26-CİHAD'DA SEVAP ANCAK SALİH NİYETLE OLUŞUR. NİYET ÇEŞİTLERİNİN AYRINTILARI: 2

Fasıl 8

Ücretle Savaşan Kimse Hakkında Bir Mesele. 16

Bir Önemli Fasıl 17

Fasıl 18

27-KİM ALLAH YOLUNDA SAVAŞMAK İÇİN ÇIKARDA SAVAŞMADAN ÖLÜRSE O ŞEHİDDİR. ONUN İÇİN CENNET VARDIR.ALLAH YOLUNDA BAŞI AĞRIYAN VEYA HASTALANAN KİŞİNİN FAZİLETİ 20

Mesele. 23

Fasıl 24

28-ŞEHADETİ İSTEME VE ONA KARŞI HIRSLI OLMANIN TEŞVİKİ, ONU ARZULAYIP KAVUŞAN BAZI KİMSELER.. 25

29-ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLEN ŞEHİDİN FAZİLETİ 35

Fasıl 37

Şehidlerin Faziletleri: 44

Fasıl 48

Fasil 53

Fasıl 61

30.ĞULULUN HARAMLIĞI, GÜNAHININ BÜYÜK OLUŞU, ALLAH YOLUNDA ĞULUL YAPANIN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNDE ŞEHİD OLMAYACAĞINA DAİR DELİLLER   69

Fasıl 74

Fasıl 77

31.MÜSLÜMAN ESİRLERİN KURTARILMASI, FİDYELERİ ÖDENMESİ VACİP OLANLAR VE ONLARI KURTARMAYA KOŞMA.. 79

Fasıl 83

32.PEYGAMBERİN SAVAŞLARI, SERİYYELERİ, KISA VE ÖZET OLARAK ONDAN SONRA MÜSLÜMANLARIN YAPTIĞI BAZI SAVAŞ VE FETİHLER.. 84

Nükte: 84

Fasıl 85

Fasıl 98

Fasıl 107

33.Kuvvet Ve Cesaretin Övülmesi, Korkaklığın Ve Acziyetin Yerilmesi, Bunların Hakikatinin Açıklanması, Tedavisi, Seleften Bazı Cesur Ve Kahraman Kişiler 121

Fasıl 122

Fasıl 124

SONUÇ.. 143

Birinci Bölüm.. 143

Fasıl 144

Fasıl 144

Fasıl 145

Fasıl 145

Fasıl 145

Fasıl 146

Fasıl 146

Fasıl 147

Fasıl 147

Fasıl 148

Fasıl 149

Fasıl 149

Fasıl 150

Fasıl 153

Fasıl 153

Fasıl 153

Fasıl 154

Fasıl 154

Fasıl 155

Fasıl 155

Fasıl 156

Fasıl 156

Fasıl 157

Fasıl 158

Fasıl 159

Fasıl 159

Fasıl 159

Fasıl 160

Fasıl 160

Fasıl 160

Fasıl 162

Fasıl 162

Fasıl 162

2.SAVAŞIN HİLE TUZAK VE ADABI HAKKINDA KISA BİR ÖZET. 163

Fasıl 163

Fasıl 164

Fasıl 164

Fasıl 165

Fasıl 165

Fasıl 165

Fasıl 166

Fasıl 166

Fasıl 166

Fasıl 167

Fasıl 167

Fasıl 167

Fasıl 168

Fasıl 168

Fasıl 169

 

26-CİHAD'DA SEVAP ANCAK SALİH NİYETLE OLUŞUR. NİYET ÇEŞİTLERİNİN AYRINTILARI:

 

Allah Teala şöyle buyuruyor:"Dikkat edin! Halis din sadece Allah'a aittir."(Zümer: 38/3) Yine şöyle buyuruyor:"Onlar dini sadece Allah'a tahsis edip sadece ona ibadetle emrolundular. (Beyyine: 98/5)

996- Ömer b. Hattab'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah'tan (s.a.v.) şöyle işittim: "Şüphesiz ki ameller niyetlere göredir"Bir rivayette"Niyetlere göredir- Herkes için niyet ettiği şey vardır. Kim ki Allah ve Rasulü için hicret ederse, o Allah ve Ra-sulü için hicret etmiş olur. Kim ki dünyalık elde etmek için[1] veya bir kadını nikahlamak için hicret ederse, onun hicreti, hicret ettiği şeyedir."[2]Buhari Müslim ve diğerleri rivayet etmiştir.Tirmizi- Cihad'm fazileti bahsinde "Riya ve dünyalık için savaşan kimse" babında 4/179 No: 1647 rivayet etmiştir. Hadisteki "Niyete gö­re" ve "Onunla evlenmek için" lafızlarını Yahya b. Said'den Abdulveh-hab Essekafi yoluyla rivayet etmiştir.Nesai- Taharet bahsinde "Abdestte niyet" babında rivayet etmiştir. Ha­disteki "Niyete göre" ve "Nikahlamak için" lafızları Yahya b. Sa­id'den Malik ve Abdullah b. Mübarek yoluyla rivayet etmiştir.İbn Mace- Zühd bahsinde "Niyet babında 3/1413 rivayet etmiştir. Ha­disteki "Niyetlere göre" ve "Onunla evlenmek için" lafızlarını Yahya b. Said'den Leys b. Sa'd ve Yezid b. Harun yoluyla rivayet etmiştir.Ahmed bu hadisi 1/397 de İbni Mes'ud'dan rivayet etmiştir. Se­nedi şöyledir: Abdullah Hasan b. Musa'dan, o da Haiit b. Ebu Yezid'den, o da Said b. Ebu Hilal'den, İbrahim b. Ubeyd b. Rufaa'dan, babası Ebu

997- Cabir b. Abdullah'tan (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmektedir:"Bizler birçok gazvede Rasulullah'la (s.a.v.) birlikte idik. Şöyle dedi:"Muhakkak ki Medine'de nice kimseler vardır ki, siz ne kadar yol alırsanız ve hangi vadiyi geçerseniz on­lar da sizinle beraberdirler. Fakat hastalık onları alıkoy­muştur."Bir rivayette"Onlar da ecirde size ortaktırlar"[3]şeklinde geçmektedir. Müslim rivayet etmiştir.Muhammed'den rivayet etmiştir. Ebu Muhammed İbni Mes'ud'un arka-daşlarındandır.Heysemibu hadisi MecmeuzZevaid'deCihad bahsinde "İki saf ara­sında nice ölü vardır ki Allah onların niyetini en iyi bilir" babında 5/302 zikretmiştir. Heysemi diyor ki: "Ahmed böyle rivayet etti. İbni Mes'ud'un onu zikrettiğini görmedim. Sened'de İbni Luhey'a vardır. Onun hadisi ha-sendİr, içinde biraz zayıflık vardır". Fakat sahih olan görüş; onun hadis- , lerinin mürsel ravilerinin ise sika olduklarıdır.

Münavi "Fethu'l-Kadir'de Suyuti'nin" bu hadis zayıftır şeklindeki gö­rüşüne işaret ettikten sonra musannifin bu hadisi İbni Mes'ud'dan riva­yetle Ahnıed'e nispet etmesinin iyi olmadığını söylemektedir. Çünkü Ah­med İbrahim b. Ubeyd b. Rufaa'dan, o da Ebu Muhammed'den rivayet etmektedir. Ebu Muhammed de İbni Mes'ud'un arkadaşlarındandır.İbn Hacer Fetih'te şöyle diyor: "Senedde geçen "O" zamiri İbni Mes'ud'a dönmektedir. Ahmet bu hadisi İbni Mes'ud'un Müsned'inde zik­retmektedir. Hadisin ravileri de güvenilirdirler." 2/430 No: 2218.

"Elbani bu hadisin zayıf olduğunu söylemektedir" Camiu's-Sağİrin zayıflan 2/34 No: 1404. Bu hadis hakkında belirtilen görüşlerin en sahi­hi İbni Hacer'in görüşüdür. Bu hadisin ravileri de güvenilirdirler.İbni Mace- Cihadbahsinde, "özrün Cihad'dan alıkoyduğu kimseler" ba­bında 2/923 No: 272'de A'maş'tan Ebu Muaviye yoluyla rivayet etmiştir.

998- Buhari, Enes'den (r.a.) şöyle rivayet ediyor:"Rasulullah (s.a.v.) Tebuk gazvesinden geri dönüyordu. Medine'ye yaklaşınca şöyle buyurdu:"Muhakkak ki Medine'de bazı kavimler vardır ki, siz ne kadar yol alırsanız alın,[4]ne kadar vadi geçerseniz ge­çin, onlar da sizinle beraberdirler." Dediler ki:"Ya Rasulallah! Onlar Medine'dedirler." Rasulullah(s.a.v.):"Onlar Medine'dedirler, onları özür alıkoymuştur"buyurdu.[5]Kurtubi şöyle diyor:"Bu hadise göre, özür sahibine de, savaşan kimsenin ecri kadar ecir verilmesi gerekir. Deniliyor ki: İkisinin se­vaplarının eşit olması muhtemeldir. Allah'ın fazlı geniştir. O'nun verdiği sevap, hak edilen değil Allah'ın fazlıdır. Al­lah doğru niyete karşılık verdiğini, işlenen fiile karşılık vermeyebilir. Başka bir görüşe göre; Özür sahibine ecri kat­lanarak verilmez. Ancak savaşana ecri katlanarak ve hemen verilir. Kurtubi diyor ki: Birinci görüş, bu hadise göre[6] ve Ebu Kebşe'nin rivayet ettiği:"Muhakkak ki dünya dört çeşit insan içindir..."[7]hadise göre daha sahihtir.[8]Kurtubi bunu"Oturanlarla Allah yolunda Cihad edenler bir olmazlar"(Nisa: 4/95)ayetinin tefsirinde zikretmektedir.Müellif şöyle diyor: Bu konu yirmi yedinci bölümde daha detaylı olarak anlatılacaktır.

999- Buhari ve Müslim, Ebu Musa'dan şöyle rivayet et­mektedirler:"Bir arap Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Bir adam ganimet için savaşır, biri anıl­mak için, biri de kendi konumunu görmek için savaşır. Hangisi Allah yolundadır." Rasulullah (s.a.v.):"Kim ki Allah kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır." buyurdu.[9]

1000-  Başka bir rivayette, Rasulullah'a (s.a.v.), cesa­ret, hamiyyet, ve riyakarlık için savaşanlardan hangisi Al­lah yolundadır? diye soruldu. Rasulullah (s.a.v.):"Kim, Allah kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Al­lah yolundadır" buyurdu.[10]

1001- Başka bir rivayette, bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) Allah yolunda savaşmayı sorarak şöyle dedi:

"Bir adam kızgınlığından savaşıyor, biri hamiyyet duy­gusundan savaşıyor." Rasululah ayağa kalkarak adama bak­tı ve şöyle dedi:"Kim, Allah kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Al­lah yolundadır  .

1002- Ebu Davud şu hadisi rivayet etmektedir: "Bir arap Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek şöyle dedi: "Bir adam anılmak için, biri övülmek için, biri ganimet için, biri kendi konumunu görmek için savaşıyor" Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim, Allah kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Al­lah yolundadır."[11]

1003- Abdullah b. Amr'dan gelen rivayete göre şöyle di­yor:[12]"Ya Rasulallah! Bana savaş ve Cihad'dan haber ver" Rasulullah (s.a.v.):"Ey Amr'ın oğlu Abdullah, eğer sonunu düşünerek, sabrederek savaşırsan, Alah da seni sabırlı ve güzel so­na kavuşmuş olarak hasreder. Eğer riyakar ve yaptığı­nı büyüterek savaşırsan, Allah ta seni riyakar ve yaptı­ğını büyüten olarak hasreder: Hangi hal üzerine savaşır­san ve öldürülürsen, Allah seni o hal üzerine hasre­der."[13]Ebu Davud, Beyhaki ve Hakim rivayet etmiştir. Hakim, hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.

1004- Ebu Hureyre'den gelen bir rivayete göre, bir adam şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Bir adam Allah yolunda Cihad etmek­le beraber dünyalık ta elde etmek istemektedir". Rasulullah(s.a.v.):"Onun için ecir yoktur" dedi. İnsanlara bu çok ağır geldi. Adama dediler ki:"Rasulullah'a (s.a.v.) dön. Belki sen anlamamışsındır."Adam gelerek:"Ya Rasulallah! Adam Allah yolunda Cihad etmekle beraber dünyalık da elde etmek istemektedir" dedi. Rasulul­lah (s.a.v.):"Onun için ecir yoktur"[14] dedi. İnsanlar yine:"Rasulullah'a (s.a.v.) dön" dediler. Adam üçüncü sefer sorunca Rasulullah (s.a.v.) yine:"Onun için ecir yoktur" buyurdu.[15]Hadisi Ebu Davud, İbni Hibban sahihinde ve Hakim ri­vayet etmiştir. Hakim: Hadisin senedi sahihtir, demektedir. Hadiste geçen "araz[16] kelimesi: Kendisiyle kanaat getiri­len mal veya başka şeyler manasına gelmektedir.

1005- Ebu Umame'den (r.a.) gelen rivayete göre, Ebu Umame şöyle diyor:"Bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek şöyle dedi:"Savaşan ve buna karşılık ecir ve övülmeyi bekleyen bir kimse hakkında ne dersin? Onun için ne vardır?" Rasulul­lah (s.a.v.):"Onun için bir şey yoktur" buyurdu. Adam üç sefer tek­rar etti. Her seferinde:"Onun için bir şey yoktur" cevabını aldı. Rasulullah (s.a.v.) sonunda şöyle buyurdu:"Şüphesiz ki Allah amellerden sadece ihlash olanı ve onun rızası için yapılanı kabul eder.[17]

1006- İbni Abbas'dan gelen rivayete göre şöyle diyor: "Bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle dedi: "YaRasulallah! Ben öyle bir yerde duruyorum ki Allah'ın rızasını da istiyorum, benim konumumun görülmesini de." Ra-sulullah (s.a.v.) ona cevap vermedi, ta ki şu ayet ininceye kadar: "Kim Rabbiyle karşılaşmak istiyorsa salih amel işle­sin ve ibadetinde Rabbine ortak koşmasm"(Kehf: 18/110) İbni Mübarek ve başkaları rivayet etmişlerdir. Tavus'un mürsel rivayetinde İbni Abbas yoktur. Hakim bitişik se-nedle rivayet etmiştir. Sahiheyn şartı üzerine sahih olduğu­nu söylemiştir.[18]

1007- Said b. Mansur süneninde Ferec b. Fadale'den,[19] Esed[20] b. Vedaa'dan[21] Ebu Bahriyye Essukuni'den[22] Ebu'd Derda'dan (r.a.) şöyle rivayet etmektedir: Rasulullah'a bir adam geldi ve şöyle dedi:

1008- Yine Abdullah b. Vehb'den, Amr İbni Haris'ten, Ye-zid b. Ebi Habib'den, Ebun Nadr'dan[23] Xmr b. Ubeydullah'dan[24] onun Abdullah b. Ömer'e şöyle sorduğunu rivayet etmektedir:"Allah seni ıslah etsin. Savaşa çıkıyorum ve Allah rıza­sı için infak ediyorum. Ben böyle çıkıyorum. Savaş sırasın­da benim savaşmamın ve şiddetimin görülmesini istiyo­rum."Abdullah b.Ömer şöyle dedi:"Ben seni riyakar bir adam olarak işitiyorum."[25][26]   

1009-  Mürre'den[27] gelen rivayete göre Abdullah b. Mes'ud'un yanında bir topluluğu anarak onların Allah yo­lunda savaştıklarını söylediler Abdullah şöyle dedi:"Durum sizin bildiğiniz ve gördüğünüz gibi değildir. İki taraf karşılaşınca meleler iner ve herkesi kendi konumu­na göre yazarlar. Falan dünyalık[28] için savaştı. Falan mal için, falan Övülmek için.vb. savaştı. Falan da Allah rıza­sı için savaştı. Kirn Allah rızası için savaşırsa, o cennet'te-dir."[29]

İbni Mübarek Şube'den, o da Sedi'den[30] rivayet etmiştir. Hadis mevkuftur.

1010- Hakim'in, Ebu İshak El Fezari yoluyla Ata b. Es Saib'den[31] naklettiğine göre Ata, Ebu Ubeyde b. Abdul­lah'ı [32]şöyle derken işitmiş:."Babam diyordu ki:"Falan adam şehid olarak öldü diyerek şehadette bulun­maktan sakının. Adam hamiyetten, dünyalık için, intikam için savaşabilir. Ben sizin şahitliğinizi size haber vereyim. Rasulul-lah (s.a.v.) bir gün bir seriyye gönderdi. Fazla zaman geçmeden kalktı ve Allah'a hamd etti ve onu övdü, sonra şöyle dedi:"Sizin kardeşleriniz müşriklerle karşılaştılar. On­lardan kimse kalmaymcaya kadar onları öldürdüler." Sonra da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz kavmimize habe­rimizi ulaştır. Biz Rabbimizden, Rabbimiz bizden razı ol­du." Ben onların size elçisiyim. Onlar Allah'tan, Allah ta onlardan razı oldu."[33]Hakim şöyle diyor: îsnadı sahihtir. Ebu Ubeyde'nin ba­basından hadis işitmesi ihtilaflıdır. Müellif diyor ki babası Abdullah b. Mes'ud'dur.

1011- İbni Mübarek'in sahih senetle rivayet ettiğine gö­re Ömer b. Hattab Rasulullah'ın (s.a.v.) mescidinde, Allah yolunda Cihad'a çıkıp helak olan bir seriyyeyi anan bir topluluğun yanma geldi. Onlardan bazıları:"Onlar Allah'ın işçileridirler. Allah yolunda öldüler. Onların ecirleri Allah'a vacib oldu" diyordu. Bazıları:"Allah onları daha iyi bilir. Onlar için niyetlendikleri şey vardır" diyordu. Ömer (r.a.) onları görünce:"Ne hakkında konuşuyor sunuz?" dedi. Onlar:"Şu seriyye hakkında konuşuyoruz. Kimisi böyle diyor. Kimisi şöyle diyor" Ömer (r.a.) şöyle dedi:"Allah'a yemin ederim ki insanlardan bazıları vardır, dünyalık için savaşır, bazıları riyakarlık için, bazıları savaş aniden karşılarına çıktığı için ondan başkasını yapmazlar, ba­zıları da sadece Allah rızası için savaşırlar. İşte sonuncula­rı şehid olanlardır. Onlardan herbiri öldüğü hal üzere diril­tilir. Allah'a yemin olsun ki kimse kimsenin ne yaptığını bi­lemez. Bu adamın geçmiş ve gelecek günahlarının af edil­diğini bizler bilemeyiz."[34]Bu hadisi Hakim'de rivayet ederek isnadı sahihtir demiş­tir.

1012- Ubade b. Samit'den (r.a.) gelen rivayete göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim Allah yolunda savaşırsa sadece bir deve yula­rına[35] niyet ederse, onun için niyet ettiği şey vardır."[36]Nesai ve Hakim rivayet etmiş ve Hakim: İsnadı sahihtir demiştir.

1013- Ya'la b. Münye'den[37] gelen rivayete göre şöyle dedi:"Rasulullah (s.a.v.) savaş için çağrıda bulunduğu sırada ben ihtiyar birisiydim. Hizmetçim yoktu. Ben de, bana yeterli olarak ücretli bir adam yanıma almak istedim... Karşılığında da ganimetlerden kendisine bir ok hissesi vereceğimi söyledim. Se­fer yaklaştığı zaman adam bana geldi ve şöyle dedi:"Oklar nedir, benim okuma ne isabet eder bilmiyorum." Bana belli bir şey söyledi. Ben de ona üç dinar vereceğimi söy­ledim. Ganimetler gelince ona bir ok ayırmak istedim ama, di­narlar aklıma geldi. Rasulullah'a (s.a.v.) geldim ve adamın du­rumunu anlattım. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Bu gazvede dünya ve ahiretlik olarak sadece söylediği dinarlarından başka bir şey onun için bulamıyorum."[38]

Ebu Davud, Beyhaki, Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim diyor ki: "Hadis, Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir". Se-neddeki Yahya b. Ebu Amr Essibani[39] sika'dır. Fakat Buhari ve Müslim onun hadislerini rivayet etmemişlerdir.[40]

1014- Ebu Acfa Essilmi'den[41] gelen rivayete göre şöyle diyor:"Ömer'i şöyle derken işittim:"Sizin savaşlarınızda ölen veya öldürülen başkalarıda var­dır ki, onlar hakkında: "Falan şehid olarak öldürüldü veya şehid olarak öldü" diyorsunuz. Belki de hayvanın acizliği ona ağır gelmiştir, veya ticaret maksadıyla gitmiştir. Siz bun­ları söylemeyin. Rasulullah'ın (s.a.v.) dediği gibi söyle­yin:"Kim Allah yolunda ölür veya öldürülürse, o Cen­net'ted ir."[42]Hakim rivayet etmiş ve "isnadı sahihtir" demiştir..

1015- Ebu Hureyre'den gelen rivayete göre Amr b. Ek-yeşin[43] cahiliyyede bir putu vardı. Onu almadan müslüman olmayı kerih görüyordu. Uhud günü geldi ve:"Amcamın oğulları nerede?" dedi:"Uhud'da" dediler. Üstünü giyindi, atına bindi ve onla­ra doğru yola çıktı. Müslümanlar onu görünce:"Ey Amr! bize yaklaşma" dediler- Amr:"Ben iman ettim" dedi. Yaralanıncaya kadar savaştı. Yaralanınca ehlinin yanına götürüldü. Sa'd b. Muaz yanına gelerek kızkardeşine şöyle dedi:"Sor bakalım, kavmini korumak için mi, onlara kızdığın için mi, yoksa Allah ve Rasulu için kızdığından dolayı mı savaştın?" Amr:"Allah ve Rasulu için kızdığımdan dolayı." dedi. Öldü ve cennete girdi. Allah için bir vakit namaz bile kılmamıştı[44]Ebu Davud ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim isnadı­nın sahih olduğunu söylemektedir.

1016- Muaz b. Cebel'den (r.a.) gelen rivayete göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Gazve iki çeşittir. Kim Allah rızası için savaşırsa, îmamına-itaat edip, infak ederse, ortağına kolaylık gös­terip, fesattan kaçınırsa, onun uykusu, uyanması hepsi ecirdir. KHn de övünme, riya ve gösteriş için savaşırsa, imamına isyan edip yeryüzünde fesad çıkarırsa, şüphe­siz o aynı şekilde dönmez."[45]Ebu DaVud itfesen senedle, Nesaİ ve Hakim rivayet etmiş­lerdir. Hakim diyorki: "Müslim'in şartıyla sahihtir." Hadis­te geçen orjak kelimesi" yolda kendisine eşlik eden işçisi ma­nasınadır.

1017- Ebu Hureyre'de'n gelen rivayete göre şöyle di­yor: "Rasulullah'ı (s.a.v.) şpyle derken işittim:"Kıyamet gününde hakkında hüküm verilecek ilk ki­şi şehid olandır. Getirilir, nimetleri kendisine gösterilir ve o da onları tanır. "Bunlarla ne yaptın?" der. Der ki: "Senin yolunda şehid oluncaya kadar savaştım." AllahuTeala: "Yalan söyledin. Sen "cüretli kimsedir" denil­mesi için savaştın. Bu da söylendi." Sonra emredilir ve yüzüstü sürülerek ateşe atılır. Sonra ilim öğrenen, öğre­ten ve Kur'an okuyan kimse getirilir. Nimetleri ona gös­terilir ve onları tanır. Allahu Teala: "Onlarla ne yaptın" der. Adam: "İlim öğrendim, öğrettim ve senin için Kur'an okudum" der. Allahu Teala: "Yalan söyledin. Sen "alimdir ve Kurra'dır" denilmesi için ilim öğrendin ve Kur'an okudun. Bunlar da söylendi." Sonra emredilir ve yüzüstü sürülerek ateşe atılır. Sonra Allah'ın kendisine genişlik ve çeşitli mallar verdiği kimse getirilir. Nimet­leri getirilir ve birbirlerini tanırlar. Allahu Teala: "Bun­larla ne yaptın?" der. Adam: "Senin infak edilmesini is­tediğin bütün yollarda senin için infak ettim" der. Alla­hu Teala: "Yalan söyledin. Sen "cömerttir" denilmesi için bunu yaptın. Bu da söylendi." Sonra emredilir ve yüzüs­tü sürülerek ateşe atılır."[46]Müslim, Nesai ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim diyor ki:"Hadis Buhari ve Müslim'in şartları üzerine olmasına rağ­men Buhari rivayet etmemiştir."

1018- Hakim sahih rivayetinde şöyle diyor: "İnsanlardan ateşe ilk atılanlar üç tanedir: Kurra'dır denilmesi için Kur'an okuyan,..." Hadisin gerisini aynı şekilde nakletmektedir.[47]

1019- Tirmizi'nin "hasen'dir" deyip rivayet ettiği, İbni Huzeyme ve İbni Hibban'm sahihlerinde Velid b. Ebul Ve-lid Ebu Osman El Medeni'den[48], o da Akabe b. Müs­lim'den[49], o da Şufey el İsbahi'den[50] rivayet ettiğine göre Şu-fey Medine'ye girdiği sırada bir adamın başında insanların toplandığını görür şöyle der:"Bu kim?""Ebu Hureyre" derler. Şufey diyor ki:"Ona yaklaştım, yanına oturdum. O insanlarla konuşuyor­du. Susup etrafı boşalınca ona şöyle dedim:"Hak için sana soruyorum, sende bana Rasulullah'tan (s.a.v.) duyduğun, anlayıp ve öğrendiğin bir şey bana cevap verir misin?" Ebu Hureyre:"Yaparım" dedi."Sana öyle bir hadis söyleyeceğim ki onu Rasulullah'tan (s.a.v.) duydum, anladım ve öğrendim." Sonra Ebu Hurey­re hıçkırmaya başladı. Uzan bir müddet kaldık kendine ge­lince:"Rasulullah'ın (s.a.v.) bu evde bana söylediği bir hadi­si sana söyleyeceğim. Burada Rasulullah (s.a.v.) ve benden başka kimse yoktu." Sonra yine hıçkırdı. Sonra kendine geldi ve yüzünü sildi şöyle dedi: "Yapacağım bu evde ben ve ondan başka kimsenin olmadığı bir zamanda Rasulul­lah'ın (s.a.v.) bana söylediği bir hadisi sana söyleyece­ğim." Sonra Ebu Hureyre şiddetli bir şekilde hıçkırmaya baş­ladı. Sonra yüzüstü eğildi. Uzun müddet onu tuttum. Son­ra kendine geldi ve şöyle dedi:"Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:

"Kıyamet gününde Aliahu Teala kulları arasında hükmetmek için iner. Bütün ümmetlerss[51] dizüstü çök­müşlerdir.[52] İlk çağrlacaklar; Kur'an-ı ezberleyen bir adam, Allah yolunda öldürülen biri ve malı çok olan biridir. Aliahu Teala Kur'an okuyucusuna: "Rasulü'me indirdiğimi sana öğretmedim mi?" der. Adam: "Evet ya Rabbi!" der. Aliahu Teala: "Sana öğrettiğimle ne yaptın?" der. Adam: "Gece ve gündüz onunla amel eder okurdum" der. Aliahu Teala: "Yalan söyledin" der. Me­leklerde: "Yalan söyledin" derler. Aliahu Teala: "Sen "falan Kürra'dır" denilmesini istiyordum. Bu da söylen­di." Mal sahibi getirilir. Aliahu Teala: "Başkalarına muhtaç olmayacak şekilde sana genişlik vermedim mi?" der. Adam: "Evet ya Rabbi!" der. Aliahu Teala: "Sana verdiklerimle ne yaptın?" der. Adam: "Akrabayı göze­tir ve dağıtırdım" der. Aliahu Teala: "Yalan söyledin" der. Melekler de: "Yalan söyledin" derler. Aliahu Teala: "Sen falan cömerttir" denilmesini istedin. Bu da söylen­di." Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Aliahu Teala: "Niçin öldürüldün?" der. Adam: "Ya Rabbi sen yolunda cihad etmeyi emrettin. Ben de öldürülünceye ka­dar savaştım." AUahu Teala: "Yalan söyledin" der. Me­lekler de: "Yalan söyledin" derler. Ailahu Teala: "Sen "falan cesaretlidir" denilmesini istedin. Bu da söylendi."Sonra Rasulullah (s.a.v.) dizlerime vurdu ve şöyle dedi:"Ey Ebu Hureyre bu üçü kıyamet gününde ateşin tu­tuşturulacakları ilk mahluklardır."[53]Velid b. Osman el Medini[54] şöyle diyor:"Akabe bana şöyle dedi: Muaviye'nin ki: A'la b. Ebu Ha­kim[55] dedi ki:"O Muaviye'nin yanında kılıçlı idi. Bir adam Muavi­ye'nin yanına girdi ve Ebu Hureyre'den bu hadisi ona nak­letti. Muaviye şöyle dedi: ."Onlara bu yapılıyor. İnsanların geri kalanlarına ne ya-pıyır?" Sonra Muaviye ağladı. Ta ki onun helak olacağını sandık:"Bu adam bize şer ile geldi" dedik. Sonra Muaviye ken­dine geldi ve yüzünü sildi. Sonra şöyle dedi:"Allah ve Rasulü doğru söylüyorlar:"Kim ki dünya ve ondaki süsleri isterse, onlara dün­yada amellerinin karşılığını veririz. Dünyada onlara haksızlık yapılmaz. İşte onlara ahirette sadece ateş var­dır. Dünyada yaptıkları boşa gitmiştir. Amelleri batıl ol­muştur.(Hud: 11/15-16)Hadiste geçen "Neşeğe" kelimesi: bayıltacak kadar hıç­kırmak manasına gelmektedir. Ebu Ubeyd diyor ki: "İnsan bunu arkadaşına olan iştiyakı ve onun için üzlmeden dola­yı yapar."[56]Hadiste geçen "ceriun" kelimesi; önde giden cesaretli ma­nasınadır.

 

Fasıl

 

Büyük kurtuluş, üstün kar, nimet ve mutluluk diyarından Ailahu Teala'ya yakınlık ibadette ihlas ve Allah rızasını kast etmekle oluşur. Bununla beraber ameller çeşitlidir. Yakın­lık değişik yollarladır. İbadet ve itaatin sebepleri yok olsa da, çeşitli ibadetlerin sahiplerinin maksatları değişik olsa da, ibadette riya ve nifak'ın kokusu bulunsa da, sahiplerinin o ibadeti başka bir zamanda ihlasla yapmaları mümkündür. Bu hataları telafi edecek bir ameli başka bir zamanda yapması mümkündür. Kişi hayatta olduğu müddetçe Allah'a tevbe et­mesi mümkündür. Ancak savaşta böyle bir şekilde hayatı­nı kaybeden kişinin durumu farklıdır. Onun için sadece Rabbinin rızası lazımdır. Aksi taktirde şiddetli bir vebal altında kalır. Nefsini kaybeden kimse, kendisiyle kazanç el­de edeceği bir başka nefis bulamaz. Kim sonunu ifsad eder­se, güzelleştireceği başka bir sona sahip olamaz. Ana serma­yeyi kaybeden, karıda zararı o*a kaybetmiş demektir. Öldü­rülen kimse ya nimet ve şerefe kavuşur veya zorluk ve re­zilliğe girer. Madem ki durum böyledir, o zaman Cihad'da ve kısımlarında niyeti netleştirmek gerekir. Bu konudaki hü­kümleri açıklığa kavuşturmak gerekir. Allah sevabı ilham edendir.Cihad da maksatlar çeşitlilik arzettiğinden, ondaki niyet­ler de çeşitlilik arzeder. Bu niyet ve maksatlardan başlıca-larını ve çoğunlukta olanını burada zikredelim.Cihad edenlerden bazıları Cihad'ında Allah'ın rızasını kast eder. Allah bunu emrettiği için onun ahiretteki ceza ve mükafatına bakmaksızın sırf emir olduğu için yapar. Böy­le durumda olanlar çok nadirdir.

Bu çeşit niyetle ilgili olarak Ebu Muzaffer b. El Cevzi "Cevheretü'z-Zaman" adlı kitapta Abbas b. Yusuf'tan şunu rivayet ediyor: "Mesiretü'l-Hadim şöyle diyor: "Bazı savaş­larda savaşıyorduk ki bir genç sağ tarafa yüklenip orayı dağıtıyor, sol tarafa hücum edip orayı da dağıtıyor ve mer­keze hücum edip ikiye bölünceye kadar oraya saldırıyordu. Sonra şöyle diyordu:"Mevlana beslediğin zannı güzelleştir- Bu temenni et-mekfe olduğun şeydir. Ey cennet hurileri bizden uzak durun-Senin için savaşmadık ve öldürülmedik. Fakat biz efendimi­ze iştiyak duyduk- O bizim gizlimizi açığımızı bilir." Son­ra hücum ederek şöyle diyordu:"Ben ümit ediyordum ve ümidim kaybolmadı- ki bu günkü şiddetim ve yorgunluğum kaybolmasın. Ey şu köşk­leri oyunlarla dolduran sen olmasaydın iyi olmazdı, sevinç­te güzel olmazdı." Sonra yine hücuma kalktı ve düşmandan çokça kişiyi öldürdü ve geri dönerek yine hücuma kalktı ve şöyle diyordu:"Ey benim oyuncağım ebedilik dur ve dinle- Senin için savaşmadık, dur ve geri dön sonra Cennet'e geri dön ve ça­buk ol- ümid etme, ümid etme, ümid etme!" Sonra hücuma kalktı, savaştı ve öldürüldü."Bazılarını ise Allah kelimesini yüceltmeye olan hırs, îslam-i gayret ve küfür kelimesini ve ehlini yok etme hırsı Ci-had'a teşvik eder.Bu iki çeşit niyetin doğru olduğunda şüphe yoktur. Bun­larla Allah katında kurtuluşa erilir. Kişinin amelini o anda saklamaya çalışması, ahirette yaptığı amele karşı alacağı mü­kafata sevinmemesi bu niyetteki ihlasma delalet eder. Yap­tıklarından bir şeyin anılmasından hoşlanmaması orada öl-dürülürse hesabını Allah'a bırakması, Allah'ın bilmesiyle ye­tinip başkasının farkına varmasından hoşlanmaması ve ba­şına gelenleri Allah katında kendisine mükafat sayması bu niyetlerin sıhhatine işaret eder.Bazıları da Cihad ile Cenneti, sevabını, hurilerini, ateş ve azabından kurtuluşu, etem verici cezadan kurtuluşu kast ederler. Bundan başkasını kastetmezler. Bu çeşit niyet ço­ğunlukta olan çeşittir. Bazıları, bu çeşit niyetin şehitlik rüt­besine kavuşmak için yeterli olmayacağını söylemektedir­ler. Fakat sahih olan görüş; bu çeşit niyetin şehitlik rütbe­sine kavuşmak için yeterli olacağı, sahibinin Cennet'le kur­tuluşa erenlerden olacağı görüşüdür. Yediyüz doksanbeş veya altı da bazı hocalarımıza sordum ve bu cevabı aldım. Bu niyetin sahih olduğuna, Allahu Teala'nm Kur'an'da, Cihad edenleri Cennet'le teşvik etmeside delalet etmekte­dir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Allah mü'mini erden canlarınım ve mallarını Cennet karşılığında satın almıştır."                    (Tevbe: 9/111)Başka bir ayette şöyle diyor:"Ey iman edenler! Sizlere elem verici bir azaptan kurtarıcı bir ticareti haber vereyim mi? Allah'a ve Ra-sulü'ne iman edeceksiniz. Allah yolunda canlarınız ve mallarınızla cihad edeceksiniz. İşte eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır. Sizin günahlarınızı affeder ve sizle­ri adn Cennet'inde güzel meskenlere, altından ırmaklar akan Cennet'lere koyar. İşte bu büyük kurtuluştur."(Saf: 61/10-11-12)Bu konudaki ayetler çoktur. Aynı şekilde Rasulullah'ta (s.a.v.) şu hadisiyle Cihad'a teşvik etmekte ve karşılığında Cenneti va'd etmektedir:

1020- "Kim bir devenin üzerinde Allah yolunda Cihad ederse, ona Cennet vacip olur."[57]

1021- "Allah'ın sizleri affedip Cennete koymasını is­temez misiniz? Allah yolunda savaşınız."[58]Daha önce geçen ve ileride gelecek olan hadisler buna de­lalet etmektedir.İmam Takıyüddin b. Dakikil İyd "Şerhil Umde" de şöy­le diyor:"Allah'ın sevabını, ebedi nimetleri istemek için cihad eden, Allah yolunda cihat etmektedir. Sahabenin yaptıkla­rı da buna şahitlik etmektedir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle der­ken işitilmiştir:

1022- "Haydi genişliği yer ile gök arası olan Cennete kalkınız."[59]Elindeki hurmaları atmış ve öldürülünceye kadar savaş­mışlardır. Bu olayın dış görünüşüne göre sahabi Cennet sevabı için savaşmıştır."[60]Müellif şöyle diyor: "Şeriat cennet için yapılan amelle­rin sahihliğine dair hükümlerle doludur.

1023- Nesai ve başkalarının kendileriyle hadis sıhhatine delil getirdikleri senedle Abdürrezzak Şeddad b. Had'dan (r.a.)[61] şunu rivayet etmektedir:"Araplardan biri Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek iman etti ve ona tabi oldu. Sonra şöyle dedi:"Seninle hicret edeyim." Rasulullah (s.a.v.) ona bazı ar­kadaşlarını tavsiye etti. Hayber savaşı olunca Rasulullah (s.a.v.) ganimetleri paylaştırırken ona da bir pay ayırdı. Onun payına düşeni arkadaşlarına verdi. O adam arkadaş­larına çobanlık yapıyordu. Gelince payını ona verdiler.Bu ne?" dedi:"Rasulullah'm (s.a.v.) sana ayırdığı pay" dediler. Payı­nı alarak Rasulullah'a (s.a.v.) geldi:Hakim- Mari'fetü's-Sahabe: 3/426 Ebu Nadr Süleyman b. Muğire yo­luyla rivayet etmiştir. Hakim, hadisin Müslim'in şartı üzere sahih söyle­miş, Zehebi de ona uymuştur.İbni Sa'd, Tabakat: 2/25 İkrime yoluyla rivayet etmiştir.Beyhaki- Siyer, iki iyilikten birini umarak ölüme kendini arzedip (dün­yadan) beraat etme bölümü: 9/43 Muhammed b. İshak es-Sanani ve Ebu Nadr yoluyla hadisin benzerini rivayet etmiştir."Bu ne?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Sana ayırdığım pay"[62] dedi. Adam:

"Bunun için sana tabi olmadım. Ben buramdan (boğazı­nı işaret ederek) bir okla vurulup ölmek ve Cennete girmek için sana tabi oldum" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Eğer sen Allah'ı doğrularsan, Allah ta seni doğru­lar'^ dedi. Az bir müddet kaldılar. Sonra düşmanla savaşa gittiler. Onu Rasulullah'a (s.a.v.) getirdiler. İşaret ettiği yerden vurulmuş ve taşınıyordu. Rasulullah (s.a.v.):"Bu o mu?" diye sordu:"Evet" dediler. Rasulullah (s.a..v):

"O Allah'ı doğruladı, Allah ta onu doğruladı" bu­yurdu. Sonra onu önüne alarak namazını kıldı. Cenaze na­mazında şu sözün söylendiği kişidir:"Allah'ım bu senin kulundur. Yolunda hicret etti ve şehid olarak öldü. Ben buna şahidim."[63]Adam Cennetten başka bir şey istemediğini söylemesi­ne rağmen Rasulullah'ın (s.a.v.) onun şehidliğine şahitlik et­mesine bak. Eğer bu niyet doğru olmasaydı, adam söyledi­ği zaman Rasulullah (s.a.v.) onu başka niyete iletirdi.

1024- İmam Ahmed, Ebu Davud, îbni Hibban'ın sahibin­de İbni Mes'ud'dan rivayet ettiklerine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"Rabbimiz, Allah yolunda savaşan bir adamın duru­mundan hoşlanır. Adamın arkadaşları yenilgiye[64] uğ­rarlar. Adam başına gelecekleri anlar, geriye döner, kam akitılıncaya kadar savaşır. Allahu Teala meleklerine şöyle der: "Kuluma bakın. Katımda bulunanlara rağbe­timden, yanımda bulunanlara isteğinden geri döndü. Kanı akıtılıncaya kadar savaştı."[65]

1025- İbni Mübarek, Ahmed iyi bir senedle, Taberani, îb­ni Hibban sahihinde Utbe b. Abdus Silmi de (r.a.) rivayet et­tiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ölüler üç çeşittir. Nefsiyle, malıyla Allah yolunda sa­vaşan, düşmanla karşılaştığında öldürülünceye kadar on­larla savaşan mü'min kimse. Bu kişi şehiddir. Allah'ın Arş'ının altında Cennetle nimetlenir. Peygamberler bi­le peygamberlik derecesinin dışında başka bir şeyle onu geçemezler. Başka biri nefsine, hatalar ve günahlarla haksızlık yapmıştır. Nefsiyle mücadele eder. Canı ve malıyla Allah yolunda mücadele eder. Düşmanla karşı­laşınca öldürülünceye kadar onlarla savaşır. Bu kişi temizlenmiş[66] hata ve günahları silinmiştir (kılıç hataları yok edicidir) Cennetin istediği kapısından girer Cennetin se­kiz kapısı vardır. Cehennemin ise yedi kapısı vardır. Bazısı bazısından daha iyidir. Diğer biri ise münafıktır. Canı ve malıyla mücadele eder. Allah yolunda düşman­la karşılaştığı zaman öldürülünceye kadar savaşır. Bu adam ateştedir. (Kılıç nifakı silemez). Hata ve günahla­rından dolayı nefsinden korkan ve savaşan ikinci adama bak. Günahları onu kuşatmışken Allahu Teala onu na­sıl affediyor ve adam Cennete giriyor."[67]

1026- Enes (r.a.) hadisinde Rasulullah (s.a.v.) Bedir gü­nü şöyle dedi:"Genişliği yer ile gök arası kadar olan Cennete kalkı­nız."Umeyr b. Himam şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Genişliği yer ile gök arası kadar olan Cennet mi?""Evet" dedi."Vay vay" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Vay vay demene sebep ne?" dedi. Adam:"Hayır ya RasulaUah! Başka bir sebep yok. Sadece oranın eh­linden olmayı ümid etmemdir" dedi. Rasulullah (s.a.v.):

"Sen oranın ehiindensin" buyurdu. Torbasından biraz hurma çıkarmış yiyordu. Sonra şöyle dedi:"Ben bu hurmalarımı yemek için mi yaratıldım. Bu çok uzun bir hayat" sonra elindeki hurmaları fırlattı ve düş­manla ölünceye kadar savaştı.[68]Müslim rivayet etmiştir.

1027- İbni Mübarek bu hadisi şöyle naklediyor: "Rasulullah (s.a.v.):"Vay vay sözünle neyi kasdettin?" dedi. Sahabi:"Ya Rasulallah! Anladım ki eğer ben oraya girersem, ora­da benim için genişlik vardır" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Evet" dedi. Adam şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Benimle onun arasında ne kadar var?" Rasulullah (s.a.v.):"Şu kavme saldırman ve Allah'ı tasdik etmendir" dedi. Adam elindeki hurmaları attı ve"Dünya yiyeceklerinden sıyrıl" dedi ve ilerledi. Öldürü­lünceye kadar savaştı.[69]

.1028- İbni İshak siretinde bu hadisi şöyle naklediyor:"Rasulullah (s.a.v.) Bedir günü insanların karşısına ge­çerek onları teşvik etti şöyle dedi:Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ede­rim ki bu gün kim sabreder, direnir, sevabını Allah'tan isteyerek sırtını dönmeden savaşır ve öldürülürse muhak­kak Allah onu Cennete sokar."[70]Umeyr b. Himam -elindeki hurmaları yerken- "Vay vay, benimle Cennete girmem arasında şunlarm beni öldürmesi mi var?" Sonra elindeki hurmaları attı ve kılıcını eline aldı. Öldürülünceye kadar onlarla savaştı."

İbni Akabe[71] bu sahabinin savaşlarında onun o gün müs-lümanlardan ilk ölen kişi olduğunu zikretmektedir.[72]

Bu hadiste Umeyr (r.a.), Cennete girme umuduyla savaş­maktadır. Rasulullah (s.a.v.) da onun Cennet ehlinden oldu­ğuna şahitlik etmektedir.

1029- Hakim'in Enes'den (r.a.) rivayet ettiğine göre; siyah bir adam[73] Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek şöyle dedi;

."Ya Rasulallah! Ben siyah bir adamım. Koltuk altlarım kokar ve malım yoktur. Eğer ben şunlarla ölünceye kadar sa­vaşırsam ben neredeyim?" Rasulullah (s.a.v.):"Cennette" buyurdu. Adam öldürülünceye kadar sa­vaştı. Öldürülünce Rasulullah'a (s.a.v.) getirildi. Rasulullah (s.a.v.):"Allah yüzünü beyazlattı, kokunu güzelleştirdi ve malını çoğalttı" buyurdu.[74]Bu şekildeki çokça hadis inşallah ileride gelecektir. İs­teyen onları da okusun. Tevfik Allah'tandır.Bu üç niyet maksada kavuşmak için yeterlidirler. Ebedi­lik yurduna kefildirler. Ancak sonuncu niyet birinci ve ikin­ciye nispetle kabul konumundadırlar. İkinci niyetin sahip­lerinden caiz olan bir şekilde savaştan kaçıp Öldürülürler. Üçüncünün rütbesindedirîer. Aynı şekilde birinci ve ikinci[75] niyet sahiplerinden kaçmadan ağırdan alan birinci niyet sa­hibinin, yüzünü dönen üçüncü niyet sahibinden[76] daha fazi­letli olma ihtimali de vardır. Taberani'nin Cüveybir[77] yoluyla Dahhak'dan,[78] onun da İbni Abbas'dan rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah yolunda yüzünü dönmüşken öldürülen, sırtı­nı dönmüşken öldürülenden yetmiş derece daha efdal-dir."[79]Kimisi de vardır ki savaş zorlaştığı zaman yüzünü döne­rek savaşmaya başlar. Ancak nefsini savunmadan başka ni­yeti yoktur. Böyleleri üçüncü niyet sahiplerinin rütbesine ya­landırlar. Onlar gibi değildirler. Şehid olurlar. Çünkü yol ke­senlere karşı nefsini savunan ve Öldürülen kimse şehiddir. Düşman kılıçlarıyla öldürülen kimse nasıl şehid olmaz. O kimse hüküm ve fazilete şehid'dir.Savaşçılardan; teslim olduğunda hayatta kalacağını bilen, teslim olduğunda öldürüleceğini bilenden daha faziletlidir.Savaşta haram olan bir şekilde sırtını dönerek kaçarken öldürülen kimse şehid değildir. Ancak ona da bu dünyada şe­hid muamelesi yapılır.

1030- Müslim'in Ebu Katade'den (r.a.)[80] rivayet ettiği­ne göre Rasulullah (s.a.v.) ayağa kalmış ve şöyle demiştir:

"Allah'a iman ve Allah yolunda Cihad, amellerin en faziletlileridirler." Bir adam kalkıp şöyle der:"Ya Rasulallah! Eğer Allah yolunda öldürüıürsem, hata­larıma kefaret olur mu?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Evet. Eğer Allah yolunda sabrederek, sevabını Al­lah'tan bekleyerek yüzünü dönüp sırtını dönmeden öl-dürülürsen olur." Sonra şöyle dedi:"Nasıl dedin?" Adam:"Eğer Allah yolunda öldürülürsem hatalarıma kefaret olur mu?" dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Evet. Sabreder, sevabını Allah'tan bekler, yüzünü dönüp sırtını dönmezsen kefaret olur. Ancak din hariç. Cebrail bana bunu söyledi."[81]Bu hadis sırtını dönüp kaçması caiz olmayacak şekilde kaçarken öldürülen kişinin şehid olmadığına delalet etmek­tedir. Bilakis Allahu Teala'nm şu ayetiyle Allah'ın gazabıy-la hüsrana uğramıştır:"Kim ki onlara öyle bir günde (yine savaşmak için bir yana çekilen veya bir başka bölüğe katılmak için yer tuta­nın dışında) arkasını çevirirse, gerçekten o, Allah'tan bir gazaba uğramıştır ve onun barınma yeri Cehen-nem'dir. Ne kötü bir gidiş yeridir orası."      (Enfal: 8/16)

Bunun şehidlik mertebesiyle kurtuluşu nerede? Bunun için Rasulullah (s.a.v.) duasında şöyle buyuruyor:

1031- "Ya Rabbi! Senin yolunda sırtımı dönerek ödü-rülmekten sana sığınırım."[82]Nevevi, Müslim'in şerhinde şöyle diyor: "Şehidler üç kısımdır. Dünya ve ahirette şehid olanlar. Ahirette şehid olup dünyada şehid hükümleri uygulanmayan­lar. Dünyada şehid hükmü uygulanıp ahirette şehid olmayan­lar. Bu sonuncusu ganimetlerde hile yapan veya sırtını dön­müşken öldürülendir."[83]Kimisi de vardır ki savaşta müslürnanların sayısının çok görünmesi için Cihada çıkar. Öldürme veya öldürülme ni­yeti yoktur. Böyle kimseler öldürülürlerse şehid'dirler. Çünkü kim bir topluluğun sayısını çoğaltırsa, o onlardandır.

1032-  Bezzar, Beyhaki Şuab'da, İsfehani terğib'de Enes'den (r.a.) şöyle rivayet ediyorlar:"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şehidler üç çeşittir. Canıyla, malıyla Allah yolunda çıkan, fakat savaşmak ^eya öldürülmek niyetinde ol­mayan kimse, sadece müslümanlann sayısını çoğaltmak istemektedir. Bu kişi eğer bu yolda ölür veya öldürülür-se bütün günahları affedilir. Kabir azabından kurtu­lur, korkudan emin olur, hurilerle evlendirilir, kera­met süsüyle süslenir ve başına vakar ve ebedilik tacı konur."[84]Hadisin devamı şehidler bölümünde inşaallah gelecektir.Bazıları da vardır ki Cihad etmekten maksadı Allah rıza­sı ve ganimet elde etmektir. Böyle bir kimse sadece Ciha­da çağrılsa, gücünü toplar ve Cihada çıkar. Öyleki ganimet alınacak malları olmayan bir topluluk ile savaşmaya çağrıl­sa, Cihaddan geri kalmaz. Ancak biri fakir, diğeri zengin iki toplulukla Cihada çağrılırsa ganimet ümidiyle zengin top­lulukla savaşa iştirak etmeyi ister. Böyle bir niyet hakkın­da selefin imamları ihtilaf etmişlerdir. Bazıları bu niyetin fa-sid olduğunu, sahibinin ahiret ameline dünyalık işini karış­tırdığı için cezalandırılacağını söylemektedirler.Bazıları da bu niyetin sahih olduğunu söylemektedir­ler. Sahih olan görüş te budur. Ebu Hamid Gazzali'de bu gö­rüştedir. Gazzali İhya(nın "iyiliği emretme" konusunda şöyle diyor:"Bana göre savaşçıların ganimeti çok olan ile ganimeti az olan iki topluluğun arasını ayırmamaları gerekir. An­cak eğer böyle bir ayırıma giderlerse, Cihad sevaplarının top­tan yok olması[85] uzak bir görüştür. Bilakis adaletli olan gö­rüş şudur: Savaşa çıkmanın asıl faktörü Allah kelimesinin yüceltilmesi ise ve ganimete rağbet etme sonradan gelen bir faktör ise, öyleki ganimetin olmaması durumunda Cihad terk edilmiyorsa böyle bir niyetle sevaplar yok olmaz. Evet böyle bir niyet,, kalbin ganimete iltifat etmemesi durumuna eşit değildir. Ganimete rağbet etmek şüphesiz bir eksiklik­tir."[86]Bundan anlaşıldığına göre Gazzali'ye göre bu niyet sa­hihtir. Bu niyetle öldürülen kimse şehid'dir. Ancak ilk üç çe­şit niyet sahiplerinden derece olarak daha düşüktür.Kurtubi'de bu niyetin sahih olduğunu seylemektedir. Tefsirinde şöyle diyor:"Rasulullah'm (s.a.v.) Ebu Süfyan'ın kervanıyla karşı­laşmak için Medine'den çıkışı, ganimet için çıkışın cevazı­na delalet etmektedir. Çünkü helal bir kazançtır. Malik'in bu konuda kerih görerek belirttiği görüş kabul edilmez. Malik şöyle diyor:"Bu dünyalık için yapılan bir savaştır. Hadise göre sade­ce Allah kelimesi üstün olsun diye savaşan kimse Allah yolundadır. Ganimet için savaşan değil. Bundan maksat eğer savaş, dinin herhangi bir payı yoksa ve sadece ganimet için yapılmışsa bu Allah yolunda değildir."[87] Kurtubi'nin ge­tirdiği bu delil, bu konuda güzel bir delildir. Ebu Süfyan b. Haris Şam'dan kervanla dönünce ki kervanda Kureyş'in[88] mallan, ticaret eşyaları ve otuz adamları -İbni Akabe'ye göre yetmiş adamları- vardı, kervanda bin deve vardı, Ra-sulullah (s.a.v.) bunu işitince müslümanları kervan için ça­ğırdı şöyle buyurdu:"İşte Kureyş'in kervanı. Onda Kureyş'in malları var. Onun için çıkınız. Umulur ki Allah onu sizlere verir."İnsanlar hızla buna koştular."Büyük Bedir savaşı hakkındaki hadis.[89]Yine aynı şekilde Rasulullah (s.a.v.) Zeyd b. Harise'yi, kervanı rahatsız etmesi için göndermiştir. İbni Sa'd'ın riva­yetine göre kervanda Safvan b. Ümeyye,[90] Hatib[91], b. Abdu-Iuzza[92], Abdullah b. Ebi Rabia[93] ve onlarla beraber çokça mal gümüş ve otuz b. dirhem miktarı para vardı. Kervanın reh­beri Furatb. Hayyan[94] idi. Kervanın ileri gelenleri öldürül­dü ve kervan alınarak Rasulullah'a (s.a.v.) getirildi. Rasu-lullah (s.a.v.) ganimetin beşte birini aldı. Beşte biri yirmi bin dirhem tutuyordu. Geriye kalanları ise Seriyye'deki adam­lara dağıttı. Furat b. Hayyan müslüman oldu."[95]Bu niyetin sahih olduğuna ve şehidliğe bununla kavuşu­lacağına dair bir başka delil de: Allahu Teala'nın mü'min kullarını birçok ayette ganimetlere teşvik etmesidir. Şöyle buyuruyor:"Allah sizlere çokça ganimetletler va'd etmektedir."

(Fetih: 48/20)ve benzeri ayetler. Allah'ın kullarını ganimete[96] teşvik etmesi, onlara ganimetleri hazırlayıp onların eline ulaşma­sını sağladıktan sonra, onları böyle bir ney itten ve maksat­tan alıkoyması ve sakındırması uzak bir görüştür. Bu konu­daki büyük delillerden biri de, Rasulullah'ın (s.a.v.) müşrik­lerin nimetlerini, mallarım ve eşyalarım engellemek için Se-riyye'ler göndermesidir. Müşriklerle karşılaştıkları zaman onlarla savaşıyorlardı. Ta ki onlarda bulunan mal ve gani­metlere el koysunlar ve Allah kelimesini yüceltsinler. Ba­zen müslümanlar galip gelip ganimetleri alıyorlar, bazen de diğer taraf galip geliyordu. Bu savaşlarda birçok insan şe-hid oldu. Bu konuda savaşlar ve siyer kitaplarına bakılabilir. Bu savaşlarda müşrikleri yenilince, müslümanlar onla­rı takip etmiyorlar ve onlarda bulunan ganimetleri alıp ge­ri dönüyorlardı.

1033- Ebu Davud Sünen'inde, "Savaşan ve dünyalık is­teyen kimse" konusunda Ebu Hureyre'nin hadisini zekret-inektedir. Buna göre bir adam şöyle diyor:"Ya Rasulallah! Bir adam Allah yolunda savaşmak iste­mekte ve dünyalık da elde etmek istemektedir." Rasulullah (s.a.v.):"Onun için ecir yoktur" dedi.[97]

1034- Sonra Ebu Davud "savaşan, ecir ve ganimet iste­yen kimse" konusunda Abdullah b. Havale[98] den şunu riva­yet etmektedir:"Rasulullah (s.a.v.) bizleri ganimet almamız için yaya ola­rak gönderdi. Bizler ganimet alamadan geri döndük. Bizim yüzlerimizdeki çaba izlerini görünce kalktı ve şöyle dedi:"Allah'ım! Onları bana bırakma. Ben zayıfım. Ken­dilerine de bırakma, nefislerine güç yetiremezler. İn­sanlara da bırakma, onları baskı altına alırlar."[99]Bu kısımlandırma, Ebu Davud'un, Ebu Hureyre'nin ha­disini; Allah'a yakınlık olmaksızın sadece ganimet için sa­vaşanlara hamlettiğine delalet etmektedir. Ebu Davud, Ab­dullah b. Havale'nin hadisiyle ecir ganimet için savaşmanın caiz oluşuna delil getirmektedir. Sahih görüş te budur.Hadisteki delil yönü şudur: "Ganimet almak için gönde­rildik." Beyhaki Sünen'inde, bu konuya değinmiş, Ebu Hu-reyre'nin hadisini zikrettikten sonra şöyle diyor:"Herhalde bu hadis, savaşıyla sadece dünyalık elde etme­yi kasteden kimseye İşaret etmektedir. Ahiretle birlikte ga­nimet te isteyen kimse hakkında ise falanın falandan riva­yet ettiğine göre...." diyerek Abdullah b. Havale'nin hadi­sini nakletmektedir.

1035- Taberani'nin, şeyhi Musa b. Zekeriyya'dan[100] ra-vileri sika olan bir senedle rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Savaşınız ganimet alırsınız. Oruç tutunuz, sıhhatli olursunuz. Yolculuk yapınız, zengin olursunuz."[101]

1036- Müslim'in sahih'inde, Cabir b. Abdullah'dan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) bizi Ebu Ubeyde'nin komutasında üç-yüz atlıyla Kureyş'in kervanını gözetlemek için gönderdi. Sahilde yarım ay bekledik. Açlıktan öyle bir hale geldik ki toprak yemeye başladık."[102]

1037- Bir rivayette: "Rasulullah (s.a.v.) bizleri gönder­di. Biz üçyüç kişi idik yiyeceklerimizi omuzlarımızda taşı­yorduk."[103]

1038- Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasulul-lah'tan (s.a.v.) şöyle işitmiştir:"Başınıza karanlık gece gibi fitneler gelecek ki, insan­ların ondan en çok kurtulanı şiddetli ses sahibi olup ko­yunlarından kolayca yiyen veya savaşların arkasında duran, atının yularını tutup kılıcının kazancını yiyen­dir."[104]Hakim rivayet etmiştir. İsnadı sahihtir demiştir.

1039- İbni Ebi Şeybe'nin İsmail b. Rafi[105] yoluyla Zeyd b. Eslem'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöy­le buyuruyor:"Savaşınız, sıhhatli olur ve ganimet alırsınız."[106]

1040- Mekhul'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allahu Teala bu ümmetin rızkını zivaat yapmadık­ları müddetçe atlarının tırnağı ve oklarının seriliğine bağlamıştır. Eğer ziraate başlarsa diğer insanlar gibi olurlar.”[107]Bu iki hadis mürsel'dirler. İkincisinin senedi iyidir.

1041- Beyhaki'nin Şua'b'da iyi bir isnadla İbni Ömer'den (r.a.) rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) ashabından savaşa gitmek isteyen bir arabın çadırının yanından geçiyor­du. Arap çadırın bir tarafını kaldırarak:

"Gelenler kim?" diye sordu:"Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı savaşa gitmek istiyorlar" denildi.[108] Adam:"Herhangi bir dünyalık elde ediyorlar mı?" Ona:"Evet ganimetler alınıp müslümanlar arasında dağıtılır" denildi. Adam genç devesine dayandı. Onu bağladı. Deve-siyle sürekli[109] Rasulullah'a (s.a.v.) yaklaşıyordu. Ashab onun devesini ondan uzak tutmaya çalışıyorlardı. Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kurtulanı bana bırakınız. Nefsim elinde olana yemin ederim ki o Cennet meliklerinden biridir."Düşmanla karşılaşınca şehid edildi. Bu Rasulullah'a (s.a.v.) bildirilince yanına geldi. Başının yanında oturarak onu müjdeledi veya "mutlulukla gülüyor" dedi. Sonra yüzü­nü çevirdi:"Ya Rasulallah! Seni gülerek müjdelerken gördük. Son­ra ondan yüz çevirdin." dedik. Rasulullah (s.a.v.):"Görmüş olduğunuz müjdelemem (veya mutluluğum) onun ruhunun Allah katındaki kerametini görmemden-di. Ondan yüz çevirmem ise onun hurilerden olan zevce­si başının ucunda duruyordu.[110]Bu hadis yalnız başına söylediklerimize delildir. Hadis adamın kasdınm ganimet olduğunu açıklıkla söylemektedir.Rasulullah (s.a.v.) da onun ruhunun Allah katındaki değe­rini haber vermektedir. Onun Cennet meleklerinden olduğu­nu söylemektedir. Bu, şeref ve fazilet olarak yeterlidir. An­cak ganimete meyil edenle, ganimete iltifat etmeyip sade­ce Allah rızası için Cihad eden elbetteki bir değildir. Çün­kü savaşta ganimete ulaşma Cihadın ecrini azaltır. Her ne ka­dar ganimete niyet etmeseler bile. Sahihi Müslim'deki ha-disbuna delalet etmektedir.

1042- Abdullah b. Amr b. As'dan (r.a.) rivayet edildiği­ne göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Izdirap, korku ve musibetin olduğu har savaş ve se-riyyenin ecri tamamdır."[111]

1043- Bir rivayette"Allah yolunda yapılan her savaş ve seriyye'de eğer ganimete kavuşurlarsa muhakkak ki ecirlerinin üçte ikisini acilen almışlardır. Geriye onlara üçte biri kalmış­tır. Eğer ganimet elde edemezlerse ecirleri ahırette ta­mam olur."[112]Deniliyor ki:"En ızdıraplı gazi, savaştığında ganimet ve zafer elde ede­meyendir."Savaşta ganimet almanın ecri azalttığı şaibesi, bazıları­nın ganimetleri almamalarına sebep olmuştur. İbrahim b. Ed-hem[113] bunlardan biridir. Savaşa çıktığı zaman ganimetleri almazdı, "ganimetin helalliğinden şüphe mi ediyorsun?" denildiği zaman "Zühd helaldadır" derdi. Şu şiiri bazıları söylemektedir:Ata sormadın mı ey Malik'in kızı- Bilmediklerinden ca­hil olduysan olaya şahid olanlar sana haber verecektir ki ben-Arı sesinden korkar ganimetten el çekerim.[114]Ganimetten payına düşeni almayan kimseler ya Zühd'den dolayı ganimeti terkederler veya nefislerini şereflendirme­yi kesmek için terkederler. Eğer dünyada Zühd ve ahirette ecrine tam kavuşma kastıyla terkederse, bunun efdaliyetinin benzeri yoktur. Alması da bazen aynı durumdadır.Ganimeti almak, bazıları için bazı durumlarda Zühd'den daha selametli ve daha efdaldir. Çünkü alınıp terkedilmesi-nin sıhhatinin bilinen ölçüleri bellidir. Bu konunun tafsila­tını uzatmayacağız. Çünkü şahıslara göre durum değişir. Bu­nu belli kalıplarda toplamak mümkün değildir.Eğer ganimeti, nefsini şereflendirmeyi kesmek ve gani­mete kavuşmasını engellemek için terkederse güzeldir. Çünkü nefsin ganimeti görmesi ve onun varlığına şahitlik et­mesi ihlastaki eksikliğe delalet eder. Her ne kadar esas kas-dın sıhhatine hükmetsek de sonucu böyledir.Kişi ganimetlerin yanma gelmese de, ganimetin kendi­sine düşen payını nefis terketmiyeceğini söylüyorsa belki de gelip görme hilesini kendi içinde gizlemektedir. Sahibi de bu hilenin farkına varmayabilir. Eğer nefis kesinlikle gani­meti alamayacağını bilirse ganimetin varlığı ile yokluğu onun için bir olur. Onun hilelerinden emin olunur. Dolayı­sıyla ihlas selâmette kalır.Fakat ganimetin terkinde riya tehlikesi de gizlidir. Bunun için bu durumlarda hileleri ve tuzakları araştırmak gerekir. Özellikle bu durum ve benzerlerinde olayı önemsemek ve iyice araştırmak gerekir. Allah muvaffak edendir.Bazıları vardır ki, Cihad eder ve niyeti herhangi bir iba­det kastı olmaksızın dünyalık elde emektir. Öyleki kafirler­den bir toplulukla savaşacağı, fakat onların ganimet alına­cak mallarının olmadığı veya olsa da ganimetlerin dağıtıl-mayacağı söylense, adam savaştan vazgeçecektir. Bu kişi eğer öldürülürse şehid değildir. Dünyada ona şehidlik hü­kümleri uygulunsa da şehid değildir. Onun için ecir de yok­tur.

1044-  Ebu Hureyre'nin geçen hadisinde Rasulullah'a (s.a.v.) Cihad edip dünyalık bir şeyler elde etmeye çalışan adamın durumu sorulunca:"Onun için ecir yoktur" diye cevap vermişti.[115]

1045- Aynı şekilde Ya'la b. Münye'nin geçen hadisinde de Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Onun bu savaşında dünya ve ahiretlik olarak ona söylediği dinarlarından başka bir şey yoktur."[116]Acaba kişi bu niyetinde ahirette cezalandırılacak mı? Selef bu konuda iki görüş üzerinde ihtilaf etmiştir. Bazıla­rı "cezalandırılır."îkinci görüş ise: Bu kişi sevap da almaz, cezalandırılmaz da. Sahih görüş budur. Bu görüşün delilleri şöyledir:

1046- Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözü:"Kim savaşa çıkar ve deve yularından başka bir şeye niyetlenmezse, onun için niyet ettiği vardır."[117]Bunun benzeri hadisler.Eğer kişinin bu savaşta ibadet maksadıda var ise, öyle-ki savaştan beklediği ganimetin aynısı, kendileriyle savaşın mubah olduğu kişilerle savaşması için kendisine rüşvet ola­rak verilse, dünyalık için savaşmaz.Böyle durumlar için bazıları yukarıda geçtiği gibi ame­linin boşa gittiği görüşündedirler.Gazzali ile bir cemaat ise şu görüştedirler: Eğer savaşta­ki etkin faktörlerden ahiretle ilgili olan etken dünyalık et­keninden daha güçlü ise fazlalık miktarı kadar ecir alır. Ancak heriki etken eşit veya dünyalık etkeni daha güçlü ise ameli boşa gider. Sanki hiç yoktur.[118]Kurtubi yukarıda geçen görüşünde, ibadet kastının olma­sıyla niyetin sahih olduğunu belirtmektedir. Çünkü dünya­lık faktörünün galip olup olmamasının arasını ayırmamak­tadır. Fakat Gazzali'nin görüşü sahih olanıdır.Falan savaşçıdır, cesaretlidir... v.b. denilmesi için gösteriş ve riyakarlık için savaşa çıkan, Allah'a yakınlaşma, onun rıza­sı hatırına gelmeyen, Öyleki eğer beklediği başkalarının görme­si, övmesi etkenleri ortadan kaldırılırsa Cihad'dan vazgeçip, nef­sini orada yormaktan vazgeçen kimse eğer bu savaş sırasında öldürülürse ihtilafsız Allah katında şehid değildir. Bilakis bu ki­şi yaptığı işten zarar etmiş, ahirette zillet ve rezilliğe düşmüş­tür. O, Cehennemin kendileriyle ilk defa tutuşturulduğu üç ki­şiden biridir. Bu kişi ibadet mahiyeti taşıyan bir ameli, olanının dışında kullandığında Allah'ın azabına müstehak olmuştur. Aynı amelle başka şeylere ibadet etmiş olmaktadır. Sonuçta şir­ke düşmüş olmaktadır.

1047- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Şirkin kolay olanı riya'dır."[119]İbni Mace ve Hakim rivayet etmiştir. Hakim, Müslim'in hadisiyle bunun sahih olduğunu söylemiştir.Eğer şirkin en kolayı, en azı riya ise, çoğu nasıl olur. Özellikle ömrün sonunda. Onun gazabından ve azabından Allah'a sığınırız.Bir kimse hem ecir, hem de övülme ve gösteriş için sa­vaşırsa, öyleki kendisini tanımayan, onu övmeyecek veya de­ğer vermeyecek olan birilerinin savaşını görse veya kimse­nin birşey göremeyeceği karanlık bir gecede bir savaş gör­se savaşa katılmaktan imtina eder, veya kafir olmayan yol kesicileri görse bu durumda insanların kendisini görme­siyle savaşa girişmekten geri durur. Böyle bir kimse görü­nüşte kendisine şehidlerin hükmü uygulansa da, ecir'de şe­hid değildir. Çünkü sadece övgü için savaşmaktadır.

1048- Ebu Umame'nin yukarıda geçen hadisinde Rasu­lullah (s.a.v.) hem ecir hem de övülme için savaşan kimse için:"Onun için ecir yoktur" buyurmuştur.[120]

1049-  Buun için Ebu Derda (r.a.) hem Övülmek, hem de ecir almak için savaşan kimse hakkında "onun için ecir yoktur. İsterse kılıcıyla koparıncaya kadar vursun" demiş­tir. Said b. Mansur rivayet etmiştir.[121]Bazıları; iki etkenden güçlü olana göre muamele görür, güçlü olan hayır ise ecir, şer ise günah alır şeklinde görüş be­yan etmişlerdir. Ancak şerre karşılık cezalandırılır mı? Bu konuda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları "ibadet ameliyle başka şeyi kasdettiğinden dolayı cezalandırılır" demişlerdir.Başkaları İse ne ecir ne de ceza almayacağı görüşünde­dirler. Bunlara göre; kişinin nefsim feda ettiği olayda ecir almaması ceza olarak yeterlidir. Bu görüşün delili bir çok ha­dis vardır.

1050- Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözü:"Allahu Teala şöyle buyurdu: Ben ortaklıktan en müstağni olan ortağım. Kim bana bir ibadet yapar da, o amelde bana ortak koşarsa, ben ondan beriyim. Onu ortak koştuğu kimseye versin."[122]

İbni Mace sahih bir senedle, İbni Huzeyme sahihinde Ebu Hureyre'nin hadisinden rivayet etmişlerdir.

1051-  Tirmizi, İbni Mace, İbni Hibban'm sahih'inde Ebu Sa'd b. Ebu Fadale'den[123] rivayet ettiklerine göre Ebu Sa'd Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işitmiştir:Takrib'de şöyle diyor: "Ebu Said b. Ebi Fadale. Bir rivayete göre şöyledir: "Ebu Said b. Fadale b. Ebi Fadale, sahabedendir. Bir hadisi vardır."Tehzib'de şöyle diyor: "Rasulullah'tân (s.a.v.):"Allah öncekileri ve sonrakileri kendisinde şüphe ol­mayan kıyamet gününde topladığı zaman bir çağırıcı şöyle çağırır: Kim amelinde başka birini ortak koşmuş ise sevabını ondan istesin. Allah şirkten en münezzeh ve müstağni olanıdır."[124]Yukarıda geçen Ebu Umame'nin hadisinde bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) gelip:"Bir adam hem ecir, hem de övgü için savaşmak istemek­tedir. Onun için ne vardır?" diye sorunca Rasulullah (s.a.v.):"Onun için bir şey yoktur"buyurmuştur. Bütün bu hadisler bu görüşün delillerini teş­kil etmektedirler. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) herhangi bir ceza zikretmem ektedir.Burada şöyle bir itiraz olursa: "Amelinde ibadet kasdı ka­dar ihlaslı kişinin aldığı gibi ecir, riyakarlığı kadar da tam riyakarın aldığı gibi ceza alması lazım. Çünkü Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Kim zerre kadar iyilik yaparsa onu görür. Kim zer­re kadar şer yaparsa onu da görür. (Zilzal: 99/6-8)Cevap olarak şöyle deriz: Ceza olarak adamın canını vermesine karşılık amelinin boşa gitmesi, ölüm acısını tat­masına rağmen şehitlik derecesine ulaşmaması yeterlidir. Çünkü bunun acısı ihlasli kişide azaltıldığı halde onda azal­tılmaz. Mükafat olarak da azap çekmemesi yeterlidir. Çün­kü bu ibadet kasdı olmasaydı, Cehennemin kendileriyle tu-tuşturulduğu üç kişiden biri olurdu. Bu ibadet kasdı onu tam riyakar kimsenin çarptırıldığı cezadan kurtarmaktadır. Amel­de riyanın bulunuşu ise onu ihlash kişinin aldığı ecirden mahrum etmektedir. İhlasın hakikati onda bulunmadığı için ona ecir yoktur, riya tam netleşmediği ve ibadet maksadı ol­duğu için de azaba duçar olmaz.Acı veren bir zayıflığı, üzerinde bulunan bir borcu, fakir­liği, başına gelerek bir şerri veya başına gelmiş olan bir mu­sibeti açıkça söyleyerek savaşıp Ölmek isteyen, Allah'a yaklaşma veya onun kelimesini yüceltme hatırına gelmeyen bir kimse, öyleki kendisinin bir zalimin veya yol kesenlerin öldüreceği veya taun hastalığından öleceği söylense, so­nuçta şehidlik derecesine ulaşsada savaşa katılmaktan vaz­geçen bir kimse için değişik durumlar vardır. Bu kişinin Al­lah katında şehid olmadığı, çünkü amelinde Allah'a yakın­laşma ve onun kelimesini yüceltme maksadı netleşmemiş­tir diye söylenebilme ihtimali olduğu gibi, bu kişi şehid'dir, çünkü kendi nefsini başka yollara değil de bu yola sevket-miştir, zalim veya yol kesiciler tarafından öldürüldüğü ve­ya taun hastalığından öldüğü zaman da şehid olduğu halde o bu yolla ölmeyi tercih etmiştir, onan için de Allah'a yak­laşma, kafirler tarafından öldürülen kimsenin şehid olduğu şeklinde haber veren Allah ve Rasulü'nün sözlerine inancı­na delalet eden alametler vardır da denebilir. Bu ikinci ih­timal doğruya daha yakındır. Fakat bu durumda ihlaslı kim­seler ve şehidler derecelerine yükselemez.Bu maksadın[125] görüntüsü gizli kalmıştır. Çünkü kişi içinde bulunduğu durumun etkisi altındadır. Başına gelen olay kalbini istila etmiştir. Bunun için şiddetle ölmek iste­mektedir. Bu durumda diğer maksad ve amaçların görülme­si zorlaşmaktadır. Tıpkı güneş doğduğunda ayın kaybolma­sı gibi. Kişinin nefsini bu yola sevketmesi onun yakınlaşma amacına delalet etmektedir. Tıpkı güneşin batışında ayın or­taya çıkması gibi. Ayın o zaman ortaya çıkışı, güneşin ba­tışından önce de var olduğuna delalet etmektedir. Hasta bir kişinin kıvraması veya terlemesinin içteki bir hastalığa de­lalet etmesi gibi. Bu hastalığın ne olduğunu ancak uzman doktor bilir. Fakat hasta olduğunu herkes görür.

 

Ücretle Savaşan Kimse Hakkında Bir Mesele[126]

 

İmamlar bu konuda ihtilaf etmişlerdir. Kimisi caiz görür­ken, kimisi caiz görmemiştir. Kitabın sonunda konu detay­lı olarak gelecektir inşaallah.Caizdir görüşüne göre bu kişinin niyetinin gözönüne alınıp yukarıdaki meselelerle kıyaslanması lazım. Dolayı­sıyla şöyle denilebilir: Eğer bu verilen ücret olmasa adam sa­vaşı terk edecekse bu kişi için bir ecir yoktur. Zengin ve fa­kir oluşunun buna etkisi yoktur. Eğer öldürülürse Allah ka­tında şehid değildir.

1052- Rasulullah'ın (s.a.v.) yukarıda geçen Ya'la b. Münye'nin hadisinde geçen şu sözünden dolayı:"Bu savaşta onun için söylediği dinarlardan başka dünya ve ahirette birşey yoktur."[127]Bu kişi savaş safına geldiği zaman Allah kendisine ihlas nasip etmiş ve sırtını çevirmeden savaşmış ise, istese sava­şı terkedebildiği halde terketmemiş ise ve savaşta Öldürül­müş ise bu durumda şüphesiz şehid'dir. Fakat bu kimsenin daha Önce yapmakta olduğu yemek yeme, geceleyin kavmi­nin yanına gitme, tozda kalma ve korkma gibi şeylerden do­layı bir ecir yoktur. Çünkü eğer ücreti olmasaydı bunların hiçbirini yapmayacaktı.Bir kimse fakir ise ve kendisine savaşta yetecek nafaka­sı yok ise, öyleki ihtiyacını karşılayacak malı olsa ücret verilse bu savaşa rağbet etmeyecekse, savaşa olan isteğin­den dolayı ücreti almaya mecbur kalmış ise bu kişi savaşın­dan - Allah daha iyi bilir- ecir alır. Ücret almadan savaşan kişi gibidir. Eğer bu savaşta öldürülürse Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözüyle şehid'dir:

1053- "Savaşçı için ecri vardır. Ücretli için ise ecri ve ücreti vardır."[128]Ebu Davud İbni Ömer'den rivayet etmiştir.

1054-  Taberani'nin kopuk bir senedle Meymune binti Sa'd'dan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ya Rasulallah! Savaşa çıkmayıp malını savaşmak için ücret olarak veren hakkında ne dersin? Ecir onun mu yok­sa savaşa gidenin mi?" diye sorduk:"Onun için malının ecri vardır. Savaşa geden için ise bu işte bilinen hesabı vardır."[129] buyurdu.

1055- Said b. Mansur'un süneninde İsmail b. Ay-yaş'dan[130], onun da Ma'dan b. Cedir el-Hadremi'den[131] onun da Abdurrahman b. Cübeyr b. Nefir'den[132] onun da ba­basından rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ra sulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Benim ümmetimden ücret olarak savaşa çıkan ve düşmanlarına karşı güçlenen kimseler, Musa'nın anne­si gibidirler. O hem çocuğunu emzirmekte, hem de ücre­tini almaktaydı."[133]Bu hadis mürsel'dir. Ebu Davud bu hadisi, mürseller arasında Said'den o da İsmail'den[134] rivayet etmiştir.Bundan dolayı ücret alanın niyetini göz önüne alarak hükmetme lazımdır.Savaşta, savaş için değilde hizmet için ücretle tutulan kimse ise eğer ihlasla savaşa katılırsa onun Allah yolunday­ken yemeğinde, yorgunluğunda istirahatında onun için ecir vardır.Yine aynı şekilde tüccarlar, sanaatkarlar halis bir niyet­le savaşa katıldıkları zaman onlar içinde bu ayrıntılarla ecir vardır. Eğer öldürülürlerse dünya ve ahirette şehid'dirler. Bunların savaşa katılma sebepleri olan işleri olmasaydı, savaşa katılmazlardı. - Halbuki bu sebepler olmadan da sa­vaşa katılabilirlerdi.- Onların savaşa katılma sebeplerin­den başka niyetleri yoksa, bu durumda onlar için ecir yok­tur. Eğer onlardan birine savaşmaya niyeti olmadığı halde bir ok isabet ederse, ahirettekİ şehidler gibi olamaz. Sa­vaşta ellerindeki imkanlardan yararlanırlarsa, bu imkanlar olmadığı zaman savaşa güç yetiremeyeceklerse bu durum­da ecir alırlar ve şehid'dirler. Eğer savaşta ellerindeki im­kanları kullanmadan ahiret ve dünyalık faktörlerinin etke-si eşit veya biri daha etkin ise hesapları bu duruma göre olur. Bize zahir olan görüş budur. Allah daha iyisini bilir.

 

Bir Önemli Fasıl

 

Bir kimse halis ve doğru bir niyetle Allah yolunda Ciha­da çıktıktan soma, savaşa başladıktan sonra riya durumu or­taya çıkarsa durumuna bakılır. Eğer bu riyakarlık duru­mundan önce savaşın kendisiyle doğrudan ilgili olmayan Al­lah yolunda mal infak etme, Allah yolunda savaşan birini do­natma, bu yolda zorluğa girme, bu yolda at beslenme, bekçi­lik yapma... vb. gibi ibadetler yapmış ise riyadan önceki bu işlerinden dolayı ecir olur. Gazzali[135] bu ve benzeri mesele­lerde bu görüştedir.Müellif şöyle diyor: Bu konuda yukarıda geçtiği şekilde kendisinde riyanın ortaya çıktığı işlerin açık bir şekilde ri­yaya delalet etmemesi şarttır. Örneğin bir çok kişiyi savaş için ücretle tutma, silah alma, binek alma... vb. gibi şeyle­ri adam yapmışsa, riya tehlikesi ortaya çıkınca adamın kal­bine infak ettiği şeylerle ilgili riyakarlık gelirde buna aç'ık-ca delalet ederse bu durumda yine zor durumda kalır.Şöyle denilmesi mümkündür: O kimse yaptığı işlerden ecir alır. Çünkü bu işleri ihlash[136] iken yapmıştır. Sonradan ortaya çıkan bir durumla ameli boşa gitmez. Riyanın ame­li değil de, tehlikesiyle ameller boşa gitmez.Bazıları da şöyle söylemektedir:"Onun riyasıyla amelinin sevabı boşa gitmiştir."Fakat birinci görüş daha sahihtir. Çünkü bu görüş Al­lah'ın geniş rahmetiyle, fazl ve insanıyla kullarına muame­lesine daha uygundur.

