızların arasında beyaz sakallı bir papaz vardı. Bir eşeğe binmiş ve
boynuna bir haç asmıştı. Elinde de iki tane haç vardı. Fransızlara Mesih bana
Şam'ı alacağımı vadetti. Kimse geri dönemez." diyordu. Fransızlar onun
etrafında toplandılar. Müslüman beldesine yöneldiler. Müslümanlar onu görünce
niyetleri doğrulandı. Papaza saldırarak, öldürdüler. Eşeğini-de öldürdüler.
Haçları yaktılar. Güzel sonuç geldi. Allahu Teala onları yenilgiye uğrattı ve
birçoğu öldürüldü.[1326] Beşyüz
elli yılında Nureddin cihada hazırlandı. Şam'da cihada hazırlık çağrısı
yapıldı. Cihad teşvik edildi. Çeşitli olayları görmüş adamlar, alimle ve salih
kimselerin hepsi katıldılar. Nureddin Banyasa gelerek orayı kuşattı. Kılıç
zoruyla burayı fethetti. Sonra Fransızlar Banyasın meliki Hanf-ray'a yardım
etmek için yola çıktılar. Hanfray bir kalede bu-lunuyodu. Fransız meliki
ordusuyla müslümanları gafil avladı. İslam ordusu geri çekildi. Fransız ordusu
Banyasa girdi. Müslümanlar surların yıkılışını ve kalenin harap edilmesini
görünce, oradan ümitlerini kestiler.[1327] Nureddin'e
Fransızların Taberiye yakınlarında oldukları haberi geldi. Hızla yolunda devam
etti. Fransızlar onların topluluğunu görünce, atlarına koştular. Dört bölüğe
ayrılarak müslümanlara saldırdılar. Nureddin ve yanındaki kahramanlar
atlarından inerek onları ok yağmuruna tuttular. Sonunda galibiyet geldi.
Kafirlerden bazıları öldürüldü. Bazıları esir edildi. Onlardan sadece on kişi
kurtulabildi. Müslümanlardan sadece iki kahraman şehid oldu. Bunlardan biri
Fransız'ların dört cesur adamını öldürdü ve şehid oldu. Müslümanlar bu büyük
zaferle sevince boğuldular. Esirler ve atlar Şam'a getirildi. Güzel hayaller
kuruldu. Öncüler zırhlı ve miğferli olarak'atların üzerinde idiler. Ellerinde
ise sancakları vardı. Halk gözyaşlarıyla Nureddin'e dualar ettiler.[1328] Beşyüz
elli üç yılında halife Abdul Mümin b. Ali [1329]
Mağrib'den yaklaşık yüzbin kişi ile sefere çıktı. Mediye [1330]
şehrine gelip kuşattı. Denizden ve karadan yedi ay kuşatıldı. Çünkü şehir
kalesi çok sağlamdı. Rivayete göre surlarının genişliği altı atın yanyana
geçebileceği kadardı. Şehrin çoğu tarafıda denize bitişik idi. Sonra orayı eman
ile aldı. Fransızlar kışın gemilere binerek Sakaliyye yegelmek istediler.
Fakat çoğu boğuldu. [1331] Beşyüz
elli dört yılında Abdulmümin yüzbin atlı ile Afrika beldelerine yöneldi.
Askerlerin hepsinin kaydı yanında bulunuyordu. Yanlarındaki esnaf sanatkar ve
hizmetçilerle sayı katlanıyordu. Bu büyük toplulukdan yollarda ziraat
bölgelerinden geçiyordu. Bir başak bile kırmıyorlardı. Komutanlarının
heybetinden bunu yapamıyorlardı. Çadır ve çarşıları iki fersaha kadar
uzanıyordu. Hepsi de tek imamın arkasında bir olsun kimse namazdan geri
kalmıyordu. Ab-dulmumin Afrika'ya girdi ve girdiği yerleri fethetti.[1332] Beşyüz
elli dokuz yılında Fransızlar ile Sultan Nureddin arasında büyük bir savaş
oldu. Bu savaşta Fransızlardan onbinden fazla insan öldürüldü. Birçoğu esir
alındı. Esirler arasında Antakya valisi ve başkaları da vadi.[1333] Beşyüz
altmış dokuz yılında Fransızlar aniden İskende-riyye'ye saldırdılar. Yanlarında
bin beşyüz at vardı. Altı büyük gemi, kırk yelkenli gemi ve ikiyüz de kayık
vardı. Sınır bölgesinin ahalisi onlarla savaşmak için karşı çıktılar.
Müslümanlara yaptıkları bir saldırı ile surlara kadar geldiler. Müslümanlardan
ikiyüzden fazla kişi şehid oldu. Sabah olunca İskenderiyye'ye saldırdılar. Üç
tane kuleye benzeyen mancınık ve üç tane de normal mancınık kurarak
sakaliye-den getirdikleri siyah taşlarla şehri dövmeye başladılar. Zorlayarak
surlara yaklaştılar. Fransızlar İskenderiyye ehlinin cesaret ve kahramanlığını
gördüler. Sultan Salahaddin Fakus'ta iken, ona bir haber gönderildi.
Salahaddin orduyu hemen harekete geçirdi. Savaş devam ediyordu. Üçüncü gün
müslümanlar beldenin kapısını ele geçirdiler. Fransızları bir gaflet anında sıkıştırdılar.
Mancınıkları yaktılar. Ciddiyetle savaşa giriştiler. Savaş ikindiye kadar
sürdü. Allahu Teala galibiyeti müslümanlara verdi. Müşriklerin çoğu öldürüldü.
Müslümanlar namaz için şehre döndüler. Akşam vaktinde tekbir getirerek
Fransızlar çadırlarında saldırdılar. Kuşatıp hepsini teslim aldılar. Yayalardan
çoğu öldürüldü. Müslümanlar denize girerek bazı gemileri batırdılarv e
yaktılar. Geriye kalanlar ise kaçtı. Düşman öldürülen, esir alman ve boğulanlar
arasında kaldı. Üçyüz tane atlıları bir tepenin başında toplandılar. Onlarda
esir alındılar.Müslümanlar büyük bir ganimet elde ettiler.[1334] Beşyüz
seksenüç yılında Sultan Selahaddin çeşitli beldelere haber göndererek
müsîümanlan cihada çağırdı. Tabe-riyye'ye yürüyerek, orayı fethetti. Fransızlar
adam toplayarak hazırlandılar. İslam beldelerine yöneldiler. Sultan
Sala-haddin onlara karşı askerlerini düzene soktu. Sabah, akşam onlara karşı
durdu. Müslümanlar onikibin atlı ve birazda yaya askerden oluşuyordu. Rivayete
göre Fransızlar ise seksen bin atlı ve yayadan oluşuyordu. Fransızlar Hittin
dağına sığındılar. Müslümanlar her taraftan onları kuşattılar. Kumis kaçtı.
Savaş devam etti. Fransızlar çembere alınmıştı. Çoğu esir alındı. Bunlar
arasında Melik Kuyyi, kardeşi Cefri, Cübeylin sahibi, Nafray, Keşk'in [1335]
sahibi Ubur-nus arrat, İskenderiyye'nin sahibinin oğlu ve başkaları vardı,
tmadul Katip şöyle derken ne güzel söylüyor:"O gün ölüleri gören, hiç esir
alınmamış diyordu. Esirleri gören ise hiç kimse öldürülmemiş
diyordu."Sultan o gün onlardan Salbut haçını onlardan aldı. Haç yakut ve
mücevherlerle süslenmişti. Altından bir kabın içinde idi. Kadı İbni Ebi Asrun
Şam'a girdiğinde Salbut haçı aşağılanmış olarak önünde duruyordu. Büyük bir
savaş olmuştu. Eldeki esirler Şam'da bir dinara satıldı. Bazı fakirler bir
esiri bir ayakkabıya sattılar. Bunu niye yaptığı sorulunca:"Onları
alçaltmak istedim" demiştir. Bazılarının naklettiğine göre Harran'da
karşılaştıkları bir adam elindeki bir çadır ipi ile otuz küsur esiri onları
alçaltmak için peşinden sürüklüyordu.Bu savaş hakkındaki imamın kitabı halifeye
ulaştı. Şöyle diyordu:"Allah'ın verdiği nimet ile Rebiülahin ayının yirmi
üçü perşembeden diğer perşembeye kadar müjeyi veriyoruz. Bu yedi gece ve sekiz
günde olanlar oldu. Perşembe günü Taberiye fethedildi. Cuma ve Cumartesi
Fransızlar dize getirildi. Öyle bir şekilde kırıldılarki, bundan sonra bellerini
düzeltemezler. Perşembe günü ay sonu geldi. Akka eman ile fethedildi. Orada
İslam'ın bayrağı dalgalandı. Orası beldelerin arasıdır. Kazıklar sahibi
îrem'in [1336] kardeşidir" yazısına
devam ederek şöyle diyor:
"Ölü ve esirler
otuz binin üzerine çıkmaktadır."Sultan Melik Adile bu büyük zafer ulaşınca
ordusuyla Mısır'dan yola çıktı. Yafa ve Mecdele uğrayarak oralır fethetti.
Sayılamayacak kadar çok mal ganimet elde etti. Sonra Al-lahu Teala Naşire,
Safuriyye, [1337]Kaysuriyye
[1338],
Nabulus, [1339] Gule [1340]
kalesinin fetihlerini nasip etti. Sultan Sela-haddin Tibnin'e [1341]
yürüyerek, fethetti. Sonra Sayda'yı fethetti. Sonra Beyrut, Cubeyli [1342]
fethetti. Sonra Askalan'a [1343] yürüdü
ve kuşattı. Savaş ve mancınıklarla sıkıştırdı ve orayı aldı. Sonra Remle,
Daram [1344] Gazze ve Beyti Cibrin'i
ise eman ile aldı.Sonra Mansur'a yardım etmek için Beytil Mukaddes'e yürüdü.
Receb ayının yarısında, batı tarafından saldırdı. O zaman orada altmış bin
savaşçı vardı. Müslümanlar şiddetli bir şekilde savaştılar. Fransızlar eman
istediler. Belli şartları kabul ettirdikten sonra onlara eman verdi. Yetişkin
erkekler için on dinar, kadınlar için beş dinar, çocuklar için iki dinar
kararlaştırdı. Bunu veremeyenlere kırk gün müddet verildi. Sonra veremezse
köleleştirilecekti. Bunu kabul ettiler. Paralar toplandı. Yediyüzbin dina
toplanmıştı. Bunları askerler arasında dağıttı. Otuz bin kişi parayı
ödeyeme-diler. Onları da köleleştirdi. Onları dağıttı. Müslüman esirlerden
yirmi bin kişiyi kurtardı. Onların yanmda Fransız krallarından daha yüksek
rütbede olan patriği çıkardı. Mescid-i Aksa domuzlarla doldurulmuştu. Bir
bölümün-di ise askerler vardı. Orayı abdesthaneye çevirmişlerdi. Mihrabını
yıkmışlardı. Müslümanlar hemen orayı temizlemeye başladılar. Güzel sergiler
serdiler, lambalar astılar. Şaban ayının dördünde insanlara cuma hutbesi,
orada verildi. Selahaddin Kubbetü's-Sahra'da namaz kıldı. Allahu Te-ala'nın
Ömer'den (r.a.) sonra ikinci fethi kendisine nasip etmesinden dolayı sevinçli
idi. Fransızlar sahranın üzerine kilise yapmışlardı. Mescidin durumunu
düşünerek, orayı mez-bahane yapmışlardı. Sultan Muzaffer Takiyüddin gelerek,
orayı gül suyu ile yıkadı. Yerlerini kendi elleriyle sildi. Duvarlarını yıkadı
ve güzel koku sürdü. Beyt'ül Mukaddes doksan bir sene hristiyanlann elinde
kaldıktan sonra Allahu Teaİa orayı onlardan kurtardı [1345] Beşyüz
seksen dört yılında Sultan Selahattin kültlerin kalesine yürüdü. Askerleri
Frenk köylerinin yıkımına ve tahribine göndedi. Ağaçlarını kesti. Sonra
Antartus'a [1346] yürüyerek
orayı fethetti. Ordanda Cebele'ye [1347]
yürüyerek, orayı iki saat içinde teslim aldı. Sonra lazkiye'ye yürüdü.
Kuşatmaya aldı. Günler süren kuşatmadan sonra orayı fethetti. Oradan çokça ganimet
elde etti. Oradan da Antakya'ya yürüdü. Oranın sahibi Burnus barış yapmak
istedi. Sultan onunla barış yaptı. Oradan Sihyena'a [1348]
yürüdü. Burası sağlam bir yerdi. Dağın eteğindeydi. Sadece bir tarafında
kazılmış hendeği vardı. Uzunluğu altmış zira' idi. Taşa kazılmıştı. Araka
arkaya üç sura vardı. Kalenin üzerinde dalgalanan bayrakta haç vardı.
Müslümanlar görününce kurarak orayı üç gün içinde eman ile aldılar. Sultan
çocuklarını ve askerlerini göndererek, bölgedeki bütün kaleleri fethetti. Palatumıs
[1349] kalesi,
Cemahir kalesi, Bekasa [1350],
Suğr, [1351] Şurmaniye, Dirbuşak,
Bağras [1352], Berzuye [1353]
kaleleri gibi. Berzuye kalesi beş-yüz yetmiş küsur zira' yüksekliğindeydi.
Çünkü yüksek bir. dağın başındaydı ve etrafı vadi idi.Melik adilin kardeşi
Mısır askerleri ile Tibnin'i kuşatıyordu. Düşman saldırılarına karşı beldeleri
korumaya duyarlı idi. Sadettin Kumeştit Kent'in kuşatmasıyla görevlendirilerek
ona yaklaşmıştı. Sonunda ahalide çekilen büyük kıtlık ve açlıktan dolayı şehri
teslim ettiler. Sonra Sultan Şev-bek [1354]
eman ile teslim etti. Oradan Safed'e [1355]
yürüdü. Kar-
deşi Adil de oha
kavuştu. Kuşatma Şevval ayının sekizine kadar devam etti. Sonunda eman ile
alındı. Sonra Kukeb [1356]
kalesine yürüdü. Kuşatmaya alarak, eman ile fethetti. Bütün bunlar bir senede
oldu. Müslümanlar için çok bereketli bir sene idi.[1357] Beşyüz
seksen beş yılında Frenkler Sur şehrinden toplanarak Akka'ya yöneldiler.
Ruhbanlar, keşişler,, papazlar ve meşhur adamlar toplandılar. Beytül mukaddes
için üzül-dükleriniifae etmek için siyah elbiseler giydiler. Kudüs patriği
onları yanına alarak frenk beldelerini dolaşmağa, onları savaşa teşvik etmeğe
başladılar, isa'nın (a.s.) ve Muham-med'in (s.a.v.) resimlerini çizdiler.
Resimde Muhammed (s.a.v.) İsa (a.s.) ile dövüşmüş ve onu yaralamıştı. Bunu
gezdikleri yerlerde teşhir ettiler. Bu olay Frenklere çok ağır geldi. Onlar
için adam ve mal topladılar. Onlarla birlikte olan bazılarının naklettiğine
göre Büyük Roma'ya kadar gidip dolaştılar. Biri şöyle diyor:"Çıktığımızda
harp gemisi erimiş altın ve gümüş ile doldu" İbni Esir şöyle
diyor:"Zorluk ve zilet ile kara ve denizden yola çıktılar. Eğer Allahu
Teala müslümanlara lütufta bulunmamış olsaydı, "Eskiden Şam ve Mısır
müslümanlarınındı" denilecekti.[1358] Recep
ayının yansında Akka'ya geldiler. Orayı kuşattılar. Müslümanların oraya
girmesine imkan kalmadı. Sultan Salahaddin ve müslümanlar geldiler. Aralarında
birçok savaş oldu. Bir savaşta sultanın kardeşinin oğlu Takiyuddin sağ kanattan
Frenklere bir saldırı düzenleyerek onları yerlerinden çekilmek zorunda bıraktı.
Takiyuddin onların yerine yerleşti. Akka ile bağlantı kurdu. Müslümanlar şehre
girdiler. Sultan Salahaddin gerekli sayıda adam v e ihtiyaçları şehre
soktu.Şaban'in yirmisinde Frenkler istişare için toplandılar. Şöyle
dediler:"Yarın müslümanlar ile savaşalım. Belki onlara yadım gelmeden
önce, onlara galip geliriz" Müslüman askerlerin çoğu o zaman hazır
değildi. Bazısı Antakya'yı korumak için oradaydı. Bazısı Trablus'a karşı
Humus'taydı. Bazısı Sur'da idi. Mısır askerleri ise İskenderiyye ve Dimyat'ta
idiler. Frenkler sabahleyin savaşa hazırlandılar. Sultan Salahaddin
hazırlıklı değildi. Frenkler çekirge sürüsü gibi her. tarafı
doldurmuşlardı.Tek adam gibi saldırdılar. Müslümanlar yenildi. Bazıları direndi
ve şehid oldu. Sonra Sultan Salahaddin geriye dönen bazı müslümanlar ile
Frenklere saldırdı. Frenkİerden büyük bir kitleyi öldürdüler. Bir çoğunu esir
aldılar. Ölü sayısı onbin idi. Sultan emrederek onların cesetlerini Frenklerin
su içtiği nehre attırdı. İmad el-Katib şöyle diyor: "Müslümanların yaptği
acayip işlerden biri de yüzbin kişiyi püskürtmeleridir. Onlardan
biri:"Otuz kişi öldürdüm." Biri:"Kırk kişi öldürdüm"
diyordu. Yer onların ölülerinin kokusuyla kurudu. Karışıklık meydana geldi.
Sultan Salahaddin bunu engellemeye çalıştı. Sultana Frenlerin sıkıştırılmasının
bırakılmasını ve buradan gidilmesi, tavsiye edildi. Sultan askerleriyle
Harrube'ye girdi. Frenkler Akka'yı kuşattılar. Akka'da bulunanlar hergün çıkıp
Frenklerle savaşıyorlardı. Şevval'in yarısına kadar böyle devam etti. Adil
Mısır askerleriyle oraya ulaştı. Yanında kuşatma alet ve gereçlerini de
getirmişti. Safer ayına girilirken kış bitmişti. Sultan Salahaddin'e yardım
geldi. Harrube'den Akka'ya hareket etti. Müslümanlar ile Frenkler arasındaki
savaş sekiz gün aralıksız devam etti.Alman Kralı Frenkİerden daha çok sayıda ve
daha güçlü bir ordu ile yola çıktı. Beytül Mukaddesin müslümanlar tarafından
alınması, onun zoruna gitmişti. Asker toplayarak İslam beldelerine doğru yola
çıktı. İkiyüz altmış bin kişi idiler. Kral Antakya yakınlarında bir nehirde
yıkanmak isterken, bir adamın göğsüne bile ulaşmayan bir yerde boğuldu. Yerine
oğlu geçti. Allah'ın kudreti onları yolda iken rezil etmişti. Onlardan sadece
bin kişi Akka'ya ulaştı. Diğerleri geri memleketlerine döndüler. Giderken yolda
gemileri battı. Allah'a şükür onlardanda kurtulan olmadı.Müslümanlar ile
Akka'daki Frenkler arasında savaş devam etti. Frenk'lere kara ve denizi
dolduruncaya kadar uzak Cezayir'den deniz yoluyla yardım geliyordu. Sultan Salahaddin'e
de yardım geliyordu. Frenkler'in papazı Frenk'lere her şeyi yasaklamıştı.
Kilisüeri kapatmış, kendisi giyinmiş, askerlere demir elbiseler giydirmişti.
Şehri fethedince-ye kadar b»- »* olacaklarını onlara söylemişti. Birgün gaflet
anında ^karak surlarda ve çadırlarda askerleri telef ettiler. Sultan
Salahaddin saldırıya geçerek onları kılıçtan geçirdi. Her ölüye bir ok
saplanarak, sonra toplandı. Oniki-bin beşyüz tane ölü vardı. Arkadaşlarına
katılanlardan toplam olarak ölenler ise kırk bin kişi idi.Başka bir seferde Frenkler
yine saldırıya geçtiler. Bu seferde onlardan altıbin küsur kişi öldürüldü.
Bununla beraber yine de sabrettiler. Akka için ağaçtan iki kule yaptılar. Her
kulede yedi tabaka vardı. Sağlam ağaçlar, her biri yarım kantar ağırlığında
çivilerle yapmışlardı. Her kule demir ve derilerle kaplanmıştı. Ayrıca sirkeye
batırılmış keçe ile sardılar. Ayrıca mancınığın atışlarına karşı korunması
için iplerden ağlar yaparak üzerine geçirmişlerdi. Her kale surlardan üç tabaka
daha yüksekti. Her bir katmanda savaşçılar olduğu halde surlara
yanaştılar.Müslümanlar Akka'dan ümitlerini kestiler. İbni Nuhas denilen
Dimeşki:"Bırakın onlara mancınıkla ben atış yapayım" dedi. Ona
mancınığı hazırladılar. O zaman Karukuş Akka'nın hakimi di. Dimeşki ondan
gerekli aletleri istedi. Kaleyi kuşatınca-ya kadar mancınıkla atış yaptı. Sonra
üzerine katran attı. Sonra:"Allahu Ekber" diye bağırdı. Dumanlar
yükseldi. Müslümanlar coştular. Müslümanlar Akka'dan çıktılar. Frenk-ler
kendilerini kuleden atıyorlardı. Tutuşmuş yanıyorlardı. Müslümanlar örtüleri ve
adamları yaktılar. Frenklerin azmi kırıldı. Sonra toplanıp, başında büyük bir
demir olan büyük, koç şeklinde bir alet yaptılar. Bunun da şehrin surlarına
vurup yıkacaklardı. Aleti sürüp surlara yaklaştırınca, alet ağırlığından dolayı
kumlara saplandı. Oradan çıkarmaktan aciz kaldılar. Frenkler bir gün surlardaki
bir burcu yıkıyorlar, müslümanlar ise orayı gece kapatıyorlardı. Tarih
kitaplarında anlatıldığı gibi aralarında uzun mücadeleler geçti. Akka'nın
kuşatması iki yıl sürdü. Bu müddette Frenk-lerden ölenlerin toplamı yüz bin
idi. Sonra Akka'daki müs-lümanları açlık ve kıtlık zora soktu. Savaşmaktan
bıktılar. Frenklere bir miktar para veerek Sultan Salahaddin'in haberi olmadan
Akka'dan çıktılar. Akkayı Frenkler'e teslim ettiler.[1359] Beşyüz
seksensekiz yılında Sultan Salahaddin ile Frenk'ler arasında barış yapıldı.
Bunu istemeyerek yapmıştı. Barış anlaşmasına Remle'nin sahibi de gelmişti. Sultan
Salahaddin'e şöyle dedi:"Senin yaptığmı kimse yapmadı. Denizden bize gelen
askerleri saydık. Altiyüz bin idi. Onların onda biri bile memleketlerine
dönmediler."Beşyüz doksan bir senesinde Tulaytele Sultanı Alfonsa
Mağrib'deki halife Yakub Mansur'a şu mektubu yazdı:"Yerleri ve gökleri
yaratan Allah'ın adı ile. Salat ve selam efendimiz, Allah'ın ruhu ve kelimesi
peygamber İsa'ya olsun. Zeki ve akıllı kimselere senin Hanif milletinin lideri
olduğun gizli değildir. Ben de Hristiyan milletinin lideriyim. Endülüs'teki
ileri gelenlerin rahatlarına düşkün olduklarını, halkı ihmal ettiklerini ve
rezil, perişan olduklarını biliyorsun. Ben ise onları kahrederek zehirliyorum.
Beldeyi yıkıyor, çocuk ve kadınları esir alıyorum. Erkekleri ise öldürüyorum.
Gücün yetiyorsa onlara yardım etmemeye özrün yoktur. Size göre Allahu Teala
sizden bir kişinin on kişi ile savaşıp kaçmamasını farz kılmıştır. Şimdi ise
Allahu Teala sizde zayıflık olduğunu bildi ve yükü sizden hafifletti. On kişi
öldürüyoruz. Bundan kaçınmaya ve engellemeye gücünüz yetmiyor. Bana ulaştığına
göre sen savaşmaya çıkmışsın. Bizzat kendin savaşa katılıyorsun. Ardarda
senelerce savaşıyorsun. Bir adam ileriye, bir adam geriye atıyorsun.
Bilmiyorum acaba kork mu seni bu hale getiriyor, yoksa Rabbinin sura
vadettiğine inanmıyor musun?Sonra bana şöyle söylendi: "Sen denizi geçmek
için vasıta bulamıyor muşsun?" Sana rahat olanı söyleyeyim. Senden özür
dileyerek söylüyorum. Sözlerine, güvencelerine ve çokça rehinlerine vefa
göster. Bana kölelerinden bir cemaatı gemi ile gönder, ben senin tarafına
geçeyim. İstediğin yerde seninle savaşayım. Eğer savaşı sen kazanırsan, büyük
bir ganimet, çokça hediyeler senin önüne gelecektir. Eğer ben kazanırsam, yüce
elim senin üstünde olacaktır. O zaman iki milletin de lideri olmayı haketmiş
olurum." Onun bu mektubu Yakub'a ulaşınca, mektubu yırtıp parçaladı. Bir
parçasının üzerine şöyle yazdı:"Onlara geri dön. Onlara arkası kesilmeyen
bir ordu ile geliyoruz. Onları oradan alçaltılmış ve küçültülmüş olarak
çıkaracağız. Cevap duydukların değil gördüklerin olacaktır." Sonra
insanları cihada çağırdı. Askerlerini topladı. Zikak Sibtih'e [1360]
geldi. Gemileri getirerek askerlerini bindirdi. Yüzbin maaşlı askeri ve yüz bin
de gönüllü askeri vardı. Hepsi karşıya geçtiler ve Zellake denilen yere
vardılar. Al-fonso ile ikiyüz kırık bin askerle ona karşı çıktı. Yapılan savaşta
Allahu Teala dinine yardım etti. Alfonso çok az sayıdaki askerle kurtularak
Tulaytele'ye sığındı. Müslümanlar sayılamayacak kadar çok ganimet elde ettiler.
Aifonso Endülüs yarımadasının hepsine hakim olmuştu. Valilerini ise
kahretmişti. Her tarafını emri altına almıştı. Fakat Allahu Te-ala onu
yenilgiye uğrattı.Bu savaşta Öldürülen Frenklerin sayısı yüz kırık altı bin
idi. Otuz bin kişi ise esir alınmıştı. Yüz elli bin çadır, seksen bin at,
yüzbin katır, dörtyüz bin eşek ganimet alınmıştı. Develeri olmadığı için
bunlarla yüklerim taşıyorlardı. Diğer mal, mücevher, kumaş v.b. ise
sayılamayacak kadar çok idi. Bir esir bir dirheme satılıyordu. Bir kılıç yarım
dirheme, bir at beş dirheme, bir eşek bir dirheme satılıyordu. Ganimetler
müslümanlar arasında paylaştırıldı. Müslümanlar ganimetlerle zengin oldular.
Alfonso ise en kötü halde memleketine vardı. Başını traş etti. Haçını indirdi.
Öcünü alıncaya kadar yatırmamaya, kadınlara yaklaşmamaya ve ata binmemeye
yemin etti. Adalar ve diğer bölgelerden adamlar toplamaya başladı.
Birincisinden daha büyük bir ordu topladı. Meydana gelen savaşta Yakub onu yine
yendi. Arkasndan Tulaytele'ye kadar geldi. Tulaytele'yi kuşattı. Şehri
mancınık atışına tutarak sıkıştırdı. Şehri fethetmekten başka yolu yoktu.
Alfon-son'un annesi, kızları, hanımları Yakub'un yanına gelerek önünde
ağladılar. Şehri kendilerine bırakmasını istediler. Yakub onlara iyilikte
bulunarak, şehri onlara bıraktı. Geriye döndü. Ganimetleri paylaştırdı. Alfonso
ile bir müddetliği-ne anlaşma yaptı.[1361] Altıyüz
on yedi yılında Berellus [1362]
savaşı oldu. Sultan Kamil ile Frenkler arasında büyük bir savaş oldu. Melik Kamil
onlardan onbin kişi ölürdü. Mallarım ganimet al-dı.Frenk'ler yenilerek Dimyat'a
ekildiler.[1363] Altıyüz kırk yedi
yılında Frenk'ler Dimyat'a saldırdılar. Şehri kuşattılar kapılar kapandı.
Sultan Salih Necmeddin'e bir mektup yolladılar. Sultan Nansura'ya [1364]
gelmişti. Orada uyuşturucu bir ilaç içmiş, doktor ise: "Onu sıkmayın ve
uyandırmayın" demişti. Mektup gelince, Sultan'a ulaştırmadılar. Dimyat'm
sokaklarında Sultanın öldüğü yayıldı. Halk paniğe kapıldı. Aç, çıplak, yalm
ayak Dimyat'tan çıktılar. Kadın ve çocuklarıyla şaşkınca dolaşıyorlardı.
Araplar onları uyardılar, bazılarını yanlarına alıp korudular.Bu senenin
Zilkade ayında meşhur Mansura savaşı oldu.Frenkler yola devam edip sultanın
dehlizine kadar gelmişlerdi. Askerlerin öncüsü Fahreddin b. Şeyh karşı çıktı.
Öl-dürülünceye kadar savaştı. O ölünce müslümanlar yenildi. Sonra tekbirler
getirerek, geri dönüp saldırdılar. Frenkler-den büyük bir bölümünü Öldürdüler.
Altıyüz seksen yılında
Frenkler Mansura'yâ saldırdılar. Karşılarında Mısır ordusu vardı. Frenkler
yardım kesildiği için yenilmeye yüz tutmuşlardı. Melikleri Fransis gecenin
başında atına binip Dimyat'a ulaşmak istiyordu. Müslümanlar bunu öğrendiler.
Frenkler Nilin üzerine çam ağacan-dan büyük bir köprü yapmışlardı. Savaş
başlarken, köprüyü yıkmayı unuttular. Müslümanlar gece köprüden geçerek
onların tarafına ulaştılar. Çadırları ve ağırlıkları olduğu gibi duruyordu. Yollarına
devam ettiler. Müslümanlar gece boyunca onları kuşatarak bazılarını
öldürdüler, bazılarını esir aldılar. Frenkler Ebu Abdullah'ın minyesi denilen
bir köye sığındılar. Orada tahkimat yapmaya başladılar, Müslümanlar
etraflarını çevirdi. Müslümanlar onların gemilerin içindekilerle birlikte
ganimet aldılar. Fransis'in yanında Fe-renk kahramanlarından beşyüz süvari
toplanmıştı. Fransis Minye'nin meydanında oturdu. Tavaşi Reşid ve Seyfeddin b.
Kaymeri'yi istedi. Onlar gelince, onlardan kendisi ve yanındakiler için eman
istedi. Onlar da ona ve yanındakilere eman verdiler. Geriye kalan Frenkler
kaçtılar. Müslümanlar onları takip ederek çembere aldılar. Saldırılarla Frenkler
yok edildi. İki kişiden başka kimse kalmadı. O ikisi de atlarını denize sürdüler
ve boğuldular.Müslümanlar Frenklerden sayılamayacak kadar çok ganimet âldılar.
Fransis küçük bir gemiye bindi. Müslümanlar gemilerle onun etrafında idiler.
İçinde doğu tarafındaki gemilerde davul zurna sesleri ile bayram yapılıyordu.
Batı yakasındaki askerler ise coşku ve sevinç ile bu büyük zaferi kutluyorlar
ve esirleri iplerle sürüklüyorlardı. Esirler arasında melikler ve asil kimseler
vardı. Esirler sayılınca yirmi küsur bin kişi oldukları görüldü. Ölüler
yeryüzünü kaplamıştı. Benzeri görülmemiş bir gün idi. O gün müslüman-lardan
yüz kişi bile öldürülmemişti.Melik Muazzam Fransis, melikler ve asiller için
yeni elbiseler yaptırıp hediye etmişti. Fransis hariç hepsi elbiseleri
giydiler."Benim memleketim Mısır'ın sahibinin memleketinin değerindedir.
Onun elbisesini nasıl giyeyim." dedi. Ertesi gün Sultan büyük bir ziyafet
verdi. Fransis yine gelmedi."Benimle askerlerinin yanında alay etmek için
çağırıyor. Bu mümkün değil" dedi.Sultan Muazzam esirleri getirtti. Saral
sahibi olanları ayırdı. Diğerlerinin boynunun vurulmasını emretti. Fransi-si
Tavaşi Subeyh'in evinde hapsederek ona ikramda bulundu. Sultan Melik Muazzam
b. Salih öldüriilünceye kadar orada kaldı. O öldürülünce Hisamuddin b. Ebi Ali
bıraktığı işi aldı. Ondan Dimyat'ı müslümanlara teslim etmesini istedi. Ona
beşyüz dinar verdi. Onu bir katıra bindirdiler. Ordunun önüne koyarak Dimyat'a
yürüdüler. Oraya varınca Dimyat'ın kalesinde müslümanlar tekbir ve tahlil
getiriyorlardı. Dimyat'taki Frenkler ise gemilere kaçtılar. Fransis'in
korkusundan yüzü sarardı. Emir Hisamuddin şöyle dedi:"İşte Dimyat bizim
oldu. Bu adam ise bizim esirimiz O Hristiyanlarm lideridir. Bizim mahkememizi
gördü. Maslahat gereği bırakılmaması gerekir." Fakat Melik Muiz bırakılmasını
istedi ve:"İhanet edeceğini sanmıyorum" dedi. Onu bir Rum gemisine
bindirip gönderdiler.Nakledildiğine göre Hisamuddin ona yanındaki askerlerin
sayısını sordu. Fransis şöyle dedi:"Yanımda hizmetçi, sanatkar ve
tüccarlar hariç yüz otuz dokuz bin beşyüz asker vardı."[1365] Altıyüz
yetmiş üç yılında Sultan Melik Zahir Sis'e [1366] yürüdü.
Oradanda Derbende [1367]
geçti. Orayı fethetti. Ayaş, Ezane [1368] ve
Massise'yi [1369]
aldı. Ordu orada bir ay kaldı. Orada bir çok kişiyi öldürdüler. Bir çoğunu
esir aldılar. Ganimet elde ettiler.[1370] Altıyüz
doksan dört yılında İzzeddin Aybek Akram Mısır'dan bir ordu ile Nube'ye [1371]
yürüdü. Üçyüz altı yanında idi. Dunkule'ye [1372]
ulaştılar. Oranın meliki üstün bir şekilde ellerinde savaş aletleriyle onlara
karşı çıktı. Üzerlerinde zırh yoktu. Müslümanlar onları ok yağmuruna tuttular.
Düşman yenildi. Onlardan bir çoğu öldürüldü. Bir çoğuda esir alındı. [1373]
Nube'ye otuz bir yılında sefer düzenlenmişti. Abdullah b. Ebi Sarh beşbin atlı
ile sefer yapmıştı. Sonra Hi-şarn'ın zamanında sefer düzenlendi. Fakat
fethedilemedi. Sonra Mansur'un zamanında sefer düzenlendi. Sonra Tekin Zeki,
sonra Mısır'ın sahibi Kafur, Nasirud devlet b. Hemedan, sonra Sultan
Salahaddin'in kardeşi Turan şam sefer düzenlediler.Müellif şöyle diyor:
"Altıyüz seksen yılında müslüman-ların moğollar ile bir savaşı olmuştur.
Onlarla çok savaşlar olmuştur. Çoğunlukla da moğollar galip gelmiştir. Bu savaş
onîarla sultan Mansur Kalavun arasında Mengutemur b. Hülağu vardı. Müslümanlar
ise bunun yansı kadar idiler. Çok şiddetli bir savaş oldu. Uzun asırlardan
beridir ilk defa böyle bir savaş oldu. Günün başında Moğollar baskın idiler.
Müslümanların sol kanadını bozguna uğrattılar. Sağ kanat-da zorlanıyordu.
Sultan ise merkezde az bir topluluk ile eşi görülmedik şekilde direniyordu.
Müslümanlardan çoğu yenilip kaçtılar. Moğollar ise onların peşine düştüler. Ta
Humus gölüne kadar vardılar. Humus'a ulaşanlar ise şehrin kapısı kapalı
olduğundan dolayı çoğunluğu öldürüldü. Müslümanlar bir hat oluşturdular. Belli
başlı komutanlar sultanın direnişim görünce gayretle moğoüara döndüler. Hamle
üzerine hamle yaptılar. Saldırılar birbiri ardına devam etti. Sonunda
Moğollar kırılıp geçildi. Mengutemur yaralandı. Onlardan büyük çoğunluğu
öldürüldü. Kaçan müslümanların peşinden giden bölük geri döndüğünde
müslümanların kendi adamlarının peşinde gittiklerini ve onları öldürdüklerini,
sultanın ise merkezde yanında sadece bine yakın kişi ile di-rendiğni görünce,
onu Öldürmek için saldırıya geçtiler. Sultan onlara büyük bir deriniş
gösterdi. Allahu Teala büyük bir
galibiyet verdi.
Moğollar önünde yenildiler. Takip edip çoğunu Öldürdü. Sultan Şam'a döndü.
Ellerinde mızraklar, uçlarında moğolların kelleleri ve önünde esirler vardı.
Gerçekten büyük bir gün idi.[1374] Altiyüz
seksen sekiz yılında Trablus fethedildi. Sultan Melik Mansur, yanında Şam
ehlinden birçok kimse ile yola çıktı. Trablus'a Rebiül Evvel ayının sonunda
geldi. Şehre ondokuz tane mancınık kurarak, yöneltti. Cemaziyela-hir'in
dördünde şehir fethedildi. Şehirdekilerin hepsini ölü veya esir olarak ele
geçirdi. Mallar ganimet alındı. Kadın ve çocuklar esir edildi. Yiyecek ve
stoklara el konuldu. Trablus yüz elli üç yılından beri Frenkler'in elinde idi.
Müslümanların elinden alan Frenk Sancabil orayı yedi yıl kuşattıktan sonra
alabilmişti. Daha önce Muaviye zamanında fethedilmişti. Sonra Sultan şehrin
yıkılmasını emretti. Sonra da oraya yakın yerde yeni bir şehrin kurulmasını
emretti. Şimdi mevcut olanı, yeni yapılandır."[1375] Altiyüz
doksan yılında Akka ve Frenklerin elindeki diğer sahil şehirleri fethedildi.
Frenklerin Şam bölgesinde bir tek taşları bile kalmadı. Rebiülevvel ayının
başında Şam'a kuşatma aletlerinin hazırlanmasını isteyen mektup geldi.
"Allah yolunda savaşanlar Akka'ya diye Şam'da çağrı yapıldı. Akka ahalisi
yanlarında bulunan müslüman tüccarları öldürmüşlerdi. Mancınıklar Şam'dan
çıktı. Halk mancınıkları çekiyordu. Yanlarında alimler, hocalar, fa-kihler ve
Şam askerleri vardı. Sultanul Eşref Salahaddin Halil b. Melik Mansur Kalavun
Mısır askerleriyle yola çıktı. Ordular Akka'ya geldiler. Rebiülahir ayının
dördüncü günü, perşembe günü şehir kuşatıldı. Mancınıklar kuruldu, kuşatma
şiddetlenince Frenkler arkalarını dönüp kaçtılar. Gerilere binip deniz
savaşına giriştiler. Onlardan sayılamayacak"kadarı öldürüldü. Davullar
güneşin doğuşu ile hep birden çaldı. Üçyüz saldın yapılmıştı. Surlara İslam
bayrağı dikildi. Müslümanlar gerçekten çok ganimet elde ettiler. Sultan-şehrin
yıkılmasını emretti. Şehir yıkıldı. Sur ve Sayda şehirlerini de teslim aldı.
Sultan Sur'a bir komutan gönderdi. Oranın da kalesi yıkıldı. Sur kenti beşyüz
onsekiz yılından beri Frenklerin elinde idi.Akka'yı ise Sultan Salahaddin
Yusuf Frenklerden almıştı. Sonra Frenkler geriye dönüp şiddetli bir kuşatma
ile kuşatmışlardı. Sultan onları çembere alarak bir müddet oradan uzak tutmağa
çalıştı. Kuşatma otuz yedi ay. sürdü. Sonunda şehir halkı kuşatmadan bıktı.
Sultan Salahaddin'in haberi olmadan şehri Frenklere teslim ettiler. Halk
oradan çıktı. Frenkler oraya yerleştiler. Salahaddin Halil onların elinden
tekrar alıncaya kadar, şehir onların elinde kaldı. [1376]Altiyüz
doksan bir yılında Rum kalesi fethedildi. Orayı-da Sultan Eşref kılıçla
fethetti. Otuzüç gün süren büyük bir kuşatmadan sonra almayı başardı.[1377] Müellif
şöyle diyor: "Zikrettiğimiz savaşlar arasında ra-vilerin rivayet ettikleri
savaşlar vardır. Meşur birinin üzerindedir. Meşhur olmayanlar ise
zikredilemyecek kadar çoktur. Eğer müslümanlarm doğu ve batıda yaptıkları savaşlar
araştırılacak olursa yüz cilt kitaba sığmaz. Özellikle İslam Medine'yi
münevvereden çıkıp kılıçla ufukları bu kadarını burada zikretmemizin sebebi,
kılıçların gölgesinde rahatça yaşayanlara, müslümanlarm tarihteki kahraman,
cesur ve atak adamlarının dinlerini korumak için sarfettikleri çabayı, bu
yolda karşılaştıkları sıkıntıları, şehir ve kaleleri fet-hedilirken tattıklarını
anlatmaktır.Şüphesiz Allah iyilik yapanların ecrini zayi etmez. O bize yeter.
Dost olarak Allah yeter, yardımcı olarak yine o yeterlidir.
1267- Her ki
sahihte de Rasurullah'ın (s.a.v.) şöyle de-diğ sabittir:"Kuvvetli mümin
zayıf müminden daha iyi ve Allah'a daha sevimlidir. Sana faydalı olana bütün
iyiliklerde hırslı ol, Allah'tan yardım dile ve aciz olma.[1378]
Bunun dışında da
Rasulullah'ın (s.a.v.) korkaklıktan Allah'a sığındığı sabit olmuştur.
1268- Yine
iki sahihte de Enes'in (r.a.) şöyle dediği sabittir:"Rasulullah (s.a.v,)
şöyle diyordu:"Allah'ım acizlik ve tembellikten, korkaklık, zayıflık ve
cimrilikten sana sğınırım. Kabir azabı[1379]
ölüm ve diriliş fitnesinden sana sığınırım.[1380]
1269-
Buhari'nin Enes'den (r.a.) yaptığı rivayetinde şöyle diyor:"Ben
Rasulullah'a (s.a.v.) hizmet ediyordum. O'nu şöyle derken
işitiyordum:"Allah'ım! Korkudan, üzüntüden, acizlikten, tembellikten,
cimrilikten, dehşetten, dinin eğriliğinden ve adamların galibiyetinden sana
sığınırım[1381]Hadiste geçen
"dinin eğriliğinden" terimi dinin şiddetli olması ve taşımasının
ağırlaşmasıdır.Rasulullah'ın (s.a.v.) duasında korku ve hüznü birleştirmesi ne
güzeldir. Çünkü (hadiste geçen) "hemm" çeşitli hallerde meydana
gelen korkudan ibarettir. Hüzün ise genellikle üzüntüden ibarettir. Yine
acizlik ile tenbelliği de çok güzel birleştiriyor. Çünkü acizlik, zenginin
gücünü istenilen yönde kullanamaması zayıflığıdır. Tembellik ise bedenin,
kullara gerekli olan şeylere ait olan zayıflığıdır. Cimrilik ve korkaklığı
da... Çünkü cimrilik: Mala karşı cömertliğin olmamasıdır. Korkaklık ise
savaşta kişilere karşı müsamahanın olmamasıdır. (Aynı şekilde) din eğriliği ve
kişilerin (fikirlerinin) galibiyetini de. (güzelce birleştiriyor.) Çünkü din
eğriliği şiddetli bir önemle batılın galip gelmesidir. Kişilerin (fikirlerinin)
galibiyeti sağlam hükümleri mahvetmek suretiyle zahirin (mana) istila
edilmesidir. Bunda (yani bunun böyle olmasında) bir acaiplik yoktur. Bu (gibi
sözler), Rasulullah'ın (s.a.v.) Cevami'ul-Kelim (az sözle çok şey ifade etme
özelliği olan sözler) cinsinden sözlerdir.
1270- Aynı
şekilde Buharı ve Müslim'in sahihlerinde, Mus'ab b. Sa'd'ın[1382]
şöyle dediği rivayet edilir:"Sa'd bize beş şey emrediyor ve bunları
Rasulullah'ın (s.a.v.) kendilerine emrettiğini hatırlatıyordu ki
onlar:"Allah'ım! Cimrilikten sana sığınırım. Korkaklıktan sana sığınırım.
Rezil bir ömre[1383]
dönmekten sana sığınırım. Dünya fitnesinden -yani deccal fitnesinden- sana
sığınırım.[1384]
1271-
Buhari'den gelen başka varyantlara göre Sa'd'dan şöyle rivayet edilmiştir:"Rasulullah
(s.a.v.) yazmayı öğrettiği gibi bize bu sözleri de öğretiyordu.[1385]
Bir başka rivayete göre de:"Rasulullah (s.a.v.) her namazn sonunda
bunlardan Allah'a sığınıyordu." şeklindedir.
1272-
Sahih-i Müslim'de Zeyd b. Erkam'ın (r.a.) şöyle dediği rivayet
edilmiştir:"Ben size Rasulullah'ın (s.a.v.) söylediğinden başkasını
söylemiyorum. Rasulullah (s.a.v.) şöyle diyordu:"Allah'ım! Acizlikten,
tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, pısırıklıktan ve kabir azabından sana
sığınırım.[1386]
Bilki korkaklık,
cesaretin zıddıdır. Cesaret ise kalbin, mu-rad edilen şeye yöneldiğinde kalbin,
karar kıldığı şey üzerinde sabit durmasıdır. Bu, bütün olgunlukları elde
etmede asıldır. Kurtuluş bütün bu yüce makamlardadır. Kalbin sabit durması
ancak akıl ve mizacın selametıyle mümkündür.Eğer kalp bir kusur ve aşırılıktan
dolayı zayıflarsa bu, korkaklık sebebi olur. Eğer kuvvette de aşırı giderse ve
normaldan çıkarsa bu da tehlike sebebidir. Her ikisi de kö-tülenmiştir.
İstenilen ise kalbin ifrat (geri kalma) ile tefrit (aşırı gitme) arasında bir
orta yol takib etmesidir. İşte bu orta yol, cesaretin sebebi ve kaynağıdır.[1387]
Korkak olanın, sebeplerini ortadan kaldırmak suretiyle korkaklığı tedavi etmesi
gerekir. Onun sebebi ise:Ya cahilliktir ki bu tecrübe ile giderilir. Ya da
zayıflıktır ki bu da kişide tabii ve adet haline gelinceye kadar korkulan
fiilleri ardarda yapmaktır. Biz, görüyoruz ki ilk başlayan biri tartışmalarda,
imamlıkta, hutbede, vaazda ve meliklerin (devlet başkanları) önünde -örneğin-
korkuyor, takatsiz kalıyor ve dili dolaşıyor. Bu, ancak kalp zayıflığı
sebebiyle ve alışmadığı bir şeyle karşılaşması dolayisıyla-dır. Eğer bunu
defalarca tekrar ederse zayıflık ondan ayrılık ve bu durum son bulmaksızın
zaruri olarak onda devam eder.Çünkü çoğunluğa göre ahlak değişim ve dönüşümü kabul
eder. Bu konuda çocuğun, büyütüp terbiye etmek için yılanı korkmadan
çekinmeden tutması ve cesur bir kahramanın ise ondan kaçıp korkması sana delil
olarak yeter. Bu (durum), ancak çocuğun bu işle çokça meşgul olmasından baş-
ka bir şey değildir.
Nefse yılandan nefret etme duygularını öğreten öğretici şeylerin peyderpey
olmasıdır. Taki sonuçta nefs, yılanla yakınlık peyda edecek duruma döner, ona
yaklaşır ve korkmaz. Aynı durumun olmamasından dolayı Çocuk kurbağa vb. den
korkar.Aynı durumu vahşi ve yırtıcı hayvanların ademoğluna alışmasında da
görüyoruz. Bu hayvanlar bu yaklaşımda bulunurken kendi yapılarını,
insanoğlundan kaçma, parçalama özelliklerinden sıyrılarak oluştururlar.
Kendileriyle yakınlık oluşturulanların tecrübesi koç vb. gibi kendi cinsinin
fertlerini kırıp geçirme, zorla bastırma ve parçalamakla olur.Kedi ve fare
gibi sıradan hayvanlar arasında dostluk oluşması da bunun gibidir. Hatta ben
defalarce farenin kediye binip indiğini ve tırmandığını gördüm. Kedi fareyi
ısırmıyor, fare de kediden kaçmıyordu. Aynı şekilde kedinin köpekten nefret
etmesine rağmen onunla dostluk kurduğunu da tabii olarak gördüm. O kadarki
onun üzerine binip iniyor ve ona tırmanıyor olarak gördüm. Bütün bunlar talip
ve terbiye ile neticeye ulaşma hususunda alıştırma yapmakla olur. Ta ki durum
aksine olsun ve konulmuş yapısının tersine dönsün.[1388]
Durum böyle olunca insan talimi kabul etmeye, yapısını (bir şeye) alıştırmaya
ve ahlakını süratle değiştirmeye hayvandan daha elverişlidir. Çünkü onun
cevherinde hayır ve şerrin hepsini kabul etme yeteneği vardır. Bu, sağduyu
sahibi ve doğru tabiatlı kimselerin inkar edemeyeceği bir durumdur.Bil ki
nefsin kuvveti ve kesin zafer sağlayan azim Ali'nin (r.a.) dediği gibi zafere
ulaşmanın sebebidir. Ali'ye (r.a.):"Kahramanı nasıl yendin?"
denildiğinde şöyle dedi:"Adamla karşılaştım. Onu öld/irmek istiyordum.
Aynı şekilde o da beni öldürmek istiyordu. (Ancak) Ben onu öldür-düm. Çünkü
ben ve bizzat onun nefsi onun aleyhinde yardımlaşıyorduk. Bazıları şöyle
vasiyet eder:"Savaşta kalbinizi cüretle uyarın. Çünkü bu zaferin sebebidir.
Eskilerin sözü ise şöyledir: Kim düşmanını korkutursa kendine bir asker teçhiz
etmiş olur."Kelamcılar ittifak etmişlerdir ki batıl inanç tılsım ve büyülerin
çocuk ve kadınlar üzerindeki etkisi ve tesiri erkeklerden daha çoktur. Bu
durum onların kesin tesirine dair olan güçlü inançlarından başka birşey
değildir. Ama akıllı erkekler bunun aksinedir. Çünkü o, ya böyle bir tesire
inanmaz yada inanır ancak tesirin o kadar da güçlü olmadığını caiz görür.
Ayrıca itibari olarak düşündüğümüzde görürüz ki kaçarken öldürülenler, öne
atılırken öldürülenlerden daha çoktur. Çünkü öne atılma güçlü bir önemseme,
istediğine kavuşmak için bütün verimlerden soyutlanma ile oluşur. Şair şöyle
demiştir:"İnsanların arkasından gelen üzüntüyle ölürCesur ise lezzetle
kurtulur.Yenilgi -denildiği gibi- ölüm sofralardan bir sofradır.Düşmanı
istediği, yenileni rezil eden bir durumdur."Her isteğe kavuşma ve her
korkulanı defetme ancak cesaretle olur. Örneğin bir kişiye malından bir şey
vermek istersen ve bundan yıkıntıya uğrarsan, kalbin zayıflar ve o şeye
ihtiyacın olacak diye nefsine güç yetiremezsin, Alahu Te-alanın buyurduğu
gibi:"Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size kötülüğü emreder."
(Bakara: 2/268)
1273-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Bir adam yetmiş şeytanın vesvesesini
bertaraf etmeden sadaka vermez."
Ahmed ve İbni Hüzeyme
Sahih'inde rivayet etmiştir. Hakim de rivayet etmiş ve "Hadis, Buhari ve
Müslim'in şar-tal üzerine sahihtir." demiştir. Beyhaki ise, "Herkes
bundan nehyedilmiştir" cümlesini eklemiştir.Bununla şeytanın vesvesesini
gerekli kıldı ki tabia (mizaç) da buna yardım ediyor. (Bu tür) mizaç verme ile
engel olma (vermeme) arasında terüddüt eder. Azmini gerçekleştirdiğinde,
nefsini kuvvetlendirdiğinde tabiatım da güçlendirdiğinde ve (zekatı) vermeye
kesin karar verdiğinde (söz konusu) bu acizliğin kahrı gerekir ve tereddüt te
yok olur. Seni (zekatı) vermeye yöneltir. Bu acizliğin eserinin yok oluşu
miktarınca nefs bolca güzelleşir ve (zekat) vermekle de cömertleşir. Ğunun için
herhangi bir sırra sadık kalan, yaratıkların en kuvvetlisi ve en
şiddetlisidir. Tirmizi, Beyha-ki ve daha başkalarının Enes'ten (r.a.) rivayet
ettikleri gibi... Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Allah arzı yarattığında meyili[1389] ve
tepeli1[1390]yaptı. Onu dağlarla
sabitledi ve durdurdu[1391]
(sakin kıldı). Melekler dağların şiddetline acaîp kaldılar. Dediler
ki:"Ey Rabbimiz! Dağlardan daha şiddetli bir mahluk yarattın
mı?""Evet" dedi. "Demir... (Bu sefer) Dediler
ki:"Demirden daha şiddetlisini yarattın mı? Allah Teala:"Ateş"
dedi. Melekler:"Ateşten daha şiddetlisini yarıttın mı?" dediler.
Alla-hu Teala:"Su" dedi. Melekler:"Sudan daha şiddetlisini
yarattın mı" dediler. Allahu Teala:"Rüzgar" dedi.
Melekler:"Rüzgardan daha şiddetli bir mahluk yarattın mı?" dediler.
Allahu Teala:"İnsanoğlu... Eğer sağıyla verdiğini solundan gizleyerek
tasaddukta bulunursa..." dedi.[1392]Bu
Tirmizi'nin lafzdir[1393]Bu
hadisten biliyoruz ki sadakayı gizleyen, mahlukatın en şiddetlisidir. (Burada)
Murad edilen, bedeninin şiddeti değildir. Asıl murad edilen kalp kuvveti
emirleri yerine getirmek ve yasaklardan sakınmaktır. İnsan iyiliklere meyletmeyi
ve kötülükleri defetmeyi kalp kuvveti denilen cesaretten başkasıyla elde
edemez.İmam Ebubekir et-Tartuşi, Sirac'ül-Muluk adlı eserinde şöyle diyor:
Ancak kalp kuvvetiyle emirler yerine gelir ve kötülükler son bulur. Faziletler
elde edilir. Çirkin rezilliklere bulaşmak[1394]ve
hevaya tabi olmak son bulur. Yine âncak kalp kuvvetiyle arkadaş arkadaşın eza
ve cefasına sabreder. Kalp kuvvetiyle sırlar tutulur ve ayıplar örtülür. Kalp
kuvvetiyle zor işlere girişilir ve barbar yükler yüklenilir. Yine ancak kalp
kuvvetiyle kişilerin ahlakına sabredilir. Kalp kuvvetiyle adalet[1395] ve
basiretin gerekli kıldığı bütün girişimler başarılır. Ancak kalp kuvvetiyle,
kalpleri kin ve hınçla dolu olan kimselere karşı gülünür. Ebu Derda'nın (r.a.)
dediği gibi:"Bazı kavimlere kalplerimiz lanet etse de onlara
sırıtır-dık." Ali b. Ebu Talib'de (r.a.) şöyle demiştir: Ayrılmamız
gereken bazı kimselerle tokalaşırdık.
Yine der ki: Karşlaşma
anında cesaretin üç çeşit olduğunu bil!...
1- Bir
kimse, iki taraf karşılaşıp birbirine girdiğinde ve (birbirlerine) kini olanlar
kozlarını paylaştıkları esnada sf-tan Öne çıkıp savaşın ortasına gelir,
saldırır meydan okur:"Savaşacak kimse yok mu?" der.
2- Topluluk
birbirine karışıp ta bir küme olduğunda ve kimse ölümün nereden geldiğini
bilmediğinde bağlı bir asker, sakin kalpli, gözü açık olur. Dehşet onu
yıldırmaz. Şaşırmaz. İşine hakim olanın dolanması gibi dolanır ve bizzat
ayakta kalır.
3-
Arkadaşları hezimete uğradığı zaman sevkiyatı (idareyi) ele alır. Topluluğu
düşmana yönlendirir. Arkadaşlarının kalbini güçlendirir. Zayıfları
umutlandırır. Onları güzel sözle över. Onları cesaretlendirir. Düşeni
doğrultur, duranı bindirir. Atından düşeni ona bindirir. Taki düşman ondan
ümitsizliğe düşer. Bu, cesaretlerin en güzelidir. Bunun hakkında şöyle
demişlerdir:"Kaçanların arkasındaki savaşçı, gafillerin arkasındaki mağfiret
dileyen gibidir. Kaybeden üzerindeki hakkından vazgeçmek kerim olanın
iyiliğindendir. Derler ki herkesi çin muhtemel vardır ki bunlardan birinin
(onun) başına gelmesi gerekir. Birincisinde acele edilmez, diğerinde gafil
olunmaz.Bil ki cesurların cesuru olan, Allah'ın kendisine mülk ve-ripte onunda
bununla düşmanların düşmanını kahrettiği kimsedir. (Söz konusu) Bu (düşman) da
da kendi nefsidir. Rasulullah'ın (s.a.v.) buyurduğu gibi:"[1396]Her
iki yanın arasındaki nefsin senin için düşmanların düşmanıdır.[1397][1398]Kim
nefsine sahip olup şeriatın vacip kıldığı öne geçme, hücum etme, geri durma,
günah işleme, yönelme ve sırt çevirme v.b. gibi şeylerde şeriatı
gerçekleştirirse. îşte bu gerçek cesurdur. Yoksa hevasına uymada ve sapıklıkta
ısrar eden, arzusunda inat eden, zorluk, sıkıntı ve elemlere karşı ilk
cahiliye alışkanlığında olduğu gibi direnen kimse demek değildir. Bunlar
ahmakların, eşeklerin ve domuzların sıfatıdır.Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Güçlülük hız ile değildir. Asıl güçlü, öfke anında kendine
hakim olandır."Buharı ve Müslim[1399] ve
daha başkaları rivayet etmişlerdir, îbn Hibban'ın bu hadis hakkındaki
rivayetlerinden biri şöyledir: Güçlü, insanlara galip gelen değildir. Asıl güçlü,
kendine galip gelendir."Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle demiştir:
"Kişinin iyiliği takvasıdır. Dini ve mahlukata karşı olari olgunluğu da
ona yeter. Cesaret ve korkaklık, Allah'ın dilediği gibi yerleştirdiği
huylardır. Korkak olan anasından babasından kaçar. Cesur olan ise kendisini
ilgilendirmeyen konularda bile dövüşür. Kati (dövüş) ise ölümlerden bir
ölümdür. Şehit, nefsini hesaba çekendir." Başka bir rivayette de şöyle
demiştir:"Cesaret ve korkaklık insanlardaki bazı huylardır. Kimisi
tanımadığı kimseyle bile dövüşür. Kimisi de babasından bile kaçar.[1400]
Beyhaki, Sünen'de ve İbn Asakir rivayet etmişlerdir. RasuIuUah'dan (s.a.v.)
merfu olarak da rivayet edilmiştir. Bu yüzden şair şöyle demiştir:Korkak kimse
kendi annesinden kaçarCesur kimse ilgisiz kimseyi bile meneder.Bil ki Öne
geçmek eceli öne almaz. Korkaklık hiçbir emele ulaştırmaz. Bilakis korkaklık
fırsatların elden gitmesine sebeptir düşmana ve hasma yardımdır. Ölüm meydanından
ayakların kaymasıdır. Bu yüzden araplar şöyle der:"Cesaret korunma korku
ölümdür. Bu, kişinin en şerli huyudur." Rasulullah'ın (s.a.v.) dediği
gibi:"İnsandaki en şerli özellik ısrarlı cimrilik ve alıkoyucu
korkaklıktır.[1401]İbn
Mübarek, Ebu Davud ve İbn Hibban Sahih'inde, Ebu Hureyre'nin hadisinden rivayet
etmiştir.Alkoyucu korkaklk sözünün manası: Yani kalbi şiddetle istila eden ve
başka şeyleri kalpten çkaran korkaklıktır.Gerçekte korkaklık kader (neticede)
hakkında şüphe etmeye ve Allah Teala'ya karşı suizanda bulunmaya döner. Bazı
filozofların vasiyyetlerinde söylediği gibi..."Cömert ve cesur olunuz.
Çünkü onlar (cesular) Allah'a karş hüsnü zan beslerler. Bunda şüphe yoktur.
Çünkü bu kimseler ecelin azalmayacağını ve çoğaimayacağını yakin derecesinde
bilir. Allah Teala'nn buyurduğu gibi:"Onları eceli geldiği zaman ne bir
saat ileri ne de geri alınır (Nahl: 16/61)Korkmaz ve koşmaz. Çünkü ecelin
tehirinden başka, ölümden koruyan hiç bir durum yoktur. Bu yüzden birine şöyle
denilir:"Hangi durumda düşmanınla karşılaşmayı seversin?"Gecikmiş
ecelde" der. Rasulullah (s.a.v.) Abbas'm (r.a.) oğluna (Abdullah b. Abbas)
şöyle buyurmuştur:"Evlat! Sana bazı sözler öğreteyim mi? Allah'ı gözet ki
o da seni korusun. Allah'ı gözet seni kollasın. İstediğin zaman Allah'tan
iste. Yardım dilediğinde Allah'tan yardım dile. Bil ki eğer ümmet sana bir
fayda sağlamak için bir araya gelseler, Allah'ın yazdığından başka bir fayda
veremezler. Sana zarar vermek için de toplansa-lar yine Allah'ın yazdığından
başka bir zarar veremezler. Artık kalemler kaldırıldı, sayfalar(n mürekebi)
kurudu.[1402]Tirmizi rivayet
etmiştir. Beyhaki de onu tashih etmiştir.
Genel olarak
insanların en cesuru, en yüreklisi ve en güçlüsü seyyidimiz ve peygamberimiz
Muhammed (s.a.v.) idi. Pekçok zorluk mevkiinde kahramanlar ve silahşörler sayısı
olarak kaçtığı halde o hazır bulunmuş, sabit durup kı-mıldamamıştır. İleri
atılıp arkasını dönmez uzaklaşmazdı. Bütün cesurların kaçtığı bir zaman vardır
ama o (s.a.v.) hariç. O kesinlikle kaçmamıştır. O bundan münezzehtir. Allah
Teala şöyle buyuruyor:"Şüphesiz ki sen büyük bir ahlak
üzeresin."(Kalem: 68/4)
1274- Buhari
ve Müslim'in sahihlerinde Enes'in (r.a.) şöyle dediği rivayet
edilmiştir:"Rasulullah (s.a.v.) insanların en güzeli.'en cömerdi ve en
cesuru idi. Bir gece şehir halkı paniğe kapıldı. İnsanlar sesin tarafına doğru
koştular. Rasulullah (s.a.v.) dönüşte onları karşıladı. (Yani Rasulullah
(s.a.v.) sese ilk olarak yönelmiş ve durumun sakin olduğunu görünce geri
döndü.) Sese yönelmede herkesi geçmiştiki o esnada Ebu Talha'nın altına çıplak
olarak binmiş haldeydi, boynunda da kılıç vardı ve şöyle diyordu:"Geri dönün,
geri dönün (bir şey yok)."[1403]
1275- Başka
bir lafızda şöyle dedi:"İnsanlar paniğe kapılmıştı. Rasulullah (s.a,v.)
hemen[1404] Ebu Talha'nın atma
bindi sonra tek basma hızlıca çıktı. İnsanlar süratle arkasından gitti.
Rasulullah (s.a.v.):İbn Mace, Cihad seferberlikte çıkış bölümü: 2/926, No:
2772.Ahmet b. Abde ve Hammad b. Zeyd yoluyla rivayet etmiştir."Geri dönün.
O denizdir" buyurdu. O günden sonra da hiç geçilmedi. Nesai'nin
rivayetinde ise şöyledir:"Rasulullah (s.a.v.) insanların en iyisi, en
cüretlisi ve en yüreklisi idi.[1405]
İbn Ömer de (bu konu hakkında) şöyle demiştir:"Rasulullah'dan (s.a.v.) da
cesaretli daha kuvvetli ve kendisinden daha hoşnut olunan bir kimse görmedim,[1406]
1276- Ali b.
Ebi Talib (r.a.) şöyle demiştir:"Skıntı şiddetlendiğinde ve gözler kızardığında
(kan bü-rüdüğünde) Rasulullah'a (s.a.v.) sığınırdık. Hiç kimse düşmana ondan
daha yakın olmazdı. Bedir günü biz, Rasulullah'a (s.a.v.) sığınır haldeyken
beni görmüştür. O (s.a.v.) düşmana en yakın olammızdi ve sıkıntıya katlanmada
da insanların en güçlüsüydü. Denilir ki:"Düşman kendilerine
yaklaştığında, düşmana Rasuiul-lah'dan (s.a.v.) daha yakın olana cesur
deniyordu.İmran b. Husayn şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) kendisinden
önce (davranıp) vuran hiç bir bölüğe rastlamadı."[1407]
1277- Buhari
ve Müslim'de Ebu İshak'tan şöyle rivayet edilmiştir: "Duydum
ki:"Kays'tan birinin Ebu'l-Bera'ya:
"Huneyn günü
Rasulullah'tan (s.a.v.) kaçtınız mı?[1408]diye
sorduğunda şöyle dediğini işittim:"Rasuiullah (s.a.v.) kaçmadı. O gün
Havazin (kabilesi) çok iyi mızrak atıyordu. Üzerlerine hamle ettiğimizde dağıldılar.
Biz de ganimete yöneldik. Onlar ise oklarla geri döndüler." Rasulullah'ı
(s.a.v.) beyaz devesinin üzerindeyken ve şöyle derken gördüm.:"Ben
peygamberim, yalan yok. Ben Abdulmuttalib'in torunuyum.[1409]Başka
bir rivayette Ebu'1-Bera'[1410]
şöyle demiştir: "Vallahi çatışma şiddetlendiğinde onunla korunuyorduk. O,
içimizde kendisiyle düşmana karşı konulan en cesaretli kişiydi."Ubey b.
Halef, Uhud günü:"Muhammed nerede?" diye sorarken, Rasulullah'ı
(s.a.v.) görünce:"Eğer o kurtulursa ben kurtulmam" O zaman
Rasulullah'a (sa.v.) şöyle diyordu:"Onu bırakın" dedi. Haris b.
Samt'ın mızrağını aldı. Onu devenin sırtındaki tüylerin sallandığı gibi
salladı. Sonra Ubey'e yöneldi. Mızrağı onun boynuna sapladı. Ubey atının
üzerinde sallanmaya başladı. Deniliyor ki: Onun kaburgalarından birini kırdı.[1411]
Sonra Kureyş'in yanına döndü. Şöyle diyordu:"Beni Muhammed öldürdü."
Onlar da:"Birşey olmaz" diye cevap verdiler. Ubey:"Eğer benimle
birlikte bütün insanlar olmuş olsaydı hepsini öldürürdü."
diyordu."Ben seni öldüreceğim" dememiş miydi? Vallahi eğer üzerime
tükürseydi, beni öldürürdü." Öldü ve Allah onu Mekke'ye dönüşlerinde bir
yaprak kurduyla[1412]
lanetledi. (Adam kurtlandı)[1413]
Kadı İyaz, "Şifa" kitabında zikretmektedir. Benzerini İbni îshak[1414]Sire'sinde
İbni Akabe[1415]"Meğazi"sinde
rivayet etmektedir.
1278-
Müslim'in, Abbas'dan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle
diyor:"Müslümanlarla kafirler karşılaşınca, Müslümanlar arkalarını dönüp
kaçmaya başladılar. Rasuiullah (s.a.v,) katırını kafirlere doğru tepikleme
başladı. Ben, hızlanmasın diye katırın yularını tutuyordum. Ebu Süfyan'da onun
üzengisinden tutuyordu. Sonra şöyle bağırdı:"Ey müslümanlar.[1416]
1279-
Sünen'i Ebu Davud'da rivayet edildiğine göre; Rasuiullah (s.a.v.) Rükane ile güreş
tuttu. Rasuiullah (s.a.v.J onu yere yıktı.[1417]Hafız
Ebu Haccac Elmizi'nin "tehzibul kemal" adlı eserinde rivayet
edildiğine göre; Rasuiullah, Rükane ile iki veya üç sefer güreş tuttu. Bu
müslüman oluşundan önceydi. Bu görüşe göre; bu güreş onun müslüman oluşuna
vesile oldu.[1418]Zübeyr
şöyle diyor:Rasuiullah'm güreş tuttuğu Rükane, insanların en şiddetlisi idi.
Rasulullah'ın cesareti ise, anlatıldığından daha meşhurdur. Onun cesaretini
ayrıntılı olarak Öğrenmek isteyen, onun siyerine ve savaşlarına baksın. Onun
cesaretine, kalbinin sebatı, coşkunluğunun az oluşu ve isra gecesi dilinin
serbestliği yeterince delalet etmektedirler. Öylesi bir yerde yüce Allah'ın
huzurunda dilinin serbest oluşu.Yine aynı şekilde, onun ümmetindeki, cesurlar
ve kahramanlar saygılamayacak kadar çokturlar. Özellikle Allah'ın şu ayetinde
övülen ve Rasululîah'ı destekleyen ashabı:"Muhamed Allah'ın elçisidir.
Onunla beraber olanlar kafirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler."
(Fetih: 48/29)Bunlardan birisi de Rasulullah'ın halifesi, ümetimin en efdali
Ebubekir'es-Sıddık'tır (r.a.).Ali b. Ebu Talib (r.a.) onun, insanların en
cesaretlisi olduğuna şahitlik etmiştir. Muhibbuddin et-Taberi "Fadailul
aşare" adlı eserde, Muhammed b. Akil'den, o da Ali b. Ebu Talib'den şunu
rivayet ediyor:"Ali (r.a.) insanlardan bir topluluğun arasında bir gün şöyle
dedi:"İnsanların en cesuru kimdir?" Cemaat:"Sensin ey müminlerin
emiri" dediler. Ali (r.a.):"Ben kiminle düello yaptıysam, ona galip
geldim. Ancak insanların en cesuru Ebu Bekir'dir. Bedir günü Rasulul-lah'a bir
çadır kurduk. Müşriklerin Rasulullah'a yaklaşmaması için kim onunla
kalacak" dedik. Allah'a yemin olsun ki Ebubekir'den başka kimse ona
yaklaşmadı. Ebubekir yalın kılıç Rasulullah'ın başında durdu" dedi.Ali
(r.a.) şöyle diyor: "Mekke'de müşrikler onun başına toplandılar. -Biri onu
çekiştiriyor, biri ona vuruyordu- Şöyle diyorlardı:"Sen ilahları bir ilah
yaptın." Allah'a yemin olsun ki bizden kimse ona yaklaşamıyordu. Ancak
Ebubekir hariç. Ebubekir buna vuruyor, diğerini dövüyor, eteğini çekiştiriyordu.
Şöyle diyordu:"Yazıklar olsun size. "Rabbim Allah'tır diyen birini mi
öldüreceksiniz" Sonra Ali (r.a.) şöyle dedi:"Sizleri Allah için
yemine veriyorum. Firavun ailesinin mümini mi yoksa Ebubekir mi daha
hayırlıdır." Cemaat sustu. Ali (r.a.):"Cevap verecek misiniz? Allah'a
yemin ederim ki Ebu-bekir'in bir saati Firavun ailesinin müminin dolu olduğu
yeryüzünden daha hayırlıdır. Firavun ailesinin mümini imanını gizleyen bir
adamdı. Ebubekir ise imanını açıklayan bir adamdı.[1419]Hadisteki
"Ariş" kelimesi, hurma dalı ve yaprağından yapılan gölgelik
manasınadır.Hadisteki "Yetellilu[1420]
kelimesi, çekiştirmek manasınadır.Hadisteki "Yeceu"[1421]
kelimesi, vurmak manasınadır. Şöyle denilir:"Yeceu bissikkini" yani
bıçakla vurdu.Müellif şöyle diyor: Ali (r.a.) Ebubekir'in (r.a.)
Rasulul-lah'tan sonra insanların en cesuru olduğunu söylerken doğru söylüyor.
O insanların, kalbi en sabit olanıdır. Kalbi en güçlü olanıdır. Bunun için,
onun Bedir günü ortaya koyduğu tavra bakmak yeterlidir. O Rasulullah'a
(s.a.v.) şöyle diyordu:Ya Rasulallah! Rabbinin sana verdiği bazı sözler yeterlidir.
Şüphesiz o, sana verdiği sözünü yerine getirecektir." Uhud günü kalbinin
direnci yine yeterlidir. O gün şeytan şöyle bağırıyordu: "Muhammed
öldü" O gün kimse kimsenin yanında kalmamıştı. O böyle bir günde
sarsılmadan, heyecanlanmadan duruyordu. Hendek günü kalbinin direnci. O gün
gözler kaymış, yürekler ağızlara gelmişti. Hudeybiye barışının olduğu günkü
tavn. İnsanların kaçtığı Huneyn günündeki direnişi. O, o gün kaçmamıştı.Onun
cesaretine, kalbinin güçlülüğü ve sarsılmazlığına delil olarak, onun
müslümanları, büyük olaylar, zor durumlar karşısında bir araya toplaması
yeterlidir. Örneğin Ra-sulullah'm (s.a.v.) vefatı olayı. İnsanlardan çoğunun
kalbi kaymış, onun ölümüyle şiddetli bir şekilde sarsılmışlardı. Bazıları geri
dönmüşler, diğer bazıları şüpheye düşmüşlerdi. Bu onun büyük cesaretinin ve
kalbinin gücünün delilidir. Böyle bir ortamda bütün dünyanın sarsıldığı böyle
bir durumda onun ortaya koyduğu tavırla, onun kalbi bütün ümmetin kalbiyle
tartılsaydı, onun kalbi daha ağır gelirdi.Mürtedlerle savaştaki azminde, onun
cesareti bütün korkaklara paylaştırılacak olsaydı, hepsi birer cesur olurdu. O
cesaretiyle, eğrilen bazı islamı kurumları düzeltmiştir. Da- -ha sonra bu ümmet
onun yolundan gitmiştir. İman çağıncı-sı şöyle çağırıyordu:"Dikkat edin.
Galip gelecek olanlar, Allah taraftarlarıdır. (Hizbullah)." Şeytan
taraftarları geriye dönüp kaçmışlar ve zarar etmişlerdir. Allah'a yemin olsun ki
bu cesarete ulaşmaktan, bu ümmetin kahramanları aciz kalmışlardır. Onun himmeti
karşısında bütün üstün himmetler düşük seviyede kalmışlardır. Onun himmeti
karşısında bütün üstün himmetler düşük seviyede kalmışlardır. Allah onların hepsinden
razı olsun.Onlardan biri de, müminlerin emiri, efendimiz, dinin yardımcısı Ömer
b. Hattab'tır (r.a.). Onun cesaretini ve dindeki gücünü ispatlamaya, geçmiş kitaplarda
onun demirden bir dağ[1422]
şeklinde vasıflandırılması yeterlidir.
1280-
Rasulullah'ın (s.a.v.) ona söylediği şu söz:"Ey İbni Hattab! Nefsim elinde
olana yemin ederim-ki, şeytan yolunda yürürken seninle karşılaşsa, yolunu
değiştirir."[1423]Buharı
ve Müslim rivayet etmişlerdir.
1281-
Rasulullah'ın şu sözü:"Allah'ım! Bu dini Ömer b. Hattab'Ia güçlendir.[1424]
1282- İbni
Mes'ud (r.a.) şöyle diyor:"Ömer müslüman olduktan sonra, izzetimizi
kaybetmedik.[1425]
Buhari rivayet etmiştir.İbni İshak, İbni Mes'ud'dan (r.a.) şöyle rivayet
ediyor:"Biz, Ömer müslüman olmadan, Kabe'nin yanında namaz kılamıyorduk.
Müslüman olunca, Kabe'nin yanında namaz kıhncaya kadar Kureyş'le savaştı. Biz
de onunla beraber orada namaz kıldık."Muhibbuddin et-Taberi'nin İbni
Abbas'tan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ömer müslüman olunca
müşrikler şöyle dediler:"Bunlar bize galip geldiler.[1426]
1282 -Buhari, Sahabenin Menkıbeleri bölümünde,
"Ömer'in (r.a.) menkıbesi" konusunda, 4/199'da rivayet etmiştir.Onun
müslüman oluşundaki ve müslümanlığı açığa vu-ruşundaki cesareti, en üstün
olaylardan zirvelerdendi. Konuyu uzatmaktan korkmasaydık, onun bu yönünü biraz
naklederdik. Taberi'nin İbni Mes'ud'dan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle
diyor:"Ömer ceni ile üç sefer güreşti ve onu yere yıktı.[1427]
Ali'den (r.a.) rivayet edildiğne göre şöyle diyor:"Allah'a yemin ederimki
şeytan birisinin yanına gittiğinde Ömer'in korkusundan ona kötülüğü
emredemezdi.[1428]Aişe'den
rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şeytan
Ömer'in hissinden kaçar.[1429]Onun
dindeki kuvveti hakkındaki haberler çoktur. Kur-tubi tarihinde şöyle
naklediyor. Ömer sağ eliyle sol kulağını tutar, bir yere tutunmadan sıçrayarak
atın sırtına çıkardı.Sahabenin hepsi cesaretli olmalarına rağmen, onların
cesaretiyle en meşhur olanı, kalelerin arslam, sürekli yağan yağmur,
müşriklerin saflarım ayıran, cesaretin çeşitli şekilleriyle insanları hayrete
düşüren, müminlerin emiri, efendimiz Ali b. Ebu Talib'tir (r.a.). Rasulullah
(s.a.v.) Bedir günü bayrağı ona vermişti. O sırada yirmi yaşındaydı.İbni
Abdulber şöyle diyor: "Rasulullah'in (s.a.v.) gittiği hiç bir savaştan
geri kalmamıştır. Ancak Tebuk seferi hariç. Rasulullah onu Medine'ye vekil
brakmştı. Ailesine bakması için de onu memur kılmıştı. Ona şöyle
dedi:"Senin benim yanımdaki yerin, Harun'un Musa'nın yanındaki yeri
gibidir. Ancak benden sonra Peygamber yoktur.[1430]
1283-
Sahabe'den bir cemaatın rivayet ettiğine göre -Rasulullah (s.a.v.) Hayber günü
şöyle demiştir:"Sancağı öyle bir kişiye vereceğimki, o Allah'ı ve
Ra-sulunu sever, Allah ve Rasulude onu severler. O kaçak değildir. Allah onun
eliyle kaleyi fethedecektir."Sonra Ali'yi (r.a.) çağırttı. -Onun gözleri
ağryordu.-Gözlerine tükürüğünü sürdü. Göz ağrısı geçti. Sancağı ona teslim
etti. Allah onun eliyle kaleyi fethetti.[1431]
Sahihler sû-nenler ve başkaları rivayet etmişlerdir.
1284- Ahmed'in Ebu Said el-Hudri'den (r.a.) rivayet
ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) sancağı aldı ve salladı. Sonra şöyle
buyurdu:"Kim bunu hakkıyla alır." Falan geldi."Ben" dedi.
Rasulullah (s.a.v.):"Geç" dedi. Sonra şöyle buyurdu:"Muhammed'in
yüzüne ikram edene yemin ederim ki, onu öyle bir adama vereceğim ki, kaçmaz. Al
ey Ali" dedi. Ali sancağı alarak çıktı. Allah ona Hayber'in fethini nasip
etti. Oranın hurmalanyla geldi.[1432]Mus'ab
b. Abdullah'tan[1433],
onun da babasından[1434],
onun dedesinden[1435]
rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Ali b. Ebu Talib savaşta sakınırdı.
İki kişinin arasında, kalmaktan süratle çıkardı. Hücuma kalktığı zaman her tarafım
düşmandan korudu. Geri dönerken daha çok etrafını korurdu. Kimse ona
yaklaşamıyordu. Zırhının sadece ön tarafı vardı. Arkası yoktu. Ona şöyle
denildi:"Arkandan birilerinin saldırmasından korkmuyormu-sun?" Şöyle
cevap verdi:"Eğer düşmanın arkamdan gelebilme imkanı bulabiliyor-sa, bana
galip gelebiliyorsa, Allah ona galip gelecek kimseyi bırakmamıştır." İbni
Asakir rivayet etmiştir.Sa'sa'a b. Suahan'dan[1436]
rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Sıffin gününde Muaviye tarafından,
Kureyz b. Sabbah el-Himyeri denilen bir adam iki saf fin arasına çıktı ve şöyle
dedi:"Kim düelloya gelir?" Ona karşı Ali'nin tarafından bir adam
çıktı. Kureyz onu öldürdü ve başında durarak:"Kim düelloya gelir?"
dedi. Başka biri çıktı. Onu da öldürdü ve birincinin üstüne attı.
Sonra:"Kim düelloya gelir?" dedi. Üçüncü bir şahıs çıktı. Onu da
öldürdü ve diğerlerinin üstüne attı. Yine:
"Kim düelloya
gelir?" dedi. İnsanlar ondan çekindiler. Birinci safta olanlar, arka saflarda
olmayı istediler.Ali, Rasurullah'ın beyaz katırının üzerine çıktı. Saflar ayrıldı.
Ali saflardan ayrılınca katırdan indi, yürüyerek onun yanına gitti ve onu
öldürdü. Sonra:"Kim düelloya gelir?" dedi. Bir adam çıktı. Onu da
öldürdü ve birincinin üzerine koydu. Sonra: ** "Kim düelloya gelir?"
dedi. Bir adam daha çıktı. Onu da öldürürek diğerlerinin üzerine attı.
Sonra:"Kim düelloya gelir?" dedi. Bir adam daha çıktı. Onu da öldürdü
ve diğerlerinin üstüne koydu. Sonra şöyle dedi:"Ey insanlar! Allahu Teala
şöyle buyuruyor:"Haram ay, haram aya karşılıktır. Haram şeyler kısastır."
(Bakara: 2/194)Eğer siz buna başlamasaydmız, biz başlamazdık. Sonra
yerine döndü[1437]Bunu
Şeyh Muhibbuddin et-Taberi "Zeha-irul ukba fi merakibi zevil kurba"
adlı kitabında zikretmektedir.[1438]Yine
İbni Abbas'tan (r.a.) şunu naklediyor: "Bir adam ona şöyle
sordu:"Sıffin'de Ali savaşa yanaştı mı?" îbni Abbas şöyle cevap
verdi:"Allah'a yemin olsun ki, ben Ali kadar kendini tehlikeli yerlere
atan kimseyi görmedin. Onu başında zırh olmaksızın elinde kılıçla çıkarken
gördüm. Zırhlı bir adama saldırdı ve onu öldürdü.[1439]
İbni Abdulberr onun sıfatlarını sayarken şöyle diyor:"O bir adamın
bileğinden tuttumu, muhatabı elini kurtaramazdı."[1440]Hakim
ve Beyhaki'nin Mutlab b. Ziyad[1441]
yoluyla Leys b. Ebu Selim'den[1442],
onun da Ebu Cafer Bakır'dan[1443],
onun da Cabir'den rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Ali, Hayber günü,
müslümanlar üzerinde çıksınlar diye kapıyı sırtlandı. Müslümanlar kapının
üzerinde yükselip kaleyi fethettiler. Bundan sonra tecrübe edildi. Kırk adam
onu kaldıramadı." Bir rivayette:"Yetmiş kişi kapıyı geri yerine
getirmek için toplanıp getirdiler."İbni İshak'ın Abdullah b. Hasan'dan[1444],
onun ailesinin bazı kişilerinden, onların da Ebu Rafi'den rivayet ettiklerine
göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) ona sancağı verince, onunla çıktk.
Kaleye yaklaşnca kaledekiler ona karş çktlar. Onlarla savaştı. Yahudiler[1445]
bir adama oona vurdu. Ali kalkanını elinden attı. Kalenin kapısını kucakladı ve
kendi eliyle kaleyi fethetti. Sonra kapy elinden attı. Yedi kişiyle kapıyı
ters çevirmeye çalıştık ama başaramadık.[1446]Onun
cesaretine ilişkin haberler çoktur. [1447]Onun
Mu-rahhib ile yaptığı düello yukarıda geçti.Bu ümmetin cesurlarından,
kahramanlarından, mahir atlılarından biri de Talha b. Ubeydullah'tır. Cennetle
müjdelenen on kişiden biridir.
1285- İbn
Mübarek'in Aişe'den (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ebubekir
(r.a.) Uhud günü hatırlatılınca şöyle diyor:O günün hepsi Talha'mndır. Ben o
gün ilk dönen kişiydim. Birde baktıki bir adam Rasulullah'ın önünde, onunla
beraber savaşıyor" Ben: "Talha olsa" dedim. Bu orada
söylediklerini kaçırdım. 3onra şöyle dedi:
"Talha'da yetmiş
küsur az veya çok kılıç yarası, ok yarası ve mızrak yarası vardı. Eli kopunca
onun durumunu iyileştirdik.[1448]
1286- îbni
Asakir ve başkalarının Enes'den (r.a.) rivayet ettiklerine göre şöyle
diyor:"Uhud günü insanlar birbirinden ayrıldılar. Rasululah'ı terk
ettiler. Ebu Talha onun önünde, onu.yanmdaki bir sopayla koruyordu. Ebu Talha
süratli ve atıcı bir adamdı. O gün iki veya üç yay kırdı. Bir adam için okların
bulunduğu bir ok torbasını gördüğü zaman şöyle diyordu:Ebu Talha'ya onu
götürün."Rasulullah (s.a.v.) insanlara bakmak için çıktı. Ebu Talha şöyle
diyordu:"Ya Rasulallah! Anam babam sana feda olsun. Çıkma. Attıkları
oklardan biri sana isabet edebilir. Benim ölümüm senin ölmenden daha
iyidir." Aişe binti Ebu Bekir ve Üm-mü Selim kollarını sıvamışlar,
müslümanların şu ihtiyacını karşılıyorlardı. Suyu yerinden alıp getiriyorlar ve
insanların ağızlarına döküyorlardı. Sonra tekrar dönüp dolduruyorlar ve
getirip insanların ağızlarına döküyorlardı. Uykudan dolayı kılıç Talha'mn
elinden iki veya üç sefer düştü." Kays b. Hazim şöyle diyor:"Ebu
Talha'mn eli felçti. Onunla Uhud günü Rasulullah'ı korumuştu."Musa b.
Talha'dan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.)
Uhud'dan dönünce şairi Hasan'a şöyle dedi:"Talha hakkında söyle"
Hasan şöyle dedi:"Talha halk gününde Muhammed'i-Bir saatte daraldı ve
yarıldı.Onu elleriyle mızraklardan korudu teslim oldu.Elleri kılıçların altında
ve felç oldu.İnsanların imamı sadece Muhammed'dir.Yerleşene kadar İslam'ın
taşını dönderdi.Onun hakkında Ebu Bekir (r.a.) şöyle diyor:"Peygamberin
koruyucusu, hidayetli, atlar ona tabi olur.Dini koruyan birileriyle
karşlaşmadıkları zaman.Cemaatları sırtlarına dönmüşken yaraya sabretti.İnsanlar
yenilen ve fitneye uğrayanlar arasındaydı.Ey Talha b. Ubeydullah vacip
oldu.Sana cennet, hurilerle evlendir."Ömer b. Hattab (r.a.) onun için
şöyle diyor:"Peygamberin koruyucusu, hidayetli, elindeki kılıçla.Bütün
insanlar sırtlarını dönüp açılınca.[1449]Onlardan
biri de cesaretlilerin arslanı, kahraman Mikdam Ebu Abdullah Zübeyr b. Avvam.
Cennetle müjdelenen on kişiden biridir.İslam'da ilk kılıç sallayan kişidir.
Birden fazla kişi bunu nakletmiştir. Ebu Amr b. Abdülberr'in Hişam b.
Ur-ve'den, onun da babasından rivayet ettiğine göre; Allah yolunda ilk kılıç
sallayan kişi Zübeyr'dir. Olay şöyle olmuştur. Kötü bir rüzgar esmiş ve
Rasulullah'ı (s.a.v.) etkilemişti. Rasuluüah (s.a.v.) Mekke'nin en yüksek
yerindeydi. Zü-beyr kılıcım çekerek insanları yarmış ve Rasulullah'ın (s.a.v.)
yanına varmıştı. Rasulullah (s.a.v.) onu görünce:"Sana ne oluyor ya
Zübeyr?" diye sorar. Zübeyr şöyle cevap verir:"Senin etkilendiğin
haberini aldım." Rasulullah ona ve kılıcına dua etti.[1450]
Muhibbuddin şöyle naklediyor: "Zübeyr şöyle dedi:"Senin
öldürüldüğünü duydum." Rasulullah (s.a.v.):"Ne yapardın sen?"
dedi. Zübeyr:"Allah'a yemin olsunki Mekke ehline kılıç çekmeyi, onların
kanını nehir gibi akıtmayı, onlardan kimseyi bırakmadan öldürmeyi
istedim." Rasulullah (s.a.v.) güldü. Rida^ sini çıkardı ve ona giydirdi.
Cebrail (a.s.) indi ve şöyle dedi:"Allah sana selam söylüyor. Sana diyor
ki: "Benden Zübeyr'e selam söyle." Senin gönderilmenden kıyamete kadar
kılıç sallayanların ecirlerinin bir mislinin ona verileceğini ve onların
ecirlerinden herhangi bir şeyin eksilmeyeceğini ona müjdele. Çünkü o Allah
yolunda ilk kılıç sallayan kişidir."[1451] Müellif
şöyle diyor: O kılıç salladığı zaman on iki yaşındaydı. Allah daha iyisini
bilir.
1287-
Buhari'nin Zübeyr'den (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Bedir
günü Ubeyde b. Said b. As'ı gördüm. Silahlanmış, sadece gözleri
görünüyordu." "Ebu Zatil Kerş" diye künyesi vardı. Şöyle
dedi:"Ben Ebu Zatil kerş'im" Ona kısa bir mızrakla saldırdım. Onu
gözlerinden yaraladım ve öldü." Hişam b. Urve şöyle diyor:"Haber
aldığıma göre Zübeyr şöyle demiştir:"Ayağımı üzerine koydum. Sonra onu
uzattım. Direne-mez oldu. Yan tarafları bükülüp katlanmıştı[1452]Hadiste
geçen, "Müdeccecün"[1453]
kelimesi, üzerinde tam teşkilat silah vardı manasınadır. Bu şekilde
isimlendiril-mesinin sebebi, silahların ağırlığından yavaş yürümesidir.
Deniliyor ki: Bu şekilde isimlendirilmesinin sebebi, silahlarla her tarafının
örtülmüş olmasıdır. Çünkü gökyüzü bulutlandığı zaman "Deccecetis
semaü" denilir.Beğavi'nin Mu'cemin'de Amr b. Mus'ab b. Zübeyr'den[1454]
naklettiğine göre şöyle diyor:"Zübeyr Rasulullah ile beraber savaşırken on
üci yaşındaydı. Düşmana saldırırken şöyle diyordu:"Burada anam babam sana
feda olsun. Burada anam babam sana feda olsun[1455]Muhibbuddin
et-Taberi'nin tabiinden bazılarından naklettiğine göre şöyle diyor:
"Zübeyr'e bazı seferlerinde arkadaşlık yaptım. Bir gün ihtilaf oldu.
Çorak bir yerdeydik. Bana şöyle dedi:"Beni Ört ki yıkanayım." Onu
örttüm. Ona yaklaşınca sırtının kılıçla kesilmiş olduğunu gördüm. Ona şöyle
dedim:"Allah'a yemin olsunkİ sende Öyle şeyler gördümki, onları hiç
kimsede görmedim." Şöyle dedi:"Sen onları gördün mü?"
Ben:"Evet" dedim. Şöyle cevap verdi:"Valahi onlardan herbir yara
Rasulullah (s.a.v.) ile beraber iken veya Allah (c.c.) yolunda iken meydana
geldi."[1456]Ali
b. Zeyd b. Cedan şöyle diyor: "Zübeyr'i gören birisinin
bana"söylediğine göre, onun göğsünde çeşme gibi yaralar var."[1457]
İbni Cevzi, "Safvetüs Safve"de nakletmektedir.Buharı ve başkalarının
naklettiğine göre; sahabeler Yer-muk günü Zübeyr'e şöyle dediler:"Sen
şiddetlenmiyormusun ki, biz de seninle şiddetlenelim." Hücuma kalktı. Onu
boynundan iki sefer yaraladılar. İkisinin arasında Bedir'in günü aldığı bir
yara daha vardı. Ur-ve şöyle diyor:"Ben bu yara izlerine parmağımı sokup
oynuyordum."[1458] O
zaman küçüktüm."[1459]
İbni Ebi Ziyad şöyle diyor:
"Zübeyr Hendek
günü kılıcıyla Osman b. Abdullah b. Muğire'nin miğferine vurdu. Onu bağlantı
yerine kadar kesti."Senin kılcın ne kadar iyiymiş" dediler. Zübeyr
kızdı. -İşi kılıcının değil elinin gördüğünü söylemek istiyor.-
1288- Hişam
b. Urve'nin babasından rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Zübeyr uzun
boyluydu. Bineğe bindiği zaman ayakları yerde sürünürdü. Çocukken onun kürek
kemiklerinin üzerindeki kıllara tutunarak kalktığımı hatırlıyorum."[1460]
Beğavi Mu'cemin'de nakletmektedir.İbni Cermuz Cemel olayında onu öldürünce
kılıcını alıp Ali'ye getirdi. AH şöyle dedi:"Bu kılıç Rasulullah'm
(s.a.v.) başındaki darlığı açmıştı."Hasan[1461]
(r.a.) onun hakkında şu beyitleri söylüyor:"O meşhur atlı idi, öyle bir
kahramandı ki.Zor güne hemen kavuşurdu. Onun Rasulullah'a yakın akrabalığı
vardı.İslama yardımda da asaletle bir şerefi vardı. Kaç zorluğu Zübeyr
avuçlarıyla aştı.Mustafa'dan Allah ona vererek, ecirlendirecektir.Savaş
şiddetlendiğinde insanları oraya toplardı.En hızlı şekilde ölüme koşardı.Şiirde
geçen "Müessilun" kelimesi, asaletli manasına, "Keşefetil harbü
ansaki ha" şiddetlenmek manasına gelmektedir. Ayette de, "Yevme
yekşifu an sakin" "şiddetlendiği gün"
manasmdadır."Heşşeha": Toplamak manasınadır. Yani insanları oraya
toplardı. Kılıcıyla onları dağıtırdı."İrkal" kelimesi: Bir yürüme
çeşididir. Hızlı yürüme manasınadır. Muhibbuddin et-Taberi nakletmiştir.[1462]Kahramanlardan
biri de Sa'd b. Ebi Vakkas'tır. İslam'ın atlısı, Allah yolunda ilk oku
atandır.Rasulullah (s.a.v.) ona dua etmiş ve şöyle demişti: "Allah'ım onun
atışım isabet ettir. Duasını kabul et."
Bu şekilde de
olmuştur.[1463]Ali (r.a.) şöyle diyor:
"Rasulullah'ın Sa'd'dan başka kimseye ana babasını feda ettiğini görmedim.
Uhud günü onu şöyle derken işittim:"At! Anam babam sana feda olsun."[1464]îbni
Abdulberr şöyle diyor: Kureyş"in, cesurlarından ve kahramanlarından
biridir. Rasuhıllah'ı savaşlarında bekleyenlerden biridir. Kufe'yi oluşturan[1465]
kimsedir. Acemleri oradan atmıştır. Farslarala savaşı üstlenmiştir. Ömer
(r.a.) onu bu göreve atamıştır. Allah onun eliyle Fars beldelerinin çoğunu
fethetmiştir.[1466]
1289- İbni
Ebu Şeybe'nin Said b. Müseyyeb'den naklettiğine göre şöyle diyor:"Uhud
günü Sa'd b. Ebi Vakkas müslümanların en şiddetli olanı idi.[1467]Muhibbuddin
et-Taberi, on kişinin faziletlerinde, İbni Ab-bas'tan şöyle rivayet
ediyor:"Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle derken işittim:"Sa'd b. Ebu
Vakkas bin atlıya bedel sayılır."[1468]Zühri
şöyle rivayet ediyor: "Sa'd b. Ebi Vakkas'ın eceli gelince, ev halkına
yünden bir cebbeyi getirmelerini söyledi. Şöyle dedi:"Beni bununla
kefenleyin. Ben Bedir günü bunun içindeyken müşriklerle karşılaştım. Onu bugün
için sakladım." Bir cemaat bunu nakletmiştir. İbni Cevzi de safvetüs
Saf-ve 'de nakletmiştir.[1469] Onlardan
biri de Ebu Ubeyde'dir. Bu ümmetin emin ki-şisidir. İsmi Amir b. Abdullah b.
Cerrah'tır. Cennetle müjdelenen on kişiden biridir.Zübeyr b. Bekkar şöyle
diyor: "Bedir, Uhud ve diğer savaşlara Rasulullah'la beraber katılmıştır.
Uhud'da Rasulullah'ın (s.a.v.) miğferinden yüzüne batan iki halkayı çıkarmıştır.
Onun da iki dişi sökülmüş ve ağzı güzelleşmişti. Deniliyorki: "Ebu
Ubeyde'nin ağzından daha güzel ağız görülmemiştir. Yine şöyle
deniliyor:"Kureyş'in iki dehası Ebubekir ve Ebu Ubeyde'dir."Ömer
(r.a.) onu, Şam'a vali olarak göndermiştir. Allah onun eliyle Yermuk, Cabiye ve
başka yerleri fethetmiştir.İbni Esir şöyle diyor: "Bedir'de Ebu Ubeyde
babasıyla karşılaştı. Babası ona saldırmaya başladı. Ebu Ubeyde ondan korundu.
Babası ısrarla üzerine gelince Ebu Ubeyde onu öldürdü. Allahu Teala bunun
üzerine şu ayeti indirdi:"Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerden, Allah
ve Rasulunden yüz çevirenleri seven kimseyi bulamazsın. İsterse bunlar
babaları veya çocukları olsun."(Mücadele: 58/22)[1470]"Uhud
günü otuz bir kişi öldürdü. Sonra ayağı takılıp, sırt üstü düştü. Zırhı karın
tarafından açıldı. Oradan vuruldu. Hind onun karnını yararak ciğerini çıkardı.
Onu çiğnemeye başladı.[1471]
Onu yutamayınca, ağzından attı. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Eğer
onun karnına girseydi, ateş ona dokunmazdı."Rasulullah onu görünce, ona
olan üzüntüsü şiddetlendi. Şöyle buyurdu:"Eğer galip gelirsem, onlardan
yetmiş kişiyi senin gibi yapacağım." Bunun üzerine şu ayet
indi.:"Cezalandırdığınız zaman, cezalandırıldığınız kadar yapın. Ancak
sabrederseniz, bu sabredenler için daha hayırlıdır."
(Nahl: 16/126)İbni İshak'ın Siyer'inde Abdurrahman b. Avf tan rivayet ettiğine
göre, Ümeyye b. Halef şöyle dedi:"Sizden demir uçlu kalemle öğreticilik
yapan göğsünde nişan bulunan kimdir?" Ben:"Bu Hamza b.
Abdulmuttalib'dir" dedim. Ümeyye:"Şu bize birçok şey yapan
kişi." Yine onun Bedir günü Rasulullah'ın (s.a.v.) önünde elinde iki
kılıçla savaştığını = nakletmektedir.Cabir'den (r.a.) rivayet edildiğine göre
şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) Hamza'yı ölü görünce ağladı. Ona
yapılanları görünce hıçkırmaya başladı. Şöyle buyurdu:"Safiyye'nin onu
görmesi olmasaydı, onu brakırdım ki, kuşların ve yırtıcı hayvanların
karınlarından haşrol-sun."Safiyye Hamza'nın kızkardeşidir. Rasulullah
(s.a.v.) Medine'ye dönünce, ensarın kacjmlarının ölüleri için ağlama seslerini
işitti. Şöyle buyurdu:"Hamza'nın ise ağlayanı yoktur." Ensar bunu duyunca
hanımlarına kendi ölülerinden önce Hamza için ağlamalarını ve ona acımalarını
emrettiler. Onlar da bunu yaptılar[1472]Vakidi
şöyle diyor:"Onlar hala, önce Hamza'nın üzerine mersiye ve ağıt yakarak
kendi ölüleri için ağıt yakarlar."[1473]Onlardan
biri de; tek kahraman, ebedi cesur, iki kanat sahibi Cafer b. Ebi Talip,
Rasulullah'ın amacasınm oğludur.Kardeşi Ali'den on yaş büyüktü. Mute'de şehid
olanlardan biridir. Sancağı eline alıp savaşmış, o eli kesilmişti. Sancağı
sol eline almış, o da kesilmişti. Öldürülene kadar sancağı bırakmamıştı. O
savaşta sırtını çevirip kaçmazdı. Cesedinin ön yüzünde doksan küsur, kılıç,
mızrak, ok yarası sayılmıştır. Onun zikri yukarıda geçmiştir.Amr b. Sabit'ten[1474],
onun da babasından[1475]
rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Cafer'i sordu. Şöyle cevap
verdi:"Bir adamın bir müslümanı öldürdüğünü gördüm.Cafer ona doğru gitti
ve mızrakla ona vurdu. Her ikisi de öldü." İb-ni Zehebi, "Siyeri
A'lamu'n-nubela'da" nakletmektedir.[1476]Onlardan
biri de Bera b. Malik'tir.[1477]
Enes (r.a.) kardeşidir. Kendisiyle şiddet ve kahramanlığın Örneğinin verildiği
kişilerden biridir.İbni Esir, "Esedü'l-öabe"de şöyle diyor:
"Kendisini öldürmeye iştirak eden hariç, yüz kişiyi düelloyla öldürdükten
sonra öldürülmüştür."[1478]
İbni Mende, Ebu Nuaym ve İbni Abdulberr nakletmişlerdir.Müellif şöyle diyor:
"Aynı kitapta şöyle görmüştüm: "Meşhur olana göre o bütün
savaşlarında yüz kişi öldürmüştür."İbri Sirin'den nakledildiğine göre
şöyle diyor: "Müslümanlar, içerisinde müşriklerin olduğu bir duvarın
yanına va-dilar. Bera bir kalkanın üzerine oturdu ve "beni mızraklarınızla
kaldırıp onların tarafına atın" dedi. Onu duvarın arkasına attılar.
Müşrikler onun başına toplandılar. Onlardan on kişiyi öldürdü. O zaman Bera
(r.a.) vücudunda seksen küsur yara meydana gelmişti. Halit b. Velid bir ay
başında durarak onun yaralarını iyileştirdi." İbni Esir'de bunu nakletmektedir.[1479]îbni
Zehebi; "Siyerin-Nübela" da şöyle demektedir: Ebu Musa el-Eş'ari
Tüster'in kuşatmasında Bera b. Malik'e şöyle dedi:"Şehrin ortasına çıkan
gizli bir yol keşfettik. Seninle birlikte oraya girecek birilerini bul."
Bera Meczee b.Sev-re şöyle dedi:"Kavminden, zarif güçlü birini bana
söyle." Mencee:"Niçin?" diye sordu. Bera:"İhtiyacım
var" dedi. Meczee:"Ben o adamım" dedi. Bera:"Gizli bir yol
bulduk. Oraya girmek istiyoruz" dedi. Diğeri:"Seninle
beraberim" dedi. İlk önce Meczee girdi. Oradan çikmca oranın ağzını bir
kaya ile kırdılar. İnsanlar gizli yoldan şehre çıktı. Bera da çıktı. Şehrin
ortasında öldürülün-ceye kadar onlarla savaştı. Allah onlara fethi nasip
etti."[1480]Onlardan
biri de Muaz b. Amr b. Cemuh'tur (r.a.).[1481]
Güçlü, cesur ve kahramandı.Ondan şöyle dediği nakledilmektedir: "Ebu
Cehil'i Bedir günü kendime iş yaptım. İmkan elime geçince, ona saldırdım. Ona
vurdum-ve bacağım yarısından kestim. Bu arada oğlu Ikrime omuzuna vurdu. Elim
koptu. Yan tarafımda-ki deriye asılı kaldı. Beni savaştan alıkoyuyordu. Günboyu
böyle savaştım. Onu arkamdan sürüklüyordum. Bana eziyet vermeye başlayınca
ayağımı üzerine koydum. Sonra doğruldum taki koparıncaya kadar."Onlardan
biri de Ebu Dücane Semmak b. Hurşe'dir (r.a.). Cesaretiyle meşhur kişiUhud günü
Rasulullah (s.a.v.) elinde bir kılıç tutup:"Kim bunu hakkıyla alır?"
diye sorunca, birçok kişi kalkıp onu almaya çalışmıştı. Rasulullah (s.a.v.)
hiç birine vermemişti. Ebu Dücane kalkıp şöyle sormuştu:"Onun hakkı nedir
ya Rasulallah?" Şöyle buyurmuştu:"EğriHnceye kadar onunla düşmanın
yüzüne vurmadır."[1482]
Ebu Dücane:"Onu hakkıyla ben alırım" demiş ve Rasulullah (s.a.v.) ona
vermişti. Cesaretli bir kişiydi. Savaşta çalımlı yürürdü."
İbni Hişam şöyle diyor[1483]Birden
fazla kişinin söylediğine göre Zübeyr b. Avam şöyle dedi:"Rasulullah
(s.a.v.) kılıcı sorup kimseye vermeyince ve Ebu Dücane isteyip ona
verince;"Vallahi ona bakacağım ne yapacak" diye kendime söyledim.
Onu takip ettim. Kırmızı sarığını aldı, başına sardı. Ensar şöyle
diyodu:"Ebu Dücane ölüm sarığını çıkardı." Onu sardığı zaman böyle
söylüyorlardı. Çıktı ve şöyle diyordu:"Ben ki dostum benimle
sözleşmiştir.Biz savaşta kan akıtmakla beraberiz.Hiçbir zaman arka saflarda
bulunmam.Allah ve Rasulunun kılıcıyla vururum."Kime kılıcı sallarsa onu
mutlaka öldürüyordu.[1484]Şiirdeki
"Kuyul"[1485]
kelimesi, "arka saflar manasına gelmektedir.İbni İshak ve başkalarının
İbni Abbas'tan rivayet ettiklerine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.)
Uhud'dan dönünce, kılıcını kızı Fatma'ya verdi. Şöyle dedi:"Ey kızım
bunun kanını yıka" Ali'de kılıcını verdi ve şö> lededi:"Bunu da al
ve kanını yıka. Vallahi bugün beni doğruladı" Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Eğer sen bugün savaşın hakkım verdiysen, Sehl b. Hanif ile Ebu
Dücane'de hakkını verdiler."[1486]İbni
Esir, İbni Zehebi ve başkalarının rivayet ettiklerine göre; Ebu Dücane Yemame
günü kendisini bahçenin içine atmış ve ayağı kırılmıştı. Öldürülünceye kadar
kırık ayağıyla savaşmıştı.[1487]Onlardan
biri de Ebu Talha el-Ensari'dir. İsmi Zeyd b. Sehl'dir (r.a.). Rasulullah'm
önünde dizlerinin üzerine oturmuş,[1488]okluğunu
yaymış[1489] ve şöyle
diyordu:"Benim yüzüm senin yüzüne koruma, Canım canına feda olsun."
Birden fazla kişinin rivayetine göre, Huneyn günü yirmi müşriği öldürmüş ve
eşyalarını almıştır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Ebu Talha'nın
orduda sesi, yüz kişiden daha hayırlıdır."Sevri'nin Abdullah b. Muhammed
b. Akil'den[1490]Cabir
veya Enes'ten rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Orduda Ebu Talha'nın sesi, bin kişiden daha hayırlıdır.[1491]İbni'Zehebi'de
zikretmiştir.savaşa katılmıştır. Meşhur olayları görmüştür.İbni Esir şöyle
diyor: "Müslüman oluşundan itibaren Rasulullah (s.a.v.) onu süvarilerin
komutanı yapmıştır. Onların başında giderdi. Sonra Ebu Bekir onu, mürtedlerle
savaşa komutan yaptı. Fars ve Rumlarla savaşta onun büyük eserleri vardır.
Unve, Şam ve başka yerleri fethetmiştir. Halit b. Velid'in eceli gelince şöyle
dedi:"Yüz veya daha fazla savaş ve çatışmada bulundum. îş-te ben
deveninısı[1492]öldüğü gibi yatağımda
ölüyorum. Korkakların gözüne uyku girmesin."[1493]Hafız
İbni Zehebi şöyle diyor: "Yatağında öldüğümde altmış yaşındaydı.
Vücudunun her tarafında şehidlerin damgaları vardı[1494]Onun
sahih menkıbelerinden biride îbni Ebu Halit'in Kays b. Ebu Hazim'den[1495]rivayet
ettiğidir. Şöyle diyor:"Halit b. Velid'e zehir getirildiği gördüm."Bu
ne?" dedi. Onlar:"Zehirdir" dediler. Halit:"Bismillah"
dedi onu içti ve zarar vermedi. Ona şöyle diyorlardı: "Acemlerden
sakın. Seni zehirlemesinler." Onun kendisi bunu yaptı." Onun cesaret
menkıbeleri çoktur.Onlaran biri de Selme b. Ekva'dır (r.a.). Müslümanların
atıcılarından ve cesurlarından biridir.Onun cesaretine örnek olarak; tehlikeye
atılma konusunda anlattıklarımız yeterlidir. Uyeyne b. Hisn ve
beraberindekiler Rasulullah'ın (s.a.v.) aşıladığı hurmalığa akın edince, onları
takip etmiş ve orayı onlardan kurtarmış ve onlara yapacağını yapmıştır.İbni
Sa'd'm Selme'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.)
Ebu Bekir'i başımıza gönderince onunla beraber savaştım. Elimle müşriklerden
yedi kişiyi öldürdüm."[1496]Bu
olay Ebu Bekir'in (r.a.) Beni Kilab'a düzenlenen se-riyyesinde
olmuştur.Onlardan biri de Hişam b. As'tır (r.a.). Amr'ın kardeşidir. Bilinen
cesur bir süvaridir.Şehadeti temenni ederdi. Ecnad'in veya Yermuk'ta ona
şehadet nasip oldu.Amr b. As'tan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Ben
ve kardeşim Hişam Yermuk savaşına katıldık. O ve ben geceleyince, bize şehadet
vermesi için Allah'a dua ettik. Sabahlayınca, ona nasip oldu, bana nasip
olmadı." Şöyle deniliyor:"Hişam b. As Yermuk savaşında hücuma
kalkıyor ve hücumunda düşmandan birilerini öldürüyordu. Taki öldürii-lünceye
kadar. Öldürülünce atlar onu çiğnedi. Kardeşi onun etlerini topladı ve örttü.
Hişam'm öldürülme haberi Ömer'e (r.a.) gelince şöyle dedi:"Allah ona
rahmet etsin. İslam için ne güzel yardımcıydı."Onlardan biri de Ukkaşe b.
Muhsin'dir (r.a.). Cesaretiyle meşhur bir kişidir.İbni İshak'm Siyer'inde
naklettiğine göre Gabe savaşında; Evbar ile oğlu Amr b. Evbar'a kavuşmuştu.
İkiside bir devenin üzerindeydi. İkisini de bir mızrak darbesiyle öldürmüş ve
bazı hurmaları kurtarmıştır.Onlardan biride Havvat b. Cübeyr'dir (r.a.).[1497]
Cesaretiyle meşhurdu.İbni Asakir'in Vakidi'den naklettiğine göre şöyle diyor:"Havvat
b. Cübeyr şöyle dedi:"Üç şey yaptım ki, kimse onları yapmamıştır. Kimsenin
gülmeyeceği yerde güldüm. Öyle bir yerde cimrilik yaptım-ki, kimse orada
cimrilik yapmamıştır. Öyle bir yerde uyudum ki, kimse orada
uyumamıştır.Uhud'da kardeşim ölürülmüştü. Onun yanma gittiğimde, karnı
yarılmış, bağırsakları dışarı çıkmıştı. Bir arkadaşımdan yardım alarak onu
yüklendik. Bu sırada Kureyş'in süvarileri etrafımızdaydi. Onun bağırsaklarını karnına
doldurdum ve sarığımla onu bağladım. Arkadaşımla aramıza alıp taşırken onun
bağırsaklarının uğuldama sesini duydum. Arkadaşım korktu ve onu elinden attı.
Ben de güldüm. Sonra yürüdük. Ona yayımla bir çukur kazmaya başladım. Yayımın
kirişinin kapmaması için cimrilik ettim. Ona çukuru başka şekilde kazdım ve
onu defnettim. Giderken bir atlı gördüm. Mızrağını bana nişanlamış beni
öldürmek istiyordu. Bu sırada beni uyku aldı. Kimsenin uyumayacağı o yerde
uyudum. Uyandığımda ne atlıyı nede başkasını görmedim. Bunun ne oluğunu
bilmiyorum."Onlardan biri de cesur arslan, şiddetli kahraman Amr b. Ma'di
Yekrub'dur (r.a.).İri cüsseli, büyük bir süvariydi. Gür sesliydi. Sıffin savaşma
katıldığında yüz elli yaşındaydı. Fars'larla savaştaki eserleri meşhurdur.Tartuşi
ve başkalarının naklettiğine göre; Kadisiye savaşında Amr Fars'ların komutanı
Rüstem'e saldırdı. Rüstem büyük bir filin üzerindeydi. Amr filin dizinin arka
kirişini kesti. Rüstem üzerinden düştü. Fil de onun üzerine düştü. Rüstem'in
yanında bir heybe vardı. İçinde kırkbin dinar vardı. Amr Rüstem'i öldürdü.
Farslar bozguna uğrayıp dağıldılar.Yirmi dördüncü bölümde, onun savaşması,
atından düşüşü geçmişti. Bir seferinde acemlerden bir adamın atının ayağından
tutmuştu. Adam atının üzerinde sürekli gitmesi için vuruyordu. Bir türlü
hareket ettiremedi. Sonunda çareyi, kendisini atın üzerinden atıp kaçmakta
bulmuştu. Amr da ata binmişti. Amr'a cahiliyye döneminde de kimse karşı
koyamıyordu.İmam Abdulğaffar b. Nuh el-Kavsi, "Vahid" adlı kitabında
şöyle naklediyor: "Müminlerin emiri Ömer b. Hattab (r.a.) Amr'a sorarak
şöyle dedi:"Ey Amr! karşılaştığın en hilekar, en korkak ve en cesur
adamları bana söyle." Ainr şöyle dedi:"Ya Emirel müminin! Ben akın
düzenliyordum. Zırhını giyinmiş bir süvari gördüm. Atına binmişti. Ona şöyle
de-1 dim:"Ey genç! Kendini koru; İmkanı yok seninle savaşacağım."
Bana:"Sen kimsin?" dedi. Ben:"Amr b. Ma'di Yekrub" dedim.
Sustu. Ona yaklaştığımda ölü olarak buldum. Bu karşılaştığım en korkak
kişiydi.Karşılaştığım en hilekar kişi ise: Ben yine akın düzenliyordum. Birden
kuytu bir yerde[1498]
ihtiyacını gideren biri gördü. Atı bağlıydı. Onun üzerinde aletleri vardı. Ona
şöyle dedim:"Ey genç! Kendini koru imkanı yok seninle savaşacağım."
Bana şöyle dedi:"Ey Amr! Sen bana acımıyor musun? Ben kuytu bir yerdeyim,
ihtiyacımı gideriyorum. Sen atının üstündesin. Zırhını[1499]
giymişsin." Ben:"Ne istiyorsun" dedim. Şöyle dedi:"Bende
senin gibitoluncaya kadar, senden bana bir kötülük gelmeyeceğine bana söz
ver." Ben: "Söz veriyorum" dedim. İhtiyacını gördü. Torbanısını
aldı ve oturdu. Ben:"Niçin binmiyorsun?" dedim. Şöyle cevap
verdi:"Ben atıma binmeyeceğim. Seninlede savaşmayacağım. Sözünü yerine
getirmek istiyorsan, yap." Ben de onu bıraktım ve yoluma devam
ettim.Karşılaştığım en cesur adam ise: Ben yine akın düzenliyordum. Atının
üzerinde yalnız başına duran birini gördüm. Şöyle dedim:"Ey genç! Kendini
koru. İmkanı yok seninle savaşacağım." Bana dönüp bakmadı. Sözümü
uzatmadan ikinci sefer ona söyledim. Bana yüzünü dönmeden şöyle dedi:"Yazıklar
olsun sana. Sen kimsin?" Ben:"Amr b. Ma'di Yekrub" dedim. Şöyle
dedi:"Hakir ve zelil kişi. Vallahi ey Amr seni öldürmekten beni alıkoyan,
benim yanımdaki hakirliğindir." Vallahi ya Müminlerin emiri öfkemden
konuşamadım. Beni karşılama şekli zoruma gitmişti. Ölüm bana bundan daha kolay
geliyordu. Ona şöyle dedim:"Ey genç! İkimizden biri dönecek." Şöyle
dedi:"Belki sana yazık olacak. Biz öyle bir kavimdeniz ki, kesinlikle bir
atlıdan kaçmayız. Sen seç, ya sen duracaksın, ben sana üç tane vuracağım. Eğer
sen sağ kalırsan sen bana vurursun. Yada ben duracağım, sen bana üç tane
vuracaksın. Eğer ben sağ kalırsam, ben sana vuracağım." Onu ganimet bildim
ve şöyle dedim:"Sen benim için duracaksın."Adam durdu. Ben ona
mızrakla hücum ettim. Taki ona acıdım[1500] ve
kendi kendime şöyle dedim:"Onu mızrakla ikiye böldüm." Adam ondan
kurtuldu[1501]dönüp mızrağının
arkasıyla kafama vurdu. Şöyle dedi:"Bu bir Ey Amr! Eğer yanındaki
hakirliğin olmasaydı seni öldürürdüm." Bende öyle bir acı pluştuki, ölüm
ondan daha kolay değil."onra "Kolla" dedim ve saldırıya geçtim.
Üzenginin üzerinde durdum ve iki elimle kılıcı tutarak vurdum. Kendi kendime
şöyle dedim:"Onu da, atını da ikiye böldüm." Adam ondan da kurtularak
döndü ve mızrağının arkasıyla bana vurdu. Şöyle dedi:"Ey Amr! Bu iki
hakirliğin olmasaydı seni öldürürdüm" Üçüncü hamlem kalmıştı. Saldırdım ve
ona vurdum. O da ilk ikisinde yaptığını yine yaptı. Sonra şöyle
dedi:"Neredeyse kininden dolayı imandan ölüye dönecektin Ey Amr! Mızrağın
ateşini kısaltacağım veya sen Şeybano-ğullarmdan dolayı iflas edeceksin.Ey
Müminlerin emiri! Nefsim, ölümü kerih gördü. Ona şöyle dedim:"Ey genç!
Senin üzerinde bir azimet var" Şöyle dedi:"Sende bulunan acizliğin
aynısı bende de var." Ona şöyle dedim:"Keremli olan, fakire ziyafet
vermekten çekinmez." Şöyle dedi:"Ben yol üzerindeyim."
Ben:"Ben de seninle olacağım" dedim. Şöyle dedi:"Ey Amr!
İstediğimi biliyor musun?" Ben:"Hayır" dedim. Genç:"Ben
Ölümü istiyorum" dedi. Ben:"Bravo ölüm seninle beraber" dedim.
Genç:"O zaman sür" dedi.Gecenin çoğu gidinceye kadar sürdük. Bir
vadinin sakinleri görüldü. Düğün, şenlik yapılıyordu. Yaklaşınca, kırmızı ve
yüksek bir çadır gördük. Bana:"Ey Amr" dedi. Ben:"Buyur"
dedim. O:"Bu vadide ölüm var. Bu kırmızı kubbede de kırmızı ölüm var. Ya
sen atımı tutarsın, ben gider getiririm. Veya ben senin atını tutarım, sen
gider istediğimi getirirsin" dedi.Ben:"îhtiyaç sahibi istediğini daha
iyi bilir. Ben senin atım tutarım. Sen benim ona gözetici olmama razı
oldun." dedim.[1502]Onun
atını tuttum. Bu kubeye'gitti girdi. Bir saat sonra geldiğinde yanında, deveye
binmiş parlak güneş gibi bir kız vardı. Bana: . "Ey Amr" dedi.
Ben:"Buyur" dedim. O:"Ya sen hayvanları sürersin, ben senin
arkanı korurum. Veya ben sürerim, sen arkamı kortırsun" dedi.
Ben:"Hayvanları ben sürerim" dedim.Hayvanların yularını tuttum ve
sabah aydınlığına kadar gittik. Genç:"Ey Amr!" dedi.
Ben:"Buyur" dedim. Genç:"Arkana bak. Kimseyi görüyor
musun?" Baktığında havada toz gördüm."Havada toz var" dedim.
Genç:"İşte onlar gelenlerdir. Eğer çok iseler birşey .değil. Eğer az
iseler, o zaman iş güç ve kuvvete kalıyor." Dönüp bak-tımki gelenler dört
veya beş kişiler."Gelenler dört ile beş arasında" dedim.
Genç:"Güç ve kuvvet. Bu da imkanı yok ölüm demektir." Sonra şöyle
dedi:"Hayvanları yolun sağına çek." Kendisi yolun ortasında
durdu.Geldiklerinde bir ihtiyar ve arkasında üç gencin geldiğini gördük.
Gençler onun çocuklarıydı. İhtiyar da kızm babasıydı. Gençler de kızın
kardeşleriydi. İhtiyar öne çıktı ve ona şöyle dedi:"Ey kardeşimin oğlu!
Kadını bırak." Genç:"Bırakacak değilim. Bırakmak için almadım."
İhtiyar çocuklarından birine:"Onunla düello et. Utançla beraber yaşamanın
bir manası yoktur." Düelloya girdiler. Uzun müddet dolaştılar. Şey-banı
onu yaraladı. Mızrağı sırtından çıkardı ve adam öldü. Şeybanı onun üzerine
şiirden birkaç beyt okudu.İhtiyar diğer oğluna: "Ona karşı çık. Bundan
sonra yaşamada hayır yoktur." Ona karşı çıktı. Bir saat dolandılar.
Şey-bani ona da kılıcıyla bir darbe vurdu. Bir omuzundan vurup ötekinden
çıkardı. O da öldü. Onun üzerine de beyitler söyledi.İhtiyar diğer oğluna
"Çık" dedi. Çıktı ve onu da öldürdü.İhtiyar ilerledi ve şöyle
dedi:"Ey kardeşimin oğlu! Kadını bırak. Sen amcanın çocuklarını
öldürdün." Şeybanı:"Onu bırakmayacağım. Onu terketmek için
almadım." dedi. İhtiyar:"Sen beni tanıyor musun?" dedi.
Şeybani: "Evet" dedi. İhtiyar:"Ben senin görüp, karşılaştığın
kimseler gibi değilim. Kadını bırak, selametle git" dedi. Şeybani:
"Bırakmam" dedi. İhtiyar:"Sen seç. Ya sen duracaksın ben sana
vuracağım. Eğer sen sağ kalırsan sen bana vurursun. Ya da ben duracağım, sen
bana vuracaksın. Ben sağ kalırsam, sana vuracağım" dedi.
Şeybani:"Sen dur" dedi. İhtiyar durdu ve Şeybani ona saldırdı. Kılıcıyla
onun omuzlarının arasına vurarak saçlarına kadar yardı. İhtiyar kılıcı hissedince,
Şeybani'yi boynundan vurdu ve yarısına kadar kesti. İkisi de öldü.Ben dört
atıda aldım ve devenin yularını tutup çektim. Evime gitmek için yürüdüm. Kız
bana:
"Ben senin
arkadaşın değilim. Eğer sen benim arkadaşım olsayın, sen de onların yolundan
giderdin" dedi. Ben: "Bu konularda beni bırak" dedim. Kız:
"Vallahi başka yolu yok. Sadece benimle düello edeceksin. Eğer sen bana
galip gelirsen, ben seninim. Eğer ben sana galip gelirsem, o zaman bir kadın
bir kadının olamaz." dedi. Ben:"Benzeninle savaşacak değilim. Sen
kavminin cüretini öğrenmişsin" dedim. Kız, devenin üzerinden arslan gibi
atladı. Bir mızrak eline aldı. Ondan önceben ona bir darbe vurdum ve onu
öldürdüm." Ömer b. Hattab (r.a.) Amr'a: "Niye yaptın?" dedi.
Amr: "Ey müminlerin emiri! Ben onu Öldürmeseydim, o beniÖldürürdü"
dedi.Onlardan biri de İkrime b. Ebu Cehil'dir (r.a.). Cahiliy-yede cesurların
başlarından biri idi. Sonra müslüman oldu ve teslimiyeti de güzel oldu. Yermuk
savaşına katılıp, şiddetli bir şekilde savaştı. Sonra öldürüldü.
Öldürüldüğünde üzerinde yetmiş küsur yara vardı.
1285- İbni
Asakir'in Yezid b. Useyd'den[1503],
onun da babasından[1504]
rivayet ettiğine göre İlerime o gün şöyle dedi:
"Rasulullah
(s.a.v.) ile her yerde savaştım. Bugün sizden mi kaçacağım?"
Sonra:"Kim kendisiyle ölüm üzerine biatlaşır" diye bağırdı. Haris b.
Hişam, Dirar b. Ezver[1505] ve
dörtyüz yaya ve atlı müs-lümanla biatlaştı. Fistadu Halit diye bir yerde
savaşıyorlardı. Hepsi yaralandılar. İyileşenler hariç hepsi öldürüldü.[1506]
1286-
Zühri'den İbni Asakir'in rivayet ettiğine göre İkrime b. Ebu Cehil o gün
-Yermuk günü- İnsanların en belalısı ieji. O gün mızrağıyla saldırıya geçti.
Göğsü ve yüzü ya-ralanıncaya kadar sürdü. Ona şöyle dendi:"Allah'tan kork.
Nefsine acı" şöyle cevap verdi:"Ben nefsimle Lat ve Uzza için
savaşıp, onları savunuyordum. Bugün Allah ve Rasulu için savaştan mı geri duracağım.
Hayır vallahi kesinlikle." Dediler ki:"O gün öldürülünceye kadar,
sadece ilerledi, geri dönmedi.[1507]Zühri
şöyle diyor: "Halit b. Velid onun yanından geçiyordu. Şöyle
dedi:"Keşke Ömer, amcamın oğlunun mızrakla saldırışını görseydi. Taki
bizim düşmanla karşılaştığımızda mızrağa nasıl sarıldığımızı
bilsin."Onlardan biri de Tuleyha b. Huveylid el-Esedi'dif. Büyük kahraman
ve cesurluğuyla meşhur kişi.Kadisiye savaşına katıldı. Büyük bir belayla
imtihan edildi. Nihavend'de şehid edildi. îbni Sa'd ve başkaları şöyle
diyor:"Tuleyha cesaret ve şiddetinden dolayı bin atlıya bedel
sayılırdı."
1287-
Taberani'nin rivayet ettiğine göre Ömer (r.a.) Sa'd b. Ebi Vakkas'a yazdığı
Mektupta şöyle diyor:"Sana ikibin kişi göndererek sana destek veriyorum.
Amr b. Ma'di Yekrub ve Tuleyha b. Huveylid. Savaş hususunda onlarla istişare
et. Fakat onlara komutanlık verme.[1508]Müellif
şöyle diyor: Ömer "onlara komutanlık verme" derken onlardaki şiddeti,
sürekli ilerlemeyi ve geri dönüşü kabul etmediklerini bilmesinden dolayı bunu
söylemiştir.[1509]İbni
Cemaa'nın zikrettiğine göre; Kadisiye günlerinde Tuleyha, Kays ve Amr yola
çıktılar. Amr ile Kays birkaç düşman askeriyle geriye döndüler. Tuleyha Rüstem'in
askerlerinin içine gidinceye kadar gitti. Orada geceleyerek onları gözetledi.
Gece geçince, en iyi süslerle süslenmiş bir atın geldiğini gördü. Ata bakınca o
at gibisinin kendi taraflarında kimsede bulunmadığını gördü. Kılıcını çekti ve
atın yularını kendi atının semerine bağladı. Sonra atını harekete geçirerek,
sürmeye başladı. Diğer atın sahibi ile askerler bunu gördüler. Atlanıp peşine
düştüler. Arkasınan bir atlı yetişti. Tuleyha ona dönerek mızrakla sırtını
parçaladı. Atını aldı. Başka biri daha yetişti. Onu da ilki gibi yaptı. Üçüncüsü
yetişince Tuleyha üzerine gitti. Onu esir etmeye çağırdı. Onu esir alarak
Sa'd'a (r.a.) getirdi. Olanları ona bildirdi. Esir'e:"Konuş" denildi.
Esir şöyle dedi:"Ben birçok savaşa katıldım. Zorluğunu gördüm. Kahramanları
işitip onlarla karşılaştım, fakat bu adam gibisini ne gördüm, ne de işittim.
İki askeri öldürdü ki, kahramanlar bile onların üzerine varmaya cesaret
edemiyorlardı. İçerisinde yetmiş bin kişinin olduğu bir orduya yanaştı.
Ordunun süvarisinin atını almadan çıkmadı. Atı alınca kaçtı. Arkasın-•dan
gittik. Bin atlıya bedel[1510]
bir süvari ona yetişti, onu öldürdü. Birincisi gibi başka biri daha yetişti,
onu da Öldürdü. Sonra ben yetiştim. Zannetmiyorum ki arkamda, kendim gibisini
bırakmış olayım. Karşısında ölümü gördüm ve esir olmayı istedim." Sonra
düşman askerinin yüzyirmi bin olduğunu söyledi. Arkadan da onun kadarının
hazır olduğunu söyledi. Sonra da müslüman oldu. Müslümanlarla beraber güzel bir
belaya uğratıldı."
Onlardan biri de
Abdullah b. Zübeyr b. Avvam'dır (r.a.).O, cesur oğlu cesur, kahraman oğlu
kahraman, cesarette ve ibadette baş idi. Afrika savaşında Cercir ile savaşmıştır.
Yukarıda geçtiği gibi.Şurahbil'in babasından rivayet ettiğine göre; Haccac
Mekke'de Abdullah b. Zübeyr için geldiğinde, o ashabına şöyle
diyordu:"Bakın nasıl kılıçlarınıza vuruyorlar. Herkes yüzünü koruduğu gibi
kılıcını da korusun. Kişinin kılıcını vuracağı yer hakkında hata etmesi
kötüdür." Şöyle diyor:"Onu sürekli gözetliyordum. Kılıcım vurduğu
yerde milim hata etmiyordu. Şöyle diyordu:"Al. Ben ayıptan arınmış
seçilmiş kişinin oğluyum." Onlarla şiddetli bir şekilde savaştı. Haccac
Şam'lılara şöyle sesleniyordu:"Ey Şam ehli! İtaat konusunda Allah'tan
korkun." Onlar da şiddetlendikçe şiddetleniyorlardı. Taki şöyle
denildi:"Onun üzerine saldırdılar, etrafını çevirdiler. O da onları
ya-rıncaya kadar şiddetle saldırdı. Onlarla birlikte Beni Şeybe kapışma kadar
geldi. Sonra tekrar saldırdı. Onlar da saldırdılar. Hangi tarafa yüklendiyse,
orayı dağıtıyordu. Sonunda bir kerpiç ona fırlattılar. Başı ve yüzü yarıldı.
Şöyle dedi:
"Bizim
yaralarımız eşikler üzerinde kanamaz.Fakat biz ayakta iken kan
damlatırlar." Sonra yüz üstü düştü. Ayağa kalkmaya çalıştı, ama
başaramadı. Hızlıhareket edip onu öldürdüler.Osman b. Ebi Talha şöyle diyor:
"İbni Zübeyr'in üç şeyi tartışılmazdı: Cesareti, ibadeti ve belagatı.Amr
İbni Dinar'dan[1511]rivayet
edildiğine göre; İbni Zübeyr Hicr'de namaz kılarken, mancınıkla atılan taşlar
gelir onun elbisesine değerek yere düşerdi. Fakat o dönüp bakmazdı.Hişam b.
Urve şöyle diyor: "Mancınıktan öyle taşlar geliyordu ki, neredeyse İbni
Zübeyr'in sakalını da beraberinde götürecek diyordum. Onu şöyle derken
işittim:"Vallahi benim gibi sabreden üçyüz kişi olsa, üzerime yeryüzü
ehlinin hepsi gönderilse aldırmam."Muhibbudin et-Taberi'nin zikrettiğine
göre Cafer b. Zübeyr de[1512]
kardeşiyle beraber savaşıyordu. Kardeşi öldürüldüğü zaman elindeki kılıcın
kabzasında kan kuruyuncaya kadar savaştı.[1513]Onlardan
biri de Sumeyyuh Abdullah b. Zübeyr b. Ab-dulmuttalib'dir (r.a.). Darekutni'nin
zikrettiğine göre:"Huneyn'de Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte sabredip duranlardan
biridir. Ebu Bekir'in (r.a.) hilafetinde yapılan Ecnad'in savaşında şehid
edilmiştir.İbni Sa'd'm Ebu Huveyris'ten[1514]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:Tehzib: 2/92, No: 141; Esedül Ğabe: 1/341,
No: 756.Onlardan biri de Abdullah b. Hanzala el-Ensari'dir (r.a.).[1515]
Babası Hanzala[1516]
meleklerin yıkadığı kişidir. Çünkü uhud günü çağrıyı duyunca, cünüplü olduğu
halde, hemen cihada çıkmış, yıkanma fırsatı bulamamıştı. Orada şe-hid edildi.
Rasulullah (s.a.v.) meleklerin onu yıkadığını haber vermiştiOnun oğlu Abdullah
müslümanların cesurlarından, kahramanlarından ve abidlerindendir. Hirre
vakasında şehid edilmiştir. Olay şöyle olmuştur. Abdullah ve başkaları Yezid
b. Muaviye'nin yanına gitmişlerdi. Onda uygun haller göremeyince Medine'ye
dönmüşler ve Abdullah b. Zübeyr'e biat etmişlerdi. Burada da ölüm üzerine
biatlaşmışlardı. Yezid de onların üzerine Mücrim diye askerleri tarafından
lakap takılan Müsrif b. Akabe'yi gönderdi. Ona karşı Abdullah b. Hanzala
Medine ehliyle beraber çıktı.[1517]
Olay meşhurdur. Savaş şiddetli oldu. Medine ehli yenildi. Bu sırada Abdullah
b. Hanzala oğluna dayanmış uyuyordu. Uyanınca olanları gördü. Büyük oğluna
emretti. Öldürülünceye kadar savaştı. Sonra birer birer oğullarını gönderdi.
Taki hepsi öldürüldü. Bunu Allah'a yaklaşmak için yapıyordu. Oğulları sekiz
tane idi. Sonra kılıcının kabını kırdı. Öldürülünceye kadar onlarla savaştı.
Bu olayda sahabe ve başkalarından birçok kişi öldürüldü. Müsrif Medine'ye
girdi. Oraya üç ganimet verdi. Onlarla İbni Mukassim ve başkalarının rivayet
ettiğine göre bin bakireye tecavüz etmişlerdir.Kurtubi tarihinde şöyle diyor:
"Medine'de üç gün kaldı. Muhacir, ensar ve haşimoğullarının haremlerine sövdü.
Dörtbin yetmiş küsur kişiyi öldürdü. Medine kaldığı üç günde ezan da okunmadı,
namaz da kılınmadı.İbni Esir "Esedül Gabe" adlı kitabında şöyle diyor:
"Abdullah b. Ebu Süfyan[1518]
şöyle dedi: "Abdullah b. Hanzala'yı öldürüldükten sonra rüyamda en güzel
şekliyle gördüm. Şöyle dedim:"Sen öldürülmedin mi?" Şöyle
dedi:"Evet. Rabbimle karşılaştım, beni cennete koydu. İstediğim gibi
meyvelerinin arasında dolaşıyorum." Ben:"Ya arkadaşlarının? Onlara ne
yapıldı?" dedim. Şöyle cevap verdi:"Onlar da benimle beraber benim
bayrağımın altındadırlar. O bayrak kıyamete kadar inmeyecektir."Onlardan
biride Dahhak b. Süfyan b. Avf el-Gamiri'dir (r.a.).İbni Esir ve başkaları
şöyle diyor: "Rasulullah'ın (s.a.v.) başında yalın kılıç dururdu. Cesur
kahramanlardandı. Yalnız başına yüz atlıya bedel sayılırdı. Rasulullah
(s.a.v.) .Mekke'yi fethetmeye gittiği zaman Selimoğullarının başına onu
vermişti. Selimoğulları dokuzyüz kişi idiler. Rasulullah (s.a.v.) onlara şöyle
dedi:"İçinizde yüz kişiye bedel olup sizleri bin kişiye tamamlayacak
kimse var mı?" Sonra onlara Dahhak'ı verdi."Onlardan biri de bilinen
süvari, meşhur kahraman Dirar b. Ezver'dir (r.a.). İbni Esir şöyle
diyor:"Müseyleme'yle yapılan Yemame savaşına katılmıştır. Büyük bir belaya
uğratıldı. İki bacağı kesildi. Dizlerinin üzerinde sürünerek[1519]
savaşmaya başladı. Atlar onu çiğnedi. Sonunda öldü. Bir rivayete göre
Yemame'den sonraya yaralı olarak kaldı ve sonra Öldü. Bir rivayete göre de
Yermuk ve Şam'ın fethine katılmıştır.Şam'ın fethinde onun hakkında acayip
haberler, garip olaylar, üstün davranışlar anlatılmıştır.Onlardan biride
Sumeyyuh Dirar b. Hattab b. Mirdas el-Fihri'dir.[1520]
Mekke'nin fethinde müslüman olanlardandır. Kureyş'in cesur ve
süvarilerindendir.Ebu'l-Kasım b. Asakir onu Şam tarihinde zikretmektedir. Naklettiğine
göre Şam'ın fethine Ebu Ubeyde ile birlikte katılmıştır.[1521]İbni
Esir şöyle diyor: "Bir gün Ebubekir'e (r.a.) şöyle dedi:"Biz Kureyş
için sizden daha hayırlı idik. Biz onları cennete soktuk. Siz ise onlan ateşe
soktunu. -Yani ben onlardan müslüman olanları öldürdüm. Siz ise müşriklerini
öldürdünüz.-" Bir gün Evs ve Hazrec'liler, Uhud'da en cesur kimdi diye
tartışıyorlardı. Dirar b. Hattab yanlarından geçerken:"Bu o savaşa
katıldı. O, bunu bilir" dediler. Ondan bunu sordular. Şöyle cevap verdi:"Ben
sizden onbir kişiyi hurilerle evlendirdim."[1522]Onlardan
biri de Culeybib'dir.[1523]
sahabenin cesurlarındandır.
1288-Müslim'in
Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) bir
savaştayken, Allah onaganimet nasip etti. Ashabına dönüp:"Kimseyi
kaybettiniz mi?" diye sordu. Sahabe:"Evet. Falan, falan ve
falan" dediler. Sonra yine:"Kimseyi kaybettiniz mi?" diye sordu.
Onlar:"Falan ve falan" dediler. Sonra yine:
"Kimseyi
kaybettiniz mi?" diye sordu. Onlar:"Hayır" dediler. Rasulullah
(s.a.v.):"Fakat ben Cüleybib'i kaybettim. Onu arayın" dedi. Onu
ölülerin arasında aradılar. Yedi cesedin yanında buldular. Onları öldürmüş,
sonra da öldürülmüştü. Onu Rasulul-lah'a getirdiler. Başında durdu. Şöyle
buyurdu:"Yedisini öldürdü. Sonra onu öldürdüler. Bu benden, ben de
ondanım.[1524]Onu bileklerinin üzerine
aldı. Onun için ancak Rasulul-lah'm (s.a.v.) bilekleri olurdu. Ebu Hureyre
şöyle diyor:"Onun için çukur kazdı ve kabrine koydu." Yıkamayı zikretmedi."Onlardan
biri de Abdullah b. Sa'd b. Ebi Sarh'dır (r.a.).Cesaretli, kahraman ve akıllı
bir mücahid idi. Bir çok kez orduyla beraber Fas'a savaşa gitti.Leys b. Sa'd
şöyle diyor: "Afrika'da savaştı. Oranın sahibi Cercir'i öldürdü. Onun oku
üç bin dinar ediyordu. Za-tis Sevari'de savaştı. Rumlarla karşılaştı. Bin atlı
idiler. Onları öyle bir şekilde öldürdü ki daha önce hiç bu şekilde
öldürülmemişlerdi."îbni Esir şöyle diyor: "Allah onun eliyle
Afrika'yı fethetti. Büyük bir fetihti. Oku üç bin miskal altın ediyordu. Allah'tan,
son amelinin namaz olmasını istedi. Sabah namazını kıldı. Sağma selam verdi.
Soluna selam verirken vefat etti. Fitneden kaçarak Askalan'a gitti. Osman
(r.a.) öldürülün-ceye kadar orada kaldı. Orada da öldü. Bir görüşe göre
Remle'ye gidip orada Öldü."[1525]İbni
Zehebi'nin tarihinde zikrettiğine göre Remle'de ölmüştür.Onlardan biri de
Ka'ka' b. Amr et-Teymi'dir (r.a.). Kahramanlardan biridir. Sahabelerden
sayılmaktadır.İbn Zehebi şöyle diyor: Deniliyorki: "Rasulullah'm (s.a.v.)
vefatına şahid olmuştur. Fars'larla savaşta, Kadisi-ye ve başka yerlerde büyük
eserleri vardır. Rivayete göre Ebubekir (r.a.) şöyle demiştir:"Orduda
Ka'ka'nrn sesi, bin kişiden daha hayırlıdır.Rivayete göre; Kadisiye
günlerinden, Eğvas gününde otuz saldırı yapmış ve her saldırısında birini
öldürmüştür.Onlardan biri de Hakim b. Cebele el-Abdi'dir[1526]Cesur,
itaatkar ve yakın birisiydi. Osman (r.a.) onu Sin'de vali olarak göndermiştir.
Fitneye düşenlerden biridir.İbni Abdulberr şöyle diyor: "Rasulullah'a
(s.a.v.) kavuşmuştur! Fakat rivayetine rastlamadım. Salih bir adamdı.Yine İbni
Abdulberr ve başkalarının rivayet ettiğine göre; Cemel savaşma katılmış ve
savaşmıştı. Bu savaşta bir ayağı kopmuştu. Kopan ayağmı alarak onu koparana
vurmuş ve onunla öldürmüştü. Tek ayağı üzerinde savaşa devam etmişti. Şöyle
diyordu:"Ey ayağım! Sen gözetmiyeceksin. -Benim de kolum vardır.- Onunla
korunurum çoban gibi.Ondan çok kan aktı. Ayağını koparan adamın ölüsünün
özerine çöküp oturdu. Bir süvari yanından geçerken:"Ayağını kim
kopardı" diye sordu."Yastığım" diye cevap verdi. Ondan daha
cesuru işitil-memiştir. Sonra Suheym el-Hadabi[1527]
ona saldırdı ve öldürdü.Ebu Ubeyde Ma'mar b. Müsenne şöyle
diyor:"Cahiliyyede ve İslamda onun yaptığını yapan kimse bilinmemektedir. [1528]Onlardan
biri de Suveyd b. Ğafele el-Cu'fi'dir.Cahiliyye dönemine kavuştu. Rasulullah'm
(s.a.v.) hayatında müslüman oldu. Fakat onu görmedi. Sonra Medine'ye geldi.
Rasuluilah'ın (s.a.v.) defnedildiği gün oraya kavuştu. Fil senesinde doğmuştu.
Kadisiye savaşına katıldı. İnsanlar:"Arslan! Arslan" diye bağırmaya
başladılar. Suveyd b. Ğafele Arslana karşı çıktı. Arslamn kafasına vurdu. Kılıç
sırtından geçerek kuyruğuna kadar geldi. Yüz yirmi yaşında iken bir bakire ile
evlendi. Öldüğünde yüz yirmi sekiz yaşındaydı. Bir rivayete göre yüz yirmi
yedi yasmaydı." Bunu İbni Mende, Ebu Nuaym ve başkaları
zikretmiştir.Onlardan biri de Yezid b. Muaviye'dir. Cesur birisiydi. Kurtubi
tarihinde şöyle diyor:"Muaviye Rum topraklarına bir ordu göndermişti. Müslümanlara
çiçek hastalığı etmiş ve çoğu ölmüştü. Yezid bu sırada, "Deyri
merran"da hanımı Ümraü Gülsüm'le beraberdi. Müslümanların başına gelenler
haber verilince şöyle dedi:"Bu üslup üzerine yükseldiği zaman -Deyri
merrana yanımda Ümmü Gülsüm'le beraber onların hepsine isabet edene aldırmam-.
Karkandune'de hastalık veya uykuya.Muaviye'ye onun şiiri ulaşınca kızdı.
Onların başına gelenin ona da bulaşması için gidip onlara katılmasını emretti.Yezid
gidip onlara katıldı. Kostantiniyye önlerine gelmişlerdi. Üzerinde elbise ve
ipeklerin bulunduğu iki büyük kubbeye baktı. Müşrikler müslümanlara saldırınca
birisi kalkıyordu. Müslümanlar onlara saldırınca diğeri kalkıyordu. Yezid bunu
sorunca şöyle dediler:"Birincisi Rum melikinin kızınındır. Kendi kavminin
galip gelmesi için kaldırıyor. İkincisi Cebele Eyhem'in kızınındır. O da kendi
kavminin galip gelmesi için kaldırıyor." Yezid şöyle dedi:"Vallahi
Cebele'nin kızının yanma gideceğim." Sonra askerleri durdurdu. Kimsenin
saldırmamasını emretti. Sonra yalnız başına saldırdı. Rumlar önünde yenilgiye
uğradılar. Onları kale duvarına kadar sürdü. Rumlar kalenin kapısından içeriye
girdiler. Yezid Konstantiniyye'nin kale kapısını demir bir direkle dövmeye
başladı. Kapı yırtılıncaya kadar dövdü. Açılan yenin üzerine altından bir
levha yapıştırdılar." Diyor ki:"Bu levha günümüze kadar
duruyor."Onlardan biri de Ebu Muhammed Abdullah el-Battal'dır. Tabiinin
kahramanlarından biridir. Kendisiyle cesurluk konusunda örnek verilir.Yirmi
dokuzuncu bölümde tercümesinin bir kısmı geçmişti. Hafız Ebu Kasım b. Asakir
Şam tarihinde onun hayatını yeterince anlatmaktadır.Onlardan biri de Ebu
Fadiye'dir. İslam'ın atıcılarından ve cesurlarından biridir.Kendisi için
ittifak edilen olaylardan biri de Osman b. Ebi Atike'nin[1529]
rivayet ettiği olaydır. Şöyle diyor:"Onlar yapıyorlarsa, siz de
yapın." Karşılıklı atışıyorlardı. Rumlar Ebu Fadiye'nin gemisini vurmak
için hazırlandılar. Tencereyi oraya atacaklardı. Ebu Fadiye ona bir ok atarak,
onu öldürdü. Tencere onların gemilerine döküldü. Gemi içindekilerle beraber
yandı. İçinde üçyüz kişi vardı. Şöyle deniliyordu:"Ebu Fadiye'nin bir ok
atışıyla üçyüz kişi öldü."Onlardan biri de Reşid zamanında cesaret, bilgi
ve becerisiyle savaş hilelerinden kurtulmakla ve savaşçılarla karşılaşmakla
bilinip tanınan îbni Cezeri diye bilinen kişidir.Kurtubi tarihinde şöyle diyor:
Reşid yüz otuz beşbin askerle Konstantiniyye şehrini kuşatmak, için sefere
çıktı. Hizmetkarlar, geri hizmeti görenler bu sayının dışındadır. Şehrin meliki
o zaman Ya'fur b. İstibrak idi. Orayı kuşattı. Kuşatmayı sıkılaştırdi.
Neredeyse orayı alacaktı. Ya'fur gelerek barış istedi. Kendisi, ailesi, tebası
için cizye vermeyi, Bağdat'tan çıktığı zamandan beri yaptığı harcamaları karşılamayı,
razı olacağı hediyler vermeyi, esir aldığı bütün müslümanları serbest brakmayı
kabul etti. Reşid dökülen müslümanların kanının diyetinin ödenmesini şart
koştu. Onu da kabul etti. Elli bin dinarı cizye olarak ona gönderdi. Reşid
masrafları alması için komutanlarından birini onun yanında bıraktı. Aynı
zamanda esirleri teslim alacak ve hediyeleri de getirecekti. Müslümanlar buna,
büyük bir sevinçle sevindiler.Reşid yola çıktı. Rikke'ye gelince Reşid
hastalandı. Orada durdular. Hastalık haberi Ya'fura ulaştı. İhanet ederek söz
verdiklerinin hiçbirini vermedi. Kimse, hastalığından dolayı olanları Reşid'e
söyleyemedi. İyileşince bazı şairler ona şiirler söylediler. Şiirlerinde
Ya'furun ihanetinden bahsediyorlardı. Reşid olayın asimi sordu. Olanları ona
haber verdiler. İkinci sefer geri döndü ve, "Herkele"ye kadar geldi.
Şöyle dedi:"Hiç bir kaleyi bırakmadan hepsini fethedeceğim" Ebu İshak
el-Fezari ona şöyle dedi:"Ey müminlerin emiri! Bu kale onların en büyük
kalelerinden biridir. Onu ancak bir çabadan sonra fethedebilirsin. Fethettiğin
zaman da orayı koruyacak asker bulamazsın. Eğer fethetmezsen, bu da mülkünde
eksiklik olur. Dinde zayıflık, müslümanlara leke olur. Bana göre en iyisi
Müminlerin emirinin büyük bir şehre inmesidir. Orada müslüman-lar kendilerine
yetecek kadar ihtiyaçlarını karşılarlar ve Konstantiniyye'yi almak için gerekli
yardımı alırlar. Sonra burayı ve başka kaleleri alırlar." İbni Muhalli
şöyle dedi:"Bu büyük bir kaledir. Onların böyle başka kaleleri de vardı.
Fethettiğimizde zelil oldular. Kimse kalmadı, hepsi müminlerin emirine itaat
ettiler. Eğer burayı geçersek, içindekiler içinde kalır." Reşİd orada
konaklamayı ve mancınıkların kurulmasını emretti. Savaş düzenini kurdu.
Seriyyeler oluşturdu. Abdullah b. Malik'i Rum beldelerine akın için gönderdi. O
da akın düzenleyerek öldürdü, esir aldı, ganimet aldı. Davud b. Ali'yi yetmiş
bin kişiyle akına gönderdi. O da Rum beldelerinde içlere kadar girdi. O da
öldürdü, esir ve ganimet aldı ve döndü. Şurahbil b. Main ile bir se-riyye
çıkardı. Onlar da, "sakale" kalesini fethettiler. Zeyd b. Mehled'i
gönderdi. Onlar da, "Safsaf'ı fethettiler. Cemil b. Ma'ruf u gönderdi. Yaktı,
yıktı, Öldürdü, esir aldı ve oaltı bin esirle geri döndü.Reşid,
"Herkele" kalesi Önünde onyedi gün kaldı. Uzun müddet beklemekten
sıkıldı. Yiyecek sıkıntısı başladı. Bu durumu komutanlarına şikayet etti.
Fezari şöyle dedi:
"Ben de bundan
korkuyordum. Müminlerin emirine ben nasihat etmiştim. Direnmekten başka yol
yoktur. Geri dönmenin imkanı yoktur. Sonuncu kişiye kadar ölsek de. Müminlerin
emirine bir şey söyleyeceğim. Eğer kabul ederse, inşaallah fetih ve galibiyet
bizimdir." Reşid:"Söyle" dedi. Fezari:"Başta ve sonda sana
muhalefet edecek değiliz. Ey müminlerin emiri! Ağaçların kesilmesini ve taş
taşınmasını emredeceksin. Müminlerin emirinin burada kalmaya azmettiğini asker
arasında ilan edeceksin. Sizden herkes kendine bir mesken yapsın diye ilan
edeceksin." Reşid bunu ilan etti. Binaların yapımına başladılar.Savaş
kızıştı. Kaylule vaktinde Reşid uyumuştu. Savaş hafiflemişti. Kale kapısı
açılmış ve Rumlardan biri tam tekmil silahlanarak dışarı çıkmış, en cins atın
üzerinde açık bir dille bağırıyordu:"Ey Arap topluluğu! Sizin
süvarilerinizden yirmi kişi benimle düelloya çıksın." Reşid'in
uyumasından dolayı kimse çıkmadı. Kimse onu uyandırmaya da cesaret edemiyordu.
Rurn iki saf arasında dolaşıp çağrısını tekrarlıyordu. Müslümanlar sıkılıp daraldılar.
Rum ve arkadaşları gülmüşler ve Rum kaleye mutlu bir şekilde geri dönmüştü.
Reşid uyanınca kendisine durum anlatıldı. Üzüldü, sıkıldı, kalktı, oturdu.
Şöyle dedi:"Beni niye uyandırmadınız? Size ne oldu ki kimse karşısına
çıkmadı?" Yanında olanlardan bazıları şöyle dedi:"Gayretli biri ise,
yarın da çıkacaktır." Reşid o gece uyumadı.Sabah olunca Rum yine çıktı.
Dün söylediğini,o günde tekrarladı. Reşid:"Ona karşı yirmi süvari
çıksın." dedi. İbni Mehled şöyle dedi:"Hayır ey Müminlerin emiri!
Birden fazla kişi ona karşı çıkmayacaktır. Eğer ona galip gelirse Allah'a hamd
olsun. Eğer Öldürülürse, şehid olur. Rumlar bir Rum'a karşı yirmi müslümanın
çıktığını duymamalılar." Reşid:"Doğru" dedi. Müslüman askerlerin
arasında bir adam vardı. îbni Cezeri diye biliniyordu. Güç ve cesaretiyle tanınırdı."Ben
karşı çıkacağım." Ona karşı Allah'tan yardım isterim" dedi. Reşid
ona at ve silah verilmesini emretti." İbni Cezeri:"Bir şey
istemiyorum" dedi. Reşid ile vedalaştıktan, ve Reşid ona dua ettikten
sonra Ruma karşı çıktı. Onu düelloya yirmi atlı götürdü. Vadinin ortasına
gelince Rum şöyle dedi:"Ey müslümanlar! Siz ihanet ettiniz. Ben yirmi
kişi istedim, yirmi bir kişi geldi," Şöyle cevap verdiler:"Seninle
sadece bir kişi düello edecektir. Biz onu bırakıp geri döneceğiz."
Rum:"Allah için sana soruyorum. Sen İbni Cezeri'misin?"dedi. İbni
Cezeri:"Evet" dedi. Rum:"İyi bir eş" dedi.Müslümanlar geri
döndüler, İkisi de yoruluncaya kadar vuruştular. Aralarındaki çatışma şiddetlendi.
Müslümanlarla müşrikler onlara bakıyorlardı. İbni Cezeri yenilerek kaçmaya
başladı. Müşrikler:"Hayt hayt"[1530]
demeye başladılar. Müslümanlar daraldı.Rum peşine düştü. Sonra İbni Cezeri
Rum'a geri döndü. Onu semerinden tutarak çekti. Onu yere atıncaya kadar
kafasını gövdesinden koparmıştı. Müslümanlar tekbir getirdiler. Bu tekbirden
neredeyse dağlar düzelecek,[1531]
müşrikler ondan kırılacaklardı. Savaşta müslümanlar güçlenmeye başladılar. Kale
teslim olarak f ethedildi. İçindekilerin bazıları öldürüldü, bazıları esir
edildi.İbni Cezeri Reşid'in yanına gidince, onu oturttu. Ona taşıyamayacağı
kadar mal verilmesini emretti. Hazineyi onun üzerine boşalttı. Taşıyamayınca,
yardım istemeye başladı. Buradan Reşid Konstantiniye'ye yöneldi. Yolda onu
piskoposlar, papazlar ve Ruhbanlar karşıladılar. Reşid'den Rum melikini
affetmesini ve onunla barış yapmasını istediler. Söz verdiği günlerin daha
bitmediğini, kararlaştırdıkları şeyleri hemen göndereceğini ve bugüne kadar
yaptıkları masrafları da karşılayacağını belirttiler. Reşid onların
isteklerini kabul edinceye kadar, yalvardılar, isteklerini tekrarladılar,
yerleri öptüler, yüzlerini yerlere sürüp zelil oldular. Reşid isteklerini kabul
etti. Reşid istediklerini almak için bizzat kendisi orada bekledi. Üçyüz bin
dinarın hepsi geldi. Onlara elli bin dinar da yıllık cizye koydu. Her sene
getiriliyordu. Rum'ların başında melikerin unvanı olan, "Hirakl" unvanının
kaldırılmasını da şart koştu. Başka bir unvanla da kimse bulunmayacaktı.Reşid
dönmeye karar verdiği zaman, Rum meliki ona bir mektup yazdı. Şöyle
diyordu:"Müminlerin emiri, Müslümanların halifesi Abdullah'a Rum'ların
meliki Ya'fur'dandır. En büyük sultan sana selam olsun. Benim senden küçük bir
ricam var ki, senin dinine ve dünyaya zarar vermez. Ufak bir istek. Hırakl'ın
kızlarından birini oğluma nişanlamıştım. Sizlere esir düştü.Eğer benim isteğimi
vermek istersen, sana minnetdar kalırız. Eğer buna bir de düğün eklemek
istersen, buda senin güzelliklerinden bir güzelliktir. Sen buna ehilsin."
Ona iki büyük papaz gönderdi.Reşid cariyeyi aratıp buldu. Onu güzelce süsledi.
Büyük bir düğün yaptı. Çeşitli döşemeler serdi. Çeşitli altın ve gümüş süsler
taktırdı. Çeşitli kokular sürdü. Her tarafama, üzüm... vb. den sofralar
kurdurdu şöyle dedi:"Bütün bunlar Rum meliği içindir." Ya'fur buna
çok sevindi. Ona bir katır yükü İslam dirhemi gönderdi. Miktarı yüz eüibin
dirhemdi. Bir katır yükü elbise, ipek ve altınla işlenmiş en pahalı kumaşlar
gönderdi. Başka bir katırla ikiyüz elbise, on iki tane doğan kuşu, dört tane de
arslanlan bile parçalayan köpek göndedi. Bu sefer sırasında hazineye aktarılan
beşte bir pay üç milyon beşyüzbin dinar idi. Gerisini askerler arasında
dağıttı. Reşid ve müslümanlar, sevinçli, galip, ganimet ve zaferle geri
döndüler.Onlardan biri de Musa b. Nasir'dir. Endülüsü fetheden büyük imam.Hafif
aksak, iş yaptırabilen, uzak görüşlü, cesaretli ve güçli birisiydi. Zamanın
halifesi Süleyman b. Abdülmelik ona şöyle dedi:"Savaş sırasında sığındığın
şey nedir?" Şöyle cevap verdi:"Dua ve sabır,"
Halife:"Hangi at daha sabırlıdır?" dedi. Musa:"Kumral
olanı" dedi. Halife:"Hangi kavim daha çok savaşçıdır?" dedi.
Musa:"Bu[1532]
benim söyleyeceğimden daha çoktur" dedi. Halife:"Bana Rumlardan
haber verV dedi. Musa:"Kalelerinde arslandırlar. Atlarının üzerinde kartal
gibiler. Bineklerinin üzerinde kadın gibiler. Fırsat bulunca hemen
değerlendirirler. Galibiyet gördükleri zaman yükseğe, dağa çıkarlar. Yenilgiyi
utanç saymazlar" dedi. Halife:"Ya Berberiler" dedi.
Musa:"Onlar Araplara en çok benzeyen kavimdir. Süvarilikte, savaşta,
sabırda, karşılaşmada, cesarette ve güçte. Ancak insanların en
hainidirler" dedi. Halife:"Ya İspanya ehli?" dedi.
Musa:"İsrafçı sultanlardır. Cesurdurlar, korkmazlar" dedi. Halife:"Ya
Fransızlar?" dedi. Musa:"Onlarda sayı, güç, şiddet ve zor
vardır" dedi. Halife:"Seninle onlar arasındaki savaş nasıldı?"
dedi. Musa:"Buna gelince. Vallahi seksen yaşına gelinceye kadar, benimle
bayrak yenilgiye uğramadı. Müslümanlar benimle rezil olmadı. Topluluk benimle
telef olmadı" dedi.Bir seferinde şöyle dedi: "Ey müminlerin emiri! Bin
koyun yüz dirheme satılıyordu. Bir deve on dirheme satılıyordu. İnsanlar
ineğin yanından geçerken bakmıyorlardı bile. Bir düşman askerinin hanımı ve
çocuklarıyla birlikte elli dirheme satıldığını gördüm." İbni Zehebi,
"Siyerin-nübela" da bunları nakletmiştir.[1533]Onun
doksan beş yılında yapmış olduğ usavaşlarda ilgili yukarıda tercümesi
geçmişti.Onlardan biri de Mihleb b. Ebu Sufre'dir.[1534]
Kahraman cesur ve abid bir kişiydi.Onun hakkında anlatılan en garip olaylardan
biri de şudur: "Şöyle diyor:"Ziyad beni, Debab günü öncü olarak
gönderdi. Tek başıma yola çıktım ve geleceğim yere geldim. Birden hurma
ağacına benzeyen birşey gördüm. Yaklaşınca düşmanın öncülüğünü yapan iri yarı
bir adam olduğunu gördüm. Durdum ve:"Sen nesin?" dedim.
Adam:"Gel doğru konuşalım" dedi. Ben öncü olduğumu söyledim. O da
öncü olduğunu söyledi. Sonra:"Düello yapar mısın? Kim diğerini yenerse
onun başını alıp askerine götürecek" dedi. Ben:"Evet" dedim.
Adam:"Hangi silahı en çok seversin?" dedi. Ben:"Mızrağı"
dedim. Bir saat dolaştık. Benim mızrağım kırıldı. Adam benden elini çekti.
Şöyle dedi:"Bana söz ver. Sen orduna dönüp bir mızrak getireceksin ve
kendinle beraber kimseyi getirmeyeceksin." Ona yemin ettim.
Bana:"Haydi git" dedi. O bir tuzak olabileceğini sanmış, benden gizlenmiş.
Benimle beraber kimseyi görmeyince yanıma geldi."Sözünde durdun"
dedi. Bir saat daha vuruştuk. Benim atım onunkinden daha hafif idi. Onu
yaraladım ve yere attım. Şöyle dedi:"Beni öldür, başımı al ve dön. Benim
arkadaşlarım gelip beni Ölü bulunca yenilirler" Ben de yaptım. Sonuçta
dediği gibi oldu.Onlardan biri de Mağfib'in cesurlarından îbni Fethun denilen
biridir.Tartuşi, "Siracul muluk" adlı'eserinde şöyle
diyor:"Benim annemin dayısı idi. Arapların ve acemlerin en cesuru idi.
Müstain b. Muktedir bunu bilir ve ona değer verirdi. Ona hergün beşyüz dinar
gönderirdi. Hrisuyanların hepsi onun böyle olduğunu belirlerdi. Onunla
karşılaşmaktan çekinirlerdi. Hikaye edildiğine göre; bir Rum atını sulamayı
götürdüğünde eğer içmezse şöyle derdi:"İç yoksa suda İbni Fethunu mu
gördün?" Onun rakipleri onu çekemeyip, sultanın yanında onu kötülediler.
Sultanı oha karşı tavır alıncaya kadar bırakmadılar.Müstain Rum beldelerine
savaşa çıktı. Müslümanlarla müşrikler iki saf oldular. Bir düşman askeri
meydana çıkıp şöyle bağırdı:"Kim düello eder?" Ona karşı bir süvari
çıktı. Bir saat dolaştılar. Rum onu öldürdü. Rumlar sevinç çığlıkları attılar.
Müslümanlar ise moral olarak bozuldular. Sonra başka biri çıktı. Rum onu da
öldürdü. Başka biri daha çıktı onu da öldürdü. Rum iki safın arasında dolaşıyor
ve şöyle diyordu:"İki kişiye bir kişi düello eden var mı? Üçe bir. Bir
fran-sıza karşılık üç müslüman." Müslümanlar şaşkma dönüp sıkıldılar.
Müslümanlardan kimse ona karşı çıkmaya cesaret[1535]
edemiyordu. İnsanlar şaşkınlık içindeydi. Mustain'e şöyle denildi:"Onun
için ancak Ebu Velid b. Fethun olur." Onu çağırttı. Ona şöyle
dedi:"Ne diyorsun, bu düşman ne yapıyor." İbn Fethun:"O benim
gibidir." Müstain:"Çare nedir?" İbn Fethun:"Ne
istiyorsun?" dedi. Müstain:"Müslümanların onun şerrinden emin
olmasını istiyorum." dedi. İbni Fethun:"Bir saate kadar bu olacak
inşaallah" dedi.Yakası geniş bir gömlek giydi. Atına silahsız bindi. Eline
uzun bir kamçı aldı. Kamçının ucunda düğüm vardı.Rum'a karşı çıktı. Rum ondan
hayrete düştü. İkisi birbirine saldırdı. Rum'un darbesi atın üzerindeki eğere
doğru gidince, İbni Fethun atının boynuna asıldı ve yere indi. Saldırı geçince
tekrar atın üzerinde doğruldu. İbni Fethun saldırıya geçti. Kamçıyla Rum'un
boynuna vardu. Kamçı boynuna dolandı. Onu elleriyle çekerek eğerin üzerinden
çekip aldı. Alıp, getirdi ve Halifenin Önüne attı. Müstain ona yaptıklarından
hata ettiğini anladı. Ona ikramda bulundu. Tekrar eski konumuna getirdi.
İkramında çoğalttı.Onlardan biri de müminlerin emiri Mu'tasım'dır. Güçlü ve
cesur birisiydi.Kurtubi tarihinde şöyle naklediyor: Mu'tasım iki ayağından
birine bin ntıl bakır bağlardı. Sonra ayğa kalkar yürürdü. Sonra atma binerdi.
Sonra bu ayağını kaldırır ve eğerin üzerinde ayağa kalkardı. Dinar ve dirhemi
parmaklarının arasına alır, onu yoklar, sonra da üzerindeki yazıları parmaklarıyla
silerdi. Yan ümmi idi. İyi yazı yazamıyordu. Rum meliki bir gün ona bir mektup
yazarak, onu tehdit ederek şöyle diyordu:"Seninle öyle bir orduyla
savaşacağım ki, başı senin yanında, sonu benim yanımda Konstantiniyye'de
olacak." Mu'tasım:"Ona cevap yazın" dedi. Yazılanların hiçbiri
hoşuna gitmedi. Şöyle dedi:"Annemin halifesi ile annemin katibi
anlaşamıyorlar. Ona gördüğünü yaz. Okuduğunu değil. Kafir, güzel sonun kimin
olacağını bilecektir" Sonra sefere çıktı. Yapacağını yaptı. Esir ve
ganimet aldı.Onlardan biri de Halife eI-Hadi'dir.[1536]Kurtubi
şöyle naklediyor: El-Hadi birgün eşrafıyla beraber, kendisinin bahçesine
gitti. Bir eşeğe binmişti. Açılmak istiyordu. Hepsi silahsızdı. Onlar bu
durumda iken, yanlarına hacip geldi. Şöyle dedi:"Harici falan yakalandı.
Şu anda kapıda duruyor.11 El-Hadi içeri girmesini emretti. Harici iki bekçinin
arasında, tutuklu olarak getirildi. El-Hadİ'ye yaklaşınca arkası üstüne
oturdu. Birden ellerini döndererek iki bekçiden birinin kılıcım aldı.
Bekçilerden birini vurdu ve yere düşürdü. Ei-Ha-diye yönelince yanındaki
arkadaşlarının hepsi kaçtılar. Ondan başka kimse kalmadı. Yanında silah da
yoktu. Onu koruyacak bir yer de yoktu. Kendisini kurtaracak bir atı da yoktu.
Harici el-Hadi'nin yanına gelince, ona vurmak için elini kaldırdı.
El-Hadi:"Vur boynunu" diye bağırdı. Harici arkasında kim var diye
dönüp bakınca el-Hadi sıçrayarak haricinin göğsüne bir tekme vurdu. Elinden
kılıcı aldı ve onu öldürdü. Sonra bineğinin üzerine bindi. Arkadaşları ondan
ve hariciden korkarak yanına geldiler. El-Hadi:"Size bir şey yok"
dedi. Ondan sonra bir daha eşeğe binmedi. Bir daha da helada bile elini
kılıçtan ayırmadı.Onlardan biri de halife el-Emin'dir.Cesur, güçlü birisiydi.
Bir gün köşkünde otururken bağlı arslanlardan biri zincirini kırarak köşke
girdi, EI-Emin'in yanında silah yoktur. Arslan ona saldırmaya kalkınca, bir
yastık olarak hayvanın yüzüne koydu. Etrafını dolanarak kuyruğundan tuttu ve
arslanı sürüklemeye başladı. Sonunda hayvanın beli kırıldı. El-Emin'in de
parmakları yerinden çıkmıştı. Sonra parmaklarını yerine koydular. Mehdi'nin
ölümü sırasında Cürcan'da idi. Bağdat'ta yerine kardeşi Harun Reşid biat aldı.
Sonra Hadi geldi ve yüz yetmiş yılında ölünceye kadar Bağdat'ta kaHı. Yaşı
yirmi üç idi. Hilafette bir yıl bir veya iki ay yirmi gün kaldı.Bundan daha
acayip bir hikaye de Kisra hakkında anlatılmaktadır. Olay şöyle olmuştur:"Fillerden
biri şehvete[1537]
gelir. Bakıcıları onu tutamazlar. Kisra tahtında otururken, fil ona saldırır.
Kisra'nın yanındaki herkes kaçar. Yanında sadece bir köle kalır. O da kaçmaya
kalkınca Kisra ona bağırır ve köle orada kalır. Fil yanlarına gelir ve tahta
yaklaşır. Hortumunun ikisine doğru uzatınca, Kisra köleye:"Vur" diye
emreder. Köle filin hortumuna vurur ve hortumu keser. Sonra da dönüp kaçar.
Kisra tahtından kımıldamaz bile.
Onlardan biri de Ahmed
b. İshak el-Buhari es-Surma-ni'dir. Buhara'nın şeyhi, mücahid, zahid, savaşçı,
cesur, cesaretiyle örnek verilen biriydi.Ebu Abdullah el-Buhari şöyle diyor:
"Bize ulaştığına göre cahiliyyede de, İslam'da da onun gibisi yoktur.İbni
Zehebi'nin "tehzibüt tehzib" adlı eserinde İbrahim b. Şemmas'tan[1538]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ben Ahmed b. İshak es-Surmani'yle mektuplaştırıyor-duk.
Bir gün bana:"Esir satın almak için savaş beldelerine gitmek istersen bana
yaz" diye bir mektup göndermişti. Ben mektup yazdım. Semerkand'a geldi.
Cağoveyh bizim gelişimizi öğrenince, bir kaç askeriyle bizi karşıladı. Onun yanında
kaldık. Esir alışverişini bitirinceye kaar durduk. Cağoveyh atma bindi ve
askerlerini bize arzederek, birini çok övdü. Onu büyüttü. Sur-mani bana askeri
sordu. Ben de:"Bu adam düellolara çıkan biridir. Bin atlıya bedel sayılır.
Bin kişiden kaçmaz" dedim. Surmani:"Ben Onunla düello ederim"
dedi. Ben onun sözüne aldırış etmedim. Cağoveyh onun sözünü işitmişti. Şöyle
dedi:"Bu ne diyor?" Ben:"Böyle böyle diyor" dedim.
Cağoveyh:"Belki adam sarhoştur, ne dediğini bilmiyordum. Fakat yarın
atlara bineriz." dei. Ertesi gün olunca atlara bindiler. O askerde bindi.
Ahmed Surmani'de bindi. Yanında elbisesini içinde bir kılıç kamçısı vardı.
Adamın karşısında durdu. Asker saldırınca Surmani yenilmiş gibi yapıp onu
askerlerden uzaklaştırdı. Sonra kamçıyla ona vurarak, onu öldürdü ve İbrahim
b. Şemmas'ın arkasından gitti. Çünkü o daha önce müslüman beldelerine doğru
yola çıkmıştı. Arkadan ona kavuştu. Cağoveyh durumu öğrenince, seçme
askerlerinden elli kişiyi onu getirmeleri için gönderdi. Askerler Surmani-ye
arkadan kavuştular. Surmani bir tümseğin altında durarak gizlendi. Askerlerin
hepsi geçip gittiler. Sonra yerinden çıkarak kamçı ile teker teker onları
öldürmeye başladı. Öndeki arkadakine ne olduğunu görmüyordu. Kırk dokuzunu
öldürdü. Birini de yakaladı. Burnunu ve kulaklarını keserek, Cağoveyh'e haber
vermesi için gönderdi.Amran b. Muhammed el-Mudavvii'den nakledildiğine göre
şöyle diyor:"Babamı şöyle derken işittim:"Surmani'nin kamçısının
uzunluğu on sekiz menn[1539]
idi. Yaşlanınca on iki menn'e indirdi. Kamçı ile savaşırdı."Ubeydullah b.
Vasıl'dan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Surmani kılıcını çıkardı
ve şöyle dedi:"İyice biliyorum ki ben bununla bir tane türk öldürdüm. Eğer
yaşarsam bin tane daha öldürürüm. Eğer bidat olmasından korkmasaydım, onun da
benimle defnedilmesini emrederdim."Mahmud b. Sehl el-Katip şöyle diyor:
"Surmani'nin de bulunduğu bir savaşta bir kale kuşatılmıştı. Düşman komutanı
avluda oturuyordu. Surmani bir ok çıkararak avluya nişanladı ve attı. Komutan
okun çıkarılmasını işaret etti. Surmani bir ok daha çıkararak komutanın elinde
nişan aldı ve attı. Kafirler oku çıkarmak için çabalarken, Surmani bir ok daha
aldı ve komutanın boğazına nişanlayarak attı ve adamı öldürdü. Düşman bozguna
uğradı. Kale fethedildi."İkiyüz kırk bir yılında Surmani köyünde yatağında
vefat etmiştir. Bekir b. Münir şöyle diyor:"Yehir'den o köye bineğin
kirası on dirhem tutuyordu. Geriye çok borç bırakmıştı. Hepsini ben
ödedim."Bu bölümü İbni Şebib el-Harrani'nin "Camiil funun"[1540]
adlı kitabının beşinci cildinde naklettiği yedi cesurun hikayesi ile
bitirelim. Şöyle diyor:"Malik b. Dirar şöyle bir hikaye
anlattı:"Hasan Basri'nin zamanında yedi tane hırsız vardı. Basra ehli
onlardan eziyet görüyordu. Sultana onları şikayet ettiler. Sultan onların
yakalanmasını istedi. Fakat yakalaya-madılar. Birgün Hasanı Basri sabah
karanlığında mescide gitmek için çıktı. Birden altı kişinin duvarın üstünde,
birinin de yolun ortasında oturduğunu ve eliyle ayağını tuttuğunu gördü.
Hepsi yalın kılıçtı. Hasan onlara şöyle dedi:"Bu silahlarla nereye
gidiyorsunuz?" Oturan şöyle dedi:"Ey Ebu Said! Ben falan hırsızım.
Bunlar da arkadaşlarım. On yıldır sultan bizi arıyor. Basra'lılar bizi
yakalaya-madılar. Bugün falanın dükkanını kırıp içindekileri almak için çıktık.
Buraya kadar geldik. Burada üzerime kor ateş düştü. Ayağımı yaktı.[1541]
Bundan ciğerim yandı. Düşündüm ve şöyle dedim:"Ben dünyada bu ateşe
dayanamıyorum. Kıyamet gününde cehennem ateşine nasıl dayanacağım?" Ey
Ebu Said! Seni şahid tutuyorum. Ben Allah'a tevbe ettim. Bundan sonra yaptığım
şeylere dönmeyeceğim."Sonra arkadaşlarına döndü ve şöyle dedi: "Bu
saate kadar sizinle beraberdim. Ben tevbe ettim. Siz de istediğiniz yere
gidin." Onlar da şöyle cevap verdiler:"Sen Allah'a isyanda bizim
başkanırmzdın. Allah'a ita-atda da bizim başkanımız ol. Biz de tevbe ettik. Bir
daha bu şeylere dönmeyeceğiz." Adam şöyle dedi:"Eğer doğru
söylüyorsanız, haydi gidip Basra'nın emi-riyle beraber cemaatle sabah namazını
kılalım. Sonra ben kalkıp şöyle diyeceğim:"Ey emir! Ben falan hırsızım.
Bunlar da arkadaşlarım. Sen bizi yakalamak istiyordun. On senedir Basra ehli
bizi ya-kalayamadınız. Biz tevbe ettik ve AJIah için yaptıklarımızı terkettik.
Sana geldik. İstersen ellerimizi kes, istersen bizleri as, istersen bize sopa
vur, istersen de bizleri Allah'a bırak. "Onlar:"Haydi gidelim"
dediler.Gelip Basra emiriyle beraber sabah namazını kıldılar. Namazdan sonra
adam kalktı ve şöyle dedi:"Ey emir! Ben falan hırsızım. Bunla rda
arkadaşlarım. Sen ve Basra ehli on yıldır bizi arıyorsunuz. Bizi yakayama-dınız.
Biz tevbe ettik ve Allahu Teala için yaptıklarımızı terkettik. Sana geldik.
İstersen ellerimizi kes, istersen bize sopa vur, istersen bizleri as, istersen
bizleri hapset, istersen-de bizleri Allahu Tealaya bırak" dedi. Emir
ağladı. Sonra şöyle dedi:"Allahu Teala tevbeleri kabul eder. Gidin.
Sizleri Allah'a bıraktım" Adam şöyle dedi:"Ey Emir! Bana yardım et ki
Tarsus'a gideyim." Emir:"Ne işiyorsun?" dedi. Adam:"Silah
ve nafaka istiyorum" dedi. Emir ona bir at tam teşkilat silah ve elli
dinar verilmesini emretti. Başka birine de aynısını verdi. Sonra hepsine de
aynı şekilde verdi. Her birine at silah ve ellişer dinar verdi. Tarsus'a
gittiler. Orada iki ay kadar kaldılar. Haber geldiki düşman Tarsus'a çıkma
yapıyor. Haç altında toplanıyorlar. Her haçın altında onbin savaşçı var.
Tarsus'a yaklaşmışlar. Emir ve askerleri karşı çıktılar. Yedi kişi de
çıktı.Müslümanlarla kafirler saf tutunca yedi kişinin bazısı bazısına şöyle
dedi:"Biz Allah'a isyanda yardıma ihtiyaç görmüyorduk. Allah'a itaat mı
insanların yardımına ihtiyaç duyacağız? Altımızda cins atlar, ellerimizde tam
silahlar var. Niyetimiz de doğru. Gelin askerlerden uzaklaşalım. Savaş
başlayınca yedimiz tek vücud saldırır. Ya zafer, ya da şehadet elde
ederiz." Askerlerden ayrılıp uzak bir yere gittiler. Savaş başlayınca,
yedisi tek vücud müşriklere saldırdılar. Onları kırıp geçirdiler.Rumlar dönüp
meliklerinin yanına gittiler. Melik:"Arkanızda ne var?" diye sordu.
Onlar:"Müslümanlardan yedi kişi askerimizi kırıp geçirdiler" dediler.
Melik üç haç çıkarıp patriğe verdi. Şöyle dedi:"İşte sana üç haç. Otuz bin
yaya ve haberi Tarsus'a ulaştı. Emir, askerleri ve yedi kişi karşı çıktılar.
İki taraf saf olunca yedi kişi şöyle dedi:"İlk sefer yaptığımız gibi,
yerimize çekilelim" Bir köşeye çekildiler. Savaş başlayınca tek vücud
düşmana saldırdılar. Askerleri kırıp geçirdiler.Rumlar yine dönüp meliklerinin
yanına gittiler. Melik:"Arkanızda ne var?" diye sordu.
Onlar:"Yine müslümanlardan yedi kişi askerimizi kırıp geçirdiler"
dediler. Melik küfürlü sözler sarfederek şöyle dedi:"Otuz bin kişi
memleketimi yiyorlar, nimetlerimle yaşı-yorlar. Pür silah oldukları halde
yedikişi onları kırıp geçiriyor?"Patriği oturttu. Başka bir patrik
çağırttı. Bir haç daha çıkardı. Şöyle dedi:"İşte sana dört haç -yani
kırkbin kişi- Tarsus'a git. Eğer orayı fethedersen, erkeklerini öldür, kadın ve
çocuklarını esir al, orayı yak ve yık. Eğer fethedemezsen, yedi kişeye güç
ye-tirirsen kellelerini bana getir. Onları esir alırsan onlarla ben ne
yapacağımı bilirim" dedi.Patrik yola çıktı. Tarsus'a yaklaşınca onbin
kişilik bir haçı dağların arasında sakladı. Oradan biraz uzaklaşınca durdu.
Haber Tarsus'a ulaştı. Emir, askeri ve yedi kişi karşı çıktılar. Müslümanlar
saf olunca, yedi kişi yaptıkları gibi yine bir köşeye çekildiler. Savaş
başlayınca tek vücud saldırdılar. Düşman bir saatin içinde, önlerinde bozguna
uğradı. Ta-ki saklananlar yerlerinden çıkıncaya kadar. Onları bir daire içine
aldılar. Sıkıştırarak esir aldılar.Düşman askerleri Meliklerine dönünce, patrik
melikin Önünde secde etti ve şöyle dedi:"Ey Melik! Askerlerimizi iki sefer
kırıp geçiren yedi kişiyi sana getirdim." Melik:"Getirin" dedi.
Onları Meüğin yanına getirdiler. Melek:"Onları nasıl öldüreyim"
dedi. Birisi:"Ortalarından ikiye bölüp ağaca asalım" dedi. Birisi:"Boyunlarını
vuralım" dedi. Biri patrik meliğin yanına gelip şöyle dedi:"Ey melik
onları öldürme. Onların gözlerini doyuracak kadar, onlara mal ver. Belki bizim
dinimize girerler ve onlarla güçleniriz." Melik:"Ne güzel
söyledin" dedi.Onların başkanlarını çağırdı. Şöyle dedi:"Şunlar senin
arkadaşların mı?" Adam:"Evet" dedi. Melik:"Benim çok kızım
var. Seni birisiyle evlendireyim. Sana yüz deve yükü mal ve yüz köy vereyim.
Sen de dinini ter-ket ve bizim dinimize gir" dedi. Müslüman ağladı. Sonra
şöyle dedi:"Ey melik! Benim senin kızma da, malına da, köylerine-de
ihtiyacım yok. Dinimi teıketmem" Melik:
."Bir tarafa otur" dedi. Sonra hepsini teker teker çağırarak
aynı teklifleri yaptı. Hepsi de aynı şekilde red ettiler.Melik arkadaşlarına:
"Onlara yedi kız, yediyüz deve mal, yediyüz köy teklif ettim. İstemediler.
Onları nasıl kandıralım?" dedi. Başka bir patrik şöyle dedi:"Ey
melik!Emredersin, önüne bir demir kazan getirirler. Onu yağ ile doldurursun.
Yağı kaynatırsın. Sonra onlardan birini ayaklarından tutup baş aşağı kafasını
yarışana kadar yağa batırırsın. Belki onlardan bir veya iki kişiyi bu şekilde
öldürürsen, içlerine korku girer ve dinlerini terkederler."Melik emretti.
Yağ doldurulmuş bir kazan önüne getirildi. Altına ateş yakıldı. Yedi kişi Önünde
oturmuşlardı. Başkanları karşısına bakınca, karşıda yedi kızın oturduğunu,
üzerlerinde sarı elbiseler, ellerinde yeşil mendiller olduğunu gödü. Kendi
kendine şöyle dedi:"Bu melunun yaptığına bakın. Kızlarına emretmiş karşımızda
oturuyorlar. Bu işkencede önümüzde duruyor. Takı bu işkenceyi ve kızları
görünce, kızları isteyelim ve onları işkenceye tercih edelim. Keşke
arkadaşlarım onları görmeseler."Yağ kazanda kaynaymca Melik şöyle
dedi:"Onlardan birini alın. Başkanlarını sona bırakın." İki asker
kalktılar. Yedisinden birini aldılar. Onu süreklerken, o şöyle
bağırıyordu:"Sizlere selam olsun. Bıkmayın. Bu bir saatlik azaptır.
Cehennem azabı ebedidir. Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammedun
Rasulullah." Onu kazana soktular. Yarısı yandı. O cariyeler biri kuş gibi
uçarak geldi, kazanın içine girdi. Mendille bir şeyler aldı ve gökyüzüne
yükseldi. Başkanları cariyenin yaptıklarına bakınca kendi kendine şöyle
dedi:"Bunlar melikin kızları değil. Bunlar hurilerdir."Sonra adamı
çıkardılar ve müslümanların önüne attılar. Melik onlara şöyle
dedi:"Sizleri böyle öldüreceğim. Dininizi terkedin, benim dinime girin,
sizlere ikram, izzet ve mükafat vereyim." Onlar şöyle cevap
verdiler:"İstersen bizi yak, kılıçla bizi öldür. Dinimizden ayrılmayız."
Melik emretti. Biri daha yakıldı. Böylece altısını yaktılar. Başkanları kaldı.
Karşıdan da altı cariye gitmiş, bir cariye kalmıştı.Melİğin baş veziri ayağa
kalkarak:"Ey Melik! Bu adamı bana hibe et" dedi. Melik:"Onu ne
yapacaksın?" diye sordu. Vezir:"Onu evime götüreceğim. Senin istemiş
olduğun falan kızımı sana vereceğim. -Kadınların çok olduğu için.- O kızım ona
hizmet edecek. Belki onun kalbine girer. O da dinini terk eder ve bizim
dinimize girer. O zaman kızımı ona veririm. Malımı da onunla bölüşürüm"
dedi. Melik:"Onu sana hibe ettim" deyince, cariye karşıdan kalktı ve
göğe yükseldi. Müslüman şöyle dedi:"Bu benim bahtımın kara olmasındandır.[1542]Melik
ona şöyle dedi: "Bu vezirimle beraber git." Müslüman şöyle
dedi:"Sadece bazı şartlarla giderim." Melik:"Şartların
nelerdir?" dedi. Müslüman:"Onun evine girdiğim zaman, kendime bir
mescid yapanm. Beş vakit açıktan ezan okurum, şarap içmem. Domuz eti
yemem" dedi Melik vezire dönerek:"Ne diyorsun?" dedi.
Vezir:"Şartlarını kabul ediyorum" dedi.Vezir ile Müslüman vezirin
evine yöneldiler. Eve girince müslüman kendine bir mescid yaptı. Vezir kızına
döndü ve şöyle dedi:"Araplardan bundan daha cesur kimse görmedim. Onun
gibi güzel yüzlü kimse de görmedim. Onu melik öldürecek, iken hibe olarak
aldım. Belki dinini terkeder ve bizim dinimize meyleder. Seni onunla
evlendiririm. Malımı onunla paylaşırım. Gece gündüz onun senden başka
hizmetçisi yoktur."Kız renkli elbiseler giymeğe, süslenmeye başladı. Bütün
güzelliklerini gösteriyordu. Müslüman hiçbir şey istememesine rağmen, kız
ihtiyaçlarını getiriyordu. Bir gün ikindi namazını kılmış mescidde oturuyordu.
Kız şöyle dedi:"Sen de ademoğlu değil misin? Sende de erkeklerin şehveti
yok mu? Dinini terket, bizim dinimize gir.Babam beni seninle evlendirsin,
malını seninle bölüşsün." Müslüman ona şöyle cevap verdi:"Yazıklar
olsun sana ey kız! Kaç seferdir namazımı bozuyorsun? Benim sana ve babanın
malma ihtiyacım yoktur."Kızm babası; kızın onun gönlüne girmesini
istiyordu. Fakat o kızın kalbine girmişti.[1543]
Kız:"Benimle evlenmez misin?" dedi. Müslüman:"Hayır" dedi.
Kız:"Niye?" diye sordu. Müslüman:"Çünkü sen kafirsin ve
necissin" dedi. Kız:"Eğer sen dinin terketmiyorsan, bana dinini öğret
ki ben dinimi terkedeyim ve seninle evleneyim" dedi. Müslüman:"Burası
küfür beîdesidir. Burada seninle evlenme imkanı bulamam. Fakat İslam beldesine
gitmek için bir kaçış yoluna bakarsan, seninle evlenirim. Senin üzerine başka
kimseyle de evlenmem ve cariye de getirmem" dedi. Kız:"Eğer sorun bu
ise, on güne kadar bizim bir bayramımız var. İnsanlar, melik herkes bayram için
çıkar. Yatalak hastalardan başka kimse kalmaz. Bayramdan iki gün önce bende
hastalanırım. Bayrama çıktıklarında babama hasta olduğumu söylerim, beni senin
yanında bırakır. Elinden tutarım ve gideriz" dedi.Bayramdan iki gün önce
kız hastalandı. Melik ve insanlar çıkınca Babası:"Sen bizimle çıkmıyor
musun?" dedi. Kız:"Hayır. Ben hastayım" dedi. Babası:"Önemi
yok. Bu adam seninle yalnız kalacak. Evde sizden başka kimse olmayacak. Eğer
sana haram bir şey yapmak isterse ona engel olma. Belki onun dinini bozarsın
ve bizim dinimize girer. Seni onunla evlendiririm" dedi. Kız:"Yaparım
baba. Fakat burada iki at bırakın. Belki adam bir veya iki gün sonra dinini
bırakır, ben ve o biner yanınıza geliriz" dedi. Bayramları yedi gün ve
yedi gece sürüyordu. İki binek bırakıp gitti.Gün yarılanınca, kız müslümana
şöyle dedi:"Onlar yerlerine kavuştular. Kimse kalmadı. Haydi gidelim.
İslam beldelerine giden yolu bilmiyor musun?" dedi.
Müslüman:"Evet" dedi. Kız ikisi için silah çıkardı. Hafif olan çokça
mücevherlerini de çıkardı. Kız silahı kuşandı. Erkeklere benzedi. Müslüman da
silahı kuşandı.Gündüzün ortasında yola çıktılar. Onlarla Tarsus arasında otuz
menzil vardı.İkinci gün düz bir yerde gidiyorlardı. Üç menzil katetmiş-lerdi.
Müslüman bir toz bulutu gördü. Kıza dönüp:"Sen benden daha keskin
bakışhsındır. Bak bakalım bu toz nedir?" dedi. Kız baktı ve:"Altı
süvari görüyorum. Üzerlerinde beyaz elbiseler, altlarında beyaz atlar var"
dedi. Onlar yolda giderken süvariler arkadan yetiştiler. Müslüman bakınca
bunların arkadaşları olduğunu gördü. Onları tanıdı. Onlar da onu tanıdılar.
Onlara şöyle dedi:"Melik sizi öldürmedi mi?" Onlar:"Evet. Sen
Kur'an'ı okumadın mı?" dediler. O:"Evet" eddi. Onlar:"Her
şehid bu dünyada canlıdır. Rızkını sabah akşam yer" dediler.
Müslüman:"Nereye gidiyor sunuz? Evlerinize mi gidiyor sunuz?" dedi.
Onlar:"Bizim buna imkanımız yok. Fakat Allah'ın velilerinden bir veli bu
dağların arasında öldü. Onun yakınında kimse yok.Allah onun defnini bizlere
hibe etti. Bizim için şereftir. Yanımızda kefen ve cennetten koku var. Onu
yıkayacağız, kefenliyeceğiz, defnedeceğiz ve döneceğiz" dediler.Müslüman
onlara şöyle dedi: "istediğiniz şehadete eriştiniz. Ben sizin
başkanmızdım, fakat size nasip olan, bana nasip olmadı. Bu Melik'in vezirinin
kızıdır. Kalbine İslam girdi, benimle kaçtı. Dua ile bana yardım edin, Allah
sizi İslam beldesine kavuştursun" Onlar şöyle dediler:"De ki: Ey
zulmetmeyen samed! Ey uyumayan kayyum! Ey istemeyen Melik! Ey zelil olmayan
aziz! Ey zulmetmeyen cebbar! Ey görülmeyen gizli! Ey şüphe etmeyen semi'! Ey
haksızlık etmeyen adil! Ey yok olmayan daim! Ey unutmayan halim! Ey bıkmayan
kayyum! Ey ihtiyaç hissetmeyen Gani! Ey galip gelinmeyen mani'! Ey
zayıflamayan şedid! Ey sözünden dönmeyen sadık! Ey ellerini cömertlikle
uzatan! Ey mülkünde hamd eline! Ey mekanı yüce olan! Ey durumu yüce olan! Ey
senden başka ilah bulunmayan! Ey senden başka ilah bulunmayan!" Sonra
kayboldular. Onları göremedi.Müslüman bir çeşmenin başında durup, ondan su içen
bir çoban gördü. Çoban kalktı ve namaz kıldı. Çobana şöyle dedi:"Ey
çoban! Sen müşriklerden korkmuyor musun, onların arasında namaz
kılıyorsun?" Çoban:"Be hey adam! Sen deli misin? Kafirler
nerde?" Müslüman:"Sen Rum beldesinde değil misin?" dedi.
Çoban:"Be hey adam! Tarsus'un duvarlarına bakmıyor mu-v sun?" dedi.
Müslüman bakınca Tarsus'un burçlarını gördü. Kıza İslam'ı öğretti. Kız çeşmeden
yıkandı. Şehre girdiler. Müslümanlar onları karşıladı. Müslüman kız ile
evlendi. Ondan yedi oğlu oldu."Müellif şöyle diyor: "Ma'sumin"
kitabının sahibi buna benzer bir hikaye anlatmaktadır. Bu ümmetin cesurları,
kahramanları çokluklarından, sınırlamazlar. Süvarileri, cesur erkekleri
çokluklarından, sayılamazlar. Bizim zikrettiklerimiz yeterlidir. Tekrar
zikretmeye dönme isteği yoktur. Onların hepsini görmek isteyenler, yazılmış
savaş kitaplarını telif edilmiş tarih kitaplarını araştırsın. Oralarda kahramanların
akıl durduracak işlerini görecektir. Cesurların akıl sınırlarını zorlayan
hareketlerine şahid olacaktır.""Bu Allah'ın fazlıdır. Dilediğine
verir. Allah büyük fazıl sahibidir." (Hadid: 57/21)
Şüphesiz ki ilim
çoktur. Olay şekilleri siniri anam ayacak kadar fazladır. Talimatlı hükümlerin
belli bir kuralı yoktur. Her bilimin belli bir alanı vardır. Fakat basit olayları
bilmemekte kimse mazur değildir. Meselelerin asıllarını bilmek gerekir. Sonra
teferruat ve tali meseleler, meydana geldikçe hükümlerine bakılır. Meydana
gelme yerlerine göre hüküm alırlar. Allah bazı insanları, bu konularda taklid
mercii kılmıştır.
1289- Meşhur
bir hadiste şöyle diyor: "İlim öğrenmek her müslümana farzdır.[1544]
Muhakkiklere göre buradaki ilimden maksat; bir işe başlarken amelin sahih
olmasının kendisine bağlı olduğu ilimdir. Bizim şimdi burada
zikrettiklerimizin çoğu, herhangi bir savaşçının bilmesi gereken şeylerdir. Her
ne kadar olayların meydana geliş şekli kişilere göre değişse de. Savaşçılar
(Gaziler) dil ve yer olarak farklılık arzetseler de, İslam onları cihad
üzerinde bir araya getirmiştir. Fiilleri arasındaki farklılık da taklidin
sonuncudur. Bundan dolayı; mezheple-riyle amel edilen imamlar arasındaki
farklılıkları burada anlatmak istedim. Taki her mezhebin mensupları, kendi
mezheplerinin görüşleriyle amel etsinler. Burada çokça meydana gelen ayrıntılı
olayları anlatacağım. Bu olayları çözebilmek, çoğu insan için zordur. Burada
hükümleri bölümler halinde sundum. Dolayısıyla bu, "sonuç" bölümü
iki kısımdan oluşuyor.
Birinci Kısım:
Mücahid kimsenin bilmesi gereken hükümler ve şer'i adaplar hakkındadır.
İkinci Kısım:
Savaştaki hile ve tuzaklarla ilgili kısa bir özettir.Allah, kendisimden yardım
istenendir. O herşey için yeterlidir.
İmamın veya tayin
edilen amirin izni olmadan savaşmak mekruhtur. Haram değildi.Çünkü bunda en
fazla kendi nefsini tehlikeye atma vardır. Bu da cihadda caizdir.[1545]
Şeyh'ül İslam Ebu Hafs el-Bulkini şöyle diyor:"Bu kerahetten bazı durumlar
istisna edilebilir. Bunların:
Birincisi:
Savaşmak isteyen kişi veya grup izin istemeye gittiklerinde hedefleri
kaybolacaksa, izinsiz savaşmaları mekruh değildir.
İkincisi:
Eğer imam cihadı terk etmişse, o ve askerleri dünya işleri veya başka şeylere
daîmışlarsa, -ki durum gü-nümüzde birçok yerde görülüyor- bu durumda savaşmak
isteyen kişi veya grup1 için mekruhtuk söz konusu değildir. Çünkü bu durumda
ihmal edilmiş bir farzı yerine getirmektedirler.
Üçüncüsü:
Savaşmak isteyen kişi izin alamıyorsa, izin istese de izin alamıyacağı
kanaatinde ise, bu durumda onun için de kerahet söz konusu değildir.[1546]
Bulukini'nin tespiti çok güzeldir.İmam Muvaffikuddin b. Kudame el-Hanbeli
"Muğni" kitabında şöyle diyor:"Eğer imam yok olursa, cihad
tehir edilmez. Çünkü cihadın maslahatları, tehir edilmesiyle kaybolur.[1547]Komutanın
ordusuyla veya askerleriyle kaçmama üzerine biatlaşması sünnettir. Çünkü
Rasulullah da (s.a.v.) Hu-deybiye senesinde böyle yapmıştır. Öncü kuvvetler
çıkarması, düşmana karşı casuslar göndermesi, perşembe günü sabah yola
çıkması, sancaklar oluşturması, her bölüğü bir sancak altında toplaması, her
bölük için belli bir alamet koyması, -taki birbirlerini öldürmesinler-, Savaş
diyarına savaş düzeniyle girmesi sünnettir. Çünkü bu bir ihtiyat tedbiridir
ve düşmana korku verir. Zayıfların yardımına koşması, iki tarafın karşılaşma
anında dua etmesi, insanları savaş, sabır ve sebat'a teşvik etmesi, savaşı öğle
sıcağından sonraya ertelemesi veya rüzgar kesilene kadar ertelemesi, bütün
bunlar sünnettir. Bunlardan sonra galibiyet gelir. Bunlar eğer savaşa sabah
başlamamışsa geçerlidir. Sesini fazla yükseltmeden tekbir getirmesi de
sünnettir. Bütün bunlar sa-hİh hadislerde ifade edilmişlerdir. Bunlarda
herhangi bir İhtilaf bilmiyorum.[1548]Kurtubi,
Allahu Tealanın,"Sebat edin ve Allah'ı çokça zikredin." (Enfal:
8/45)Ayetinin tefsirinde şöyle diyor:"Bu zikrin hükmü, gizli olmasıdır. Çünkü
zikreden yalnız başına ise[1549]
savaşta sesi yükseltmek kötü ve mekruhtur. Ancak saldırı sırasında grup
halinde iseler, ses yükseltmesi güzeldir. Çünkü düşman askerlerine korku salar.
Ebu Davud'un Kays b. Ubad'dan[1550]
rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah'ın (s.a.v.) ashabı savaş
sırasında bağırmayı kerih görürlerdi. [1551]-[1552]Müellif
şöyle diyor: "Bu murseldir. Ebu Berde'nin[1553] babasından
rivayet ettiğine göre; "Rasulullah (s.a.v.) savaş sırasında yüksek sesten
ikrah ederdi. "Hakim rivayet ederken, Buharı ve Müslim'in şartlarıyla
sahihtir demektedir.[1554]
İslamı bilmeyen, İslam
davetinin kendilerine ulaşmadığı kimseleri, savaştan önce İslam'a davet etmek
veya cizye ehlinden iseler cizye vermeye davet etmek vaciptir. Bu Malik,
Şafii, Ahmed ve Ebu Hanife'nin mezhebidir.[1555] Kendisine
İslam daveti ulaşmış olanları ise yeniden davet etmek müstehabdır. Vacip
değildir. Onlarla savaşma ilim ehlinin çoğuna göre mubahtır. Bu Şafii, Ahmed ve
Ebu Hanifen'nin mezhebidir.[1556]
Malik'in ise bu konuda nakledilen birçok görüşü vardır.İmam İbni Abdüsselam[1557]İbni
Hacib'in Muhtasarının şerhinde şöyle diyor:"Eğer düşmanın durumunu
bilmiyorsak, yani ona davet ulaştımı, ulaşmadımı? Bu durumda daveti tekrarlamak
müstehabdır. Çünkü çoğunlukla davet onlara ulaşmıştır. Eğer bunun yanısıra
daveti tekrarladığımızda kabul edeceklerse davet etmek vaciptir. Ancak eğer
savaşa acele edersek, davetin hükmünün düşeceğinde şüphe yoktur.[1558]
Aynısı seriy-yeler için de geçerlidir. Sünnetin zahirine göre seriyyede davet
şart değildir. Seriyye gibi olan savaşlarda da durum alnıdır. Ka'b b. Eşref,
İbni Ebi Hukeyk ve başkalarının Öld rülmelerinde olduğu gibi. Rasulullah
(s.a.v.)[1559]hayber günü davet
yapılmasını emretmiştir. Davet üç sefer tekrarlanmış ve bazıları kabul
etmiştir.[1560]
Abderi
"Kifaye" adlı eserinde şöyle diyor: "Yahudi ve Hristiyanlar
cizye vermekle dinlerininde üzerinde kalmalarına icma ile izin verilir.
Kendilerinde kitap şüphesi bulunan Mecusiler de cizye karşılığında dinleri
üzerinde kalmalarına izin verilir. Bu Malik, Ebu Hanife ve Ahmed'in ittifakla
mezhebidir. Kitap ehli olmayan ve Kitap şüphesi de bulunmayanlar -ki onlar
puta tapanlar, dünyada iyi gördükleri hayvan, cisim... v.s tapanlardır- cizye
verseler de dinleri üzerinde kalmalarına izin verilmez. İster Arap, ister acem
olsunlar. Malik ve Ahmed bu görüştedirler. Ebu Hanife acemlerden cizyenin
kabul edileceğini söylemiştir.[1561]Mesele:
Onları gece yakalamak, yani gece baskını ile gafil avlamak[1562]caizdir.
İçlerinde kadın çocuk ve müslü-manlar olsa da caizdir. Ahmed bu görüştedir.
Ahmed şöyle söylüyor:"Düşmana yapılan gece baskınım kerih gören kimse bilmiyoruz.
Rum'ların savaşları hep gece olmuştur.[1563]Mesele:
Düşman îslam beldelerine savaş açarsa, müslü-manlar da onlara karşı
çıkmazlarsa, Şafii'ye göre bu, onların savaştan kaçmaları gibidir. Kadı Hüseyin
şöyle diyor:"Bizim ashabımıza göre, bu eğer her kafire bir veya daha
fazla müslüman düşüyor ise, savaş kaçağı gibi olurlar. Ancak eğer müslümanlar
sayıca daha az iseler, o zaman karşı çıkmamakla günahkar olmazlar."Şafii
şöyle diyor: "Müslümanlara, kendilerine yardım gelinceye kadar veya
güçleninceye kadar dayanmaları için baskı yapılmaz."Bunu Ezrai, Minhac'ın
şerhi olan, "Kaniy-ye" kitabında zikretmektedir[1564]Mesele:
Eğer imam bir kişi veya grubu farzı kifaye olan bir cihad için çağrırsa, cihad
onlar için farzı ayn olur. İbni Rufa şerh'u vasitte ve başkaları bunu
söylemektedirler. Çünkü imama itaat vaciptir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Size
ne oluyor! Size Allah yolunda savaşa çıkınız denildiğinde, ağır
davranıyorsunuz." (Tevbe: 9/38)Bu Malik ve Ahmed'in de mezhebidir.[1565]Mesele:
îmamın zulmetmesi meşhur görüş ve Malik'in mezhebine göre Cihad'ın
terkedilmesini caiz kılmaz.[1566]Ahmed
şöyle diyor: "Eğer komutan yenilgi ve müslüman-ları telef etmekle
biliniyor ise, onunla beraber savaşa çıkmak benim hoşuma gitmez. Eğer komutan
içki içmesiyle ve in-tikamcıhğıyla biliniyor ise onunla beraber cihada çıkılır.