Eğer bu riyadan önce Allah rızası kasd edilerek yapılan bir iş yoksa, savaşa çıkar çıkmaz insanların kendisini gör­mesinden dolayı içine sevinç ve ferahlık gelmişse veya yaptığı infakı bilmelerinden huzur duymuşsa ve bundan dolayı onların övgüsünü beklemeye başlamışsa, bu kişi Al­lah'ın rızasından uzaklaşıp insanlara yönelmişse ve onların verecekleri ödül ve makamlardan hoşlanır duruma gelmiş­se amellerinin hepsini kaybetmiştir.[137] Allah'ın azabına ve gazabına da duçar olacaktır.Ancak bu beklentileriyle beraber Allah'ın rızasını da gözönünde bulunduruyorsa, her iki istek birbirine karışık şe­kilde adamın içinde duruyorsa bunun hükmü de, yukarıda ge­çen ecir ve övgü için savaşan kimsenin hükmü gibidir.Eğer kişi, insanlar kendisinin yaptığı amelleri görmese-lerdi, amellerini baştaki ihlasla sonuna kadar ettirecek du­rumda ise böyleleri hakkında ihtilaf edilmiştir. Muhasibi ve onun görüşünde olanlara göre, insanların amelini görmele­rinden dolayı içine huzurun ve sevincin girmesi, onların övgülerini beklemesi, onların yanında saygın bir konuma gelmeyi beklemesiyle ameli boşa gider.[138]Gazzali ise şöyle diyor: Bu durumda ortaya çıkan riya amelde etki edip görülmüyorsa -yani ameli daha iyi ve faz­la yapma çabası- bilakis ameli yine uhrevi faktörlerle yapı­yorsa, sadece görünmekle huzurlu olmuşsa, bu kişinin ame­li bozulmaz. Çünkü niyetinin aslı bozulmamıştır. Bu niyet onun bu işi yapma ve tamamlama etkenidir.[139]Eğer kişi halis bir niyetle Cihada çıkmışsa, iki taraf kar­şılaşıp insanlar saf tutunca ondan halis niyet gitmişse, fakat bu niyete ters bir hareket ondan peydah olmamışsa, sahih gö­rüşe göre ilk niyeti[140] onun için yeterlidir. Savaş başlama­dan önceki niyetle kıyaslanmasada o niyet, onun için ecir al­masına sebeptir.Allame İbni dakik el-îyd bunu açıkça söylemektedir. Rasuluılah (s.a.v.):"Kim ki Allah kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır." Hadisinde şöyle diyor:"Hadisten şart anlaşılmaktadır. Fakat bunu söylediği­miz zaman, olayı daraltmamamız gerekir. Öyleki savaşın başlangıç saatindekiyle karşılaştırmamamız gerekir. Bilakis olayı daha geniş tutmamız lazım. Savaşa gelişiyle oluşan ge­nel maksadla yetinip, onun savaşa çıkışının Allah kelime­sini yüceltmek için olduğunu söylemekle yetinmemiz lazım. Sahih hadis te buna delalet etmektedir. Hadise göre Müca­hide savaş kastı olmaksızın atının yürüyüşü ve nehirden su içişi ona ecir olarak yazılır. Cihada ilk başta niyet etme olayı meydana gelmişse, bunun ayrıntılarda da olması şart değildir. Genel ile ayrıntı arasında fark olduğu açıktır.[141]Bize göre en sahih görüş belirttiğimiz gibi; bir fiildeki maksad fiilin başlangıcındaki maksad ile karşılaştırılmaz. Madem ki işin başında niyet Allah kelimesini yüceltmek için146 Cihad'dır, zorluk ve meşakkate işi sürüklememek için bunun sonuna kadar devam etmesi gerekmez.Korku anı, dehşet anıdır. Bazen insan gaflette iken gelir. İnsanın sürekli uyanık olmasını şart koşmak zorluk ve me­şakkattir."[142]Allamenin bu görüşü güzeldir. Ancak birinci niyete ters düşen bir durumun olmamasının şart koşulması yukarıda geçtiği gibi gerekir.

Eğer kişi halis niyetle Cihada çıkarsa, niyeti de iki taraf karşılaşıncaya kadar devam ederse, insanlar saf tutunca sa­vaşmaktan ve öne geçmekten korkarsa, fakat yenilme konu­sunda insanlardan utanırsa, öyleki kimse onu görmese ve­ya gece olsa yenilgiyi kabul edip kurtulacaksa, ancak insan­ların yenilgiden dolayı onu ayıplayacaklarını ve kınaya­caklarım bildiğinden dolayı savaşırsa; bu durumdaki utanç, Allah'a yakınlaştıran bir çeşit utanca benzemektedir. Çün­kü aynı adama aynı sahne yol kesenlerle vb. ile oluşturulsa adam yenilgiyi kabul edecektir. Bu durumda kınama ve utanç korkusuna kapı I rnayac aktif. Fakat kafirlerle savaşta­ki bu sebat, kınama korkusuyla, ecir kasdmın karışık bir se­batıdır. Bu durumda yukandakiyle kıyaslanınca bu kişinin ahiret şehidleri gibi olmaması gerekir. Çünkü kınama kor­kusu ile övülme isteği arasında herhangi bir fark yoktur. Her iki durumda da yenilen riyakarlık vardır.Eğer kişi yol kesenlerle yapılan çatışmada da yenilmeyi kabul etmeyecek durumda ise, her iki durumda da ayıplama ve kınama korkusundan dolayı savaşa devam ederse, işte bu kişinin durumundan ibret alınması gerekir. Bu kişi zarar et­miştir. Çünkü savaşta ihlaslı olmaktan aciz kalmıştır. Savaş saffından kaçması da kendisine haram kılınmıştır. - Böyle bir durumdan Allah'a sığınırız- Bu adamın sebat etmesi veriya tehlikesine karşı da nefsiyle mücadele etmesi gerekir. İhlası oluşturmak için Allah'a sığınması lazımdır. Umulur ki Allah aciz ve ızdıraplı olan bu kişiye bakar ve ona ihla­sı nasip eder. Dolayısıyla şehadete kavuşarak kurtulur. Fa­kirlikten sonra saadet hazinesiyle zengin olur. Allah diledi­ğini korur, dilediğini doğru yola eriştirir.

 

Fasıl

 

Savaş ihlasla tamamlandıktan sonra, kişi kendisinin sa­vaştığını bilmeyen birine savaşını anlatırsa veya genel hat­larıyla savaşı bilen birine cesaretini anlatmak için veya sabrım veya savaştaki maharetini... vb. anlatmak için ayrın­tılı olarak anlatırsa ne olur? Gazali şöyle diyor: "Böylelerin-den korkulur. Hadisler ve gelen haberler onun amelinin bo­şa gittiğine delalet etmektedirler.

1056- İbni Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre bir adam şöyle diyordu:

"Dün Bakara suresini okudum." İbni Mes'ud bunu du­yunca:

"Bu onun Bakara'dan aldığı nasibidir" dedi.[143]

1057- Rasulullah'tan (s.a.v.) rivayet edildiğine göre bir adam şöyle soruyor:"YaRasulallah! Bütün zamanlarda oruç tuttum." Rasu-luttah (s.a.v.):"Sen oruç da tutmadın, iftar da etmedin" buyurdu.Rasulullah'tan (s.a.v.) gelen hadis ve İbni Mes'ud'dan ge­len haberin; ibadet sırasında kalbin riyadan arınamaması du­rumuna delalet etme ihtimali vardır. Bunlarda amelde orta­ya çıkıp amelin sevabım yok eden bir durumun kastedilme-si uzak bir ihtimaldirBurada kıyasa en uygun olan görüş şudur: Bu durumda kişi geçmiş olan ameline karşılık ecir alır, ibadetten sonra yaptığı riyakarlığa karşılık da cezasını çeker.Kişinin, yaptığı cihadı zikretmemesi ısrarla vurgulanmak­tadır. Salih amelinin boşa çıkma korkusundan dolayı, fay­dası olmadığı halde hiçbir amelini açığa vurmaması gerekir.

1057-Beyhaki'nin "şuab"da kendi isnadıyla Ebud Der-da'dan (r.a.) rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Ameli koruyabilmek, onu yapmaktan daha zordur. Kişi bir amel yapar, ona gizliden yapılmış salih bir amelin ecri yazılır. Ecri yetmiş katına kadar çıkarılır. Şeytan o kişiyi amelini insanların yanında söyleyene kadar bırakmaz. Kişi amelini açıktan söyleyince, açıktan yapılmış amelin ecri yazılır, katlanarak kendisine verilen ecirlerin hepsi si­linir. Şeytan, ikinci sefer insanların yanında amelini açıkça söyleyene kadar o kişiyi yine bırakmaz. Kişi o ameliyle anılmak ve ona karşılık övülmek isteyinceye kadar onunla uğraşır. Bunu yapınca açıkça yapılan amelin ecri de silinir ve ona riyakarlık yazılır. Allah'tan sakınan kişi dinini ko­rur. Şüphesiz riya şirktir."[144]İnsanın Cİhad ve başka amellerini açıklamaktan kaçın­ması lazım. Ancak halis bir niyetli, kendine güvenerek, kendisine uyacak birine anlatırsa ve anlattığında onun kal­binde ibadete karşı daha fazla kuvvet, cesaret ve iştiyak meydana gelirse o zaman durum farklıdır, örneğin adama şöyle demesi gibi: Ben şuradaydım, şuradan ata binmiş­tim, Allah yolunda şöyle infak ettim, içimden şöyle geçiyor­du, ... vb. gibi. Dinleyen kimse de bunları duyunca kalbi güç­lenip nefsi ve malıyla mücadeleye katılıyorsa, kalbinden kor­kaklık ve cimrilik karanlığı gidiyorsa bunda bir mahzur yoktur. Çünkü nefisler kendi akranlarına benzeme, zamanı­nın insanlarıyla yarışma tabiatı üzerine yaratılmıştır. Sele­fin yaptıklarını anlatmadaki maksat budur.Bir kimse, muhatabının anlattıklarını başkasına nispet et­mekle ona da tabi olacağını biliyorsa, bu durumda kendi amellerini anlatmasına herhangi bir ruhsat bulamamaktayım. Bazı savaşçıların şöyle yaptıklarında ittifak edilmiştir, ba­zı gördüklerimiz şöyle yapıyorlardı, başına şöyle bir olayın başına geldiği bir kişi gördüm, şöyle yapan birini tanıyo­rum... vb. gibi sözler. Bu gibi ibarelerde muhatab, işi yapan kişinin karşısındaki adam olduğunun farkına varmaz. Aynı zamanda adamın bu işlerde başkasına tabi olması da mey­dana gelmiş olur. Selefin çoğu, yaptıkları amelleri gizlemek için çabalarlardı. Bazıları kendilerine uyulacağını bildikle­ri halde bunu yaparlardı. Çünkü kişi çoğu zaman kendi nef­sine güvenememektedir. Riya hadiste söylediği gibi:

1058- "Karıncanın yürüyüşünden daha gizlidir."[145]

Ahmed ve Taberani Ebu Musa'dan (r.a.) rivayet etmiş­lerdir.

1059- Rasulullah (s.a.v,) şöyle buyuruyor:"Kim kendi amelini başkalarına duyurursa, Allah da onu işiten mahluklarına duyurur, onu küçültür ve tah­kir eder."[146]Taberani iyi bir senedie İbni Ömer'den rivayet etmiştir.

1060- Sahihi Buhari ve Müslim'de şöyle diyor: "Kim duyurursa, Allah da onu duyurur.”[147]Yani kim amelini açıklar ve riyakarlıkla insanlara duyu­rursa, Allah da onun bu bozuk niyetini açıklar ve onu mah-lukatmm ileri gelenlerinin yanında rezil eder.Salih kimseler, ibadetlerin açıklanmasının büyük bir tehlike olduğunu ve nefsin hilelerinin sayılamayacak kadar çok olduğunu bildikleri için, ibadetlerim korumak için giz­lemişlerdir. Boşa gitme korkusundan dolayı bu yolu seçmiş­ler ve Allah'ın bu amelleri bilmesiyle yetinmişlerdir. Çün­kü onlara karşılık olarak ecir verecek olan odur. İbadetlerin gizlenmeye ve korunmaya en çok değer olanı ve en evla ola­nı, yalnız başına ebedi saadeti veya ebedi azabı gerektirenCihad'dır.

1061- İbni Asakir'in Muhammed b. El Müsenna'dan[148], onun da Abdullah b. Sinan'dan[149] rivayet ettiğine göre Ab­dullah şöyle diyor:"Ben İbni Mübarek ve Mu'temir b. Süleyman[150] ile Tar­sus'ta[151] beraberdim. Birden insanlar "Savaşçılar! Savaşçılar diye bağırdılar. İbni Mübarek ve Mu'temir ile beraber in­sanlar da çıktılar. Müslümanlar ve düşman saf oluşturduk­tan sonra Rum'lardan biri ortaya çıkıp müslümanlardan dü­ello istedi. Bir müslüman karşı çıktı. Kafir[152] müslümanı sı­kıştırdı ve öldürdü. Sonra başkalarıyla beraber altı müslü­manı öldürdü. İki saf arasında dolaşmaya ve karşısına çıka­cak birini istemeye başladı. Kimse karşı çıkmadı. Adam İbni Mübarek'e döndü ve şöyle dedi:"Ey Abdullah eğer başıma Ölüm gelecek ise bunu yap." İbni Mübarek bineğini sürdü ve kafire karşı çıktı. Onunla bir saat mücadele etti. Sonra onu öldürdü. Sonra düello istedi. Başka biri geldi, onu da öldürdü. Taki sonunda altı kafiri Öl­dürdü. Sonra yine düello istedi. Düşman sanki ondan kork­muştu. [153]Bineğini hareket ettirdi ve iki saf arasından kaybol­du. Ben bir şeyin farkına varmadan baktım ki İbni Mübarek yanımda duruyor. Bana şöyle dedi:"Ey Abdullah ben sağ iken kimseye bir şey söylerse...-bir kelime söyledi-." O sağ İken hiç kimseye bir şey söyle­medim." Bu hikayeyi birden fazla kişi anlatmıştır.[154]

1062- İbni Asakir'in Esmai'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Mesleme b. Abdulmelik[155] bir kaleyi kuşattı. Bu ku­şatmada büyük bir sıkıntıya düştüler. İnsanlar tüne [156]açma­ya başladılar. Kimse içeriye geremedi. Askerlerden biri geldi ve içeri girmeyi başardı. Allah kaleyi fethetmeyi on­lara nasip etti. Mesleme'nin tellalı:"Tünel sahibi nerede?" diye bağırdı. Kimse gelmedi. Çağrı iki, üç ve dört sefer tekrarlandı. Dördüncüde bir adam geldi ve şöyle dedi:"Tünel sahibi benim ey emir. Üçer sefer söz ve güvence almak istiyorum. İsmimi kayıtlara geçirmeyeceksiniz. Be­nim için bir şey emretmeyeceksiniz. Beni işimde meşgul et­meyeceksiniz." Mesleme ona şöyle dedi:"Sana bunu yapıyoruz." Sonra adam ortadan kayboldu ve bir daha görülmedi. Mesleme bundan sonra namazlarından sonra şöyle diyordu:"Allah'ım beni tünel sahibiyle beraber kıl."[157]Selefin amellerini gizlemeleriyle ilgili hikayeler çok­tur. Allah muvaffak kılandır.

 

27-KİM ALLAH YOLUNDA SAVAŞMAK İÇİN ÇIKARDA SAVAŞMADAN ÖLÜRSE O ŞEHİDDİR. ONUN İÇİN CENNET VARDIR.ALLAH YOLUNDA BAŞI AĞRIYAN VEYA HASTALANAN KİŞİNİN FAZİLETİ

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Allah yolunda öldürülür ve ölürseniz, Allah'tan bir rahmet ve mağfiret vardır ki, onların topladıklarından daha hayırlıdır. Eğer ölür veya öldürülürseniz şüphesiz Allah'a dönderileceksiniz."       (Al-i İmran: 3/157-158)"Kim evinden çıkar, Allah'a ve Rasulü'ne hicret eder­de ona ölüm kavuşursa, şüphesiz onun ecri Allah'adır. Allah affeden ve merhametli olandır. (Nisa: 4/100)"Allah yolunda hicret edenler, sonra öldürülen ve ölenleri Allah güzel bir rızıkla nzıklandıracaktır. Şüp­hesiz Allah rızkı verenlerin en hayırlısıdır. Onları razı olacakları yerlere koyacaktır. Şüphesiz Allah Alim ve Halim'dir." (Hac: 22/58-59)

1063- Ebu Hureyre'den gelen rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Allah yolunda mücadele edenin misali, sürekli na­maz[158] kılan ve oruç tutan kişi gibidir. Bu kişi Allah'ın kendisine verdiği ecir ve ganimetle ehline dönünceye kadar böyledir. Veya Allah onu vefat ettirir ve Cennete girdirir."[159]İbni Hibban sahihinde rivayet etmiştir. Sahiheynde de benzeri vardır.

1064- Yine Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Aranızda şehidliği ne sayıyorsunuz?" Dediler ki: "Ya Rasulallah! Allah yolunda öldürülendir." Rasulullah (s.a.v.):"O zaman benim ümmetimin şehidleri azdır. Allah yo­lunda öldürülen şehiddir. Allah yolunda bineğinden dü­şerek ölen şehiddir. Allah yolunda bağlanarak ölen şe­hiddir. Allah yolunda taun[160] hastalığıyla ölen şehiddir. Allah yolunda karın ağrısına tutulan şehiddir. Allah yo­lunda deliren şehiddir. (Yani her türlü yaralar)"[161]Hadisi İbni Ebi Şeybe Muhammed b. İshak yoluyla Ebu Malik b. Sa'lebe'den,[162] o da Ömer b. Hakem b. Sevban'dan rivayet etmiştir.[163]

1065- Müslim'in rivayetinde şöyle diyor: "Aranızda şehidliği ne sayarsınız?" Dediler ki:"Ya Rasulallah! Kim Allah yolunda öldürülürse o şehid­dir," Dedi ki:"O zaman benim ümmetimin şehidleri azdır." Dedi­ler ki:"Onlar kimlerdir ya Rasulallah!?" şöyle buyurdu:"Kim Allah yolunda öldürülürse o şehiddir. Kim ta-un'dan ölürse o şehiddîr. Kim karın ağrısından ölürse o şehiddir." Ebu Salih:"Kim boğulursa o şehiddir." kısmını eklemiştir.[164]

1066- Ebu Malik el Eş'ari'den gelen rivayete göre şöy­le diyor:"Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işittim: "Kim Allah yolunda ayrılır, ölür veya öldürülürse o şehiddir. Devesi veya atının vurduğu kişi şehiddir. Zehir­li hayvanın ısırdığı[165] kişi yatağında ölürse veya Allah'ın dilediği bir şekilde ölürse o şehiddir. Onun için Cennet vardır."[166]Ebu Davud, Hakim, Beyhaki Sünen'inde hepsi de Bakiy-ye.b. Velid[167] yoluyla İbni Sevban'dan[168] o da babasından[169] rivayet etmiştir. Senedde Mekhul, Abdurrahman b. Ganem-den o da Ebu Malik'den rivayet etmektedir. Hakim şöyle di­yor:"Bu hadis Müslim'in şartıyla sahihtir. Seneddeki İbni Sevban: Abdurrahman b. Sabit b. Sevban'dir. Müslim onun ve Bakiyye'nin hadislerini kabul etmemiştir.Hadiste geçen "Fasl" kelimesi "çıkmak" manasına gel­mektedir.[170]Hadiste geçen "Vakasa" kelimesi "vurdu ve Öldü" mana­sına gelmektedir.[171]

Hadiste geçen "Hamme" kelimesi zehirli olup öldüren bü­tün hayvanlar için kullanılır. Isıran fakatöldürmeyenlere "sa­vam" denilmektedir. Akreb, Arı... vb. gibi...[172]Hadiste geçen "Hatf' kelimesi ölüm manasına gelmek­tedir.[173]

1067- Akabe b. Amir'den (r.a.) gelen rivayete göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Beş şey vardır ki bunlardan biriyle ölen şehiddir: Al­lah yolunda öldürülen şehiddir. Allah yolunda boğulan şehiddir. Allah yolunda taun'dan ölen şehiddir. Allah yo­lunda karın ağrısından ölen şehiddir. Allah yolunda göz değmesi sonucu ölen kadın şehiddir."[174]İbni Mübarek muttasıl ve iyi bir senedle rivayet etmiştir.

1068-  İbni Ömer'den (r.a.) gelen rivayete göre Rasu-lullah (s.a.v.) Rabbinden şöyle nakletmektedir:"Kullarımdan hangisi Allah yolunda mücahid ola­rak çıkar ve rızamı isterse, onun için güvence vermişim­dir. Eğer onu geri dönderirsem, onu ecir ve elde ettiği ga­nimetle dönderirim. Eğer onun ruhunu kabzedersem, onu affederim."[175] Nesai rivayet etmiştir.

1069- Ömer b. Hattab'dan (r.a.) gelen rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Kim Allah yolunda öldürülür veya ölürse o Cen­nettedir."[176]İbni Ebi Şeybe rivayet etmiştir. Ravileri sika'dır. Hakim de rivayet etmiş ve senedinin sahih olduğunu söylemiştir.

1070- İbni Mübarek'in Ebu Bekir b. Ebu Meryem'den, onun da Halit b. Ma'dan'dan rivayet ettiğine göre Rasulul-lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Şehidler öldürülen veya yataklarında ölen, Allah'ın emniyetindeki kullarıdırlar."[177]Bu hadis mürsel'dir. Halit b. Ma'dan tabiinin imamların­dan ve abidlerindendir.

1071- Selmete[178] b. Şebib[179] şöyle diyor: "Halit okuduk­larının dışında günde kırkbin kere tebihat yapardı. Ölünceyıkanmak üzere teneşire konulunca teşbih çekiyormuş gibi parmağını hareket ettirmeye başladı."[180]

Tirmizİ, Cihadın faziletleri bölümünde, "Cihadın fazileti hakkında­ki rivayetler" konusunda, 4/164, No: 1620 de Enes'den (r.a.) rivayet et­miştir. Tirmizi şöyle diyor: "Bu hadis bu senedle sahih ve ğaribdir."Ahmed, 2/117 de, Ravh yoluyla Hammad b. Selme'den rivayet etmiştir.Said b. Mansur, Sünen'inde, Cihad bölümünde, "Evinden, sadece Ci-had maksadıyla çıkan kimse" konusunda, 2/3/157, No: 2311 de> Ebu Hureyre yoluyla rivayet etmiştir.

1072- Sebrete b. Fakih'den[181] gelen rivayete göre -Saha­beden birisidir- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Şeytan ademoğlunun yollarında[182] durur, İslama gi­den yolunda oturur ve ona şöyle der: "Müslüman olup di­nini ve babalarının dinini bırakıyor musun?" Hicretin yolunda oturur ve şöyle der: Hicret edip, doğduğun ye­ri terkedip, boynunda yular[183] olan at gibi mi oluyor­sun?" Onun cihad yolunda oturur ve şöyle der: "Cihad edip öldürülecek misin? Hanımın evlenir, mirasın pay­laşılır."[184]Rasulullah {s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim bunu yaparsa Allah ona Cenneti garanti kılar. İster öldürülsün, veya ölsün veya boğulsun veya yanarak ölsün veya yırtıcı hayvan onu yesin."Ahmed, İbni Ebi Şeybe, Nesai ve îbni Hibban sahihinde rivayet etmişlerdir.

1073- Muhammed b. Abdullah b. Atik'in[185] babasın­dan[186] rivayet ettiğine göre, babası şöyle demiştir: "Rasulullah'i şöyle derken işittim: "Kim Allah yolunda Cihada çıkar?" Sonra üç parmağını birleştirdi şöyle dedi: "Allah yolunda Cihad edenler nerede? Kim Allah yolunda Cihada çıkar da, bineğinden düşerek ölürse, onun ecri Allah'a kalmıştır. İsterse yatanında ölsün."[187]Ravi diyor ki:"Bu kelimeyi, Rasulullah'tan (s.a.v.) önce Araplardan kimsenin kullandığını görmedim. (Yani hadiste geçen bur­nunun üstünde ölmek manasına gelen "Hetfu en fihi" keli­mesini.) Bundan maksad "yatağında Ölmektir" "Onun ecri Allah'a kalmıştır. Kim vurulduğu yerde[188] ölürse, Cennet ona vacip olur."[189]Ahmed, İbni Ebi Şeybe, Hakim, Beyhaki hepsi İbni İs-hak'ın yoluyla rivayet etmişlerdir. Hakim senedinin sahih ol­duğunu söylemektedir.Hadiste geçen "Hetfu en fihi" kelimesi hakkında bazıla­rı şöyle demektedir:"Yani yatağında ölen kişi. Böyle kullanılmaktadır. Çün­kü kişinin nefesi ağzından ve burnundan çıkmaktadır. İki isimden biri diğerine (yani burun ağıza) galip getirilmiş ve o şekilde kullanılmıştır."[190]

1074- Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Kim hacc için yola çıkar ve ölürse, kıyamete kadar haccedenin sevabı ona yazılır. Kim umre için çıkar ve ölürse, kıyamete kadar umre yapanın ecri ona yazılır. Kim Cihad için çıkar ve ölürse, kıyamete kadar Cihad edenin ecri ona yazılır."[191]Ebu Ya'la, İbni İshak yoluyla rivayet etmiştir. Senedde-ki diğer raviler sika'dır.Yukarıda geçtiği gibi Ebu Talha deniz savaşı için çıkmış­ken yolda ölmüştü. Yanındakiler onu defnetmek için bir ada aramışlar ama, ancak yedi gün sonra bulabilmişlerdi. Bu müddet zarfında cesette bir değişiklik[192] olmamıştı. Bu şe-hidlerin özelliklerinden biridir.

1075- Abdurrahman b. Cehdeb[193] el Hulani'den[194] riva­yet edildiğine göre Fadale b. Ubeyde (r.a.) denizde iken ölmüş iki cenazenin yanına gelmişti. Birine mancınık isabet etmiş, diğeri ise kendisi vefat etmişti. Fadale yanında otur­madığı söylenince şöyle dedi:"Hangisinin çukuruna gönderileceğimi umursamıyorum. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:"Allah yolunda hicret edip, sonra öldürülen veya ölenleri Allah güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüp­hesiz Allah rızık verenlerin en hayirhsidir. Onları razı olacakları yerlere koyacaktır."              (Hac: 22/88-89)"Ey Allah'ın kulu sen, razı olacağm bir yere konulmak, gü­zel bir nzıkla nzıklandınlmak istemez misin? Allah'a yemin ede­rim ki hangisinin çukuruna gönderileceğimi umursamıyo­rum."[195] İbni Mübarek, İbni Lühey'a yoluyla rivayet etmiştir.

1076- Hamid b. Abdurrahman El Hadrami'den[196] rivayet edildiğine göre sahabeden, kendisine "Hammame"[197] deni­len biri, Ömer'in hilafetinde İsfehan'a[198] gelmişti şöyle di­yordu: "Allah'ım, Hammame seninle karşılaşmayı sevdiğini zannediyor. Eğer Hammame söylediğinde doğru ise doğru söylediğiyle ona muamele et. Eğer yalan söylüyorsa, kerih gör-sede ona söylediğiyle muamele et. Allah'ım Hammame'yi bu seferinden geri dönderme." Onu karın ağrısı tuttu ve İsfa­han'da öldü. Ebu Musa el-Eş'ari ayağa kalktı ve şöyle dedi:"Ey insanlar Rasulullah'tan (s.a.v.) duyduğumuz ve bil­diğimiz kadarıyla Allah'a yemin olsun ki Hammame şehid­dir." İbni Mende, Ebu Nuaym sahabeden ve Bayhaki riva­yet etmişlerdir. Hepsi de Davud b. Abdullah el Evdi[199] yo­luyla rivayet etmiştir. Alimlerin çoğu Davud'un sika oldu­ğu görüşündedirler.Şifai's-Sudur'da[200] Ebu Umame'den (r.a.) rivayet edildi­ğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Kim Allah yolunda öldürülürse, o şehiddir. Kim Al­lah yolunda kullanmak için bir at besleyip yatağında ölürse, o şehiddir. Kim Allah yolunda kullanmak üzere bir silah ve bir at hazırlamak isteyip, hazırlamadan ön­ce ölürse, o şehiddir. İsterse hazırlamak istediği şey ya­nında olmadan ölsün. Bu onun niyetidir. O şehiddir."[201]

 

Mesele

 

Bazı alimlere göre; Allah yolunda ölen ile Öldürülen[202] eşittir. Ümmü Haram'ın hadisi ve Rasulullah'ın (s.a.v.) şu sözüyle delil getirmişlerdir:"Sen ilklerdensin."[203]Halbuki bu kadın öldürülmemiş, bineğinden düşerek öl­müştür. Ayrıca bu konuda geçen diğer hadislerle delil getirmiş­lerdir.Diğer alimlere göre ise; Allah yolunda öldürülenin, öle­ne göre bir üstünlüğü vardır. Çünkü ona Allah'ın zatından bir şeyler isabet etmektedir. Bu görüş; ileride gelecek olan Rasulullah'ın (s.a.v.) sahih hadisleriyle daha doğrudur. Ra-sulullah'a (s.a.v.) hangi cihadın faziletli olduğu sorulunca,, şöyle cevap vermiştir:"Atının yaralandığı,[204] kanının [205]kıtıldığı[206] Cihad-dır."İnsanların genelinde de eskiden ve şimdi hakim olan kanaat Öldürülenin ölenden daha üstün olduğudur. Bir işe ni­yet edip onu yapan, o işe niyet edip yapamayandan daha fa­ziletlidir. Ancak her ikisine de aynı ecir verilir. Aynı şekil­de Allah yolunda ölene de şehid ecri verilse de aynı ecir ve­rilir. Aynı şekilde Allah yolunda ölene de şehid ecri veril­se de ona ölü denilmektedir. Öldürülene ise ölü denilmemek-tedir. Allahu Teala bu sözü yasaklamıştır. Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz."(Bakara: 2/154)Allah yolunda öldürülenin, kıyamet günü kan akıtarak ve misk kokusuyla kokarak gelecek olan yaralarının fazileti var­dır. Ölünün ise böyle bir durumu yoktur.Yine Allah yolunda öldürülen, tekrar dünyaya dönderi-lip Allah yolunda öldürülmeyi temenni edecektir. Ölenin ise bu durumu yoktur. Rasuluilah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehid hariç, kendisine dünya ve içindekilerin hepsi verilse de, hiç bir nefis dünyaya tekrar dönmeyi istemez. Ancak şehid, şehadetin faziletini gördükten sonra geri dünyaya dönüp tekrar öldürülmeyi temenni eder."[207]"Şehid" lafzının her ikisini de kapsadığı şeklinde itiraz edilecek olursa, şöyle cevap veririz. Şehid kelimesi mutlak olarak kullanılıp, herhangi bir kayıtla kayıtlanmazsa, sade­ce Allah yolunda öldürülen için kullanılır. Allah yolunda ölende dünyaya dönüşü temenni edecektir desek bile, bunu temenni ederken öldürülmek için temenni edecektir, ölmek için değil. Bu hadiste ve diğer yollarla gelen bütün var­yantlarda açıkça belirtildiği gibi. Bunlarda Öldürülmenin, öl­mekten daha faziletli olduğuna dealet etmektedirler.Yine Allah yolunda Öldürülmek, bütün günahlara keffa-rettir. Ölümün ise böyle bir durumu yoktur.Yine Allah yolunda Ölenin namazı kılınır, öldürülen ise hem yıkanmaz, hem de namazı kılınmaz. Onun üzerine kı­lınacak namaz, onun günahlarının affedilmesi için, şefaat­çi olması için kılınır. Öldürülenin bütün günahları affedil-mîştir. Dolayısıyla üzerine namaz kılınmaz.Yine öldürülenin ruhu Cennette yeşil bir kuş şeklinde ge­zer. Ölenin böyle değildir.Yine öldürülenin şefaat hakkı vardır. Ölenin yoktur.[208] Yine öldürülen kabir fitnesine uğramaz ölü bu fitneye uğrar. Yine öldürülen kanı kurumadan hurileri görür. Ölen ise böyle değildir. Her ikisi de şehid kelimesinde ortak olsalar da aralarında bu farklar vardır.Yine Allah yolunda ölen kimse de, taun'dan, karın ağrı­sından, boğulmadan, yangından ve şehidlerden sayılan di­ğerlerinden daha üstündür. Çünkü onun Allah yolunda çek­tiği sıkıntılar, yediği yemek, temin ettiği nafaka onun için ecirdir. Ecri katlanarak verilir. Diğerleri de şehidlerden sa-yılsalar da, aralarında bu farklar vardır.

 

Fasıl

 

1077- Abdullah b. Ömer'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;"Allah yolunda başı ağrıyan[209] kimsenin geçmiş gü­nahları affolunur."[210]İbni Ebi Şeybe, Abdurrahman b. Ziyad b. En'am'dan -bu­nun sika oluşunda ihtilaf vardır-, o da Abdullah b. Zeyd'den rivayet etmiştir.

1078- Aynı yolla bu hadisi Said b. Mansur Sünen'inde ve Ta-berani rivayet etmişlerdir. Ancak onların rivayeti şöyledir:

"Kimin Allah yolunda başı ağrırsa ve ona sabreder­se, daha önceki günahları affolunur."[211]

1079- İbni Asakir'in, Muhammed b. Mukatil er Razi[212] yoluyla Cafer b. Harun el Vasiti[213]'den, onun da Sem'anb. Mehdi'den,[214] onun da Enes b. Malik'ten (r.a.) rivayet etti­ğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Kim Allah yolunda birgün hastalanırsa, Allah ona bir senelik ibadetin sevabını verir."[215]

1080- Şifau's- Sudur sahibinin Rasulullah'tan (s.a.v.) ri­vayet ettiğine göre şöyle buyurmuştur:"Kim Allah yolunda bir gün hastalanırsa, bu, onun bin köleyi azat edip, Allah yolunda donatmasından ve kı--yamete kadar onlara infak etmesinden daha hayırlı­dır."[216]

 

28-ŞEHADETİ İSTEME VE ONA KARŞI HIRSLI OLMANIN TEŞVİKİ, ONU ARZULAYIP KAVUŞAN BAZI KİMSELER

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Bizleri dosdoğru yola ilet. Kendilerine nimet verdik­lerinin yoluna."                                        (Fatiha: 1/6-7)Allahu Teala kullarına, her namazdan sonra kendilerine nimet verilenlerin yoluna hidayet etmesini istemelerini farz kılmıştır. Onlar şu ayette zikredilenlerdir:"İşte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği pey­gamberler, sıddiklar, şehidler ve salihlerle beraberdir­ler. Onlar ne güze! arkadaşdırlar. (Nisa: 4/69)

1081- Sehl b. HaniFden (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Kim doğrulukla Allah'tan şehadeti isterse, Allah onu şehidlerin mertebesine ulaştırır. İsterse yatağında ölsün.[217]Müslim, Hakim ve başkaları rivayet etmişlerdir. Hakim, Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahih olduğunu söylemiştir.

1082- Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Kim doğru olarak şehadeti isterse, ona kavuşmasa bile ona verilir."Müslim ve Hakim rivayet etmiştir. Hakim Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahih olduğunu söylemiştir. Ancak o şöyle rivayet etmektedir:"Kim Allah yolunda Öldürülmeyi doğru olarak ister­se ve sonra Ölürse, Allah ona şehid ecrini verir."[218]

1083- Muaz b. Cebel'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işitmiştir:"Kim Allah yolunda savaşırda deveden süt sağımı[219] kadar devam ederse, ona Cennet vacip olur. Kim Al­lah'tan doğru olarak nefsinin öldürülmesini isterse ve sonra ölür veya öldürülürse onun için şehidlerin ecri vardır."Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İbni Mace rivayet etmiş­lerdir. Tirmizi sahih olduğunu söylemiştir.

 1084- îbni Hibban da sahihinde benzerini rivayet etmiş­tir. Onun rivayeti şöyledir:"Kim halis olarak Allah'tan şehadetî isterse, yatağın­da ölse bile, Allah ona şehid ecri verir."[220]

Hakim de rivayet etmiş ve Buhari ve Müslim'in şartla­rıyla sahih olduğunu söylemiştir.

1085- Amir b. Sa'dı'n babasından (r.a.) rivayet ettiğine eöre Rasulullah (s.a.v.) namaz kılarken, bir adam namaza geldi. Safa durunca şöyle dedi:"Allah'ım salih kullarına verdiklerinin en faziletlisini ba­na ver." Rasulullah (s.a.v.) namazı bitirince:"Az önce konuy ıı kimdi?" diye sordu. Adam: "Benim ya Rasulallah!" dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurdu:[221]"O zaman atın yaralanır ve Allah yolunda şehid edi­lirsin."[222]Ebu Ya'la, Bezzar, İbni Hibban sahihinde, Hakim riva­yet etmişlerdir. Hakim senedinin sahih olduğunu söylemiş­tir.

1086- Ebu Musa el Eş'ari'nin kardeşi Ebu Berde'den[223] (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:"Allah'ım ümmetimin faniliğini senin yolunda mız­rakla öldürülme ve taun'la ölme yap."[224]Ahmed ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim senedi sa­hihtir demiştir.[225]Seneddeki Ebu Berde'nin ismi, Amir b. Kays'dır. Kar­deşinin ismi Ebu Musa Abdullah'dır. Ebu Musa'nın baba­sının, künyesi Ebu Berde[226] olan ve tabiinin alimlerinden olan başka bir oğlu daha vardır. Bu hadiste Rasulullah'ın (s.a.v.) Allah'tan ümmeti için şehadeti istediği açıkça görül­mektedir, Rasulullah (s.a..v) şehadeti kendisi için de ister ve temenni ederdi.

1087- Sahihi Buhari ve Müslim'de Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:"Allah yolunda çıkanı güvence altına almıştır.""Onu sadece benim yolumda Cihad, bana iman, pey­gamberlerimi tasdik etme ecirden çıkarmıştır. İşte onun güvencesi bana aittir. Ta ki onu Cennete sokayım veya çıkmış olduğu evine ecir ve ganimete kavuşmuş olarak döndereyim.""Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ede­rim ki Allah yolunda alınan her yara[227] kıyamet günü kendi şekliyle gelecektir. Rengi kan rengidir. Kokusu misk kokusudur. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki müslümanlara zorluk çıkarmamış olsaydım, Allah yolunda çıkan hiçbir seriyye'den geri kalmaz­dım.[228] Fakat ben bir genişlik bulamayıp onları geride bı­rakıyorum. Onlar da bir genişlik bulamıyorlar. Benden geride kalmakta onlara zor geliyor. Nefsim elinde olana yemin ederim ki ben Allah yolunda savaşıp öldürülmek, sonra tekrar savaşıp Öldürülmek, sonra tekrar savaşıp öldürülmek isterdim."[229]

1088- Buhari'nin rivayetinde şöyle diyor:"Ben Allah yolunda savaşmayı ve öldürülmeyi, son­ra diriltilip tekrar öldürülmeyi, sonra diriltilip tekrar öl­dürülmeyi isterdim."[230]Öldürülmeyi dört sefer tekrar ediyor.

1089- Cabir'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işitmiştir:"Uhud ashabı zikredildiği zaman Allah'a yemin ede­rim ki ashabımla beraber dağın eteklerinden şehid edil­meyi isterdim.[231]Hakim rivayet etmiştir. Müslim'in şartlarıyla sahih oldu­ğunu söylemiştir.Hadiste geçen "Gavdertü mahum" yani "onlarla beraber şehid olmak" manasına gelmektedir. Herevİ Garibeyn'de[232]zikretmiştir.Hadiste geçen "Nahsul Cebel" dağın aslı, etekleri mana­sına gelmektedir.[233]

1090- Said b. Müseyyed'den rivayet edildiğine göre Ab­dullah b. Cahş (r.a.) Uhud günü şöyle demiştir:"Allah'ım sana yemin ediyorum ve istiyorum ki düş­manla karşılaşalım. Düşmanla karşılaştığımızda beni öl­dürsünler. Sonra karnımı deşsinler.[234] Sonra bana müsle yapsınlar. Seninle karşılaştığımda "niçin böyle oldu?" diye sorduğun zaman, senin için diye cevap vereyim."Düşmanla karşılaştıkları zaman öldürüldü ve kendisi­ne, saydığı şeyler yapıldı. İbni Müseyyeb diyor ki:"Ben, Allah'ın, onun duasınm başını kabul ettiği gibi, so­nunu da.kabul edeceğini umuyorum." İbni Mübarek, İb­ni Ebi Şeybe Ali b. Zeyd b. Ced'an yoluyla Said b. Müsey-yeb'den rivayet etmişlerdir. Hadis mürsel'dir.

1091-  Hakim bu hadisi İshak b. Sa'd b. Ebu Vak-kas'dan[235] muttasıl (bitişik) olarak babasından rivayet etmiş­tir. Onun rivayeti şöyledir:"Abdullah b. Cahş (r.a.) Sa'd b. Ebu Vakkas'a Uhud ' günü şöyle dedi:"Gelmiyor musun Allah'a dua edelim." Bir köşeye çekilip dua ettiler. Sa'd (r.a.) şöyle dua etti:"YaRabbi! Yarın düşmanla karşılaştığımızda[236]güçlü ve kızgınlığı şiddetli biriyle beni karşılaştır. Senin için onunla sa­vaşayım, o benimle savaşsın. Sonra bana zafer nasip etki, onu öldüreyim." İbni Cahş kalktı ve şöyle dua etti:"Allah'ım! Bana güçlü ve öfkesi şiddetli birini nasip et. Senin için onunla savaşayım, o benimle savaşsın. Sonra beni öldürsün. Ve burnumu kulaklarımı kessin. Yarın senin­le karşılaştığımda, Sen: "Ey Abdullah niçin burnun ve ku­lakların kesildi" diye sorduğun zaman "Senin ve Rasulün için" diye cevap vereyim ve Sen: "Doğru söyledin" diyesin" Sa'd diyor ki:"Ey oğlum! Abdullah'ın duası, benim duamdan daha hayırlı idi. Günün sonunda onu gördüğümde burnu ve kulak­ları bir ipte asılı duruyordu."Hakim Müslim'in şartıyla sahih olduğunu söylemektedir. Hadiste geçen "Şediden Harduhu" kelimesi "kızgınlığı şiddetli olan" manasına gelmektedir. "Hard" kızgınlıktır[237]Bunun için "esedun Haridun" kızgın aslan şeklinde bir de­yim kullanılmaktadır.îbni İshak ve başkalarının Mute ordusundaküerden nak­lettiklerine göre ordunun çıkış zamanı gelince, herkes aile­siyle vedalaştı ve onlara selam verdiler. Abdullah b. Reva­ha veda edeceklerine veda edince ağladı. Dediler ki:"Ey İbni Revaha niçin ağladın?" şöyle cevap verdi:"Allah'a yemin ederim ki bende dünya sevgisi ve size karşı şiddetli bir şevkim[238] yoktur. Ondan dolayı ağlamıyo­rum. Fakat Rasulullah'ı (s.a.v.) Allah'ın kitabından içinde ateşin zikredildiği şu ayeti okurken işittim:"Sizden herkes ona uğrayacaktır. Bu Rabbinin vacip olan kazalarındandir"                          (Meryem: 19/71)Ben bilemiyorum, oraya uğradıktan[239] sonra durumum ne olacaktır." Müslümanlar şöyle dediler:"Allah sizinle beraber olsun, sizleri korusun ve bizleri salih-ler olarak geri döndersin." Abdullah b. Revaha şöyle dedi:"Fakat ben Rahman'dan mağfiret istiyorum -köpükleri saçtıran yaralayıcı bir vuruş. înat[240] bir elle hazırlanmış bir dürtme- mızrakla iç organları ve ciğerleri söken ta ki denil­sin[241] mezarın^yanından [242]geçtiklerinde Allah onu bir gazi­ye irşad etsin,[243] rüşdünü buldu[244] şiirde geçen "Zate Ferğin" kelimesi, "kanı akan geniş yara" manasınadır.[245] İbni İs-hak'm Zeyd b. Erkam'dan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "Ben İbni Revaha'nın yetimi idim. Bu seferine çık­tığı zaman yükünde benim karşı tarafımda oturuyordu. Ge­ce giderken onun şöyle dediğini işittim:"Bana verdiğin[246] zaman ve yükümü sırtlanıpHasa'dan[247] sonra dört katı yol gittiğimizde senin yanın­da olmak nimet, senden uzaklık[248] kötülüktürBenden geride ehlime dönmeyeceğim müslümanlar[249] geldiler ve beni bıraktılarŞam'da kalması[250] meşhur[251] bir yerde. Senin bütün ya­kın akrabaları döndermenRahman'a ve kardeşliği kopararak orada aldırış etmem uzunca sulamaya[252]Altında ipimi uzattığım hur amalar a.[253]Ben şiiri duyunca ağladım. Beni görünce kırbacıyla sars­tı ve şöyle dedi:"Sana ne oluyor akılsız çocuk.[254] Allah bana şehadeti na­sip ediyor. Sende yükün iki tarafı arasında geri dönersin.[255]Sonra Rum ve başkalarından oluşan toplulukla karşıla­şıncaya kadar ilerlediler. Abdullah b. Revaha şehid edildi.Allah ona istediğini verdi. Temenni ettiği şehadete kavuş­turdu. İleride Mute savaşında inşaallah gelecektir.İbni Asakir'İn Eş'arilerden bir adamdan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Savaşı gördüm. Şiddetli bir çatışma ile savaştık. Zeyd bir zırh giydi. Bir ata bindi ve sancağı eline alarak savaşma­ya başladı. Sonra atından indi, zırhı çıkardı ve şöyle dedi: "Bunu kim alır?" Zeyd öldürüldü. Zırhı Cafer aldı, giydi, atı­na bindi ve sancağı alarak savaşmaya başladı. Sonra Cafer de atından indi, zırhı çıkararak: "Bunu kim alır?" dedi. Ca­fer de öldürüldü. Abdullah b. Revaha ilerledi. Zırhı giydi, atına bindi ve sancağı aldı. Sancak Abdullah b. Revaha'ya gelince oda savaştı ve diğer ikisinin yaptığını o da yaptı. Atından indi ve zırhı çıkardı: "Bunu kim alır?" [256] dedi.

1092- Malik'in Zeyd b. Eslem'den rivayet ettiğine göre Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle diyordu:"Allah'ım! Senin yolunda şehidlik ve Rasulü'nün belde­sinde Ölümü senden isterim."[257]

1093-  Buhari[258] bunu senedsiz olarak rivayet etmiştir. Ömer şöyle diyor:"Allah'ım! Beni senin Rasulü'nün beldesinde şehidlik-le nzıklandır."[259]Selim b. Amir şöyle diyor:"Cerrah b. Abdullah el Hekimi'nin[260] yanma girdim. O iki elini kaldırdı. Oradaki amirler de ellerini kaldırdılar. Uzun bir müddet durdu. Sonra bana şöyle dedi:"Ey Ebu Yahya içinde bulunduğumuz durumu biliyor mu­sun?" Ben şöyle dedim:"Hayır. Sizleri iştiyaklı olarak buldum. Ben de ellerimi sizinle kaldırdım" şöyle dedi:"Allah'tan şehadet istedik." Selim şöyle diyor:"Allah'a yemin ederim ki onlardan hiç kimse kalmadı. Hepsi savaşlarda şehid oldu." İbni Zehebi "Siyerin nübela-da" zikretmektedir.[261]  .îbni Mübarek'in Süleyman b. Muğire'den,[262] onun da Hu-meyd b. Hilal'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Esved b. Külsüm[263] yürüdüğü zaman, ayaklarına ve parmak uçlarına bakardı. Savaşa gidince şöyle dua etti:"Allah'ım! Benim bu nefsim rahatlıkta iken seni sevdi­ğini sanıyor. Eğer bunda doğru ise, onu sana kavuşmakla zıklandır. Eğer bunda yalancı ise, onu buna yönelt, bu onun zoruna gitse de. Senin yolunda onu öldür. Etimi vahşi hay­vanlara ve kuşlara yedir."Şöyle diyor: "Bu ordudaki bir toplulukla, içinde bir de­lik[264] bulunan bir duvardan içeri girene kadar gittiler. Bu sı­rada düşman geldi ve bu deliğin önünde durdu. Arkadaşla­rı oradan çıktılar, fakat o düşman orada çoğalıncaya kadar Çıkmadı. Sonra atıdan indi ve yüzüne vurarak onu savdı. Son­ra düşman başından savulana kadar onlara saldırdı ve çar­pıştı. Sonra duvarda bulunan çeşmenin yanına gitti, abdest aldı ve namaz kıldı.Düşman bu sırada şöyle diyordu:"Araplar müslüman olunca, böyle müslüman olurlar." Na­mazım bitirince öldürülünceye kadar onlarla savaştı. Ordu­nun büyük çoğunluğu bu duvarın yanından geçerken karde­şi de aralarındaydi. Kardeşine "duvardan içeri girip, karde­şinin kemiklerini kefenlemiyor musun?" denilince şöyle cevap verdi:"Ben bir şey yapmıyorum. Kardeşim bu şekilde dua et­mişti. Duası kabul edildi." Onlar da onu ayıplamadılar."[265]îbni Zehebi el Hafız'ın Abdullah b. Ubeyd b. Umer'den rivayet ettiğine göre Amr b. As (r.a.) şöyle diyor:"Ben ve kardeşim Hişam Yermuk[266] savaşında bulunduk. O ve ben geceleyince, bizleri şehadetle rızıklandırması için Allah'a dua ettik. Allah onu şehadetle rızıklandırdı. Ben ise kaybettim."[267]

Deniliyor ki:"Hişam b. As düşmana saldırıyor ve onlardan bazılarını Öldürüyordu. Sonunda öldürüldü. Cesedi atların ayakları altında kaldı. Taki kardeşi onun etlerini bir meşinin[268] için­de toplayarak gizledi."Zeyd b. Eslem'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Onun ölümü Ömer'e (r.a.) ulaşınca şöyle dedi;"Allah ona rahmet etsin. İslam için ne güzel yardım idi."[269]

1094- Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diytfr:"Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı yola çıkarak, müşriklerden önce Bedire ulaştılar. Müşrikler gelince Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Genişliği yer Üe gök arası kadar olan Cennete kalkı­nız."Umeyr b. Himam:"Ya Rasulallah! Genişliği yer ile gök arası kadar olanCennet mi?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Evet" dedi. Umeyr:"Vay vay"[270] dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Bunu söylemene sebep nedir?"diye sorunca, Umeyr şöyle dedi:"Allah'a yemin ederim ki, oranın ehlinden olma ümidin­den başka bir şey değildi." Rasulullah (s.a.v.):"Sen oranın ehlindensin"buyurdu. Umeyr çantasından biraz hurma çıkarmış yiyor­du şöyle dedi:"Eğer ben bu hurmalarımı yemek için canlandırıldiy-sam, bu bile çok uzun bir hayat olurdu." Yanındaki hurma­ları attı. Sonra öldürülünceye kadar onlarla savaştı."[271] Müs­lim rivayet etmiştir.İbni Akabe'nin rivayet ettiğine göre, Umeyr b. Himam o gün müslümanlardan ilk öldürülen kişidir.[272]Hadiste geçen "kam" kelimesi ok torbası manasına gel­mektedir.[273]

1095- İbni Mübarek, sünen'inde Beyhaki'nin Enes'den (r.a.) rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Yemarne günü Sabit b. Kays b. Şemmas'ın[274] yanından geçiyordum, ölülere güzüel koku sürüyordu. Ona:"Ey amca! Müslümanların başına gelenleri görmüyor musun, sen burada duruyorsun?" Tebessüm etti ve sonra^şöy-le dedi:                                         "Şimdi kardeşimin oğlu[275]"sonra silahını kuşandı, atma bindi ve safın yanına geldi şöyle dedi:"Şunlara ve yaptıklarına yazıklar olsun." Düşman için şöyle dedi:"Şunlara ve ibadet ettiklerine yazıklar olsun." Atının önünü açtılar. Taki topluluğa dalana kadar. Hücuma kalk­tı. Öldürülene kadar savaştı."[276]Hadiste geçen "Hanut" kelimesi, ölülere sürülen güzel ko­kuya denilmektedir. Birisi güzel koku süründüğü zaman "tahannete" denilir. Ölüye güzel kokuyu nefisleri Ölüme alıştırmak ve şehadete kavuşmaya azmi güçlendirmek için sürüyorlardı.[277]

1096- Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah(s.a.v.) şöyle diyor:"Cennet ehlinden bir adam getirilir. AHahu Teala ona şöyle der: "Ey Adem oğlu! Yerini hasıl buldun?" Adam: "Ya Rabbi yerlerin en hayırhsıdır" der. Aİlahu Teala ona şöyle der: "İste ve temenni et." Adam şöyle ce­vap verir: "Bir şey istemiyorum ve temenni etmiyorum. Senden beni dünyaya döndermeni ve senin yolunda on defa öldürülmemi isterim." Adam şehadetin faziletini gö­rünce böyle söyler. Ateş ehlinden bir adam getirilir. Aİ­lahu Teala ona şöyle der: "Ey Adem oğlu! Yerini nasıl buldun?" Adam: "Ya Rabbi! Yerlerin en şeriisidir." AHahu Teala şöyle sorar: "Fidye[278] olarak yeryüzü dolu­su[279] altını verirmiydin?" Adam: "Evet" der. AHahu Te­ala şöyle der: "Yalan söyledin. Bundan daha azını sen­den istedim, sen yapmadın."[280]Ebu Avane sahihinde, Nesai ve Hakim rivayet etmişler­dir. Hakim, hadisin, Müslim'in şartıyla sahih olduğunu söylemektedir.Müellif şöyle diyor: Cennet ehli, büyük kurtuluşa er­dikleri ve ebedi nimetlere kavuştukları halde şehadeti isti­yorlar ve temenni ediyorlar. Onu şer, üzüntü[281]gurur, ve zor­luklar diyarında şimdi bulunanlar nasıl temenni edip İsteme­sinler. Cennete mi, yoksa Cehenneme mi gideceklerini bil­miyorlar.Rasulullah'tan (s.a.v.) gelen birçok hadiste sabit olduğu­na göre, şehidler Cennete çıkmayı, içinde bulundukları ni­metlerden ayrılıp dünyaya dönüp Allah yolunda öldürülme­yi temenni etmektedir. Çünkü Allah yolunda Öldürülme­nin lezzetini tatmışlar, şehadetin Allah katındaki faziletini görmüşlerdir. İleride bu konu gelecektir inşaallah.

1097- Asım b. Behdele'den[282] rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Halit b. Velid'in eceli geldiği zaman şöyle dedi:"Ben ölümü yerinde[283] istedim ama bana nasip olmadı.Bana nasip olan yatağımda ölmemdir. 'La ilahe illal­lah' sözünden sonra hiçbir amel, bana, kalkanımı[284] kuşan­dığım ve gökyüzünün üzerime boşaldığı[285] ve kafirlere hü­cum etmek için sabahı beklediğimiz bir geceden daha sevim­li değildir." Sonra şöyle dedi:"Ben öldüğüm zaman benim atıma ve silahıma bakınız. Onları Allah yolunda kullanınız."[286] İbni Mübarek rivayet et­miştir. Asım, Halife kavuşmamıştır.

1098- Süfyan b. Uyeyne'den rivayet edildiğine göre bi­ze şöyle diyor:"Uhud günü Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte otuza yakın kişi yaralandı. Hepsi de onun huzuruna gelip şöyle diyorlardı:"Benim yüzüm, senin yüzünün koruması, canım senin ca­nına feda olsun. Allah'ın selamı sürekli üzerine olsun."[287]İbni Mübarek rivayet etmiştir.

1099-  İbni Ebi Şeybe'nin sahih bir senedle Enes'den (r.a.) rivayet ettiğine göre Ebu Talha Rasulullah'm (s.a.v.) önünde vuruluyordu. Arkasında Rasulullah (s.a.v.) vardı. Ra­sulullah (s.a.v.) başmı kaldırınca, o da başını kaldırmakta ve şöyle demekteydi:"Ya Rasulallah! Seni değil, beni boğazlasınlar."[288]

1100- İbni Ebi Şeybe'nin Abdulvahap es Sekafi'den,[289] onun da Eyyüp'den[290] onundaMuhammed'den[291]"[292]rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Bana gelen habere göre Abdullah b. Selam şöyle diyor: "Eğer bana kavuşursa (yani savaş) ve bende de güç yok­sa, beni bir döşek üzerinde iki saffın arasına taşıyınız."[293]

1101- İbni İshak'ın Siyer'inde Mahmud b. Lebid'den[294] rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Uhud'a çıkınca Hasil b. Cabir[295] (o, El yeman Ebu Huzeyfe b. el yeman'dır) ve Sabit b. Vak­kaş'ı[296] yüksek bir yere[297] kadın ve çocuklarla beraber çıkar­dı. Her ikisi de yaşlıydı. Biri diğerine şöyle diyordu:"Baban yok olsun. Biz neyi bekliyoruz. Allah'a yemin ol­sun ki bizim herbirimizin kalan ömrü, ancak eşeğin susu­zluğu[298] kadardır. Biz bugün veya yarın ölüyüz.[299] Kılıçla­rımızı alıp Rasulullah'a (s.a.v.) katılmayalım mı? Umulur ki Allah bizlere Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte şehadet nasip ed­er." Sonra kılıçlarını aldılar ve gelip insanlara katıldılar. Fa­kat onları kimse tanımadı. Sabit b. Vakkaş'ı müşrikler öldür­düler. Hasil b. Cabir ise müslümanlann kılıçlarıyla öldü. Onu tanımadıklarından öldürmüşlerdi. Huzeyfe şöyle dedi:"Vallahi bu babamdır." Müslümanlar:"Allah'a yemin olsun ki onu tanımadık" dediler ve doğ­ru söylediler. Huzeyfe şöyle dedi:"Allah sizleri affedecektir. O merhametlilerin en merha-metlisidir." Rasulullah (s.a.v.) ona fidye vermek istedi. Hu­zeyfe, fidyeyi müslümanlar arasında dağıttı. Bununla Huzey­fe 'nin Rasulullah'ın (s.a.v.) yanındaki değeri daha da arttı.[300]

1102- İbni Ömer'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Ömer (r.a.) Uhud günü kardeşine şöyle diyor:"Ey kardeşim benim zırhımı al" kardeşi şöyle cevap ve­rir:"Ben de senin istemekte olduğun şehadeti istiyorum." So­nunda her ikisi de zırhı bıraktılar."[301] ve Taberani[302] rivayet etmişlerdir.Müellif şöyle diyor: "Ömer b. Hattab'in kardeşi Zeyd'dir.[303] Ondan daha yaşlı idi ve ondan önce müslüman olmuştu. Çok uzun boylu idî. Uhud günü şehadeti istedi ama, nasip olmadı. Rasulullah'tan (s.a.v.) sonraya kaldı. Ye-mame günü müslümanlann sancağını taşıyordu. Sürekli onunla ilerliyor ve kılıcıyla savaşıyordu. Sonunda öldürül­dü ve sancak yere düştü. Düşünce onu Ebu Huzeyfe'nin azat­lı kölesi Salim[304] aldı. Onun ölüm haberi Ömer'e gelince, şid­detli bir şekilde üzüldü ve şöyle dedi:"Kardeşim benden önce müslüman oldu ve benden önce şehid oldu" şöyle diyordu:"Her sabahın yeli[305] esince onda Zeyd'in kokusunu du­yuyorum."[306]

1103- Ebu Muzaffer b. El-Cevzi'nin "Cevheretüz za-. man fi tezkiretis sultan" adlı kitabında, Sa'd'dan rivayet et­tiğine göre şöyle diyor:"Kardeşim Umeyr[307] b. Ebi Vakkas'ı[308], Rasulullah (s.a.v.) bizlere Bedir'e çıkışı emretmeden önce gördüm. Gizleniyordu:"Ey kardeşim sana ne oluyor?" dedim. Bana şöyle cevap verdi:"Rasulullah'in (s.a.v.) beni görüp, küçük görmesinden ve beni geri döndermesinden korkuyorum. Ben ise Allah'a kavuşmak istiyorum." Sonra Rasulullah'a (s.a.v.) arz edilin­ce, onu küçük gördü ve "geri dön" dedi. Umeyr ağlamaya , başladı. Rasulullah ta (s.a.v.) gelmesine izin verdi. Sa'd şeyle diyor:"Ben onun kılıcının kınım[309] taşırdım." Bedir günü öldü­rüldü. O zaman on altı yaşında idi. Onu Amr b. Abduvud[310] öldürdü."[311]

1104- İbni Abbas'ın[312] azatlı kölesi Miksem'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Ben, yanımda bir adamla beraber Beyt-i Mukaddes'te otururken, bir adam yanımıza geldi. Arkadaşım ona şöyle dedi:"Ebu İshak'a merhaba."Adam oturunca arkadaşıma:"O kim" diye sordum. Arkadaşım:"Ka'bul Ahbar'dır" dedi. Ben:"Allah sana rahmet etsin. Bize konuş" dedim şöyle cevap verdi:"Günahın zirvesi; kulun Allah'a şirk koşması ve annesi­ni nikahlamasıdır. İyiliğin zirvesi ise; kulun kanının Allah yolunda akıtümasıdrr. Şehidler üç çeşittir. Bir adam evinden çıkar, fakat şehid olmayı istemez. Evine dönmeyi tercih eder. Allah ona sahibi bilinmeyen[313] bir ok nasip eder. Ka-nınm ilk damlasıyla, Allah onun yaptığı bütün hataları af­feder. Sonra akan her kan damlasıyla bir derece yükselir. Ta ki kanının son damlasına yükselinceye[314]kadar. Başka bi­ri daha evinden çıkar. Şehadeti de eve dönüşü de sevmek­tedir. Hemen savaşa girer. Bunun diz kapakları İbrahim'in (a.s.) diz kapaklarına dokunur. Başka biri daha vardır. Evin­den çıkar. Eve dönmeyi istememekte, şehadeti istemektedir. Hemen savaşa başlar. Bu adam, Cenneti kılıcıyla tutan me­lek gibidir. Cennette istediği yerde durur,[315]istediği verilir. İstediğine şefaat eder."[316]İbni Mübarek, sahih senedle rivayet etmiştir.Kurtubi'nin tefsirinde, Ka'bul Ahbar'dan naklettiğine gö­re şöyle diyor:"İsrail oğullarından bir melik, bir şey yaptı. Allahu Te-ala o zamanın peygamberine şöyle vahyetti:

"Falana söyle temenni etsin" Melik şöyle dedi:"Ya Rabbi! Ben, malımla, çocuklarımla ve nefsimle Ci-had etmeyi temenni ediyorum." Allah ona bin çocuk verdi. Adam bu çocuklarından birini malı ile donatıp savaşa gön­deriyordu. Çocuğu bir ay kalıyor ve şehid oluyordu. Sonra başka birini gönderiyor. O da bir ay içinde öldürülüyordu. Böylece bütün çocuklarının her biri birer ayda öldürüldüler. Adam bu arada gündüzleri oruçlu, geceleri ise namaz kıla­rak geçiriyordu. Sonra kendisi savaşa gitti ve o da öldürül­dü. Bunun üzerine Allahu Teala şöyle buyurdu:"Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır."[317] (Kadir: 97/3)Yani bu Melik'in bin ayındaki namaz oruç, mal, nefis ve çocuklarıyla Allah yolunda yaptığı Cihad'dan daha hayırlı­dır."[318]Müellif şöyle diyor:"Bu Allahu Teala'nın, bu ümmet üzerindeki geniş fazlın-dandır. Bu ümmete, az bir amel karşlığında verdiği ecire, geçmiş ümmetler uzun bir ömürle yaptıkları çokça amelle ulaşamıyorlardı. Eğer bu ümmetin kadir gecesi, bu Me­lik'in bin ayından daha hayırlı ise, Hacer-i Esved'in yanın­da kadir gecesini ibadetle geçirmekten daha hayırlı olan, Al­lah yolunda geçirilen bir saat durumu ne olur. Yukarıda Ebu Hureyre'nin hadisinde geçti."[319]

1105- İbni Mübarek'in Seriy b. Yahya'dan, onun da Ala b. Hilal el Bahili'den[320] rivayet ettiğine göre Sıla'nın kav­minden bir adam Sıla'ya[321] şöyle dedi:"Ey Ebu Sahba! Rüyamda bana bir kap bal[322] sana ise iki kap bal verildiğini gördüm." Sıla şöyle cevap verdi: "Sen ha­yırlı bir rüya görmüşsün. Sen şehid edileceksin, ben ve oğ­lum da şehid edileceğiz" şöyle diyor:"Yezid b. Ziyad'ın[323] döneminde, Sicistan'da[324]türkler-le karşılaştılar. Müslümanlardan ilk yenilen ordu, bu ordu oldu. Sıla oğluna şöyle dedi:"Ey oğlum! Annenin yanma dön." Oğlu şöyle cevap verdi:"Ey baba! Sen kendin için hayır istiyorsun, bana ise ge­ri dönmemi emrediyorsun. Allah'a yemin ederim ki, sen an­nem için benden daha hayırlısın." Sıla şöyle dedi:"Madem böyle söyledin, o zaman ilerle." Oğlu ilerledi ve vuruldu. Sıla onun cesedinin etrafından bulunanları ok yağ­muruna tuttu. Onları oradan savınca yanına gitti. Başında du­rup onun için dua etti. Sonra Öldürülünceye kadar savaştı.[325]

1106- Yine İbni Mübarek'in Hammad b. Selmete'den, onunda Sabit'ten[326], onun da Sıla'nın hanımı Muaze'den[327] , rivayet ettiğine göre; kocasının ve oğlunun, her ikisininde öldürüldüğü haberi kendisine gelince-ki Sıla oğlunu önden göndermiş ve şöyle demişti:"İlerle ben seni korurum. Oğlu öldürülmüş, sonra da kendisi öldürülmüştü- Ölüm haberleri gelince, kadınlar, onun yanına gelmişlerdi. Hanımı onlara şöyle demişti:"Eğer, Allah'ın bizlere ikram ettiği durumdan dolayı tebrik etmeye geldiyseniz, tamam. Yoksa geri dönün."[328]Yine Mübarek b. Said'den[329] onuda Nuseyr b. Za'luk'-dan[330], onun da Abdullah b. Kays'dan[331] rivayet ettiğine göre şöyle diyor:

"Benim bir çok savaşa gittiğimi gördün. Bir seferde in­sanlar, şiddetli bir rügarın olduğu bir günde kendi saflarına çağırıyorlardı. İnsanlar kendi saflarında kükrüyorlardı. Bir­den, atının üzerinde bir adam gördüm. Benim atım onun atı-mn arkasmdaydı. Adam sanki şöyle diyordu:"Bu benim farkıma varmaz" şöyle konuşuyordu:"Ey nefsim! Ben şöyle şöyle bir sahneye şahid olmadım mı? Sen buna şöyle dedin:"Çocukların ve ailen. Sana itaat edeceğim, sen de geri dön." Ancak bu gün Allah'a yemin ederim ki, seni Allah'a arzedeceğim. İster seni alsın, isterse bıraksın." Ben kendi kendime dedim ki: "Buna bakacağım."[332] İnsanlar saf bağladılar ve düşmana hücum ettiler. O adam İlk başta giden­lerdendi, Sonra düşman hücuma kalktı, o adam insanları ko­rumaya çalışanlardandı. Sonra müslümanlar hücuma kalk­tı, o adam yine ilk başta gidenlerdendi. Sonra düşman hücum etti, müslümanlar geri çekilirken, o adam yine insanları korumaya çalışanlardandı, Allah'a yemin ederim ki bu du­rum aynı şekilde devam etti. Sonunda onun yanından geçer­ken, onun cesedinde ve bineğinde altmıştan fazla yara say­dım."[333]

Ebu Muzaffer b. el Cevzi de buna benzer bir hikaye ri­vayet etmektedir. Halef b. Hişam'dan[334] rivayet ettiğine göre şöyle diyor:

"Ben bazı savaşlara katılırken, nefsine hitap eden bir genci işittim. Benim atım onun atının arkasındaydı şöyle di­yordu:

"Ey nefsim! Her savaşta sen şöyle diyorsun: "Falan ka­dın, falan çocuk, senin ailen ve senin çocuklarındandır. Kendini telef etmen neyine gerek." Falan kadın benden boştur, kölelerim azat edilmiştir, mallarım Allah yolunda infak edilmiştir. Bu gün mutlaka seni Allah'a arzedece-ğim. Sonra hücuma kalktı ve öldürüldü. Onda seksen küsur yara ve darp izi saydım."[335] Müellif şöyle diyor:"Bu genç bunu yapan ilk kişi değildir. Çünkü onun son­radan geldiği biliniyor. Herhalde ona örnek teşkil eden baş­kaları vardır.Sa'd b. İbrahim'den[336] rivayet edildiğine göre şöyle di­yor:"Kadisiye günü bir adamın yanında geçiyorduk. Adamın elleri ve ayaklan kesilmişti. Toprağın üzerinde yuvarlanı­yor[337] ve şöyle diyordu:"Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddiklar, şehidler ve salihlerle beraber onlar ne güzel ar­kadaştırlar." (Nisa: 4/69)Bir adam:"Ey Allah'ın kulu sen kimsin?" diye sordu. Adam şöy­le cevap verdi:"Ensar'dan bir adamım.İbni Mübarek ve İbni Ebi Şeybe rivayet etmişlerdir.[338]

Safvan b. Amr'dan, onun da Ebu Utbe el Kindi'den[339] ri­vayet edildiğine göre şöyle diyor:"Nevful Bikali[340] ile ihtilaf ederdik. Bir seferinde bir adam ona geldi, ben de yamndayken şöyle dedi:"Ey Ebu Yezid! Seni rüyamda gördüm." Nevf: "Anlat"dedi. Adam:"Sen bir orduyu yönetiyordun. Elinde uzun bir mızrak vardı. Mızrağın ucunda insanları aydınlatan bir ışık vardı" dedi. Nevf şöyle dedi:"Eğer doğru söylediysen, ben şehid edileceğim." Fazla bir zaman geçmedi ki Muhammed b. Mervan' la[341]beraber bir ordu yola çıktı. Yola çıkışı zamanı geldiği zaman, veda etmek için yanına gittim. Ayağını üzengiye koyunca şöyle dedi:"Allah'ım! Karımı dul bırak, çocuğumu yetim bırak ve nevfe şehadet nasip et." Savaşa başladık. Geri dönerken - Ga-baibteydik-[342] düşmanın ortaya çıktı. Atma ilk binen kişi o oldu. Onları görünce üzerlerine atını saldı. Onlardan bir adam öldürdü. Sonra bir adam daha öldürdü. Sonra da ken­disi öldürüldü. Onunla birlikte bulunanlardan bazıları şöy­le dediler:"Biz onunla son bulduk." Onun kanı ile atının kanı bir­birine karışmıştı. Her ikisi de öldürülmüştü." İbni Mübarek,[343] Safvan'dan rivayet etmiştirBekir b. Mudarr'm[344] Abdul Kerim b. Harit'ten[345] riva­yet ettiğine göre bir adam Abdül Kerim'e şöyle haber ver­miştir:"Bir kalede muhsur kalmıştık. Ordudan iki adam çıktılar. Biri diğerine şöyle dedi:"Gelip yıkanır mısın umulur ki Allah bize şehadet nasip eder?" Arkadaşı şöyle diyordu:"Yıkanmak istemiyorum." Birincsi gitti yıkandı. Kaleye geri dönerken, kendisine bir taş isabet etti. Benyanlarına git­tiğimde arkadaşları onu çadırlarına çekiyorlardı. "Durumu nedir?" diye sordum. Olanları bana anlattılar. Ben arka­daşlarımın yanına döndüm. Sonra tekrar onların yanma git­tim ve orada kaldım. Onlar ölmesinden şüpheleniyorlardı. Onlar bu haldeyken, ona ruh geldi ve güldü. "Bu canlıdır" dedik. Böylece bekledi. Sonra yine güldü. Yine biraz bek­ledi, sonra ağladı ve gözlerini açtı. Biz şöyle dedik:"Ey falan! Müjde, sana bir şey olmadı. Sende acayip durumlar gördük. Senin öldüğünü zannediyorduk. Sen gül­dün" olayı anlattık." Adam şöyle cevap verdi:"Bana isabet eden olay meydana gelince, bana bir adam geldi. Elimden tuttu ve yakuttan bir köşke beni götürdü. Be­nimle kapının önünde bekledi. Hizmetçiler çıkıp bana gel­diler. Kollarını sıvamışlardı. Onlar gibisini görmedim şöy­le dediler:"Efendimize merhaba" Ben:"Siz kimsiniz? Allah size bereket versin" dedim şöyle de­diler:"Biz senin için yaratıldık." Sonra tekrar, başka bir köş­kün yanma gittik. Oradanda öncekilerden daha iyi hizmet­çiler çıktı. Onlar da:"Efendimize merhaba" dediler. Ben; "Allah size bereket versin, siz kimsiniz?" dedim. Onlar: "Biz senin için yaratıldık" dediler. Sonra tekrar yürüdük. , Bir evin önüne geldik. Bilmiyorum yakuttanmıydı, zeberced-den miydi, yoksa inciden miydi? Öncekilerden başka hizmet­çiler çıktılar. Öncekilerin söylediği gibi onlar da söylediler. Öncekilere söylediğimi onlara da söyledim.Adam benimle evin kapısında durdu. Birde baktım ki ev açılmış, içerisinde kat kat sergiler, yayılmış yastıklar[346] var. Beni eve girdirdi. Evin iki kapısı vardı. Kendimi iki yas­tığın arasına attım. Adam şöyle dedi:

"Senin için yemin ettim. Sen kendini bu serginin üzeri­ne attın. Sana bu gün bunlar nasip oldu." Ben kalktım ve ser­ginin üzerine, bir döşeğe[347] uzandım. Onun gibisine hiç yatmamıştım. Ben böyle iken, kapılardan birinden birinin geldiğini hissettim. Birden baktım ki bir kadın geliyor. Onun süsleri, giysileri ve güzelliğini daha önce hiç görme-, mistim. Yanıma geldi. Yastıklarına basmıyordu. Sukut346 içe­risinde geldi. Durdu ve bana selam verdi. Ben de selamına karşılık verdim şöyle dedim:[348]"Allah sana bereket versin sen kimsin?" Bana şöyle ce­vap verdi:

"Ben senin hurilerden hanımınım." Ben sevincimden güldüm. Yanımda durdu ve benimle konuşmaya başladı. Bana dünya kadınlarının durumun hatırlatıyordu. Sanki ya­nında bulunan bir kitaptan bunları öğrenmişti.Bu durumdayken diğer kapıdan birinin geldiğini hisset­tim. Oradan da bir kadın geliyordu. Onun giysileri, süsleri ve güzelliği gibisini görmedim. Birincsinin yaptığı gibi o da yaptı ve yanıma geldi. Benimle konuşmaya başladı. Diğe­ri baraz şöyle dedi:"Olduğun gibi kal. Bu olmaz. Şimdi öğle namazı vakti." Bilmiyorum bana böyle mi söyledi, yoksa beni bir çölemi at­tı. Onlardan kimseyi göremiyorum. O zaman ağladım. Adam şöyle diyor:"Öğle vakti veya öğleyi kılmadan Allah onun ruhunu kab-zetti." Bunu imam Fareddin Ebu Mansur Abdurrahman b. Muhammed b. Hibetullah, "Cihad ayetlerinin tevili"[349] ki­tabında isnadsiz olarak zikretmiştir. Hafız b. Asakir'de ki­tabında Ebu Bekir b. Mudarr'dan[350] rivayet etmiştir.Beyhaki'nin ve Ebul Ferec b. el Cevzi'nin "mesirül ğa-mis sakin"[351]adlı kitabında Kasım b. Osman el Huzai'den rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Kabe'nin etrafında tavaf ederken bir adam gördüm ve ona yaklaştım. Adam sadece şu cümleyi tekrarlıyordu:"Allah'ım muhtaçların ihtiyacını karşıladın, benim ihti­yacımı karşılamadın." Adama şöyle dedim:"Sana ne oluyor? Bu cümleden fazlasını söylemiyor­sun?" Adam şöyle cevap verdi:"Sana söyleyeyim. Biz değişik beldelerden yedi arkadaştık. Düşman topraklarında savaştık. Yedimizi de esir ettiler. Rum­lardan bazıları bizi, boynumuzu vurmak için bir yere götürdü­ler. Gökyüzüne baktım. Orada yedi kapı açılmıştı. Yedi huri her birinin elinde mendil ve aynayla[352] orada duruyorlardı.Bizden bir adam öne çıktı, onun boynunu vurdular. Bir hurinin elinde mendille yeryüzüne indiğini ve onun kanını sildiğini gördüm. Böylece altısının boynu vuruldu. Ben kalmıştım. Bir kapı ve bir huri kalmıştı. Boynumun vurul­ması için Öne çıktığımda, oradaki bazı adamları beni kendi­leri için istediler ve beni onlara hibe etti. Hurinin şöyle de­diğini işittim:"Ey mahrum kalan! Elinden ne kaçtı?" Kapı kapandı. Ey kardeşim ben elimden kaçan şeye hasret kaldım. Kasım b. Osman şöyle diyor:"Ben onu diğerlerinden daha faziletli görüyorum. Çün­kü o, diğerlerinin göremediğini görmüştür. Şevkle amel et­mesi için yeryüzünde bırakılmıştır."[353] Müellif şöyle diyor:"Bu hikayeye benzer bir hikayeyi bazı seçkin kardeşle­rim bana anlatmışlardı şöyle diyordu birisi:"Ben genç iken okçularla birlikte İskenderiye geçidinde "Seyyidi Ebul Feth el Vasiti"ye[354] nispet edilen bir silah de­posuna sığınmıştık. Yanımıza bir Faslı geldi- Kesinlikle bir elini göstermiyordu.[355] Onu gizlemek içinde çaba sarfe-diyordu. Parmak uçlarını göstersede elini göstermiyordu. Be­raber yiyip içiyorduk. Elini göstermemesinden dolayı, sal­gın bir hastalık vardır zannıyla içimize şüphe düşmüştü. Onun elini görmek için bekliyorduk. Bir gün eli açıldı ve onun tümünün parmak uçları gibi beyaz olduğunu gördük. Abraş olduğunu sandık.Yemek vakti gelince onunla yememek için gecikiyorduk. Onunla birlikte olan bir adam bize"Niye gecikiyorsunuz?" diye sordu. Ona, adamın elinde gördüğümüz beyazlığı ve gecikme sebebimizi söyledik. Adam bize:"Gidin be beraber yemek yiyin, korkmayın. O Abraş değil. Yalnız kaldığınızda ona kıssasını sorun" dedi. Gittik ve yemeği yedik. Bir gün Ebul Feth'in kabrine çıktık. Fas­lı da bizimle geldi.Biz oturuyorken cemaatten biri şöyle dedi:"Ey falan! Bu veli hakkında ne düşünüyorsun?" Adam:"Efendim Ebu Medinenin cemaatı, onun velilerin halife­si olduğu inancındalar" dedi. "Bu veliye yeminle[356] senin kıs­sanı bize anlatmanı istiyorum" dedi. Bunu söyleyince ada­mın hali değişti. Şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı. Şöy­le dedi:"Efendim sana ne oldu ki bunu bana hatırlatıyorsun." İs­rar edildi ve bunu anlatman gerek dedi.Adam şöyle cevap verdi:"Faşta benim beldem fransız beldelerine yakındır. Sürek­li olarak bizler onların üzerine akın düzenliyor, onlar bize akın düzenliyorlardı. Bir sefer yirmi kişi akın düzenlemek için çıktık. Düşman beldesine saldıracaktık. Bu seferlerde-kî adetimiz gece gitmek ve gündüz saklanmaktır. Bizim beldemizle düşman beldesi arasındaki yolu yanlayınca gün doğdu. İçinde saklanmak için dağdaki bir mağaraya sığın­dık. Biz mağaraya giriyorken bir düşman savaşçısının ora­dan çıktığını gördük. O da bizi görünce geri mağaraya gir­di. Arkadaşları da orada imişler. Hep birlikte çıktılar. Yüz kişi idiler. Onlar da bizim yaptığımız işi yapacaklarmış. Bizim beldemize saldırmak için çıkmışlar, gün doğunca bu mağaraya sığınmışlardı. Karşı karşıya gelince savaştan baş­ka çare kalmadı. Çünkü adetimiz şuydu: İki taraftan kim düş­manına galip gelirse onlardan kimseyi sağ bırakmazdı. On­larla şiddetli bir şekilde savaştık. Bizden on bir kişi, onlar­dan kırk beş kişi Ölmüştü. Sonra hep birlikte bize saldırdı­lar. Yirmi kişiden benden başka kimse kalmamıştı. Yarala­rım çoğaldı ve ölülerin arasına düştüm.Ben bu durumda iken gökyüzünden kadınların indiğini gördüm. Onlar kadar güzel kimseyi görmedim. Onlardan her biri müslüman ölülerinden birine gidiyorlardı. Her biri:"Bu benim nasibim" diyerek birinin elini tutuyor, o da onunla kalkıyordu. Onlardan biri bana geldi."Bu benim nasibim" dedi. Elimi tuttu. Elimde ruh oldu­ğunu hissedince, kızgınlıkla elini benden çekti ve:"Sen bir saate kadar" dedi. Sonra beni bıraktı ve gitti. "Elini bize açtı. Elinde o.hurinin tuttuğu yerler, beş par­mağının izleri hep süt beyazı gibi bembeyazdı."[357]Ebu Muhammed b. Ahmed yani İbni Cevher'inin "Zaha-irül Vaiz'in ve Şaairuz Zakirin" adlı kitabında şöyle diyor: "Abdulvahid şöyle diyor:

"Bazı savaşlara çıktım. Bir gün arkadaşlarımdan ayrıla­rak yalnız kaldım. Namaz kılan bir gençle karşılaştım. Har­besini dikmiş, üzerine Mushaf mı asmıştı. Durup ona bakı­yordum. Kendi kendime:                           '"Umarım Allah'ın velilerinden bir veliyle karşılaşmışim-dır" diyordum. Namazını bitirince ona yaklaştım ve selam verdim. Ona:"Allah sana rahmet etsin. Neredesin? Nereye gidiyor­sun?" dedim. Genç şöyle dedi: "Ben Şam ehlindenim"Nereye gitmek istiyorsun?" dedim şöyle cevap verdi:"Rabbimden beni hurilerle evlendirmesini istedim. Ben­de İnsanlarla beraber savaşıyorum. Umulur ki Allah bana şe-hadeti nasip edir." Ben"Adın nedir?" diye sordum."Ahmed, künyem Ebu Katade'dir" dedi. Devemle bera­ber yürümesini istedim, kabul etti. Binmesini teklif edip şöy­le dedim:"Bizimle birlikte deveye binmeniz, bizim için fazilettir. Bin, yalın ayakla yürüme" şöyle dedi:"Ben hurilerle ancak çıplak ayaklı olarak konuşurum." .Düşmana kavuşuncaya kadar yürüdük. Orada durduk. Bi­risi şöyle bağırıyordu:"Ey Allah'ın atlıları! Bininiz, Cennetle müjdeleniniz." Genç kalktı ve şöyle dedi:"Sana selam olsun. Belki karşılaşanlayız." Sonra müşrik­lere saldırdı. Kılıcıyla sağma ve soluna[358] vuruyordu. Sonun­da müşriklerden biri onu okla vurdu. Düşerek öldü. İki ta­raf birbirine girdi. İnsanlar arasında tozlar yükseldi. Savaş durunca arkadaşlarıma:"Genci bulun" dedim. Onu aramaya gittiklerinde, ölüle­rin arasında buldular. Onda biraz hayat kalıntısı vardı. Onu yanıma taşıdılar. Onun başım dizime aldım ve yüzünden top­rağı sildim şöyle dedim:"Ey habibim! Eğer konuşacak durumun varsa konuş." Gözlerini bana kaldırdı ve şöyle dedi:

"Cübbemi, Harbemi ve Mushafımı al ve evimi sor. Onu bulursun. Beş yaşlarında bir kız görürsen ona selamımı söyle. O benim lazımdır". Benim ondan başka kimsem yok­tur." Sonra dünyadan ayrıldı.Savaşlardan dönerken Şam'a uğradık. Onun evini sordum. Küçük kız çıktı. Bizi görünce geri döndü ve şöyle dedi:"Anne! Babam Savaşçılardan bir cemaatle geldi." Hanı­mı ve çocuğu beraber çıktılar. Çocuk şöyle diyordu:"Babamı görmek istiyorum." Bizler ağladık ve sesimiz yükseldi. Kadın şöyle dedi:"Ey cemaat! Eğer hayır ise bize de söyleyin." Ben:"Ebu Katade için Allah ecrinizi artırsın." Kadın feryat et­ti. Sonra:"Allah sana rahmet etsin Ey Ebu Katade. Sen ne güzel ar­kadaştın." Sonra ona üzerinde kanının izi bulunan cübbesi-ni verdik. Çocuk şöyle diyordu:"Ey annne! Bu babamın hanımı?" Ağlayıp feryat etme­ye başladı. Sonra hıçkırmaya başladı ve bu hıçkırıkta ruhu­nu teslim etti."[359] Bu konuyu Ebu Kudame'n :ı hikayesiyle bitirelim. Bu­nu Ebu Muzaffer b. El Cevzi, "Cevheretüz Zaman fi tezki-retüs sultan" adlı kitapta, Ebu Kudame eş Sami'den rivayet etmektedir şöyle diyor Ebu Kudame:

"Ben bazı savaşlarda ordunun komutanı idim. Bazı bel­delere girdim. İnsanları Cihada çağırdım. Onları sevaba teşvik ettim. Şehadetin faziletini anlattım. Sonra insanlar ay­rılınca evime döndüm. Birden insanların en güzellerinden bir kadının beni çağırdığını gördüm:"Ey Ebu Kudame." Ben kendime:"Bu şeytanın hilesidir" dedim ve cevap vermedim. Yine çağırdı, yine cevap vermedim. Kadın şöyle dedi:"Islahçılar, irade sahiplerine böyle yapıyorlar." Ona ka­pıyı açtım. Gelip bana bir mektup ve bükülmüş bir kolan ver­di. Sonra geri dönüp giderken ağlıyordu. Kağıda baktım Şöyle yazıyordu:" İn s ani arı. Cihada davet ettin ve onları sevaba teşvik et­tin. Ben bir kadınım. Cihada gücüm yok. Bende bulunan en güzel şeyi, iki saç örgümü kestim ve sana getirdim. Atına gem yapman için. Umulur ki Allah bunu görür ve beni af­feder."Savaş gecesi gelince iki örgüyü çıkardım ve atıma gem yapıp taktım. Sabah olunca ve savaş başlayınca, güzel yüz­lü, zorluklara karşı sabırlı bir çocuk gördüm. Ona yaklaştım ve şöyle dedim:"Ey çocuğum! Sen yayasın. Atların dolaşırken seni çiğ­nemelerinden emin olamıyorum. Yerine dön sen." Çocuk ba­na döndü ve şöyle dedi:"Nasıl döneyim. Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Ey iman edenler! Ordu halinde kafirlerle karşılaş­tığınız vakit, onlara arkanızı dönmeyin!" (Enfal: 8/15)Ona bendeki yayı verdim. Bana:"Ey Ebu Kudame! Bana üç ok ödünç ver" dedi. Ben:"Şimdi ödünç vermenin zamanı değil" dedim. Çocuk:"Allah aşkına bana ödünç ver" dedi. Ona bir ok verdim. Oku yaya yerleştirdi ve bir Rum'u öldürdü. Ben:"Sevabına ortağım" dedim. Çocuk:"Evet" dedi. Ona bir ok daha verdim. Onunla da bir Ru­m'u Öldürdü. Üçüncü bir ok verdim. Onu da attı şöyle dedi:"Veda selamı ile sana selam olsun." Bir ok gelip iki gözü­nün araşma isabet etti ve hızla yere düştü. Başında durdum ve:"Ey çocuğum! Beni unutma. Bana söz vermiştin." Çocuk:"Evet" dedi. Sonra:"Ey Ebu Kudame! Ben bir şeyde sana ihtiyacım var. Şehre girdiğin zaman benim bir annem var. Ona git ve se­lamımı ilet. Bu heybeyi[360] ona ver" dedi. Ben:"Annen kim?" dedim. Çocuk:"Saçlarını kesip bunu atına gem yap diyen kadın" dedi. Ben ağlamakla meşgul iken çocuk Öldü. Onu defnettim.Savaş bitince onun kabrine döndüm. Onu yerin üstünde buldum. Yer onu dışarı atmıştı.Ona bir çukur daha kazdım. Oraya defnettim. Yer yine dı­şarı attı. Arkadaşlarım:"Bırak onu. O çocuktur. Belkide annesinin izni olmadan çıkmıştır" dediler. Ben hayrete düştüm.Müezzin yatsı ezanını okudu. Kalktım,, namazı kıldım ve ağlayarak Allah'a yalvardım."Yarabbi ona ne yapacağımı bilemiyorum." Bir ses işit­tim şöyle diyordu:

"Ey Ebu Kudame! Allah'ın velisini bırak ve git." Bende onu bıraktım. Bazı kuşlar indiler ve onu yediler. Yırtıcı hayvanlar gelip onun kemiklerini yediler.Şehre gelince, annesinin evine gittim. Kapıyı çaldım. Küçük bir kız çocuğu çıktı. Heybeyi görünce, geri dönüp ba­ğırdı:"Anne Ebu Kudame abimin heybesiyle geldi. Abimi onunla göremiyorum. Vah hasretim. Birinci yıl babamın başına geldi. İkinci yıl abimin başına geldi. Bu yıl diğer abi­min başına geldi." Neredeyse ağlamaktan ölecektim.O kadın çıktı şöyle diyordu:"Tebrik etmek için mi geldin, yoksa taziye için mi? Eğer çocuğun öldüyse bana taziyeni bildir. Eğer şehid olduy­sa beni tebrik et," Ben:"Hayır Vallahi şehid oldu" dedim. Kadın:"Bunun alameti nedir?" dedi. Ben:Öldürüldü" dedim. Kadın:"Yer onu kabul etti mi, etmedimi?" dedi. Ben:"Hayır Vallahi" dedim. Kadın:"Allah'a hamdolsun" dedi. Sonra bir sandığı açtı ve için­den bir aba[361] ve demirden bir kelepçe çıkardı şöyle dedi:"Gece olunca, o bu abayı giyer, bu kelepçeyi ellerine ta­kar ve şöyle derdi:"İlahi! Beni kuşların ve yırtıcı hayvanların karnından has­ret." Bende artık ağlayacak göz yoktur. Allahu Teala onun duasını kabul etti."[362]Müellif şöyle diyor:"Bu hikayeyi başka bir rivayetle yukanda naklettim."

29-ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLEN ŞEHİDİN FAZİLETİ

 

Şehadet üstün bir mertebe, yüce bir derecedir. Büyük na­sip sahipleri ancak ona kavuşabilirler. Kitabında ebedi kur­tuluş yazılanlar onu elde edebilirler. Şehadet, peygamber­lik derecesinden sonra üçüncü sıradadır. Allahu Teala'nın ayette buyurduğu gibi:"İşte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygam­berler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar. (Nisa: 4/69)Utbe b. Abdin[363] hadisinde ifade edildiği gibi; şehidi peygamberler ancak, peygamberlik derecesiyle geçebilirler. Bu hadisin; şehidlerin has tabası için, ayetinde hepsi için ge­çerli olması muhtemeldir.Şehide "şehid" denilmiştir. Bazılarına göre bunun sebe­bi; onun için Cennet şahitliği yapılmasıdır. Cevheri[364] ve baş­kaları bu görüştedir. Bazılarına göre; onların ruhları selamet diyarına şahid olup orada olacaklardır. Çünkü onlar, Rable-rinin katında diridirler. Başkalarının ruhları Cenneti ancak kıyamet günü görebilirler. Nadr b. Şemil şöyle diyor:"Şehid şahid manasınadır. Yani Cennette hazır olandır." Kurtubi; bu görüşün sahih olduğunu söylemektedir.[365]İbni Faris şöyle diyor:"Şehid, Allah yolunda öldürülendir. Şehid denilmiştir. Çünkü Allah'ın[366] melekleri ona şahidlik[367] edeceklerdir. Bir görüşe göre bu şekilde isimlendirilmiştir. Çünkü şehid ken-Bu sözleri Cevheri'nin Sihah'ında bulamadım.[368]di nefsine Allah için şahitlik edecektir. Allahu Teala'nın şu ayetinde geçen biata vefa gösterdiğine şahitlik edecektir:"Şüphesiz Allah mü'minlerden mallarını ve canları­nı satın almıştır." (Tevbe: 9/111)Hakiki şehidin şehadeti, kulun şehadetiyle birleşmekte­dir. Bunun için onu şehid diye isimlendirmiştir. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Allah kendi yolunda yaralananı daha iyi bilir."İbni Anbari şöyle diyor:"Çünkü Allah ve melekleri onlar için Cennetin şahitliği­ni yapacaklardır." Bir görüşe göre; şehid, ruhunun çıkışı sı­rasında kendisi için hazırlanan sevabı ve ecri müşahede edecektir. Bir görüşe göre rahmet melekleri ona şahitlik edecekler ve onun ruhunu alacaklardır. Bir başka görüşe gö­re; onun üzerinde şehid olduğuna şahidlik edecek bir şahit vardır. O da kanidir. O, kıyamet günü haşredildiği zaman, şah damarları kan ile dolacaktır. Başka görüşler de söylen­miştir."[369]Allahu Teala şehidlere sayılamayacak faziletler, sınırla-namayacak üstünlükler vermiştir. İnşaallah bunlardan bazı­larını zikredeceğiz. Az.ilmimiz, kısa anlayışımızla ulaştığı­mız fazilet ve üstünlükler:"Hiç bir nefis onlar için gizlenen göz nuru şeyleri bi­lemez." (Secde: 32/17)Bu faziletlerden biri de, onların rablerinin katında can­lı oldukları ve rızıklandırıldıklarıdır. Allahu Teala'nın bu­yurduğu gibi:"Allah yolunda öldürülenlere, ölüler demeyiniz. Bel­ki onlar diridirler. Fakat siz bilemezsiniz."(Bakara: 2/154)Yine şöyle buyuruyor:"Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayınız. Belki onlar canlıdırlar ve rablerini katında rızıklanıyorlar. Allah'ın fazlından kendilerine verdikleriyle sevinmekte­dirler. Kendilerinden sonra kendilerine katılacaklarla .müjdeleşiyorlar ve onlar için korku ve üzüntü olmadığı­nı müjdeliyorlar. Allah'ın nimet ve fazlıyla müjdeleşiyor-iar. Şüphesiz Allah mü'minlerin ecrini zayi etmez."(Al-iİmran: 3/169-171)

1107- İbni Abbas'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Şehidler, Cennetin kapısındaki bir nehrin kenarın­da,[370] yeşil bir kubbededirler. Gece gündüz onların rız­kı Cennetten onlara getirilir."

Ahmed, İbni Ebi Şeybe, İbni Cerir, îbni Hibban sahihin­de ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim, Müslim'in şartıy­la sahih olduğunu söylemiştir.

1108- Enes b. Malik'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:[371]İ"Allah'ın kulları hesaba durdukları, zaman, bir top­luluk gelir, kılıçlarını boyunlarının üzerine koyarlar. Onlardan kan damlar. Cennetin kapısında kalabahklaşırlar."Bunlar kim?" diye sorulunca,"Şehidlerdir. Diridirler ve rizıklandırılıyorlar" diye cevap verilir."[372]Taberani Hasen bir isnadla rivayet etmiştir.

1109- İbni Mübarek'in Kutn b. Vehb'den[373], onunda Ubeyd b. Umeyr'den[374]rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Mus'ab b. Umeyr'in başında durdu. O Uhud günü şehid edilerek yüzüstü yatmış ve Ölmüştü[375]Rasulullah'm (s.a.v.) sancağım taşıyordu. Rasulullah (s.a.v.)şöyle buyurdu:"Mü'minlerden öyleleri vardır ki, Allah'a verdikleri sözde durdular. Kimisi ahdini yerine getirdi. Kimisi ise beklemektedir. Kimse sözünü değiştirmedi."(Ahzab: 33/23)Muhakkak ki Allah'ın Rasulü kıyamet gününde, Al­lah'ın huzurunda, sizlerin şehid olduğunuza şahitlik edecektir."Sonra insanlara döndü ve şöyle dedi:"Ey insanlar! Onlara gelip ziyaret ediniz, onlara se­lam veriniz. Nefsim elinde olana yemin ederim ki, kıya­mete kadar kim onlara selam verirse, onlar da selama karşılık verirler."[376]Müellif: "Bu mürsel'dir" diyor.

1110- Şifau's-Sudur'un sahibinin Rasulullah'tan (s.a.v.) rivayet ettiğine göre şöyle buyuruyor:"Şehidin dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında an­cak bir hurmanın çiğnenmesi kadar fark vardır. Kanı­nın ilk damlasıyla Allah onun geçmiş ve gelecek günah­larını affeder."[377]

1111- îmam Ebu Bekir b. Munzir'in tefsirinde Muham-med b. Kays b. Mahreme'den[378] rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ensar'dan bir adam Rasulullah'ı (s.a.v.) koruyordu. Uhud günü öldürülen en son müslümandı. Onun kardeşi geldi şöyle dedi:"Rasulullah (s.a.v.) öldürüldü. Ben şahitlik ediyorum ki, o tebliğini yaptı. Dininiz için savaşınız." Üç sefer aya­ğa kalkmaya çalıştı. Her seferinde Ölmek üzere yere ka­paklanıyordu. Sonuncusunda öldü. Allah'ın huzuruna çıkın­ca arkadaşlarını gördü. Gördükleriyle sevindi[379] şöyle dedi:"Ya Rabbi! Senin bize verdiklerini peygambere haber ve­recek bir elçimiz yok mu?".Rabbi şöyle dedi:"Ben sizin elçinizim." Cebrail'i Rasulullah'a (s.a.v.) gönderdi:"Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın."[380](Al-iİmran: 3/169)Müellif şöyle diyor:"Muhammed b. Kays b. Mahreme'nin sahabeliğinde iti­laf vardır. Hadis babasından,[381] onun yoluyla gelmektedir." Bunu hadisçilerden bir topluluk'da söylemiştir.Bu ayetin nüzul sebebi olarak rivayet edilen, bundan daha sahih hadisler vardır. İleride inşaallah gelecektir.

1112- Hafız Ebu Bekir b. Merdeveyh'inin tefsirinde, Beyhaki'nin "Delaüun nübüvve"de, Ali b. Medini yoluyla Musa b. İbrahim b. Kesir'den[382], onun da Talha b. Hu-raş'tan[383] rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Cabir b. Abdullah'ı (r.a.) şöyle derken işittim:

"Rasulullah bir gün bana baktı ve

"Ey Cabir! Ne oluyor seni dertli görüyorum" dedi. Ben:

"Ya Rasulallah! Babam şehid oldu. Bana borç ve bakman için iyal bıraktı" dedim şöyle dedi:"Sana söylemedim mi? Allah insanlarla ancak perde arkasından konuşur. Fakat senin babanla yüzyüze ko­nuştu." Ali diyor ki:"Kifah: Yüzyüze gelmektir.[384] Allahu Teala şöyle buyurdu:"Benden iste, sana vereyim." Baban:"Senden beni dünyaya geri döndermeni ve tekrar öldü­rülmeyi istiyorum" dedi. Allahu Teala:"Karar verdim ki onlar bir daha dünyaya geri dön­meyecekler" buyurdu. Baban:"Ya Rabbi benden sonrakilere tebliğ et" dedi. Allahu Teala şu ayeti indirdi:"Allah yolunda öldürülenlere, ölüler demeyiniz."(Al-i İmran: 3/169)ayetin sonuna kadar. [385]Tirmizi de benzerini rivayet etmiş ve hasen'dir demiştir, ibni Mace ve Hakim de rivayet etmiş­lerdir. Hakim "isnadı sahihtir" demiştir.

 

Fasıl

 

Alimler, şehidlerin hayatının manasında ihtilaf etmişlerdir.Kurtubi şöyle diyor:"Büyük çoğunluğun görüşüne göre; şehidlerin hayatı vardır. Onlar Cennette canlıdırlar. Allahu Teala'nrn haber verdiği gi­bi rızıklanıyorlar. Onlarm öldüklerinde ve cesetlerinin toprak­ta olduğunda şüphe yoktur. Onların ruhları ise diğer mü'min-lerin ruhları gibi canlıdır. Onlar Cennetten nzıklandınlmakla üs­tün kılınmışlardır. Bu nzıklanma ölüm vaktinden itibarendir. Sanki onlarm dünya hayatı devam etmektedir."Alimlerden bazıları şöyle diyor:"Onların ruhları kabirlerinde onlara geri dönderilmekte-dir. Orada nimetlendirilirler. Kafirlerin kabirlerinde canla­nıp azap çekmeleri gibi."Mücahid şöyle diyor:"Cennet meyvelerinden rızıklanırlar. Yani onlar Cen­netin kokusunu duyarlar, fakat Cennette değillerdir."Başkaları şöyle diyor:"Onların ruhları, yeşil kuşların kanundadır. Cennetten rı-zıklanirlar, yerler ve nimetlenirler."Kurtubi şöyle diyor:"Bu görüş en doğru görüştür. Çünkü nasların naklettiği­ni doğrulamaktadır. Bir görüşe göre; her sene onlara bir savaşın sevabı yazılır. Kendilerinden sonra kıyamete kadar yapılan her savaşa katılırlar."Bir görüşe göre:"Onların ruhları Arş'ın altında rüku ve secde ederler. Ab-destli olarak yatan mü'minlerin ruhları gibi kıyamete kadar bu haldedirler."Zayıf bir görüşe göre:

"Şehid kabrinde belaya uğramaz ve toprak onların ceset­lerini çürütmez."[386]Müellif şöyle diyor:"Bana göre en belirgin ve doğru, görüş şudur: Şehidlerin cesedi, bir çeşit anlama sağlayan hayatın bir çeşidiyle diğer ölülerin cesetlerinden ayrılırlar. Onların ruhları da Allah ka­tında konumlarına göre derecelenmiş 1 erdir. Nasıl ki bulun­dukları yerlere göre de derecelenmişlerdir. Onlardan bazı­ları yeşil kuşların kanundadır. Cennette dolaşırlar. Arş'ın al­tındaki bazı kandillere konarlar. înşaallah bunlar ileride sahih hadislerle gelecektir. Bazıları da Cennetin kapısında akan nehrin üzerindeki meskenlerdedir. Sabah ve akşam onların rızıklan Cennetten gelir. Yukarıda İbni Abbas'ın ha­disinde geçtiği gibi. Bazıları da meleklerle birlekte gökyü­zünde ve Cennette istediği gibi. Bazıları da meleklerle bir­likte gökyüzünde ve Cennette istedikleri gibi uçarlar. Cafer b. Ebu Talip hakkında ileride gelecektir. Bazıları da Cennet­te bir aile ile beraberdir. İbni Revaha ve iki arkadaşı hakkın­da ileride hadis gelecektir. İnşaallah.Onların ruhlarının konumu değişiktir. Çünkü ihlasları, birbirlerine karşı müsamahaları, şehid olmadan önceki ha-yatlarındaki İslami yaşantıları, iman dereceleri, İslami ya-Şantıları değişiktir. İşte onların cesedlerinin hayatlarıyla ilgili bazı hadisler:

1113- Malik'in Abdurrahman b. Ebu Sa'sa'a'dan[387] riva­yet ettiğine göre şöyle diyor:"Bana gelen habere göre Amr b. Cumuh ve Abdullah b. Amr'in -ikisi de Ensar'dandır- kabirleri selin geldiği yere ka­zınmıştı. Selin akış yerinde bulunuyorlardı. İkisi bir kabir­de defnedümişlerdi. Her ikisi de Uhud'da şehid edilmişler­di. Yerlerini değiştirmek için kabirleri açılınca, hiç değiş­medikleri görülmüştür. Sanki dün ölmüşlerdi. Birisi yaralan­dığında elini yarasının üzerine koymuştu. Öylece de defne-dilmişti. Eli yarasının üzerinden kaldırılmış ve düzeltil­mişti. Ancak eli bırakılınca, tekrar yaranın üzerine kapan­dı. Öldükleri gün ile kabirlerinin açıldığı gün arasında kır-kaltı sene vardı."[388]İbni Abdulberr şöyle diyor:"Bu hadis Malik yoluyla geldiğinde senedi kopuktur. Ancak Cabir'den değişik yollarla rivayet edilmiş ve sahih se-nedlerle gelmiştir.

1114- Müellif şöyle diyor:"Sanki İbni Mübarek ve Abdürrezak'ın rivayetlerine işaret etmektedir. İkisi de İbni Uyeyne'den rivayet etmek­tedirler. O'da Ebu Zübeyr'den[389] rivayet edip şöyle diyor:"Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken işittim:"Muaviye der ağzını açmak isteyince, "kimin ölüsü ora­da var ise getirsin (yani Uhud şehidlerinden)" dedi. Onları ıslak ve ağırlaşmış[390] olarak çıkardı. Onlardan birinin aya­ğına "mesahe" denilen yer kazmada kullanılan demir[391] değdi. Ayağından kan aktı."[392]Hadiste geen "Kizame" kelimesi, iki kuyu arasında, bir vadide geçen dere manasınadır.[393]daha.

1115- Ali b. Abdullah b. Abbas'm oğlu Abdüssamed'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor[394]:"Amcam Hamza'nın mezarının yanına geldim. Nere­deyse sel onu açığa çıkarmıştı. Onu mezarından eski hali gi­bi çıkardım. Üzerinde Rasulullah'ın (s.a.v.) kefenlediği çizgili aba[395] vardı. Ayaklarının orada yeşil otlar[396] vardı. Ba­şını kucağıma aldım. Sanki uyuyan adamın[397] başı gibiydi. Daha derin bir kabrin kazılmasını istedim. Üzerine başka ke­fenler de koydum ve kabrine defnettim."[398]îbni Asakir rivayet etmiştir.

1116- Abdürrezzak'in İbni Uyeyne'den, onun da İsma­il b. Ebu Halit'ten[399], onun da Kays b. Ebu Hazim'den riva­yet ettiğine göre şöyle diyor:"Talha b. Ubeydullah'ın ailesinden bazıları şöyle rivayet etti:"Rüyamda Talha b. Ubeydullah'ı gördüm şöyle dedi: "Siz beni öyle bir yere defnettiniz ki su beni rahatsız edi­yor. Beni başka yere taşıyın." Onu çıkardıklarında sanki değişmemiş sütle denilen ince deri gibiydi. Sadece sakalından bazı kıllar değişmişti."[400]Sütle kelimesi; elbiselerin içine konulan ince deriden oluşan astar manasınadır. Kırmızı ve san olur.[401]

1117- İbni Esir Esedül Ğabe'de şöyle diyor:[402] "Hammad b. Selme'nin Ali b. Zeyd'den[403], onun da ba­basından rivayet ettiğine göre; bir gün Talha b. Ubeydullah'ı rüyasında görür. Talha şöyle der:"Beni mezarımdan başka yere taşıyın. Su beni rahatsız ediyor." Sonra üç sefer arka arkaya onu görür. İbni Ab-bas'ın gelip durumu haber verir. Onun kabrine baktıkların­da, yer gelen tarafının suyun yosunlarından[404]yeşilleştiği-ni gördüler. Sanki gözlerinde bir pınar vardı. Saç örgüsün­den[405] başka hiç bir yeri değişmemişti. Onun yerini değiş­tirdiler. Orası dameyilli idi. Ebu Bekre'nin evlerinden bi­rini onbine satın alarak, oraya defnettiler.[406]

1118- Tirmizi'nin Ashabı Uhdud hakkındaki rivayetin­de şöyle .geçiyor:S. 563 de geçti."Melik'in öldürüp defnettiği çocuk Ömer b. Hattab (r.a.) zamanında çıkarıldı. Eli şakağının[407] üzerinde öldürüldüğü zaman koyduğu gibi duruyordu.[408] Tirmizi "Bu hadis ha-sen'dir" demektedir.Müellif şöyle diyor:"Ashabı Uhdud'un kıssası sahihi Müslim'de[409] geçmektedir. Bu olay îsa (a.s.) ile Rasulullah (s.a.v.) arasındaki dö­nemde geçmektedir."Kurtubi tezkirede şöyle diyor:"Medine ehlinin geneli şöyle anlatıyor:"Rasulullah'ın (s.a.v.) kabrinin duvarı Velid[410]b. Abdül-melik b. Mervan'm halifeliği döneminde yıkılınca, Ömer b. Abdülaziz Medine'de vali idi. Ortaya bir ayak çıktı. Bunun Rasulullah'ın (s.a.v.) ayağı olmasından korktular. İnsan­lar telaşlanarak üzüldüler. Salim b. Abdullah b. Ömer gelip bakınca, dedesinin ayağı olduğunu anladı. Ömer de (r.a.) şe-hid edilmişti.[411]

1119- Sabit b. Kays b. Şemmas'ın meşhur kıssasını sa­habeden tefsirci ve müellif olan bir cemaat nakletmiştir. Kızı şöyle diyor:"Allahu Teala:"Ey iman edenler! Sesinizi peygamberin sesinden yüksetmeyin..."                                      (Hucurat: 49/2)ayetini indirince, babam eve kapandı. Kapısını kapattı ve ağlamaya başladı. Rasulullah (s.a.v.) onu göremeyince sor­du. Babam ona şöyle dedi:"Ben gür sesli birisiyim. Amellerimin boşa gitmesin­den korkuyorum." Rasulullah (s.a.v.):"Sen onlardan değilsin. Bilakis sen hayırla yaşayıp, hayırla öleceksin" buyurdu." Kızı şöyle diyor: "Sonra Allahu Teala şu ayeti indirdi: "Şüphesiz Allah böbürlenen ve büyüklenen kimsele­ri sevmez"  (Lokman: 31/18) Babam yine eve kapandı. Ağlamaya başladı. Rasulullah (s.a.v.) onu kaybedince, arkasından haber gönderdi. Al­lah'ın onun hakkında indirdiği ayeti ona haber verdi. Babam: "Ben güzelliği ve kavmime başkanlık etmeyi severim" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Sen onlardan değilsin. Bilakis sen övülerek yaşaya­caksın. Şehid edilerek öldürülüp Cennete gireceksin"buyurdu. Yemame gününde Halid b. Velid Müseyle-me'ye karşı çıktı. Düşmanla karşılaşınca dağıldılar. Sabit ve Ebu Huzeyfe'nin azadh kölesi Salim:"Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte iken böyle savaşmazdık" dediler. Her biri kendisine bir çukur kazdı. Öldürülünceye kadar oradan geriye adım atmadılar. O gün Sabit'in üzerin­de güzel bir zırh vardı. Müslümanlardan biri yanından ge­çerken onu aldı. Müslümanlardan biri uykusunda Sabit'in kendisine geldiğini ve şöyle dediğini rüyasında görür:"Ben sana bir vasiyyette bulunacağım. Bu rüyayı mutla­ka anlat, onu unutma. Ben dün öldürülünce, müslümanlar-dan biri yanımdan geçti. Benim zırhımı aldı. Evi, insanlar­dan en uzakta olanıdır. Evinin yanında bir at yeri eşele­mekte,[412] ayağından[413]bağlanmış bulunmaktadır. Adam zırhım silkeledi[414] ve bir torbaya[415] koydu. Torbanın üzerinde de devenin eğeri[416] vardır. Halit b. Velid'e git. Ona söyle gi­dip ondan zırhımı alsın. Medine'ye Rasulullah'ın (s.a.v.) ha­lifesinin yanma gittiğinde ona söyle: Benim şöyle şöyle borcum var. Falan da benim beyaz kölemdir. O da azad edilmiştir. Sakın bu bir rüyadır deyip unutmayasın."Adam Halit'e gelip durumu anlattı. Halit bir kişiyi zırha gönderdi. Zırhı getirtti. Durumu Ebu Bekire de (r.a.) anlat­tı. Ebu Bekir (r.a.) vasiyyetini yerine getirdi. Sabit'ten baş­ka ölümünden sonra vasiyyeti yerine gitirilen kimse bilmi­yoruz.[417]Cezuli'nin Ebu Muhammed Abdullah b. Ebu Zey el Ma­kinin[418] kıssasında anlattıkları da, bu kıssaya yakındır şöy­le diyor:"Sika ravilerin söylediklerine göre: Abdurrahman Nasır el Endülüsi'nin zamanında Cihada çıktılar. Kırk bin süva­ri ve yirmi bin yaya askerden oluşuyorlardı. Savaşta müslü-manlar bozguna uğradılar. Kurtulanlardan her biri bir tara­fa dağıldı şöyle diyor:"Ben gündüzleri saklanıyor, geceleri yol alıyordum. Bir gece yürüyordum. Birden Kur'an okunduğunu, bir askerin oturduğunu, atların bağlı olduğunu gördüm. Ateş yanıyor­du. Ben: "Allah'a hamdolsun. Bunlar müslüman askerleri" dedim. Onlara doğru gittim. Gittiğimde bir gencin oturmuş "beni İsrail" suresini okuduğunu, atının bağlı olduğunu gördüm. Selam verdim, selamımı aldı. Bana:"Sen kurtulanlardan mısın?" dedi. Ben:"Evet" dedim. Genç:"Otur dinlenelim" dedi. Bana iki ekmek ve üzüm şırası verdi. Bir bardak da su verdi. Onlardan daha lezzetlisini ne yedim, nede içtim. Genç:"Herhalde yatmak istersin" dedi. Ben:"Evet" dedim. Beni dizime yatırdı. Güneş bana vurunca-ya kadar uyudum. Kalktığımda vadide hiç kimseyi göreme­dim. Başım bir insan iskeletinin üzerindeydi. Anladım ki kar­şılaştığım kişiler şehidlerdi.O gün gizlendim. Akşam olunca bazı askerlerin yanım­dan geçtiklerini, bana selam verdiklerini ve Allah'ı zikret­tiklerini gördüm. Arkalarından da topal bir ata binmiş biri­ni gördüm. Adam yanıma gelince selam verdi. Ben:"Ey kardeş! Bunlar kim?" dedim. Adam:"Onlar şehidlerdir. Ailelerini ziyarete gidiyorlar" dedi. Ben:"Senin atın niye topallıyor" dedim. Adam:"Onun parasından iki dinarı üzerimde borç kaldı" dedi. Ben:"Vallahi eğer İslam diyarına dönersem onları ödeyecesim" dedim.Adam hızlanarak diğerlerine katıldı. Sonra geri döndü. Yanına geldi. Beni yanına aldı. Horozlar öttüğü zaman Sa-lim'in şehrine gelmiştik. Beni yanına aldığı yer ile geldiği­miz yerin arası on günlük mesafe idi şöyle dedi:"Buraya git. Ben buradan idim. Muhammed b. Yahya el Gafiki'nin evini sor. Karımı çağır. Adı Fatıma binti Sa-lim'dir. Ona selam ver. Ona söyle, takada bir heybe[419] var. İçinde beşyüz dinar var. Atın kalan iki dinarını falan oğlu fa­lana versin" dedi. Adamın dediklerini yaptım. Kadın heybe­yi çıkardı. Bana yiyecek verdi. On dinar da verdi ve"Bunları yolculuğunda kullanırsın" dedi."Bu hikayeyi cezali "Dibacetür risale"nin şerhinde zikret­miştir.[420]Müellif şöyle diyor:"Birden fazla kişiden duyduğuna göre, Muteye yakın yerlerde oturanlar, Mute savaşından sonra bir çok vakitte şe-hidlerin gidip geldiklerini, at sürdüklerini, gece gündüz görmüşlerdir. Sekizyüz bir yılında İskenderiyye'ye gidi­yordum. Reşid'e[421] uğradım. Arkadaşlardan bir gurup bana muvafakat ettiler. Telburi denilen bir yerin batısından geçi­yorduk. Orada mü s lü m anlarla fransizlar arasında bir savaş olmuştu. Orada bir çok müslüman şehid edilmişti. Yanım­da bulunanlar Reşid ehlinden olan birisini anlattılar. Bazı­sı anlattı, bazısı tasdik etti. Hepsi de adamı övdüler. Bu adam bir gece buradan (Yani telburi) geçerken orada asker­ler, çadırlar ve yanan ateşler görür. Kahire'den gelen bölük­lerden zanneder ve yanlarına gider."Şöyle dediler:"Aralarına girer veya askerlerden biri gelip elinden tutar ve aralarına götürür. Nereye gittiğini sorarlar. Adam Kahi-re'ye gittiğini söyler. Bazıları ona şöyle der:"Sana bir mektup vereyim. Onu aileme götür ver." Son­ra mektubu yazar, ve ona verir. Kendisi ile ailesi arasında­ki özel bir işareti ona söyler. Adam şöyle diyor:"Kahire'ye ulaşınca, evini sordum ve buldum. Kapıyı ça­lınca:"Ne istiyorsun?" dediler. Ben:"Falandan bir mektup getirdim" dedim. Bana:"Sen delisin. Falan seneler önce Reşid'de meydana ge­len savaşta öldü" dediler. Onlara işareti söyleyince, doğru söylediğimi anladılar. Onlar mektubu verdim. Bu olaydan şaşkına uğradılar."Müellif şöyle diyor:"Bu hikaye Reşid ehli arasında meşhurdur. Bunu abartıp, azaltıyorlar. Ancak olayda ittifak etmişlerdir.İmam Abdullah el Yafii[422] "Ravdul reyyahin" adlı kita­bında Mahmud el Verrak'tan[423] şöyle naklediyor:"Siyah bir adam mubah yollarla çalışıyordu. Biz ona "Evlenmiyor musun ey Mübarek?" derdik şöyle derdi:"Allah'tan beni hurilerle evlendirmesini istiyorum." Ba­zı savaşlara gittik. Düşman bize saldırdı. Mübarek öldürül­dü. Yanına gittiğimizde kafası bir tarafta, bedeni bir taraf­taydı. Omuzu karnının altına gelmişti. Elleri göğsünün al­tındaydı. Başında durup:"Ey Mübarek! Allah seni kaç huri ile evlendirdi?" dedi. Ellerini göğsünün altından çıkardı. Parmaklarıyla üçü işa­ret ederek "üç tane ile" dedi. [424]-[425]"Şevkil araş ve Enes'in nüfus" kitabının sahibi şöyle diyor:"Said el Acmi şöyle dedi:"Bir gün deniz savaşma çıktık. Bizimle beraber ibadet yö­nünden insanların en iyilerinden olan bir genç vardı. Savaş şiddetlenince, o da savaşmaya başladı. Fazla geçmeden boynu vuruldu. Kafası suyun üzerinde yüzüyordu. Gemiye doğru geldi. Şu ayeti okumaya başladı:"Bu ahiret yurdunu, yeryüzünde büyüklenmeyen ve fesad yapmayanlara veriniz. Güzel sonuç müttakilerin-dir."                                                         (Kasas: 28/83)İbni Asakir'in Abdülaziz b. Abdullah b. Ebu Selme'den[426] rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Bir adam Şam'daki harman[427] yerine gitti yanında ha­nımı vardı. Daha önce bir oğlu bir şekilde şehid edilmişti. Adam birden bir atlı gördü. Atlı kendisine doğru geliyordu. Adam hanımına:"Benim ve senin oğlundur gelen" dedi. Hanım: "Şeytanı kendinden uzaklaştır. Oğlun uzun zaman önceşehid edildi. Sen fitneye uğramışsın" dedi. Adam kadınınsöylediğini kabul etti ve istiğfar etti.Sonra tekrar baktı ve atlıyı gördü. Hanımına: "Vallahi senin oğlun ey falan" dedi. Kadın baktı ve "O Vallahi o" dedi. Atlı kadının yanında durdu. Babasışöyle dedi:"Ey oğlum! Sen şehid edilmedin mi?" Atlı:"Evet. Fakat Ömer b. Abdülaziz bu gün şu saatte öldü. Şe-hidler onun cenazesinde bulunmak için izin istediler. Ben­de aralarında idim. Sonra ben Allah'tan söze selam ver­mek içinizin istedim" dedi. Sonra onlara dua etti ve geri dön­dü.Ömer b. Abdülaziz o saatte ölmüştü. Fakat o köyün bun­dan haberi yoktu. İhtiyarın sözüyle haberleri oldu.[428]Bu kıssaya benzer bir kıssa da Allame ebu Ali Hüseyin b. Yahya el Buhari ez Zendeveşti'nin[429] "Ravdetül ulema" adlı kitabında anlattığı kıssadır şöyle diyor:"İmamın İbrahim b. Süleyman'dan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ebu Zehdem şöyle dedi:"Rumlarla savaşan bir topluluk vardı. Kufe'ye uğrar on­larla beraber savaşırlardı. Bir seferinde yine geldiler. Her za­man gittikleri eve gittiler. Ev sahibine haber gönderdiler. Adam geldi. Ona:"Cihada" dediler. Adam:"Allah'ın ismi ile savaşın. Benim savaşmak için bir şe­yim yok" dedi."Bizim yanımızda az bir nafaka ve bir binek var" dedi­ler. Adam onlarla beraber çıktı. Dağdaki dar boğaza[430]gel­diklerinde, ordunun geçip gittiğini[431] gördüler. Sahilde kal­maya karar verdiler.Kufe'liyi hayvanların çobanı yaptılar. Gitme günü gel­diği zaman Kufe'li hayvanları alıp otlatmaya çıktı. Hayvan­lar yayılmaya başlayınca adam da uyumak için başını yere koydu. Başını koyunca biri yanına geldi ve:

"Köşkün sahibinin davetine icabet et" dedi. Birden bir köşkün önünde kendini buldu. Kalktı ve birlikte köşke yak­laştılar. Köşke gelince çokça[432] kadının orada durup "Gel­di! Geldi" dediklerini gördü. Köşke yürüdü. Köşkte bir taht ve üzerinde güzelliği ve süsleriyle göz kamaştıran bir kadın duruyordu şöyle diyordu:"Allah'ın velisine merhaba" Onun elinden tuttu ve yanı­na oturttu. Onunla konuşmaya başladı. Ona hoşgeldin diyor ve onunla merhabalaşıyordu. Ta ki adam kadını istedi. Onu kucaklamak isteyince, kadın:"Ben yatsı vakti sana helal olurum" dedi. Adam:"Bana bir şeyler yedir" dedi. Kadm bir bardak süt getirdi."Bunu iç" dedi. Adam içti ve onun yanından üzüntülü ola­rak kalktı. Köşkten çıkınca arkasına döndü. Fakat bir şey gö­remedi. Kendi kendine "Aklım karıştı"dedi.Üzüntülü olarak hayvanları alıp arkadaşlarının yanına döndü. Arkadaşları ondaki değişikliği gördüler. Ona ısrar­la ne olduğunu sordular. Adam sonunda sırrını açıkladı. Onlar birbirlerine:"Bunun aklı karışmış" dediler. Durumuna üzüldüler. Kufe'li:"Yanımızda süt var mıydı?" dedi. Onlar:"Hayır" dediler. Kufe'li:"Kadın bana süt içirdi" dedi ve süt kabını gösterdi. Hep­si süte baktılar. Namazı kılınca herkes seccadesini aldı ve bir tarafa çekildi. Kufe'li ise mescidde namaz kılıyordu. Meş-cid deniz tarafmdaydı. Denizden bir düşman gemisi geldi. Mescide girdiklerinde, Kufe'li namaz kılıyordu. Onu öldür­düler. Sabah olunca onun öldürülmüş olduğunu gördüler. Na­mazını kılıp defnettiler.Kufe'ye döndüklerinde babasına taziye'ye gittiler. Başı­na gelenleri babasına anlattılar. Babası bir gün otlakta ko­yunları otlatırken bir atlı yanına geldi. Güzel[433] bir atın üzerinde ve güzel elbiseler içinde ona yönelmişti. Yanma geldiğinde oğlu olduğunu gördü. Selam verdi. Babası:"Ey oğlum! Sen öldürülmedin mi? Senin durumunda acayiplikler var" dedi. Oğlu:"Evet baba. Fakat şehidler arasında ilan edildi ki, bu sa-lih adamın cenaze namazını kılın diye" dedi. Babası:"O kim?" dedi. Oğlu:"Ömer b. Abdülaziz" dedi. Sonra Ömer b. Abdüîaziz'in o gün öldüğü anlaşıldı.[434]Ebu Anıran el Cuvfi'den rivayet edildiğine göre şöyle di­yor: [435]Babamı şöyle derken işittim:"Bir adam vardı. Kendisine Battal[436]denilirdi. Rum top­raklarına girer, onların elbise, şapka ve bornozlarını giy­er, İncil'i boynuna asardı. Rumlardan ondan elliye kadar olan asker görünce hepsini öldürürdü. Daha çok olunca onlara ka­rışmazdı. Onlarda keşişlerinden biri sanar ve ona karış­mazlardı. Uzun seneler boyunca bu şekilde devam etti.Sonra İslam diyarına geldi. Harun Reşid[437]dönemin-deydi. Harun Reşid onu çağırdı şöyle dedi:"Ey Battal! Rum topraklarında gördüğün en ilginç şeyi bana anlat." Battal şöyle dedi:"Evet ey mü'minlerin emiri! Bir gün bir vadide yürüyor­dum. Üzerimde bornoz, boynumda İncil asılı duruyordu. Bir­den arkamda hayvanların ayak seslerini işittim. Döndü­ğümde üzerine silah, elinde mızrak bulunan bir atlı gör­düm. Bana yaklaşınca müslümaniarın selamı ile bana selam verdi. Onun müslüman olduğunu anladım ve selamını aldım. Bana:"Ey bornoz sahibi! Rum topraklarında kendisine Battal denilen kimseyi biliyor musun?" dedi. Ben:"Battal'dan ne istiyorsun? Battal denilen kimseyi biliyor musun?" dedi. Ben:Bidaye'de şöyle diyor: "Halkın Battal ve Dilheme'ye nispet ederek anlattıkları hayat hikayeleri, yalan ve uydurmadır." Biz Bidaye'nin sa­hibinin görüşüne katılıyoruz. İbni Esir'in el Kalmil: 5/248. el Bidaye ven nihaye: 9/334."Battal'dan ne istiyorsun? Battal benim" dedim. Adam atından indi. Beni kucakladı, önümde eğilip ayaklarımı öp­meye başladı şöyle dedi:"Ömrüm boyunca sana hizmet etmeye geldim. Seninle beraber olup sana hizmet edeceğim" Ben de ona dua ettim.Biz bu durumda iken, uzaktaki bir köşkten bizi görmüş­ler. Dört atlı bize doğru geldi. Hepsi pür silahtı. Ellerinde mızraklar vardı. Bize doğru at sürüyorlardı. Arkadaşım:"Ey Battal! Bana izin ver onlara ben karşı çıkayım" de­di. Ona izin verdim. Bir saat çarpıştılar. Sonra onu öldürdü­ler. Bana doğru geldiler. Bana saldırdılar şöyle dediler:"Yanında bulunanları bırak ve kendini kurtar" Ben:"Yanımda sadece bornoz ve incil var. Benimle savaşmak istiyorsanız, arkadaşımın silahlarını alip silahlanana kadar bana zaman verin. Onun atına bineyim" dedim. "Tamam" dedile.Ben silahları kuşandım ve ata bindim. Bana doğru geldi­ler. Ben:"Bu insaf değil. Siz dört kişisiniz, ben ise tek kişiyim. Te­ker teker benimle düello edin" dedim."Sana insaf ettik. Bu isteğini de sana verdik" dediler. On­lardan biriyle düello ettik. Onu öldürdüm. Sonra başka bi­ri geldi, onu da öldürdüm. Üçüncüsü geldi, onu da öldürdüm. Sonra dördüncüsü benimle düelloya geldi. Onunla mızrak­larla çarpışıyorduk. O bana saldırıyor, ben ona saldırıyor­dum. Ben ona, o da bana üstünlük sağlayamadı. Sonunda onun da benim de mızrağım kırıldı. Hayvanlarımızdan in­dik. O kılıcını ve kalkanını aldı.-Ben de kılıcımı ve kalka­nımı aldım. Benim de onun da kalkanı kırılıp kılıcı[438] kırı-lıncaya kadar çarpıştık. Kılıçlarımız yere düştü.Güreşmeye başladık. Akşama kadar güreştik. Ben ona güç yetiremedim. O da bana güç yetiremedi. Birbirimizden ay­rıldık. Ben:"Ey adam! Benim namazım geçti bu gün. Senin de aynı şekilde ibadetin geçmiştir- Keşişler böyle yapardı- Geçen ibadetlerimizi yerine getirmeye ne dersin. Bu gece dinleni­niz. Sabah olunca tekrar işimize başlarız" dedim. Adam:"Evet tamam" dedi.Ayrıldık. Ben Allah'a hamdettim. Namazlarımı kıldım. O da Rabbini inkar etti. Yapacağını yaptı. Yatma vakti ge­lince şöyle dedi:"Siz Arap topluluğunda ihanet vardır" Sonra iki tane zil[439]çıkardı şöyle dedi:"Birini kendi kulağına, birini de benim kulağıma as. Sen başını benim üzerime, ben de başımı senin üzerine ko­yacağım. Ben hareket edince senin zilin ses çıkarır, sen uyanırsın. Sen hareket edince benim zilim ses çıkarır ben uyanırım." Ben:"Bunu yaparım" dedim.Bu şekilde uyuduk. Sabah olunca, Allah'a hamd ettim. Na­maz kıldım. O'da yapacağım yaptı. Sonra kalkıp güreşmeye baş­ladık. Ben kedimde bir rahatlama ve güç hissediyordum. Onu yere yıktım ve göğsüne oturdum. Onu boğazlamak isteyince"Bu sefer beni affet. Tekrar başlayalım" dedi. Ben:"Tamam" dedim.İkinci sefer güreşmeye başladık. Benim ayağım kaydı ve adam beni yere yıktı. Göğsüme oturdu. Beni boğazlamak iste­yince:"Ben seni bir kere affetmiştim. Sen beni affetmiyecek mi­sin?" dedim. Adam:"Tamam" dedi.Üçüncü sefer güreşmeye başladık. Benim kalbim sıkış­tı ve adam beni yine yere yıktı. Beni boğazlamak isteyince,"Ben seni bir kere affetttim. Sende beni bir kere affettin. Bana bir iyilikte bulun ve bu seferde beni affet" dedim. Adam:"Tamam" dedi.Dördüncü sefer güreştik. Adam beni yine yere yıktı. Göğsüme oturdu şöyle dedi:[440]"Şimdi anladım ki sen Battal'sın. Seni boğazlayacağım ve yeryüzünü senden temizleyeceğim." Ben:"Ancak Rabbim benim selametimi isterse, o hariç o za­man bunu yapamazsın" dedim. Adam:"Rabbine söyle beni senden alıkoysun" dedi. Hançeri bo­ğazıma saplamak için kaldırınca, öldürülen arkadaşım kalk­tı. Kılıcını kaldırdı ve adam hançerini indirmeden önce, onun kafasını vurdu şu ayeti okuyordu:"Allah yolunda öldürülenleri ölüler saymayınız. Bel­ki onlar diridirler... (AI-i İmran: 3/169)

Sonra ölü olarak yere düştü. Öylece kaldı. Ey mü'min-lerin emri bu benim gördüğüm en acayip olaydır."437

Müellif şöyle diyor:"Battal'ın ismi Abdullah'tır. Künyesi Ebu Muham-med'dir. Ebu Yahya'da deniliyordu. Tabiin'den birisidir.İbni Zehebi "Siyeri A'lamun Nübela" da şöyle diyor:"Battal Şam'daki amirlerden kahraman ve cesurların başında geliyordu. Emir Müslim'e b. Abdülmelik'in iş be­ceren'adamlarından idi. Antakya'da otururdu. Rumlara kor­ku ve zilleti yaşatmıştı. Fakat onun hakkında imkansız olay­lar uydurulmuştur.[441] Onun hayatında acayip olaylar ol­muştur, Bunlardan biri de şudur şöyle diyor:"Bir köye akın yapmak için geldik. Bir ev gördük. İçin­de bir lamba yanıyordu. Bir çocukta ağlıyordu. Annesi ona:"Sus yoksa seni Battal'a veririm" diyordu. Çocuk tekrar ağladı. Onun yatağından tuttum. Kadın:"Al onu Battal" dedi. Ben de:"Ver" dedim.Sonunda Battal bir savaşta[442] aşarı şekilde yaralandı. Ancak daha hayattaydı. Liyon meliki yanına geldi:"Ey Ebu Yahya! Nasıl gördün? Ben kahramanların bu şe­kilde çok öldürüldüğünü görmedim. Yanımda doktorlar var. Onu getirdiler. Onu yaralayanı öldürmüşlerdi. Melik:"Bir ihtiyacın var mı?" dedi. Battal:"Beni kefenleyip namazımı kılacak birini bırak" dedi. O da dediğini yaptı. Yüz on iki ve on üç yılında Öldürüldü.[443] Onun yukarıdaki hikayesi acayiptir. Ondan daha garibi ise "Masumin" kitabının sahibinin anlattığıdır şöyle diyor:"Tarsus'taki Ali el Yezidi şöyle dedi:"Babam bana şöyle dedi. Babam Tarsus yapıldığı zaman, orada ilk oturanlardandır: Şam'dan cesur ve süvari olan üç kardeş bizimle beraber savaşırlardı. Askerin arasına gir­mezlerdi. Yalnız başlarına yol alırlar ve yalnız başlarına ko­naklarlardı. Düşmanı gördüklerinde kendilerine denk olan­larla sav aşmazlardı. Bir seferde savaşa gittik. Onlar kafir­lerden büyük bir toplulukla karşılaştılar. Müslümanlar şid­detli bir şekilde savaşıyorlardı. Bazıları bazılarına şöyle diyorlardı:"Müslümanların başına gelenleri görüyor musunuz. Şim­di canımızı feda etmemiz bize vacip oldu." Onların yanına gittiler. Onlar müslümanlara şöyle dediler:"Arkamızda durun. Bizimle savaşın arasını boş bırakın. Biz onlara yeteriz inşaallah!" Rumları yenene kadar savaş­tılar. Rum meliği yanında bulunan komutanlarına:"Kim bunlardan birini bana getirirse onun rütbesini yük­seltirim" dedi. Rumlarda onları sıkıştırdılar ve esir aldılar. Hiç birisi yaralanmamıştı. Melikleri şöyle dedi:"Bunlardan daha iyi fetih ve ganimet yoktur." Onları da yanına alarak Konstantiniyye'ye geldi. Onlara hıristiyan-lık dinini arzetti."Sizlere mal ve servet vereceğim" dedi. Onlar kabul et­mediler."Ey Muhammedi" diye bağırdılar. Melik: "Ne diyorlar?" diye sorunca:"Peygamberlerini çağırıyorlar" dediler. Melik onlara yöneldi ve:"Eğer benim davetime icabet ederseniz kurtulursunuz. Yoksa kazanlarda yağ getirip kaynatacağım ve her birinizi bir kazana atacağım" dedi. Onlar yine red ettiler. Melik üç tane kazanın getirilmesini emretti. Sonra içlerine yağ dol­duruldu. Sonra altlarına ateş yakıldı. Üç gün altlarında ateş yandı. Her şey onların önünde yapılıyordu. Kazanların önünde onlara hıristiyanlık teklif ediliyordu. Onlar da bu­nu red edip İslam'da sebat ediyorlardı. Üçüncü gün büyük­lerini çağırdı. Kendisinin dinine girmesine davet etti."Seni bu kazana atacağım" dedi. O red etti. Onu kazana attı. Atar atmaz kemikleri yağın üzerinde yüzmeye başladı. Aynısını ikincisine de yaptı. Onların sabrını görünce pişman oldu şöyle dedi:"Ben bunu öyle bir kavme yapıyorum ki, onlardan daha cesur kimse görmedim. Ben istedim ki onlardan biri rumlar arasında kalsın" Küçüğünü çağırdı. Ona yaklaştı ve din ko­nusunda onu kandırmaya çalıştı.Askerlerden biri meliğin yanına gelerek şöyle dedi:"Ey melik! Eğer onu kandırırsam bana ne yaparsın?" Melik:"Seni komutan yaparım" dedi. Asker:"Buna razıyım" dedi. Melik:"Onu ne ile kandıracaksın?" dedi. Asker:"Melik de biliyor ki Araplar ert çok kadınlara düşkündür­ler. Rumlar da bilirler ki benim kızımdan daha güzel bir ka­dın rumlarda yoktur. Onu bana ver. Onu kızımla başbaşa bı­rakayım. Kızım onu kandırır." Melik askere kırk günlük müddet verdi. Müslümanı ona teslim etti.Asker onu alarak kızının yanma götürdü. Kızma melik ile olan anlaşmalarını ve durumunu anlattı. Onunla Melik ara­sında[444] belirlenen müddeti de söyledi. Kız"Onu bana bırak. Ben hallederim" dedi. Müslüman ile be­raber kalıyor iken geceleri namaz kılyor, gündüzleri oruç tu­tuyordu. Gece ve güzdüzünü dua, zikir veibadetle geçiriyor­du. Böylece müddetin çoğu geçti. Melik askere:"Adamın durumu nasıl?" dedi. Asker kızının yanına ge­lerek: "Ne yaptın?" dedi. Kız:"Bir şey yapmadım. Bu adam iki kardeşini bu belde de kaybetti. Korkarım ki bunun red etmesi kardeşlerinin ecel-lerindendir. Onların eserlerini red ediyor. Fakat sen Me-lik'ten süreyi uzatmasını iste. Beni onunla birlikte kardeş­lerinin öldürülmediği bir beldeye gönder" dedi. Asker Me-Iik'ten bunu istedi. Melik sureyi uzattı. Buradan çıkmaları­na da İzin verdi. İkisini kızın dayılarının olduğu bir belde­ye gönderdiler. Burada da bir müddet geçti. Genç yine ge­ce namazda gündüz oruçta idi. Nihayet bir gece kız:"Ey adam! Büyük bir Rabbe ibadet ettiğini görüyorum. Bende senin dinine girdim. Hıristiyanlığı bıraktım" dedi. Genç ona güvenmedi. Kız bir daha tekrarladı. Genç"içinde bulunduğumuz durumdan kurtuluş yolu nedir?" dedi. Kız:"Bunu ben hallederim" dedi. Gidip binek hayvanları ge­tirdi şöyle dedi:"Haydi senin memleketine kaçalım" dedi. Hayvanlara bindiler. Gece yol alıp gündüzleri saklanıyorlardı. Bir gece yol alırken arkalarında nal sesleri işittiler. Kız:"Ey adam! Tasdik ettiğin Rabbine dua et de bizi düşma­nımızdan kurtarsın" dedi.Genç arkasına dönünce kardeşlerini gördü. Yanlarında melekler vardı. Onlara selam verdi. Durumlarını sordu. Kardeşleri:"Sadece senin gördüğün o daldırılma idi. Ondan sonra fir-devs Cennetine çıktık. Allahu Teala bizi sana gönderdi ki, senin bir kızla evlenmeni görelim" dediler. Onu kızla evlen­dirip geri döndüler. Genç ile kız da çıkıp sonra geldiler. Şam'da bu olayla meşhurdular[445]Şehidlerin hayatlarıyla ilgili hikayeler çoktur. Burada zik­rettiklerimiz yeterlidir.Mesele: Kurtubi tefsirinde şöyle diyor:"Eğer şehid hüküm olarak diri ise hissi olarak canlı olan kim­se gibi üzerine namaz kılınmaz. Alimler şehidlerin yıkanması ve üzerlerine namaz kılınması konusunda ihtilaf etmişlerdir. Ma­lik, Şafii, Ebu Hanife ve Sevriye göre savaşta öldürülen kimse yıkanmaz. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Onları kanlarıyla defnedin"Yani Uhud günü. Onları yıkamadılar. Buharı rivayet et­miştir.[446] Ahmed, İshak, Evzai, Davud b. Ali, Fukaha'dan bir cemaat ve hadis ehli de bu görüştedirler.Bunun sebebi ise hadiste geldiğine göre; onların kanı kı­yamet günü misk gibi kokacaktır.Hasan ve İbni Müseyyeb'e göre ise yıkanırlar. Ebu Ömer b, Afadulberr şöyle diyor:"Onların görüşüne kimse katılmamaktadır."Onların cenaze namazı konusunda ise Malik, Şafii Ve Ah-med'e göre Cabir'in hadisi ile cenaze namazları kılınmaz.Küfe, Basra ve Şam fukahasına göre cenaze namazları kı­lınır. Bunların rivayet ettikleri hadislerin çoğu mürsel'dir.Alimlerin icmasına göre şehid olan kişi diri olarak taşın­mış ise, savaş alanında ölmemiş ise, ondan sonra yaşamış ve yiyip içmiş ve ondan sonra ölmüş ise üzerlerine namaz kı­lınır. Ömer (r.a.) yapıldığı gibi[447]

 

Şehidlerin Faziletleri:

 

Cennete girdikten sonra, dünyadaki herşey kendisine verilse de, dünyaya dönmeye jkimse razı olmaz. Ancak şe­hid hariç. O tekrar Allah yolunda öldürülmek için, Al­lah'tan kendisini tekrar dünyaya göndermesini isteyecektir. Gördüğü büyük ikramdan dolayı.

1120- Sahihi Buhari, Müslim ve başkalarının Enes'ten (r.a.) rivayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyu­ruyor:"Cennete girdikten sonra, kendisine dünyadaki her­şey verilsede, dünyaya dönmeyi işeyecek kimse yoktur. Ancak şehid hariç. O tekrar dünyaya dönmeyi ve Allah yolunda on defa öldürülmeyi temenni edecektir. Gördü­ğü ikramdan dolayı."[448]

1121- Bir rivayette:"Şehidlerin faziletini gördüğünden dolayı"Yukarıda Enes'in (r.a.) Hadisinde geçtiğine göre Rasu-lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Cennet ehlinden bir adam getirilir. Ailah'u Teala ona:"Ey Ademoğlu! Yerini nasıl buldun?" der.Adam: "Ya rabbi! Yerlerin en hayırlısı" der. Allahu Tala:"İste ve temenni et" der.Adam: "Başka birşey istemiyorum ve temenni etmi­yorum. Sadece beni dünyaya göndermeni ve senin yolun­da on defa öldürülmeyi istiyorum" der. Çünkü şehidle­rin faziletini görmüştür."[449]Yukarıda Ebu Hureyre'nin hadisinde geçtiğine göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki Al­lah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp öl­dürülmeyi, sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi isterdim."

Buharı veMüslüm rivayet etmişlerdir.[450]

1122- İbni Ebu Umeyre den rivayet edildiğine göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehidden başka, rabbi tarafından kabzedildikten sonra, dünya ve içindekilerin hepsi kendisine verilse-de, dünyaya dönmeyi isteyecek hiçbir nefis yoktur."İbni Ebu Umeyre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.)   şöyle buyuruyor: "Allah yolunda öldürmek, Şehid ve kırsal kesim eh­linin hepsinin benim olmasından olana daha serimlidir.[451]Ahmed Hasen bir senedle ve Nesai rivayet etmişlerdir.Hadiste geçen "Ehlül vebri" kelimesi, arap ve başkala­rından bina ve evlerde oturmayan manasınadır. "Ehlül Me-derri' kelimesi ise köy ve şehir ahalisi manasınadır. [452]"Mederr[453] kelimesi taşla karıştırılmış kurumuş çamur ma-nasındadır,Cabir bin Abdullah'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Uhud'da Abdullah biri Amr bin Haram öldürülünce Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Ey Cabir! Allahu Tealamn babana söylediklerini sana haber vereyim mi?" Ben"Evet" dedim. Şöyle buyurdu:"AHahu teala insanlarla sadece perde arkasından ko­nuşur. Fakat baban ile yüzyüze konuştu. Şöyle buyurdu:"Ey Abdullah! Benden iste, sana vereyim." Baban"Yarabbi! Beni dirilt, senin yolunda bir kez daha öldü­rüleyim." dedi. Allahu teala:"O konuda ben hükmettim ki insanlar dünyaya bir daha geri dönmeyecekler." buyurdu. Baban"Yarabbi! Arkamdakilere tebliğ et" dedi. Allahu teala şu ayeti indirdi:"Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayınız..."

(Ali-İmran: 3/169)Tirmizi rivayet ederek Hasendir demiştir. İbni Mace de hasen bir senedie ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim se­nedinin sahih olduğunu söylemiştir. [454]

1123- Beyhaki'nin "Delailü'n-nübüvve'de" Ebu Ubade el-Ensari'den -ki o İsa bin Abdurrahman'dır.[455] Onun da Zühri'den, onun da Abdete'den, onun da Hz. Aişe'den riva­yet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) Cabir'e şöyle demiş­tir:"Ey Cabir! Sana müjde vermeyeyim mi?" Cabir"Evet. Allah seni hayırla müjdelesin" dedi. Hz. Pey­gamber:"Allahu teala senin babam diriltti ve şöyle dedi: "Ey kulum! İstediğini benden iste, sana vereyim." Baban:"Yarabbi! Sana hakkıyla ibadet edemedim. Senden be­ni dünyaya tekrar göndermeni, senin peygamberinle beraber savaşıp senin yolunda birkere daha öldürülmeyi isterim." de­di. Allahu Teala:"Onların oraya dönmeyecekleri benden geçmiştir." buyurdu."[456]Abdullah bin Mes'ud ve başkalarının hadisleri ileride ge­lecektir.

Faziletlerden birisi de; Allah yolunda şehadet, Allah ile kul arasındaki bütün günahlara ve haklara keffaret olur.

Ebu Katade'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) "sahabenin arasında ayağa kalkmış ve şöyle buyurmuştur:"Allah yoiunda cihat ve Allah'a iman en faziletli amellerdir." Bir adam ayağa kalkıp şöyle dedi:"Ya Rasulallah: Eğer Allah yolunda öldürülürsem, bütün günahlarıma keffaret olur mu?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Evet. Eğer Allah yolunda sabrederek, sevabını Al­lah'tan bekleyerek, yüzünü dönüp, sırtını dönmeden öl-dürülürsen." buyurdu. Sonra"Nasıl dedin?" buyurdu. Adam"Eğer Allah yolunda öldürülürsem, bütün günahlarıma keffaret olur mu?" dedi. Rasulullah (s.a.v.)"Evet. Eğer sen sabrederek, sevabını Allah'tan bek­leyerek, yüzünü savaşa dönüp, sırtını dönmeden öldürü-lürsen keffaret olur. Ancak borç hariç." Cebrail bana böyle söyledi." buyurdu." Müslim ve başkaları rivayet etmiş­lerdir.[457]Borçtan maksat, insanların haklarının hepsidir. Gasp, ma­lı haksızlıkla alma, kasten öldürme ve yaralama... ve başkaher türlü zulümlerdir [458] Aynı şekilde; gıybet, kovuculuk, alay ve benzerleri. Bütün bu hakların sahiplerine verilmesi gere­kir. Nevevi bunu Müslim'in şerhinde tenbihlemiş [459] ve başkaları da dikkat çekmişlerdir.

1124- Abdullah bin Amr bin As'dan (r.a.) rivayet edil­diğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Borç hariç, şehidin her şeyi affedilir."[460] Müslim ri­vayet etmiştir.Ebu Velid bin rüşd mukaddimelerinde şöyle diyor: "Bir görüşe göre bu islamın ilk dönemlerindedir. Allahu tealanın şehidin borçlarını da ödediği rivayet edilmiştir."[461]Kurtubi tefsirinde şöyle diyor: "Sahibini cennete girmekten alıkoyan, engelleyen borç, ödemediği ve vasiyyet'de etmediği, gücü yettiği halde vermediği veya israf veya ahmaklık için aldığı borçlar ve ödemeden öldüğü borçlardır. Ancak kayıp veya zorluktan dolayı ödeyememiş ise Allahu teala inşallah on­dan dolayı adamı cennetten alıkoymaz. Çünkü o borcu Ödemek sultana farzdır. Ya sadakalar kısmından, ya zarar edenlerin payından veya müslümanlara sarfedilen fey'den öder. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Kim geriye borç veya kayıp bırakırsa, onlar Allaha ve Rasulüne aittir. Kim geriye mal bırakırsa, o da varis­lere aittir," [462][463]

Kurtubi bunu "tezkire"de de zikretmiş ve şöyle demek­tedir: "Eğer sultan o borcu ödemezse, Allahu teala onu öder ve alacaklıyı razı eder." Sonra bunların delillerini sıralamak­tadır. Bu delillerden biri de şudur: Rasulullah (s.a.v.) şöy­le buyuruyor:"Kim insanlardan mal alıp onu ödemeye çalışırsa, Allah onun yerine öder. Kim de mal alıp telef etmeye çalışırsa, Allah da onu telef eder.[464]Buhari rivayet etmiştir.[465]Müellif şöyle diyor: Kurtubi'nin söylediklerini destek­leyen delillerden biride Cabir'in babası Abdullah'ın kissa-sıdır. Abdullah Uhud savaşma çıktığında üzerinde çokça borç vardı. Uhud'da şehid edildi. Rasulullah (s.a.v.) birEbu Davud İmaret bölümünde, "Çocukların rızkı" konusunda, 3/360, No: 2954'de Cabir den rivayet etmiştir.kaç gün sonra Cabir'in, babasının üzerindeki borçları düşün­düğünü görünce, Allahu Tealanın babasıyla yüzyüze konuş­tuğunu ona haber vermiştir. Bu hadis yukarıda geçti. Eğer Abdullah borcu yüzünden cennetten alıkonsaydı, Allah-u Teala'nm yüzyüze konuşması gibi büyük bir dereceyle mü-kafatlandırılmazdı. Aynı şekilde Zübeyr de şehid edildi­ğinde üzerinde birmilyon ikiyüzbin borç vardı. Onun olayı-da ikinci bölümde geçti.Bu faziletlerden birisi de; Melekler şehidi kanatlarıyla gölgelerler.

1125- Cabir'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Babam Peygamberin yanma getirildiğinde, onun azaları kesilmişti. Onun Önüne konuldu. Ben yüzünü açmak iste­dim, beni engellediler. Birden gür bir ses işitildi:

"Ey Amr'ın kızı! veya Ey Amr'ın kızkardeşi! Niçin ağlıyorsun -veya ağlama-? Melekler hala onu kanatlarıyla gölgeliyorlar.[466]Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. Allahu Teala'nm Abdullah'la yüzyüze konuşma muame­lesini sadece ona vermiş olduğu gibi, bu muameleyi de sadece ona yapmış olabilir. Çünkü onun Allah katında değeri yüksektir.Hadis 'te geçen "Mussüe" kelimesi, kollarının veya bur­nunun veya kulaklarının veya cinsel organının kesilmesi, gözlerinin çıkarılması v.b. şeylerin ölüye yapılması mana­sınadır.Bu faziletlerden biri de; Allah yolunda halis ölüm kesin­likle cennete girmeyi gerektirir. ,Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Şüphesiz Allah müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. (Tevbe: 9/111)Yine şöyle buyuruyor:"Allah yolunda öldürülenlerin amelleri kaybolmaz. Allah onları hidayete erdirecek ve durumlarını düzeltip ıslahedecektir. Ve onları kendilerine tarif edip tanıttığı cennete sokacaktır." (Muhamed: 47/4-6)

1126- Semure bin Cündüb'den rivayet edildiğine göre Ra-sulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Bu gece iki adam gördüm. Gelip beni bir ağaca çıkardılar. Beni öyle bîr eve götürdüler ki, ondan daha güzelini ve efdalini kesinlikle görmedim. Bana şöyle dediler: "Bu ev şehidlerindir.[467]

Buhari rivayet etmiştir.

1127- Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Cennete ilk önce girecek üç kişi bana arz edildi: Şe­hid, iffetli olup, haramlardan ve [468]insanlara el açmaktan sakınan kişi[469]ve Allah'a ibadetini güzel yapıp ve-layetindekilere nasihat eden adam."Tirmizi rivayet etmiş ve "Hasen hadistir" demiştir.

1128-  Yine ondan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Allahu Teala, biri diğerini öldüren, sonra her ikisi de cennete giren iki adama güler."Nasıl ya Rasulallah?" dediler. Şöyle buyurdu:"Biri diğerini öldürür. O cennete girer. Sonra Allah öldüreni de İslam'a hidayet edip tevbeyi nasip eder. O da Allah yolunda cihad edip şehid olur."Bir rivayette şöyle diyor:"Biri Allah yolunda savaşır ve şehid edilir. Sonra Al­lah öldürene tevbe nasip eder ve adam müslüman olur. Allah yolunda savaşır ve şehid olur.[470]Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir.

1129-  Taberani ve Bezzar'ın Serrmre bin Cündüb'ten ri­vayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Sizden kim sabrederek ve savaşa yüzünü dönerek Al­lah yolunda öldürülürse, o cennettedir.[471]

1130- Cabir'in Rasulullah'tan rivayet ettiğine göre şöyle buyuruyor:"Kim Aliah rızasını kastederek öldürülürse, Allah ona azab etmez.[472]Taberani "evsaf'da Abdullah b. Bükeyr el-Ganevi[473] yoluyla rivayet etmiştir.

1131- Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Cennette 'adn' denilen bir köşk vardır. Bu köşkün beşbin kapısı vardır. Her kapıda beşbin seçkin kişi vardır." Ya'la şöyle dedi: "Ona yeter mi?" Abdullah şöyle dedi: "Oraya sadece peygamber, Sıddık ve şehid girebilir."472 [474]Ib-ni Ebi Şeybe sika senedle mevkuf olarak rivayet etmiştir.

1132- Yine onun bir rivayetine göre şöyle diyor: "Cennette "adn" denilen bir köşk vardır. Etrafında yeşil alanlar[475] ve burçlar vrdır. Oranın beşbin kapısı vardır. Oraya sadece peygamberler, sıddıklar, şehidler ve adil imamlar girebilir.[476]Hadiste geçen "Hayret" denilen seçkin kişilerden mak­sat, ahlakı güzel olan, güzel huriler manasınadır.

1133- Hasan binti Muaviye Essarimiyye'den[477] rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Amcam[478] şöyle dedi:

"Rasulullah'a (s.a.v.) Kim cennete girecektir?" diye sor­dum. Şöyle buy rdu:"Peygamber cennet'tedir. Şehid cennet'tedir. Diri diri toprağa gömülen kız çocuğu cennet'tedir.[479] Ebu Davud rivayet etmiştir.Hadis'te geçen "veid" kelimesi "dir diri toprağa gömülen kız çocuğu" manasınadır. Arap'lar cahiliyye döneminde böyle yaparlardı.

1134- Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Ümmü Ra-bia binti Bera -ki Harise binti Süraka'm[480] annesidir. Ra­sulullah'a geldi ve şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Bana Harise'den haber ver. Bedir günün­de öldürüldü. Ona bir ok isabet etmişti. Eğer cennette ise sab­rederim. Eğer başka yerde ise ona ağlarım." Rasulullah (s.a.v.):"Ey Ümmü Harise! Cennette birçok bahçe vardır. Senin oğlun Firdevs'in en üst derecesindedir." buyurdu.Başka bir rivayette şöyle buyuruyor:"Oğlunu kaybetti mi? Cennet sadece bir tane midir? Çok Cennet vardır. O, Firdevs'in en üst derecesinde­dir.[481] Buhari rivayet etmiştir.

1135- Yine Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:"Siyah bir adam Rasulullah'a geldi ve şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Ben siyah bir adamım. Kötü kokulu, çirkin yüzlü ve malı olmayan birisiyim. Ben öldürülünceye kadar şunlarla savaşırsam, ben nereye giderim?" Rasulullah (s.a.v.)"Cennete girersin" buyurdu. Adam öldürülünceye kadar savaştı. Öldürülünce Rasulullah (s.a.v.) yanına geldi ve şöyle buyurdu:"Allah yüzünü beyazlaştırdı, kokunu güzelleştirdi ve malım çoğalttı. Onun hurilerden olan hanımını, onunla üzerinde bulunan yünden cübbenin arasına girerken gördüm."Hakim rivayet etmiş ve Müslim'in şartlarına göre sahih­tir demiştir. Beyhaki ise Şuab'da hadisin sonunu şöyle naklediyor:"Rasulullah yanına geldiğinde, o Öldürülmüştü. Şöyle buyurdu:"Allah senin yüzünü güzelleştirdi. kokunu güzelleştirdive malını çoğalttı. Onun hurilerden olan iki hanımının, onun üzerinde bulunan cübberiin altına girmek için tartııştık-larını gördüm.[482]Müellif şöyle diyor: Rasulullah'a (s.a.v.) gelen siyah adamın adı Cual'dir. İbn Esir "Esedü'1-ğabe" de zikret­miştir.[483]

1136- Bu hadis benzer şekilde Ömer'den de rivayetedilmiştir. Şöyle diyor:"Bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Ben senin önünde öldürülüceye kadar savaşırsam, Rabbim benihorlamayıp cennete sokar mı?" Ra-sulullah:"Evet" dedi. Adam:"Bu nasıl olur. Benim kokum kötü, regim siyah ve aşire­timde konumum düşüktür" dedi. Gitti ve öldürülünceye kadar savaştı. Rasuhülah (s.a.v.) yanına gelince şöyle buyur­du:

"Ey savaşçı! Şimdi Allah senin kokunu güzelleştirdive yüzünü beyazlaştırdi.[484]

1137- İbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Cafer b. Ebu Talib'i iki kanadıyla cennete istediği gibi uçan melek olarak gördüm. İki kanadı kısaltılmış ve kan damlıyordu."[485]Taberani iki senedle rivayet etmiştir. Bir senedi Hasendir.Hadiste geçen "Kavadim" kelimesi kuşların her kanadın­da bulunan on tane tüye denilmektedir.[486]Bu faziletlerden biri de, şehidler Allah yolunda öldürülünce, Allah onların ruhlarını cennetteki yeşil kuşların karnına koyar.

1138- îbni Abbas dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Kardeşlerinizin başına gelenler meydana gelince, Allah onların ruhlarını yeşil kuşların karnına koydu. Cennetteki ırmakların kenarına konarlar, oranın meyvelerinden yerler. Arş'ın gölgesinde asılı duran al­tından kandillere konarlar. En güzel yiyecek, içecek ve meskenlerini görünce şöyle dediler:"Kardeşlerimize, bizim diri olduğumuzu ve rızıklan-dığımızı kim haber verecek. Taki Cihad'da gevşeme­sinler ve savaştan geri kalmasınlar." Allahu Teala şöy­le buyurdu:"Ben sizin haberinizi onlara ulaştırırım." Şu ayeti indirdi:"Allah yolunda öldürülenleri ölüler saymayınız..."(Al-i İmran: 3/169)[487]Ebu Davud ve Hakim rivayet etmişlerdir. Hakim "Müs­lim'in şartıyla sahihtir" demiştir.Hadiste geçen "Yunekkilu" kelimesi "Cihaddan kor­karak geri durma" manasına gelmektedir.[488]

1139- Mesruk'tan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Abdullah'a bu ayeti sorduk:"Allah yolunda öldürülenleri ölüler saymayınız. Bi­lakis onlar diridirler ve rablerinin katında rızık-landırılıyorlar."Şöyle dedi: "Biz de Rasulullah'a sorduk. Şöyle buyurdu: "Onların ruhları yeşil kuşların kanundadır. Cen­nette istedikleri gibi uçarlar. Orada Arş'ta asılı duran kandiller vardır. Sonra o kandillere konarlar. Rableri on­ların yanına çıkar ve şöyle der:"Bir şey mi istiyorsunuz?" Onlar şöyle derler; "Neyi istemeliyimki? Cennette istediğimiz gibi uçuyo­ruz" AllahTeala bunu üç sefer tekrarlar. Onlar istekte bulunmadan bırakılmayacaklarını anlayınca şöyle der­ler:"Yarabbi! Ruhlarımızın cesetlerimize tekrar dön-derilmesini ve senin yolunda bir kere daha öldürülmeyi isteriz." derler. AI ki hu Teala onların herhangi bir is­teklerinin olmadığını görünce, onları bırakır."[489]Müslim ve başkaları rivayet etmiştir.

1140-   Bu hadisi Abdurrezzak Sevri [490]o da A'maş'tan[491], o da Abdullah b. Mürre den[492] o da Mes­ruk'tan mevkuf olarak rivayet etmiştir. Onun rivayetinde şöyle diyor:"Şehidlerin ruhları Allah katında yeşil kuşlar gibidirler. Onlar için Arş'ta asılı duran kandiller vardır.[493]

1141- Kab b. Malik'ten rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehidlerin ruhları yeşil kuşlar suretinde cennetin[494] kandillerine asılı durarlar. Kıyamet gününde Allah on­ları dönderinceye kadar öylece dururlar.[495]Abdurrezzak sahih isnadla rivayet etmiştir.Tirmizi'de rivayet etmiştir. Ancak onun rivayeti şöyledir:

"Şehidlerin ruhları, yeşil kuşların karnındadır. Bun­lar cennetin meyvelerinden veya ağaçlarından yerler."Tirmizi "Sahih, hasen bir hadistir" demektedir.Hadiste geçen "taluku" kelimesi "cennettin en yüksek ağaçlarından yemek" manasınadır.

 

Fasıl

 

Kurtubi Tezkire'de şöyle diyor:"İbni Mesud'un hadisinde,"Şehidlerin ruhları yeşil kuşların karnındadır."Kab b. Malik'in hadisinde,"Müminlerin canları cennetin ağaçlarından yiyen bir kuştur."A'maş'ın Abdullah b. Mürre'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"İbni Mesud'a şehidlerin ruhları soruldu. Şöyle dedi:"Allah katında şehidlerin ruhları yeşil kuşlar gibidirler, arş'ın altındaki kandillerdedirler. Cennette istedikleri gibi uçarlar, sonrakandillerine dönerler."îbni Uyeyne Ubeydullah b. Ebu Yezid'in yanında[496] İb­ni Abbas'ı şöyle derken işittiğini söylemiştir:"Şehidlerin ruhları, yeşil kuşlar şeklinde dolaşır."İbni Şihab'ın İbni Kab b. Malik'ten[497], onundababasın­dan[498] rivayet ettiğine göre RasuluHah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:"Şehidlerin ruhları, cennetinağaçlarından yinen yeşil kuşlardır."Bütün bu hadisler Kab b. Malik'in hadisine uygundurlar. Kab'm hadisi:"Onların ruhlarının yeşil kuşların karnında.."Olduğunu söyleyen rivayetlerden daha sahihtir. Ebu Ömer bunu "istizkar" da söylemiştir. Ebu Hasan el-Kabis'i[499] şöyle diyor:"Alimler "Onların ruhları yeşil bir kuşun içindedirler" şeklinde söz söyleyenin sözünü red etmişlerdir. Çünkü bu sahih olmayan bir rivayettir. Ayrıca eğer böyle olursa, bu ruhlar için çokdan ve sınırlı bir yer olurdu.Kurtubi şöyle diyor: "Sahih olan rivayeti Müslim ri­vayet etmiştir. O rivayette geçen "fi" harfi cerrinin "ala" harfi cerri manasına olması da muhtemeldir. O zaman mana "Onların ruhları yeşil kuşların karnını üzerindedir" olur. Bu şekilde Allahu Teala ayette kullanmıştır:"Sizleri hurma dallarına asacağım."    (Taha: 20/71)Ayetteki "fi" harfi "Ala" manasınadır. Hadiste "karın" ke­limesinin "sırt" manasına kullanılmış olması ihtimalide vardır. Çünkü karın kelimesi daha kapsamlıdır ve sırtı da içine alır." Ebu Muhammed Abdulhak şöyle diyor:"Bu tespit çok güzeldir." Kurtubİ'nin tezkire'de zikret­tikleri bu kadardır[500]Müellif şöyle diyor: "Bu görüşlerin hepsinde şüphe vardır, ibni Mesud'un hadisi şüphesiz sahihtir. Sahih değildir diyenlerin görüşüne itibar edilmez. Onların ruhlarının bu durumda sıkıştıkları görüşüne de katılmıyoruz. Eğer bu doğru olsaydı, çenet ehlinin kendi cesetlerinde sıkışmaları gerekir­di. Cafer'in Rasulullah'ın kendisini içinde gördüğü cesette sıkışık olması gerekirdi. Hiç şüphesiz o şehidlerin efendi­sidir. Fakat Ebu Muhammed'in yaptığı tevillere hiç gerek yoktur. Bize göre onların ruhlarının bu cesetlere konul­masının hikmeti şudur:"Onlar cesetlerini Allah için feda edince, Onun rızası ve sevgisi için vücudlarını acılara ve şiddetli zorluklara maruz bırakınca, Onun emrini yerine getirme ve onun rızasını el­de etme için vücutlarına fenalığı uygun görünce, onların vücudlarmın yerine baki ve nimetler aleminde onlara daha zarif bir cesed verilmiştir. O cesetle yiyip içiyorlar, cennette istediklerini yapmakta serbest kalmaktadırlar.Hayvanların en güzelleri kuşlardır. En güzel renk te yeşildir. Şeffaf cisimlerin en güzeli de camdır. Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Cam sanki ışık saçan bir yıldızdır." (Nur: 24/35) İbni Abbas'm hadisinde olduğu gibi eğer altından olur­sa, daha fazla güzel olur. Özellikle cennetin altınından olur­sa çok daha ferahlatıcı olur. Bunun için Allahu Teala onların . ruhlarını en güzel cesed olan kuş suretine koymuş, en güzel renk olan yeşil renkte yaratmış, en güzel cisim olan ışık saçan Arş'ın gölgesinde duran ferahlatıcı kandillere kon­malarını sağlamıştır. Kerim olan Allah'ın huzurunda o ruh­ların lezzetleri tamamlansın. Onların orada sıkıştıkları nasıl söylenebilir? Hayır. Vallahi bu büyük kurtuluştur. Savaşan­ların cihad edenlerin bunun için çabalaması gerekir.[501]

1142- İmam Ahmed'in Müsned'inde İmam Muhammed b. İdris Şafii'den, onun da İmam Malik b. Enes'ten onun da Zühri'den, onun da Abdurrahman b. Kab b. Malik'ten[502] onun da babasından rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Müminlerin canları[503] bir kuştur. Kıyamet gününde Allah onları kendi cesedlerine dönderinceye kadar cen­netin ağaçlarından yerler.[504]Bu hadis sahih ve büyük bir hadistir. Varlığına az rast­lanan hadislerdendir. Çünkü dört imamdan üçü bu hadisin senedinde toplanmışlardır. Kurtubi "Kab b. Malik'in hadisi" demekle bu hadisi işaret etmektedir.[505]Eğer bütün müminlerin ruhları cennette kuş şeklinde ise, şehidlerin ayırıcı özellikleri nelerdir? Bu soruya birkaç şekilde cevap verilebilir.