Çünkü bu hareketi kendisini etkiler. Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle rivayet
edilmektedir: ""Şüphemiz
Allah bu dini luui adamla d es tek ler."[1567][1568]
Kadın ve çocuk eğer
savaşmıyorlarsa onların öldürülmeleri haramdır. Malik, Şafii, Ahmed ve Ebu
Hanife bu görüştedir. Eğer savaşırlarsa, öldürülürler.[1569]İhtiyar
adam, zayıf, kör, yatalak, eli veya ayağı kesik olanın öldürülmesi konusunda
ihtilaf etmişlerdir. Şafii bir görüşünde bunu caiz görmüştür. İster onların
bulunduğu yerde aş olsun, ister olmasın. Malik, Ahmed ve Ebu Hanife bunu caiz
görmemişlerdir.[1570]Bunların
savaştıkları zaman ölürüİmelerinde ise ittifak vardır.[1571]Köşesine
çekilmiş ruhbanın öldürülmesinde de ihtilaf edilmiştir. Malik bir görüşünde
şöyle diyor:"Onlar için maslahat teşkil eden şeyler, onlara bırakılır.
Ancak çoğunluk teşkil eden bir topluluk olmaları durumu hariç."[1572]
Ahmed[1573] ve Ebu Hanife[1574]şöyle
diyorlar:"Köşelerine çekilmiş ruhbanlar öldürülmezler." Şafii'nin
belirgin olan görüşüne göre ise;îster yaşlı, ister genç olsunlar öldürülürler.
Yine Şafii'ye göre işçi ve sanat ehli de öldürülür. Mesleği ile meşgul olan,
çarşıda esnaflık yapan da öldürülür.[1575]
Eğer kadm korkutulursa, onun esir alınması hususunda Malik'ten iki görüş
belirtilmiştir. Caiz olması ve caiz olmaması. Şafi'lere göre ise rahibin
öldürülmesini caiz gördüklerinden dolayı bu da caizdir[1576]
Üzerlerine mancınığın
yöneltilmesi,[1577]
üzerlerine ateş atılması, su gönderilmesi caizdir. İçlerinde kadın ve çocuklar
olsa da. Eğer aralarında esir alınmış veya tüccar olan veya kendisine eman
verilmiş olan müslümanlar ise, bunların yapılması zaruri değil ise, mekruhtur.
Eğer zaruri ise sahih görüşe göre mekruh değildir.[1578]
Ziraat bitkileri ve
ağaçlar savaş diyarında üç kısımdır:
Birincisi:
Telef edilmelerine ihtiyaç duyulanlar. Kalelerine yakın olanlar, onlarla
savaşmaya engel olanlar veya yolu genişletmek için kesilmelerine ihtiyaç
duyulanlar, savaşabilmek için kesilmeleri gerekenler, mancınık vb. gizlemek
için gerekli olanlar, "Onlar bize yaptılar, biz de onlara yapacağız ki
bir daha yapmasınlar" durumunda olanlar, g ibi. Bütün bunlar bildiğimiz
kadarıyla ittifakla caizdir.
İkincisi:
Müslümanların kesilmelerinden zarar gördüğü şeyler. Örneğin; kalmalarından
-müslümanların faydalandığı şeyler, hayvanlarını yemledikleri, gölgesinde
barındıkları, meyvesini yedikleri ağaçlar veya:"Bizimle onlar arasında
böyle bir adet yoktur, biz onlara yaparsak onlar da bize yaparlar"
durumunda olanlar... gibi. Bütün bunlar da müslümanlar zarar gördüğü için haramdır.
Üçüncüsü:
Kafirlere olan kin ve onlara zarar verme duygusundan başka müslümanlara fayda
veya zararı olmayanlar. Malik ve Şafi'ye göre bunların kesilmesi caizdir. Ahmed'den
iki rivayet vardır. Eğer bunlar müslümanlara kalacaktır şeklinde bir zan var
ise, kesilmeleri mekruhtur.[1579]
Komutan Muhazzil'in[1580]
orduya katılmasını engelleyebilir. Eğer o da cihada çıkarsa, onu geri
dönderir. Eğer savaşa katılırsa herhangi, bir şeye hak kazanamaz. Eğer bir kafiri
öldürürse, Şafii ve Ahmed'e göre onun eşyasını alamaz.Muhazzil: İnsanları
korkutan kimsedir. Örneğin şöyle der:"Düşmanımız çoktur veya atlarımız
zayıftır, Bizim onlara gücümüz yetmez... vb. sözler söyleyen kimsedir.
Mur-cif'te aynı manayadır. O da insanları çok sarsan kimsedir. Şöyle
der:"Şöyle bir seriyye bize doğru yola çıktı veya onlara şu yönden şu
kadar düşman kuvveti katıldı veya onların şu yerde şu kadar askerleri var...
v.b gibi sözler[1581]Ücret
karşığı savaşa çıkma konusunda ihtilaf edilmiştir. İbni Münzir şöyle
diyor:"Malik şöyle dedi: "Komutana çıkış için ücret veriliyordu,
Medine ehli böyle yapardı.[1582]Rey
ashabı şöyle diyor: "Eğer adam muhtaç ise, ona ücret verilmesinin bir
sakıncası yoktur. Allah yolunda savaşmak üzere çıkar. Savaşta esir edilme
korkusuyla başkasına Allah yolunda savaşması için ücret veren biri için bir mahzur
yoktur.[1583]Şafii şöyle diyor:
"Ücretle savaşmak caiz değildir. Başkasının malı ile biri savaşa çıkarsa,
o ücreti gei vermesi lazımdır. Ancak sultanın verdiği ücret ona caiz olur.
Örneğin sultanm malından birşey ile savaşması gibi.[1584]Müellif
şöyle diyor: Sahih görüşe göre imam için de, başkası için de ücretle bir
müslümanı cihada göndermeleri caiz değildir. Çünk o savaş, o kimse için
belirlenmiş değildir. Savaş safına gelmiş ise o zaman belirlenmişdir. Bu durumda
da farzı ayn olan bir şeye karşılık ücret almak caiz değildir. Bu Ahmed'in de
görüşüdür. İbnu Kudame bunu "Muğni" de zikretmiştir.[1585]
1290- Ebu
Davud'un ve Beyhaki'nin Sünen'lerinde Ebu Eyyüb'den (r.a.) rivayet etiklerine
göre; Ebu Eyyüb Rasu-lullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işitmiştir:"Sizlere
şehirler açılacaktır. Ordularınız olacaktır. O ordularla seferler
düzenlenecektir. Adam bu sefere katılmayı istemez, kendi kavmine kaçarak
kurtulur. Sonra gidip diğer kabilelerle el sıkışır. Kendisini onlara arz eder.
Şöyle der:"Kimi korursam şu kadar gönderecek, kimide korursam şu kadar
gönderecek." Dikkat edin. Bu ücret onun kanınınrson damlasına kadar
geçerlidir.[1586]Niyet
konusunda, ücret almadaki niyet hakkındaki açıklamalar geçti.Mesele: Nevevi
"Ravda" da şöyle diyor: "Arkadaşlarımız şöyle
diyor:"Fey'den verilen rızıklar veya verilen sadakalar alanların normal
haklarıdır. Bu onların cihadının ücreti değildir. Onların cihadı onlar
tarafından yapılmıştır.[1587]Mesele:
Ahmed şöyle diyor:"Birisi başka birine savaşta kullanmak üzere birşey verirse,
o kendi ehline onu bırakamaz. Çünkü savaş alanına varıncaya kadar, o mala
sahip değildir. Oraya varınca, onun malı olur. Oradan kendi ailesine
gönderebilir. Savaşa çıkmadan önce onda tasarrufta bulunamaz. Taki savaş
şartına muhalefet etmiş olmasın. Eğer çıkmadan önce, onu ailesine infak
ederse, onu hak etmiş olmaz. Ancak savaşa çıkmadan önce silah veya savaş aleti
alırsa, bu müstesnadır."[1588]
Savaşçıya zekattan verilir.
Zengin olsa da yeme ve giyinmesi kadar ihtiyacı verilir. Gdip, dönünceye ve
memleketine gelinceye kadar ihtiyacı karşılanır. Orada kalacağı müddet uzun
olsa da.[1589] Eğer atlı olarak
savaşacak ise at ve silah verilir.Rafii şöyle diyor: *'At ve silah alabilecek
kadar kendisine mal verilir. Bu verilenler onun malı olur. Eğer imam isterse
onları mülk olarak ona vermeyebilir. İsterse onları ona kiralayabilir. Buna
hakkı vardır."Bazıları şöyle diyor: "Birazını ailesine
verebilir." Rafii şöyle diyor:"Bu uzak bir görüş değildir. Ancak bu
durumda savaşının isminin, nafakası sağlananlar listesinde olmaması şarttır.
Eğer bu listeden herhangi bir hak alıyor ise zekattan ona birşey
verilmez." Bu Şafii'nin mezhebidir.[1590]
Ebu Hanife'ye göre zengin olup da savaşa çıkanlara zekattan herhangi bir şey
verilmez."[1591]Kurtubi
Allahu Tealanm "Allah yolunda" ayeti hakkında şöyle
diyor:"Onlar savaşanlardır ve atların beslendiği yerlerdir. Savaşlarında
kullanmaları için onlara zekat verilir. İster zengin olsunlar, ister fakir
olsunlar. Bu ilim ehlinin çoğunun görüşüdür. Malik'in mezbinin sonu da
budur."[1592]Muhammed
b. Abdul Hakem[1593]
şöyle diyor:Kurtubi şöyle diyor: "Sahih sünnetten olan bir hadise göre
Rasuluilah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Sadaka zengine helal olmaz. Ancak beş
kişi hariç. Allah yolunda savaşana, cihad için çalışana, kefil olduğu borcu
kendisi yüklenene, cihad için bir adama ücret verene, miskin bir komşusuna
sadaka verip komşusunun ona geri hediye etmesi durumunda helaldir.[1594]Malik,
mürsel olarak Zeyd b. Eslem'den, o da Ata b. Ye-sar'dan, o da Ebu Said
el-Hudri'den (r.a.) o da Rasulul-lah'dan (s.a.v.) merfu olarak rivayet
etmiştir.Ebu Zeyd ve başkalarının İbni Kasım'dan rivayet ettiklerine göre
şöyle diyor:"Zekattan savaşa gidene verilirdi. Gazvesinde kendisine yetecek
malı olsa da, memleketinde zengin olsa da yine verilirdi. Bu zikredilen sahih
hadisin zahirine de uygundur."İbni Vehb'in Malik'ten rivayet ettiğine göre
şöyle diyor: "Zekattan savaşçıya ve atların yetiştirilme yerlerine
verilir. İster fakir olsunlar, ister zengin olsunlar."[1595]Mesele:
Muğni'nin sahibi şöyle diyor:İbni Mace Zekat bölmünde, "Sadaka kendisine
helal olan kimse" konusunda: 1/589, No: 1841'de, Ebu Said el-Hudri'den
rivayet etmiştir."Ehli Kitabla savaş, başkalarıyla savaştan daha hayırlıdır.
Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet edildiğine göre Ümmü Halla'da şöyle
diyor:"Senin oğlun için iki şehid sevabı vardır." Kadın: "Niye
böyle ya Rasulallah?" deyince şöyle cevap verir: "Çünkü onu Kitap
ehli öldürmüştür." Ebu Davud rivayet etmiştir.[1596]Müellif
şöyle diyor: Ebu Davud bu hadisi Ferec b. Fada-le'den -Hadis te zayıftır- O da
Abdulhabir b. Sabit b. Kays b. Şemmas'dan, o da babasından, o da dedesinden
rivayet etmiştir. Ebu Davud bu hadisi bir bab başlığı yaparak Rumlarla
savaşın, başkalarıyla savaştan daha faziletli oluşu babı diye nitelemiştir,
Eğer kafirler bir
savaşta müslüman esirler kadın ve çocuklarıyla kalelerinde müslümanlardan
konmuyorlarsa, onları mancınık atışına hedef alma zaruri değilse, onları
terke-deriz. Taki müslümanlar telef olmasın. Yok eğer atış yapma zaruri ise;
kafirler onlarla savaşın tam kızgın zamanında korunuyorlarsa, onları
terkedecek olursak, bize galip geleceklerse veya yardım alacaklarsa veya o
durumda kaleyi almak imkansızlaşıyorsa kaleyi mancınık atışına tabi tutmak
caizdir. Müslümanlar da elden geldiğ kadar korunmaya çalışılır. Bu Şafii'nin[1597] ve
Ahmed'in[1598] mezhebidir. Ebu Hanife[1599]
ise onların Mancınık vs. ile atışa tabi tutulmasını mutlak olarak caiz
görmektedir. Ancak mümkün olduğu kadar müslümanları koruma şartıyla caiz
görmektedir. Buna göre bir araba vs. ile müslümanlarm atışından korunmaları
gerekir.Mesele: Muğni sahibi şöyle diyor:"Kafirler müslümanlarm gemisine
ateş atarlarsa ve ge-mİ tutuşursa, içindekilerin zannma göre gemide kalma veya
suya atlamadan hangisi kendilerini'kurtarmaya daha yakın ise onu yaparlar. İki
durum da aynı ise Ahmed: "İstediklerini yaparlar" demektedir.[1600]Müellif
şöyle diyor: Bu Şafii ve Malik'in de[1601]
meşhur görüşüdür. Abderi'nin Muhammed b. Hasan'dan rivayet ettiğine
göre;"Kendilerini denize atamazlar" demektedir. Ahmed'den de bunun
gibi bir rivayet vardır.Evzai şöyle diyor: Her ikiside ölümdür. En kolayını seçerler[1602]Bazı
Şafii alimleri şöyle diyor:"İki seçenekten hangisi hayatlarım daha çok
uzatacak ise, onu tercih etmeleri gerekir." Bunu İbni Abdüsselam el-Ma-lik[1603]
nakletmiştir. Şöyle demiştir."Sahih olan görüş budur. Çünkü hayatı mümkün
olduğu kadar korumak vaciptir.[1604]
Eğer müslümanların
zayıflığına karşı, kafirler çok ise, müslüm ani arın kaçması caizdir.[1605]
Yirmi beşinci bölümde bu konu ve hakkındaki ihtilaflar geçmiştir.Mesele:
Savaşta kafirlerden yardım isteme iki şart ile caizdir.
Birincisi:
İhanetlerinden emin olmaları.
İkincisi:
Öyle bir konumda olacaklarki, eğer ihanet edip kafirlere katılsalar bile yine
müslümanlara destek olacak iseler, caizdir.[1606]
Malik'in mezhebine göre müşriklerden ancak gemi tayfası[1607]veya
hizmetçi[1608] olarak
kullanılacaklar-sa yardım istemek caizdir. Ahmed şöyle diyor:"Müşrikten
yardım istenmez." Bunun caiz olduğu da ondan rivayet edilmiştir.[1609]
Düşmandan eşyayı
almanın hükmü ve alimlerin ihtilafı:Öldürülenin eşyası öldürene aittir. Eğer
öldürenin ganimette bir payı var ise aynca köle, cariye ve çocuk da olur.
Ahmed bu görüştedir. Kişi eşyayı almaya şu şartlarla hak kazanır.
Birincisi:
Öldürülenin savaşçılardan olması. Eğer bir kadın veya çocuk veya yaşlı bir
ihtiyar veya yatalak bir zayf öldürmüş ise, onların eşyasını almaya hak
kazanamaz. Muğni'nin sahbi şöyle diyor:"Bu konuda ihtilaf olduğunu
bilmiyoruz. Bunlardan bi-rinİ öldüren onların eşyasını almaya hak
kazınır."
İkincisi:
Ölüde bir engelolması. Eğer öldürme ve yaralamada aşırı gitmişse veya uykuda
iken veya yemek yerken vb. öldürülmüş ise, öldüren onun eşyasını almaya hak
kazanamaz. Bu Ahmed'in de görüşüdür.
Üçüncüsü:
Adamı öldürmesi veya aşırı bir şekilde yaralaması, öyleki adam ölü hükmüne
gelmiş ise, örneğin iki elini ve ayağını kesmiş ise veya ellerini ayaklarını
kesmiş ve gözlerini oymuş İse, yine eşyasmı alamaz. Ahmed bu görüştedir. Eğer
onu esir ederse zahir görüşe göre eşyasını alır. Ahmed şöyle diyor:"İster
imam onu öldürsün, ister öldürmesin, eşyasmı alamaz."
Dördüncüsü:
Onu öldürmek için nefsini tehlikeye atmış olması. Örneğin düelloda öldürmüş ise
veya onların saflarına sızarak öldürmüş ise eşyasmı alır. Ancak düşman safında
İken veya kalede iken bir ok ile veya başka bir şey ile öldürmüş ise eşyasını
alamaz. Yine eğer düşman yenilmiş ise, onlardan kaçan birine kavuşup öldürürse
yine alamaz, eğer savaş devam ediyor ise arkasını dönüp kaçan birini öldürürse
eşyasını alır. Ahmed de bu görüştedir.Hadisçilerden bazılarına göre; Savaşta
bir kafiri savaşırken veya sırtını dönmüşken, kaçarken veya müslümanlara
saldırırken her durumda öldürürse eşyasını almaya hak kazanır. Ebu Sevr, İbni
Munzir bu görüştedirler. Buna Sele-me'nin hadisiyle delil getirmişlerdir.[1610]Bu
hadis Buhari ve Müslim'in Seleme b. Ekva'dan (r.a.) rivayet ettikleri hadistir.
Şöyle diyor:"RasuluIİah (s.a.v.) ile beraber Havazin savaşına gittik. Bir
gün kuşluk vakti RasuluIİah ile beraber iken, kırmızı bir devenin üstünde bir
adam geldi. Deveyi çöktürdü. Kav-miyle beraber yemek yedi. Bakmaya başladı.
Bizde ise öğle vakti bir zayıflık ve halsizlik vardı. Bazılarımız yaya idi.
Adam yola çıktı ve hızlandı. Devesi geldi. Onun ipini çözdü, çöktürdü ve
üzerine oturdu. Deve hızlandı. Arkasından beyaz siyah karışımı bir deveyle bir
adam geliyordu.[1611]Ben
de hızlanarak çıktım. Devenin ayaklarının[1612]
hizasına geldim. Sonra öne geçtim ve devenin yularından[1613] tutarak
onu çöktürdüm. Adam ayağmı yere koyunca kılıcımı salladım[1614] ve
adamm boynunu vurdum. Adam öldü. Sonra deveyi alarak geldim. Üzerinde adamm
yükü ve silahı vardı. Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı beni karşıladılar.
Rasulul-lah(s.a.v.):"Kim adamı öldürdü?" dedi."İbni Ekva'"
dediler. Rasulullah (s.a.v.):"Eşyasının hepsi onundur" buyurdu. Bu
Müslim'in rivayetidir.[1615]
Buhari[1616] ise hadisi kısaca
nakletmiş ve onunla:"Kendleriyle savaşılan birinin İslam beldesine
emansiz girmesi" babı diye bir konu açmıştır.İbni Münzir şöyle diyor:
"Eşyayı alma hadislerin ve Seleme'nin hadisinin zahirine göre Öldürene
aittir. Şafii şöyle diyordu:"Eşya savaş devam ederken ve düşman da
savaşırken, öldürene aittir.[1617]
Ben Seleme'nin hadisini onun yanında görmedim. Eğer Şafii bu hadisi bilseydi
onun mezhebinden bildiğimiz kadarıyla, bu hadisle hükmederdi."Alimler
ihtilaf etmişlerdir. Eşyayı alabilmek için imamın söylemesi şart mıdır? Şafii[1618]ve
Ahmed'e göre: Eşya öldürene aittir. İmam ister söylesin, ister söylemesin[1619]Ebu
Ha-nife'ye göre: İmam, kim birini öldürürse eşyası onundur, demiş ise, öldüren
eşyayı alır. Eğer imam bunu dememiş ise, eşya genel ganimettendir.[1620]Malik'e
göre ise imam bunu savaştan sonra söylerse caizdir. Savaştan önce söylemiş ise
alması caiz değildir.[1621]Eşyanın
beşte birinin alınıp alınmayacağında ihtilaf etmişlerdir. Şafii ve Ahmed'e göre,
beşte bir genel ganimetten alınır. Eşyadan alınmaz.[1622]Malik'e
göre genel ganimetten ve eşyadan beşte bir alınır. Ondan gelen bir rivayete göre
ise, imam isterse beşte bir alır. İstemezse almaz.[1623]
Ne-vevi Müslim'in şerhinde bunu Malik'ten nakletmiştir. Şöyle diyor:"Bu
görüşü kadı İsmail de tercih etmiştir.[1624]Mesele:
Evzai'ye göre ölülerin eşyalarım alınıp onların çıplak bırakılmaları caizdir.
Ahmed de aynı görüştedir. Ra-sulullah'ın (s.a.v.):"Eşyanın hepsi
onundur" hadisiyle bu hükmü vermişlerdir. Sevri ve İbni Münzir bunu kerih
görmüşlerdir. Çünkü avret yerleri açılmaktadır.[1625]
Selb: Ölünün üzerinde
bulunan elbise, mest, re'n denilen mestten daha uzun, ayak kısmı olmayan
dizlik, savaş aletleri zırh[1626],
miğfer,[1627] silah, üzerinde
savaşılan binek ve yaya olarak savaştığı halde yularından tuttuğu bineğin
üzerindeki eğer, semer, gem, yular ve başkalarından oluşan eşyalardır. Eğer
atı ölürülenden kaçmış veya başka birinin elinde ise Selb'den sayılmaz.
Selb'den sayılan şeylerden bazıları da, takılar[1628]
süsler, kemerler,[1629]
yüzükler, para kesesi[1630]ve
içinde olan paralar, binilen deve de zahir görüşe göre selb'dendir.Atın
yanında asılı duran çanta[1631]ve
içinde bulunan dirhem ve altın eşyalar Selb'den değildir. Ahmed para ve deve
hariç hepsinin selbden olduğunu söylemiştir. "Bu ikisi ise Selbden
değildir" demiştir. Ahmed'de gelen bir rivayete göre yularından tutulup
çekilirken savaşılan binek hakkında iki görüş belirtmiştir. İsterse hayvan
adamın bir tarafına bağlı olsun.[1632]
Nevevi şöyîe diyor:"Öldürenin ikisinden birini tercih etmesi
gerekir." Bütün bunlar Şafii'nin mezhebidir.[1633]Ebu
Hanife'ye göre Selb: Ölümün üzeinde bulunan elbise, silah, binem bineğin
üzerinde bulunan eğer, aletler, bineğin üzerindeki çantada bulunan mallar veya
hayvanın üzerinde olup çantada olmayan şeylerin hepsidir. Ölünün kö-lesiyle
beraber başka bir bineğin üzerinde bulunanlar ise selbden değildir.[1634]
Bütün bunlar Şafii'nin mezhebine uygundur. Ancak çanta hariç.Malik'in meşhur
mezhebine göre ise normal olmayan şeyler selbden edğildir. Süsler, tac, takı,
haç gibi şeyler selbden değildir. Aynı şekilde altın da selbden değildir.[1635]Mesele:
Selbi (yani eşyayı) hak eden ondan yüzünü dön-derirse, onun üzerindeki hakkı
bitmez. Çünkü o, onun için belirlenmiştir. Şafii mezhebinin sahih görüşü budur.[1636]Alimler
Selbin öldürene delilsiz verilip verilmeyeceği konsunda ihtilaf etmişlerdir.
Şafii ve Ahmed'e göre selb ancak delile karşılık, öldürene verilir. Sabit bir
hadiste Rasu-lullah (s.a.v.) şöyle diyor:"Kim birini öldürürse delil
getirmesi gerekir ki Selb onun olsun."Malik'e göre Selb delilsiz, olarak
öldürene verilir. Nevevi Müslim'in şerhinde nakletmiştir.[1637]Yine
Öldürenin kendisine verilmemesi korkusundan dolayı selbden bazı şeyleri
gizleyebilir mi gizleyemez mi ihtilaf etmişlerdir. Ahmed şöyle diyor:"İmamın
izni olmadan birşey alması hoşuma gitmez." Şafii'ye göre ise alıp
gizleyebilir. İbni Münzir de bu görüşü seçmiştir.[1638]
Muğni'nin sahibi şöyle
diyor: "Eğer imam:"Kim herhangi bir şey almışsa, o onundur"
derse bir rivayete göre alması caizdir. Bu Ebu Hanife'nin Şafii'nin iki
görüşünden biridir. Ahmed seriyyeler için şöyle diyor:"Seriyye çıktığında
vali şöyle derse:"Kim kendisiyle birlikte birşey getirdiyse, o onundur.
Kim bir şey getirmediyse, onun için birşey yoktur. Ganimetler imamındır"
ve başka bir şey yapmazsa caizdir. Çünkü Ra-sulullah (s.a.v.) Bedir ashabı
için:"Kim bir şey aldıysa, o onundur" buyurmuştur. Onlarda ganimet
için savaşmışlar ve ona da razı olmuşlardı.[1639]
İkinci[1640] rivayet ise:"Caiz
değildir" şeklindedir. Bu görüş te Şafii'nin arkadaşlarına aittir. Çünkü
Rasulullah (s.a.v.) ve halifeler ganimetleri paylaştırırlardı. Çünkü diğer
durum ganimetlerle uğraşıp savaşı ihmal etmeyi beraberinde getirir. Bu düşmanın
galibiyetine yol açar. Bunun için caiz değildir. Bedir olayı ise mensuhtur. O
olayda müslümanlar ihtilaf ettiler. Al-lahu tealada şu ayeti indirdi:"Sana
ganimetleri soruyorlar. (Enfal: 8/1)[1641]Abderi
Kifaye'de Şafii'den bu konuda yukarıda geçtiğ gibi iki görüş nakletmektedir.
Bu görüşlerin sahih olanı:"Bu şartın batıl olduğudur. Abderi'nin nakline
göre Malik ve Ahmed sahih olduğunu söylemektedirler.[1642]Müellif
şöyle diyor: Şafii'nin mezhebinde bilinen görüş; imamın beşte biri almama şartı
tek sözle batıldır.[1643]
Neve-: vi "Zevaidi'r-ravda" da söylemektedir. îbni Kecc'de bif vecih
nakletmektedir:"Eğer bir zaruretten dolayı şart koşarsa, beşte bire bölünmez.
Bu da istisnadır ve batıldır."Hanefiye'den "Kafi'nin" sahibi
şöyle diyor: "Eğer imam ordusuyla darul harbe girerse ve bir seriyye
gönderirse ve elde ettiklerini onlara verirse caizdir. Belki de bunda maslahat
vardır. Eğer İslam diyarından bir seriyye gönderirse, se-riyyedekilerin elde
ettiklerini almalarına izin vermesi uygun değildir.[1644]Hidaye'nin
sahibi ise seriyyenin darul harpten veya İslam diyarından gönderilmesinin
arasım ayırmamaktadır; Şöyle diyor:"İmamın alman bütün şeyleri onlara
vermesi uygun değildir. Çünkü bu durumda herkesin hakkında iptal etme söz
konusudur. Eğer kendisi seriyye ile beraber iken bunu yaparsa caizdir. Çünkü
tasarruf kendisindedir. Belki maslahat bundadır."Kurtubi Allahu
Teala'nm:"Biliniz ki aldığınız ganimetlerin beşte biri Allah'ındır...
(Enfal: 8/41)Ayetinin tefsirinde şöyle diyor:"Cumhura göre bu ayet surenin
başındaki ayeti neshet-mektedİr. Bir görüşe göre; bu ayet muhkemdir. Mesuh değildir.
Ganimetler Rasulullah'indir (s.a.v.). Savaşçılar arasında dağıtılmaz. Aynı
şekilde ondan sonraki imamlar içinde öyleydi.Mazeri'nin bir çok alimimizden
naklettiğine[1645]
göre İmam'ın ganimetten bu payı ayırmaya hakkı vardır. Bir görüşe göre; bundan
maksat seriyyelerin ganimetleridir. Yani seriyyenin ganimetlerini imam isterse
beşte birini alır, isterse hepsini dağıtır.İbrahim Nahai şöyle diyor: İmam
seriyye gönderirse ve onlar da ganimet elde ederlerse, imam isterse beşte
birini alır. İsterse hepsini onlara verir." Bunu Ömer b. Abdülberr Mek-hul
ve Ata'dan da nakletmiştir. Ali b. Sabit şöyle diyor:"Mekhul ve Ata'ya;
eide ettikleri ganimetin hepsini onlara dağıtan imamı sordum.""Bunu
yapabilir" dediler[1646]Özetle
bitti.[1647]
Ganimetin dağıtılması
ve bu konuda alimlerin ihtilafı:Ganimette ilk yapılacak şey, bunların korunma
ve taşınma masraflarının çıkarılmasıdır. Ayrıca selbi beşte biri almadan
çıkarmak gerekir diyenlere; genel ganimetten selb de çıjcârılır. Sonra geriye
kalanlar beş kısma ayrılır. Sonra bir kağıt alınır ve birinin üzerine,
"Allah içindir" veya "maslahat içindir" yazılır. Dört
tanenin üzerine, "ganimetler için" yazılır. Bunlar birbirine benzer
beş sandığa konur. Bunlar sandıklara gizlenir. Sonra her bir parça için bir
sandık açılır. Üzerinde, "Allah içindir" diye yazılan çıkınca, o da
beş kısma ayrılır:
Birinci kısım:
Müslümanların maslahatları için. Yaraları sarma, kale yapımı, mescid yapımı,
kadı, alimler ve mü-zezinlerin nafakaları gibi. Onların fakir veya
zengÜİklerine bakılmaz. Önem sırasına göre bunlar dizilir.
İkinci kısım:
Rasulullah'ın (s.a.v.) akrabaları için bunlar Haşimoğulları, Abdulmuttalib
oğullarıdır. Onların fakirleri zenginleri ve kadınlarına dağıtılır.
Üçüncü kısım:
Yetimler içindir. Bunlar babası olmayan küçüklerdir. Meşhur görüşe göre fakir
olmaları şarttır.
Diğer iki kısım ise
miskinler ve yolda kalanlar içindir. Bu Şafii'nin mezhebidir. Bunun teferruatı
fıkıh kitaplarında geçmektedir.[1648]Ebu
Hanife şöyle diyor: Bu beşte bir üç kısma ayrılır. Yetimler, miskinler ve
yolda kalanlar." Ona göre Haşim ve Ab-dulmmutaliboğullannın Rasulullah'a
(s.a.v.) akrabalıklarının hükmü, onun vefatından dolayı kalkmıştır. Rasulullah'ın
(s.a.v.) kendisinin payının ortadan kalktığı gibi. Fakat onların fakirleri de
diğer üç kısma girerler ve onlara öncelik verilir.[1649]Malik
şöyle diyor: Fey' ve Humus aynıdır. İkisi de devlet hazinesine konulur.[1650]
Kurtubi tefsirinde şöyle diyor:"Malik, şöyle diyor:"Beşte bir imamın
görüşüne bırakılmıştır. Belli bir miktar olmadan ondan alır. Ondan İstediği
kadarını akrabalara dağıtır. Geriye kalanı müslümanların maslahatında kullanır.
Bunu dört halife de söylemiştir. Böylece amel de etmişlerdir. Rasulullah'ın
(s.a.v.) sözü de buna delalet etmektedir." Allah'ın size verdiklerinden
benim payım sadece Hu-mus'tandır. Humus ta geri size dönecektir." Bu beşte
birlik humus ayrıca beşe veya üçe bölünmez."[1651]İbni
Kesir ed-Dımeşki tefsirinde şöyle diyor:"Şeyhimiz Allame İbni Teymiyye
şöyle diyor:"Malik'in görüşü, selefin çoğunluğunun görüşüdür. En sahih
görüşte budur.[1652]
Malik'e göre Rasulullah'ın (s.a.v.) akrabaları sadece Haşimoğullarıdır.Mesele:
Muhtasarın bazı şerhçileri şöyle diyor:"İbni Mevvaz[1653]şöyle
diyor:"Eğer imam isterse ganimetleri beş eşit kısma ayırır. Eğer isterse
de hepsini satar ve parasını dağıtır. Buna hakkı vardır."İbni Sahrun
babasından şöyle naklediyor:"îmanı gaimetleri satar ve parasını dağıtır.
Eğer alacak kimseler bulamazsa, kura ile beş kısma ayırır." Ganimetin
geriye kalan dört kısmı ise savaşçılar arasında paylaştırılır.[1654]Kadı
Ebu Bekir b. Arabi Ahkam'ında, bu konuda icma olduğunu nakletmektedir. Ancak
eğer imam esirlere iyilikte bulunup onları serbest bırakmak isterse, bunu
yapabilir. Bu durumda savaşçıların onlar üzerindeki hakları yok olur.[1655]Cihad
niyetiyle olay yerine gelen hür, baliğ, müslüman, sağlam her erkeğin ganimetten
pay almaya hak kazanması konusunda ittifak etmişlerdir. Bunlar ister
savaşsınlar, ister savaşmasınlar.[1656]Mesele:
Malik şöyle diyor:"Erkekler hasta olraka savaşta hazır bulunsalar, yine
pay alırlar. Aynı şekilde kör ve topal kimseler de eğer savaşta bir fayda
sağlıyorlarsa onlara da pay verilir.[1657]
Muğ-ni'nin sahibi şöyle diyor:"Eğer savaşa çıkan kimsenin hastalığı geçici
değilse kö-türüm[1658] ve
felçli[1659] gibi kimselere pay
yoktur. Ancak hastalığı geçici ise, ateşlenen, başı ağrıyan kimse gibilere pay
verilir.[1660]Ganimetin paylaştırılma
şekli konusunda ihtilaf etmişlerdir. Malik, Şafii, Ahmed ve Fukaha'nın
geneline göre; atlıya üç pay -kendisine bir atma iki pay- verilir. Yayaya bir
pay verilir. Ebu Hanife'ye göre atlıya iki, yayaya'bir pay verilir. Ancak bu
görüşüne kimse katılmamıştır.[1661]Beraberinde
birden fazla at bulunan kimse ihtilif edilmiştir. Malik, Şafii ve Ebu
Hanife'ye göre birden fazla ata pay verilmez. Ahmed'e göre iki ata pay verilir.
Fazlasına verilmez.[1662]
Hidaye sahibinin ve başkalarının naklettiğine göre Ebu Yusuf ta bu görüştedir[1663]Ana-babası
arap olmayan at, babası arap, anası acem olan at, anası arap babası acem olan
at hakkında ihtilaf edilmiştir. Malik, Şafii ve Ebu Hanife'ye göre; hangi cinsten
olursa olsun ata iki pay verilir. Ahmed'e göre ise arap olmayan birinci görüş
gibi bir görüş te nakledilmiştir. Ahmed'e beraberinde iki acem atı bulunan
kimse sorulunca:"İkisine de pay verilir" diye cevap vermiştir.[1664]Katır,
eşek veya deve üzerinde savaşa katılana yaya gibi bir pay verileceği konusunda
alimler ittifak etmiştir.[1665]
Fakat bazılarına göre.bunlara da az bir şey verilir.[1666] [1667]Fakat
Muğni'nin sahibinin Ahmed'den naklettiğine göre şöyle diyor:"Deve
üzerinde savaşa katılıp, başkasına güç yetireme-yen kişiye ve devesine birer
pay verilir.[1668]Mesele:
Malik ve Şafii'ye göre; gemide savaşan denizcilerde at var ise karada olduğu
gibi atına da pay verilir. Kalede yapılan savaşta da durum aynıdır.[1669]Atlı
olarak savaşa çıkıp, düşmanla karşılaşmadan önce ölen kimse hakkında ihtilaf
etmişlerdir. Malik, Şafii ve Ahmed'e göre ata pay verilmez.[1670]
Ebu Hanife'ye göre ise atlı kimsenin payını hak kazanır.[1671]
Eğer savaşa yaya olarak çıkıp sonra bir at satm alırsa veya ödünç alırsa ve
onunla savaşa girerse Şafii ve Ahmed'e göre atlı kimsenin payına hak kazınır.[1672]
Ebu Hanife'ye göre ise yayanın payına hak kazanır.[1673]
Ebu Hanife'den birinci görüş te rivayet edilmiştir.Bir kimse atlı olarak savaşa
çıkıp sonra atını kaybederse ve atını başka biri bulup onunla savaşırsa, atm
iki payı sahibine verilir. Bu Ravda da zikredilmiştir.[1674]Mesele:
Ödünç verilen veya kiralanan atm iki payı, ödünç alan veya kiralayanındır. Bu
Şafii[1675] Malik[1676]ve
Ahmed'in görüşüdür. Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Kiralayan hakkında
herhangi bir ihtilaf bilmiyoruz."[1677]Mesele:
Şafii'ye göre gasp edilen ata pay verilir. Ona verilen iki pay gaspedenindir.[1678]
Malik de bu görüştedir.[1679]
Ahmed'e göre ise atm payı, atm sahibinindir. Bazı Hanefi alimlerine göre ise;
gasp edilen ata pay verilmez.[1680]
Savaşa katılan gaspederse, İbni Kasım'a göre atm payları sahibinindir. İbni
Sahnun'a göre ise; gaspedenindir. Ancak bir atın ücretini sahibine ödemesi
lazımdır. Fakat savaş sona yaklaştığında gaspederse atın payları sahibinindir.[1681]Mesele:
Bir köle efendisinin atıyla savaşa katılırsa, ata pay verilir. Atın payları,
sahibinindir. Köleye ise az bir şey verilir. Ahmed'den bu görüş nakledilmiştir.
Muğni'nin sahibi ise şöyle diyor:"Ebu Hanife ve Şafii'ye göre ata pay
verilmez."[1682]Ata
verilen payların kendisine verilmesi karşılığında, atını başkasına veren kimse
hakkında ihtilaf edilmiştir. îb-ni Münzir şöyle diyor:"Malik bunu mekruh
görüyordu." Şafii'ye göre bu caiz değildir. Ahmed şöyle diyor:"Bunda
bir beis olmayacağını ümid ediyorum."Savaşın bitiminden ve ganimetlerin
alınmasından sonra ölen kimse hakkında ihtilaf edilmiştir. Şafii'ye göre; bunun
hakkı varislerine geçer. Malik ve Ahmed de bu görüştedirler. Ebu Hanife'ye
göre ise; Ganimetlerin İslam diyarında dağıtılmasından önce ölen kimseye bir
şey verilmez.[1683]
Eğer savaşın bitiminden sonra, ganimetlerin elde edilmesinden önce ölürse,
sahih olan Şafii'nin görüşüne göre yine pay almaya hak kazanır ve hakkı
varislerine geçer. Malik de bu görüştedir. Ahmed'e göre ise ona pay yoktur.
Şafii'ye göre savaşın ortasında ölen kimseye ganimetten pay yoktur. Hakkı
düşer. Ahmed de bu görüştedir. Eğer savaşın ortasın-? da atı ölürse, atın iki
payı kaybolmaz. Şafii bu görüştedir.[1684]Ganimet
elde etmiş bir orduya katılan kimse hakkında ihtilaf edilmiştir. Malik, Şafii
ve Ahmed'e göre; bu ganimetten ona pay yoktur. Ganimet savaşa katılana verilir.
Ebu Hanife'ye göre ise; eğer ordu ganimetleri islam diyarına getirmeden önce
darul harpte katılmış ve onların getirilmesine iştirak etmiş ise pay alır.[1685]İmamın
izni olmadan darul harbe giren ve ganimet alan kişi veya grup hakkında ihtilaf
etmişlerdir. Şafii, Ahmed'den gelen bir görüşe göre ve ilim ehlinin çoğuna göre
bu ganimetlerden beşte biri alınır. Gerisi ise ona veya onlara verilir.[1686]Malik'e
göre eğer bunu yapanlar hür kimseler ise böyle yapılır.[1687]
Eğer köle iseler, bu konuda Malik'den iki görüş nakledilmiştir. Eğer bunlar
zımmi iseler, beşte bir alınmaz. Rafü ve Nevevi şöyle diyorlar:"Bir veya
birden çok kimse gizlice darul harbe girip, çalarak bir mal elde ederlerse,
bunda iki görüş vadin
Birincisi:
Gazali bunun kesin olduğunu söylemiş ve bilinen görüş olduğunu belirtmiştir.
Bu mal alan kimsenin özel malıdır. Cumhurun görüşü ise; bu mal ganimettir.
Beştebi-ri alınır. Sahih olan görüş te budur.[1688]Ebu
Hanife şöyle diyor: "Bu mal elde edenindir. Beşte biri alınmaz. Çünkü
cihad edilmeden kazanılmış mubah bir maldır. Odun toplamaya benzer. Cihad
imamın izniyle veya karşı koyma gücü olan bir gurup tarafından yapılır. Bu ise
sadece bir hırsızlıktır. Bu kazançtır."[1689]
Hanefi'lerden darul harbe akın düzenlerlerse ve bir şeyler elde ederlerse, aldıklarının
beşte biri alınmaz. Çünkü ganimet galibiyet ve zorla alınır. Hırsızlıkla
alınmaz. Beşte bir (Humus) ise ganimete uygulanır.Eğer bir veya iki kişi
imamın izni ile darul harbe girerlerse bunda iki görüş vardır. Meşhur olan
görüşe göre; beşte biri alınır. Bunun alınmasının sebebi imamın İzin vermesi
değil, galibiyetlerinin desteklenmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla
zorla alınan ganimet gibidir. Eğer gücü olan bir cemaat darul harbe girip
birşeyler elde ederlerse, beşte biri alınır. İsterse imam onlara izin vermemiş
olsun.[1690]Mesele: Muğni'nin sahibi
şöyle diyor:"İmamın olmadığı durumlarda cihad ihmal edilip geciktirilmez.
Eğer bunun sonucunda ganimet elde edilirse, ganimet sahipleri bunu şeriata
göre bölüştürürler." Kadı şöyle diyor:"İmam çıkana kadar cariyelerin
paylaşımı tehir edilir.[1691]Mesele:
Hayvanları sürmek, eşyaları korumak ve hizmet için ücretle tutulan kimse
savaşta hazır bulunursa ona da pay erilir. Bu Şafii'nin en açık görüşüdür.[1692] Bu
görüşüîbni Münzir Malik ve Ahmed'dende rivayet etmiştir. Malik'in arkadaşları
bu konuda ihtilaf etmişlerdir. İbni Hacibin Muh-tasar'ında zikretiğine göre; bu
kimsenin niyeti savaşma ise ve aldığı ücret veya ticareti bu niyetine tabi olan
bir durum ise ona pay verilir.[1693]
Eğer adamın asıl niyeti ücret alma veya ticaret yapma ise, ona pay verilmez.
Ancak savaşırsa pay verilir.[1694]Mesele:
Askerlerin tüccarları ve meslek sahipleri; terziler, eğer yapanlar, elbise
yapanlar[1695] gibi bunlar savaştıkları
zaman onlara da pay verilir. Bu Malik, Ebu Hanife, Ahmed ve Şafii'nin
görüşüdür. Ahmed'den gelen bir rivayete göre; bunlar olay mahalline gelmekle
pay almaya hak kazanırlar. Savaşmasalar bile. Revyaniye göre en sahih olan,
İbni Münzir'in "israfta" ve Muğni'nin sahibinin Şafii'den
naklettikleri görüş şudur:"Tüccar savaşta hazır bulunursa, ister savaşsın,
ister savaşmasın ona pay verilir.[1696]Ganimetlerin
darul harpte iken dağıtılması konusunda ihtilaf etmişlerdir. Ebu Hanife'ye
göre; ganimetler islam diyarına getirilinceye kadar darul harpte dağıtılmaz.
Eğer da-ğıtılırsa, dağıtan günah işlemiş olur. Dağıtım caizdir.[1697]
Malik[1698] ve Şafii'ye[1699]
göre ise, darul harpte ganimetin dağıtılması caizdir. Hatta Şafii'nin
arkadaşları ganimetin da-ru'Mıarpte dağıtılmasını daha evla görmüşlerdir.
Mühezze-bin sahibinin ve başkalarının naklettiklerine göre ganimetin özü
olmaksızın dağıtımının islam diyarına bırakılması mekruhtur.[1700]
Mesele: Dağıtımı yapan
kimse taşıyamamaktan dolayı bı-raksa ve:[1701]"Kim
bir şey alırsa, o onundur. Kim bir şey taşırsa, o onundur" derse, o onun
olur. Bu Ahmed'den nakledilmiştir.[1702]
Abderi Kifaye'de şöyle
diyor: Dağıtılan malların beşte dörtü savaşanlara verilir. Onlardan olmayan
birinin onların araşma katılması caiz değildir. Bu Ahmed'in de görüşüdür.[1703]
Ebu Hanife'ye göre; bu miktarın artırılması caizdir. Onlardan olmayanın onlara
katılması caiz değilir. Malik'e göre imam bazılarına bazılarından daha fazla
verebilir. Onlardan olmayanların onlara katılması caizdir. Hata şöyle
dîyor:"İmam savaşanların hepsine vermeyip tamamen başkalarına
verilebilir.[1704]Dağıtılmayan
mallar ise topraklar, evler gibi; bunların savaşanlar arasında dağıtılması
vaciptir. Ebu Hanife şöyle diyor:"îmam bunları savaşçılar arasında
dağıtabilir. Öylecede tutabilir. Onların eski sahiplerini orada tutabilir.
Onları eski sahiplerine verip onlara haraç ve cizye bağlayabilir. Eğer
müslüman olurlarsa da haraç onlardan kaldırılmaz.[1705]
Ma-lik'e göre bunlar ganimet olmakla vakıf olurlar.[1706]
Tamamen hür olup esir
alınan erkekler hakkında ihtilaf edilmiştir. Şafii'ye göre:"İmam
müslümanların maslahatına uygun olan, boyunlarının vurularak öldürülmelerini
emredebilir. Yakma veya boğmayı emredemez. Onlara iyilikte bulunup onları bedelsiz
olarak serbest bırakabilir. Onları müslüman esirlere karşılık ve mal ile
serbest bırakabilir veya onları köle de yapabilir. Bu durumda fidye veya
kölelik parası ganimet olur. Malik ve Ahmed de bu görüştedir.Ebu Hanife'ye
göre: İmam, Müslüman esirlerle onları değiştiremez. Onları fidye karşılığında
da serbest bırakamaz. Yine onalara iyilikte bulunup onları karşılıksız da serbest
bırakamaz.[1707]Kitap
ehlinden olan esirleri imamın cizyeye bağlayıp islam diyarında zımmı olarak hür
bırakması konusunda ihtilaf etmişlerdir. Malik Ahmed ve Ebu Hanife'ye göre;
imam bunu yapabilir. Bu onun için caizdir. Şafii'ye göre ise bu caiz değildir.
Beyhaki'nin sünennide Şafii'den naklettiğine göre ise bu caizdir.İbni Yunus[1708]
"Şerhu tenbihte" bu konuda iyi yönün olduğunu nakletmektedir.[1709]Kafirlerin
esir alınan kadın ve çocukları ise ittifakla kö-leleştirilirler. Onlar ganimet
mallarının hükmündedirler.[1710]Mesele:
Malik'e göre puta tapan kafir arapların köleleş-tirilmeleri caizdir. Ebu Hanife
ve Ahmed'e göre ise bu caiz değildir. Birinci görüş daha sahihtir.[1711]Mesele:
Bir müslüman erken davranıp, imamın izni olmadan esiri öldürürse, imam onu
azarlar.[1712] Alimlerin geneli bu
görüştedir. Evzai bu görüştedir. Bu iki görüşü Ab-deri Kifaye'de zikretmiştir.[1713]
Muğni'nin sahibi şöyle
diyor: Evli birisi karısı ile beraber esir edilirse, nikahlan iptal olmaz. Ebu
Hanife bu görüştedir. Malik ve Şafii'ye göre ise nikahlan iptal olur. Eğer kadın
yalnız basma esir edilirse ittifakla nikahları iptal olur. Ancak Ebu Hanife'ye
göre eğer kocası da ondan bir gün sonra esir edilirse, nikahları iptal olmaz.
Eğer adamm kendisi yalnız başına esir edilirse nikahı iptal olmaz. Ebu Hanife'ye
göre iptal olur. Ancak eğer kendisine iyilikte bulunulup serbest bırakılırsa
ve fidye ile serbest bırakılırsa nikahı iptal olmaz.[1714]
Hür ve akıllı olan bir
kafir, kendisine galip gelinmeden önce müslüman olursa, canı ve malı korunmuş
olur. Bunda ihtilaf yoktur. İster emniyette iken müslüman olsun, ister korku
halinde müslüman olsun. Ayn şekilde küçük çocuklarımda esir edilmekten
kutarmış olur. Ondan dolayı çocuklarına da islam hükümleri uygulanr. Kadının
hamilel-vri, doğurmuşun hükmündedir. Doğan çocuk annesine "tabi olarak
köleleştirümez.[1715]
Ebu Hanife bu görüşte değildir. Ona göre köleleştirilir. Dedenin müslüman
oluşu, küçük torunu korur. Ancak oğlunun hanımı köleleştirilir. Sahih görüş
budur. Yine aynı şekilde galip gelinmeden Önce kadın müslüman olursa, canım,
malını ve küçük çocuklarını korumuş olur. Bir kimse islam diyarına girdikten
sonra müslüman olursa ve onun darul harpte küçük çocukları var ise, onlar da
müslüman hükmüne geçerler. Onların esir alınmaları caiz değildir. Bu Ahmed'in
görüşüdür. Muğni'nin sahibinin nakline göre Malik de bu görüştedir. Ebu
Hanife'ye göre ise bunların esir edilmeleri caizdir.[1716]Hür
ve mükellef bir esir, imam kendileri hakkında herhangi bir hüküm vermeden önce
müslüman olursa canım korumuş olur. Şafii'nin sahih görüşüne göre ise müslüman
olmasından dolayı köleleştirilmez. İmam onu köleleştirme, bedelle veya bedelsiz
serbest bırakma konusunda serbesttir. Bunun da şartı vardır. O da onun
müslümanlar arasında dinini ve canını koruyacak bir aşiretinin olmasıdır[1717]Ahmed'e
göre ise esir müslüman olunca derhal azat edilmiş olur. Kadınların hükmü gibi.
İmamın bunda seçme hakkı yoktur.[1718]
Malik, Şafii, Ebu
Hanife ve Ahmed'e göre ana babasıyla beraber esir edilen çocuk ana babasının
dininden sayılır.[1719]Bir
çocuk sadece babası ile birlikte esir edilmişse bu konuda ihtilaf etmişlerdir.
Ahmed'e göre çocuk müslüman-dır. Malik, Şafii ve Ebu Hanife'ye göre ise çocuk
küfürde babasına tabidir.[1720]
Eğer çocuk yalnız başına esir edilirse Şeyh Ebu Hamid[1721],
Muğni|nin sahibi ve başkalarının naklettiği icmaya göre müslüman olur.[1722]
Fakat icma iddiası zayıf bir görüştür. Çünkü Şeyh Ebu İshak Şirazi Abderi ve
başkalarına göre Şafii mezhebinin görüşü, çocuğun küfrü üzerinde kaldığıdır.
Çocuk esir alanın dinine tabi olmaz. Ha-vi'nin sahibi şöyle diyor:"Çocuk
islamda esir alanın dinine tabi olur.[1723]Eğer
çocuk annesiyle beraber esir edilirse Malik ve Ahmed'e göre müslümandır.
Şafii'ye göre annesinin küfrüne tabidir. Zannedersem bu Ebu Hanife'nin de
görüşüdür.[1724]Esirler arasına fark
koyma konusunda ihtilaf etmişlerdir. Şafii'ye göre esir almanlar arasına[1725]
ana-baba ile çocuk arasına fark koymak caizdir.[1726]
İbni Münzir şöyle diyor:"Bir taifeye göre esirler arasında fark konulmaz.
Küçük ile büyük, kadın ile erkek aynıdır, eşittir. Ahmed b. Han-bel de bu
görüştedir. Hanefilere göre ise ana baba ile çocuk arasına erkek kardeş ile
kızkadeş arasına fark koyma caiz değildir. Aynı şekilde erkek çocuk ile kız
çocuk arasına da fark konulmaz. Eğer bunların beraber amcası, dayısı, dedesi,
kardeşinin oğlu veya kendisiyle evlenmesi haram olan yakın akrabalarından biri
var ise, valinin dağıtım veya satış sırasını ayırması caiz
değildir."Müellif şöyle diyor: Hanefi kitaplarında, bunun mekruh olduğu
geçmektedir. Hanefi mezhebine göre vali bunların arasım ayırırsa caizdir.
Şafii'ye göre ise ayırması ha-ramır. Muğni'nin sahibi anne ile küçük çocuğun
arasını ayırmanın caiz olmadığı konusunda ilim ehlinin icmasını nakletmektedir.
Ahmed şöyle diyor:"İkisinin arası ayrılmaz. Anne razı olsa da."[1727]
Bunu "Tenbihul gafilin an a'malil cahilin"[1728]
kitabında zikrettim.Mesele: İbni Münzir şöyle diyor:"Ganimetlerle beraber
satılıp üzerinde müşterinin biraz mal bulduğu cariye konusunda ihtilaf
etmişlerdir. Bir grup alime göre; bu mal orduya dağıtılan ganimetlere katılır.
Bu Şafii'nin görüşünün kıyasıdır. Biz de bu görüşteyiz. Ah-med'e göre de
ganimetlere katılır. Malik ise az olan miktara cevaz vermiştir. Yani müşteri
alabilir. Ancak çok olursa caiz değildir.[1729]Mesele:
Abderi şöyle diyor:"Eğer müslümanlar müşriklerin binek ve hayvanları alırlarsa,
onlara olan kinlerinden dolayı hayvanları Öldürmeleri caiz değildir,
müşriklerin onları kendilerinden alma korkusunda oldukları zamanda
öldürrheleri caiz değildir. Yemek için hari isterse hayvanın ayaklarının bağını
keser,[1730] isterse kafasını vurur.
Fakat boğazlaması mekruhtur.[1731]Razi'nin
Hanefilerden baz lalimlerdan naklettiğine göre ise, eğer onları islam diyaına
götüremiyorsa, onları boğazlar ve yakar. Mal ve silahlarida yakar. Demir
olanları ise gömer.[1732]
Az mal ve alimlerin bu
konudaki ihtilafı:Savaşta hazır bulunan çocuk ve kadın konusunda ihtilaf
etmişlerdir. Şafii[1733] ve
Ebu Hanife'ye göre; erkeğin payından az olan az miktarda mal bunlara verilir[1734]Ahemd'e
göre ise bunlara da tam pay verilir.[1735]Malik'e
göre ise bu ikisine ganimetten pay yoktur. Biraz büyümüş, savaşabilen, fakat
baliğ olmamış çocuğa ise savaşırsa tam pay verileceğini söylemiştir.[1736]
Hanefi'lerden Hidaye'nin sahibi şöyle diyor:"Ona da eğer savaşırsa az bir
mal verilir. Kadın eğer hastaların başında durur ve yaralıları tedavi ederse
ona da az bir mal verilir[1737]Savaşa
katılan köleler konusunda ihtilaf etmişlerdir. Ebu Hanife, Şafii ve Ahmed'e
göre onlara da az bir mal verilir. İbni Münzir'in naklettiğine göre Malik,
ganimetten onlara pay olmadığı görüşündedir.[1738]Mesele:
Şafii'nin en belirgin görüşüne göre bu az mal ganimetlerin beşte dördünden
verilir. Ebu Hanife de bu görüştedir, îkinci görüşe göre ise ganimetlerin
aslından verilir. (Yani paylaşımdan önce). Bu iki görüş te Ahmed'den rivayet
edilmiştir. Üçüncü bir görüşe göre ise, ganimetlerin beşte birlik kısmından
verilir.[1739]Şafii mezhebine göre[1740]
imam vereceği az miktar malı eğer yayaya veriyorsa, yayanın miktarından az
olmasına çalışır. Eğer az miktar mal veriierecek kişi atlı ise yayanın
miktarından daha fazla alır. Bu konuda iki görüş vardır.Birincisi: Bu miktar
atlı kişinin miktarından az olur. Bu Ahmed'in görüşüdür.[1741]İkincisi:
Bu miktar atlı kişinin miktarından az olmaz. Ma-verdi bunun kesin olduğunu
söylemiştir. Bu konuda köle ister efendisinden izin alsın, ister almasın,
çocuk velisinden ister izin alsın ister almasın, kadın kocasından ister izin alsın,
ister almasın.[1742]
Ahmed şöyle diyor:
Köle efendisinin izni olmadan savaşa katılırsa ona az miktarda mal verilmez.
Zımmi kimse imamın izniyle savaşa katılırsa az miktarda mal alır. Eğer izinsiz
katılırsa birşey alamaz. Sahih görüş budur.[1743]
Bilakis imam gerekli görürse onu azarlar. Eğer imam onu ücretle tutmuşsa,
sadece ücretini alır. İmam az miktarda mal alacakları onların menfaatine göre
değişik şekilde onlara mal verebilir. Savaşa katılanı tercih eder. Diğerlerine
göre daha çok savaşanlara öncelik verir. Atlı olanı yayaya tercih eder.
Yaralıları tedavi edip, susuzlara su taşıyan kadını, sadece yükleri gözeten
kadına tercih eder.[1744]Mesele:
Ganimetlerden pay alacaklardan, başkalarına ne zaman daha fazla savaşan
kimselere normal payından başka az miktarda mal verilir, Bir görüşe göre bu az
miktarda mal, maslahatlar İçin ayrılan kısımdan duruma uygun miktarda verilir.
İmamın güçlü gördüğü ve fedakarlığının daha fazla olduğu kanaatine vardığı
kimseye normal payından fazla vermesinin delili; Seleme b. Ekva'mn Abdurrahman
b. Uyeyne'nin kıssasındakİ sözüdür:"Rasulullah (s.a.v.) bana bir atlının
ve bir yayanın payı kadar bana verdi." Müslim ve başkaları rivayet
etmiştir. Hadis yukarıda "tehlikeye atılma" konusunda zikredilmiştir.[1745]Mesele:
Verilen az miktarda mal verilen kimselerin haki mıdır, yoksa isteğe bağlı bir
şey midir? Şafii'den iki görüş nakledilmiştir. Meşhur olana göre bir haktır.[1746]
Nefl Hakkındadır:Nefl: İmam veya komutanın, hücumda, öncülere karşı ilerlemede veya bir
pusuyu korumada tehlikeye atılan, fedakarlıkta bulunan birine ihtiyacın
gerektirdiği kadar fazladan verdiği rnal'dir.[1747]Mesele:
Nefl'in bir kişiye veya bir cemaate verilmesi caizdir. Belli olmayan birine de
verilebilir. Örneğin imam veya komutan:"Kim bu kaleye çıkarsa veya kim bu
suru yıkarsa veya kim burayı delerse onun için şu vardır" demesi gibi. Bu
ilim ehlinin çoğunun görüşüdür.îbni Kasım'ın naklettiğine göre-Malik: İmamın:"Kim
falan yerde savaşırsa veya kim düşmanla savaşıp bir kelle getirirse onun için
şunlar vardır" demesini kerih görmüştür. Aynı şekilde bir adamın da bu
tür şeyler için savaşmasını da kerih görmüştür.[1748]Neflin
kendisinden alınacağı yer konusunda ihtilaf etmişlerdir. Malik'e göre nefl
sadece Humus'tan kullanılır.[1749] Şafii
mezhebindeki sahih görüş, Şafii'nin "el-ümm" de belirttiği görüşe
göre; nefl maslahatlar için Humus'tan ayrılan beşte birlik kısımdan
kullanılır.[1750]
Ahmed ve bir cemaatin görüşüne göre ganimetlerin beşte dörtlük kısmından verilir.[1751]
Ebu Hanife'ye göre imam ganimetlerin beşte dörtlük kısmını dağıtmadan önce
ondan kullanabilir. Ancak dağıttıktan sonra ancak Humus'tan kullanabilir.[1752]Mesele:
îbni Münzir şöyle diyor: Rivayete göre Rasulul-lah (s.a.v.) giderken Humus'tan
sonra dörtte biri nefl olarak vermiş. Dönüşted e Humus'tan sonra üçte biri nefl
olarak vermiştir. Evzai, Hasan Basri ve Ahmed de bu görüştedir-ler.[1753]Bu
görüşe göre -ki Ebu Hanife de bu görüştedir.- İmam veya komutan darul harbe girdiği
zaman, önden düşmana baskın yapması için bir seriyye gönderirse ve onlara humusu
çıkardıktan sona ganimetlerin dörtte birini verirse caizdir. Bu dörtte birlik
kısım genel ganimetin beşte birlik başka bir kısmıdır. Geriye kalan beşte üçlük
bölümü ise ordu ve seriyye arasında yine paylaştırır. Geriye dönerken bir seriyye
gönderse ve onlara humustan sonra üçte birlik kısmı nefl olarak verirse
caizdir. Buna göre ganimetleri onbeş kısma ayırır. Humus olarak üç kısmı
ayırır. Sonra geri kalan on iki paydan dördünü de seriyeye dağıtır. Sonra
geriye kalan sekiz payı da ordu ve seriyye arasında yine dağıtır.Alimler şöyle
diyor: Geriye dönüşteki payı, giderkenki paydan daha fazla yaptı. Çünkü geriye
dönüş seriyyesi daha zordur. Gidişte ordu seriyyenin arkasındadır. Onu takip
eder. Düşman ondan korkar. Dönüşte ise seriyyeye arkadan destek olacak kimse
yoktur. Çünkü ordu geri dönmektedir. Düşman ise uyanıktır. Ayrıca geriye
dönüşte ailelerine daha çok iştiyak duyuyorlardır.[1754]
Fey' ve kullanımındaki ihtilaflar:Fey': Kafirlerden savaş yapılmadan alman mallardır.
Bulunan at, binek gibi. Müslümanların haberini alınca, onlardan korkup kaçan
kafirlerin bıraktıkları mallar gibi. Zimmet ehlinin verdiği cizye ve belde
ehlinin üzerinde ittifak ettikleri şeyler gibi. İslam diyarına girdiklerinde
vermeleri şart koşulan itcaret vergileri gibi. Zimmet ehlinden ölüp de varisi
olmayan kimsenin malı gibi.[1755]Mesele:
Nevevi şöyle diyor: "Revyani "Huliyye" de şöyle diyor:"Eğer
kafirler belli bir para karşılığında savaş sırasında bizimle anlaşırlarsa, bu
ganimettir."[1756]Hidaye'nin
sahibi şöyle diyor:"Alman malla eğer kafirlerin yanma varılmadan alınmış
ise cizyenin kullanıldığı yerlere kullanılır. Ancak ordu gidip onları kuşatmış
ise ve sonra bunları almış ise bu ganimettir. Beşte birini (Humus) alır ve
gerisini askerlere dağıtır. Çünkü manen zorla alınmıştır. [1757]Fey'in
bölüştürülmesi ve beşte birinin alınması konusunda ihtilaf etmişlerdir.
Malik'e göre:"Beşte birinin alınması vacip değildir. Bu imamın içtihadına
bağlıdır. Onu isterse Rasulullah'ın (s.a.v.) akrabalarına ve ailesine dağıtır.
İsterse de sonradan gelecek müslüman yönetciler için bırakır ve elde tutar. Bu
konuda yukarıda açıklamalar geçmişti. Ebu Hanife'ye göre müslümanların
maslahatında kullanılır. Malik'in görüşünde olduğu gibi beşte biri alınmaz.
Şafii'ye göre ise beşte biri alınır. Bu beşte birlik kısım ganimetlerin
humusunun kullanıldığı gibi kullanılır. Geriye kalan beşte dörtlük kısım
konusunda ise üç görüş vardır.
Birincisi:
Cihad için hazırlanmış ücretli askerlere harcanır.
İkincisi:
Maslahatlar için harcanır.
Üçüncüsü:
Humusun bölüştürüldüğü gibi bölüştürülür.Geçimleri sağlanan ücretli askerlere
dağıtılma şekli, her-birine verilecek miktar konusunda birçok mesele vardır.
Fıkıh kitaplarında genişçe geçmektedir.[1758]
Zorla esir alınan bir
müslüman ne zaman kafirlerden kaçmaya fırsat bulursa ihtilafsız' bunu yapması
gerekir.Eğer kafirler bir müslümanı şartsız serbest bırakırlarsa, o müslüman
onlarla savaşabilir, öldürebilir, esir alabilir, mallarına el koyabilir. Bu
Ahmed'in görüşüdür. Eğer onların ondan ve onun da onlardan emin olması
şartıyla serbest bırakırlarsa, müslümanın sözüne ihanet etmesi haramdır. Aynı
şekilde onun onlardan emin olduğu, fakat kendisinden eman istemedikleri durumda
da onlar savaşamaz. Sahih görüş budur. Bu Ahmed'in görüşüdür. Eğer onların
beldelerinden çıkmaması şartı ile serbest brakırlarsa, yine de oradan çıkması
gerekir. Bu şarta bağlı kalması haramdır. Ahmed'e göre vefa göstermesi
gerekir. Eğer tekrar onlara geri dönmesi veya fidye olarak onlara mal
göndemesi şartı ile bırakırlarsa, geri dönmesi haramdır. Ahmed'den gelen bir
rivayet böyledir. Mal ise eğer zorlanarak kendisine şart koşulmuş ise, bu şart
batıldır. Ahmed'in görüşü budur. Eğer kendisi isteyerek onlarla anlaşmış ise,
onu göndermesi vacip değildir.[1759]
Çünkü hak olmayan bir gerekliliktir. Fakat göndermesi müstehaptır. Ahmed'e
göre vaciptir.[1760]İbni
Abdüsselam el-Maliki Muhtasar'ın şerhinde şöyle di-yor:"Bir esir[1761]
birşeye itaat ederek güvence verirse, bunu yerine getirmesi vaciptir. İhanet
etmesi caiz değildir. Kendisinden zorla güvence alman veya güvence vermeyen
kimsenin, onların mallarından alabildiğine alması caizdir. Sâh-nun'a göre
malına ve canına güvence verirîirse kaçmaz. Malik'e göre kendisi kaçar, ama
onların mallarından herhangi birşey almaz.[1762]Ebu
Hasan Malik'i "tebsire"de şöyle diyor:"Düşman bir müslümanı esir
alırsa ve kaçmayacağına dair ondan güvence alıp onu serbest bırakırlarsa veya
kaçmayacağına dair ondan söz alıp onu bırakırlarsa, o kişi kaçamaz. Çünkü
eğer söz veya güvence vermeye zolanmış ise, onun kaçması müslümanlara zarar
verir. Düşman elindeki müslüman esirlerin sıkıştırılmasına ve müslümanlarm sözlerini
yerine getirmedikleri kanaatinin oluşmasına sebep olur.[1763]
Muğni'nin sahibi şöyle
diyor:
"Yolunu kaybeden
düşman veya rüzgarın müslümanlara doğru sürüklediği düşman, onları alan
kimselerindir. Bu Ahmed'den gelen bir rivayettir. Diğer rivayete göre ise onlar
fey'dirler.[1764]Ahmed'e,
Rum melikinin gönderdiği içinde adamları olan ve rüzgarın Tarsus'a doğru
sürüklediği bir gemi soruldu. Tarsus ehli bu gemiye karşı çıktılar. İçindeki
adamları öldürüp, mallarını aldılar, Ahmed şöyle dedi:"Bu Allah'ın
müslümanlara vermiş olduğu fey'dir." Yollarını kaybedip müslüman
köylerden birine giren ve esir alınan kimseler sorulunca da,"Onlar
köylülerindir. Aralarında paylaşırlar" demiştir.[1765]
Bir kalede bulunan veya bir süvari birliğinden olan bazılarının düşmanla
savaşmak için çıkıp silah veya mal elde ettikleri sorulunca, Ebu Abdullah'a
göre bunlar kaledekiler veya süvari birliği arasında paylaşılır.Mesele:
Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Kendileriyle savaşılanlardan biri, emansız
olarak İslam diyarına girerse, durumuna bakılır. Eğer adamın üzerinde silah
var ise ve bunları İslam diyarında satmak istiyorsa, ticaret için gelenler
emansız olarak girebildikleri için kendisine dokunulmaz. Ahmed şöyle
diyor:"Müslümanlar bir gemiye binip denizde, düşman topraklarından gelen
ve içinde müşriklerin tüccarları bulunan ve İslam beldelerine giden bir gemi
görürlerse, onlara karışmazlar. Onlarla savaşmazlar.[1766]
Rafü, Nevevi ve başkalarının zikrettiğine göre, ticaret amacı, emanı sağlamaz.
Eğer adam:"Ticaret amacının emanı gerektirdiğini zannetmiyordum"
derse, onun bu zannma itibar edilmez ve Öldürülür.[1767]Müellif
şöyle diyor: Şafii alimlerinden bir topluluğa:"Kendi beldesinden çıkıp
islam beldesine giden bir harbi ticarete gidiyor ise, amirlerden birinin onu,
müslümanlarm limanına girmeden önce veya girdikten sonra öldürmesi caiz
midir? Yoksa onun emanı kabul edilir mi edilmez mi?" diye sordum. Şöyle
cevap verdiler:"Müslümanların limanına girmeden önce ve girdikten sonra
onun öldürülmesi caizdir.[1768]îbni
Abdüsselam Muhtasar'm şerhinde şöyle diyor:
Divandaki kural,
Tehzib'de geçtiği gibidir."Beldemizde bulunan bir harbi, onu yakalayıp
alan kişinin midir, yoksa fey'midir?" diye sorulunca şöyle
dedi:"Malik'e göre, düşmandan birileri bizim sahilimizde bulunursa ve biz
tüccarız veya benzeri bir şey derlerse, bu onlardan mazaret olarak kabul
edilmez. Onlar da, onları alan kimsenin değillerdir. İmam onlar hakkında karar
verir. Bana göre bunlar müslümanlar için fey'dir. Bir Rum, tüccar olarak bizim
sahilimize gelirse ve yakalanırsa,"Gelen tüccarlara, malını satana kadar
dokunmadığınızı zanediyorum" derse veya islam beldesine yönelmişken daha
düşman topraklarında yakalanırsa ve,"Sizden eman almak için geldim"
derse, bu müşkil bir durumdur. Bana göre tekrar yerine gönderilir.İbni Vehb'in
Malik'ten naklettiğine göre, izinsiz olarak sahilimize yaraşan ve yakalanan
düşman, tüccar olduklarını söylüyorlarsa ve doğru söyledikleri de bilinmiyor
ise, gemilerinin batıp denizin onları buraya dağru sürüklemesi veya susuz
kalmışlardır ve su almak için izinsiz sahile inmiş olmaları ihtimalleri var
ise ve beraberlerinde silahlar var ise, bunlar imamın görüşüne kalmışlardır.
Bunların beşte biri alınmaz. Beşte bir, atlar ve bineklerle üzerine akın edilip
alınanlardan alınır. İbni Abdüsselam şöyle diyor:"Eğer doğru veya yalan
söylediklerine dair herhangi bir işaret yok ise, bunlar ya köleleştirilirler
veya memleketlerine geri dönderilirler. Meşhur görüşe göre öldürülmeleri caiz
değildir. Başka bir görüşe göre ise, engelleyici unsurları olmaması ve aslın
gereği olarak Öldürülmeleri caizdir.îbni Rüşd üç görüş
zikretmektedir:Birincisi: İslama yanaştıkları veya fidye için veya ticaret
için geldikleri şeklinde yakalandıktan sonra söyledikleri sözler kabul
edilmez. Bunlar fey' olurlar. İmam onlar hakkındaki görüşünü belirtir. Bunlar
ister İslam diyarında yakalansınlar, ister daha oraya kavuşmadan yakalansınlar.
Yine ister karşılıklı ticaret yapılan bir topluluktan olsunlar ister başka bir
topluluktan olsunlar farketmez.ikincisi: Söyledikleri kabul ediür ve
memleketlerine gönderilirler. Ancak söylediklerinin yalan olduğu ortaya çıkması
durumanda söyledikleri kabul edilmez. Örneğin:"Biz tüccarz. Ticaret yapmak
istiyoruz derler, ama yanlarında ticaret yapacakları herhangi birşey yoktur ve
kendileriyle beraber silahlar vardır. Bir görüşe göre İslam beldesine
kavuşmadan önce yakalanırlarsa böyle yapılır. İslam diyarına geldikten sonra
yakalanırlarsa, fey' olurlar. Bu Yahya b.Said'in, Malik'in ve Sahnun'un
görüşüdür. Bir başka görüşe göre ise yola çıkmalarıyla yakalanmış iseler, İslam
diyarında yakalansalar da yine sözleri kabul edilmez. Bu İbni Kasım'ın,
"Bunye"deki görüşüdür. Bir başka zayıf görüşe göre ise müslüman
beldesinde uzun müddet kaldıktan sonra ve yalan söyledikleri ortaya çıktıktan
sonra kabul edilmez. Bu görüş İbni Kasım'ın Yahya'dan duyduğu
görüştür.Üçüncüsü: Eğer karşılıklı ticaret yapılan bir beldeden iseler, fidye
veya ticaret veya eman istemek için geldiklerini söylüyorlar ise, söyledikleri
kabul edilir veya memleketlerine geri gönderilirler. Aksi takdirde fey'
olurlar. İbni Ha-cip, "EIvadihatu"da bu görüşte olduğunu söylemiş ve
bunu Malik'e de nispet etmiştir. Bu Rabia'nm ve Sahnun'un da görüşüdür.Bu
konuyu bilinen bir maksatla uzattık.[1769]Mesele:
İbni Abdüsselam şöyle diyor:"Harbilerden bazıları eman ile islam diyarına
ticarete gelirlerse, alışveriş yapıp geri dönerlerse, sonra rüzgar onları
tekrar islam diyarına sürüklerse, ilk eman yine onlar için geçerlidir. Emanın
bitimi adamların beldelerine geri dönmeleridir. Müdevve-ne'de geçtiğine göre
beldelerine dönene kadar eman geçerlidir. İslam beldesini terk edene kadar
canlarına ve mallarına eman verilir.İbni Mevvaz şöyle diyor:"Belelerinde
emin yerlerine kavuşana kadar, onlara eman vardır. Sahih olan görüş
Müdevvene'de geçen görüştür.[1770]
Kafirler
müslümanlardan ganimet alırlarsa, o mallar onların mülkiyetine geçer mi? Bu konuda
ihtilaf'etmişlerdir. Malik ve Ebu Hanife'ye göre onların mülkiyetine geçer. Ancak
Ebu Hanife bunun için, malların darul harbe taşınmasını şart koşmuştur. Bu
mülkiyetten de müslümanların çoğunun annesini ve anlaşmalı köleyi istisna
etmiştir. Ebu Hanife'ye göre bu ikisi onların mülkiyetine geçmezler. Şafii'ye
göre ise kafirler müslümanların mallarından herhangi bir şeye sahip olamazlar.
Bu İbni Abdüsselam'ın da tercih ettiği görüştür.[1771]
Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Bu Ahmed'den gelen görüşlerin de en
belirginidir. Ah-med şöyle diyor:"Eğer o mala dağıtımdan önce sahibi
kavuşursa, o mal onun hakkıdır. Ancak dağıtımdan sonra onları alamaz. Çünkü
imamın yaptığı dağıtım hüküm yerine geçer. Hakkında içtihad edilen herhangi bir
konuda imam hüküm verirse, o konuda hükmü geçerlidir. Ahmed'den ise bu konuda
iki rivayet vardır.[1772]Mesele:
Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Harbi olan bir kafir müslüman olur veya eman
ile îslam beldesine girerse ve daha önce müslümanların mallarını almış ve
telef etmiş ise, bunu karşılamaya mecbur olmadığı konusunda ihtilaf
yoktur." Eğer müslümanlardan ganimet aldığı mal elinde iken müslüman
olursa, o mal onundur. Bunda da ittifak vardır. Çünkü Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyuruyor:"Kim birşey kendisinde iken müslüman olursa, o şey onundur.[1773]Malik
de Ahmed'in görüşündedir.[1774]
Şafii şöyle diyor:"Müslüman olduklarında mal ellerinde ise onları sahiplerine
geri vermeleri gerekir.[1775]Mesele:
Eğer ganimetler arasında bir müslümanın malı bulunur ise ve o malın o
müslümanın olduğu dağıtımdan önce sabit olursa, o mal bedelsiz olarak sahibine
verilir. Bu Şafii'nin görüşüdür.[1776]
Malik, Ebu Hanife ve Ahmed de bu görüştedirler. Şafii'ye göre o malı payına
düşen kimse[1777] sahibine
geri verir. Sonra imam onun payını beytül maldan tamamlar. Eğer beytül malda
bir şey ise dağıtımı iptal eder ve yeniden dağıtır. Malik'e göre ise sahibi
eğer biliyorsa onu parayla satın alır. Eğer bilmiyorsa bedelle alır. Bu Ebu Hanife
ve Ahmed'den gelen bir rivayetin de görüşüdür. Diğer bir rivayete göre ise
Ahmed'in görüşü, sahibinin onda herhangi bir şekilde hakkının olmadığıdır.[1778]*[1779]"Müslümanlar
müşriklerden aldıkları ganimetler arasında müslümanların alametinin üzerinde
bulunduğu mallar olursa ve sahipleri de bilinmezse, bunlar ganimettir. Ahmed
şöyle diyor:-Mısır'dan gelen bir müslüman gemisinin yolunu, rum'lar kesmişti.
Ona el koydular. Daha sonra müslüman-lar onlardan geri aldılar,- Elindeki
malların sahipleri biliniyorsa, o mallar yenilemez." Bundan anlaşıldığına
göre, sahipleri bilinmiyorsa, o zaman yenilebilir. Buna benzer bir görüşü,
Sevri ve Evzai de belirtmişlerdir. Şöyle diyorlar:"Bunlar ganimet
olurlar." Şafii'ye göre ise sahibi gelinceye kadar bekletilir.Eğer
üzerinde resim bulunan bir şey bulursa, onu olduğu halde geri dönderir. Ahmed
ve Şafii bu görüştedir. Ah-med'e şöyle soruldu:"Rum beldesinde bir gemiyle
karşılaştık. İçinde gemiciler vardı.[1780]"Bu
falanın, bu falanın" dediler?" Ahmed şöyle cevap verdi:"Bunların
sahipleri biliniyor. Bunlar bölüştürülmez.[1781]Malik'e'göre
malın bir müslümana ait olduğu bilinip, kimin olduğu bilinmezse mal
bölüştürülür, bekletilmez. Bu Müdevvene'de söylenmiştir. Aynı şekilde malın ait
olduğu belde bilinse bile, sahibi bilinmese yine dağıtlır. Malik ve İbni
Kasım'ın görüşlerine göre böyledir.[1782]Mesele:
Eman verilen birisi müslümanlann mallarıyla İslam beldesine gelirse,
sahiplerinden başkalarının onları alması Malik'e göre mekruhtur. Çünkü bir
müslümanın malını gönül hoşluğu olmadan almaktadır. Müdevvene'de böyle
söylüyor. Mevaziye'de ise Malik başka müslümanın esas sahibi gelir ve o da ona
verir ümidiyle o mallan almasının müstehap olduğu görüşündedir.Müellif şöyle
diyor: Eğer sahibi gelir ve ona bu malı alması mekruhtur denilmesi ve iki
görüşün birleştirilmesi daha iyi olurdu. Malik'in mezhebine göre bir müslüman o
malı alırsa veya ona hibe edilirse, o kişi o mala sahip olmuş olur.
Müdevvene'de böyle söylüyor. Buna göre önceki sahibinin o malı karşılıksız
veya parayla alması söz konusu değildir. Mevaziye'de ise eski sahibinin onu
almaya daha çok hakkı olduğunu söylemektedir.[1783]
İbni Abdüsselam ibni
Hacib'in Muhtasar'mda geçen "Zımmi biri sözünü bozarak çıkarsa harbi
olur" sözü hakkında şöyle diyor:"Yani bir zımmi darul harpte ev
almak için çıkar ve verdiği sözü ve zimmeti terkederse, o kimse isteğiyle
başbaşa brakılmaz. Harbi ile savaşıldığı gibi onunla da savaşılır. Eğer
öldürülürse telef olmuş olur. Bu sahih görüştür. Bunda ihtilaf olduğunu
bilmiyorum.[1784]
Muğni'nin sahibi şöyle
diyor:"Müşriklerin başlarının bir beldeden başka bir beldeye taşınması
mekruhtur. Onların ölülerinin azalarının kesilmesi-de (müsle) mekruhtur. Onlara
işkence de mekruhtur. Ölülerin mancınıktan atılması da mekruhtur. Ahmed bu
görüştedir. Eğer bir maslahat için yaparlarsa caizdir. Rivayete göre Amr b.
As İskenderiyye'yi kuşatınca İskenderiye ahalisi müslümanlardan bir kişiyi
yakaladılar. Onun kafasını kestiler. Adamın yakınları kızgnhkla Amr'm yanına
geldiler. Amr:"Onlardan bir kişiyi tutun. Kafasını kesip mancınıkla
onlara atın" dedi. Müslümanlar bunu yapınca, onlar da müslümanın kafasını
aynı şekilde müslümanlara attılar.[1785]Müellif
şöyle diyor: Kafirlerin başlarının İslam beldesine taşınmasının mekruh oluşu
konusunda Şafii'lerin iki görüşü vardır.[1786]
Ebu Bekir'e (r.a.) Berrak'ın başı Şam yoluyla getirilince, bunu iyi görmemiş
ve:"Bu acemlerin adetidir" diyerek bunu yasaklamıştır. Bunu Beyhaki
bir çok senedle rivayet etmiştir. Bir sened ravi-Ieri iyidir. Yukarıda Ebu
Harad'm seriyyesinde geçtiği gibi:"O, Rufaa b. Kays'ın başım Rasulullah'a
(s.a.v.) getirmiş ve o da bunu yasaklamamıştır.[1787]
Fakat İbni ishak'ın rivayetinde bu nehyediliyor.
1291-
Taberani'nin ravileri sika olan bir sened ile Firuz ed-Deylemi'den[1788]
rivayet ettiğine göre; Esved el-Ansi'nin başını Rasulullah'a (s.a.v.)
getirmiştir.[1789]
Muğni'de şöyle
diyor:"Kendileriyle savaşılan kafirlerde[1790]
hediye kabul edilmesi caizdir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) Mısır sultanı
Mukav-kıs'm hediyesini kabul etmiştir. Bu savaş sırasında olmuştur.
Ebu'l-Hattab şöyle diyor:"Müşriklerin ordu komutanına veya kuvvet
komutanlara verdikleri hediyeler ganimettir. Çünkü müşrikler bunu müslümanlarm
korkusundan dolayı yapmaktadırlar. Buna göre fert olan amirlere verilen
hediyeler onlarındır. Kadıya göre ise o da ganimettir. Eğer darul harpten islam
diyarına gönderilmiş ise, onlar hediye edilenindir. îster, imam olsun,ister
başkası olsun. Bu Şafii ve Muhammed b. Hasan'm görüşüdür. Ebu Hanife'ye göre
ise, her halde hediyeler hediye edilenindir. Bu görüş Ahmed'den de rivayet
edilmiştir. Şafii mezhebine göre, hediye verildiği zaman savaş devam ediyor ise
bunlar ganimettir. Müslümanların hepsinindir. Eğer sarftan sonra verilmiş ise,
o zaman hediye edilenindir. Benzer bir görüş ise İbni Kasım'danda
nakledilmiştir.
Enıan ve bu konudaki
ihtilaflar:Şafii mezhebine göre mükellef bir müslümanın kendi isteğiyle harbi
birine veya belli sayıdaki adama verdiği emandır. Bir bölgeye veya bir beldeye
verilen eman ise barış emanıdır. Bu da imama hastır.[1791]
Ahmed bu görüştedir.[1792]
Ebu Hanife'ye göre bir müslüman bir kafire veya bir şehir ahalisine eman
verirse emam geçerlidir, sahihtir.[1793]Kölenin
verdiği eman hakkında ihtilaf etmişlerdir. Şafii,Ahmed veMalik'in meşhur
görüşüne göre emam caizdir.[1794]Ebu
Hanife'ye göre eğer kölenin savaşmasına izin verilmişise emam caizdir. İzinli
değilse emam da caiz değildir.[1795]-
Kadının emanının cevazı konusunda ittifak etmişlerdir.Eşyayı birbirinden
ayırtedebüme yaşına gelmiş çocuğun emam konusunda ihtilaf etmişlerdir. Şafii
mezhebine göre emam caiz değildir. Ahmed de bu görüştedir. Malik'in meşhur
görüşüne göre caizdir. Şafii'den de böyle bir görüş
nakledilmiştir.Hanefi'lerden Hidaye'nin sahibi şöyle diyor:"Sahih görüşe
göre eğer savaşması için izin verilmiş ise emanı sahihtir. Eğer bundan men
edilmiş ise köledeki ihtilaf bunda da vardır.[1796] Yani
Ebu Hanife ile Muhammed arasmda- îbni Münzir "israfta çocuğun emanımn caiz
olmadığına dair icma nakletmektedir. Akledemeyen çocuk eman vermek isterse, bu
sahihtir. Aksi takdirde yukarıdaki ihtilaf söz konusudur.[1797]
Aynı şekilde zımminin verdiğiemanm caiz olmadığı konusundaki icma naklinde de
şüphe vardır.[1798]Mesele:
Bir kafir esir alındığında, fertler ona eman veremezler. Ona iyilikte bulunup
serbest de bırakamazlar. Müslümanlardan birisi:"Ben buna daha önce eman
vermiştim" derse, bu da kabul edilmez. Ancak iki kişi ona şahitlik
ederse, onlarn şahitliği kabul edilir. Bu Şafii'nin görüşüdür.[1799]
Bir müşrike eman
manasına yapılan işaret Şafii ve Ma-lik'e göre emandır.[1800]
Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Eğer eman manasında kullandıkları bir
işaretle onlara işaret ederse ve "ben bununla emanı kastetmedim"
derse, sözü kabul edilir.[1801]Meseleler:
Nevevi "Ravda" da Rafii'ye tabi olarak şöyle diyor:"Eman maksad
ifade eden her türlü lafızla meydana gelir. İster bu lafız açık olsun, ister
kinaye olsun. Açık lafızlar Örneğin; seni mükafatlandırdım, sen mükafatlandırıldın,
seni emniyetlendirdim, sen emniyettesin, sen benim emammdasm, sana şiddet
yoktur, sana korku yoktur, korkma, ürkme, gibi lafızlardır.Kinaye lafızlar ise
örneğin; istediğin gibi olman bana aittir, istediğin gibi ol gibi lafzlardir.
Eman mektup ve yazıyla da verilir. Elçi ister müslüma olsun, ister kafir
olsun. Eman ibareyi anlamaya gücü yetenin anlayacağı işaret ile de verilir.
Eman verilen kişinin eman verildiğini bilmesi, eman haberinin ona ulaştırılması
gerekir. Eğer eman haberi ona ulaşmamış ise ona eman yoktur. Bir müslüman acele
edip onu öldürürse, bu caizdir. Emanm kabul edilmesinin sözlü olarak ifade
edilmesi şart değildir. Eğer kafir,"Senin emanını kabul ettim veya senin
emaninda değilim tedbirini al" gibi lafızlar kullanırsa eman ona göre
şekil kazanır. İmama göre bu söz ile eman red edilmiş olur. Çünkü eman tek
tarafda meydana gelmez. Eğer imam tüccarların islam diyarına girişlerini
maslahata uygun görür ve:"Kim ticaret için İslam diyarına girerse, o
emandadır" derse caizdir.
Muğni'nin sahibi şöyle
diyor:"Bir müslüman bir düşman askeriyle karşılaşırsa ve ona:"Dur
veya "Silahını at" derse, ona eman vermiş olur. Aynı
şekilde:"Korkma, ürkme, telaşlanma. Sana korku yoktur, sana şiddet
yoktur" gibi lafızlar kullanırsa, bütün bunların eman olduğunda ihtilaf
olduğunu bilmiyoruz. Eğer ona:"Kalk veya dur veya silahını at" derse,
bizim alimlerimize göre bu emandır. Çünkü kafir bunun eman
olduğunainanmaktadır.[1802]Eğer
bir casusa veya öncüye eman verirse, eman gerçekleşmez. İmam şöyle diyor:
"Kafirin
emniyetli yere kavuşmaması gerekir. Çünkü öylelerinin islam diyarına girmesi
ihanettir. Bunun için bunun öldürülmesi gerekir." İbni Abdüsselam
el-Maliki şöyle diyor:"Onlardan biri ticaret için geldiğinde, öldürülmesi
caizdir. Sonra onun casusluk için geldiği ortaya çıkar. Dolayı-sıyla ona
verilen eman batıl olur. İmam da onu öldürme veya köleleştirme konusunda
serbesttir. Aynı durum onun düşmanın casusu olduğu bilindiğinde de geçerlidir.[1803]Eman
verildiğinde emandaki kişinin öldürülme ve esir alılmadan kurtulduğunda ittifak
etmişlerdir.Mesele: Rafii, Nevevi ve başkaları şöyle diyor: "Eğer müslüman
küfür diyarında zayıf ise ve dinini açığa vuramıyor ise, orada kalması
haramdır. İslam diyarına hicret etmesi vaciptir. Eğer hicrete güç yetiremiyorsa,
gücü yetene kadar özürlüdür. Eğer kavminde itaat edilen birisi olmasından
dolayı veya onu koruyacak bir aşiretin olmasından dolayı dinini açığa
vurabiliyor ise ve dininin fitneye düşmesinden korkmuyor ise hicret etmesi
vacip değildir. Fakat müstehaptır. Taki onların sayısını çoğaltmasın veya
onlara meyletmesin. Zayıf bir görüşe göre ise yine vaciptir. Sahih olan görüş
birincisidir.[1804]Müellif
şöyle diyor: Ahmed'in mezhebi yukarıda geçenlerin hepsine muvafıktır. Nevevi
şöyle diyor:"Havi'nin sahibi şöyle diyor:"Eğer islamın kavmi arasında
yayılmasını ümid ediyorsa, orada kalması daha efdaldir. Eğer darul harpte
köşesine çekilme veya onların istediklerini yapmamaya gücü yetiyor ise orada
kalması vaciptir. Çünkü onun esas yeri islam diyarıdır. Eğer oraya hicret
ederse bulunduğu yer darul harbe dönüşecektir. Bu da haramdır.[1805]
Müellif şöyle diyor:
1292- Ebu
Davud ve başkalarının Semrete b. Cündüb'den (r.a.) rivayet ettiklerine göre
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Kim müşrikle bir araya gelip onunla
beraber oturursa, o da onun gibidir.[1806]Taberani'de
rivayet etmiştir. Onun rivayeti şöyledir: "Rasulullah (s.a.v.) müşriklerle
beraber oturmaktan, onlarla bir araya gelmekten alıkoydu. Şöyle
buyurdu:"Kim onlarla oturur veya bir araya gelirse, o da onlardandır."
1293- Bu hadisi Hakim de rivayet etmiş ve
Buhari'nin şartı ile sahih olduğunu, söylemiştir. Ancak Buhari'nin lafzı
şöyledir:"Kim onlarla oturur veya bir araya gelirse bizden değildir.[1807]
1294-
Ahmed'in Cerade b. Ebu Ümeyye'den rivayet ettiğine göre:"Rasulüllah'ın
(s.a.v.) ashabından iki kişi birbirlerine şöyle diyorlardı:"Hicret
kesilmiştir." Bu konuda ihtilaf ettiler. Ben Rasu-lullah'm (s.a.v.) yanma
gittim ve:"Ya Rasulallah! Bazı insanlar hicretin kesildiğini söylüyorlar"
dedim. Rasulullah (s.a.v.):"Cihad olduğu müddetçe hicret kesilmez"
buyurdu.[1808]
1295- Yine
Ahmed'in Malikoğullarmdan bir adamdan rivayet ettiğine göre şöyle
diyor:"Düşmanla savaşıldiğı müddetçe hicret kesilmez.[1809]Her
iki hadisin ravileri de sahih hadis ravileridİr.
1296- Bu hadisi Bezzar Sevban'dan rivayet etmiştir
Onun rivayeti şöyledir:"Kafirlerle savaşıldığı müddetçe, hicret
kesilmez."[1810]
1297-
Taberani'nin ravileri sika olan bir sened ile Kays b. Ebu Hazim'den, onun da
Halit b. Velid'den rivayet ettiğine göre; Rasulullah (s.a.v.) Halit b. Velid'i
Has'am kabilesinden bazı insanlara gönderdi. Onlar da secde etmekle
kendilerini kurtarmaya çalıştılar. Halit de onları öldürdü. Rasulullah
(s.a.v.) bir diyetin yarısı ile onların diyetini verdi. Sonra şöyle
buyurdu:"Ben müşriklerle oturup onların ateşini göstermeyen her
müslümandan beriyim.[1811]Mesele:
Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Ahmed'in görüşüdür zahirine göre bir
müşlümanın esir olduğu müddetçe evlenmesi caizdir. Çünkü eğer hanımı da onunla
beraber esir edilmiş ise nikahlan sahih olmakla beraber kafir onun hanımıyla
cinsi ilişkiye girmesini engeller. Zühri şöyle diyor:"Esirin düşman elinde
olduğu müddetçe evlenmesi caiz değildir." Hasan evlenmesini mekruh
görmüştür. Çünkü esirin çocuğu olursa, o da köle olur. Başkalarının da onun
hanımıyla cinsi ilişkiye girmediklerinden emin olamayız. Ahmed'e, hanımıyla
beraber esir edilen bir müşlümanın onunla cinsi ilişkiye girmesi sorulunca,
şöyle cevap vermiştir:"Nasıl ilişkiye girecek. Belki onlar da o kadınla
ilişkide bulunmuşlardır." Esrem şöyle diyor:"Belki kadın onlardan bir
çocuk doğurur ve çocuk onlardan olur." Ancak ticaret ve benzeri bir
amaçla onlardan eman alarak oraya giderse yine evlenmesi uygun değildir. Çünkü
hanımının çocuk doğurduğunda, kafirlerin çocuğa sahip çıkıp onu kendi aralarından
büyütüp, onların dinine girmesinden emin olamaz. Eğer şehveti galip gelirse
müs-lüman bir kadınla evlenmesi mubahtır. Çünkü zaruret halidir. Ancak yine
ondan uzak durur. Taki çocuk doğurmasın. Kişi onlardan biriyle de evlenmez.
Çünkü eğer kadın onlardan ise, orada kadın çocuğa sahip çkar ve çocuğu kendi
dinine tabi kılar. Eğer onlardan bir cariye satın alırsa, onunla cinsi
ilişkiye giremez. Çünkü çocuğuna sahip çıkmaları korkusu vardır. Onu alıp
köleleştirebilir ve kafir yapabilir-ler.[1812]
1298- İmam
Ebu Bekir b. Münzir şöyle diyor: "Rasulullah'dan (.a.v.) gelen bir hadise
göre şöyle buyuruyor:
"Kim müşriklerle
beraber oturursa, ondan zimmet kaIkar.[1814]Müellif
şöyle diyor: Bunu Hâmmad b. Selme Haccac'dan, o da İsmail b. Ebi Halit'ten, o
da Kays'tan[1815], o
da Cerir'den, o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiştir. Beyhaki
Sü-nen'inde nakletmiştir.İlim ehli ticaret amacıyla şirk diyarına giriş
konusunda ihtilaf etmişlerdir. Malik ve Evzai bunu mekruh görmüşlerdir.
Hasan'dan rivayet edeldiğine göre, düşman topraklarına yiyecek taşıyanların
fasıklar olduğunu söylemiştir. Ata ve Amr b. Dirar onların beldesine silah
taşımayı kerih görmüşlerdir. Leys b. Sa'd şöyle diyor:"Bunu yapan
cezalandırılır." Ebu Bekir şöyle diyor:"Kafirlerin hükümlerinin müslümanlara
uygulandığı yerlerde Darul harbe giriş mekruhtur. Eğer onlarla alışverişte,
bulunursa bu haram değildir.[1816]Mesele:
İmam bir savaş diyarıyla[1817]
barış yaparsa, sonra onları başka bir topluluk esir ederse, bizim onları satın
al-mamazı veya onları kendimize köle olarak alamayız. Abde-ri bunu Şafii
mezhebinden nakletmiştir.[1818]
Malik ve Ahmed de bu görüştedir. Ebu Hanife'ye göre ise bu hakkımız vardır.
Darul harpte sınır
oluşturma konusunda ihtilaf etmişlerdir. Ahmed'e göre onların beldesinden
çıkıncaya kadar orada sınır oluşturanlayız. Malik ve Şafii'ye göre ise İslam
diyarından sınır oluşturulduğu gibi harp diyarında da sınır oluşturulur.İbni
Münzir şöyle diyor: Rey ashabına göre darul harpte bulunan müslüman bir kişi,
orada zina ederse ve sonra oradan çıktıktan sonra bunu itiraf ederse, ona had
uygulanmaz. Çünkü müslümanlarm hükümlerinin uygulanmadığı bir yerde zina
etmiştir.[1819]
Kadınlarla beraber
düşman topraklarına sefere çıkılmayacağı konusunda ittifak etmişlerdir. Ancak
onları koruyacak ve onlardan emin olunacak kadar büyük bir ordu ile çıkarlarsa
bu caizdir. İbni Abdüsselam'ın Muhtasar'daki açıklamasına göre emniyetin
olmadığı durumlarda sefere çıkmak caiz değildir. İbni Hacibin, "kadınlarla
büyük bir ordu olmaksızın düşman topraklarına çıkılmaz" sözü hakkında
şöyle diyor:"Bu caiz olmamanın kafirlerin topraklarıyla sınırlanmasından,
İslam topraklarında her halükarda seferin caiz olduğu sonucu çıkmaktadır. Issız
dağlar ve vadiler de dahil. Ancak durum böyle değildir. Alimler İslam diyarında
da olsa emniyetli olan vadi ve dağlarda kadınlarla sefere çıkmaya cevaz
vermişlerdir.[1820]Yine
mushaf ile düşman topraklarına çıkmanın da caiz olmadığı konusunda ittifak
etmişlerdir. Ancak mushafı koruyacak kadar büyük bir ordu ile olursa caizdir. Malik'e
göre düşman toprağına herhangi bir şekilde sefere çıkmak caiz değildir. İster
emniyetli bir orduyla olsun, ister olmasın. Çünkü orada düşürme veya onların
topraklarında unutma korkusu vardır.[1821]Müellif
şöyle diyor: Bunlar bu kitaba uygun gördüğüm hükümlerdir. Burada zikredilen her
meselenin ayrıntıları fıkıh kitaplarında zikredilmektedir. Allah muvaffakiyet
verendir.
İnsanlar savaşın,
hile, tuzak ve aletleri hakkında kitap yazmışlardır. Bu kitap bu konuda geniş
bilgi ihtiva etmemektedir. Fakat burada kısa bir Özet sunacağız. Bilinmesi
geeken yöntem ve girişler gibi. Yardım ancak aziz ve hakim olan Allah'tandır
(c.c).Bazı hikmet sahipleri şöyle diyor: "Allahu Teala savaşm adaplarını
şu ayetinde bizler için toplamıştır:"Ey iman edenler! Bir topluluk ile
karşılaştığınızda sebat edin. Allah'ı çokça anın. Umulur ki felaha erersiniz.
Allah'a ve Rasulune itaat edin. Ayrılığa düşmeyin. Yoksa dağılırsınız ve
havanız gider. Sabrediniz. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir."
(Enfal: 8/45-46)Müellif şöyle diyor: Bunu söyleyen doğru söylemiştir. Allahu
Teala bu ayette savaşanlara beş şeyi emrediyor. Bu beş şey bir toplulukta
bulunduğu zaman, mutlaka galip gelirler. Sayıları ister az, ister çok olsun, Bunlar:
Sebat, Allah'ın çokça zikredilmesi, Allah'a ve Rasulune itaat, zayıflık ve
dağılmayı gerektiren tartışmalardan kaçınmadır. Bunlar bir araya geldikleri
zaman oklardan oluşan bir bağ gibi olurlar. Birlikte kırılmasına güç
yetirilmez. Ayrıldıkları zaman tek tek kınlan oklar gibi kolayca kırılırlar.
Beşincisi ise sabırdır. Sabır galibiyetin sahibi ve nedenidir. Bu beş
Özellikten biri ne zaman kaybedilirse, onun miktarı kadar galibiyetten kaybedilir.
1299- Sahihi
Buhari ve Müslim'de Cabir.ve Ebu Hurey-re den (r.a.) rivayet edildiğine göre
şöyle diyorlar:"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Savaş hiledir.[1822]Bu,
cahiliyye ve İslam'da akıllı kimselerin üzerinde ittifak ettikleri bir şeydir.
"Savaş hiledir" sözünün manası: Yani savaş bir hile ile yön değiştirir.
Kesai[1823] ve Ebu Zeyd[1824]
böyle söylemişlerdir.Rivayet edildiğine göre Amr b. Abdivud Ali ile düello
edince» ona doğru geldi. AH ona şöyle dedi:"Ben iki kişi ile savaşmaya
gelmedim." Amr arkasına dönünce Ali ona vurdu. Amr:"Beni
aldattın" deyince, Ali:"Savaş hiledir" dedi. Buna benzer bir
hareketi Halife el-Hadi harici kendisine saldırınca yaptı. Yanında kimse yoktu.Üzerinde
silah da yoktu. Harici kendisine yaklaşana kadar yerinde hareket etmemişdi.
Yaklaşıp elini kaldırıncaEl-Hadi:"Boynuna vur" diye bağırdı. Sanki
haricinin arkasında duran birine emrediyordu. Harici arkasına dönünce Hadi
üzerine sıçrayarak göğsüne bir tekme yapıştırmıştı. Elinden kılıcı alarak
hariciyi Öldürmüştü. Tercümesinde bu olay yukarıda anlatıldı.Bunun gibi şöyle
denilmektedir:"Nice hileler vadır ki kabiliyetten daha faydalıdır."