Birincisi: İbni Kesir'in tefsirinde zikrettiği farktır. "Müminlerin ruhları çenette kuş şeklindedir. Şehidlerin ruhları ise yeşil kuşların kanundadır. Şehidlerin ruhları genel müminlerin ruhlarına nisbetle sanki binici konu­mundadırlar. Kendileri istedikleri yere uçarlar.sos[506]Bu güzel bir tespittir. Ancak Kab b. Malik'in hadisi İb­ni Mesud'un mevkuf hadisiyle çekişmektedir. Bu hadislerde şehidlerin ruhlarının yeşil kuşlar şeklinde oldukları geçmek­tedir.

ikincisi: Bu fark daha güzeldir. Buradaki müminlerden maksad şehid olan müminin ruhudur. Diğer müminler kaste-dilmemektedir.Şu hadis te bunu desteklemektedir. Abdurrezzak'ın Ma'mar dan[507] onun da Zühri'den, onun da Abdullah b. Kab'dan, onun da babasından rivayet ettiğine göre Rasulul-lah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehidlerin ruhları yeşil kuşların suretindedir. Kıyamet gününde Allahu Teala onları cesedterine dön-derinceye kadar cennetin kandillerinde asılı dururlar."Aynı şekilde yukarıda geçen İbni Mesud'un mevkuf ha­disi de bunu desteklemektedir. Kadı Ebubekir b. Arabi'nin "Siracül müridin[508]kitabında naklettiği de bunu destekle­mektedir. "Allah yolunda öldürülen şehid hariç, mümin­lere yeme ve nimetlerin acele verilmeyeceğinde ümmetin ic-ması vardır."

Üçüncüsü: Normal müminlerin ruhlarıyla ilgili hadiste "taleku" şeklinde rivayet edilmektedir. Kurtubi Tezkire'de şöyle diypr:"Bunun manası dolaşmaktır."[509] Onun hattıyla şöyle nakledilmiştir: "O zaman mana müminlerin ruhları cen­netin ağaçlan arasında uçar, onların arasında dolaşırlar. Kıyamete kadar böyle devam eder. Ancak yeme içme yok­tur. Fakat şehidlerin ruhları yeşil[510] kuşların karnında veya yeşil[511] kuşların suretinde yerler, içerler ve nimetlenirler. Arş'ın gölgesindeki kandillere konarlar." Ben bunun zikredildiğini görmedim. Bu tespit geçen bütün hadisleri bir­biriyle te'Iif etmekte, uyu şturm atadır.Bu faziletlerden biride; Şehidler kabirlerinde[512] fitneye uğramazlar. Haşir sırasındaki bayıltıcı şiddetli sesi[513] işitmez­ler. Allah yolunda at bağlayanın kabrinde fitneye uğrama­yacağı hadislerle sabittir. Şehid ise buna daha hayiktır. Çünkü diğerinden daha faziletlidir. Şehidin kavuştuğu de­receye, at bağlayan ancak şehadete atılmakla, onu beklemek­le kavuşur. O dereceye kavuşan kimseye bu nasıl verilmez.

1143- Nesai'nin Raşid b. Sad'dan[514], onun da sahabeden bir adamdan rivayet ettiğine göre bir adam şöyle dedi:

"Ya Rasulallah! Şehid hariç müminler kabirlerinde fit­neye uğruyorlar. Bu nasıl oluyor?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Başının üzerinde kılıcı parlaması fitne olarak şe­hide yeterlidir[515]Tehzib'de şöyle diyor: "Ebu Hatim ve Harbi'ye göre; Raşid Sevban dan hadis dinlememiştir. Hal al'in Ahmed den nakille söylediğine göre "On­dan dinlememiş olması gerekir." Ebu Zur'a şöyle diyor: "Raşid b. Sad'ın Sad b. Ebi Vakkas'tan rivayeti mürseldir" Takrib: 1/24; Tehzib: 3/226.Şehidin kabir azabından kurtulacağım ifade eden hadisler inşaallah ileride gelecektir.

"Başının üzerinde kılıcın parlaması fitne olarak şehid yeterlidir."Sözünün manası şudur: Kabir fitnesi iki meleğin soru­larıyla oluşur. Bu da kişide bulunan imanın hakikatini be­lirlemek içindir. Savaşa katılan kişi kılıçların parladıgım ve kopardığını, mızraklarm da parlayıp parçaladığını, okların atıldığını[516] ve bir taraftan girip diğer taraftan çıktığını[517]görün. Başlar kesilir, kanlar fışkırır[518]azalar uçuşurlar. İn­sanlar ölü, yaralı ve yere serilenler arasında kalır. O ise bunlar arasında sebat etmekte, arkasını dönüp gitmekte, yenilmemekte ve Allah'a imanı ve onun ceza ve mükafatını tasdik etmekle canını Allah için feda etmektedir. Allahu Teala müminleri şu şekilde vasıflandırmaktadır:"Müminler bölükleri gördükleri zaman, bu Allah'ın ve Rasulumın bize vadettikleridir. Allah ve Rasulu doğru söylediler. Bu onların iman ve teslimiyetlerini artırdı."(Ahzab: 33/22)Bu durum onun imanının imtihanı, denemesi ve fitne olarak ona yeterlidir. Ç"iıük onda biraz şüphe olmuş olsaydı, savaş sırasında arkasını döner, kaçardı, ^endisine vacip olan, sebatı göstermezdi. îçine şüpheler girerdi. Allahu T.ealanın buyurduğu gibi:

"Münafıklar ve kalplerindehastahk olanlar şöyle diy­orlardı: Allah ve Rasulu bie sadece boş şeyler va'd et­tiler."                                                       

Sorularla gelen fitne yerine bu imtihan şehid için yeter­lidir.

1144- Ebu Hureyre'nin Rasulullah dan (s.a.v.) rivayet et­tiğine göre; "Rasulullah (s.a.v.) Cebrail'e (a.s.) Allahu Teala'nm:"Sura üfürülür, yerde ve gökte olanların hepsi yıkılıverdi. Ancak Allah'ın diledikleri hariç."(Zümer: 39/68)Ayetini sordu. Allah'ın yıkılmalarını istemediği kim­seler kimlerdir? Cebrail (a.s.) "Onlar Allah'ın şehidieridir." buyurdu."[519]Hakim rivayet etmiş ve isnadı sahihtir demiştir.

1145-  İbni Ebu Dünya "Cennetin sıfatları" kitabında bundan daha uzun bir hadis rivayet etmiştir. Onun lafızları şöyledir: "Rasulullah (s.a.v.) Cebrail'e (a.s.),"Sura üfürülür ve yerde ve gökte olanların hepsi yıkılıverirler. Ancak Allah'ın diledikleri hariç."(Zümer: 39/68)Ayetini sordu. Cebrail (a.s.) şöyle dedi:"Onlar şehidlerdir. Allah onları kılıçlarını takmış olarak arş'ının etrafma gönderir. Mahşerden melekler en faziletli[520] yakut taşlarıyla onlara gelirler. Başlarında beyaz bir mercan vardır. Altın yükleriyle gelirler. Halis ipekler[521] ve atlaslar[522] onları ilerlemekten alıkor. Yastıkları ipekten daha yu­muşaktır. Onların bir adımları insanların görebildikleri mesafeye kadardır. Onlar cennette atlarla gezerler. Gezin­ti uzadığı zaman şöyle derler:"Haydi gidelim hele Allahu teala kullan arasında nasıl hükmediyor, bakalım" Allahu teala onlara güler. Allahu teala biryerde bir kula güldü mü, ona hesap yoktur.[523]

1146- Ammar'a b. Ebu Hafsa'nın[524]Hicr den biri olan Hi-cr'den[525] onun da Said b. Cübeyr[526] den rivayet ettiğinegöre:"Yerede ve gökte olanların hepsi yıkılıverirler. Ancak Allah'ın diledikleri hariç."[527]Ayeti hakkında şöyle diyor:"Onlar şehidlerdir. Kılıçlarını takarak arş'ın etrafında Al­lah'ın istisna ettikleridir."

İbni Mübarek, Abdurrezak ve başkaları rivayet et­mişlerdir.Hadiste geçen "sunyetullah[528]kelimesi, Allah'ın istisna ettikleri manasınadır. "Suniyyetullah" olma ihtimali de vardır. Mana yine aynıdır.

1147-  İbni Mübarek'in Raşid Ebu Muhammed'den[529] onunda Şehr b. Havşeb'den[530] onun da İbni Abbas'tan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Allahu Teala melekler de gelenler. Bir çağırıcı şöyle çağırır. "Bugün keremin kimin için olacağını herkes bile­cektir." Allahu Teala şöyle buyurur:"Benim velilerime dikkat eden. Benim rızam için kanlarını akıtanlara." Yaklaşana kadar çıkıp gelirler.[531]Bu faziletlerden biri de şehid kendi ailesinden yetmiş kişiye şefaat edecektir.

1148- Nemran b. Utbe ez-Zemani'den[532] rivayet edildi­ğine göre şöyle diyor:"Ümmü Derda'nm yanına girdik. Biz yetimler gitmiştik. Şöyle dedi:"Müjde size Ebu Derda'yı şöyle derken işittim: "Rasu-lullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şehid kendi ailesinden yetmiş kişiye şefaat edecek­tir."[533]

1149- İmam Ahmed'in Hasen isnadia, Taberani ve başkalarının Ubade b. Samit'ten o da Peygamberden yukarı­daki hadisin benzerini rivayet etmiştir. Onun lafzı şöyledir:"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şehidin Allah katında yedi özelliği vardır. Kanının ilk damlasıyla affedilir. Cennetteki yerini görür. İman süsleriyim süslenir. Kabir azabından kurtulur. Büyük korkudan emin olur. Başına vaka" tacı konur. Ondaki bir yakut taşı dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Hurilerden yetmiş iki hanımla evlendirilir. Akra­balarından yetmiş kişiye şefaat eder.[534]Kurtubi Tefsir'inde çok garip bir hadis rivayet etmekte­dir- Şöyle diyor: Rasulullah'tan (s.a.v.) rivayet edildiğine göre şöyle buyuruyor:"Allahu Teala şehidlere beş ikramda bulunmuştur ki onları peygamberlerden hiç kimseye, bana da ikram etmemiştir. Birincisi: Bütün peygamberlerin ruhlarını ölüm meleği kabzetmektedir. Benim ruhumu da o kab-zedecektir. Şehidlerin ruhlarını ise Allahu Teala kudre­tiyle istediği gibi kabzeder. Onların ruhlarına ölüm me­leğini musallat etmez. İkincisi: Bütün peygamberler ölümden sonra yıkanırlar. Ben de ölümden sonra yıka­nacağım. Şehidler ise yıkanmazlar. Onların dünya ve içindekilere ihtiyaçları yoktur. Üçüncüsü: Bütün pey­gamberler kefenlenirler. Ben de kefenlenirim. Şehidler ise kefenlenmezler. Onlar elbiseleriyle defnedilirler. Dördüncüsü: Peygamberler ölünce, onlara ölüler denir. Ben de öldüğüm zaman bana "öldü" denilir. Şehidler ise ölüler diye isimlendirilmezler. Beşincisi: Peygamber­lerin şefaatleri kıyamet günündedir. Benim şefaatim de kıyamet günündedir. Şehidler ise, şefaat edeceklerine hergün şefaat ederler.[535]

Bu faziletlerden biride, Şehidler kıyamet gününde büyük korkudan emin olurlar. Bu, yukarıda Ubade'nin hadisinde geçti.

1150- Mikdam b. Ma'di Keribe'den[536] rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a;v.) şöyle buyuruyor:"Şehidlerin Allah katında altı özellikleri vardır. Ka­nının ilk damlasıyla affedilir. Cennetteki yerini görür. Kabir azabından kurtulur. Büyük korkudan emin olur. Başına vakar tacı konur. Ondaki yakut taşı, dünya ve içindekilerden dahahayırlıdır. Hurilerden yetmiş iki hanımla evlendirilir. Akrabalarından yetmiş kişiye şefaat eder.[537]Abdurrezzak, ibni Mace, Tirmizi rivayet etmişlerdir. Bu rivayet Tirmizi'ye aittir. Sahih hadis olduğunu söylemiştir. Hadîste geçen "dufatun"[538] kelimesi, kan ve başka şeyden fışkıran damla manasınadır. Tirmizi'nin nüshasında "Şehidin Allah katmda altı özelliği vardır." demektedir, ancak hadiste yedi özellik saymaktadır.

1151- Abdurrezzak'in İsmail b. Ayyaş'tan, onun da Buhayr b. Said'den[539], onun da Halit b. Ma'dan'dan, onun­da Mikdam b. Ma'di Keribe'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işittim:"Allah katmda şehidin dokuz özelliği vardır. Kanının ilk damlasıyla affedilir. Cennetteki yerini görür. İman süsüyle süslenir. Kabir azabından kurtulur. Hurilerle evlendirilir. Büyük korkudan emin olur. Yakuttan vakar tacı başına konur ki dünya ve içindekilerden daha hayır­lıdır. Hurilerden yetmişiki aten hanımla evlendirilir. Akrabalarından yetmiş kişiye şefaat eder.[540]Bu lafızda Hurileri iki kere zikrederek dokuz özellikle ri­vayet etmiştir. Zikredilen birinci Hurilerin, ruhunun çıkışı sırasında inenler olmaları ihtimali de vardır. İleride gele­cektir. Ayrıca cennette onlarla evlenecektir.Bu faziletlerden biri de, şehîd kanının ilk damlasıyla günahları affedilir ve cennetteki yerini görür.Ubade'nin ve Mikdam b. Ma'di Keribe'in hadisleriyle, kanının ilk damlasıyla günahlarının affedileceği yukarıda geçti.

1152- Sehl b. Ebu Umame b. Şehrin[541] babasından[542] onun da dedesinden[543] rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Şehidin akan ilk kan damlasıyla bütün günahları affedilir[544]Beyhaki sünen'inde, İbn Vehb yoluyla Abdurrahman b. Sa'd'dan[545] o da Sehl'den rivayet etmiştir.

1153- Mücahid'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor: Yezid b. Şecere[546]arkadaşlarının arasında ayağa kalktı ve şöyle dedi: "Ben yeşil, kırmızı ve sarının arasında sabahladım. Evlerde de bundan vardır. Yarın düşmanla karşılaştığınız zaman sürekli ilerleyin. Rasulullah'ı şöyle derken işittim:"Bir adam bir adım atarsa Huri de ona doğru bir adım atar. Eğer o gecikirse onlar da ondan kaybolurlar. Eğer şehid edilirse, ilk kan damlası onun hatalarına kef-faret olur. İki tane huri onun yanına iner ve onun üzerin­deki toprakları silerler. Ona şöyle derler: "Merhaba vaktin geldi." O da: "Merhaba sizin de vaktiniz geldi." der.[547] îbn Ebu Şeybe Muhammed b. Fudayl'den[548]o da Yezid b. Ebu Ziyad'dan[549] o da Mücahid'den böyle rivayet etmiş ve Rasulullah'dan işittiğini açıkça söylemiştir.Ebu Zur'a "Kufeli'dir, yumuşaktır, hadisi yazılır ama delil olmaz" diyor.İbn Kesir'de Esedü'l-ğabe'de[550]Hannad b. Seriy'den[551]rivayet etmiştir. İbn Ebu Şeybe sahih bir senedle mevkuf olarak rivayet etmiştir. [552]Aynı şekilde Abdurrezzak da sahih bir senedle mevkuf olarak rivayet etmiştir. [553]Taberani [554] daha uzun bir metinle iki yolla rivayet etmiştir. Bu yol­lardan biri sahihtir. Yukarıda geçti.

1154- Bu hadisi Beyhaki Haşr bölümünde rivayet et­miştir. Ancak onun metni şöyledir:"Sizin birinizin akan kanının ilk damlası ile Allah onun günahlarının hepsini düşürür.[555] Ağacın yaprak­larının düştüğü[556] gibi iki huri aceleyle gelip onun yüzün­deki toprağı silerler. Ona şöyle derler: "Vaktin geldi" O da: "Sizin de vaktiniz geldi" der.[557] Yüz tane yeni elbise giydirilir. Eğer onlar bu iki parmağımın arasına konul­sa, onlara geniş gelirdi. Adem oğlunun kumaşından değildir. Onlar cennetin bitkilerindendir. Allah katında sizin isimlerinize ve simanıza yazılır."[558]Hadiste geçen "Kudemen! Kudemen!" kelimesi savaşa teşviki ifade eden kelimelerdir. Dilciler şöyle diyor:"Kişi yükselmediği zaman "Mada kudemen" denilir.[559]"Ana" kelimesi ise "vakti geldi" demektir. "Ana şeyin" vakti geldiği zaman kullanılır.[560]

1155- Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Kul Allah yolunda öldürüldüğü zaman, kanından yere düşen ilk damla ile Allah onun bütün günahlarını affeder. Sonra ona cennetten bir çarşaf gönderir. Onda nefsi kabzedilir. Cennetten bir cesed gönderilir. Ruhu ona biner. Sonra melekler yükselirken sanki yaratıldığından beri onlarla berabermiş gibi olur. Göğe gelinceye kadar yükselirler. Hangi kapıya gelirlerse, orası mutlaka açılır. Hangi meleğin yanından geçerlerse, melek ona dua eder ve onun için istiğfar diler. Taki sonunda Rahman'a gelirler. Meleklerden önce o secde eder. Ondan sonra melekler secde ederler. Sonra Al-lahu Teala onu affeder ve temizler. Sonra oradan şehid-lerin yanına geçer. Onları bahçelerde, ipek elbiseler içinde bulur. Yanlarında bir öküz ve bir balık vardır. Onlar için oynuyorlar. Hergün bir önceki günde oynadıklarından fark­lı oynarlar. Balık cennetin nehirlerinde yüzer. Akşam olunca öküz onu boynuzuyla dürter ve onu keser. Şehidler onun etinden yerler. Onun etinde, cennet nehirlerindeki herşeyin tadını bulurlar. Öküz cennette çobansız geceler. Cennetin meyvelerinden yer. Sabah olunca balık onun üzerindedir. Kuyruğuyla öküzü keser. Onun etinden yerler. Etinde cen­net meyvelerinin hepsinin tadını bulurlar. Şehidler kendi yer­lerine bakarlar ve kıyamet saatinin gelmesi için Allah'a dua ederler."[561]Taberani "Kebir'de" Hişam b. Sad yoluyla -ki o zayıftır-Zeyd b. Eşlem den, o da Abdurrahman b. Beytemani'den[562], o da Abdullah'tan rivayet etmiştir.Hadiste geçen "Reytetün" kelimesi bir görüşe göre mendil manasınadır.[563] Diğer bir görüşe göre ise iki parça olmayan her türlü Örtüdür.[564] İbni Sekit'e göre ince ve yumuşak olan her elbise Reyte'dir.Hadiste geçen "Nafişen"[565]kelimesi ise yayılmajnana-smdadır. "Ennefeşu" gece yayılmasıdır.Bu faziletlerden biri de, şehid kanı kurumadan Hurileri ?örür.Bu Yezid'in bir önceki hadisinde geçti.

1156- Ebu Hureyre den rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Rasulullah'm yanında şehidler zikredildi. Şöyle buyurdu:"Şehidin kanı yerde kurumadan onun hurilerden olan iki zevcesi onun yanına gelirler. Bunlar sanki emzirdiğini düz geniş bir arazide kaybeden ana gibidirler. Her birinin elinde birer tane elbise vardır ki, her biri dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."[566]Abdurrezzak Hilal b. Ebu Zeyneb'den, o da bir adam­dan[567] o da Ebu Hureyre den rivayet etmiştir.İbni Ebi Şeybe ve İbni Mace'de Hilal den[568], o da Şehr den, o da Ebu Hureyre'den rivayet etmişlerdir. Bu isnad da Hasen bir isnad'dır.Hadiste geçen "Zi'r"[569] kelimesi, emziren manasınadır.

"[570] kelimesi ise, süt emmekte olan deve yavrusu-dur.

 

Fasil

 

"Berrah"[571] kelimesi ise, içinde ağaç ve bitki olmayan geniş yer manasınadır. Hadisin manası şudur: "Şehidin hurilerden olan iki hanımı, aceleyle onun kanı yerde kuru­madan onun yanına gelirler. Yavrusunu emziren devenin, kaybettiği yavrusunu bulunca, ikisinin arasına girebilecek harhangi bir şeyin olmadığı düz ve geniş bir arazide şevk­le yavrusuna.geldiği gibi onlar da gelirler.Hadiste geçen "Edalleta" kelimesi "Ezalleta" şeklinde de rivayet edilmiştir. Bu durumda mana; Huriler, devenin yavrusunu gölgelediği gibi şehidi gölgelerler. Güneş v.b. şeylerin ısısından, sıcaklığından koruyacak, ağaç, gölgelik gibi şeylerin olmadığı bir yerde, onu bunlardan korurlar.

1157-  Abdürrezzak'm sahih bir senedle Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Savaşta iki taraf karşılaşınca, Allahu Teala, hurileri yeryüzü semasına indirir. Bir adamın ilerleyişine razı olun­ca, "Allah'ım onu sabit kıl" derler. Eğer biri kaçarsa, ondan gizlenirler. Eğeröldürülürse, onun yanına inerler, yüzünde­ki toprağı silerler. Şöyle derler:"Allah'ım! Onu toprağa gömeni[572] sen de toprağa göm. Toprağa bulayanı sen de toprağa bula."[573]Hadiste geçen "Yerdeyne Kudumehu" Yani düşmana karşı ilerleyişi ve cesaretine razı olurlarsa, manasınadır.Bu faziletlerden birisi de, Allah yolunda şehid olan, galip gelip selametle dönen kimseden daha hayırlıdır.

1158-  Ahmed, İbni Ebi Şeybe, Ebu Ya'Ia'nm sahih is-nadla, İbni Hibban'ın da Sahih'inde Cabir'den rivayet et­tiklerine göre, bir adam şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Hangi cihad daha efdaldir?" Rasulullah: "Kanının akıtıldığı, azalarının deşildiği cihad.[574] Buyurdu.İbni Ebi Şeybe Abdullah b. Amr'dan da benzerini ri­vayet etmiştir.

1159- Abdullah b. Habşi el-Hasemi'den rivayet edildiğine göre Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle soruldu:"Hangi amel daha efdaldir?" Şöyle buyurdu: "İçinde şüphe olmayan iman, içinde ğululun olmadığı ve açık bir delilin olduğu cihad."Hangi namaz daha hayırlıdır?" denilince,"Uzun kunut."[575] -[576]buyurdu."Hangi sadaka daha hayırlıdır?" denilince,"Fakirliğin zorladığı zamandaki sadaka." buyurdu."Hangi hicret daha efdaldir?" denilince,"Allah'ın haram kıldığından hicret etme." buyurdu."Hangi cihad daha efdaldir?" denilince,"Müşriklerle canı ve malı ile savaşma."[577] buyurdu."Hangi ölüm daha şereflidir?" denilince,"Kanının akıtıldığı ve azalarının deşildiği ölüm."[578]Buyurdu.Ebu Davud ve Nesai rivayet etmişlerdir. Bu rivayet Ne-sai'nindir.

1160- Amr b. Abese'den rivayet edildiğine göre; bir adam şöyle dedi:"Ya.Rasulallah! İslam nedir?" Rasulullah (s.a.v.):"Kalbinin teslim olması ve müslümanların senin elin­den ve dilinden emin olmalarıdır." buyurdu. Adam:

"Hangi İslam daha efdaldir?" dedi."İmandır" buyurdu. Adam:"İman nedir?" dedi."Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve öldükten sonra dirilmeye inanmandır." buyurdu. Adam:"Hangi iman daha efdaldir?" dediv"Hicrettir" buyurdu. Adam:"Hicret nedir?" dedi."Kötülükten kaçmandır?" buyurdu. Adam:Hangi hicret daha efdaldir?" dedi.Cihad'tır" buyurdu. AdamCihad nedir?" dedi.Kafirlerle karşılaştığın zaman, onlarla savaş-mandır." buyurdu. Adam:"Hangi cihad daha efdaldir?" dedi."Azalarının deşildiği ve kanının akıtıldığı cihad-dır."[579] buyurdu.Ahmed sahih senedle, Taberani, Beyhaki ve başkaları ri­vayet etmişlerdir.

1161- İbni Mace'nin Amr b. Abese'den rivayet ettiğinegöre şöyle diyor:"Ya Rasulallah! Hangi cihad daha efdaldir?" dedim.Şöyle buyurdu: "Azalarının deşildiği ve kanının akıtıldığı cihaddır."[580]

1162- Ebu Zer'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Ya Rasulallah! Hangi kölelik daha efdaldir?" Rasulul-

lah:"Para yönünden en paralısı ehlini en çok mesud edeni­dir." buyurdu. Ben:"Hangi cihad daha efdaldir." dedim."Kanın akıtıldığı, azaların deşildiği cihaddır."[581]buyurdu."Ahmed, Taberani, İbni Hİbban Sahih'inde rivayet et-. mislerdir. Uzun bir hadiste rivayet etmişlerdir. Bu hadiste peygamberlerin sayıları, vasiyetler ve başka şeyler de zik­redilmiştir.Müellif şöyle diyor: Bütün bu hadislerle "Galip gelen, öldürülenden daha efdaldir" sözünün batıl olduğu ortaya çık­maktadır.

1163- İbni Mübarek'in Cerir b. Hazim'den rivayet et­tiğine göre şöyle diyor:"Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr'i şöyle derken işittim:"Amr b. As geçip tavaf yaptığı sırada, Kureyş'ten bir topluluğun halka oluşturup oturduklarını gördü. Onlar da Amr'i görünce şöyle dediler:"Sizden Hişam mı daha efdaldir. Yoksa Amr mı?" Amr tavafını bitirince yanlarına geldi ve şöyle dedi:"Beni görünce birşeyler söylediğini gördüm. Ne söyle­diniz?" Onlar:

"Sen ve Hişam'dan hanginizin daha efdal olduğuun söyledik." dediler. Amr şöyle dedi:"Bunu size söyleyeyim. Biz Yermuk savaşma katıldık, ikimiz de geceleyince Allah'tan şehadet istedik. Sabah olunca ona nasip oldu, bana nasip olmadı. Bunda da görü­lüyor ki, o benden daha faziletlidir."Bu hadiste Amr şehidin selametle geri dönenden daha faziletli olduğunu açıkça ifade etmektedir.[582]Buhari, Azad: 3/117'de birinci bölümü rivayet etmiştir.Müslim İman: 1/89, No: 146'da, Birinci bölümü rivayet etmiştir.197

1164- Ibni Mübarek'in bu hadisle ilgili bir rivayetinde ise Amr şöyle diyor:"Bunu size haber vereyim. Biz müslüman olduk ve Ra-sulullah'a (s.a.v.) icabet ettik. Onunla nasihat ettik." Yer-muk'u zikrederek şöyle dedi:"O yıkanıp temizlenene ve giyinene kadar ben örtüyü tut­tum. Sonra ben yıkanıp temizlenene ve giyinene kadar, o Ör­tüyü tuttu. Sonra Allahu Teala'ya dua ettik. Allah onunki-ni kabul etti. O benden hayırlıdır -üç kere- Ohunkini kabul etti. O benden daha hayırlıdır. Onunkini kabul etti. O ben­den daha hayırlıdır."[583]Bu faziletlerden birisi de, şehid Allah yolunda öldürülür­ken, ölüm acısından sadece bir çimdikleme[584]acısı kadar acı hisseder.

1165- Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehid ölümün dokunmasından sadece, birinizin çimdiklenirken gördüğü dokunmayı görür.Tirmizi rivayet etmiş ve "Bu hadis sahih ve Hasendir" demiştir. Nesai, Ibni Mace, İbni Hibban Sahih'inde, Beyhaki Sünen'inde rivayet etmişlerdir. Beyhaki'nin rivayeti şöyledir:"Şehid ölüm acısından sadece birinizin çimdiklenirken gördüğü acıyı görür."Taberani "evsat" da Ebu Katade'den rivayet etmiştir.

1166- Enes b. Malik'den rivayet edildiğine göre Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"İki taraf karşılaşıp, sabır indiği zaman, ölüm şe­hide, yaz gününde soğuk bir sudan daha kolay gelir."[585]Bunu "Şifa'us-Sudur" da zikretmiştir. Şöyle diyor: Mer-fu bir hadiste şöyle diyor:"Karıncanın ısınması[586]şehide kılıcın dokunmasından daha zor gelir. Belki yaz gününde, soğuk bir suyu içmek­ten çok iştiyakla ölümü ister.[587]

1167- İbni Asakir'in Hişam b. Ammar'dan[588]onun da AbDarimi Cihad: 2/205'de Muhammed b. Yezid er-Rufai yoluyla, Saf­van b. İsa'dan rivayet etmiştir.Beyhaki Sünen'ül-Kübra Siyer: 9/164'de, Said yoluyla, Muhammed b. Aclan'dan rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid Cihad: 5/290'da Ebu Katade'den rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani Evsat'ta nakletmiştir. Senedindeki Reşid b. Sad zayıftır.dulhamid b. Habib b. Ebil İşrin'den[589], onun da Evzai'den, onun [590]da Amr b. Şuayb'dan[591]onun da babasından[592], onun da dedesi Abdullah b. Amr b. As^an rivayet ettiğine göre Rasululfah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:İbni Main şöyle diyor: "Sikadır." Mürre, "yumuşaktır" diyor. İçli "sikadır" diyor. Mürae "saduktur" diyor. Nesai "fena değildir" diyor. Darekutni "saduktur" diyor. Ebu Hatim: "Hişam yaşlanınca, değişti. Hadis yanına getirilince okuyor, telkin kabul etmeye başlıyordu. Önceleri daha iyi idi."Takrib'de şöyle diyor: "Nusayr, saduktur. Yaşlanınca telkin kabul et­ti. İlk hadisleri daha sahihtir. Onuncu tabakanın büyüklerindendir. Ma'ruf Hayyat'dan hadis dinlemiştir. Ancak maruf, sika değildir. Kırkbeş yılın­da vefat etmiştir. Doksan iki yaşında idi."değildir" diyor. İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir.Takrib: 1/467, No: 808; Cerh: 6/11, No: 49; Tehzib: 6/112, No: 224."Ölümün bir milyon kılıç darbesinden daha şiddetli acısı vardır. Bir dağın birisinin başında olması, bun­dan daha hafif gelir.[593] Fakat şehide ve zulümle öldürü­lene ölüm, bir karıncanın çimdiklemesinden daha hafiftir. AI la hu Teaiamn bir meleği vardır. Her gece se­her vakti şöyle nida eder: "Ey kabirlerin ehli! Kime gıpta ediyorsunuz?" Zannederim şöyle dedi:

"Onlar şöyle derler: "Şehide şehid hergün rabbine iki kere bakmakta, dünyaya iştiyak duymamakta ve ona üzülmemektedir.[594]

1168- Bezzar ve Beyhaki'nin Enes b. Malik'den rivayet ettiklerine göre RAsulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Şehidler üç tanedir."Hadisi zikrederek şöyle dedi:"Üçüncüsü canıyla ve malıyla yola çıkar. Sevabım Allah'tan bekleyerek öldürmek ve öldürülmek ister."Babam bana haber verdi" deseydi, sıhhatinse şüphe kalmazdı. Babasından, o da dedesinden naklettiği hadisle, ikinci dedesi Abdullah b. Amr kastedilmektedir. Muhammed b. Abdullah değil. Şuayb, Abdul­lah'tan dinlediğini açıkça belirtmiştir. Bu dinlenmesi doğrudur."Takrib'de şöyle diyor: "Saduktur. Beşinci tabakadandır. Yüz on beş yılında öldü."Tehzib: 8/48, No; 80; Takrib: 2/72, No: 607.Eğer öldürülür veya ölürse, kıyamet gününde yalın kı­lıç, kılıcını boynuna koyarak gelir. İnsanlar dizlerinin üzerine[595] çökmüşlerdir. Şöyle der: "Bizlere yer açılmı­yor mu? Biz kanımızı ve malımızı Allah için sarfettik."Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Nefsim elinde olana yemin ederim ki bu İbrahim Halilurrahmana veya peygamberlerden birine söylense, onlara hemen yol açılır. Vacip olan haklarından dolayı. Arş'ın altında duran nurdan minberin yanına gelirler. Onun üzerine otururlar. İnsanlar arasında nasıl hükme-dildiğine bakarlar. Ölüm acısını[596] görmezler, berzah aleminde üzülmezler. Büyük çığlık onları korkutmaz. He­sap, terazi, sırat köprüsü onları ilgilendirmez."[597]Hadisin tamamı ileride gelecektir. Şeyh Şihabuddin Sühreverdi'nin[598] babasının "Mecmu'ul-Letaif' inde şöyle göldüm: Bazıları şöyle derler:Allah'ım beni benden aldat -hiç acı duymadan beni aniden al demek istiyor- Bir gezintiye gider. Bir bahçede uyur. Aniden kafirlerden bir topluluk ona rast gelir ve onun başını keserler. Onu tanıyanlardan bazıları onu rüyada gördüler ve durumunu sordular. Şöyle dedi: "Bahçede uyu­yordum. Gözlerimi açtığımda cennetteydim."[599]İbni Mübarek[600] bu hikayeyi daha uzunca rivayet etmektedir. Yukarıda geçen iki esirin hikayesinde de, tağutlar onlara dinlerinden dönmelerini teklif ederler. Onlar kabul et­mezler. Onları, içinde yağ bulunan ve üç gün boyunca kay­natılan kazanlara atmışlardı. Atılır atılmaz da onların kemik­leri etlerden ayrılıp yağın üzerinde yüzmeye başlamıştı. Kardeşleri onları görünce durumlarım sormuş ve şöyle ce­vap almıştı:"Sadece senin gördüğün o dalma olayıydı. Hemen firdev-se çıktık."

Bu faziletlerden birisi de, Melekler şehidlerin yanına her kapıdan girerek onlara selam verirler.

1169- Abdullah b. Amr dan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle derken işittim:"İlk cenete girecek insan gurupdan[601]hicret eden, kendileriyle belalarının def edildiği, emrolunduklarında işittik ve itaat eden fakirlerdir. Onlardan birinin sulta­nın yanında bir ihtiyacı olsa, ölene kadar o ihtiyacı gide-rifmez. O içinde kaldığı halde ölür. [602]a hu Teala kıyamet gününde cenneti çağıracaktır. Cennet bütün süsleri ve 1 güzelliğiyle gelecektir. Allahu Teala şöyle buyuracaktır:"Benim yolumda savaşıp öldürülen veya eziyet çe­ken, yolumda mücadele eden kullarım nerede? Cennete giriniz." Hesap vermeden cenete girerler. Melekler ge­lir, secde eder ve şöyle derler:"Ey Rabbimiz! Gece gündüz senin hamdinle birlikte, seni teşbih ve takdis ederiz. Bizlere tercih ettiğin bu kimseler kimdir?" Allahu Teala şöyle buyurur:"Onlar, yolumda savaşan veya eziyet çeken kulla-rımdır." Bütün kapılardan melekler yanlarına girerler. Şöyle derler:"Sizlere selam olsun. Sabrettiğinizden dolayı, ne gü­zel baki yerdir.[603]Ahmed, Bezzar, İbni Hibban Sahih'inde ve Hakim riva­yet etmişlerdir. Hakim "isnadı sahihtir" demiştir.İbni Mübarek'in Evzai'den, onun da Muttalib b. Han-teb'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Şehidin Sana ile Cabiye arası kadar bir odası vardır. Ta­vanı inci ve yakuttur. İçi misk ve güzel kokudur. Melekler onun yanına Rabbinden bir hediye ile girerler. Başka bir ka­pıdan başka melekler rabbinden başka bir hediye ile girin­ceye kadar orada kalırlar.[604]Bu faziletlerden birisi de, Allah yolunda şehid olandan Allah razı olur ve ondan sonra da ğazab görmezler.

1169-  Enes'den rivayet edildiğine göre; "Peygambere bazı insanlar gelip şöyle dediler: "Bizimle beraber bazı adamlar gönder ki, bize Kur'an'ı ve sünneti öğrensinler." Ra-sulullah (s.a.v.) onlara ensardan yetmiş kişi gönderdi. On­lara Kurra deniliyordu. Dayım Haram da[605] içindeydi- Bun-îar geceleri Kur'an'ı okuyup, aralarında müzakeresini yapı­yorlardı ve öğreniyorlardı. Gündüzleri mescide su getirip ko­yarlardı. Odun kesip satarlar ve onunla Suffe ashabına ve fa­kirlere yemek alırlardı. Rasulullah (s.a.v.) onları gönderdi. Gidecekleri yere varamadan onlara sıldirdılar ve öldürdüler. Onlar şöyle dediler:"Allah'ım! Sana kavuştuğumuzu, senden razı olduğu­muzu ve senin de bizden razı olduğunu peygamberimize ilet." Bir adam Enes'in dayısı Haram'a gelip mızrakla onu yere yıktı ve öldürdü. Haram şöyle dedi:"Ka'be"nin rabbine yemin olsun ki kurtuldum." Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kardeşleriniz öldürüldü. Onlar şöyle dediler: "Al­lah'ım! Sana kavuştuğumuzu, senden razı olduğumuzu ve seinn de bizden razı olduğunu peygamberimize ilet.[606]Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.

1170- Buhari'nin rivayeti şöyledir: "Rasulullah (s.a.v.) Süleymoğullarından bir topluluğu, yetmiş kişiyi Amiro-ğullarına gönderdi. Gidince dayım onlara şöyle dedi:"Ben önden gideyim. Eğer bana eman verirlerse onlara RasuluUah'tan (s.a.v.) haber veririm. Eğer vermezlerse siz benden daha yakınsınız." İlerledi ve ona eman verdiler. Dayım onlara Rasulullah'dan (s.a.v.) bahsederken, kendi­lerinden bir adama işaret ettiler ve adam onu yere yıkarak öldürdü. O şöyle dedi:Allahu Ekber. Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki kurtul­dum." Sonra diğerlerine yöneldiler. Topal bir adam hariç hepsini öldürdüler^ O da dağa çıktı. Cebrail (a.s.) Rasulul-lah'a (s.a.v.) onların Rablerine kavuştuklarını, Rablerinin on­lardan razı olduğunu ve onları da razı ettiğini bildirdi. Biz

"Rabbimize kavuştuğumuzu, onun bizden razı olduğunu ve bizleri de razı ettiğini kavmimize iletin" cümlesini Kur'an'dan okurduk. Sonra neshedildi.[607]

1171- Buhari'nin "Reci" gazvesi babında Urve b. Zübeyr'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Biri Mauna'da Öldürülenler öldürülünce ve Amr b. Ümeyye ed-Damiri'de[608] esir edilince, Amir b. Tufeyl[609] ona şöyle dedi:"Bu kim?" -Bir ölüye işaret etti.- Amr b. Ümeyye:"Bu Amir b. Fuheyre'dir.[610] dedi. Amir:"Sen de gördünkü o öldürüldükten sonra, onunla yer arasındaki boşluğa bakmam için havaya kaldırıldı, sonra yere bırakıldı." Onların ölüm haberleri ve meydana gelenler Ra-sulullah'a (s.a.v.) bildirildi. Şöyle buyurdu:"Arkadaşlarınız musibete uğradılar. Onlar Rab-Ierinden istekte bulunup şöyle dediler:"Ey Rabbimiz! Bizden kardeşlerimize bildir ki biz senden razı olduk ve sen de bizden razı oldun." Allahu Teala da onlardan haber verdi.[611]

1172-  Buhari'nin Enes'den naklettiği rivayetle şöyle diyor: "Bi'ri Mauna'da öldürülenler hakkında Kur'an'dan ayet indi ve biz onu okuyorduk. Sonra nesh edildi:"Rabbimize kavuştuğumuzu, Rabbimizin bizden razı olduğunu ve bizim de ondan razı olduğumuza kavmimize iletin[612]

1173-  Mani Mubarek'in kitabında Ma'mar'dan, onun da Zühri'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Urve b. Zübeyr Amir b. Füheyre'nin o gün öldürüldü­ğünü sanıyordu. Fakat onun cesedi bulunamadı. Sonra me­leklerin onu defnettiklerini gördüler.[613]

1174-  İbni Mubarek'in sahih bir isnadla Enes'ten ri­vayet ettiğine göre şöyle diyor:"Haram b. Milhan Bi'ri Mauna günü yere yıkılıp öldürülünce kanı yüzüne ve başına sürdü. Sonra şöyle dedi: "Ka'be'nin Rabbine yemin olsun ki kurtuldum.[614]Bu faziletlerden biri de, şehadette daha önce iyi amellerin yapılması şart değildir. Onda irade ve seçmenin olması yeterlidir.

1175- Bera b. Azib'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Demire razı olmuş bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Savaşayım mı? yoksa müslüman mı olayım?" Rasulullah (s.a.v.):"Müslüman ol, sonra savaş" dedi.Adam müslüman oldu. Sonra savaştı ve öldürüldü. Ra­sulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Az amel yaptı, çok ecir aldı."[615]Buhari ve başkaları rivayet etmişlerdir.

1176-Said b. Mansur bu hadisi Sünen'inde rivayet et­mektedir. Onun rivayeti şöyledir:"Bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve savaştayken şöyle dedi:"Müslüman olmam benim için hayırlı mı?" Rasulullah (s.a.v.):"Evet" dedi. Adam:"Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şahedet ederim ki sen onun elçisisin" dedi. Sonra"Oldürülünceye kadar savaşmam benim için hayır-lımıdır?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Evet" dedi.Adam saldırıya geçti. Sonra onu sıkıştırdılar ve öldürülü. Rasulullah (s.a.v):"Az amel yaptı, çok ecir aldı."[616] buyurdu."

1177- Ebu Musa'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) bir savaşa çıktı. Müşriklerden biri çıkıp düello iste­di. Bir müslüman ona karşı çıktı. Müşrik onu öldürdü. Baş­ka biri daha çıktı. Onu da öldürdü. Sonra gelip RasuluUah'ın (s.a.v.) karşısında durdu ve,"Ne için savaşıyorsunuz?" dedi. Rasululah (s.a.v.):"Dininiz için savaşıyoruz. İnsanlar Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve Rasulu olduğuna şehadet edinceye kadar ve Allah için hak alın­caya kadar onlarla savaşıyoruz." Dedi. Adam:"Vallahi bu güzel bir şeydir. Ben buna iman ettim." de­di. Sonra müslümanlann tarafına geçti. Müşriklere saldırdı. Oldürülünceye kadar onlarla savaştı. Öldürülünce getirilip öldürdüğü müslümanlann yanına kondu. Rasul- lah (s.a.v.):"Bunlar cennet ehlinin en çok birbirlerini seven kişi­leridir."[617] buyurdu.Taberani "Kebir ve "Evsat" da sahih isnadîa zikretmiştir. Senedde Mes'udi'nin[618] bulunması sıhhatine zarar ver­memektedir. Çünkü îbni Mübarek karıştırmadan önce, ha­disi ondan işitmiştir.Hadiste geçen "Tehabben" kelimesi Muhabbet kökünden gelmektedir. Yani onlar, cennet ehlinden aralarında sevginin en şiddetli olduğu kimselerdir. Çünkü önce Öldürülen müs-lümanlar, bu büyük nimetlerin ve yüce sevabın kendilerine verilmesine sebeb olan katillerini orada görmektedirler.

1178- İbni Mübarek ondan da Beyhaki ve başkalarının Abdurrahman b. Yezid b. Cabir'den[619]onun da Kasım b. Abdurrahman Ebu Abdurrahman'dan[620]rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Fadale b. Ubeyd ile beraber Rum topraklarına savaşa git­tik. Fadale o seferden başka*Rum topraklarında savaşmadı. Biz gidiyorken ordu komutam olan Fadale hızlanarak iler­ledi. O zamanlar amirler, Allah için korumaya çalışanları dinlerlerdi. Birisi şöyle dedi:

"Ey Amir! İnsanlar bizden koptu.[621] Dur da bize yetişsin­ler." Fadale bir tepenin bulunduğu ve tepede bir kalenin olduğu düz bir ovada durdu. Bazımız durduk, bazılarımız at­larımızdan indik. Bu sırada arkamızda bıyıklı, kırmızı bir adam gördük. Onu alıp Fadale'ye götürdük. "Bu adam kale­den eman ve anlaşma olmadan indi" dedik. Fadale ona:"Durumun nedir?" diye sordu. Adam şöyle dedi:"Dün domuz eti yedim. İçki içtim ve ailemin yanına git­tim. Ben uyuyorken iki adam yanıma geldi. Karnımı yıka­dılar. Beni iki kadınla evlendirdiler. Bu kadınların biri di­ğerini kıskanıyordu. Adamlar bana "Müslüman ol" dediler. Ben müslümanım "Adam bunu söyler söylemez, kaleden bi­ze birşey atıldı. Demir içimizden gelip onun boynuna değ­di. Fadale:"Allahu Ekber. Az amel yaptı, çok ecir aldı. Kardeşinizin namazını kılın." dedi. Adamın cenaze namazını kıldık. Son­ra defnettik ve yolumuza devam ettik."Abdurrahman şöyle diyor:"Kasım şöyle diyor: "Bu zikrediliyor ve ben bunu gördüm.[622]

Hadiste geçen "z'ir" kelimesi, kendisiyle atış yapılan demir manasınadır.

1179- Cabir den rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) ile beraber Hayber savaşındaydı. Bir seriyye çıktı ve koyun otlatan birini buldular. Alıp Ra-sulullah'a (s.a.v,) getirdiler. Allah'ın konuşmasını istediği şeylerle, adamla konuştu. Adam şöyle dedi:"Ben sana ve getirdiklerine iman ettim. Koyunları ne yapacağım. Onlar emanettirler. Her birinin bir veya iki koyunu içinde var." Rasulullah (s.a.v.):"Onların yüzlerine taş at.[623] Onlar sahiplerine gider­ler." dedi.Adam kumdan veya topraktan bir avuç aldı ve koyunların yüzlerine attı. Koyunlar dönüp süratle sahiplerine gittiler. Sonra adam savaş saffına geldi. Ona bir ok isabet etti ve adam Öldü. Allah için bir secde bile etmemişti.Rasulullah (s.a.v.):"Onu çadıra götürün." dedi.Adam Rasulullah'ın (s.a.v.) çadırına götürüldü. Rasulul­lah (s.a.v.) işiti bitirince onun yanma girdi ve sonra çıktı. Şöyle buyurdu:"Arkadaşınızın İslam'ı güzel oldu. Yanma girdiğimde yanında hurilerden olan iki hanımı vardı."[624]Hakim ve Beyhaki Şurahbil b. Sad'dan[625] o da Ca-bir'den[626] rivayet etmişlerdir. Hakim "isnadı sahihtir" demiş­tir.Müellif şöyle diyor: "Bu şehidin adı "Yesar”[627] dır. Ya­hudi bir Amir'in kölesiydi. İbni Abdulberr şöyle diyor:"Vakidi onu Yesar diye isimlendirmiştir. İbni îshak ise onu Eslam diye isimlendirmiştir."

1180- Sultan Mahmud b. Zengi'nin "El içtihad fi fadlil cihad" adlı eserinde İbni Abbas'tan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) koyunlarını çağırıp[628] dönderen bir çoban gördü. Ridasını alıp kendisine sardı. Kapıda Bilal'le karşılaştı."Bu saatte bu ses nedir ey Bilal?" dedi.Bilal çıkınca çobanın koyunlarını terkederek Rasulullah'a (s.a.v.) doğru geldiğini gördü. Adam şöyle dedi:"Ey Muhammedi Senin gönderildiğini işittim. Ben koyunlarımı bıraktım. Onları kim koruyacak?" Rasulullah (s.a.v.):"Allah" dedi. Adam:"Bana neyi emredersin?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Allah'tan başka ilah olmadığına, onun ortağının bulunmadığına ve MuhammedMn onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmeni," buyurdu. Adam:"Belki Rabbin beni hakir görür." dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Hayır" dedi. Adam:"Bana bir kılıç ver" dedi. Ona bir kılıç verdi. Sonra:"Düşmanın sağ tarafına saldır." dedi. Adam o tarafa saldırdı ve öldürüldü. Rasulullah (s.a.v.) başında durarak şöyle buyurdu:"Bu, Aliahu Tealâ'mn hakkında şöyle dediği kimse­lerdendir:"İman edip imanlarına zulüm bulaştırmayanlar. İşte onlara emniyet vardır ve hidayete erenler onlardır."(En'am: 6/82)[629]Bu faziletlerden birisi de, Allah yolunda şehid olan kim­seyi peygamberler ancak peygamberlik derecesi ile geçer­ler.[630]

1181- Utbe b. Abduselma'dan -sahabeden birisiydi- ri­vayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Öldürülenler üç çeşittir. Mümin bir adam canı ve malıyla Allah yolunda mücadele eder. Taki düşmanla karşılaşır ve öldürülünceye kadar onlarla savaşır. Bu adam, Arş'ın altında Allah'ın cennetiyle göğsü genişletilen şehiddir. Peygamberler onu ancak peygamberlik de­recesi ile geçerler. Bir adamda hata ve günahlardan do­layı nefsinden korkar. Allah yolunda canı ve malıyla mücadele eder. Taki düşmanla karşılaşınca öldürulün­ceye kadar onlarla savaşır. Bu adam temizlenmiştir. Hata ve günahları silinmiştir. Kılıç hataların silicisidir. Cennetin istediği kapısından girer. Cennetin sekiz, cehen­nemin yedi kapısı vardır. Bazısı bazısından daha efdal-dir. Münafık adam da canı ve malıyla mücadele eder. Ta­ki düşmanla karşılaşınca Allah yolunda öldürulünceye kadar onlarla savaşır. Bu adam ateştedir. Kılıç nifakı silemez.[631]Ahmed iyi bir isnadla, Taberani, İbni Hibban Sahih'inde, Beyhaki Sünen'inde ve başkaları rivayet etmişlerdir. Bu rivayet İbni Hibban'ındır.Hadiste geçen "el mümtehenu" kelimesi, kalbi yarılan[632] manasınadır. Allahu Tealanın şu ayetinde de aynı manaya­dır:"İşte onlar Allah'ın kalplerini takvaya yönelttiği ki­şilerdir."Yani "yardığı ve genişlettiği kimselerdir. Bir görüşe göre "denediği ve ihlaslaştırdığı" manasınadır. Şemr şöyle diyor: "Mümtehen; temizlenmiş ve terbiye edilmiş olandır."Hadiste geçen "Mumesmisetün" kelimesi, bir görüşe göre; günahlarına keffaret edilmiş" manasınadır. Herevi "Ğaribeyn" kitabında şöyle diyor: "Mumesmisetün'ün ma­nası; temizlenmiş, günahlardan yıkanmıştır. Müs kökün­den gelmektedir. Müs ise yıkamadır." Esmai şöyle diyor:"Masmasa inaehu" kabın içine su konulup, çalkalanınca denilir." Bu durumda mana şöyle olur: Allah yolunda öldürülme günahlardan temizler. Kabın su ile çalkalandığı gibi."Ferike" kelimesi ise; korkmak, ürkmek manasınadır.[633]

1182- Bezzar, Beyhaki'nin "Şuab" da, İsfehani'nin "terğib" de Enes'den rivayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehidler üç çeşittir. Bir adam canı ve malıyla Allah yolunda çıkar. Savaşmak ve öldürmek istemez. Sadece müslümanların çok olduğunu göstermek için gelmiştir. Bu adam eğer ölür veya öldürülürse, bütün günahları affedilir. Kabir azabından kurtulur. Büyük korkudan emin olur. Hurilerle evlendirilir. Keramet elbisesi giy­dirilir. Başına vakar ve ebedilik tacı konur. İkincisi ise canı ve malıyla çıkar. Sevabını Allah'tan bekler. Öldürmek ister ama öldürülmek istemez. Eğer ölür Veya öldürülürse, onun dizleri Allahu Teala'nın huzurunda ibrahim Halilurrahman'in dizleriyle aynıdır: "Mukte­dir olan Melik'in katında Sidk makamındadır." Üçüncüsü ise; canı ve malıyla çıkar. Sevabını Allah'tan bekler. Öldürmek ve öldürülmek ister. Eğer ölür veya öldürülür ise, kıyamet gününde yalın kılıç, kılıcını boy­nuna koyarak gelir. İnsanlar dizüstü çökmüşlerdir. Bize yer açılmaz mı? Biz canımızı ve malımızı Allah için sar-fettik." der."Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Nefsim elinde olana yemin ederim ki eğer bu söz İbrahim Halilurrahman (a.s.) veya peygamberlerden birine söylense, onun vacip olan hakkı olarak görür ve yolundan çekilir. Bunlar, Arş'ın altında nurdan olanminberin yanına gelir ve oraya otururlar. İnsanlar arası­na nasıl hükmedildiğine bakarlar. Ölüm üzüntüsünü görmezler. Berzahta kederlenmezler. Büyük çığlık onları korkutmaz. Onları hesap, terazi ve sırat köprüsü il­gilendirmez. İnsanlar arasında nasıl hükmedildiğine bakarlar. İstedikleri herşey onlara verilir. Bir şeye şefaat etmek istedikleri zaman şefaat ederler. Cennetten iste­dikleri şeyler onlara verilir. [634]Cennette istedikleri yerde otururlar.[635][636]Hadiste geçen "zehele" kelimesi Cevheri'ye göre; "çekil­di, yerinden ayrıldı" manasinadır.[637] İsfehani'nin rivayetin­de ise "zehele"yerine aynı manaya gelen "temenna" kelime­si nakledilmiştir.

1183- Tirmizi, Beyhaki ve başkalarının Ömer b. Hat-tab'dan rivayet ettiklerine göre şöyle diyor: "Rasulullah'i (s.a.v.) şöyle derken işittim:"Şehidler dört kısımuir. İmanı iyi olan mümin bir adam düşmanla karşılaşır. Öldürülünceye kadar Al­lah'ı tasdik eder. Bu adam, kıyamet gününde insanların gözlerini kaldırıp baktıkları kişidir."Başını kaldırdı taki başındaki başlığı düştü. Bilmiyo­rum Ömer'in başlığını mı, yoksa Rasulullah'ın başlığını mı kastetti. Şöyle dedi:İmanı iyi olan bir adam düşmanla karşılaşır. Sanki korkudan dolayı tenine bir dikenle vurulur. Serseri bir ok ona isabet eder ve öldürülür. Bu ikinci derecededir. Mümin bir adam salih amelle kötü ameli birbirine katar. Düşmanla karşılaştığında, öldürülünceye kadar Allah'ı tasdik eder. Bu üçüncü derecededir. Mümin bir adam­da nefsine zulmeder. Düşmanla karşılaştığında, öldü­rülünceye kadar Allah'ı tasdik eder. Bu da dördüncü de­recededir.[638]Hadiste geçen "Kalansut" kelimesi başa giyilen başlık manasınadır.[639]

Hadiste geçen "Talhun" kelimesi ise dikeni olan bir ağaçtır.[640]"Cubn" ise cesaretin tersi olan korku manasınadır.[641]"Sehmun Garibun" ise, kimin attığı ve nereden geldiği bilinmeye oktur.Bu faziletlerden birisi de, Allahu Teala şehidi hurilerle evlendirir. Bununla ilgili birçok hadis yukarıda geçti.

1184- Taberani'nin Cafer b. Zübeyr[642] yoluyla -Hadisi terk edilen birisidir- Kasım'dan, onun da Ebu Umame'den rivayet etiğne göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehidin yere düşen ilk kan damlasıyla günahları affedilir. İkincisi ile kendisine iman elbiseleri giydirilir. Üçüncüsü damla ile hurilerle evlendirilir.[643]

1185-  Beyhaki'nin "Şuab'da" Hasen bir isnadla İbni Ömer'den rivayet ettiğine göre Peygamber bir bedevinin çadırın yanından geçti. Rasulullah (s.a.v.) ashabıyla savaşa gidiyordu. Bedevi çadırın bir köşesini kaldırdı ve, "Bunlar kim?" dedi. "Rasulullah ve ashabı savaşa gidiyorlar." de­nildi. Bedevi:"Dünyalık bir şey elde ediyorlar mı?" dedi. Ona: "Evet. Ganimet alıyorlar. Sonra müslümanlar arasında paylaştırılıyor." denildi. Bedevi genç devesinin yanma giderek onun yularını çözdü. Devesiyle Rasulullah'a (s.a.v.) yaklaşmaya çalışıyordu. Sahabeler de onun devesini Rasu-lulah'tan (s.a.v.) uzak tutmaya çalışıyordu. Rasulullah (s.a.v.):"Onu bana bırakın. Nefsim elinde olana yemin ederim ki, o cennet meliklerindendir."Düşmanla karşılaştılar. Bedevi şehid edildi. Bu Peygam-ber'e bildirilince, onun yanına gelip başında sevinçle dur­du. Sonra ondan yüzünü çevirdi. Biz:"Ya Rasulallah! Seni sevinçle gülerken gördük. Sonra on­dan yüzünü çevirdin." dedik. Şöyle buyurdu:"Görmüş olduğunuz sevincim, onun ruhunun Allah katımdaki değerini görmemdendir. Ondan yüzümü çe­virmem ise, şimdi onun hurilerden olan hanımı, onun başında duruyor."[644]Hadiste geçen "Bekr" kelimesi, genç deve manasınadır.[645]

1186- "Şifa'us-Sudur" un sahibinin Abdullah b. Ömer'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Şehide cennetten en güzel cesed getirilir. Ruhuna em­redilir ve ruhu o cesede girer. O cesedine bakar. Nasıl gönderildiğine, ne yapıldığına, kimin onun için üzülüp kimin üzülmediğine bakar. Konuşur ve onların ken­disini duyduklarım görür. Sonra hurilerden olan hanım­ları gelir ve onu götürürler[646]Müellif şöyle diyor: Bu hadisi îbni Mübarek Hayyan b. Cebeî'den, o da Peygamber'den (s.a.v.) benzer şekilde ri­vayet etmiştir. Ayrıca isimlendirilmeyen bir raviden, o da Abdurrahman b. Ziyad b. En'am'dan, o da Hayyan'dan ri­vayet etmiştir.[647]

1187- Yine Ebu Derda'dan ğarib bir hadis rivayet et­mektedir. Şöyle diyor:"Bana ulaştığına göre Rasululah (s.a.v.) yahudi olan Alkame'nin yanından geçti. Alkame güzel bir gençti. Ra-sulullah (s.a.v.) ona:"Ey Alkame! Eğer sen güzelliğinle beraber müslüman da olsaydın, senin işin tamam olurdu. Güzel suretinin üzerine ateşten korunmuyor musun?" dedi. Alkame:"Ya Rasulallah! Müslüman olursam benim için ne vardır?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Seni yetmiş huri ile evlendiririm." dedi. Alkame: "Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed onun kulu ve elçisidir." dedi. Rasulullah (s.a.v.) savaşa çıktı. Alkame de onunla beraber çıktı. Öldürülünceye kadar onun önünde savaştı. Ra­sulullah (s.a.v.) Ebubekir ve Ömer'e:"Kumaştan bana bir çadır kurun." Sonra: "Kimse yanıma girmesin."Dedi ve kendisi çadıra girdi. Üzerinde cübbesi vardı. Ebubekir ve Ömer atın gürültüsü gibi bir gürültü işittiler. Ömer kalktı ve kılıcını aldı. Ebubekir ona:"Dur ey Ömer! Rasululah (s.a.v.) yanına kimsenin girme­sini yasakladı." dedi. Sonra Rasulullah (s.a.v.) çadırdan çıktığında, cübbesinin düğmeleri kopmuştu. Arkadanda yır­tılmıştı. Şöyle dedi:"Bir şey işittiniz mi?"Ebu Muhammed şöyle diyor: "Abdurrahman b. Ziyad b. Enam el-Afri-ki'de ondan rivayette bulunmuştur."

Sikat'da şöyle diyor: "Habban b. Ebi Cebele diyen yanlış yapmıştır." Tarih'ul-Kebir'de şöyle diyor: "Habban b. Ebi Cebele" hakkında sukut etmiştir.Cerh: 3269, No: 1201; Tarih'ul-Kebir: 3/90, No: 312; Sikat: 4/181.Ömer:"Evet ya Rasulallah! Atın gürültüsü gibi bir gürültü işit­tik. Ben kılıcımı aldım. Düşmanın sana geldiğini sandık. Fakat Ebubekir bırakmadı." dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"İşittiğin o ses, ona yetmiş tane huriyi seçene kadar huriler benimle dövüştü. Bu onun sesiydi. Onlar da be­nim cübbemi yırttılar.[648]Huriler, yaralı bayıldığı zaman, Allahu Teala'mn ona şe­hadet hediyesini verdiğini ona müjdelemek için ona görünür­ler.İbni Mübarek'in Abdurrahman el-Mısri'den[649] onun da Abdulkerim b. Haris el-Hadrami'den, onun da Ebu İdris'ten rivayet ettiği olay bu konudadır. Şöyle diyor:"Medine ehlinden kendisine ziyad denilen birisi yanımıza geldi. Rum topraklarındaki "sakaliye" de savaşıyorduk. Şehri kuşattık. Biz üç kişi anlaşıyorduk. Ben, Ziyad ve Me­dine'den başka bir arkadaş. Bir gün kuşatma devam e-derken üçüncü arkadaşımızı, yemek getirmesi için gön­derdik. O sırada düşman mancınığının attıklarından biri Ziyad'a yakın yere düştü. Onu yaralamıştı.[650] Ziyad'm dizine isabet etmişti. Bayıldı. Ben onu çektim. Arkadaşım dönünce onu da çağırdım. Onu ok ve mancınığın kavuş­mayacağı bir yere götürdük. Günün başından beri bekli­yorduk. Hiç hareket etmiyordu. Sonra gülünce canlı olduğunu anladık. Sonra sakinleşti. Sonra da gözyaşları akıncaya kadar ağladı. Sonra tekrar sakinleşti. Sonra tekrar güldü, sonra ağladı. Sonra bir saat durdu, gözlerini açtı ve kalkıp oturdu. Şöyle dedi:"Burada bana ne oluyor." Biz:"Başına gelenleri bilmiyor musun?" dedikHayır" dedi."Mancınığın yanma düştüğünü hatırlıyor musun?" dedik."Evet" dedi. Biz:"Mancınık sana isabet edince, sen bayıldın. Senin şöyle şöyle yaptığını gördük." dedik.Şöyle dedi:"Evet size anlatayım. Yakut veya zebercedden olan bir odaya götürüldüm. Oradanda üstü üste konulmuş sergilerin olduğu yere götürüldüm. Orada yastıklardan bir sofra var­dı. Serginin üzerinde düzgün şekilde oturduğumda, sağ ta­rafımdan zil sesinin[651] geldiğini duydum. Bir kadın çıktı. Bil­miyorum o mu daha güzeldi, elbiselerim, yoksa süslerimi? Sofranın bir kenarına oturdu ve bana dönerek hoşgeldin ve merhaba etti. Sonra şöyle dedi: "Allah'tan bir şey istemeyen kaba adama merhaba. Biz falan gibi değiliz -yani hanımı- ka­dın hanımımı zikredince ben de hanımımı hatırladım. Kadın güldü ve gelip sağıma oturdu. Ben:"Sen kimsin?" dedim."Ben senin genç ve güzel hanımınım." dedi. Ben elimi ona uzatınca:"Acele etme. Sen öğle vakti bize geleceksin" dedi. Ben de ağladım.O sözünü bitirince solumda bir ses işittim. Önceki gibi iknci bir kadın geldi. -Aynı özellikleri onun içinde saydı-Arkadaşının yaptığı gibi o da yaptı. Kadın konuşunca ben güldüm. O da gelip soluma oturdu. Ona da elimi uzatınca:"Acele etme. Öğle vakti bize geleceksin" dedi. Ben de ağladım. Bizimle oturmuş, konuşuyordu. Müezzin Öğle ezanını okumaya başlayınca düştü ve öldü.[652]Hadiste geçen "Hud" kelimesi, genç ve güzel kadın ma­nasınadır[653]Müellif şöyle diyor: "Bu ve benzeri hikayeler, Allah yolunda yaralanan kimsenin, yaralanma acısını çekmeye­ceğine delalet etmektedir. Öldürülen kimsede, ölüm acısını görmez. Yirmi ikinci bölümde bu konudaki açıklamalar geçti.

 

Fasıl

 

Huriler bazı mücahidlere, gününü sarfedip şehidlerden ol­ması için uyanıken de görünürler.İbni Mübarek'in Mutrif ten onun da Ebu Hazim'den, onun da Abdurrahman b. Yezid b. Muaviye'den[654] rivayet et­tiğine göre şöyle diyor:Biz Rum topraklarında gidîyorken bir adam şöyle dedi:"Ebu Hazime üzüm bağında bir arkadaşımızın gördük­lerini anlat." Adam da Abdurrahman'a:"Sen anlat. Benim duyduğumu sen de duydun." dedi. Abdurrahman b, Yezid şöyle dedi:"Bir bağın yanından geçiyorduk. Arkadaşımıza:"Bu yemek tepsisini[655] al ve bu üzümden doldur" dedik.Sonra konak yerinde bize kavuştu. Adam bağa girinci al­tından bir köşkün üzerinde oturan bir huri görür. Gözlerini ondan kaçırır ve bağ tarafına bakar. Ancak orada da onun gibi birisini görür. Gözlerini ondan da kaçırır. Kadın şöyle der:"Bak. Sana bakma helal olmuştur. Ben ve az önce bak­tığın kadın, senin hurilerden olan hanımlarınız. Sen bize şu gün geleceksin" dedi. Adam yanımıza geldiğinde hiçbir şey getirmemişti. Biz:"Sana ne oldu? Korktun mu?" dedik, üzerinde ayrıldığı­mız zamanki halinden başka bir hal vardı. Yüzü nurlan-mış, hali güzelleşmişti. Ona:"Seni bundan alıkoyan nedir?" diye sorduk. Bizden sak­lamaya çalıştı. Onu sıkıştırınca şöyle dedi:"Bağa girince..." -olayı anlattı-. Bilmiyorum bu anlatım n,ı daha hızlı oldu, yoksa düşmana saldırı mı daha hızlıydı. Birisine atlarımızı tutmasını söyledik. Atımıza eğer vur­duk. O atına bindi, biz de bindik. Şehadete ulaşmayı ümit ediyorduk. O bizden önce gidiyordu. O gün askerler arasın­da ilk şehid edilen müslümandı.[656]Rüyada görülen hurilerin hikayeleri ise sayılamayacak kadar çoktur. Sabit el-Benani'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Ben Enes b. Malik'in yanında iken, Ebubekir[657]denilen oğlu savaştan dönüp yanına geldi. Enes durumunu sorunca şöyle dedi:"Sana falan arkadaşımızın haberini söylemedim mi?" Biz bu savaşa giderken birden bağırdı ve şöyle dedi:"Vah ehlim! Vah ehlim!" Biz de ona doğru bağırdık. Birilerinin ona saldırdığını zannettik. Ona:"Sana ne oldu?" dedik. Şöyle dedi:"Ben kendi kendime, şehid oluncaya kadar evlenmeyeyim de Allahu Teala beni hurilerle evlendirsin diyordum. Şehadet gelişi uzayınca bu savaş sırasında şöyle dedim: "Eğer bun­dan dönersem, evleneceğim diyen sen misin?" Ben:"Evet" dedim. Adam:

"Allah seni Ayna' ile evlendirdi." dedi.Beni alıp yeşil bir bahçeye götürdü içi yeşilliklerle doluy­du. Bahçede on tane cariye vardı. Her birinin elinde yaptığı bir işi vardı. Ben onların güzelliğinde hiç kimse görmedim."Ayna' sizin aranızda mı?" dedim."Biz onun hizmetçileriyiz. O ileridedir." dediler. Ben iler­ledim. Daha yeşil bir bahçeye girdim. İçinde yirmi tane ca­riye vardı ki, öncekiler onların yanında birşey değillerdi. Ben"Ayna' sizin aranızda mı?" dedim."Biz onun hizmetçileriyiz. O ileridedir" dediler. İlerle­dim, Birinci ve ikinci bahçeden daha yeşil ve güzel bir bah­çeye girdim. İçinde kırk tane cariye vardı ki, önceki on ve yirmi tane cariye güzellik ve zerafette onların yanında bir­şey değillerdi. Ben:"Ayna' sizin aranızda mı?" dedim."Biz onun hizmetçileriyiz. O ileridedir" dediler. İlerle­dim. İçi yakut olan bir odaya girdim içeride bir köşk vardı üzerinde bir kadın oturuyordu. Köşke yaslanmıştı. Ben:Ayna' sen misin?" dedim."Evet. Merhaba" dedi. Ben yanma gittim ve elimi onun üzerine koydum. Şöyle dedi:"Dur. Daha sende biraz ruh var. Fakat bu gece yanımız­da yemek yiyeceksin." Uyandım.Ebubekir b. Enes şöyle dedi: "O sözünü bitirmişti ki bir kişi şöyle bağırdı:"Ey Allah'ın atlıları! Bininiz." Atlara bindik. Düşman saf bağlamıştı. Ben adama ve güneşe bakıyor, onun sözlerini hatırlıyordum. Bilmiyorum onun başımı üstü, yoksa güneş mi düştü." Bu hikayeyi İmam Fahreddin Ebu Mansur Ab-durrahman b. Muhammed b. Hibetullah[658] "Cihad ayet­lerinin tevili"[659] adlı kitabında isnadsız olarak zikretmektedir.İbni Asakir de İshak b. binti Davud b. Ebi Hind'den[660]oda Abbad b. Raşid'den[661]o da Sabit'ten nakletmiş tir.İbni Asakir ve başkalarının Cafer b. Süleyman'dan, onunda Ebu Galib'ten naklettiğine göre şöyle diyor:"Biz "saifede" idik. Ben genç bir arkadaşım ve başka bi­ri bekçilerin bekçisiydik. Cafer şöyle dedi:"Ebu Galibe, "Bekçilerin bekçisi ne demektir?" dedim. Şöyle dedi:"Bekçilerin dışında bekçiliktir. Düşman tarafında olup da­ha korkulu yerdir. Diğer adam bana,"Genç arkadaşım bizden daha küçük ve daha keskin ba­kışlıdır." dedi. Ben arkadaşıma:"Atın senden ve ondan daha keskin bakışlıdır. Kulakla­rım diktiğini gördüğün zaman o mutlaka birşey görmüştür. Ondan in." dedim. Arkadaşım atından indi. Onu bir ağaca bağladı. Başını yere koyup yattı.Arkadaşım uyuklarken onun yanından geçtik. Uyandı ve şöyle diyordu:"Ailem! Aile" Bütün söylediği buydu. Biz:Allah sana rahmet eylesin. Sana ne oldu?" dedik. Bize cevap vermedi. Ben ve diğer arkadaşım istirca ("inna lillah ve inna ileyhi raciun" demektir.) ettik. Seher vaktinin so­nuna kadar arkadaşım bu şekilde kaldı. Sonunda zihni ye­rine geldi. Bizimle konuştu. Biz:"Allah sana rahmet eylesin. Ne oldu?" dedik. Şöyle de­di:"Evet. Rüyamda bir adam bana geldi. Hadi gidelim" de­di. Ben:"Nereye?" dedim."Siyah gözlü hanımının yanına" dedi.Birlikte çıktı. Önümüzde iki tane cariye ile karşılaştık. Onların elbisesinden daha güzel elbise, süslerinden daha gü­zel süs, kokularından daha güzel koku görmedim. Ben"Ayna' sizin aranızda mı?" dedim."Hayır biz onun hizmetçileriyiz." dediler. Birlikte ilerdik. Dört tane cariye ile karşılaştık. Bu dördü diğer ikisin­den daha güzel idiler. Onların elbisesi, süsü ve kokusundan daha güzellerini kesinlikle görmedim. "Ayna' aranızda mı?" dedim.

"Hayır. Biz onun hizmetçileriyiz." dediler. Birlikte iler­ledik. Bu defa sekiz tane cariye ile karşılaştık. Bunlar diğer dört ve iki taneden daha güzellerdi. Elbiseleri, süsleri ve ko­kuları onlardan daha güzeldi. "Ayna' aramda mı?" dedim."Hayır. Biz onun hizmetçileriyiz." dediler. Birlikte ilerle­dik. Onaltı tane cariye ile karşılaştık. Bu on altı tanesi diğer sekizinden, elbise süs[662] ve koku[663] olarak daha güzellerdi. "Ayna' aranızda mı?" dedim. "Hayır. Biz onun hizmetçilerindeniz" dediler. Birlikte ilerledik. Bu sefer otuz iki tane cariye ile karşı­laştık. Bunlar diğer on altısından elbise, süs, koku ve yüz ola­rak daha güzellerdi. Ayna' aranızda mı?" dedim."Hayır. Biz onun hizmetçilerindeniz" dediler.[664] Böyle­ce kesintisiz dörtyüze kadar ulaştık.Arkadaşım yürüdü. Ben de beraber yürüdüm. Bir çadırın perdesini kaldırdı. İçeri girdi. Ben de girdim. İçeride büyük bir köşkün üzerinde yaslanmış bir kadm vardı. Onun köşkün üzerindeki sağrıları dünyadaki kadmlarınkine benzemiyor­du. Kadın güzelliğiyle bana üstün geldi ve kalbimi doldur­du. Bana:"Merhaba! Merhaba! onu yaklaştır, onu yaklaştır, onu yaklaştır" dedi. Ona yaklaştım ve onun yanına, köşke otur­dum."Sert kimsin?" dedim."Senin hanımın Ayna'yım" dedi. Benimle konuşup gül­meye başladı. Benim kalbim, ondan kurtulup gitmeye baş­ladı. Sonunda elimi şehvetle ona doğru uzattım." Şöyle de­di[665]"Elime şöyle vurup kendisinden uzaklaştırdı. Tebessüm ederek şöyle dedi:"Yarın oruç tut. Sonra inşaallah bizim yanımızda iftar edersin."Ebu Ğalib şöyle diyor: "Bunları işitince kendi kendime şöyle dedim:"Gencin rüyası eğer doğru ise, yarın öldürülecektir." Genç gözleri havada olarak sabahladı. Kalbinin gittiği bel­li oluyordu. Onun yanından ayrılmadım. Şöyle dedim:"Durumun ne olacağına bakmak için bugün ondan ayrıl­mayacağım." O kalkınca ben de kakıyordum. Oturunca ben de oturuyordum. Helaya gittiğinde bir şeyi kaçırma korkusundan dolayı ben de gidiyordum.İkindi olana kadar veya ikindi ezanı okunana kadar böy­le devam etti. Herkes atma bindi. Genç atını eğerledi. Ben­de onunla beraber eğerledim. Sonunda düşmanla karşılaştık. Genç eğilip bükülmeden düşmana saldırdı. Ben de onunla beraber saldırdım. O vurdu, ben de vurdum. Düşman içeri­sinde ilerlemeye başladı. Öyle bir yere geldiki, vallahi ora­ya girmeye benim gücüm yetmedi. Onu çembere aldılar ve öldürülünceye kadar kılıçlarıyla ona vurdular." Cafer şöy­le dedi:"Ebu öalib'e şöyle dedim: "Sen bakıyor muydun?""Ben de bakıyordum." dedi."[666]"Vaaz ve Rakaik" kitabının sahibinin Abdulvahid b. Zeyd'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Birgün biz meclisimizde otururken savaşa çıkmağa ha­zırlandık. Arkadaşlarıma iki ayetin okunması için hazır­lanmalarını emrettim. Meclisimizde bir adam:"Şüphesiz ki Allah müminlerden canlarını ve malla­rını cennet karşılığında satın almıştır."  (Tevbe: 9/111)Bir genç -onbeş veya ona benzer yaştaydı. Babası ölmüş ve ona çokça mira bırakmıştı.-:"EyAbdulvahid!:"Allah müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır" mı? (Tevbe: 9/111)dedi. Ben:"Evet canım" dedim. Şöyle dedi:"Sen şahid ol ki ben canımı ve malımı cennet karşılığın­da sattım." Ben:"Kılıç yarışı şiddetlidir. Sen çocuksun. Senin sabredeme-menden ve aciz kalmandan korkuyorum." dedim. Genç:"Ey Abdulvahid! Allah cenneti satar da, ben aciz mi ka­lırım? Ben Allah'ı şahid tutuyorum ki, ben onunla alışveriş­te bulundum."Abdulvahid şöyle diyor:"Nefislerimiz bize çok kötü geldi. Bir çocuk akıl ediyor-da, biz akıl edemiyoruz" dedik. Genç bütün malının içinden çıktı. Silahı atı ve nafakamı hariç hepsini dağıttı. Çıkış gü­nü gelince ilk hazırlanıp gelen o oldu. Şöyle dedi:"Esselamu aleyküm ey Abdulvahid" Ben:"Ve aleyküm selam. Alışveriş kar etti." dedim. Sonra yo­la çıktık. O da bizimle bareberdi. Gündüzleri oruç tutuyor, geceleri namaz kılıyordu. Bize hizmet ediyor, hayvanları­mıza bakıyordu. Uyuduğumuzda bize bekçilik yapıyordu. Rum topraklarına gelinceye kadar böyle devam etti. Bu şe­kilde devam ederken birden şöyle bağırmaya başladı:"Vah benim razı olunan Ayna'ya olar. şevkimi" Arkadaş­lar:"Belki çocuğa vesvese gelmiştir. Aklı karışmıştır." de­diler. Ben:"Ey canım! O razı olunan Ayna' nedir?" dedim. Şöyle de­di: "Biraz uyudum. Rüyamda sanki birisi bana geldi. Bana:"Razı olunmuş Ayna'ya git" dedi. Beni bir bahçeye gö­türdü. Bahçede suyu bozuk olmayan bir nehir vardı. Nehrin kenarında üzerlerindeki süs ve elbiseleri tarif edemeyeceğim cariyeler vardı. Beni görgünce benimle müjdeleştiler. Şöy­le dediler:Bu razı olunmuş Ayna'nın kocasıdır." Ben:"Allah'ın selamı üzerinize olsun. Razı olunmuş Ayna' aranızda mı?" dedim."Hayır. Biz onun hizmetçileri ve cariyeleriyiz. O ileride­dir." dediler. Öne doğru ilerledim içerisinde tadı değişme­miş sütten bir nehrin bulunduğu bir bahçeye girdim. Her tür­lü süs vardı. Nehrin kenarında cariyeler vardı. Onları görür görmez onların güzelliğine vuruldum. Beni görünce be­nimle müjdeleştiler.Bu vallahi razı olunmuş Ayna'nm kocasıdır" dediler. Ben:"Allah'ın selamı üzerinize olsun. Razı olunmuş Ayna' aranızda mı?" dedim."Allah'ın selamı senin de üzerine olsun. Ey Allah'ın velisi! Biz onun hizmetçileri ve cariyeleriyiz. îlerle o önün­dedir." dediler. Ben ilerledim. Şaraptan bir nehir gördüm. Et­rafında cariyeler vardı. Onlar bana geçirdiğim şeyleri unut­turdular. Ben:"Allah'ın selamı üzerinize olsun. Razı olunmuş Ayna' aranızda mı?" dedim."Hayır. Biz onun hizmetçileri ve cariyeleriyiz. O ileride­dir." dediler.Ben ilerledim. Süzülmüş baldan bir nehir gördüm. Kenannda üzerlerindeki nur ve güzellikle arkamdakileri unuttu­ran cariyeler vardı. Ben:"Allah'ın selamı üzerinize oisun. Razı olunmuş Ayna' aranızda mı?" dedim."Allah'ın selamı senin de üzerine olsun. Ey Allah'ın velisi! Biz onun hizmetçileri ve cariyeleriyiz. O ileridedir." Ben ilerledim. Beyaz inciden bir çadıra ulaştım. Çadırın ka­pısında bir cariye vardı ki üzerindeki elbise ve süsleri anla­tamam. Cariye beni görünce müjdeledi ve içeride bulunana seslendi."Ey razı olunmuş Ayna'! Kocan geldi." Çadıra yaklaştım. İçeriye girdiğimde Ayna' inci ve ya­kutlarla süslenmiş, altından bir köşkün üzerinde oturuyor­du. Onu görür görmez ona tutuldum. O şöyle diyordu:"Sana merhaba Ey Rahman'ın velisi! Yanımıza gelmen yaklaştı." Ben onu kucaklamak için ilerledim. Şöyle dedi: "Yavaş ol. Beni kucaklamanın vakti gelmedi. Çünkü sende hala hayat ruhu var. Bu gece inşaallah yanımızda if­tar edeceksin." Uyandım ey Abdulvahid ve ona sabredemi­yorum:

"Abdulvahid şöyle diyor: "Konuşmamız bir düşman bö­lüğünün üzerimize çıkıp gelmesine kadar sürdü. Genç sal­dırıya geçti. Düşmandan dokuz kişiyi öldürdüğünü saydım.. Onuncusu kendisi oldu. -Allah ona rahmet eylesin- yanma gittim. Kanının içinde kalmıştı. Ağzı kan dolmuştu. Ölün­ceye kadar güldü."[667]"Şifaus-Sudur" kitabının sahibi şöyle diyor: "Abdulmelik'in Abdulhamid b. Behram'dan, onun da Şehr b. Havşeb'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Biz bir savaştaydık. Ben uykudan uyanınca bir adamın şiddetli bir şekilde ağladığını gördüm. Şöyle diyordu:"Ey Ailem! Ey Ailem!" Yanına gittim ve:"Ey Allah'ın kulu yarın dönersin. Allah'tan kork ve sab­ret" dedim. Şöyle dedi:"Ben dünyada ayrıldığım ailem için ağlamıyorum. Fakat az önce rüyamda bana şöyle denildi:"Hanımın Ayna'nın yanma git." Birlikte çıktık. Bir ye­re geldik ki orası gibisini görmedim. Ben cariyeler gördüm ki onların güzelliğinde, elbiselerinin güzelliğinde başkası­nı kesilikle görmedim. Onlara selam verdim. Selamımı al­dılar."Ayna' aranızda mı?" dedim. Onlar:"Hayır. Biz onun hizmetçileriyiz. O ileridedir." dedi­ler. İlerledim. Bir yere geldim ki birincisinden daha güzel­di. Öncekilerden daha güzel cariyeler gördüm. Selam ver­dim. Selamımı aldılar."Ayna' aranızda mı?" dedim. Onlar:"Hayır. Biz onun hizmetçilerindeniz. O bu incinin için­dedir." dediler. Oraya gittiğimde kırmızı yakuttan olan bir köşkün üzerinde bir kadın oturuyordu. Kalçaları köşkün dışına taşıyordu. Ona selam verdim. Selamımı aldı. Yanına oturdum. O benimle, ben onunla konuştum. Sonra ona hediye vermek için gittim. Ona bir bilezik çıkardım ki ma-şallahı vardı. Şöyle dedi:"Sen gelecek gece yanımızda geceleyeceğine bize Allah adına söz vermeden bizden ayrılamazsın." Ona bu konuda söz verdim. Sonra uyandım. Onun için ağlıyorum." Sonra ağ­lamasına devam etti. Atlılara çağrı geldi. İnsanlar atlarına ve silahlarına koştular. Bu adam o zaman ilk Öldürülen adam oldu." Şehr b. Havşeb şöyle diyor:"Ben şehadet ediyorum ki o Ayna'nın yanında gecele­di."[668]Müellif şöyle diyor: "Bu hikayelerin hepsinde Ayna' kelimesi zikredilmektedir. Ayna'; Cennetin kadınlarından, hurilerden biridir. Çenet kadınlarınnı hepsine huri denilir. Aynı şekilde Ayna'da denilir. Huri[669] gözünün beyazı çok be­yaz, siyahı çok siyah olandır. Ayna'[670] ise gözleri büyük olandır. Ayna'lar cennette erkeklerden d; ıa çoktur. Sahihi Buharı ve Müslim'de rivayet edildiğine göre, cennette be­kar kimse yoktur. Şehidin yetmiş iki tane huri ile evlenece­ği sabittir. Bir hadiste şöyle diyor:"Cennet ehlinden olan bir adam beşyüz huri ile evlen­dirilir."Beyhaki "Şua'b" da rivayet etmiştir.[671] Allahu Teala ka-tibında hurileri şu şekilde vasıflandırıyor"Sanki onlar yakut ve mercandırlar."(Rahman: 55/58) Başa bir ayette: "İri gözlü huriler saklı saklı inciler gibidirler."(Vakıa: 56/22-23)Buyuruyor. Başka ayetlerde de özellikleri sayılmaktadır. Rasulullah'ın (s.a.v.) cennet kadınlarını anlatan hadisle­ri ise çoktur. Düşünenlerin akıllarını başlarından alır.

1188- Sahih'i Buhari ve Müslim'de rivayet edildiğine gö­re:"Cennete ilk girecek olanlar dolunay şeklinde ola­caklardır. Onlardan sonrakiler ise gökte ışık saçan yıl­dız şeklinde olacaklardır. Her birisi için iki hanım var­dır ki, onların dizlerindeki kemik etin altında görülecek­tir. Cennette de bekar kimse olmayacaktır.[672]

1189- Yine Sahih'i Buhari ve Müslim'de Enes'ten riva­yet edildiğine göre şöyle diyor:"Eğer cennet ehlinin kadınlarından biri yeryüzüne ge­lecek olsaydı, yer ile gök arasını kokusuyla doldurur, iki­sinin arasını aydınlatırdı. Başının üzerindeki örtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.[673]Hadiste geçen "Nasif' kelimesi "peçe örtüsü" manasına­dır.[674]

1190- Tirmizi ve İbni Hibban'ın îbni Mesud'dan rivayet ettiklerine göre Rasululiah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Cennet ehlininin kadınlardan birinin dizini beyaz­lığı yetmiş elbisenin altından görülür. Öyleki dizindeki kemiği görülür. Bunun için Allahu Teala:"Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler."(Rahman: 55/58)[675]buyuruyor.Müslim Cennet ve nimet ehlinin sıfatlan bölümü: 4/2178, No: 2834'de rivayet etmiştir.Tirmizi Cennetin sıfatları bölümü: 4/677, No: 2535'de Ebi Sad'dan rivayet etmiştir.

1191- Bezzar ve Taberani'nin Said b. Hizyem'den[676] ri­vayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işittim:"Eğer cennet ehlinin kadınlarından biri yeryüzüne gelseydi, yeryüzünü misk kokusuyla doldurur, güneş v ayın ışığını kaybederdi."[677]

1192- Taberani'nin Enes'den rivayet ettiğine göre Rasu-lullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Cebrail (a.s.) bana şöyle dedi:"Adam hurilerin yanına girince, onu musafaha ve kucaklama ile karşılaşırlar."Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Hangi parmaklarla ona verirler. Eğer onların bazı parmakları veya uçları görünce, onların ışığı güneş ve ayın ışığını kaybederler. Eğer onların saçlarının keme-vi ortaya çıksa, doğu ile batının arısını güzel kokusuyla doldurur."[678]O hammıyla yastığına yaslanmışken birden başlarının üzerinde bir nur ışık verir. Allahu Telanın kullarının yanı­na teşrif ettiğini zanneder. Oysaki huri onu çağırmaktadır:"Ey Allah'ın velisi! Bizim için sende bir nasibimiz yok mu?" O:"Sen kimsin?" der. Huri:"Ben Allahu Tealanın şöyle dediği kimselerdenim."Katımızda daha fazlasıda vardır. (Kaaf: 50/35)Onun tarafında döner. Birde bakarki ondaki güzellik ve kamal Öncelerinde yoktur."Onunla yastığına yaslamişken başka bir huri ona hitap e-der:"Ey Allah'ın velisi! Bizim sende nasibimiz yok mu?" O:"Sen kimsin?" der. Huri:"Ben Allahu Tealanın şöyle dediği kimselerdenim:"Hiç bir nefis kendileri için saklanan göz aydınlatıcı ve yaptıkları amellerin karşılığı olan şeyleri bilmez."(Secde: 32/17)Bu şekilde bir hanımdan diğerinin yanma döner durur."

1193- Ahmed'in, îbni Hibban'ın Sahih'inde, Beyha-ki'nin Haşr bölümünde Ebu Said el.Hudri'den rivayet ettik­lerine göre Rasulullah (s.a.v.) Allahu Tealanın:"Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler."Ayeti hakkında şöyle buyuruyor:"Kişi onun çenesinden kendi yüzüne bakar. Onun çenesi aynadan daha nettir. Onun üzerindeki bir inci yaklaştırılsa, doğu ila batının arasını ışıkla aydınlatır. Onun üzerinde yetmiş tane elbise vardır. Kişi onların üzerinden gözleriyle bakar ve onların üzerinden dizinin kemiğini görür.[679]tir.

1194- Ebu Ya'la'nın ve Beyhaki'nin Haşr bölümünün so­nunda Ebu Hureyre'den rivayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Beni hak ile gönderene yemin ederim ki siz dünya­daki hanımlarınız ve meskenlerinizle cennet ehlinin hanımları ve meskenlerini bilemezsiniz. Onlardan biri Allah'ın yarattığı yetmiş iki tane hanımın yanına girer. Ademoğullarından da Allah'ın dünyada yaptığı ibadete karşılık olarak onun için yarattığı iki hanım alır. O iki­sinden birisinin yanına yakuttan bir odada incilerle süs­lenmiş altından bir köşkün üzerindeyken girer. O köşkün üzerinde yetmiş çift ipek ve atlas vardır. Elini onun omuzlarının arasına koyar. Sonra onun göğsünden elbi­selerinin, derisinin ve etinin arkasından eline bakar. Onun dizindeki kemiğe bakar ve görür. Birinizin ya­kut bir sandıktaki ipe dışarıdan baktığı gibi. Onun ciğe­ri hanımına, hanımının ciğeri ona ayna olur."[680]

1194a- İbni ebi Dünya'nın "Cennetin sıfatlan" kitabın­da Ebu Abbas'tan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:Tirmizi Cennetin sıfatları bölümü: 4/676, No: 2533'de İbni Mes'ud'dan rivayet etmiştir.Hadîsin bir parçası: 4/695, No: 2562'de, Ebu Said eI,Hudri4den riva­yet edilmiştir.Tirmizi şöyle diyor: "Bu hadis ğarib'dir. Sadece Reşideyn hadisiy-le biliyoruz."Terğib ve Terhim: 4/534'de rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor:"Ahmed ve İbni Hibban Sahih'inde rivayet etmiştir."Beyhakİ İbni Hibban'ın isnadı ile Şa'b'da rivayet etmiştir."Eğer hurilerden biri avucunu yer ile gök arasına çıkara­cak olsa, bütün mahlukat onun güzelliğine aşık olurdu. Eğer örtüsünü çıkaracak olsaydı, güneş onun güzelliğinin ya­nında, güneşin karşısındaki bir çıra gibi kalırdı. Eğer yüzü­nü çıkarsaydı yer göğün arasını aydınlatırdı."[681]

1194b- Yine ondan rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "Eğer cennet ehlinin kadınlarından biri yedi denize tükür-seydi, bu denizler baldan daha tatlı olurdu.[682]

1194c- Yine ondan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Birgün Ka'b ile beraber ötüyorduk. Şöyle dedi: "Eğer hurilerden birinin eli gökyüzünde görünse, onun beyazlığı ve yüzükleri güneşin dünyayı aydınlattığı gibi yeryüzünü aydınlatırdı." Sonra şöyle dedi:"Sadece eli dedim. Yüzünün beyazlığı, güzelliği, tacı, ya­kutları ve incileri görünseydi nasıl olurdu.[683]

1195- İbni Hibban'ın Sahih'inde Ebu Said'den rivayet et­tiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:Cennette bir adam bir tarafa dönmeden yetmiş se­ne yaslanarak durur. Sonra ona bir kadın gelir. Onun omuzuna vurur. Adam onun çenesine bakar, çenesinden aynadan daha net olarak kendisini görür. Onun üze­rindeki incilerden en küçüğü doğu ile batı arasını aydın­latır. Kadın ona selam verir. Adam selamını alır. Adam ona kim olduğunu sorar. Kadın:"Ben fazla olanlardanım" der. Kadının üzerinde yet­miş tane elbise vardır. En yakın olanı Tuba[684] ağacinda-ki kan gibidir. Adam gözleriyle onun dizindeki kemiği gö­rünceye kadar dikkatle bakar. Kadının üzerinde bir tac vardır. Ondaki en ufak inci doğu ile batı arasını aydın­latır.[685]İbni Hibban şöyle diyor: "Sikalardan uydurma hadisler rivayet etmiş­tir. Ali b. Yezid'den rivayet etitği zaman, istediklerini katarak rivayet ed­er. Bir İsnad'da Ubeydullah b. Zahr, Ali b. Yezid, Kasım Ebu Abdurrah-man bir araya gelmiş ise, bu rivayet onların kendilerinin uydurdukları­dır." Bunlardan sadece Ali b. Yezid itham edilmiştir. Diğer ikisi ise sa-dukturlar. Hata etseler bile.Takrib'de şöyle diyor: "Zahr: Saduktur. Hata yapabilir. Altıncı taba­kadandır."Tehzib: 7/12, No: 25; Takrib: 1/533, No: 1445.

1196- İbni Ebi Dünya'nın Abdullah b. Ömer'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Size cennet ehlinin en düşük derecesinde olan size ha­ber vereyim mi?" Onlar:"Evet ya Rasulallah" dediler. Şöyle dedi:"Efendimize merhaba. Bizleri ziyaret etme vaktin geldi."Ona kırk yıllık döşeme serilir. Sonra sağına bakar ve soluna bakar. Hep cennetleri görür."Bunlar kimlerin" der."Senin" denilir. Bakmayı bitirince kendisine kırmızı bir yakut veya yeşil zümrüt yükseltüirki onun yetmiş tane şu­besi vardır. Her şubede yetmiş tane oda vardır. Her odanın yetmiş tane kapısı vardır. Ona:"Oku ve oraya yüksel" denilir. Mülkünün köşküne varın­caya kadar yükselir. Köşküne yaslanır. Genişliği bir mil çarpı bir mildir. Bazı üstünlükleri vardır. Ona altından yet­miş tane yemek tabağı getirilir. Bu tabakların hiç birisinin rengi diğerine benzemez. En sondaki tabakta ilk tabaktaki yiyeceğin tadını bulur. Sonra ona çeşitli içecekler getirilir.Onlardan iştihanın çektiğini içer. Sonra hizmetçiler:"Onu bırakın hanımları geliyor" derler ve onu terkeder-ler. Sonra adam bakarki hurilerden biri köşkün üzerinde oturuyor. Onun üzerinde yetmiş tane elbise vardır. Hiçbiri diğerinin renginde değildir. Onun dizindeki iliği etin, kanın, kemiğin ve elbiselerin altından görür.Bunun üzerinden ona bakar ve:"Sen kimsin?" der. Huri:"Senin için saklanan huriler benim" der. Adam ona gö­zünü ayırmadan kırk yıl bakar. Sonra gözünü odaya kaldı­rır. Orada öncekinden daha güzel bir huri görür. Huri şöy­le der:"Bizim de senden bir nasibimiz olma zamanı gelmedimi?" Gözlerini ona çevirir ve kırk yıl bakar. Sonra onlardan istediği kadar faydalanınca, onlardan daha iyi nimetin olma­dığını zannederler. Sonra Allahu Teala onlara tecelli eder, Rahman'ın yüzüne bakarlar. Allahu Teala:"Ey cennet ehli! Beni birleyin[686]der. Rahman'ı birle­mekle ona cevap verirler. Sonra Allahu Teala:

"Ey Davud! Dünyada beni yücelttiğin gibi beni yücelt­ti." Der. Davud rabbini yüceltir."[687]

1197- Tirmizi, Ebu Ya'la ve başkalarının îbni Ömer'den rivayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuru­yor:"Cennet ehlinin en düşük derecesinde olanı, cenneti, hanımları, nimetleri, hizmetçileri ve tahtı ile bin yıllık mesafede olanıdır. Allah katında en üstün olanı ise sabah ve akşam rabbine bakandır.[688]

1198- İbni Ebi Dünya'nm mevkuf olarak rivayet ettiği­ne göre şöyle diyor:"Cennet ehlinin en düşük derecede olanın bin tane köş­kü vardır. Her köşkün arası bir yıllık mesafedir, en yakını gördüğü gibi, en uzağıda görür. Her köşkte huriler, güzel ko­kulu bitkiler ve hizmetçiler vardır. Ne isterse, mutlaka ona getirilir.[689]

1199- Tirmizi ve İbni Hibban'ın Ebu Said'den rivayet et­tiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Cennet ehlinin en düşük derecede olanın seksen bin tane hizmetçisi ve yetmiş iki tane hanımı vardır. Ona in­ci ve zümrütten bir kubbe oluşturulur ki genişliği Cabi-ye[690] ile San'a arası kadardır."[691]Allahu Tealanın ateşten en son çıkıp cennete girecek olana, yaratıldığı günden yokolduğu güne kadar ki dünya ka­dar ve onun on mislini vereceği sahih rivayetlerle sabittir. Eğer bu, cennet ehlinin en düşük seviyede olanı için ise, en üşüt seviyede olana, nasıl verilir. En düşük dercede olana bu veriliyorsa, Allah'ın yüz derece yükselttiği mücahide neler"Bazısı bazısına yakındır." İbni Main, "Bir şey değildir" diyor. Ebu Zur'a, "Güçlü değildir" diyor. Ebu Hatim, "Zayıftır. Hilal b. Habbab ve Hakim b. Cubeyr'e yakındır." diyor. Nesai, "Sika değildir." diyor. Da-rekutni, "Metruktür" diyor. İbni Adiy, "Red edilmiştir. Bir cemaat onu zayıf görmüştür. Zayıflık onun rivayetlerinde açıkça görülüyor. Zayıf­lığa daha yakındır." diyor.Takrib'de §öyie diyor: "Suveyr b. Ebi Fahite Said b. İlaka: Zayıftır. Red edilerek, atılmıştır. Dördüncü tabakadandır."Tehzib: 2/36, No: 58; Takrib: 1/121, No: 54.verilir. Bu derecelerin her birinin arası yer ile gök arası kadardır. Peki celal ve ikram sahibi Allahu Teala'nın katın­da şehide verilen nimet ve faziletler nasıldır. Vallahi onun Allah katındaki malını, insan anlayışı kavrayamaz, hayal ona yetmez, akıl onu idrak edemez. Allahu Teala'nın, şehidle-rin derecesinden bir derece düşük olanlar için söylediği ayete bak;"Hiç bir nefis onlar için gizlenen göz aydınlatıcı ve yaptıkları amellerin karşılığı olarak verilenleri bilmez."(Secde: 32/17)

1200- Sahih'i Buhari ve Müslim'de şöyle rivayet edili­yor:"Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Salih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir beşerin kalbine gelmeyen şey­leri hazırladım."[692]

1201-  Sahih'i Müslim'de şöyle diyor: "Musa rabbine sordu:"Cennet ehlinin en düşük derecede olanı nasıldır."

Allahu Teala şöyle buyurdu:"Cennet ehli cennete girdikten sonra bir adam gelir.Ona:"Cennete gir" denilir. Adam:"Yarabbi! Herkes yerine yerleşmişken ve alacakları­nı almışken nasıl gireyim?" Ona:"Dünya sultanlarından birinin mülkü kadar mülkü­nün olmasına razı mısın?" denilir. Adam:"Razı oldum yarabbi!" der. Ben:"Bu senindir. Bunun on katı da senindir. San nefsinin istediği, gözünün hoşlandığı da sana verilmiştir." Adam:"Razı oldum Yarabbi!" der." Musa (a.s.):"En üst derecede olanı nasıldır?" dedi. Allahu Teala:"Onlar beni istediğim, kerametlerini elimle diktiğim ve üzerine mühür vurduğum, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir beşerin kalbine gelme­yen şeyleri verdiğim kimselerdir.[693]

1202- Cennetin özellikleri konusunda ise Ahmed, Tirmi­zi, İbni Hibban ve başkalarının Ebu Hureyre'den rivayet et­tiklerine göre şöyle diyor:"Biz: "Ya Rasulallah! Bize cennetten bahset. Yapısı ne­dir?" dedik. Şöyle buyurdu:

"Altın tuğla, gümüş tuğladandır. Harcı misktir. Ku­mu yakut ve incidir. Toprağı za'feran'dır. Oraya giren nimetlenir. Üzülmez. Ebedileşir ve ölmez. Elbiseleri es­kimez: Gençliği gitmez.[694]Hadiste geçen "Melat[695]

1203-  Bezzar, Taberani ve Beyhaki'nin Ebu Said'den merfu ve mevkuf olarak rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Allahu Teala cennetin duvarlarını altın ve gümüş tuğ­ladan yapmıştır. Sonra orada nehirler akıtmış ve ağaçlar dikmiştir. Melekler onun güzelliğine bakınca şöyle dediler:"Ne güzel meliklerin yeri.[696]

1204- İbni Ebi Dünya'nm Enes'den rivayet ettiğine gö­re Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Allahu Teala Adn cennetini kendi eliyle yarattı. Bir tuğla beyaz inciden, bir tuğla kırmızı yakuttan bir tuğ­la yeşil zümrütten koyarak yarattı. Onun harcı misktir. Onun bitkileri Za'ferandır. Kumu incilerdir. Toprağı an-berdir. Sonra ona şöyle dedi: "Konuş" Cennet:"Muhakkak ki müminler felaha ermiştir." dedi. Al­lahu Teala:"İzzetim ve celalime yemin olsun ki senin içinde hiç­bir cimri bana komşu olmayacaktır.[697] buyurdu.

1205- Taberani ve Beyhaki'nin Amran b. Haşin ve Ebu Hureyre'den rivayet ettiklerine göre şöyle dediler:

"Rasulullah'a Allahu Tealanın,"Adn cennetinde güzel meskenler. (Tevbe: 9/72)Ayetinden soruldu. Şöyle buyurdu:"Cennette inciden bir kasırdır. İçinde kırmızı yakut­tan yetmiş tane yurt vardır. Herbir yurtta yetmiş tane ye­şil zümrütten ev vardır. Her bir evde yetmiş tane taht vardır. Her tahtın üzerinde yetmiş tane her renkten ser­gi vardır. Her serginin üzerinde bir kadın vardır. Her ev­de yetmiş tane sofra yardır. Her sofrada yetmiş çeşit yiyecek vardır. Her evde yetmiş tane kız ve erkek hizmet­çi vardır. Mümine bir yemekte gelen kuvvette bunların üstüne verilir.[698]

1206- İbni Ebi Dünya'nın Ka'b'dan rivayet ettiğine gö­re şöyle diyor: "Eğer cennet ehlinin elbiselerinden biri bu­gün dünyada giyîlse, ona bakan kimse bayılır. Gözleri ona bakmaya dayanamazlar.[699]

1207- Yine Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre şöy­le diyor:"Müminin cennetteki yurdu incidendir. Orada kırkbin ta­ne yurt vardır. Orada elbise veren ağaçlar vardı. Adam bu iki parmağıyla -başparmakla serçe parmağını işaret ediyor-bel kısmında[700] inci ve mercanların olduğu yetmiş tane el­bise alır."[701]

1208- Yine Şufey b. Mani'den -Sahebeliğinde ihtilaf edilmiştir- rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Cennet ehlinin nimetlerinden birisi de, Onlar soylu binek hayvanlarının üzerinde birbirlerini ziyaret eder­ler. Onlar eğerlenmiş atların üzerinde gelirler. O atlar pislemez ve işemezler. Onlara biner ve Allah'ın istediği yere kadar giderler. Onların üzerine bir bulut gelirki, on­da gözlerin görmediği, kulakların işitmediği şeyler var­dır. "Üzerimize yağmur yağıdır" derler. Bulut onların üzerine artık dayanamayacakları kadar yağmur yağdı­rır. Sonra Allahu Teala rahatsız etmeyen bir rüzgar gönderir. Rüzgar miskleri ok gibi onların sağından ve so­lundan geçirir. Onlar bu miskleri atlarının alınların­dan, yelelerinin ayırımından ve başlarından alırlar. On­ların her birinin canlarının istediği gibi birer perçemle­ri[702] vardır. Bu miskler bu perçemlere ve atlarına asılır­lar. Bunun dışında elbiseleri de vardır. Sonra Allah'ın is­tediği yere giderler. Bakarlarki bir kadın onlardan biri­ni çağırıyor:"Ey Allah'ın kulu! Senin bize ihtiyacın yok mu?" Adam:"Sen nesin? Kimsin?" der. Kadın:"Ben senin yerini bilmiyordum." der. Kadın:"Sen Allahu Tealanın,"Hiçbir nefis onlar için gizlenen göz aydınlatıcı, amel­lerin karşılığı olan mükafaatı bilemez."   (Secde: 32/17)dediğini bilmiyor musun?" der. Adam:"Rabbime yemin olsunki evet biliyorum." der. Adam onunla belki kırk yıl meşgul plur. İçinde bulunduğu ni­met ve ihsanların dışında hiçbir şey onun kadından ayrılmasına, başka tarafa dönmesine sebep olamaz.[703]Müellif şöyle diyor: Garip olanın yanında anlatılan va­tan haberleri, usandırmaz. Aşık olanın yanında sevgilinin Özelliklerini saymak bıktırmaz. Kavuşma sözlerinin zikre­dilmesi, aşkın şiddetini[704] artırır. Karşılaşma yerinin anılma­sı, iştiyak ateşini tutuşturur. Cennetin özellikleri, hurileri, kasırları, nimetleri çoktur. Hepsini sayacak olursak, maksa­dımızdan dışarı çıkmış oluruz. Biz bu kadarını, konu dışı ola­rak, teşvik için zikrettik.Konumuza dönüyoruz ve bu bölümü; Ebu Said Ali b. Hu-dares-SeImi'nin[705]"Cihad" kitabında Rafi' b. Abdullah'tan naklettiği Said b. Haris'in hikayesiyle bitiriyoruz. Rafi' şöyle diyor:"Hişam b. Yahya el-Kenani bana "şöyle dedi: "Gözümle gördüğüm, kendim şahid olduğum bir olayı sa­na anlatacağım. Allah onunla bana fayda verdi. Umarım bana fayda verdiği gibi sana da verir." Ben: "Söyle ey Ebu Velid" dedim. Şöyle dedi: "Seksen üç senesinde Rum topraklarında savaşıyorduk. Başımızda Müslime b. Abdulmelik ve Abdullah b. Velid b. Abdulmelik vardı. Bu savaş Allahu Tealanın Tuvaneyi[706]fethettiği savaştır. Basra ehli ile Cezire ehli bir yerde buluş­tuk. Hizmetleri nöbetleri, yiyecek getirmeyi, hayvanları ot­latmayı sırayla yapıyorduk.Bizimle beraber Said b. Haris veya Haz b. Ubade deni­len bir adam vardı. Gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kı­lar ve ayakta çalışırdık ama, o bırakmazdı. Sadece genel iş­lerden ibadetini engelleyenlere izin verirdi. Hergün ve ge­cede onu o çalışma şekli üzerinde buldum. Namaz vakti olmasaydı da, yolda gidiyor olsaydık da, yine Allah'ın zik­rinden ve Kur'an okumasından geri kalmazdı.Rum kalelerinden birini kuşatmışken bana ve ona bir gece nöbet sırası geldi. Bu nöbet bize ağır geliyordu. Said b. Haris'i o gece öyle ibadet ederken görüyordum ki, ona kar­şılık kedi nefsimi küçük görüyordum ve onun vücudunun bu yaptıklanna dayanmasına hayret ediyordum. Orada anladım ki Allahu Teala fazileti dilediği kuluna verir. Gece yaptık­larından dolayı yorgun[707] ve takatsiz[708]olarak sabahladı. Ona:"Allah sana rahmet eylesin. Senin nefsinin de senin üze­rinde hakkı vardır. Gözünün de senin üzerinde hakkı vardır. Sen de biliyorsun ki Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Amelden gücünüzün yettiğini yüklenin."[709] Ona buna benzer hadisler söyledim. Bana şöyle dedi: "Sayılı nefeslerim var. Ömrüm gidiyor. Günler bitiyor. Ben ölümü yaklaşan bir adamım kardeşim. Nefsimin çıkı­şı ani olabilir. Onun cevabı beni ağlatıyor. Allah'a, o konu­da sebat ve yardım vermesi için dua ediyorum." Sonra ona: "Biraz yat, dinlenirsin. Düşmanın durumunun ne ola­cağını bilmiyorsun. Bir şeyler olursa, sen canlı olursun." dedim. Çadırın bir tarafına yattı. Arkadaşlarımız dağılmış­lardı. Kimi savaştaydı, kimisi başka işteydi, Ben yerimde durdum, arkadaşlarımın gelmesini bekledim ve onlara yemek yapmaya başladır. Gidip yiyorlardı.Bu durumdayken çadırdan gelen bir ses işittim. Önce ça­dırda Said b. Haris'ten başka kimse olmadığı için sesi inkar ettim. Said'de uyuyordu. Sonra ben görmeden biri çadıra gir­miş olabilir diye aceleyle çadıra girdim. Çadırda ondan başka kimse yoktu. O da kendi halinde uyuyordu. Uykuda konuşuyordu, gülüyordu. Ona doğru yaklaştım. Sanki biri­sine hitap ediyordu. Sözlerinden hoşuma gidenleri, aklım­da tuttum. Sonra sağ elini uzattı. Sanki bir şeye dokunuyor­du. Sonra yumuşak bir şekilde geri çekti ve güldü. Sonra:"Bu gece" dedi. Sonra sıçrayarak uyandı. Kükrüyordu. Ona yaklaştım ve onu yavaşça göğsüme yasladım. O ise sa­ğa sola dönüp duruyordu. Sonunda sakinleşti ve aklı başı­na geldi. Tekbir, tahlil getirmeye, hamd etmeye başladı.Ben: "Ey kardeşim! sana ne oldu?" dedim. Bana:"Hayır-dır. Ey Ebu Velid" dedi. Ben:"Sende bazı şeyler gördüm. Uykuda konuşuyordun. Gör­düklerimi bana anlat." dedim. Said:"Beni bü konuda affet. Ey Ebu Velid" dedi. Arkadaşlı­ğın hakkı için anlatmasını söyledim."Allah sana rahmet etsin. Söyle. Umulur ki Allah bana bundan bir nasihat ve hayır verir." dedim.Şöyle dedi: "Ben bu vakitte uyuyunca, kıyametin koptu­ğunu gördüm. Herkes kabirlerinden çıkıyordu. Herkes ye­rinde duruyordu. Gözlerini açmış, Rablerinin emrini bekli­yorlardı. Ben bu durumda iken iki adam bana geldi. Onlar gibi güzel ve kamil kimseyi görmedim. Bana selam verdi­ler selamlarını aldım. Bana:"Ey Said! sana müjde. Günahların affedildi. Çalışmala­rına teşekkür edildi. Amellerin kabul edildi. Duaların da kabul edildi ve hayatında sana müjde olması için acele müka­fat verildi. Haydi bizimle gel, AUahu Tealanın senin için ha­zırladığı nimetleri sana gösterelim." dediler.Onlarla birlikte çıktım. Mahşerdeki insanların dışına çı­kardılar. Biz orada iken, bizim dünyadaki atlarımıza benze­meyen atlar salgımızda gördük. Onlar şimşek gibi hızlıydı­lar. Onlara bindik. Bizi rüzgar gibi alıp götürdüler. Büyük bir kasrın önüne geldik. Güzeller sadece önünde veya arka­sında veya üstünde değildi. Sonra kasır sanki saf gümüşten­di ve parlayan bir nurdu. Kapısına gelince açılmasını iste­meden açıldı. Özelliklerini kimsenin sayamayacağı bir ye­re girdik. Öylesi yer hiçbir beşerin hayaline bile gelmez. Ka­sırda yıldızlar gibi kadın ve erkek hizmetçiler vardı. Onlar sanki AUahu Tealanın belirttiği gibi idiler."Sıralanmış inciler. (Tur: 52/24)Bizleri görünce çeşitli güzel sözler, nağmeler söyleme­ye başladılar. Hepsi de şunu söylüyorlardı:"Bu Allah'ın velisidir. Allah'ın velisi geldi. Allah'ın velisine merhaba."Yürüdük ve altından tahtların olduğu bir meclise geldik. Mücevherlerle süslenmişlerdi. Etraflarına altından sandal­yeler dizilmişti. Her tahtın üzerinde bir cariye vardı ki, Al­lah'ın mahluklarından hiçbiri onu vasıflandıramaz. Ortala­rında bir tanesi vardıki, diğerlerinden yer, güzellik, boy, ke­mal ve tamam olma notlarından üstündü. îki adam:Bu senin evin. Bunlar da senin ailen. Rabbinin katında büyük rızaya burada kavuşacaksın." dediler ve geri dönüp gittiler. Cariyeler bana doğrtı atıldılar Bana merhaba diyor­lar, saygı gösteriyorlar ve müjde veriyorlardı. Gurbetten gelen birisinin ailesi tarafından karşılanması gibi. Ortada­ki tahta oturtana kadar beni kucakladılar. Ortadaki cariye­nin yanına oturttular."Bu senin hanımındır. Onun gibi bir hanımın'daha var.Seni bekleyişimiz çok uzun sürdü." dediler.Ben onunla, o da benimle konuştu. Ben:

"Neredeyim?" dedim. Kadın:"Me'va cennetindesin" dedi. Ben:"Sen kimsin?" dedim; Kadın:"Ben senin ebedi hanımınım" dedi."Diğeri nerede?" dedim."Diğer kasrında" dedi."Bugün senin yanında kalacağım. Yarın onun yanına giderim." dedim ve elimi ona uzattım. Elimi yumuşakça geri itti."Bugün olmaz. Sen dünyaya döneceksin." dedi. Ben: ' "Dönmek istemiyorum" dedim."Gitmen lazım. Üçgün kalacaksın. Üçüncü gece inşaal-lah yanımızda iftar edersin" dedi. Ben:"Bu gece! bu gece!" dedim."Bu hükmolunmuş bir durumdur" dedi. Sonra yerinden kalktı. Onun kalkmasıyla ben yerimden fırladım ve baktım ki uyanmışım."Hişam şöyle diyor: "Ona, Ey kardeş! Allah'a şükret. Senin amelinin sevabını, sana göstermiş." dedim. Bana:"Ey Ebu Velid! Senden başka kimse bunu gördü mü?" de­di. Ben:"Hayır" dedim. Bana:"Allah için senden istiyorum. Canlı olduğum müddetçe bu olayı gizle." dedi. Ben:"Evet" dedim."Arkadaşlarımız ne yapıyor?" dedi."Bazıları savaşıyor, bazıları ihtiyaçları gideriyor" dedim. Kalktı, soyundu, yıkandı, koku süründü, silahını aldı ve savaş yerine gitti. Oruçluydu. Geceye kadar savaştı. Arka­daşlarıyla ber-aber döndü.Arkadaşları, "Ey Ebu Velid! Bu adam öyle şeyler yaptıki, daha önce o hareketlerin yapıldığını hiç görmedik. .Şeha-dete hırsla atıldı. Kendisini okların, atılan taşların altına at­tı. Bütün bunların hiç biri ona isabet etmedi.[710] Kendi ken­dime "Onun durumunu bilseydiniz, aynısını yapmak için ya­rışırdınız." Biraz yemekle iftar etti. Gecede ayakta kaldı. Sa­bahleyin yine oruçluydu. Dün yaptığının aynısını bugünde yaptı. Günün sonuna doğru döndü. Arkadaşları dün anlattık­larını bugünde anlattılar. Böylece üçüncü güne geldik. İki gece geçmişti.Bende onunla çıktım. Kendi kendime: "Onun durumunu görmem lazım. Bütün gün boyunca kendisini düşmanın tu­zaklarına atmasın, başına birşey gelmesin. O ise düşman ara­sında fırtınalar estiriyordu. Ben ise uzak bir yerden onu gözlüyordum. Ona yaklaşamıyordum. Güneş batmaya yak­laşana kadar böyle devam etti. O en canlı halindeydi. Bir­den kale duvarının üzerinde bir adamın ona ok hedeflediği­ni gördüm. Ok gelip onun göğsüne saplandı ve hızla yere düştü. Ben ona bakıyordum. İnsanları çağırdım. Gelip onu hızla alıp çektiler. On da daha ruh vardı. Onu taşıyorlardı. Onu görünce:"Bu gece kendisiyle iftar edeceğin şeyler sana afiyet ol­sun. Keşke ben de seninle beraber olsaydım." dedim. Alt du­dağını açtı. Bana işaret ederek durumunu gizlememle ilgi­li verdiğim sözü gülerek hatırlattı. Sonra şöyle dedi:"Bize verdiği sözü yerine getiren Allah hamdolsun." Vallahi bundan başka birşey söylemedi. Sonra ruhunu tes­lim etti."Hişam şöyle diyor: "En yüksek sesimle bağırdım:"Ey Allah'ın kulları! İş yapanlar bunun gibi yapsınlar. Kardeşinizin durumu hakkında size söyleyeceklerimi dinle­yin." İnsanlar bana doğru toplandılar. Olayı onlara anlattım.O saatte ağlayanlardan daha çok ağlayan görmedim. Sonra askeri sorsan bir tekbir getirdiler. İnsanlar birbirlerine ola­yı anlatmaya başladılar. Olay her tarafa yayıldı. Onun cena­ze namazını kılmak için toplandılar. Olay Müslime b. Ab-dulmelik'e de ulaşmıştı. O da geldi. Namazı kıldırması için onu öne geçirdik."Bilakis onun durumunu bilen arkadaşı, namazını kıldır­sın." dedi."Hişam şöyle diyor: "Onun namazını kıldırdım. Onu def­nettik ve kabrini kapattık. İnsanlar onun olayını konuşarak gecelediler. Bazısı bazısını teşvik ediyordu. Sonra sabahla­dılar ve kaleye yenilenmiş niyetlerle, Allah'a kavuşmaya iş­tiyak duyan kalplerle saldırdılar. Gün kuşluk vaktine kavuş­madan, Allah onun bereketiyle kalenin fethini bize nasip etti.[711]ü

30.ĞULULUN HARAMLIĞI, GÜNAHININ BÜYÜK OLUŞU, ALLAH YOLUNDA ĞULUL YAPANIN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNDE ŞEHİD OLMAYACAĞINA DAİR DELİLLER

 

Ğulul [712] : Ordu komutanın veya savaşçılardan birinin, ganimetlerden, askerler arasında dağıtılması vacip olan bir şeyi alması ve hak edenler arasında dağıtılmak üzere dağıtan­lara geri getirmemesidir. Ğulul'da az miktar ile çok miktar arasında fark yoktur.Bazı alimler şöyle diyor: "Gulul denilmesinin sebebi, el­lerin onları almaktan men edilmiş olmasındandır.  [713] Ğulul; büyük günahlardan, isyanın aşırılarından, günah ve azabı gerektiren büyük şeylerdendir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Kim üç [714] şeyden beri olursa; kibir, ğulul ve borçtan beri olursa, cennete girer."Tirmizi [715]  Sevban'dan rivayet etmiştir. Aynı şekilde Nesai[716] İbni Mace [717], Sahih'indeİbni Hibban[718] ve H3akim[719] rivayet etmişlerdir. Hakim, "Buhari ve Müslim'in şartlarıy­la sahihtir." diyor.Sonra şöyle buyurdu:"Ey Hattab'm oğlu! Git ve insanlar arasınd."Cennete sadece müminler girer.[720]Müellif şöyle diyor: Bu hadisde, ğulul yapanın münn, madığına işaret vardır. İknme'den[721], onunda İbni Ab bas'dan, onunda Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet ettiği bir hadisde şöyle buyuruyor:"Mümin ğulul yapmaz.""Kimin ruhu cesedinden ayrıldığında üç şeyden beri olursa, ğu­lul, stok yapma ve biriktirme ve borçtan beri olursa, cennete girer."Bu hadisde, bu görüşü destekliyor. Bunu, Taberani[722] Ahmed b. Reşideyn'den, o da Ravh b. Salah'dan[723], o da Said b. Ebu Eyyub'dan, o da Davud b. Husayn'dan[724], o da İk-rime'den rivayet etmiştir. Bu hadis,"Zina eden kimse, zina ederken mümin değildir.[725]Hadisiyle aynı konumdadır.

1209- Sahihi Buhari ve Müslim'in Ebu Hureyre'den ri­vayet ettiklerine göre şöyle diyor: "Rasululah (s.a.v.) ile bir­likte Hayber'e gittik: Allah bizlere fethi nasip etti. Altın ve gümüşten ganimet olarak elimize bir şey geçmemiştir. Ganimet olarak mal, elbise ve yiyecek elde etmiştik.Sonra Kur'a vadisine[726] geldik. Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında, Cüzam kabilesinden birinin kendisine verdiği, Ru-faa b. Yezid[727] diye bir kölesi vardı.Vadiye gelip konaklayınca, Rasulullah'ın (s.a.v.) köle­si kalkıp onun yükünü indirmeye başladı. O sırada bir ok gelip, ona isabet etti ve o ok ile öldü. Biz:"Şehadeti ona mübarek olsun ya Rasulallah!" dedik. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Hayır. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ed­erim ki, ganimet dağıtımında eline geçmeyen bir örtüyü aldı ve o örtü onun üzerinde tutaşın bir ateş oldu."İnsanlar ürktüler. Bir adam bir veya iki tane ayakkabı getirdi. "Bunları Hayber günü elde etmiştim" dedi. Rasulul­lah (s.a.v.):"Ateşten bir veya iki ayakkabı[728] dedi.

Hadisle peçen "Şem'le[729] üçük örtü manasındadır. Hadiste geçen "Half'[730] ölüm manasındadır. Müellif şöyle diyor: Kura vadisinde öldürülen kölenin adı Mid'am'dır.[731] Ebu Davud ve başkaları böyle nakletmişlerdir.

1210- Abdullah b. Amr b. As'dan rivayet edildiğinegöre şöyle diyor:"RasulullarTın (s.a.v.) eşyasına[732] bakan, Kerkere[733] de­nilen biri vardı. Adam öldü. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur­du:"O ateştedir.[734]Gidip üzerine bakınca oğlu yoluyla aldığı bir abayı üzerinde buldular."Buhari rivayet etmiştir.Nesai İman ve Adaklar: 7/24'de, İbni Kasım yoluyla Malik'den rivayet etmiştir.Muvatta Cihad: 2/459, No: 25'de, Musannif yoluyla rivayet etmiştir.

köyün yer aldığı, Medine ile Şam arasındaki vadidir.Hadiste geçen "Nefel" kelimesi ganimet manasmda-dtr[735]

Kerkere, kirkere şeklinde de rivayet edilmiştir.[736]

1211- Abdullah b. Şakik'den[737] rivayet edildiğine göre, Rasulullah'dan (s.a.v.) işiten kimse[738] ona şöyle diyor:"Kur'a vadisinde iken bir adam Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve: "Azadlı kölen veya kölen falan şehid edildi" de­di. Rasulullah:"Bilakis o, ğulul ettiği gibi abadan dolayı ateşe sürük­leniyor"[739]buyurdu." Ahmed sahih bir isnad ile rivayet et­miştir.

1212- Ebu Rafi'den[740] rivayet edildiğine göre şöyîe di­yor:"Rasulullah (s.a.v.) ikindi namazını kılınca, Abduleşhe-loğullarınin yanına gitti. Akşam namazına kadar onlarla oturup konuştu."Rasulullah (s.a.v.) akşam namazı için acele ederken, Beki mezarlığının yanından geçiyorduk şöyle buyurdu:"Yazıklar olsun sana. Yazıklar olsun sana. Yazıklar olsun sana." Bu sözü bana çok ağır geldi. Beni kast ettiği­ni zannederek biraz geride kaldım."Sana ne oluyor? Yürü" dedi. Ben:"Bir şey söyledin mi?" dedim."Ne dedim?" dedi. Ben: Bana, yazıklar olsun sana dedin mi?" dedim."Hayır. Bunu falana söyledim. Onu falan oğullarına yürüyerek.göndermiştim. O yüzden bir gömleği ğulul et­ti. O da ateşten bir zırh olarak onun üzerine geçti.[741]Nesai ve Sahihinde İbni Hibban rivayet etmişlerdir.Hadiste geçen, "Baki"[742], Medine'nin mezarlığıdır.Hadiste geçen, "Kebure fi zer'i[743] söylediği söz bana çok ağır geldi" manasındadır.Hadiste geçen, "En nemiretu"[744], Arapların giydiği, yün­den gömlektir.Hadiste geçen, "Fe Durria misluha"[745]"Ona ateşten bir zırh yapıldı" manasındadır.

1213- Ebu Davud'un, mürseller arasında Ebu Ha-zim'den[746]rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Peygamberinizin ateşin altından gölgelenmesini is­ter misiniz?[747]"Rasulullah'a (s.a.v.) ganimetlerden bir hah getirip: "Ya Rasulallah! Bu senin olsun. Bununla güneş ışığından korunur gölgelik yaparsın" dedi. Şöyle buyurdu:Hadiste geçen "Nit'un" kelimesi'nin; Netun, Nit'un, Neteun ve Niteun şeklinde kullanımları vardır. Nevevi'nin Tehzib'ul-esma ve'1-luğat'da naklettiğine göre en fasih ola­nı "Niteun" kullanımıdır.[748]

1214- Yine Ebu Davud'un Yezid b. Muaviye'den[749] riva­yet ettiğine göre Yezid, Basra ehline şöyle bir mektup gön­dermiştir: "Esselamu Aleyküm! Bir adam Rasulullah'tan (s.a.v.), ganimetle arasında bulunan kıldan bir yuları istedi. Rasulullah (s.a.v):Sen benden, ateşten bir yular istedin. Senin onu ben­den istemeye hakkın yoktur. Benim de onu vermeye hakkım yoktur."[750] buyurdu.

1215- ibni Asakir'in Abdullah b., Mesud'dan rivayet et­tiğine göre Abdullah, hutbesinde şöyle diyordu: "Ğulul,  cehnnem ateşindendir. Hazine yapma ise ateşten, bir hazi­nedir." İbni Cerir'in, Nihavend savaşında[751]zikrettiğine göre Ömer (r.a.) katip ve muhasebecisi Saib b. Ekra'ı[752] gönderdi ve:"Eğer Allah müsliimanlara galibiyet verirse, beşte biri­ni ayır, diğer ganimetleri onlara dağıt" dedi. Saib şöyle di­yor:"Ben ganimetleri insanlar arasında dağıtırken, yanıma bir acem geldi ve:"Sana Yezdecirdin hazinesini gösterirsem bana ve aile­me eman verir misin'" dedi. Ben:"Evet" dedim. Bana iki büyük sepet getirdi. İçinde sade­ce, inci, yakut ve mücevher doluydu. Onları yanıma aldım ve Ömer'e getirdim. Ömer:"Beytülmala koy" dedi. Ben de, beytül mala koydum. On­dan sonra hızla Kufe'ye döndüm. Ömer'en elçisi Kufe'de ba­na ulaktı ve devesini getirip devemin yanma çöktürdü. 752 şöyle dedi:"Müminlerin emirinin yanına git." Ben dönüp yanına geldim Şöyle dedi:"B,ına ve Ümmü Saib'in oğluna ne oluyor? Ümmü Sa-ib'ın <)gtun<* ve bana ne oluyor?" Ben[753]nedıi '   .(etlim Şöyle dedi:Vallahi uyuduğumda melekler bana geldiler. Ellerinde şu iki sepet vardı. Her ikisi de ateşten alevler içindeydi. Ba­na:"Seni bunlarla dağlayacağız." dediler. Ben de: "Onları müslümanlar arasında dağıtacağım" diyordum. "Bunu al götür. Müslümanlara verilen malların ve erzak­ların arasına koy" dedi. Ben çıktım. îki sepeti aldım ve Ku­fe'ye getirip, mescidin ortasına koydum..." olayı anlatma­ya devam ediyor[754]Ganimetlerden giyeceklerin dışında başka bir şeyi ğulul yoluyla alan kimse ise, onu kıyamet gününde boynunun üzerinde taşıyarak getirecektir. Allahu teala şöyle buyuru­yor:"Kim ğulul yaparsa, kıyamet gününde ğulul ettiği şey ile gelir.[755] (AI-i İmran: 3/161)

1216- Sahih'i Buhari ve Müslim'de, Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) bir gün aramızda ayağı kalktı, ğulul'u zikretti, durumunun büyüklüğünü anlattı ve şöyle dedi:"Kıyamet gününde birinizi boynunda böğüren bir deve ile görmeyeyim. Bana gelir ve:"Ya Rasulallah! İmdadıma yetiş" der. Ben: "Ben sana yardım edemem. Ben sana tebliğ ettim" de­rim. Kıyamet gününde birinizi, boynunda kişneyen bir at ile görmeyeyim. Bana gelir ve:"Ya Rasulallah! İmdadıma yetiş" der. Ben: "Sana yardım edemem. Sana tebliğ ettim" derim. Kı­yamet gününde birinizi, boynunda meleyen bir koyun­la görmeyeyim. Bana gelir ve:

"Ya Rasulallah! İmdadıma yetiş" der. Ben: "Sana yardım edemem. Sana tebliğ ettim" derim. Kı­yamet gününde birinizi, boynunda bağıran bir nefisle görmeyeyim. Bana gelir ve:"Ya Rasulallah! İmdadıma yetiş" der. Ben: "Sana yardım edemem. Sana tebliğ ettim" derim. Kı­yamet gününde birinizi boynunda hereket edip ses çıka­ran kağıtlarla görmeyeyim. Baha gelir ve: "Ya Rasulallah! İmdadıma yetiş" der. Ben: "Sana yardım edemem. Sana tebliğ ettim" derim. Kı­yamet gününde birinizi boynunda bir zırh ile görmeye­yim. Bana gelir ve:"Ya Rasulallah! İmdadıma yetiş" der. Ben:"Sana yardım edemem. Sana tebliğ ettim" derim.[756]Bu rivayet Müslim'e aittir.Hadiste geçen "la el-Feyenne" sözü, "Bulmayayım, gör­meyeyim manasındadır.[757]Hadiste geçen, "Ruğa"' kelimesi, deve sesi ve ayak se­sidir.[758]Hadiste geçen, "Hamhame" kelimesi, at kişnemesidir.[759]Hadiste geçen, "Suğa"' kelimesi koyunun melemesi-dir.[760]Hadiste geçen, "Ria"[761] kelimesi, üzerine haklarının yazıldığı şeydir.Hadiste geçen, "Tehfiku"[762] kelimesi, Hareket etme ve dalgalanmadır.Kağıtların hareket edip ses çıkarmaları, hayvanların ko­nuşması, Allah yolunda iken ğulul edilen herşeyin, ğulul ede­nin boynunun üzerinde kendi dili ile bağırıp, konuşmasın­daki hikmet, onu korkutmak, bağırmak ile onu herkesin önünde rezil etmektir. Bütün kulların arasında yaptığı iha­netin ortaya çıkmasıyla, içinde bulunduğu şiddetli korku, mahşeri kalabalıktaki izdiham, onu taşımaktan dolayı çek­tiği sıkıntıyla beraber onu rezil etmektedir. Bize görünen hik­meti budur.

1217- İbni Asakir'in, Atiyye b. Kays'dan rivayet ettiği­ne göre şöyle diyor:"Bir adamın bineği öldü. Ganimetlerden genç bir deve­yi önüne katarak, Malik b. Abdullah el-Has'ami'nin yanı­na geldi ve:"Beni buna bindir ey müminlerin emiri" dedi. Malik:"Onu taşıyamam" dedi. Adam:"Onu yüklenmeni istemedim. Beni ona bindirmeni iste­dim" dedi. Malik:"Bu ganimetlerdendir. Allahu Teala:"Kim ğulul yaparsa kıyamet günü ğulul ettiği şeyle ge­lir." (Al-i İmran: 3/161)Buyuruyor. Ben onu taşımaya güç yetiremem. Fakat bü­tün orduya sor. Hepsi sana paylarını veriyorlarsa, ben de pa­yımı sana vermişim" dedi.Müellif şöyle diyor: Malik b. Abdullah, meşhur bir saha-bidir. Seriyyelerin Malik'i diye bilinir. Çünkü çokça sa­vaşlara çıkardı. Kırk yıl boyunca sürekli yazın gönderilen se-riyyelere komuta etti.[763]

1218- Abdullah b. Amr b. As'dan rivayet edildiğine gö­re şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) bir ganimet elde ettiği zaman, BilaTe emreder ve o da insanlar çağırırdı. Onlar da yanlarındaki ga­nimetleri alıp ona getirirlerdi. Rasulullah (s.a.v.) ganimet­lerin beşte birini ayırır ve*geriye kalanı dağıtırdı. Birgün, bir adam çağrıdı, adam kıldan bir yular ile geldi ve:"Ya Rasulallah! Bu elde ettiğimiz ganimetlerdendir" dedi. Rasulullah (sa.v.);"Bilal'ı üç kere çağırırken işittin mi?" dedi. Adanı:"Evet" dedi. Rasulullah (s.a.v):"Seni gelmekten alıkoyan şey neydi?" dedi. Adam Özür diledi. Rasulullah (s.a.v.):"Sende kalsın. Kıyamet gününde onunla gelirsin. Onu senden kabul edemem" buyurdu."[764]Ebu Davud ve Sahih'inde İbni Hibban rivayet etmişler­dir.Bir rivayete göre, Peygamber, Allah yolunda iken ğulul yapan kimsenin, aldığı şey küçük birşey olsa da, yaptığı işin büyüklüğünü ve günahının büyük oluşunu belirtmek ama­cıyla cenaze namazını kılmazdı. Bununla, dünyada ona dua etme ve şefaat etmekten imtina ettiği gibi, Ahirette de ona şefaat çimekten imtina edeceğine işaret etmektedir. Yuka­rıda geçtiği gibi, adam, aldığı şeyi yüklenmiş, üzüntülü olarak ona gelir ve:"Ya Rasulallah! imdadıma yetiş" der. Rasulullah ise ona şu şekilde cevap verir:"Sana birşey yapamam. Sana tebliğ etmiştim" Al­lah'a yemin olsun ki Rasulullah'ın (s.a.v.) şefaatinden mah­rum olan kimse, helak olmaya ve zarar etmeye layıktır. Merhametli, şefkatli ve nasihat edicinin eli boş dönderdiği kimse, ateş ehlinden olmaya müstehaktır. Allah'ım! Cürmü-müz büyük olsa da, günahlarımız çok olsa da, bizleri onun şefaatinden mahrum etme. Ey merhametlilerin en merhamet­lisi.[765]

1219- Malik, Ahmed, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace ve başkalarının, Zeyd b. Halit'ten rivayet ettiklerine göre, sa­habeden biri Hayber günü vefat etti. Bunu Rasulullah'a ha­ber verdiler. Rasulullah (s.a.v.):"Arkadaşınızın cenaze namazını kılınız" dedi. Bundan dolayı yüzler değişti. Rasulullah (s.a.v.):"Arkadaşını/ Allah yolunda ğulul yaptı" dedi. Adamın edasını aıuşiıMık, içinden yahudilerin yapımı olan, iki dir­hem bile etmeyen bir [766]çıktı."Rivayete göre, kim, ğulul yapan birini görse ve bilse ve bunu da gizlerse o da diğerinin günahı kadar günah alır.[767]

1220- Ebu Davud'un Semure b. Cündüb'den (r.a.) riva­yet ettiğine göre şöyle diyor: "Rasululîah (s.a.v.) şöyle di­yordu:"Kim ğulul yapan birini gizlerse, o da onun gibi­dir.[768]

1221- Gulul Allahu Teala katında büyük bir günahtır. İs­terse aldığı şey küçük veya büyük, değerli veya değersiz ol­sun fark etmez. Ahmed Bezzar ve başkalarının İrbad b. Sa-riye'den rivayet ettiklerine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) Allah'ın verdiği fey'lerden bir iğneyi alır ve şöyle derdi: "Bunlardan, beşte biri hariç, sizden birinizin aldığı ka­darını ben alırım. Beşte bir ise size geri dönecektir. İğne, ip ve daha üstün şeyleri yerine veriniz. Ğululdan sakınınız. Ğu­lul, kıyamet gününde sahibi için utanç, ateş ve rezil edici iş olur.[769]Hadiste geçen "Şennar" utanç ve ayıptır[770]Şemr şöyle diyor: "Şennar; Çirkinlik ve kötülüğüyle meşhur olan şey­dir.[771]

1222- Amr b. Şuayb'ın babasından, onun da dedesinden Hevazin heyetinin hikayesinde rivayet ettiğine göre şöyle di­yor: "Sonra Peygamber (s.a.v.) bir deveye yaklaştı ve deve­nin bir hörgücünden tutarak şöyle"Ey İnsanlar! Bu fey'den, sadfiÇö;beşte birinden alabili­rim. Beşte bir de size geri dönecektir. İpi ve iğneyi yerine verin." Bir adam yerinden kalktı. Elinde kıldan bir ip yuma­ğı vardı. "Bunu, hayvanımın yularını sağlamlaştırmak için almıştır" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Benim ve Abdulmuttalib oğullarının onu almaya hakkı yoktur. O senindir"[772] dedi. Adam:"Senin tebliğ ettiklerinden sonra benim ona ihtiyacım yoktur" dedi ve tutup fırlattı. Ebu Davud, Muhammed b. İs-hak yoluyla. Amr'dan rivayet etmiştir.Hadiste geçen, "Hiyat"[773] kelimesi; ip manasmdadır.Hadiste geçen, "Mihyet"[774] kelimesi; kendisiyle dikiş yapılan iğne... v.s.'dir. Allahu Tealanın ayetinde geçen"Deve iğne deliğinden geçene kadar."   (A'raf: 7/40)Hiyat'tan maksad da iğnedir.

1223- Yine Amr b. Şuayb'ın babasından, onun da dede­sinden rivayet ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) Huneyn savaşından dönerken, insanlar ona arkadan yetişip birşeyler istemeye başladılar. Devesi korkup kaçmaya başladı.[775] Üzerindeki îgömleği bir ağaca takıldı. Şöyle buyurdu:"Ridami geri getirin. Benim cimrilik yapmamdan mı korkuyorsunuz? Allah'a yemin olsun ki, eğer Allah size Tihame[776] çölünün kumlan gibi nimet verse, onu aranızda da­ğıtırdım ve siz beni cimri, korkak ve yalancı olarak göremez­diniz." Sonra devesinin hörgücünden bir tüy alarak havaya kaldırdı^Şöyle buyurdu:"Allah'ın size verdiklerinden sadece beşte birini alabi­lirim. Beşte biri de geri size dönecektir." Ganimetlerin beş-tebirini ayırırken bir adam geldi ve bir iğne veya ipliği he­lal etmesini ve kendisine vermesini istedi. Peygamber (s.a.v.):"İğneyi ve ipliği geri verin. Şüphesiz ğulul, ateştir, utançtır ve rezil edici iştir kıyamet günü.[777]Beyhaki Sünen'inde rivayet etmiştir. Zehebi Tezhib'in-de şöyle diyor: "İbrahim b. Beşşar[778] yalnız başına rivayet etmiştir. Hadiste münkerlik vardır.

1224- Ahmed'in İsmail b. Ayyaş yoluyla Ebubekir b. Ab­dullah b. Ebi Meryem'den,[779] onun da Ebu Selam el-A'rac'dan[780] onun da Mikdam b. Ma'di Keribe el-Kindi'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ubade b. Samit, Ebu Derda ve Haris b. Muaviye el-Kin-di ile beraber oturmuş. Rasulullah'ın (s.a.v.) hadislerini hatırlayıp anıyorduk. Ebu Derda Ubade'ye:"Ey Ubade! Rasulullah'in (s.a.v.) şu savaştaki sözleri, hu­muslar hakkında idi." dedi.Ubade şöyle dedi: "Bir savaşta Rasulullah (s.a.v.) gani­metlerden bir deveye doğru durarak müslümanlara namaz kıldırdı. Selam verince deveden bir tüy aldı ve şöyle dedi:"Bu ganimetlerini/dendir. Bunda benim payım sade­ce beşte birlik humustur. Humus ta tekrar size dönecek­tir ipi ve iğneyi yerine verin. İster bundan küçük olsun, ister büyük olsun. Ğulul yapmayınız. Şüphesiz ğulul, dünya ve ahirette sahibi için ateş ve utançtır. Allah yo­lunda insanlarla cihad edin. İster yakın olsun ister uzak olsun. Allah yolunda kınayanın kınamasına aldırış etme­yiniz. Allah'ın hududlarmı, yolculukta ve mukimlikte ye­rine getiriniz. Allah yolunda cihad ediniz. Şüphesiz cihad, cennet kapılarından büyük bir kapıdır. Allahu Teala onunla, üzüntü ve kederden kurtarır.[781]İbni Kesir ed-Dimeşki, tefsirde şöyle diyor:"Bu hadis hasendir. Bu senedle kütübü sitte'de rivayet edildiğini görmedim."[782]

1225- Abdullah b. Şakik'den, onun da Balkin'den bir . adamdan rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) Kura vadisinde iken, onun yanma geldi ve:"Ya Rasulallah! Ganimet hakkında ne diyorsun?" dedim. Şöyle buyurdu:"Beşte biri Allah'ındır. Beşte dördü ise ordunun­dur."[783]Ben:"Kimse kimseye tercih edilmez mi?" dedim."Hayır" dedi."Yanına saplanan okta bile, sen müslüman kardeşine tercih edilmezsin" buyurdu. Beyhaki, Sünen'inde rivayet et­miştir. Zehebi Tehzib'inde, "Senedi sağlamdır" diyor. İbni Kesir, Tefsir'inde, "îsnadı sahihtir" diyor.[784]

1226- İbni Asakir'in Zeyd b. Eslem'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "Akil b. Ebu Talib[785] bir iğneyi getirdi ve hanımına:"Bununla elbiselerimi dikersii." dedi. Peygamber, biri­ni göndererek şöyle bağırttı:"Hiç kimse, iğne ve daha değerli şeyleri ğulul etmesin.[786]Akil, hanımına "iğnenin elinden gittiğini görüyorum." dedi.

1227- İbni Asakir'in Zeyd b. Eslem'den naklettiği bir ri­vayete göre, Akil b. Ebu Talib hanımı Fatma binti Utbe b. Rabia'nın[787]yanına geldi. Kılıcı kana bulanmıştı. Hanımı "Senin savaştığını biliyorum. Müşriklerin ganimetlerinden eline ne geçti?" dedi. Akil:"Sadece bu iğneyi elde ettim. Al onunla elbiselerini dik" dedi ve iğneyi ona verdi. Peygamberin tellalının şöyle ba­ğırdığını duydu:"Kim birşey elde ettiyse, onu yerine versin. İsterse bir iğ­ne olsun." Akil hanımına dönerek şöyle dedi:"Onun da elinden gittiğni görüyorum" İğneyi aldı ve ganimetlerin arasına attı.[788]

 

Fasıl

 

Allah yolunda elde edilen ganimetten bir şeyi gizlice alanın dünyada ve ahirette olmak üzere iki tür cezası vardır.

Daha önce de geçtiği üzere ahiretteki cezası ateşe girmek, ateşten ganimetten almış olduğu şeyden yapılmış elbise giydirilmektir. Ganimetten birşey alan kişi kıyamet günün­de o almış olduğu şeyi boynunda taşıyor olduğu halde ge­tirilir. O çaldığı şey onu azarlıyordur. Şehitlerin yanında onu rezil rüsvay eder. Ganimetten mal kaçırmanın kıyamet gününde bir utanç, çok rezilane iş ve ateş olduğu daha ön­ce belirtilmişti. Kıyamet gününde ganimetten mal kaçıran ki­şi peygamberimiz'in yanına şefaat ve yardım dilemek için geldiğinde, "Sana bir şey yapamam, sana tebliğ ettim" ce­vabını alır. Kurtuluş ona şehitlikle de yasaklanmıştır, cihada Öldürüİse bile. Çünkü ganimet malını çalan bir kişi savaş­ta öldürüldüğünde sahabe onun için şehittir dediğinde Ra-sulullah (s.a.v.):"Asla, Allah'a yemin olsun ki o ateştedir." buyurmuş onun şehidliğini kabul etmemişti. Bunu o güzel değerli ye-miniytc tekid etmişti. Nevevi, Allah yolunda yapılan bir sa­vaşta birşey çalanın ahirete şehit sayılmadığını tasrih e-der. Bunu Müslim şerhinde şehidlerin beyanı babında zik­reder.[789] En iyisini Allah bilir.

1228- îbni Mübarek Abdurrahman b. Yezid b. Cabir'den o Haris b. Yemcidu'dan[790] o da Abdullah b. Ömer'den riva­yet etti."Gazvede iki kısım insan vardır. Bir kısmı Allah'ı çok zikrederler ve onun öğütlerler. Güzergahta fesat, kötülük yapmaktan çekinirler. Arkadaşlarma iyilik yaparlar. Malla­rının güzel olanından infak ederler.[791]Onlar kendilerinin dünyada istifade ettikleri mallardan daha fazla infak ettik­leri mala imrenirler. Savaş meydanında kalplerine şüphenin doğmasından veya müslümanlan orada terketmekten Allah'a karşı haya duyarlar. Ganimetten bir şey çalmaya imkan bulsalar kalplerini ve amellerini bir işten temizlerler. Şey­tan onları fitneye uğratıp kandırmaz. Onlarla kalplerini ya-ralayamaz. Bunlarla Allah dinini aziz eder ve düşmanları he­lak eder.Diğer kısmı ise Allah'ı çok zikretmezler, onu öğütlemezier. Fesat yapmaktan çekinmezler. Mallarını Allah için in­fak etmezler. Ancak ikrah ederek bunu yaparlar. Onlar in­fak ederken onu kendilerine iadeyi gereken şey olarak gö­rürler. Şeytan o infakile onu hüzünlendirir. Savaş meyda­nında ilk gruptakiler birbirlerini, bu ikinci gruptakiler de bir birini bulurlar. İkinci gruptakiler dağ başlarına çıkarak ko­runurlar. Allahu Teala müslümanlara galibiyet verdiğinde onların yalan yere en çok konuşup hutbeler irat ederler. Gulul yapmaya güçleri yettiği zaman Allah'a karşı bu cüre­ti gösterirler. Şeytan onlara aldıklarının ganimet olduğunu söyler. Bolluğa kavuştuklarında haddi aşarlar[792]Dara düş­tükleri zaman şeytan onları yüz çevirme fitnesine düşürür. Mü'minlerin ecrinden onlar için bir şey yoktur. Ancak on­ların bedenleri müminlerin bedenleriyle beraberdir. Onlar­la birlikte yol alırlar. Fakat onların niyetleri ve amelleri birbirinden farklıdır. Sonunda Allahu Teai" kıyamet günün­de hepsini bir araya toplayacak sonra aralarını ayıracaktır.[793]

1229- Rivayet edilen bir hadiste şöyle diyor:"Bir şeyi ğulul eden birisi o şeyi knamet günü ateşe sonra onu çıkarması için arkasından cehenneme dal­ması emredilir.[794]

1230- Ali b. Yezid Kasım'dan o Ebu Umamc'den o da peygamberden rivayet etti. "Guîul (ganimet malından çalı­nan şey) sahibi kıyamet gününde getirilir. Ona:"Çaldığın şey nerede?" denir. O:"Dünyada bıraktım" der. Cehnnemde ona bir kapı açılır. O ateşe girinceye kadar kırk yıl başı üzere ters çevrilir. Ne zaman ateşten çıkarılacağını tahmin edin.[795]İbni Asakir ve Sultan Nurettin Mahmut Zengi içtihad ki­tabının Cihad bölümünde bu hadisi tahric etti.

1231- Beyhaki Şuab'da[796] İsmail b. Ebane[797] (bu ravi cerh edilmiştir) yoluyla o da Muhammed b. Ebane'den[798] o da Alkame b. Mürsid'den[799] o da İbni Büreyde'den[800]o da babasından[801] olmak üzere tahric etti. Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:"Yedi hamile deve ağırlığında olan cehenneme atılır. Yetmiş yılda aşağıya düşer. Ganimette çalınan şey de bu­nunla beraber atılır. Sonra onu çalan kimseyle onu ge­tirmesi istenir. Bu Allah'ın "Kim (emanete hıyanet eder) aşırırsa kıyamet günün aşırdığını boynuna yüklenip ge­tirir" sözüdür. Onun açıklamasıdır."

(Al-i İmran: 3/161)Hadiste geçen, "Halifat[802]: Hamile develer manasına­dır."

1232- Ebu Hureyrc'den rivayet edildiğine göre Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Aşıranların azabı şöyledir. Onlar aşırdıkları şeyle birlikte getirirlirler. O aşırdıkları şey cehennem denizi­ne atılır. Sonra onlara aşırdığınız şeyi çıkarıncaya kadar dalın denir. Halbuki aşırdıkları şey cehennem denizinin dibine kadar gitmiştir. Onun dibini onu yaratandan başka kimse bilmez. Allah'ın dilediği kadar onlar dalar sonra nefes almaları için başlarını çıkarırlar. Herbir insanın başına yetmiş bin melek üşüşür. Her birinin elinde demirden bir gürz vardır. O gürzle onu aşağı iterler. Sürekli bu şekilde azabedilirler.[803]Bunu kalplerin şifasında zikretti.Müellif, bu zikrettiğimiz şeyler ahirette aşıran kimseye verilen cezaların çeşitleridir. Bunların bir kısmı bile bundan vazgeçirmede öğüt olarak yeter. Ahirette rezil rüsvaylık ve vebal olarak ta yeter. Allah'ın kızgınlığı ise daha büyüktür daha büyüktür.Mutarrafın[804], Dahhak b. Mezahim'den rivayet ettiğine göre şu,"Hiç Allah'ın rızasına uyan kimse Allah'ın hışmına uğrayan kimse gibi midir? (Al-i İmran: 3/162)Ayetindeki "Hiç Allah'ın rızasına uyan kimse" aşırma-yan, "Allah'ın hışmına uğrayan kimse gibi midir?" aşıran kimse hakkındadır.[805]Allah'ın senin gazabının sebeplerinden azabını gerekti ren şeylerden sana sığınırız. Ey merhametlilerin merha-jululun dünyadaki cezası ise, ğululun yapıldığı topluluk­ta Allahu Teala onların kalplerine korkuyu salar ve onlara yardımı geciktirir.

1233- Malik'in Muvatta'da Yahya b. Said'den onun da lbni Abas'tan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ğululun yapıldığı bir topluluğun kalbim Allahu Te­ala mutlaka korku salar. Zinanın yayıldığı toplumda ise mutlaka ölümler çoğalır. Ölçü ve tartıyı eksik yapan bir toplunun rızkını mutlak keser. Hakkın dışında baş­ka bir şeyle hükmedilen bir toplumda kan yayılır. Sözün­de bulunmayan bir toplumun üzerine Allahu Teala düş­manı musallat eder.[806] Bu hadis mevzudur.Bir görüşe göre bu ve bunun gibi hadisler şahsi görüş ve içtihadla söylenemez. Ancak merfu yolla söylenebilir. Bu­nunla beraber bu hadisi Taberani Beyhaki ve başkaları İb-ni Ömer'den merfu olarak rivayet etmişlerdir. Hadiste ge­çen Hatere[807] kelimesi ihanet etmek ve sözü bozmak mana­larına gelir. Ezheri817 şöyle diyor: "Hatere: en kötü ihanet­tir."

1234- Taberani'nin iyi bir senetle Habib b. Mesleme[808] den rivayet ettiğine göre şöyle diyor. "Ebu Zer'i şöyle derken işittim. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Eğer ümmetim ğulul yapmazsa kesinlikle düşman onlara musallat olmaz."1234 Ebu Zer Habib b. Mesleme'ye, "Düşmanınızın koyunlarınızın sütünü aldığı oldu mu hiç" di­ye sordu. Habib"Evet sütü bol olan üç koyunun sütünü aldılar" Ebu Zer,"Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki ğulul yapmışsınız* de­di. [809]Müelif şöyle diyor:"Hadiste geçen Habib  [810]fihi oğullanndandır. Şam'lıdır. Buharı "sahabidir" diyor. Mus'ab ez~Zübeyri: Peygamber­den hadis dinlemiştir" diyor. Vakidi ise bunu red ediyor. Ona Rum'larla çok cihad etmesinden ve Rum beldelerine çok gir­mesinden dolayı Rum'ların habibi deniyordu. Hasan b. Sa­bit (r.a.) şu beyitle onu övüyor."Onlar arasında, ölüm alevi öne geçen Habib vardırKolunu sıvayarak yüzünde kızgınlık belirir."

1235- Kendi isnadıyla İbni Asakir Süfyan b. Uyeyne'den tahric etti. Süfyan şöyle dedi: "Ömer İbni Hattab gazveden gelen İslam askerlerine şöyle derdi:"Düşman size derindi mi?" Onlar:"Evet" derlerse, Ömer (r.a.):"Aşırdınız" derdi.Müellif, Süfyan'ın Ömer'e yetişmediğini söylüyor.Ebu Bekr b. Abdullah b. Huveytib'ten rivayet Abdullah b. Abdulmelik'in[811] yanında oturuyordum. Kendisine Ebu Bu-heyre'te[812] denilen Şam'ın yaşlılarından bir yaşlı geldi. Her iki tarafında birer genç vardı. Abdullah onu gördüğünde:"Merhale Ebu Buheyre" dedi. Benimle kendisi arasında-yer ayırdı. Ona:"Niçin geldin. Seni seferden alıkoyayım diye mi gel­din?" diye sordu."Hayır beni seferden alıkoymanı istemiyorum. Fakat benden bu ikisinden birini kabul etmeni istiyorum." Sonra şöyle dedi:"Yanındaki kim." Abdullah:"Kendisini sana o söylesin." Sonra bana döndü:"Sen kimsin?" dedi. Ben:"Ebubekr b. Abdullah b. Huveytib"im" dedim. Merhaba ey kardeşimin oğlu. Ben Ömer İbni Hattab zamanında Rum diyarında ilk gi­ren seriyyenin önündeydim. Başımızda Amcamın oğlu Sad'i[813] vardı. Ayaklarımızın bütün yükü ayakkabılarımız idi. Azığımızın hepsi boynumuzda olan idi. Mızraklarımız­da olanın hepsi boynuzlar idi. Kur'an'dan emirimizde bula­nanın hepsi muavvizat ve kısa surelerdi. İnsanlardan her kar­şılaştığımızı bize karşı gelen (saldıran) olduğunu zanne­derdik. Ancak ey kardeşimin oğlu bizde hainlik, hile, yalan, ğulul yoktu. İbni^Mübarek[814] Süleyman b. Haccac'dan[815] o bilinmeyen birinden o da Ebu Bekr'den rivayet etti.[816]

 

Fasıl

 

1236- Ebu Davud ve başkaları Salih b. Muhammed b. Za-İde[817] den rivayet etti. Salih şöyle dedi:"Mesleme[818] ile beraber Rum diyarına girdik. Gulul yap­mış bir adam getirdi. Adam çaldıklarından selamette ol­mak istedi. Mesleme:"Babamın Ömer b. Hattab'tan (r.a.) Rasulullah'tan (s.a.v.) şöyle rivayet ettiğini işittim" dedi."Ğuluİ yapan birini gördüğünüzde çaldığı şeyleri ya­kın ve onu dövün."[819]  Adamın çaldığı şeyler içinde muşhaf vardı. Onun selamette olmasını istedi. Mesleme:"Onu sat ve parasını tasadduk et" dedi.