Bazı hikmet sahipleri de şöyle demişlerdir:"Düşmanını gücün ile istediğin
zaman, onun sana göre zayıf yönünü bilene kadar ona yaklaşma. Onu hile ile
istediğin zaman, her ne kadar büyük olsa da onu yanında büyütme."
Bir topluluğa savaşa
gideceği zaman yakındaki ve uzak-takilerin şüphe etmeyecekleri şekilde başka
tarafa gidiyor-muşcasma yönünü gizlemesi sünnettir. Maksadını kendi adamlarına
ve başkalarma belirtmemesi gerekir. Ancak zaruretten açıklaması gerekiyor ise,
bunu açıklar. Rasulul-lah'in (s.a.v.) Tebuk seferinde yaptığı gibi Rasulullah
(s.a.v.) bu seferde niyetini insanlara açıklamıştı. Taki sefere uygun[1825]şekilde
.hazırlansınlar ve uzaklığından dolayı tedbirli davransınlar. Eğer yönünü normal
şekilde başkasına gidi-lecekmiş gibi yakınlık, uzaklık veya korkutma[1826]
ile gizli-yebiliyorsa, bunu da yapsın. Gizleme imkanı bulduğu kadar da
maksadını açıklamasın.
1300- Sahihi
Buhari ve Müslim'de rivayet edildiğine göre; Rasululiah ne kadar savaşa çıktıysa
maksadını başkasına gidiyormuşçasına gizlemiştir.[1827]
Eiçi, gönderenin
durumunu ortaya koyar. Çünkü gönderenin cesaretinin ve ilerleyişinin bir
örneğini taşımaktadır. Onun aklının ve anlayışının tercümanıdır. Onun kemal
sıfatlarının aynasıdır. Nice elçiler vardır ki, düşmanının kalbinden
kendisini gönderenin kokusunu silip atmıştır. Acizliği, korkaklığı,
pejmürdeliği[1828]
zayıflığı, dilinin kekemeliği ile bunu yapmıştır. Nice elçiler de vardır ki
gönderenin korkusunu düşmanın kalbine, iyi görünüşü, şiddetle ilerleyişi,
coşkunluğu, sebatı, kalbinin güçlülüğü, dilinin açıklığıyla sokmuştur. Bu da
düşmanın kırılışının ve ona galip gelmenin sebebidir. İnsanın elçisini şeddetle
eleştirmesi ve dönmesi[1829]
gerekir. Açık gözlülüğünü, söz ve davranışların-daki ferasetini, aklını,
coşkunluğunu, sebatını bir çok defa tecrübe etmesi gerekir. Bu elçiyi birçok
defa aynı yere göndermemesi gerekir. Çünkü aynı yerden o elçiye yakınlık gösterilip
iyilikte bulunulabilir.Kalpler iyilik yapana doğru kaymaya meyillidirler. Bunun
sonucunda elçi gerekli sözlerle düşmanını tanıdığı için üzerine gidemez. Ona
vefa duygusundan dolayı onunla karşılaşmaktan çekinir. Pasif[1830]
olmaması gereken yerde pasif cevaplar verir. Bütün bunlardan aksilikler ortaya
çıkar. îyi-lik, dilin kilididir. Belkide bunun sonucunda elçide öyle bir
sadakat meydana gelir ki, elçi düşmanın tarafına geçer-ve kendisini gönderenin
yanında ona zarar verir ve o da bunun farkında bile olmaz. Nice devletler
vardır ki yok oluşlarının sebebi, elçilerinin ihaneti ve kalplerinin başka
tarafa meyletmesidir. Meğazi konusunda geçtiği gibi; Doksan sekiz senesinde
Müslime b. Abdülmelik'in Rum tağutuna Konstantiniyye'ye gönderdiği ilyon'un
yaptığı gibi.Ancak elçiler farklı olursa, istenilene daha güvenli olarak kavuşulur
ve korkulan durumlardan da emin olunur. Ancak eğer elçiye tam bir güven ile
güveniiiyorsa ve hiçbir şüphe duyulmuyor ise aynı elçinin gönderilmesi daha
iyidir. Çünkü gönderilene karşı cesareti vardır. Yanma birkaç defa girip
çıkmıştır. Geçmiş oturumlardan onunla oturmayı bizzat görüp yaşamıştır. Duruma
göre içinde söyleyeceklerini belirler ve cesurca ona söyler. Allah doğru olanı
ilham edendir.
1301-
Hadiste şöyle diyor:"Arkadaşların hayırlısı dört tanedir. Seriyyenin hayırlısı
dörtyüzdür. Ordunun hayırlısı dört bindir. On iki-bin kişilik ordu azlıktan
dolayı yenilmez."[1831]Ebu
Davud ve başkaları rivayet etmişlerdir.Bölüğün Öncüsünün, savaşı ve tuzakları
bilen biri olması vaciptir. Eğer bölük kırılırsa, bu ordu için büyük bir zayıflık
olur. Yaralayıcı bir darbedir. Düşmanına karşı attan daha duyarlı, kartaldan[1832] daha
açık gözlü, saksağandan[1833]
daha çok sakınan, kaplandan daha çevik,[1834]
aslandan daha cesur olması gerekir. Bölüğün tek vücud halinde ilerlemesi
gerekir. Konakladığında kurşunla kaynatılmış bina gibi konaklaması
gerekir.Müstedrek Menasikler bölümünde: 1/443'de İbrahim b. Merzuk el-Basri
yoluyla Vehb b. Cerir'den rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor:"Bu isnad,
Buhari ve Müslim'in şartlarına uygundur. Onlar rivayet etmemişlerdir. Buradaki
ihtilaf Zühri'nİn üzerindedir. îhtilaf konusu olan dört yönü Telhis kitabında
açıkladım." Zehebi de bu görüştedir.Ahmed: 1/294'de Musannif yoluyla Vehb
b. Ceri'den rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor: "Beyhaki:"Bu hadis
sadece Cerir b. Hasim birleştirmiştir." diyor. Ebu Davudi:"Cerir b.
Hazim'in nispeti hatadır" diyor.Ahmed Şakir talikinde şöyle
diyor:"Ebu Davud'un sünenindeki sözü şudur:"Doğru olan, bu hadisin
mürsel olduğudur. Belki Munziri, Ebu Davud'un başka bir eserinden
nakletmiştir. Bu da zayıf bir illettir. Vehb b. Cerir'den, o da babasından
nakletmiştir. Babası Cerir b. Hazim, sika ve hafızdır. Buhari el-Kebir:
1/1/213'de Şu'be'den nakille şöyle diyor:"Basra'da iki kişiden daha hafız
kimse görmedim. Hişam ed-Destu-vai ve Cerir b. Hazim." îbni Main ve
başkaları "sikadır" demişlerdir. Ömrünün sonunda değişmesinden dolayı
bazıları onun hakkında konuşmuşlardır. Fakat bu da etkileyici değildir..
Abdurrahman b. Mehdi, "Cerir b. Hazim karşıtırmıştir. Önün hadisle
uğraşan çocukları vardı. Bu durumu görünce, onu insanlardan gizlediler. Kimse,
karıştırdığı zamanda ondan birşey dinlemedi. Bu rivayetin sıhhati için en
güvenilir ihtiyat tedbiridir. Bu hadisi, Ahmed: 3682'de Vehb b. Cerir'den, o
da şöyle diyor:"tsnadı Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Onlar
rivayet etmemişlerdir." Zehebi de bu görüştedir. Muhtasar:
3/416.Sahabeler Rasulullah (s.a.v.) ile beraber bir eyer konakladıkları zaman,
bazısı bazısına sokulurdu. Öyleki üzerlerine bir örtü atılsaydı, hepsini
kapatırdı.
Ordu komutanının, cihadın
faziletini, çeşitlerini anlatan hadis toplantılarını, savaş kitaplarının
okunma toplantılarını sıkça yapması gerekir. Müslümanların fetihlerini, savaşçıların
hilelerini, süvarilerin saf oluşturmalarını, kahramanların maceralarını,
cesurların savaşlarım, onlardan nakledilen şiddetli sabrı, kalabalık düşmana
galip gelmeyi, anlatan toplantıları yaygınlaştırması gerekir. Bütün bunlar
iman sahiplerinin kalplerini güçlendirir. Korkakların kalplerinden korkuyu
giderir. Cesurların cüret ve cesaretlerini artırır. İnsan tabiatı, iyi işler
yapanlarla yarışmaya, onlara benzemeye, kendi cinsinin fertleriyle
karşılaştırmaya meyillidir. Buna bir de İslam'ın cihadı teşviki, onu övmesi,
onu yapmaya karşılık mükafaat vadetmesi, güzel olduğuna dair kesin deliller
ortaya koyması, imam veya komutanın ci-hadda başarı gösterenleri sevmeleri, onu
kendisine yaklaştırması ve diğerlerinden ayırması eklenince, bununla mükellef
tutulan kişinin bunu yapması zaruri hal alır. Ondan ayrılması zorlaşır. Bu
söylediklerimiz yaşanmış, defile ihtiyaç duymayan durumlardır.
Savaş tedbirlerinde
asıl olan, komutanların ve sancak sahiplerinin seçilmesidir. Ordu komutanı,
sancak taşıyıcısı ve benzerlerinin cesaret, güç, cüret ve din ehlinden seçilmeleri
vaciptir. Kalbinin sabit, güçlü olması, kuvvetinin yerinde olması savaş
tecrübesini yaşamış olması, adamları tanıyor olması, kahramanları cezbeder
olması, olayları yaşamı $ olması. Savaş sırasındaki gür sesine[1835]
dikkat etmesi gerekir. Eğer orda üzerindeki etkisi böyle ise, kalbinin gücü
savaştığı kuvvet ve şiddetli, coşkunluğu, sebatı, belirttiğimiz şekilde ise, o
galibiyetin güvencesidir. Konumu önemlidir. Kalbin vücuttaki yeri gibidir. O
ne zaman bozulursa ordu da bozulur. Ne zaman düzelir ve sebat ederse, onlar da
düzelir ve sebat ederler. Acemlerin hikmet sahipleri şöyle diyor:"Bin
tilkiye hükmeden bir arslan, bin arslana hükmeden bir tilkiden daha
evladır." Meşhur kahraman Surmanı şöyle diyor:"Savaş komutanında on
özelliğin bulunması gerekir:
1- Arslanın kalbinin kuvvetinde olması,
korkmaması gerekir.
2- Kaplanın
kibirliliğinde olması, tevazu etmemesi gerekir.
3- Ayının cesaretinde olması, bütün azalarıyla
öldürmesi gerekir.
4- Hücumda
domuz gibi olması, geriye dönmemesi gerekir.
5- Saldırıda
kurt gibi olması, bir taraftan ümidini kesince, diğer tarafa yönelmesi
gerekir.
6- Silahı
yüklenmede karınca gibi olması, kendi ağırlığından daha fazla silah taşıması
gerekir.
7- Direnmede
kaya gibi olması gerekir.
8-
Sabretmede eşek gibi olması gerekir.
9-
Utanmamakta köpek gibi olması, avı ateşe girse, onun arkasından girmesi
gerekir.
10-
Fırsatları değerlendirmede horoz gibi olması gerekir.
Ordu komutanının
savaştan Önce, güvenilir casuslarını düşman askerlerine göndermesi, her an
onlardan haber alması, sayılarını ve silahlarını öğrenmesi, sayılarını kontrol
altında tutması, oluşturdukları tuzakları öğrenmesi gerekir. Komutan ve ileri
gelen cesur ve kahramanlarının isimlerini öğrenmesi, meliklerinin yanındaki
durum ve konumlarını öğrenip onlara hile yapması gerekir. Mümkün olduğu-kadar
onların tabiatlarının meyilli olduğu yönlerde, onları tuzağa düşürmesi gerekir.
Taki savaş sırasında ya komutanlarına karşı gelsinler, veya savaştan
uzaklaşsınlar. Onları rezil etmesi, onların büyüklerinin, komutan ve din
adamlarının diliyle sahte kitaplar üretip, sözü uzatması bunları kendi
askerleri arasında yayması gerekir. Taki bununla kalpleri güçlensin. Bunu
düşmana da bildirmesi gerekir. Ordusuna ve askerine karşı kalbinin şiddetli
olması gerekir. Yalan olduğunu bile bile bunun kin olmasından korkması gerekir.
Bunun onun kalbinde etki bırakması gerekir.Rivayet edildiğine göre Mihleb'in
askerleri ona şöyle dediler:"Haricilerin bize attığı ve Ebzi denilen
birinin yapmış olduğu zehrili oklara karşı dayanamıyoruz." Mihleb:"Onu
hallederim inşaallah" dedi. Sonra:"Mihleb'den Ebziye! Hediyen kabul
edildi. Çok değerli bir hediye idi. Bu mektubumla beraber sana bin dirhem
gönderiyorum. Onu al ve benimle irtibatını koparma. Kısmetin büyük, beni
istediğin gibi bulacaksın" diye bir mektup yazdı. Elçiye haricilerin
herhangi bir cemaatın içine gir ve dolaş. Senden mektubu alana kadar kal. Onlar
mektubumu alır ve başkanlarına verirler. Elçi söylenenleri yaptı. Mektub
haricilerin lideri "Katra"ya ulaştırıldı. Katra Eb-zi'nin acele öldürülmesini
emretti. Haberin doğruluk derecesini araştırmadı şöyle dedi:"Mihleb ile
hediyeleşen birine ne yapayım?" Bundan dolayı dağıldılar. Dağılmalarının
sebebi, bu olay idi. Mihleb ashabına şöyle dedi:"Onları savaş ile meşgul
edip, tartışmadan alıkoymayın. Onlar şimdi ayrılırlarsa bir daha kesinlikle
birleşemez-ler." Söylediği gibi de oldu." îbni Cevzi
"Ezkiya" kitabında zikretmiştir.Bir rivayete göre; Kisra büyük bir
ordu ile İsbehand'ı Rum'lara karş gönderdi. İsbehand zafer kazandı ve daha önce
kimsenin alamadığı söyleri aldı. Rum'ların hazinesini alarak olduğu gibi
Kisra'ya götürdü. Kisra, İsbehand'm kazanmış olduğu zaferin onu kendisine
karşı gelmeye ve büyük-lenmeye sevkedeceğini sandı. Onu öldürmek üzere bir
adam' gönderdi. Gönderilen adam akıllı biri idi. İsbehand'ı, akıllılığını ve
aldığı tedbirleri görünce, "bu adamın öldürülmesi bir cürümden başka bir
şey değildir" dedi. Sonra ona geliş maksadını anlattı. İsbehand
Kayser'e:"Seninle görüşmek istiyorum" diye haber gönderdi. Görüştüler.
İsbehand:"Bu habis beni öldürmeye niyetlenmiş. Bunun için bana bir adam
göndermiş. Ben de onu öldürmek istiyorum. Onun istediği gibi. Bana istediğim
kadar adam ver, sana onun hazinesinden, senden aldığımdan daha çok vereyim ve
senin yolculuk masraflarını karşılayayım." dedi ve ona güvenceler verdi.
Kayser buna razı oldu ve kırkbin kişi ile Kis-ra'nın üzerine yürüdü. Kisa,
Kayser'in bazı askerlerini satın aldı. Dinine sadık bir papazı çağırdı ve
şöyle dedi:"Sana bir mektup yazıp vereceğim. Onu İsbehand'a götürüp
vereceksin. Kimsenin bundan haberi olmasın." Ona bin dinar verdi. Kisra
papazın mektubu Kayser'e götüreceğini biliyordu. Çünkü papaz Rum'ların
ölmelerini istemiyordu. Mektupta şöyle diyordu:"İsbehand'a! Sana
yazıyorum. Kayser bana doğru yaklaştı. Allah bize iyilikte bulundu. Alacağın
tedbirleri al Onları dağıttın. Kayser Medain'e gelinceye kadar ona karışmayacağım.
Sonra şu gün onu gafil yakalayacağım. Bana yüz kişi gönder, onları komutan
yapayım."Papaz mektubu aldı ve onu Kayser'e götürdü. Kayser şöyle
dedi:"Bu doğrudur. Bizi öldürmek istiyorlar." Geriye dönüp gitti.
Kisra arkasından İyas b. Kabise et-Tai'yi gönderdi. Rumların çoğu öldü. Kayser
zor kurtuldu.[1836]
Kisra zeka yönünden zirvede olan birisi idi.Ondan rivayet edildiğine göre
müneccimler şöyle dediler:"Sen öldürüleceksin." Kisra:"Vallahi
beni öldüreni ben de öldüreceğim" dedi. Sonra bir zehir getirtti. Onu bir
ilaca karıştırdı. Sonra ilacın üzerine:"Bu ilaç, cinsi ilişki içindir.
Tecrübe edilmiştir. Kim bundan şu kadar alırsa, şu kadar cinsi ilişkide
bulunur." diye yazdı. Oğlu Şireveyh onu öldürdükten sonra, onun hazinesini
geziyordu. Kendi kendine şöyle dedi:"Bu ilaç ile şu şekilde
yapılıyordu" Sonra ondan kullandı ve öldü.
Casusların kendisine
ulaştırdığı haberlere uygun olarak, sahte haberleri okların üzerine bağlayarak
düşman ordusuna atmalıdır. Gerektiği şekilde yapmalıdır. Bu konuda hiç bir
masraftan kaçınmamalıdır. Eğer galip gelirse, yaptığı harcamalar ona zarar
vermez. Eğer yenilirse de geriye kalacak olan şeylerin kendisine faydası
yoktur. Hile ve tuzaklar için harcamada bulunmak, savaş ve çatışmada insanların
telef olmasından iyidir. Allah'ın yardımlarından biri de yapabilecek
kimselere Allah'ın hileleri ilham etmesidir. Beceremeyen kimseler yapılan hile
ve tuzak ilhamları, onlar için hasret olurlar.
İbin Cevzi şöyle
diyor:"Rivayet edildiğine göre "Şemir zulcerah" denilen bir sultan
Semerkand'da gelip kuşatır. Fakat bir türlü galip gelemez. Kalenin etrafını
bekçilerle kontrol etti. Şehir ahalisinden birini yakalıyıp getirirler.
Sultanın kalbine bu adamla konuşmak gelir. Adamdan şehri sorar. Adam şöyle
der:"Oranın Meliki insanların en ahmağıdır. Tek isteği; yeme, içme ve
cinsi ilişkidir. Fakat onun bir kızı var. îşi yöneten, çekip çeviren odur.
Eğer o olmasa şehirdeki herkes helak olur. Şemis adamla kıza hediyeler gönderdi
ve ona şöyle demesini söyledi:"Ben arap topraklarından senin için geldim.
Senin akıllığın bana ulaştı. Geldimki seninle evleneyim. Bir çocuğumuz olsun
ve arap ve acem herkese hükmetsin. Mal elde etmek için buraya gelmedim. Bugün
yanımda dört bin sandık altın ve gümüş var. Onları sana vereceğim ve Çin'e geri
döneceğim. Eğer şehri bana verirsen benim karım olursun. Eğer ben ölürsem,
mallar senin olur." Mektup kıza ulaşınca şöyle dedi:"Onu sevdim.
Malı göndersin." Şemis ile adamları arasındaki işaret çan sesi idi.
Adamlar şehre girince çanlar çalındı. Adamlar sandıklardan çıkarak kapıları
tuttular. Şemis ordusuyla saldırıya geçti. Şehre girdi. Şehir ahalisini
öldürdü. İçindekileri alarak Çin'e döndü.[1837]Rivayet
edildiğine göre İskender bir gün ordusuyla beraber savaşa çıktı. Saflar
bağlanınca şöyle bağırmalarını emretti:"Ey Fars topluluğu! Sizlere vermiş
olduğumuz emanı biliyorsunuz. Kim sözünde duruyorsa, askerlerden ayrılsın. Ona
vermiş olduğumuz sözü yerine getiririz." Farslar birbirlerini itham
ettiler. İlk sıkıntı aralarında böyle başladı.[1838]
Bir rivayete göre Fars komutanı "Dara" saf oluşturunca şöyle bağırdılar:"Ey
Dara'nm askerleri! Ey insanlar! Biz anlaştığımız gibi yaptık. Siz de verdiğiniz
sözün arkasında bulunun." Dara askerlerinin kendisini teslim etmeye karar
verdiklerini gördü. Bu da onun yenilmesinin sebebi oldu.[1839]
Savaşta en önemli
tuzaklardan biri de arkadan gelecek askerlerdir. Bunlar çok az sayıda da
olsalar, ortaya çıktıklarında, kalbe korku, azalara zayıflık, akılda donukluk,
ilerlemede duraklama meydana getirir. Savaşçı arkasını emniyette hissetmeyince
rakibine saldıramaz. Arkasından birilerinin geleceğini varsaydığı anda, dikkati
dağılır. Saldırı ile savunma arasında bocalar. Karşı koymadaki azmi ve
cesareti zayıflar. Meydana geleceklerle kalbi korkuyla dolar.Arkasında
kendisini yönlendiren bir ses veya konuşan birilerini duyunca, isterse bir
kişi olsun hemen ona döner. Arkadan gelenlerle öldürülen askerlerin sayısı
sayılamayacak kadar çoktur. Cahiliyye ve İslam'da ölümlerinin sebebi arkadan
gelenlerdir.
Savaş için saf
oluşturunca güneşin düşmanın gözüne ve rüzgarın onun yüzüne gelmesine çalışması
lazım. Eğer düşman erken davranıp bunu sağlamış ise ve onu oradan çıkarmada
mümkün olmadıysa, askerini başka bir yere çeksin. Ta-ki durum kendi lehine
dönüşsün. Düşmanm kalbine korku salmak için çalışması, sancakları dağıtması,
davulları çaldırması, borazanları öttürmesi, kahramaları kendisinin düzene koyması
gerekir. Başkalarına dayanmaması gerekir. Cesur ve kahramanları ordunun
merkezine alması gerekir. Kanatlar bozguna uğrarlarsa, gözler merkeze bakar.
Sancağı dalgalanıyor, davulu çalıyor ise, merkez kanatların kalesine dönüşür.
Kaçanın sığındığı yer olur. Ancak merkez bozguna uğrarsa, kanatlar da
parçalanır. Bu durum şuna benzer: Bir kuşun bir kanadı kırıldığı zaman, kuş
ölmez. Ancak kafası parçalandığı zaman, kanatların sağlamlığı bir işe yaramaz.Yan
kanatlar bozguna uğradığı halde merkezin sebat etmesiyle zafer kazanan ne
kadar komutan vardır. Merkez kanatların dönüş yeri olmuştur. Merkezi bozguna
uğradığı halde kanatların sebatıyla zafer kazananlar oldukça azdır. Ancak bu
ordu komutanı tarafından bir tuzak olursa, o zaman olur. Cesur ve kahramanları
yan kanatlara verir, diğerlerini de merkeze toplar. Düşman merkeze saldırıp
orayı yok etmeye çalışırken kanatlar düşman üzerinde birleşirler. Cesaret ve
kahramanlıklarına güvendiği kişilerden bir bölüğü hazır bulundurması gerekir.
Düşmanın bir tarafa yüklendi-, ğini görünce, bu bölük ilk çatışmada o tarafı
sabit tutmak için oraya yardıma gider. Tam teşkilat kalkanlı,[1840]
kargılı ve mızraklı[1841]
adamlarını öne geçirir. Bunlar bir saf oluştururlar. Bunlar mızraklarını
omuzlarının arkasına atarlar. Yüzlerini düşmana çevirirler. Hepsi diz üstü
çökerler. Hepsi sol dizini yere koyarlar. Kalkanları ellerindedir. Arkalarında
seçilmiş okçular olur. Süvariler ise onların arkasında olur.Düşman
müslümanlara saldırınca öndeki saf yerinden kımıldamaz. Kimse ayağa kalkmaz.
Düşman yaklaşınca, okçular onları ok yağmuruna tutar. Sonra öndekiler
mizrakla-rıyla düşmanın göğsüne doğru vuruşlar yaparlar. Daha sonra müslüman
süvariler onların arasından düşmana saldırır ve onları yakalarlar.Düşman
askerleri arasındaki kahramanlara bakması lazım. Komutanlarını gözden
geçirmesi gerekir. Onlara yetecek kadar cesur ve yürekli kişiyi onlara
yöneltir. Onları kırıp geçirince diğerleri de onların arkasından gelirler.
Onlardan sonra diğerleri birşey yapamazlar. Düşmanın zayıflayan tarafını
gözetip oraya saldın yapması gerekir. Ordu komutanının yerini gizleyip,
düşmana göstermemesi gerekir. Ta-ki kendisine saldırı yapılmasın. Kendisine her
yerde değişik alametli yerler yapması gerekir. Kendisine ve yakın adamlarına
değişik yerler seçmesi gerekir. Savaş sırasında yakın adamlarıyla bir yerden
bir yere sürekli yer değiştirmesi gerekir. Öyleki konumu düşmana gizli kain
ama kendi askerleri onun yerini bilirler.
Bir şehri almak
istediği zaman, önce etraf köy ve beldeleri almakla işe başlaması gerekir.
Rivayete göre bir Rum meliki "sakaliye" yi almak isteyince, yere bir
örtü serilmesini emreder. Sonra ortasına bir dinar atar ve ileri gelenlere ve
komutanlara şöyle der:"Kim bu örtüye basmadan bu dinarı alırsa, onun mülk
edinmeye layık olduğunu anlamış olacağız." Hepsi örtünün etrafında
dururlar ve hiç kimse onu anlamaz. Bunu görünce örtünün bir tarafını katlar ve
hepsi de dinarı alır. O zaman onlara şöyle der:"Eğer sakaliye şehrini
almak istiyorsanız, etrafındaki kaleleri, küçük şehirleri önce fethedin.
Zayıflayınca şehrin kendisini de alırsınız."
Zeyyal el-Abesiyye'nin
annesi, oğluna tavsiyede bulunur. Zeyyal araplann en cesurlarındandı. Şöyle
der:"Ey oğlum! Gücüne güvensen de, kaçacak kişinin yüzünü görmeden
savaşta hemen saldırma. Nefis en güçlü şeydir. Hile yapmaya imkan bulursan
yap. Hile yapamazsan, rakibinin en zayıf yönünü bul. En güzel şiddet ve güç,
hilenin arkasında olduğu güçtür. Savaştığın kimse ile kurdun oturuşu gibi
otur. Karganın kaçışı gibi ondan kaç. Sakınma, cesaretin yularıdır.
Umursamadan saldırma, gücün düşmanıdır."Ebu Süreyya oğluna şöyle
diyordu:"Ey oğlum! Hilene gücünden daha çok güvenir ol. Sakınmana,
cesaretinden daha çok güven. Şüphesiz savaş umursamayan için savaştın. Ganimet
sakınanındır. Devletler yok olunca, yaptıkları hileler, onlar için suç olur.
Allah bir beldeye belanın gelmesine izin verirse, afet
hilededir."Bazıları şöyle diyor:"Kim düşmanını zayıf görürse
gururlanır. Kim gururlanırsa, düşmanı ona galip gelir. Savaşta kalplerinizi
cesaretle uyarın. Cesaret galibiyetin seoebidir. Kininizi hatırlayın. Çünkü
savaşta saldırıp ilerlemeyi sağlar. İtaati elden bırakmayın. Çünkü savaşçının
kalesidir. Nice hileler vardır ki,güçten daha değerlidir. Nice kelimeler vardır
ki bir orduyu yenmiştir. Sabır galibiyetin nedenidir. Düşmanınla savaşmayı, en
son hilen yap. Galibiyet, tedbirle beraberdir. İsyanla beraber, galibiyet
olmaz. Çatışma anında korkmayınız. Güç yetirdiğiniz zaman sarsılmayınız.
Çıktığınız zaman aşın gitmeyiniz. Ganimetlerde bir şeyler saklamayınız. Cihadı,
küçük dünyalık şeylerden arındırınız."
1302-
Rasulullah (s.a.v.) düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyi yasaklamıştır. Şöyle
buyuruyor:"Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Allah'tan afiyet
dileyiniz. Onlarla karşılaştığınız zaman, sabrediniz."Başka bir rivayette
şöyle diyor:"Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Allah'tan afiyet
dileyiniz. Çünkü siz ne ile deneneceğinizi bilmiyorsunuz."[1842]
1303-
Abdurezzağın Ma'mar'dan, onun da Yahya b. Ebi Kesir'den rivayet ettiğine göre
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Düşmanla karşılaşmayı temenni
etmeyiniz. Çünkü bilmiyorsunuz, belki de onlarla belaya uğratılacaksınız.
Allah'tan afiyet dileyiniz. Ellerinde yalın kılıçlarla gelip, döndüklerinde
nara attıklarını da yere oturtun sonra şöyle deyin:"Allah'ım! Ey bizim ve
onların Rabbi! Bizleri de, onları da elinle hareket ettiriyorsun. Onları
şüphesiz sen öldürüyorsun." Size yaklaştıklarında onlara saldırınız.
Biliniz ki cennet kılıçların gölgesi altındadır.[1843]
1304- Yine
Abdurahman b. Ziyad yoluyla Abdullah b. Yezzid'den, onun da Abdullah b. Amr'dan
rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Düşmanla
karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Allah'tan afiyet dileyiniz. Onlarla
karşılaştığın/, zaman, sebat ediniz ve Allah'ı zikrediniz. Nara atıp
saldırırlarsa, sizler susunuz.[1844]
1305- Yine
şöyle buyuruyor:"Sizlere yaklaşınca onlara ok atınız. Size yaklaşana kadar
onlara kılıç sallamayınız.[1845]Abdurrezzak,
Ebu Davud ve başkaları rivayet etmişlerdir.Hadiste geçen "Kesebekum"
"sizlere yaklaşınca" manasına gelmektedir. "el-Kesbu"
kelimesi yakınlık manasına gelmektedir.
Rasulullah (s.a.v.)
azaları kesmekten (musle), ateşle yakmaktan, ihanet etmekten ve sözünde
bulunmamaktan men etmiştir. Bu dört yasağı ısrarla belitmiştir. Bunlar Allah
katında en büyük günahlardandır.
1306-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Dört özellik kimde bulunursa, o halis
bir münafıktır. Bunlardan birisi kimde bulunursa, onda bırakınca-ya kadar
nifağın bir şubesi bulunmaktadır: Emanet verilince ihanet eder. Konuştuğu
zaman yalan söyler. Anlaştığı zaman ihanet eder. Davalaştığı zaman aşırı gider.[1846]
Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.
1307-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allahu Teala şöyle
buyuruyor:"Kıyamet gününde üç kişiyle hesaplaşacağım. Benimle söz verip
sonra ihanet eden adam. Hür birini satıp parasını yiyen adam. Bir işçi tutup
emeğinden istifade eden ve onun ücretini vermeyen adam.[1847]Buharı
rivayet etmiştir.
1308-
Rasulullah (s.a.v,) şöyle buyuruyor:"Allah kıyamet günü önceki ve
sonrakileri topladığı zaman, her hain için bir bayrak kalkar şöyle
denilir:"Bu falanoğlu falanın ihanetidir.[1848]Müslim
ve başkaları tarafından rivayet edilmiştir. Sayılamayacak kadar çok yolla
rivayet edilmiştir. Sahabeden bir cemaat tarafından rivayet edilmiştir.
1309-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Müslüman zimmeti bir tanedir. O
zimmet ile en yakın müslüman bile yoluna gider. Kim bir müslümana ihanet
ederse, Allah'ın, meleklerin ve insanların laneti onun üzerine olsun. Allah
kıyamet gününde ondan kefaret ve fidye kabul etmez.[1849]"[1850]Müslim
ve başkaları rivayet etmişlerdir.Hadiste geçen "Hafere" kelimesi
ihanet etmek, sözünü bozmak, manasına gelir. Ordu komutanının ve başkalarının
ihanet ve sözü bozmaktan sakınmaları gerekir. İnsanların üzerinde bulunan en
kötü Özelliklerden biridir. İhanet etmek büyük günah olmakla beraber vebali
çabuk gelir. İnsanı çok rezil eder. Müminlerin özelliklerinden değildir.
1310- Enes
(r.a) şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) bize hitap etti ve şöyle
dedi:"Emaneti olmayanın imanı yoktur. Sözünde bulunmayanın dini yoktur.[1851]Ahmed,
Bezzar, Taberani ve İbni Hibban rivayet etmişlerdir.
1311-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:Sözünü bozan her topluluğa mutlaka ölüm
girecek-Hakim Ebu Bureydete'den rivayet etmiştir. Müslim'in şartıyla sahih
olduğunu söylemektedir.[1852]
1312- Safvan b. Selim'den o da sahabeden olan
Ub-de'den o da babasından rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:"Kim sözleşmeli birine zulmederse veya onun malını eksiltirse
veya gücünün yetmeyeceği bir şeyle sorumlu tutarsa veya onun hoşnutluğu
olmadan ondan birşey alırsa, kıyamet gününde ben ondan davacıyım.[1853]Ebu
Davud rivayet etmiştir.
1313- Amr b.
Hamik'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyuruyor:"Kim bir adama kanı için eman verir de, sonra onu öldürürse
öldürenden beriyim. İsterse öldürülen kafir olsun."[1854]İbni
Ebi Şeybe İman ve Rüya kitabında: 11/35'de Kassame b. Zü-heyr'den rivayet
etmiştir.Feydul Kadir: 6/381 'de rivayet edilmiştir. Menavi şöyle diyor:
"Ze-hebi" senedi sağlamdır" diyor. Ebu Ya'la, Beğavi ve Şa'b'da
Beyhaki Enes'den rivayet etmişlerdir. Alai şöle diyor:"Ebu Hilal'in adı,
Muhammed b. Selim er-Rasibi'dir. Cumhur "sikadır" demiştir. Buhari
ise onun hakkında konuşmuştur.İbni Hibban Sahih'inde ve İbni Mace rivayet
etmişlerdir. İbni Mace'nin rivayetinde,"O kıyamet gününde ihanet bayrağını
taşıyacaktır." geçmektedir.
1314- Ebu Bekre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Kim sözleşmeli birini haksız yere
öldürürse, cennet kokusunu alamaz. Cennet kokusu ona yüz senelik mesafededir.[1855]
1315- Bir
rivayette şöyle diyor:"Kim sözleşmeli birini sözleşmesi devam ederken öldürürse,
cennet kokusunu alamaz. Cennet kokusu ona beşyüz senelik mesafededir.[1856]İbni
Hibban Sahih'inde rivayet etmiştir.
Kitabın bitişi:
1316-
Raslullah (s.a.v.) şöyle buyruyor:"Kim size bir iylikle gelirse onu
mükafatlandırın. Bir şey bulamazsanız ona dua edin. Taki onu mükafatlandırdığınızı
bilesiniz.[1857]Ebu Davud, Nesai, İbni
Hibban, Taberani rivayet etmişlerdir. Taberani'nin rivayeti şöyledir:"Kim
size bir iyilikte bulunursa ona mükafat verin. Eğer ona mükafat veremiyorsanız
Ona dua edin. Taki teşekkür ettiğinizi bilesiniz. Şüphesiz Allah şakirdir.
Şükredenleri sever.[1858]Her
müslümanın üzerindeki haklardan biri de içinde bulunduğu nimetleri görmesi ve o
nimetlere sebep olan kimseye teşekkür etmesidir. Her müslümanın Allah yolunda
canını ortaya koyanlara dua etmesi gerekir. Taki acizliğine rağmen kendisi de
o yola kavuşsun. Onlara tabi olmaktan aciz oluşunu ve güçsüzlüğünü görüp
malını bu yolda sar-fetmesi gerekir. Eğer Allah'ın muvaffak kıldığı sahabe,
tabiin, onların yolundan giden mücahid ve savaşçılar, dinin koruyucuları ve
yardımcıları, İslamın cesur ve kahramanları, saldırı ve hücum adamları, doğu ve
batıyı fethedenler, onlara askerlik yapan askerler, topladıkları ordular ve
bölükler, bu yollarda harcamış oldukları çaba ve mallar, püskürttükleri
saldırılar, islamdan dönen mürtedleri tekrar dine dönderinceye ordular, geriye
püskütmeleri, olmasaydı, Rum ve Fars sultanlarını tahtlarından indirip onları
küçük düşürmeleri, onlardaki asalet ve izzet giysilerini çıkarmaları, onların
cisimlerini parçalamaları, onlarda var olanları yok etmeleri, onların
binlerden oluşan çokluklarını aza indirmeleri, onların havadaki burunlarını
indirmeleri,[1859]
onların muhkem kale ve şehirlerine mancınıkları bağlamaları, onların kale ve
muhkem yerlerini yok etmeleri olmasaydı, bizler onların sağladıkları nimetlerin
devammda yaşayamazdık. Onların sarfettikleri üzüntü ve çabaların semeresini
yiyemezdik. Onların canlarıyla, cömertlikleri ve kerem-leriyle çoğaldıkları
emniyetle yaşayamazdı^ Taki sonuçta onların üzerinde çalıştıkları değerleri
unutur ve bilemez hale gelirdik. Dine karşı inat edenleri ve onlara karşı
çıkmayı akıl edemezdik. Bizlere sağladıkları imkanlarla mızrak ve kılıçlarla
gelen ölüm tasından içmekten kurtulduk. İçinde bulunduğumuz nimet ve refahla bu
durumlarla kurtulduk. Eski alışverişin üzerimize vacip kıldığı teslimattan
kurtulduk. Elimizdeki imkanlar ve sebeplerle kanaat ettik. Kaybolup elden
giden dereceler ve sevdiklerimizle nefislerimize gıpta ettik. Dünyaya eğildik.
Susamış kimsenin çöldeki seraba eğilişi gibi. Gurur diyarı olan dünyada dönüşü
ve gidişi olmayanın duruşu ile durduk. Cihaddan yüz çevirdik. Halbuki cihadı
gerektiren sebepler hiç de farklı değil. Gayret dalgasından tembellik çukuruna
düştük. Şu anda cihadı anan yok. Yeni gelen din güzel ve zarif olmasıyla
birlikte emanda cihadın elbisesi vardır şeklinde bir anlayış oluşturdu. Bu
anlaşı heva ve umursamazlıkla kurudu. Onun yıldızı daha önce parlıyor iken
izzet semasından kayboldu. Onun ismi ve şekli sanki hiç yokmuş gibi silindi.
Bundan dolayı daha önce güçlü ve kuvvetli olan din zayıfladı. Müslümanlar daha
önce güçlü ve korunuyor iken zayıflayıp korumasız kaldı. Karada ve denizde
saldıran düşmandan yardım diler hale geldik. Bir kuşun bir taneyi gizli ve
açıkta yuttuğu gibi yutulduk. Denizde ve karada fert ve topluluklar halinde
alınıp götürüldük. Hiçbir kalp bunun için hareket etmedi. Sanki onlar hak,
bizler batıl üzerindeyiz.Ey kardeşim! İçinde bulunduğumuz kötü durumu inkar
etme. Kemale erdikten sonra zevale dönen durumumuzu görmezlikten gelme. Çünkü
biz dinin en büyük şiarlarını terk ettik. Sorumlu olduğumuz müşriklerin bazı
durumlarını ihmal ettik. Yüksek bina ve meskenler kurmaya yöneldik. Bu şer
diyarında her sakıncalı işe rağbet ettik. Kesinlikle ci-had hiçbir kalpden
geçmiyor. Uzun emeller içinde, çalışmaya sevkeden hiçbir sebeb görmedik.İçinde
bulunduğumuz durumda hazineler kazanıp biriktirmemiz söz söylemekten daha evla
oldu. Allah kimi hidayete erdirirse, o hidayet bulmuştur. Kimi de delalete
götürüşe, onu ondan başka ödendecek de yoktur.
[1] Tirmizi'de "Dünya'ya" şeklinde rivayet
edilmiştir
[2] Buhari bu hadisi; vahyin başlangıcı bahsinde
'Rasulullah'a vahiy nasıl başlamıştır' babmda 1/2, Ömer b. Hattab'ın lafzıyla
iman bahsinde; 'Ameller niyet ve hesaba göredir' babında 1/2 rivayet etmiştir.
Hadisteki "Niyete göre" ve "Onunla evlenmek için" lafızları
Yahya b. Sa-id'den Malik yoluyla rivayet edilmiştir.
Müslim hadisi; imaret
bahsinde "Ameller niyete göredir" babında 3/1515 rivayet etmiştir.
"Hadiste geçen "Niyete göre" ve "Onunla evlenmek
İçin" lafızları Yahya b. Said'den Malik yoluyla rivayet edilmiştir.
Ebu Davud- Talak
bahsinde "Niyetler ve talakda önemli olan şeyler" babında 2/651
rivayet etmiştir. Hadiste geçen "Niyetlere göre" ve
996- Ahmed ve
başkalarının İbrahim b. Abid b. Ru-faa'dan3 rivayet ettiğine göre, İbni
Mes'ud'un arkadaşlarından Ebu Muhammed4 ona Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dediğini
haber vermiştir:
"Muhakkak
ki ümmetimin şehidlerinin çoğunluğu yatak ehillerindendir."5
"İki saf arasında
ölen nice kimseler vardır ki Allah onların niyetlerini daha iyi bilir."6
Bu hadis mürseldir. Se-nedden İbni Mes'ud'un düşürülmüş olması büyük ihtimaldir.
Allah daha iyisini bilir.
"Onunla evlenmek
için" lafızlarını Yahya b. Said'den Süfyan yoluyla rivayet etmiştir.
[3] Müslim rivayet etmiştir. İmare bahsinde "Hastalık
veya başlıca bir özrün gazveden alıkoyduğu kimseler" babında rivayet
etmiştir. 3/1518 Ca-bir'den, bu lafızla rivayet etmiştir.
[4] (t) Nüshasında:
"Mesiren" lafzı yerine "seyren" lafzı geçmektedir.
[5] Buhari bu
hadisi Meğazi bahsinde, "özrün Cihad'dan alıkoyduğu kimseler"
babında, 5/136 da Enes'ten onun lafzıyla rivayet etmiştir.
Ebu Davud- Cihad
bahsinde, "özürden dolayı oturmanın ruhsatı" babında 3/25 No: 2508
de Enes'ten Musa b.Enes yoluyla rivayet etmiştir.
İbni Mace- Cihad
bahsinde, "özrün Cihad'dan alıkoyduğu kimseler" babında 2/923 No:
2764'de, Humeyd'den Ebu Adiy yoluyla rivayet etmiştir.
[6] Hadisin tahrici
için bir önceki.sayfadaki kaynağa bakın.
[7] Tirmizi bu hadisi; Zühd bahsinde, "Dört grup
insan gibi dünya kadar gelenler" babında, 4/562 de Ebu Kebşe'den, onun
lafzıyla rivayet etmiştir. Onun Rasulullah'tan (s.a.v.) şöyle duyduğunu rivayet
etmiştir:
"Üç şey üzerine
yemin ederim, size bir hadis söyleyeyim, onu ezberleyin. Hiçbir kutun malı
sadakadan eksilmez. Hangi kul bir haksızlığa uğrarda ona karşı sabrederse
Allah muhakkak onun izzetini artırır. Her kim bir müşkilenin kapısını açarsa,
muhakkak ki Allah da ona fakirlik kapısını açar. Size bir söz söylüyorum, onu
ezberleyin: "Muhakkak ki dünya dört grup insan içindir. Bir kul vardır.
Allah ona mal vermiştir. O'da malı ve ilminde Allah'tan sakınır, akrabalarını
gözetir, Allah'ın onlarda belli bir hakkının olduğunu bilir. İşte bu en güzel
konumdur. Başka bir kul vardır. Allah ona ilim vermiştir, fakat mal
vermemiştir. O kişi niyetinde doğrudur şöyle der: "Eğer benim matım olsaydı,
ben de falan gibi yapardım." Bu onun niyetidir. İkisinin ecri eşittir.
Başka biri daha vardır. Allah ona mal vermiş, ilim vermemiştir. O, malında
bilinçsizce tasarrufta bulunur. Malında Allah'tan sakınmaz, akrabasını
gözetmez ve Allah'ın onda belli bir hakkının olduğunu bilmez. İşte bu en kötü
konumdur. Bir başkası da vardır ki Allah ona mat da, ilim de vermemiştir. O'da
şöyle der: "Eğer benim malım olsaydı, ben de falanın yaptığı gibi yapardım."
Bu onun niyetidir. Günahları da eşittir."
Ebu İsa şöyle diyor: Bu
hadis, hasen ve sahihtir.
Ahmed bu hadisi 4/231
de Abdullah b. Muhammed b. Nemir yoluyla Ubade b. Müslim'den rivayet etmiştir.
Elbani,
bu hadisin sahih olduğunu söylemektedir. Sahihul Cam'i 3/61 No: 3021
[8] Kurtubi Tefsiri: 5/342.
[9] . Müslim bu hadisi imaret bahsinde, "Kİm ki,
Allah kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır" babında
3/1512 No: 1904 de rivayet etmiştir.
,
Buhari- Cihad bahsinde,
"Allah kelimesi üstün olsun diye savaşan kimse" babında 3/206 da
Selman b. Harb yoluyla Şube'den nakletmiştir. Cihad bahsinde, "Ganimet
için savaşanın ecri azalır mı?" babında, 4/51 de Gander yoluyla Şu'be'den
aynısını nakletmiştir.
Nesai- Cihad bahsinde, "Allah kelimesi üstün olsun diye savaşan kimse"
babında 6/23 de Halit yoluyla Şu'be'den rivayet etmiştir
[10] Müslim bu hadisi, İmaret bahsinde "Kim Allah
kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır" babında 3/1513
No: 1904 de rivayet etmiştir.
Buhari- Tevhid
bahsinde, "Allahu Teaîa'nın "Muhakkak ki bizim, kullarımızdan
rasullerimiz için sözümüz geçmiştir" ayetinin, babında 8/189 da Süfyan
yoluyla, A'maş'tan rivayet etmiştir.
Tirmİzi- Cihadın
faziletleri bahsinde, "Riyakarlık ve dünyalık için savaşan hakkında varid
olanlar" babında 4/179 No: 1646 da Hannad yoluyla, Ebu Muaviye'den
nakletmiştir.
İbni Mace- Cihad
bahsinde "Savaşta niyet" babında 2/931 No: 2713 de Muhammed b.
Abdullah b. Nemir yoluyla Muaviye'den nakletmiştir.
[11] Müslim bu hadisi, imaret bahsinde., "Kim, Allah
kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır" babında 3/Î513
No: 1904 de bu lafızla rivayet etmiştir.
Buhari- İlim bahsinde, "Ayaktaki adamın oturan adama soru
sorması" babında 1/40 da Osman yoluyla Cerir'den aynısını rivayet
etmiştir
[12] Ebu Davud- Cihad bahsinde "Allah kelimesi üstün
olsun diye savaşan kimse" babında 3/31 de nakletmiştir.
[13] Ebu Davud-
Cihad bahsinde, "Allah kelimesi üstün olsun diye savaşan kimse"
babında 3/32 No: 2519 da nakletmiştir.
Beyhakİ- Siyer
bahsinde, "Allah yolunda olabilmek için, üzerinde savaşılan niyet"
babında 9/168 de Ahmed b. Hanbel yoluyla Abdurrahman b. Mehdi'den rivayet
etmiştir.
Hakim- Cihad bahsinde
2/85 de, İshak b. Mansur yoluyla Abdurrahman b. Mehdi'den rivayet etmiştir.
Hakim şöyle diyor: "Bu hadisin senedi sahihtir. Buhari ve Müslim bu
hadisi tahric etmemişlerdir. Sened-deki Muhammed b. Ebul Vaddah; Ebu Said
Muhammed b. Müslim b. Ebul Vaddah El Müddeb'dir güvenilir, emin bir
kişidir." Beyhaki de bu görüşe katılmaktadır.
Takrib'de şöyle diyor:
Muhammed b. Müslim b. Ebul Vaddah el müsenna El Kadai Cezeri. Bağdat'a
gelmiştir. Ebu Said el Müddeb meşhur künyesidir. Saduktur, önemsenir, seksen
yılından sonra ölmüştür. Tak-rib: 2/208 No: 705.
[14] Bu fazlalık (t) nüshasında geçmektedir. Kitabın
aslında yoktur. Ebu Davud ve başkalarının yanındaki rivayetler bu teyid
etmektedir.
[15] Ebu Davud bu hadisi, Cihad bahsinde "savaşan ve
dünyalık isteyen kimse" babında 3/30, No: 2516 da bu lafızla
nakletmiştir.Münziri Muhtasarda şöyle diyor: İbni Mükerriz buradan daha fazla
zik-redilmemiştir. Bilinmemektedir. Muhtasarı Ebu Davud: 3/372 No: 2406.İbni
Hibban- Cihad bahsinde, "Cihadda niyet" babında rivayet
etmiştir.Mevariduz Zem'an ila zevaidi İbni Hibban: s. 386 No: 1604 de Hibban
b. Musa yoluyla Abdullah b. Mübarek'ten rivayet edilmiştir.Hakim- Cihad
bahsinde 2/85, Ali b. Hüseyn b. Şakik yoluyla Abdullah b. Mübarek'ten
nakletmiştir. Hakim: "Bu hadisin isnadı sahihtir. Buhari ve Müslim bunu
rivayet etmemişlerdir" demektedir. Zehebi de bu görüştedir. Hakim hadisin
senedindeki Tbni Mükerriz'in Eyyüp İbni Mü-keriz olduğunu açıklamaktadır.Ahmed-
2/290 da Yezİd yoluyla İbni Ebi Zi'b'den nakletmektedir. İbni Mübarek- Cihad
kitabında s. 169, No: 227 de musannifin senediyle rivayet etmektedir.Elbani
Ebu Davud'un rivayetinin ta'likinde şöyle diyor: ahidleri sahihtir. Mişkatül
Mesabih fil Cihad: 2/1129.Takrib'de şöyle diyor: Eyyüp b, Abdullah b. Mükerriz
El amiri, el ku-reşi el hatib. Mestur bip tir. Üçüncü tabakadandır. Ebu
Davud'un ondan rivayet'te bulunduğu sabit değildir.Tehzib'de şöyle diyor: Ebu
Davud; İbni Ebi Zi'b, Kasım b. Ab-bas'dan, Bekir b. Eşec'den, İbni Mükerriz'den
Ebu Hureyre'den şu hadisi rivayet etmektedir: "Ya Rasulallah! Adam Allah
yolunda cihad'la beraber dünyalık da elde etmek istemektedir..." Hadisi
Ahmed müsnedin-de başka bir yolla İbni Ebi Zi'b'den naklederken İbni
Mükerriz'i, Yezid b. Mükerriz diye isimlendirmektedir. Buradan da anlaşılıyor
ki Ebu Davud'un kendisinden rivayet ettiği kişi Eyyüb değildir. Elberra bu
hadis hakkında İb'nil Medeni'den şunu nakletmektedir: Bu hadisi İbni Ebi
Zi'b'den başkası nakletmemîştir. İbni Mükerriz meçhul biridir." Fakat bana
göre Eyyüb'ü İbni Hibban sikaMardan saymaktadır. Tehzib: İ/407-408 No: 747,
Takrib: 1/90 No: 701. Muğni s. 239 da şöyle diyor: "Mikaez b. Hafs başka
bir görüşe göre Mekrez b. Hafs'tın"
[16] Nihaye 2/214 de şöyle diyor: "Elaraz" dünya
meta'sıdır.
[17] Nesai bu hadisi Cİhâd bahsinde, "savaşta ecir ve
övgüyü isteyen kimse" babında 6/25 Ebu Umame'den rivayet etmiştir.Ebu
Davud'un rivayetini sadece yukarıdaki şekliyle bulabildik. Neylül evtar 7/243
te şöyle diyor: "Bu hadisi Ahmed, Nesai rivayet etmişlerdir. Ebu
Umame'nin hadisi hıfz yönünden güzeldir. Senedi Fetih'tedir.
[18] İbni Mübarek- Cihad bahsinde s. 34 No: 12 de
nakletmiştir. Hakim- Cihad bahsinde 2/11 İde Nuaym b. Hammad yoluyla îbni
Mu-barek'ten nakletmişür. Burada İbni' Abbas'ı da zikretmektedir, şöyle diyor:
"Bu hadis Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat onlar rivayet
etmemişlerdir. Zehebi de-bu görüştedir."
[19] Takrib'de şöyle diyor: Fecer b. Fadale b. Nu'man,
et-Tenuhi Eş-şami zayıftır. Sekizinci tabakadandır. Yetmiş dokuz yılında vefat
etmiştir. Buhari "Duafai sağir'de" Yahya b. Said'den nakille hadisin
münker olduğunusöylemektedir. Nesai, Duafa ve Metrukin'de zayıf oSduğunu
söylemektedir. Cerh'te şöyle diyor: Onu Yahya b. Main'den sordular şöyle dedi:
"Hadisi zayıftır". Ebu Hatim şöyle diyor: "Saduktur. Hadisi
yazılır ama delil olmaz. Yahya b. Said'den rivayet ettiği hadiste münkerük
vardır. Diğer hadislerde daha iyidir. Sabit'ten yaptığı rivayet sahih
değildir.Takrib: s. 2/108 No: 15. Buhari'nin Duafa kitabı: s. 95 No: 30
Ne-sai'nin Duafa kitabı: s. 87 No: 491, Cerh: 7/85 No: 483.
[20] Bütün nüshalarda şöyle geçmektedir. Eşlem b. Vedaa bu
hatadır sahih olanı diğer kitapların söylediği gibidir.
[21] Tarihi Kebirde şöyle diyor: "Abdullah b. Salih
bize dedi ki: Muaviye Esed'İn hasta olduğunu bana söyledi." Lisamıl
Mizanda şöyle diyor: Esed b. Vedaa Şam'lıdır. Tabiinin küçüklerindendir.İbni
Main şöyle diyor: "O Ezherül Harrani ve bir cemaat Aliye söverlerdi."
Nesai diyor ki: O sika'dır. İbni Hibban'da onu sika'lardan saymıştır.
Buhari'nin Tarihül Kebiri: 2/50 No: 1647. Usanul Mizan: 1/382.
[22] Takrib'de 1/442, No: 553 de şöyle diyor: Abdullah b.
Kays E! kindi essukuni etterağimi, Ebu Bahriyye, humusludur. Muhadramlarm meşhurları
nd andır. Sika'dır. Yetmiş yedi yılında öldü.
[23] Bu isnadda künyesi Ebun Nadr oian bir ravi vardır.
Yezid b. Ebu Habib'in ondan ve Ömer İbni Ubeydullah'tan rivayet ettiğine göre
bu ravi Abdullah b. Ömer'e soru sordu.Araştırmalardan sonra, Müslim'in
künyeler kitabında, künyesi Ebu Nadr olanın Ömer b. Ubeydullah'ın kölesi
olduğunu buldum. İkinci mesele: Bu adam Ömer b. Ubeydullah b. Abdullah b. Ömer
b. Hattab'ın kölesi midir? -Bunu bulamadım- yoksa Ömer b. Ubeydullah
etteymi'nin kölesi midir? İkincisi tercih edilen görüştür.
Takrib'de şöyle diyor:
"Salim b. Ebu Ümeyye Ebu Nadr, Ömer b. Ubeydullah'ın kölesidir. Teym
kabilesinden Medine'lidir. Sika'dır. Mürsel hadis nakleder. Beşinci
tabakadandır. Yirmi dokuz yılında ölmüştür.
Tehzibul Kemal'de söylenilenler benim söylediğimi teyid etmektedir.
"Ebu Nadr Salim b. Ebu Ümeyye'den Yezid b. Ebu Habib rivayette
bulunmuştur. Fakat o, Ömer b. Ubeydullah'tan rivayet etmemiştir". Onun Ömer'den
rivayet etme ihtimali de vardır. Çünkü efendisidir. Fakat Tehzibul Kemal'in
sahibi onu zikretmemiştir
[24] Bütün nüshalarda şöyle geçiyor: "Ebun Nadr b.
Ömer b. Ubeydullah" bu ravi'yi tercümesini bulamadım, Said b. Mansur'un
sünenine baktıktan sonra bunun hata olduğunu anladım. Sünende "Ebun-Nadr
Ömer b. Ubeydullah'tan" şeklinde geçmektedir. Benimde kabul ettiğim budur.
Cerh'te şöyle diyor: Ömer b. Ubeydullah b. Ma'mer el Kureşi et-teymi. Eban b.
Osman'dan rivayette bulunmuştur.
Takrib: 1/279 No: 2, Cerh: 6/120 No: 646, Müslim'in El Küna'sı: S. 187.
Tehzibui Kemal: 2/459
[25] Said b. Mansur bu hadisi; Cihad bahsinde
"'Cihad'da riyakarlık hakkında varid olanlar" babında 2/3/226, No:
2542 de rivayet etmiştir.
[26] Said b. Mansur Cihad bahsinde, "Cihad'da riya hakkında
varid olanlar" babında 2/3/249 No: 2541 de nakletmektedir. Bu hadisin senedinde
Ferec b. Fadale vardır. Bu adam zayıftır. İsnadı da zayıftır.
[27] Takrib 2/238 No: 1007 de şöyle diyor: "Mürre b.
Şürahil ElHe-dani Ebu İsmail El Kufi. Kedisi için "Mürre ettib"
denilen adamdır. Abid ve sika'dır. İkinci tabakadandır. Yetmiş altıyıhnda vefat
etmiştir. Bir görüşe göre daha sonra vefat etmiştir.
[28] (t) nüshasında:
"Dinarlar İçin" şeklinde geçmektedir.
[29] İbni Mübarek Cihad bahsinde S. 32 No: 9 da
nakletmiştir
[30] S. 291 de tercümesi geçmiştir.
[31] Takrib'de şöyle diyor: Ata b. Essaib Ebu Muhammed
kendisine Ebus Saib essekafi el kufi'de deniliyordu. Saduktur. Fakat
karıştırmıştır. Beşinci tabakadandır. Otuz altı yılında vefat
etmiştir.Tehzib'de şöyle diyor: "Süfyan'ı Sevri, Şu'be, Züheyr, Zaide,
Hammad b. Zeyd ve EyyUb onun sahih olduğu görüşündedirler. Onların dışındakiler
ise Hammad b. Selmete hariç onun hakkında tavakkuf etmişlerdir.Meşayihin
görüşleri bu konuda ihtilaflıdır. İbni Keyyal şöyle diyor: Ahmed b. Hanbel
diyor ki: Sika'dır. Salih bir adamdır. Kim ondan, eskiden hadis işittiyse
hadisi,sahihtir. Kim onda yeni hadis işitti ise onun hadisi bir şey
değildir.Takrib: 2/22, 191, Tehzib: 7/207, Kevakibün nirat: S. 322.
[32] Takrib'de şöyle diyor: Ebu Ubeyde b. Abdullah b.
Mes'ud kün-yesiyle meşhurdur. Meşhur olanı onun künyesinden başka isminin olmadığıdır.
Deniliyor ki onun ismi Amir'di. Kufelidir, sika'dır. Üçüncü tabakanın
büyüklerindendir. Fakat sahih olanı onun babasından hadis İşitmediğidir.
Seksen yılından sonra ölmüştür.Tehzib'de şöyle diyor: Babasından işitmemiştir
ama ondan rivayette bulunmuştur. Şu'be Amr b. Mürre'den şunu nakleder: Ebu
Ubey-de'ye sordum. Abdullah'tan bir şey hatırlıyor musun? "Hayır"
dedi. İbni Hibban onu sika'Iar.
[33] Hakim hadisi Cihad bahsinde 2/110 da nakletmiştir.
Hakim şöyle diyor: Bu hadisin senedi eğer mürsellikten kurtulmuşsa sahihtir. Hocalarımız
Ebu Ubeyde'nin babasından hadis işitmesinde İhtilaf etmişlerdir. Zehebi'de bu
görüştedir.
[34] İbni Mübarek hadisi Cihad kitabında S. 33 No: 10 da
nekletmiş-lir. Hakim Müstedrek'te Cihad bahsinde 2/108 de Malik b. Enes b.
Had-desan yoluyla Ömer b. Hattab'dan rivayet etmiştir. Hakim diyor ki: Bu hadis
Buhari'nin şartıyla sahihtir. Buhari ve Müslim bunu rivayet etmemişlerdir. Bu
konuda Ebu Musa'nın hadisi üzerine ittifak etmişlerdir: "Kim Allah
kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır."
[35] Nihaye: 3/280 şöyle diyor: "Hadiste geçen
"ikal" kelimesi, devenin kendisiyle bağlandığı şeye denir.
[36] Nesai Cihad bahsinde "Allah yolunda savaşırda
savaşında sadece deve yularına niyet eden kimse" babında 6/24 de Ubade b.
Samit'den rivayet etmiştir.Hakim- Müstedrek'de Cihad bahsinde 2/109 da, Yezid
b. Harun yoluyla Hammad b. Selmete'den rivayet etmiştir. Hakim diyor ki:
"Bu hadis sahihtir. Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir".
Zehebi'de bu görüştedir. İbnİ'Hibban- Cihad bahsinde, "Cihad'da
niyet" babında, Me-varidüz Zam'an'da S. 386 No: 1605 de Abdulvahid b.
Gayya yoluyla Hammad b. Selmete'den rivayet etmiştir.Ahmed- 5/315 de, Yezid b.
Harun, yoluyla Hammad b. Selmete'den rivayet etmiştir.Elbani, Nesai'nin
rivayetine yazdığı ta'Iikde şöyle diyor: "Bu sahih bir hadistir".
Mişkatul Mesabih fil Cihad: 2/1130.
[37] Takrib'de şöyle diyor: 2/377, No: 401, Ya'la b. Ümeyye
Ebu Ubeyde b. Humam etteymi, kureyşin müttefiki. O Ya'la b. Münye'dir. Münye
adamın annesinin ismidir. Meşhur bir sahabidir. Kırk küsur yılında vefat
etmiştir.
[38] Ebü Davud, Cihad bahsinde, "Cihad'a hizmet
ücretiyle çıkan kimse" babında, 3/37, No: 2527 de rivayet etmiştir.Beyhaki-
Sünen'inde, "Seyr" bahsinde, "Gazvede hizmeti için adam ' tutan
kimse" babında, 9/29 da Halit b- Derik yoluyla Ya'la b. Münye'den rivayet
etmiştir.Hakim- Cihad bahsinde, 2/112 de, Ali b. Hüseyin b. Cündi El Maliki yoluyla
Ahmed b. Salih'ten rivayet etmiştir. Hakim diyor ki: Bu hadis Buhari ve
Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat hadisi rivayet etmemişlerdir.
[39] Bütün nüshalarda "Eşşibanİ" şeklinde
geçmektedir. Fakat bu hatadır. Sahih olanı Muğni kitabının isimlerin zaptı
konusunda söylediği şekildir. İbni Hacer de "es sibani" şeklinde
olduğunu söylemektedir.Takrib'de şöyle diyor: 2/355, No: 142: "Yahya b.
Ebu Amr Essibani Ebu Zurate E! Himsi. Sika'dır. Altıncı tabakadandır.
Sahabelerden yaptığı rivayetler mürsel'dir. Kırk sekiz veya daha sonra vefat
etmiştir.
[40] Anlaşıldığına göre bu ibare Hakim'e aittir. Başka
yerde "Buharı ve Müslim'in yanında" şeklinde geçmektedir.
[41] Takrib'de şöyle diyor: "Ebul Acfa Essilmi
Elbasri. İsminin Herem b. Nesib olduğu söyleniyor. Tersi de söyleniyor. İkinci
tabakadan kabul edilir birisidir. Buhari'nin söylediğine göre doksandan sonra
vefat etmiştir.
Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Ebu Hayseme şöyle diyor: "İbni
Main'e Ebul Acfa'yı sordum, isminin Harem olduğunu söyledi. Basralıdır.
Sika'dır". İbni Hibban'da sika'lardan saymıştır. Buhari hadisinde şüphe
olduğunu söylemiştir. Hakim diyor ki: "Ebu Ahmed'in hadisi sağlam
değildir." Darekutni sika olduğunu söylemiştir." Tehzib: 12/165, No:
790, Takrıb: 2/450, No: 115
[42] Hakim hadisi Cihad bahsinde 2/109 da rivayet etmiştir.
Hakim şöyle diyor: Bu büyük ve sahih bir hadistir. Buhari ve Müslim'den biri
bile rivayet etmemiştir. Bunun sebebi Selmete b. Alkame'nin İbni Sirin'den
şunu nak-letmesidir: "Ebul Acfa'dan hadis naklettim." İnşallah nikah
kitabında hadisin sıhhatinin delillerini sıralayacağız. Zehebi de bu
görüştedir.Hakim şöyle diyor: "Ebu Acfa Essilmi. İsmi Herem b. Hayyan'dır.
Si-ka'Iardandır. Ebul Abbas Muhammed b. Yakub'u şöyle derken işittim:
"Abbas b. Muhammed eddevriyi şöyle derken işittim: "Yahya b. Maini şöyle
derken işittim: "Abdurrahman b. Mehdi, Ebul Acfa'nın adının Herem
olduğunu bize haber verdi". 2/176.İbni Hibban- Nikah bahsinde
"Ganimetler" babında, Mevariduz Zem'an'da S. 307, No: 1259 da, Hişam
b. Hasan yoluyla Muhammed b. Sirin'den aynısın na! letmiştir.Nesai- Nikah
bahsinde "kadınlar arasında adalet" babında, 6/117 de, Eyyüb Avn ve
Selmete yoluyla Alkame ve Hişam b. Hasan'dan, onlar da Muhammed b. Sirin'den
rivayet etmişlerdir.İbni Ebi Şeybe kitabında Cihad bahsinde 5/341 de, Ebud-Duha
No: 2426.Essilmi yoluyla Ömer b. Hattab'dan nakletmiştir.
[43] Esedül Ğabe'de şöyle diyor: "Amr İbni Ekyeş
Rasulullah'a (s.a.v.) geldi." Ebu Hureyre de ondan nakletmiştir.
[44] Ebu Davud-
Cihad bahsinde "Müslüman olup Allah yolunda öldürülen kimse" babında
3/43, No: 2537 de nakletmiştir.Münziri Muhtasar'ında şöyle diyor:
"Darekutni, Hammad b. Selme-te'nin yalnız başına rivayet ettiğini
söylemektedir. Ahmed Şakir yazdığı ta'likde Darekuni'nin hata yaptığını
söylemektedir. Bu hadisi İbni İs-hak manayla rivayet etmiştir. Hadisi Haşin b.
Abdurrahman'dan, o da îb-ni Ebu Ahmed'in kölesi Ebu Süfyan'dan, o da Ebu
Hureyre'den rivayet etmiştir. Sireti İbni Hİşam: S. 579-580 Hafız, hadisi İsabe
adlı kitapta nakletmiştir. 4/287. Hafız İsnadının Hasen olduğunu
söylemektedir. Hadisi, Hakim'e nispet etmektedir. 3/382,
Hakim- Cihad bahsinde
2/113 de Osman b. Said Ed-Darimi yoluyla Musa b. İsmail'den rivayet etmiştir.
Hakim şöyle diyor: "Bu hadis Müslim'in şartıyla sahihtir. Buhari ve
Müslim bunu rivayet etmemişlerdir." Zehebi'de bu görüştedir.
[45] Ebu Davud- Cihad bahsinde "savaşta dünyalık
isteyen kimse" babında 3/30, No: 2515'de rivayet etmiştir.
Miinziri şöyle diyor:
"Nesai'de rivayet etmiştir. Onun senedinde Bakiyye b. Velid vardır. Onun
hakkında konuşulmuştur.Nesai- Cihad bahsinde, "Allah yolunda sadaka"
babında, 6/49 da, Amr b. Osman yoluyla Bakiyye'den nakletmiştir.Hakim- Cihad
bahsinde, 2/85 de Muhammed b. Heysem yoluyla Hayve b. Şüreyh el-Hadremi'den
nakletmiştir. Hakim şöyle diyor; "Bu hadis Müslim'in şartıyla sahihtir.
Buhari ve Müslim bunu rivayet etmişlerdir. Zehebi de bu görüştedir.Ahmed-
5/234 de, Hayve b. Şüreyh el-Hadremİ yoluyla rivayet etmiştir. Malik-
Muvatta'da, Cihad bahsinde, "Cihad'da terğib" babında, 2/466 da,
Yahya b. Said yoluyla Muaz(b. Cebel'den nakletmiştir. Muhammed Fuat Abdulbaki
şöyle diyor: "Bu hadîs mevkuftur. Muaz'dan Mer-fu' olarak rivayet
edilmiştir."Elbani şöyle diyor:- Ebu Davud ve Nesai'nin rivayetlerine
yazdığı ta'likte- isnadı Hasen'dir". Mişkatul Mesabih: 2/1129. .
[46] Müslim- İmaret bahsinde, "riya, gösteriş için
savaşan, ateşi hakkeder" babında, 3/1513 No: 1905 de rivayet
etmiştir,Nesai- Cihad bahsinde, "Falan cüretlidir denilmesi için savaşan
kimse" babında 6/23-24 de, Muhammed b. Abdul A'la yoluyla Halit b.
Ha-ris'ten Müslim'in lafzının benzeriyle rivayet etmiştir.Hakim- Cihad bahsinde
2/100 de, Osman b. Ömer b. Cüreye yoluyla Müslim'in lafzıyla rivayet etmiştir.
Hakim şöyle diyor: "Bu hadis Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir.
Fakat Buhari rivayet etmemiştir. Zehebi de bu görüştedir.
[47] Hakim-Cihad bahsinde, 2/111-112 de Ebu Hureyre'den
rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadisin İsnadı sahihtir. Buhari
ve Müslim bu şekliyle rivayet etmemişlerdir." Zehebi de bu görüştedir.
[48] Bütün nüshalarda "el Medaini" şeklinde
geçmektedir. Bu hatadır. Doğru olanı "Medini" dîr. Takrib'de bu
şekilde söylemektedir.Takrib'de şöyle diyor: "Velid b. Ebul Velid Osman.
Deniliyor ki Ve-lid'in oğlu, Osman'ın veya İbni Ömer'in kölesidir.
Medine'lidİr. Ebu Osman'ın hadisi Leyy'in'dir. Yani zayıftır. Dördüncü
tabakadandır. Teh-zib'ul Kemal'de şöyle diyor: "Ebu Zur'a sika olduğunu
söylemektedir. Ebu Davud hayırlı olduğunu söylemekte, İbni Hibban'da
sika'lardan saymaktadır. Belkide rivayetlerinin azlığına muhalefet
edilmektedir.Tehzib'ul Kemal: 3/1477. Takrib: 2/336, No: 97.
[49] Akabe b. Müslim ettucibi Ebu Muhammed el Basri caminin
imamıdır. Sika'dır dördüncü tabakadandır. Yirmi yılına yakın Ölmüştür. Takrib:
2/28. No: 252.
[50] Takrib'de şöyle diyor: 1/253, No: 93: Şufey b. Mati'
el İsbahi si-" ka'dır. Üçüncü tabakadandır. Hadisi mür'sel olarak rivayet
etmiştir. Bazılarının onu sahabeden saymaları hatadır. Hişam'ın hilafetinde
vefat etmiştir.
[51] Tertibul Kamus 1/445 de şöyle diyor: Hadiste geçen
"cesa" kelimesi "dizleri üstüne oturmak" veya
"parmaklarının üzerinde durmak" manalarına gelir.
[52] (m) nüshasında
bu düşürülmüştür.
[53] Tirmizİ- Zühd bahsinde, "riya ve gösteriş
hakkında varid olanlar" babında 4/591, No: 2382 de rivayet etmiştir. Ebu
İsa diyor ki: "Bu hadis Hasen ve garibdir."Abdulkadir Arnavuti Camiul
Usul kitabının ta'likinde şöyle diyor: "Tirmİzi'nin senedinde Velid b.
Ebul Velid el Medeni Ebu Osman vardır. Hadisi hafiftir. Fakat Müslim'in ve
Nesai'nin hadisleri mana yönüyle ona şahid olmaktadırlar. 4/540. Müslim ve
Nesai'nin hadislerini 1017 noiu hadiste zikretmiştir.îbnİ Hibban- Zühd bahsinde
"riyakarlık hakkında varid olanlar" babında, MevariduzZam'an'da, S.
618-619-620 de, Hibbanb. Musa yoluyla Abdullah b. Mübarek'ten rivayet
etmiştir.
[54] Bütün nüshalarda bu kelime "Medaini"
şeklinde geçmektedir. Ayrıntısı yukarda geçti.
[55] Takrib'de 4/91, No: 811 de şöyle diyor: A'la b. Ebu
Hakim Yahya Eşşami, sika'dır. Muaviye'nin kihççısıdır ve dördüncü
tabakadandır.
[56] Ebu Ubeyd'in Garib'ul Hadisi: 4/194-195.
[57] İbni Hibban, Cihad. Cihad'ın fazileti bölümü, Mevariduz
Zaman:
384, No: 1596 Muaz b.
Cebel'den aynı lafızla rivayet etmiştir.Nesai- Cihad, Allah yolunda
savaşanların sevabı bölümü: 6/25 Malik b. Yuhamir ve Muaz b. Cebel yoluyla
rivayet etmiştir.Tirmizi- Fazaüu'l Cihad, Allah yolunda savaşta çabukluk ve
acelecilik bölümü: 4/181, No: 165, Ebu Hureyre yoluyla rivayet etmiştir. Tirmizi
hadisin hasen olduğunu söylemiştir.Darimi- Cihad, deve üstünde Allah yolunda
savaşan kimse bölümü: 2/201 Malik b. Yuhamir ve Muaz b. Cebel yoluyla rivayet
etmiştir ki Muaz b. Cebel'de " O sağan için sütün bol olduğu
miktardır" fazlalığı vardır. Ahmed b. Hanbel: 4/387 Amr b. Abbas yoluyla rivayet etmiştir. İbn Mace; cihad,
Allah Teala yolunda
savaş bölümü: 2/933, No: 2792 Malik b. Yuhamir ve Muaz b. Cebel yoluyla rivayet
etmiştir.
[58] Tirmizİ, Cihad'ın faziletleri, Allah yoiunda (savaşta)
çabukluk ve acelenin fazileti bölümü: 4/1810, No: 165 Ebu Hureyre'den hadisin
bir parçasını nakletmiştir. Tirmizi hadisin hasen olduğunu söylemiştir. Ahmet
b. Hanbel, 2/524 Abdülmelik b. Amr ve Hişam b; Said yoluyla rivayet etmiştir.
Onda hadisin bir parçası vardır.
[59] Müslim İmare, şehitlere Cennet'in sabit oluşu bölümü:
3/1510, No: 1899 Enes'ten hadisin bir parçasını rivayet etmiştir.
[60] İhkamu'I Ahkami'l Şerhi'l Umdeti'l Ahkam, İbni Dakik el-Iyd:
4/248.
[61] Takrib: S. 1/348, No: 33 de şöyle diyor: Şeddad b.
Hadi'nin ismi Usame'dir. Babasının adının Usame oiduğu da söylenmiştir.
Sahabi-dir. Hendek ve daha sonrasında hazır bulunmuştur.
[62] (m) nüshasında:
Kısmın: (....) şeklindedir. Geri kalan nüshalarda sabit değildir. Aynı şekilde
İhkamul Ahkam'da da sabit değildir.
Abdurezzak, Musannef,
Cihad, Şehidin namazı ve yıkanması bölümü: 5/276, Şeddad b. Hadi'
yoluyla'rivayet etmiştir.Nesai- Cenaiz; şehidin namazı bölümü: 4/61 Abdullah b.
Ceric'dcn nakletmiştir.
[64] Bu kelime
asılda sabit, geri kalan nüshalarda ise sabit değildir.
[65] Ebu Davud, Cihad, Nefsini satan kişi bölümü: 3/42, No:
2536 Abdullah b. Mes'ud'dan aynı lafızla rivayet etmiştir.Ahmed Şakır, Ebu
Davud'un Muhtasaf-'mda bu hadis üzerine yaptığı yorumda şöyle diyor: Ahmet b.
Hanbel hadisi 3949 numarasıyla uzunca rivayet. Bu hadisi Ahmed ve Ebu Davud
Hammad b. Selme'den o da Ata b. Saib'den rivayet etmişlerdir. Hammad, Ata'dan
hali değişmeden önce duymuştur. Hadis sahihtir. 3/382, No: 2425.İbni Hibban,
Mevakit, Geceleyin namaza kalkan kimse bölümü, Mevaridu'z-Zaman S. 168, No:
643, Rauh b. Eşlem ve Hammad b. Sel me yoluyla benzerini rivayet etmiştir.Ahmed
b. Hanbel: 1/416 Affan ve Ata b. Saib yoluyla benzerini rivayet
etmiştir.Hakim, Müstedrek, Cihad: 2/112, Osman b. Said ed-Darimi, ve Musa b.
İsmail yoluyla rivayet edip şöyle demiştir: Bu hadisin senedi sahihtir. Ama
Buhari ve Müslim almamışlardır. Zehebi de ona uymuştur.Elbani bu hadisin hasen
olduğunu söylemiştir. Tabi Suyuti, Ca-miu's-Sağir'de bu hadisin hasen olduğuna
işaret ettikten sonra: 4/26, No: 3876.
[66] İbni Esir: Nihaye: 4/337: Allah yolunda Ötmek
temizliktir. Yani kirlerinden temizliktir. Denüir ki: (Kişi) temizlemek işin
kaba su koyup hareket ettirdiğinde kabını temizledi yani çalkaladı denilir.
(Yazar burada kelimeyi) tesniye kalıbında getirmiştir. Oysa "kati11
müzekker (er-kek)dir. Çünkü o, (dişi) (bu kelimeyle) şehadet manasını
kastediyor. Ya da "hasleten mumasmasaten" şeklinde irade etti.
Böylelik sıfatı, mevsu-fun yerine ikame
etti.
[67] İbn Mübarek Cihad, S. 30, No: 7 Utbe b. Abdusselma'dan
aynı lafızla rivayet etmiştir.Ahmed b. Hanbel: 4/185 Ebu İshak el-Fazari ve
Safvan b. Ömer yoluyla hadisin benzerini rivayet etmiştir. El-Benna, Fethu'r
Rabbani 14/32 de hadisin senedinin iyi (ceyyid) olduğunu söylemiştir.Beyhaki,
Sünen, Siyer bölümü, Allah yolunda şehid olmanın fazileti konusu: 9/164.İbn
Hibban: Cihad, Şehadet bölümü: Mevaridu'z-Zaman: S. 388, No: 1214. Abdullah b.
Mübarek yoluyla rivayet etmiştir.Mecmau'z Zevaid: Cihad; Şehadet ve fazileti
bölümü: S. 291, Utbe b. Abdusselma yoluyla rivayet etmiştir. El-Haysemi şöyle
demiştir: "Ahmed ve Taberani rivayet etmişlerdir. Ancak Taberani şöyle
demiştir: "Cennetin istediğin kapısından gir. Onun 70 kapısı vardır. Biri
birinden üstündür."Ahmed b. Hanbel'in (hadisininsenedindeki) adamları
sağlamdır, (Sahihtir). Ancak Müsenna el-Emluki hariç... O ise sika
(güvenilir)dir. Takrib'de şöyle diyor: 1/375, No: 33: Ebu'l Müsenna et-Hımsi'yi
el-İc-li güvenilir saymıştır ki o, dördüncü tabakadandır.
[68] Hadisin Tahrici 1023 de geçmiştir.(72) Hadisin Tahriri
1023 de geçmişti
[69] İbn Mübarek, Cihad S. 68, No: 77, Ebu Bekr b. Hafs'dan
rivayet etmiştir.
[70] İbni İshak, Siyre, 3/19
[71] Takrib'de şöyle diyor: 2/276, No: 1486: Musab. Ukbe b.
Ebu Ayyaş ei-Esedi: Bu kimse Al-i Zebir'in kölesidir (azatlı). Sika'dır.
Fakih-tir - savaşların imamıdır. Beşinci tabakadandır. İbni Main'in onu yumuşak
(zayıf) görmesi sahih olmaz. 141 senesinde ölmüştür. Bundan önce öldüğü de
söylenir.
[72] Uyunu'l Eser: 1/257.
[73] Cuaîul Habeşi, el-tsabe'de şöyle diyor: İbn Şahin
zayıf bir isnad-la Ameş b. Mücahit ve îbn Ömer yoluyla, İbn Ömer'in şöyle
dediğini rivayet eder: "... Adam geldi..." deyip hadise devam eder.
Ebu Musa ise bizdeki hadisi zikrettikten sonra şöyle demiştir: Mezhepsizdir.
Onun bu -yani tbn Süraka- veya başkası olup olmadığını bilmiyorum.İbn Esir ise
onun başkası olduğunu söylemiştir. Ben derim ki Suffar İse 'insab' kitabında
aynısını söylerniştir. Habeşi de "Onun başkası olduğu açıktır"
demiştir. Allah bilir. El-İsabe: 1/237, No: 1156, Üsüdü'l Ga-be; L/339, No:
749.
[74] Hakim Cihad 2/93 Enes'ten rivayet etmiş ve şöyle
demiştir: Bu hadis, Müslim'in şartı üzere sahihtir ama ikisi de
(Buhari-Müslim) almamışlardır. Zehebi de ona uymuştur (Hakim'e). İbn Esir,
Üsüdü'l öabe, 1/339, No: 749 Cehal Tercümesinde rivayet etmiş ancak hadisin
sonunda Cemal.
[75] (m) nüshasında
kelime ta'hdır. Yani "evreleteyni" şeklindedir.
[76] (m) nüshasında
kelime "rütbe" şeklindedir.
[77] Takrib'de şöyle diyor: Cüreybir, Cabir'in ismi Tasgiri
(küçüm-seme)dir. Onun isminin Cabir olduğu da söylenir. Cüreybir İse onun lakabıdır.
İbn Said el-Ezdi'nin oğludur. Ebu'l Kasım el-Belhi ise künye-sidir. Bağdat'ta
ikamet etmiştir. Tefsir rivayet etmiştir. Gerçekten zayıftır. Beşinci
tabakadandır. Kırkından sonra ölmüştür.Buharı Duafa-i Sağir'de şöyle demiştir:
Cüreybir b. Said el-Belhi, Dahhak'tan rivayet etmiştir. Ali ise Yahya'nın şöyle
söylediğini nakleder: Cüreybir'İn pek çok hadisini tanıyordum. Sonra bu
hadisleri çıkardı ve zayıf gördü.
Nesai zayıf ve Metruk
raviler hakkında şöyle diyor: Cüreybir b. Sa-id el-Haraşani Metrukul hadis
(yani hadisi terkedilen)tir. Cerh (tenkit-ya^ ralama) hususunda ise Ahmet b.
Hanbel'in şöyle dediğini nakleder: Cüreybir, Dahhak'tan yaptığı rivayetler bu
durumuyla kolaycı, Rasulullah'tan (s.a.v.)
yaptığı rivayetler ise münker'dir. İbn Main de şöyle der: Cüreybir başka bir
şey değil zayıftır. Ubeyde ed-Dabbi, Muhammed b. Salim ve Cabir el-Cufi'ye
yaklaşamaz bile. Ebu Hatem ve Ebu Zur'a ise Cürey-bir'in, Horasan'lı olduğunu
ve güçlü olmadığını söylemişlerdir.
Et-Tak-rib: 1/136, No: 131; Buhari, Duafa: S. 27, No: 58; Nesai, Duafa
Ve'lMet-rukin S. 28, No: 104, El-Cerh: 2/540.
[78] Bu kimse İbn Müzahim'dir. S. 97 de geçmişti.
[79] Haysemi, Mecmu, Cih'ad, yüzünü (düşmana) dönerek Allah
yolunda savaşanlar bölümü: 5/6 da rivayet edip fazladan aşağıdaki ibareyi
eklemiştir:"Süleyman b. Davud'dan önceki peygamberler, içlerinde hükümdarlar
bulunduğu için kırk derecedirler."Haysemi ise şöyle demiştir:
"Taberani, Cüreybir'in rivayetinden rivayet etmiştir. O da Dahhak'tan
rivayet etmiştir ki ikisi de zayıftırlar."
[80] Takrib 2/463, No: 5: Ebu Katade el-Ensari el-Haris'ten
Amr ya da Numan b. Rib'i b. Buldeme es-Selemi el-Medeni olduğu da söylenir.
Uhud'da ya da daha sonra şehid olmuştur. Otuz sekiz senesinde Öldüğü de
söylenir. Ama birincisi daha doğru ve daha meşhurdur.
[81] Müslim İmare,
kim Allah yolunda savaşırsa borcu hariç tüm günahları affolunur bölümü: 3/1501
Ebu Katade'den rivayet etmiştir.Malik, Muvatta, Cihad, Allah yolundaki şehitler
bölümü: 2/461, No: 31 Yahya b. Said yoluyla benzerini rivayet etmiştir.Nesai,
Cihad Üzerinde borç olduğu halde Allah yolunda savaşanlar bölümü: 6/34, Kuteybe
b. Said yoluyla benzerini rivayet etmiştir.Ahmed b. Hanbel: 2/308. Ebu Hureyre
yoluyla benzerini: 3/297 ve el-Leys, Said b. Ebu Said yoluyla da benzerini
rivayet etmiştir.Darİmi, Cihad, Allah yolunda sabrederek ve sevabını Allah'tan
umarak savaşan kimse: 2/208, İbn Ebi Zi'b ve el-Makberi yoluyla rivayet etmiştir.
[82] Nesai, İstiaze, Düşkünlük ve acizlikten Allah'a
sığınma bölümü: 8/282, Ebu'î Yusr'da aynı lafızla hadisin bir parçasını rivayet
etmiştir.Hakim, Dua: 1/531, Abdullah b. Said b. Ebu Hind, dedesi Ebu Hind ve
Eyyub'un azadlı kölesi Sufi yoluyla hadisin bir parçasını aynen rivayet
etmiştir. Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu ama ikisinin (Bu-harİ
Müslim)de almadıklarım söylemiştir. Zehebi de ona uyarak Ebu Davud ve Nesai'nin
çeşitli yollarla rivayet ettiklerini ve Leys'in de dedesinden rivayet ettiğini
söylemiştir. ;Ebu Davud: Salat; İstiaze bölümü: 2/194, No: 1552; Mekkil: İbrahim
ve Abdullah b. Said yoluyla hadisin benzerini rivayet etmiştir.
[83] Sahihu Müslim Nevevi Şerhi, îmare bölümü; şehitlerin
beyanı konusu:13/23.
[84] Bezzar, Keşfu'l Estar an Zevaid'i Bezzar, Cihad
bölümü, şeha-det ve fazileti konusu: 2/283, No: 1715; Bezzar: "Onun
Enes'ten bu yoldan başka bir yolla rivayette bulunduğunu bilmiyoruz"
demiştir. Çünkü Muhammed b. Muaviye mutavaatı olmayan hadisler rivayet etmiştir.
Muhtemelen bu hadisler ona başka yoldan gelmiştir. Çünkü Müslim b. Halid hafız
değildir.Beyhaki: Şuabu'l iman (el yazması), ayrıca el-Memune li'tturasi'd
Dımeşk yaymevince de basılmıştır. Ümmü'l Kura yayınevinin el yazmalarına
bakılabilir. No: 2133, 1/2/49. -El-İsfahani, et-Terğib ve't Terhib (el
yazmasıdır.) Ayrıca Ameri ka'daki Boston Üniversitesi tarafından basılmıştır.
No: 216, Yine ayrıca Merkezu'lBahsi'l Alemiyyi'l Mekke yaymevince de
basılmıştır. No: 815, S. 84.- El-Münziri, et-Terğib ve't Terhib, Cihad'da
şehitleri teşvik etmek ve şehitlerin fazileti bölümü: 2/317, Münziri burada
şöyle demiştir: Bu hadisi Bezzar, Beyhaki, İsfehani rivayet etmişlerdir. Bu,
garip bir hadistir.- Mecmau'z Zevaid,
Cihad bölümü, Şehadet ve fazileti konusu: 5/291-292 Haysemi burada şöyle diyor:
(Hadisi) Bezzar rivayet etmiştir.Ama şeyhi Muhammed b. Muaviye onu zayıf
görmüştür. Her ne kadar bu (kimse) Nişaburi olsa da metruktür. Aynı şekilde
hadiste (senedinde) Müslim b. Halid ez-Zenci vardır ki bu da zayıftır.
Güvenilir sayıldığı da olmuştur.
[85] (m) nüshasında
da "tehbetu" şeklindedir. Yani kelime ta'lıdır.
[86] Gazzali, İhya-u Ulumıddin, Nİyyet: İhlas ve Sidk
bölümü, İhla-sı.. fazileti, hakikati ve dermelerinin izahı ve sevabın hükmünün
beyanı ve gerçekleşmesi konusu: 14/2733, Danı'ş-Şa'b baskısı.
[87] Kurtubi Tefsiri, 4/2812, Enfal suresinin tefsiri.
[88] Uyunu'l Eser: 1/241.
[89] İbn Hişam'm Siyreti, büyük Bedir savaşı: 2/18
[90] Et-Takrib: l/367,No: 102: Safvan b. Ümeyye b. Halef b.
Vehbb. Kudame b. Cemhil-Kurşi el-Mekki şahabıdır. Müellefe-i Kulub'dan'dır.
Osman'ın (r.a.) Öldürülmesi günlerinde ölmüştür. Muaviye'nİn hilafetinin
başlarında 41 veya 42 de Öldüğü de söylenir.
[91] (m) ve (a) da
Hureytib (yani ism-i Tasgir) şeklindedir. Doğrusu ise "a"
nüshasındakidir.
[92] Usudu'I Gabe: 1/433, No: 1013: Hatib b. Abdül İzzi b.
Ebu Kays b. Abdud b. Nasr b. Malik b. Hasel b. Amir b. Lüey. Bunun Abdullah b.
el-Ele, o babasından o da Bişr b. Teym ve daha başkalarından zikretmiştir.
(Sözkonusu bu kimsenin) müellefe-i Kulub'dan, Beni Amir b. Lüey kabilesine
mensup Hatib b. Abdul İzzi olduğunu söylemişlerdir.
[93] El-Takrib: 1/414,No: 294: Abdullahb. EbuRabia, Amrb.
Mu-ğire b. Abdullah b. Ömer b. Mahzum, Ebu Abdurrahman el-Mekki: Sa-habidir.
Osman'ın (r.a.) şehadeti sırasında Ölmüştür. Bu kişi Ömer b. Abdullah b. Ebu
Rabia es-Şair'in babasıdır.
[94] Et-Takrib: 2/107, No: 8, Furat b. Hayyan b. Atit b.
Abdül İzzi el-Cali Halif b. Sehm: Sahabidir. Kufe'ye gelmiş ve orada
öldürülmüştür.
[95] Tabakatu İbn Sa'd, Zeyd b. Harise'nin hayatı bölümü:
2/36 da aynı lafızla vermiştir. Vakidi ise Meğa'zi'sinin Kirade seriyyesinin
durumu bölümünde aynı manaya gelecek cümlelerle vermiştir. 1/197-198.
[96] Bu kelime "e" de yoktur, (m) de İse vardır.
[97] Bunun tahrici 1005 nolu hadiste geçti.
[98] Et-Takrib: 1/411, No: 468: Abdullah b. Havale el-Ezdi
sahabidir. Şam'a gelmiş ve orada 58 senesinde ölmüştür. 72 yıl yaşamıştır. 80
olduğu da söylenmiştir.
[99] Ebu Davud, Cihad, 'Savaşıp ecir ve ganimet kazanan
kimse' bölümü: 3141, No: 2535: Aynı lafızla hadisin bir cüzünü rivayet
etmiştir.
Beyhaki, Sünen, Siyer
bölümü, Allah yolunda olması uğruna savaşanın niyyetinin açıklanması konusu:
9/169, Ebu Salih ve Muaviye b. Salih yoluyla hadisin bir cüzünü rivayet
etmiştir. Ebu Davud ve Münziri bu hadis hakkıda sükût etmişlerdir. İnşallah
doğrudur.
[100] Mizanu'I İtidal, 4/205, No: 8864 de şöyle diyor: Şebab
el-Us-furi v.b. den rivayette bulunan Musa b. Zekeriyya et-Tüsteri hakkında
Da-rekutni (bir miktar) konuşmuştur. Hakim, Darakutnİ'nin onu Metruk saydığını
hikaye etmiştir.
[101] Mecmau'z Zevaid: Cihad bölümü: 'Savaşın; ganimet alın,
sefere çıkın; sıhhat bulun." Konusu: 5/324.. (Yazar burada Haysemi'nin
şöyle dediğini rivayet eder: Taberani Evsafta hocası Musa b. Zekeriyya'dan
(hadisi) rivayet etmiştir. EğerRavi, Şebab'dan rivayet etmişse, Da-rekutni onun
hakkında konuşmuştur. Eğer başkasından rivayet etmişse onu tanımıyorum. Geri
kalanlar ise sika'dır. Münziri, Terğib, 2/83 de şöyle diyor: Darekutni,
Evsat'ta rivayet ermiştir ve ravileri de sika'dırlar.Elbani,
es-Silsİletu'z-Zaife: 1/278'de onun zayıf olduğunu söylüyor.
[102] Müslim, Av ve Boğazîananalar Bölümü, Deniz Ölülerinin
Mü-bahhğı konusu: 3/1536, No: 1935-18 Bu hadisin bir cüzüdür.
[103] Müslim, Av ve Boğazlananlar Bölümü, Deniz Ölülerinin
Mü-bahlığı Konusu: 3/1536, No: 1935-20.
[104] Hakim, Müstedrek, Cihad Bölümü: 2/93: Hadisin
senedinin sahih olduğunu ama ikisinin (Buhari-Müslim)de almadıklarını
söylemiş, Zehebi de ona uymuştur.
[105] S. 111 de tercümesi geçti.
[106] İbni Ebi Şeybe, Musannef, Cihad Bölümü: 5/349: Zeyd b.
Eşlem 'den rivayet etmiştir.
[107] İbn Ebi Şeybe, Musannef, Cihad Bölümü: 5/335.
[108] (m) de
"Kalu" (yani cemi) şeklindedir.
[109] Cevheri, Sihah, 2/595 de bu kelime (yani 'bekr') genç
deve olarak anlam 1 andırıl mıştır.
[110] Beyhaki, İmanın Şube'Ieri Bölümü: 1/2/106-107, No:
2133, Bu eser el yazmasıdır. Ayrıca Daru'l Me'mune li't-Turas yayınevinde de fotokopisi
vardır. Mekke'deki Ümmü'l Kura yayınevince de basılmıştır. Et-Terğib ve't
Terhib, Cihad Bölümü:2f324, No: 307. Münziri burada Bey-haki'nin hadisi hasen
bir senetle rivayet ettiğini söyler.
[111] Müslim İmare Bölümü, savaşıp ganimet kazanan ve
kazanmayan kimsenin sevabının açıklanması konusu: 3/1515, No: 1907-354 îbn
Ömer'den aynı lafızla rivayet etmiştir.
[112] Müslim, İmare Bölümü, savaşıp ganimet kazanan ve
kazanmayan kimsenin sevabının miktarı (hususunun) açıklanması konusu:
3/1514-1515, No: 1907-153 İbn Ömer'den aynı lafızla rivayet etmiştir.Nesai:
Cihad Bölümü, Eliboş dönülen seriye'nin sevabı konusu: 6/8 Muhammed b. Abdullah
b. Yezid ve babası yoluyla rivayet etmiştir. Bu sonuncuda ikinci bir rivayet
var.EbuDavud: Cihad Bölümü; boş dönülen seriyye konusu: 3/18 Abdullah b. Ömer
b. Meysere ve Abdullah b. Yezid yoluyla rivayet etmiştir ki bu sonuncuda ikinci
bir rivayet vardır.İbn Mace, Cihad, savaşta niyyet konusu: 2/931, Ho: 2785
Abdurrah-man b. İbrahim ve Abdullah b. Yezid yoluyla benzerini ikinci bir
rivayetle rivayet etmiştir.Ahmed b. Hanbel: 2/169 Ebu Abdurrahman'dan Musannef
tarikiyle birinci rivayeti rivayet etmiştir.
[113] Bunun tercümesi S. 463 de geçti.
[114] Muallaka-i Seba'mn şerhi, ez-Zevavi, Antere b. Şeddad
el-Ab-basi'nin altıncı muallakası, S. 152.
[115] Tahrici geçti.
[116] Tahrici geçti.
[117] Tahrici geçti.
[118] İhya-u Ulumid Din, Niyyet; ihias; sıdk; sevap amelin
hükmün ve onunla sevabın gerçekleşmesi konusu: 14/2721.
[119] îbn Mace, Fiten Bölümü, Fitne'den'Selamete Dönen Kimse
Konusu: 2/1320, H: 3989, Muazb. Cebel'den aynı lafızla hadisin bir kısmını
rivayet etmiştir. Araştırmacı Muhammed Fuad Abdülbaki, ez-Zevaid'dc şöyle
diyor: Onun senedinde Abdullah b. Lehia vardır ki bu kişi zayıftır.Hakim, Rikak
Bölümü 4/328 Abbas b. Ayyaş ve İsa b. Abdurrahman yoluyla hadisin bir cüzünü
rivayet ederek şöyle demiştir: Bu hadisin senedi sahihtir. Ama ikisi de
(Buhari-Müslim) almamışlardır. Zehebi'de onlara uymuştur.
[120] Tahrici geçti.
[121] Tahriri geçti.
[122]İbnİ Mace: Zühd Bölümü, Riya ve Gösteriş Konusu:
2/1045, No: 4202 Ebu Hureyre'den aynı lafızla rivayet etmiştir. Ez-Zevaid'de
şöyle diyor: Senedi sahihtir. Ravileri sika'dır.Müslim: Zühd ve Rekaik Bölümü,
Amelinde Allah'tan başkasını şirk koşan kimse konusu: 4/2289, Ho: 2985 Ruh b.
Kasım ve Ala b. Ab-durrahman yoluyla benzerini rivayet etmiştir. İbn Hazime'nin
yanında bunu bulamadım. Çünkü o tam değildir.
[123] "Allahu Teala ortakların, ortaklıktan en münezzeh
olanıdır" hadisini rivayet etmiştir. Onun hakkında bir kıssa vardır.
Süheyl b. Amr'dan, ondan da Ziyad b. Mina rivayet etmiştir. İbni Bera İbni
Medeni'den rivayetle şöyle diyor: "Ziyad b. Mina', Ebu Said b. Ebi
Fadale'den, o da Rasulullah'tân (s.a.v.):"Allahu Teala ortakların,
ortaklıktan en münezzeh olanıdır"hadisini rivayet edendir. Salihin
isnadında değişiklik vardır. Bazı isnad-ları değişiklik, münker hale getirir.
Ziyad b. Mina' meçhul biridir. Ben onu tanımıyorum." Fakat İbni Sa'd onu
hendek ehlinin takasından saymıştır. Tehzib: 12/105-106 H: 487. Takrib: 2/426,
Ho: 10.
[124] İbni Mace: Zühd Bölümü, Riya ve Gösteriş Konusu:
2/1406, No: 4203, Ebu Said b. Ebu Fudale'den aynı lafızla rivayet
etmiştir.Tirmizi: Tefsir: Kehf süresindeki "Allah kıyamet günü insanları
topladığı zaman" ayetim izahı konusu: 5/314, H: 3154: Muhammed b. Bi-şar ve
Muhammed b. Bekir yoluyla benzerini rivayet ederek şöyle demiştir: Bu Muhammed
b. Bekir'in hadisi hariç tanımadığımız garip ve ha-sen bir hadistir.İbn Hibban,
sahih, Zühd Bölümü, Riya konusu Mevaridu'z-Zaman, S. 618, No: 2499 Yahya b.
Main ve Muhammed b. Bekir el-Bursani yoluyla rivayet etmiştir. Ahmed 3/466 da
Ahmed b. Muhammed Bekr El-Bursani yoluyla rivayet etmiştir.
[125] (m) nüshasında
maksad yerine "kasd" geçmektedir.
[126] Cu'Pu Cürcani şöyle tanımlıyor: "İşçiye, yaptığı
işten dolayı verilen ücrettir." İbni Rüşd ise Bidayetül müctehid'de
"Cu'l: Meydana geleceği zannedilen birmenfaata karşılık ödenen
ücrettir." Ta'rifat: S.41 Bi-dayetul Müctehid: 2/267.
[127] Bunun tahricİ yukarıda geçti.
[128] Ebu Davud Cihad bölümünde, "Cu'l'un alınmasındaki
cevaz" konusunda 3/37, Ho: 2526 da zikretmiştir. Ebu Davud onun hakkında
sukut etmiştir. Münziri'de ona uymuştur. O salih bir adamdır.
[129] Mema'ın sahibi Cihad bölümünde, "Başkasının malı
iie Cihad edenler" konusunda rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor:
"Bu hadisi Ta-berani'de rivayet etmiştir, onun isnadında tanımadığım
kimseler vardır." 5/323.
[130] Biyografisi S. 184 de geçti.
[131] Takrib 2/263, H: 1261 de şöyle diyor: "Ma'dan b.
Cedir Ebul Cemahir el-Hımsi hadisi kabul edilir. Yedinci tabakadandır."
[132] Takrib 1/475, H: 894 de şöyle diyor: "Abdurrahman
b. Cubeyr b. Nufeyr el-Hadrami, el-Hımsi, sika'dır. Dördüncü tabakadandır.
On-sekiz yılında ölmüştür.
[133] Said b. Mansur sünen'inde: Cihad bölümünde,
"Ücretle savaşan adam hakkındaki rivayetler" konusunda, 2/3/150, H:
2361 de rivayet etmiştir. Muhakkik şöyle diyor: "Buharİ bu hadise
tarihinde işaret etmiştir."
Beyhaki, Sünen'inde; siyer bölümünde, "savaşta ücret almanın mekruh
oluşu ve sultandan ücret alarak savaşa gitmenin ruhsatı" konusunda, 9/27
de Musannifin yolu ile rivayet etmiştir. Ebu Davud'da Said b. Mansur'dan Mürsel
olarak rivayet etmiştir. Ebu Davud'un "Kitabul Me-rasil" S. 36
[134] Biyografisi S. 401 de geçti.
[135] Gazzalinin ihyai Ulumiddin: 10/1883. Danış Şa'b
baskısı.
[136] (m) Nüshasında
"Çünkü o bu işleri yaparken ihlash olarak yapmıştır" şeklinde
geçmektedir.