1237- Yine Ebu Davud ve Beyhaki Salih b. Muhammed den rivayet etti. Salih şöyle dedi:"Yanımızda Salim b. Abdullah ve Ömer b. Abdulaziz ol­duğu halde Velid b, Hişam'la gazveye katıldık. Bir adam bir mal aşırdı. Velid o metaı getirmelerini emretti. Onu yaktı ve adama kızdı. Ona payını vermedi.[820]Ebu Davud "hadislerin en sahihi" dedi.Birden fazla kişi rivayet etti. Velid b. Hişam b. Sad[821] yü­künü yaktı ve onu dövdü. Çünkü o ğulul yapmıştı,

1238- Ebu Davud ve Beyhaki Ömer b. Şuayb'dan o ba­basından o da dedesinden rivayet etti ki Peygamberimiz (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) ğulul yapanın çaldığı şe­yi yakardı ve döverdi. Bazı raviler şunu da eklediler. "Pa­yını vermezdi."[822] Müellif (Allah onu affetsin) şöyle dedi: "Bu meselede alimler ihtilaf etmişlerdir."Ebu Bekr b. Münzir israf isimli kitabında şöyle der:"Gulul yapana ne yapılacağı hususunda ihtilaf ettiler. Bir grup yükünün yakılacağını söyledi. Hasan'ı Basri Mekhul,Said b. Abdulmelik,[823] Velid b. Müslim, Evzai ve İs-hak[824] da bu görüşte yalnız Hasan'ı Basri hayvan veya mus-haf olmasını istisna eder. Evzai şöyle dedi: "Aşırdığı şey ya­kılmaz. Savaştığı şey, atının eğeri yakılır. Hayvanı, heybe-sindeki nafakayı, silahı, üzerindeki elbise, demirden olup ateşte kalan şey ve bundan başka sahibinin alması hak olan şeyler yakılmaz. Gulul ettiği şeyi kullanıp tüketirse onu "ödemesi gerekir.Kadın ğulul yaptığında ğulul yaptığı eşya yakılır. Köle ğulul yaptığında onun akıbeti hakkında emir karar verir. Gu­lul yaptığı eşya yakılmaz. Çünkü efendisinindir. Şayet istih­lak (kullanıp tüketirse) ederse o kölenin boynundadır. Sahi­bi dilerse o malın bedelini öder. İsterse köleyi verir. Anlaş­malı kölenin ğulul yaptığı şeyin yakılmasında mahzur yok­tur. Bunların tümü Evzai'nin görüşüdür.İmam Ahmed şöyle dedi: "Üzerindeki elbise, atının eğe­ri ve kuşanmış olduğu silah yakılmaz."Diğer bir grup ise yükünün yakılmayacağını malıyla il­gili cezanın da olmayacağını söyler. Bu Malik b. Enes, Leys b. Sad[825] ve Şafii'nin görüşüdür. Leys b. Sad kendisi­ne bir cezanın verileceği görüşündedir.Şafii'de bunun yasak olduğunu bilmek şartıyla aynı gö­rüştedir. Şafii şöyle dedi: "Adam malı hususunda cezalan­dırılmaz. Bedeniyle cezalandırılır.[826]Kurtubi tefsirinde şöyle der: Ganimet malında ğulul ya­pan kişi te'dib edilir ve tazir cezasına çarptırılır. Malik, Şafii, Ebu Hanife ve ashabına göre.[827]Nevevi: Müslim'in şerhinde şöyle dedi:"Gulul yapana verilecek ceza hakkında ihtilaf ettiler. Cumhuru ulema ve Medine alimlerine göre imamın uygun gördüğü bir tazir cezasına çarptırılır. Malı yakılmaz. Bu Malik, Şafii, Ebu Hanife ve sahabeden ve tabiinden bir çok kişinin görüşüdür.[828]İbni Münzir şöyle dedi: Ehli ilimden kendisinden ilim alı­nan kimseler ğulul ettiği şeyi dağıtıcıya geri vermesi husu­sunda ittifak etmişlerdir. Şayet insanlardan ayrılır ve onla­ra kavuşamazsa bir gruba göre beşte biri imama verilir. Geriye kalan tasadduk edilir. Bu Hasan'ı Basri'nin, Züh-ri'nin, Malik, Evzai, Süfyan-ı Sevri ve Leys b. Sa'd'ın gö­rüşüdür.Müellif Muğni sahibinin şöyle söylediğini bildirdi. Ah­med'in mezhebi de bunu gerektirir.[829]İbni Münzir şöyle dedi: Muaviye b. Ebi Süfyan'dan ay­nı mana rivayet edilmiştir. İbni Mesud'dan aynı mana bize rivayet edildi. İbni Mesud sahibi bilinmeyen mal ile tasad­duk edileceği görüşündedir. İbni Abbas'tan bize bu mana ri­vayet edildi. İmam Ahmed habbe ve ölçü konusunda şöyle dedi:Tasadduk edileceği yer bilinmeyen, bu bilininceye kadar adamın yanında kalır. Şafii sadaka edileceği görüşünde degıldır. Şöyle dedi: Tasadduk edileceğini savunanların görü­şünde tutarlı bir yön göremiyorum. Şayet o mal kendisine ait­se ü7criıi( kisadduk etmesi düşmez. Şayet o mal başkasının .  kı^kiMiıın malı ile tasadduk olmaz.[830]Lhu Ömer b. Abdulber şöyle dedi: "Bana göre Şafii sa­hibinin veya varislerinin mevcudiyeti veya onlara ulama im­kanı olduğu takdirde bu görüştedir. Eğer böyle bir imkan ol­mazsa Şafii tasadduk etmeyi kerih görmez.Meseleler:İbni Münzir dedi ki: İlim ehlinin geneli küçük bir kısmı hariç dar-ı harbe giren topluluğun düşmanın yemeğinden yi­yebileceği ve hayvanlarını otlatabileceği hususunda icma et­miştir. Burada yemeden kasıt eşyalar arasında ucuz olanlar-dır, otlatma ise kendi manasmdadır. Bir kişi için yemek maksadıyla alman yiyecek ve hayvanların otlatılmasından başka düşman mallarından birşey almak caiz değildir. Bun­dan sonraki yiyeceğin yansı, ehlinin götürdüğü fazla yiye­cek torbası, ip ve benzeri şeyler gibi ihtilaf ettikleri şeyle­rin tümü merduttur. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.):

"İğneyi de ipliği de eda edin" buyurmuştur.Yiyecek konusunda Fedalete b. Ubeyd bize rivayet etti-ki: Altın, gümüş veya başka birşeyle satılanda Allah için beş­te bir ve müslümanlarm payı vardır. Bu Sevri'nin, Şafii'nin görüşüdür. Malik onun satışını kerih görür. İmam Ahmed Rumların hayvan yeminden satın almayı kerih gördü ve onu ucuzlatmaktan çekindi.[831]Deriden kap ve inek derisinden yapılan ayakkabı hakkın­da ihtilaf ettiler. Yahya b. Ebi Kesir ve İsmail b. Ayyaş ve Şafii kerih gördü. Şafii şöyle dedi:"Şayet telef ederse kıymetini ödemesi gerekir. Eğer on­dan faydalanırsa bedelini öder. Faydalanma onda bir eksik­lilik oluşturmuşsa o kadarının ödemesi gerekir. Eğer ondan faydalanırsa bedelini öder. Faydalandığı kısım için ücret var­sa.Müellif Malik'in şöyle söylediğini belirtir. Ganimetteki inek derilerinden alıp ayakkabı ve mest yapmanın -şayet ih­tiyacı varsa- bir mahzuru yoktur. Bu İbni Kasım'ın ondan ri­vayetidir.[832] Eğer ona ihtiyacı yoksa reddedilir. Para ile öl­çülebilen bir şeyin alınamayacağı söylenmiştir. Bunu İbni Nafi ondan rivayet etmiştir.[833]Malik ganimetteki iğneye ruhsat verdi ve bunu hafif gö­rüyorum dedi. Şafii: "Bu haramdır" dedi. İbni Münzir Şa­fii'nin söylediğini ben de söylüyorum dedi.[834]Düşman beldesinde kuş avlanması hususunda ihtilaf et­tiler. Malik avladığı şeyi sattığı takdirde parasını ganimet da­ğıtıcısına verir. Şafii, "kimsenin mülkiyetinde değilse o alanındır" dedi.[835] Rey ehli dedi: "İster düşman askerinden elde edilsin, ister sahrada, dağda, elde edilsin darul harpte parasal değeri olan bir şey müslümanlarm eline geçerse o ga­nimettendir. Ordunun katılmasıyla alabildiği ve arkadaşla­rının himayesiyle ulaştığı o şeyi adamın saklaması veya başka bir yere nakletmesi heîal olmaz.[836] Ahmet şöyle de­di: Rum beldesinde kıymet olmayan bir şeyi almakta bir mahzur yoktur.[837]Müellif şöyle dedi: Malik'ten Eşheb rivayet etti. Düşman beldesinde kıymeti olmayan, taşıması hafif, İslam beldesin­de ise çok para eden ağaçlar v ar denildiğinde Malik bunla­rın alınmasında mahzur yok dedi. Satmak için de alınsa birşey olmaz. Ganimet sahibine getirilse onu kabul etmez. Ve dağıtmaz.Şafii şöyle dedi: Hayvan otlatılmaz, saçlarına düşmandan alman yağ sürülmez. Şayet bunu yaparsa o yağın kıymeti­ni öder.[838] Ahmet şöyle dedi: Düşman yağından kullanan kimse şayet bu başağnsında veya bir zaruret sebebiyle olur­sa bir mahzur yoktur. Fakat süslenmek için olursa bu hoşu­ma gitmez.[839]Müellif şöyle dedi: Ebu Hanife'nin mezhebi o yağı bir şe­yi muhafaza için kullanılabileceği görüşündedir.[840] Bir yi­yeceği alıp yedikten sonra artan kısım hakkında ihtilaf et­tiler. Sevri ve Şafii onun imama iadesi gerektiğini savunur. Şafii şöyle dedi: "Evzai'nin söylediği fazla olan yiyecek ta-sadduk edilir."Müellif şöyle dedi: "Ganimet paylaştırılmamış ise gani­mete iade edilmeyi İmam Şafi'nin en zahir görüşüdür. Pay­laştırma yapılmış ise imama verilir. İmam mümkün ise ga­nimet gibi paylaştırır. Pay sahipleri dağılmış veya paylaş-tıralamayacak kadar az ise maslahat payına konulur.[841]Bir taife şöyle dedi: Onu ehline verebilir. Bazısı bazısı­na onu (o yiyeceği) hibe edebilir. Bu Evzai'nin görüşüdür. Evzai şöyle dedi: Satmak uygun değildir. Şayet satarsa pa­rasını müslümanların ganimetlerine koyması gerekir" dedi. Ehline yaklaştığı zaman onu arkadaşlarına yedirmesi daha sevimlidir. Malik şöyle dedi: Ekmek ve et gibi artan taşın­ması kolay yiyeceklerin önemi yok. Ehline götürebilir. Ah­met az olduğunda bunu kolaylaştırır çok olduğunda ise ke­rih görür.[842]Savaş meydanında düşman silahının kullanılmasında zaruret olduğu için ruhsat verilmiştir. Malik, Sevri, Şafii, Ah-med ve Numan bu görüştedir. Üzerinde savaşılan atlar hak­kındaki cevap ta silahta verilen cevap gibidir. Bunların tü­münü İbni Münzir nakletmiştir. Tehzib'ül-Esma ismindeki kitabında[843] Nevevi de aynı görüştedir. Şöyle der: Bu fırka­ların ittifakıyla mezheplerin görüşlerinin döndüğü, toplan­dığı görüştür. Allah eni iyisini bilir.Şafii Mezhebinini Furu'u[844]Zahire olmayıp meyve gibi çok yenilen birşey olduğun­da onda iki yön, durum vardır. Cumhur ondan bol bol isti­fadeye cevap vermiştir. Ancak şeker, ilaç gibi kendisine nadiren ihtiyaç duyulan şeylerde, kendisine ihtiyacın ol­mamasından ötürü cumhur kesin olarak cevap vermemiştir. Ancak bir hastanın ihtiyacı olduğunda kıymetini ödemek şar­tıyla ihtiyacı miktarınca alınabilir. Başka mallardan almak, kullanmak (elbiseyi giymek, hayvana binmek gibi) ise ca­iz değildir. Buna muhalefet ederse kullanma ücretini ödeme­si gerekir. Şayet mal bu sırada telef olursa kıymetini öder. Malik memleketine dönünceye kadar hayvana binebileceği, memleketine döndüğünde onu geri verir demiştir.[845]  [846]Ayakkabı, elbise ve mest hakkında iki görüş vardır. On­ların ilki: Düşmana karşı bir kuvvetlenme söz konusu oldu­ğu için caizdir. İbni Kasım da bu görüştedir. İkinci görüş ise bunu İmam Şafii gibi reddeder. Şayet soğuktan veya başka bir şeyden dolayı ihtiyaç olursa Ruyani'nin görüşüne göre İmam'dan izin istenir ve üzerinden hesap edilir. Ücret ile ih-'tiyacı müddetince giyinmesine izin verilir. Daha sonra ga­nimeti iade edilir.[847] Boğazladığı hayvanın derisini değerini düşürmezse aradaki farkı ödemesi gerekir. Şayet o şeyi kullanırsa ücretini öder.[848]Yiyecek ve hayvan yemini al­ması ona ihtiyacı varsa caizdir. Hatta yanında kendisini bunlardan istiğna edecek şey olsa bile sahih olan görüşe gö­re olması caizdir.Beğavi dedi ki: Önlerindeki mesafeyi alabilmek için ge­rekli olan azığı alabilirler.[849] Tebşire kitabında Malik'in mezhebine göre: Evine dönünceye kadar kendisine yemek için gerekli olan yiyeceği yanında tutabilir. İhtiyacından faz­lasını yiyecek olursa kıymetini öder. Şafii buna delil getir­di. Sahih olan görüşe göre yanında bulunan hayvanların yemlerini alabilir. Bir görüşe göre yanındaki hayvanlar bir­den fazla ise ancak birinin yemini alabilir.İhtiyacmdan fazlasını alan ganimet sahibi diğer ganimet-çilere bunu yedirebilir. Ancak ganimetçi olmayana yedire-mez. Mallar toplanıp, savaş sona erdikten sonra yardım için gelenler o yiyecekten rahatça yiyebilirler mi? İki görüş vardır. Sahih olan birinci görüşe göre yiyemezler. Malı al­ma ve rahatça yeme yeri darul harptir. Eğer darul islamda-ki yerlerine ulaşırlarsa ve satın alma imkanına kavuşurlar­sa yemeyi bırakırlar. Eğer darul harten çıkmışlarsa ve islam diyarına da tam manasıyla kavuşmamışlarsa bu durumda da iki görüş vardır. Sahih olan birinci görüşe göre ihtiyacın de­vamından dolayı rahatça yiyebilirler.[850] Yukarıda geçen­lerden çıkan sonuca göre bu yiyecekler ganimetçilere mu­bahtır fakat onların mülkü değildir. Ganimetçinin kendi şahsi yiyeceğini yiyip ganimetten aldığı yiyeceği başka bir yere sarfetmesi caiz değildir. Gelen misafirin önüne gelen yiyeceği yediği gibi.[851]

 

31.MÜSLÜMAN ESİRLERİN KURTARILMASI, FİDYELERİ ÖDENMESİ VACİP OLANLAR[852] VE ONLARI KURTARMAYA KOŞMA

 

Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Sizlere ne oluyor ki savaşmıyor sunuz? Mustazaf erkekler ve kadınlar..."                                (Nisa: 4/75)Kurtubi tefsirinde şöyle diyor:"Allahu Teala, kelimesinin yüceltilmesi, dininin yayıl­ması ve kullarından zayıf olanların kurtarılması için, ciha­dı vacip kılmıştır. Bu cihadda insanlar telef olsalar da. Müs­lüman esirlerin kurtarılmaları, müslüman cemaatine vacip­tir. Onları ya savaşta veya fidyelerini ödeyecek mal ile kur­tarmak zorundadırlar. Bunun yapılması vaciptir. Çünkü mal, candan daha az değerlidir.Malik şöyle diyor: "Müslümanların, esirleri kurtarmak için bütün mallarını vermeleri vaciptir. Burda ihtilaf yoktur. Çünkü Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Esirleri[853]kurtarın."[854]Aynı şekilde, onlara iyilikle bulunmak da vaciptir. İyi­lik, fidye vermekten[855] daha değersizdir ve kolaydır. Esir olan zengin ise fidyeyi veren kimse kurtardıktan sonra, on­dan parasmı alabilir mi alamaz mı? Alimler iki görüşü de be­lirtmişlerdir. En doğrusu alabileceğidir.[856]Müellif şöyle diyor: "Şafii mezhebine göre, esirin fidye­sini vermek müstehabdır. Ahmed ise Malik'in yaptığı gibi vacip kılmıştır.866 Esir kimse, kendisinin izni ile satın alınır­sa, satın alınıp azad edildikten sonra, kendisini satın alana parasını ödemesi gerektiği konusunda ittifak etmişlerdir. Pa-* rasını ödemeyi şart koşmasa bile yine öder. Eğer onun izni alınmadan biri gidip, onu satın alırsa ve alırken parayı son­ra ondan almayı kastederse, Malik ve Ahmed'e göre para­yı yine öder. Şafii buna muhalefet etmiştir[857]

1237- İbni Asakir'in Safvan b. Amr'dan rivayet ettiğine göre, Ömer b. Abdülaziz şöyle derdi: "Müslüman bir esir ge­lip fidyesinin Ödenmesini isterse, onun fidyesinin ödenme-, si vaciptir. Onu tekrar müşriklere geri dönderemezler. AI-lahu Teala şöyle buyuruyor:"Onları çıkarmanız haram iken, onlar size esir olar.ak geldikleri zaman onların fidyesini ödüyorsunuz."[858](Bakara: 2/85)

1240- Yine İbni Asakir'in Kuseyr b. Abdullah'tan[859]-kiEt-Muğni: 8/445.zayıf biridir-. Onun da babasından[860] onun da dedesinden[861] rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Peygamberin kitabında şöyle geçiyordu: Her topluluk kendi esirlerinin fidyesini iyilikle verir. Müminler arasında adalet vardır. Müminlerin, mümin bir esiri, fidyesini, arala­rında toplayıp vermeden onu bırakma haklan yoktur.[862]Hadis'de geçen "Ani" esir manasındadır.[863]Hadiste geçen M"efduh" kelimesi ise, borcun daralttığı, kızıştırdığı kimsedir.[864]

1241- îbni Ebi Şeybe'nin Hafs'dan, onun da, Haccac'dan, onun da Hakem'den, onun da, Mukassim'den, onun da îb­ni Abbas'dan rivayet ettiğine göre; Peygamber (s.a.v.) En-sar ile Muhacirler arasında bir sözleşme yazdı. Onda şöyle yazıyordu:"Aralarındaki katillerin fidyelerini ve esirlerinin fid­yelerini verecekler.[865]Kurtubi, Allahu Teala'nın:"Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, onla­ra yardım etmeniz gerekir." (Enfal: 72)Ahmed: 1/271 'de, İbni Ömer'den ve İbni Abbas'dan rivayet et­miştir. El-Benna: 21/10'da şöyle diyor: Ayetinde şöyle diyor: "Allahu Teala şunu kastediyor: Eğer hicret edemeyenler mal veya savaş ile yardım etmeni­zi isterlerse, onlara yardım edin. Bu size farzdır. Onları re­zil etmeyiniz. Ancak eğer sizinle aralarında anlaşma bulu­nan bir topluluğa karşı sizden yardım isterlerse, anlaşmanın zamanı doluncaya kadar, anlaşmanızı bozup onlara yardım etmeyin.Ibni Arabi şöyle diyor: "Bu durumda da onlar için geçer­li olan velayet devam etmektedir. Onlara yardım etmek va­ciptir[866]Bizden, aşırı giden bir göz kalmayıncaya kadar. Eğer sayımız yeterli ise onları kurtarmak için çıkıncaya kadar veya onları aradan çıkarmak için hiç birimizde bir dir­hem kalmayıp bütün mallarımızı sarfedinceye kadar. Ma­lik[867] ve bütün alimler de bu görüştedirler. İnsanların, elle­rinde hazinelerle mallar, değerli durumlar, güç, sayı ve ge- * rekli şiddet var iken, kardeşlerini düşmanın elinde esir ola­rak terketmelerine karşılık ancak "inna lillah ve inna üey-hi raciun" denilir.[868]

1242- Taberani'nin, Sağir'de, İbni Abbas'dan rivayet ettiğine göre, Rasululah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Kim düşman elindeki bir esirin fidyesini verirse, ben o esirin kendisiyim.[869]Taberani şöyle diyor: "Hişam b. Sa'd'dan sadece Zeyd b. Eşlem rivayet etmiştir. Ondan da sadece Bekir b. Sada­ka el-Ceddi rivayet etmiştir. Ondan da sadece Eyyüb b. Süleyman el ili[870]rivayet etmiştir. Bu hadis sadece bu sened-le rivayet edilmiştir."

1243- İbni Asakir'in Talha b. Ubeydullah b. Keriz'den[871] rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ömer b. Hattab şöyle dedi:"Müslüman bir esirin müşriklerin elinden kurtarılması; bana arap yarımadasından daha sevimlidir.[872]

1244-  Yine Asakir'in Bekir b. Humeys'den[873] rivayet etitğine göre; Ömer b. Abdulaziz, Konstantiniyye'deki müs­lüman esirlere şöyle bir mektup göndermiştir:"Sizler esir mi sayıyorsunuz? Bundan Allah'a sığını­rım. Sizler Allah yolunda hapsedilenlersiniz. Şunu iyi bilin ki ben mahiyetim altında bulunanlara mal dağıtırken, sizin ailelerinize daha çok ve daha iyisini veriyorum. Fulan oğ­lu falanı beş dinar ile size gönderdim. Eğer Rum tağutlan-nın alıkoymalarından korkmasaydim, size daha çok gönde­rirdim. Falan oğlu falanı, sizin küçüğünüzün, büyüğünüzün, erkeğinizin, kadınınızın, ailenizin, kölelerinizin istenilen fid­yelerini ödemesi için gönderdim. Müjdeler olsun size. Müj­deler olsun size. Selam ile.[874]Mesele: Nevevi, Ravda'da şöyle diyor: "Eğer düşmanlar bir veya birden fazla müslümanı serdederlerse, bu düşma­nın İslam diyarına girişi gibi midir? Bu konuda iki görüş var-, dır. Birincisi: Hayır değildir. Çünkü ordunun bir kişi için ra­hatsız edilmesi uzak bir ihtimaldir. Sahih olan ikinci görüşe göre ise: Evet onun gibidir. Çünkü müsülümanın hürme­ti, diyarın hürmetinden büyüktür. Buna göre, görüşü derin- leştîrmek gerekir. Eğer düşman, islam diyarına yakın bir yer­de ise ve onlara karşı çıkarsak, onu kurtaracağımızı zanne­diyorsak, bunu yaparız. Ancak küfür beldesinin içlerine doğru gitmişlerse, onlara kavuşmak mümkün değilse, orduy­la onların peşine düşüp, o mesafeyi katetmek uygun değil­dir. Beklemek zorunda kalırız. Bu güçlü bir müşrik sultanın, güçlü bir orduya karşı çıkmaması gibidir."[875]Kadı Ebu Bekir b. Arabi şöyle bir hikaye naklediyor: "Ba­zı sultanlar, kafirlerle hiçbir esiri hapsetmemeleri konu­sunda anlaşma yapmışlardı. Müslümanlardan biri, küfür beldesinin bir tarafından girdi. Kapalı bir evin yanından geçerken, bir kadın şöyle bağırdı: "Ben esirim. Arkadaşına benim haberimi bildir." Adam gelip haberlerini aktardı. Konuşmasının sonunda kadının sözlerini aktardı. Sözünü ta­mamlamadan, komutan ayağa kalktı ve küfür beldesine sa­vaşa çıktı. Sınıra gelip dayandı, kadını esirlikten kurtardı ve o beldeyi de fethetti[876]Buna benzer bir hikayeyi Kurtubi, tarihinde, Mansur b. Ebi Amir'den[877] naklediyor. Şöyle diyor: "Endülüs'deki sultanlardan onun gibisi yoktu. Elli küsur savaşa çıktı. Bu savaşlardan birinde, iki dağ arasındaki dar bir yere sefer dü­zenledi. Öyle bir yerden geçiyorlardı ki, ancak tek at geçe­biliyordu. Rumlar ise büyük bir ordu ile çıkışı tutmuşlardı. Bu durumu öğrenince, çadırların kaldırılmasını ve evlerin ya­pılmasını emreti. Kendisi için de bir kasır yapılmasını em­retti. Kendi.özel adamları için de aynısını emretti. Oranın yö-neticelerine de şöyle haber gönderdi:"Ben bu beldeleri görünce, geçmiş sultan ve halifelerin görüşlerini, kısa ve dar gördüm. Bu büyük ve değerli belde­leri nasıl bırakıp gitmişler. Ben orada oturmaya, oranın şe­hir ve beldelerini almaya karar verdim." İşçi ve ustaların gönderilmesini emretti. Rumlar bunu öğrenince, ondan ba­rış istediler. Mansur bunu red etti. Rumlar ısarar edince, "Bu­nu ancak meliğinizin kızını bana vermeniz durumunda ka­bul edirim" dedi. Rumlar:"Bu, benzeri görülmemiş bir utançtır" dediler. Rumların büyük bir orduyla onunla savaşmak üzere yol çıktılar. Man­sur ise yirmi bin süvariye sahipti. Savaşta müslümanlar ye­nildi. Sadece, Mansur, oğlu, katibi ve az sayıda asker kur­tuldu. Geniş bir yerde[878] bir çadır kurulmasını emretti. Müs­lümanlar onun etrafında toplandılar. Rumlarla yapılan ikin­ci savaşta, kafirler yenildi. Galibiyeti müslümanlar aldı. Rumları öldürüp, esir aldı.Rumlar ondan barış istediler. Mansur yine: "Meliğinizin kızını ve istediğim miktar malı bana verir­seniz bunu yaparım" dedi. Ona istediklerini verdiler. Meli­kin kızı çok güzeldi. Rumların ileri gelenleri kızı hazırlar­ken, ona:"Onun, yanında kavminin durumunu iyileştir" dediler. Kız:"Mal ve servet kadınların bacaklarıyla değil, erkeklerin mızraklarıyla istenir" dedi. Mansur geri dönüp, kendi şeh­rine ulaşınca, bir kat1  ı gelip,"Sen ve insanlar sevinçlisiniz. Ben İse ağlıyorum ve üzüntülüyüm" dedi. Mansur:"Niye?" deyince, Kadın:"Oğlum Rum beldelerinden birinde esirdir" dedi. Man­sur ordusunu geri dödererek, Ram beldesine geldi. Rumlarkadının oğlunu getirip teslim edince, oruya terk etti.[879] Allahu Teala, bu büyük himmete rahmet eylesin. Onları, dini izetlendirmelerine ve îslam'ı yüceltmelerine karşılık rıza­sıyla mükafatlandırsın.Birden fazla kişi Mansur'dan şunu naklediyor: "Mansur, seferden dönünce, üzerinde tozlan silkeler ve toplardı. So­nuçta çokça toz bir araya geldi. Öleceği zaman, bu tozların gömülmesini emretti.Ne güzel koku, ve ne şerefli topraktır bu.İmam Abdulgaffar b. Nuh el-Kavs[880] "El-vahid fi sulu-ki ehli't-tevhid" kitabında şöyle diyor:"Mu'tasim'a[881], Frenk askerlerinden birinin Amuriyye'-li esir bir kadına, "Mutasım ancak alaca[882] bir atın üzerinde gelir" dediği haberi geldi. Mu'tasım her tarafa haber gönder­di. Çokça harcamada bulunarak alaca atları topladı. Onse-kiz bin, rivayete göre seksen bin alaca at toplandı. O atlara binerek büyük bir ordu ve doğru bir niyetle yola çıktı. Bu se­fer de daha önce fethedilemeyen bir çok yer fethedildi. Bir çok kişi öldürdü, esir aldı ve birçok yeri yaktı. Kadın ile o asker huzuruna getirildi. O alaca bir atın üzerindeydi. As­kere, "İşte sana alaca bir atın üzerinde geldim" dedi.[883]Güneş o gün doğmadı üzerine -ehlinden ayrılanın ve bekar kimsenin üzerine batmadı.Dinin yüceltilmesi böyle olmalıdır. Müslüman imamla­rının böyle olması gerekir. Allah'ım ona, bu himmetinin ec­rini ver. Bu-dertleri kaldırdığı için ona mükafaatını ver. Bu olayı Ebu Temam et-Tai, meşhur kasidesinde ne güzel dile getiriyor."Yani, o gün güneş evli olup da hanımı esir alman kimse­nin üzerine doğmadı. Orayı fethedince, güneş bekar kimse­nin üzerine batmadı. Her askerin esirlerden birer ailesi ol­du.Kurtubi'nin Tarihinde zikrettiği kıssa bundan daha ğarip-dir. Şöyle divor; "Muaviye zamanında, müslümanlardan biri esir dildi ve Konstantiniyye'ye götürüldü. Rum meli­kinin huzurunda bir şeyler konuştu. Komutanlardan biri kalkıp ona bir tokat vurdu. Esir Kureyş'li idi. Şöyle dedi:"Ey Muaviye! Bizimle senin aranda Allah vardır. Keşke durumumuzu kaybetmeseydim." Onun sözleri Muaviye'ye ulaştı. Muaviye, onun fidyesini göndererek onu kurtardı. Ya­nına gelince, kendisini tokatlayan komutanın ismini sordu. Adam ismini söyleyince, Muaviye uzun müddet düşündü. Sonra bir kalede bulunan, bilgi ve beceri sahibi bir komu­tana haber gönderdi. Komutan gelince, Muaviye:"Falan isimli komutanı Konstantiniyye'den getirerek bir yol bulmanı istiyorum." dedi. Komutan:"Kürekleri gizli olan, kendisi başkasına ulaşan, fakat kendisine ulaşılamayan bir gemi yapmak istiyorum" dedi. Muaviye:"İstediğini yap" dedi ve ona gerekli bütün imkanları verdi. Gemi tamamlanınca, içine her türlü hediye ve eşya­yı doldurdu. Komutana çokça mal verdi ve:"Kostantiniyye'ye git. Ticaret yapıyormuş gibi alış ve­riş yap. Melik'in vezirine, komutanlarına ve yakın adamla­rına hediyeler ver. Bu komutana yaklaşma. Ona hediye fi­lan verme. Buna karşılık sana sitemde bulunursa ona:"Seni tanımadım. Dönüşümde sana daha çok veririm. Yanımda sana layık bir şey kalmadı" diye söyle."Komutan gitti ve denilenleri yapıp geri döndü. Yaptık­larını Muaviye'ye söyledi. Muaviye, birinci seferkinden kat kat fazlasını verdi. Onu hazırladı ve:"Bu melik ve adamları içindir. Bu da o komutan içindir. Buraya gelmeye niyetlendiğin zaman, komutana:"Ben seninle samimi olmak istiyorum. İsteğini benden is­te, dönüşümde sana getireyim. Bu da benim seni ihmal et­meme bedel olsun" diye söyle" dedi. Komutan gitti ve söy­lenenleri yapınca, komutan:"Üzerinde herürlü kuş, ağaç, çiçek ve vahşi hayvanların' ve renklerin bulunduğu ipekten bir sergi istiyorum. Uzun­luğu ve genişliği şu kadar olacak" dedi.Komutan dönüp Muaviye'ye haber verince, Muaviye ona gerekli şeyleri hazırladı. Bakanları hayran bırakan bi ser­gi hazırladı. Ona şöyle dedi:                                               "Denizin ağzına ulaşınca, sergiyi geminin üzerine yay. O sergi için gelecektir. Yanına gelince, onu konuşmayla meş­gul et. Ona sergi ve diğer hediyeleri arzet. Adamlarına, gizli kürekleri çıkarmalarını emret. Deniz açıldığında, yel­kenleri aç ve yanındaki İerle birlikte sağlamca bağla ve alıp bana getir" dedi.Rum komutanın, deniz kenarında bir yeri vardı. Geminin gelişi kendisine haber verilince, bakmak için çıktı.Sergiyi görünce neredeyse aklı gidecekti. Hızla sergiye bakmak için çıktı. Müslüman yanına gelerek, sergiyi ve diğer hedi­yeleri ona arz eti. Adamları ise kürekleri çıkarıyorlardı. Rum'un haberi, ancak yelkenler çekilince oldu."Bu ne?" dedi. Rum alınıp bağlandı. Diğer adamlarıyla beraber sağlamca bağlandılar.'Hepsini alıp Muaviye'ye ge­tirdi. Kureyş'li de getirildi. Muaviye:"Hasmın bu mu?" dedi. Kureyş'li:"Evet" dedi. Muaviye:"Kalk ve onu tokatla. Yaptığından fazlasını yapma" de­di. Kureyş'li kalkıp denilenleri yaptı. Gemi sahiplerine onu götürüp yerine bırakmalarım söyledi. Sergiyi de ona verme­lerini emretti.Rum'a'da: "Melikine söyle. Müslümanların beldelerini terk ettiğin zaman, senin yanında bulunan adamların ve ko­mutanlarına kısas yapılacaktır." dedi. Onu Konstantiniyye'ye ulaştırınca, Rum'ların deniz ağzına zincir gerdiklerini gör­düler. Rum'u oraya bırakıp, sergiyi de ona verdiler. Rum sul­tanı Muaviye'den korkup, ondan sakınmaya başladı. Ona he­diyeler göndererek, onu yüceltti[884]İbni Zehebi, İslam tarihinde şöyle diyor: "Doksan sekiz yılında Halife Süleyman b. Abdulmelik, beytül mukad-des'te oturmaya karar verdi. Gerekli mal ve insanları orada topladı. Onlar bu durumda iken, Rum'ların Humus sahiline çıktıkları ve bir hanımının da içinde bulunduğu bir toplulu­ğu esir aldıkları haberi geldi. Halife şöyle dedi:"Mutlaka onlarla savaşacağız. Onlar da bizimle savaşa­caklar. Vallahi onlarla Öyle savaşacağım ki, ya Konstanti-niyye'yi fethederim veya orada ölürüm." Şam ve arap yarı­madası ehli, yaklaşık yüz yirmi bin kişi ile karadan savaşa başladılar. Mısır ve Afrika ehli ise bin gemi ile yola çıktı­lar. Halife insanlara birçok mal dağıtarak, onlara Konstan-tiniyye'yi almaya gittiklerini söyledi. Başlarından geçen olaylar tarih kitaplarında[885] uzunca anlatılıyor. Bu olayın bir özeti de geçen bölümlerden birinde geçti. . -Sondan ikinci sayfadır.-Ona mükafat verin. Eğer ona mükafat vermiyorsanız. Ona dua edin. Taki teşekkür ettiğinizi bilesiniz. Şüphesiz Al­lah Şakirdir. Şükredenleri sever."Her müslümanm üzerindeki haklardan biri de içinde bu­lunduğu nimetleri görmesi ve o nimetlere sebeb olan kim­seye teşekkür etmesidir. Her müslümanın Allah yolunda canını ortaya koyanlara dua etmesi gerekir. Taki acizliğine rağmen kendisi de o yola kavuşsun. Onlara tabi olmaktan aciz oluşunu ve güçsüzlüğünü görüp malını bu yolda sarfet-mesi gerekir. Eğer Allah'ın muvaffak kıldığı sahabe, tabi­in, onların yolundan giden mücahid ve savaşçılar, dinin koruyucuları ve yardımcıları, İslamın cesur ve kahramanla­rı, saldırı ve hücum adamları, doğu ve batıyı fethedenler, on­lara askerlik yapan askerler, topladıkları ordular[886]ve bölük­ler, bu yolla da harcamış oldukları çaba ve mallar, püskürt­tükleri saldırılar, İslamdan dönen mürtedleri tekrar dine dönderinceye kadar, orduları geriye püskürtmeleri olmasay­dı, Rum ve Fars sultanlarını tahtlarından indirip onları kü­çük düşürmeleri, onlardaki asalet ve izzet giysilerini çı­karmaları, onların cisimlerini parçalamaları, onlarda var olanları yok etmeleri, onların binlerden oluşan çoklukları­nı aza indirmeleri, onların havadaki burunlarını indirmele­ri,[887] onların muhkem kale ve şehirlerine mancınıkları bağ­lamaları, onların kale ve muhkem yerlerini yok etmeleri olmasaydı, bizler onların sağladıkları nimetlerin devamın­da yaşayamazdık.Onların sarfettikleri üzüntü ve çabaların semerisini yiye­mezdik. Onların canlarıyla, cömertlikleri ve keremleriyle sağladıkları emniyette yaşayamazdık. Taki sonuçta onların üzerinde çalıştıkları değerleri unutur ve bilemez hale gelir­dik. Dine karşı inat edenleri ve onlara karşı çıkmayı akıl ede­mezdik. Bizlere sağladıkları imkanlarla mızrak ve kılıçlar­la gelen ölüm tasından içmekten kurtulduk içinde bulundu­ğumuz nimet ve refahla bü durumlarla kurtulduk. Eski alış verişin üzerimize vacip kıldığı teslimattan kurtulduk. Elimiz­deki imkanlar ve sebeplerle kanaat ettik. Kaybolup elden gi­den dereceler ve sevdiklerimizle nefislerimize gıpta ettik. Dünyaya eğildik. Susamış kimsenin çöldeki seraba eğilişi gi­bi. Gurur diyarı olan dünyada dönüşü ve gidişi olmayanın duruşu ile durduk. Cihaddan yüz çevirdik. Halbuki cihadı ge­rektiren sebepler hiç de faklı değil. Gayret dalgasından tembellik çukuruna düştük. Şu anda cihadı arayan yok. Ona teşvik eden yok. Yeni gelen din güzel ve zarif olmasıyla bir­likte emanda cihadın elbisesi vardır şeklinde bir anlayış oluşturdu. Bu anlayış heva ve umursamazlıkla kurudu. Onun yıldızı daha önce parlıyor iken izzet semasından kay­boldu. Onun ismi ve şekli sanki hiç yokmuş gibi silindi. Bun­dan dolayı daha önce güçlü ve kuvvetli olan din zayıfladı. Müslümanlar daha önce güçlü ve korunuyor iken zayıflayıp korumaksızm kaldı. Karada ve denizde saldıran düşmandan yardım diler hale geldik. Bir kuşun bir taneyi gizli ve açık­ta yuttuğu gibi yutulduk. Denizde ve karada fert ve topluluk­lar halinde alınıp götürüldük. Hiçbir kalp bunun için hare­ket etmedi. Sanki onlar hak, bizler batıl üzerindeyiz.Ey kardeşim! îçinde bulunduğumuz kötü durumu inkar etme. Kemale erdikten sonra devale dönen durumumuzu görmezlikten gelme. Çünkü biz dinin en büyük şiarlarını terk ettik. Sorumlu olduğumuz müşriklerin bazı durumlarını ih­mal ettik. Yüksek bina ve meskenler kurmaya yöneldik. Bu şer diyarında her sakıncalı işe rağbet ettik. Kesinlikle ci-had hiçbir kalpten geçmiyor. Uzun emeller içinde, çalışma­ya sevkeden hiçbir sebebi görmedik, içinde bulunduğumuz durumda hazineler kazanıp biriktirmemiz söz söylemek­ten, daha evla oldu. Allah kimi hidayete erdirirse, o hidaye­ti bulmuştur. Kimide delalete götürürse, onu ondan başka dönderecekde yoktur.Müslüman esirlerden bir topluluk, Antakya'da[888] top­landılar. Zerafe'nin oğlu Tarsus'tan haraket etti. Orayı ku­şatarak fethetti ve oradaki dört bin müslüman esiri kurtar­dı, îmaduddin Zengi[889] Raha'ya sefer düzenledi. Mancı­nıkları kurdu. Surları deldi. Oraya odun ve ateş attı. Sonun­da surları yıktı. Şehre girip onlarla savaştı.[890] Allahu Teala müslümanlara galibiyeti verdi. Müslümanlar ganimet aldı­lar. Esir aldılar. Beşyüz tane esir müslümam kurtardılar. İma-dul katip. Sultan Salahaddin'in[891] Hattin savaşından sonra, Beşyüz seksen üç yılında yirmi binden fazla müslümam esaretten kurtardığını ve yüzbin kafiri esir aldığını naklediyor.Kurtubi, tarihinde şöyle diyor: [892]"Hişam b. Abdulmelik[893]gayretli ve uyanıktı. Onun komutanlarının başından geçen­ler, hiçbir zamanda geçmemiştir. Bir yılda onlardan biri havir beldelerine sefer düzenledi. Onda onbin tane süvari ve her birinin yanında bir müslüman esir gördü. Onları en son ferdine kadar öldürdü. Sultanları îbni Hakan'ı da Öldürdü. Birçok şehir fethetti. Saltanat topraklarının en sonuna kadar sefer düzenledi. Sultan, siyah saçlı bin beşyüz köle karşılı­ğında onunla anlaşma yaptı. Mağrib valisi Rum beldelerine sefer düzenledi. Sayılamayacak kadar ganimet aldı. Hi-şam'a gönderdiği köle sayısı yirmi milyon idi. Bunun yanın­da bir çok mal ve eşya gönderdi.[894]Müellif şöyle diyor: "Bu tarih kitabında sayı yirmi mil­yon diye geçiyor. Galiba sayı yirmibirdir. Kitabı yazan ha­ta yapmıştır."Sind valisi[895], sefere çıktı. Mende[896], Dehbeh[897], Berves[898] ve birçok şehri fehetti. Hişarn'a ganimetlerin beşte birini gön­derdi. Gönderdikleri üçyüz elli bin köle, ikiyüz bin dirhem idi. Geriye kalanları askerlere dağıttı. Hişam onu Sind valiliğinden azlettiğinde, Beytül mal'da onsekizmilyon tatarı vardı. Bir ta-tari bir buçuk halis gümüşten dirhemdir.[899]İbni Zehebi, Siyeri A'Iamu'n-Nübela'da şöyle nakledi­yor: "Musa b. Nusayr; oğlu Ali'yi ordunun başına verip savaşa gönderdi. Oğlu yüz bin esirle döndü. Kardeşinin oğlunu gönderdi, O da yüzbin berberi esir ile geri döndü[900]

 

Fasıl

 

1245- Ebu Davud, Sünen'inde, esir sağlama alınır diye bir böiüm oluşturmuş ve Ebu Hureyre'den şu hadisi rivayet ediyor. Ebu Hureyre şöyle diyor: "Rasulullah'i (s.a.v.) şöy­le derken işittim:"Rabbimiz zincirlerle cennete sürülen bir kavimden hoşlanır."[901]

 

32.PEYGAMBERİN SAVAŞLARI, SERİYYELERİ, KISA VE ÖZET OLARAK ONDAN SONRA MÜSLÜ­MANLARIN YAPTIĞI BAZI SAVAŞ VE FETİHLER

 

İmam Ebu Abdullah el-Halimi, "İmanın Şubeleri" kita­bında şöyle diyor:"Peygamberin, cihad farzedümeden önce müşriklerle geçirdiği bazı devreler vardır. Bunların ilki, kendisine vah-yedilmiş vs kendisinden başkasına herhangi bir şey emret-mesiyle emrolunmuştu. Sonra tebliğ etmekle emroîundu. Ona:"Kalk ve korkut."                            (Müdessir: 74/2)denildi. Bunda zorlandı. Şu ayet indi:"Ey Rasııl! Sana rabbînden indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, onun risaletini yerine getirmemiş olur­sun. Allah seni koruyacaktır. (Maide: 5/67)Tebliğ edince onu yalanladılar ve onunla alay ettiler. Bu durumdayken sabretmekle emroîundu. Ona:"Emrolunduğun şeyi açıkla. Müşriklere aldırış et­me. O alay edenlere karşı biz sana yeteriz."(Hicr: 15/94-95)Sonra onlardan ayrılıp köşesine çekilmesi emroîundu. Şu ayet indi:"Onların dediklerine karşı sabret. Onlardan güzel bir ayrılma ile ayrıl."                       (Müzemmil: 73/10)Şu ayet te indi:"Onları ayetlerimizle alaya dalarken gördüğün za­man, onlardan yüz çevir."                        (En'am: 6/68)Sonra kendisine iman edenlerin, kendisi hariç hicret et­melerine izin verildi. Şu ayet indi:"Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde barı­nacak çok yer ve genişlik bulur." (Nisa: 4/100)Sonra Allahu Teala Rasulune (s.a.v.) hicret etmesini emretti. Şu ayet indi:"De ki: Rabbim, beni girilecek yeredoğru bir girdiri-lişle girdir ve doğru bir çıkarışla çıkar." (İsra: 17/80)Rasuluüah (s.a.v.) hicret etti. Sonra AUahu Teala onla­ra, kendileriyle savaşanlarla savaşma izini verdi. Şu ayet in­di:"Allah yolunda sizinle savaşanlarla savaşın. Haddi aş­mayın. Şüphesiz Allah haddi aşanları sevmez."(Bakara: 2/190)Sonra savaşa başlamalarına izin verdi. Şu ayet indi:"Zulmedilmelerinden dolayı kendileriyle savaşılanla­rın savaşmasına izin verildi. Şüphesiz Allah onlara yar­dım etmeye kadirdir. (Hacc: 22/39)Sonra Allahu Teala Rasulune (s.a.v.) cihadı farz kıldı. Mekke'de kalan müslümanlarla hicreti farz kıldı. Allahu Te­ala cihadın farziyeti konusunda şu ayeti indirdi:"Savaş hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı. Umulurki hoşunuza gitmeyen birşey, sizin için hayırlı­dır ve hoşunuza giden bir şey de sizin için serdir."(Bakara: 2/216)Sonra şöyle buyurdu:"Kafirlerden size en yakın olanlarla savaşın. Sizde bir güç ve sertlik bulsunlar." (Tevbe: 9/123)Ve şöyle buyurdu:"Allah yolunda savaşınız. Biliniz ki Allah işitendir, bi­lendir." (Bakara: 2/244)Ve başka'ayetler.Sonra cihadı ayrılmaz bir gereklilik yaptı. Şöyle buyur­du:"Şüphesiz Allah müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Allah yolunda savaşır­lar. Öldürürler ve öldürülürler. Bu Allah'tan daha çok sözünü yerine getirecek olan kimdir? Şu halde yaptığı­nız alışverişten dolayı nıüjdeleşiniz. İşte büy ik kurtuluş budur." (Tevbe: 9/111)Bü ayetten maksad şudur: Cihad farz kılınınca, onu ka­bul edip, itaat etmek imandan bir parça oldu. Bu farziyet bir şartla idi:"Kim Allah yolunda öldürür ve öldürülürse ona cennet vardır. Kim bu şekilde cihadı kabul ederse, nefsini feda edecektir. Buda karşılıklı alışveriş şeklinde olacaktır. On­lar satıcıydılar. Bu yönden Allahu Teala da müşteri olmak­tadır. Her satıcı karşılığını bir müddet sonra alacaktır. Müs­lüman olmakla mükellef tutulmuştur. Bununla cihadın farz oluşu ve gerekliliği ortaya çıkmaktadır.[902]Müellif şöyle diyor: Malın iyi oluşu üç şeyle bilinir. Müşterinin büyüklüğü ile. Çünkü adete göre değeri büyük olan müşteri küçük şeyleri almaya kendisi gelmez. Alış ve­riş ona nisbet edilmez. Tellalin yüceliği ile bilinir. Çünkü bü­yük tellal küçük şeylerin komisyonculuğunu yapmaz. Bede­li büyüklüğü ile bilinir. Çünkü değersiz şeylere büyük be­deller ödenmez. Şehid ve Mücahidlerin nefislerine bak. Al­lahu Teala nasıl kendisi olmaktadır. Bütün mahlukların en şereflisi aracı[903] yapmıştır. Rabbil aleminin komşuluğunda-ki cenneti ise bedel yapmıştır. Özellikle bu şerefe onlardan başkası ulaşamaz. Onlardan başkası ona kavuşamaz.Bazı Arifler şöyle diyor: "Nefisler üç çeşittir. Hür oluş­larından dolayı alışveriş konusu olmayan nefisler. Bunlar peygamberlerin nefisleridir. Değersizliklerinden dolayı alış­veriş konusu olmayan nefisler. Bunlar kafirlerin nefisleridir. Keramet ve değerinden dolayı alışveriş konusu olan nefis­ler. Bunlar da müminlerin nefisleridir."Nükte:Müellif şöyle diyor: Müminler Allah'ın köleleridirler. Köle ise efendisine satacağı bir şeye sahip olamaz. Efendisi ne zaman onu azat ederse, o zaman satışı sahih olur. Allahu Tealamn mümin kullarından satın alması, onun satın al­dıklarını ezelden beri azat ettiğine işarettir. Nefsini ona şe-hadet, cihad, korku yerinde nöbet ile teslim etmeye muvaf­fak olan kimse bütün bunlarda ihlash olursa, alışverişin onun hakkında ezelde yapıldığını anlamış oluruz. Allahu Teala ihsanı ile onu ateşten azat etmiştir. Peygamberin şu sözü de bunu desteklemektedir: "Kim Allah yolunda savaşırsa cennet ona vacip olur." Şu sözü: "Allah yolun­da gece uyanık kalan göze ateş haram olur." v.b. hadis­ler.

 

Nükte:

 

Allahu Teala müminlerden canlarını ve mallarını satın alınca sanki onlar:"Ey Rabbimiz! Bu alışverişte bedel nedir?" diye sor­dular. Allahu Teala şöyle buyudu:"Onlar için de cennet vardır." (Tevbe: 9/111)Sanki onlar şunu sordular:"Ey rabbimiz! Alışveriş konusu olan bu malı nasıl teslim edeceğiz?" Allahu Teala da şöyle buyurdu:"Allah yolunda savaşırlar. Öldürürler ve öldürülür­ler." (Tevbe: 9/111)Bunu yaparsanız, malı teslim etmiş olursunuz, bu alış­verişte üzerinize düşeni yapmış olursunuz ve cennet size vacip olur. Sanki onlar şöyle dediler:"Ey Rabbimiz! Senin sünnetine göre, kullarına verdiğin nimetlere meleklerini şahit tutuyorsun. Ezeli kitabında:"Alışveriş yaptığınızda şahit tutunuz."(Bakara: 2/282)Dedin. Alıcı ile satıcı arasında güvence yazısının tutul­masını emrettin. Bu alışvyerişte kimi şahit tuttun?" Allahu Teala şöyle buyurdu:"Tevrat'ta, incil'de ve Kur'an'da onun üzerine hak olan bir sözdür. (Tevbe: 9/111)Ey kullarım! Sizler bir vesikaya güveniyorsunuz. İşte size güveneceğiniz üç vesika. Siz iki şahide güveniyorsunuz. Ben ise onların üzerine indirdiklerime üç ümmeti şahit tuttum. Her ümmet sayılamayacak kadar çoktur." Sanki onlar şöy­le dediler:"Ey Rabbimiz! Sen istediğini siler, istediğini bırakır­sın. Yaptıklarına karşı sorumlu olmazsın. Belki bunu da silersin ve biz bedeli alamadan zarar ederiz." Allahu Teala şöyle buyurdu:"Allah'tan daha çok sözünü yerine getirecek kim­dir?"                                                        (Tevbe: 9/111)Yani benden daha çok sözünü yerine getirecek kimse yok­tur." Allah'ım ben buna şahid olanlardanım ve buna iman edenlerdenim.Sonra alışverişten sonra, alışveriş sahibi zarar ettiğini görünce ondan sonra pişman olur. Eğer kar etmiş ise ondan sonra sevinç, mutluluk ve gıbta[904] duyar. Bunun için Allahu Teala iki durumdan ikincisini şu şekilde belirlemektedir:"Yaptığınız alışverişten dolayı müjdeleşiniz."(Tevbe: 9/111)

Bunu da şu sözüyle destekliyor:"İşte bu büyük kurtuluştur." (Tevbe: 9/111)Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v.):Şüphesiz Allahu Teala müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır." ayetini okurken, yanında geçen bir bedevi:"Bu kimin sözü?" diye sormuş, Rasululah (s.a.v.):"Allah'ın sözü" deyince, Adam:"Satış mı? Vallahi karlıdır. Alışverişi bozmayız, geri de çekilmeyiz" diyerek savaşa çıkmış ve şehid olmuştur.

 

Fasıl

 

Rasulullah'ın (s.a.v.) kendisinin katıldığı, savaşların sayısı, İbni İshak ve Musa b. Akabe'nin naklettiğine göre yir­mi yedi tanedir[905]Başkalarına göre ise yirmi beş tanedir[906]

1246-  Sahihi Müslim'de Cabir'den (r.a.) rivayet edil­diğine göre Rasulullah (s.a.v.) yirmi bir savaşa katılmıştır.[907]

1247- Sahihi Buhari ve Müslim'de Zeyd b. Erkam'dan ri­vayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) yirmi dokuz savaşa katılmıştır.[908]Onun gönderdiği seriyyeler[909] ise, İbni Sa'd'a ve Hafız Şerefeddin ed-Dimyati'nin naklettiklerine göre, elli altı tanedir.[910] Musa b. Akabe'ye göre, kırk yedi tanedir.[911] Bir görüşe göre, kırk sekiz tanedir.[912] Başka bir görüşe göre, otuz altı tanedir. Başka görüşler de mevcuttur.İbni İshak ve başkalarının naklettiğine göre ilk savaşı Eb-va' savaşıdır. Hicretin ilk senesinde sefer ayında çıkmış ve savaş olmadan geri dönmüştür.[913]Sonra Buvat savaşıdır. İkinci yılın Rebiülevvel ayında ol­muştur.Sonra Uşeyre[914] savaşıdır. İkinci yılın Cemaziyet evvel ayında olmuştur.[915]Sonra Birinci Bedir savaşıdır. Uşeyre'den birkaç gece sonra olmuştur. İbni îshak'ın nakline göre Kurz b. Cabir'i yakalamak için çıkmıştır.[916]-.Sonra büyük Bedir savaşıdır.[917] Bu savaş Allah'ın ken­disiyle İslam'ı güçlendirdiği ve kafirlerin ileri gelenlerini helak ettiği darbedir. İkinci yılın Ramazan ayının on yedin­ci günün sabahında olmuştur. Savaşa katılan müslüman-ların hepsi, üçyüz beş tane adamdı. İbni Sa'd[918] ve baş­kaları böyle nakletmişlerdir. Sekiz kişi özürlerinden dolayı savaştan geri kalmışlardır. Rasulullah (s.a.v.) onlara pay ayır­mıştır.[919] İbni Abdulberr, "Ed dürer fil meğazi ve essiyer" kitabında; sayılarının kesinlikle üçyüz on döt kişi olduklarını söylemektedir.[920]

1248- Sahihi Buhari'de Berab. Azib'den (r.a.) rivayet et­tiğine göre şöyle diyor: "Muhammed'in (s.a.v.) Bedir'e katılan ashabının bana söylediklerine göre, onların sayıları, Talut'la birlikte nehri geçenlerin sayıları olan üçyüz on küsur kişidir."[921]

1249- Sahihi Müslim'de Ömer b. Hattab'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre; Müslümanların sayısı üçyüz on yedi, müş­riklerin sayısı ise bin kişi idi. Bu savaşta Müslümanların üçü bir deveyle yardımlaşıyorlardı."[922]İbni Sa'd[923] ve başkaları rivayet etmişlerdir.İbni îshak, İbni Akabe ve başkalarının rivayet ettik­lerine göre: Atike binti Abdülmuttalib[924] Damdam'ın Mek­ke'ye gelişinden üç gün Önce kendisini ürküten bir rüya gördü. Kardeşi Abbas b. Abdulmuttalib'e haber gönderdi ve ona şöyle dedi: "Vallahi Ey kardeşim! Ben bu gece bir rüya gördüm. Beni ürküttü. Korkuyorum ki bundan senin kavmine bir şey ve musibet bulaşır. Sana söyleyeceklerimi gizle." Ab­bas:

"Ne gördün?" dedi. Atike:"Bir devenin üzerinde birisinin geldiğini gördüm. Gelip Ebtah'ta durdu. Sonra sesinin çıktığı kadar bağırdı:"Hey! Ey özür sahipleri üçgün içinde ölümünüz için toplanın." İnsanların onun yanında toplandığım görüyordum. Sonra mescide girdi. İnsanlar da onu takip ettiler. Onlar etrafındayken devesini Kabe'nin arkasında durdurup aynı şekilde bağırdı:"Hey! Ey özür sahipleri! Üç gün içinde ölümünüz için toplanın." Sonra devesini Ebu Kubeys'in üzerinde durdur­du ve aynı şekilde bağırdı. Sonra bir kaya aldı ve dağdan aşağıya yuvarladı. Kaya yukarıdan aşağıya düştü. Aşağıya gelince parçalandı. Mekke'deki her eve ondan bir parça girdi." Abbas:"Vallahi bu sahih bir rüyadır. Sen bunu gizle. Kimseye söyleme." dedi. Sonra çıktı ve Velid b. Utbe ile karşılaştı. Velid onun arkadaşı idi. Rüyayı ona anlattı ve gizlemesini istedi. Velid de babası Utbe'ye söyledi. Rüya yayıldı ve Kureyş'in hepsi onu konuşur oldu.Abbas şöyle diyor: "Öğle vakti tavaf için Kabe'ye git­tiğimde, Ebu Cehil b. Hişanı Kureyş'ten bir toplulukla Kabe'de oturmuş Atike'nin rüyasını konuşuyorlardı. Beni görünce:"Ey Ebu Fadl! Tavafını bitirince yanımıza gel." dedi. Tavafı bitirince yanlarına gittim ve oturdum. Ebu Cehil ba­na:"Ey Abdulmuttalib oğullan! Bu haber sizde ne zaman meydana geldi" dedi. Ben:"O nedir?" dedim. Ebu Cehil:"Atike'nin gördüğü şu rüya" dedi. Beri:"Ne görmüş?" dedim. Ebu Cehil:"Ey Abdulmuttalib oğulları! Siz önce erkeklerinizin yalancı peygamberlik iddia etmesine razı oldunuz ki, son­ra kadınlarınız bu iddiaya girişti. Atike rüyasında onun"Üçgün içinde toplanın dediğini sanıyor. Size bu üç gün bekleyeceğiz. Eğer söyledikleri hak olursa, olur. Eğer üç gün bittiğinde dedikleri olmazsa, sizin aleyhinize bir yazı yaza­cağız. Sizin Arapların en yalancı ailesi olduğunu ilan ede­ceğiz" dedi. Vallahi bende ona karşı büyük birşey oluş­madı. Ancak buna karşı direndim ve Atike'nin hiçbir şey görmediğini söyleyerek inkar ettim.Sonra ayrıldık. Akşam olunca, Abdulmuttalib oğullarından hiçbir kadın kalmadı. Hepsi bize geldiler. Şöyle dediler:"Bu pis fasıkın erkeklerinize hakaretten sonra kadın­larına dönmesini kabul mu ettiniz? Sen de bunları duydun. Sonra da duyduklarına karşı hiçbir gayrete düşmedin?" Ben:"Vallahi yaptım. Bende ona karşı büyük birşey oluş­madı. Allah'a yemin olsun ki eğer bir daha tekrarlarsa, ona bildiririk ve ben ona yeterim."Üçüncü gün Öğle yemeğini yedim. Atike'nin rüyasını düşünüyordum. Bu kızgın demir gibiydim. Onu elimden kaçırdığımı düşünüyordum. Ona bulaşmak istiyordum. Mes­cide girdim. Vallahi ben ona doğru gidiyordum ki bazıları­na söylediklerini yine söylesin ve ben üzerine çullanayım. Birden baktım ki mescidin kapısına doğru şiddetle çıkıyor. Kendi kendine:

"Allah'ın lanetlediğine ne oluyor. Bunu yedi" Ben de neredeyse ona sövüyordum.Birde baktım ki benim duymadığımı, o duymuş. Damdam b. Amr el-öaffari'nin sesini işittim. Vadinin ortasında de­vesinin üzerinde durmuş bağırıyordu. Devesini durdurmuş, yükünü devirmiş ve gömleğini yırtınıştı. Şöyle diyordu:"Ey Kureyş topluluğu! Kafile! Kafile. Ebu Süfyan'ın yanında olan mallarınıza Muhammed arkadaşlarıyla sal­dırdı. Onlara kavuşabileceğinizi sanmıyorum. Yardım, yar­dım!"Bu, beni ondan, onu da benden alıkoydu. İnsanlar hızla hazırlandılar. Şöyle dediler:"Muhammed ve ashabı bizim İb-ni Hadrami'nin kervanı gibi olacağımızı sanıyor? Hayır. Vallahi bundan başkasını öğrenecektir." İnsanlar iki kişiden biri oluyordu. Ya kendisi çıkıyor veya birini yerine gön­deriyordu.[925]İbni İshak şöyle diyor: "Rasulullah'ın (s.a.v.) develeri o gün yetmiş tane idi. Sırayla biniyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) Ali b. Ebi Talib ve Mirsad b. Ebi Mirsad el-Ganevi[926] ile bir deveye biniyorlardı.[927]Şöyle diyor: "Sonra Rasulullah (s.a.v.) ynla çıktı. Kureyş'in kervanlarını938 korumak için çıktıkları haberi kendisine gelmişti. Ashabına Kureyş in haberini verdi ve on­larla istişare etti. Ebu Bekir Sıddık kalktı. Güzel konuştu ve oturdu. Ömer b. Hattab kalktı, güzel konuştu ve oturdu. Sonra Mikdat b. Amr (r.a.) kalktı ve şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Allah'ın sana emrettiği ile yürü. Senin­le beraberiz. Allah'a yemin olsun ki İsrailoğullarının Musa'ya dedikleri gibi:"Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz burada oturuyoruz" de­meyeceğiz. Biz:

"Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz de sizinle beraber savaşacağız" diyoruz. Seni hak ile gönderene yemin olsun ki eğer sen bizimle bulutun ortasına yürüsen, sen oraya ulaşana kadar seninle beraber vuruşuruz." Rasulullah (s.a.v.):"İyi" dedi ve ona hayırla dua etti.Sonra Rasulullah (s.a.v.):"Bana yol göterin" dedi. İbni İshak şöyle diyor:"Sa'd b. Muaz şöyle dedi:"Sanki bizi kastediyorsun ya Rasulallah!" Rasulullah (s.a.v.):"Evet" dedi. Sa'd şöyle dedi:"Muhakkak ki biz sana iman ettik ve seni doğruladık. Senin getirdiklerinin hak olduğuna şehadet ettik. Bunun için sana işitme ve itaat etme üzerine söz ve güvenler ver­dik. İstediğin yere git ya Rasulallah. Seninle beraberiz. Seni hak ile gönderene yemin olsun ki eğer sen bizi bu denize arzetsen, sen oraya dalınca biz de seninle beraber dalarız. Bizden bir adam bile geri kalmaz. Yarın düşmanla karşılaşmayı kimse kötü görmez. Biz savaşta sabırlıyız. Karşılaşmada doğruyuz. Umulur ki Allah bizden sana, senin gönlünü hoş edecek şeyler gösterir. Allah'ın bereketiyle bizimle beraber yürü.[928]Sahih'i Müslim'in Enes'den (r.a.) rivayet ettiğine göre; bunu söyleyen Sa'd b. Ubâde'dir. Fakat savaş ve seriy-yelerle uğraşanların yanında meşhur olanı,[929] İbni İshak'ın söylediğidir. İbni Akabe, İbni Sa'd,[930] İbni Aiz ve başkaları da ona muvafakat etmetedirler. Sa'd b. Ubade'nin Bedir'e iştirak ettiğinde ihtilaf vardır.îbni İshak şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) Sa'd'ın söz­leriyle sevindi. Bu onu canlandırdı. Sonra şöyle dedi:"Yürüyün ve müjdelenin. Allah bana iki taifeden birini vaadetti. Vallahi sanki şimdi topluluğun ölülerine bakıyorum.[931]Sonra Rasulullah (s.a.v.) yola çıktı ve Bedir'in en yakın suyuna gelerek oraya konakladı.[932]İbni İshak şöyle diyor: "Selemeoğullarından bazı adamların bana söylediklerine göre Habbab b. Münzir b. Cu-muh şöyle dedi:"Ya Rasulallah! Burası Allah'ın indirdiği yer midir? O zaman oradan ileriye de gidemeyiz, geri de kalamayız. Yoksa bu savaş, hile ve kişisel görüş müdür?" Rasulullah (s.a.v.):"Bu savaş, hile ve kişisel görüştür" dedi. Habbab (r.a.):"Ya Rasulallah! Burası iyi yer değildir. İnsanları düşmana en yakın olan kuyuyun başına götür. Oraya konaklayalım. Sonra diğer kuyuları[933] kapatırız.[934] Sonra onun başına bir havuz yapıp suyla doldururuz. Biz içeriz, onlar ise içeme­zler." Rasulullah (s.a.v.):"Güzel görüş söyledin" dedi. Rasulullah (s.a.v.) ve be­raberindeki insanlar tekrar kalktılar ve düşmana en yakın olan kuyunun yanına gelip konakladılar. Sonra diğer kuyu­ların kapatılmasını emretti ve onlar kapatıldı. Sonra başın­da bulundukları kuyunun başına bir havuz yaptılar. Onu suyla doldurdular. Sonra kuyuya kapkacakları attılar.[935]İbni Sa'd bu haberle ilgili olarak Cebrail'in gelerek Ra-sululah'a (s.a.v.) Habbab'ın görüşünün doğru olduğunu söylediği rivayet edilir.[936]İbni İshak şöyle diyor: "Kureyş sabaha kadar yol aldı ve geldi.[937] Yerlerine yerleştikten sonra Umeyr b. Vehb el-Cehmi'ye:"Bize Muhammed'in sayısını öğren" dediler. O da atıy­la müslümanların etrafım dolaştı. Sonra yanlarına dönerek:"Üçyüz kişiler. Biraz fazla veya biraz az. Fakat biraz bek­leyin. Onların gizlenmiş kimseleri veya arkadan gelen yardımları var mı bakayım" dedi. Atını vadiye sürdü ve epey uzaklaştı. Kimseyi göremeyince geri döndü. Şöyle dedi:"Birşey göremedim. Fakat ey Kureyş topluluğu! Ben belalım ölüm taşıdığım gördüm. Medine'nin yağmurları, çok Öldürücü ölümü taşırlar. Öyle bir kavimdir ki onlar için engel yoktur. Kılıçlarından başka sığınacak yerleri yoktur.Vallahi onlardan biri ölürse, mutlaka sizden de biri ölür. Eğer sayılarınca sizden adam Öldürürlerse, bundan sonra yaşamada hayır yoktur. Kendi görüşünüze göre hareket edin." [938]Amir b. Hadrami kalktı, kalkanını attı[939]ve bağırdı: "Vah Ömer! Savaş kızıştı. İnsanların işi kilitlendi."[940]  '[941] îbni îshak şöyle diyor: "Esved b. Abdülesved el-Mahzu-mi çıktı. Şerli ve kötü ahlaklı biriydi. Şöyle dedi: "Allah'a söz veriyorum ki ya onların havuzundan içeceğim, ya onu yıkacağım veya ona kavuşmadan Öleceğim." Esved çıkınca Hamza b. Abdulmuttalib ona karşı çıktı. Onun ayağını diz kapağının altından kesti. O daha havuzun dışındaydı. Sırt üstü yere düştü. Ayağından kan fışkinyordu. Sonra havuza doğru yaklaştı. Sonunda havuza girdi. Yeminini yerine ge­tirmek istiyordu. Hamza onu takip etti. Ona vurarak havuzun içinde öldürdü. Ondan sonra Şeybe b. Rebia, kardeşi Utbe b. Rebia ve oğlu Velid b. Utbe çıktılar ve saflarından ayrılana kadar geldiler. Düelloya çağırdılar. Onlara karşı ensardan bazı gençler çıktı. Onlar Harisinoğulları -anneleri Afra'dır-Avf, Muaz ve başka biri idi. Kureyş'Hler: "Siz kimsiniz?" dediler. Onlar: "Ensardan bir topluluk" dediler. Kureyş'liler: "Bizim size ihtiyacımız yok" dediler. Sonra onların çağırıcısı şöyle bağırdı:"Ey Muhammed! Bize kavmimizden dengİmiz olanları çıkar" Rasulullah (s.a.v.):"Kalk ey Ubeyde b. Haris kalk ey AH, kalk ey Hamza" dedi. Onlar kalkıp onlara yaklaşınca:"Siz kimsiniz?" dediler. Ubeyde:"Ubeyde" dedi. Hamza:"Hamza" dedi. Ali:"Ali" dedi. Kureyş'liler:"Ne güzel keremli denklerimiz" dediler. Ubeyde -en yaşlılarıydı- Utbe b. Rebia ile düelloya girdi[942]Hamza (r.a.) Şeybe b. Rebia ile, Ali (r.a.) Velid b. Utbe ile düelloya girdiler. Hamza Şeybe'ye fırsat vermeden, onu öldürdü. Ali de Velid'e fırsat vermeden, onu öldürdü. Ubeyd ile Utbe aralarında uğraşıyorlardı. Herbiri rakibine bir darbe vurmuştu. Hamza ile Ali kılıçlarıyla Utbe'ye saldırdılar. Ve onu da öldürdüler.[943] Arkadaşlarını alıp arkadaşlarının yanı­na taşıdılar. Sonra insanlar kaynaştı.[944] Saflar birbirine yak­laştı.[945]Şöyle diyor: "Habban b. Vasi'nin[946]kendi kavminin şeyhlerinden rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Bedir günü ashabının saflarını düzeltti. Elinde bir okla insanları düzelti-yordu. Sevad b. Gaziye'nin[947] yanından geçerken, onun saftan ileri çıktığını gördü. İbni Hişam şöyle diyor:"Okla onun karnına dürttü ve:"Düz dur ey Sevad" dedi. Sevad:"Ya Rasulallah! Beni acıttın. Allahu Teala seni adaletle gönderdi. Hakkımı ver" dedi. Rasulullah (s.a.v.) karnını açtı ve:"Hakkını al" dedi. Esved onu kucakladı ve kamını öptü. Rasulullah (s.a.v.):"Seni buna iten sebep nedir ey Sevad?" dedi. Sevad:"Ya Rasulallah! Gördüğün şey yaklaştı. Seninle son anımın benim tenimin senin tenine değmesi olmasını iste­dim" dedi. Rasulullah (s.a.v.) ona dua etti ve onu hayırla bıraktı.İbni İshak şöyle diyor: "Sonra Rasulullah (s.a.v.) safları düzeltti. Çadıra döndü ve Ebu Bekir'le beraber çadıra gir­di. Yanlarında başka kimse yoktu. Rasulullah (s.a.v.) rabbine vadettiği yardımı göndermesi için yalvardı. Şöyle diyordu:"Allah'ım! Eğer bu topluluk bugün helak olursa sana ibadet edilmez." Ebubekir (r.a.): şöyle diyordu:"Ya Rasulallah! Rabbine bazı yalvarışların yeter. Şüphe­siz Allahu Teala sana verdiği sözünü yerine getirecektir" Ra­sulullah (s.a.v.) çadırda biraz uyakladı.[948] Sonra uyandı ve:"Müjde ey Ebubekir. Allah'ın yardımı geldi. Bu Ceb­rail'dir. Atının yularım tutmuş sürüyor, üzerinde toz var."[949]İbni Sa'd bu haberle ilgili olarak şöyle diyor:"Eşi görülmemiş bir şekilde bir rüzgar esti. Sonra o git­ti ve başka bir rüzgar geldi. Sonra o da gitti ve başka bir rüz­gar geldi. Birinci rüzgarda Cebrail (a.s.) bin melekle Rasu-lulah'ın (s.a.v.) yanında durdu ikinci rüzgarda Mikail (a.s.) bin melekle Rasuhıllah'ın (s.a.v.) sağında durdu. Üçüncü rüzgarda İsrafil (a.s.) bin melekle Rasuullah'ın (s.a.v.) so­lunda yer aldı.[950]İbni Sa'd ve başkalarının îkrime'den rivayet ettiklerine göre; şöyle diyor: "O gün adamın başı düşüyordu. Kimin vurduğu bilinmiyordu. Adamın eli düşüyordu. Kimin vur­duğu bilinmiyordu."[951]

1250-  Beyhaki'nin Sehl b. Hanif ten rivayet ettiğine göre şöyle diyor; "Bedir günü bizi gördüm. Birimiz kılıcıy­la müşriğin başına işaret etse, başı vücudundan ayrılıp düşüyordu.[952]

1251-  Yine Rebi' b. Enes'ten[953] rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "İnsanlar Bedir günü öldürdükleri adamlardan meleklerin öldürdüklerini biliyorlardı. Boyunlarına ve par­mak uçlarına vurarak sanki ateşin değdiği yeri yakması gibi yanmalariyla biliyorlardı.[954]Bir melek insanların hepsini yener ve öldürür. Meleklerin çok olmasındaki fayda nedir? Şeklinde bir soru sorulursa, buna şöyle cevap verilebilir. Meleklerin çok olmasındaki amaç; Müminlerin kalplerinin sakinleştirilmesi ve tatmini ve Peygamberin (s.a.v.) Rabbi katındaki değeri ve kıymetini açıklamaktır.

Bazı alimler şöyle diyor: Allahu Teala bu melekleri, kıyamet gününe kadar cihad etmeleri için yaratmıştır. Her sabreden ve sevabını Allah'tan bekleyen askere melekler yardıma gelir ve onlarla beraber savaşırlar.Hasan şöyle diyor: "Bedir günü müslümanların imdadı­na gönderilen bu beş bin melek, müminlere kıyamet gününe kadar yardım[955] için yaratılmışlardır.[956]

1252- Sahihi Buhari'de Rufaa b. Rafi'den (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Cebrail (a.s.) Peygambere geldi ve şöyle dedi:"Bedir ehlini aranızda ne syarsınız?" Peygamber: "Müslümanların en faziletlileri"[957] Veya benzer bir kelime söyledi. Cebrail "Bedire gelen melekler aynıdır.

1253-  Sahihi Müslim'de İbni Abbas'tan (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "O gün müslümanlardan biri, müşriklerden birinin peşine düşmüşken bir kamçı sesi işit­ti. Kamçı sesi müşriğin başından geliyordu. Bir atlının şöy­le dediğini işitiyordu: "Göğsünün ortasına ilerle" Önünde­ki müşriğin yere serildiğini gördü. Ona baktığında, burnu­na vurulduğunu, yüzünün kamçı değmiş gibi yarıldığını görüyordu. Ensardan biri bunu Rasulullah'a (s.a.v.) anlat­tığında, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Doğru söyledin. Bu, dördüncü semadakilerin yardımıdır.[958] O gün yetmiş kişiyi öldürdüler, yetmişini de esir ettiler."İbni İshak şöyle diyor: "Sonra Rasulullah (s.a.v.) kum­dan bir avuç aldı. Kureyş'e doğru döndü ve: "Yüzleri kara olsun" dedi ve kumları onlara doğru attı. Arkasından da:"Saldırın" dedi. Sonuçta Kureyş yenildi. Onların kahra­manlarının birçoğu öldürüldü, şereflilerinin birçoğu esir alındı.[959]İbni Abbas (r.a.) şöyle diyor: Amr b. Cumuh şöyle dedi:"Kureyş ve Ebu Cehil'i birbirine girmiş çokça ağaç[960] gibi gördüm. Şöyle diyorlardı: "Ebu Hakem ona kavuşamıyoruz." Bunu işitince, onu kendime iş yaptım. Ona doğru yöneldim. Fırsat elime geçince, üzerine saldırdım. Ona bir darbe vur­dum ve ayağını dizinin yarısından kestim. Vallahi yere düş­tüğünde taşın altında dağılan çekirdekler gibiydi. Oğlu İk-rime omuzuna vurdu. Kolum koptu ve yanıma[961] derimle ası­lı kaldı. Beni gün boyunca savaştan alıkoydu. O şekilde savaştım. Onu arkamdan sürüklüyordum. Bana eziyet ver­meye başlayınca ayağımı üzerine koydum ve koparıp at­tım.[962]Bazılarının naklettiğine göre; Amr kolunu alıp Rasulul-lah'm (s.a.v.) yanıma geldi. Rasulullah (s.a.v.) üzerine tükürdü ve kolunu omuzuna yapıştırdı. Kolu sağlam şekilde yapıştı.İbni İshak'm rivayetine göre Osman dönemine kadar yaşadı.[963] Kasım lj. Sabit'in[964] "delail" adlı eserinde naklet­tiğine göre: "Kureyş Bedir'e doğru yola çıkınca, Müslü­manların Bedir'de galip geldikleri[965] gün, bir grup cin Mekke'ye gelip şöyle diyordu. Söyleyen görülmüyordu:Hanifler Bedir'de olay yapmak istiyor -Ondan Kisra ve Kayser'in tahtı yıkılacaktır. Kureyş'ten adamları öldürdüler, el değmemiş kızlar yere vurarak vah bize dediler. Muhammed'e düşman olarak geceîeyene yazıklar olsun.- O hidayet yolundan sapmış ve şaşkınlık içinde kalmıştır.[966]Onlardan biri:"Hanifler kim" diye sordu. Şöyle dediler:"Onlar Muhammed ve ashabıdır. İbrahim'in Hanif dini üzerinde olduklarını sanıyorlar."Mekke'dekiler fazla beklemeden kendilerine Bedir'in haberi geldi.Hadiste geçen, "Latime, latime" kelimeleri, güzel koku ve kumaş taşıyan anlamındadır.[967]"Nuavvinı ma verael kalbi" onun arkasındakileri kapa­talım manasında olup, "Nuğavvira" şeklinde de nakledilmiş­tir.[968]"Müstentelün emames saffi" cümlesi ise arkadaşlarının hizasından öne geçen için kullanılır."Kadh" kelimesi ise, ucunda demiri ve arkasında tüyü ol­mayan oktur.[969]"Ariş" kelimes ise gölge yapan şey manasınadır.[970]"Halefe hafleten" cümlesi ise, hafif bir uyku ile uyudu manasınadır."Etenet Kademuhu" cümlesi, hızla koptu ve uçtu mana­sınadır."S;ıhetil vücuh" yani "yüzleri kötü olsun" manasınadır. "K.^ulun eşvah" veya "imreetün şevha" kötü ve çirkin olanlar için kullanılır.

Sonra Süleymoğullarının savaşına çıktı. İbni İshak şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Bedir'den Medine'ye gelince, sadece yedi gün kaldı. Arkasından hemen Süleymoğullarıyla savaşa bizzat kendisi çıktı. Onların sularından birine ulaştı. Suya "Kidr"[971] deniliyordu. Orada üç gece bekledi. Kimseyle karşılaşmayınca geri döndü."[972]Sonra Kaynukaoğullarıyla savaşa çıktı: Bazıları bunu başlı başına bir savaş saymamaktadırlar. Bazıları bunu nak­letmekle beraber kaza ummesini nakletmemektedirler. Bey-haki "Delail" de şöyle diyor: "İbni İshak'tan nakledildiği­ne bu savaş, zikrettiğimiz savaşlardandır."Valddi ve İbni Sa'd şöyle diyor: "Bu savaş hicret edildik­ten sonraki yirminci ay olan şevvalin yansında cumartesi gü­nü olmuştur.[973]İbni İshak şöyle diyor: "Yahudilerden Rasulullah'a ilk ihanet eden, ilk savaşan, ilk kale tahkimine giren kabile Kaynukaoğullarıdır. Rasulullah (s.a.v.) onları şiddetli bir kuşatmayla kuşatmış, kalplerine korkuyu sokmuştu. Rasu­lullah (s.a.v.) ile anlaşmaya yanaştılar. Anlaşmaya göre bütün malları Rasulullah'ın (s.a.v.) olacak, kâdm ve çocuk­ları da kendilerinin olacaktı. Rasulullah onları kalelerinden indirmiş, ellerini arkalarına bağlatmıştı. Münzir b. Kudame es-Selmi'yi de onlara bekçi olarak bırakmıştı. Ubey onlar hakkında Rasulullah'a (s.a.v.) konuştu. Şöyle dedi:"Allah'ın lanet ettiği kimseleri bırak, gitsinler." Rasul­ullah (s.a.v.) onları lanetledi. Öldürmeden bıraktı. Yalnız Medine'den göçedip gitmemelerini emretti.[974]

Sonra Sevik savaşma çıktı: Rasulullah (s.a.v.) hicretten sonraki yirmi ikmci yılı başında, Zilhicce ayından beş gün kalmışken bu savaşa çıktı. Bu gazve ile Ebu Süfyan ve arkadaşlarını hedefliyordu. Fakat onlara kavuşamadan, kaçtılar. Arkalarında şarap kaplarına rastladılar. Ebu Süfyan ve adamları, kaçarken yükleri hafiflesin diye onları bırak­mışlardı. Bunun için Sevik gavesi diye isimlendirilmiştir.[975]

Sonra Galafan gazvesine çıktı: [976]Galafan Necd bölgesin­dedir. -Bu gazveye Enmar ve Ziemr gazvesi de deniliyor-Hicretten sonraki yirmi beşinci ayın başında, Rebiülevvel ayında Rasulullah (s.a.v.) dörtyüz onbeş kişiyle çıktı. Her­hangi bir kimseyle karşılaşmadan geri döndü.[977]

Sonra Uhud savaşına çıktı: Hicretten sonraki otuz ikin­ci ayın başında Şevval'in bitimine beşgün kala olmuştur. îb-ni Sa'd böyle nakletmiştir.[978] Rasulullah (s.a.v.) yediyüz kşiyle savaşa hazırlandı. Müşrikler üçbin kişi idiler. İçlerin­de yediyüz zırhlı adam, ikiyüz at, üçbin deve vardı[979]İbni Akabe şöyle diyor: "Müslümanlarda bir at bile yoktu.[980] Va­kidi şöyle diyor: "Müslümanlarda sadece Rasulullah'in

331

(s.a.v.) Ebu Berde'nin[981]atı vadi. İbni Sa'd şöyle diyor: "İki taraf karşılaşınca düelloya1 çıkanların sancağını taşıyan Talha b. Ebi Talha bağırdı. Ona karşı Ali (r.a.) çıktı ve onu öldürdü. Sonra onların sancağını Osman b. Ebi Talha aldı. Ona karşı da Hamza (r.a.) çıktı. Onun elini ve omuzunu kesti. Adam geldiği yere tekrar sığındı. Sonra sancağı Sa'd b. Ebi Talha aldı. Sa'd b. Ebi Vakkas ona bir ok attı ve ok boğazina isabet etti ve Öldü. Sonra sancağı Mesafi' b. Tal­ha aldı. Asım b. Sabit[982] (r.a.) onu ok ile öldürdü. Sonra san­cağı Haris b. Talha aldı. Asım'da onu ok ile öldürdü. Son­ra sancağı Kilab b. Talha aldı. Zübeyr b. Avvam (r.a.) onu öldürdü. Sonra sancağı Celas b. Talha aldı. Talha b. Ubey-dulah da (r.a.) onu öldürdü sonra Ertee b. Şürahbil aldı. Ali b. Ebi Talib, onu öldürdü. Sonra sancağı Şüreyh b. Far-it aldı. Onu kimin Öldürdüğünü bilmiyoruz. [983]"   [984]İbni İshak şöyle diyor: "İlim ehlinin bana naklettiğine gö­re, müşriklerin sancağı, Amre binti Alkame alıncaya kadar yerde kaldı. O alınca Kureyş'liler onun etrafında toplandı­lar. Onların sancağını en son taşıyan Sevvab'dır. İki eli ke-silinceye kadar sancakla savaştı sonra sancak onun üzerine düştü. Düşünce onu göğsü ve boynu ile ayakta tutmaya ça­lıştı. Sancağın üzerinde öldürülünceye kadar öyle durdu."İbni Sa'd şöyle diyor: "Sancak taşıyıcıları öldürülünce, Kureyş'liler yenilip kaçmaya başladılar. Hiçbir şeye dönüp bakmıyorlardı. Kadınları imdat diye bağırıyorlardı. Müs­lümanlar peşlerine düştüler. Silahlarını istedikleri gibi vu­ruyorlardı. Askerleri yerlerinden edinceye kadar böyle de­vam ettiler. Askerlere dikkat ederek ganimetleri toplamaya başladılar. Okçular ihtilafa düştüler. Şöyle dediler: "Müşrik­ler yenildiler. Bizim burada durmamıza gerek yok" Onlar da askerleri takibe başladılar. Onlara dikkat ediyorlardı. Ancak Rasulullah'ın (s.a.v.) durmalarım emrettiği yerlerini ter-kettiler. Halit b. Velid ve İkrime b. Ebu Cehil bir daha saldırdılar. Okçulardan geriye kalanları öldürdüler. Komu­tanları Abdullah b. Cübeyri de öldürdüler. Müslümanların safları bozuldu. Durum tersine dönmüştü. İblis şöyle bağırdı:

"Muhammed öldürüldü" Müslümanlar birbirine karıştılar. Bilinçsizce dövüşüyorlardı. İçine düştükleri dehşetten bazısı, bazısını Öldürüyordu. Müşrikler şiarları olan şu cümleyi bağırıyorlardı:"Ey Uzza! Ey Hübel!" Müslümanlara çabuk öldürmelerle acı vermişlerdi. Müslümanlardan kaçan kaçmıştı. O gün Rasulullah (s.a.v.) yerinde sabit durmuş ve yayı eğilene kadar ok atmıştı.[985] Buhari şöyle rivayet ediyor: "Rasulul­lah (s.a.v.) ile beraber sadece on iki İçişi kalmıştı."[986] O gün bela ve ayırım günü idi. Allahu Teala o gün müslümanlar-dan bazılarına şehadetle ikramda bulunmuştu.Sonra Hamraul Esed gazvesine çıktı: İbni İshak'a göre Şevval ayının on altısının sabahında meydana gelmiştir.[987] Hamraul Esed Medine'ye sekiz mil uzaklıktadır. Rasulullah (s.a.v.) orada pazartesi, sah ve çarşamba günleri durdu. Son­ra Medine'ye döndü. Çıkışının sebebi, düşmana korku ver­mek, kendilerinde güç olduğunu onlara göstermek, başları­na gelenlerin kendilerini düşmana karşı zayıflatmadığını ortaya koymaktı. Ebu Süfyan'a ve Kureyş'in kafirlerine Ra-sulullah'ın kendileri için yola çıktığı haberi ulaşınca, onun çıkışı Kureyş'lilerin cesaretini kırdı. Geri Mekke'ye döndüler. Daha önce Medine'ye saldırmak istiyorlardı.[988]Sonra Nadiroğulları gazvesine çıktı: îbni İshak'a göre Re-biülevvel ayında, Uhud savaşından sonra onbeşinci ayın başında olmuştur.[989]Buhari şöyle diyor:"Zühri'nin Urve'den rivayet etitğine göre otuz altıncı ayın başında olmuştur. Rasulullah (s.a.v.) ashabıyla yola çıkmış ve Nadiroğuİlarının yanma gelmişti. Onları altı gece kuşattı. Allahu Teala onların kalplerine korkuyu saldı. Ra-sulullah'tan (s.a.v.) bir devenin taşıyabileceği kadarını yük­lendiler ve çıkıp Hayber'e gittiler. Onlardan bazıları Şam'a gitti. Geriye kalan mallan Rasulullah'a kaldı. Nadiroğulları hakkında Haşr suresi indi.Sonra Zatür Rika gazvesine çıktı: Bir görüşe göre bu savaşta sancaklarını yamaladıkları için bu şekilde isim­lendirilmiştir. Başka bir görüşe göre ise Rika savaş yapılan yerdeki bir ağaçtır.