[137] (e) Nüshasında "Bu niyetle beraber" şeklinde
geçmektedir. Fakat bu yanlıştır, (m) ve (a) nüshalarında ise "ondan"
şeklinde geçmektedir.
[138] İhyai Ulumiddin: 10/1884. Muhasibi'nin sözünü nakletmiştir.
[139] îhyai Ulumiddin: 10/1885. ;
[140] Bütün nüshalarda "birinci niyeti"
geçmektedir. Fakat bu hatadır.
[141] Bu fazlalık İbni Dakil Elid'in şerhül umdesinden
nakledilmiştir. Bu bütün nüshalarda yoktur. 4/247.
[142] Şerhül Umde: 4/247.
[143] Gazzali'nin ihyai Ulumiddin tehzibi: Gizli riyanın
açıklaması:2/117.
[144] Müslim, Oruç bölümünde: "Her aydan üçgün oruç
tutmanın müs-tehab oluşu" konusunda, 2/818, No: 1162 de Ebu Katade'den
rivayet etmiştir. Tirmizi, Oruç bölümünde, "Sürekli oruç tutma"
konusunda, 3/138, No: 767 de Ebu Katade'den rivayet etmiş ve "bu hadis
hasen'dir" demiştir.Ebu Davud, Oruç bölümünde, "sürekli oruç
tutma" konusunda, 3/807, No: 2425 de, Ebu Katade'den rivayet
etmiştir.Nesai, oruç bölümünde, "sürekli oruç tutmanın yasaklanması"
konusunda, 4/206 da, Abdullah b. Şuheyr'den rivayet etmiştir.Beyhaki, Şuab'da
rivayet etmiştir. "El yazması, Darul memun littu-ras'da basılmıştır. Ümmül
kura üniversitesi kütüphanesi, 2/3/394, No: 2135 e bakılabilir. Beyhaki şöyle
diyor: "Bu, onun meçhul şeyhlerinden rivayet ettiği fert
hadislerindendir."Terğib ve Terhİbin sahibi, Riya bölümünde, 1/72, No:
29'da rivayet etmiştir. Münziri şöyle diyor: "Beyhaki bunu rivayet
etmiştir." Hafız Ab-dülazim şöyle diyor: "Hadisin mevkuf olduğunu
zannediyorum."
[145] Mecmaü'z-Zevaid'in sahibi, Zühd bölümünde, "Riya
ve gizliliği" konusunda 10/223 de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor:
"Bunu Bezzar rivayet etmiştir. Onun rivayeti şöyledir: "Ümmetimdeki
şirk, karıncanın kaya üzerindeki yürüyüşünden daha gizlidir." Seneddeki
Ab-dul A'lab. A'yun zayıftır.Takrib 1/464, No: 779 da şöyle diyor: "Abdul
A'la b. A'yun el Kufi. Şeyban oğullarının azadlı kölesidir. Zayıftır. Yedinci
tabakadandır.Terğibin sahibi, korkutma bölümünde, "riyadan bir şey
saklayan" konusunda rivayet emiştir. Münziri şöyle diyor: "Ahmed ve
Taberani rivayet etmişlerdir. Seneddeki raviler, Ebu Aliye kadar olanlar
sika'dırlar. Ebu Ali'yi
İbni Hibban sika
saymıştır, onu Cerh eden kimseyi görmedim. Ebu Ya'Ia benzer bir hadisi
Huzeyfe'den, 1/76 da, No: 33 de rivayet etmiştir.Metalibu'l-AIiye'nin sahibi,
Zühd ve incelik bölümünde, "riyadan sakınma" konusunda rivayet
etmiştir. Muhakkik şöyle diyor: "Busayri şöyle diyor: "Hadisi İshak
zayıf bir senedie rivayet etmiştir. 3/183.Heysemi rivayet ederek şöyle diyor:
"Ahmed, Taberani Kebir ve Evsat'da rivayet etmişlerdir. Ahmed'in raviferi
Ebu Ali hariç hepsi si-ka'dır. Ebu Ali'yi, İbni Hibban sika saymıştır."
10/224.
[146] Heysemi Mecma'da Zühd bölümünde, "Riya hakkındaki
rivayetler" konusunda Amr b. Mürre'den, o da Ebu Yezid künyeli birisinden
rivayet etmiştir. Ebu Yezid şöyle diyor: "Abdullah b. Amr ile Abdullah b.
Ömer'in yanında oturuyordum. Abdullah b. Ömer "Şeytan insanın, ruh ve kan
damarlarında dolaşır" dedi. Abdullah b. Amr ağladı ve şöyle dedi:
"Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işittim: "Kim amelini işittirîrse
...." hadisi söyledi." Taberani Kebir'de ve Evsat'da rivayet
etmiştir.Ahmed, İbni Ömer'in sözlerini özetle rivayet etmiştir şöyle diyor:
"Abdullah b. Ömer'in gözleri şişti." Taberani, seddeki adamın Hayseme
b. Abdurrahman olduğunu söylemiştir. Buna göre Ahmed'in ravileri ve
Taberani'nin bir senedinin ravileri sika'dırlar. 10/222.
[147] Buhari incelik bölümünde, "Riya ve
işittirme" konusunda, 7/189 da rivayet etmiştir.Müslim, Zühd ve incelik
bölümünde, "Ameline Allah'tan başkasını ortak eden kimse" konusunda,
bir nüshada "Riyanın haramlığı" konusunda, 4/2289, No: 2987 de yeki'
yoluyla Süfyan'dan rivayet etmiştir.
[148] Takrib 2/204, No: 666 da şöyle diyor: "Muhammed
b. Müsen-nab. Ubeydelanza Ebu Musa el Basri. Zamanında bilinirdi. İsmi ve künyesi
ile meşhurdur. Sika'dır. Onuncu tabakadandır.
[149] Cerh'de şöyle diyor; "Abdullah b. Sinan el
Herevi. Basra'ya geldi. Yakub el Eş'ari ve İbni Mübarek'den rivayetle bulundu.
Ali b. Medeni, Muhammed b. Müsenna ondan rivayette bulunmuşlardır. Babamı
böyle derken işittim."Mizan'da şöyle diyor: "Ebu Davud ve başkaları
onu güvenilir saymışlardır. İki yüz onüç yılında vefat etmiştir."Buhari
Tarihin'de şöyle diyor: "Abdullah b. Sinan. Basra'ya geldi. İbni
Mübarek'i dinledi. Ondan bilinen meşhur hadisler dinlenmiştir."Cerh: 5/68,
No: 325. Mizan: 2/427, No: 4371. Tarihi Buhari: 5/112.
[150] Takrib, 2/263, No: 1260 da şöyle diyor: "Mu'temir
b. Süleyman et-Teymi. Ebu Muhammed el-Basri. Tufeyl diye lakablanmıştır. Sika'dır.
Dokuzunca tabakanın büyüklerindendir. Seksen yaşım geçmişken seksen yedi
yılında vefat etmiştir.
[151] Mucemu'l-Buldan'da şöyle diyor: "Tarasus Rumca
bir kelimedir. Tarsus denilmesi caiz değildir. Şam smmnda, Antakya, Haleb ve
Rum beldeleri arasında bir şehirdir."Muncid'de şöyle diyor: "Türkiye'de
bir şehirdir. -Kilikya- Eskiden başkent idi. Me'mun, Miladi 788 yılında
fethetmiştir.Mu'cemul Buldan: 4/28. Ferdinand Tutel'in "elmuncîd fil edebi
vel ulum." s. 319.
[152] Kamusu'l-Muhit'de şöyle diyor: 3/291: "İle"
Acem kafirlerinden olan adamdır.
[153] Nihaye 4/180 de şöylediyor: "Ka'a raculun an şey'in. Ondan korkup kaçtığı zaman söylenir."
[154] İbni Asakir Cihad bölümünde rivayet etmiştir. Fakat
ben bulamadım.
[155] Takrib, 2/248, No: 1123 de şöyle diyor: "Mesleme
b. Abdülme-lik b. Mervan b. Hakem el Emevi. El Emir. Hadisi kabul edilir.
Altıncı ta-bakandandır. Yirmi yılında veya daha sonra Ölmüştür.
[156] Kamusul Muhit
4/420 de şöyle diyor: "enneke bu, deliktir."
[157] İbni Asakir Cihad kitabında rivayet etmiştir. Fakat
ben bulamadım.
[158] İbni Kuteybe, Garibul hadisinde 1/171 de şöyle diyor:
"Kunu-tun aslı, namaz kılmak için ayağa kalkmaktır. Rasulullah'a (s.a.v.)
en faziletli namaz sorulunca "Uzun kunuttur" demiştir.
[159] İbni Hibban, sahihi Mevaridu'z-Zaman'da, Cihadın
faziletibölümünde, S. 381. No: 1584 de Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.
Bu-hari, Cihad bölümünde, "Mü'min insanların en faziletlisi Allah yolunda
canı ve malıyla Cihad edendir" konusunda, 3/201 de, Said b. Müseyyeb
yoluyla Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Müslim, İmaret bölümünde, "Allah
yolunda şehadet'in fazileti" konusunda, 3/1498 No: 1878 de, Ebu Salih
Zekvan yoluyla Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Nesai, Cihad bölümünde,
"Allah'ın yolunda Cihad etmekle mükellef kıldığı kimseler"
konusunda, 6/17 de, Said b. Müseyyeb yoluyla Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.
[160] Buradaki "Ta'n"dan kasıt "Tain"
dir. "Ya" harfi düşmüştür. Yani Taun hastalığına yakalanan kimse
kastediliyor. Lisanul Arab'da, 2/596 da şöyle diyor: "Taun: Bilinen
hastalıktır. Çbğulu Tevain'dir.
[161] İbni Ebi Şeybe,
Cihad bölümünde, 5/332 de Sevban'dan rivayet etmiştir. Ebu Davud, Cenazeler
bölümünde, "Taun ile Ölenlerin fazileti" konusunda 3/482, No: 3111
de, Cabir b. Atabek'den rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor: "Nesai ve
İbni Mace rivayet etmişlerdir. Nem-ri'ye göre, hadisi bir cemaat, Malik'den
rivayet etmiştir. Onun metin ve senedinde bir değişiklik olmamıştır.
Başkalarına göre ise, hadis Ma-lik'in senedi ile sahihtir. Muhtasar: 4/283.
Nesai, Cenazeler
bölümünde, "öiünün üzeri t*, ağlamanın yasaklanması" konusunda 4/14
de, Cabir b. Atabek yolu' a, Ebu D. vud'un lafzıyla rivayet etmiştir. İbni
Mace, Cihad bölünıünd'-, "Kendisine şehadet umulan durumlar"
konusunda 3/937, No: 2803 d Cabir b. Atabek yoluyla rivayet etmiştir.
[162] Takrib, 2/223, No: 862 de şöyle diyor: "Malik b.
Sa'lebe b. Ebi Malik el Kurazi ona Ebu Malik de deniliyordu. Hadisi kabul
edilir. Beşinci tabakadandır."
[163] Takrib, 2/53, No: 406 da şöyle diyor: "Ömer b.
Hakim b. Sev-ban el Medeni saduktur. Üçüncü tabakadandır. On yedi yılında
ölmüştür. Ebu Hureyre'den rivayetde bulunmuştur.
[164] Müslim, İmaret bölümünde, "Şehidlerin
beyanı" konusunda, 3/1521 de, No: 1915 de Ebu Hureyre'den rivayet
etmiştir.
[165] Lisanul Arab, 3/358 de şöyle diyor: "Ladeğe,
ledğ: Yılan ve ak-reb'in ısırmasıdir."
[166] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "savaşarak
ölenler" konusunda 3/19, No: 24/99 da Ebu Malik el Eş'ari'den rivayet
etmiştir.Münziri, 3/364 de şöyle diyor: "Senedde Bakiyye ve İbni Sabit vardır.
Bunlar zayıftır." Hakim, Cihad bölümünde, 2/78 de, Muhammed b. Muhammed b.
Süleyman yoluyla Abdulvahhab b. Necde'den rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor:
"Bu hadis, Müslim'in şartı ile sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet
etmemişlerdir." Zehebi şöyle diyor: "Müslim'in delil kabul etmediği
İbni Sevban bu değildir. Bakiyye sika'dırZannıma göre Mekhul, Abdurrahman b.
Ğaneme kavuşmamıştır."Beyhaki, Siyer bölümünde, "Allah yolunda ölenin
fazileti" konusunda, 9/166 da Abdullah b. Şerik yoluyla, Abdulvahhab b.
Necde'den rivayet etmiştir. Buna göre Hakim'in senedinde kopukluk vardır.
Çünkü Ebu Davud Abdurrahman b. Sabit b. Sevban'dan rivayet etmektedir. O'da
babası Sabit b. Sevban'dan rivayet etmiştir. Ancak Hakim ise, Abdurrahman b.
Sabit Sevban'dan, o da Mekhul'dan rivayet etmektedir. Buna göre Hakim Sabit b.
Sevban'ı senedden düşürmüştür.Beyhaki'nin rivayetinde de böyledir.
"Atabe'den" yerine "Abdulvahhab b. Necde Akabe b.
Velid'den" yazılmıştır. Zannıma göre bu hatayı yazanlar yapmıştır.
[167] Biyografisi, S. 242 de geçti.
[168] Abdurrahman b. Sabit b. Sevban, S. 494 de geçti.
[169] Takrib, 1/115, No: 2 de şöyle diyor: "Sabit b. Sevban el Ansi Eş Sami. Abdurrahman'm babasıdır. Sijca'dır. Altıncı tabakadandır.
[170] En Nihayetti fi Garibil hadis: 3/451.
[171] Nihaye, 5/214 de şöyle diyor: "Vaks, boynun
kırılmasıdır."
[172] En Nihaye: 5/275.
[173] Cevheri'nin"Sihah'ı": 4/1340.
[174] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 154, No: 198 de,
Akabe b. Amir'den rivayet etmiştir. Müslim, İmaret bölümünde, "Şehidlerin
beyanı" konusunda, 3/1521, No: 1914 de, Ebu Hureyre yoluyla rivayet
etmiştir.Buhari, Cihad ve siyer bölümünde, "öldürülmekten başka şehidlik
yedidir" konusunda, 3/211 de, Ebu Hureyre yoluyla rivayet etmiştir.Nesai,
Cihad bölümünde, "Şehadet meselesi" konusunda, 6/37 de, İbni Vehb
yoluyla Abdurrahman b. Şureyh'den rivayet etmiştir.Darimi, Cihad bölümünde,
"Şehidlik sayılan durumlar" konusunda, 2/207 de Amir b. Malik yoluyla
rivayet etmiştir.Heysemi, Mecmua'da Cihad bölümünde, "Kedisiyle şehidliğe
ulaşılan durumlar" konusunda, 5/299 da, Taberani ve Ahmed'in rivayetlerinden
değişik olarak rivayet etmiştir.
[175] Nesai, Cihad bölümünde "Harekete geçen
seriyye'nin fazileti" konusunda, 6/18 de, İbni Ömer'den rivayet etmiştir.
[176] Bunun tahrici yukarıda geçti.(183) Biyografisi S. 314
de geçti.
[177] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 55, No: 52 de Halit
b. Ma'dan yoluyla rivayet etmiştir.
Ahmed, 4/200 de, Ebu
Atabe el Hulani yoluyla rivayet etmiştir. Mecmau'z-Zevaid'in sahibi, Cihad
bölümünde, "Şehidliğe ulaştıran durumlar" konusunda, 5/302 de Ebu
Atabe'den rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Bu hadisi Ahmed rivayet
etmiştir. Ravileri sika'dırlar."
[178] Bütün nüshalarda "Şemlete" şeklinde
geçmektedir. Fakat doğru olanı Takrib'de geçtiği gibi, "Selmete"dir.
[179] Takrib, 1/316, No: 365 de, şöyle diyor: "Selmete
b. Şebib el Mesmai en Nisaburi, Mekke'ye gelmiştir. Sika'dır. On birinci
tabakanın büyüklerindendir. Kırk küsur yılında vefat etmiştir.
[180] Ebu Nuaym, "Hılye"de, 5/200, No: 318 de,
Abdullah b. Muham-med yoluyla İbrahim b. Cafer'den, o da Selmete'den rivayet
etmiştir.
[181] Biyografisi S. 201 de geçti. Onun Rasulullah'tan
(s.a.v.) sadece rivayet ettiği bir hadis vardır. Tehzib: 3/453, No: 747.
[182] Nihaye, 3/123 de şöyle diyor: "Şeytan Ademoğlunun
yolunun üzerine oturur." Hadisteki "Etruk" Tarikin çoğuludur.
[183] Nesai'nin, Suyu ti Şerhli, sindi haşiyeli nüshasında
şöyle diyor: "Kel feresi fit tivli." Suyuti şöyle diyor: "'TM'
bir tarafı yerdeki kazığa bağlanan, diğer tarafı atın ayağına bağlanan uzun
iptir. At o kazığın etrafında dolanarak, otlanır uzağa gidemez." Sindi
6/22 de şöyle diyor: "Bu şeytanın söylediğidir. Maksadı şudur:
"Hicret eden kimse, garip memleketlere gidip, kendi memleketinde bağlı
olan kimse gibidir. Sürekli dönüp oraya gelecektir. Yolculuğunda sadece bazı
bilgiler elde eder. O, ayağından ip ile bağlanmış at gibidir. At sadece belli
bir bölgede yayılıp otlanır. Muhacir diğer beldelerin ahalisi gibi değildir.
Onlar memleketlerinde rahattırlar. Sıkıntıları yoktur. Onlar serbest bırakılmış
at gibidirler.
[184] îbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, 5/293 de, Sebre b.
Ebi Fa-. kih'ten rivayet etmiştir.Nesai, Cihad bölümünde, "Müslüman olup,
hicret eden ve Cihad edene verilenler" konusunda,' 2/21 de Ebu Ukeyl
Abdullah b. Ukayl yoluyla Musa b. Müseyyeb'den rivayet etmiştir.Ahmed, 3/483
de Sebre b. Ebi Fakih'den rivayet etmiştir.İbni Hibban, sahihi Mevariduz
Zam'an'da Cihad bölümünde, "Cihad'm fazileti" konusunda, S. 385, No:
1601 de İbni Ukayl yoluyla Musa b. Müseyyeb'den rivayet etmiştir.
Elbani,sahihul Cami 2/73 de "Bu hadis sahihtir" demektedir.
[185] Lisanul Mizan, 8/218, No: 759'da şöyle diyor:
"Muhammed b. Abdullah b. Atik, babasından rivayet etmiştir. Muhammed'den
de sadece Muhammed b. İbrahim et Teymi rivayette bulunmuştur. İbni Hibban onu
sikalardan saymıştır."
[186] İsabe'de şöyle diyor: "Abbdullah b. Atik b. Kays
b. Esved b. Mura b. Ka'b b. Ganem b. Selme b. Hazrec el Ensari." Sonra
şöyle diyor: "Ahmed, Buhari tarihinde, İbni Ebi Şeybe, İbni Şahin,
Taberani İbni İs-hak yoluyla Muhammed b.
İbrahim'den, o da Muhammed b. Abdullah b.
Atik'ten, o da babasından rivayet etmişlerdir şöyle diyor: "Rasulullah'ı
şöyle derken işittim: "Kim Allah yolunda Cihad etmek için çıkarsa..."
hadis Abdullah Rasulullah'ın (s.a.v.) İbni Ebi Hakik'in öldürülmesi için
gönderdiği kişilerdendir.Beğavi şöyle diyor: "Bana gelen rivayete göre
Abdullah b. Atik on iki yılında Ebu Bekir'in hilafeti döneminde, Yemame savaşında
şehid olmuştur." İsabe: 2/332, No: 4816. Beyhaki, Siyer bölümünde,
"Allah yolunda ölenin fazileti" konusunda, 9/166 Yezİd b. Harun'dan
rivayet etmiştir.Hakim'de şöyle diyor: "Muhammed b. İbrahim et Teymi'den,
o da Muhammed b. Abdullah b. Atik'den, o da Selme'den, o da babasından rivayet
ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "...." Fakat doğru
olanı Muhammed b. Abdullah b. Atik'in, Selme oğullarından biri olduğudur. O da
babası Abdullah b. Atik'ten rivayet etmiştir.
[187] Nihaye, 1/337 de şöyle diyor: "Kim Allah yolunda
yatağında Ölürse, o şehiddir." Yani adam yatağında yatarken ölüyor. Sanki
burnunun Üzerine düşüp ölüyor.
[188] Nihaye, 4/88 de şöyle diyor: "Kim vurulduğu yerde
ölürse, Cennet ona vacip olur." Ka's: Bir insana vurulması ve onun orada
ölmesidir."
[189] Ahmed, 4/36 da, Abdullah b. Atik'den rivayet etmiştir.
İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, 5/294 de Musannifin senediyle rivayet etmiştir.
O da Yezid b. Harun'dan rivayet etmiştir.Hakim Cihad bölümünde, 2/88 de, Yunus
b. Bukeyr yoluyla Muhammed b. İshak'dan rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor:
"Bu hadisin isnadı sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet
etmemişlerdir.
[190] Lisanul Arab: 1/563.
[191] Heysemi, Mecmau'z-Zevaid'de, Cihad bölümünde,
"savaşmak için çıkan kimsenin ölmesi" konusunda, 5/382 de rivayet
etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Bu hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiştir.
Senedde İbni İshak vardır. O da Müdellis'tir. Diğer raviler sika'dır."
[192] Siyeri A'tamun Nübela, 2/34. Muhakkik şöyle diyor:
"İsnadı sahihtir. Tabakat, 3/507 de geçmektedir."
[193] Bütün nüshalarda Muhallid geçmektedir. Bu yanlıştır.
Doğru olanı Cehdeb'dir.
[194] İkmal, 2/52 de şöyle diyor: "Cehdeb, Abdurrahman
b. Cehdeb elhulani'dir. Fadale b. Ubeyd'den rivayette bulunmuştur. Cehdeb'den
ise Selman b. Amir rivayet etmiştir.
[195] İbni Mübarek, Cihad bölümünde S. 62, No: 66 da rivayet
etmiştir. Taberi Hac suresinde ayet: 58'in tefsirinde. 170/194 de rivayet
etmiştir. Hadisin senedinde, Abdurrahman b. Şureyh' Selman b. Amir'den rivayet
etmektedir. Abdurrahman b. Şüreyh yüz altmış yedi yılında vefat etmiştir.
Tehzib: 6/194 de böyle geçiyor. Selman b. Amir ise sahabidir. Buna göre
Abdurrahman Selman'a kavuşmamıştır. Dolayısıyla sened kopuktur.
[196] Takrib, 1/203, No: 605 de şöyle diyor: "Humeyd b.
Abdurrahman el Himyeri el Basri. Sika ve fakih'tir. Üçüncü tabakadandır.
[197] Esedül öabe, 2/58, No: 1261 de şöyle diyor:
"Hammame b. Ebi Humeyye ed Devsi, sahabedendir. Bu hadisi rivayet
etmiştir."
[198] Mu'cemul-buldan, 1/206 da şöyle diyor: "İsbehan,
Fars beldeleri arasında belli başlı büyük şehirlerden biridir."
"İsbehan ve isfehan İran'da bir şehir'dir. Saferilerin başkenti idi.
Timur, ahalisini öldürerek, orada yetmiş bin kafatasmdan bir piramit
yaptı." El Muncidu fil edebi vel ulum: S. 24.
[199] Takrib, 1/233, No: 23 de şöyle diyor: "Davud b.
Abdullah el Evdi ez Zeafİri Ebul A'la el Kufi, sika'dır. Altıncı tabakadandır.
Abdullah b. İdris'in amcası değildir.
[200] Bu kitabı bulamadım.
[201] İbni Esir, Esedül Ğabe'de, 2/58, No: 1261 de rivayet
etmiştir şöyîe diyor: "Bu hadisi üç kişi îahric etmiştir." Mema'ın
sahibi, Mena-kıb bölümünde "Hammame (r.a.) hakkındaki rivayetler"
konusunda, 9/400 de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ahmed rivayet
etmiştir. Seneddeki raviler Davud b. Abdullah el Evdi hariç hepsi sika'dır.
Da-vud da sika'dır. Fakat hakkında ihtilaf vardır."
[202] (m) nüshasında
"Allah yolunda" kaydı fazlalaştınlmiştır.
[203] Buhari, Cihad bölümünde, "Erkek ve kadınları
Cihad ve şeha-dete çağırma" konusunda, 3/201 de Enes'den rivayet etmiştir.
Müslim, İmaret bölümünde, "Denizde savaşmanın fazileti" konusunda,
3/1519 da Enes'den rivayet emiştir.
[204] Sihah, 2/519 da şöyle diyor: "'Akarehu': Yani onu
yaraladı. Muncid, S. 519 da ise şöyle diyor: "Akare, yaralamak ve
boğazlamaktır."
[205] Kamusul Muhit, 4/502 de şöyle diyor: "Hirakul
mai": Suyun dö-külmesidir
[206] .İbni Hibban, Sahihi Mevariduz Zam'an'da, Cİhad
bölümünde, "Şehidlik hakkındaki rivayetler" konusunda, S. 387, No:
1608 de, Cabir'den rivayet etmiştir. îbni Mace, Cihad bölümünde, "Allah
yolunda savaş" konusunda, 2/924 de, Amr b. Abese'den rivayet etmiştir.
Zevaid'de şöyle diyor: "Senedi zayıftır. Çünkü Muhammed b. Zekvan zayıf
biridir." İbni Ebi Şey-be, Cihad bölümünde, 5/290 da, veki' yoluyla
A'maş'tan rivayet etmiştir. Ahmed, 3/300 de Veki' yoluyla A'maş'tan rivayet
etmiştir.
[207] Müslim, İmaret bölümünde, "Allah yolunda şehid
olmanın fazileti" konusunda 3/1498, No: 1877 de, Enes'den rivayet
etmiştir.
[208] Rivayet edilen çokça hadise göre, melekler,
peygamberler ve mü'minler şefaat edeceklerdir. Fethurrabbanİ: 24/128 e
bakılabilir. Aynı şekilde Muhammed Ümmetinin'salih kullarının, salih kullarına
şefaat edeceklerine dair hadis te rivayet edilmiştir. Fethurrabbanİ: 24/133 e
bakılabilir. İbni Nahhas'ın görüşü-zayıf bir görüştür.
[209] Tertibi! Kamus, 2/806 da şöyle diyor: "Suda' baş
ağrısıdır."
[210] İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, 5/329 da, Abdullah b.
Ömer'den rivayet etmiştir.
[211] Said b. Mansur, Cihad bölümünde, "Allah yolunda
oruç tutan veya başı ağrıyan kimse" konusunda, 2/3/197, No: 2425 de,
İsmail b. Ayyaş yoluyla Abdurrahman b. Ziyad b. En'am'dan rivayet
etmiştir.Heysemi, Mecmau'z-Zevaid'de, Cenazeler bölümünde "Hastanın
günahlarının keffareti ve onun ecri" konusunda, 2/302 de Abdullah b.
Ömer'den rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani Kebir'de, Ha-sen
senedle rivayet etmiştir."
[212] Takrib'de şöyle diyor: "Muhammed b. Mukatil er
Razi, zayıftır. Onbirinci tabakandan dır."Lisanul Mizan'da şöyle diyor:
"Muhammed b. Mukatil er Razi. Ve-ki1 ve onun tabakasından rivayet'de
bulunmuştur. Hakkında konuşulmuştur. Fakat hadisi terk edilmemiştir."
Buhari şöyle diyor: "Muhammed b. Mukatil bize şöyle dedi: "Ona
"Er Razi mi?" denilince Buhari şöyle dedi: "Gökten yere
indirilmem, Muhammed b. Mukatil'den rivayette bulunmamdan bana daha
sevimlidir" îkiyüz kırk sekiz yılında vefat etmiştir.Takrib: 2/210, No:
728. Lisanul Mizan: 5/388, No: 126İ.
[213] Lisanul Mizan, 2/131, 562 de şöyle diyor: "Cafer
b. Harun Muhammed b. Kesir'den rivayette bulunarak yalan hadis rivayet
etmiştir."
[214] Lisanul Mizan,
3/114, No: 381 de şöyle diyor: "Sem'an b. Mehdi. Enes b. Malik'den
rivayette bulunmuştur. Nerede ise tanınmayacaktır. Gördüğüm yalan ile dolu
olan bir nüsha nispet edilmiştir. Hadis uyduranın yüzünü Allah
karartsın."Bu nüsha Muhammed b. Mukatil er Razi'nin Cafer b. Harun el
Va-siti'den, onun da Sem'an'dan rivayet ettikleri nüshadır. Üçyüzden fazla
hadis içinde vardır. Çoğu rivayetleri uydurmadır. Cuzcani bu nüshadan bir
hadis rivayet etmiştir. "Bu hadis münker'dir" demiştir. Senedinde
birden fazla bilinmeyen ravi vardır.
[215] İbn-i Asakir'in Cihad kitabı. Ben bulamadım.
[216] Bunu bulamadım.
[217] Müslim, İmaret bölümünde, "Allah yolunda şehadeti
istemek" konusunda, 3/1517, No: 1909 da, Sehl b. Hanif ten rivayet
etmiştir.Ebu Davud, Namaz bölümünde, "istiğfar" konusunda, 2/179, No:
1520 de, Yezid b. Halit Remli yoluyla İbnî Vehb'den rivayet etmiştir.Ebu Davud'un
senedinde bir kopukluk vardır. Müslim Abdurrahman b. Şüreyh'den, o da Sehl b.
Ebi Umame b. Sehl b. Hanif'den o da babasından, o da dedesinden rivayet
etmiştir. Ebu Davud ise Abdurrahman b. Şüreyh'den, o da Ebi Umame b. Sehl b.
Hanif den, o da babasından rivayet
etmiştir. Buna göre Sehl b. Ebi Umame sened'den düşürülmüştür.Tirmizi, Cihadın
faziletleri bölümünde, "Şehadeti
isteyen kimse" konusunda, 4/184, No: 1653 de Kasım b. Kesir el Mısri
yoluyla Abdurrahman b. Şüreyh'den rivayet etmiştir.Nesai, Cihad bölümünde,
"Şehadet meselesi" konusunda, 6/36-37 de Yunus b. Abdul A'la yoluyla
İbni Vehb'den rivayet etmiştir.İbni Mace, Cihad bölümünde, "Allah yolunda
savaş" konusunda, 2/935, No: 2797 de, Musannifin yolu ile Harmele'den rivayet
etmiştir.Hakim, Cihad bölümünde, 2/77 de Muhammed b. Abdulhakem yoluyla İbni
Vehb'den rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadis Buharı ve
Müslim'in şartlarına uygundur. Fakat onlar rivayet etmişlerdir." Ze-hebi
de bu görüştedir.
[218] Müslim, İmaret bölümünde, "Allah yolunda şehadeti
istemenin güzel oluşu", konusunda, 3/7517, No: 1908 de Enes'den rivayet
etmiştir.Hakim, Cihad bölümünde, 2/77 de Enes'den rivayet etmiş ve "bu
hadis Buhari ve Müslim'in şartlarına uygundur" demiştir. Zehebi de bu
görüştedir.
[219] Sıhah, 4/1546rda şöyle diyor: "fevak"
deveden iki süt sağımı arasındaki vakittir. Çünkü deve önce sağılır, sonra
yavrusunun emmesi için bırakılır. Sonra tekrar sağılır. "Onun yanında
sadece fevak kadar kaldı." denilir.
[220] Ebu Davud, Cihad bölümünde "Allah'tan şehadet
isteyen kimse" konusunda, 3/470, No: 2541 de Muaz'dan rivayet
etmiştir.Tirmizi, Cihadın faziletleri bölümünde, "Allah yolunda yaralanan
kimse hakkındaki rivayetler" konusunda, 4/185, No: 1657 de, Süleyman b.
Musa yoluyla, Malik b. Yuhamir'den rivayet etmiştir. Tirmizi hadisin bir
bölümünü bu yolla rivayet etmiştir. Diğer bölümü ise, aynı kitabın "Allah'tan
şehadet isteyen kimse hakkındaki rivayetler" konusunda, 4/183, No: 1654
de, Süleyman b. Musa yoluyla Malik b. Yuhamir'den rivayet etmiştir. Tirmizi
"Bu hadis Hasen ve sahihtir" demektedir.Nesai, Cihad bölümünde,
"Allah yolunda devesinin üzerinde savaşan kimse" konusunda, Süleyman
b. Musa yoluyla Malik b. Yuhamir'den rivayet etmiştir.İbni Mace, Cihad
bölümünde, "Allah yolunda savaş" konusunda, 2/933, No: 2792 de
Süleyman b. Musa yoluyla Malik b. Yuhamir'den rivayet etmiştir.İbni Hibban,
sahihi Mevariduz Zam'an'da, Cihad bölümünde, "Cihadın' faziletleri"
konusunda, S. 385, No: 1596 da Kuseyr b. Murre yoluyla Muaz b. Cebel'den
sadece birinci bölümü rivayet etmiştir.Hakim, Cihad bü!,'nünde, 2/77 de
Süleyman b. Musa yoluyla Malik b. Yuhamir'den rivayet etmiştir. Hakim "Bu
hadis Müslim'in şartı ile sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet
etmemişlerdir." Zehebi şöyle diyor: "Ben derim ki bu sened kopuktur.
Belki yazanın hatasıdır.
[221] İbni Hibban, sahihi Mevariduz Zam'an'da, Cihad
bölümünde, "Allah yolunda çıkan veya Allah'tan şehadet isteyen kimse"
konusunda, S. 389 No: 1615 de, Muaz b. Cebel'den ikinci bölümü rivayet
etmiştir.Hakim, Cihad bölümünde, 2/77 de, Sehl b. Ebi Umame'den, o da babasından,
o da dedesinden rivayet etmişti. Hakim şöyle diyor: "Bu hadis Buhari ve
Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat onlar rivayet etmemişlerdir."
Zehebi de bu görüştedir.
[222] Heysemi, Mecmauz Zevaid'de, Cİhad bölümünde, "Şehadet
ve faziletleri hakkındaki rivayetler" konusunda, 5/295 de, Sa'd b. Ebi
Vak-kas'dan rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Bu hadisi Ebu Ya'la ve
Bezzar iki isnadla rivayet etmişlerdir. Bezzar'ın bir isnadının ravileri sika'diri
ar.Keşfiil estar'da, Cihad bölümünde, "Şehadet ve fazileti"
konusunda, 2/280 de, rivayet edilmiştir. Bezzar şöyle diyor: "Müslim b.
Aiz ve Mu-hammed b. Müslim b. Aiz'in Amir'den, onun da babasından rivayet ettiği
bunun dışında hadis bilmiyoruz. Sa'd'dan da sadece bu isnadla rivayet
etmiştir."İbni Hibban, sahihi Mevariduz Zam'an'da, Cihad bölümünde,
"Şehadet hakkındaki rivayetler" konusunda, S. 387, No: 1609 da
Süheyl b. Ebi Salih yoluyla Muhammed b. Müslim b. Aiz'den rivayet
etmiştir.Hakim, Cihad bölümünde, 2/74 de Amir b. Sa'd b. Ebi Vakkas'dan o da
babasından rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadisin isnadı
sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir." Zehebİ de bu
görüştedir. Takrib'de şöyle diyor: "Muhammed b. Müslim b. Aiz el Medeni.
Hadisi kabul edilir. Beşinci tabakadandır."Tehzib'de şöyle diyor:
"İbni Hibban onu sika'lardan saymıştır." Buhari şöyle diyor:
"Abdurrahrnan b. Şeybe'nİn bana söylediğine göre yüz otuz bir yılında
öldürülmüştür." Ebu Hatim şöyle diyor: "O meçhuldür." Zehebi
Mizan'da bilinmediğini söylemektedir. İçli ise sika olduğunu söylemektedir.
İbni Huzeyme ve îbni
Hibban sahihlerinde hadisini rivayet etmişlerdir. Hakim, Müslim'in şartı
üzerinde olduğunu söylemektedir.İbni Hüzeyme İbni Hibban Sahihlerinde hadisine
rivayet etmişlerdir.Hakim,Müslim’inşartı üzerinde olduğunu söylemektedir tezhip
9/445,no:731,takrib:2/207;no:700
[223] Esedül ğabe, 3/137 de şöyle diyor: "Amirb.Kaysel
Eş'ariEbu Berde. Ebu Musa el Eş'ari'nin kardeşidir." Ebu Ahmed elaskeri
şöyle diyor: "Ebu Amir el Eş'ari Kufe'ye geldi. Müslim b. Haccac ona
künye verdi. İsmi Amir'dir. Sahabedendir."
[224] Nihaye, 3/127 de şöyle diyor: "Hadiste
"Ümmetimin helaki Ta'n ve Taun'dandır" diyor. Ta'n, mızrakla
öldürülmektir. Taun ise bilinen hastalıktır. Rasulullah (s.a.v.) ümmetinin helak
oluşunun, kan akıtan fetne-ler ve vebalarla olacağına işaret etmek
istemektedir."
[225] Ahmed, 4/283, Ebu Bürde'den rivayet etmiştir. Hakim,
Cihad bölümünde, 2/93 de Müsedded yoluyla Abdulvahid b. Ziyad'dan rivayet
etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadisin isnadı sahihtir. Fakat Buhari ve
Müslim rivayet etmemişlerdir." Zehebi de bu görüştedir.Münziri, Terğİb ve
Terhib'de şöyle diyor: "Ahmed hasen bir isnadla, Taberani Kebir'de, 2/337
de, No: 21 de rivayet etmişlerdir."
[226] Takrib, 2/394 No: 7 de şöyle diyor: "Ebu Berde b.
Ebu Musa el Eş'ari. Bir rivayete göre İsmi Amir'dir. Başka bir rivayete göre
Haris'tir. Sika'dır. Üçüncü tabakadandır. Yüzdört yılında vefat etmiştir.
Seksen yaşını geçmişti.
[227] Tertibil Kamus'ta, 4/77 de şöyle diyor: "'Kelim'
yaradır."
[228] (m) Nüshasında
"Ebeden" kelimesi fazladır.
[229] Müslim, İmaret bölümünde, "Cİhad ve Allah yolunda
çıkmanın fazileti" konusunda, 3/3 495 No: 1876 da Ebu Hureyre'den rivayet
etmiştir.
[230] Buhari, Cihad ve Siyer bölümünde, "Allah yolunda
yük alma ve ücret" konusunda, 4/11 de Ebu Hureyre'den
rivayet etmiştir.
Hakim, Cihad bölümünde,
2/76 da Cabir'den rivayet etmiş ve "Bu hadis Müslim'in şartıyla sahihtir.
Fakat Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir" demektedir. Zehebi de bu
görüştedir.
[231] Abdurrezzak
Cihad: 5/263.
[232] İsabe, 2/278, No: 4583 de şöyle diyor: "Abdullah
b. Cahş b. Ra-bab b. Ya'mar el Esedi, Abdüşems oğullarının müttefiki idi. İlk
müslü-manlardandır. Hamza ile birlikte bir kabre defnedilmiştir. Öldürüldüğü
gün kırk küsur yaşındaydı.
[233] îbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 73, No: 85 de
rivayet etmiştir. Ebu Nuaym, Hılye'de, 1/109 da Hasan b. Sabbah yoluyla
Süfyan'danrivayet etmiştir.Vakidi, Meğazi'de, Uhud savaşı, 1/291 de rivayet
etmiştir.
Hakim, Müstedrek'de,
Cihad bölümünde, 3/200 de Yahya b. Said yoluyla Said b. Müseyyeb'den rivayet
etmiş ve"Bu hadis Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat onlar
rivayet etmemişlerdir" demiştir. Zehebi şöyle diyor: "Bu hadis
mürsel ve sahihtir."
[234] Faik, 1/123 de şöyle diyor: "Tebekkara, kanını
yarıp açmaktır."
[235] Cerh'de şöyle diyor: "îshak b. Sa'd b. Ebi
Vakkas. Ebi-Vak-kas'm adı Malik b. Vuheyb b. Abdumenaf b. Zühre b. Kilab'dır.
Babasından rivayetde bulunmuştur. Ondan da Yezid b. Abdullah b. Kasit rivayet
de bulunmuştur. Medine'Hlerden sayılır. Bababmı ve Ebu zur'ate'yi böyle derken
işittim. İbni Hİbban şikarlardan saymıştır. Cerh, 2/221, No: 763. İbni Hibban
Essikat: 4/21.
[236] Tertibul Kamus: 1/614.
[237] (a) Nüshasında
"düşman" şeklinde geçmektedir.
[238] Sihah, 1/160 da şöyle diyor: "Essibabetü,
şiddetli ve hararetli şevktir."
[239] Sihah, 2/549 da şöyle diyor: "Verede, hazır
olmak, gelmektir."
[240] Lisanul Arab, 1/620 de şöyle diyor: "Hanine geri
çekilme-mektir. Aslında atlar için kullanılır. İnsanlar içinde kinaye yoluyla
kullanılmaktadır.
[241] îbni Esir'in, Esedül Ğabe, 3/237 de "Taki
diyeler" şeklinde geçmektedir.
[242] Sihah, 1/77 de şöyle diyor: "Cedes, kabirdir.
İbni Esir'in Esdül Gabe'sinde ise "Kabrim" şeklinde geçmektedir.
[243] İbqi Esir'in Esüdül Gabe'sinde, "Ya erşedü"
şeklinde geçmektedir. 3/237.
[244] İbni Hİşam'ın siyeri, Mute savaşı, 4/8.
[245] İbni Seyyideh'in Muhkemi: 5/297.
[246] İbni Esir'de "Edneyteni" şeklinde
geçmektedir. Esediii Ğabe:3/236.
[247] Mu'cemul Buldan, 2/257 şöyle diyor: "'Hasa' Rebze
ile Nahl arasında, Fezare oğullarının suyudur. O bölgeye "Zu Hasa"
deniliyor."
[248] Muncid, S. 194 de şöyle diyor: " 'Hala'
'Halveten' kali mutmain oldu manasınadır. "Halake zemmun ala filihi"
yaptığın takdirde sana kınama gelrriez" manasındadır.
[249] İbmEsir'de "Mü'minler" şeklinde geçmektedir.
Esedü'1-ğabe:3/236.
[250] İbni Hişam, 4/11 de: "Müştehi" İbni Esir,
3/236 da "Meşhur" şeklinde geçmektedir.
[251] Tertibil Kamus, 1/361 de şöyle diyor: "Seva
elmekane ve bini" orada uzun müddet kaldığı zaman denilir."
[252] İbni Hisara, 4/11 de ve Esedül Ğabe, 3/236 da
"ta'lun Ba'lun" şeklinde geçmektedir.
[253] Sihah, 6/2364 de şöyle diyor: "'Rİva' devenin
üzerine yükünbağlandığı iptir."
[254] Nihaye, 4/268-269 da şöyle diyor: " 'Laka'
araplarda köle manasınadır. Sonradan, ahmaklık ve kötüleme manasında
kullanılmıştır."
[255] Siyeri İbni Hişam: Mute savaşı, 4/10-11.
[256] İbni Asakir'in, Şam tarihi özeti, Mute savaşı: 1/97.
[257] Malik, Muvatta'da, Cihad bölümünde, "Şehidlik
olan durumlar" konusunda 2/462, No: 34 de rivayet etmiştir. Muhammed Fuad
Ab-dülbaki şöyle diyor: "İsnad'da kopukluk vardır.' Buhari
birleştirmiştir."
[258] Buhari, Medine'nin faziletleri bölümünde,
"Müsedded'in rivayetleri" konusunda, 2/225 de Zeyd b. Eslem'den, o
da babasından, o da Ömer'den rivayet etmiştir.
[259] (a) Nüshasında
"Beni nzıklandır" yerine "senden istiyorum" geçmektedir,
(m) nüshasında Önce "senden istiyorum" yazmış, sonra üstünü çizip
"Beni rızıklandır" yazmıştır.
[260] Cerh'de şöyle diyor- "Cerrah b. Abdullah el
Hakemi. Aşiretinin ileri gelenlerİndendir. Künyesi Ebu Akabe'dir. Yemen'Iidir.
Aslı Şam, humustandır. Horasan ve Basra valiliği yapmıştır. Yezid b. Mihleb onu
atamıştır. İbni Sirin'den rivayette bulunmuştur. Ondan da Yahya b. Atiyye ve
Safvan b. Amr rivayette bulunmuşlardır. Babamı böyle derken işittim. Buhari
Tarihül Kebir'inde onun hakkında sukut etmiştir. İbni Hib-ban "sikat"
da şöyle diyor: "Mürsel hadisler rivayet etmiştir."
[261] Siyeri A'lamun Nübela: Cerrah b. Abdullah el
Hakemi'nin tercümesi: 5/190.
[262] Takrib, 1/330, No: 497 de şöyle diyor: "Süleyman
b. Muğire el Kaysi. Kays kabilesinin azadlı kölesidir, Basra'lıdır. Künyesi Ebu
Said'dir. Sika'dır. Yahya b. Ma'in şöyle diyor: "Yedincr tabakadandır.
Buhari onun hadislerini muallak ve bitişik olarak rivayet etmiştir. Altmış beş
yılında vefat etmiştir." )
[263] Tarihul Kebir'de şöyle diyor: "Esved b. Gülsüm.
Humeyd b. Hilal ondan Basrilerden naklettiği hadisleri rivayet etmiştir."
Sikat'da şöyle diyor: "Mürsel hadisler rivayet etmiştir." Tarihul
Kebir: t/448, No: 1433. Sikat: 4/32.
[264] Tertibul Kamus, 1/416 da şöyle diyor:
"Sulmetu" kırık ve yi-. ktk, yarıktır."
[265] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 128, No: 156 da
rivayet etmiştir. Ebu Nuaym, Hulye'de, 2/254 de İbrahim b. Aliyye yoluyla
Süleyman b. Muğire'den rivayet etmiştir. Bu rivayetin ravileri sika'dırlar.
[266] Yermuk, Şam'ın sınır bölgesindeki bir vadi'dir. Ürdün
nehrine dökülür. Oradan da Mentene gölüne uzanır. Orada müslümanlarla Rumlar
arasında Ebu Bekir döneminde bir savaş olmuştur. Mu'cemul Buldan: 5/434.
[267] Siyeri A'Iamun
Nübeia: 3/79.-Muhakkik şöyle diyor: "İbni Sa'd, İbni Ebi Hatim, Ebu
zur'ate eddimeşki de böyle söylemişlerdir.
Mu
[267] Siyeri A'Iamun
Nübeia: 3/79.-Muhakkik şöyle diyor: "İbni Sa'd, İbni Ebi Hatim, Ebu
zur'ate eddime sa b. Akabe ve Ebul Esved
de Urve'den rivayetle
zikretmişlerdir." İsa-be: 3/604.
[268] Tertibul Kamus: 4/391 de şöyle diyor: "Nata"
eski sergi manasınadır.
[269] Musannif "Bitti" kelimesini oraya koymuştur.
Yani Zehebi'nin sözü bitti. Fakat Zehebi'nin sözü, yukarıda "Ben ise
kaybettim" sözü ile bitiyor.
[270] Nihaye, 1/101 de şöyle diyor: "Bu kelime bir şeye
sevinip onu övme sırasında söylenir. Mübalağa için tekrar edilir.
[271] Müslim, İmaret bölümünde, "Cennetin şehide vacip
oluşu" konusunda 3/1509, No: 1901 de rivayet etmiştir.
[272] Esedül Ğabe: 4/290, No: 4066.
[273] Nihaye: 4/55.
[274] Takrib, 1/116-117, No: 16 da şöyle diyor: "Sabit
b. Kays b. Şem-mas el Ensari. Hazredidir. Ensar'm hatibidir. Sahabenin
büyüklerin-dendir. Rasulullah (s.a.v.) onu Cennetle müjdelemiştir." Yemame
savaşına katılmıştır. Vasiyeti, Halid b. Velid'in gördüğü rüya ile yerine getirilmiştir.
[275] (a) Nüshasında
"Ey kardeşim" diye geçmektedir.
[276] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 100, No: 121 de
rivayet etmiştir. Beyhaki, Sünen'ül Kübra'da, Siyer bölümünde, "iki
güzellikten birini elde etme ümidiyle Ölüme atılan kimse" konusunda, 9/44
de Abdullah b. Osman yoluyla Musannif tan rivayet etmiştir.Heysemİ, Mecma'da,
Menkıbeler bölümünde, "Sabit b. Kays b. Şem-mas hakkındaki
rivayetler" konusunda, 9/222 de rivayet ederek "Bunu Ta-berani,
ravüeri sahih olan senedle rivayet etmiştir" demektedir.
[277] Ennihaye fi Ğaribİl hadis: 1/4,50.
[278] Tertibil Kamus, 3/459 da şöyle diyor: "Feda,
Yefdihi" bir şey verip onu kurtardı manasmdadır."
[279] Tertibil Kamus, 3/88 de şöyle diyor: "Talauş
şey'i: Bir şeyin dolu olmasıdır."
[280] Hakim, Cihad bölümünde, 2/75 de Enes'den rivayet etmiştir.
Nesaİ, Cihad bölümünde,
"Cennet ehlinin temenni ettikleri" konusunda, 6/36 da Behz yoluyla
Harnmad b. Selme'den, sadece birinci bölümü rivayet etmiştir.Ebu Davud,
Müsned'inde, Cihad bölümünde, "Allah yolunda öldürülen şehidin
sevabı" konusunda, 5/33 de, Affan yoluyla Hammad b. Sei-me'den sadece
birinci bölümü rivayet etmiştir.
[281] Bu kelime (t) ve (h) nüshalarında vardır. Diğer
nüshalarda bu kelime anlaşılmamaktadır.
[282] Takrib, 1/283, No: 3 de şöyle diyor: "Asım b.
Behdele, Ebun Nu-cud'un oğludur. Esed kabilesine mensubdur. Onların azadlı
kölesidir. Kufe'li-dir. Künyesi Ebu Bekir el
Mukri'dir, Saduktur. Bazı vehimleri vardir. Kıra-at'da hüccet'dir. Sahihi
Buhari ve Müslim'deki hadisleri bitişik senedle gelmiştir. Altıncı
tabakadandır. Yirmi sekiz yılında vefat etmiştir.
[283] Nihaye, 3/164 de şöyle diyor: "Mazann, Bir şeyin
yeridir. İlim manasına gelen zann kökünden türetilmiştir."
[284] Sihah, 3/910 da şöyle diyor: "Teterrüs, kalkan
ile korunmaktır." Müncid, S. 60 da şöyle diyor: "Tirs, kılıçtan
korunmak için taşınankalkandır."
[285] Sihah, 5/1852 de şöyle diyor: "Enheletis Semau,
döküldü, şiddetli yağmur yağdı manasınadır."
[286] İbni Mübarek, Cihad bölümünde, S. 55 de, No: 53 de
rivayet etmiştir.Heysemi, Mecma'da, Menkıbeler bölümünde, "Halit b. Velid
hakkındaki rivayetler" konusunda, 9/350 de, Ebu Vâil'den rivayet ederek,
"Bunu Taberani Hasen bir senedle rivayet etmiştir" demektedir.
[287] İbni Mübarek, Cihad kitabında^ S. 76 No: 89 da rivayet
etmiştir. Vakidi, Meğazi bölümünde, Uhud savaşında, 1/240 da rivayet etmiştir.
İbni Sa'd, Tabakat'da, "Uhud günü öldürülen müslümanlar" bölümünde,
2/46 da İtab b. Ziyad yoluyla, İbni Mübarek'den rivayet etmiştir.
[288] İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, 5/311 de rivayet
etmiştir.
[289] Takrib, 1/528, No: 1405 de şöyle diyor:
"Abdulvahhab b. Ab-dülmecid b. Silates sekafi. Künyesi Ebu Muhammed el
Basri'dir. Sika'dır. Ölümünden üç yıl önce durumu değişmiştir. Sekizinci
tabakadandır. Doksan dört yılında vefat etmiştir. Öldüğünde seksen yaşma
yakındı.
[290] Biyografisi, S. 523 de geçti.
[291] Bu harf siyeri A'lamun Nübela'da geçmektedir. Zannıma
göre Eyyüb b. Muhammed'in sened'de geçmesi hatadır. O Eyyüb b. Ebi Temime es
Sihtiyani'dir. Şeyhi Abdulvahhab es Sekafi'dir. O da tabiinin büyüklerinden
olan Muhammed b. Sirin'in öğrencisidir. Abdullah b. Se-lam'dan rivayet eden de
odur. Dolayısıyla Eyyüb ile Muhammed arasında geçen "bin" kelimesi
"an" harfinden değişitirilerek yanlışlıkla yazılmıştır.Tehzibüt
tehzib: 9/215. Tehzibül Kemal: 1/133. Siyeri A'lamun Nü-bela: 2/423.
[292] Takrib, 2/169, No: 295 de şöyle diyor: "Muhammed
b. Şirin el Ensari. Ebu Bekir b. Ebi Umre. Basra'Iıdır. Abid ve sika biridir.
Mana ile rivayet etmezdi. Üçüncü tabakadandır. Yüz on yılında vefat etmiştir.
[293] İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümü, 5/318 de rivayet
etmiştir. Zehebi, Siyeri A'lamun Nübela'da, 2/423 de şöyle diyor: "Eyyüb,
İbni Sirin'den rivayetle şöyle dedi: "Abdullah b. Selam bize şöyle haber
verdi..."
Bu rivayet, senedinin
kopuk olmasından dolayı zayıftır. Çünkü Muhammed b. Şirin meçhul bir raviden
rivayet etmektedir.
[294] Takrib, 2/233, No: 962 de şöyle diyor: "Mahmud b.
Lebid b. Akabe b. Rafi' el Evsi el Eşheli. Künyesi Ebu Nuaym el Medeni. Küçük
bir sahabidir. Sahabeden güzel rivayetleri vardır. Doksan altı yılında vefat
etmiştir.
[295] Esedül Ğabe, 1/80, No: 581 de şöyle diyor: "Sabit
b. Vakkaş b. Za'vera' el Ensari. İbni Mende ve Ebu Nuaym nesebini böyle
zikretmişlerdir. Ebu Ömer "Sabit b. Vakkaş b. Zağbete" şeklinde
nakletmektedir. Doğru olan budur. Uhud'da şehid edildi.
[296] Esedül Ğabe, 1/80, No: 581 de şöyle diyor: "Sabit
b. Vakkaş b. Za'vera' el Ensari. İbni Mende ve Ebu Nuaym nesebini böyle
zikretmişlerdir. Ebu Ömer "Sabit b. Vakkaş b. Zağbete" şeklinde
nakletmektedir. Doğru olan budur. Uhud'da şehid edildi.
[297] Nihaye, 1/54 de şöyle diyor: "Elutmu" yüksek
binadır. Çoğulu "Atam"dır.
[298] Nihaye, 3/162 de şöyle diyor: "Hadiste
"Benim ömrümden sadece eşeğin suya karşı sabrı kadar kalmıştı"
deniliyor. Yani az bir müddet kalmıştı. Özellikle eşek burada zikrediliyor.
Çünkü eşek hayvanların suya karşı en az sabırlı olanıdır. "Zamaul
hayat" ise doğumdan ölüme kadar olan vakittir.
[299] Sihah, 5/2063 de şöyle diyor: "Hamme bir gece
kuşudur, Avlanır. Araplar eskiden öcü alınmayan ölünün rahunun Hamme kuşu olup
kabrinin yanında uçtuğuna inanırlardı. Burada ise Hamme kelimesi ölüm
.manasında kullanılmıştır."
[300] Sireti îbni Hişam: Uhud savaşı: 3/33-34 senedi
sahihtir.
[301] Bu eksiklik bütün nüshalarda vardır.
[302] Bulamadım.
[303] Takrib, 1/274, No: 178 de şöyle diyor: "Zeyd b.
Hattab b. Nu-feyl el Adevi. Ömer'in kardeşidir. İlk müslümanlardandır. Bedir'e
katılmıştır. Yemame'de şehid edildi. On iki yılında şehid oldu."
[304] Telkihi Fuhumu ehlil eser'de, S. 125 de şöyle diyor:
"Ebu Huzeyfe b. Utbe b. Rebia'nın azadlı kölesi Salim. Ebu Huzeyfe'nin
İsmi He-şim'dir. Salim Besine binti Yuamir el Ensariye'nİn oğludur. Ebu Huzeyfe
onu azad etmiştir. Annesi Ebu Huzeyfe'nin hanımı idi. Ebu Huzeyfe onun
velayetini alarak onu evlat edinmiştir Esedül Ğabe, 2/16, No: 1166 da şöyle
diyor: "Huseyl b. Cabir b. Rebia el Absi. Huzeyfe b. Yeman'in babasıdır.
Ensar'dan Abdul Eş-hel oğulannın müttefikidir. O ve iki oğlu Huzeyfe ve Safvan
Rasulullah'la (s.a.v.) beraber Uhud savaşına katıldı. Huseyl Öldürüldü.
Müslümanlar onu hatayla öldürdüler. Bu konunun hadisi rivayet etmiştir.1. Salim
annesi azad edildiği için Ensar'dan sayılmaktadır. Velayetini Ebu Huzeyfe aldığı
için de muhacirden sayımaktadir. İbni Sa'a*da böyle söylemektedir." '
[305] Tertibil Kamus, 2/797 de şöyle diyor: "Essaba,
sabahlan esen hafif rüzgardır."
[306] Ebu Nuaym, Hulye 1/367 de rivayet etmiştir.
[307] Bütün nüshalarda Ömer geçmektedir. Bu yanlıştır. Doğru
olanı Umeyr'dİr. Esedül Gabe'de Umeyr geçmektedir.
[308] Esedül Ğabe, 4/299, No: 489 da şöyle diyor:
"Umeyr b. Ebi Vak-kas. Ebu Vakkas'ın ismi Malik b. Uheyb'dir. Sa'd b. Ebi
Vakkas'ın kardeşidir. Annesi Himse binti Süfyan b. Ümeyye b. Abdi Şems'dir. İlk
müslüman-lardandır. Bedir'e katılıp orada şehid edilmiştir. Rasuluîlah (s.a.v.)
onu küçük görerek geri döndermek isteyince, ağlamış ve Rasulullah (s.a.v.) ona
izin vermiştir. Kılıcı uzundu. Kılıcının kınını kendisine bağlardı.
Öldürüldüğünde onaltı yaşında idi. Onu Amr b. Abduvud öldürmüştür."
[309] Kamusul Muhit'de şöyle diyor: "Mahmal: Kılıcın
bağlandır."
[310] Cemheretü insanil Arab'da, S. 168 de şöyle diyor:
"Amr b. Abduvud. Meşhur süvaridir. Hendek günü kafir olarak
öldürülmüştür."
[311] İbni Esir Esedül Ğabe, 4/299 da rivayet etmiştir.
[312] Biyografisi, S. 221 de geçti.
[313] Bütün nüshalarda "O kim" diye geçmektedir.
Fakat îtini Mübarek'in Cihad kitabında "Bu kim" diye geçmektedir.
[314] Nihaye, 3/350-351 de şöyle diyor: "Hadiste
"Sehmun ğaribün" geçmektedir. Yani "Atanı bilinmeyen ok."
Bir görüşe göre "Nereden geldiği bilinmeyen oktur."
[315] Sihah, 1/53 de şöyle diyor: "Raka'a yerkau.
Sakinleşmek, oturmaktır."
[316] İbni Mübarek, Cihad S. 103, No: 124 de rivayet
etmiştir.
[317] Nihaye: 1/159 da şöyle diyor: "Yete bevveu mak'adehu
minen nar" ateşteki yerine otursun manasmdadır."
[318] KurtuBi Tefsin, Kadr suresi, 20/132.
[319] İbni Hibban, Sahihi Mevariduz Zam'an'da, Cihad
bölümünde, "Cihad'ın fazileti" konusunda, S. 381, No: 1583 de, Ebu
Hureyre'den.
[320] Takrib: 2/94, No: 839 da şöyle diyor: "Ala' b. Hilal b. Ebi Atey-ye el Basri sİka'dır. Dördüncü tabakadandır."
[321] Esedüi Gabe'de şöyle diyor: "Sıla b. Eşyem el
Adevİ. Adiy er Ra-bab kabüesindendir. O, Adiy b. Abdumenaf b. Ud b. Tabihe'dir.
Bunu Said el Kureşi nakletmiştir. Sıla İsabe'de şöyle diyor: "Sıla b.
Eşyem- künyesi Ebu Sahba el Adevi'dir. Tabiin'dendir. Meşhur birisidir. Hadisi
mürsel olarak nakletmiştir. İbnİ Şahin, Said b. Yakub onu, sahabeden
saymışlardır."Esedüi Ğabe: 3/34, No: 2531. İsabe: 2/192, No: 4132.
[322] Sihah: 2/495 de şöyle diyor: "Eş Şehdü, kovandaki
bal'dır."
[323] İsabe'de şöyle diyor: "Yezid b. Ebi Ziyad. Yezid
b. Ziyad el Eşlemi olduğu da söylenmektedir. Sahabeden biridir. Ondan Yezid b.
Ebi Habib rivayette bulunmuştur. Bunu İbni Yunus söylemiştir. İbni Mende şöyle
diyor: "Onun müsned hadisini bilmiyoruz."Tarihul Halİfe'de şöyle
diyor: "Altmış iki senesinde Kabil ehli sözlerini bozdular Ebu Ubeyde b.
Ziyad b. Ebi Süfyan'ı Esir aldılar. Yezid b. Ziyad b. Ebi Süfyan ilerleyerek
düşmana saldırdı. Öldüriilünceye kadar savaştı. Onunla beraber Zeyd b. Ced'an
veya Ali b. Zeyd b. Ced'an ve Sıla b. Eşyem de öldürüldü."Bu açıklamadan
sonra, Ebu Yezid'in Ziyad b. Ebi Süfyan olduğu ortaya çıktı. Esedüi Gabe'de
dediği gibi sahabeliğinde ihtilaf vardır. Rivayete göre Hicretten önce
doğmuştur. Başka bir rivayete göre Hicret yılında doğmuştur. Başka bir
rivayete göre ise Bedir yılında doğmuştur. Dolayısıyla oğlu da sahabeden
değildir.Esedüi Ğabe: 2/271, No: 1800. İsabe: 3/656, No: 9261. Tarihut Halife:
S. 236.
[324] Mu'cemul Buldan: 3/190 da şöyle diyor: "Sicistan:
Büyük bir şehirdir. Ora ile Herat arası on günlük mesafe, seksen fersahtır,
Heratm güne-yindedir."Muncid: S. 277 de şöyle diyor: "Sistan veya
Sicistan: İran ile Afganistan arasında bir şehirdir. Belgesine Nasratabad
deniliyor."
[325] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 126, No; 154 de
rivayet etmektedir.Zehebi, Siyer'i A'lamun Nübela'da, 3/499-500 da, İbni
Mübarek yoluyla rivayet etmektedir. Şuayb el Arnavuti, ravilerinin sika olduğunu
söylemektedir.
[326] Sabit b. Eşlem el Bennani. Biyografisi S. 361 de
geçti.
[327] Takrib'de şöyle diyor: "Muaze binti Abdullah el
Adevİyye. Künyesi Ümmü Sahba'dır. Sika'dır. Üçüncü tabakadandır."Siyeri
A'iamun Nübela'da şöyle diyor: "Alim ve Abide bir hanımdır. Sıla b.
Eşyem'in hanımıdır. Sahih hadis kitaplarında hadisiyle delili getirilmektedir.
Yahya b. Main onu sika'lardan saymıştır. Ebul Ferec b. El Cevzi ölüm tarihini
seksen üç olarak belirlemiştir."Takrib: 2/614, No: 6 Siyeri A'lamun
Nübela: 4/508-509, No: 200.
[328] İbni Mübarek: Cihad kitabında, S. 127, No: 155 de
Muaze'den rivayet etmiştir. Zehebi: Siyeri A'lamun Nübela'da, 3/498 de rivayet
etmiştir. Şuayb al Arnavuti ravilerinin sika olduğunu söylemektedir,Ebu Nuaym:
Hulye'de, 2/239 da, Affan yoluyla, Hammad b. Sel-me'den nakletmiştir.
[329] Takrib'de şöyle diyor: "Mübarek b. Said b. Mesruk
es Sevri el A'ma. Künyesi Ebu Abdurrahman'dir. Kufe'lidir. Bağdat'a gelmiştir.
Sa-duk'tur. Üçüncü tabakadandır. Seksen yılında vefat etmiştir."Cerh'de
şöyle diyor: "İbni Main şöyle diyor: Mübarek b. Said. Süf-yan'ın kardeşidir.
Sika'dır."Tehzib'de şöyle diyor: "İçli, sika olduğunu söylüyor.
Nesai, fena değildir diyor. İbni Hibban onu sikalardan saymıştır. Zehebi,
Ukayfi'nin onu zayıflardan saydığını söylemektedir."Tehzib: 10/28, No: 49.
Takrib: 2/227, No: 903. Cerh: 8/340, No: 1558. .
[330] Takrib'de şöyle diyor: "Nuseyr b. Za'luk es
Sevri. Sevr kabilesinin azadlı kölesidir. Künyesi Ebu Tu'mete el Kufi'dir.
Saduk'tur. Onu zayıf sayanlar isabet etmemişlerdir. Dördüncü
tabakadandır." Nihaye de şöyle diyor: "İbni Main onu sika saymıştır.
Ahmed ise "uygundur" demiştir."Tehzib'de şöyle diyor:
"Yakub b. Süfyan onu sika saymıştır, ibni Ab-dulber ise "O, onların
yanında Kufe'lîlerin sika'larındandır" demiştir. İbni Hazim ise "Bir
şey değildir" demiştir Abdulhak'da bu görüştedir."Cerh: 8/509, No:
2332. Tehzib: 10/425, No: 765. Takrib: 2/289, No: 53.
[331] Mizan: 2/473, No: 4513 de şöyle diyor: "Abdullah
b. Kays el Gaffari. Said el Makberi'den rivayette bulunmuştur. Ezdi, zayıf ve
meçhul olduğunu söylemiştir.
[332] Sihah: 4/1484'de şöyle diyor: "Rameke, Ramektuhu:
Ona baktım demektir."
[333] İbni Mübarek: Cihad kitabında, S. ,116, No: 142 de
rivayet etmiştir, îsnad'da Abdullah b. Kays vardır. O da zayıf ve meçhuldür.
Dolayısıyla isnad da zayıftır.
[334] Takrib: 1/226, No: 146 da ş'öyle diyor: "Halef b.
Hişam b. Sa'leb el Bezzar. El Mukri. Bağdad'lıdır. Sika'dır. Onuncu tabakadandır.
Yirmi dokuz yılında ölmüştür.
[335] Cevheretüz Zaman fi tezkiretis sultan: İbni
Cevzi'nindİr. Ben bulamadım.
[336] Takrib: 1/286, No: 82 de şöyle diyor: "Sa'd b.
İbrahim b. Ab-durrahman b. Avf. Medine kadısıydı. Sika, faziletli ve abid
birisidir. Beşinci tabakadandır. Yirmi beş yılında vefat etmiştir.
[337] Sihah: 3/1048 de şöyle diyor: " "Fahasal
Mataru et Turabe" "Yağmur toprağı devirdi" manasınadır. Hadiste
ise Fahasa devrilmek manasınadır."
[338] İbni Ebi Şeybe:
Cihad bölümünde, 5/300 de, Said b. İbrahim'den, -doğru olanı "Sa'd b.
ibrahim'den" olacaktı- rivayet etmiştir.Bu rivayetin ravileri sika'dırlar.
Senedi sahihtir.
[339] Bütün nüshalarda: İbni Ebi Atabe - "İbni"
kelimesi fazla olarak- geçmektedir. Doğru olanı Ebu Atabe el Kindi'dir. İbni
Ebi Atabe el Kindi değildir. Çünkü Tehzib'de şöyle diyor: -Nevf el Bikali'nin
biyografisinde- İbni Hacer şöyle diyor: "Safvan b. Amr, Ebu Atabe el
Kindi'den rivayetle, Nevf'in Muhammed b. Mervan'la birlikte Saİfe'de şehid
olduğunu söylemektedir."Ta'cilul Menfaa'da şöyle diyor: "Ebu Atabe el
Kindi el Hımsi. Ebu Umame el Bahilİ'den, Garrİl Muhacciîinde rivayet
etmektedir. Ondan da Muaviye b. Salih rivayet etmiştir. Hakim ve Ebu Muhammed,
onu bilinmeyenler arasında zikretmişlerdir.İbni Hibban işe onu sika'lar
arasında zikretmiştir. Cerh'te ise onun hakkında sukut etmiştir.Cerh: 9/412,
No: 2003. Tehzib: 10/490, No: 880. Taculul Menfaa: S. 502, No: 1343.
[340] Takrib'de şöyle diyor: "Nevf İbni Fadale el
Eikali Ka'bın hanımının oğludur. Şam'lıdir. Bilinmemektedir. İbni Abbas, onun
ehli ki-tapîan naklettiklerini yalanlamıştır. İkinci tabakadandır. Doksan
yılındansonra ölmüştür."Sikat'da şöyle diyor: "... Himyer kabilesine
mensuptur. Künyesi Ebu Yezid'dir. Ebu Amr olduğu da söyleniyor. Annesi Ka'b'ın
hanımı idi. Kıssaları rivayet ederdi. Ondan ise Ebu Anıran ve başkaları rivayette
bulunurlardı." Takrib: 2/309, No: 174. Sikat: 5/483.
[341] S. 920 de gelecektir.
[342] Bütün nüshalarda "Gabağib şeklinde geçmektedir.
Bu yanlıştır. Doğrusu Ğabaib'dir, Muncid'de şöyle diyor: S. 367: "Gabaİb
Suriye'de bir köydür."
[343] İbni Mübarek: Cihad Kitabı, S. 110, No: 135 de rivayet
etmiştir. İsnadı, içinde Nevful Bİkali bulunduğu için zayıftır. Çünkü Nevf,
bilinmemektedir
[344] Takrib: 1/107, No: 127 de şöyle diyor: "Bekrb.
Mudarr b. Muhammed b. Hakim el Mısri. Künyesi Ebu Muhammed veya Ebu
Abdul-lah'dır. Sika'dır. Sekizinci tabakadandır. Yetmiş üç veya dört yılında ölmüştür
öldüğünde yetmiş küsur yaşındaydı."
[345] Takrib: 1/515, No: 1277 de şöyle diyor:
"Abdülkerimb. Haris b. Yezid el Hadrami. Künyesi Ebu Haris el Mısri'dir.
Sika ve abid birisidir. Altıncı tabakadandır. Mustevrid'den yaptığı
rivayetlerin isnadları kopuktur."
[346] Nİhaye, 5/1111 de şöyle diyor: "Mİmrik,
yastıktır."
[347] Sihah, 1/81 de şöyle diyor: "Vita, örtünün
tersidir. Muncİd, S. 906'da şöyle diyor: "Vita, örtünün tersidir. Yani ona
çekilen astardır."
[348] Lisanul Arab, 2/202 de şöyle diyor: "Sematin,
Hurma ağacı ile insanın yanyana olmasıdır şöyle denilir: "Sematin arasında
yürüdü."
[349] Bulamadım.
[350] İbni Asakirin tam olmayan tarihi. Tehzib'te tam
değildir.
[351] -Bütün nüshalarda, "Azm" geçmektedir. Fakat
yanlıştır. Doğru olanı Ğaram'dır.
[352] Lisanul Arab, 2/591 de şöyle diyor: "Et tistu,
san aynadır."
[353] Mesirul Garamis sakin ila Eşrefi! efnakin. El
yazmasıdır. Hindistan'daki Rıza Rambor kütüphanesinden suret alınmıştır. Ümmül
Kura üniversitesi kütüphanesi, suretler böjiimü, No: 2576 ya bakılabilir.
[354] Tabakatul Evliya'da S. 489 No: 171 de şöyle diyor:
"Ebul Feth el Vasiti. İmam ve Ariftir. Efendim Ahmed b. Rufai Mısır diyarına
gitmesine izin verdi. Emri yerine gitirdi. Sınırda yerleşti. Hali belli oldu.
Velileri çoğaldı. Beşyüz seksen yılında vefat etti."
[355] (m) nüshasında "yaklaştırmıyordu" şeklinde
geçmektedir.
[356] Yemin sadece Allah ile olur.
[357] Bu hikayeyi bulamadım.
[358] (t) nüshasında
basit bir kelime vardır. Diğer nüshlardaki kelime anlaşılmamaktadır.
[359] İbni Cevheri Zehairi] Vaiz'in ve şaairil Zakirin
kitabında nak-letmiştir. "
[360] Lisanul Arab, 1/809 da şöyle diyor: "Kaplardan olan
"Hurc" biliniyor. Arapça bir keliTnedir. İki kulplu çuvaldır."
[361] Lisanul Arab, 3/481 de şöyle diyor: "Mish, kıldan
olan torbadır.
[362] Ebu Muzaffer b. Cevzi, Cevheretüz Zaman fi tezkiretis
sultan kitabında rivayet etmiştir. Fakat ben bulamadım.
[363] Biyografisi geçti.
[364] Biyografisi geçti.
[365] Kurtubi'nin Tezkiresi: 1/200.
[366] (m) nüshasında
"Melekler" şeklinde geçmektedir.
[367] Mu'ccmu Mekayisil Luğa, 3/221.
[369] Tertibi Kamusul Muhit: 2/768 e bakılabilir.
[370] Fethur Rabbani: 14/28 de şöyle diyor: "
"Barikun Nehr" Nehir kıyısı'dır."
[371] Ahmed, 1/266 da İbni Abbas'tan rivayet etmiştir. İbni
Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, S. 290 da îbni Nemir yoluyla Muhammed b. İs-hak'tan
rivayet etmiştir. Taberi Tefsiri: 7/388. Al-i İmran Suresi: 169. ayetin
tefsiri.Mevariduz Zam'an: Cihad bölümü, "şehadet hakkındaki
rivayetler" konusunda S. 388, No: 1611 deEbu Hayseme yoluyla Yakub b.
İbrahim b. Sa'd'dan rivayet edilmiştir.Müstedrek: Cihad bölümü, 2/74 de, Yezİd
b. Harun yoluyia Muhammed b. İshak'dan rivayet edilmiştir. Hakim şöyle diyor:
"Bu hadis Müslim'in şartı ile sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet
etmemişlerdir." Zehebi de bu görüştedir.
Heysemi: Mecmauz
Zevaid'de, "şehadet ve fazileti hakkındaki rivayetler" konusunda,
5/294 de, İbni Abbas'tan rivaycl etmiştir. Heysemİ şöyle diyor: "Ahmed
ravileri sika olan sahih bir senedle rivayet etmiştir. Ta-berani de Kebir ve
Evsat'dan rivayet etmiştir."
[372] Mecmauz Zevaid'in sahibi, Cihad bölümünde, "Cihad
ve fazileti hakkındaki rivayetler" konusunda, 5/295 de Enes'den rivayet
etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Bu hadisi Taberani Evsat'da rivayet etmiştir.
İsnadında FadI b. Yesar vardır. .Ukayli'ye göre onun hadisi kabul edilmez.
Diğer ravileri sika'dırlar."Terğib ve Terhib'in sahibi, Cihad bölümünde,
"şehadete teşvik ve şe-hidlerin fazileti hakkındaki rivayetler"
konusunda, 2/318, No: 22 de Enes'den rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor:
"Taberani Hasen bir isnadla rivayet etmiştir."Mizan'da şöyle diyor:
"Fadl b. Yesar, öalib b. Kattan'dan rivayet etmiştir. Fadl'dan da Yahya
b. Halet rivayet etmiştir."Cerh'de şöyle diyor: "Babam ve Ebu
zur'a'nın söylediğine göre, Ebu Cafer Muhammed b. Ali'den rivayet
etmiştir."Mizanui İ'tidal: 7/69. No: 396. Cerh ve Ta'dil: 3/390, No: 6759.
[373] Bütün nüshalarda: "Vehb b. Kutn"
geçmektedir. İbni Sa'd'da da geçmektedir. Sulb, Tehzibut tehzib, Cerh ve
Ta'dil, Hulye'de de böyledir. Doğrusu da budur.Tehzib'de şöyle diyor:
"Kutn b. Vehb b. Uveymir b. Ecda' el leysi. Künyesi Ebul Hasan'dır. Huza
kabilesinden ve Medine'li olduğu söyleniyor."Ebu Hatim şöyle diyor:
"Hadisi uygundur." Nesai ise "Mahzuru yoktur" diyor. îbni
Hibban onu sika'lardan saymıştır. Tehzib'de ise "sa-du.ktur. Altıncı
tabakadandır" demektedir."Tehzib: 8/383, No: 678. Takrib: 2/127. İbni
Mübarek'in Cihad kitabı: S. 81 bakılabilir.
[374] Biyografisi, S. 568 de geçti.
[375] Lİsanul Arab, 1/468 de şöyle diyor: "Caafe, yere
attı manasınadır. Ona vurdu ve o da yere düştü."
[376] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 81, No: 95 de, Ubeyd
b. Umeyr'den rivayet etmiştir. İbni Sa'd, Tabakat'da, 3/121 de, Muaz b. Abdullah
yoluyla Vehb b. Kutn'dan rivayet etmiştir. Vakidi, Meğazi bölümünde,
"Uhud'da öldürülen müslümanlar" konusunda, 1/313 de rivayet
etmiştir.EbuNuaym,Hılye'de, 1/107-108 de, Abdul A'lab. Abdullah b.EbiFerve'den
hadisin ikinci bölümünü yalnız rivayet etmiştir.Mecmauz Zevaid'in sahibi,
Meğazi bölümünde, "Uhud'da şehid edilenler" konusunda, 6/123 de,
rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ta-beranİ Evsat'da rivayet
etmiştir. İsnadında, Abdal A'la b. Abdullah b. Ebi Ferve vardır. O da terk
edilmiştir." >Takrib, 1/464, No: 783'de şöyle diyor: "Abdul A'la
b. Abdullah b. Ebi Ferve. Medine'lidir. Osman ailesinin azadlı kölesidir.
Künyesi Ebu Mu-hammed'dir. Sika ve Fakih'tir. Yedinci tabakadandır."
[377] Şifau's Sudur'un sahibi rivayet etmiştin Fakat ben
bulamadım.
[378] (m) nüshasında:
Muhammed b. Mahreme b. Kays geçiyor. îsîm değişikliği yapılmıştır.
Takrib'de şöyle diyor:
"Muhammed b. Kays b. Mahreme. Ebul Mat-lab el Matlabi. Sahabe olduğu
söyleniyor. Ebu Davud. ve başkaları, onu sika'lardan saymışlardır."
[379] Lisanul Arab, 2/955 de şöyle diyor: "İğtibad,
nimetle sevinmektir."
[380] Bu hadisi, İmam Ebu Bekir el Munziri tefsirinde
rivayet etmiştir.
[381] Takrib, 2/130, No: 159 da şöyle diyor: "Kays b.
Mahreme b, Matlab b. Abdumenaf el Matlabi. Mekke'lidir. Sahabedendir. Müellifi
Ku-lub'dan biridir. Sonradan müslümanhğı güzelleşmiştir."
[382] Takrib'de şöyle diyor: "Musa b. İbrahim b. Kesir
el ensari el Haremi. Medine'lidir. Saduktur. Hata yapabiliyor. Sekizinci
tabakadandır."Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hibban onu sika'lardan
saymıştır." Mi-zan'da ise "Medine'îidir. Hadise uygundur"
demektedir. .Takrib: 2/341, No:
143O.Tehzib: 10/333, No: 583. Mizan: 4/199, No: 8843.
[383] Tehzib'de şöyle
diyor: "Talha b. Huraş b. Abdurrahman b. Huraş b. Samt el Ensari.
Medine'lidir. Nesai şöyle diyor: "Hadise uygundur."İbni Hibban onu
sika'lardan saymıştır. İbni Abdulber ise "Musa b. Talha, ikisi de
Medine'li ve sika'dırlar" demektedir. Ezdi
ise Talha'nın Cabir'den münker hadis
rivayet ettiğini söylemektedir."Takrib'de şöyle diyor: "Saduktur.
Dördüncü tabakadandır." Tehzib: 5/15, No: 27. Takrib: 1/378, No:,26.
[384] Garibul Hadis'de şöyle diyor: "Yüzleşip
karşılaştığın herkesle, kifah yapmışsındır. Nihaye'de şöyle diyor:
"Cabir'in hadisi bundandır: "Allahu Teala baban ile kifahen
konuşmuştur." Yani yüzyüze, aralarında etçi ve perde olmadan."
Herevi'nin Ğaribul Hadis: 4/186, Niha-ye: 4/185.
[385] Takrib, 1/487, No: 1006 da şöyle diyor:
"Abdurrahman b. Abdullah b. Abdurrahman b. Ebi Sa'sa'a el Ensari, el
Mazini. Sika'dır. Altıncı tabakadandır. Mansur'un halifeliği sırasında vefat
etmiştir."
[386] Müellif Kurtubi'den az bir değişiklikle nakletmİştir.
Tefsiri Kurtubi: 4/269-270. Al-i İmran suresi: 169. ayetin tefsirine
bakılabilir. .
[387] Takrib, 1/487, No: 1006 da şöyle diyor:
"Abdurrahman b. Abdullah b. Abdurrahman b. Ebi Sa'sa'a el Ensari, el
Mazini. Sika'dır. Altıncı tabakadandır. Mansur'un halifeliği sırasında vefat
etmiştir."
[388] Malik,
Muvatta'da, Cihad bölümünde, "Bir kabre defnedilme" konusunda,
2/470, No: 49 da rivayet etmiştir.
İbni Sa'd, 3/562-563
de, Cabir b. Abduİlah'dan rivayet etmiştir, İbni Kesir, Siyer'inde, 3/86-87 de
Cabir'den rivayet etmiştir. Siyeri A'lam'un Nübela'nın sahibi, 1/255 de rivayet
etmiştir. Şuab Ar
navuti
şöyle diyor: "Malik'in ravileri sika'dırlar. Fakat hadis mürsel'dir. İbni
Sa'd, Velid b. Müslim yoluyla, Evzai'den, o da Zühri'den, o da Cabir'den
rivayet etmiştir. Onun rivayeti buradakinden daha uzundur. Bu sened
sahihtir."Feth: 3/213, Cenazeler kitabı,
"Kabre önce konulanlar" konusuna bakılabilir.
[389] Biyografisi, S. 500 de geçt
[390] Sihah, 2/2296 da şöyle diyor: "Tesanna fi
meşyetihi: Yürürken eğildi manasınadır."
[391] Lisanul Arab: 14/357: "Demirden olan kazma
aletidir."
[392] İbni Mübarek'in Cihad kitabı, S. 84, No: 98 de
Cabir'den rivayet edilmiştir. Musannif Abdürrezzak, Cihad bölümünde,
"Şehidin yıkanması ve namazının kılınması" konusunda, 5/277, No:
9602 de, Musannif yoluyla İbni Uyeyne'den rivayet etmiştir. Tİbni Sa'd, 3/563 de Hişam ed Destevai
yoluyla Ebu Zübeyr'den rivayet etmiştir. Vakidi, Meğazi'de, Uhud savaşı
bölümünde, 1/267'de rivayet etmiştir.Bu rivayetin ravilerini İbni Hacer, Ebu
Zübeyr hariç hepsini sika saymıştır.
[393] Cevheri'nin sihahı: 5/2023.
[394] Lisanul Mizan, 4/22, No: 57 de şöyle diyor:
"Abdussamed b. Ali b. Abdullah b. Abbas el Haşimi. Babasından bir hadis
rivayet etmiştir. "Şehidlere ikram ediniz" hadisi münker'dir.
Abdussamed hadis'de delil değildir. Belki de Hafız devletten korunmak İçin
onun hakkında susmuştur."Ukayli onu zayıflar arasında saymıştır. Bu
hadisi zikrederek "korunmuş bir hadis değildir. Sadece bu yolla
biliniyor" demektedir. Buna göre onun hakkında sukut etmemişlerdir.
[395] Kamusul Muhit'de şöyle diyor: "En nemretü:
Üzerinde beyaz ve siyah çizgiler bulunan örtü veya Arapların giydiği yünden
hırkadır." Tertibil Kamus: 4/441.
[396] Tertibil Kamus: 2/250 de şöyle diyor: "Ezher:
Yeşil ottur. Güzel kokulu ottur."
[397] Sihah, 4/1705 de şöyle diyor: "Müreccel: Biraz
uyuklamaktır."
[398] İbni Asakir rivayet etmiştir. Ben bulamadım.
[399] Bütün nüshalarda: Cabir geçmektedir. Bu yanlıştır.
Doğrusu Ha-lit'tir. Biyografisi S. 186 da geçti.
[400] Abab'da bu sözleri bulamadım. Tertibil Kamus: 2/597 ye
bakılabilir.
[401] Musannif Abdürrezzak, Cihad bölümünde, "Şehidin
yıkanması ve cenaze namazının kılınması" konusunda, 5/277 de Kays b. ebi
Ha-zim'den rivayet etmiştir. Bu rivayetin ravileri sika'dırlar. Ancak Kays b.
Ebi Hazim sika'dır, fakat sonradan değişmiştir. Bu rivayette bilinmeyen vardır.
Kays b. Ebu Hazim meçhul birinden rivayet etmitir. Dolayısıyla sened zayıftır.
[402] Bu isnad'da Ali b. Zeyd b. Ced'an vardır. Bu zayıftır.
Babasının ise biyografisini bulamadım. Ondan rivayet eden, babasıdır. O'da meçhuldür.
Dolayısıyla bu isnad zayıftır.
[403] Bu isnad'da Ali b. Zeyd b. Ced'an vardır. Bu zayıftır.
Babasının ise biyografisini bulamadım. Ondan rivayet eden, babasıdır. O'da meçhuldür.
Dolayısıyla bu isnad zayıftır.
[404] Sihah, 3/899 da şöyle diyor: "En nezze, ennizzu:
Yere düşen yağmurdur."
[405] Tertibil Kamus, 3/274 de şöyle diyor: "El
akisetü: Saç örgüsü-dü."
[406] İbni Esir'in, Esedül Ğabe: 3/89, No: 2625.
[407] Sihah, 4/1323 de şöyle diyor: "Sudğ: Göz iie
kulak arasındaki yerdir."
[408] Tirmizi, tefsir bölümünde, "Buruc
suresinden" konusunda, 5/437, No: 3340 da rivayet ederek, "Bu hadis
hasen ve ğaribdir" demektedir.
[409] Müslim, Zühd ve incelik bölümünde, "Uhdud ashabı,
sihirbaz, Rahib ve çocuk" konusunda, 4/2296, No: 3005 de rivayet etmiştir.
[410] Asılda yoktur. Tezkire: S. 202 de vardır.
[411] Kurtubi'nin Tezkiresi: S. 202-203. .
[412] Nihaye'de şöyle diyor: "At hadisinde
"istennet şerefen ev şe-refeyni" diyor: İstenme atın, bağlandığı yer
etrafında bir veya iki sefer dönmesidir."
[413] Nihaye, 3/145 de şöyle diyor: "Tivel, Tiyel: Uzun
iptir. Bir tarafı yerdeki kazığa bağlanır. Diğer ucu, at başını alıp gitmesin,
onun etrafında dönüp otlasın diye atın ayağına bağlanır."
[414] (m) nüshasında
"Kefa" şeklinde geçmektedir. Doğru olanı ise "Kefe'e"dir.
Nihaye, 4/182 de, şöyle diyor: "Kefe'tül kidre: Kazanı boşalması için
devirdim" manasındadır.
[415] Nihaye, 1/121 de şöyle diyor: "Burme:
Kazandır."
[416] Nihaye, 2/209 da şöyle diyor: "Rahl: Devenin
üzerine konulup üzerine binilen şeydir. Atın eğeri yerindedir."
[417] Hakim, Müstedrek'de, sahabe bölümünde, "Sabit b.
Kays b. Şemmas'ın Menkıbeleri" konusunda, 3/235 de, Ata el Horasani'den,o
da Sabit b. Kays b. Şemmas'ın kızından rivayet etmiştir. Onun hakkında Hakim
ve Zehebi sukut etmişlerdir.Heysemi, Mecmauz Zevaid'de, Menkıbeler bölümünde,
"Sabit b. Kaysb. Şemmas hakkındaki rivayetler" konusunda, 9/321-322
de, Ata ve Sabit b. Kays'in kızından rivayet ederek, "Bunu Taberani ve
Sabit b. Kays'm kızı rivayet etmişlerdir." Görüşe göre kızı sahabedendir.
Çünkü şöyle diyor: "Babamı işittim..."
[418] Dibacuz Zeheb, 1/427, No: 11 de şöyle diyor:
"Altıncı tabakadandır. Afrikalıdır. Künyesi, Ebu Muhammed b. Ebi
Zeyd'dir. Nakzi nesebine mensubdur. Kayravan da otururdu. Zamanında Malik'i
mezhebinin imamıydı. Mezhebin sözlerini şerh eden görüşlerini biten,
lideriydi, ilmi geniş'di. Rivayetleri çokça ezberlemişti. Kabisi onun hakkında
şöyle diyor: "O imamdır. Dinine ve rivayetine güvenilir." Üç yüz
seksen altı yılında vefat etmiştir."
[419] (m) nüshasında
yoktur.
[420] Cezali, Dibacetür risalenin şerhinde rivayet etmiştir.
Ben bulamadım.
[421] Elmuncid fil edebi vet ulum'da, S. 217 de şöyle diyor: "Derdi-non tu tel: Nil kenarında Mısır'ın bir şehridir."
[422] Nucumuz Zahire, 11/93 de şöyle diyor: "'Şeyh Afifüd
din Ebu Muhammed Abdullah b. Es'ad b. Ali b. Süleyman b. Felah el Yemani el
Yafii. Vefal etmiştir. Mekke'ye geldi. Altıyüz altmış sekiz yılında doğdu.
Fıkıh ve arapça da ilerledi. Bİr çok eseri vardır. Ravdur reyyahin fi hikayatis
salihin bunlardandır.
[423] Fevatil fevat, 4/79, No: 507 de şöyle diyor:
"Mahmud b. Hasan el Verrak çoğu şiirleri, vaaz ve hikmetler konusundadır.
İbni Ebi Dünya ondan rivayetde bulunmuştur. İkiyiiz otuz yılı civarında
Mu'tasım zamanında vefat etmiştir."
[424] Yafii, Ravdür Reyyahin kitabında nakletmiştir. Onu
bulamadım.
[425] (m) nüshasının sahibi, Ravdur Reyyahin kitabında yine
imam. Yafii'nin başka bir kıssasını nakletmektedir. Bu hikaye bütün nüshalarda
mevcut değildir. Sadece (m) nüshasının haşiyesinde nakledilmiş ve bir ok ile
işaret edilmiştir. Buna göre müelliflerin görüşleri değişiklik arze-diyor.
Dolayısıyla bu hikaye (m) nüshasının sahibinin şahri tasarrufu olduğu ortaya
çıkmaktadır. "Şevkil Araş ve Enes'in nüfus" kitabının sahibi
nakletmiştir. Ben bulamadım.
[426] Takrib, 1/510, No: 1231 de şöyle diyor:
"Abdülaziz b. Abdullah b. Ebi Selme el Macişun. Medine'lidir. Bağdad'a
gelmiştir. Hudayr ailesini azadh kölesidir. Sika'dır. Fakih'tir. Eserleri
vardır. Yedinci tabakadandır. Altmış dört yılında vefat etmiştir."
[427] Nihaye: 1/74 de şöyle diyor: "Ender: Beyderdir. O
da yemek yapılan yerdir. Başka bir manasıda; bir yemek çeşididir."
[428] (a) nüshasında
yoktur. İbni Asakir rivayet etmiştir. Ben bulamadım.
[429] Keşfuz Zunun, 1/928 de şöyle diyor: "Ravdatul
Ulema. Şeyh Ebu Ali Hüseyin b. Yahya el Buhari ez Zenduveşti el
Hanefinin'dir."
[430] Sihah; 1/125 de şöyle diyor: "Dirb, dağdaki dar
boğazdır."
[431] Sihah; 1/125 de şöyle diyor: "Edrebel kavunu: Bir
topluluk, rum topraklarına girdikleri zaman denilir."
[432] Bütün nüshalarda: "Yemudne" geçmektedir. Bu
kelime anlaşılmamaktadır. İslam üniversitesinde bulduğum bir nüshada -onu (c)
ile isimlendirdim- "Yemdudne" geçiyor. Galiba bu daha doğrudur.
Manası "Sayıca fazl al aştılar" olur.
[433] Sihah, 6/2242 de şöyle diyor: "El Faruhu: Bir
şeyin uzmanıdır. Feruhe ise az kullanılır. Bu kelime at için kullanılmaz. Atlar
için Rai', Cevvad kelimeleri kullanılır."
[434] Ravdatul Ulema: Zendu veştinindir. İslam
üniversitesinde el yazması olarak bulunmaktadır. (L. 256-e-b) No: 345.
[435] Elkamil'de şöyle diyor: "Yüz yirmi iki yılında
Battal öldürüldü. İsmi Abdullah Ebul Hüseyin el Antaki'dir. Rum beldelerinde
bir gurup müslümanla beraber öldürüldü. Rumlarla yapılan çok savaşa katıldı.
Onların yanında büyük bir şöhreti vardı. Çok korkarlardı." .
[436] Nihaye, 1/122 de şöyle diyor: "Hadiste
"Bornoz başımdan düştü" diyor. Bornoz, başhğı kendine bitişik olan
elbisedir. Yağmurluk, Cübbe, zırh'tan olabilir."
[437] Bağdad tarihi, 14/5, No: 7347 de şöyle diyor:
"Halife Harun. Reşid b. Muhammed el Mehdi b. Abdullah Mansur b. Muhammed
b. Ali b. Abdullah b. Abbas b. Abdulmuttalib. Künyesi Ebu Cafer'dir. Rey'de
doğdu. Kardeşi Musa Hadi'nin ölümünden sonra halife oldu. Rivayete göre, yüz
elli yılında doğdu. Yüz yetmiş yılında halife oldu. Yüz doksan üç yılında Tus
şehrinde öldü."
[438] Muncid, S. 232 de şöyle diyor: "Kılıcın
bağlantısıdır."
[439] Nihaye, 1/284 de şöyle diyor: "Sefer hadisinde
"Melekler içinde cilcil bulunan topluluğa arkadaşlık etmezler"
diyor. Cilcil, hayvanların boynuna ve başka yerlere asılan küçük
ziî'dir."
[440] Ebu Ali Hüseyin
b. Yahya el-Buhari, Ravdatu'l-ulema adlı kitabından nakletmiştir. Bu kitap
İslam üniversitesinde el yazması olarak (L 536 b-257 b) NO: 345'de
bulunmaktadır.
[441] Siyeri A'lamun Nübela: 5/268-269, No: 131.
[442] (m) nüshasında
"savaşırken" şeklinde geçmektedir. Doğru olanı "savaşta"
dır.
[443] Siyeri A'lamun Nübela: 5/269.
[444] Şöyle demesi daha uygundur: "Aralarındaki
müddete" veya "Onunla Melik arasında kararlaştırılmış müddete."
[445] Ma'sumin kitabının sahibi rivayet etmiştir. Ben
bulamadım.
[446] Buharı, Meğazi bölümünde, "Uhud günü öldürülen
müslü-manlar" konusunda, 5/39 da rivayetctmiştir. "Onların kanlarıyla
defnedilmelerini emretti. Onlann yanlarına varmadı. Onları yıkamadı."
Cenazeler bölümünde, "Şehidlerin yıkandığı görülmemiştir."
konusunda, 2/93 de rivayet etmiştir.
[447] Kurtubi tefsiri, 4/270-271. Al-i İmran suresi, 169.
ayetin tefsiri.
[448] Buhari, Cihad bölümünde, "Mücahid dünyaya dönmeyi
temenni eder" konusunda, 3/208'de Enes'den rivayet etmiştir.Müslim,
imaret bölümünde, "Allah yolunda şehidliğin fazileti" konusunda, 3/1498,
No:1877'de, Muhammed bin Cafer yoluyla, Şube'den rivayet etmiştir.
[449] Müslim imaret bölümünde "Allah yolunda şehitliğin
fazileti"konusunda, 3/1498'de Enes'den nivayet etmiştir.
Tirmizİ, cihadın
fazileti bölümünde, "Şehitlerin sevabı hakkındaki rivayetler"
konusunda, 4/176, No:1640'da rivayet etmiştir. Yine S. 177, No: 1643'de de
rivayet etmiştir. Her ikisini de Humeyd'den, O'da Enes'den rivayet
etmiştir.Nesaİ, cihad bölümünde, "Allah yolunda temenni edilenler"
konusunda, 6/35 de Ubade bin Samît'den rivayet etmiştir.
[450] Tahrici yukarıda geçti.
[451] Esedül ğabe'de şöyle diyor: "Muhammed bin Ebi
Umeyre el-muzni sahabedendir. Şamlılardan sayılır bulunmuştur."îbni Hacer
Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Ebi Umeyre, sahabedendir. Cübeyr bin Nefir
ondan. Cübeyr bin Nefir ondan rivayette rivayette bulunmuştur. Sanki bu Abdurrahman-dır."
Bundan sonraki biyografide şöyle diyor: "İbni Ebi Umeyrenin isminin sonu
Muhammed'dir.Rabia bin Yezid ve Kasım Ebu Abdurrahman ondan rivayette
bulunmuşlardır. Bu bir öncekinin kardeşidir."Bana göre, Abdurrahman
sahabeden değildir. Esedül ğabe, 3/479'da da böyle diyor. Belki doğru olanı, Mizzi'nin tehzibul kemalden söylediğidir. Şöyle
diyor: "Muhammed bin Ebi Umeyre
muzni, Abdurrahma-mn kardeşidir.
Sahabedendir. Şam'da oturmuştur. Cubeyr bin Nefir ondan rivayette bulunmuştur.
Nesai, onun bir hadisini nakletmiştir." Esedül ğabe: 5/108, No:4754.
Tehzibuttehzib: 12/305,1917,1618.Tehzibul Kemal: 3/1254.
[452] Ennihaye fi ğaribil hadis: 5/145.
[453] Tertibil Kamus: 4/216'da şöyle diyor: "Mardar; kuru
çamurun kesilmesidir. Veber ise; Deve ve tavşan yünüdür." Tertibil kamus:
4/565.
[454] Tahrici yukarıda geçti.
[455] Tehzib'de şöyle diyor: "İsa bin Abdurrahman
ferve, el Ensari İbni Sebre'de deniliyor. Künyesi Ebu Ubade ez-Zerki'dir.
Medİneli-dir." İbni Hibban şöyle diyor: "Topluluktan münker hadisler
rivayet etmiştir. Terkedilmeyi hak etmiştir." Cerh'de şöyle diyor:
"Ebu Hatim şöyle diyor: "Hadisi münkerdir. Zayıftır. Terk edilmişe
benzer. Zühriden sahih hadis rivayet ettiğini görmedim." Ebu Zur'a şöyle
diyor: "Güçlü değildir." Buhari "Hadisi Münkerdir" diyor.
Nesai "Hadisi terkedilmiştir.". diyor. Takrib'de ise "Terk
elimiştir. Yedinci tabakadandır" diyor.Tehzib: 8/218, No: 404 Cerh: 6/281,
No: 1559. Buhari'nin Duafaus sağir kitabı: s. 86, No 264 Nesai'nin: Zayıflar ve
terkedilmişler kitabı: s. 76, No 422. Takrib: 2/99, No: 894.
[456] Beyhaki,Delail'de rivayet etmiştir.
[457] Tahrici yukarıda geçti.
[458] Lisanul Arab, 1/311'de şöyle diyor:
"etteb'atu.ettebaatu: Gölge ve benzeri ile arkadaşını terkib
etmendir."
Lisanul Arab, 1/311 'de
şöyle diyor: "etteb'atu, ettebaatu: Görge ve benzeri ile arkadaşım takib
etmendir."
[459] Müslimin, Nevevi Şerhi: 13/29
[460] İbni Rüşdün Mukaddimat: T/266. Daru Sadr Beyrut
basımı.
[461] Müslim, imaret bölümünde, "'Allah yolunda
Öldürülen kimsenin, borç hariç hatalarına keffaret olur." konusunda,
3/1503, No 1882'de rivayet etmiştir. Birinci rivayet, No: 119'dadır. İkinci
rivayet, No: 120'dedir.Hakim, Müstedrek'de, cihad bölümünde, 2/119'da, Yezid
bin Veh-berremli yoluyla Mufadal bin fadale'den birincisini rivayet etmiş ve
"isnadı sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir" demiştir.
Zehebi de bu görüştedir.Ahmed, 2/220'de, Yahya bin Gaylan yoluyla, Mufaddal'dan
birincisini rivayet etmiştir.
[462] Buhari Tefsir bölümünde, Ahzab süresi: 33'te. 1: 6/22'
bab'da, Ebu Hureyre'den, o da Peygamberden şöyle rivayet ediyor:"Şöyle
buyurdu:"Ben insanların, mümine dünya ve ahirette en evla olanıyım. İsterseniz
şu ayeti okuyun:"Peygamber, mümine kendisinden daha evladır." Hangi mümin ölürde, bir mal bırakırsa,
onu, var iseler varisleri alsınlar. Kim bir borç veya kayıp bırakmış ise, bana
gelsin. Ben onun velîsİyim."Müslim Faraiz bölümünde, "Kİm bir mal
bırakırsa, o varislerinindir." konusunda: 3/360, No: 1611 'de, Ebu
Hureyre'den rivayet etmiştir.İbni Mace Sadakalar bölümünde, "Borç veya
kayıp bırakan kimse" konusunda, 2/807, No: 2416'da, Cabir den rivayet
etmiştir.
[463] Kurtubi Tefsiri: 4/274.
[464] Buhari Borç
verme bölümünde, "İnsanların, mallarını, geri verme veya telef etme
maksadıyla alan kimse" konusunda, 3/82'de, Ebu Hureyre'den rivayet
etmiştir.
[465] Kurtubinin Tezkiresi s: 194-195.
[466] Buhari Cihad bölümünde, "Şehidlerin üzerindeki,
meleklerin gölgesi" konusunda, 3/208'de, CaBir den rivayet
etmiştir.Müslim, Sahabenin faziletleri bölümünde, "Cabir'in babası, Abdullah
bin Arar binlîaram'ın faziletleri" konusunda, 4/1917'de, Ubeydul-lah
yoluyla Süfyan bin Uyeyne'dc rivayet etmiştir.
[467] Buhari Cihad ve Siyer bölümünde "Allah yolundaki
mücahid-lerin dereceleri" konusunda, 3/202'de Senıure'den rivayet etmiştir
[468] Tirmizi Cihadın faziletleri bölümünde,
"Şehidlerin Allah katındaki faziletleri" konusunda, 4/176'da, Ebu
Hureyre'den rivayet etmiş ve "Hadis Hasen'dir" demiştir;Ahmed
2/425'de, Hişam Destuvai yoluyla Yahya bin Ebİ Kesir'den rivayet
etmiştir.Suyuti Camİus-Sağir'de naklederek, "Hasendir" demiştir.
Feydül Kadir: 4/212. No: 5419.
[469] Nihaye, 3/264'de şöyle diyor; İsti'faf: İffetli olmak
istemektir. İffet ise, Haram ve insanlara el açmaktan sakınmaktır. Yani kim
iffet oi-mak isteyip, gereğini yerine getirirse, Allah onu, ona verir.
İsti'faf, sabır ve bir şeyden el çekmektir."
[470] Buhari Cihad bölümünde, "Bir kafir bir müslümam
öldürür. Sonra müslüman olur, savaşır ve Öldürür" konusunda, 3/210'da Ebu
Hureyre den rivayet etmiştir.Nesai Cihad bölümünde "öldüren ve öldürülenin,
Allah katında cennette buluşması" konusunda, 6/38, İbni Kasım yoluyla
Malik'ten birincisini nakletmiştir.Müslim, İmaret bölümünde, "Biri
diğerini öldürüp, sonra İkisi de cennete giren iki adam" konusunda,
3/1503, No: 1890'da, Ebu Hureyre'den, ikincisini rivayet etmiştir.
[471] Mecmauz Zevaid'in sahibi, Cihad bölümünde,
"Şehadet ve fazileti hakkındaki rivayetler" konusunda, 5/295'de
rivayet etmiştir. Msysemi yöyle diyor: "Taberani, Bezzar rivayet
etmişlerdir. Taberani'nin senedinde bilinmeyen ravi vardır. Diğer ^ravil eri
sikadır. Bezzar'ın senedi, zayıftır. Keşf'ül-Estar Cihad bölümü: "Şehadet
ve fazileti" konusunda, 2/282'de, rivayet etmiştir. Bezzar şöyle diyor:
"Semure'den gelen rivayeti sadece bu yolla öğreniyoruz."
[472] Mecmauz Zevaid'in sahibi, Cihad bölümünde,
"Şehadet ve fazileti hakkındaki rivayetler" konusunda, 5/295'de
rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani, evsaf ta rivayet
etmiştir. Senedindeki Abdullah b. Bukeyr el-Ğanevi zayıftır.
[473] Lisanul mizan,
3/264'de no: 1130'da şöyle diyor: "Abdullah b. Bukeyr el-Ğanevi el-Kufi.
Muhamed b. Suke'den rivayette bulunmuştur. Ebu Hatim şöyle diyor: "Şia'nın
azatlılarındandır." Saci ise "doğruluk ehlindendir. Güçlü
değildir." diyor. İbni Adiy onun münker hadislerini zikretmiştir. Ben de
şöyle diyorum: "İbni Mehdi ondan rivayette bulunmuştur." İbni
Hİbban, onu sikalar arasında saymıştır.
[474] İbni Ebi Şeybe,
eserinde Cihad bölümünde 5/307'de birinci rivayet nakletmiştir.
[475] Nihaye 4/315'de
şöyle diyor:
"Merc, çok bitkİli
geniş yerdir, hayvanlar orada otlanır. Bırakılırlar, istedikleri gibi
dolaşırlar.
[476] İbnİ Ebi Şeybe eserinde Cihad bölümünde: 5/311' de
ikinci'rivayet nakletmiştir.
[477] Tehzİb'de şöyle diyor: "Hasna binti Muaviye b.
Selim -Amcasından rivayette bulunmuştur. Avfu'l-Arabi de ondan rivayet
etmiştir. Amcasının adının Eşlem b. Selim olduğu söylenmektedir."
Mizamı'1-itidal'de
şöyle diyor:"Amcasından rivayet etmiştir. Amcası sahabedendir. Ondan
sadece Avfu'l-Arabi rivayet etmiştir."
Takrib'de şöyle diyor:
"Hadisi kabul edilir. Dördüncü tabakadandır." Tehzib: 12/409, No:
2761. Mizanu'I-itidal: 4/605, No: 10947. Takrib: 2/594, no: 6.
[478] Esedü'1-ğabe, 1/94, No: 119'da şöyîe diyor:
"Eşlem b. Selim. Hansa b. Muaviye b. Selim es-Sarimiyye'nin amcasıdır. Üç
kardeştirler. Haris, Muaviye ve Eşlem. Bunu İbni Mende zikretmiştir. Ebu Nuaym
şöyle diyor: "Bazı müteahhirin ulemasına göre, onun adı Eshem'dir. Fakat
bu doğru değildir."
[479] Ebu Davud Cihad
bölümünde "Şehadetin Fazileti" konusunda 3/33, No: 2521 'de rivayet
etmiştir.
Ahmeed 5/58'de,
Muhammed b. Cafer yoluyla Avf'dan rivayet etmiştir. Ebu Davud ve Münziri onun
hakkında sükut etmişlerdir. înşaal-lah hadise uygundur.
[480] Ebu Davud Cihad
bölümünde "Şehadetin Fazileti" konusunda 3/33, No: 2521 'de rivayet
etmiştir.
Ahmeed 5/58'de,
Muhammed b. Cafer yoluyla Avf'dan rivayet etmiştir. Ebu Davud ve Münziri onun
hakkında sükut etmişlerdir. înşaal-lah hadise uygundur.
[481] Buhari, cihad ve siyer bölümünde, "Bilinmeyen bir
okla vurulup, öldürülen kimse" konusunda 3/206'da, birincisini Rikak
bölümünde, ikincisini ise "Cennet ve cehennemin sıfatlan" konusunda
rivayet etmiştir.
[482] Tahriri yukarıda geçti. Beyhaki Şuab'da rivayet
etmiştir.
[483] Esedü'1-ğabe, 1/339 no: 749'da şöyle diyor: "Bu başka bir Cual'dir. Musa b. Ali b. Mende onun hadisini rivayet etmiştir. Şöyle diyor: "Bunun yukarıda geçen olup olmadığını bilemiyorum."
[484] Esedül Ğabe:
1/339.
[485] Mecma'uz-Zevaid
Menkıbeler: 9/273. İbni Abbas nakletmiştir. Heysemi şöyle diyor: y"Taberani, biri
Hasen olan iki senedle rivayet etmiştir."Munziri Terğib ve Terhib Şehadet:
2/314.Taberani, biri Hasen olan İki isnadla rivayet etmiştir"
demektedir.Başka yollarla da rivayet edilmiştir.Ahmed Sahabenin fazileti:
2/890. Muhakik şöyle diyor:"İsnadı kopuk olması ve Şeyh İsmail'in
bilinmemesinden dolayı zayıftır.Hakim Müstedrek Sahabenin Fazileti: 3/212. Ebu
Hureyre'den rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor:"Bu hadis Müslim'in şartı
ile sahihtir. Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir." Zehebi'de bu
görüştedir.
[486] Tertibil Kamusul Muhit: 3/673.
[487] Ebu Davud Cihad: 3/32. İbni Abbas dan rivayet
etmiştir. Munziri Muhtasar'da şöyle diyor:
"Hakim Sahih'inde
rivayet etmiştir. Darekutni Muhammed b. İshak dan sadece Abdullah b. İdris
rivayet ettiğini söylemiştir. Said b. Cübeyri senedde zikretmemiştir. Müslim
Sahih'inde Abdullah b. Mesud dan manayla rivayet etmiştir." Ahmed Şakir'in
Taliki'ne bakınız. O, isnadı düzeltmiştir. 3/374.Hakim Müstedrek Cihad: 2/88.
Abdullah b. İdris yoluyla Muhammed b. İshak dan rivayet ederek, "Bu hadis
Müslim'in şarlı ile sahihtir, Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir"
demektedir. Zehebi'de bu görüştedir.Müslim, îmaret: 3/502. Ibnİ Mesud dan
rivayet etmiştir.
[488] Tertibil Kamusul Muhit:_4/440.
[489] Müslim İmaret:
3/1502. İbni Mesud dan rivayet etmiştir. Tirmizi Tefsir: 5/231. Süfyan yoluyla,
A'maş'tan rivayet ederek,"Bu hadis Hasen ve sahihtir" demiştir.
[490] Takrib: 1/311
"de şöyle diyor: "Süfyan b. Said b. Mesruk es-Sevri künyesi Ebu
Abdullah'tır Kufe'lidir. Sika, hafız, ve fakihtir. Abid, imam ve hüccettir.
Yedinci tabakanın ileri gelenlerindendir. Belki tedlis yapmıştır. Altmış dört
yaşında iken, Altmış bir yılında vefat etmiştir."
[491] O, Süleyman b. Mehran'dır. Biyogrofisi s: 322'de
geçti.
[492] Takrib: 1/449. Şöyle diyor: "Abdullah b. Mürre
el-Hemedani el-Harif i. Kufe'lidir. Sikadır. Üçüncü tabakadandır. Yüz yılında
ölmüştür.
[493] Abdurrezzak
Cihad: 5/263.
[494] (m) Nüshasında
"Arş" kelimesi de vardır.
[495] Abdurezzak Cihad: 5/264; Tirmizi Cihad: 4/176.
"Bu hadis sahihtir" demiştir.
[496] Bütün nüshalarda, Abdullah diye geçmektedir. Doğrusu
Ubey-dullah'tır. Asıl olan (e) nüshasında "ibni Yezid" de vardır.
Takrib: 1/540. Şöyle diyor:"Ubeydullah b. ebi Yezid el-Mekki. Kariz
ailesinin azadlı kulesidir. Şeybe'nin oğludur. Sikadır. Hadisi çoktur. Dördüncü
tabakadandır. Seksen altı yaşında iken, yirmi altı yılında vefat
etmiştir."
[497] Abdurahman b. Abdullah b. Kab b. Malik el-Ensari.
Künyesi Ebu'l-Hatib'dir. Medine'lİdir.. Sikadır, alimdir. Üçüncü tabakadandır.
Hişam'ın hilafetinde öldü: Takrib: 1/488/Takrib'in: 2/523'de biyografisi şöyle
geçiyor:"İbni Kab b. Malik. O, Abdurrahman'dır. Abdullah ve Abdurrahman
olduğunda şüphe vardır. Şehidlerin ruhları hadisinde, Abdullah b. Abdullah b.
Kab olarak dedesine nispet edilmiştir."
[498] Takrib: 1/442' de şöyle diyor: "Abdullah b. Kab
b. Malik el-Ensari. Medine'lİdir. Sikadır. Sahabe olduğu söyleniyor. Doksan
yedi veya sekiz yılında vefat etmiştir."
[499] Dibacul Müzehheb'de: 1/101" de şöyle diyor:
"Ali b. Muhammed b. Halef el-Meafiri. Künyesi Ebu'l-Hasan'dır: İbni Kabisi
diye bilinir. Afrikalılardan hadis dinlemiştir. Çokça rivayet etmiştir. Hadis,
İlletleri ve ravileri iyi bilirdi. Usulcu, fakih, kelamcı ve müellif idi.
Elmendu fil fıkh, Ahkamud diyane, el-menkizu fi şübehitte'vil, el-munebbihu lif
futinimin ğavailil fiten onun eserlerindendir. Dörtyüz üç yılında Kayravan'da
ölmüştür.
[500] Kurtubİ'nin; ettezkire fi Ahvalil mevta ve umuril
ahiret s: 197.
[501] (a) Nüshasında
"Çalışanların" diye geçmektedir.
[502] Takrib: 1/496'da şöyle diyor: "Abdurrahman b. Kab
b. Malik el-ensari. Künyesi Ebu'l-Haüab'dır. Medine'lidir. Sikadır. Tabiinin
büyüklerindendir. Rasulullah (s.a.v.) döneminde doğduğu söyleniyor. Süleyman'ın
hilafetinde ölmüştür.
[503] Lisan'ul-Arab: 3/629'da şöyle diyor: "Necemun,
Necemetun: Ruhun nefesidir. Halit şöyle diyor: "Nesemetun! Nefes ve
Ruhtur.
[504] İbni Kesir Tefsiri: 1/427
[505] Ahmed: 6/455'de Kab b. Malik den rivayet
etmiştir.Nesai Cenazeler: 4/108'de, Kuteybe yoluyla, Malik'ten rivayet etmiştir.Muvatta
Cenazeler: 1/240'de, Musannif yoluyla rivayet etmiştir.
İbni Mace Cenazeler:
1/446'da, Haris b. Fudayl yoluyîa Zühri'den rivayet etmiştir. Yine Zühd:
2/1428'de, Suveyd b. Said yoluyla Malik'ten rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid'in
sahibi, Cenazeler: 2/329'da Ümmü Hani'den rivayet etmiştir. Heysemi şöyle
diyor:"Ahmed ve Kebir'de Taberani rivayet etmişlerdir. Taberaninin
senedindeki İbni Lühey'a hakkında kelam vardır."
[506] İbni Kesir Tefsiri: 1/427
[507] O, Ma'mar b. Raşid'dir. S: 333'de geçti.
[508] Bulamadım.
[509] Tezkire s: 193.
[510] (m) ve (a)
nüshalarında "Hudr" şeklinde geçmektedir.
[511] (m) ve (a)
nüshalarında "Hudr" şeklinde geçmektedir. '
[512] Nihaye: 3/410'da şöyle diyor: "Kusuf hadisinde
"Siz kabirde fitneye uğratılacaksınız" diyor. Münkir ve nekir
meselesini kastediyor.
[513] Nihaye: 3/22'de şöyle diyor: "Essa'ku: İnsanın
duyduğu şiddetli sesten bayılması veya ölmesidir. Sonra çok ölüm İçin kullanılmıştır."
[514] Takrib'de şöyle diyor: "Raşid b. Said el-Mekrai
Humus'Iudur. Sikadır. İrsah çoktur. Üçüncü tabakadandır. Kesne yılında
ölmüştür.
[515] Nesai Cenazeler: 4/99'da rivayet etmiştir. Senedinde,
Raşid b. Sad olduğu için senedi zayıftır. Raşid sikadır. Fakat çokça mürsel
hadis nakletmiştir. Senedde sahabiyi zikretmemesinden dolayı mursildir.
[516] Sİhah: 4/1481 'de_şöyle diyor: "Er reşku:
atmadır."
[517] Sihah: 4/1554'de şöyle diyor: "Merekes sehmu
miner remyeti: Ok hedeften başka tarafa saptı."
[518] (Ahzab: 33/12)
Sihah: 1/92'de şöylediyor: "Saube: akmaktır.
[519] Hakim Müstedrek'de, Tefsir: 2/253'de rivayet etmiş ve
"Bu hadisin isnadı sahihtir. Buharı ve Müslim rivayet etmemişlerdir"
demiştir. Zehebi'de bu görüştedir.
[520] Lisan'ul-Arab: 3/580'de şöyle diyor: "İbni Esir
şöyle diyor: "Necib bütün hayvanların en faziletlisidir."
[521] Nihaye: 2/409'da şöyle diyor: "Sundusİ ince
ipektir."
[522] Nİhaye: 1/47'de şöyle diyor: "îstebrak; kalın
ipek ve atlastır."
[523] Suyuti Cami'us-Sağir'de nakletmiş ve onu sahabe
işaretiyle işaretlemiştir. Feydul Kadir: 4/78. Suyuti şöyle diyor: "Ebu
Ya'la ve Dare-kutni fertlerde, Hakim ve İbni Merdeveyhi tefsirde, Beyhaki
diriliş'te Ebu Hureyre den rivayet etmişlerdir."
[524] Takrib'de şöyle diyor: "Ammare b. Ebu Hafsa b.
Sabit. Sikadır. Altıncı tabakadandır. Otuz iki yılında ölmüştür" Takrib:
2/49.
[525] Cerh'te şöyle diyor: "Hİcr el-Hicri. îsbehan'lı
olduğu söyleniyor. Said b. Cübeyr 'den rivayette bulunmuştur. On'dan da Ammare
b. Hafsa rivayette bulunmuştur.Ebu Zur'a'ya Hicr sorulunca, "hicr ehlinden
biridir. Ben tanımıyorum" demiştir. İbni Hibban Sikat'ta zikretmiştir.
Cerh: 3/267; Sikat: 6/234.
[526] Takrib'de şöyle diyor: "Said b. Cübeyr el-Esedi.
Esed kabilesinin azadlı kölesidir. Kufe'lidir, sikadır, fakihtir. Üçüncü
tabakadandır. Aişeden rivayette bulunmuştur. Ebu Musa ve benzerlerinden
yaptığı rivayetler mürseldir. Doksan beş yılında Haccac'ın önünde, elli yaşını
doldurmamışken öldürülmüştür." 10/292.
[527] İbni Mübarek Cihad: 5/50. rivayet etmiştir.Buhari
Kebir'de: 3/73'de Musannif yoluyla Şu'be'den rivayet etmiştir.Ebu Nuaym, Ahbaru
îsbehan'da: 2/148'de, Hafs b. Ömer el-Huti yoluyla Şube'den rivayet
etmiştir.Taberi Tefsir'inde: 24/200'de. Vehb b. Cübeyr yoluyla Şu'be'den rivayet
etmiş.Suyuti, hadisin sahih olduğunu söylemektedir. Münavi şöyle
diyor:"Ebu Ya'la, Darekutni Efrad'da, Hakim Tefsir'de, İbni Merdeveyhi
Tefsir'de, Beyhaki Şuab'da, Deylemi Firdevs'de Übey'den rivayet etmişlerdir."Hakim
"sahihtir" demiştir. Zehebi'de bu görüştedir. Feyd'ul-Kadir: 4/78-79.
[528] Nihaye: 1/225.
[529] Takrib'de şöyle diyor: "Raşid b. Nuceyh
el-Himani. Künyesi Ebu Muhammed'dir. Basra'lıdır." Cerhte şöyle diyor:
"Ebu Hatim, hadisinin uygun olduğunu söylemiştir." Tehzib'de şöyle
diyor: "İbni Hibban Sikat'ta zikretmiştir. Belki de hata
etmiştir."Takrib: 1/240; Cerh: 3/484; Tehzib: 3/228.
[530] Biyogrofisi s: 274-275'de geçti.
[531] İbni Mübarek Cihad s: 49'de rivayet etmiştir. Bu
rivayet İbni Abbas'ın mevkufudur. Fakat merfu hükmündedir. Dolayısıyla senedi
Hasendir.
[532] Takrib'de şöyle diyor: "Nemran b. Atabe ez-Zemani
hadisi kabul edilir. Altıncı tabakadandır.Tehzib'de şöylediyor: "ibni
Mende onun Şam'lı olduğunu söylemiştir. Ümmü Derda'dan, o da Ebu Derda'dan
rivayette bulunmuştur. İb-nİ Hİbban onu Sikat'da zikretmiş ve hadisini
Sahih'inde rivayet etmiştir. Takrib: 2/307; Tehzib: 10/475.
[533] Ahmed: 4/131 'de, Ubade b. Samit'ten rivayet etmiştir.
Mecma'uz-Zevaid Cihad: 5/293'de, Ubade b. Samit'ten rivayet etmiştir. Heysemi
şöyle diyor:'"Ahmed böyle rivayet etmiştir. Bezzar ve Taberani'de böyle
rivayet etmişlerdir. Ahmed ve Taberani'nin ravileri sikadırlar."
[534] Ebu Davud Cihad: 3/34'de rivayet etmiştir.îbni Hİbban
Sahih s: 388'de Cafer b. Musafir et-Tenisi yoluyla Yahya b. Hassan'dan rivayet
etmiştir.Beyhaki Sunen'ul-Kübra: 9/164'de Musannif yoluyla Ebu Ali
er-Ruzbari'den, o da Ebubekir b. Dase'den, o da Ebu Davud'dan rivayet etmiştir.
Bu hadis hakkında Ebu Davud ve Munziri sukut etmişlerdir. Hadis sahihtir. Suyu
ti Cami'us-Sağir'de zikrederek, hasen olduğunu söylemiştir.
Feydu'l-Kadir: 6/462;
Sahih'i Cami'us-Sağir: 6/342.
[535] Kurtubi Tefsiri: 4/276. Ali İmran Suresi 171. ayetin
tefsiri.
[536] Takrib: 2/272'de şöyle diyor: "Mikdam b. Ma'di
Yekrub b. Amr el-Kindi. Meşhur sahabidir. Şam'a geldi. Sahih rivayete göre
seksen yedi yılında öldü. Doksanbir yaşında idi.
[537] Abdurrezzak Cihad: 5/265'de İsmail b. Ayyaş yoluyla,
Buhayr b. Said'den rivayet etmiştir.İbni Mace Cihad: 2/935'de İsmail b. Ayyaş
yoluyla, Buhayr b. Said'ten rivayet etmiştir.Tirmizİ Cihadın Fazileti: 4/187'de
rivayet etimş ve "bu hadîs, hasen, sahih ve gariptir" demiştir.
[538] Lİsan'ul-Arab: 1/992.
[539] Bütün nüshalarda, Yahya b. Said şeklinde geçmektedir. Bu yanlıştır. Takribin söylediği doğrudur.'Buhayr'ın biyografisi s: 419'da geçti.
[540] Abdurrezzak Ciahd: 5/265'de rivayet etmiştir. Yukarıda
geçti.
[541] Takrib 1/335, no: 547'de şöyle diyor: "Sehl b.
Ebi Umame b. Sehl b. Hanif el-Ensari. Medineli'dİr. Mısır'a geldi. Sikadır.
Beşinci tabakadandır. İskenderiye'de ölmüştür.
[542] Biyografisi s. 496'da geçti.
[543] ) Biyografisi s. 309'da geçti.
[544] Beyhaki Sunen'ül-Kübra'da Siyer bölümünde "Allah
yolunda şehadetin fazileti konusunda, 9/163'de rivayet etmiştir.Suyuti
Camiu's-sağir'de, Taberani'nin Kebir'inden nakille zikretmiştir. Hakim, sahih
olduğunu söylemiştir.Münavi şöyle diyor: "Hakim'in rivayetinde Abdurrahman
b. Said el-Medeni vardır"Zehebi, onun münker hadislerinin olduğunu
söylemektedir.Heysemi şöyle diyor: "Taberani'nin ravileri
sikadırlar." 3/90.Hakim Müstedrek'te, Cihad bölümünde rivayet etmiş ve
"isnadı sahihtir" demiştir. Zehebİ de bu görüştedir.
Elbani Sahih-i
Camiu's-sağir'de nakletmiş ve "hasendir" demiştir. 1/354, no: 2575.
[545] Cerh'te şöyle diyor: "Abdurrahman b. Sa'd
Medine'lİdir. Sehl b. Ebi Umame b. Sehl'den rivayet etmiştir. Ondan da Abdullah
b. Vehb dinlemiştir."Yahya b. Main'e, Ibnİ Vehb'den rivayet eden
Abdurrahman b. Said el-Medeni'nin durumu soruldu: "Bilmiyorum"
dedi.İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir.Tarih'te el-Müzni diye geçmektedir. Bu
İbni Hibban'ın Sikat'da söylediğidir. Cerh'in sahibinin söylediği gibi Medini
değildir. Buharı onun hakkında sükut etmiştir.Cerh: 5/238, no: 1124. Sikat:
7/71. Tarihu'l-Kebir: 5/287, no: 934.
[546] Cerh'de şöyle diyor: "Yezid b. Şecere er-rehavi.
Şam'lıdır. Sahabe olduğu söyleniyor. Mücahid'den rivayet
etmiştir."Esedü'l-ğabe'de şöyle diyor: "Şam'lıdır. Mücahid b. Cebr
ondan cihadın fazileti hakkındaki hadisi rivayet etmiştir. Elli beş yılındaki
bir savaşta şehid edilmiştir.Cerh: 9/270, no: 1135. Esedü'1-ğabe: 5/495, no:
5557.
[547] İbn Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, 5/292'de rivaayet
etmiştir.
[548] Biyografisi, s. 179'da geçti.
[549] Takrib'de şöyle diyor: Yezid b. Ebi Ziyad el-Haşimi.
Haşi-moğullanmn azadlı kulesidir. Kufe'lidir. Zayıftır. Yaşı ilerleyince durumu
değişti. Telkin kabul etmeye başladı. Beşinci tabakadandır. Otuz altı senesinde
Ölmüştür."Cerh'te şöyle diyor: Şube şöyle diyor: Yezid b. Ebi Ziyad merfu hadis
rivayet ederdi."Cerir'e, Leys, Ata b. Saib ve Yezid b. Ebi Ziyad'm durumu
sorulunca, "Yezid hadis için en düzgün olanıdır" demiştir. Ahmed'e
sorulunca, o da Cerİr gibi demiştir. Mürre şöyle diyor1: "Hıfzı iyi
değildi" Yahya b. Main "hadisi delil olmaz" demektedir. Ebu
Hatim "güçlü değildir" diyor. Terğib ve Terhib'de şöyle diyor: 2/321,
No: 30; "Bezar ve Taberani'de rivayet etmişlerdir. Yezid b. Şecere ve
Ced'an'dan merfu olarak naklet-mişlerdir. Doğru olanı Mevkuf
olmasıdır."Tehzib'de şöyle diyor: "îbn-i Mübarek şöyle diyor:
"Onu bir tarafa at" İbni Hibban "Saduk idi. Fakat yaşlanınca
hıfzı kötüleşti. Telkin kabul etmeye başlaadı. Hadisine münkerler sokuldu.
Değişmeden önce onu dinleyenin hadisi sahihtir." demektedir."Takrib:
2/365, no: 254. Cerh: 9/265, no: 1114. Tehzib: 11/329-330, no: 630.
[550] İbni Esir Esedü'1-ğabe: 5/495, no: 5557.
[551] Takrib, 2/321, no: 113 'de şöyle diyor: Hannad b.
Seriyy Mus'ab et-Teymi'nin oğludur. Künyesi Ebu's-seriyy'dir. Kufe'lidir.
Sikadır. Onuncu tabakadandır. Doksan bir yaşında iken, kırk üç yılında
ölmüştür.
[552] İbni Ebi Şeybe, Cîhad bölümünde, 5/301 'de rivayet
etmiştir.
[553] Abdurrezzak, cihad bölümünde "Şehadetin
ecri" konusunda 5/256, no: 9538'de rivayet etmiştir.
[554] Mecmau'z-zevaid'in sahibi, cihad bölümünde
"Şehadet ve fazileti hakkındaki rivayetler "bölümünde, 5/294'te
rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberanİ, birinin ravileri sahih
olan iki senedle rivayet etmiştir."
[555] (m) nüshasında
"biha" geçmektedir.
[556] Nihaye: 1/402'deşöyle diyor: "Hatte:
dökmektir."
[557] Bütün nüshalarda, "Kad ana leke" diye
geçmektedir. Bu mantıklıdır."
[558] Beyhâki Şuab'da rivayet etmiştir.
[559] Nihaye: 4/26'da şöyle diyor: "Raculun Kudümün:
Cesaretli adamdır. İlerlemeyi ifade eder."
[560] )LÎsan'ul-Arab: 1/122.
[561] Heysemi Mecma'uz-Zevaid: 5/298'de rivayet etmiştir.
Heysemi şöyle diyor: "Taberani rivayet etmiştir. Senedinin ravilerinden
Abdurrahman b. Beylemani hariç diğerleri sahihtir. O ise sikadır."
[562] Tehzib: 6/149-150, No: 303'de şöyle diyor:
"Abdurrahman Beylamani, Ömer'in azadlı kölesidir. Ebu Hatim şöyle diyor:
"Abdurrahman b. Ebi Zeyd Beylamani'nin oğludur." îbni Hibban onu
sikalardan saymıştır."Şöyle diyor: "Velid b. Abdulmelik'in
hilafetinde öldü. Rivayetini oğlu Muhammed nakletmiş ise, ona itibar edilmesini
İstemezdi. Çünkü oğlu, onun hakkında garip şeyler uydururdu." Darekutni
şöyle diyor: "Zayıftır. Hadisi delil olmaz." Ezdi şöyle diyor:
"Hadisi münkerdir. İbni Ömer den batıl şeyler rivayet etmiştir."
[563] Lisanul Arab: 1/1266.
[564] Tertibil Kamus: 2/431 'de şöyle diyor: "Lefk, bir
parçadır."
[565] Nihaye: 5/97.
[566] Abdurrezzak Cihad: 5/266, No: 9561'de rivayet
etmiştir, ibni Ebi Şeybe, Cihad: 5/290'da İbni Adiy yoluyla Ebu Avn'dan rivayet
etmiştir.İbni Mace Cihad: 2/935, No: 2798'de, İbni Ebi Adiy yoluyla îbniAvn'dan
rivayet etmiştir.Zevaid'de şöyle diyor: "Hilal b. Ebi Zib'den dolayı bu
isnad zayıftır." Bütün rivayetlerde İbni Ebi Zeyneb vardır. İbni Mace'de
de vardır.Zevaid'in sahibi ise İbni Ebi Zib diye nakletmiştir. Belki bu yazanın
hatasıdır.
[567] Bu adam, Abdurrezak'ın eserinde Şehr b. Havşeb'dir. Rivayetler
de bunu destekliyor.
[568] Takrib'de şöyle diyor: "Halal b. Ebi Zeyneb Firuz
el-Kureşi. Kureyş'lilerin azadh kölesidir. Basra'lıdır. Bilinmemektedir.
Altıncı tabakadandır.Tehzib'de şöyle diyor: "Şehr b. Havşeb'den, o da Ebu
Hureyre den rivayet etmiştir. Ondan da İbni Avn rivayet etmiştir." Ebu
Davud "ondan başkasının Hilal dan rivayet
ettiğim bilmiyorum." diyor. İbni Hibban onu Sikat'ta zikretmiştir. Saci
onun zayıf olduğunu söylemiştir. Ahmed şöyle diyor: "onu terketmeleri
acayiptir." Ahmed bunu şeyhi için söylüyor.Mizan'da şöyle diyor:
"Bilinmiyot" Kaşifte ise
"sikadır" diyor.Takrib: 2/323, No: 133; Tehzib: 11/80, No: 127;
Mizan: 4/314, No: 9268; Kaşif: 3/227, No: 6099.
[569] Nihaye: 3/154.
[570] Nihaye: 3/451.
[571] Sihah: 1/335.
[572] Ebu Ubeyd Ğaribil Hadis'de şöyle diyor: 2/142:
"Aferturrac-ule fit turabi: Adamı toprağa buladiğı zaman, denilir."
[573] Musannif Abdurrezzak Cihad bölümünde: 5/258, No:
9540'da rivayet etmiştir.
[574] Ahmed: 3/300'de Cabir'den rivayet etmiştir.İbni Ebi
Şeybe Cihad: 5/290'da, Musannif yoluyla, Veki'den rivayet
etmiştir.Mecma'uz-Zevaid Cihad: 5/291 'de, Cabir'den rivayet etmiştir. Hey-semi
şöyle diyor: "Müslim bunun bir kısmını rivayet etmiştir. Ebu Ya'la ve
Sağir'in ravileri sahihtir. Ahmed'de benzer şekilde rivayet
etmiştir.Mevarid'uz-Zaman Cihad s: 387, No: 1608'de, Siifyan yoluyla A'maş'tan
rivayet etmiştir.İbni Ebi Şeybe Cihad: 5/291'de Abdullah b. Amr'dan rivayet etmiştir.
[575] Ebu Ubeyd Ğaribil Hadis: 3/133 'de şöyle diyor:
"Kunut bir çok manadadır. Banlardan biri de, gece namazıdır. Peygambere
"Hangi namaz dafa efdaldir?" diye sorulunca,"Uzun kunut"
demiştir. "Yani uzun gece namazı."
[576] Bu kısım (a) nüshasının haşiyesinde vardır, (e) ve (m)
nüshalarında yoktur. Nesai ve Ahmed'de bulunması bunu teyid ediyor.
[577] Asılda bulunan, Nesai, Ebu Davud ve Ahmed'de var
olandır. Bütün nüshalarda ise canı, malın önüne geçirmişlerdir.
[578] Ebu Davud Namaz: 2/146, No: 1449'da Ahmed yoluyla
Hac-cac'dan rivayet etmiştir;
Nesai Zekat: 5/85'de
rivayet etmiştir;Ahmed: 3/414'de, Musannif yoluyla, Haccac'dan rivayet etmiştir;Darimi
Namaz: 1/331'de Ahmed yoluyla Haccac'dan rivayet etmiştir.
[579] Ahmed Müsned: 4/114; Mecma'uz-Zevaid'in İman bölümü,
"Hangi amel daha efdaldir ve hangi din Allah'a daha sevimlidir"
konusu. Heysemi şöyle diyor: "Ahmed ve Taberani Kebir'de rivayet etmişlerdir.
Taberani'nin ravileri sikadırlar. 1/59.Hac Bölümü: 2/207'de rivayet etmiştir.
Heysemi şöyle diyor: "Ahmed ve Taberani rivayet etmişlerdir. Taberani'nin
ravileri sahihtirler."Beyhaki îmanın şubelerinde rivayet etmiştir. Bu eser
el yazmasıdır. Darul Me'mun litturas-Şam'da basılmıştır. Ümmül Kura
üniversitesi kütüphanesi. 1/1/9, No: 2130'a bakılabilir.
[580] Sünen'ü İbni Mace Cihad: 2/934, No: 2794'de rivayet
etmiştir. Zevaid şöyle diyor: "Muhammed b. Zekvan'ın zayıflığından dolayı
isnadı zayıftır."Tehzib'de şöyle diyor: 9/156, No: 227: "Muhammed b.
Zekvan el-Ez-di, Ebu Hatim şöyle diyor: "Muhammed b. Zekvan el-Ezdİ.
Hammad Zeyd'in çocuklarının dayısı. Hadisi münkerdir. Hatası çoktur. Hadisi
zayıftır." Buhari "Hadisi münkerdir.'/ diyor. Nesai "Sika değildir.
Hadisi yazılmaz" diyor. İbni Hibban Sikat'ta zikretmiştir. İbni Adiy
şöyle diyor: "Genel rivayetleri fert ve ğarib hadislerdir. Bununla
beraber hadisi yazılır." Darekutnİ: "Zayıftır" diyor.
[581] Ahmed: 5/265.Mecma'uz-Zevaid Azat etme bölümünde
rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ahmed rivayet etmiştir. Ravüeri
sikadır." Mevarid'uz-Zaman İlim s: 52, No: 94'de rivayet etmiştir.Malik,
Muvatta Azad: 2/79, No: 15'de, Aişe'den, hadisin birinci bölümünü rivayet
etmiştir.
[582] İbni Mübarek Cihad: s. 95, No: 114'de rivayet
etmiştir. Bu hadisin ravileri sikadırlar.
[583] İbni Mübarek Cihad: s: 95, No: 115'de rivayet
etmiştir. Hey-semi, Menkıbeler: 9/353'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor:
"Taberani rivayet etmiştir senedindeki Haşimoğullannın azadlı kölesi Ebu
Âmr'ı bilmiyorum. Diğer ravileri sikadırlar."
[584] Elfaiku fi ğaribil Hadis: 3/71'de şöyle diyor:
"Kirş: Bir şeyi parmak uçlanyla alıp sıkmaktır,"
[585] Şifa'us-Sudur. Bulamadım.
[586] Lisan'ul-Arab: 2/805'de şöyle diyor: "El Addu:
Dişlerle bir şeyi sıkmaktır. Yılan ısırmasına da denilir."
[587] Şifa'us-Sudur. Feth'ul-Kebir sahibi: 2/229'da, Ebu
Şeyh, İbni İsa'dan rivayet etmiştir. Elbani, Zaiful Camius Sağir: 4/32, No:
3715'de şöyle diyor: "Ebu Şeyhin İbni İsa'dan naklettiği hadis,
zayıftır." Silsiletüd Daifeti: 3866'ya bakılabilir.
[588] Tehzib'de şöyle diyor: "Hişam b. Ammar b. Nusayr
b. Meysere b. Eban esselmi. Zaferi'de deniliyor. Künyesi Ebu Velid
ed-Dımeşki'dir. Şam'daki mescidin hatibidir."
[589] Timizi Cihad: 4/190, No: 1668'de Muhammed b. Beşşar,
Ahmed b. Nasr ve başkaları yoluyla Sağvan b. İsa'dan rivayet etmiş ve "Bu
hadis, Hasen, sahih ve ğarib'dir" demiştir.Nesai Cihad: 6/36'da, Hatim b.
ismail yoluyla, Muhammed b. Aclan'dan rivayet etmiştir.İbni Mace Cihad:
2/937'de, No: 2802'de Muhammed b. Beşşar yoluyla Ahmed b. İbrahim Devreki ve
Bişr b. Adem'den rivayet etmiştir. Onlar da Safvan b. İsa'dan rivayet
etmişlerdir.Mevarid'uz-Za'man Cihad: s: 388, No: 1613'de rivayet
etmiştir.Ahmed: 2/297'de, Musannif yoluyla, Safvan b. İsa'dan rivayet etmiştir.
[590] Takrib'de şöyle diyor: "Abdulhamid b. Habib b.
Ebil İşrin. Şam'hdir. Künyesi Ebu Said'dir. Evzai'den yazmıştır. Başkasından
rivayet etmemiştir. Saduktur. Hata yapabilir. Ebu Hatim şöyle diyor:
"Divan'i yazmıştı. Dokuzuncu tabakadan hadis nakletmemiştir."Cerh'te
şöyle diyor: "Ahmed şöyle dedi: "Şam'da Evzai'nin arkadaşlarından
biri vardı. İbni Ebil İşrin deniliyordu. Sika idi. Ebu Müshir ondan
razıydı." Ebu Zur'a şöyle diyor: "Şam'hdtr. Sikadır. Hadisi
doğrudur. Evzai'nin adamlanndan, hazır olanlardandır."Tehzib'de şöyle diyor:
"İbni Main şöyle diyor: "Mahzuru yoktur" Duheyn,
"zayıftır" diyor. Buharı "belki hadisine muhalefet
etmiştir" diyor. Nesai "güçlü. Tehzib: 11/51, No: 191; Takrib: 2/320,
No: 93.
[591] Tehzib'de şöyle diyor: "Amr b. Şuayb b. Muhammed
b. Abdullah b. Amr b. As el-Kureşi. Buharİ şöyle diyor: "İmam Ahmed, Ali
b. Medini, İshak b. Rahaveyh, Ebu Ubeyde ve genel arkadaşlarımızın, Amr b.
Şuayb'ın, babasından, onun da dedesinden rivayet ettiği hadisle delil
getirdiklerini gördüm." Hadisi yazardı. Bu durum da zayıftı. Süleyman b.
Yesar, Said b. Müseyyeb ve Urve'den naklettiği hadislerde sikadır. İçli ve
Nesai'ye göre, sikadır."Ben şöyle diyorum: "Amr b. Şuaybı, bazı zayıf
görmüş, cumhur İse sikadır demiştir. Bazıları, babasından, o da dedesinden
naklettiği hadisleri zayıf görmüştür. Bclkide "an" lafzı ile
hadisinde tedlis yapmıştır."
[592] Takrib'de şöyle diyor: "Şuayb b. Muhammed b.
Abdullah b. Amr b. As. Saduktur. Dedesinden naklettiği hadislerde sikadır.
Sekizinci tabakadandır."Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hibban sikat'da
zikretmiştir. Buhari, Ebu Davud ve başkaları, dedesinden dinlediğini
söylemişlerdir. Babası Muhammed'den dinlediğini kimse söylememiştir. Kimse
Muhammed için çok azı hariç biyografide zikretmemiştir.Takrib: 1353, No: 84;
Tehzib: 4/356, No: 597.
[593] Nihaye: 4/104'de şöyle diyor: "Ekalle şey'en: Bir
şeyi kaldırıp, taşımaktır."
[594] İbni Asakir rivayet etmiştir. Bulamadım.
[595] Tertib'il-Kamus: 1/445'de şöyle diyor: "Cesa:
Dizlerinin üzerine oturdu veya parmaklarının üzerinde durdu."
[596] (m) nüshasında,
"Onlar" diye geçmektedir.
[597] Tahricİ yukarıda geçti.
[598] Muncid, s: 267'de şöyle diyor; "Suhreverdi,
Şİhabuddin Ebu Hafs es-Sufi eş-Şafii. 1145-1234 miladi. Bağdat'ta tasavvuf
şeyhi idi. Hacca gitti. Mekke'de İbnil Farid ile tanıştı. Eserlerinde vaaz ve
hadisle meşhur oldu."
[599] Mecma'ul-Letaif. Bulamadım.
[600] İbni Mübarek Cihad: s: 129-130, No: 157. Bu rivayetin
ravileri sikadır.
[601] Bütün nüshalarda, "üc tane"
"selasetün" diye geçiyor. Bu yanlıştır. Doğru ölanı-hadis
kitaplarında geçtiği gibidir.Nihaye: 11/220'de şöyle diyor: "Sulletüm:
İnsanlardan oluşan topluluktur."
[602] Takrib'de şöyle diyor: "Muttalib b. Abdullah b.
Muttalib b. Hat-tab b. Haris el-Mahzumi. Saduktur. Tedlis ve irsal çok
yapmıştır. Dördüncü tabakadandır."Tehzib'de şöyle diyor: "Rivayete
göre, nesebinde Muttalib yoktur. Ebu Hatim, Aişe'den naklettiği rivayet için
"Mürseldir" diyor. Çünkü Aişe'ye kavuşamamıştır. Cabir'den yaptığı
rivayet için de "Ona kavuşmuşa benziyor" diyor. Diğer sahabelerden
yaptığı rivayetler için de, "Mürseldir" diyor. Ebu Zur'a'ya Muttalib'in
durumu sorulunca "sikadır" dedi. İbni Sad şöyle diyor: "Çokça
hadis rivayet etmiştir. Hadis delil olmaz. Çünkü çokça mürsel hadis rivayet
etmiştir. Çoğu sahabe ile karşılaşmamıştır. Genel arkadaşları tedlis
yaparlardı." Yakub b. Süfyan ve Darekutni "sikadır" diyorlar.
İbni Hibban sikat'da zikretmiştir. İbni Ebİ Hatim babasından rivayetle
Merasü'de şöyle diyor: "Sahabeden sadece Sehl b. Sad ve döne-mindekilere
ulaşmıştır."
>Takrib: 2/254, No: 1177; Tehzib: 10/178, No: 332.
[603] Ahmed: 2/168'de, Ibnİ Amr'dan rivayet
etmiştir.Mecma'uz-Zevaid Zühd: 10/259'da rivayet etmiştir. Heysemi iki rivayetle
nakletmiştir. Birinci rivayet için "Ahmed, Taberani, Bezzar rivayet
etmişlerdir." diyor.îkinci rivayet için, "Taberani'nin ravileri
sahihtirler. Ebu Uşane hariç. O sikadır." diyor.Mevarid'uz-Zaman Zühd: s:
636,'da, No: 2565'de, Ma'ruf b. Suveyd el-Cuzzami yoluyla Ebu Uşane
el-Meafiri'den rivayet etmiştir.
Hakim Müstedrek Cihad:
2/72'de Amr b. Haris yoluyla İbni Uşane el-Meafiri'den rivayet emşit ve
"Bu hadisin isnadı sahihtir. Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir"
diyor. Zehebi de bu görüştedir.
[604] İbni Mübarek Cihad: s: 40, No: 25. Sened, Muttalib b.
Hantab'dan dolayı zayıftır. Muttalib, saduktur. Tedlis ve irsal çok yapmıştır.
Dolayısıyla hadis, mürseldir."
[605] Esedül Gabe: 1/473, No: 124'de şöyle diyor:
"Haram b. Mühan. Milhan'ın ismi, Malik b. Zeyd b. Haram b. Cündüb b. Amir
b. Ganem el-Ensari el-Buhari. Enes b. Malik'in dayısıdır. Bedir ve Ühud'a
katıldı. Biri Mauna'da Öldürüldü."
[606] Buhari Savaşlar: 5/42'de Katade yoluyla Enes'den
rivayet etmiştir.Müslim İmaret: 3/1511, No: 677'de, Enes'den rivayet etmiştir.
[607] Buhari Cihad: 3/2O3'de, Enes'den rivayet
etmiştir."
[608] Takrib: 2/65,.No: 537'de şöyle diyor: "Amr b.
Ümeyye b. Hu-veylid b. Abdullah b. Ümeyye ed-Damiri. Meşhur sahabidir. ilk
savaşı, Bi'ri Mauna'dır. Muaviye'nin halifeliğinde öldü.
[609] Esedül Ğabe: 3/127, No: 2703'de şöyle diyor:
"Amir b. Tufeyl b. Malik b. Cafer b. Kilab b. Rabia b. Amir b. Sa'saa
el-Amiri el-Cu'fi. Cahiliye'de Amiroğullannın lideriydi. Ebu Musa ondan rivayet
etmiştir. Müslüman olmasında ihtilaf edilmiştir. Ebu Abbas el-Müstağfiri onu
sahabeler arasında zikretmiştir." Bana göre; onun bu söyledikleri delil
değildir. Hadisçiler onun kafir olarak öldüğünde ihtilaf etmemişlerdir.
[610] Esedül Ğabe: 3/136, No: 2722'de şöyle diyor:
"Amir b. Fühey-re. Ebu Bekir Sıddık'm azadlı kölesidir. Künyesi Ebu
Amir'dİr. Ai-şe'nin anne bir kardeşidir. îlk müslümanlardandır. Rasulullah
(s.a.v.) Da-rul erkam'a girmeden önce müslüman olmuştur. Köle iken müslüman oldu.
Allah yolunda işkence çekti. Ebubekir onu satın olarak azad etti. Hicri dört
yılındı Bi'ri Mauna'da şehid edildi."
[611] Buhari Savaşlar: 5/43'de, Urve b. Zübeyr'den rivayet
etmiştir.
[612] Buhari Savaşlar: 5/44'de Enes'den rivayet etmiştir.
[613] İbni Mübarek Cihad: s: 71, No: 81'de rivayet etmiştir.
Hılye-tül Evliya'mn sahibi: 1/110'da değişik yollarla rivayet etmiştir, ibni
Sa'd Tabakat'da nakletmiştir.Tabakatul Beriyyine minel muhacirin: 3/23l'de.
Salih b. Keysan yoluyla İbni Şihab'dan rivayet etmiştir. İbni Mubarek'in
ravileri sikadırlar, isnadı sahihtir.
[614] İbni Mübarek Cihad: s: 71, No: 80.
[615] Buhari Cihad: 3/206'da Bera'dan rivayet
etmiştir.Müslim İmaret: 3/1509'da, No: 19OO'da, İsrail yoluyla Ebu İshak'tan
rivayet etmiştirAhmed: 2/291 'de, Veki yoluyla İsrail'den rivayet etmiştir.
[616] Said b. Mansur Sünen'inde Cihad bölümü: 2/3/231'de,
No: 2555'de Bera b. Azib'den rivayet etmiştir.
[617] Mecmafuz-Zevaid Cihad: 3/296'da rivayet edilmiştir.
Heyse-mi şöyle diyor: "Taberani Kebir ve Evsat'da rivayet etmiştir. İbni
Mübarek'in Mes'udi'den rivayeti sahihtir."
[618] Biyografisi Takrib'den: s: 359'da geçti.İbni Keyyal
şöyle diyor: "Hakim "El-müzekkin lirruvat" kitabında, Yahya b.
Main'in şöyle dediğini naklediyor: "'Kim, Ebu Cafer döneminde Mes'udi'den
hadis dinlemiş ise, hadisi sahihtir. Mehdi döneminde ondan hadis dinleyenin.
Hadisi sahih değila*r."Ebn&s, "Şazzul Fiyah" kitabında şöyle
diyor: "Mes'udi karıştırdıktan sonra, ondan Asım b. Ali, Ebu Nadr Haşİm b.
Kasım, Abdurrahman b. Mehdi, Yezid b. Harun, Haccac b. Muhammed el-A'var, Ebu
Davud et-Teyalisi, Ali b. Cu'd ve Kevakib b. Nirat hadis dinlemişlerdir."
s: 282, No: 35.
[619] Takrib: 1/502, No: 1153'de şöyle diyor:
"Abdurrahman b. Yezid b. Cabir eî-Ezdi. Künyesi Ebu Atabe'dir. Şam'lı ve
Darran'hdır. Sikadır. Yedinci tabakadandır. Elli küşür yılında öldü."
[620] Biyografisi: s: 111-112'de geçti.
[621] Lisan'ul-Arab: 3/118'de şöyle diyor: "Takattaat
es-babuha: Sevgi bağlan koptu."
[622] İbni Mübarek Cihad: s: 124, No: 150. Bu rivayetin
ravileri, Kasım b. Abdurrahman hariç, hepsi sikadırlar. Kasım ise saduktur.
[623] Tertib'il-Kamus: 1/651 'de şöyle diyor: "Hasbetü:
Taşlardır. Tekili Hasebütün'dür."
[624] Müstedrek Feyi: 2/136'da rivayet edilmiştir. Hakim
şöyle diyor: "Bu hadisin isnadı sahihtir. Buhari ve Müslim rivayet
etmemişlerdir." Zehebi'de bu görüştedir.
[625] Takrib'de şöyle diyor: "Şurahbil b. Sad. Künyesi
Ebu Said el-Medeni'dir. Ensann azadh kölesidir. Saduktur.
Ömrünün sonunda
karıştırmıştır. Üçüncü tabakadandır. Yüz yaşma yaklaşmışken yirmi üç yılında
vefat etti."
Tehzib'de şöyle diyor:
"İbni Main şöyle dedi:"Bîr şey değildir. Zayıftır." Mürre:
"Zayıftır, hadisi yazılır." diyor. Ebu Zur'a "Yumuşaktır"
diyor. Nesai: "Zayıftır" diyor."Darekutni: "Zayıftır
itibare alınır." diyor. İbni Adiy şöyle diyor: "Bir çok hadisi
vardır. Çok değildir. Genel rivayetleri münkerdirler."İbni Hibban Sikat'da
zikretmiştir. İbni Hibban ve îbni Hüzeyme hadisini sahihlerinde rivayet
etmişlerdir.Takrib: 1/348, No: 39; Tehzİb: 4/320, No: 552.
[626] (m) nüshasında
"Şurahbil, Sad b. Cabir'den rivayet etmiştir" diyor. Bu açık bir
hatadır.
[627] (a) nüshasında
"Beşşar" diye geçiyor. Bu hatadır.Esedül öabe: 5/514, No: 5615'de
şöyle diyor: "Yesar el-Habeşi. Amir adında bir yahudinin kölesi iüi.
Rasulullah (s.a.v.) Hayber'i kuşatınca müslüman oldu. Orada şehid
edildi."
[628] Nihaye: 5/82'de
şöyle diyor: "Naikerrai elğaneme: "Çoban koyunları çağırdı"
manasınadır."
[629] Bu hadisi Mahmud Zengi, İçtihad adlı kitabında,
"Cihadın fazileti" konusunda rivayet etmiştir. Bu eseri bulamadım.
[630] Bu hadisi
Mahmud Zengi, îçtihad adlı kitabında, "Cihadın fazileti" konusunda
rivayet etmiştir. Bu eseri bulamadım.
[631] Tahriri yukarıda geçti.
[632] (a) nüshasında
"mürşerih" diye geçmektedir.
[633] Nihaye: 3/4/438.
[634] (a) nüshasında
"Yaktaun" diye geçiyor, (m) nüshasında ise önce "yaktaun"
yazmış, sonra üzerini çizip "yu'tun" diye yazmış. Doğru olanı
"yu'tun"dur.
[635] Nihaye: 1/159'da şöyle diyor: "Bevve ehullahu
menzilen: Allah onu bir yerde iskan ettirsin."
[636] Tahrici
yukarıda geçti.
İsbehani'nin et-Terğib
ve't-terhib. El yazmasıdır. Brinisty üniversitesi kütüphanesinde sureti vardır.
No: 216. Mekke'deki ilmi araştırmalar merkezi No: 815, s: 184'e bakılabilir.
Münzİri ondan nakille Terğib'de şöyle diyor: "Garib hadistir." 2/318,
No: 21.
Beyhaki İmanın
Şubeleri: El yazmasıdır. Darul Me'mun lit-Turas'da basılmıştır. Ummül Kura
kütaphanesİ: No: 2133, 2/1/49'a bakılabilir.Beyhaki şöyle diyor: "Muhammed
b. Muaviye en-Nisaburi. Başkası ondan daha güvenilirdir."
[637] Ezheri'nin, Tehzib'ul-Luğat: 4/363.
[638] Tirmizi Cihadın Faziletleri: 4/177'de rivayet etmiş ve
"Bu hadis Ha-sen ve ğaripdir. Bunu sadece Ata b. Dinar yoluyla
biliyoruz" diyor.İbni Mübarek Cihad: s: 105'de, No: 126'da Musannif
yoluyla İbni Lühey'a'dan rivayet etmiştir.Suyuti Cami'us-Sağir'de nakletmiş ve
Ahmed ve Tirmizi'ye nispet etmiştir. "Hadis sahihtir" demiştir.
Münavi şöyle diyor: "Ebu Ya'la ve Deylemi'de rivayet etmişlerdir.
Senedlerinde İbni Lühey'a vardır."
Feydul-Kadir: 4/180,
No: 4955.Beyhaki İmanın Şubelerinde rivayet etmiştir. Bu kitab el yazmasıdır.
Darul me'mun lituras'ta basılmıştır. Ümmül Kura üniversitesi, el yazmaları
kütüphanesi, 2/1 L 50 b, No: 2133'de bakılabilir.
[639] Tertib'il-Kamus: 3/683.
[640] Lisanul Arab: 2/602.
[641] Lisanul Arab: 1/98.
[642] Takrİb'de şöyle diyor: "Cafer b. Zübeyr el-Hanefİ
el-Bahili. Şam'hdır. Basra'ya gelmiştir. Hadisi terk edilmiştir. Kendi zatında
salih birisiydi. Yedinci tabakadandır. Kırk yılından sonra ölmüştür.Buhari
Duafaus Sağir'de şöyle diyor: "Cafer b. Zübeyr eş-Şami'nin Kasım'dan
naklettiği rivayet, terk edilmiştir."Nesai, Duafa ve Metrukin'de şöyle
diyor: "Hadisi terk edilmiştir." İbni Main onun için
"zayıftır" diyor.Takrib: 1/130, No: 80. İbni Main'in Tarihi: 2/86.
Buhari'nin Duafaus Sağir: s: 24, No: 46. Nesai'nin Buafa ve Metrukin: s: 29,
No: 108.
[643] Mecma'uz-Zevaid Cihad: 5/292'de rivayet etmiştir. Heysemi
şöyle diyor: "Taberani rivayet etmiştir. Seneddeki Cafer b. Zübeyr yalancıdır."
[644] Beyhaki îmanın Şubeleri kitabında rivayet etmiştir.
Darul Me'mun Litturas'da basılmıştır, ümmül Kura Üniversitesi: 1/2/106-107, No:
2033'e bakılabilir. Bu hadisin tahrici yukarıda geçti.
[645] Tertibil Kamus: 1/306.
[646] Şifa'us-Sudur. Bulamadım. İbni Mübarek Cihad: s: 60,
No: 63.
[647] Cerh'te şöyle diyor: "Hayyan b. Ebu. Cebele
el-Kureşi. İbni Ab-bas, Abdullah b. Amr b. As, İbni Ömer'den rivayet etmiştir.
Ondan da Ebu Şeybe, Yahya b. Abdurrahman el-Kindi, Ubeydullah b. Zehr rivayette
bulunmuşlardır.
[648] Zannedersem Şifa'us-Sudur'un sahibi rivayet etmiştir.
Çünkü İbni Mübarek'in cihad kitabında yoktur.
[649] O, Abdurrahman b. Şüreyh b. Ubeydullah el-Meafirİ'dir.
252'de geçti.
[650] Sikat'ta şöyle diyor: "eş ŞaziyyetÜ: Sopa ve
benzeri şeyle vurulduğunda açılan yaradır."
[651] Nihaye: 3/46'da şöyle diyor: "Salsale: Demir
hareket ettiğinde çıkan sestir.
[652] İbni Mübarek Cihad: s: 118, No: 145.
[653] Tertibil Kamus: 2/124.
[654] Lisan'ul-Arab: 2/155 'de şöyle diyor: "Süfre:
Üzerinde yemek yenilen şeydir. Süfri diye isimlendirilmesinin sebebi, üzerinde
yenildiği zaman açılır."
[655] İbni Mübarek Cihad: s: 117, No: 143. İsnadı zayıftır.
Çünkü is-nadda Ebu Hazim vardır. Bilinmemektedir. Aynı şekilde ondan rivayet
eder." Abdurrahman b. Yezid b. Muaviye de onun ismini açıklamıyor.
Dolayısıyla isnadı zayıftır.
[656] Takrİb'de şöyle diyor: "Abdurrahman b. Yezid b.
Muaviye b. Ebi Süfyan. Saduktur, üçüncü tabakadandır. Hadisi mürsel olarak
naklet-miştir. Yüz yılının başında ölmüştür."Tehzib'de şöyle diyor:
"Ebu Zur'a şöyle diyor: "Muaviye, Abdurrahman ve Halit Yezid'in
oğullarıdırlar. Toplumun salihlerinden idiler. İbni Hibban onu Sikat'da
zikretmiştir." Takrib: l/102,No: 1156; Tehzib: 6/300, No: 581.
[657] Takrib: 2/396, No: 30'da şöyle diyor: "Ebubekir
b. Enes b. Malik el-Ensari sikadır. Dördüncü tabakadandır.
[658] Vefeyatul a'yan'da: 2/316, No: 339'da şöyle diyor:
"Ebu Mansur Abdurrahman fa. Muhammed b. Hasan b. Hibetullah b. Abdullah b.
Hüseyin ed-Dimeşki. Lakabı Fahreddin'dir. İbni Asakir diye bilinir. Fakihtir,
şafiidir. Zamanında ilim ve dinde imam idi. Hafız İbni Kasım Ali b. Asakir'in
kardeşinin oğludur. Şam tarihinin sahibidir. 550 yılında doğdu. 620 Hicri
yılında öldü.
[659] Bulamadım.
[660] Takrib'de şöyle diyor: "İshak b. el-Kuşeyri.
Künyesi Ebu Haşim veya Ebu Hişam el-Basri'dİr. Davud b. Ebi Hind'in kızının
oğludur. Saduktur. Hata yapabiliyor. Dokuzuncu tabakadandır."Cerh'de şöyle
diyor: "Ebu Hatim "şeyhtir" diyor. Ebu Zur'a, "Bas-rilerden
sayılır" diyor."Tehzib'de şöyle diyor: "Hatib şöyle
dedi:"Mekke ve civarına geldi. Sika idi."İbni Hioban Sikat'ta
"Belki hata yapabilir" diyor.Takrib: 1/60, No: 425; Cerh: 2/30, No:
805; Tehzib: 1/245, No: 460.
[661] Takrib'de şöyle diyor: "Abbad b. Raşid et-Temimi.
Temi-moğullarının azadlı kölesidir. Basra'hdır. Bezzar lakabhdır. Davud b. Ebİ
Hind'in akrabasıdır. Saduktur. Vehimleri vardır. Yedinci
tabakadandır."Cerh'de şöyle diyor: "Ahmed onun hakkında şöyle dedi
"Şeyhtir, sikadır, saduktur, salihtir." Abbad b. Meysere el-Munkari'den
daha iyidir. Yahya b. Main: "O salihtir" diyor. Ebu Hatim:
"Hadisi uygundur." diyor ve Buhari'nin onun ismini Duafa kitabına
koymasına karşı çıkmıştır." Tehzib'de şöyle diyor: "Ebu Davud
"zayıftır" diyor. Nesai "Güçlü değildir" diyor. İçli
"Ebubekir, Bezzar sikadır" diyor. İbni Adiy "Hadisi çok
değildir. Hadisleri düzgündür" diyor."Takrib: 1/391, No: 88; Cerh:
6/79, No: 406; Tehzib: 5/92, No: 154.
[662] (m) nüshasında:
"Minhunhe" diye geçiyor.
[663] (m) nüshasında:
"Yüz olarak onlardan daha güzeller" diye geçiyor.
[664] (m) nüshasında
yoktur.
[665] (m) nüshasında
yoktur.
[666] İbni Asakir el yazmasidır. Bulamadım.
[667] Va'az ve Rakaik kitabının sahibi. Bilmiyorum.
[668] Şifa'us-Sudur. Bulamadım.
[669] Nihaye: 3/333. ,
[670] Nihaye: 1/458.
[671] El yazm asıdır.
[672] Buhari Yaratılışın başlangıcı bölümü: 4/88'de,
Abdurrahman b. Ebi Amret'e yoluyla Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.
[673] Buhari Cihad ve Siyer bölümü: 4/203'de. Enes'den
rivayet etmiştir.Tirmizi Cihadın Faziletleri bölümü: 4/181, No: 1651'de, İsmail
b. Cafer yoluyla Humeyd'den rivayet etmiştir. Tirmizi şöyle diyor: "Bu
hadis sahihtir."Mecma'uz-Zevaid: 10/418'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle
diyor: "Taberani, Evsat'da iyi bir senetle rivayet etmiştir.
[674] Nihaye: 5/66'de şöyle diyor: "Nasif
peçedir."
[675] Tirmizi Cennet Ehlinini sıfatlan bölümü: 4/676'da, No:
2533'de rivayet etmiştir.İbni Hibban, Sahih'inde rivayet
etmiştir.Mevarid'uz-Zaman: s: 65, No: 2632'de, Mervan er-Rakki yoluyla Ubeyde
b. Humeyd'den rivayet etmiştir.
[676] Esedül Ğabe: 2/393, No: 2083'de şöyle diyor:
"Said b. Amir b. Hudeym b. Selman b. Rabia b. Sad b. Cumuş el-Kureşi
el-Cumhi. Rivayete göre Said Hayber'den önce müslüman oldu ve Medine'ye hicret
etti. Hayber savaşına katıldı. Sahabenin zahid ve faziletlilerinden biri
İdi."Muğni s: 73'de şöyle diyor: "Hizyem..."
[677] Terğib ve Terhib: 4/533'de rivayet etmiştir. Munziri
şöyle diyor: "Taberani ve Bezzar rivayet etmişlerdir. Bezzar'in isnadı,
Mutaba-at'da Hasen'dir."Mecma'uz-Zevaid: 10/417'de rivayet etmiştir.
Heysemi şöyle iiyor: "Taberani bundan daha uzun bir şekilde, nafile sadakası
bölümünde geçtiği gibi rivayet etmiştir. Bezzar ise kısa bir şekilde rivayet
etmiştir. Her iki senedde de Hasan b. Anbese el-Verrak vardır. Onu bilmiyorum.
Diğer ravileri sikadır. Ancak bazılarında zayıflık vardır."Mizan: 1/516,
No: 1922'de şöyle diyor: "Hasan b. Anbese. Onu bilmiyorum. İbni Kani'
"zayıftır" demiştir."
[678] Mecma'uz-Zevaid: 10/418'de rivayet etmiştir. Heysemi
şöyle diyor: "Taberani Evsat'da ri vay et etmiştir. Senedinde Said b.
Zerbi vardır. Zayıftır."
[679] Ahmed: 3/75'de, Ebu Said el-Hudri'den rivayet
etmiştir. İbni Hibban, Mevarid'uz-Zaman: s. 654, No: 263'de rivayet etmiş-
[680] Terğib ve Terhib: 4/534, No: 97'de rivayet
etmiştir.Munziri şöyle diyor: "Ebu Ya'la ve, Beyhaki; İsmail b. Rafi' b.
Ebi Evfa yoluyla Muhammed b. Yezid b. Ebi Ziyad'dan, o da Muhammed b. Ka'b'dan
rivayet etmişlerdir.
[681] Terğib ve Terhib Cennet ve Cehennemin sıfatları
bölümü: 4/535, No: 97'de rivayet etmiştir. Munziri şöyle diyor,-: "İbni
Ebi Dünya mevkuf olarak rivayet etmiştir."
[682] Terğib ve Terhib Cennet ve Cehennemin sıfatlan bölümü:
4/935, No: 99 'da rivayet etmiştir. Munziri şöyle diyor: "İbni Ebİ Dünya,
İbni Abbas'tan mevkuf olarak rivayet etmiştir."
[683] Terğib ve Terhib Cennet ve Cehnnemin sıfatlan bölümü:
4/535, No: 100'de rivayet etmiştir. Munziri şöyle diyor: "İbni Ebi Dünya
rivayet etmiştir. Senedde Ubeydullah b. Zahir vardır.Tehzib'de şöyle diyor:
"Ubeydullah b. Zahr ed-Damiri. Damiroğul-lannın azadlı kölesidir.
Afrika'da doğdu. İlim tahsili için Irak'a geldi. Ahmed, "Zayıftır"
diyor. İbni Main, "Bİrşey değildir" diyor. Mürre, "Bütün
hadisleri yanımda zayıftır" diyor. İbni Medini, "Hadisi
münkerdir" diyor. Ahmed b. Salih, "sikadır" diyor. Ebu Zur'a,
"Fena değildir. Saduktur." diyor. Hakim, "Hadisi yumuşaktır"
diyor. Nesai, "Mahzuru yoktur" diyor. İbni Adiy, "Hadislerinde
kontrol edilmeyen şeyler vardır. En çok ondan Yahya b. Eyyub rivayet
etmiştir" diyor. Hatib, "Salih bir adamdı. Hadisi yumuşaktır."
diyor. Tirmizi'nin îlel'de Buhari'den naklettiğine göre, Buhari,
"Sikadır" diyor. Buhari Tarih'te, "Hadisi yakındır. Fakat esas
mesele Ali b. Yezid'dedir." diyor. Darekutni, "Zayıftır"
diyor."
[684] Bu ibareyi Şeyh Ammar'a şöyle açıklıyor: "Nu'man:
Rengi kan gibi kırmızıdır. Nu'man, kelimesini şöyle açıklıyor:"Numan:
Kandır. Nu'man kelimesinin türetilmiş kelimeleri ise: Kırmızı çiçekli
bitkidir. Dalları çok olur."Sihah şöyle diyor: "Tuba: Cennette bîr
ağacın adıdır." Terğib ve Terhib: 4/529; Sihah: 1/73; Muncid: s. 821.
[685] İbni Hibban Sahih'inde Cennetin sıfatlan bölümü: s.
654, No: 2631 'de rivayet etmiştir.Ahmed: 3/75'de ibni Lühey'a yoluyla
Derrac'dan rivayet etmiştir.Tirmizi Cennetin sıfatları bölümü: 4/695, No:
2562'de, Reşideyn b. Sa'da yoluyla Amr b. Haris'ten rivayet etmiştir.Tirmizi
şöyle diyor: "Bu hadis ğafıbdir. Sadece Reşidiyn hadisiyle biliyoruz.Mecma'uz-Zevaid:
10/419'da rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ahmed ve Ebu Ya'la
Hasen senedle rivayet etmişlerdir."
[686] Tertibil Kamus: 4/527'de şöyle diyor: "Hellele:
Lailahe illallah dedi."
[687] Terğib ve Terhib: 4/506, No: 18'de rivayet etmiştir.
Munziri şöyle diyor: "İbni Ebi Dünya rivayet etmiştir. Sened'de bilmediğim
kimseler vardır."
[688] Tirmizi Cennetin Sıfatlan bölümü: 4/688, No: 2553'de
rivayet etmiştir. Tirmizi şöyle diyor: "Bu hadis birçok yolla İsrail'den o
da Sii-veyr'den, o da İbni Ömer'den merfu' olarak rivayet edilmiştir.
Abdulme-lik b. Ebcer Süveyr'den o da îbni Ömer'den mevkuf olarak rivayet etmiştir."Ahmed:
2/13'de Abdulmelik b. Ebcer yoluyla Suveyr'den rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid:
10/401 'de özetle rivayet etmiştir.Heysemi şöyle diyor: "Ahmed, Ebu Ya'la
ve Taberani rivayet etmişlerdir. Hepsinin senedinde Suveyr b. Ebi Fahite
vardır. Zıyıflığında ittifak edilmiştir."Tehzib'de şöyle diyor:
"Suveyr b. Bbi Fahite Saİd b. tlaka el-Haşİ-mi künyesi Ebul Cehm
el-Kufi'dir. Ümmü Hani'nin azadlı kölesidir. Bir rivayete göre kocası Ca'd'ın
azadlı kölesidir. Ahmed'e Suveyn b. Ebi Fahite, Yezid b. Ebi Ziyad, Leys b. Ebi
Selim soruldu. Şöyle dedi:
[689] Terğib ve Terhib: 4/508, No: 20'de rivayet etmiştir.
Munziri şöyle diyor: "îbni Ebi Dünya İbni Ömer'den mevkuf olarak rivayet
etmiştir.
[690] Şam'da bir köydür.
[691] Tirmizi Cennetin sıfatlan bölümü: 4/695, No: 2562'de
rivayet etmiş ve "Bu hadis ğaribdir. Sadece Reşideyn hadisîyle
biliyoruz" demiştir.
[692] Buhari Yaratahşın Başlangıcı Bölümü: 4/86''da, Ebu
Hurey-re'den rivayet etmiştir.Müslim Cennet Sıfatlan ve Ehlinin nimetleri
Bölümü: 4/2174, No: 2824'de, Said b. Amr el-Eş'asi yoluyla Zübeyr b. Harb'dan
rivayet etmiştir.Tirmizi Tefsir Bölümü: 5/346, No: 3197'de İbni Ebi Ömer
yoluyla Süfyan'dan rivayet etmiş ve "Bu hadis Hasen ve sahihtir"
demiştir.
[693] Müslim İman: 1/176, No: 189'da rivayet etmiştir.
[694] Ahmed: 2/305'de rivayet etmiştir.Tirmizi Cennetin
sıfatlan bölümü: 4/672, No: 2526'da, Ziyat et-Tai yoluyla Ebu Hureyre'den
rivayet etmiş ve "Bu hadis bana göre sahih değildir. Benim senedim
bitişik değildir" demiştir. Bu hadis başka bir se-nedle Ebu MUdle'den o da
Ebu Hureyre'den rivayet edilmiştir. Belki Tir-mizi'nin gördüğü illet, ziyad
et-Tai'dir. O meçhuldür'. Ebu Hureyre'den mürsel hadis nakletmiştir.Takrib: 1/271,
No: 144'de bakılabilir.İbni Hibban Sahih: s. 651, No: 2612'de Ferec b. Revaha
el-Münbe-ci yoluyla Züheyr b. Muaviye'den rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid:
10/397'de, İbni Ömer'den metin değişikliği ile rivayet etmiştir. Heysemi şöyle
diyor: "Taberani, Hasen bir isnad'la rivayet etmiştir."
[695] Sihah:3/1161.
[696] Mecma'uz-Zevaid: 10/397'de rivayet etmiştir. Heysemi
şöyle diyor: "Bezzar merfu ve mevkuf olarak rivayet etmiştir. Taberani,
Evsat'da rivayet etmiştir. Mevkuf rivayetin ravîleri sahihtir."Terğib ve
Terhib; 4/513, No: 31'de, Ebu Said'den rivayet etmiştir. Taberani ve Bezzar
Merfu ve Mevkuf olarak rivayet etmiştir.Bezzar şöyle diyor: "Adiy b.
Fadl'dan başka Merfu olarak rivayet eden kimseyi bilmiyoruz. O da Hafız
değildir. Basra'lıdır.Hafız şöyle diyor: "Adiy b. Fadl'a Merfu rivayette,
Vehb b. Halit Ce-riri'den o da Ebu Nadre'den, o da Ebu Said'den, o da
Rasulullah'tan ri-vayetide katılmaktadır." Beyhaki ve
başkalarıda>Mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Mevkuf olması daha meşhurdur.
[697] Terğib ve Terhib: 4/513, No: 33'de rivayet etmiştir.
Munziri, birinci rivayeti îbni Abbas'tan rivayet etmiştir. Şöyle
diyor:"Taberani, Kebir ve Evsat'da iki isnadla rivayet etmiştir. Birisi
iyidir. İbni Ebi Dünya Enes'den, daha uzun bir şekilde rivayet etmiştir."
[698] Terğib ve Terhib: 4/530, No: 84'de rivayet etmiştir.
İbni Ebi Dünya rivayet etmiştir.
[699] Terğib ve Terhib: 4/516, No: 41 'de rivayet etmiştir.
Munziri şöyle diyor: "Taberani ve Beyhaki'de rivayet
etmişlerdir."Mecma'uz-Zevaid: 10/420'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor:
"Taberani rivayet etmiştir. Senedindeki Cisr b. Ferked
zayıftır."Mizan: 1/398, No: 1480'de şöyle diyor: "Cisr b. Ferked
el-Kassab. Künyesi Ebu Cafer'dir. Basra'lıdır. Buharı, "Güçlü
değildir" diyor. İbni Main, "Birşey değildir" diyor. Nesai,
"Zayıftır" diyor.
[700] Nihaye: 5/75'de şöyle diyor: "Mintak: Kadının
elbisesini giyip, belini bir şeyle sıkarak, elbisenin ortasını
kaldirmasıdır."
[701] Terğib ve Terhib: 4/530, No: 83'de rivayet etmiştir.
Munziri şöyle diyor: "îbni Ebi Dünya Mevkuf olarak rivayet
etmiştir."
[702] Sihah: 5/1890'da şöyle diyor: "El cummetu:
Baştaki saç topluluğudur."
[703] Tertibil Kamus: 4/149'da şöyle diyor: "Laece:
Şiddetli oldu. Le-vaece: Şiddetlendi.
[704] Terğib ve Terhib: 4/542, No: 114'de rivayet etmiştir.
Munzi-ri şöyle diyor:İbni Ebi Dünya İsmail b. Ayyaş'dan rivayet etmiştir. İbni
Hibban, "Ta-biindendir. Sahabeden değildir." diyor. Ebu Hatim,
"Hakkında ihtilaf edilmiştir" diyor.
[705] Mizan'ul-ltidal: 3/126, No: 5835'de şöyle diyor:
"Ali b. Hudar es-Selmi. Şam'lidır. Abdulaziz el-Kinani
karıştırmıştır." Dörtyüz ellibeş yılında Öldü."
[706] Mu'cemul Buldan: 4/45'de şöyle diyor: "Tuvvane,
Masise sınırında bir beldedir."Muncid'de şöyle diyor: "Tuvane:
Anadolu'da bir kaledir. Abdulmelik, Rumlardan almıştır. M. 707'de. Reşid
alıncaya kadar, Araplar ellerinde tutamadılar. M. 806'da." El-Muncid fil
ebedi vel ulum: s. 333.
[707] Tertibil kamus: 4/75: "el Kellü:
Yorgunluktur."
[708] Tertibil Kamus: 4/378: "Nasibe: Yoruldu."
[709] Buhari Oruç bölümünde, "Çokça birleştirenin rezil
olması" konusunda Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.
[710] Tertibil Kamus: 4/318'de şöyle diyor: "Neba:
Hedeften sapmaktır. Kılıç hedeften saptı, ok hedeften saptı. İsabet
etmedi."
[711] Ebu Hasan Ali b. Hudar es-Selmi, Cihad kitabında
rivayet etmiştir. Bu eser el yazmasıdır. Bulamadım.
[712] Nihaye: 3/380'de şöyle diyor: "Ğulul: Ganimette
ihanet etmektir. Ganimet paylaştırılmadan, ganimetten çalmaktır."
[713] Nihaye: 3/380.
[714] Bütün nüshalarda yoktur. Kütüb-i Sitte.
[715] Tirmizi Siyer: 4/138, No: 1572'de, Sevban'dan rivayet
etmiştir. Senedi şöyledir: Kuteybe, Ebu Avane'den, o da Katade'den, o da Salim
b. Ebi Ca'd'dan, o da Sevban'dan rivayet etmiştir.İkinci rivayet, No: 1573'de,
Sevban'dan rivayet edilmiştir. Senedi şöyledir: Muhamed b. Beşşar, İbni Ebi
Adİy'den, o da Said'den, o da Katade'den, o da Salim b. Ebi Cad'dan, o da
Ma'dan b. Ebi Talha'dan, o da Sevban'dan rivayet etmiştir. Rivayeti şöyledir:
[716] Nesaİ rivayet etmiştir. Herhalde Sünenü Kübra'dadir.
Çünkü Sü-nenü Suğra'da bulamadım.
[717] İbni Mace Sadakalar Bölümü: 2/806, No: 2412'de, Halit
b. Haris yoluyla, Said'den rivayet etmiştir.
[718] İbni Hibban Sahih: s. 404, No: 1676'da rivayet
etmiştir. Şu'be )»ı Katade'den
rivayet etmiştir, seneddeki Ma'dan.b. Ebi Talha yerim:, v. .l.nı b. Ebi Talha
diye nakletmiştir. Belki bu yazanın hatasıdır.
[719] Ebu Avane hadisinde "Kenz" yerine kibr"
kelimesini rivayet etmiştir. Sened'de Mu'dan'ı zikretmemiştir. Said'in
rivayeti daha sahihtir. 1714) Sevban, Haşimi'dir. Rasulullah'ın (s.a.v.) azadlı
kulesidir.
Haklin \1u\tcdrek:
2/26'da, iki rivayet nakletmiştir. Birinci ri-v;ıvfii sududur:"kını. ruhu
cesedinden ayrıldığında üç şeyden beri ise cennete girer. Ğulul, borç ve
kibir."Bunu, Said yoluyla Katade'den rivayet etmiştir. Bu rivayet,
Tir-mizi'nin ikinci rivayeti gibidir. Hakim şöyle diyor: "Ebu Avane'nin
Katade'den naklettiği rivayet, bu hadisin senedini destekliyor."İkinci
rivayet ise, Affan b. Müslim yoluyla Ebu Avane'den nakledilmiştir. Hakim şöyle
diyor: "Bu hadis, Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Onlar rivayet
etmemişlerdir." Zehebi'de bu görüştedir.
[720] Müslim îman: l/107,No: 114'de rivayet etmiştir.
[721] Takrib: 2/29, No: 272'de, şöyle diyor: "İkrime b.
Halit b. As b. Hişam el-Mahzumi, sikadır. Üçüncü tabakadandır. Ata'dan sonra ölmüştür.
[722] Mecma'uz-Zevaid Cihad bölümü: 3/339'da rivayet
edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani Kebir ve Evsat'da rivayet
etmiştir. Senedindeki Ravh b. Salih için İbni Hibban ve Hakim,
"sikadır." diyorlar. İbni Adiy, "Zayıftır" diyor. Diğer
ravileri sikadır. Bu hadiste kastedilen, kamil imandır. Veya, onu helal
görenlere hamledilir. Ğulul mümin kimseyi ancak helal görmesi durumunda imandan
çıkarır.
[723] Mizan: 2/58, No: 2801'de şöyle diyor: "Ravh b.
Salah el-Mıs-ri. Ona İbni Siyabe'de deniliyor. İbni Adiy, "Zayıftır"
diyor. Künyesi Ebu Haris'tir. İbni Hibban onu Sikat'da zikretmiştir. Hakim,
"Sika ve emindir" diyor. İkiyüz otuz üç yılında öldü."
[724] Takrib'de şöyle diyor: "Davud b. Husayn el-Emevi.
Emevi'Ierin azadlı kölesidir. KUnyesi Ebu Süleyman el-Medeni'dir. İkrime'den
naklettiği rivayetler hariç sikadır. Harici olmakla suçlanmıştır. Altıncı
tabakadandır. Otuzbeş yılında öldü."Tehzib'de şöyle diyor: "ibni
Main, "Sikadır" diyor. Ali b. Medini, "İkrime'den naklettiği
rivayetler münkerdir" diyor. Ebu Zur'a, "Yumuşaktır" diyor. Ebu
Hatim, "Güçlü değildir. Malik ondan rivayet etseydi, onun hadisini
terkederdi." diyor. Nesai, "Mahzuru yoktur" diyor. İbni Adiy,
"Hadisi uygundur" diyor. İbni Hibban onu Sikat'da zikretmiştir. İbni
Hibban şöyle diyor:"Şerlilerin-(Harci'lerin) mezhebinden idi. Onun
hadisinin mutlak olarak terkedilmesi vehm'dir. Çünkü bidatçı değildi."
İbni Nemin, "Yüz otuz yılında öldü" diyor."Takrib: 1/231, No: 5;
Tehzib* 3/181, No: 345.
[725] Buhari İçecekler Bölümü: 6/241 'de, Ebu Hureyre'den
rivayet etmiştir.
[726] Muncİd: s. 561 'de şöyle diyor: "Kura vadisi:
Eski Şam-Arap yanmadası arasındaki ticaret yolunda, Medine ile Şam arasındaki
vadidir. Kura vadisi, Ad kavmi ve Hud (a.s.) kıssası ile bağlantılıdır. İçinde
bir çok mağara vardır. Oralarda kalan yahudiler, Rasulullah'a (s.a.v.) suikast
düzenledikleri için, miladi 626 yılında onları kınp
geçirmiştir."Mu'cemu'l-buldan 5/345'de şöyle diyor: "Kura vadisi
birçok köyün yer aldığı Medine ile Şam arasındaki vadidir."
[727] Esedül öabe: 2/228, No: 1689'da şöyle diyor:
"Rufaa b. Zeyd b. Vehb el-Cuzzami ed-Dubeybİ. Dabib oğullarındandır.
Hayber'den önce Hudeybiye olayında Rasulullah'a gelmiştir. Kavminden bir
toplulukla gelip müslüman oldular. Rasulullah (s.a.v.) onu kavminin başına verdi.
Rasulullah'a (s.a.v.) Mad'am adında, Hayber'de öldürülen siyah bir köle hediye
etti."Bütün nüshalarda "Yezid" geçiyor. Bizim elimizdeki asılda
ise Esedül Gabe'deki "Zeyd" geçiyor.
[728] Müslim İman: 1/108, No: 184-115'de Ebu Hureyre'den rivayet
etmiştir.Buhari İman: 7/235'de İsmail yoluyla rivayet etmiştir. Ebu Davud
Cihad: 3/155, No: 2711 'de Ka'nebi b. Malik yoluyla rivayet etmiştir.
[729] Tertibil Kamus 2/756'da şöyle diyor: "Semle: ince
kadifeden olan örtüdür."
[730] Nihaye: 1/337.
[731] Esedül Ğabe: 5/131, No: 4806'da şöyle diyor:
"Ma'dam Ab-dulesved. Rufaab. Zeyd el-Cüzzami Rasulullah'a (s.a.v.) hediye
etmişti. Rasullulah'da (s.a.v.) onu azad etmişti."
[732] Bütün nüshalarda "Netelîn" geçiyor. Musannif
hadisi naklettikten sonra bu kelimeyi açıklıyor. Buhari ve İbni Mace'de ise
"Sikalin" elimesi geçiyor.Sihah: 4/1647'de şöyle diyor:
"Sikalun: Yolcunun eşyasıdır."
[733] Esedül Ğabe: 4/470, No: 4447'de şöyle diyor:
"Kerkere: Sahabedir.
[734] Buhari Cihad: 4/37'de
Amr b. As'dan rivayet etmiştir.İbni Mace Cihad: 2/950'da Hişam b. Ammar yoluyla
Siifyan'dan rivayet etmiştir.
[735] Sihah: 5/1833; Nihaye: 5/99.
[736] El-Muğni fi Dabti esmair rical: 212.
[737] Takrib: 1/422, No: 377'de şöyle diyor: "Abdullah
b. Şakik el-Ukayli. Basra'lıdir. Sikadır, üçüncü tabakadandır. Yüzseksen
yılında öldü."
[738] Takrib: 2/577, No: 82'de şöyle diyor: "Abdullah
b. Şakik, sahabeden rivayet etmiştir. Onun Fadale b. Useyd el-Ensari olma
ihtimali vardır."
[739] Ahmed: 5/77'de rivayet etmiştir. Mecma'uz-Zevaid:
5/338'de rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ahmed, ravileri sikadan
bir se-nedle rivayet etmiştir."
[740] Takrib: 2/421, No: 5'de şöyle diyor: "Ebu Rafı
d-Kipti. Rasu-lullah'ın (s.a.v.) azadh kulesidir. İsmi İbrahim'dir. Eşlem.
Sabit ve Hürmüz olduğu da söylenmiştir. Sahih rivayeu- göre Ali'nin
hilafetinin başında ölmüştür.
[741] Nesai İmamet: 2/115'de rivayet etmiştir.İbni
.Hibban'da bulamadım. Bu hadisin senedi zayıftır. Sened'de Ebu Rafı'
oğullarından olan Menbuz el-Medeni vardır. Takrib onun için, "saduktur.
Altıncı tabakadandır" diyor. 2/274.Fadl b. Ubeydullah b. Ebi Rafi'.
Medine'lidir. Peygamberin azadlı kö-lesidir. İbni Hacer, Takrib'de onun için,
"kabul edilir" diyor. Tehzib"de şöyle diyor: 'İbni Hibban onu
sikat'da zikretmiştir. Nesai, ğulul bölümünden onun bir'hadisini rivayet
etmiştir."Tehzib: 8/2S0, No: 513; Takrib: 2/111, No: 403.Hadisin senedi
zayıftır. İbni Hibban, Fadl b. Ubeydullah'ı sika saydığı için ona göre,
hadisin senedi sahihtir,
[742] Mu'cemul Buldan: 1/473.
[743] Nihaye: 2/158 !de şöyle diyor: "Kebure fi zer'i:
Meydana gelişi bana ağır geldi"
[744] Tertibil Kamus: 4/441.
[745] Nihaye: 2/114.
[746] Esedül Gabe: 2/63, No: 5781 'de şöyle diyor: "Ebu
Hazim el-Ensari. Bey adeoğull arının azadlı kulesidir.
[747] Ebu Davud Kitab'ul Merasil: s. 32
[748] Tehzib'ul-Esmai'l-luğat: 2/168.
[749] Takrib: 2/371, No: 326'da şöyle diyor: "Yezid b.
Ebi Süfyan el-Emevi. Künyesi Ebu Halil'dir. Altmış yılında halife oldu. Altmış
dört yılında öldü. Öldüğünde kırk yaşını doldurmamıştı. Kendisinden rivayet
edilecek biri değildir. Üçüncü tabakadandır."
[750] Merasil'de bulamadım.
[751] Mucemu'l-Buldan: 5/313'de şöyle diyor: "Nihavend:
Hemedan tarafında büyük bir şehirdir. Hemedan ile arası üç günlük mesafedir.
[752] Esedül Ğabe: 2/311, No: 1902'de şöyle diyor:
"Saibb. Ekva b. Avf b. Cabirb. Süfyan b. Sevri es-Sekai. Annesi
Muleyke'dir. Saib annesiyle beraber Rasulullah'ın (s.a.v.) yanma geldi.
Rasulullah (s.a.v.) başım okşadı ve ona dua etti. İsfehan'a vali oldu ve orada
öldü."
[753] Nihaye: 3/221 'de şöyle diyor 'Urkub: Diz kapağının
arkasıdır. Hayvanların diz kapaklarının arkası için kullanılır."
[754] İbni Cerir tarihi: 4/116-117.
[755] İbni Asakir rivayet etmiştir Bulamadım.
[756] Müslim İmaret: 3/1461, No: 1831; Buhari Cihad: 4/36.
[757] Lisan'ul-Arap: 3/383.
[758] Sihah: 6/2359.
[759] Sihah:5/1905.
[760] Sihah; 2/2293.
[761] Nihaye: 2/251.
[762] Nihaye: 2/251.
[763] İbni Asakir rivayet etmiştir. Bulamadım.
[764] Ebu Davud Cihad: 3/156, No: 2712; İbni Hibban Sahih:
s: 404, No: 1677'de Muhammedb. Abdurrahman b. Sehm yoluyla ishak el-Fizari'den
rivayet etmiştir.
[765] Müshasında "Şefik" diye geçiyor,
[766] nibil Kamus: 2/3?'de şöyle diyor: "El-Hurzetu:
Dikiş yapı-
[767] Ebu Davud Cihad: 3/155, No: 2710'da rivayet etmiştir.
Malik Muvatta: 2/458, No: 23'de Malik yoluyla, Yahya b. Said'den rivayet etmiştir.Ahmed:
4/314'de, Muhammed b. Yahya ve Yezid yoluyla Yahya b. Said'den rivayet
etmiştir.Nesai Cenazeler: 4/64'de Ubeydullah b. Said yoluyla, Yahya b. Said'den
rivayet etmiştir.
İbni Mace Cihad: 2/950, No: 2848'de, Leys b. S*id yoluyla Yahya b.
Said'den rivayet etmiştir.El-Benna Fethurrabbani'de şöyle diyor: "Malik
Muvatta'da, Şafii Müsned'inde Ebu Davud, Nesai, İbni Mace rivayet etmişlerdir.
Senedi iyidir. 14/94.Abdulkadir Arnavuti şöyle diyor: "Malik ve İbni
Mace'nin senedle-ri sahihtir" Cami'ul-Usul: 2/721.
[768] Ebu Davud Cihad: 3/158, No: 2716'da rivayet
etmiştir.Mecmauz Zevaid Cihad Bölümü: 5/339'da, Rabiael-Cerşi 'den rivayet
edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: Taberani rivayet etmiştir. Senedinde ismini ziketmediği
bir ravi vardır. Diğer ravileri sikadır.
[769] Ahraed: 4/128 'de rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid
Cihad Bölümü: 6/337'de rivayet etmiştir. Heyse-mi şöyle diyor: "Ahrned,
Bezzar ve Taberani rivayet etmişlerdir. Hadisin senedindeki Ümmü Habibe binti
Irbad hakkında cerh veya tadil yapan kimseyi görmedim. Diğer ravüeri
sikadır."Elbani, bu hadis hakkında şöyle diyor: "Sahihtir. Sahabeden
bir ce-maaat tarafından rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları Amr b. Abese, Abdullah
b. Amr b. As, Ubade b. Samit, Irbad b. Sariye, Harice b. Amr ve Cübeyr b.
Mut'ım'dır." İravaul Ğalil: 5/73.
[770] Sihah: 2/203.
[771] Tacu'1-Arus: 3/316-317.
[772] Ebu Davud Cihad: 3/142, No: 2694'de rivayet etmiştir.
Nesai, Fey' Bölümü: 7/131'de, İbni Ebi Adiy yoluyla Hammad'dan rivayet etmiştirAynı
şekilde Nesai Hibe: 6/262'de, İbni Ebi Adiy yoluyla Hammad b, Seleme'den
rivayet etmiştir.Ahmed: 2/184'de, Abdussamed yoluyla, Hammad b. Seleme'den rivayet
etmiştir. Ebu Davud ve Munziri hadis hakkında sukut etmişlerdir. Hadis
uygundur.
[773] Nihaye: 2/92.
[774] Nihaye: 2/92.
[775] Tertibil Kamus: 1/750'de şöyle diyor: "Hayus:
Ürkme, kaçmadır."
[776] Muncid: s. I55'de şöyle diyor: "Tihame: Uzun ve
ince bir şerit şeklinde sahilde uzanan, Sina yarım adasına benzeyen ve
Yemen'in güneyine uzanan topraklardır. Burada Ecran, Mekke, Cidde ve San'a
şehirleri vardır.
[777] Beyhaki Sünenül Kübra Siyer: 9/102'de Abdullah b.
Amr'dan rivayet etmiştir.
[778] Tehzib'de şöyle diyor: "İbrahim b. Beşşar
er-Remadİ. Künyesi Ebu İshak el-Basri'dir. İbni Uyeyne, Ebu Muaviye, Abdullah
b. Reca el-Mekki ve başkalarından rivayette bulunmuştur. Onlar da Buhari
Sa-hih'inin dışında rivayette bulunmuştur."Buhari şöyle diyor: "Bir
şeyi bir şeyden sonra önemser. Saduktur." Buhari şöyle diyor:
"İbrahim er-Remadi Bureyd'den, o'da Ebu Ber-de'den o'da Ebu Musa'dan
rivayetle şöyle dedi: "Hepiniz çobansınız..." Ebu Ahmed b. Adiy:
"Ju vehimdir. İbni Uyeyne bu hadisi mürsel olarak rivayet ediyor"
diyor.İbni Adiy şöyle diyor: "Buharinin bu rivayet etiği hadisten başka,
red edilen hadisini bilmiyoruz. Diğer hadisleri düzgündür. O bize doğruluk
ehlindendir."İbni Hibban Sikat'da şöyle diyor: "îtkan ve zapt sahibi
idi. İbni Uyeyne ile çok yıllar arkadaşlık etti. Onun hadislerini defalarca
dinledi. Onun, İbnİ Uyeyne'nin meclisinde uyuduğunu söyleyen doğru söylüyor.
Onun benzerinin hadisinin cerhedildiğni görmedim. Çünkü onun hadislerini
defalarca dinlemiştir." Ebu Hatim er-Razi ve Tayalisi "saduktur"
diyorlar. Hakim, "Sika ve emirdir" diyor.Takrib'de şöyle diyor:
"Hafızdır. Vehimleri vardır. Onuncu tabakadandır. Otuzlu yıllarda
öldü." Tehzib: 1/108, No: 190; Takrib: 1/32, No: 177.
[779] (m) nüshasında
yoktur.
[780] Takrib'de şöyle diyor: "Memtur Ebu Selam
el-Habeşi el-A'rac ed-Dimeşki. Huzeyfe, Ebu Zer ve başkalarından mürsel hadis
rivayet etmiştir. İçli "Şam'hdir. Tabiindendir. Sikadır" diyor.
Burkanı şöyle diyor: "Darekutni'yi şöyle derken işittim:"Zcul b.
Selam b. Ebi Selam, dedesinden rivayetinde, her ikisi de si-kadırhır
İbni Main ve İbni
Medini, "Sevban'dan hadis dinlememiştir" diyorlar. Ahmed:
"Ondan dinlediğini sanıyorum" diyor. Ebu Hatim, "Mem-tur'un;
Sevban, Amr b. Abese, Numan ve Ebu Usame'den rivayetleri mür-seldirler"
diyor. Ona, "Sevban'dan hadis dinlemiş midir?" diye sorulunca, Ebu
Hatim, "Bilmiyorum" dedi.Takrib'de şöyle diyor: "Sikadır. Mürsel
hadis rivayet eder. Üçüncü tabakadandır."Tehzib: 10/296,-No: 514; Takrib:
2/273, No: 1359.
[781] Ahmed: 5/316'da, Mikdam b. Ma'di Keribe'den rivayet
etmiştir.El-Benna şöyle diyor: "Bu şenedle Ahmed'den başka kimsenin rivayet
ettiğini görmedim. Heysemi nakletmiş ve şöyle demiştir: "Ahmed rivayet
etmiştir. Senedindeki Ebu Bekir b. Meryem zayıftır." Ancak onu destekleyen
sahih rivayetler vardır." 14/74.
Mevarid'uz-Zaman
Savaşlar Bölümü: s. 410, No: 1693'deEbu Uma-me el-Bahili'den rivayet etmiştir.
[782] İbni Kesir Tefsiri: 2/311.
[783] Sünen'ül-Kübra Fey' ve ganimetin dağıtımı bölümünde,
Ganimetten birinin ayrılması, geriye kalanın hür ve baliğ olup savaşa katılanlara
dağıtılması" konusunda, 6/324'de rivayet etmiştir.
[784] İbni Kesir Tefsiri: 2/311.
[785] Takrib: 2/29, No: 265'de şöyle diyor: "Akil b.
Ebu Talib el-Ha-şimi. Ali ve Cafer'in (r.a.) kardeşidir. En yaşlıları İdi.
Sahabİdir. Neseb-lerİ iyi bilir. Altmış yılında öldü."
[786] İbni Asakir rivayet etmiştir.
[787] Esedül ğabe: 7/229, No: 2182'de şöyle diyor:
"Fatma binti Utbe b. Rabia b. Abduşems el-Kureşiyye el-Abşemiyye. Hind
binti Utbe'nin kızkardeşidir. Muaviye'nin teyzesidir. Fetih günü müslüman
olmuştur. Peygambere (s.a.v.) biat etmiştir."
[788] İbni Asakir. El yazmasıdır.
[789] Nevei Müslim şerhi İmaret bölümü, "Şehidlerin
beyanı" konusunda, 13/63 rivayet etmiştir.
[790] Tarihul Kebir'de şöyle diyor: "Haris b. Yemcud
el-Eş'ari, Abdullah b. Amr'dan. Ondan da Abdurrahman b. Yezid b. Cabİr rivayet
etmiştir. Sikad'da şöyle diyor: "Haris b. Yehmud el-Eş'ari. Haris b. Yemcud
olduğu da söyleniyor. Doğru olani-da Yemcud'dur.Tarirhu'l-Kebir: 2/285, No:
2486; Sikat: 4/137.
[791] Nihaye: 4/167'de şöyle diyor: "Keraimul emval:
Sahibinin gönlünün bağlandığı güzel mallardır."
[792] Nihaye: 1/135 'de şöyle diyor: "Batar: Nimet ve
bol zenginlikteki tuğyan ve haddi aşandır."
[793] İbni Mübarek Cihad kitabında, s: 31 'de, No: 8'de
rivayet etmiştir. Bu rivayetin ravileri sikadır. Rivayet sahihtir inşaallah.
[794] Bu hadis daha sonra gelen 1230-1232 nolu hadislerin
özetidir.
[795] İbni Asakir. El yazmasıdır.Nurettin Zengi "El-îctihad
fi fadli'l-cihad" kitabında rivayet etmiştir.
[796] El yazmasıdır.
[797] Takrib: 1/65, No: 470'de şöyle diyor: "ismail b.
Eban el-Ver-rak el-Ezdi. Künyesi Ebu İshak veya Ebu İbrahim'dir. Kufe'lidir.
Sikadır. Şii olmakla suçlanmıştır. Dokuzuncu tabakadandır. Onaltı yılında ölmüştür."
[798] Takrib: 2/31, No: 287'de şöyle diyor: "Alkame b.
Mersed el-Had-rami. Künyesi Ebu Haris el-Kufi'dir. Sikadır. Altıncı
tabakadandır."
[799] Cerh'de şöyle diyor: "Muhammed b. Eban b. Salih
el-Kureşi. Kufe'lidir. Meşk diye bilinen Abdullah b. Ömer b. Muhammed b.
Eban'ıri dedesidir. Ahmed'e, Muhammed b. Eban sorulunca, "O yalan söyleyenlerden
değildir" dedi. İbni Main, "Zayıftır" diyor. Ebu Hatim,
"Güçlü değildir. Hadisi yazılır. Fakat delil olmaz" diyor. Buhari
Duafaus Sa-ğir'de, "Güçlü değildir" diyor. Nesai Duafa vel
metrukin'de "Kufe'lidir. Zayıftır" diyor. Mürre, "Hadisi
zayıftır" diyor.".Cerh: 7/199, No: 1129; Buhari Edduafaus Sağir: s:
98, No: 311. Nesai Ed-Duafa vel-metrukin: s. 91, No: 512; İbni Main tarihi:
2/503.
[800] Biyografisi, s: 340'da geçti.
[801] Biyografisi, s: 3O8'de geçti.
[802] Sihah: 4/1355; Nihaye: 2/68.
[803] Şifa'us-Sudur. El yazmasıdır.
[804] Takrib: 2/53, No: 1170'de şöyle diyor: "Mutarnf
b. Tarif el-Ku-fi. Künyesi Ebu bekir veya Ebu Abdurrahman'dır. Sika ve
faziletlidir. Altıncı tabakanın küçüklerindendir. Kırkbir yılında öldü.
[805] Taberi tefsiri: 7/365.Taberi: 3/1335'de şöyle diyor:
"İbni Uyeyne Mutarrıf b. Tarif'den, o da Dahhak'dan rivayet etmiştir. İbni
Uyeyne Mutarnf b. Tarif'den rivayetle bulunmuştur. Bir diğerinin Dahhak'dan
rivayette bulunduğunu bilmiyorum."
[806] Malike Muvatta'da Cihad bölümünde, "öulul
hakındaki rivayetler" konusunda, 2/460, No: 26'da rivayet etmiştir.
Muhammed Fuad Abdulbaki şöyle diyor: "Ebu Amr b. Abdülberr şöyle diyor:
"Bunun benzeri bize merfu olarak rivayet edildi. Bu ve benzerleri şahsi
görüşle söylenemez."îbni Mace, Fitneler bölümünde, "Cezalar"
konusunda, 2/1332'de, İb-ni Ömer'den rivayet etmiştir. Zevaid'de şöyle diyor:
"Bu hadis, amel edilmeye uygundur. İbni Ebi Malik ve babası hakkında
ihtilaf etmişlerdir. Munziri İbni Mace'nin rivayetini naklettikten sonra şöyle
diyor: "Bez-zar, Beyhaki, Hakim de rivayet etmişlerdir. Bu hadis Müslim'in
şartıyla sahihtir. Müslim benzerini mevkuf olarak rivayet etmiştir. Taberani
ve başkaları ise merfu olarak rivayet etmiştir." Et-Terğib: 2/568, No:
3.Takrib'de şöyle diyor: "Halİt b. Yezid b. Abdurrahman b. Ebi Malik.
Babasının dedesine nispet edilmiştir. Künyesi Ebi Hişam ed-Dimeş-ki 'dir. Fakih
olmakla beraber zayıftır. İbni Main onu itham etmiştir. Sekizinci
tabakadandır. Seksen yaşında iken seksen beş yılında öldü."Tehzib'de şöyle
diyor: "İbni Hanbel "Bir şey değildir" diyor. İbni Main,
"Irak'ta bir kitap var. Gömülmesi gerekir. Şam'da bir kitap var. Onun da
gömülmesi gerekir. Irak'taki kitap İbni Kelbi'nin tefsir kitabıdır. O,
babasına yalan isnad edilmesine razı olmazdı. Bunun sonucunda sahabelere yalan
nispet etti" diyor. Mürre, "Bir şey değildir" diyor. Ne-sai,
"Sika değildir" diyor. Darekutni, "Zayıftır" diyor. Ebu
Zur'a ve Ah-med b. Salih, "Sikadır" diyorlar. İbni Hİbban, "Şam
fakihlerindendir. Sa-, duk idi. Fakat çok hata yapıyordu. Babasından yalnız
başına rivayet ettiği münker hadislerle delil getirilmesi hoşuna gitmez"
diyor. İbni Adiy, "Halit'in bu hadislerinde zayıflık vardır. Ya da zayıf
biri ondan rivayet etmiştir. Bela zayıftadır. Zayıftan değildir" diyor.