1254- Sahihi Buhari ve Müslim'de Ebu Musa'dan ri­vayet edildiğine göre şöyle diyor:"Ayaklarımız yaralandı.[990] Biz de ayaklarımıza bez parçalan ve çaputlar sardık. Bunun için Zatür rika denildi." İbni İshak şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Nadiroğulları gazvesinden sonra Re-biülevvel ayında Medine'de kaldı.[991] Bazılarına göre Rebi-ülevvel ve Rebiülahirin aylarında kaldı. Sonra Necd'e gaz­veye çıktı. Muhariboğullan, Sa'lebeoğullan ve Gatafanoğu-Iarmı hedefliyordu. Orada öatafan'dan bir toplulukla kar­şılaştı. Aralarında savaş olmadı. İnsanların bazısı bazısın­dan korkmaya başladı. Rasulullah (s.a.v.) müslümanlara korku namazı kıldırdı. Sonra geri döndü."[992]Sonra küçük Bedir gazvesine çıktı: İbni İshak şöyle di­yor:"Rasulullah (s.a.v.) Zatürrika gazvesinden Medine'ye dönünce, Cemadielevvel ve Receb aylarını orada geçirdi. Sonra Şaban ayında Ebu Süfyan'a verdiği söz üzerinde Be-dir'e doğru yola çıktı. Bedir'e gelip konakladı. Ebu Süfyan da Mekke ehli ile yola çıktı. Sonra dönüş fikri kendisinde oluştu ve Mekke ehli ile beraber Mekke'ye geri döndü.[993] Rasulullah'a (s.a.v.) onların Mekke'ye dönüş haberi gelin­ce, o da Medine'ye geri döndü. Peygamber (s.a.v.) bu gaz­veye bin beşyüz kişilik bir ordu ile çıkmıştı.[994]Hakim bunu "Eliklil" de Vakidi'den rivayet etmiştir.Sonra Dümetül Cendel gazvesine çıktı: Bu gazve hicre­tin beşinci yılında Rebiüievvel ayında olmuştur. İbni Sa'd şöyle diyor: "Rasulullah'a (s.a.v.) Dümetül Cerdel'de gelip geçenlere zulmedip, haksızlık eden bir topluluğun varlığı haberi ulaştı. Ayrıca bunların Medine'ye yaklaşmak iste­diklerini de haber aldı. Dümetül Cendel Şam tarafında bir yerdi. Şam ile arası beş gecelik mesafe, Medine ile arası on-beş veya onaltı gecelik mesafe idi. Nevevi, "f ehzibül esma" da İbni Asakir'in tarihinde Vakidi'den naklettiği Dumetül Cendel ile Şam arasının on konak, Kufe'yle arasının on konak olduğunu doğru olarak kabul etmektedir. Dumetül Cendel normal bir kalesi olan, araplar arasında kalesiyle meşhur olan bir şehirdi. Rasululah (s.a.v.) mü s tumanlardan bin kişi ile yola çıktı. Geceleri yol alıyor, gündüzleri sak­lanıyordu. Rasulullah'ın yola çıktığı haberi Dumetül Cen­del ahalisine ulaştı.[995] Herbiri birtarafa dağıldı. Rasulullah (s.a.v.) oraya ulaştığında kimseyi bulamadı. Hayvanlarına ve çobanlarına saldırdı. Onlardan bazıları kaçtı, bazıları ele geçti. Orada biraç gün durup etrafa seriyyeler gönderdi. Fakat bunlar birşey elde edemeden geri döndüler. Rasulul­lah (s.a.v.) Rebiülahir ayından ongun kalmışken, Medine'ye geri döndü."[996]

Sonra Hendek gazvesine çıktı. Bu gazve çeşitli grupların savaşıydı. İbni İshak şöyle diyor: Sonra beşinci yılda Şev­val ayında Hendek gazvesi oldu.[997] Kureyş Ebu Süfyan b.Harb'ın komutasında yola çıktı. Gatafan Uyeyne b. Hısn ko­mutasında, Firazeoğullarıyla beraber çıktı. Haris b. Avf el-Muzni Mürreoğullariyla, Musa'ir b. Ruheyle[998] kendisine tabi olan cerus adamlarıyla beraber yola çıktılar. Rasululah'a (s.a.v.) onların yola çıktıkları ve yaptıkları ittifak haberi ulaşınca, Medine'nin etrafında hendekler kazdırdı."[999]İbni Sa'd şöyle diyor: "Kureyş toplandı. Yanlarında bu­lunan Habeş'lileri ve kendilerine tabi olan arapları topladılar. Bunlar dört bin kişi idiler. Darun Nedve'de bir bayrak altı­da toplandılar. Bayrağı Osman b. Ebi Talha taşıyordu. On­larla beraber üçyüz atlı da yola çıkardılar. Komutanları Ebu Süfyan'dı. Süleymoğullan yediyüz kişiyle, Firazeoğullan bin kişiyle onlara katıldı. Hendeklere kadar gelenlerin toplamı onbin kişi idi. Çeşitli gruplardan oluşuyorlardı. Rasulul­lah'a haber ulaşmca, insanları kan akıtma ve başyarmak[1000] üzere ordugahta topladı. Müslümanlar o gün üçbin kişiidi-ler. Sonra Medine'nin etrafına hendek kazdırdı. Hendek altı günde tamamlandı.[1001] Bir görüşe göre on küsur günde, başka bir görüşe göre ise yirmi dört günde tamamlandı."İbni İshak şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) hendeği biti­rince, Kureyş topluluğu gelip hendeklerin önüne konakla­dılar. Gatafan ve diğerleri bir yerde toplandılar. Rasulullah (s.a.v,) müslümanlarla beraber, üçbin kişi oldukları halde çı­kıp, sırtını dağdaki yarığa doğru verdi. Orada askerlerini dü­zene soktu. Hendek onlarla Kureyş'Hlerin arasındaydı.[1002] Rasulullah (s.a.v.) ve Müşrikler yirmi küsur gün beklediler. Ok atışı ve kuşatmadan başka, aralarında savaş olmadı.[1003] Yukarıda geçtiği gbi Ali b. Ebi Talib (r.a.) Amr b. Abduvud ile düello yapti."[1004]İbni İshak şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı Allahu Tealanın belirttiği gibi düşmanlarının ön ve arkaların­dan gelmeleriyle oluşan koku ve şiddet içinde durdular. Sonra Nuaym b. Mes'ud el-Eşcai Rasulullah'a (s.a.v.) gel­di ve şöyle dedi:"Ya Rasuiallah! Ben müslüman oldum. Benim kavmim ise bunu bilmiyor. İstediğini bana emret" Rasulullah (s.a.v.) ona:"Sen, aramızda tek adamsın. Savaşı terketmeye onları teşvik et. Şüphesiz savaş hiledir." buyurdu. Nuaym b. Mes'ud çıkıp Beni Kurayza'nın yanına gitti. Cahiliyye'de onların hizmetçisi idi. Şöyle dedi:"Ey Kurayza oğulları! Size olan sevgimi bilirsiniz. Sizin­le benim aramda olanları bilirsiniz." Onlar:"Doğru söyledin. Sen bizim yanımızda itham edilmiş değilsin." dediler, Nuaym şöyle dedi:"Kureyş ve Gatafan sizin gibi değiller. Burası sizin mem­leketiniz. Mallarınız ve kadınlarınız buradadır. Buradan çı­kıp başka yere gidemezsiniz. Kureyş ve Gatafan, Muham-med ve ashabıyla savaşmak için gelmişler. Siz onları Mu-hammed ve arkadaşlarının üzerine saldınız. Onların mem­leketleri başka yerdedir. Mallan ve kadınları burada değil­dir. Herhangi bir fırsat buldular mı, onu değerlendirirler. Eğer olmazsa, çekip .memleketlerine giderler ve sizinle bu adamın arasından çekilirler. Eğer onunla başbaşa kalırsanız, sizin öna gücünüz yetmez. Siz, diğerlerinden, onların şeref­li ve ileri gelen adamlarını elinizde rehin olarak alıp, güven­ceye kavuşmadan, onlarla beraoer savaşmayın. Bu güven­ceyi alın ki, Muhammed'Ie savakta sizin tarafınızda savaşa girsinler." KurayzaoğuIIarı:"Doğru söyledin" dediler.Sonra Nuaym çıkıp Kureyş'in yanına gitti. Ebu Süfyan ve yanındakilere şöyle dedi:"Size olan sevgimi ve Muhammed'e olan ayrılığımı bilirsiniz. Bana bir haber ulaştı. Onu size nasihat olarak ulaştırmak istedim. Bunu benden alıp gizleyin. Benim söylediğimi kimseye söylemeyin." Kureyş'liler:"Yaparız" dediler. Nuaym:"Bildiğiniz gibi Yahudi topluluğu Muhammed'Ie ara­larında geçenlere pişman olmuşlardır. Muhammed'e "biz yaptıklarımıza pişman olduk. Kureyş ve Ğatafan'ın şerefli­lerini alıp sana teslim etmemiz ve senin de onların boyun­larını vurman, seni razı eder mi?" diye haber gönderdiler. "Sonra geriye kalanlarla savaşmada seninle beraber olu­ruz" dediler. Muhammed'de "Evet" diye haber gönderdi. Eğer yahudiler sizden rehin olarak adam isterlerse, onlara tek bir adamınızı biîe vermeyesiniz" dedi.Sonra çıkıp Ğatafan'ın yanına gitti. Şöyle dedi:"Ey Gatafan topluluğu! Siz benim aslım aşiretimsiniz. İnsanların arasında en çok sevdiklerimsiniz. Beni itham ettiğinizi görmedim" Onlar:"Doğru söyledin. Seni hiç itham etmedik" dediler. Nu­aym:"Bunu gizleyin" dedi. Onlar:"Tamam" dediler. Kureyş'e söylediklerini onlara da söyledi ve onları sakındırdı.Beşinci senenin şevval ayında cumartesi günü, Allahu Tealanın Rasulune (s.a.v.) yardımı sonucu, Ebu Süfyan ve Ğatafan'ın ileri gelenleri İkrime b. Ebu Cehil ve bir toplu­luğu Kurayzaoğullarına gönderdiler. Onlar şöyle dediler:"Biz sağlam bir yerde değiliz. Ayağımızdaki ayakkabılar ve hayvanlarımızın nalları parçalandı. Muhammed'in işini bitirip onunla aramızdaki meseleyi halletmek için savaşa hazırlanın" Kurayzaoğullan ona[1005] şöyle haber gönderdil­er: "Bugün Cumartesi günü. Cumartesini[1006] ihlal edenlerin başına gelenleri biliyorsunuz. Bununla beraber bize bazı re­hinler vermedikçe sizinle beraber savaşmayız." Elçi bu haberle dönünce Kureyş'liler4Gatafan'a, şöyle dediler:"Vallahi Nuaym b. Mes'ud bize doğru söylemiş" Ku-rayzaoğullarrna şöyle haber gönderdiler:"Vallahi size kesinlikle rehin vermeyiz. İsterseniz bizimle beraber savaşm. Aksi takdirde bizimle sizin arasında anlaşma yoktur" Kurayzaoğularıda şöyle dedi:"Vallahi Nuaym b. Mes'ud bize doğru söylemiş" Ai-lahu Teala onlar arasında harbi bırakmayı teşvik etti. İhti­lafa düştüler. Allahu Teala onların üzerine soğuğun şid­detli olduğu bir gecede, şiddetli bir fırtına gönderdi. Kap-kacakları devrildi, kazan ve tencereleri yuvarlandı.Onların ihtilafa düştükleri haberi Rasulullah'a ulaşınca, onlardan haber getirmesi çin Huzeyfe b. Yeman'ı gönder­di. Huzeyfe onların yanına geldi. İçinde bulundukları sıkın­tıyı gördü. Ebu Süfyan'ın şöyle dediğini işitti:"Ey Kureyş topluluğu! Herkes yanında oturan adamını tanısın" Huzeyfe (r.a.) şöyle diyor:"Yanımda oturan adamın elini tuttum ve:"Sen kimsin?" dedim. Adam:"Ben falanım" dedi. Sonra Ebu Süfyan şöyle dedi:"Ey Kureyş topluluğu! Vallahi sizler sağlam bir yerde bu­lunmuyorsunuz? Ayağımızdaki ayakkabılar yırtıldı. Hay­vanlarımız öldü. Gördüğünüz bu rüzgara da tutulduk. Biz­leri koruyacak bir yer kalmadı. Yerinde duran kap ka­çağımız ve kazanımız kalmadı. Bir ateşimiz bile yok. Göçünüz. Ben göçüyorum." Devesine bindi. Yukarı daha sağlam şekilde eline geçmeden ayağa kalktı. Huzeyfe şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) beni gönderdiğinde bir şey yapma­mam için benden söz almasaydı, onu bir ok ile öldürürdüm. Sonra Rasululah'ın yanına geldim. Namaz kılıyordu. Olan­ları ona söyledim. Allah'a hamdetti. Gatafan Kureyş'in yaptıklarını duyunca, onlar da kolları sıvadılar. Dönüp ken­di memleketlerine gittiler[1007]Sonra Kurayzaoğullan gazvesine çıktı. îbni İshak şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) sabahlayınca, müslümanlarla birlikte Hendek'ten Medine'ye döndü. Silahlarını koydular. Öğle olunca Cebrail (a.s.) Peygambere (s.a.v.) geldi ve:"Sen silahını bıraktın mı ya Rasulallah?" dedi. O:"Evet" dedi. Cebrail (a.s.):"Meleker hala silahlarını bırakmadılar. Ey Muhammed! Allahu Teala sana Kurayzaoğullarına yürümeni emrediyor. Ben gidip onları sarsıyorum" dedi.Rasulullah (s.a.v.) müezzine emretti ve insanlar arasında şöyle bağırdı:"Kim işitip itaat ediyorsa, ikindi namazını Kurayza-oğuUarımn orada kılsın."[1008]İbni Aiz şöyle diyor: "Velid'"in Said b. Beşir'den, onun­da Katade'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) o gün bir tellal gönderdi. Şöyle bağırdı:"Ey Allah'ın atlıları! Bininiz" İbni Sa'd şöyle diyor:"Sonra Beni Kurayzaya müslümanlardan üç bi kişiyle git­ti. Otuz altı tane at vardı. Zilkade'den yedi gün kalmışken çarşamba günü bu savaş olmuştur.[1009]İbni İshak şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) Kurayza­oğullarına gelince, onların kuyularından birinin başına konakladı. İnsanlar da gelip kendisine katıldılar. Yirmi beş gün onları vışattı. Yahudiler kuşatmadan daralınca, Allah kalplerine korku salınca, Peygamberin hükmüne teslim olarak kalelerinden indiler. Onlar hakkında Sa'd b. Muaz (r.a.) erkeklerinin öldürülmesi,[1010] kadın ve çocuklarının esir edilmeleri şeklinde hüküm verdi. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu[1011];"Sen yedi göğün üzerindeki Allah'ın hükmü ile hük­mettin."Yahudileri Binti Haris'in evinde hapsetti.Sonra Medine'nin çarşısına gitti. Orada bir çukur kazdırdı. Sonra yahudileri getirtti. Boyunları vurularak bu çukura atıldılar. Teker teker getirilip boyunları vuruluyor­du. Aralarında Allah'ın düşmanı Huyey b. Ahtab ve Ka'b b. Esed vardı. Bunlar yahudilerin ileri gelenleriydiler. Ka'b'ı Rasulullah'a (s.a.v.) boynunu vurmaya götürürlerken şöyle dediler:"Ey Ka'b! Bize ne yapılacağını sanıyorsun?" Şöyle de­di:"Her yerde akıl edemiyorsunuz. Görmüyormusunuz çağıran hiç tartışmıyor. Sizden kim giderse geri dönmüyor. Vallahi sonuç ölümdür. Bu şekilde Rasulullah (s.a.v.) onların işini bitirdi. Allah'ın düşmanı Huyey b. Ahtab getirildi. Elleri bir iple boynuna bağlanmıştı. Rasulullah'a (s.a.v.) bakınca şöyle dedi:"Allah'a yemin ederim ki sana düşmanlık ettiği için nef­simi kınamadım. Fakat kim Allah'ı rezil etmeye çalışırsa, Al­lah onu rezil eder" Sonra insanlara döndü ve şöyle dedi:"Ey insanlar! Allah'ın emri, kitabı ve İsrailoğullarının üz­erine vurulan kaderine karşı çıkılmaz"Sonra oturdu ve boynu vuruldu."[1012] Müellif şöyle diyor: Bu, İbni İshak'ın naklettiğinin özetidir.Sonra Lehyanoğulları gazvesine çıktı. İbni Sa'd'a göre, altıncı senede Rebiülevvel ayında olmuştur.[1013] İbni İshak'a göre ise, Kurayza'mn fethinden altı ay sonra cemaziyel evvel ayında olmuştur. Rasulllah (s.a.v.) çöl ashabı olan Hubeyb ve arkadaşlarıyla beraber Lehyanoğullarmı ele geçirmek için yola çıktı. Fakat oraya ulaşınca onların Ra-sulullah'ın yola çıktığı haberini alınca dağlara kaçtıklarını gördü.[1014]Sonra Zikared gazvesine çıktı.[1015] Bu gazve orman gave-sidir. İbni İshak şöyle diyor:"Sonra Rasululîah (s.a.v.) Medine'ye geldi. Orada sadece birkaç gece kaldı ki, Uyeyne b. Hisn el-Fezari[1016] Gatafan'dan bazı süvarilerle, Rasulullah'ın ormanda aşıladığı bazı ağaçlara akın güzenledi.[1017] Buna göre bu gazve altıncı senede olmuştur.Sahihi Buhari ve Müslim'deki rivayetlere göre ise, Hudeybiye'den sonra Hayber'den önce, yedinci senenin başında olmuştur ileride geleceklerdir. [1018] Hafız İbni Kesir ed-Dımeşki de tarihinde[1019] İbni îshak'ın naklettiğine ben­zer şekilde nakletmektedir.Müslim'in Selme b. Ekva'dan rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Biz yüz ondört kişi olduğumuz halde Rasulullah (s.a.v.) ile beraber Hudeybiye'ye geldik..." hadisi zikretti ve şöyle dedi:

"Sonra Medine'ye geldik. Rasulullah (s.a.v.) kölesi Rabah ile beni yük taşıyan hayvanlara gönderdi. Ben Rabah ile beraber Talha'nın atının üzerinde, onları otlatarak sürüp getiriyorduk. Sabahlayınca Abdurrahman elFerazi'nin Ra-sulullah'ın (s.a.v..) yük hayvanlarına akın düzenlediğini, çobanı öldürüp, hayvanları önüne kattığını gördük. Ben şöyle dedim:"Ey Rabah! Bu atı al ve Talha b. Ubeydullah'a götür ver. Rasulullah'a (s.a.v.) müşriklerin onun otlayan davarlarına saldırdıklarını haberini ulaştır." Sonra bir tepenin üzerinde durdum, Medine'ye dönerek:"Ey Arkadaşlar" dedim. Sonra adamların peşine düştüm. Onlara ok atarak şöyle diyordum:"Ben Ekva'nm oğluyum. Bugün alçalma günüdür" On­lardan birine ulaştım ve ayağına bir ok isabet ettirdim. Son­ra kürek kemiğine bir ok atarak:"Al. Ben Ekva'nın oğluyum. Bugün alçalma günüdür" dedim. Vallahi sürekli olarak onlara yaklaşıyor ve ok atıy­ordum. Bir atlı bana doğru gelince bir ağacın kökünde du­rup ona ok atıyordum. Birini o şekilde vurdum. Sonunda dağ arasındaki vadiye girdiler. Ben dağın tepesine çıktım ve yukarıdan onlara taş atmaya başladım. Bu şekilde onları takip ettim. Sonunda Allahu Teala bana ikram olarak Ra-sulullah'ın (s.a.v.) develerinden birini arkamda gördüm. Onlar da o deveyle benim arama girmediler. Sonra onları takip edip, ok ve taş attım. Onlar da otuzdan fazla elbise, otuz tane mızrak atarak yüklerini hafifletmeye çalıştılar. Attık­ları her şeyin üzerinde taşlardan bir tümsek yapıyordumki, Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı onları görüp bizi takip etsinler ve çabuk gelsinler. Bir de baktım ki onların yanına falan b. Bedr el-Fezari geldi..Oturup yemek yemeye başladılar. Ben bir taşın üzerinde oturdum. Fezari beni görünce:"Bu gördüğün nedir?" dedi. Onlar:"Bu şiddetle[1020] bizimle karşılaştı. Vallahi Şafak'tan[1021], beri bizden ayrılmadı. Sürekli bize ok ve taş atıyor. Elim­izdeki her şeyi çıkarıp attık" dediler. Fezari: "Sizden dört kişi ona karşı çıksa ya?" dedi.Benim yanıma dört kişi çıktı. Benimle konuşacak mesaf­eye gelince ben:"Beni tanımıyor musunuz?"[1022]dedim."Hayır. Sen kimsin?" dediler. Ben:"Ben Selme b. Ekva'yım. Muhamed'in (s.a.v.) yüzünü keremli kılana yemin ederim ki, ben bir insana ulaşmak istedim mi, ona ulaşırım. O ise beni istememekle beraber ba­na ulaşır." dedim. Onlardan biri:"Ben zannediyorum" dedi. Geri döndüler. Ben yerimden ayrılmadım. Birden Rasulullah'ın (s.a.v.) atlılarının ağaçlan sal­layarak geldiklerini gördüm. Geldiklerinde ilk gelenin Ahram el-Esedi[1023], onun arkasında Ebu Katade el-Ensari, onun arkasın­da Mikdad b. Esved el-Kindî olduklarını gördüm. Ben Ahram'ın atının yularından tuttum. Şöyle dedi:[1024]345"Arkalarını dönüp kaçtılar." Ben:"Ey Ahkam! Rasulullah ve ashabı gelinceye kadar, on­lardan sabır iste ki seni onlardan koparmasınlar" dedim. Ahkam:"Ey Seleme! Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsan, cennetin ve ateşin hak olduğuna inanıyorsan, benimle şe-hadetin arasına girme" dedi. Onu bıraktım. Ahram arkadan Abdurrahman'a kavuştu ve onun atını keserek öldürdü. Ab-durrahman da ona bir darbe vurarak onu öldürdü ve onun atı­na bindi. Arkadan Rasulullah'm süvarisi Ebu Katade kavuş­tu. Abdurrahman yere atarak, onu öldürdü.Muhammed'in (s.a.v.) yüzünü keremli kılana yemin ed­erim ki, onları yaya olarak takip ettim. Taki arkamda Muhammed'in (s.a.v.) ashabım gördüm. Hiç bir şeyde dur­madan, güneşin batımından önce, su bulunan bir yere ulaştılar. Buraya Zukared deniliyordu, ulaştıklannında susamışlardı. Oradan su içtiler. Buna baktılar. Benim onların arkasından koştuğumu görürse, bu onlara ağır geldi. Bir damla bile içmeden, onlarda çıktılar. Daha hızlı geliyorlardı. Ben koştum ve onlardan birini kürek kemiğinden ok ile vurdum ve:"Al. Ben Ekva'nm oğluyum. Bugün alçalma günüdür" dedim. Adam:"Vay anası ona kaybetsin. Sabahtan beri peşimizde."[1025]dedi. Ben de:"Evet. Ey nefsinin düşmanı. Sabahtan beri peşindeyim"dedim.Yokuşta iki at buldum. Onları alıp Rasulullah'a getirdim. Bana ulaştı ve içinde içilecek süt bulunan bir kap ile içinde su bulunan bir kap verilmesini emretti. Ben de abdest aldım ve içtim. Rasulullah'a (s.a.v.) geldiğimde, susuz oldukları halde terkettikleri kuyunun başındaydı. Baktım ki Rasulul­lah (s.a.v.) kaçırılan develeri almış ve hepsini müşriklerden kurtarmış. Bütün elbise ve mızrakları da bulmuş. Birde baktım ki Bilal (r.a.) develerden birini kesmiş ve onun ciğerinde ve horgücünden Rasulullah'a (s.a.v.) pişiriyor.Ben: "Ya Rasulallah! Beni bırak ashabdan yüz kişi seçey­im. Onları takip eder ve haber vereceklerin hepsini öldürürüm." dedim. Rasulullah (s.a.v.) ateşin ışığında diş­leri görülecek kadar güldü. Şöyle dedi:"Ey Selme seni bırakırsam yapar mısın?" Ben: "Sana ikram edene yemin olsun ki evet" dedim. Şöyle buyurdu:"Onlar şu anda Ğatafan topraklarında bulunuyor­lar." Gatafandan biri geldi ve şöyle dedi:

"Falan onlara bir deve kesti. Üzerindeki tozu görünce, "Kavim size saldırdı mı?" dediler ve çıkıp kaçtılar. Sabahlayınca Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Süvarilerimizin en hayırlısı Ebu Katade, yayalarımı­zın en hayırlısı Seleme'dir."Sonra Rasulullah (s.a.v,) bana iki pay verdi. -Atlının ve yayanın payını- Sonra Medine'ye dönerken Rasulullah (s.a.v.) beni kulağı yarık olan devenin üzerinde terkisine aldı.Biz yolda giderken ensardan bir adam koşmada geçilemiyordu. Adam:"Medine'ye kadar koşma yarışı yapacak kimse yok mu? Medine'ye kadar yarışacak kimse var mı?" demeye başladı. Bunu tekrarlamaya başladı. Onun sözlerini işitince:"Sen ikramda bulunmaz mısın, şerefli kimselere hibe etmez misin?" dedim. Adam:"Rasulullah (s.a.v.) hariç, hayır" dedi. Ben:"Ya Rasulallah! Anam babam sana feda olsun, Beni bırak bu adamla yarışayım" dedim. Rasulullah (s.a.v.):"İstersen" dedi. Ben:"Sana doğru git" dedim. Sonra ayaklarımı çabuklaştırdım. Sağından solundan geçtim. Erken davrandım. Onu bir veya iki şeref ile cesaretlendirdim. Nefsimi bırakmak istiyor­dum. Sonra onun peşinden koştum. Onu tekrar bir veya iki şerefle cesaretlendirdim. Sonra yine koştum ve ona kavuş­tum. Omuzlarının arasına vurdum. Sonra:"Geçtim vallahi" dedim. Adam:"Ben de sanıyorum" dedi. Onu Medine'ye kadar g Hadiste geçen, "Al" kelimesi, yanına attığım oku al eçtim. Vallahi Medine'de üç gece kaldık ve Rasulullah ile beraber Hayber'e çıktık."[1026]Hadiste geçen, "Uneddihi"[1027] kelimesi, hayvanın suya bırakılıp, az bir şey içince, otlağa bırakılması, sonra tekrar sulayıp, otlağa bırakılması manasınadır.Hadiste onların yüküne bir ok kavuşturdum şeklinde geçmektedir. Nevevi şöyle diyor:"Mutemed asılların çoğunda böyle geçmektedir."[1028] manasınadır."Bugün alçalma günüdür" sözü ile, "bugün helak olup ölme günüdür" demek istiyor.[1029]"Nuğdul kelfi"[1030] kürek kemiğinin yarımdaki ince kemiğe denilmektedir.Hadiste geçen "Ereddihim bil hicareti" yani, "başlarına düşecek taşları onlara atıyordum" manasınadır.Hadiste geçen, "Caaltu aleyhi aramen minel hicareti" yani işaretler yaptım. Arkadan gelenin bulması için toplanıp tümsek oluşturulan taşlardır.[1031]Hadiste geçen"Karn" kelimesi, büyük dağdan ayrı olan küçük tepeye denilir. "Beren"[1032] kelimesi ise şiddet man-asındadır.Hadiste geçen, "Celliyethum"[1033] onları alıkoydu, attı, manasınadır.Hadiste geçen, "Eridu fereseyni" yani, "İki atı yokuşta yordum, yorgunluktan yere düştüler ve onları bıraktım" manasınadır."Satihet"[1034] ise deriden oluşan, birbirine karşı duran iki kaptan oluşan yemek kabıdır."Mizketun"[1035] su ile karışık az süt manasınadır. Neva-ciz" ise dişler manasınadır.[1036]Hadiste geçen "Rabattu aleyhi şerefen ev şerefeyni es teb-ki nefesi" cümlesi yani, "nefesimi tüketmedim. Koşuda fa­zla hızlı gitmedim" manasınadır. Yarışta başta kullanılan güzel bir taktiktir.Hadiste geçen, "şeref kelimesi, şart manasındadır. Bir görüşe göre yerdeki yükseltidir.[1037]Sonra Mustalikoğulları gazvesine çıktı. Bu gazve Müreysi' denilen suyun bulunduğu yere yapılmıştır.[1038] İb-ni İshak'a göre altıncı senenin şaban ayında olmuş­tur.[1039] Musa b. Akabe'ye göre ise dördüncü senede olmuş­tur.[1040] İbni Sad'a göre ise beşinci senenin şaban ayında olmuştur. Hendek savaşı ise ondan sonra Zilkade ayında ol­muştur.Rasulullah (s.a.v.) Mustahkoğullarının Haris b. Ebi Dırar ve Peygamberin hanımı Cüveyriye binti Haris komutasında, kendilerine saldırmak üzere toplandıklarını haber alınca, yola çıkarak, onların sularından birinin başın­da onlarla karşılaştı. Bu suya Müreysi' deniliyodu. Kadid bölgesinde sahile doğru bir yerdedir. İnsanlar birbirlerine girdiler. Savaş başladı. Allahu Teala Mustalıkoğullarını yenilgiye uğrattı. Onlardan ölenler öldü. Rasulullah (s.a.v.) onların kadınlarını, çocuklarını ve mallarını ganimet olarak, sahabeler arasında dağıttı.İbni Sa'd'ın naklettiğine göre, savaş ilk önce bir saat karşılıklı ok atışiyla devam etti. Sonra Rasulullah (s.a.v.) ashabına emretti. Birden hücuma kalktılar. Onlardan in­sanlar telef olmaya başlayınca ve on kişi onlardan ölünce gerisi yenildi ve Rasulullah (s.a.v.) erkek, kadın ve çocuk­ları esir aldı. İbni Sad'm naklettiğine göre bu savaşta ganimet alınan develer iki bin, beşbin koyun ve ikiyüz evin ahalisi esir alınmıştır.Sonra Hudeybiye gazvesine çıktı:[1041] Bu gazve ihtilafsız altıncı senenin zilkade ayında olmuştur. Rasulullah (s.a.v.) bin dört yüz müslüman ile savaş kastı olmaksızın, beytullahı ziyaret maksadıyla çıktı. Kendisiyle beraber yetmiş tane kurbanlık hayvan da götürmüştü. Kureyş Rasulullah'ın (s.a.v.) çıkışını haber alınca, savaşmak üzere çıktılar. Ra-sululah da (s.a.v.) savaşmaya karır verdi. Müslümanları ölüm üzerine biata çağırdı. Cabir (r.a.) şöyle diyor:"Kaçmamak üzere biat ettik." Ağacın altında rıdvan bi­ati gerçekleştirildi. Sonra siyer kitaplarında genişçe an­latıldığı üzere anlaşma yapıldı.   ;Sonra Hayber gazvesine çıktı. Hayber, birçok kalesi olan bir şehirdir. İbni İshak şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Hudeybiye'den dönüşünden sonra Zilhicce ayı ve Muharrem'in bir kısmında Medine'de kaldı. Muharrem'in geriye kalan zamanında Hayber'e savaşa çık­tı."[1042] Altınca seneden sadece bir ay ve birkaç gün kalmıştı.[1043]Musa b. Akabe şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Hudeybiye'den dönünce yirmi veya ona yakın bir zaman Medine'de kaldı. Sonra Hayber'e savaşa döndü. O Hudeybiye'de iken Allahu Teala onu va'd etmişti.[1044]Müslim ve başkalarının Selme b. Ekva'dan rivayet et­tiklerine göre şöyle diyor:"Vallahi Hudeybiye'den sonraki Zikared'den[1045]döndük­ten sonra üç gece bile kalmadık ki, Rasulullah (s.a.v.) ile be­raber Hayber'e çıktık, amcam Amir[1046] müslümanlara şiir söylemeye başladı ve şöyle dedi:Vallahi eğer Allah olmasaydı hidayet bulmazdık.Sadaka vermez, namaz kılmazdık,Yarabbi senin fazlından yüz çeviremeyiz.Düşmanla karşılaştığımız ayaklarımızı sabit kü.Üzerimize sekinetini indir.[1047]Rasulullah (s.a.v.):"Bu kim?" dedi. Amcanı:"Ben Amir'im" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Rabbin seni affetti" dedi.Rasulullah (s.a.v.) bir kişiye istiğfar edince, o mutlaka şehid olur. Ömer b. Hattab (r.a.) devesinin üzerinden şöyle bağırdı:"Ey Allah'ın peygamberi! Bizi Amir ile güçlendirsen1' de­di. Hayber'e gelince, Melikleri Muharrib kılıcını kaldırıp in­direrek[1048] çıktı ve şöyle dedi:"Hayber benim Muharrib olduğumu bilir -pür silah-tecrübeli kahraman.Savaş olduğu zaman ateş alevlenir.Amir ona karşı çıktı ve şöyle dedi:Hayber benim Amir olduğumu bilirPür silah, savaşıp vuran kahraman.Karşılıklı birer darbe vurdular. Muharrib'in kılıcı Amir'in kalkanına saplandı. Amir alttan vurmaya çalıştı. Fakat kılıcı kendisine döndü ve kolundaki daman kesti. Bu darbe ile öldü" Seleme şöyle diyor:"Çıktığımda Rasulullah'm (s.a.v.) ashabından bir toplu­luğun:"Amir'in ameli batıl oldu. Çünkü kendisini öldürdü" dediklerini duydum. Ağlayarak Rasulullah'a geldim ve:"Ya Rasulallah! Amir'in ameli batıl mı oldu?" dedim."Kim bunu söyledi" dedi. Ben:"Ashabından bazıları" dedim. Şöyle buyurdu:"Kim bunu söylediyse, yalan söylemiş. Bilakis onun ecri iki kattır" Sonra beni göz ağrısına tutulmuş Ali'ye gön­derdi. Şöyle buyurdu:"Sancağı Öyle birisine vereceğim ki Allah ve Rasulu onu sever, o da Allah'ı ve Rasulunu sever" Ben Ali'in yanına gittim. Gözleri ağrıdığı için elinden tutup getirdim. Rasulullah (s.a.v.) gözlerine îükürdü ve gözleri iyileşti. Sancağı ona vredi. Muharrib çıktı ve şöyle dedi:"Hayber bilir ki ben Muharrib'im -pürsilal., tecrübeli kahraman, savaş başladığı zaman ateş alevlenir.Ali (r.a.) şöyle dedi:Ben ki Annem beni Haydar diye isimlendirdiOrmanların arslanı gibi, irabın manzarası gibi.Ağır bir ölçüyle sizlere veririm.[1049]AU (.r.a.) Muharrib'ın başına bir darbe vurdu ve başını ikiye ayırdı. Sonr**. onun eliyle fetih tamamlandı.[1050]"Muğamir" ise hızlı vuran, çarpan, savaşan manasınadır. Nevevi şöyle diyor:"Muğamir savaşın tehlikelerine atılan, şiddetine kat­lanıp kendisini oraya atandır.""Yesfilu lehu" alttan vurman manasınadır."Yehtiru" kelimesi ise, kılıcı kaldırıp indirme manası­nadır."Haydar" kelimesi ise, Arslanın isimlerinden biridir. Ali'nin annesi Fatma binti Esed, Ali'yi babasınınismiyle isimlendirmişti. Ebu Talîb eve gelince, konulan ismi beğen­medi ve onu, Ali diye isimlendirdi."Şendere" ise ağır ölçüdür. Bazı rivayetlere göre AH şöyle diyor:"Kılıçla size ağır ölçüyü vereyim" demiştir.Beyhaki, "Delailün nübüvve'de" Büreyde'den benzer bir hadisi rivayet etmektedir. Bu rivayete göre Muharrib Yemen işi bir miğferle çıktı. Başında beyaz bir taş vardı. Karşılıklı darbeleri vurdular. Ali (r.a.) hızla bir kılıç darbe­si vurdu. Darbede, taş, miğfer ve başı ikiye bölündü. Olduğu bir yere yığıldı.Musa b. Akabe'nin Zühri'den naklettiği rivayete göre; Murahhib'i Öldüren Muhammmed b. Mesleme'dir. Muha-med b. İshak da bu görüştedir: Şöyle diyor:"Hariseoğullarndan biri olan Abdullah b. Sehrinı[1051]Ca-bîr'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Yahudi Murahhib Hayber kalesinden çıktı. Şöyle şiir söylüyordu:"Hayber benim Murahhib olduğumu bilirPür silah, tecrübeli kahraman.Bazen yaralar, bazen vururum."Ka'b b. Malik şöyle cevap verdi:"Hayber benim Ka'b olduğumu bilir,Sert, ğamaciri çıkarandır."Murahhib bu beyitleri söyleyerek,"Düello eden var mı?" diyordu. Rasulullah (s.a.v.):"Kİm buna karşı çkar?" dedi. Muhammed b. Mesleme:"Ben ya Rasulallah! Vallahi kanı talep eden ben.[1052]Dün kardeşimi öldürdüler" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Kalk o zaman. Allah'ım ona yardım et" dedi. Her iki­si birbirlerine yaklaşınca, aralarına bir ağaç girdi. Her biri rakibine karşı ağacın etrafında dönüyordu. Her dönüşte her biri ağacın bir dalını kesiyordu.[1053] Sonunda ikisi arasında bir adam gibi kaldı. Sonra Murahhib Muhammed b. Mesle-me'ye bir khç darbesi vurdu. Muhammed darbeye karşı ağaçla korundu. Murahhib'in kılıcı ağaca saplandı. Kılıcı­nı kurtarmaya çalıştı, fakat kurtaramadı. Muhammed kı­lıçla vurarak onu öldürdü.[1054]Vakidi'nin Cabn (r.a.) ve başkalarından rivayet ettiğine göre de Murahhib'i öldüren Muhammed b. Mesleme'dir (r.a.). Vakidİ'nİn naklettiğine göre Muhammed Muharrİb'in İki ayağını kesti. Murahhib:"Beni kurtar" dedi. Muhammed:"Hayır. Mahmud b. Mesleme'nin ölümü tattığı gibi ölü­mü tat." dedi. Ali (r.a.) Murahhib'in yanından geçerken haşini kesti. Savaştan sonra onun selbi konusunda Muham­med'le ihtilaf ettiler, Rasulullah (s.a.v.) onun kılıcını, miğ­ferini, feaşındaki taşiMuhammed b. Mesleme'ye verdi. Kı­lıcının üzerinde şöyle yazıyordu:"Bu Murahhib'in kılıcıdır. Onu tadan helak olur."[1055]îbni îshak'm naklettiğine göre Murahhib'in kardeşi Ya-sir, ondan sonra çıkıp düello istedi. Hişam b. Urve, ona karşı Zübeyr'in çıktığını zannetmektedir. Annesi Safiyye binti Abdulmuttalib[1056]"Ya Rasulallah! Oğlumu öldürecek" dedi. Karşılaştılar ve Zübeyr (r.a.) onu öldürdü. Zübeyr'e:"Vallahi keskin değildi. Bilakis ondan nefret ettim.[1057]

1255- Sahihi Buhari'de Enes b. Malik'den (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Hayber yakınında, sabah karanlı­ğında sabah namazını kıldı. Sonra şöyle buyurdu:"Allahu Ekber! Hayber harap oldu. Bir kavmin yanı­na konakladığımızda, korkutulanların sabahı kötü olur."[1058]Çıkıp yol boyunca yürüdüler. Rasulullah (s.a.v.) savaş­çıları öldürdü. Çocukları da esir aldı."Sonra kaza umresine çıktı: Buna kısas umresi de denil­mektedir. Süheyl'i bunu tercih etmiştir.[1059] Bazıları bunu Ra-sulullah'ın (s.a.v.) gazvelerinden saymamaktadır. İbni İshak şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) Hayber'den Medine'ye dönünce, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyel evvel, Cemaziyel ahir, Recep, Şaban, Ramazan ve Şevval aylarında Medine'de kaldı. Bu arada seriyyeler gönderdi. Sonra müşriklerin ken­disini engelledikleri ay olan zilkade ayında yola çıktı. Ka­za umresi niyetiyle yola çıktı. Engellenen umresinin yerine, bunu yapacaktı.[1060]Abdullah b. Ebu Bekir'in[1061] rivayet ettiğine göre; Rasu­lullah (s.a.v.) bu umrede Mekke'ye girerken, Abdullah b. Re-vaha devesinin yularını çekerken şöyle diyordu:"Ey Kafiroğulları yolunu açın. -Açın, bütün hayırlar onun elçisindedir. Ya rabbi! ben onun söylediklerine inan­dım-. Onu kabul etmede Allah'ın hakkını bilirim. Biz sizin­le onun tevili için savaştık. -Onun inişi için savaştığımız gi­bi vuruşumuz onun sözleri hakkındaki vehimleri giderir.-Dost dostundan vazgeçer olur.[1062]Rasuîullah (s.a.v.) üçgün orada kaldı. Dördüncü gün sa­bah olunca Ebu Rafi'ye emretti ve güç İçin çağrıda buluna­rak göç edildi.Sonra Fetih gazvesine çıktı: ^Sekizinci yılın Ramazan ayında olmuştur. Müslümanlar onbin kişi idiler. Urve, Zülı-ri ve Musa b. Akabe şöyle diyorlar:"Fetih günü Rasulullah (s.a.v.) ile beraber olan müslü-manlar, onikibin kişi idi.[1063] Mekke'nin fethinin kıssası, Alimlerin:"Zorla mı alındı, yoksa eman verilerek mi alındı?" şek­lindeki ihtilafları siyer ve diğer kitaplarda genişçe anlatıl­maktadır.Sonra Huneyn gazvesine çıktı: Bu Hevazin savaşıdır, îbni İshak şöyle diyor:"Havazin Rasulullah'ın (s.a.v.) başarısını ve Mekke'yi fethini duyunca, Malik b. Avf en-Nadri'nin etrafında toplan­dılar. Havazin'le birlikte, Sakif kabilesi de toplandı. Nadr, Cüsem kabilelerinin hepsi toplandı. Sa'd b. Bekir ve Hilalo-ğullarından bazıları da buna katıldılar. Komuta Malik b. Avf en-Nadri'ye verildi. Sonra Rasulullah (s.a.v.) yanındaki onbin kişiye, Mekke'den de ikibin kişi katılarak, on iki bin kişiyle yola çıktı.[1064]

1256- Beyhaki'nin "Delail"de Muhamed b. İshak yo­luyla Asım b. Ömer'den[1065] onun da Abdurrahman b. Ca-bir'den[1066] onun da babasından rivayet ettiğine göre; Rasu­lullah (s.a.v.) müslümanların halini Huneyn günü görünce şöyle dedi:"Ey Abbas! "Ey ensar topluluğu! Ey sohbet arkadaşları" diye bağır." Bağırınca Ensar bu çağrıya cevap verdi ve:"Emrindeyiz" dediler. Adam devesini almaya gidiyorken, bunu yapamıyor, zırhını boynundan atarak, kılıcını ve yayı­nı aldığı gibi sese doğru gidiyordu. Sonunda Rasululîah'ın yanında onlardan yüz kişi toplandı. İnsanlar dönüp savaşma­ğa başladılar. İlk çağrı:"Ey ensar" idi. İkinci çağrı ise:"Ey Hazrec" oldu. Hazrec, savaşta sabırlı idi. Rasulullah (s.a.v.) bineğine binerek müslümanlann çatışmasına baktı ve:"Şimdi harp kızıştı" dedi. Vallahi insanlar Rasulul-lah'a (s.a.v.) elleri bağlı esirlerle döndüler. Allahu Teala ka­firlerden öldürdüğünü öldürdü. Yenilgiye uğrattığını ye­nilgiye uğrattı. Rasulüne de.onların mallarını ve çocukları­nı ganimet olarak ihsan etti."[1067]Hadiste geçen, "Hamiyel vatis"[1068]sözü "Harb kızıştı" manasınadır. Bazı alimler şöyle diyor:"Bu cümleyi ilk olarak Rasulullah (s.a.v.) kullanmıştır. Aynı şekilde:"Ya haylallahı irkebi" sözünü de ilk olarak o kullan­mıştır" İbni İshak'ın naklettiğine göre, "Huneyn'in ganimet­leri; altı bin esir, yirmi dört bin deve, kırk binden fazla ko­yun ve dörtbin ölçü de gümüştü."[1069]Sonra Taif gazvesine çıktı: Sekizinci senenin Şevval ayında olmuştur. İbni İshak şöyle diyor:"Sakif kabilesi Huneyn'de yenilgiye uğradıktan sonra, Taife geldiler. Şehirlerinin kapılarını kapattılar. Savaşa hazırlanmağa başladılar. Rasulullah (s.a.v.) Huneyn'de işi bitince Taife yöneldi. Gelip Taif yakınlarında konakladı. As­kerlerini düzene koydu."[1070]İbni Sa'd şöyle diyor: "Müslümanları şiddetli bir ok atı­şına tuttular. Müslümanlardan bazılarına ok isabet etmesi so­nucu oniki kişi şehid oldu, bazıları yaralandı. Rasulullah (s.a.v.) şimdiki Taif mescidinin bulunduğu yere çıktı. On­ları on sekiz gün kuşattı. Bir görüşe göre on beş gün."1084 İb­ni İshak'a göre yirmi küsur gün. İbni Sa'd'ın Mekhul'den rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v.) Taif ahalisini kırk gün mancınık atışına tuttu.İbni İshak şöyle diyor: "Sahabeden bazıları bir mancını­ğın altına girerek Taif'in kale duvarına yanaştılar. Onu yık­maya çalışıyorlardı. Sakif liler onların üzerine saban demi­rini bıraktılar. Müslümanlar mancınığın altından çıkınca, Sa-kif liler onları ok yağmuruna tuttular., Onlardan bazıları şehid oldu. Rasulullah (s.a.v.) Sakif'in üzümlerinin kesilme­sini emretti. İnsanlar üzümlerinin içine girerek kesmeğe başladılar.İbni Sa'd şöyle diyor: "Sonra Sakif liler, üzümleri Allah için ve Akrabalık için bırakmasını istediler. Rasulullah (s.a.v.):"Allah ve akrabalık için bırakıyorum" buyurdu. Ra­sululîah'ın çağırıcısı şöyle çağırdı:"Hangi kul kaleden çıkıp bize gelirse, o hürdür." Onlar­dan on küsur kişi çıktı. Ebu Bekrete de[1071] bunlardan biridir. Rasulullah (s.a.v.) onları azat etti. Raslullah'a (s.a.v.) Taif'in fethi için izin verilmedi. Peygamber ashabından Nevfel b. Muaviye ed-Diyli[1072] ile istişare etti."Ne diyorsun?" dedi. Nevfel şöyle dedi:"Eğer üzerinde durursan, onu alırsın. Eğer bırakıp gider­sen de, bu sana zarar vermez." Rasuluİlah (s.a.v.) Ömer b. Hattab'a emretti. Göç için çağrıda bulundu[1073]

1257- Ebu Davud'un Osman b. Ebu Hazim'den[1074] onunda babasından[1075] onun da dedesi Sahr'dan[1076] -ki Ayle el-Ehme-si'nin oğludur- rivayet ettiğine göre Rasuluİlah (s.a.v.) Sakif e gazveye çıktı. Rasulullah'ı (s.a.v.) geri dönerken buldu. Fethe-dilmemişti. O zaman Sahr, Rasulullah'ın (s.a.v,) hükmünü ka­bul edinceye kadar buradan ayrılmamaya söz verdi. Rasulul­lah'ın (s.a.v.) hükmünü kabul edinceye kadar da orada kaldı. Ka­bul edince Sahr Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle yazdı: ^ "Şehir senin hükmünü kabul etti ya Rasulallah! Onlarla bir­likte atlarla sana geliyoruz."[1077]Rasuluİlah (s.a.v.) cemaatle namaz kılmayı emretti. "Ehmese" on tane duada bulundu.Takrib: 2/409, No: 6; Tehzib: 12/64, No: 257.Sonra Tebuk gazvesine çıktı: Bu gazve dokuzuncu sene­nin Recep ayında olmuştur. Rasululah (s.a.v.) Rumlarla sa­vaşa yöneldi. Bu gazve insanların zor zamanına, memleke­tin kıtlık zamanına denk gelmiştir. Rasuluİlah (s.a.v.) bu se­feri ciddiyete aldı. İnsanlara cihadı emretti. Zenginlen yar­dıma ve Allah yolunda sıkıntı yüklenmeye teşvik etti. Zen­ginler de gerekli yardımları yaptılar. Osman (r.a.) büyük bir yardımda bulundu. Yukarıdaki nafaka bahsinde geçti.[1078]İbni İshak şöyle diyor: "Rasuluİlah (s.a.v.) perşembe günü yola çıkınca, askerlerini veda tepesinde düzene koy­du.[1079] Otuz binden fazla askeri vardı. Allah'ın düşmanı Abdullah b. Ubey adamlarını askerlerin en arkasına koymuş­tu. Rasuluİlah (s.a.v.) hareket edince münafıklar ve şüphe­cilerden bir topluluk ile geriye kaldı ve sefere çıkmadı."[1080] İbni Sa'd şöyle diyor: "Rasulullah'a (s.a.v.) Rumların Şam'da büyük bir topluluğu topladıkları haberi geldi. HirakI askerlerine bir senelik nafakalarını vermişti. Beraberinde Lalım, Cüzzam, Amile ve Gassan kabilelerini de harekete ge­çirmişti. Öncüleri "Belka"ya ulaşmışlardı. Yedi kişi ağlaya­rak Rasulullah'a (s.a.v.) gelip, kendilerini de götürmesini, kendilerine seferde binecekleri binekler vermesini istediler. Rasuluİlah (s.a.v.):"Sizleri taşıyacak birşey bulamıyorum." dedi. Onlar da: "Nafaka bulamamalarından dolayı, üzüntü ve gözyaşla­rıyla gedi döndüler. Rasuluİlah (s.a.v.) yola çıkjı. Hiraklı o zaman Humus'ta bulunuyordu."[1081]İbni İshak şöyle diyor: "Sefere katılmayıp Medine'de ka­lanlardan biri olan Ebu Hayseme, Rasulullah (s.a.v.) yola çıktıktan birkaç gün sonra ailesinin yanına döndü. Sıcak bir günde iki hanımının birer çadırda, çadırlarını döşemişler, ona su soğutmuşlar ve yemek hazırlamışlardı. Ebu Hayseme içeri girince, çadırın kapısında durdu. Hanımına ve yaptık­larına baktı. Şöyle dedi:"Rasulullah (s.a.v.) güneşin[1082], rüzgarın, sıcağın altın­da ve Ebu Hayseme de serin gölgede, yemek hazırlanmış; güzel kadınlar onu bekliyor. Bu insaf değildir. Vallahi hiç­birinizin çadırına, Rasulullah'a (s.a.v.) katılmadan girmeye­ceğim." Azık hazırlamalarını emretti. Azık hazırlanınca, su taşıyan hayvanının yanına gelerek bindi ve Rasulullah'a (s.a.v.) doğru yola çıktı. Tebük'e konakladıkları sırada, on­lara kavuştu.[1083]İbni İshak şöyle diyor: "Rasuluîîah (s.a.v.) Tebük'te on küsur gün kaldı. Tebük'ü geçmedi. Sonra geri dönerek Me­dine'ye geldi.[1084] Müellif şöyle diyor:"Bu seferde savaş olmadığından ittifak edilmiştir."

 

Fasıl

 

Bu savaşlar, Rasulullah'ın (s.a.v.) bizzat kendisinin ka­tıldığı savaşlardır. Bazısında savaş meydana gelmiş, bazı­sında ise savaş olmamıştır.Rasulullah'ın (s.a.v.) gönderdiği seriyye ve bölükler ko­nusunda ise, sayısı hakkındaki ihtilaf yukarıda zikredildi. En büyük seriyyesi Zeyd b. Harise'nin (r.a.).seriyyesidir. Bu se­riyye Mute savaşını yapmıştır.,Mute savaşı: Sekizinci senenin Cemaziyelevvel ayında olmuştur. Rasulullah (s.a.v.) Zeyd b. Harise'nin komutasın­da üç bin müslümanı Şam tarafındaki Belka topraklarına gönderdi. Şöyle buyurdu:"Eğer Zeyd'e birşey olursa, komutan Cafer b. Ebu Ta-lip'tîr. Eğer Cafer'e birşey olursa, komutan Abdullah b. Revaha'dır." İnsanlar hazırlanıp yola çıktılar.İbni İshak şöyle diyor: "Sonra yola çıkıp, Şam toprakla­rındaki Maan'a[1085] geldiler. Kendilerine Hirakl'ın Belka topraklarındaki Maab'a[1086] geldiği beraberinde yüzbin kişi­nin olduğu, onlara Lahm ve Cüzzam[1087] Behra kabilelerinin katıldığı haberi geldi. Müslümanlar bu haberi alınca Maan'da iki gece bekleyerek ne yapacaklarına karar vermeye çalış­tılar. Şöyle dediler:"Rasulullah'a düşmanın sayısını bildirelim. Ya bize yar­dım gönderir veya bize bir şey emreder ve bizde onu yapa­rız." Abdullah b. Revaha insanları cesaretlendirerek şöyle dedi:"Ey kavmim! Vallahi kendisinden ikrah ettiğiniz şey, kendisi için çıktığınız şeydir. O da istediğiniz şehadettir. Biz insanlarla, sayı, güç ve çoklukla savaşmıyoruz. Biz sadece Allah'ın bize ihsan ettiği bu din ile güç olarak savaşıyoruz. Yolunuza devam edin. Sonuçta iki iyilikten biri vardır. Ya şehadet, ya zafer." İnsanlar:"Vallahi İbni Revaha doğru söyledi" dediler. Yola çıkıp Belkan'm sınırına geldiler. Rum ve Araplardan oluşan Hi-rakl'in ordusu Belka'nın bir köyü olan Meşari'deydi. Son­ra düşman yaklaştı. Müslümanlar Mute denilen bir köye konakladılar. Savaş burada oldu. Müslümanlar savaşa hazır­landılar. Sağ tarafa uzra oğullarından bir adamı verdiler. Adamın adı Kutbe b. Katade'dİr.[1088] Sol tarafa ensardan Abaye[1089] b. Malik denilen birini verdiler."[1090]Vakidi'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Mute savaşına katıldım. Müşrikler bize yaklaşınca, da­ha önce kimsenin sahip olamadığı sayı, silah, ayak takımı, ipek, atlar ve altın gördük. Gözlerim kamaştı. Sabit b. Er-kam[1091] bana:"Ey Ebu Hureyre! Sanki büyük bir çoğunluk görüyor­sun." dedi. Ben:"Evet" dedim, şöyle dedi:"Sen bizimle beraber Bedir' ekatılmadın. Biz çoklukla za­fere kavuşmadık."[1092]İbni İshak şöyle diyor: "Sonra iki taraf birbirine girdi ve savaş başladı. Zeyd b. Harise (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) san-cağıyla, mızraklarla öldürülünceye kadar savaştı. Sonra sancağı Cafer aldı. Savaş kendisini keyiflendir İnceye kadar savaştı. Düşünmeden kumral olan atına bindi ve o boğazla­dı. Sonra öldürülünceye kadar savaştı. Cafer İslamda boğaz­layan ilk insandır."[1093]İbni İshak şöyle diyor: "Yahya b. Abbad b. Abdullah b. Zübeyr'in[1094] babasından[1095], o da dedesinden ve Mürre b. Avfoğullarından birisinden rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Vallahi sanki Cafer'i atına binip, onu boğazlarken ve sonra öldürülünceye kadar savaşırken gördüm. Şöyle di­yordu:"Cennet ne güzel, yaklaşması -onun kokusu serinliği, şarabı Rumlar... Rumlar- onların nesepleri kafir ve uzaktır­lar.[1096] Onun azabı bana yaklaştı- Eğer onunla karşılaşır­sam ona vururum.[1097]Bu hadisi Ebu Davud da İbni İshak yoluyla rivayet etmiş, fakat şüri nakletmemiştir. Bu hadis ile, düşmanın faydalan­masından korktuğu zaman hayvanın öldürülmesinin caiz olduğuna delil getirmiştir. Ebu Hanife'de ganimetler konu­sunda şöyle diyor:"Kimse Cafer'in hareketine itiraz etmedi. Bu da hayva­nın düşman eline geçmesinden korkulursa, öldürülmesinin caiz olduğuna delalet etmektedir. Hayvanların boş yere öl­dürülmesinin yasaklanması konusuna girmemektedir."[1098] İbni Hişam şöyle diyor: "İlim ehlinden güvendiğim bi­risi bana şöyle dedi:"Cafer sancağı sağ eline aldı. Sağ eli kesildi. Sol eline al­dı. Sol eli de kesildi. Öldülünceye kadar omuzlarıyla hava­da tutmağa çalıştı. Öldürüldüğünde otuz üç yaşında idi. Al-lahu Teala buna karşılık ona iki kanat verdi. Onlarla cennet­te istediği gibi uçmaktadır." Bit rivayete göre şöyle diyor:"Rumlardan biri Cafer'e o gün bir darbe vurdu ve iki ko­lunu da kesti."[1099] İbni İshak şöyle diyor:"Yahya b. Abbad b. Abdullah b. Zübeyr'in babası Ab-bad'dan, onun da babası Abdullah'tan rivayet ettiğine gö­re şöyle diyor:"Cafer öldürülünce Abdullah b. Revaha sancağı aldı. Atının üzerinde sancakla ilerledi. Nefsini alçaltmaya ve bazı tereddütler geçirmeğe başladı. Sonra şöyle dedi:"Yemin ettim ey nefis, ona ineceksin -ya ona inersin ve ya ona zorlanırsın. İnsanlar yönelmiş şiddetle haykınrken-ne oluyor seni cennetten ikrah ederken içinde mutmain ol­duğun durum uzadı- Sen sadece kötü bir sudan başka birşey değilsin. Yine şöyle dedi:"Ey nefis eğer öldürülmezsen, ölürsün -bu ölüm hama­mıdır, ona kavuştun. Temenni ettiğin şey sana verildi- Eğer onların yaptığını yaparsan hidayet bulursun. Eğer gecikir­sen şakilerden olursun."İki arkadaşı Zeyd ve Cafer'in yaptıklarını kastediyor. Sonra atından indi. İnince yanma amcasının oğlu bir parça eti ile geldi. "Bununla Bunalınca güç kazan. Birgün nasibin

bu imiş" dedi. Abdullah onu aldı ve ondan bir parça kopar­dı. Sonra bir tarafta insanların bağırtısını duydu. Şöyle de­di:"Sen dünyadasın" Elinden attı. Sonra ilerleyerek Öldürü-lünceye kadar savaştı.[1100]Ebu Muzaffer b. el-Cevzi'nin "Cevheretüz zaman" adlı kitabında rivayet etiğine göre; Abdullah b. Revaha yukarı­daki şiir beyitlerini söyledi. Sonra şöyle dedi:"Ey nefsim! Hangi şeyden dolayı sakınıyorsun. Falan ka­dından dolayı ise, o başanmıştır. Falan falan kölelerden dolayı ise, onlarda hürdürler. Eğer senin evinden dolayı ise, o da Allah ve Rasulunundur." Sonra ilerleyerek Öldürü-lünceye kadar savaştı.İbni îshak şöyle diyor: "Sonra sancağı Sabit b. Erkam al­dı. -Aclanın oğullarından biridir.- Şöyle dedi:"Ey müslümanlar topluluğu! Sizden biri üzerine anlaşın." Onlar:"Sen taşı" dediler. O:"Ben bunu yapamam" Sonra insanlar Halit b. Velid üze­rinde anlaştılar. Halit sancağı alınca Müslümanları savun­du, onları korudu. Müslümanlar geriye dönene kadar onlar­la uyumlu şekilde anlaştı.[1101]İbni Esir "Esedül Gabede" şöyle diyor:"Mus'ab b. Şeybe[1102] şöyle dedi:"Abdullah b. Revah'a savaşa başlayınca, yaralandı. Kan elinden gelmeye başladı. Onunla yüzünü ovdu. Sonra iki saf-fın arasında düştü. Şöyle demeye başladı:"Ey müslümanlar topluluğu! Kardeşinizin cesedinden onları uzaklaştırınız." Müslümanlar saldırıya geçerek düş­manı ondan ileriye püskürttüler. Yerinde ölünceye kadar düş­manı o şekilde tuttular.[1103]İbni İshak şöyle diyor: "Müslümanların başına musi­betler gelince Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Bayrağı Zeyd b. Harise aldı ve şehid olarak öldürü-lünceye kadar savaştı. Sonra onu Cafer aldı şehid olarak öldürülünceye kadar onunla savaştı."Sonra Rasulullah (s.a.v.) sustu. Ensarın yüzü değişmeye başladı. Abdullah b. Revaha'da istemedikleri bir durumun olduğunu sandılar. Sonra Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Sonra bayrağı Abdullah b. Revaha aldı. Şehid ola­rak öldürülünceye kadar onunla savaştı. Onlar cennetin içine yükseltildiler. Altından tahtların üzerine konul­dular. Abdullah b. Revaha'nın tahtında, diğer arkadaş­larının tahtında olmayan düğmeler gördüm. "Bu ne­den?" dedim. Bana şöyle denildi:"Diğer ikisi tereddütsüz gittiler. Abdullah b. Revaha ise bazı tereddütler geçirdikten sonra gitti.[1104]Bunu İbni İshak kopuk senedle rivayet etmiştir. Başka yollardan ise bitişik senedlerle rivayet edilmiştir.

1258- Buharı ve başkalarının Enes b. Malik'den (r.a.) ri­vayet ettiklerine göre; Rasulullah (s.a.v.) Zeyd, Cafer ve Ab­dullah b. Revaha'nın ölüm haberlerini haber gelmeden ön­ce bildirdi.[1105]Şöyle buyurdu:"Bayrağı Zeyd aldı ve isabet aldı. Sonra Cafer aldı ve o da isabet aldı. Sonra İbni Revah'a aldı ve o da isabet aldı. Gözleri yaş akıtıyordu. Sonra bayrağı Allah'ın kı­lıçlarından bir kılıç aldı. Allah onlara bir fetih verdi."[1106]

1259- Buhari'nin bir başka rivayetinde şöyle buyuruyor:"Yanımızda olmaları onları sevindirmez."[1107]

Musa b. Akabe şöyle diyor:"Ya'la b. Münye'nin[1108] Rasulullah'a gelerek Mute'de-kilerin haberini verdiğini sanmaktadırlar. Rasulullah (s.a.v.) ona şöyle dedi:"İster sen bana haber \ er, iMur ben sana haber vere­yim." Ya'la:"Sen bana h;ıber ver ya Rasulallah!" dedi. Rasulullah (s.a.v.) on!.üinhaberlerinin hepsini ona söyledi. Savaşı an­lattı. Yala şöyle dedi:"Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, onların sözle­rinden söylemediğin bir harf bile kalmadı.[1109] Onların duru­mu anlattığın gibidir." Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allahu Teala benim için ara mesafeyi kaldırdı. Ben­de onların savaşını seyrettim.[1110]Ebu Ömer b. Abdülberr şöyle diyor: "Abdürrezzağın İbni Uyeyne'den, onunda İbni Ced'an'da[1111], onunda İbni Müseyyeb'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöy­le buyurdu:Nesai, Cenazeler bölümünde, "Ölüm haberinin verilişi" konusunda, 4/26'da kısaca rivayet etmiştir."Cafer, Zeyd ve Abdullah b. Revaha inciden bir ça­dırda bana gösterildiler. Herbiri bir tahtın üzerinde du­ruyordu. Zeyd ve İbni Revaha'nın boyunlarında hal­kalar gördüm. Cafer'in ise halkası yoktu. Dümdüz du­ruyordu. Sordum veya bana söylendiki,"O ikisi ölüm onları bayıltınca yüz çevirdiler veya san­ki yüzlerini astılar. Cafer ise bunu yapmadı."

1260- Buhari'nin Abdullah b. Ömer'den (r.a.) rivayet et­tiğine göre şöyle diyor:"Bu savaşta onların arasındaydım. Cafer b. Ebu Talib'i aradık. Onu ölülerin arasında bulduk. Cesedinde yetmiş küsur yara, darbe ve ok yarası bulduk. Birden fazla sened-le sabit olduğuna göre Allahu Teala Cafer'e kollarının ye­rine iki kanat vermiştir.[1112]

1261- Sahihi Buhari'deki rivayete göre İbni Ömer (r.a.) Cafer'in oğluyla merhafralaştığı zaman şöyle derdi:

"Allah'ın selamı üzerine olsun ey kanat sahibinin oğ­lu."[1113]

1262- Taberani'nin İbni Abbas'tan iki senedle rivayet et­tiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Cafer b. Ebu Talib'i cennette bir Melik olarak gör­düm. İki kanadıyla cennette istediği gibi uçuyordu. Ka­natlarının ucu kırpılmış, kan akıtıyorlardı."[1114]"Kavadimud tayr" Kuşun kanatlarındaki tüylerdir. Her kanatta on tane bulunur.

1263- Bu hadisi Abdurrezzak ve Taberani'de Salim b. Ebi Ca'd'dan rivayet etmişlerdir. Şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) rüyasında Cafer'i iki kanatlı ve ka­natları kana bulanmı[1115] bir Melik şeklinde gördü. Zeyd onun karşısında tahtın üzerinde oturuyordu. İbni Revaha da onlarla beraberdi. Sanki ikisi Cafer'den yüz çeviriyorlardı." Bu hadis mürseldir. Ravileri sikadır.Vakidi'nin Muhammed b. Salih'ten[1116] onunda Asım b. Ömer b. Katade'den rivayet ettiğne göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Zeyd öldürülünce, bayrağı Cafer aldı. Şeytan ona ge­lerek, ona hayatı sevdirmeğe, ölümden nefret ettirmeğe, dünya nimetlerini hatırlatmaya çalıştı. Cafer şöyle dedi:"Şimdi müminin kalbinde imanın güçlenme zamanı­dır. Sen bana dünyayı temenni ettir." Sonra ilerledi ve şehid edilinceye kadar savaştı."[1117]Rasulullah (s.a.v.) onun gıyabi cenaze namazını kıldı ve:"Kardeşiniz için af dileyin. O şehiddir. Cennete gir­di. Cennette yakuttan iki kanatla istediği gibi uçmakta­dır. Sonra bayrağı Abdullah b. Revaha aldı. O da şehid edildi. İtirazli olarak cennete girdi."Bu Ensara ağır geldi. Şöyle denildi:"Ya Rasulallah! Onun itirazı nedir?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Yaralanınca nefsini kınamaya başladı. Cesaretlen­di, şehid edilerek cennete girdi. Kavmini geçti."[1118]Hadîste geçen "Mada kudumen" cümleli "meyletme­den ve sarsılmadan gitti" manasınadır.Müellif şöyle diyor: Alimler Mute askerleri hakkında ih­tilaf etmişlerdir. Yenilen onlar mıdır, yoksa müşrikler mi­dir? İbni Sa'd'ın naklettiğine göre yenilgi mü slüm ani arın­dır. Müşriklerin yenilmiş olduğu da nakledilmiştir.[1119]İbni İshak'in naklettiğine göre ise Halit bayrağı alınca her iki tarafda rakibinden geri çekilmiş, uzaklaşmış oldu.[1120] İb­ni Seyyid'in nas el-ya'mini siyerinde bu görüşü seçmiş­tir.[1121] Bu cemaata göre ise yenilen müşrikler, galip gelen­ler ise müslümanlardı. Bu daha doğrudur. Beyhaki, "Dela-ilun nübüvvede" bu görüşü tercih etmektedir. Buna şu sahih hadisle delil getirmektedir:"Sonra bayrağı Allah'ın kılıçlarından bir kılıç aldı.Allah onlara fetih verdi."[1122]Vakidi şöyle diyor: "Abdullah b. Haris b. Fudayl'ın[1123]babasından[1124] rivayet ettiğine göre şöyle dedi:"Halit bayrağı alınca Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Şimdi harp kızıştı."[1125]Attaf b. Halit'in[1126] rivayetine göre şöyle diyor:"İbni Revaha akşam öldürülünce Halid geceyi geçirdi. Sa­bah olunca safın önünde bulunanları arkaya, arkada bulunan­ları öne, sağ kanattakileri sola, sol kanattakileri sağa aldı. Düşman sancaklarından karşılarındakileri tanımadılar."Onlara yardım gelmiş" dediler. Korktular ve yenilip kaçtılar. Onlardan hiç kimsenin öldürmediği şekilde adam öldürüldü."[1127] Musa b. Akabe'de böyle nakletmektedir. Olayı anlattıktan sonra şöyle diyor:"SonraRasulullah'm (s.a.v.) komutanlarının ölümlerin­den sonra Müslümanlar Halid b. Velid el-Mahzumi'nin üzerinde anlaştılar. Allahu Teala düşmanı yenerek, galibi­yeti müslümanlara verdi."[1128] Musa b. Akabe ve Vakidi'nin bu naklettikleri, İbnî İshak'In her iki tarafında rakibinden ge­ri çekildiği şeklindeki nakline zıttır.

1264-  İmam Ahmed'in ravileri sika olan senedle mute olayını Ebu Katade el-Ensari'den rivayet ettiğine göre, ola­yı anlatmakta ve şöyle demektedir:"Sonra bayrağı Halid b. Velid aldı. Belirlenen komutan­lardan değildi. O kendisini belirledi. Sonra Rasulullah (s.a.v.) parmağını kaldırdı ve,"Allah'ım! O senin kılıçlarından bir kılıçtır. Ona yardım et"[1129] buyurdu.O günden bu yana Halit'i Allah'ın kılıcı diye isimlendir­di.

1265-  Müslim Ebu Davud ve başlılarının Avf b. Ma-lik'den[1130]rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:

"Zeyd b. Harise ile birlikte Mute savaşına çıktım. Yemen ehlinen olan yardımcım Mededi'de[1131] bana eşlik etti. Kılı­cından başka bir şeyi yoktu. Müslümanlardan biri bir deve kesti. Mededi ondan derinin bir parçasını istedi. Müslü­man ona verince, onu kendisine kalkan şekline getirdi. Git­tik ve Rum topluluğuyla karşılaştık. Aralarında kumral bir atın üzerinde bir rum vardı. Atın üzerinde altından bir eğer ve altından bir silah vardı. Müslümanlara meydan okuyor­du.[1132] Mededi bir koyunun arkasında durarak onu bekledi. Rum onun önünden geçince atının arka ayak kirişlerini kes­ti. At yere yığıldı. Üzerindekini de öldürerek atı ve silahı alıp getirdi. Allah müslümanları galip getirdikten sonra Halitb. Velid ona haber gönderdi. Selbi ondan aldı. Ben Halit'in ya­nına geldim ve,"Sen Rasulullah'ın selbi öldürene verdiğini bilmiyor musun?" dedim. Halit:"Biliyorum. Fakat bunu "çok gördüm" dedi...[1133]Bu hadiste de Allahu Tealanm galibiyeti müslümanlara vrediği ve onların mallarını ganimet aldıklarını açıkça ifa­de etmektedir.İbni İshak'ın naklettiğine göre; Müslümanların sağ ka­nat komutanı Kutbe b. Katade el-Adevi Malik b. Zafile'ye saldırdı. Ona İbni Raf ile de deniliyordu. -Hristiy anların araplarının komutanı idi-. Kutbe onu öldürdü. Bununla övü-nürdü. Şöyle diyordu:"Çadırların oğlu İbni Rafile'yi öldürdüm -ona saplanıp onu yaralayan bir sonra onun omuzunun üstüne vurdum-Ağacın dalının eğildiği gibi eğildi. Onun amcasının oğulla­rının kadınlarını getirdik -öğle vakti hayvanların yumuşak­ça sürüldüğü gibi-.[1134]Bunda da açıkça esir alındığı ifade edilmektedir. İbni İs-hak ve başkaları bu rivayetleri dönderip uzatmışlardır. Biz burada onları zikretmekle konuyu uzatmayacağız. Şöyle bir itiraz yapılabilir:"İmam Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi ve Hasane'nin İb­ni Ömer'den rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) bizleri bir seriyye ile gönderdi. Düş­manla karşılaşınca, ilk başta yenildik. Bir toplulukla Medi­ne'ye gece geldik ve saklandık. Sonra şöyle dedik:"Rasululah'm yanına gitseydik, ondan özür dilerdik." Onun yanına gittik. Karşılaşınca:"Biz savaştan kaçtık ya Rasulallah" dedik. Şöyle dedi:"Bilakis siz dönüp dönüp savaşanlarsınız"[1135]Bu Ahmed'in rivayetlerinden biridir. Bu hadiste açıkça müslümanlarm yenildikleri ifade edilmektedir." Buna şöy­le cevap veririz:"Bu hadis haşimoğullarının azadlı kölesi Kufe'li Yezid b. Ebi Ziyad'a dayanmaktadır. O da zayıftır.Tirmizi şöyle diyor: "Onu sadece bu hadisi ile biliyoruz" Bu hadisin sahih olduğunu kabul etsek bile, bazılarının yenilip kaçtıkları, gerisinin sebat edip galibiyeti elde ettik­lerini söyleyebiliriz. Buna delil de onların Medine'ye gece gelip gizlenmeleridir. Eğer askerlerin hepsi yenilip kaçsa-lardi, onların gelişi gizlenemezdi. Medine gibi küçük bir yer­de üç bin kişi gizlenemez. Bilakis ordu Medine'ye yaklaşın­ca Rasulullah (s.a.v.) ve müslümanlar onları karşılamağa çık­mışlardır. Buna göre savaştan kaçıp gizlenenler, onlardan az bir gruptur. Onların gizlenmeleride kolaydır. Onun "bir toplulukta" demesi de bunu desteklemektedir.Bu hadisin geldiği başka rivayetlerde şöyle diyor: "Ha­yır sizler dönüp dönüp savaşanlarsınız. Ben sizin topluluğu-.nuzum." Bu da delalet ediyor ki onlar geri çekilerek Medi­ne'ye gelmişlerdir. Sırtlarını dönüp kaçmamışlardır. Çünkü savaşta arkasını dönüp kaçamn-topluluğu ve sığınağı olmaz. Savaşın başlangıcında bazılarının yenilip kaçma ihtimali de vardır. Sonra ya savaşın ortasında veya düşman yenildikten sonra geri dönmüşlerdir. Sahihi Buhari'de İbni Ömer'den ri­vayet edilen hadiste bunu desteklemektedir. Şöyle diyor: "Cafer b. Ebu Talib'i aradık. Onu ölülerin arasında bul­duk. Onun cesedinde yetmiş küsur yara ve darbe bulduk..." Yukarıdaki hadisinde geçtiği gibi İbni Ömer (r.a.) yenilen­lerden biridir. Eğer ordunun hepsi yenilip kaçmış olsaydı, Caferi aramaları mümkün olmazdı. Onun yaralarını da sa­yamazlardı. İbni Ömer ve beraberindekiler yenilince müs-lümanları bırakıp Medine'ye gelselerdi İbni Ömer, "Ca­fer'i aradık" demezdi.Buhari'nin rivayetinde şöyle diyor: îbni Ömer Cafer'in başında durdu. Şöyle diyor: "Onda elli küsur yara ve darbe saydım. Arkasında herhangi bir yara yoktu." Bu da delalet ediyor ki savaş bitip düşman yenilince müslümanlar adet üzere geri dönüp kapılarını kontrol ettiler. Ölülerin başın­da duranlardan biride Abdullah b. Ömer'dir. İki hadisin arasını birleştirmenin tek yolu şudur. İbni Ömer bir topluhık ile savaşın başında yenildiler, sonra cesaretlenip müs-lümanlarla birlikte savaştılar ve Allah onlara galibiyeti na­sip etti. Müşrikler de yenildiler. Onların Medine'de giz­lenmeleri ise askerler döndükten sonra, insanlardan utandık­ları ve yenilmelerinden dolayı kendilerini kınayacakları korku şundandır.Birincisi: Bu tevil iki hadisin sahih olması ihtimali için geçerlidir. Eğer iki hadisten birini tercih edip diğerini bıra­kacak olursak, Buhari'nin hadisi sahihtir. Yezid b. Ebu Zi-yad'ın İbni Ömer'in yenilgisini ifade eden hadisi Buha­ri'nin hadisine yaklaşamaz bile. Ona muhalefet etmesi mümkün değildir.İbni Ömer ve beraberindekilerin firar yenilgisine uğra­madıklarına delalet eden delillerden biri de, İbni Ömer'in ye­nilgisini ifade eden hadisi Buhari'nin hadisine yaklaşamaz bile. Ona muhalefet etmesi mümkün değildir.îbni Ömer ve beraberindekilerin firar yengilîsine uğra­dıklarına delalet eden delilerden biri üc, İbni Ömer'in:"Ben bir seriyyede idim. İnsanlardan bazıları yüz çe­virdi. Ben de bunlardan biri idim." Biz:"Ne yapalım? Çatışmadan kaçtık, kızgınlığı hak ettik. Medine'ye girdik ve geceyi geçirdikten sonra şöyle dedik: "Eğer kendimizi Rasulullah'a arzedersek, bizim için tevbe verişe tevbe ederiz. Aksi halde çıkar gideriz" dedik. Öğle namazından önce ona geldik. Çıktı ve: "Kimsiniz?" dedi. Biz: "Bizler kaçaklarız" dedik. Şöyle buyurdu: "Hayır. Bilakis sizler dönüp dönüp savaşanlarsınız." Hadisi Yezid b. Ebi Ziyad îbni Ebi Leyla'dan o da İbni Ömer'den rivayet etmiştir. Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi ve İbni Mace nakletmişlerdir.Bu hadisten anlaşıldığına göre onlar yüz çevirmişler­dir. Yani biraz dolaşıp tekrar dönmüşlerdir. Günahından bu­nu Rasulullah'a (s.a.v.) sormuşlardır. Rasulullah (s.a.v.):"Hayır. Bilakis sizler dönüp dönüp savaşanlarsınız." buyurmuştur. Yani tekrar tekrar dönenlersiniz. Eğer yenilip kaçsalardı ve savaşa geri dönmeslerdi, bu şekilde isimlen-dirilmezlerdi.Müslümanların topluca yenilmediklerine delalet eden bir delil de Halid b. Velid'in (r.a.) şu sözüdür:"Mute günü dokuz kılıç elimde kırıldı. Elimde sadece ye­men işi geniş kılıç kaldı." Buharı[1136] ve başkaları rivayet et­miştir.Eğer savaşın başında topluca yenilmiş olsalardı, Halid bu büyük savaşı gayreti gösteremezdi. Hafız îbni Kesir "Tari­hinde" şöyle diyor:"Buna göre müslümanlar düşmanı aşırı bir şekilde öldür­müşlerdir. Eğer böyle olmasaydı onlardan kurtulmaları mümkün olmazdı. Bu yalnız başına yeterli bir delildir."[1137]Rasulullah'ın (s.a.v.) gönderdiği ilk seriyye muhacir­lerden altmış veya seksen atlı ile Hamza ve Ubeyde b. Ha-ris'i gönderdiği seriyyedir.[1138] Ondan sonrakileri ise teker te­ker, öncelik ve sonralık konusundaki bazı ufak ihtilaflara rağmen sırayla sunuyoruz. Bunlar:

2-  Rabiğ vadisine gönderilen Ubeyde komutasındaki altmış muhacir.[1139]

3- Ebva gazvesinden önce gönderilen Sa'd b. Ebi Vak-kas'ın seriyyesi.[1140]

4- Birinci Bedir'den sonra gönderilen Abdulah b. Cahş'ın seriyyesi.[1141]

5- Amr b. Adiy'in seriyyesi.[1142]

6- Salim b. Umeyr'in[1143] seriyyesi. Bu ikisi Stileymoğül-ları gazvesinden önce olmuştur.

7- Ka'b b. Eşrefin seriyyesi.[1144]

8-  Uhud savaşından önce Karde'ye gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriyyesi.[1145]

9-  Hamra'ul-Esed gazvesinden sonra gönderilen Ebu Selme b. Abdul Esed'in seriyyesi.[1146]

10- Abdullah b. Enis'in seriyyesi.

11- Hendek ve Kurayzaoğu 1ları savaşlarından sonra Kar-ta'ya[1147] gönderilen Mûhammed b. Mesleme'nin seriyyesi. Karta' Abd b. Ubeyd'in oğullarıdırlar.

12- Ebi Rafi'in öldürülmesi için gönderilen Abdullah b. Atik'in seriyyesi.[1148] Bu olay özel olarak inğimas babında geçti.

13- Zikared gazvesinden sonra Aranilere gönderilen Sa-id b. Zeyd'in[1149] seriyyesi.[1150]

14- üamr'a gönderilen Ukkaşe b. Muhsi'nin'[1151] seriyye­si,[1152] Gamr esedoğullarının soyudur.

15- Zilkıssa'ya gönderilen Mûhammed b. Mesleme'nin seriyyesi. Zilkıssa ile Medine'nin arası yirmi dört mil'dir.[1153]

16- Zil kıssaya gönderilen Ebu Ubeyde b. Cerrah'in se­riyyesi.[1154]

17- Cumum'daki Süleymoğullarına gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriyyesi.[1155] Bu seriyyede ganimet almışlar ve müşriklerden bir topluluğu esir almışlardı.

18- İs'e gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriyyesi.[1156] Me­dine ile arası dört mildir.

19- Taraf e gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriyyesi.[1157] Taraf Medine'ye otuz altı mil uzaklıktaki bir-suyun adıdır.

20-  Hisme'ye gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriyye-si.[1158] Hisme Kura vadisinin arkasında bir yerdir. Beşyüz ki­şi ile gitti. Geceleri yol alıyorlar, gündüzleri gizleniyorlar­dı. Beraberlerinde Uzraoğullarmdan bir rehber vardı. Ora­ya gelince sabahla birlikte düşmanına hücum etti. Onlara sal­dırdılar. Onlardan bazılarını öldürdüler ve onlara acı verdi­ler. Onların otlayan hayvanlarına mallarına ve koyunlarına saldırdılar. Bin tane deve, beşbin tane koyun, ganimet aldı­lar. Kadın ve çocuklardan da yüz tane esir aldılar.

21- Kura vadisine gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriy-yesi.[1159]

22- Dumetül Cendel'e gönderilen Abdurrahman b. Avf in seriyyesi.[1160]

23-  Medine'ye gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriyye-si.[1161]

24- Fedekteki Sa'd b. Bekr'e gönderilen Ali b. Ebu Ta-lib'in seriyyesi.[1162] Bu seriyyede beşyüz deve, ikibin koyun ganimet aldılar.