Hicri 185 yılında Öldü"Takrib: 1/220, No: 90; Tehzib: 3/126.Tehzib'de
şöyle diyor: "Yezid b. Abdurrahman b. Ebi Malik. İsmi Hani'
el-Hemedani'dir. Babasından, Enes b. Malik'ten ve başkalarından rivayette
bulunmuştur. Ebu Eyyub el-Ensari'den naklettiği rivayetleri mürsel olarak
rivayet etmiştir. İbni Hazm şöyle diyor: "Babama o soruldu." Şam
fakihlerindendir. Sikadır." dedi. Ebu Zur'a onu hayırla anıyor. Darekutni
ve Burkani, "Sikalardandır" diyorlar. İbni Hibban onu si-kat'da
zikretmiştir. Yüz otuz yılında ölmüştür."Takrib'de şöyle diyor:
"Hemdani. Saduktur. Vehimleri vardır. Dördüncü Tabakadandır.Tehzib:
11/345, No: 663; Takrib: 2/368, No: 290.
[807] Nihaye: 2/9'da şöyle diyor: "Hatere: ihanettir."
[808] Ezheri, Tehzib'ul-Luğat: 7/294.
[809] Mecmau'z-Zevaid, Cihad bölümü, "Ğulul hakkındaki
rivayetler" konusunda, 5/338'de rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor:
"Ta-berani Evsat'da rivayet etmiştir. Ravileri sikadır."Nihaye:
3/381'de şöyle diyor: "Ebu Zer'in hadisinde şöyle diyor: "Vallahi
ğulul yaptınız." Yani: Söz ve amelde ihanet ettiniz ve doğru
söy-lemediniz,"
[810] Biyografisi, s: 576'da geçti.
[811] A'lam'da şöyle diyor: "Abdullah b. Abdulmelik b.
Mervan el-Emevi. Hüsnü '1-Muhadara'da şöyle diyor: "Mısır valisidir."
Leys b. Sa'd şöyle diyor: "Genç idi. Mısır ahalisi ona "NeJkis"
diyorlardı. Divanları ilk defa arap-çaya çevirendir. Daha Önce başka dilde
yazılıyordu. İlk defa insanlara bornoz giymeyi yasakladı. Doksana kadar orada
kaldı. Kardeşi Velid onu azletti." Ez-Zerkeli, El A'lam: 4/100; Hüsnül
Muhadara: 1/587.
[812] (m) nüshasında
"Es-Sukuni" diye geçiyor.
[813] Takrib: 1/419, No: 340'da şöyle diyor: "Abdullah
b. Sa'd'i el-Kureşi el-Amini. Babasının adı Vakdan'dır. Sahabedir. Ömer'in
hilafeti döneminde Öldüğü söyleniyor. Bir rivayete göre Muaviye'nin hilafetine
kadar yaşadı."
[814] İbni Mübarek Cihad kitabı: s. 184, No: 261.
[815] Mizan'da şöyle diyor: "Süleyman b. Haccac.
Daraverdi'nİn şeyhidir. Taif ehlinden naklettiği hadislerin sayısı
bilinmiyor."Buhari Tarihi Kebir'de zikretmiş ve hakkında sukut etmiştir.
Mizan: 2/198; Tarih'uI-Kebir: 4/7, No: 1775. Bu hadisin senedi, Süleyman b.
Haccac'ın bilinmemesinden dolayı ve ismini zikretmediği şeyhinden dolayı
zayıftır.
[816] İbni Asakir. El yazmasıdır.
[817] Biyografisi, s: 425'de geçti.
[818] O, Müslime b. Abdiilmelik'dir. Biyografisi s: 646'da
geçti.
[819] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Ğulul yapanın
cezalandırılması" konusunda: 3/157, No: 2713'de rivayet etmiştir.Munziri
şöyle diyor: "Buhari"ye bu hadisi sordum. "Bunu Salih b. Muhammed
b. Zaide rivayet etmiştir. Salih, Ebu Vakid el-Leysi'dir. Hadisi
münkerdir." dedi.Buhari, "Peygamberin dışında başkalarından rivayet
edilen hadislerde "Gulul yapanın eşyası yakılmaz" diyor.Salih b.
Zaide hakkında bir çok imam konuşmuştur. Buhari, "Onun arkadaşlarının
çoğu, ğulul hakkında bu hadisi delil getiriyorlar. Bu hadis batıldır. Birşey
değildir" diyor. Darekutni: "Bu hadisi Salih b. Muham-med'e geri red
ettiler." diyor."El-Muhtasar:4/60.Timıizi, Hadler bölümünde,
"Ğuluİ yapana ne yapılır" konusunda, 4/61. No: 1461 'de Muhammed b.
Amr es-Sevvak yoluyla Abdulaziz b. Muhammed'den rivayet etmiştir./Darimı, Siyer
bölümünde, "Ğulul yapanın cezalandırılması" konusunda, 2/231 Me Said
b. Mansur yoluyla, Abdulaziz b. Muhammed'den rivayet etmiştir.
[820] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Gulul yapanın
cezalandırılması" konusunda, 3/158, No: 2714'de rivayet etmiş ve,
"Bu iki hadisin en sahih olanıdır. Birden fazla kişinin rivayet ettiğine
göre Velid b. Hişam, Ziyad b. Sa'd'ın eşyasını ğulul yaptığı için yakmıştır"
demiştir.Beyhaki, Sünen'ül Kübra'da, "Ganimette ğulul yapanın eli kesilmez.
Eşyası yakılmaz. Yakılır diyenler" konusunda, 9/103 'de rivayet etmiş ve
Ebu Davud'un kelamının aynısını nakletmiştir.
[821] Takrib: 1/268, No: 112'dc şöyle diyor: "Ziyad b.
Sa'd b. Ab-durrahman el-Horasanİ. Mekke'ye gelmiştir. Sonra Yemen'e gitmiştir.
Sikadır. İbni Uyeyne şöyle diyor: "Zühri'nin arkadaşları onun altıncı
tabakadan olduğunu lespit etmişlerdir."
[822] Ebu Davud, cihad bölümünde, "Ğulul yapanın
cezalandırılması" konusunda, 3/158, No: 1715'de rivayet etmiştir.Beyhaki,
Sünen'ül-Kübra'da, siyer bölümünde, "Ganimette ğului yapanın eli kesilmez.
Eşyası yakılmaz. Yakılır diyenler" konusunda, 9/102 rivayet etmiş ve,
"Birden fazla kişi bunu Velid b. Müslim'den rivayet etmiştir."
demiştir.
[823] Lisan'ul-Mizan: 3/37, No: 132'de şöyle diyor:
"Said b. Abdulmelik b. Vakid el-Harranî. Ebu Hatim, "Onun hakkında
konuşuyorlar. Yalan hadis rivayet ettiği söyleniyor." diyor. Darekutni,
"Zayıf. Delil olmaz." diyor. İbni Hibban onu Sikat'da
zikretmiştir."
[824] Takrib: 1/54, No: 374'de şöyle diyor: "İshak b.
İbrahim b. Muhalled el-Hanzali. Ebu Muhammed b. Rahoveyh el-Mervezi. Sikadır.
Hafız ve müctehiddir. Ebu Davud, ölmeden az bir müddet önce, durumunun
değiştiğini naklediyor. Otuz sekiz yılında, yetmiş iki yaşında iken öldü."
[825] Takrib: 2/138, No: 8/'de şöyle diyor: "Leys b.
Sa'd b. Abdur-rahman el-Fehmi. Künyesi Ebu Haris el-Mısri'dir. Sika ve
fakihtir. Meşhur bir imamdır. Yedinci tabakadandır. Yetmiş beş yılında, Şaban
ayında öldü."
[826] İbni Munzir El-İşraf. El-Muğni: 10/532-535.
[827] Kurtubi Tefsiri: 4/260.
[828] Nevevi Müslim şerhi: 12/217, 218.
[829] El-Muğni: 10/535, 536; Neylul Evtar: 7/342.
[830] El-Muğni: 10/535,53
[831] El-Muğni: 10/487-489, 491.
[832] Biyografisi sayfa 258. sayfada geçmişti.
[833] İbni Münzir, El-İşraf el yazmasıdır. El-Muğni: 10/493.
[834] El-Muğni: 10/491.
[835] EI-Mecmu': 18/115.
[836] Tebyinıil Hakaik: 3/252-253.
[837] El-Muğni: 10/485.
[838] El-Üm: 4/263.
[839] El-Muğni: 10/490.
[840] El-Üm: 4/262.
[841] El-Hidaye: 2/144.
[842] EI-Hidaye: 2/145; El-Muğni: 10/488-489.
[843] Tehzibui esma vel luğat: 1/2/196-197.
[844] Nihayetül Muhtaç: 8/71.
[845] Er-Ravda: 10/262.
[846] Er-Ravda: 10/262.
[847] Er-Ravda: 10/262.
[848] Er-Ravda: 10/26
[849] Er-Ravda: 10/263.
[850] Er-Ravda: 10/263.
[851] Er-Ravda: 10/265.
[852] İbni Kesir: 3/41 'de şöyle diyor: "Fida: Esirin
bırakılmasıdır."
[853] Nihaye: 3/314'de şöyle diyor: "Elbani:
Esirdir."
[854] Buhari, Cihad bölümünde: "Esirin
kurtarılması" konusunda, 4/30'da Ebu Musa yoluyla Peygamberden rivayet
etmiştir.
[855] Bütün nüshalarda, "Mufadat" kelimesi yerine
"Muadele" kelimesi zikrediliyor. Bu hatadır. Doğru olanı Kurtubi'nin
de zikrettiği gibi "Mufadat" kelimesidir.
[856] Kurtubi Tefsiri: 5/279.
[857] El-Muğni: 8/443-444.
[858] İbni Asakir rivayet etmiştir. Bulamadım.
[859] Takrib'de şöyle diyor: "Kuseyr b. Abdullah b. Amr
b. Avf el-Muzni. Medine'lidir. Zayıftır. Yedinci tabakadandır. Yalancılıkla
suçlanmıştır, îbni Main tarihinde şöyle diyor: "Dedesi sahabidir.
Kuseyr'in hadisi zayıftır." Miirre, "Bir şey değildir"
diyor."Cerh'de şöyle diyor: "Ahmed, "Hadisi münkerdir. Bir şey
değildir" diyor. Ebu Zur'a: "Hadisi zayıftır. Sağlam değildir"
diyor."Tehzib'de şöyle diyor: "Nesai ve Darekutni "Hadisi
terkedilmiştir" diyorlar. îbni Hibban, "O babasından, o da dedesinden
uydurma bir nüsha rivayet etmişlerdir. O hadislerin kitaplarda zikredilmesi,
ondan rivayette bulunulması caiz değildir" diyor. İbni Adiy, "Genel
rivayetlerinin dayanağı yoktur" diyor.Takrib: 2/132, No: 17. İbni Main
tarihi: 2/494; Cerh: 7/154, No: 858; Tehzib: 8/421, No: 751,
[860] Takrib'de şöyle diyor: "Abdullah b. Amr b. Avf b.
Yezid el-Muzni. Medine'Iidir. Hadisi kabul edilir. Üçüncü
tabakadandır."Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hibban Sikat'da
zikretmiştir. Tarihi Buhari'de, onun hakkında sukut edilmiştir. Kaşifte ise
"sikadır" diyor."
[861] Takrib: 2/75, No: 645'de şöyle diyor: "Amr b. Avf
b. Zeyd b. Milhe. Künyesi Ebu Abdullah el-Muzni'dir. Sahabidir. Muaviye döneminde
öldü."
[862] İbni Asakir rivayet etmiştir. Onu bulamadım. Nihaye:
3/419'da rivayet edilmiştir.
[863] Hattabi, Ğaribul hadis: 2/265.
[864] Ebu Ubeyd, Ğaribul hadis. Nihaye: 3/419.
[865] "Ahmed'den başka rivayet eden görmedim. Senedi
sahihtir. İbni Kesir nakletmiş ve "sadece Ahmed rivayet etmiştir"
demektedir.
[866] Kurtubi'de "Nusret" diye geçiyor.
[867] İbni Arabi Ahkam'ul-Kur'an: 2/887.
[868] Kurtubi Tefsiri: 8/57, Enfal: 72.. ayetin tefsiri.
[869] Taberani Sağir'de, "İsmi Husayn olan"
başlığı altında, 1/151 'de rivayet.etmiştir. Mecma'uz-Zevaid, Cihad bölümü,
"Düşman elindeki müslüman esirlerin fidyesini verme'' konusunda, 5/332'de
rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani Sağir'de rivayet
etmiştir. Senedindeki Eyyüb b. Ebi Hicr hakkında, Ebu Hatim "Hadisleri
sahihtir" diyor. Ezdi ise "zayıftır" diyor. Diğer ravileri
sikadır."
[870] Cerh: 2/249, No: 889'da şöyle diyor: "Eyyüb b.
Süleyman b. Ebi Hicr elili. Babama ve Ebu Zur'a'ya onu sordum. "Onu
bilmiyoruz" dediler. Babam, "Bu rivayet ettiği hadisler
sahihtir" dedi."
[871] Takrib: 1/379, No: 35'de şöyle diyor: "Talha b.
Ubeydullah b. Keriz el-Huzani. Künyesi Ebu Mutarrif tir. Sikadır. Üçüncü tabakadandır.
[872] İbni Asakir rivayet etmiştir. Bulamadım.
[873] Biyografisi, s: 433'de geçti.
[874] İbni Asakir rivayet etmiştir. Bulamadım.
[875] Nevevi Er-Ravda: 10/216!
[876] Bulamadım.
[877] Nefhut tib, I/378'de şöyle diyor: "Ebu Amir
Muhammed b. Abdullah b. Amir b.Ebi Amir b. Velid b. Yezid b. Abdülmelik
el-Meafirİ. AbdUlmelik onun dedesidir. Tarık ile birlikte Endülüs'e ilk g iren
arap
[878] Nihaye: 5/55'de şöyle diyor: "Neşrul Ardi: Yerde
biten bitkilerdir."
[879] TüberiTarihi. Bulamadım.
[880] Dürerül Karnime: 2/285-286'da, No: 2454'de şöyle
diyor: "Abdulgaffar b. Ahmed b. Abduİmecid b. Nuh b. Hatim b. Abdulhamid
el-Kavsi. Aksar'hdır. "Elvahid fi suluki ehlit tevhid" adıyla iki
ciltlik bîr kitap yazdı. Hicri 708 yılında Kahire'de öldü."
[881] Bağdad tarihi: 3/342, No: 1451'de şöyle diyor:
"Müminlerin emiri Mu'tasım b. Harun Reşid b. Muhammed Mehdi b. Abdullah
Mansur b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas b. Abdulmuttalib. Künyesi Ebu
îshak'tır. Yüz seksen yılında doğdu. İkiyüz onsekiz yılında halife oldu.
İkiyüz yirmi yedi yılında ö,ldü."
[882] Sihah, s: 63'de şöyle diyor"Belk: siyah beyaz
renkli attı."
[883] El-vahid fi suluki ehlit tevhid. Bulamadım.
[884] Kurtubi Tarihi. Bulamadım.
[885] İbni Esir, El-Kamil: 5/27-28. EI-Bidaye ven Nihaye:
9/174-175.
[886] Sihah: 4/1652'de şöyle diyor: "El cuhfelu:
ordudur.
[887] (a) nüshasında
yoktur. :
[888] Mu'cemul Buldan: 3/266'da şöyle diyor:
"Antakya'yı ilk inşa eden Atakiyye binti Rum b. Yakin (Yefuz) b. Sam b.
Nuh'dur (a.s.)- En-saliyye'nin kızkardeşidir. Antakya hala Şam, sınır
kentlerinin başkentidir. En büyük ve belirgin şehirlerdendir. Güzellik,
havasının hoş oluşu, suyunun tatlılığı, meyvelerinin çokluğu ve hayırlarının
fazlalığı ile bilinir. Haleb arası bir gün ve gecelik mesafedir."Muncid,
s: 40'da şöyle diyor: "Antakya: Türkiye'dedir. Rum imparatorluğunun Roma
ve İskenderiyye'den sonraki en büyük şehridir."
[889] (m) ve (a)
nüshalarında, "İmaduddin b. Zengi" diye geçiyor.
[890] (m) nüshasında,
"Onları kuşattı" diye geçiyor.
[891] Şezeratuz-Zeheb: 4/297'de şöyle diyor: "Sultan
Salahaddin Ebu Muzaffer Yusuf b. Eyyüb b. Sadi b. Mervan b. Yakub ed-Duveyni.
İlk kurt devleti ve onun sultanıdır. Beşyüz otuz iki yılında doğdu. İnsanlar
onun etrafındatoplandılar. Çokça savaşa çıktı. Bazen isabet aldı. Frenkleri
defalarca kırıp geçirdi. Saltanatta yirmi yıl kaldı. Beşyüz seksen dokuz yılında
öldü." ' -
[892] Zehebİ'nin İslam tarihi.
[893] Zehebı Siyeri A'lamun Nübela'da: 5/351, No: I52'de
şöyle diyor: "Hişam b. Abdulmelik b. Mervan. Halifedir. Künyesi Ebu Velid
el-Kureşi'dir. Emevilerdendir. Yetmiş yılından sonra doğdu. Kardeşi Ye-zid'dir,
onun için bir meclis düzelemesiyle, yüz beş yılında halife oldu. Yüz ellidört
yılında ölünceye kadar halifeliğini sürdürdü."
[894] Kurtubi tarihi. Bulamadım.
[895] Mu'cemul Buldan: 3/267'de şöyle diyor: "Sind:
Hint beldelerinden bir beldedir. Onun gibi Sicistan ve Kırsal
beldeleri vardır. Sind
beldesinin şehir merkezi Mansura'dır. Ayrıca Dibel adlı Hint denizi kenarında
bir şehri daha vardır."Muncid, s: 265'de şöyle diyor: "sin: Batı
Pakistan'da bir bölgedir. Yüzde yetmişi müslümandır. Doğuda Hindistan ve Hinduş
nehri ile sınırlıdır. Muhammed b. Kasım es-Sekafi miladı 71 l'de fethetmiştir.
Başkenti Karaçi'dir."
[896] Mu'cemul Buldan: 6/209'da şöyle diyor: "Mendel:
Hindistan'da bir beldedir. Mendel denilen sağlam ağaç oradan getirilir."
[897] Bulamadım.
[898] Mu'cemu Buldan: I/404'de şöyle diyor: "Berves:
Oraya Berves'de deniliyor. Hindistan'ın deniz kenarındaki meşhur şehirlerindendir.
Büyük ve güzel bir yerdir."
[899] Kurtubi tarihi. Bulamadım. . '
[900] Siyeri A'lamun Nübela: 4/497; İbni Asakir: 17/206'ya
bakılabilir.
[901] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Esir sağlama
alınır" konusunda 3/217'de rivayet etmiştir.Buhari, cihad bölümünde,
"Esirler zincirlenir" konusunda, 4/20'de Şube yoluyla Muhammed b.
Zİyad'dan rivayet etmiştir.
[902] Beyhaki'nin, İmanın Şubeleri kitabı. Dar'ul Me'mun
littu-ras'ta basılmıştır. Ümmül Kura Üniversitesi kütüphanesi, ei yazmaları,
No: 2133, (c). Birinci cild, s. 44-45'e bakılabilir.
[903] (m) nüshasında,
"Şemmas" diye geçiyor. Bu hatadır.
[904] Nihaye: 3/339-340'da şöyle diyor: "Ğibt: Özel
hasettir. Gibtadır. Gıbta, onun malının devam etmesiyle birlikte aynısının
senin de olmasını istemektir. Hased isev onun malının yok olması ve .aynısının
senin olmasını istemektir."
[905] Sireti İbni Hişam: 4/189; Uyunul eser fi fununil
meğazi veş şemail ves siyer: i/223; Vakidi'nin Meğazi: 1/7; Tabakatu İbni
Sa'd: 2/5.
[906] İbni Kesir: 2/352'de, Peygamberin savaşların sayısını
açıklayan rivayetler nakletmişiir. On dokuz, onaltı, onsekiz, yirmi dört,
yirmibir, sayılarını veren rivayetleri nakletmişiir. Yirmibeş savaş sayısını
kimin rivayet ettiğini bulamadım.
[907] Müslim Cihad ve siyer bölümünde, "Peygamberin
savaşlarının sayısı" konusunda: 3/1448, No: 1813'de, Cabir'den:
"Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte on dokuz savaşa çıktım. Bedir ve Uhud'a,
babam engellediği için katılamadım. Babam öldürülünce, Rasulullah'dan (s.a.v.)
hiçbir savaşta geri kalmadım" rivayetini nakletmiştir.
Bu hadisten
anlaşıldığına göre, Peygamberin savaşlarının sayısı yir-mibirdir.
[908] Buhari, savaşlar bölümünde, "Peygamber kaç savaşa
çıktı" konusunda, 5/145 'de, Züheyr yoluyla febu İshak'tan rivayet
etmiştir.Tirmizi, Cihadın Faziletleri bölümünde, "Peygamberin kaç savaşa
çıktığı hakkındaki rivayetler" konusunda, 4/194, No: 1676'da, Şu'be yoluyla
Ebi İshak'tan rivayet etmiştir.
[909] Nihaye: 2/ 363'de şöyle diyor: "Seriyye:
Ondirilmelerrdudan bir bölüktür. Sayılan en fazla dört yüz olur. Düşmana
saldırı için gönderilir. Seriyye diye isimleinin sebebi, askerlerin seçkin ve
özel kişilerinden
oluşmasından dolayıdır.
Seriy: Mükemmel, nefis manasınadır. Başka bir görüşe göre ise, bu şekilde
isimlendirilmelerinin sebebi, açıktan değil, gizlice hareket etmeleridir."
[910] Sa'd'ın yanında: 2/5-6'da: "Peygamberin
gönderdiği seriy-yelerin sayısı kırk yedidir" diye geçiyor. Musannif hata
yapmıştır.
[911] Uyunul eser: 1/223.
[912] Sireti İbni Hişam'da: 4/189'da, İbni İshak'dan rivayet
edildiğine göre; otuz iki tane seriyye gönderilmiştir.
[913] Sireti İbni Hişam: 2/170-171.
[914] Mu'cemul Buldan: 4/127: "Uşeyre: Mekke ile Medine
arasında bir yerdir."
[915] Sireti İbni Hişam: 2/176.
[916] Esedül Ğabe: 4/468, No: 4443'de şöyle diyor:
"Kurz b. Cabir b. Huseyl. Hicretten sonra müslüman olmuştur. İbni İshak
şöyle diyor: "Kurz Medine'nin hayvanlarına akın düzenledi. Rasulullah
(s.a.v.) onun arkasından çıktı. Safvan vadisine kadar geldi. Fakat Kurz'u ele
geçiremedi. Sonra müslüman oldu ve İslam'ı güzelleşti. Mekke'nin fethi gününde,
hicri sekiz yılında öldürüldü.
[917] Sireti İbni Hişam: 2/182.
[918] Tabakam îbni Sa'd: 2/12.
[919] Tabakam İbni Sa'd: 2/12.
[920] İbni Abdulberr, Durer kitabında, s: I38'de şöyle
diyor: "Bedir'e katılan Müslümanların sayısı, Uçyüz on yedi idi,"
Musannif hatalı nak-letmiştir. îbni Hişam: 2/250'de ise; üçyüz ondört
kişidir.İbni Seyyid'in nas, 1/284'de üçyüz altmış üç kişidir.
[921] Buharı, Savaşlar bölümünde, "Bedir ashabının
sayısı" konusunda, 5/5'de rivayet etmiştir.
Tİrmizi, Siyer
bölümünde, "Bedir ashabının sayısı" konusunda, 4/152, No: 1598'de,
Ebubekir b. Ayyaş yoluyla, İbni îshak'tan rivayet etmiştir. Tirmizİ şöyle
diyor: "Bu hadis hasen ve sahihtir. Sevri ve başkaları Ebu îshak'tan
rivayet etmişlerdir." Tabâkatu İbni Sa'd: 2/20.
[922] Müslim, Cihad ve Siyer bölümünde, "Bedir
savaşında meleklerin yardımı ve ganimetlerin hela! oluşu" konusunda,
3/1383, No: 1763"de rivayet etmiştir.
[923] Bu rivayeti İbni Sa'd'da bulamadım.
[924] Esedül öabe'de şöyle diyor: "Atike binti
Abdülmuttalib b.Hişam el-Kureşiyye. Rasulullah'ın halasıdır. Müslüman oluşunda
ihtilaf edilmiştir, îbni Sa'd ve alimlerden bir cemaat; "Safiyye'den
başka Rasulullah'ın halalarından kimse müslüman olmamıştır" diyorİsabe'de
şöyle diyor: "Ukayli'nin, sahabenin biyografilerinde ve Atike'nin
biyografisinde naklettiği rivayette, İbni Fethun'un istiab'ın sonunda
zikrettiği gibi, Atike'nin Pegyamberi öven ve Peygamberliğe merhabe eden bir
şiiri iie müslüman oluşuna delil getiriliyor. İbni Mende onu sahabeden
saymaktadır."Esedül Ğabe: 7/185, No: 7080; İsabe: 4/357, No: 198
[925] Sireti İbni Hişam: 2/182-184.
[926] Takrib: 2/236, No: 993"de şöyle diyor:
"Mirsad b. Ebi Mirsad el-öanevi. Bedir'e katılmış bir şahabıdır. Uç veya
dört yılında şehid edilmiştir.
[927] Sireti İbni Hişam: 2/186.
[928] (e) nüshasında
"ğayruhum" diy*; geçiyor. 3u hatadır.
[929] Sireti İbni Hişam: 2/188.
[930] Tabakatu İbni Sa'd: 2/14; Uyunul Eser: İ/274; İbni
Esir'in Siretün Nebeviyye: 2/392.
[931] Sireti İbni Hişam: 2/188.
[932] Sireti İbni Hişam: 2/191.
[933] Hattabi Ğaribul Hadis: 1/432'de şöyle diyor: "El
kalibu: Normal kuyudur." Cevheri: 1/206'da şöyle diyor: "El kalibu:
Taş v.s. ile örülmeden Önceki kuyudur."
[934] îbni Hişam'da, "Nuğur" diye geçiyor. İbni
Sa'd'da ise, "Nuur" diye geçmektedir.Sireti İbni Hişam: 2/192;
Tabakatu İbni Sa'd: 2/15. İbni Esir Menalut talib fi şerhil ğaraib'de, s 168'de
şöyle diyor: "Ğarul mai: Suyun hızlı akması ve toprağı
süriiklemesidir." Cevheri Sihah: 2/762'de şöyle diyor: "Aviret aynır
Rekiyyeti: Çeşmeyi, suyu çekilinceye kadar, toprakla doldurmaktır." Buna
göre, "Ğuvvine" ve "Uvvine" nîn manası birdir.
[935] Sireti îbni Hişam: 2/191. .'
[936] Tabakatu İbni Sa'd: 2/15.
[937] Sireti İbni Hişam: 2/192.
[938] İbni Hişam: 2/193'de, "İh zem" diye geçiyor.
[939] İbni Hişam: 2/194'de, "İkteşefe" diye
geçiyor.Cevheri Sihah: 4/1422'de şöyle diyor: "El ekşefu: Savaşta
korunacak kalkanı olmayan kimsedir."
[940] İbni Hişam: 2/194.
[941] Sihah: 6/2159'da şöyle diyor: "Etene: Kesmektir,
Kesmenin sesi kastediliyor."
[942] (m) ve (a)
nüshalarında, "Badere" diye geçiyor.
[943] Hattabi, Ğaribul Hadis: 2/269'da şöyle diyor:
"Dafeftu: Onu öldürdüm manasmdadır. Defetu da kullanılıyor."
[944] İbni Hişam: 2/195'de: "İnsanlar
kalabalıklaştı" diye geçiyor.
[945] Sireti İbni Hişam: 2/194-195.
[946] Tehzib'de şöyle diyor: "Habban b. Vasi b. Habban
b. Munkiz b. Arar el-Ensari, el-Mazinİ el-Medeni. Sadece abdest konusunda bir
hadisi rivayet edilmiştir" İbni Hİbban onu Sikat'da zikretmiştir.
Takrib'de, "Saduktur. Hata yapabiliyor" diyor. Tehzib: 2/170, No:
308; Takrib: 1/146, No: 92.
[947] Esedül Ğabe: 2/484, No:' 2332'de şöyle diyor:
"Sevad b. Gaziyye el-Ensari. Adiy b. Neccaroğullanndandır. Rivayete göre
onların müttefikidir. Bedir ve diğer savaşlara katılmıştır."
[948] Hattabi, Ğaribul hadis'de şöyle diyor: 2/500:
"Haretün Naim: Kişinin uyuklamasıdır."
[949] İbni Hişam: 2/195-196.
[950] Tabakam İbni Sa'd: 2/15-16.
[951] Tabakatu îbni Sa'd: 2/25-26.
[952] Beyhaki'nin Delailun Nübüvve: 2/338.
[953] Beyhaki'nin Delailun nübüvve: 2/338.
[954] Takrib'de şöyle diyor: "Rabi' b. Enes el-Bekri.
Basra'hdır. Horasan'a geldi. Saduktur. Vehimleri vardır. Şii olmakla
suçlanmıştır. Beşinci tabakadandır. Kırk yılında veya daha önce
ölmüştür."Tehzib'de şöyle diyor: "İçli, "Saduktur" diyor.
Nesai, "Mahzuru yoktur" diyor." İbni Main, "Aşın bir şiidir."
İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir,
Cerh'te şöyle diyor:
"Ebu Hatim, "Saduktur" diyor. Mürre"ye, "Rabi' b.
Enes ile Ebu Aliye veya Ebu Halide'den hangisini tercih edersin?" diyor
sorulunca, "Rabi' i tercih ederim" demiştir."Takrib: 1/243, No:
31; Tehzib: 3/238, No: 461; Cerh: 3/454, No: 2054.
[955] Cevheri Sihah: 1/52'de şöyle diyor: "Erdee:
Yardım etmektir."
[956] (m) nüshasında
yoktur.
[957] Buharı Savaşlar bölümünde, "Meleklerin Bedir'e
gelmeleri" konusunda, 5/13 'de rivayet etmiştir.
[958] Müslim, Cihad ve siyer bölümünde, "Bedir
savaşında meleklerin yardımı ve ganimetlerin helal oluşu" konusunda,
3/1384, No: H63'de rivayet etmiştir.
[959] Sireti İbni Hişam: 2/196.
[960] İbni Hişam: 2/201 'de şöyle diyor: "El harcetü:
Dallan karışmış ağaçtır."
[961] (m) nüshasında,
"Yanıma" diye geçiyor. Asılda ki, İbni İshak'a uygundur.
[962] Sireti İbni Hişam: 2/201.
[963] Sireti İbni Hişam: 2/201.
[964] Nefhüt tib'de: 2/49, No: 15'de^öylediyor: "Kasım
b. Sabit, Ebu Muhammed el-Avfi es-Serkasti. Hadis ve luğatı cem etmeye çalıştı.
Babası ile birlikte Endülüs'e çokça ilim soktular. Kasım hadis şerhi konusunda.
Delail isminde bir kitap yazdı. Kitabı tamamlayamadan öldü. Kitabı babası Sabit
tamamladı, erkast'ta hicri 203 yılında öldü.
[965] ) (a) nüshasında: "evkaa" diye geçiyor.
[966] İbni Kesir'in Siretün Nebeviyye: 2/478. İbni Kesir
şöyle diyor: "Süheyl'i Kasım b. Sabit'in Delail kitabında
zikrediliyor"
[967] Cevheri Sihah: 5/2030.
[968] Şerhi yukarıda geçti. Menalut talib. Sihah: 2/762.
[969] iattabi, Ğaribul Hadis: 1/223; Sihah: 1/394'de
"Kidh" diyegeçiyor.
[970] Nihaye: 3/207.
[971] Tabakam İbni Sa'd: 2/28; Vakidi'nin Meğazi: 1/176.
[972] Mu'cemul Buldan: 4/443'de şöyle diyor: "Vakidi
şöyle diyor: "Madan tarafında, Arhadiyye'de bir köydür. Medine ile 2rası
sekiz fersahtır." Başkaları ise, "Selim oğullarının suyudur"
diyorlar."
[973] Siret İbni Hişam: 3/3.
[974] Tabakatu İbni Sa'd: 2/29.
[975] Tabakatu İbni Sa'd: 2/30; Vakidi Meğazi: î/181; Sireti
İbni Hişam: 3/403.
[976] İbni Sa'd'da, "Becran" şeklindedir. Mu'cemul
Buldan'da, 5/266'da, "Necran" diye geçiyor. Yemen'in Mekke tarafında
bir bölgesidir,
[977] Vakidi Meğazi: 1/193-194; İbni Sa'd: 2/34-35; Sireti
İbni Hişam: 3/4.
[978] Tabakatu İbni Sa'd: 2/35.
[979] Tabakatu îbni Sa'd: 2/36.
[980] Sirelü jbni Kesir: 3/25-26. İbni Kesir Musa b.
Akabe'nin hadisini rivayet etmiştir.
[981] Tabakatu İbni Sa'd: 2/39; Uyunul Eser: 2/7. Ebu Berde,
biyografisi s: 345'de geçti.
[982] Cemheretül Ensab: s. 127-128'de şöyle diyor:
"Talha b. Ebi Tal-ha'nın çocuklarından bazıları da, Mesafi', Celas ve
Haris'tir. Uhud günü babalarıyla beraber kafir olarak Öldürülmüşlerdir.
Amcaları da Öldürülmüştür. Asım b, Sabit b. Ebİ Eklah Mesafi ve Celas'ı
öldürdü. Kazman Haris'i öldürdü. Osman b. Talha müslüman oldu ve fetihten önce
hicretetti."
[983] İsabe: 2/236, No: 4347'de şöyle diyor: "Asım b.
Sabit b. Ebi Eklah Kays b. İsmet b. Nu'man b. Malik. Buhari ve Müslim'de Ebu
Hurey-re'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) bir
seriy-ye gönderdi ve başına Asım b. Sabit'i verdi..." hadis. Asım bu
hadiste şöyle diyor: "Bir müşriğin himayesine kesinlikle
girmeyeceğim." Hiçbir müşriğe dokunmamaya ve hiçbir müşriğin kendisine
dokunmamasına Allah'a söz verdi. Bedir'de Kureyş'in büyüklerinden birini
öldürdüğü için, Kureyş onun cesedinden birşeyler getirmesi için birini
gönderdiler. Al-lahu Teala onun Üzerine bir gölge göndererek onu
korudu."Tabkatu İbni Sa'd: 2/40-41
[984] Uyunul eser: 2/11.
[985] Tabakatu İbni Sad: 2/41-42.
[986] İbni Hacer, Feth'de şöyle diyor: "İbni Aiz'in
yanında, Muttal-ib b. Abdullah b. Hantab'ın mürsel hadisinde:"Sahabeler
Uhud günü Rasulullah'ın etrafından dağıldılar. Sadece yanında ensardan on iki
kişi kaldı" diyor.Nesai ve Beyhaki'nİn DelaiFde Cabİr'den naklettikleri
rivayette: "Uhud günü insanlar Peygamberin etrafından dağıldılar. Sadece
ensar ve Talhaoğullarından onbir kişi yanında kalmıştı." Bu rivayetin
senedi-iyidir."Feth'ul-Bari: 7/360. Bu rivayet, bu şekilde Buhari'de
yoktur.
[987] İbni Hişam: 3/44. '
[988] îbni Hişam: 3/44-45.
[989] İbni Hişam: 3/109.
[990] Nihaye: 5/102'de şöyle diyor: "Nakabet akdamuna:
Ayaklarımız nazikleşti."
[991] Sireti İbni Hişam: 3/119.
[992] Sireti tbni Hişam: 3/119.
[993] Sireti İbni Hişam: 3/128.
[994] Buharı, Savaşlar bölümünde, "Zatur Rika
savaşı" konusunda, 5/52'de rivayet etmiştir.Müslim, Cihad ve Siyer
bölümünde, "Zatur Rika savaşı" konusunda, 3/1449'da, Ebu Amir
Abdullah b. Berrad el-Eş'ari yoluyla Hamd b. A'la'dan, o da Ebu Usame'den
rivayet etmiştir.
[995] (m) nüshasında,
"ila" harfi fazladır.
[996] Tabakatu İbni Sa'd: 2/62-63.
[997] Sireti İbni Hişam: 3/27.
[998] (m) ve (a)
nüshalarında "Duheyle" diye geçiyor.
[999] Sireti İbni Hişam: 3/128.
[1000] İbni Sa'd'da, "Silun" diye geçiyor.
[1001] Tabakatu İbni Sa'd: 2/65-67.
[1002] Sireti İbni Hişam: 3/131.
[1003] Sireti İbni Hişam: 3/133.
[1004] Sireti İbni Hişam: 3/134.
[1005] (m) nüshasında:
"Onlara" diye geçiyor.
[1006] (m) nüshasında:
"Yevm" "gün" kelimesi fazladır.
[1007] Sireti İbni Hişam: 3/137-140.
[1008] Sireti İbni Hişam: 3/140.
[1009] Tabakatu İbni Sa'd: 2/74.
[1010] (m) nüshasında,
"Mallan paylaşması" da geçiyor.
[1011] (m) nüshasında,
"Sa'da" kelimesi fazladır.
[1012] Sireti İbni Hişam: 3/141-147.
[1013] Tabakatu îbni Sa'd: 2/78.
[1014] Sireti İbni Hişam: 3/174-175.
[1015] Mu'cemul Buldan: 4/321'de şöyle diyor: "Zukared:
Medine ile Hayber arasında, Medine'ye iki gece uzaklıkta bir sudur."
[1016] Esedül Gabe: 4/331, No: 4160'da şöyle diyor:
"Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe b. Bedr b. Amr b. Cuveyye. Künyesi Ebu Malik
tir. Fetihten sonra müslüman oldu. Başka rivayete göre ise fetihten öce
müslüman oldu. Fetihe müslüman olarak katıldı. Müellefeyi Kulub'dan idi. Mürted
olup sonra İslam'a geri dönenlerdendir."
[1017] Sireti İbni Hişam: 3/175-176.
[1018] Buhari, Savaşlar ve Siyer bölümünde, "Zu Kared
savaşı" konusunda, 5/7'de rivayet etmiştir.
Müslim, Cihad
bölümünde, "Zu kared savaşı ve başkaları" konusunda, 3/1433, No:
1807'de rivayet etmiştir.
[1019] El Bidaye ve'n-Nihaye: 4/150.
[1020] Nihaye: 1/113'de şöyle diyor: "el berhu: şiddettir"."
[1021] Bütün nüshalarda, "Ğabaş" dîye geçiyor. Bu
hatadır. Doğrusu, "Ğils" tir.
[1022] (m) nüshasında,
"Hel" kelimesi fazladır.
[1023] Esedül Gabe: 1/69, No: 54'de şöyle diyor: "el
ehramu: Esed b. Huzeyme oğullarından olan biridir. Kendisine, Ebu Katade'ye denildiği
gibi, "Rasulullah'ın süvarisi" deniliyordu. İbni Ekva'nm hadisini
nakletmiştir. Peygamberin hayatında, altı yılında öldürüldü. Abdurrahman b.
Uyeyne b. Hısn'ın saldırısında öldürüldü. Ehram lakabıdır ismi, Muhriz b.
Nadle'dir.
[1024] (m) nüshasında yoktur.
[1025] Nihaye; 4/210'da şöyle diyor: "Yani sen sabah
erkenden bizim peşimize takılan Ekva'mısın? Çünkü sabahleyin, "Ben
Ekva'nın oğluyum. Bugün alçalma günüdür" demişti.
[1026] Müslim, Cihad ve siyer bölümünde, "Zi kafed
savaşı" konusunda: 3/1433, No: 1807'de rivayet etmiştiç.
[1027] Nihaye: 5/37.
[1028] Nevevi'in Müslim şerhi: 12/178.
[1029] Nihaye: 2/230.
[1030] Nihaye: 5/87.
[1031] Nihaye: 1/40
[1032] Nihaye: 2/463.
[1033] Mu'cemul Buldan: 5/118'de şöyle diyor: "Müreysi':
Kadid bölgesinde sahil tarafında bir sudur."
[1034] Sireti İbni Hişam: 3/182.
[1035] Uyunul Eser: 2/91.
[1036] Tabakatu İbni Sa'd: 2/63.
[1037] Esedül Ğabe: 1/400, No: 905'de şöyle diyor:
"Haris b. Ebi Dırar. Bu Habib b. Haris b. Aid b. Malik b. Cüzeyme'dir.
Peygamberin hanımı Cüveyriye'nin babasıdır."
[1038] Sireti İbni Hişam: 3/182.
[1039] Tabakatu İbni Sa'd: 2/64.
[1040] İbni Sa'd'da: Koyun manasına gelen, "Şaun"
diye geçiyor.
[1041] Sireti İbni Hişam: 3/196; Tabakatu İbni Sa'd: 2/95.
[1042] Sireti İbni Hişam: 3/211.
[1043] Uyunul Eser: 2/130.
[1044] Uyunul Eser: 2/130.
[1045] (m) nüshasında,
"Azve" kelimesi fazladır.
[1046] Esedül Ğabe: 3/3 24, No: 2699'da şöyle diyor:
"Amir b. Sinan. Bu Ekva b. Abdullah b. Kuşeyr b. Huzeyme b. Malik b.
Selaman b. Eşlem el-Eslemi. Seleme b. Amr b. Ekva'nm amcasıdır. Ona §elme b.
Ek-va' denilirdi. Halbuki o Amr b. Ekva'nın oğlu idi. Amir şair idi. Rasulullah
ile birlikte Hayber'e gitti ve orada öldürüldü.
[1047] (m) nüshasında,
"Ünzilenne" diye geçiyor. Asıldaki Müslim'e uygundur.
[1048] Müslim'de, "Yehtiru" diye geçiyor.
[1049] Müslim'de "Uveffihİm" diye geçiyor.
[1050] Müslim, Cihad ve Siyer bölümünde, "Zu kared savaşı"
konusunda: 3/1433, 1441'de, No: 1807'de rivayet etmiştir."Şakİs
silahi" cümlesi, silahında hiddeti ve şiddeti ortaya çıkan manasınadır.
[1051] Takrib: 2/467, No: 5'de şöyle diyor: "Ebu Leyla
b. Abdullah b. Abdurrahman b. Sehl el-Ensari el-Medeni. İsminin Abdullah olduğu
söyleniyor. Sikadır. Dördüncü tabakadandır."
[1052] Nihaye: 1/204'de şöyle diyor El mevsurus sair: Ben
kanı talep edenim."
[1053] (m) ve (a)
nüshalarında "minma" diye geçiyor.
[1054] Sireti İbni Hişam: 3/214-215.
[1055] Vakidi Meğazi: 2/656.
[1056] Esedül Ğabe: 7/172, No: 8059'da şöyle diyor:
"Safiyye binti Abdulmuttalib b. Hişam b. Abdu menaf el-Kureşİyye
el-Haşimiyye. Ra-sulullah'ın (s.a.v.) halasıdır. Zübeyr b. Avvam'm annesidir.
Hamza'nm anne babadan kardeşidir. Cahiliyye'de Haris b. Harb b. Ümeyye b. Abdu
Şems ile evlendi. Ebu Süfyan b. Harb'ın kardeşi. O ölünce Avam b. Huveylid ile
evlendi. Ömer b. Hattab'ın halifeliği döneminde yirmi altı yılında öldü."
[1057] Sireti îbni Hişam: 3/215-216.
[1058] Buhari, Savaşlar bölümünde, "Hayber savaşı"
konusunda. 5/73'de rivayet etmiştir.
[1059] Ravdul Unf: 7/7.
[1060] Sireti İbni Hişam: 4/3.
[1061] Takrib: 1/405, No: 215'de şöyle diyor: "Abdullah
b. Ebube-kir b. Muhamed b. Amr b. Hazm el-Enşari. Medine'lidir. Kadı idi. Sikadır.
Beşinci tabakadandır. Otuz beş yılında yetmiş yaşında İken öldü."
[1062] Sireti İbni Hişam: 4/5.
[1063] Urve b. Zübeyr'in Rasulullah'ın (s.a.v.) savaşları s:
209.
[1064] Siret-i İbni Hişam: 4/60-62.
[1065] Takrib: 1/385, No: 21 'de şöyle diyor: "Asım b.
Ömer b. Ka-tade b. Numan el-Evsi el-Ensari. Künyesi Ebu Ömer'dir. Medine'lidir.
Sikadır. Savaşları bilir. Dördüncü tabakadandır. Yüz yirmi yılından sonra
Öldü."
[1066] Takrib: 1/475, No: 892'de şöyle diyor:
"Abdurrahman b. Ca-bir b. Abdullah el-Ensari. Künyesi Ebu Atik'tir.
Medine'lidir. Sikadır. İbni Sa'd "zayıftır" demekle isabet etmemiştir.
Üçüncü tabakadandır."
[1067] Beyhaki'nin Delail'un-Nübüvve.
[1068] Nihaye: 5/204'de şöyle diyor: "Hamiye! vatis:
Savaşta vuruşmadır"
[1069] Uyun'ul-Eser: 2/193.
[1070] Siretî İbni Hişam: 90-93.
[1071] Takrib: 2/306, No: 139'da şöyle diyor: "Nefi' b.
Haris b. Kelede b. Amr es-Sekafi. Künyesi Ebu Bekir'dir. Künyesi İle meşhur bir
sahabidir. Rivayete göre ismi Mesruh'tur. Taif te müslüman olmuştur. Basra'ya
geldi ve elli bir veya iki yılında orada öldü.
[1072] Takrib: 2/309, No: 178'de şöyle diyor: "Nevfel b.
Muaviye b. Urve b. Sahr ed-Diyli. Künyesi Ebu Muaviye'dİr. Fetih yılında
müslüman olan bir sahabidir. Yezid'in hilafetinin başlangıcına kadar yaşadı.
Yüz yirmi vil yaşadı."
[1073] İbniSa'd: 2/158-159.
[1074] Takrib'de şöyle diyor: "Osman b. Ebi Hazim
el-Becli. Hadisi kabul edilir. Altıncı tabakadandır." .Tehzib'de şöyle iyon "İbnİ Hibban
Sikat'da zikretmiştir. Sahr'da geçen bir hadisi vardır."Takrib: 2/7, No:
42; Tehzib: 7/109, No: 234.
[1075] Takrib'de şöyle diyor; "Ebu Hazim b. Sahr b.
Ayle. Bilinmiyor. Üçüncü tabakadandır. Babasının künyesinin de Ebu Hazim
olduğu söyleniyor."Tehzib'de şöyle diyor: "Sahr b. Ayle. Sahabidir.
Ebu Hazim diye kün-yelenmesi ihtimali vardır. Biyografi sahibi, onun oğludur.
İbni Kattan, "Durumu bilinmiyor" diyor."
[1076] Takrib: 2/409, No: 78'de şöyle diyor: "Sahr b. Ayle
b. Abdullah b. Rabia el-Ehmasi. Sahabidir. Hadisi azdır. Ayle'nin onun annesinin
adı olduğu söyleniyor.
[1077] Ebu Davud, haraç, imaret ve fey' bölümünde,
"yerlerin alınması" konusunda: 3/448, No: 3067'de rivayet
etmiştir.Munziri şöyle diyor: "İsnadında Eban b. Abdullah b. Ebi Hazim vardır.
İbni Main "sikadır" demiştir. İmam Ahmed, "Saduktur. Hadisi
uygundur" diyor. İbni Adiy, "Mahzuru olmayacağını ümit ederim"
diyor. Ebu Hatim, İbni Hibban el-BîifUi, "Hatası çok belirgindir. Münker
hadis rivayet etmiştir." Muhtasar: 4/263.
[1078] Uyunu'I-eser: 2/215-216
[1079] Mu'cemu'l-Buldan, 2/86'da şöyle diyor:
"Seniyyetü'1-veda' yolculuğ"a çıkanın vedalaştığı yerin ismidir.
Mekke'ye gidenlerin Medine yakıamdaki vedalaşma tepesidir. Cahiliyye döneminde
buraya konulmuş eski bir isimdir.-Yolcuların vedalaşmasından dolayı bu şekilde
isim-landirilmiştir."
[1080] Siret-i İbni Hişam: 4/120.
[1081] Tabakan İbni Sa'd: 2/165-166.
[1082] Nihaye: 3/75'de şöyle diyor: "Ed dihhu: Yere
ulaşan güneş ışığıdır."
[1083] Sireti İbni Hişam: 4/121.
[1084] Sireti İbni Hİşam: 4/126.
[1085] Mu'cem'ul-Buldan: 5/153'de şöyle diyor: "Mean:
Şam vadisinde, Belka topraklarında, Hicaz tarafında bir şehirdir."
[1086] Mu'cem'ul-Buldan: 5/31'de şöyle diyor: "Maab:
Belka topraklarında, Şam tarafında bir şehirdir."
[1087] "Ve elkayne" kelimesi kitapta yoktur. İbni
Hişam'da ise vardır.
[1088] Esedül Ğabe: 4/407, No: 3O5'de şöyle diyor:
"Kutbe b. Kata-de el-Uzri. Mute savaşında, mUslümanlann sağ kanat komutanı
idi."
[1089] Esedül Ğabe: 3/170, No: 2803'de şöyle diyor:
"Ubaye b. Ma-İik el-Ensari. Mute savaşında, müslümanlann sol kanat
komutanı idi. Uba-de b. Malik'de deniliyor."
[1090] Sireti İbni Hişam: 4/9-10-11.
[1091] Esedül Ğabe: 1/265, No: 539'da şöyle diyor:
"Sabit b. Akram b. Sa'lebe b. Adiy b. Aclan b. Harise b. Dubeya b. Haram
b. Cu'l b. Ha-sem. Urve ve Musa b. Akabe şöyle diydYlar:"Bedir'e katıldı.
Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte bütün savaşlara katıldı. Cafer b. Ebu Talib
ile birlikte Mute savaşma katıldı. Ridde savaşlarında, on bir yılında Sabit
tarafından öldürüldü."
[1092] Vakİdi, Meğazi: 2/760.
[1093] Sireti İbni Hişam: 2/11-12.
[1094] Yahya b. Abbad, Abdullah b. Zübeyr'den nakletmiştir.
îbn İshak ta "Yahya b. Abbad b. Abdullah b. Zübeyr babası Abbad'dan
nakletmiştir." diyor.Takrib 2/350, no: 97'de şöyle diyor: "Yahya bin
Abbad bin Abdullah bin Zübeyir bin Avvam el-Medeni. Sikadır, beşinci
tabakadandır.
[1095] Abbad bin Abdullah bin Zübeyir bin Avvam. Sikadır.
Üçüncü tabakadandır. Takrib: 1/392, no: 98.
[1096] Musannif ta bu kelime yoktur. İbn İshak'ta vardır.
[1097] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Hayvan savaşta
öldürülür" konusunda, 3/62, No: 2573'de rivayet etmiş ve "Bu hadis
sağlam değildir" demiştir.İbni Munzir'in Muhtasar'ında, Ebu Davud'un hadis
hakkındaki sözü naklediliyor. Ahmed Muhammed Şakir'de, Ebu Davud'un bu sözünü
nakletmiştir. Niye sağlam olmadığım bilmiyorum. Hadisi, Ebu Davud, Muhammed b.
îshak yoluyla Yahya b. Abbad b. Abdullah b. Zübeyr'den rivayet etmiştir. O da
babası Abbad b. Abdullah'tan nakletmiştir. îbni İshak, Yahya b. Abbad'dan
dinlediğini açakça söylemiştir. Sireti İbni Hişam'da İbni İshak'tan böyle
riayet edilmiştir. Hafız İbni Kesir'de tarihinde: 4/244'de. Sireti İbni
îshak'dan böyle nakletmiş ve herhangi bir illet zikretmemiştir. İsnadın illeti
yoktur. Niye sağlam değildir. Bilemiyorum. Muhtasar: 3/397, No: 2463.
[1098] Ravdulenf: 7/36.
[1099] Sireti İbni Hişam: 4/12.
[1100] Sireti İbni Hişam: 4/13-14.
[1101] Sireti İbni Hişam: 4/14.
[1102] Takrib: 2/251, No: 1155'de şöyle diyor: "Mus'ab
b. Şeybe b. Cübeyr b. Şeybe b. Osman el-Abderi el-Mekki el-Cehebi. Hadisi yumuşaktır.
Beşinci tabakadandır.
[1103] Esedül Ğabe: 3/38.
[1104] Sireti İbni Hişam: 4/14-15.
[1105] Buhari'de "Haberleri" diye geçiyor.
[1106] Buhari, Savaşlar bölümünde, "Şam topraklarındaki
Mute savaşı" konusunda, 5/87'de rivayet etmiştir.
[1107] Buhari Cihad ve Siyer bölümünde, "Şehadetİn
temennisi" konusunda 3/203'de rivayet etmiştir.
[1108] İbni Seyyid'in Nas'm: 2/J55'deki rivayetinde,
"Münye"dir. Feth'ul-Bari: 7/513'de ise, Ümeyye'dir.
Esedül Gabe'de,
"Adamın adı Ya'la b. Ümeyye'dir" diyor. Fakat Ya'la b. Münye diye
biliniyor. Münye annesidir. Esedül Ğabe: 3/523.
[1109] Feth'ul-Bari: 7/513. İbni Hacer bu rivayeti Musa b.
Akabe'ye nisbet etmektedir.
[1110] Uyun'ul-Eser: 2/î55-156'da Musa b. Akabe'den nakledil
mistir.
[1111] Biyografisi s: 508'de geçti.
[1112] Buhari Savaşlar bölümünde, "Mute savaşı"
konusunda: 5/87'de rivayet etmiştir.
[1113] Buhari, Sahabeler bölümünde, "Cafer b. Ebi
Talib'in menkıbesi" konusunda, 4/209'da rivayet etmiştir.
[1114] Mecma'uz-Zevaid, Menkıbeler bölümünde, "Cafer b.
Ebi Talib'in Menkıbesi" konusunda, 9/272'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle
diyor: "Taberani İki isnadla rivayet etmiştir. Biri hasendir."
[1115] Nihaye: 3/81 'de şöyle diyor: "Mudarreciin:
Bulaşmak, karışmaktır."
[1116] Takrib'de şöyle diyor: "Muhammed b. Salih b.
Dinar et-Temmar. Medine'lidir. Ensarın azadlı kölesidir. Saduktur. Hata yapabilir.
Yedinci tabakadandır. Altmış sekiz yılında Öldü."Cerh'te şöyle diyor:
"Ahmed onun için "^ikadır" diyor. Ebu Hatim, "Şeyhtir.
Güçlü değildir. Hadisi hoşuma gitmiyor" diyor."Tehzib'de şöyle diyor:
"İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir. İbni Sa'd şöyle diyor:"Aklı
iyiydi. İnsanlarla karşılaşıp, onlara ilim ve savaşları öğretti. İçli
"sikadır" diyor."Takrib: 2/170, No: 312; Cerh: 7/287, No: 1558;
Tehzib: 9/225, No: 354.
[1117] Mecma'uz-Zevaid, Menkıbeler bölümü, "Cafer b. Ebu
Talib'in menkıbesi" konusunda: 9/373'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle
diyor:"Taberani mürsel olarak iki senedle rivayet etmiştir. Bir isnadın ravileri
sikadırlar."
[1118] (Vakidi Meğazi'de Mute savaşında: 2/762'de
nakletmiştir.
[1119] Anlaşıldığına göre Sa'd, iki rivayeti de tercih
yapmadan nakletmiştir. Fakat İbni Sa'd'ın yanında mevcut olana göre, Sahabi
Ebu Amir, kıssayı bize nakletmiştir. Üç komutan öldürülünce müslümanlar yenilmişlerdir.
Sonra bayrak kaldırılıp Halid b. Velİd'e verilince müslüman-İar galip gelmiş
müşrikler yenilmiştir. İbni Sa'd: 2/129-130..
[1120] Sireti İbni Hişam: 4/24.'
[1121] Uyun'ul-Eser: 2/155.
[1122] Delail'un-Nübüvve: 4/375. Darul Mektebetil İlmiyye
baskısı.
[1123] Cerh: 5/32, No: 146'da şöyle diyor: "Abdullah b.
Haris b. Fu-dayl el-Hatmi el-Ensari Medine'lidir. Babasından rivayet etmiştir.
Ondan ise Abdurahman b. Mehdi ve Kuteybe b. Sa'd rivayet etmişlerdir. İbni
Main "sikadır" diyor."
[1124] Takrib: 1/143, No: 58: "Haris b. Fudayl el-Ensari
el-Hatmi. Künyesi Ebu Abdullah'tır. Medine'lidir. Sikadır. Altıncı
tabakadandır."
[1125] Meğazi Vakidi.
[1126] Takrib'de şöyle diyor: "Attaf b. Halit b.
Abdullah b. Asi el-Mahzumi. Künyesi Ebu Safvan'dir. Medine'lidir. Saduktur.
Vehimleri vardır. Yedinci tabakadandır. Malik'ten Önce ölmüştür."Cerh'de
şöyle diyor: "Ahmed'e, Attaf b. Halit sorulunca, "Medine
eh-lindendir. Sikadır. Hadisi sahihtir. Yüze yakın hadis rivayet
etmiştir." dedi. Mürre: "Mahzuru yoktur" diyor. İbni Main,
"mahzuru yoktur, sikadır, salihtir" diyor. Ebu
Hatim,"Salihtir" diyor. Ebu Zur'a, "Mahzuru yoktur"
diyor."Tehzib'de şöyle diyor: Nesai, "Güçlü değildir" diyor.
Malik, "Attaf mı rivayet ediyor?" diye sordu. "Evet"
denilince, Malik, "innalillah ve in-na ileyhi raciun" dedi. İbni
Adiy, "Ondan sika birisi rivayet ederse, hadisinden mahzur
görmüyorum" diyor."Takrib: 2/24, No: 212; Cerh: 7/32, No: 175;
Tehzib: 7/221, No: 409.
[1127] Vakidi Meğazi: 2/764, Mute savaşı.
[1128] Urve b. Zubeyr'in Meğazi'sinde s. 206'da rivayet
edilmiştir.
[1129] Ahmed: 5/299'da rivayet etmiştir. Şeyh el-Benna şöyle
diyor: "Hadis sahihtir. Ravileri sikadırlar."
Fethur Rabbani, siyer
bölümü, "Zeyd b. Harise'nin Mute seriyyesi hakkındaki rivayetler"
konusunda, 21/136'darivayet edilmiştir.
[1130] Takrib: 2/90, No: 795'de şöyle diyor: "Avf b.
Malik el-Eşcai. Künyesi Ebu Hammad'dır. Meşhur sanabidir. Fetih yılında
müslüman olmuştur. Şam'da otururdu. Yetmiş üç yılında öldü."
[1131] "Mededİ, Mute'ye gelip yardım eden adamlardan
biridir." Müslim: 3/1374.
[1132] Hattabi, Şerhi Ebi Davud'da şöyle diyor: "Yufni
bil Müslim'in: Yani Müslümanlar arasındaki şiddettir."
Garibul hadis'de şöyle
diyor: "Yufrin nase: İnsanların saflarını yardı. Fery: Büyük iş manasındadır."Süneni
Ebi Davud: 2/163; Hattabi'nin Ğaribul Hadis: 2/571.
[1133] Müslim, Cihad ve Siyer bölümünde, "Öldürenin
selbi olmaya hak kazanması" konusunda, 3/1374'de, No: 1753'de rivayet
etmiştir.Ebu Davud, Cihad bölümünde, "istediğinde katili Selb'den alıkoyan
imam" konusunda, 3/163, No: 2719'da Ahmed b. Muhammedb. Hanbel yoluyla
Velid b. Müslim'den rivayet etmiştir.
[1134] Sireti İbni Hişam: 4/16.
[1135] Ahmed: 2/111 'de, Ebu Ömer'den rivayet etmiştir. Ebu
Davud, Cihad bölümünde, "Çatışma gününde kaçma konusunda: 3/106, No:
3647'de Züheyr yoluyla Yezid b. Ebi Ziyad'dan rivayet etmiştir. Mun-ziri şöyle
diyor: "Tirmizi ve İbni Mace rivayet etmişlerdir. Tirmizi şöyle diyor,
"Hadis hasendir. Bunu sadece Yezid b. Ebi Ziyad yoluyla biliyoruz."
Yezid b. Ziyad hakkında bir çok imam konuşmuştur." Muhtasar:
3/439.Tirmizi, Cihad bölümünde, "çatışmadan kaçma hakkındaki rivayetler"
konsunda, 4/215, No: 1716'da Süfyan yoluyla, Yezid b. Ziyad'dan rivayet etmiş
ve, "Bu hadis hasendir" demiştir.E!-Bani, "Ervaul ğalil"
de, 5/27, No; 1203'de şöyle diyor: "Bu hadis zayıftır."Nihaye:
3/283'de şöyle diyor: "Akkanın: Tekrar tekrar savaşa dönenler
manasınadır."
[1136] Buharı savaşlar bölümü, "Mute savaşı"
konusu: 5/87.
[1137] Sireti İbni Hişam: 3/472.
[1138] (Uyun'ui-Eser:
1/224-225'de şöyle diyor: "Alimler. Ubey-de'nin seriyyesinin mi, yoksa
Hamza'nın seriyesinin önce olduğunda ihtilaf etmişlerdir."
[1139] Tabakatu İbni Sa'd: 2/7
[1140] Tabakatu İbni Sa'd: 2/7.
[1141] Sireti İbni Hişam: 2/178.
[1142] İstiab: 3/1217, No: 1987'de şöyle diyor: "Umeyr
b. Adiy el-Hatmi. Hatmeoğu 11 arının imamı ve ama kurralan idi." Vakidi ve
savaşları nakledenler şöyle diyorlar: "Gözündeki engelden dolayı Uhud ve
Hendeğe katılmadı. Fakat müslüman oluşu eskidir. Asma' bintİ Mervan'ı Umeyr
öldürmüştür." Tabakatu İbni Sa'd: 2/27.
[1143] Esedül Ğabe; 2/311, No: 1900'e şöyle diyor:
"Salim b. Umeyr b. Sabit b. Nu'man b. Ümeyye b. Îmru'ul-Kays b. Sa'lebe b.
Amr b. Avf. Akabe, Bedir, Uhud ve diğer savaşlarının hepsine Rasulullah
(s.a.v.) ile birlikte katıldı. Muavye'nin hilafetinde öldü."
[1144] Tabakatu İbni Sa'd: 2/31. ;
[1145] Tabakatu İbni Sa'd: 2/36.
[1146] Tabakatu İbni Sa'd: 2/50.
[1147] Tabakatu İbni Sa'd: 2/78.
[1148] Tabakatu İbni Sa'd: 2/91.
[1149] Esedül Ğabe: 1/89, No: I04'de şöyle diyor: "Es'ad
b. Yezid b. Fakih b. Yezİd b. Halde b. Amir b. Zeria. Kelbi ve Musa b. Akabe
şöyle diyorlar: "Bedir'e katıldı." İbni İshak ise, onu Bedir
ehlinden zikretmiyordu."
[1150] Uyun'ul-Eser: 2/88.
[1151] Esedül Ğabe: 4/67, No: 3732'de şöyle diyor:
"Ukkaşe b. Mihsan b. Cirsan b. Kays b. Murre b. Kesir b. Ganem b. Budan b.
Esed b. Huzeyme el-Esedi. Künyesi Eba Mihsen'dir. Sahabenin ileri gelenlerinden
ve faziletlilerindendi. Medine'ye hicret etti. Bedir'e katıldı. Uhud, Hendek
diğer bütün savaşlara Rasulullah (s.a.v.) ile beraber katıldı. Rid-de
savaşlarında öldürüldü."
[1152] Tabakatu İbni Sa'd: 2/82:
[1153] Tabakatu İbni Sa'd: 2/85.
[1154] Tabakatu İbni Sa'd: 2/86.Mu'cemu ma istaceme'de,
3/1076'da şöyle diyor: "Zul kasse: Medine'nin Irak yolu üzerinde bir
yerdir.
[1155] Tabakatu İbni Sa'd: 2/86.Mu'cemul Buldan: 2/163-164'de
şöyle diyor: "El cemum: Selim, oğullarının topraktandır. Rasulullah'ın
savaşlarından biri burada oldu. Rasulullah (s.a.v.) Zeyd b. Harise'yi buraya
gönderdi.
[1156] Tabakatu İbni Sa'd: 2/87.
[1157] Tabakatu îbni Sa'd: 2/87.
[1158] Tabakatu İbni Sa'd: 2/88.
[1159] Tabakatu İbni Sa'd: 2/89.
[1160] Tabakatu İbni Sa'd: 2/89.
[1161] Uyun'ul-Eser: 2/109.Mu'cemuî Buldan: 5/77'de şöyle
diyor: "Medyen: Ebu Zeyd şöyle diyor: "Medyen, Kulzem denizi
kenarında, Tebük tarafında, Tebiik'e altı merhale uzaklıkta bir yerdir.
Tebük'ten büyüktür. Musa'nın su içtiği kuyu buradadır."Muncid, s. 489'da
şöyle diyor: "Medyen, Mısır topraklarında, Kulzem denizi kenarında, Tebük
hizasında bir beldedir."
[1162] Tabakatu İbni Sa'd: 2/89. ;Mu'cemul Buldan: 4/238'de şöyle diyor:
"Fedek. Hicaz topraklarında bir köydür, Medine'ye iki veya üç gecelik
mesafededir.
[1163] Uyunul Eser: 2/110.
[1164] İbni Sa'd: 2/90.
[1165] Uyunu'I-eser: 2/UI.fbn Sa'd: 2/92.
[1166] Uyunul Eser: 2/112; İbni Sa'd: 2/93. (1184)İbni Sa'd:
2/117.
[1167] Takribi 1/103, No: 87'de şöyle diyor: "Beşir b.
Sa'd b. Sa'le-be b. Culas el-Ensari el-Hazreci. Bedir'e katılmış bir sahabidir.
Aynul Temr savaşında şehid edilmiştir."
[1168] İbni Sa'd: 2/117.
[1169] İbni Sa'd: 2/118.
[1170] İbni Sa'd: 2/119.Mu'cemu Ma ista'ceme'de, 4/1284'de
şöyle diyor: "Meyfaah: Şam'daki Belka topraklarında bir köydür."
[1171] İbni Sa'd: 2/120.Mu'cemul Buldan, 5/449'da şöyle
diyor: "Yemun: Gatafanın bir suyudur. Ku ve Ruaf vadileri arasında, Teyma
ve Feyd arasındaki yol üzerindedir."Mu'cemul Buldan, 2/98'de şöyle diyor:
"Cubar: Medine ile Feyd arasında Hamyesoğullannın suyudur,"
[1172] Esedül Ğabe: 6/234, No: 6134'de şöyle diyor:
"Ebul Acva: Zühri şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) Ebul Acva
el-Selmi'nin komutasında Selim oğullarına bir seriyye gönderdi. Hepsi
öldürüldüler. İbni İshak, "İbni Ebil Acva'" diyor."
[1173] İbni Sa'd: 2/123.
[1174] İbni Sa'd: 2/124.Mu'cemul Buldan: 4/442'de şöyle
diyor: "Kedid: Hicaz'ın çıkışında bir yerdir."
[1175] Takrib: 1/134, No: 118'de şöyle diyor: "Cündüb b.
Mukeys el-Cühni. Medine'İidir. Sahabidir. Rivayete göre Abdullah b. Mukeys'in
oğludur. Dedesine nispet edilmiştir."
[1176] İbni Sa'd: 2/126.
-
[1177] Esedül Ğabe: 2/505, No: 2387'de şöyle diyor:
"Şucca b. Ebi Vehb b. Rabia b. Suheyb b. Malik el-Esedi. Künyesi Ebu
Vehb'dir. İlk müslümanlardandır. Habeşistan'a ikinci hicrette, hicret etti.
Medine'ye hicret etti. RasuiuIIah (s.a.v.) ile birlikte Bedir ve diğer bütün
savaşlara katıldı. Yemame günü şehid oldu."
[1178] İbni Sa'd: 2/127.
[1179] Esedül öabe: 4/485, No: 4472'de şöyle diyor:
"Ka'b b. Umeyr el-Ğaffari. Sahabenin büyüklerindendir. Rasulullah (s.a.v.)
onu sürekli seriyyelere komutan yapardı. Bir seferinde Şam topraklarındaki Zatu
Allah'a gönderdi. Arkadaşları şehid edildi. O yaralı olarak kurtuldu. İbni
İshak, "O ve arkadaşları şehid edildi" diyor."
[1180] İbni Sa'd: 2/127.
[1181] İbni Sa'd: 2/128.
[1182] İbni Sa'd: 2/31. Mu'cemul Buldan: 3/333'de şöyle
diyor: "Selasil: Cüzam topraklarında bir sudur."
[1183] Suheyli, Ravdul Enf: 7/525'de şöyle diyor:
"Selasit: Sudur. Tekili sel sele Mir."
[1184] Nihaye: 2/389.
[1185] Tehzibül Esma vel luğat: 2-1/11
[1186] Nihaye: 2/389.
[1187] İbni Sa'd: 2/132.
[1188] İbni Sa'd: 2/132.
[1189] İbni Sa'd: 2/133. Mu'cemul Buldan: 1/214'de şöyle
diyor: "İdem: Mekke ile Yemame arasındaki yolda bir sudur." Seyyid
Ali şöyle diyor: "İdem: Tuhame dağlarında bir vadidir. Medine'nin
bulunduğu vadidir."
[1190] Takrib; 2/410, No: 18'de şöyle diyor: "Ebu Hadrad
el-Esle-mi el-Medeni. İsminin Abd olduğu söyleniyor. Başka bir rivayete göre
ise Ubeyd'dir. Sahabidir. Rivayete göre Abdullah b. Ebi Hadrad'm babasıdır.
Abdullah, yetmiş bir yılında öldü. Tarihini koyar, Ebu Hadrad'ın bu tarihte
öldüğünü zannediyor. İbni İshak'da ise, "bu tarihte îbni Ebi Hadrad
ölmüştür. Bu İhtilaf yukarıda geçti. Hafız İbni Hacer bu konuya s: 545'de
zikrediyor. [1190] Mu'cemul Buldan: 4/182'de
şöyle diyor: "öabe: Medine'ye yakın, Şam tarafında bir yerdir. Gabe ile
Sil' arası sekiz mil'dir."
[1191] Mu'cemul Buldan: 4/182'de şöyle diyor: "öabe:
Medine'ye yakın, Şam tarafında bir yerdir. Gabe ile Sil' arası sekiz
mil'dir."
[1192] İbni Hişam: 4/203-204.
[1193] İbni Sa'd: 2/145-146.
[1194] Beyhaki Delailün Nübüvve: 5/77.
[1195] Mucem'ul-Buldan: 1/281'de şöyle diyor: "Evtas:
Havazır diyarında bir vadidir. Huneyn savaşı burada olmuştur."
[1196] Esedül Ğabe: 2/211, No: 1639'da şöyle diyor:
"Rabia b. Rafi' b. Ehbanb. Sa'tebeb. Dabiab. R&biab. Yerbu' b.
Semmakb. Avf b. İmruul Kays b. Bih'e b. Selim es-Selmi. Ona İbni Dağane
deniliyordu. Doğane annesiir. Huneyn savaşma katıldı. Dureyd b. Samt'ı öldürmüştür."
[1197] İbni Kesir: 3/640-641; İbni Hişam: 4/71.
[1198] tbni Sa'd: 2/152.
[1199] İbni Sa'd: 2/146.
[1200] İbni Sa'd: 2/146-147.
[1201] îbni Sa'd: 2/147.
[1202] Esedül Ğabe: 3/78, No: 2611 'de şöyle diyor:
"Tufeyl b. Amr b. Tarif b. As b. Sa'lebe b. Selim b. Fehm el-Ezdi
ed-Devsi. Mekke'de müslüman oldu. Yemame'de şehid edildi."
[1203] İbni Sa'd: 2/157.
[1204] İbni Sa'd: 2/160.
[1205] İbni Sa'd: 2/162.Mu'cemu ma ista'ceme'de, 2/489'da
şöyle diyor: "Has'ara: Siir-rat'da bir dağ ismidir."
[1206] Takrib: 1/372'de. No: 6'da şöyle diyor: "Dahhak
b. Süfyan b. Avf b- Ka'b b. Ebu Bekir b. Kilab el-Kilabi. Künyesi Ebu Said'dir.
Bilinen bir sahabidir. Peygamberin görevlilerinden biri idi. Sadakalara bakardı."
[1207] İbni Sa'd: 2/162.
[1208] Esedül Ğabe: 4/87, No: 3774'de şöyle diyor:
"Alkame b. Meczez b. A'var b. Ca'deb. Muazb. Alvare b. Amrb. Mudlec
el-Kina-ni ei-Mudleci. Ömer (r.a.) Alkame'yi bi'r ordu ile Habeşistan'a gönderdi.
Hepsi öldüler."
[1209] îbni Sa'd: 2/163.
[1210] İbni Sa'd: 2/164.
[1211] İbni Sa'd: ?/l 64.
[1212] İbni Sa'd: 2/164.
[1213] Sihah: 1/226'da şöyle diyor: "Nuğbe:
Heybedir."
[1214] (m) ve (a) nüshalarında; "işaret edeceğiz"
diye geçiyor.
[1215] Zehebi Tarihul İslam: 3/352.
[1216] Zehebi Tarihul İslam: 3/358-359.
[1217] Mu'cemul Buldan: 1/41'de şöyle diyor: "Busara:
iki yerin adıdır. Biri Şam'da, Küre havran'ın bir kasabasıdır. Diğeri de, Bağdat'ta
Akbera' yakınlarında bir köydür.
[1218] Mu'cemul Buldan: 1/519'da şöyle diyor: "Beytü
Cebrin: Gazze ile biiytül mukaddes arasında bir beldedir. Kudüs ile arası iki
merhaledir. Gazze ile arası daha yakındır."
[1219] Zehebi Tarih'ul-İslam: 3/375-376.
[1220] Mu'cemul Buldan: 3/413: "Mercus suffer:
"Ceylan ile Şam arasında, meşhur bir çöldür."
[1221] Tarihul İslam: 3/376-377.
[1222] Esedül Gabe: 2/54, No: 5768)de şöyle diyor: "Ebu
Cendel b. Süheyl b. Amr el-Amiri. İsmi As'tır. Mekke'de müslüman oldu. Babası
onu bağlayarak hapsetti. Hudeybiye günü Ebu Cendel Peygambere kaçtı. Kafirler
onu geri aldılar. İkinci sefer Ebu Basir ite kaçtı ve bir daha dön-deremediler.
Ömer'in hilafetinde öldü."
[1223] Mu'cemul Buldan: 4/237: "Fihl: Şam'da bir yerdir.
Rumlarla müslümanlar arasında bir savaş burada oldu."
Muncid'de şöyle diyor
s: 383: "Fihl: Ürdün'de eski bir şehrin kalıntılarıdır. Romalıların
Filistin ve Suriye'de inşa ettikleri on şehirden biridir. Müslümanlar orada
Bizanslıları kırıp geçirdiler." Miladi 635'te.
[1224] Tarihuljslam: 3/377.
[1225] Esedül Ğabe: 5/133, No: 4810'da şöyle diyor:
"Emz'ur b. Adiy el-İcli. Irak'lıdır. Sahabe olduğu söyleniyor. Halit b.
Velid ile Şam'ın kuşatmasına katıldı. Yermuk savaşına da katıldı. Parslarla
savaşta önemli etkileri vardır."
[1226] Zehebi Tarih'ul-İslam: 2/2-4^İbni Esir el-Kamil:
2/293-295; El-Bidayeve'n-Nihaye: 7/19-21; Tarih'uTaberi: 3/438-441.
[1227] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/4-7.
[1228] Esedül Ğabe: 1/322, No: 695 'de şöyle diyor:
"Cubeyr b. Hu-veyris b. Nakiz b. Abd b. Kusay b. Kilab. Peygambere
(s.a.v.) kavuştu ve onu gördü. Ebubekir Sıddık'tan rivayette bulundu. Babası
Huveyris'i Ali (r.a.) Mekke'nin fethinde Öldürdü. Bu da, oğlu Cubeyr'in sahabe
olduğuna delalet eder.
[1229] Takrib: 2/250, No: 1138'de şöyle diyor: "Museyyeb
b. Hazn b. Vehb el-Mahzumi. Künyesi Ebu Said'dir. O ve oğlu sahabedendir.
Ömer'in hilafetine kadar yaşadı."
[1230] Zehebi Tarih'ul-lslam: 2/10-11.
[1231] El-Bidaye ye'n-Nihaye: 7/37.
[1232] Takrib: 1/150, No: 123'de şöyle diyor: "Habib b.
Suhban el-Esedi el-Kahili. Künyesi Ebu Malik'tir. Kufe'lidir. Sikadır. Üçüncü
tabakadandır."
[1233] Tarih'ul-İslam: 2/11-12.
[1234] Tabakanı'l-Hanabile'nin haşiyesinde: 2/331, No: 437'de
şöyle diyor: "Ahmed b. Hemedan b. Şebib b. Hemedan el-Harrani. Fakih,
usulcü, kadı idi. Lakabı Necmeddin idi. Künyesi Ebu Abdullah b. Ebi Sena idi.
Kahi-re'ye geldi. Eserleri vardır. Altıyüz üç yılında Harran'da doğdu.
Eserlerinden bazıları: Edebiyat'da: Riayetüs Suğra. Fıkıhta: Riayetül Kübra.
Usulü Fıkıhta: El vafi. Altıyüz doksan beş yılında Kahire'de öldü."
[1235] (m) nüshasında
"beş bin" diye geçiyor.
[1236] (m) nüshasında
"bir milyon" diye geçiyor.
[1237] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/69-70.Mu'cemul Buldan:
2/156'da şöyle diyor: "Celvela: Horasan yolunda bir yerdir. Haikeyn ile
arası yedi fersahtır. Yakub'a uzanan en büyük nehirdir. Yakup'tan Bacisra'ya
gemileri taşır." Sihah: 1/317.
Muncid'de şöyle diyor:
s. 140: "Celvela: Irak'ta bir şehirdir."
[1238] Tarih'ul-İslam: 2/19-20.
[1239] EI-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/55.
[1240] Zehebi Tarih'ul-lslam: 2/20.
[1241] EI-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/97.
[1242] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/85.
[1243] Esed'ül-öabe: 5/65, No: 4671 'de şöyle diyor:
"Meczee b. Sevr b. Atir b. Züheyr b. Ka'b b. Amr b. Sedus es-Sedusi.
Ömer'in hilafetinde öldürüldü. Buhari sahabeler arasında zikrediyor. Fars
savaşlarında büyük etkisi olmuştur. Tüster'in fethinde, yüz tane Fars'ı
öldürdü. Onu da Hürmüzan Öldürdü. Onunla birlikte Bera b. Maki'de öldürdü ve
sonra Hür-müzan müslüman oldu."
[1244] Zehebi Tarih'ul-İslam: 2/29-31..
[1245] EI-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/97.
[1246] Mu'cemul Buldan: 4/458'de şöyle diyor: "Kirveyn:
İskenderiye yakınlarında bir yer ismidir." ,
Muncid: s. 439'da şöyle
diyor: "Kirveyn: Mısır'da bir şehirdir. İskenderiye ile Hermopolis
arasındadır. Orada müslümanlar ile Rumlar savaş yaptılar."
[1247] (a) nüshasında,
"Orada bulunan müslümanları öldürdüler" diye geçiyor.
[1248] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/105.
[1249] Tarihu Zehebi: 2/39-41.
[1250] Tarihu Taberi: 4/258.
[1251] Tarih'ul-İslam: 2/78-79.
[1252] Esed'ül-Ğabe: 3/259, No: 2974'de şöyle diyor:
"Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh b. Haris el-Amiri. Künyesi Ebu Yahya'dır.
Osman b. Af-fan'm (r.a.) süt kardeşidir. Onun annesi Osman'ı emzirdi. Fetihten
önce müslüman oldu. Rasulullah'a hicret etti. Sonra İslamdan dönüp mürted oldu.
Mekke'deki Kureyş'e gitti. Sonra Mekke'nin fethinde müslüman oldu. Osman onu
yirmi beş yılında Mısır'a vali olarak tayin etti. Onun eli ile Afrika
fethedildi. Rivayete göre, Osman ölünceye kadar Remle'de kaldı. Fitneden
kaçtı. Başka bir rivayete göre Sıffeyn'de Muaviye tarafında yer aldı. Başka
bir rivayete göre ise katılmadı. Bu doğrudur. Otuz altı yılında Askalan'd
[1253] Tarihu Taberi: 4/253.
[1254] Mu'cmel Buldan: 3/187'de şöyle diyor: "Subeytile:
Afrika'da bir şehirdir. Cercir'in şehridir. Kayravan ile arası yetmiş
mildir."
[1255] Mu'cemul Buldan: 4/420'de şöyle diyor: "Kayravan:
Tunus'ta mescidi ile meşhur bir şehirdir. Mescidi, miladı 670 yılında Akabe
b. Nafi! yapmıştır. Afrika'nın başkenti oldu."
[1256] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/152.
[1257] Tarih'ul İslam: 2/79.
[1258] Tarihu Taberi: 4/265-266; El-Kamil: 3/101.
[1259] (m) nüshasında
"Abd" diye geçiyor. Bu yanlıştır. Doğrusu "Ubeyd"dir.
[1260] Esed'üî-Ğabe: 3/531, No: 3474'de şöyle diyor:
"Ubeydullah b. Ma'mar Rasulullah'a (s.a.v.) kavuşmuştur. Medine ehlinden
sayılır. Sa-habeliğinde ihtilaf edilmiştir. Ebu Ömer "Onun gibisine sahabi
denilmez. Fakat Rasulullah'ı (s.a.v.) görmüştür" diyor. Rasulullah
(s.a.v.) vefat ettiğinde, o çocuktu. Abdullah b. Amir'le beraber İstahr'da
şehit edildi."
[1261] Mu'cemul Buldan: 1/211 'de şöyle diyor: "Isıahr:
Üçüncü iklimde bir fars beldesidir. Fars beldelerinin en yakını ve en
meşhurudur."
[1262] Mu'cemul Buldan: 1/318'de şöyle diyor: "Bazağis:
Herat, Merv ve Ruz arasındaki köyleri kapsayan bölgedir."
[1263] Mu'cemul Buldan: 5/396'da şöyle diyor: "Herat:
Horasan şehirlerinin en meşhur, büyük şehridir." Muncid s. 550'de şöyle
diyor: "Herat: Afganistan'da bir şehirdir."
Tarih'ul-îslam:
2/115-116; EI-Kamil: 2/135; Tarihu Taberi: 4/316.
[1264] Esedül Ğabe: 3/220, No: 2909'da şöyle diyor:
"Abdullah b. Hazim b. Esma b. Salat b. Habib. Künyesi Ebu Salih
es-Selmi'dir. Horasan vahşiydi. Meşhur bir kahramandı. Rivayete göre sahabi idi
ve Serahs'ı fethetti. İbni Zübeyr olaylarında Horasan valisiydi. Fitnedg,
yetmiş bir yılında Horasan'da öldürüldü."
[1265] Tarih'ul-îslam: 2/182.
[1266] Mu'cemul Buldan: 5/180'de söyle diyor: "Mukran:
Şehir ve köyleri kapsayan geniş bir vilayettir. Kiman'ın doğusunda, Sicistan'ın
güneyinde, denizin kuzeyinde, Hindistan'ın batısında bir vilayettir."
Muncid, s. 509'da şöyle
diyor: "Buluğistan'da bir sahil beldesidir. Muhammet b. Kasım
fethetmiştir."
[1267] Mu'cemul Buldan: 4/402'de şöyle diyor: "Kandabil:
Sind'de bir şehirdir. Nühde denilen vilayetin bir kasabasıdır."
Muncid s. 424'de şöyle
diyor: "Buiuğistan'da bir beldedir." "Bulğistan: Batı
Pakistan'da, güney batıdaki bölgedir." Muncid: s. 84.
[1268] Mu'cemul Buldan: 4/423'de şöyle diyor: "Kikan:
Taberistan yakınındaki beldelerdir."
[1269] İbni Esir'in El-Kamil: 3/381. Haris b. Murre el-Fihri
değil "el-Abdi" dir. Savaştıkları beldeler, Hind değil, Sind
beldeleridir.
[1270] Tarih'u!-İslam: 2/210. '
[1271] İbni Esir el-Kamil: 3/437
[1272] Tarih'ul-îslam: 2/210
[1273] Tarih'ul-İslam:'2/213.
[1274] Mu'cemul Buldan: 3/281'de şöyle diyor: "Susul
Aksa: Şehri Tarkale olan küçük bir beldedir." Muncid: s. 27 T de şöyle
diyor: "Me-rakis'in güneyinde bir beldedir."
[1275] Esedül Ğabe: 2/267, No: 1783'de şöyle diyor:
"Züheyr b. Kays el-Belvi. Sahabe olduğu söyleniyor. Zahir b. Kays b.
Züheyr b. Kays'ın dedesidir. Zahir, Hişam b. Abdülmelik'in Burke valisi
idi."
[1276] Tarih'ul-İslam: 2/353-354; İbni Esir el-Kamil:
4/105-109.
[1277] (a) nüshasında
"Avrebe" diye geçiyor. Zehebi'nin Tarİh'in-de böyledir.
[1278] Lisan'ul-Mizan: 5/375, No: 1221 'de şöyle diyor:
"Muhammed b. Mervan b. Hakem el-Emevi. Bilinmiyor. Zühri ondan rivayet
etmiştir."
[1279] Mu'cemul Buldan: 1/159-160'da şöyle diyor:
"İrminiyye: İki tanedir. Büyük ve küçük İrminiyye. Birisi Babul Ebvab ile
Rum belleri ve Kabak dağı arasındadır. Sultanın tahtı oradadır."
Muncid'de: s. 15'de şöyle diyor: "Erminiyye: Bugün Türkiye ile Rusya
arasındadır."
[1280] Tarih'ul-İslam: 3/234.
[1281] A'lam: 4/284'de şöyle diyor: "Abdullah b. Musa b.
Nusayr el-Lahmi. Mağribi fetheden komutanlardan biridir. Babası ile Endülüs'e
girmeden önce Afrika'da idi. Babası onu Kayravan'a Doksan uç yılında atadı.
Doksan yediye kadar orada kaldı. Süleyman b. Abdülmelik onu azlederek, yerine
Kureyş'in azadh kölesi Muhammed b. Yezid'i atadı. Tarihçiler burada ihtilaf
ediyor. Ibni Uzari ve başkaları:
"Muhammed
Abdullah'ı hapsedip işkence ederek onu öldürdü" diyorlar. İbni Habib ise
şöyle diyor:
"Bişr b. Safvan
el-Kelbi vali olunca, hicri 102'de Abdullah b. Musa'yı, Haccac b. Yusuf'un
azadh kölesi Yezid b. Ebi Müslim'i öldürmekle suçlamış ve ona karşılık olarak
öldürmüştür. Başım da Yezid_b. Abdul-melik'e, Şam'a göndermiş ve Yezid de onun
başını teşhir etmiştir."
[1282] Mu'cemul Buldan: 3/209'da şöyle diyor;
"Serdaniyye: Büyük Mağrib denizinde bir adadır. En uçtaki en büyük
şehirdir." Muncid: s. 250'de: "İtalya'dadır" diyor.
[1283] (e) nüshasında,
"Kardeşinin oğludur" diyor. Bu hatadır. Doğrusu kızkardeşi olacak.
(m) nüshasında,
"Kızkardeşinin oğludur" diyor. Herhalde yazanlann hatasıdır.
[1284] Nefhittib'de: 3/14, No: 14'de şöyle diyor: "Eyyüb
b. Habib el-Lahmi. îbni Hibban, onun Musa b. Nusayr'ın kızkardeşinin oğlu
olduğunu nakletmektedir. Eşbiliyye halkı onu, Abdülaziz b. Musa'nın öldürülmesinden
sonra Endülüs sultanına takdim ettiler. Onun günlerinde saltanatın
Eşbiliyye'den Kurtaba'ya taşınmasına karar verdiler. Onlarla Kur-taba'ya girdi.
Altı ay valilik yaptı."
[1285] Tarih'ul-îslam: 3/37.
[1286] Mu'cemul Buldan: 2/119'da şöyle diyor: "Cursum:
Kinan ile Turşum arasında Esedoğullannın suyudur."
[1287] Siyeri A'lamun Nübela: 4/1410, No: 160'da şöyle diyor:
"Kuteybe b. Müslim b. Amr b. Husayn b. Rabİa el-Bahili. Künyesi Ebu
Hafs'ür. Cesur ve kahramanlardan biridir. Havarzim, Buhara ve Semer-kand'ı
fethetti. Sonra Ferğane'yi fethetti. Doksan beş yılında Türk beldelerini
fethetti. Doksan altı yılında öldürüldü."
[1288] Tarih'ul-İslam: 3/237.
[1289] Tarih'ul-İsîam: 3/239.
[1290] Mu'cemul Buldan: 2/350'de şöyle diyor: "Horasan:
Geniş bir vilayettir. Sınırlan, Irak'tan Hind, Taharistan, Gazne, Sicistan ve
Kirmana dayanır."
Muncid'de: s. 174'de şöyle diyor: "Horasan bugün bölünmüştür. Bir kısmı İran'dadır. Meşhur şehirleri Nisabur'dur. Bir kısmı Afganistan'dadır. Herat ve Belh şehirleri meşhurdur. Bir kısmı Türkmenistan'dadır. Merv meşhur şehridir."
[1291] Tarih'ul-İslam: 3/240-241.
[1292] Mu'cemul Buldan'da şöyle diyor: "Semerkand:
Bilinen, meşhur bir beldedir. Zulkarneyn'in inşa ettiği şehirlerden olduğu
söyleniyor. Suğd vadisinde yüksek bir yerde yapılmış bir beldedir."
[1293] Mu'cemul Buldan: 3/308'de şöyle diyor: "Şaş:
Birçok alim orada yetişmiştir. Maveraun nehirdedir. Ravi ve alimlerden birçoğu
oraya nispet edilir."
Muncid: 282'de şöyle
diyor: "Semerkand'ın kuzeydoğusunda bir beldedir. Taşkent'e bakar. Taşkent
Özbekistan'ın başkentidir."
[1294] Mu'cemul Buldan: 4/253'de şöyle diyor: "Ferğane:
Maveraun nehirin geniş ve büyük şehirlerinden biridir. Türkistan beldelerine
yakındır."
Muncid: s. 387'de şöyle
diyor: "Ferğane: Türkistan'da, Serdarya nehri üzerinde bir şehirdir."
[1295] Mu'cemul Buldan: 3/222'de şöyle diyor: Çok sulu bir yerdir.
Ağacı ve kuşları çoktur. Çokça köyü vardır. Buhara ve Semerkand arasındadır.
Semerkand'ın kasabasıdır."
[1296] Tarih'ul-İslam: 3/326-327.
[1297] Tarih'ul-İslam: 3/327.
[1298] Tarih'ul-İslam: 3/328.
[1299] (m) nüshasında
"Eacib" diye geçiyor.
[1300] O, Ebu Halit b. Mihleb b. Ebi Sufre el-Ezdi. İbni
Kutey-be'nin Mearifte zikrettiğine göre, Babası Ölünce, yerine oğlunu atadı. O
zaman Yezid otuz yaşında idi. Yaklaşık altı yıl görevinde kaldı. Abdulmelik b.
Mervan, Haccac b. Yusuf'un görüşüyle onu azletti. Yerine Süleyman'ı Horasan'a
atadı. Yezid görevde iken Cürcan ve Duhistan'i fethetti. Halife b. Hayyat
şöyle diyor:
"Yüz iki yılında,
Yezid b. Mihleb kırkdokuz yaşında iken öldürüldü. Büyük, cesur ve keremli biri
idi." Vefeyatul A'yan: 8/322, No: 787.
[1301] Mu'cemul Buldan: 4/13'de şöyle diyor:
"Taberistan: Geniş bi bölgedeki beldelerin genel ismidir. Çoğu yeri
dağdır. Önemli şehirleri Du-histan, Cürcan, îsteraba, Ceylan ve Deylemana
komşudur. Rey ve Kav-miş, Deylem ve Ceyl arasndadır."Muncid: s. 471 'de
şöyle diyor: "Mazenderan: Kazvin denizinin kenarında bir güney
beldesidir. Araplar orayı fethettikten sonra Taberistan diye
isimlendirmişlerdir. Miladi 644'de almışlardır. İran'da bir şehirdir."
[1302] Mu'cemul Buldan: 2/2/119'da şöyle diyor: "Curcan:
Taberis-tan ile Horasan arasında büyük ve meşhur bir şehirdir."
Muncid: s. 48'de şöyle
diyor: "Iranda bir şehirdir."
[1303] Tarih'uf-İslam: 3/330.
[1304] (m) nüshasında
yoktur.
[1305] (m) nüshasında yoktur.
[1306] Tarih'ul-İslam: 3/331-333.
[1307]
Mu'cemul Buldan: 3/218-219'da şöyle diyor: "Şerir: Kinane-oğullarınm
beldelerinden bir yerdir. Seri, Lan ile Babul
ebvab arasında geniş bir yerdir istaharri şöyle diyor: "Şerir, bir bölgenin adıdır. Şehir adı değildir. Şerir ahalisi
hristiyandir. Bu şeririn bazı Fars meliklerine aittir. Şerir taht
manasındadır. Bunun altından bir şerir olduğu söyleniyor."
[1308] Zehebi'de, "Avmik" diye geçiyor. Muhakkik
Zehebi'de, "Ğumeşk" olduğunu söylüyor. Fakat İbni Esir'in el
[1309] Mu'Cemul Buldan: 1/149'da şöyle diyor: "Erz:
Taberistan dağ- larının başlangıcında, Deylem tarafında küçük bir beldedir.
Sağlam bir kalesi vardır."
[1310] Tarih'ul-İslam: 5/26.
[1311] İbni Esir el-Kamil: 4/368-369. -
[1312] El-Beyanul Mağrib: 2/47'de şöyle diyor:
"Abdurrahman b. Muaviye b. Hişam b. Abdülmeîik b. Mervan b. Hakem b. Ebil
As b. Ümey-ye. Künyesi Ebu'l-Mutarrif tir. Annesi, Mağrib'de esir alınan
berberi bir kadındır. İsmi Rah veya Radah'tır. Yüzpnüç yılında Şam'da doğdu.
Yüz yetmiş iki yılında öldü. Otuz üç yılı dörtbuçuk ay halifelik yaptı. Yirmi
beş yaşında iken Endülüs'e girdi. Yüz yirmi sekiz yılında Kurtuba'da kendisine
biat edildi."
[1313] El-Beyanul Mağrib: 2/62'de şöyle diyor: "Hakem b.
Hişam b. Abdurrahman. künyesi Ebu'l-As'tır. Annesi Zuhruf tur. Yüz elli dört
yılında doğdu. Babasının ölümünden sonra, yüz seksen yılında yirmi altı
yaşında iken kendisine biat edildi. Yirmi altı yıl halifelik yaptı. Yüz iki
yılında öldü."
[1314] Mu'cmel Buldan: 3/255'de şöyle diyor: "Semmure:
Celali-ke'de bir şehirdir."
Muncid: s. 263'de şöyle
diyor: "Semmure: İspanya'nın kuzey batısında bir şehirdir."
[1315] Beyanul Mağrib: 2/156'da şöyle diyor: " Abdurrahman b. Muhammed. Kardeşi Mutarrıf b. Emir Abdullah b. Muhammed b. Abdurah-man b. Hakem er-Rab'di b. Hişam er-Radi b. Abdurrahman ed-Dahil onu öldürdü. Künyesi Ebu Mutarrıf idi. Lakabı Ennasiru Iidinillah idi. Annesi Müzne idi. Yaşı yetmiş üç idi. Dedesi emir Abdullah'ın öldüğü gün, üçyüz yılında kendisine biat edildi ve devlet başkanı oldu. Üçyüz elli yılında öldü."
[1316] Mu'cemul Buldan: 3/161'de şöyle diyor:
"Endülüs'te, Kurtu-ba yakınlarında, küçük bir şehirdir."
[1317] İbni Esir el-Kamil: 5/28-29.
[1318] İbni Esir el-Kamil: 6/66/67.
[1319] Tarihti Taberi: 9/195.
[1320] İbni Esir el-Kamil: 7/406-407.
[1321] (a) nüshasında
"Zurake" diye geçiyor.
[1322] El-Kamil fi't-Tarih: 7/533. (
[1323] Mu'cemul Buldan: 3/433'de şöyle diyor: "Sun Şam
denizi kenarında, Ürdün şehirlerinden sayılan bir şehirdir. Akka ile arası
altı fersahtır. Akka'nm doğusundadır."
[1324] Tarih'ut-İslam, el yazması: c. 4/L 128. Halep'teki
Ahmediy-ye kütüphanesindeki nüshadan alınmıştır. No: 1220. :Tarih'ul-İslam: no:
148. Mekke'deki ilmi araştırmalar merkezi. El-Kamilu fi't-Tarih: 10/488, No:
2489."
[1325] Mu'cemul Buldan: 4/141 'de şöyle diyor: "Akka:
Şam denizi kenarında bir şehirdir."
[1326] Rabat kütüphanesinde el yazması: 90/L 135'de katıylı
Tarih'ul-îslam'a bakılabilir. Mekke'deki İslamı araştırmalar merkezi, No: 151
'e bakılabilir. El-Kamil fi't-Tarih: U/129-130.
[1327] Mu'cemul Buldan: 4/I7'de şöyle diyor: "Taberiyye:
Ürdün şehirlerinden birdir. Gur tarafındadır. Şam ile arası üç günlük
mesafedir. Beytül Mukaddes ile arasında üç günlük mesafedir. Akka ile arası iki
günlük mesafedir."
[1328] Üçüncü Ahmed Kütüphanesi: 10/L 171'de katıyh
Tarih'ul-İs-lam. Mekke'deki ilmi araştırmalar Merkezi, 598'de kayıtlı kitaba
bakılabilir.
[1329] Vefeyatul A'yan: 2/402, No: 381 'de şöyle diyor:
"Ebu Muham-med Abdulmu'mİn b. Aîi el-Kaysi el-Kugi. Mehdi diye bilinen
Muham-med b. Tumertu onu atadı. Onu diğer adamlarının önünde tutardı. Sırrını
ona söylerdi. Merakiş'te işler ondan sorulurdu. O zaman oranın sahibi,
Mulsimin meliki Ebu'l-Hasan Ali b. Yusuf b. Taşif in idi. îlk aldığı
beldelerden biridir. Sonra Harran, Tilmisan, Fas'ı aldı. Sınırlan uzak
Mağ-rib'e kadar uzandı. Afrika beldeleri ve Endülüs'e kadar sınırlarım genişletti.
Müminlerin emiri diye isimlendiriliyordu. Beşyüz elli sekiz yılında öldü. Otuz
üç yıl başta kaldı."
[1330] Mu'cemul Buldan: 5/231'de şöyle diyor: "Mehdiye:
İki tanedir. Biri Afrika'dadır. Diğerini ise Abdulmu'mİn b. Ali Sila yakınında
kurdu. Rum denizinin kenanndadır."
Muncid'de: s. 517'de
şöyle diyor: "Mağrib'de bir yerdir. Atlas okyanusunun kenarındadır."
[1331] Bu olay, Beşyüz elli dört yılında oldu. Üçüncü Ahmet
kütüphanesi: 15/L-172~b'de kayıtlı Tarih'ul-İslam'da böyle naklediliyor.
Me-ke'deki ilmi araştırmalar merkezi, No: 598'de bakılabilir.
[1332] Üçüncü Ahmed kütüphanesi: 15/L-173-b'de kayıtlı el
yazma- ı /. sı Tarih'ul-İslam.
Mekke'deki İlmi araştırmalar merkezi, No: 598'de bakılabilir.
[1333] Üçüncü Ahmed Kütüphanesi: 5/L-176-a'da kayıtlı
Tarih'ul-İslam Mekke'deki İslami araştırmalar merkezi, No: 598'e bakılabilir.
[1334] Üçüncü Ahmet Kütüphanesi: 15/189a-b'de kayıtlı Tarih'ul-İs-Iam.
İslami araştırmalar merkezi: no: 598. Mekke.
[1335] Mu'cemul Buldan: 4/453'de şöyle diyor: "Kerek:
Balebek yakınlarında büyük bir köydür."
Muncid: s. 436'da şöyle
diyor: "Ürdün'de, Kudüs'e 148 km uzaklıkta bir şehirdir."
[1336] Mu'cemul Buldan: 1/155'de şöyle diyor: "İremu
zatul imad: İskenderiye olduğu söyleniyor. Çoğu Şam olduğunu söylüyor.
Bazılan-da Sana ile Hadramevt arasında, Yemen'de bir şehirdir, diyorlar. Şeddat
b. Ad'ın inşa ettiği şehirdir."
[1337] Mu'cemul Buldan 3/414'de şöyle diyor:
"Saffuriyye: Şam'da, Ürdün tarafında, Taberiyye yakınında bir
beldedir."
[1338] Mu'cemul Buldan: 4/421 'de şöyle diyor:
"Saffuriyye: Şam'la, Ürdün tarafında, Taberiyye yakınında bir
beldedir."
[1339] Mu'cemul Buldan: 5/248'de şöyle diyor: "Nabulus:
Filistin topraklarında meşhur bir şehirdir. İki sıradağ arasındadır."
[1340] Mu'cemul Buldan: 4/280'de şöyle diyor: "Ğule:
Filistin'in, Şam tarafında bir beldesidir."
[1341] Mu'cemul Buldan: 2/14'de şöyle diyor: "Tibnin:
Sur ile Şam arasındaki Banyas kentine bakan, Amir sıradağları arasında bir şehirdir."
[1342] Mu'cemul Buldan: 2/109'da şöyle diyor: "Cubeyl:
Bir görüşe göre, Suk'takİ dağdır. Başka bir görüşe göre ise; silm dağıdır.
Cebelin küçültülmüşüdür. Dağcık manasına gelir. Aynı zamanda Cubeyl, dördüncü
iklimde Şam sahilinde bir beldedir. Beyrut'un doğusunda meşhur bir
beldedir."
[1343] Mu'cemul Buldan: 4/122'de'şÖyle diyor: "Askalan:
Şam'da, Filistin tarafında, Gazze ile Beytü Cjbrin arasında, deniz kenarında
bir şehirdir. Oraya Şam'ın damadı denîlitv".
[1344] Mu'cemul Bulan: 2/44'de şöyle diyöf: "Dânrmı
Gazzeden Mısır'a giderken yol üzerindeki bir kaledir.
[1345] Üçüncü Ahmed Kütüphanesi: 15/L 210-214, b. İlmi
Araştırmalar merkezi: no, 598. Mekke.
[1346] Mu'cemul Buldan: 1/270'de şöyle diyor: "Antartus:
Şam denizi kenarında bir şehirdir. Şam'ın sahildeki son şehridir. Humusan ilk
şehirlerindendir."
Tarihu Zehebi:
"Tarsus." diye geçiyor. El yazması: 15/215- a. İlmi Araştırmalar
merkezi: No: 598 Mekke.
[1347] Mu'cemul Buldan: 2/104-105'de şöyle diyor:
"Şam'da, Halep tarafında deniz kenannda, lazkiye yakınında bir kaledir.
Salahaddin geri fethetmiştir." H, 584.
[1348] Mu'cemui Buldan: 3/436-437'de şöyle diyor:
"Sihveyn: Şam denizi kenarında, Humus yakınında bir kaledir. Dağ tarafında
sakin ve sağlam bir kaleye sahiptir. Salahaddin Hicri 584 yılında geri
aldı."
[1349] Mu'cemui Buldan: 1/478'de şöyle diyor:
"Balatunus: Şam denizi kenannda, Haleb'e bağlı, lazkiye karşısında bîr
kaledir."
[1350] Mu'cemui Buldan: 1/474'de şöyle diyor: "Bekas:
Deniz kenarında, Halep tarafında bir kaledir.
[1351] Mu'cemui Buldan: 3/352'de şöyle diyor: "Şuğr: İki
dağın üzerinde karşılıklı duran iki kaledir. Aralarında hendek gibi bir vadi
vardır. Antakya'ya yakınırlar.
[1352] Mu'cemui Buldan: 1/467'de şöyle diyor: "Bağras:
Lekam dağı eteğinde bîr şehirdir. Antakya ile arası, dört fersahtır."
Muncid: s. 80'de şöyle
diyor: "Türkiye'de bir kale kahntısıdır."
[1353] Mu'cemui Buldan: 1/383'de şöyle diyor: "Berzuye:
Şam sahiline yakın, bir dağın üzerinde bulunan bir kaledir."
[1354] Mu'cemui Buldan: 3/270'de şöyle diyor: "Şevbek:
Şam tarafında, sağlam bir kaledir. Kerk yakınında, Amman, ile ve Kalzem arasındadır."
[1355] Mu'cemui Buldan: 3/412'de şöyle diyor: "Safed:
Humus ve Şam'a uzanan sıradağlarda bir şehirdir. Aynı zamanda Lübnan dağlarından
biridir."
[1356] Mu'cemui Buldan: 4/493'de şöyle diyor: "Kevkeb:
Taberiy-ye şehrine uzanan dağlarda sağlam bir kaledir. Ürdün'e bakar. Salahaddin
fethetmiş tir."
Muncid'de şöyle diyor:
"Kevkebüî heva: Hafya'ya yetmiş üç km. uzaklıkta bir Filistin şehridir.
Salahaddin fethetmiştir. Miladi: 1189'da."
[1357] Üçüncü Ahmet Kütüphanesi- Türkiye: 15/L-215-a-b'de
kayıtlı Tarih'ul-İslam. Mekke'deki ilmi araştırmalar merkezi no: 598 'e bakılabilir.
[1358] Bu şekilde mana düzgün olmuyor. Halbuki, "Bu
ikisi gayri müslimlerindi" denilmesi gerekiyor.
[1359] Üçüncü Ahmet Kütüphanesi: 15/218-219'da kayıtlı Tarih'ul
İslam. İlmi Araştırmalar Merkezi: 598'e bakılabilir.
[1360] Mu'cemul Buldan: 3/182'de şöyle diyor: "Sibtih:
Mağrib beldelerinden, meşhur bir şehirdir. Fas ile arası on günlük
mesafedir."
Muncid'de şöyle diyor:
s. 246: "Sibtih: İspanya Mağrib'inde bir şehirdir."
[1361] Üçüncü Ahmet Kütüphanesi: 15/237-b, 238-a da kayıtlı
Ta-rih'ul İslam. İslami araştırmalar merkezi: No: 598.
[1362] Mucem'ul-Buldan: 22/402'de şöyle diyor:
"Berellus: İsken-deriyye tarafında, denize yakın, Nil nehri üzerinde küçük
bir Mısır şehridir."
[1363] Üçüncü Ahmet Kütüphanesi, Türkiye: 15/L, 270-b'de
kayıtlı Tarih'ul-İslam, İslami Araştırmalar Merkezi: 598.
[1364] Mu'cemul Buldan: 5/212'de şöyle diyor: "Mansura:
Dimyat ile Kahire arasında bir şehirdir."
[1365] Şazaratuz Zeheb: 5/240.
[1366] Mu'cemul Buldan: 3/297'de şöyle diyor: "Siser:
Hemedan'da büyük bir beldedir. Hemedan ile Azerbeycan arasındadır."
Muncid'de şöyle diyor:
"Sis: Kilikiyye'ye en yakın şehirdir. Melikler fethetmiştir. Miladi:
1374'de."
[1367] Mu'cemul Buldan: 2/449'da şöyle diyor: Derbend:
Kapıların kapısıdır." Muncid: s. 191'de şöyle diyor: "Derbend: Kazvin
denizi kenarında, Afganistan'ın batısında bir şehirdir. Araplar orayı
"kapı" veya "kapıların kapısı" diye
isimlendirmişlerdir."
[1368] Mu'cemul Buldan: 1/133'de şöyle diyor: "Ezene:
Massise yakınında sınırda bir şehirdir." Muncid: s. 11 'de şöyle diyor:
"Ezene veya etene: Kilikya'da bir şehirdir."
[1369] Mu'cemul Buldan: 5/144-145'de şöyle diyor:
"el-Massise: Ceyhan kenarında, Şam sınırında, Antakya ile Rum beldeleri
arasında, Torsusa yakın bir şehirdir."
[1370] Halep'teki Ahmediyye Kütüphanesinde, 1220 numarayla kayıtlı,
C-5/L-1819 nolu Tarih'ul-İslam ilmi araştırmalar merkezi. Mekke'e 149 nolu
eser, üçüncü Ahmed kütüphanesi: 15/325-327-b'de kayıtlı Ta-rih'ul-îslam, ilmi
Araştırmalar merkezi- Mekke'de 598 nolu esere bakılabilir.
[1371] Mu'cemul Bulan: 5/309'da şöyle diyor: "Nube:
Mısır'ın güneyinde geniş ve büyük hristiyanların bölgesidir. Yaşantıları
zordur. Asvan'dan sonraki ilk beldeleridir.
[1372] Dunkule: Nube'deki büyük bir şehirdir. Nube Melik'inin
Nil kenarındaki oturma yeridir. Mu'cemul Buldan: 2/470.
[1373] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 14/269-270.
[1374] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 13/295-296.
[1375] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 12/313.
[1376] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 13/320-321.
[1377] Tarihi Zehebi Londra'daki Britanya müzesinde,
112-L-a'da kayıtlıdır. Ümmül Kura kütüphanesi no: 392'ye baklabilir.
[1378] Müslim Kader; "Kuvveti emretmek ve acizliği
terketmek" bölümü: 1/31, No: 2664; "Ebu Hureyre'den hadiser
cüzü.İbni Mace Mukaddime Kader bölümü: 1/31, No: 79; Ebubekir b. Ebu Şeybe Ali
b. Muhammed et-Tenafüsi ve Abdullah b. İdris yoluyla... Bu son kişinin elinde
Müslim'in lafzına benzer bir hadis cüzü vardır.İbn Mace Züht: Tevekkül ve Yakin
Bölümü: 2/1395, No: 4168. İbn Halan ve Erac yoluyla rivayet etmişdir. E'rac'da
hadisin bir cüzü vardır.Ahmed: 2/366; Rabia ve E'rac yoluyla rivayet etmiştir.
Ancak müellif, "Bu hadis her iki sahihte de vardır" dese de ben bu
hadisi Buhari'de bulamadım.
[1379] Müslim'de fazladan "sana sığınırım" cümlesi
vardır. Bu, aynı şekilde Buhari'de de sabittir. Ancak Müslim'de mevcut
değildir. O sadece, selefe uymaktadır.
[1380] Müslim Zikir, Dua, Tevhid ve İstiğfar; "Acizlik,
Tenbellik v.b'den Allah'a sığınma" bölümü: 4/2079, No: 2706: Aynı lafızla
Enes'ten rivayet etmiştir.Buhari Dua; Ölüm ve Hayatın fitnesinden Allah'a
sığınma bölümü: 7/159. Aynı lafızla Mu'temir ve Enes yoluyla rivayet
etmiştir.EbuDavudSalat, îstiaze Bölümü: 2/189, No: 154. Mu'temir ve Süleyman
b. Temimi yoluyla rivayet etmiştir.
[1381] Buhari Da'avat Galebetür Rical Bölümü: 7/158...
Enes'ten rivayet etmiştir.Tirmizi Da'avat; Muhammed b. Yesar bize bahsetti
Bölümü: 5/520, No: 3484, Mus'ab b. Medeni, Amr b. Ebu Amr, yoluyla rivayet
etmiştir. Bu sonucunda hadis özet halinde vardır ve bu konuda şöyle demektedir:
Bu hadis bu yönüyle Amr b. Ebu Amr'ın hadisinden daha gariptir.Nesai Îstiaze:
Hüzünden Allah'ı sığınma Bölümü: 8/258. Said b. Süleyman ve Amr b. Ebu Amr
yoluyla Rivayet etmiştir ki bu sonucunda hadis kısaca vardır.
[1382] (Nevevi)
Takrib'de; 2/251, No: 1152'de der ki: Mus'ab b. Sa'd b. Ebi Vakkas ez-Zühri,
Ebu Ziirare el-Medeni sikadır. Üçüncü kuşaktandır, îkrime b. Ebu Cehl'e
yetişmiştir. 103 senesinde ölmüştür.
[1383] (İbn Kesir)
Nihaye (Tam adı el-Bidaye ve'n-Nihaye'dir): 2/217'de şöyle der: Rezil bir Ömre
dönmekten sana sığmırm. Yani ömrün sonnudaki ihtiyarlık, acizlik, hüzün ve
rezil olan her şeyden...
[1384] Buhari Da'avat Cimrilikten Allah'a sığınma bölümü:
7/158 aynı lafızla Mus'ab'dan rivayet etmiştir.
Müslim Zikir, Dua,
Tevbe, İstiğfar; Acizlik, Tembellik vb Allah'a sığınma bölümü: 4/208, No:
2706. Enes yoluyla benzerini rivayet etmiştir.
[1385] öuhari Da'avat Dünya Fitnesinden Allah'a Sığnma
Bölümü: 7/164 ve Cimrilikten Allah'a sığınma Bölümü: 7/158.
[1386] Müslim, Zikr, Dua, Tevbe, İstiğfar; İşlenen ve
işlenmeyen bütün şerler'den Allah'a sığınma Bölümü: 4/2088, No: 2722.
[1387] (m) ve (a)
nüshalarında "Menşauha" diye geçiyor.
[1388] (m) ve (a)
nüshalarında "Yestehilu" diye geçiyor. Bu hatadır.
[1389] Hatabi el-Garip: 2/496'da şöyle diyor: Tepeli., yani
meyilli ve düz.
[1390] Lisan'ul-Arap: 3/269'da şöyle diyor: Düzlük, Harğüç
v.b şekildeki az meyil...
[1391] Sihah: 2/2356'da ise şöyle diyor: Lus (rasa) sabit
kılmak anlamındadır.
[1392] Ahmed: 5/350. Aynı lafızla rivayet etmiştir. İbni
Cezime Zekat, "Rasulullah'ın {s.a.v.) elini sadık olana vurup şeytanı
ondan menetmesi vb. anlatımı "bölümü: 4/105, No: 2457, Muhammed b. Abdullah
el-Mahzumi ve Ebu Muaviye yoluyla rivayet etmiştir. İbn Cezime,.
"A'meş'in, İbn Beride'yi duyup duymadığına vakf değilim"
demiştir.Muhakkik der ki: İsnadı zayıftır. Çünkü A'meş müdellistir. Eb Muaviye
bu hadis hakkında onun için, "Onu ondan dinlediğini biliyorum"
demiştir.Hakim Müstedrek, Zekat: 1/417, Muhammed b. Said b. el-İsfahani ve Ebu
Muaviye yoluyla rivayet etmiştir ve "Şeyheyn (yani Buhari ve Müslim) şatı
üzere sahihtir. Oysa ikisi de onu almamışlardır. Zehebi'de ona uymuştur"
demiştir.Beyhaki Sünen-i Kübra Zekat; Cimrilik, pintilik ve hırslılığın kötülenmesi
Bölümü: 4/187.
[1393] Tirmizi Tefsir: 5/454, No: 3369, Ebu İsa: "Bu
hadis sadece bu yönüyle bildiğmiz garip bir hadistir" demiştir.Arnavuti,
Camiu'I-usul üzerine yaptığı yorumda şöyle demiştir: Bu hadisin senedinde, İbn
Hibban'dan başkasının güvenilir saymadığı Süleyman b. Ebi Süleyman el-Haşimi
vardır. Geri kalanlar güvenilirdir. Ca-mi'uI-Usul: 6/447.
[1394] Sinan'la şöyle demiştir: 1/426: Bulaştırmak,
lekelemektir.
[1395] (.Mim, ayn)'da
akıl şeklindedir.
[1396] Abdulfettah Ebu Gudde, Risalet'ül-Müsterşidin üzerine
yaptığı yorum: s. 82. Hadisi Beyhaki, Zühd bölümünde zayıf bir senetle rivayet
etmiştir. Enes'in hadisinden de onun bir şahidi vardır. (Bu hadis) Pek
çoklarının dillerinde "adevvuyke" yani tesniye (ikinci) kalıbıyla cari
olur. Bu şekildeki telaffuzun aslı yoktur. Meşhur akın ise "adevveke"
yani müfred (tek) şeklindedir. Bunu Allame Acluni, Keşf'ul-Hafa ve
Mezü'ul-İlbâs: 1/I43'te ifade etmiştir.Hafız Iraki ise şöyle diyor: İhya
hadislerinin tahricinde kitabın başlan acaiptir. B/7- Beyhaki Züht bölümünde
îbn Abbas'ın hadisinden almıştır. (Bu hadisin) senedinde hadis uyduran
Muhammed b. Abdurrah-man el-Cazevan vardır.Zebidi, Şerh'ul-îhya: 7/206: Bunda
Zebidi, Iraki'nin sözünün akabinde şöyle diyor: Onun del i 1 lend i rdiği ni
Hafız İbn Hacer'in yazısıyla buldum. Ayrıca bu hadis için Enes v.b
varyantlarından başka varyantlar da vardır.
[1397] Müslim'de: "Kaçanların ardındaki savaşçı,
çalışanların ardındaki istiğfar eden gibidir" şeklindedir.
[1398] Siracu'l-Muluk.
[1399] Buhari Edeb Gazaptan korkma Bölümü: 7/19.Müslim
İyilik, Sıla Edeb; "Gazap anında kendine hakim olanın fazileti ve hangi
şeyle-gazap gider bölümü: 4/2014, No: 2609; Yahya b. Yahya, Abdulala b. Hammad
ve Malik yoluyla rivayet etmiştir.
[1400] Beyhaki Sünen'ül-Kübra Siyer, Korkaklık ve Cesaret
Bölümü: 9/170.
[1401] İbn Mübarek Kitab'ul-Cihad: s. 93, No: 111.Ebu Davud
Cihad Cür'et ve Korkaklık Bölümü: 3/26, No: 2511.Abdullah b. Yezid ve Musa b.
Ali b. Rebah yoluyla rivayet etmiştir.
[1402] Tirmizi Kıyametin Sıfatları bölümü altmış nolu konu:
4/667, No: 2516. Tirmizi hadisin hasen ve sahih olduğunu söylemiştir. Esedü'l
rĞabe: 3/293.Şuabu'l İman: Cilt: 1/60. Şam'daki Dar'ül-Me'mun li't-Turas yayınlarında
el yazması ve fotokopisi bulunmaktadır. Mekke'deki Ummül Kura Üniversitesinin
kütüphanesindeki 2130 nolu kitaba bakılabilir.Beyhaki'nin başka bir rivayeti
şöyledir: "Hatandan dolayı sana musibet gelmez. Yine bilki galibiyet,
sabırla; zorluk, kurtuluşla beraberdir."Munziri şöyle demiştir:
"Muhammed b. Tahir bunun muttasıl (birleşik) bir senet olduğunu
söylemiştir. Müslim, (bu hadisin) Musa b. Ali, Alinin babası ve sahabeden bir
topluluk yoluyla gelmiş olmasıyla delil getirmiştir. El-Muhtasar: 3/369, No:
2401.Mevarid'uz-Zaman Zekat, Cimrilik Bölümü: s. 207, No: 808. Musa b. AH b.
Rebah ve Makberi yoluyla rivayet etmiştir.Feyz'ül-Kadir: 4/160, Suyuti burada
hadisin hasen olduğunu söyler. Mtinavi ise hadisi Buhari'nin kendine ait tarih
kitabında rivayet ettiğini söyler.İbn Ebi Hatem ise senedinin muttasıl olduğunu
söyler.Zeynu'd-Din Irak'ı ise senedinin iyi (ceyyid) olduğunu
söylemiştir.Beyhaki Sünen'ül-Kübra, Siyer Bölümü, Korkaklık ve Cesaret konusu:
9/170, el-Makrizi ve Musa b. Ebi Rebah yoluyla rivayet etmiştir. Bakz.
Tarih'ül-Kübra.
[1403] Buhari Cihad Siyer; Boyunda kılıç taşıma ve yüklenme
bölümü: 3/228. Hadise "Biz onu deniz gibi görürdük. Ya da "Deniz
olarak demiştir" ibaresini de eklemiştir.Müslim Fezail Nebi'nin (s.a.v.)
cesareti ve savaşa atılması bölümü: 4/1803, No: 107; Yahya b. Yahya et-Temimi,
Said b. Mansur, Ebu'r-Ra-bi el-Ataki ve Ebu Kamil yoluyla rivayet etmiştir.
Bunların hepsi de Hammad b. Zeyd'den almıştır. Lafızları da Buhari'nin lafzı
gibidir.Ebu Davud Edeb. Bu meseleye ilgili ruhsat hakkındaki rivayetler bölümü:
5/263, No: 4988, Katade ve Enes yoluyla benzerini kısaca rivayet
etmiştir.Tirmizi Cihadın fazileti, Panik anında çıkış bölümü: 4/199, -No: 1687,
Katade ve Enes yoluyla Buhari'nin lafzının benzerim rivayet etmiştir.
[1404] En-Nihaye: 4/82. Temel, Süratle adımların birbirine
yakınlığı bölümü.
[1405] Buhari Cihad Siyer, Panik anındaki sürat ve hızlılık
bölümü: 4/10 ve Buhari Cihad, Siyer, Ağır (tenbel) at bölümü: 3/219.
[1406] Nesai'ye gelince, o da Sünen'i Kübra'yı doğrular.
Çünkü ben onu Sünen'i Suğra'da görmedim.
[1407] Sahih'i Müslim, Cihad ve Siyer Bölümü; Huneyn savaşı
konusu: 3/1401, No: 1776.79 Aynı lafızla... el-Bera şöyle demiştir: Vallahi
sıkıntı (savaş) kızıştığında ona (s.a.v.)-sığınırdık. Bizim en cesurumuz dahi
onu yani Peygam-ber'i (s.a.v.) (yardıma) çağırırdı.
[1408] Bütün nüshalarda "kaçtınız" şeklindedir.
Doğru olan ise Buhari ve Müslim'de sabit olduğu gibi "kaçtınız mı?"
şeklindedir.
[1409] Müslim, Cihad ve Siyer bölümü, Huneyn savaşı konusu:
3/141, No: 1776. Aynı lafızla rivayet etmiştir.
Buhari Meğazi Bölümü,
Allah Teala'nın, "Huneyn günü çokluğunuz hoşunuza gitmişti" ayetinin
izahı konusu: 5/99, Gander ve Şu'be yoluyla, küçük bir değişiklikle rivayet
etmiştir.Tirmizi Cihad Bölümü, Savaş anındaki sebat konusu: 4/199, No: 1688
benzeri bir lafızla rivayet etmiştir.Takrib; 2/73, No: 623'de şöyle diyor: Amr
b. Abdullah ei-Hameda-ni Ebu İshak es-Sabii çokça hadis rivayet eden (Ebu
Hureyre v.b gibi), güvenilir ve Abid'dir. Üçüncü asırdandır. 129 senesinde
ölmüştür. Bundan önce öldüğü de söylenir.
[1410] Esedü'I-Ğabe: 6/144, No: 5959'da şöyle demiştir: Ebu
Sufyan b. Haris b. Abdulmuttalib b. Haşim b. Abdimenaf el-Kureyşi el-Haşimi
Nebi'nin (s.a.v.) amcası oğludur. Rasulullah'ın (s.a.v.) süt kardeşi idi. İkisini
de Halime es-Sadiye emzirdi. Önceleri peygamber (s.a.v.) hicret etti. Sonra
islam'a girdi ve güzel bir müslüman oldu. Rasululullah (s.a.v,) ile beraber
fetihte bulundu, sevinçlere şahit oldu ve güzel belalara uğradı. Sonra
Rasulullah (s.a.v.) Ebu Sufyan'i sevdi ve onu cennetle müjdeledi ve:"Ümit
ederim ki sen Ham za'd an hemen sonrasın" dedi.
[1411] Lisanu'1-Arap: 3/691'de şöyle dedi: Hareket (Nefd)
Nefede mastardır. Mesela, elbise ve saç v.b hareket etti veya ettirdi denilir. Yani
onu hareket ettirdiğinde...
[1412] Nihaye'de şöyle dedi: 2/480. Şuara'nın cemi olan=
şu'r; -şin'in zammesi ve ayn'ın sükunuyla yazılan şekli- kızıl bir bitkidir.
Deve yada eşeklerin arkasında çıkan beyazlık (şeklindeki yara) olduğu da
söylenmiştir ki bu (yara) hayvana çok eziyet verir.
[1413] Nihaye: 2/95'de şöyle demiştir: (de'da) (tede'da),
yuvar!" ' ve düştü anlamındadır.
[1414] Sireti İbni Hişam: 3/31.
[1415] Uyunul Eser: 2/14.
[1416] Müslim, Cihad ve siyer bölümünde, "Huneyn
savaşı" konusunda: 3/1398, No: 1775'de rivayet etmiştir.
[1417] Ebu Davud, Elbiseler bölümünde, "Başlığın üzerine
sarık" konusunda: 4/247, No: 1784'de Musannif yoluyla Kuteybe'den rivayet
etmiştir. Tirmizi, "Bu hadis hasen ve ğaribdir. İsnadı sağlam değildir.
Ebu Hasan el-Askalanİ ve İbni Rukane'yi bilmiyorum" diyor.
[1418] Mizzi, Tehzibu'l-Kemal: 1/417.
[1419] Mecma'uz-Zevaid, Menkıbeler bölümü, "Faziletinde
cami olan" konusunda: 9/46'da Muhammed b. Ukayl'dan rivayet edilmiştir.
Heysemi şöyle diyor:"Bezzar rivayet etmiştir. Senedinde bilmediğim kişiler
vardır."
[1420] Nihaye: 1/194.
[1421] Nihaye: 5/152.
[1422] Buharı Sahabeler bölümünde, "Ömer'in (r.a.)
menkıbesi" konusunda, 4/199'da rivayet etmiştir/Ayrıca Edeb bölümünde,
"Gülme ve tebessüm etme" konusunda, 7/93'de rivayet etmiştir. Aynca
yaratılışın başlangıcı bölümünde, "İblis ve askerlerinin sıfatlan"
konusunda, 4/96'da rivayet etmiştir.Müslim, Sahabenin Faziletleri bölümünde,
"Ömer'in (r.a.) fazileti" konusunda, 4/1864'de, No: 2396'da, Yakub b.
İbrahim b. Sa'd yoluyla babasından rivayet etmiştir.
[1423] Mecma'uz-Zevaid, Menkıbeler bölümü, "Ömer'in
müslüman oluşu" konusunda, 9/61'de Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet
edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani Kebir ve Evsat'da rivayet
etmiştir. Ke-bir'in isnadı sahihtir."Aynı şekilde, 9/62'de Sevban'dan
rivayet etmiştir. Heysemi, "Tabe: rani rivayet etmiştir. Senedinde Yezid
b. Rabia er-Ribhi vardır. Terkedilmiştir. İbni Adiy, "Mahzuru
olmayacağını ümid ederim" diyor. Diğer ra-vileri sikadırlar."Aynı
şekilde, Sahabenin Menkıbeleri bölümünde, "Ömer'in (r.a.) menkıbesi"
konusunda, 1/262'de, No: 338'de, Hasan'dan rivayet etmiştir. Muhakkik,
"İsnadı zayıftır. Çünkü mürseldir. Fakat İbni Sirin'den gelen ikinci bir
mürsel ile güçleniyor. Hasen sened oluyor" diyor.Mevarid'uz-Zam'an,
Menkıbeler bölümünde, "Ömer'in (r.a.) fazileti" konusunda, s. 535,
No: 2180'de, Aişe'den rivayet etmiştir.Uyun'ul-Eser, "Ömer'in (r.a.)
müslüman oluşu" konusu, i/11 'de Aişe'den rivayet edilmiştir.
[1424] Sireti İbni Hişam: Ömer b. Hattab'ın (r.a.) müslüman
oluşu: 1/294.
[1425] Sireti îbni Hişam: Ömer b. Hattab'ın müslüman oluşu:
1/294.
[1426] Riyadun Nadre: 1/197.
[1427] Riyadu'n-Nadre: 1/209.Mecma'uz-Zevaid, Menkıbeler
bölümünde, "Şeytanın Ömer'den korkuşu menkıbesi" konusunda, 9/70'de
mana ile rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor:"Taberani iki isnadla
nakletmiştir. İkinci rivayetin isnadı sahihtir. Ancak Şa'bi İbni Mes 'ud'dan
işitmerniştir. Pirinci rivayette Mes'udi vardır. Sikadır. Fakat
karıştırmıştır." Mes'udi'nin rivayeti Şa'bi'nin rivayetiy-le
destekleniyor. Sahih olduğu ortaya çıkıyor.
[1428] Riyadun-Nadre: 1/208.
[1429] Riyadu'n-Nadre: 3/208.
[1430] Müslim Sahabenin faziletleri bölümünde, "Ali'nin
(r.a.) fazileti" konsunda, 4/1870-1871'de rivayet etmiştir. El-İstiab:
3/1097.
[1431] Buhari, Cihad ve siyer bölümünde, "Rasulullah'm
(s.a.v.) İslam ve peygamberliğe daveti" konusunda, 4/5'de Sehl b. Sa'd'dan
rivayet etmiştir.Müslim, Sahabenin menkıbeleri bölümünde, "Ali'nin (r.a.)
menkıbesi" konusunda, 4/1872, No: 2405 'de Selme b. Ekva'dan rivayet
etmiştir.Tirmizi, Menkıbeler bölümünde, "Ali'nin (r.a.) menkıbesi"
konusunda, 5/638, No: 3724'de, Sa'd b. Ebi Vakkas'dan rivayet etmiştir.
[1432] Ahmed, 3/16'da rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid
Menkıbeler Bölümünde, "Ali'nin (r.a.) cesareti ve bayrağı taşması"
konusunda, 9/124'de rivayet edilmiştir.
[1433] Biyografisi, s: 386'da geçti.
[1434] Lisan'ul-Mizan: 3/361, No: 1454'de şöyle diyor:
"Abdullah b. Mus'ab ez-Zübeyri Mus'ab b. Abdullah'ın babasıdır. İbni Main,
"Zayıftır" demiştir. İbn Hibban, "sikadır" diyor. Buharı
ve îbni Ebu Hatim zikretmişler, fakat görüş belirtmemişlerdir.
[1435] O, Mus'ab b. Sabit b. Abdullah'dır. S: 424'de geçti.
[1436] Takrib: 1/367, No: 97'de şöyle diyor: "Sa'sa'a b.
Suhan el-Ab-di. Kufe'ye geldi. Büyük bir tabiindir. Muhadram'dır. Sikadır.
Muavi-ye'nin hilafetinde öldü."
[1437] Riyadun Nadre fi menakibil aşere: 2/225.
[1438] Zehairil Ukba.
[1439] Riyadu'n-Nadre: 2/225.
[1440] El-İstiab: 3/1123.
[1441] Takrib'de şöyle difor: "Muttalib b. Ziyad b. Ebi
Züheyr es-Sekafİ. Sakitoğullarmn azadh kölesidir. Kufe'lidir. Saduktur. Vehmedebiliyor.
Sekizinci tabakadandır. Seksenbeş yılnda öldü."Mizan'da şöyle diyor:
"ibni Main ve başkaları, "sikadır" diyorlar. Ebu Davud,
"Sahihtir" diyor. Ebu Hatim, "delil olmaz" diyor. İbni
Sa'd, "zayıftır" diyor."Tehzib'de şöyle diyor: "Ahmed ve
İbni Main, "sikadır" diyorlar. İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir.
İbni Adiy, "Hasan ve Garip hadisleri var. Münker hadisini görmedim.
Mahzuru olmayacağnı ümit ederim" diyor. İçli, "Kufe'lidir.
Sikadır" diyor."Takrib: 2/254, No: 1175; Mizan: 4/128, No: 8591;
Tehzib: 10/177, No: 231.
[1442] Biyograisi s: 165'de geçti.
[1443] Biyografisi s: 329'da geçti.
[1444] Takrib: 1/409, No: 255'de şöyle diyor: "Abdullah
b. Hasan b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib el-Haşimi el-Medeni. Künyesi Ebu Muham-med'dir.
Sika ve değerli biridir. Beşinci tabakadandır. Kırkbeş yılının başında, yetmiş
beş yaşında öldü."
[1445] (a) nüshasında
"Hayber" kelimesi yoktur.
[1446] Siret-i îbn-i Hişam: 3/216.
[1447] (m) nüshasında
kesiretün diye geçiyor.
[1448] îbni Mübarek Cihad kitabında, s. 77, 91 'de No: 92'de
rivayet etmiştir.Hılyetul Evliya: 8/174'de rivayet edilmiştir. İsbehani şöyle
diyor: "İs-hak b. Yahya b. Talha'mn ğarib hadislerindendir. Süleyman'dan
sadece İbni Mübarek nakletmiştir."Tabakatu İbni Sa'd: 3/218'de özetle
nakledilmiştir.Mevarid'uz-Zam'an: s. 546, No: 2213'de rivayet edilmiştir.Hakim,
Sahabenin marifeti bölümünde, 3/266'da Aişe'den rivayet etmiş ve, "Bu hadisBuhari
ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat onlar rivayet etmemişlerdir."
demiştir.Mecma'uz-Zevaid, Savaşlar ve Siyer bölümünde, "Uhud savaşı"
konusunda, 2/112'de Arşe'den rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor:
"Bezzar rivayet etmiştir. Senedindeki İbni Yahya b. Talha terkedilmiştir"
diyor.Îbni Mübarek'in ikinci bir rivayetinde şöyle diyor: "Musa b. Talha
bana şöyle dedi:"Talha otuz yedi veya yetmiş beş yara ile geri döndü. Yan
tarafı parçalanmştı. Orta parmağı felç olmuştur. Erkeklik organı kesilmişti."
s: 71, 80, No: 92.Aynısını Hakim, Müstedrek, Savaşlar bölümü: 3/25'de rivayet
etmiş ve, "Buhari ve Müslim'in şartlaryla sahihtir" demiştir. Zehebi
de bu görüştedir.Kenz'ul-Ummarın sahibi: 10/426'da bu hadisi uzunca nakletmiş
ve Ebu Davud et-Tayalisi, İbni Sa'd, İbni Seniy, Taberani Evsat ve Kebir'de,
Darekutni Efrat'da, Ebu Nuaym Marifet'de, İbniAsakir ve Ziya el-Mak-disi'ye
nispet etmiştir.Keşf 'ul-Estar an Zevaidil Bezzar, Hicret ve Savaşlar bölümü,
"Uhud savaşı" konusu: 2/324'de rivayet edilmiştir. Bezzar şöyle
diyor:"Bunu Ebu Bekir Sıddık'a nispet eden kimseyi bilmiyoruz. Bundan
başka senedinin olduğunu da bilmiyoruz. İshak'tan İbni Mübarek ve bir topluluk
rivayet etmiştir."Heysemi, Mucemma': 6/112'de şöyle diyor: "Bezzar rivayet
etmiştir. Senedinde İshak b. Yahya b. Talha vardr. Terk
edilmiştir."Takrib: 1/62, No: 443'de şöyle diyor: "İshak b. Yahya b.
Talha b. Ubeyduüah et-Teymi. Zayıftır. Beşinci tabakadandır.
[1449] Tehzibu Tarihi İbni Asakir: 7/86.
[1450] Istiab: 2/511-512.
[1451] Riyadun Nadre: 2/264.
[1452] Buharı, Savaşlar bölümünde, "Meleklerin Bedir'e
gelmeleri" konusunda, 5/14'de rivayet etmiştir.
[1453] Nihaye: 2/101.
[1454] Tarih ve Cerh ve Ta'dil'de zikretmişler ve hakknda
sukut etmişlerdir.Tarih: 6/372, No: 2675; Cerh: 6/261, No: 1443.
[1455] Riyadu'n-Nadre: 2/266. Şöyle diyor: "Beğavi
Mu'ceminde rivayet etmiştir.
[1456] Riyadu'n-Nadre: 2/270.
[1457] (m) ve (a)
nüshalarında, "ve ok yarası" diye naklediliyor.
[1458] (m) ve (a)
nüshalarında, 4'fiha' fazladır.
[1459] Buhari, Sahabeler bölümünde, "Zübeyr b. Avvam'ın
menkıbesi" konusunda: 4/211 'de rivayet etmiştir.
[1460] Riyadu'n-nadre: 2/262'de şöyle diyor: "Beğavi
Mu'cem'inde rivayet etmiştir.
[1461] Takrib: 1/161, No: 229'da şöyle diyor: "Hassan b.
Sabit b. Munzir b. Haram el-Ensari el-Hazreci. Künyesi Ebu Abdurrahman veya Ebu
Velid'dir. Rasulullah'm (s.a.v.) şairidir. Meşhurdur. Elli dört yılında
yüzyirmi yaşında Öldü."
[1462] Riyadu'n-Nadre: 2/268-269.
[1463] Mecma'uz-Zevaid, Meğazi ve Siyer bölümünde, "Uhud
savaşı" konusunda: 6/113'de rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: ,"Bezzar rivayet etmiştir. Senedindeki
Osman b. Abdurrahman b. Vakkas terkedilmiştir."
[1464] Riyadun Nadre fi menakibil aşere: 2/295.
[1465] Nihaye: 4/210'da şöyle diyor: "Tekevvefe:
Toplamaktır. Küfe ismi de buradan geliyor."Lisan'ul-Arap: 3/314'de şöyle
diyor: "İbni Seyyid'e şöyle diyor: "Küfe bu şekilde isimlendirildi.
Çünkü Sa'd burayı inşa etmek isteyince, orayı onlara gösterdi ve, "burada
toplanın" manasındaki, "Te-kevvefu fi hazal mekan"
dedi." ;
[1466] İstiab: 2/608; Riyadu'n-Nadre: 2/268.
[1467] İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde rivayet etmiştir.
Kavileri sikadır. Yalnız, "Maktu" hadîstir.
[1468] Riyadu'n-Nadre: 2/299.
[1469] Safvetüs Safve: 1/361.
[1470] Esedül Gabe: Amir b. Abdullah b. Cerrah'ın
biyografisi: 3/128, No: 2705. İbni Esir şöyle diyor: "Vakidİ bunu
reddediyor ve, "Ebu Ubeyde'nin babası İslam'dan önce öldü" diyor.
Fakat ilim ehli bu görüşü red ediyor."
[1471] Nihaye: 4/278'de şöyle diyor: "Leveke: Bir şeyi
yutmaya çalışmaktır."
[1472] Sireti İbni Hişam, Uhud Savaşı: 3/39-40. Tabakatu İbni
Sa'd Hamza: 3/18; Vakidi: 1/267.
[1473] Vakidi Uhud Savaşı: 1/317.
[1474] Takrib: 2/66, No: 543'de şöyle diyor: "Amrb.
Sabit, Ebu Mik-dam el-Kufi'nin oğludur. Bekir b. Vaü'in azadalı kölesiflir.
Zayıftır. Red edilmekle itham edilmiştir. Sekizinci tabakadandır. Yetmiş iki
yılında öldü."
[1475] Cerh'te şöyle diyor: "Sabit b. Hürmüz.
Ebu'l-Mikdam el-Haddad. Bekir b. Vail'in azadh kölesidir. Amr b. Ebi Mikdam'ın
babasıdır. Ahmed onun için, "sikadır" diyor. Yahya b. Mani,
"sikadır" diyor. Ebu Hatim, "salihtir" diyor."Mizan'da
şöyle diyor: "Sabit b. Ebi Mikdam, bazı tabiinlerden rivayet etmiştir.
Meçhuldür. İbni Cevzi böyle naklediyor. Sabit'in Ebu Mikdam olması uzak bir
ihtimal değildir. O sabit b. Hürmüz'dür. İbni Müsey-yeb'den rivayette
bulunmuştur. Sikadır. Nesai onunla delil getirmiştir.Cerh: 2/459, No: 1854;
Mizan: 1/368, No: 1377.
[1476] Siyeri A'lamun Nübela: Cafer b. Ebu Talib'in
biyografisi: 1/211. Muhakkik şöyle diyor: "Ravileri sikadır. Ancak senedi
kopuktur. Amr b. Sabit'in babası altıncı tabakadandır. Senedi şöyledir. Ebu
Ahmed ez-Ziibeyri Amr b. Sabit'ten o da babasından rivayet etmiştir."
[1477] Esedül Ğabe: 1/206, No: 391 'de şöyle diyor:
"Bera b. Malik b. Nadr el-Ensari. Enes b. Malikin kardeşidir. Uhud'a ve
hendeğe katıldı. Diğer bütün savaşlara Rasulullah'a (s.a.v.) yanında katıldı.
Bedir'e katılmadı. Cesur ve yiğit biriydi. Tuster günü Farslar yenildikten
sonra yirmi beş yılında Hürmüzan tarafından öldürüldü."
[1478] Esedül Ğabe: Bera b. Malik: 1/207, No: 391. İbni
Abdül-berr'in İstiab: Bera b. Malik: 1/153, No: 172; Hılyetül Evliya Bera b. Malik:
1/350, No: 50.
[1479] Esedül Ğabe Bera b. Malik: 1/206.
[1480] Siyeri A'lamun Nübela Bera b. Malik'in Biyografisi:
1/196. İsnadı Ma'mar Eyyüb'den, o da İbni Sirin'den rivayet etmiştir. Muhakkik
şöyle diyor: "Ravileri sikadır. Fakat sened kopuktur. İbni Şirin Be-ra'dan
işitmemiştir."
[1481] Biyografisi: s. 508'de geçti.
[1482] Tertibi! Kamus: 4/239'da şöyle diyor: "İnhena:
Eğilmektir." İbni İshak: 3/19'da şöyle diyor: "Eğilinceye kadar,
onunla düşmanı biçmendir.'
[1483] Bütün nüshalarda, "Hişam" diye naklediliyor.
Doğrusu, "İbni Hişam"dır.
[1484] Sireti îbni Hişam: 3/19-20.
[1485] Nihaye: 4/219.
[1486] Sireti İbni Hişam Kılıçların yıkanması: 3/43.
[1487] Esedül Ğabc, Semmak b. Hurşe: 2/352. İbni Esir şöyle
diyor: "O gün öldürüldü. Bir rivayete göre ise yaşadı ve Ali (r.a.)
tarafında Sıf-fin savaşına katıldı. Birinci görüş daha doğrudur."
[1488] Nihaye: 1/339'da şöyle diyor: "Yecsu: Dizlerinin
üzerine oturdu."
[1489] Teöibil Kamusul Muhit: 4/91'de şöyle diyor:
"Kinanetus si-ham: İçinde tahta olmayan, deriden ok torbasıdır."
[1490] Biyografisi: s. 309'da geçti.
[1491] Siyeri A'lamun Nübela: Ebu Talhâ el-Ensari'nin
biyografisi:2/32.Müstedrek Sahabenin Marifeti Bölümü: 2/302'de rivayet
edilmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadis bu senedle rivayet edilmemiştir.
Ravileri-nin hçpsi sikadır. Bu hadisi Ali b. Yezid b. Ced'an'dan, o daEnes'den
rivayet etmiştir."Zehebi şöyle diyor: "Ravilerİ sikadır. Bu metin
İbni Uyeyne yoluyla Ali b. Ced'an'dan o da Enes'den merfu olarak rivayet
edilmekle meşhurdur. Müslim'in şartına uygundur."
[1492] Bütün nüshalarda, "Kervan" diye geçiyor.
Doğru olanı "deve" şeklindedir.
[1493] Esedül Ğabe: 2/111.
[1494] Siyeri A'lamın Nübela, Halit b. Velid'in biyografisi:
1/366.
[1495] Bütün nüshalarda "Hizam diye naklediliyor. Bu
yanlıştır. Doğrusu Takrib'de geçtiği gibi "Hazim"dir. Biyografisi: s.
320'de geçti.
[1496] Tabakatu İbni Sa'd Ebu Bekir Sıddık'ın Necd'deki Kilab
oğullarına gönderilen seriyyesi: 2/118.
[1497] Takrib: 1/229, No: 170'de şöyle diyor: "Havvat b.
Cubeyr el-Ensari. Sahabidir. Bedir'e katıldığı söyleniyor. Kırk altı yılında
veya daha sonra öldü. Yetmiş dört yaşındaydı."
[1498] Sihah: 2/554'de şöyle diyor: "Vedetun: Güvenli
sakin yerdir"
[1499] Sihah: 5/2026'da şöyle diyor: "Li emetin:
Zırh'tır."
[1500] Sihah: 6/2294'de şöyle diyor: "Seniye: Eğilmek,
bükülmektir."
[1501] Sihah: 5/1788'de şöyle diyor: "Felele: Dönmek yüz
çevirmektir."
[1502] Sihah: 3/339'da şöyle diyor: "Şase: Emretti
manasınadır. Sa-is ise emreden, yönlendiren manasındadır."
[1503] Esedül Ğabe: 5/477, No: 5519'da şöyle diyor:
"Yezid b. Es-id b. Asid'e. Babası Esid ve Amcası Ebu Haysame el-Ensari ile
birlikte Uhud'a katıldı."
[1504] Esedül Ğabe: 1/108, No: 160'da şöyle diyor:
"Esid. Esid b. Useyd'dir. Bu Ebu Useyd Malik b. Rabia b. Budn b. Amir b.
Avf b. Harise el-Hazreci es-Saidi'dir. Abdan el-Mervezi sahabeden
zikretmiştir."
[1505] Esedül Ğabe: 3/52, No: 2560'da şöyle diyor:
"Dırar b. Ezver. Ezver'in adı Malik b. Evs b. Cezime b. Rabia b.
Malik'tir. Künyesi Ebu Ezver'dir. Şair, cesur ve atak biriydi. Ebu Bekir'in
hilafetinde Halit b. Ve-lid'in emri ile Malik b. Nuveyre et-Temimi'yi öldüren
kimsedir. Yema-me'de Müseyleme'nin öldürülmesine şahid oldu. Orada büyük bir
bela-,ya uğratıldı. îki ayağı da kesildi. Dizlerinin üzerinde sürünerek savaşmaya
başladı. Atların ayaklan altında kaldı ve öldü."
[1506] İbni Asakir. Bulamadım.
[1507] İbni Asakir: Bulamadım.
[1508] Mecma'uz-Zevaİd, Cihad bölümü, "Savaşta
meşveret" konusunda: 5/319'da rivayet edilmiştir. Taberani de kesik
senetle rivayet etmiştir.
[1509] (m) nüshasında
"savaşta" diye naklediliyor.
[1510] (m) nüshasında,
"Sayılır" diye naklediliyor.
[1511] Takrib: 2/69, No: 575'de şöyle diyor: "Amr b.
Dinar el-Mek-ki. Künyesi Ebu Muhammed el-Esrem'dir. Cuhmoğulanmn azadh
köle-sidir. Sikadır. Dördüncü tabakadandır. Yirmi altı yılında öldü.
[1512] Tehzib'de şöyle diyor: "Cafer b. Zübeyr b. Avam
b. Huvey-Iid b. Esed b. Abduluzza el-Kureşi el-Esedi. Zübeyr'in en küçük çocuğuydu.
Annesi, Kays b. Sa'lebe oğullarından Zeyneb diye biriydi."Esedül Ğabe'de
şöyle diyor: "Abdullah b. Zübeyr ve Cafer b. Zübeyr'in Rasulullah'a
(s.a.v.) biat ettikleri söyleniyor. Bu yanlıştır. Biat edenler Abdullah b.
Zübeyr ve Abdullah b. Cafer'dir. O zaman altı yaşında idiler."
[1513] Riyadun Nadre fi Fadailil Aşere: 2/280.
[1514] Takrib'de şöyle diyor: "Abdurrahman b. Muavİye b.
Huveyris el-Ensari ez-Zerki. Künyesiyle meşhurdur. Saduktur. Hıfzı kötüdür.
Mür-cie olmakla itham edilmiştir. Altıncı tabakadandır. Otuz yılında
öldü."Cerh'te şöyle diyor: "Malik'e, o sorulunca "sika
değildir" dedi. İbni Main, "Onun hadisi delil olmaz" diyor. Ebu
Hatim, "Güçlü değildir. Hadisi yazılır. Ama delil olmaz"
diyor.Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir. îbni
Adiy, "Hadisi çok değildir. Malik Medine'Ii olduğu için onu daha iyi
bilir. Ondan birşey rivayet etmemiştir." diyor."Takrib: 1/498, No:
1116; Cerh: 5/284, No: 1352; Tehzib: 6/272, No: 539.
[1515] Biyorafisi, s: 549'da geçti.
[1516] (m) nüshasında,
"Talha" diye naklediliyor. Bu açık bir hatadır.Esedül Ğabe: 2/66,
No: 1281'de^öyle diyor: "Hanzala b. Ebi Amir el-Evsi. Hanzala,
Müslümanların ileri çelenlerinden ve faziletlilerin-dendi. Meleklerin
yıkamasıyla meşhurdur. Uhud günü şehid edildi.
[1517] (m) nüshasında
yoktur
[1518] Esedül Ğabe'de şöyle diyor: "Abdullah b. Ebi
Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib b. Haşim b. Abdumenafel-Kureşi el-Haşimi.
Sahabeden sayılıyor. Fakat hiçbir rivayeti yoktur. Rasulullah'ı da görmemiştir."
İstiab'da
şöyle.diyor:."Rasulullah'ı (s.a.v.) görmüştür^Fetihten sonra onunla
beraberdi. Müslümandı."Esedül Ğabe: 3/263, No: 2980; İstiab: 3/921, No:
1578.
[1519] (m) nüshasında
"yecsu" diye naklediliyor.
[1520] Esedül Ğabe: 3/53, No: 2561'de şöyle diyor:
"Dirar b. Hattab b. Mirdas b. Kuseyr b. Amr b. Habib b. Şeyban b. Muharrib
b. Fihr b. Malik el-Kureşi el-Fihri. Fetih müslümanlarmdan idi."'
[1521] Tehzibu Tarihi Dimeşk: 7/34*
[1522] Esed'ül-Ğabe: 3/54.
[1523] Esed'ül-Ğabe: 3/348, No: 772*de şöyle diyor:
"Culeybib. Ensardandır."
[1524] Müslim Sahabenin Faziletleri Bölümünde,
"Celebibi'in faziletleri" konusunda: 4/1918'de no: 2472'de rivayet
etmiştir.
[1525] Esedül Gabe: 3/20.
[1526] Esedül Ğabe: 2/44, No: 1233'de şöyle diyor:
"Hakim b. Cebele b. Husayn b. Esved b. Ka'b b. Amir b. Haris. Ebu Ömer
şöyle diyor: "Rasulullah'a (s.a.v.) kavuştu. Fakat hiçbir rivayetini
görmedim. Salih bir adamdı. Cemel vakasında öldürüldü."
[1527] (m) ve (a)
nüshalarında 'El-hadani' diye naklediliyor
[1528] Esedü'1-ğabe: 2/44.
[1529] Takrib'de şöyle diyor: "Osmart b. Ebi Atike,
Süleyman el-Ez-di. Künyesi Ebu Hafs ed-Dimeşki'dir. Kadı idi. Ali b. Yezid
el-Elhani'den naklettiği rivayette zayıftır demişlerdir. Yedinci tabakadandır.
Ellibeş yılında öldü."
Cerh'de şöyle diyor:
"Abdurrahman, Ebu Hatim'den nakille şöyle diyor: "Düheyme'nin onun
için, "Mahzuru yoktur" dediğini işittim. Beldenin kadısı idi. Ali b.
Yezid'ten yaptığı rivayetin dışındaki rivayetleri red edilmemiştir."
Yahya b. Main, "Bir şey
değildir" diyor. Ahmed, "Mahzuru yoktur" diyor. Nesai,
Metruk'inde "Ebu Hafs el-Kas zayıftır" diyor.
Takrib: 2/10, No: 76; Cerh:
6/163.
Nesai'nin Ed-Duafa
ve'1-Metrukin: s. 76, No: 416.
[1530] Sihah: 2/1143'de şöyle diyor: "el atatetü: Sesin
aktarımıdır. İnsanlar, "hayt hayt" dediklerinde, bunun aktarımım
anlatır.
[1531] Sihah: 4/1584-1585'de şöyle diyor: "Ed-Dekku:
Kırıp, yerle Diretmektir."
[1532] (m) ve (a)
nüshalarında "Onlar" diye geçiyor.
[1533] Siyeri A'lamun Nübela: 4/499-500.
[1534] Takrib: 2/280, No: 1424'de şöyle diyor: "Mihleb
b. Ebi Suf-re. İsmi Zalim b. Sarik el-Atki el-Ezdi'dir. Künyesi Ebu Said'dir.
Bas-ra'hdır. Emirlerin sikalarındandir. Savaşı bilen biriydi. Düşmanları onu
yalancılıkla suçluyordu. İkinci tabakadandır. Mürsel rivayetleri vardır. Ebu
İshak es-Sebii şöyle diyor: "Ondan
daha faziletli bir emir görmedim" Seksen iki yılında öldü.
[1535] Bütün nüshalarda,Yesteciru" diye geçiyor. Bu
manayı vermiyor. Doğrusu"Yetecerreu" dur.
[1536] Tarih'ul-Bağdat: 13/21, No:'6985'de şöyle diyor:
"Müminlerin emiri Musa el-Hadi b. Muhammed el-Mehdi b. Abdullah el-Mansur
b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas. Künyesi Ebu Muhammed'dir, Halifelik
için kendisine biat edildi.
[1537] Sihah: 5/1997'de şöyle diyor: "Ğulmet: Bastıncı
şehvettir."
[1538] Takrib: 1/36, No: 218'de şöyle diyor: "ibrahim b.
Şemmas el-öazi. Künyesi Ebu İshak es-Semerkandi'dir. Bağdat'a geldi. Sikadır.
Onuncu tabakadandır. Yirmi bir yılında öldü."
[1539] Sihah: 2/2207'de şöyle diyor: "Menn: İki
rıtıldır."
[1540] Bulumadım.
[1541] (m) nüshasında
"Buldum diye naklediyor.
[1542] Tertibil Kamus: 1/222'de şöyle diyor: "Baht:
Nasip, pay'dır."
[1543] (m) nüshasında,
"cariyenin kalbine" diye naklediyor.
[1544] İbni Mace, Mukaddime bölümünde, "Alimlerin fazileti
ve ilim elde etmeğe teşvik" konusunda: 1/81, No: 224'de Enes'den rivayet
etmiştir.Zevaid'de şöyle diyor: "İsnadı, Hafs b. Süleyman'dan dolayı
zayıftır." Suyuti şöyle diyor:"Şeyh Muhyiddin Nevevi'ye bu hadis
soruldu.""Senedi zayıftır" dedi. ancak mana yönünden sahihtir.
Onun öğrencisi Cemaleddİn Mizzi ise:"Bu hadis bir çok yolla rivayet
edilerek hasen derecesine ulaşmıştır" diyor. Ben bu hadisin elli tane
senedini topladım."Misbahuz Zuccace fi zevaidi İbni Mace: 1/30.Suyuti
Cami'is-Sağir'de rivayet etmiş ve, "Sahihtir" demiştir.Münavi,
Feyd'ul-Kadir'de şöyle diyor: "İbni Adiy, el-Kamil'de, Beyhaki, Şuab'da,
Enes b. Malik'ten rivayet etmişlerdir. Taberani, Es-Sa-ğir'de Halif Hüseyn b.
Ali'den rivayet etmiştir.Heysemi şöyle diyor: "Seneddeki Abdülaziz b. Ebi
Sabit çok zayıftır. Taberani, Evsat'da îbni Abbas'tan rivayet etmiştir.
Seneddeki Abdullah b. Abdülaziz b. Ebi Ruvad zayıftır. Taberani Kebir'de İbni
Mes'ud'dan rivayet etmiştir. Hadisi Osman b. Abdurrahman b. Osman
el-Kureşi'den, o da Hammad b. Ebi Süleyman'dan rivayet etmiştir. Buhari, Osman
için, "Meçhuldür. Hammad'ın hadisi ancak Sevri, Şu'be ve başkaları gibi karıştırdıktan
sonra ondan rivayet eden eski alimler rivayet ederlerse kabul edilir"
Hatip el-Bağdadi Ali'den (r.a.) rivayet etmiştir. Taberani Evsat'da, Beyhaki
Şuab'da Ebu Said'den rivayet etmişlerdir." Peydu'l-Kadir: 4/267, No:
5264.Elbani bu hadis için şöyle diyor: "Sahihtir." Sahihul Cami'is
Sağir: 4/10, No: 3808.
[1545] Muğnil Muhtaç: 4/220.
[1546] Muğnil Muhtaç: 4/220.
[1547] El-Muğni: 10/374.
[1548] Muğnil muhaç: 4/220.
[1549] Bütün nüshalarda, "Baliğen" diye geçiyor. Bu
yanlıştır. Doğrusu Kurtubi'nin naklettiği şekildedir.
[1550] Takrib: 2/129, No: İ52'de şöyle diyor: "Kays b.
Ubad ed-Du-bei: Künyesi Ebu Abdullah el-Basri'dir. Sikadır. İkinci
tabakadandır. Mu-hadramdır. Seksen yılından sonra öldü. Onu sahabeden sayanlar
hata yapmaktadırlar."
[1551] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Savaş sırasında
susmanın em-redilmesi" konusunda: 3/113, No: 2656'da rivayet etmiştir.
[1552] Kurtubi Tefsiri: 8/24. Enfal: 45. ayetin tefsiri.
[1553] Ebu Berde b. Ebi Musa el-Eş/ari. Biyografisi s: 665'de
geçti.
[1554] Müstedrek Cihad bölümü: 2/116'da rivayet edilmiştir.
Hakim şöyle diyor:"Bu isnad Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir.
Fakat onlar rivayet etmemişlerdir." Zehebi'de bu görüştedir.
[1555] El-Hurşi Ala Muhtasiri HaHl: 3/112; Muğnil Muhtaç:
4/223; El-Muğni: 10/385; Haşiyetu İbni Abidin: 4/129.
[1556] Hasiyeti İbni Abiin: 4/129; Keyful Kana': 3/40;
Bidayet'ül-Müctehid: 8/64.
[1557] Biyografisi yukarıda geçti.
[1558] El-Hurşi: 3/112.
[1559] (m) nüshasnda
"Ali" fazlalığı vardır.
[1560] Bidayet'ül Müctehid: 1/403. Bu meseleyi bazı
eleştirilere rağmen çözümlüyor.
[1561] Haşiyetu İbni Abidin: 4/198; El-Muğni: 10/387;
Bidayet'ül-Müctehid: 1/405; Muğnil Muhtaç: 4/224.
[1562] Sihah: 3/969'da şöyle diyor: "Kebese: Aniden
saldırmaktır."
[1563] Keşful-Kma': 3/47.
[1564] Muğnil Muhtaç: 4/219.
[1565] E1-Muğni: 10/366; EI-Hurşi: 2/111.
[1566] Mukaddimem İbni Rüşd: 1/265
[1567] Buhari Cihad bölümünde, "Allah dinini facir kimse
ile destekler" konusunda: 4/34'de Ebu Hureyre'den rivayel etmiştir.Aynı
şekilde, Kader bölümünde, "Ömrün sonunda amel etmek" konusunda, Ebu
Hureyre'den rivayet etmiştir; -.aMüslim İman bölümünde, "İnsanın
keîjdisini öldürmesinin büyük günah oluşu" konusunda: 1/105, No:
111-lfS'de, Muhammed b. Rafİ'i ve Abd b. Humeyd yoluyla Abdürrezzak'dîÎKrivayet
etmiştir.
[1568] El-Muğni: 10/371.
[1569] Bidayetül Müctehid: 1/400.
[1570] Bidayetül Müctehid: 1/400.
[1571] İfsah: 2/430: Şöyle diyor: "Eğer kör ve ihtiyarın
tedbir alan, yönlendiren kimseler olduklarını görürlerse onları öldürmelerinin
vacip olduğunda ittifak etmişlerdir."
[1572] El-Hurşi:2/112.
[1573] Keşful-Kına': 3/50.
[1574] Hasiyeti İbni Abidin: 4/132.
[1575] Muğnil Muhtaç: 4/223.
[1576] El-Hurşi: 3/112; Muğnil Muhtaç: 4/23.
[1577] Sihah: 4/1455'de şöyle diyor: "Mancınık: Taş
atılan alettir."
[1578] Muğnil Muhtaç: 4/223.
[1579] El-Hurşi: 3/117; Muğnil Muhtaç: 4/226-227; Keşf ul
Kına': 3/49.
[1580]Sihah: 4/1684'de şöyle diyor: "Azele: Yardımını
terkeönektir."
[1581] El-Muğni: 10/372.
[1582] Eî-Hurşi: 3/119.
[1583] Şerhu Feth'ul-Kadir: 5/443.
[1584] Muğnil Muhtaç: 4/222. .
[1585] El-Muğni: 6/143.
[1586] Ebu Davud Cihad Blümiinde, "savaşta ücret
aima" konusunda: 3/35, No: 2525'de Ebu Eyyüb'den rivayet etmiştir.Munziri
şöyle
[1586] Ebu Davud Cihad Blümiinde, "savaşta ücret
aima" konusunda: 3/35, No: 2525'de Ebu Eyyüb'den rivayet etmiştir.Munziri
şö diyor: "Ebu Eyyüb'den bu hadisi nakleden, kardeşinin oğlu Ebu
Sevret'edir." Muhtasar: 3/376, No: 2414.Fethurrabbani Cİhad Bölümü,
"Dünyalık mal için savaşan kimsenin payı, elde ettiği şeydir"
konusunda: 14/22'de Yezid b. Abdu Rabbih yoluyla Muhammed b. Harb'dan rivayet
etmiştir. El-Benna şöyle diyor:"Ebu Daavud rivayet etmiştir. O ve Munziri
hadis hakkında sukut etmişlerdir. Hadis sahihtir."
[1587] Muğnil Muhtaç: 4/222; Nevevi'nin Er-Ravdatu:
10/240-241.
[1588] El-Muğni: 10/398.
[1589] (m) nüshasında,
"Ona ödenir" kelimesi fazladır.
[1590] El-Mecmu': 6/228, 237.
[1591] Cessas: 4/329-330.
[1592] Kurtubi Tefsiri: 8/185. Tevbe Suresi: 60. ayet.
[1593] Dibacul Mezheb: 2/163, No: 9'da şöyle diyor:
"Muhammed b. Abdullah b. Abdulhakem Ebu Abdullah babasından işitmiştir.
ibni Ve-hb, Eşheb, İbni Kasım ve başkaları da Malik'in arkadaşlarından
işit-mişlerdir.Muhammed Şafii'nin arkadaşıdır. Ondan ilim almış ve onun kitaplarını
yazmıştır. İbni Haris şöyle diyor:"Alimler ve fakihler arasında yeri
belirgin olan biriydi. Delil getirme ve münazarada oldukça ileri seviyedeydi.
Mağrib ve Endülüs'ten insanlar yanına gelip ilim ve fıkıh öğrenirlerdi."
İbni Abdulberr şöyle diyor:
"Zamanındaki fakih
ve ilim adamıydı." İbni Kasım şöyle diyor: "Mısır'da riyaset
Muhammed'de biterdi." Birçok eseri vardır. Bazıları şunlardır: Ahkam'ul
Kur'an, Kitaba ye sünnete muhalefetinde Şafii'ye reddiye. İkiyüz altmış sekiz
yılında öldü."
[1594] Muvatta Zekat bölümünde, "Sadaka alması caiz
olanlar ve sadakanın alınması" konusunda: 1/268, No: 29'darivayet
etmiştir. Muhammed Fuad Abdulbaki şöyle diyor:"Bu hadis Mürseldir. Ebu
Davud ve ibni Mace birleştirmişlerdir." Ebu Davud Zekat bölmünde,
"Zengin olduğu halde sadaka alması caiz olanlar" konusunda: 2/286,
No: 1635'de, Abdullah b. Mesleme yoluyla Maİik'den rivayet etmiştir.
[1595] Kurtubi Tefsiri: 8/185-187,
[1596] Ebu Davud Cihad bölümünde, "Rumlarla savaşmanın
diğer milletlerle savaşmaktan daha efdal olması"
konusunda: 3/13, No:
2488'de rivayet etmiştir. .Munziri
şöyle diyor: "Abdulhabir'in dedesi, Sabit b. Kays b. Şem-mas'tır. Kays b.
Şemmas değildir. Buharı şöyle diyor: "Abdülhabir babasından o da dedesi
Sabit b. Kays'tan o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiştir. Ondan da
Ferec b. Fadale rivayet etmiştir. Onun hadisi sağlam değildir. Münker hadisler
nakletmiştir. Ebu Hatim Razİ şöyle diyor:"Abdülhabir'in hadisi sağlam
değildir. Münkerdir." İbni Adiy, "Abdülhabir bilinmiyor"
diyor."Muhtasar: 3/359; El-Muğni: 10/370.
[1597] Muğnil Muhtaç: 4/224.
[1598] Keşful Kana': 3/51.
[1599] Şerhu Feth'ul-Kadir: 5/447-448.
[1600] El-Muğni: 10/554.
[1601] EI-Hurşi: 3/121.
[1602] 'El-Muğni: 10/554.
[1603] ) (m) nüshasında "Şerhul muhtasar" fazladır.
[1604] Ş^rhus Sağir ala akrabil mesalik: 2/283.
[1605] Bidayetül Müctehid: 1/404..
[1606] E1-Mecmu': 18/62
[1607] Sihah: 1/129'da şöyle d"iyor: "Nevati:
Denizde tuzculuk yapanlardır. Şam lehçesinde kullanılır."
[1608] El-Hurşi: 3/114.
[1609] El-Muğni: 10/456.
[1610] El-Muğni: 10/419-424.
[1611] Sihah: 4/1565'de şöyle diyor:."Esmai şöyle diyor:
Evrakul İb-Ii: Rengi beyaz ile siyah arası olan devedir. Eti en güzel olanıdır.
Ancak araplarda yaptığı iş ve gidişat yönüyle sevilmez."
[1612] Sihah: 6/16î4'de şöyle diyor: "Verk: Dizin
üstüdür."
[1613] Sihah: 5/1915'de şöyle diyor: "Hitam:
Yulardır."
[1614] Sihah: 2/İ 123'de şöyle diyor: "İhterete:
Sallamaktır."
[1615] Müslim, Cihad ve Siyer bölümünde, "öldürenin,
ölürdüğü kimsenin selbini almayı hak etmesi" konusunda: 3/1374, No:
1754'de rivayet etmiştir.Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Eman isteyen
casus" konusunda: 3/112, No: 2654'de Haşim b. Kasım yoluyla, Hişam ve
İkrime'den rivayet etmiştir. ;
[1616] Buhari, Cihad ve Siyer bölümünde, "Harbi, emansiz
İslam diyarına girerse" konusunda: 4/31 'de, İbni Umeys yoluyla îyas b.
Selme b. Ekva'dan özetle rivayet etmiştir.
[1617] Nevevi, Radatut Talibin: 6/372-373.
[1618] E1-Mecmu': 18/113
[1619] El-Muğni: 10/426-427; Ravdatut Talibin: 6/376.
[1620] Haşiyetu İbni Abidin: 4/376.
[1621] El-Hurşi: 3/130.
[1622] El-MecrmT: 18/115; El-Muğni: 10/425-426.
[1623] Haşjyetul Adevi maal hurşi: 3/129-130.
[1624] Nevevi Şerh*ul-Müslim: 12/59.
[1625] EI-Muğni: 10/431.
[1626] Lisan'ul-Arap: 1/969'da şöyle diyor: "Dir'u:
Demir elbisedir. Zırhtır."
[1627] Sihah: 2/771 'de şöyle diyor: "Miğfer: Başa
giyilen demirden başlıktır."
[1628] Lisan'ul-Arap: 2/627'de şöyle diyor: "Tuk: Boyuna
asılan süstür. Yuvarlak olan herşey Tük'tür."
[1629] Lisan'ul-Arap: 2/663'de şöyle diyor: "Minkatu:
Beli sıkan her-şeydir."
[1630] Lisan'ul-Arap: 3/189'da şöyle'diyor: "El hem
yanu: Para ke-sesidir."
[1631] Lisan'ul-Arap: 1/678'de şöyle diyor: "El
hakibetu: Ok çantasıdır."
[1632] El-Muğni: 10/428-431.
[1633] Er-Ravdatu: 6/375.
[1634] Haşiyetu İbni Abidin: 4/157.
[1635] El-Hurşi: 2/130-131.
[1636] Nihayetul Muhtaç: 8/76.
[1637] Nevevi Şerh'ul-Müslim: 10/59;
[1638] Nevevi Şerh'ul-Müsljm: 12/59.
[1639] EI-Muğni: 10/431.
[1640] Muğni'de, "ikincisi" diye geçiyor.
[1641] El-Muğni: 10/462.
[1642] Kifaye'yi bulamadım. Şerhu FethY'-Kadir: 5/512.
[1643] Şerhu Siyeril Kebir: 2/648.
[1644] Haşiyem İbni Abidin: 4/155-Î56.
[1645] Kurtubi'de "böyle nakletti" diye geçiyor.
[1646] Kurtubi'de "onlar için" diye geçiyor.
[1647] Kurtubi Tefsiri: 8/2-3. Enfal: 41. ayet tefsiri.
[1648] E1-Mecmu': 18/157.
[1649] Hişayetu İbni abidin: 4/149.
[1650] El-Hurşi: 2/129.
[1651] Kurtubi Tefsiri: 8/11: Enfal: 41. ayet tefsiri.
[1652] İbni Kesir Tefsiri: 2/312.
[1653] Elvafi bil vefeyat: 1/335, No: 209'da şöyle diyor:
"Muham-med b. İbrahim b. Ziyad. Künyesi Ebu Abdullah'tır.
İskenderiye'lidİr. Meşhur eserleri vardır. Fıkıhta önemli eserleri vardır. İbni
Ebi Matar ve İbni Mübeşşer ondan nakletmişlerdir. Şam'a, İbni Tolon'un
sohbetini dinlemek için g eldi. Mezhebinin liderliği, ince meseleleri ve
anlayışı onda sona eriyordu. İkiyüz seksen birde öldü.
[1654] E1-Mecmu': 18/157.
[1655] İbni Arabi Ahkam'ul-Kur'an: 2/862.
[1656] El-Hurşi: 3/132.
[1657] El-Hurşi: 3/133.
[1658] Sihah: 5/2131 'de şöyle diyor: "Zeminun: Kötürüm
kimsedir."
[1659] El-Muğni: 10/449.2133
[1660] Sihah: 5/335'de şöyle diyor: "Falic: Bir
rüzgardır."
[1661] El-Muğni: 10/443.
[1662] El-Muğni: 10/447.
[1663] Haşiyetu İbni Abidin: 4/146.
[1664] El-Muğni: 10/445; El-Mecmu': 18/162; Haşiyetu İbni
Abidin: 4/148; EI-Hurşi: 3/134.
[1665] El-Muğni: 10/449.
[1666] Sihah: 1/422'de şöyle diyor: "Radaha: Az bir şey
vermektir."
[1667] İbni Munzir, El-İşraf.
[1668] El-Muğni: 10/448.
[1669] El-Mecmu': 18/163; El-Hurşi: 3/134.
[1670] El-Mecmu: 18/164. ,
[1671] Haşiyetu İbni Abidin: 4/146.
[1672] El-Mecmu': 18/164.
[1673] Haşiyetu İbni Abidin: 4/1616.
[1674] Haşiyetu İbni Abidin: 4/146-147; Er-Ravdatu: 6/385.
[1675] El-Mecmu': 18/164.
[1676] El-Hurşi: 3/134,145.
[1677] El-Muğni: 4/460-461.
[1678] El-Mecmu': 18/163'de şöyle diyor: "İki vecih
vardır. Biri gas-peden için. Diğeri kendisinden gaspedilen içindir."
[1679] El-Hurşi: 3/135.
[1680] El-Muğni: 10/460.
[1681] EI-Hurşi: 3/135; Haşiyetu's-savi Ala Şerh'il Kebir:
2/300.
[1682] El-Muğni: 10/459.
[1683] Haşiyem îbni Abidin: 4/142.
[1684] El-Muğni: 10/462-463; El-Mecmu: 18/171; Haşiyetu İbni
Abidin: 4/141-142.
[1685] El-Muğni: 10/449-450!
[1686] El-Muğni: 10/530-531.
[1687] El-Hurşi: 3/135.
[1688] Nevevi, Erravdatu: 10/260.
[1689] Haşiyetu İbni Abidin: 4/151; El-Muğni: 10/531.
[1690] Hidaye: 2/149; Haşiyetu İbni Abidin: 4/151.
[1691] El-Muğni: 10/374.
[1692] El-MecmıT: 18/168.
[1693] (a) nüshasında
yoktur,
[1694] EI-Muğni: 10/529.
[1695] El-Muğni: 10/530; El-Mecmu': 18/170.
[1696] Tertibil Kamus: 1/265'de şöyle diyor: "Elbezzu:
Elbisedir. Satıcısına Bezzaz denilir."
[1697] ŞerhuSiyeril Kebir: 3/101. >
[1698] EI-Hurşi: 3/136.
[1699] (m) nüshasında
"Ahmed" kelimesi fazladır.
[1700] El-Mecmu': 18/175; El-Muğni: 10/466.
[1701] El-Muğni: 10/485.
[1702] El-Muğni: 10/462.
[1703] Şerhu Siyeril Kebir: 3/847.
[1704] El-Hürşi: 3/130; El-Mecmu': 18/162.
[1705] Şerhu Feth'ul Kadir: 5/469-470.
[1706] Savi haşiyeli Şerhu Sağir: 2/313.
[1707] EI-Mecmu': 18/102; El-Muğni: 10/400.
[1708] Esnevi Tabakatuş Şafıi'yye: 2/572, No: 1273'de şöyle
diyor: "Şerefeddin b. Yunus Ahmed b. Musa b. Yunus. İbni Hallikan Şöyle
diyor:"Beşyüz yetmiş beş yılında Musul'da doğdu. Orada büyük bir imam
oluncaya kadar, babasıyla çalıştı. Hıfzı çoktu. Tenbihİ şerhetti. Gazza-li'nin
ihyasını özetledi. Altıyüz yirmi iki yılında öldü."
[1709] Muğnil Muhtaç: 4/228.
[1710] El-Muğni: 10/403.
[1711] El-Muğni: 10/400,402.
[1712] (m) ve (a)
nüshalannda şu fazlalık vardır: "îmam onun fetvasını verebilir.
Karşılığını ödemek zorunda değildir."
[1713] El-Muğni: 10/467; El-Mecmu': 18/105.
[1714] El-Muğni: 10/473-474.
[1715] (a) nüshasında,
"Aslına tabi ıharak" diye geçiyor.
[1716] El-Muğni: 10/475.
[1717] Muğnil Muhtaç: 4/228.
[1718] EI-Muğni: 10/402.
[1719] El-Muğni: 10/473.
[1720] EI-Muğni: 10/472.
[1721] Tabakatul Hanabile: 2/171, No: 638'de şöyle diyor:
"Hasan b. Hamid b. Ali b. Mervan Ebu Abdullah el-Bağdadi. Zamanında
hanbe-lilerin imamıydı. Değişik ilimlerde eserleri vardır. Eserlerinden bazıları
şunlardır: El-Camiu fil mezheb, Şerh'ul-Hazmi, Şerh-u Usulu'd-din ve Usulü Fıkıh. Mekke'den dönerken, vakise yakınlarında,
dörtyüz üç yılında Öldü."
[1722] El-Muğni: 10/472.) 10/472
[1723] E1-Mecmu': 18/120; El-Muğni:
[1724] E1-Mecmu': 18/122.
[1725] . (a) nüshasında "sebyun" diye geçiyor.
[1726] E1-Mecmu': 18/125-126.
[1727] El-Muğni: 10/467-468.
[1728] İbni Nuhas; Tenbihul gafilin an A'malil cahilin: s,
207.
[1729] El-Muğni: 10/500-501.
[1730] Sihah: 1/180'de şöyle eliyor: "Arkabe: Hayvanın
ayak bağıdır."
[1731] El-Hurşi: 3/118.
[1732] El-Muğni: 10/507-508
[1733] EI-Mecmu': 18/167.
[1734] Haşiyetu İbni Abidin: 4/147.
[1735] El-Muğni: 10/451-454.
[1736] El-Hurşi: 3/132.
[1737] Haşiyetu İbni Abidin: 4/147-148.
[1738] el-Mecmu': 18/167; El-Muğni: 10/451; Haşiyetu İbni
Abidin: 4/147; El-Hurşi: 3/132.
[1739] el-Mecmu': 18/167; El-Muğni: 10/458; Haşiyetu İbni
Abidin: 4/174.
[1740] el-Mecmu': 18/169.
[1741] El-Muğni: 10/457-458.
[1742] Mavedi el-Havi
[1743] El-Muğni: 10/456; El-Mecmu': 18/166-167.
[1744] Er-Ravdatu: 6/370-371.
[1745] El-Muğni: 10/417.
[1746] Er-Ravdatu: 6/370,
[1747] El-Mecmu': 18/149.
[1748] El-Muğni: 10/412; El-Mecmu: 18/134.
[1749] El-Hurşi: 3/130.
[1750] El-Üm: 4/147; El-Mecmu': 18/153.
[1751] El-Muğni: 10/416-417.
[1752] Haşiyetu îbni Abidin: 4/155-157.
[1753] El-Muğni: 10/409, 416, 417.
[1754] El-Muğni: 10/409, 416, 417.
[1755] El-Mecmu': 18/184.
[1756] Nevevi Er-Ravdatu: 6/355.
[1757] Hidaye: 2/139.
[1758] El-Muğni Şerh'ul-Kebir: 10/547,550; EI-Mecmu1:
18/160-162. Vehbe Züheyli, İslam fıkhında harbin eserleri haşiyesi: s. 564.
[1759] (a) nüshasında
yoktur.
[1760] El-Muğni: 10/548-550.
[1761] (m) nüshasında
"imam" diye geiyor. Bu açık bir hatadır.
[1762] Muhammed b. Ahmed b. Ceziy el-Gınnati el-Maliki.
Kavani-ni Ahkamiş Şer'iyye: s. 173. İbni Abdi'l-BerT El-Kafi fi kıssatil ehlil
Medine: 1/405.
[1763] Hattab Mevahibul Celil H Muhtasarı halil: 3/354.
[1764] El-Muğni: 10/441.
[1765] El-Muğni maa Şerhi'1-Kebir: 10/564-656.
[1766] El-Muğni: 10/441.
[1767] Er-Ravdata: 10/280.
[1768] Er-Ravdata: 10/280.
[1769] Aliş, Şerhu Menhii celil ala Muhtasi allame Halil:
1/732-733; Mevvak, Tacul iklil li muhtasari Halil: 3/362.
[1770] Tacul iklil ii muhtasari Halil: 3/362.
[1771] Haşiyem İbni Abidin: 4/160; El-Kafi fil fkıh: 1/408.
[1772] El-Muğni: 10/482; Mukaddimem İbni Rüşd: 1/273-275.
[1773] El-Muğni: 10/483.
[1774] Şerhus sağır ala akrabil mesalik: 2/291.
[1775] Er-Ravdatu: 10/293-294.
[1776] (a) nüshasında
yoktur.
[1777] Bu (m) ve (a) nüshalarında vardır, (e) nüshasında ise
"maa" harfi geçiyor. Bu doğru değildir.
[1778] Derdir; Şerhus Sağir: 2/302-303; Er-Ravdatu:
10/293-294.
[1779] (m) ve (a)
nüshalarında "Mes'eletun" diye geçiyor. Muğni'nin sahibi şöyle diyor:
[1780] sihah: 1/269'da şöyle diyor: "Nevatiyyu: Denizde
tuzculuk yapanlardır. Şam lehçesinde kullanılır.
[1781] El-Muğni: 10/481-482.
[1782] El-Mudevvene: 2/13-14.
[1783] El-Mudevvene: 2/12-14; Et-Tacu veliklü limuhtasari
halil maalhattab: 3/363.
[1784] El-Kafi fi'1-fıkh: 1/417.
[1785] El-Muğni: 10/565-566.
[1786] Şerh'ul-Behcet: 5/123.
[1787] Beyhaki'de, Cihad kitabı, "Kellelerin nakli
hakkındaki rivayetler" konusu, 5/132'de bulamadım. Belki başka
kitaptadır.
[1788] Takrib: 2/114, No: Sİ'de şöyle diyor: "Firuz
ed-Deylemi el-Yemani. Sahabidir. Hadisleri vardır. Rasulullah (s.a.v.)
döneminde peygamberlik iddia eden Esvedi ölüren sahabidir. Osman döneminde Öldü."
[1789] Heysemi, Cihad bölümünde, ''ölülerin başlar
taşınır" konusunda: 5/330'da, Firuz ed-Deylemi'den rivayet etmiş ve,
3Taberani Ev-sat'da rivayet etmiştir. Ravileri sikadır." demiştir."
[1790] (a) nüshasında,
"Kafirden" diye geçiyor.
[1791] E1-Mecmu': 18/93,585.
[1792] Keşf'ul-Kana': 3/104.
[1793] Şerhu Feth'ul-Kadir: 5/462.
[1794] Er-Ravdatu: 10/279; El-Kafi fi Fkıh: 1/404; Keşf ul
Kana': 3/104.
[1795] Şerhu Feth'ul-Kadir: 5/465.
[1796] El-Muğni: 10/432.
[1797] Er-Ravdatu: 10/279; Seyyid Sabık, Fıkhus SUnne:
3/94-96.
[1798] Şerhu Fethu'l-Kadir: 4/237; EI-Kafi il fıkıh: 1/404.
[1799] Muğnil Muhtaç: 4/237. '
[1800] Muğnil Muhtaç: 4/238.
[1801] Muğnil Muhtaç: 10/559.
[1802] El-Muğni: 10/558,
[1803] NeylulEvtar: 8/8-10.
[1804] Er Ravdatu: 10/282.
[1805] Er-Ravdatu: 10/282.
[1806] Ebu Davud, Kitap ehli bölümünde: "Şirk
topraklarında ikamet etme" konusunda: 3/224'de Semre b. Cundub'dan rivayet
etmiştir.Munziri şöyle diyor: "Bu hadis konusundaki açıklamalar, Cerir b.
Abdullah'ın hadisinde geçiyor: "Muhtasar: 4/91. s: 1066.Bu hadiste
İse;"Muhammed b. Davud b. Süleyman; hadisi kabul edilir. On birinci tabakadandır."
Takrib: 2/160, No: 199."Süleyman b. Musa Ebu Davud el-Kufi. Hadisi
yumuşaktır. Sekizinci tabakadandır." Takrib: 1/331, No: 502."Cafer
b. Sa'd b. Semre b. Cündüb; güçlü değildir. Altıncı tabakadandır."
Takrib: 1/130, No: 82."Habib b. Süleyman b. Semre b. Cündüb; Meçhuldür.
Yedinci tabakadandır." Takrib: 1/222, No: 108.Buna göre hadisin senedi
zayıftır. Fakat hadis başka rivayetlerle desteklenip güçleniyor.
[1807] Hakim Müstedrek'te Fey' bölümünde: 2/141 'de rivayet
etmiş ve, "Buhari'nin şartı ile bu hadis sahihtir. Fakat onlar rivayet
etmemişlerdir." demektedir.
[1808] Ahmed: 4/62'de rivayet etmiştir.Heysemi,
Mecma'uz-Zevaid'de: 5/251 "de nakletmiş ve "Ahmed rivayet etmiştir.
Ravileri sikadır" demiştir.
[1809] Ahmed: 5/271'de rivayet etmiştir. El-Benna
Fethurrabba-ni'de: 20/96'da şöyle diyor: "Hafız, İsabe'de nakletmiş
ve Buhari, Ebu Hatim,
İbni Hibban'a, Abdullah b. Muheyriz, Abdullah b. Sa'di'den rivayetle onlara
nispet etmiştir. Şöyle diyor:
"Nesai, İdris
el-Hulari'den, o da Abdullah b. Vaknan es-Sadi'den rivayet etmiştir. Abdullah
b. Sa'di yoluyla gelen rivayet hakkında, Ebu Zur'a ed-Dımeşki, "Bu hadis
sahihtir" diyor."
Mecma'uz-Zevaid, Cihad
bölümünde, "Hicret hakkındaki rivayet-ler"konusunda: 5/25l'de rivayet
edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Nesai, özetle rivayet etmiştir. Ahmed
sahih bir senedle rivayet etmiştir."
[1810] Keşf ul-Estar an zevaidü Bezzar, Hicret ve savaşlar
bölümünde, "Hicretin devamı konusunda: 2/304'de, No: 1748'de rivayet
edilmiştir. Bezzar şöyle diyor:"Muhammed'in bundan başka rivayetinin
olduğunu bilmiyoruz." Ancak Muhamed'in, Nesai'de başka bir rivayeti daha
vardır.Bezzar'ın başka bir rivayetinde: 2/304, No: 1749'da "Kesilmeyecektir"
diyor.Mecma'uz-Zevaid, Cihad bölümü: "Hicret hakkındaki rivayetler"
konusunda: 5/251 'de rivayet edilmiştir. Heysemî şöyle diyor:"Bezzar
rivayet etmiştir. Senedinde, Yezid b. Rabia er-Rahbi vardır.
Zayıftır."Heysemi'nin, Mecma'daki sözleri ikinci rivayeti de kapsarlar.
[1811] Ebu Davud Cihad bölümünde, "Secde ederek
korunmaya çalışan kimseyi öldürmenin yasaklanması" konusunda: 3/104, No:
2645'de rivayet etmiş ve, "Bunu Haşim, Ma'mar, Halit el-Vasiti ve bir
topluluk rivayet etmişlerdir. Fakat sened'te Cerir'İ zikretmemişlerdir"
demektedir.Tirmizi, Siyer bölümünde, "Müşriklerin arkasında durmanın
mekruh-luğu" konusunda: 4/155,,No: 1604'de, Musannif yoluyla Hunad b. Se-riy'den
rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor: "Ebu Davud'un naklettiğine göre,
bunu bir topluluk mürseİ olarak rivayet etmiştir. Tirmizi de mürsel olarak
nakletmiş-tir. İsmail'in -Yani İbni Ebi Halit- çoğu arkadaşı senedde Cerir'i
ziket-memişlerdir. Buhari'den nakledildiğine göre:"Doğru olanı hadisin
mürsel olduğudur" demiştir. Nesai de mürsel olarak rivayet
etmiştir." Muhtasar: 3/348.Elbani İrvaul öalil'de: 5/29-33'de şöyle diyor:
"Bu hadis sahihtir."
[1812] Eİ-Muğni: 10/511-512
[1813] (m) nüshasında
"mesele" diye geçiyor.
[1814] .Beyhaki, Sünen'ul-Kübra: 9/12-13.Suyuti, Camii'de
nakletmiş ve sahihtir diye işaret koymuştur. Şöylediyor:"Taberani ve
Beyhaki rivayet etmişlerdir."Münavi, Feth'ul-Kadir: 6/79, No: 8499'da
şöyle diyor:"Musannif, sahihtir diye işaret koymuştur. Fakat dediği gibi
değildir. Seneddeki Haccac b. Ertee'yİ Zehebi zayıflar arasında zikretmiştir.
"Yumuşaklığı üzerinde ittifak edilmiştir." demektedir.Elbani,
İrva'da: 5/353'de No: 5941 'de "sahihtir" diyor. Bu rivayet zayıftır.
Ancak kendisini destekleyen başka rivayetler vardır. Ebu Davud ve Tirmizİ'nin
rivayet ettikleri, "Müşriklerin arkasında durup,onların ateşini görmeyen
müslümandan ben beriyim" hadisi buna örnektir.Ebu Davud, Cihad bölümünde,
"Secde ile korunan birini Öldürmenin yasaklanması" konusunda: 3/104,
No: 105'de No: 2645'de rivayet etmiş ve, "Haşim, Ma'mar, Halit el-Vasiti
ve bir topluluk, Cerir'i senedde zikretmemişlerdir" demiştir. Munziri
şöyle diyor:"Tirmizt ve Nesai rivayet etmişlerdir. Ebu Davud, bir
topluluğun hadisi mürsel olarak rivayet ettiğini zikretmiştir. Tirmizi de
mürsel olarak nakletmiş ve "sahihtir" demiştir." Nesai de mürsel
olarak rivayet etmiştir.
Muhtasaru Ebu Davud:
3/436-438, No: 2530.Tirmizi, Siyer bölümünde, "Müşriklerin arkasında
durmanın mekruh-luğu" konusunda: 4/155, No: 1604'de rivayet
etmiştir.Mecma'uz-Zevaid Cihad bölümünde, "Kafirler arasında durmanın yasaklanması"
konusunda: 5/253'de rivayet edilmiştir. Heysemi, "Taberani rivayet
etmiştir. Ravileri sikadır" diyor.Bu rivayet, Kays b. Ebi Hazim'den, o da
Halit b. Velid'den naklet-miştir.
[1815] O, İbni Ebi Hazim'dir. Biyografisi, s: 32O'de,geçti.
[1816] Asarul Harp fil fıkhil islami: s. 512-514.
[1817] (m) ve (a)
nüshalarında, "Devr" fazladır.
[1818] (m) ve (a)
nüshalarında, "Dedi" kelimesi fazladır.
[1819] El-Muğni; 10/537
[1820] EI-Muğni: 10/379-380, 10/391; DerdirŞerh'üs-Sağir
2/279
[1821] Derdir, Şerh'üs-Sağir: 2/279.
[1822] Buhari Cihad ve Siyer Hendek savaşı bölümü: 4/24. Aynı
lafızla;Müslim Cihad ve Siyer Savaşta hile ve kandırma bölümü: 3/1361, No:
1739. Abdullah b. Mübarek ve Muammer yoluyla rivayet etmiştir.Tirmizi Cihadın
fazileti, Savaşta hile ve kandırmaya ruhsat olduğuna dair bölüm: 4/193, No:
1675. Ahmed b. Müni ve Nasr b. Ali ve Süf-yan yoluyla rivayet etmiştir.Ebu
Davud Cihad Bölümü, Savaşta tuzak konusu: 3/99, No: 2636. Sa-id b. Mansur ve
Süfyan yoluyla ve 2637 no ile Ka'b b. Malik'ten rivayet etmiştir. Aynı
lafızla...
[1823] (...) ve
(.,.)'da "Nesai" şeklindedir ki bu hatadır. Doğrusu bizim
dediğimizdir.
[1824] İnbahu'-Ruvat: 2/30, No: 269'da şöyle der: Said b. Evs
b. Sabit Ebu Zeyd el-Ensari dilci ve gramercidir. Ebu Zeyd el-Ensari 214 se-,
nesinde ölmüştür. Ebu Zeyd adalet sahibiydi ve sika idi. "Tahfiful hemz ve
Îmanu'l-Osman ve Ğaribu'1-Esma" adlı bir kitab vardır.
[1825] (a) nüshasında
"Tetiku" diye geçiyor. Bu yanlıştır.
[1826] (a) nüshasında
yoktur.
[1827] Buhari Cihad ve Siyer bölümünde, "Savaş amacıyla
çıkıp, başka bir yöne sapan kimse" konusunda: 4/6'da rivayet
etmiştir.Müslim Tevbe bölümünde, "Ka'b b. Malik ve arkadaşının tevbe hadisi"
konusunda: 4/2128'de, No: 2769'da, Zühri yoluyla, Abdurahman b. Abdullah b.
Ka'b b. Malik'ten rivayet etmiştir.
[1828] (m) nüshasında,
"Kubhu" diye geçiyor.
[1829] (m) ve (a)
nüshalarında "eMhtiyar" diye geçiyor.
[1830] Sihah: 5/2116'da şöyle diyor: "el-Müdahenetu:
Saklanmak, pasif kalmaktır."
[1831] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Müstehap olan ordu,
arkadaş ve seriyyeler" konusunda: 3/82, No: 2611 'de rivayet etmiş ve
"sahihtir ve mürseldir" demiştir.Tirmizi, "Seriyyeler hakkındaki
rivayetler" konusunda: 4/125, No: 1555'de rivayet etmiş ve "Bu hadis,
hasen ve ğaribdir" demiştir. Bu hadis, Zühri yoluyla Rasulullah'dan
(s.a.v.) mürsel olarak rivayet edilmiştir. Hibban b. Ali el-Anzi Ukayl'dan, o
da Zühri'den, o da Ubeydul-lah b. Abdullah'tan, o da İbni Abbas'tan, o da
Rasulullah'dan (s.a.v.) mürsel olarak rivayet etmiştir. Muhammed b. Yahya
el-Ezdi. El-Basri'nin senedinde, Ebu Ammar, Vehb b. Cerir'den rivayet
etmiştir.İbni Mace Cihad bölümünde, "Seriyyeler" konusunda: 2/944,
No: 2827'de Enes b. Malik'den rivayet etmiştir.Zevaid'de şöyle diyor:
"İsnaddaki Abdülmelik b. Muhamed es-San'ani ve Ebu Selme el-Amili
zayıftırlar." Ebu Hatim şöyle diyor:"Babamı şöyle derken
işittim:"El-Amili terkedilmiştir. Hadisi batıldır."Süneni Darimi
Cihad bölümünde, "Ordu, bölük ve arkadaşların en hayırlıları"
konusunda: 2/215'de Hibban b. Ali yoluyla Yunus ve Ukayl'dan rivayet etmiştir
[1832] Sihah: 1/187'de şöyle diyor: ''Akab: Kartal
kuşudur."
[1833] Sihah: 4/1528'de şöyle diyor: "Akak: Saksağan
kuşudur."
[1834] Tertibil Kamus: 3/529'da şöyle diyor: Fahd:
Kaplandır."
[1835] Sihah: 3/1486'da şöyle diyor: "Ma'maa: Kahramanların
savaştaki sesleridir."
[1836] Kitabul Ezkiya: s. 159.
[1837] El-Ezkiya: s. 166-S67.
[1838] El-Ezkiya: s. 158.
[1839] El-Ezkiya: s. 158.
[1840] Lisanu'1-Arap: 1/971'de şöyle diyor: "Derk: Bir
çeşit kalkandır."
[1841] Sihajı: 4/1490'da şöyle diyor: "Mızrak: Kısa
mızraktır."
[1842] Buhari Cihad bölümünde, "Düşmanla karşılaşmayı
temenni etmeyin" konusunda: 4/23'de rivayet etmiştir.
Müslim, Cihad
bölümünde, "Düşmanla karşılaşmayı temenni etmenin mekruh oluşu"
konusunda: 3/1362, No: İ742'de İbni Cureyc yoluyla Musa b. Akabe'den rivayet
etmiştir.Ebu Davud Cihad bölümünde, "düşmanla karşılaşmayı temenni etmenin
mekruh oluşu" konusunda: 3/95, No: 2631 'de, Ebu Salih Mahbub b. Musa
yoluyla, Ebu İshak el-Fezari'den rivayet etmiştir.
[1843] Abdurezzak Cihad bölümünde, "Gulul yapana ne
yapılır?" konusunda: 5/247-248, No: 9513'de rivayet etmiştir. Muhakkak
"Said b. Mansur mürsel olarak nvayet etmiştir" diyor.Said b. Mansur
Cihad bölümünde "Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz" konusunda:
2/3/243, No: 2518'de rivayet etmiştir.Muhakkik şöyle diyor: "Hafız
Feth'ul-Bari'de şöyle diyor: "Said b. Mansur, sahih bir senedle Ebu
Abdurrahman el-Cebeli'nin mürsellerin-den birini, merfu olarak rivayet
etmiştir."Heysemi, Mecma'da, savaşlar ve siyer bölümünde, "Hayber
savaşı" konusunda: 6/151 'de Cabir b. Abdullah'dan, uzunca rivayet etmiş
ve "Ta-berani Sağir'de rivayet etmiştir senedinde Halil b. Mürre
vardır" Ebu Zur'a, "şehittir, salihtir" diyor. Bir cemaat
"zayıftır" demiştir.Takrib: 1/228, No: 166'da şöyle diyor: "Halil
b. Mürre ed-Dab'i. Zayıftır. Yedinci tabakadandır."
[1844] Abdurrezzak Cihad bölümünde, "öulul yapana ne
yapalım?" konusunda: 5/250, No: 9518'de rivayet etmiştir.Sunenul Kebir
Siyer bölümü, "Savaşta susma" konusunda rivayet edilmiştir.
"Seneddeki Abdurahman b. Ziyad b. En'am. Ezberi zayıftır" Takrib:
1/480, No: 938.
[1845] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Savaşta kılıç
sallama" konusunda: 3/118, No: 2664'de rivayet etm;ştir.
Buharİ Meğazi
bölümünde, "Bedir'e katılanların fazileti" konusunda: 5/10-11 'de
rivayet etmiştir.
[1846] Buhari İman bölümünde, "Münafığın
alametleri" konusunda: 1/12'de İbni Ömer'den rivayet etmiştir.Müslim İman
bölümünde, "Münafığın özellikerinin açıklaması konusunda: 1/78, No:
58'de, Veki' yoluyla A'maş'tan rivayet etmiştir.Ebu Davud Sünnet bölümünde,
"imanın eksilip artmasının delili" konusunda: 5/64'de, No: 4688'de
Abd b. Nemir yoluyla A'maş'tan rivayet etmiştir.Timizi, İman bölümünde,
"Münafığın alametleri hakkındaki rivayetler" konusunda: 8/19, No:
2632'de Ubeydullah b. Musa yoluyla, Süf-yan'dan rivayet etmiştir.Nesai, İman
bölümünde, "Münafığın alametleri" konusunda: 8/116'da, Süleyman
yoluyla Abdullah b. Mürre'den rivayet etmiştir.
[1847] Buhari, Alişverşiler bölümünde, "Hürbirini
satanın günahı" konusunda: 3/41'de rivayet etmiştir.
[1848] Müslim, Cihad ve siyer bölümünde, "ihanetin
haramhğf konusunda: 3/1359, No: 1735'de İbni Ömer'den rivayet etmiştir.Buhari
Edeb bölümünde, "insanların babalarının adıyla çağrılması" konusunda:
7/115'de Müsedded yoluyla rivayet etmiştir.İkinci rivayeti, Abdullah b. Dinar
yoluyla, İbni Ömer'den nakletmiş-tir.Ebu Davud, Cihad bölümünde, "sözünde
bulunma" konusunda: 3/188, No: 2756'da, Abdullah b. Dinar yoluyla, İbni
Ömer'den rivayet etmiştir.Tirmizi Siyer bölümünde, "Her hainin kıyamet
gününde bîr bayrağı olacaktır" konusunda: 4/144, No: 1581'de Sahr b.
Cüveyriye yoluyla Na-fi'den rivayet etmiştir.ibni Mace, Cihad bölümünde,
"Bİaata vefa gösterme" konusunda: 2958, No: 2872'de Ebu Vail yoluyla
İbni Ömer'den rivayet etmiştir.
[1849] Müslim'de, "Alnu veya Safrun" diye
naklediliyor.
[1850] Müslim Hac bölümünde, "Medine'nin fazileti,
Rasulullah'ın (s.a.v.) bereketli olması için oraya dua etmesi, Haram oluşu,
avının ve ağaçlarının haram oluşu ve haram sınırlarının beyanı" konusunda:
2/999, No: 1371 'de rivayet etmiştir.Buhari, Medine'nin faziletleri bölümünde,
"Medine'nin harem oluşu" konusunda: 2/221 'de, Ubeydullah el-Eşcai
yoluyla Süfyan'dan rivayet etmiştirEbu Davud, Menasikler bölümünde,
"Medine'nin haram oluşu" konusunda: 2/531, No: 2034'de, Muhammedb.
Kesir yoluyla, Süfyan'dan rivayet etmiştir.
[1851] Ahmed: 3/İ35'de Enes b. Malik'ten rivayet
etmiştir.Keşf'ul-Estar, îman bölümü, "Emaneti olmayanın imanı yoktur"
konusunda: 1/68, No: 100'de Amr b. Musa eş-Şami yoluyla Ebu Hilal'den rivayet
etmiştir. Bezzar şöyle diyor:"Bu lafzla sadece Enes'in rivayet ettiğini
biliyoruz. Sadece bu sened-le geldiğini biliyoruz. Ebu Hilal'den bir cemaat
rivayet etmiştir. Hafız değildir."Mecmau'z-Zevaid îman bölümü,
"Emaneti olmayanın, imanı yoktur" konusunda: 1/96'da rivayet
etmiştir. Heysemi şöyle diyor:
"Bezzar, Taberani,
Evsat'da rivayet etmişlerdir. Seneddeki Ebu Hilal'e, İbni Main ve başkaları
"sikadır" demişlerdir. Nesai İse "zayftır"
demiştir.Mevarid'uz-Zam'an İman bölümünde, "Kamil İmana muhalif davrananlar"
konusunda: s. 41, No: 48'de rivayet edilmiştir.
[1852] Müstedrek Cihad bölümü: 2/146'da rivayet edilmiştir.
Hakim Şöyle diyor:"Bu hadis, Müslim'in şartı ile sahihtir. Buhari ve
Müslim rivayet etmemişlerdir." Zehebi de bu görüştedir.Beyhaki
Sünenü'l-Kübra'daİstiska namazı bölümünde, "Zulümden çıkmak, sadaka,
nafile hayırlar ve icabet edilme ümidiyle Allah'a yaklaşmak" konusunda:
3/346'da rivayet etmiştir.
[1853] Ebu Davud Harii- imaret ve fey' bölümünde,
"Zimmet ehlinin mallarının onda birini alma,.',ıt;arette ihtilaf
etmeleri"
konusunda: 3/437, No: 3052'de rivayet etmiştir. Strıedinde meçhul kişiler
vardır.
[1854] Mevaridu'z-Zam'an Cihad bölümünde, "ihanetin
yasaklanması" konusu da: s. 405, No: 1683'de. Amr b. Hamik'den rivayet
etmiştir.îbni Mace Diyetler bölümünde, "Birine eman verip, sonra onu
öldüren kimse" konusunda: 2/896, No: 2688'de Abdulmelik b. Ömer yoluyla,
Ru-faa b. Şeddad el-Utbani'den rivayet etmiştir.Zevaid'de şöyle diyor:
"İsnadı sahihtir. Ravileri sikadırlar. Rufaa b. Şeddad'ı süneninde rivayet
etmiştir ve "sikadır" demiştir. İbni Hibban sikat'da zikretmiştir.
Senedin diğer ravileri Müslim'in şartlarına uygundurlar."
[1855] Takrib: 2/68, No: 568'de şöyle diyor: "Amr b.
Hamik b. Kahil b. Habib el-Huzai. Sahabidir. Kufe'de oturmuştur. Sonra Mısır'da
kalmıştır. Muaviye'nin hilafeti döneminde öldürülmüştür."
[1856] Mevarid'uz-Zam'an Diyetler bölümü, "sözleşmeliyi
öldüren kimse" konusunda: s. 368, No: 1531 'de, Ebu Bekre'den rivayet
edilmiştir.
[1857] Mevaridu'z-Zam'an: 368, No: 1531'de Ebu Bekre'den rivayet
edilmiştir.
[1858] Ebu Davud, Edeb bölümünde, "iyilğe teşekkür
etme" konusunda: 5/158, No: 4813"de manayla rivayet
etmiştir.Mevaridu'z-Zam'an, İyilik bölümünde, "İyiliğe teşekkür etme"
konusunda: s. 506, No: 2071'de rivayet edilmiştir.Munziri şöyle diyor:
"Ebu Davud şöyle diyor:"Yahya b. Eyyüb, Ammara b. Guzye'den, o da
Şurahbil'den, o da Cabir'den (r.a.) rivayet etmiştir."O, Şurahbil b. Sa'd
el-Ensari el-Hatmi'dir. Hatmoğul I arının azadh kölesidir. Medine'lidir.
Künyesi Ebu Sa'd'dır. İmamlardan bir çoğu "zayıftır"
demişlerdir." Muhtasar: 7/179.
[1859] (m) nüshasında
yoktur.