25- Kura vadisindeki Ümmü Karfe'ye gönderilen Zeyd b. Harise'nin seriyyesi[1163] îbni Sa'd böyle naklediyor. Ona göre Zeyd'in Kura vadisine iki seriyyesi vardır. Biri Recep ayında, diğeri Ramazan ayındadır.[1164]

26-  Yahudi Eşber b. Zuram'a gönderilen Abdullah b. Revaha'nm seriyyesi.[1165]

27- Amr b. Ümeyye ed-Damri'nin seriyyesi.[1166]

28- Turbe'ye gönderilen Ömer b. Hattab'm seriyyesi. Mekke'ye dört günlük mesafededir.[1167]

29- Necd'deki Kilaboğullarına gönderilen Ebubekir Sıd-dik'ın seriyyesi.[1168]

30- Fedek'e gönderilen Beşir b. Sa'd el-Ensari'ninse­riyyesi.[1169]

31- Nahle vadisinin arkasındaki Meyfaa'ya gönderilen Galib b. Abdullah el-Leysi'nin seriyyesi.[1170]

32- Yemme ve Cebar'a gönderilen Beşir b. Sa'd el-En­sari'nin seriyyesi.[1171]

33- Süleymoğullarına gönderilen İbni Ebil Acva'nın[1172] seriyyesi.[1173]

34- Kedid'deki Mulevveh oğulanna gönderilen Ğalib b. Abdullah el-Leysi'nin seriyyesi.[1174]

1266- İbni İshak, Ebu Davud ve İbni Sa'd'ın Cündüb b. Mukeys'den[1175] rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:

"Rasulullah (s.a.v.) Ğalib b. Abdullah el-Leysi'yi bir seriyye ile gönderdi. Ben de seriyyede idim. Kedid'deki Mulevvehoğullarına akın düzenlememizi emretti. Yola çık­tık. Kadid bölgesine gelince Haris b. Bursa el-Leysi ile karşılaştık. Onu yanımıza aldık. Şöyle dedi:"Ben müslüman olmak için geldim. Rasulullah'a gidiyo­rum" Biz:

"Eğer müslüman olduysan, seni bir gün ve gece bağlama­mız sana zarar vermez. Eğer müslüman değilsen, senden ya­na güvenlikte olmak isteriz" dedik. Sağlamca bağladık ve ya­nına siyah küçük bir adamımızı bıraktık. Adamımıza:"Eğer seninle tartışırsa, başını sars" dedik. Yola çıktık ve güneşin batımında Kadid bölgesine vardık. Vadinin bir ta­rafında durduk. Arkadaşlarım beni gönderdiler. Onlan gö­rebileceğim bir tepeye çıktım. Üstüne çıkıp oraya uzan­dım.Ben bakarken onlardan bir adam çadırından çıktı. Hanı­mına, "Bu dağın başında daha önce görmediğim bir karal­tı görüyorum. Kaplarına bak, köpekler onlardan bir şey almasmlar" dedi. Kadın baktı ve:"Vallahi benim kaplarımın hepsi yerinde" dedi. Adam: "Bana yayımı ve okumu ver" dedi. Kadın ona yay ve iki ok verdi. Adam bir ok attı. Vallahi benim gözlerimin arası­nı şaşırmadı. Ben oku çıkardım ve yerimden kımıldamadım. Sonra ikinci oku attı ve omuzuma isabet etti. Onu da çıkar­dım ve yerimden kımıldamadım. Adam:"Vallahi eğer şüphe edici bir şey olsaydı, yerinden hare­ket ederdi. Oklarım ona isabet etti. Baban yok olsun. Sabah­layınca oklarıma bak" dedi. Sonra çadırına girdi. Sütü sağıp, rahatladıktan ve uyuduktan sonra akını düzenledik. Hayvan­larını sürdük. Kavmin imdatçisı kavmine giderek gücümü­zün yetmiyeceği kadar adamla geldi. Hayvanlan alıp çıktık. Gelip Barsa' ve arkadaşımızı aldık. Kavim arkamızdan bi­ze bakıyordu. Aramızdaki vadiye bakıyorlardı. Allahu Te-ala vadiyi su ile doldurmuştu. Vallahi o gün bulut veya yağmur görmedik. Öyle birşey göndermişti ki kimse onu ge­çemiyordu. Onları durup bize bakarken gördüm. Hayvanla­rı sürüp yola devam ettik. Onları öyle bir şekilde avlamış­tık ki, bu durumda bize ulaşamiyorîardı.

35- Fedek'teki Beşir b. Sa'd'ın arkadaşları için gönderi­len Galib b. Abdullah'ın seriyyesi.[1176]

36- Galib oğullarına gönderilen Şucca' b. Vehb el-Ese-di'nin[1177] seriyyesidir.[1178] Seriyyedeki her adamın ganimet payı onüç deve idi.Kura vadisinin arkasındaki Zatul Etlah'a gönderilen

37.Ka'b b. Umeyr el-Ğaffari'nin[1179] seriyyesi.[1180]

38- Zeyd b. Harise'nin Mute'ye gönderilen seriyyesi.[1181]

39-  Zatu's-selasile gönderilen Amr b. As'ın seriyye­si.[1182] Suheyli[1183] "Nihaye'de" îbni Esir[1184], "tehzibül es-ma'da" Nevevi'nin[1185] söylediğine göre; burası selasildir. Burası Uzreoğulları topraklarında Şam tarafında bir yerdir. İbni Esir[1186] şöyle diyor: "Bu bir suyun adıdır. Buraya sela-sil denilmektedir. Şırıltı manasına gelmektedir."

40- Ebu Ubeyde b. Cerrah'm seriyyesi[1187]sekizinci yılın Recep ayında olmuştur. Bu seriyyede müslümanlar, kendi­lerine isabet eden büyük bir açlıktan sonra Anber denilen büyük bir balık bulmuşlar ve bunu yemişlerdi. Bu ikinci bö­lümde geçti.

41- Necd'deki Muharrib topraklarına gönderilen Katade b. Rabii'nin seriyyesidir.[1188] Bu seferde çok sayıda esir de almışlardı.

42- Medine'ye üç mil uzaklıktaki idem vadisine gönde­rilen Ebu Katade'nin seriyyesi.[1189]

43-  Ebu Hadrad el-Eslemi'nin seriyyesi.[1190] İbni İshak şöyle diyor: "Ebu Hadrad'ın Gabe'ye yapıtği sefer[1191] hak­kında Cafer b. Abdullah b. Eslem'den, o da Ebu Hadrad'dan rivayet ettiğine göre şöyle diyor: Kavmimden bir kadınla ev­lendim. Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek nikahım konusunda on­dan yardım istedim. Şöyle dedi:"Ne kadara anlaştın?" Ben:"İkiyüz dirheme" dedim."Sübhanallah. Eğer dirhemleri bir vadiden topluyor olsaydınız, yine biriktiremezdiniz. Vallahi yanımda sa­na yardım edeceğim bir şey yok." dedi.Birkaç gün öylece kaldık. Ceşem b. Muaviye oğulların­dan Rufaa b. Kays veya Kays b. Rufaa denilen biri ceşemo-ğullarından büyük bir topluluk ile kendi kavmini de yanına alarak Gabe'ye geldi. Maksadı Kays kabilesini Rasulullah (s.a.v.) ile savaş için bir araya getirmekti. Ceşemoğulları ara­sında mevki ve şeref sahibi biri idi. Rasulullah (s.a.v.) be­ni ve müslümanlardan iki kişiyi çağırdı. "Gidin bu adam­dan bize haber ve bilgi getirin" dedi. Bize yaşlı ve zayıf bir hayvan verdi. Birimiz üzerine binince vallahi yerden kalkamadı. Adamlar arkadan destek olup kaldırınca ancak be­lini düzeltebildi. Neredeyse onu da yapamayacaktı. Sonra şöyle dedi:"Bunun üzerinde oraya varırsınız. Hayvanı kaldırmak için birbirinizle yardımlaşırsınız."Yola çıktık. Yanımızda silah olarak ok ve kılıçlarımız vardı. Güneş batımında gideceğimiz yere ulaşınca, ben bir tarafa saklandım. Arkadaşlarıma söyledim, onlar da saklan­dılar. Onlara:"Benim tekbir getirip saldırdığımı duyduğunuzda, siz de tekbir getirerek askere saldırın" dedim. Bu şekilde kavmin ileri gelen adamını veya onlardan birşeyler elde etmek için bekliyorduk. Gece üzerimize geldi. Taki yatsı vakti geçti. Kavmin, bu beldede hayvan otlatan bir çobanı vardı. Onla­rı korkutmak için, geri kalıyordu. Rufaa b. Kays kalktı ve kı­lıcını sırtına koyarak:"Vallahi çobanın arkasından gideceğim. Ona birşeyler ol­du." Yanındakiler:"Vallahi sen gitme biz gidelim" dediler. Rufaa:"Vallahi sizden kimse benimle gelmeyecek" dedi.Rufaa çıkıp geldi. Benim önümden geçerken, ona bir ok attım ve kalbine isabet ettirdim. Hiçbirşey konuşmadı. Yanma atlayıp başını sarstım, birşey yoktu. Askerlerin ta­rafına saldırdım ve tekbir getirdim. Arkadaşlarım da tekbir getirip saldırdılar. Vallahi onlar ancak kendilerini kurtarma­ğa çalıştılar. Onların yanında bulunan kadın, çocuk ve mal­ları yanımıza aldık, büyük bir deve sürüsünü önümüze kat­tık. Alıp Rasulullah'a getirdik. Rufaa'nın kafasanı yanım­da Rasulullah'a (s.a.v.) getirdim. Rasulullah (s.a.v.) bu de­velerden on üç taneyle benim nikah masraflarıma yardım et­ti. Hepsini alıp ailemin yanma götürdüm."[1192]

44- Uzzayı yıkması için gönderilen Halit b. Velid'in se-riyyesi otuz atlı ile çıktı. Gidip uzza putunu yıktı ve Rasu­lullah'a (s.a.v.) dönerek haber verdi. Rasulullah (s.a.v.):"Onu yıkmadın. Geri dön." dedi. Halit kızgınlıkla ge­ri döndü. Kılıcım çekti. Karşısına saçlarını dağıtmış, siyah çıplak bir kadın çıktı. Halit ona vurarak ikiye ayırdı. Rasu­lullah'a (s.a.v.) dönerek haber verdi. Rasulullah:"Evet o Uzza'dır. Beldenizde ibadet edilmekten ümi­dini kesti" dedi. İbni Sa'd [1193] ve başkaları böyle nakletmektedirler. Uzza Kureyş'in en büyük putlarındandı. Nahle'de bulunuyordu.Ebu Davud'da "Delail" de benzer şekilde nakletmekte­dir." Halit döndü putun hizmetçisi ona bakınca, putu kapat­mak istedi. Yanındakiler kaçarak dağa doğru gittiler. Gider­ken şöyle diyorlardı:"Ey Uzza! Onun aklını boz. Ey Uzza! Onun gözünü kör et. Yapamazsan o zaman sürünerek öl." Halit onunyanma geldi. Baktıki, o bir kadm saçları dağılmış, çıplak şekilde ba­şına toprak saçıyor. Öldürene kadar kılıçla ona vurdu. Son­ra Rasulullah'a (s.a.v.) dönerek haber verdi. Rasulullah (s.a.v):"O Uzza'dır" buyurdu.[1194]

45- Evtas seriyyesi. [1195] Bu seriyyenin sebebi; Havazin ka­bilesi yenilince, onlardan bir kısmı Taife sağındı. Bazıla-rıda Evtas denilen bir yere giderek, orada askeri bir birlik kurdular. Rasulullah (s.a.v.) ashabından bir seriyyeyi Ebu Amir el-Eş'ari komutasında onlara gönderdi. Seriyye onlar­la savaştı ve müşrikler yenildiler.İbni İshak şöyle diyor: "Rabia b. Rafi' Dureyd b. Same-te ulaşarak onu devesinin yularından tuttu. Onu bir kadın sa­nıyordu. Bunun sebebi de onun bir şicarın üstünde olmasıy­dı. Rabia içine baktığında onun bir erkek olduğunu gördü. Devesini çöktürdü. Baktıki yaşlı bir adam içinde duruyor. Bu adam Dureyd idi. Fakat genç onu tanımıyordu. Dureyd:"Ne istiyorsun?" dedi. Rabia:"Seni Öldürmeyi" dedi. Dureyd:"Sen kimsin?!' dedi. Rabia:"Ben Rabia b. Rafi' el-Selmi'yim" dedi. [1196] Sonra kılıcıy­la ona vurdu, fakat bir şey yapamadı. Dureyd şöyle dedi:"Annen sana ne kötü silah kullanmasını Öğretmiş. Şicar'ın arkasından kılıcımı al. Sonra onunla bana vur. Kemiklerim­den kaldır, başıma indir. Ben adamları öldürürken böyle ya­pardım. Annenin yanına gidince Dureyd b. Samet'i öldür­düğünü ona söyle. Vallahi bazı günlerin olur ki, o günlerde senin kadınların elinden alınır." Rabia onu öldürdü. Sü-leym oğullan Rabia'nın şöyle dediğini sanmaktadırlar."Ona vurunca, yere düştü ve üstü açıldı. Batım ki adamın bacak-terının arası ile dizkapaklarının arkasının beyaz olduğunu ve atların sırtı gibi geniş ve düz olduğunu gördüm." Rabia an­nesinin yanma dönünce, Dureyd'i öldürdüğünü ona söyle­di. Annesi, "O senin annelerini azad etmişti" dedi."[1197] İbni Sa'd'ın naklettiğine göre Ebu Amir düello yoluyla onlardan dokuz kişiyi öldürdü. Sonra kırmızı sarıkla onun­cu kişiyle düelloya girdi. Adam Ebu Amir'e vurarak onu öl: dürdü. Onun yerini Ebu Musa el-Eş'ari aldı. Onlarla savaştılar. Allahu Teala onlara galibiyet verdi. Ebu Musa Ebu Amir'in katilini de öldürdü. [1198] Hadiste geçen "Şicar" hevdeçsiz üstü açık olan binek hay­van manasınadır.

Hadiste geçen "ican" ise adamın iki bacak arasına denil­mektedir.

46- Bir cemaat ile Suva'a [1199] gönderilen Amr b. Asım se-riyyesi. Suva' Huzeyl kabilesinin putu idi. Putu yıktılar.

47- Menat için gönderilen Sa'd b. Zeyd'in seriyyesi. [1200] Evs ve Hazrec'in putu idi. Yirmi atlı ile çıkıp Menat'ın ya­nına gitti. Putun yanında hizmetçisi vardı. Hizmetçi:

"Ne istiyorsun?" dedi. Sa'd:"Menat'ı yıkmak istiyorum" dedi. Hizmetçi:"İşte sen ve o" dedi. Sa'd ona doğru yürüken, karşısına saçları dağınık, siyah bir kadın çıktı. Kadın feryad ederek göğsüne vuruyordu. Hizmetçi:

"Menat'a istediğini yap. Onun kızgınlığı seni parçalar" dedi. Sa'd b. Zeyd, kadını Öldürdü. Arkadaşlarını da yanı­na olarak putun yanma gittiler ve ona yıktılar.

48-  Kenaden Cüzeymeoğullarına gönderilen Halit b. Velid'in seriyyesi. İbniSa'd'ın naklettiğine göre üçyüz beş kişiden oluşmaktaydı.[1201]

49-  Zil Keffeyn'e gönderilen Tufeyl b. Amr ed-Dev-si'nin [1202] seriyyesi [1203] zilkeffeyn Amr b. Hamame ed-Dev-si'nin puta idi. Onu yıktılar.Mu'cemul Buldan: 3/256'da şöyle diyor: "Suva': Mudar'dan uzak­ta Nahle vadisindeki rahat denilen yerdeki bir putun adıdır.

50-  Temim oğullarına gönderilen Uyeyne b. Hısn el-Fezari'nin seriyyesi.[1204]

51- Has'em'e gönderilen Kutbe b. Amir'in seriyyesi.[1205]

52-  Kilaboğullanna gönderilen Dahhak b. Süfyan el-Kilabi'nin [1206] seriyyesi.[1207]

53- Habeşistan'a gönderilen Alkame b. Meczez el-Med-leci'nin [1208] seriyyesi.[1209] Dokuzuncu senenin Rebiül ahir ayında olmuştur. Şöyle rivayet edilmiştir." Rasulullah (s.a.v.) cidde ahalisinin Habeşlilerden bazılarını gördükle­ri haberi ulaştı. Üçyüz kişi ile Alkame'yi onlara gönderdi. Alkame denizdeki bir adaya kadar geldi. Onlarla savaşmak için suya daldı. Fakat Habeşliler ondan kaçtılar.[1210]

54- Fuls'a gönderilen Ali b. Ebu Talib'in seriyyesi. [1211] Fuls Tay' kabilesinin putu idi. Onu yıkmak için gönderildi. Yüz elli kişi yüz deve ve elli atın üzerinde çıktılar. Sabah­la birlikte Hatimoğullanna akın düzenlediler. Fuls'u yıktı­lar. Sonra da onu yaktılar. Birçok esir, deve ve koyun elde Mu'cemul Buldan: 4/471 'de şöyle diyor: "Keffeyn: Amr b. Hama-me'nin putudur."ettiler. Esirler arasında Adiy b. Hatem'in kızkardeşi de bu­lunuyordu. Adiy ise Şam'a kaçtı.

55-  Uzre topraklarındaki Habbab bölgesine gönderilen Ukkaşe b. Muhsi'nin seriyyesi.[1212]

56- Ukeyder Dume'ye gönderilen Halit b. Velid'İn seriy­yesi. İbni Sa'd'ın naklettiğine göre dörtyüz yirmi süvari ile \ola çıktı. Halit Ukeyder Dume'yi yakaladı. Kardeşini Öl­dürdü. Rasulullah (s.a.v.) Ukeyder Dume ile iki bin deve se-kizyüz esir, dörtyüz zırh ve dörtyüz mızrak üzerine anlaş­ma yaptı. Müellif şöyle diyor: "Rasulullah'ın gönderdiği elli altı se-riyye bunlardır. Bazılarında ihtilaf vardır. Fakat biz burada konuyu uzatmayacağız.

 

Fasıl

 

Peygamberin (s.a.v.) vefatından sonra Müslümanların yaptıkları bazı fetih ve savaşları zikretmek istiyoruz. Beşer nefsi yapısı itibarıyla, şekli şekille karşılaştırmak ister. Dengi dengine kıyaslar. Kendisine uyulmak istenen kimse­nin güzel söz ve fiillere tabi olmak için bunları zikrediyo­ruz. Belkide cahillerin içine düştükleri tembellik ve rahata düşkünlük, hayale benzeyen aceleciliğe düşme bizi bu ko­nuyu zikretmeğe sevketmiştir. Hiç şüphesiz Peygamber (s.a,v.) yardım ile desteklenmekte, meleklerle ona yardım edilmekte idi. O, emredildiği şeyi yapmalı ve tebliğ etmek­le, İslama çağırmakla, müşriklerle cihad etmekle sorumlu idi. Ondan sonra sahabelerin doğuda ve batıda yaptıkları fe­tihler onun yaptıklarıyla karşılaştırılınca, ancak, "Onlar ne­bevi sn- v e Muhammed'i bakış açısıyla destekleniyorlardı." denilebilir. Bu konuda sahabenin çabaları büyük olmuştur. Va'd edildikleri fetihlerden dolayı, gerekli sebep ve teşvikleri tam idi. Bununla galibiyete karşı güvenleri tam idi. Onlar­dan sonra yapılanlar zikredilince, nefsani sebep ve deiller or­tadan kalkmaktadır. Nefsin mazaretleri de batıl olmakta ve ortadan kalkmaktadır. Her ne kadar zıtlaşacak kadar ortadan kalkmasalar bile. Sonuçta nefis istenileni yerine getirmede kusur ettiğini itiraf etmek zorunda kalmaktadır. Öncekile­re uyma ve onlar gibi olmak zorunda kalmaktadır. Onlara benzemek de istenilen şeydir. Peygamberden sonra müslü-manların gösterdiği bazı cesurlukları [1213] kapsayan kısa bir özet şeklinde bir bölüm sunmak istedim. Bu bölüm müslü-manların çalışmalarına işaret etmektedir. [1214] Allah yolunda­ki sabırlarını, düşmanla savaştaki çabalanın kısa ve Özet ola­rak sunmaktadır. Bu bölümü hocaların hocası zamanının ha­fızı, döneminin hücceti, Şemseddin Ebu Abdullah Muham-med b. Ahmed b. Osman b. Zehebi'nin İslam tarihinden özet­ledik. Onun eliyle yazdığı nüshadan naklettik. Bu konunun tafsilatım öğrenmek isteyen onların savaş ve fetihlerini ay­rıntılarıyla araştırmak isteyenler, bunu konunun genişçe anlatıldığı siyer ve tarih kitaplarına baksınlar.Rasulullah (s.a.v.) vefat edip, Ebubekir halife olunca, arapların bir çoğu İslam'dan geri döndüler. Ebubekir (r.a.) bunlarla savaşa girişti. Bu savaşlara komutan olarak Halid b. Velid'i atadı. Halit (r.a.) önce Tuleyha el-Esedi ve beraberindeki mürtedlerle savaştı. Halit galip geldi ve Tuley­ha müslüman oldu.[1215] Sonra Halit Yemame'deki yalancı peygamber Müsey-leme'ye yöneldi. Aralarında şiddetli bir savaş oldu. Müsey leme öldürüldü. Birçok müslüman şehid oldu. Bir görüşe göre; Müseyleme yüz elli sene önce Öldürülmüştür. O zaman Rasulullah'ın (s.a.v.) babası Abdullah doğmadan önce pey­gamberlik iîan etmiş ve Yemame'nin Rahman'ı diye isim­lendirilmişti. Yemame savaşı on ikinci senenin başlarında olmuştur.[1216]

Onüçüncü senede Ebubekir (r.a.) Amr b. As'ı Filistin tarafına göndedi. Yezid b. Ebu Süfyan, Ebu Ubeyde b. Cer­rah ve Şurahbil b. Hasene'yi'de Belka topraklarına gönder­di. Bunlar Busra'ya [1217] geldiler. Halit b. Velid de Busra'ya geldi ve Busra ahalisiyle anlaşma yaptılar. Şam illerinden ilk fethedilen Busra'dır. Bu senede Remle ile Beyti Cebrin arasındaki Ecnadin savaşı olmuştur.[1218] Bu savaşta müşrik­ler yenilmiştir. O gün müşriklerin komutanlarından biri düello istemiş ve Abdullah b. Zübeyr b. Abdulmuttalib ona karşı çıkarak onu öldürmüştür. Sonra başka bir komutan da­ha çıkmış, Abdullah onu da öldürmüştür. Amr b. As Abdul­lah'ı düellolardan menetmeye niyetlenmişken Abdullah şöyle dedi:"Vallahi sabredemiyorum" Kılıçlar kokuşunca ölü olarak bulundu. [1219] İleride hayat hikayesi gelecektir.Bu senede Suffer savaşı olmuştur. [1220] Bu savaşta müşrik­lerden büyük bir kitle öldürülmüş ve onlar yenilgiye uğratıl­mışlardır. Said b. Abdülaziz şöyle diyor: Bir nehrin üzerin­de değirmenin yanında iki taraf karşılaştı. Rumlar o gün o kadar öldürüller, değirmen suyu olarak kan aktı. Un on­ların kanlarıyla öğütüldü. Sonunda galibiyet geldi. O gün Ümmü Hakim çadırın kımçısıyla yedi tane Rum'u Öldür­dü."[1221] Müellif şöyle diyor: Ümmü Hakim Haris b. Hişam'in kızıdır. İkrime b. Ebu Cehil'in karısıydı. îkrime Ecnad'm savaşında öldürüldü. Kadın dört ay ongun iddet bekledi. Yezid b. Ebu Süfyan onunîa nişanlanmıştı. Halid b. Said'de ona haber göndererek iddetini sormuş ve onunla nişanlan­mak istemişti. Ümmü Hakim Halit b. Said'le nişanlandı ve onunla evlendi. Mihri dört yüz dinar idi. Müslümanlar Suf-fer kalesine gelince, Halit Ümmü Hakim ile gerdeğe girmek istedi. Ümmü Hakim: "Bunu bu topluluk gidene kadar geciktirsen" dedi. Halit: "Nefsim bana bu toplulukta telef olacağımı söylüyor" de­di. Kadın:"Senden uzak olsun" dedi. Halit kadınla Ümmü Hakim'in kantarı diye isimlendiren kantarın yanında gerdeğe girdi. Sabahleyin gerdek kadına acı oldu. Halit arkadaşlarını yemeğe çağırdı. Yemeği bitirmemişlerdi ki Rumlar arka arkaya saflarını bağladılar. Onlardan eğitici olan biri ortaya çıkarak düello istedi. Ona karşı Ebu Cendel b. Süheyl [1222] çık­mak istedi. Ebu Ubeyde onu alıkoydu. Habib b. Mesleme karşı çıkarak onu öldürdü ve yerine döndü. Halit b. Said düelloya çıktı. Savaştı ve öldürüldü. Ümmü Hakim el­biselerini üzerine sıkıca bağladı. İleriye çıktı. Yüzünde has­talıklı bir hal vardı. Nehrin üzerinde savaş başladı. İki tarafda sabredip direndi. Kılıçların bazısı bazısını aldı. Her ok atışında, mızrak fırlatmada, taş atmada mutlaka kılıçlar demirin üzerine iniyordu. Erkekler çok telef oldular. O gün Ummü Hakim çadırının kamçısıyla yedi tane Rum'u Öl­dürdü." İbni Asakir, İbni Kesir "Esedül öabe'de" nakletmiş-lerdir.Bu senede Fitil [1223] savaşı oldu. O gün müslümanlar yirmibin kişi idi.Bu senede Ebubekir (r.a.) vefat etti. [1224] Ondört yılında Şam fethedildi. İbni Cerir şöyle diyor: "Ebu UbeydeŞam'a yürüdü. Halit b. Velid ordunun önünde gidiyordu. Rumlar "Bahan" diye isimlendirilen bir adamın etrafında toplanmışlardı. Ömer Halit'i azledip yeri­ne Ebu Ubeyde'yi komutan yapmıştı. Müslümanlar ile Rum­lar Şam'ın etrafında karşılaştılar. Şiddetli bir savaştan son­ra, Allahu Teala Rumlara yenilgiyi tattırdı. Rumlar Şam'a girerek kale kapılarını kapattılar. Müslümanlar Şam'a gelip kuşatmaya aldılar. Mancınıkla surları döverek yetmiş gün şiddetli bir kuşatma yaptılar. Şam valisinin o zaman bir çocuğu doğmuştu. Adam yemek yaptı ve o gün onunla uğ­raştı. Halit b. Velid uyumuyor ve uyutmuyordu. İpleri mer­diven şeklinde hazırladı. Akşam olunca o, Ka'ka' b. Amr, Mez'ur b. Adiy [1225] ve benzerleri öne çıkıp şöyle dediler:"Bizim surlar üzerinde tedbir getirdiğimizi duyduğunuz zaman bizim yanımızdan çıkın."Halit ve arkadaşları kalenin etrafındaki hendeğin yanına gelince, ellerindeki ipleri kalenin burçlarına attılar. Sırt­larında Hendekteki suyu geçmelerine yardım edecek tulum­lar vardı. Ka'ka' ve Mez'ur ellerindeki ipleri burçlara tuttur­dular. Burası Şam'ın en sağlam yeri idi. Surların üzerine bir çok kişi çıktı. Sonra tekbir getirdiler. Halit kale kapısının yanına indi. İki kapıcıyı öldürdü. Şehir ahalisinin hepsi yerlerine koştular. Ne olduğunu bilmiyorlardı. Her taraftaki adamlar, kendi yerlerinde uğraşıyorlardı. Halit kapıyı açtı. Arkadaşları içeri girdiler. Ebu Ubeyde ise başka taraftan an­laşma yaparak şehre girdi. Çünkü Ebu Ubeyde daha önce rumları anlaşmaya çağırmış, fakat onlar red etmişlerdi. Halit bunu yapınca Rumlar Ebu Ubeyde'den Halit ve ar­kadaşlarını kendilerinden alıkoyması şartı ile teslim olmuş­lardı, Ebu Ubeyde de onlarla anlaşma yaptı. Halit'in aldığı bölgeye de anlaşma maddelerini uyguladı."[1226] On beşinci senede Yermuk savaşı meydana geldi. Bu büyük ve meşhur bir savaştır. Rumlar bu savaşta yüzbinden fazia idiler. İbni Kelbi şöyle diyor: "Rumlar üçyüzbin idi. Müslümanlar ise Ebu Ubeyde'nin komutasında otuzbin idiler. Rum'lar beş veya altı kişiyi kaçmamaları için zincirlerle birbirine bağlamışlardı. Al-lahut eala onları yenilgiye uğratınca onlardan biri yermuk vadisine düşünce beraberindekileri de sürükleyip götürüyor­du. Öyleki sonunda vadiyi doldurdular. Rivayete göre vadi cesetlerle düzeldi. Atlar onları çiğnedi. Sayılamayacak kadar insan öldü. Müslüman komutanlardan bir cemaat şe-hid oldular.[1227] Vakidi'nin Cubeyr b. Huveyris'ten [1228] rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Yermuk savaşına katıldım. Demir sesinden başka birşey işitmedim. Sadece şöyle diyen bir çağrı işittim: "Ey müslümanlar topluluğu! Allah'ın günlerinden bir gün, güzel bir belaya uğratıldılar." Baktım ki bunu söyleyen Ebu Süfyan'dı. Oğlunun sancağı altında idi. İbni Musey-yeb'in [1229] babasından rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Yermuk günü bütün sesler kesildi. Müslümanlar Rum'larla savaşıyordu. Ancak şöyle diyen bir adamın sesi işitiliyordu:"Ey Allah'ın yardımı! Yaklaş" Başımı kaldırdığımda, bu­nun oğlunun sancağı altında duran Ebu Süfyan b. Harb ol­duğunu gördüm."[1230] Bu senenin sonun kadar Kadisiye [1231] savaşı oldu. Müs­lümanlar Sa'd b. Ebi Vakkas'ın komutası altında idiler. Müşriklerin komutası ise Rüstem'di. Müslümanlar yedi ile sekiz bin arasında idiler. Rüstem ise altmış bin kişilik ordu­ya sahipti. Ordularında yetmiş tane fil vardı. Allahu Teala müşrikleri yenilgiye uğrattı. Rüstem öldürüldü. Müslüman­lar büyük bir ganimet aldılar. Habib b. Sehban [1232] şöyle diyor: "O gün altın ve gümüş elde ettik ki adam şöyle demeğe başladı. "Sarıya karşılık be­yaz" Yanİ altına karşı gümüş."[1233] Taberi şöyle diyor: "Bir süvari ganimetten on ikibin pay aldı. Ganimetlar arasında altmış zira'a altmış zira' ge­nişliğinde bir sergi vardı. İpek, altın ve gümüşlerle süslen­mişti. Sa'd (r.a.) müslümanlara ganimetlerin beşte dördünü kendilerine dağıtma ve beşte birini Ömer'e gönderme tek­lifinde bulundu. Müslümanlar kabul edince beşte birlik bö­lümü Ömer'e (r.a.) gönderdi. Ömer (r.a.) ganimetleri pay­lara bölüp insanlar arasında dağıttı. Ali'ye (r.a.) düşen pa­yı Ali (r.a.) yirmi bine sattı. Müellif şöyle diyor: "İbni Şebibil Harrani'nin [1234] Ca-miul Funun kitabında şöyle gördüm: "Ali (r.a.) payım on-beş bin [1235] dinara sattı." Bu nakil gariptir. Birden fazla ki­şinin naklettiğine göre bir karışa bin karış miktanndaydı. Nakledildiğine göre müslümanlar Kisra'nın salonunun per­delerini yakınca, içinden bin [1236] mıskal altın çıkmıştır. On altı yılında celvela [1237] savaşı olmuştur. Bu savaşta yüzbin fars Öldürülmüştür. Müslümanlar büyük miktarda ga­nimet ve esir almışlardır. Ganimetin miktarı on sekiz mil-, yona ulaşıyodu. Şa'b'i den rivayet edildiğine göre otuz milyondu. [1238] Müslümanlar üçyıl içinde Kisra'nın memleketinin tahtına ve Kayser'in memleketinin tahtına sahip oldu­lar. Müslümanlar bu seferlerde benzeri görülmemiş şekilde altın, mücevherat ve ganimetler elde etmişlerdir. Bir çok şe­hir, kasır v.b. şeyler ele geçirmişlerdir. Bu senede Ömer (r.a.) Şam'a gitmiş ve Beytil Mukaddes'i açmıştır.[1239] Cabiye'ye giderek orada meşhur hutbesini vermiştir. Bir devenin üze­rinde idi. Başında başlığı ve sarığı yoktu. Kel kafası güneş­te parlıyordu. Bir koçun derisinin üzerinde yatıyordu. Ya­tağı buydu. Çantası içine lif doldurulmuş bir kadife veya bir kaplan derişiydi. Onu da yastık olarak kullanıyordu. Üzerin­de ise bir kısmı yırtılmış bir gömlek vardı.[1240]

Yirmi yılında Mısır ve Ünveı [1241] fethedildi. Bu. senede tüs-ter [1242] savaşı oldu. Tüster üzerinde müslümanlar bir sene ve­ya ona yakın bir zaman durdular. Tüsicr'den bir adam gele­rek komutan Ebu Musa el-Eş'ari'ye şöyle dedi:

"Sana girişi göstermem karşılığında Len\m malımı, ca­nımı ve çocuklarımı korumanı istiyorlar»." Ebu Musa ona bu güvenceyi verince adam:"Sana geniş bir ayrıntı getirecek akıllı ve yüzme bilen bi­rini benimle gönder" dedi. Ebu Musa (r.a.) onunla Meczee b. Sevr es-Sudisi'yi gönderdi. [1243] Meczee gizli su yolundan girdi. Bazen yüz üstü yatarak, yaklaştı ve şehre girdi. Yol­ları Öğrendi. Adam ona şehrin sahibi Hürmüzan'ı gösterdi. Meczee önce onu öldürmek istedi. Fakat Ebu Musa'nın benden habersiz birşey yapmayasm sözünü hatırlayıp vaz­geçti. Geri Ebu Musa'nın yanına döndü. Sonra otuzbeş ki­şi ile tekrar şehre girdi. Adamlar sanki suda yüzen ördekler­di. Şehre girip surlara çıkarak tekbir getirdiler. Surların üzerinde çarpışmağa başladılar, Meczee öldürüldü. Bunlar şehri fethettiler. Hürmüzan bir burca sığnıp orada savunma yaptı. Katade'nin Enes'ten (r.a.) rivayet ettiğine göre şöy­le diyor:"O gün, gün yarılanıncaya kadar sabah namazını kılma­dık. Bu namaza karşılık dünyanın hepsinin bana verilmesi, beni sevindirmezdi.Hasan'dan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Tüster iki sene kuşatıldı. Sonra Hürmüzan Ömer'in (r.a.) hükmü altına girdi. Sonra müslüman oldu ve şehirde kaldı."[1244] Yirmi bir yılında İskenderiyye fethedildi.[1245] Amr b. As yola devam ederek kıptilerle karşılaştı, şiddetli bir savaştan sonra onları yendi. Sonra onlarla Kanyon [1246] yakınlarında karşılaştı. Şiddetli bir savaş oldu. Sonra îskenderiyye'ye gel­di. Mukavvıs ona haber göndererek anlaşma istedi. Amr (r.a.) bunu red etti. Sonra ciddiyetle savaşarak, kılıç zo­ruyla şehre girdi. Şehirde bulunan Rum'ları ganimet aldı. Oraya müslüman askerler bıraktı. Bu haber Konstantin b. Hi-rakl'a gitti. Kendi özel adamlarından Manuel denilen biri-• ni üçyüz gemi ile oraya gönderdi. Bunlar gelip İskenderiy-ye'ye girdiler. Oradaki müslümanlari öldürdüler.[1247] Kurtulanlar kaçtı. Amr b. As tekrar onbeşbin askerle kaleyi kuşat­tı. Mancınıkları kurdu. Savaşa girişerek şehri bir kere daha fethetti ve kalesini yıktı.Müellif şöyle diyor: Bu senede Nihavend savaşı da ol­muştur. [1248] Bu savaşta Acemler kendilerini kaçmamaları için zincirlerle birbirlerine bağladılar. Müslümanlar saldı­rıya geçip eşi görülmemiş bir sekile onları öldürdüler. Öy­le kan aktiki, hayvanlar kanlara yapışıp kaldılar. Numan b. Mukarrin'in (r.a.) atı da kana yapışıp kaldı. Orada oklana-rak Öldürüldü. Kardeşi Suveyd b. Mukarrin onu elbisesine sardı ve sancağı Huzeyfe b. Yeman'a verdi. Fars'larla sava­şıldı. Müşrikler yenildiler ve dar bir boğaza girdiler. Bu bo­ğazda onlardan savaşta ölenlerin dışında yüzbin kişi öl­dü.[1249] Yirmi yedi yılında Muaviye Kıbrıs'a sefer yaptı [1250] Or­du ile gemiye bindi. Yanında Ubade b. Samit vardı.[1251] Ebu Cafer Taberi şöyle diyor: "Kıbrıs ahalisi cizye karşılığında anlaşma yaptılar." Bu senede Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh [1252] Afrika'ya sefer yaptı. [1253] Yanında Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr

Öldü."vardı. Müslümanlar ile Cercir Kayravan'a iki günlük mesa­fedeki Subeytile'de [1254] karşılaştılar.[1255] Cercir'in ikiyüz bin askeri vardı. Bir rivayete göre yüzyirmi bin kişi idiler. Müs­lümanlar ise yirmi bin kişi idi. İbni Zübeyr şöyle diyor:"Cercir yüz yirmi kişi ile bize saldırdı. Etrafımızı çevir­di. Baktım ki ben Cercir'den daha gayretliyim. Askerlerinin arkasında Cercir'i bir devenin üzerinde yanında iki cariye­si onu tavus kuşunun kanatlarıyla serinletirken gördüm. Onunla askerlerinin arasında boş bir alan vardı. Orada kim­se yoktu, İbni Ebi Sarh'ın yanına çıktım. Beni insanlara karşı tenbihledi. Müslümanlardan otuz süvari seçtim. Onla­ra "elbiselerinizin üzerine giyinin" dedim. Cercir'i gördü­ğüm tarafa saldırdım. Arkadaşlarıma:"Arkamı kollayın" dedim. Vallahi fazla geçmeden safla­rı yardım. Saflardan çıkarak ona doğru gittim. O ve adam­ları beni, ona gönderilen bir elçi sanıyorlardı. Ona yaklaşın­ca cercir durumu anladı. Devenin üzerine atlayarak kaç­mağa başladı. Arkadan ona kavuştum. Sonra onu yaraladım ve yere düştü. Sonra kılıçla ona vurdum ve öldürdüm. Ba­şım bir mızrağın ucuna taktım ve tekbir dağıldılar. Bizde on­ların sırtlarına bindik. Bazıları:

"Ganimet ve esir alın" dediler.[1256] Bu savata süvarinin ganimetlerdeki payı otuzbin dinara ulaştı. [1257] Bu senede Abdullah b. Amir İstehri hükmü altına alarak fethetti. [1258] Öldürüp esir aldı. Öncelerin başında Ubeydullan [1259] b. Ma'mar [1260] et-Teymi vardı. Her biri Peygamberi (s.a.v.) rüyada gördüler. İstahr'da büyük bir savaş vardı. [1261] Ubeydullah b. Ma'mar öldürüldü. İbni Amir eğer bu belde­ye galip gelirse, kan şehrin kıpısından akıncaya kadar Öldü­receğine yemin etti. Müslümanlar şehri aldılar. Ne tarafa dönseler müslümanlar orada bulunuyordu. İbni Amir'in kendisi de öldürmeğe katıldı. Fakat kan bir türlü şehrin ka­pısından akmadı. Ona:"Halkı bitirdin" denildi, İbni Amir kanın şehrin kapısın­dan çıkması için su dökülmesini emretti.Man'cid, s. 24'de şöyle diyor: "İstahr: İran'da bir şehii-dir. Ebu Musa el-Eş'ari fethetmiştir. Miladı 643'de."Otuz üç yılında Karin Bazağıs [1262] ve Herat'dan [1263] büyük bir topluluk topladı. Kırkbin kişi ile yola çıktı. Abdullah b. Hazim el-Selmi de [1264] dörtbin savaşçı topladı. İki taraf sa­vaşa başladı ve Allahu Teala Abdullah b. Hazimi galip ge­tirdi. Abdullah öldürdü ve esir aldı.[1265] Otuz yedi yılında Haris b. Mürre el Fihri Hind topraklar rina sefer düzenledi. Mukranı [1266] ve Kandabil [1267] beldeleri­ni geçti. Kiyha [1268] dağlarına vurdu. Birçok ganimet ve esir aldı. Fakat bir boğazda sıkıştırıldı. O ve beraberindekilerin hepsi Allah yolanda öldürüldü.[1269] Kırkdört yılında Mihleb b. Ebi Safre de Hind toprakla-, rina sefer düzenledi. O da Kandabil'e yürüdü. Düşmanı kı­rıp geçirdi. Barış yaptı, ganimet aldı. Bu sefer onun ilk sa­vaşlarıdır.[1270] Kırkbeş yılında Abdullah b. Suvar el-Abdi Kiyka dağla­rına sefer düzenledi.[1271] Ganimet aldı ve barış yaptı."[1272] Elli yılında Sinan b. Selme b. Muhik yine Kiyka'ya se­fer düzenledi. Karşısına büyük bir düşman ordusu çıktı. Sinan şöyle dedi: "Müjde size. İki güzellikten biri ile karşı karşıyasınız. Ya cennet, veya ganimet." Allahu Teala galibiyeti ona verdi. Müslümanlardan sadece bir kişi şehid oldu.[1273] Altmış üç yılında Akabe b. Nafi Kayvaran'dan hareket ederek susul aksaya kadar geldi. [1274] Ganimet aldı ve barış yaptı. Geri dönerken Kuşeyle ile karşılaştı. Kusey-le hristi-yandı. Savaş yapıldı ve Akabe ve arkadaşlarının hepsi şehid edildi. Sonra Akabe'nin halifesi Züheyr b. Kays el-Bel-vi [1275] Kuşeyle ile savaş için yola çıktı. Allah Kuseyle'yi öl­dürdü ve askerlerini yenilgiye uğrattı. Onlardan büyük bir kitle öldürüldü.[1276] Seksen dört yılında Musa b. Nusayr Avre'ye beldesini [1277] fethetti. Burası Fasta'dır. Öldürdü ve esir aldı. Öyleki esir­lerin sayısı rivayete göre elli bini buldu. Bu senede Muhammed b. Mervan [1278] Ermenistan'a [1279] se­fer düzenledi. Onları yenilgiye uğrattı. Bütün kiliselerini ve köylerini yaktı. Bu seneye yakma senesi denildi.[1280]

Mu'cemul Buldan: 1/278'de şöyle diyor: "Avrebe: Endülüs'te bir şe­hirdir."

Buradaki bilinmemekten maksad, adaletinin bilinmemesidir. Zatı bilini­yor. Ümeyyeoğullanndaki en hayırlı emirlerdendi. Abdülmelik onu Cezire'ye atamıştı. Cihada gayret sarfetti. Cezire'nin haricilerini öldürdü. Cezair ile İr­miniyye arasındaki beldelerin hepsini dolaştı. Güçlü biriydi. Yüzbir yılında öldü, Ümeyyeoğutlannın son sultam Mervan el-Himar'ın oğludur.

Seksen yedi yılında Kuteybe Buhara civarına sefer düzen­ledi. Orada büyük bir savaş yapıldı. Allahu Teala müşrikle­ri yenilgiye uğrattı. Müslümanlar büyük miktarda malı ga­nimet aldılar. Bu sende Musa b. Nusayr Mağrib'in valisi iken oğlu Abdullah'a [1281] Serdaniye'ye [1282] sefer düzenletti. Abdullah orayı fethederek esir ve ganimet aldı.Yine kız kardeşinin [1283] oğlu Eyyüb b. Habibe [1284]Mantu-ra'ya sefer düzenletti. O da ganimet ve esir aldı. Bu sefer­de esirlerin sayısı otuz bine ulaştı. Bu senede Müslime b. Abdülmelik sefer düzenleyerek Kamikam ve Buhayratul Fursan'ı fethetti. Bu seferde de öl­dürdü ve esir aldı. Bu senede Allahu Teala islam için büyük fetihler nasip etti.[1285] Seksen sekiz yılında Rumlar büyük bir ordu topladılar. İslam beldelerine yöneldiler. Mesleme onlara karşı çıktı. Al­lah onları yenilgiye uğrattı. Onlardan birçoğu öldürüldü. Müslümanlar Cursemu [1286] ve Tavane'yi fethettiler.Bu sende Kuteybe b. Müslim [1287] sefer düzenledi. Karşı­sına Türkler, Suğdar ve Fenğane ahalisi çıktı. Başlarında Çin melikinin kızkardeşinin oğlu vardı. Rivayete göre sayıları ikiyüzbine ulaşıyordu. Kuteybe onları kırıp geçirdi. Büyük bir savaş oldu.[1288] Seksen dokuz senesinde Musa b. Nusayr oğlu Mervan'a susul aksaya sefer düzenletti. Bu seferdeki esir sayısı kırık-bine ulaştı.[1289] Doksan senesinde Kuteybe vanzanhudah'a ikinci seferi düzenledi. Belde ahalisi Kuteybe'ye karşı Türklerden yar­dım istediler. Allahu Teala onları yenilgiye uğrattı, toplu­luklarını dağıttı. Bu sende Kuteybe Horasan'daki Talikan beldesinin ahalisiyle çarpıştı.[1290] Onlardan büyük bir kesi­mi öldürdü. Meliklerinin ihanet edip, sözünü bozmasından dolayı dört fersah boyunca sıra şeklinde onlardan adam as­tı.[1291] Muncid: s. 262'de şöyle diyor: "Semerkand: Özbekistan Cumhuriyetinde çoğunluğu müslümanların oluşturduğu bir şehirdir."Doksan üç senesinde Kuteybe b. Müslim büyük bir ordu ile aniden Semerkand'a [1292] yürüdü. Oraya gelince Semerkand ahalisi Kuteybe'ye karşı Şaş [1293] ve Ferğane [1294] sultanından-yardım istediler. Onlar da yardım etmek ve müsiümanlara karşı çıkmak için harekete geçtiler. Müslümanlar için gece­lemeye karar verdiler. Kuteybe bunu haber aldı. Süvariler seçerek Salih b. Müslim komutasında Türklerin yoluna giz­ledi. Gece yan Türkler gelince, gizlenenler yerlerinden çı­kıp saldırdılar. Benzeri görülmemiş şekilde savaş yapıldı. Türklerden çok azı kurtuldu. Bazıları şöyle diyor:"Onlardan bir topluluğu esir aldık. Onlara sorduk, şöy­le dediler:"Siz bizden sadece sultanın oğlu veay bir kahraman ve­ya bir büyük öldürdünüz." Biz başları salladık. Değerli ve büyük malları topladık ve sabahleyin Kuteybe'ye gelerek olanları aktardık." Sonra Suğd [1295] ahalisini mancınık atışı­na tuttu. Savaşta diretti. Bazıları şöyle diyor:"Yüzbin adam, hazineler ve putların süsleri üzerine onunla anlaşma yaptılar. Önce red ettiler. Sonra Kutey-be'nin önüne getirildi. Put büyük bir kasır gibi idi. Kutey­be putun yakılmasını emretti."Kim onu yakarsa helak olur" dediler. Kuteybe:"Ben onu ellerimle yakacağım" dedi. Ateş istedi, tekbir getirerek elleriyle onun ateşini tutuşdurdu. Sonra alevlendi. Yandıktan sonra, geriye kalanlar arasından çıkan altın ve gü­müş çivilerin mikan ellibin miskata ulaştı. Sonra oraya kardeşi Abdullah'ı tayin etti. Şöyle dedi:"Şehrin kapısından giren bütün müşriklerin ellerini bağ­la. Yanında demir veya bıçak gördüklerini öldür. Onların şe­hirde gecelemelerine izin verme."

Sonra Kuteybe Merv'e döndü.[1296] Doksan dört senesinde Allahu Teala îslama büyük fetih­ler nasip etti. Cihad Ömer'in dönemindekine benzer şekle dönüştü.[1297] Doksan beş senesinde Mağrib valisi Musa b. Nusayr Mısır'a geldi. Endülüs'ü fethettikten sonra eline geçen esir ve ganimetten [1298] Velid'e gönderdi. Endülüs'ün fethinde çok uzun ve garip [1299] olaylar başından geçti. Bir rivayet şöyle diyor:"Musa b. Nusayr Endülüs'ün en son kalesine ulaştı. Rumlar onunla savaşmak için toplandılar. Aralarında büyük bir savaş oldu. Savaş uzadı. Müslümanlar bir iki dolaştılar ve yenilmeye yüz tuttular. Musa b. Nusayr çadırını emret­ti çadırı açıldı. Kızları ve haremi görülecek hale geldiler. Kendisi iki saffın arasına geldi. însanlar onu gördüler. Son­ra ellerini kaldırdı. Ağlamakla beraber Allahu dua ve yalva­rışta bulundu. Duasmı uzattı. Önünde kılıçların kını kırıldı ve savaşmaya söz verildi. Sonuçta Allahu Teala zafef nasip etti."Leys b. Sa'd şöyle diyor: "Musa b. Nusayr oğlu Mervan'ı bir ordu ile gönderdi. Oğlu yüzbin esir ile döndü. Kardeşi­nin oğlunu bir ordu ile gönderdi. O da yüzbin esir ile dön­dü. Endülüs'ü fethedince yânına bir adam geldi ve:"Benimle birilerini gönder, sana bir hazine göstereyim" dedi. Musa onunla birilerini gönderdi. Adam bir yere gidip:"Buradakileri çıkarın" dedi. Adamları çıkarınca, akılla­rını alacak kadar yakut ve inci içiı.rlen çıktı.Altın işlemeli bir halı, altın zincire dizilmiş yakut ve inciler vardı. Belkide berberiler bunları buldular, fakat ta-şıyamadıklarından, gidip balta getirip parçalara ayırmış­lardı. Musa b. Nusayr Endülüs'ü fethedince Kuzey Afrika'ya döndü. Döndüğünde altmış küsur yaşındaydı. Dünyayı önünde sürüklüyordu. Emretti. Mücevherler, altınlar, değer­li elbise ve mallar, Süleyman'ın (a.s.) yüzbin dinar değerin­deki sofrası araba ile taşındı. Süleyman b. Abdulmelik bu­na kızarak, sofraya bir milyon dinar vererek, onu aldı.

Bir rivayette şöyle diyor: "Yezid bu sırada Musa b. Nu-sayr'a şöyle dedi:"Ailen ve kölelerin için ne kadar hazırladın?" Musa:"Çok" dedi. Yezid:"Bin olur mu?" dedi. Musa:"Bir milyon olur" dedi. Yezid:"Sen de bunun üzerinde mi duruyorsun? Kendi elinle ken­dini tehlikeye atıyorsun. İzzet ve saltanatın üzerinde devam etmeyecek misin, eğer bunu verirsen bununla rızahk alırsın, vermezsende sen izzetinlesin" dedi. Musa:"Eğer bunu istiyorsan, olur. Fakat ben Allah'ı tercih et­tim. Çıkmak istemiyorum." dedi. Birgün Süleyman'a şöy­le dedi:"Kardeşin Velid'e yeşil zümrütten bir kap gönderdim. İçerisine süt konulunca içinde beyaz kılı görebi!iyorsun"Son-ra elde etiği mücevherler ve zümrütleri saymağa başladı. Öy-leki Süleyman'ın aklı başından gitti."Doksan sekiz senesinde Yezid b. Mihleb b. Ebi Safra [1300] Taberistan'a [1301] sefer düzenledi. Ondan anlaşma istediler. Kabul etmedi. Sonra şiddetli bir savaş oldu ve Allahu Teala müşrikleri yenilgiye uğrattı. Her sene yediyüzbin ödenme­si şartyla anlaşma yapldı. Ayrıca bundan başka mal ve he­diyeler de anlaşmaya dahil edildi. Sonra müşrikler sözlerin­den dönünce, Yezid tekrar döndü. Onlara hükmünü kabul et­tirmek için aylarca savaştı. Savaşçıları öldürdü. Onları iki fersah boyunca astı. Onlardan onikibin kişiyi Gürcan [1302] vadisine sürdü ve orada öldürdü. Kanlarının üzerine su akıttı. Bunun üzerine oturup yemek yedi. Böyle yapacağı­na daha önce yemin etmişti."[1303] Müellif şöyle diyor: "Bu senede Halife Süleyman b. Ab-dülmelik Şam ve Cezire'ye karadan yüz yirmi bin kadar ki­şiyle sefer düzenletti. Mısır ve Mağribe'de denizden [1304] bin gemi ile sefer düzenletti. Hepsinde de komutan Mesleme b, Abdülmelik idi. Mesleme ordusuyla Konstantiniyye'ye yü­rüdü. Yanına rehber olarak tlyon'u almıştı. Ondan ihanet et­meyeceğine dair söz ve güvence almıştı. Halici geçip Kons-tantiniyye'yi kuşattılar. Ahali fidye vermek istedi. Mesle­me fethedip hükmü altına almadan başkasını kabul etmedi. Ahali:"Bize İlyon'u gönder. O bizden biridir. Bizi anlar." de­diler. Mesleme gönderince ihanet ettiler. Mesleme:"Onu bana verirseniz emniyette olursunuz" dedi. Onu tes­lim ettiler. İlyon çıktı. Şöyle dedi:"Şehri teslim etmeye söz verdiler. Fakat teslim etmedi­ler.[1305] Taki onlardan uzaklaşasın." Mesleme:"İharın hepsini kendisine vereceğine dair sözler verdi. İl­yon içeriye girerek tacı giydi. Dışarıdan yiyecek taşınması­nı emretti. Ambarları doldurdular. Mesieme'ye haber gelin­ce, odusuyla tekra döndü. İlyon:"Rum meliki vefa ile satılmaz" diye haber gönderdi. Mesleme otuz ay şehri kuşattı. İnsanlar ölü ye pislikleri yemeğe başladılar. Büyük bir sıkıntı çektiler. Ömer b. Ab-dülaziz halife olunca kuşatmayı kaldırmalarına izin ver­di."[1306] Yüzyirmi bir senesinde Mervan*b. Muhammed sefere çıkarak Beytüs serîr .kalesine vardı. [1307]'Rumları'öldürdü, esir ve ganimet aldı. Sonra ikinci bir kaleyi kuşattı. Orada* da öldürüp esir aldı. Sonra Ğumeşk kalesine girdi.[1308] Ora­da sultanın tahtı vardı. Sultan kaçmıştı. Sonra ahali senelik bin adam ve yüzbin bıçak üzerine Mervan ile anlaşma yap­tı. Sonra Erz [1309] toprakları ve Batran beldesine girdi. Onlar­da Tornan beldesinin ahalisi de Mervan'la anlaşma yaptılar. Sonra Misdar ve başka yerleri fethetti.[1310] Yüz kırk iki yılında isbehdeb ve Taberistan sözlerini bozdular. Beldelerindeki müslümanları öldürdüler. Hazim b. Huzeyme, Ebu Hasib Merzuk ve başkaları müslümanla- nn yardımına koştular. Kaleyi kuşattılar. Kuşatma uzadı. Du­rum böyle devam ederken Merzuk arkadaşlarına:"Beni dövün, başımı ve sakalımı tıraş edin" dedi. Bunu yaptılar, mervuk gidip İsbehbad'a katıldı. Isbehed kale kı­pısını ona açtı. Yanına girince:"Kalbimin senden yana olduğu gerekçesiyle beni itham edip bana gördüğün şeyleri yaptılar" dedi ve ondan yana ol­duğunu bildirdi. Askerlerin gizli yanlarım ona gösterdi. İs-behbed ona güvendi ve onu kendine yaklaştırdı. Kalenin kaKamil'de Avmik ol­duğu söyleniyor. Tarih'ul-İslam: 3/26.pisi taş idi. Durmadan İsbehbed'e nasihat ediyordu. Sonun­da İsbehbed onu kapı muhafızlarından biri yaptı. Onda is­tediğini görmüştü. Sonra Merzuk askere belli bir geceyi yazdığı bir oku askerlerine attı. O gecede kalenin kapısını açacaktı. Sonra dediğini yaptı. Askerler kaleye giirdiler. Savaşçıları öldürüp kadın ve çocuklarını esir aldılar. İs­behbed yüzüğündeki zehiri emerek Öldü.[1311] Müellif şöyle diyor: "Bu senede Endülüs valisi Abdur-rahman b. Muaviye b. Hişam b. Abdülmeîik [1312] Hristiyan-lara eman ve güvence yazısı yazdı. Yazıda şöyle diyordu:"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu eman, mer­hamet, kanların korunma ve akıtılmama yazısıdır. Bunu Keremli komutan, büyük sultan, büyük şeref ve genel hayır sahibi Abdurrahman b. Muaviye, komutan, ruhban ve baş­ka beldelerden onlara tabi olanlara yazmıştır. Kaşkale aha­lisi ve valileri yüklendikleri sorumlukları yerine getirdikle-' ri müddetçe, sözlerini bozmayacaklarına dair söz verdikle­ri müddetçe, onbin evkiye (bir evkiye on iki dirhemdir) al­tın, onbin rıtıl gümüş, onbin baş seçkin at, onbin baş katır, bin tane zırh, bin tane tolga, koru ağaçtan bin tane mızrağı her sene verirlerse emanda olacaklardır. Ne zaman birini esir aldıkları, bir müslümanı öldürdükleri veya ihanet ettikleri sa­bit olursa, yaptıkları anlaşma onların aleyhine döner." Eman yazısını kendi eliyle yüzkırk iki yılının safer ayından baş­lamak üzere beş yıllık müddetle yazdı.Başa torunu Hakem b. Hişam b. Abdurrahman [1313] geçin­ce, Rumlar elde edemedikleri yerleri istemek için sözlerini bozdular. Hakem hazırlanarak kuzey sare dağını geçti. Rumlar önünden kaçarak Samura'ya [1314] toplandılar, iki ta­raf arasında meydana gelen savaşta müslümanlar galip gel­diler. Kafirler yenilip Samura şehrine girdiler ve kaleyi tahkim etmeğe başladılar. Samura gerçekten büyük bir şe­hirdir. Müslümanlar mancınıklarla şehri kuşatarak fethetti­ler. Çoğu caddelerine hakim oldular. Askerler ganimetler­le muşğul oldular. Rumlar şehrin bir tarafına sıkıştılar. Son­rada son bir gayretle çıkıp birçok kişiyi öldürdüler. Ha-kem'in bu savaşı en büyük savaşlardan biridir. Fakat bu sa­vaşta ihtiyat elden bırakıldı. Rumlar barış istediler. Hakem kabul etmedi. Sonra kar yağışı korkusundan dolayı şehirden çıktı.Ertesi sene en büyük hazırlığını yaptı. Samura'ya yürü­dü, öldürüp esir aldı. îki ay büyük bir uğraştan sonra şehre girdi. Akşama kadar kılıçlan konuşturdular. Müslümanlar geceyi surların üzerinde geçirdiler. Sabah oluncada baliğ kimseyi bırakmadılar."Razi Endülüs savaşlarında şöyle diyor: "Samura'da öl­dürülenler üçyüzbin kişi olarak sayılmıştır. Bu haber Rum sultanına ulaşınca Hakem'e haber gönderek eman istedi. Ha­kem dedesinin koyduğu şartlara Kurtuba'nm doğusundaki bir şehirde Kubbe yapımında kullanılan bir toprağı, onları alçaltmak ve İslam'ın şerefini yükseltmek için taşımalarını ve bu kırmızı topraktan iki kubbe yapmalarını şart koştu. Bu iki kubbe şimdi ortasında biraz siyahlıkla duruyorlar. Alla-hu Teala bu yüce himmete rahmet etsin. Dini yüceltmelerin-*den, İslam için gayret göstermelerinden dolayı onları rahme­tine yaraşır şekilde mükafatlandırsın.Bu zikrettiğimiz Hakem'in soyundan olan Abdurahman b. Muhammed, Nasır [1315] diye bilinen kişi, Endülüs'ün başı­na geçti. Beldeleri uygun hale getirip yanlışları düzeltince-ye kadar savaşa devam etti. Rum melikleri onunla yakınlaş-tılar. Nasır onlara haraç bağladı. Onlara koştuğu şartlar­dan birisi de; on ikibin kişinin Kurtuba'ya bir fersah uzak­lıktaki Zehra [1316] şehrini yapmalarıydı. Bu şehri askerlerinin oturması için yaptırıyordu. Bu üçyüz yirmi beş yılında ol­du. Elli buçuk yıl başta kaldı zamanının çoğu, savaş cihad, gönderilerek seriyyeleri hazırlamakla geçti. İbni Ebi Fey-yad'ın tarihinde naklettiğine göre; onun başta bulunduğu müddetçe kendisine ayırıp, kendisiyle ilgilendiği günlerin sayısı on dört olarak sayılmıştır.Yüzelli yılında Esnadesis Hicrat ve Sicistan halkıyla ri­vayete göre üçyüzbin savaşçı ile yola çıktı. Horasan'ın ge­neline hakim oldu. Hazim b. Huzeyme ona karşı çıktı. îki ofr du savaşa başladı. Her iki taraf ta direniyordu. Sonra müs-lümanlar yaptıkları bir hile ile galip geldiler. Onlardan yet-mişbini öldürüldü, on küsur bini esir edildi. Esnadesis kaçmaya kalkıştı. Kuşatmaya alarak onu ele geçirdiler.[1317] Yüz ajtmışbeş yılında Harun b. Halife Saife'ye sefer düzenledi. Rum beldelerine daldı. Ordusuyla beldeler fethe­derek Konstantiniyye halicine kadar geldi. Sonra Rum kra­liçesi ile senede yetmiş bin dinar ödemeleri şartıyla üçyıl-hk anlaşma yaptı. Savaşta elde ettiği ganimet ve esirleri ya­nında getirdi. Müslüman esirleri kurtardı. Ganimetlerde sa­yılamayacak kadar hayvan vardı. Öyleki bir deve bir dirhe­me, bir zırh bir dirheme, yirmi kılıç bir dirheme satılıyordu. Düşmandan ellibine yakın kişi öldürüldü.[1318] Ikiyüz otuz yılında Yahya b. Ali el-Esmeni [1319] Rum top­raklarına sefer düzenledi. Konstantiniyye'ye yaklaştı. Bin köyü yaktı. Onbin kişiyi öldürdü, yirmi bin kişiyi esir aldı.İkiyüz yetmiş yılında Rumlar yüzbin kişi ile Tarsus'a gir­diler.[1320] Onlara karşı Yazamanül Hadim harekete geçti. Rivayete göre onlardan yetmiş bin kişiyi öldürdü. Melikle­rini öldürdü. Haçların haçını onlardan aldı. Bu "Siyerin Nübela" kitabında nakledilmiştir.İkiyüz doksan yılında Zürafe'nin [1321] oğlu Tarsus'tan ha­reket ederek, Rum topraklarına girdi. Antakyaya kadar ge­lip orayı fethetti.. Beşbine yakın kişi öldürdü. Onların bir­kaç katını esir etti. Müslümanlardan dörtbin kişiyi esirlik­ten kurtardı. Sayılamayacak kadar çok mal ganimet aldı. Öy­leki bir atlının ganimet payı bin dirhem tutuyordu.[1322]

Beşyüz beş yılında Fransızlar bağdavin ile birleştiler. Sur şehrini kuşattılar.[1323] Ağaçtan üç tane kule yaptılar. Bu kurIeler surlardan yetmiş zira' yüksek idi. Her kulede bin kişi var idi. Kuleleri surlara yaklaştırdılar. Müslümanlar odun de­metlerini hazırlayarak surlardan çekildiler. Kaleler surlara yanaştırılınca, odun demetlerini tutuşturup kulelerin etrafı­na attılar. Fransızları ok atışına tutarak inmelerini engelle­diler. Kule tutuştu ve kuledeki adamların çok azı hariç, hepsi öldüler. Sonra diğer iki kuleye de katran dökerek yaktılar. Uzun olaylar aralarında yaşandı.[1324] Beşyüz kırküç yılında üç melik beytül mukaddese gele­rek ölüm namazı kıldılar. Sonra Akka'ya [1325] döndüler. As­kerleri arasında yediyüz bin dinar para dağıttılar. İslam beldelerine saldırmaya azmettiler. Şam ehlinin bundan ha­beri yoktu. Şam'da onbin süvari ve altmışbin yaya asker var­dı. Müslümanlar çıkıp hristiyanlara karşı savaştılar. Karşı­larında yüz otuz bin kişilik bir orduvardı. İlk gün Allah yo­lunda ikiyüz kişi öldürüldü. İkinci gün yine çıktılar. Müs­lümanlardan yine bir cemaat şehid oldu. Fransızlardan ise sayılamayacak kadar çok adam Öldü. Beşinci gün Gazi Ata­bek zengi yirmibin atlı ile oraya kavuştu. Kardeşi Nureddin Mahmut da ona yardımcı olarak oraya geldi. Şam'da gün­lerden beri ağlama ve yalvarışlar devam ediyordu. Os­man'ın mushafı Şam camisinin ortasına çıkarıldı. Kadın ve çocuklar başlarını açarak gürültü ediyor ve ağlıyorlardı. Allahu Teala onlara yardım etti.Fransızların arasında beyaz sakallı bir papaz vardı. Bir eşeğe binmiş ve boynuna bir haç asmıştı. Elinde de iki ta­ne haç vardı. Fransızlara Mesih bana Şam'ı alacağımı vadetti. Kimse geri döne­mez." diyordu. Fransızlar onun etrafında toplandılar. Müs­lüman beldesine yöneldiler. Müslümanlar onu görünce ni­yetleri doğrulandı. Papaza saldırarak, öldürdüler. Eşeğini-de öldürdüler. Haçları yaktılar. Güzel sonuç geldi. Allahu Teala onları yenilgiye uğrattı ve birçoğu öldürüldü.[1326] Beşyüz elli yılında Nureddin cihada hazırlandı. Şam'da cihada hazırlık çağrısı yapıldı. Cihad teşvik edildi. Çeşitli olayları görmüş adamlar, alimle ve salih kimselerin hepsi ka­tıldılar. Nureddin Banyasa gelerek orayı kuşattı. Kılıç zoruy­la burayı fethetti. Sonra Fransızlar Banyasın meliki Hanf-ray'a yardım etmek için yola çıktılar. Hanfray bir kalede bu-lunuyodu. Fransız meliki ordusuyla müslümanları gafil av­ladı. İslam ordusu geri çekildi. Fransız ordusu Banyasa gir­di. Müslümanlar surların yıkılışını ve kalenin harap edilme­sini görünce, oradan ümitlerini kestiler.[1327] Nureddin'e Fransızların Taberiye yakınlarında olduk­ları haberi geldi. Hızla yolunda devam etti. Fransızlar onla­rın topluluğunu görünce, atlarına koştular. Dört bölüğe ay­rılarak müslümanlara saldırdılar. Nureddin ve yanındaki kahramanlar atlarından inerek onları ok yağmuruna tuttular. Sonunda galibiyet geldi. Kafirlerden bazıları öldürüldü. Bazıları esir edildi. Onlardan sadece on kişi kurtulabildi. Müslümanlardan sadece iki kahraman şehid oldu. Bunlardan biri Fransız'ların dört cesur adamını öldürdü ve şehid oldu. Müslümanlar bu büyük zaferle sevince boğuldular. Esirler ve atlar Şam'a getirildi. Güzel hayaller kuruldu. Öncüler zırhlı ve miğferli olarak'atların üzerinde idiler. Ellerinde ise sancakları vardı. Halk gözyaşlarıyla Nureddin'e dualar et­tiler.[1328] Beşyüz elli üç yılında halife Abdul Mümin b. Ali [1329] Mağrib'den yaklaşık yüzbin kişi ile sefere çıktı. Mediye [1330] şehrine gelip kuşattı. Denizden ve karadan yedi ay kuşatıl­dı. Çünkü şehir kalesi çok sağlamdı. Rivayete göre surları­nın genişliği altı atın yanyana geçebileceği kadardı. Şehrin çoğu tarafıda denize bitişik idi. Sonra orayı eman ile aldı. Fransızlar kışın gemilere binerek Sakaliyye yegelmek iste­diler. Fakat çoğu boğuldu. [1331] Beşyüz elli dört yılında Abdulmümin yüzbin atlı ile Af­rika beldelerine yöneldi. Askerlerin hepsinin kaydı yanın­da bulunuyordu. Yanlarındaki esnaf sanatkar ve hizmetçilerle sayı katlanıyordu. Bu büyük toplulukdan yollarda zi­raat bölgelerinden geçiyordu. Bir başak bile kırmıyorlardı. Komutanlarının heybetinden bunu yapamıyorlardı. Çadır ve çarşıları iki fersaha kadar uzanıyordu. Hepsi de tek imamın arkasında bir olsun kimse namazdan geri kalmıyordu. Ab-dulmumin Afrika'ya girdi ve girdiği yerleri fethetti.[1332] Beşyüz elli dokuz yılında Fransızlar ile Sultan Nureddin arasında büyük bir savaş oldu. Bu savaşta Fransızlardan onbinden fazla insan öldürüldü. Birçoğu esir alındı. Esirler arasında Antakya valisi ve başkaları da vadi.[1333] Beşyüz altmış dokuz yılında Fransızlar aniden İskende-riyye'ye saldırdılar. Yanlarında bin beşyüz at vardı. Altı bü­yük gemi, kırk yelkenli gemi ve ikiyüz de kayık vardı. Sı­nır bölgesinin ahalisi onlarla savaşmak için karşı çıktılar. Müslümanlara yaptıkları bir saldırı ile surlara kadar geldi­ler. Müslümanlardan ikiyüzden fazla kişi şehid oldu. Sabah olunca İskenderiyye'ye saldırdılar. Üç tane kuleye benzeyen mancınık ve üç tane de normal mancınık kurarak sakaliye-den getirdikleri siyah taşlarla şehri dövmeye başladılar. Zorlayarak surlara yaklaştılar. Fransızlar İskenderiyye eh­linin cesaret ve kahramanlığını gördüler. Sultan Salahaddin Fakus'ta iken, ona bir haber gönderil­di. Salahaddin orduyu hemen harekete geçirdi. Savaş devam ediyordu. Üçüncü gün müslümanlar beldenin kapısını ele ge­çirdiler. Fransızları bir gaflet anında sıkıştırdılar. Mancınık­ları yaktılar. Ciddiyetle savaşa giriştiler. Savaş ikindiye kadar sürdü. Allahu Teala galibiyeti müslümanlara verdi. Müşriklerin çoğu öldürüldü. Müslümanlar namaz için şehre döndüler. Akşam vaktinde tekbir getirerek Fransızlar çadırlarında saldırdılar. Kuşatıp hepsini teslim aldılar. Ya­yalardan çoğu öldürüldü. Müslümanlar denize girerek bazı gemileri batırdılarv e yaktılar. Geriye kalanlar ise kaçtı. Düşman öldürülen, esir alman ve boğulanlar arasında kal­dı. Üçyüz tane atlıları bir tepenin başında toplandılar. On­larda esir alındılar.Müslümanlar büyük bir ganimet elde ettiler.[1334] Beşyüz seksenüç yılında Sultan Selahaddin çeşitli belde­lere haber göndererek müsîümanlan cihada çağırdı. Tabe-riyye'ye yürüyerek, orayı fethetti. Fransızlar adam toplaya­rak hazırlandılar. İslam beldelerine yöneldiler. Sultan Sala-haddin onlara karşı askerlerini düzene soktu. Sabah, ak­şam onlara karşı durdu. Müslümanlar onikibin atlı ve biraz­da yaya askerden oluşuyordu. Rivayete göre Fransızlar ise seksen bin atlı ve yayadan oluşuyordu. Fransızlar Hittin dağına sığındılar. Müslümanlar her taraftan onları kuşattı­lar. Kumis kaçtı. Savaş devam etti. Fransızlar çembere alın­mıştı. Çoğu esir alındı. Bunlar arasında Melik Kuyyi, kar­deşi Cefri, Cübeylin sahibi, Nafray, Keşk'in [1335] sahibi Ubur-nus arrat, İskenderiyye'nin sahibinin oğlu ve başkaları var­dı, tmadul Katip şöyle derken ne güzel söylüyor:"O gün ölüleri gören, hiç esir alınmamış diyordu. Esir­leri gören ise hiç kimse öldürülmemiş diyordu."Sultan o gün onlardan Salbut haçını onlardan aldı. Haç yakut ve mücevherlerle süslenmişti. Altından bir kabın içinde idi. Kadı İbni Ebi Asrun Şam'a girdiğinde Salbut haçı aşağılanmış olarak önünde duruyordu. Büyük bir savaş olmuştu. Eldeki esirler Şam'da bir dinara satıldı. Bazı fakir­ler bir esiri bir ayakkabıya sattılar. Bunu niye yaptığı soru­lunca:"Onları alçaltmak istedim" demiştir. Bazılarının nakle­ttiğine göre Harran'da karşılaştıkları bir adam elindeki bir çadır ipi ile otuz küsur esiri onları alçaltmak için peşinden sürüklüyordu.Bu savaş hakkındaki imamın kitabı halifeye ulaştı. Şöy­le diyordu:"Allah'ın verdiği nimet ile Rebiülahin ayının yirmi üçü perşembeden diğer perşembeye kadar müjeyi veriyoruz. Bu yedi gece ve sekiz günde olanlar oldu. Perşembe günü Taberiye fethedildi. Cuma ve Cumartesi Fransızlar dize getirildi. Öyle bir şekilde kırıldılarki, bundan sonra belleri­ni düzeltemezler. Perşembe günü ay sonu geldi. Akka eman ile fethedildi. Orada İslam'ın bayrağı dalgalandı. Orası bel­delerin arasıdır. Kazıklar sahibi îrem'in [1336] kardeşidir" ya­zısına devam ederek şöyle diyor:

"Ölü ve esirler otuz binin üzerine çıkmaktadır."Sultan Melik Adile bu büyük zafer ulaşınca ordusuyla Mı­sır'dan yola çıktı. Yafa ve Mecdele uğrayarak oralır fethet­ti. Sayılamayacak kadar çok mal ganimet elde etti. Sonra Al-lahu Teala Naşire, Safuriyye, [1337]Kaysuriyye [1338], Nabulus, [1339] Gule [1340] kalesinin fetihlerini nasip etti. Sultan Sela-haddin Tibnin'e [1341] yürüyerek, fethetti. Sonra Sayda'yı fet­hetti. Sonra Beyrut, Cubeyli [1342] fethetti. Sonra Askalan'a [1343] yürüdü ve kuşattı. Savaş ve mancınıklarla sıkıştırdı ve ora­yı aldı. Sonra Remle, Daram [1344] Gazze ve Beyti Cibrin'i ise eman ile aldı.Sonra Mansur'a yardım etmek için Beytil Mukaddes'e yürüdü. Receb ayının yarısında, batı tarafından saldırdı. O zaman orada altmış bin savaşçı vardı. Müslümanlar şiddet­li bir şekilde savaştılar. Fransızlar eman istediler. Belli şartları kabul ettirdikten sonra onlara eman verdi. Yetişkin erkekler için on dinar, kadınlar için beş dinar, çocuklar için iki dinar kararlaştırdı. Bunu veremeyenlere kırk gün müd­det verildi. Sonra veremezse köleleştirilecekti. Bunu kabul ettiler. Paralar toplandı. Yediyüzbin dina toplanmıştı. Bun­ları askerler arasında dağıttı. Otuz bin kişi parayı ödeyeme-diler. Onları da köleleştirdi. Onları dağıttı. Müslüman esir­lerden yirmi bin kişiyi kurtardı. Onların yanmda Fransız kral­larından daha yüksek rütbede olan patriği çıkardı. Mescid-i Aksa domuzlarla doldurulmuştu. Bir bölümün-di ise askerler vardı. Orayı abdesthaneye çevirmişlerdi. Mihrabını yıkmışlardı. Müslümanlar hemen orayı temizle­meye başladılar. Güzel sergiler serdiler, lambalar astılar. Şa­ban ayının dördünde insanlara cuma hutbesi, orada verildi. Selahaddin Kubbetü's-Sahra'da namaz kıldı. Allahu Te-ala'nın Ömer'den (r.a.) sonra ikinci fethi kendisine nasip et­mesinden dolayı sevinçli idi. Fransızlar sahranın üzerine ki­lise yapmışlardı. Mescidin durumunu düşünerek, orayı mez-bahane yapmışlardı. Sultan Muzaffer Takiyüddin gelerek, orayı gül suyu ile yıkadı. Yerlerini kendi elleriyle sildi. Duvarlarını yıkadı ve güzel koku sürdü. Beyt'ül Mukaddes doksan bir sene hristiyanlann elinde kaldıktan sonra Alla­hu Teaİa orayı onlardan kurtardı [1345] Beşyüz seksen dört yılında Sultan Selahattin kültlerin ka­lesine yürüdü. Askerleri Frenk köylerinin yıkımına ve tah­ribine göndedi. Ağaçlarını kesti. Sonra Antartus'a [1346] yürü­yerek orayı fethetti. Ordanda Cebele'ye [1347] yürüyerek, orayı iki saat içinde tes­lim aldı. Sonra lazkiye'ye yürüdü. Kuşatmaya aldı. Günler süren kuşatmadan sonra orayı fethetti. Oradan çokça gani­met elde etti. Oradan da Antakya'ya yürüdü. Oranın sahibi Burnus barış yapmak istedi. Sultan onunla barış yaptı. Oradan Sihyena'a [1348] yürüdü. Burası sağlam bir yerdi. Dağın eteğindeydi. Sadece bir tarafında kazılmış hendeği vardı. Uzunluğu altmış zira' idi. Taşa kazılmıştı. Araka arkaya üç sura vardı. Kalenin üzerinde dalgalanan bayrakta haç var­dı. Müslümanlar görününce kurarak orayı üç gün içinde eman ile aldılar. Sultan çocuklarını ve askerlerini göndere­rek, bölgedeki bütün kaleleri fethetti. Palatumıs [1349] kalesi, Cemahir kalesi, Bekasa [1350], Suğr, [1351] Şurmaniye, Dirbuşak, Bağras [1352], Berzuye [1353] kaleleri gibi. Berzuye kalesi beş-yüz yetmiş küsur zira' yüksekliğindeydi. Çünkü yüksek bir. dağın başındaydı ve etrafı vadi idi.Melik adilin kardeşi Mısır askerleri ile Tibnin'i kuşatı­yordu. Düşman saldırılarına karşı beldeleri korumaya duyar­lı idi. Sadettin Kumeştit Kent'in kuşatmasıyla görevlendi­rilerek ona yaklaşmıştı. Sonunda ahalide çekilen büyük kıt­lık ve açlıktan dolayı şehri teslim ettiler. Sonra Sultan Şev-bek [1354] eman ile teslim etti. Oradan Safed'e [1355] yürüdü. Kar-

deşi Adil de oha kavuştu. Kuşatma Şevval ayının sekizine kadar devam etti. Sonunda eman ile alındı. Sonra Kukeb [1356] kalesine yürüdü. Kuşatmaya alarak, eman ile fethetti. Bütün bunlar bir senede oldu. Müslümanlar için çok bereketli bir sene idi.[1357] Beşyüz seksen beş yılında Frenkler Sur şehrinden topla­narak Akka'ya yöneldiler. Ruhbanlar, keşişler,, papazlar ve meşhur adamlar toplandılar. Beytül mukaddes için üzül-dükleriniifae etmek için siyah elbiseler giydiler. Kudüs pat­riği onları yanına alarak frenk beldelerini dolaşmağa, onları savaşa teşvik etmeğe başladılar, isa'nın (a.s.) ve Muham-med'in (s.a.v.) resimlerini çizdiler. Resimde Muhammed (s.a.v.) İsa (a.s.) ile dövüşmüş ve onu yaralamıştı. Bunu gezdikleri yerlerde teşhir ettiler. Bu olay Frenklere çok ağır geldi. Onlar için adam ve mal topladılar. Onlarla birlik­te olan bazılarının naklettiğine göre Büyük Roma'ya kadar gidip dolaştılar. Biri şöyle diyor:"Çıktığımızda harp gemisi erimiş altın ve gümüş ile dol­du" İbni Esir şöyle diyor:"Zorluk ve zilet ile kara ve denizden yola çıktılar. Eğer Allahu Teala müslümanlara lütufta bulunmamış olsaydı, "Eskiden Şam ve Mısır müslümanlarınındı" denilecekti.[1358] Recep ayının yansında Akka'ya geldiler. Orayı kuşattılar. Müslümanların oraya girmesine imkan kalmadı. Sultan Salahaddin ve müslümanlar geldiler. Aralarında birçok savaş oldu. Bir savaşta sultanın kardeşinin oğlu Takiyuddin sağ kanattan Frenklere bir saldırı düzenleyerek onları yer­lerinden çekilmek zorunda bıraktı. Takiyuddin onların yer­ine yerleşti. Akka ile bağlantı kurdu. Müslümanlar şehre gir­diler. Sultan Salahaddin gerekli sayıda adam v e ihtiyaçları şehre soktu.Şaban'in yirmisinde Frenkler istişare için toplandılar. Şöyle dediler:"Yarın müslümanlar ile savaşalım. Belki onlara yadım gelmeden önce, onlara galip geliriz" Müslüman askerlerin çoğu o zaman hazır değildi. Bazısı Antakya'yı korumak için oradaydı. Bazısı Trablus'a karşı Humus'taydı. Bazısı Sur'da idi. Mısır askerleri ise İskenderiyye ve Dimyat'ta idi­ler. Frenkler sabahleyin savaşa hazırlandılar. Sultan Salahad­din hazırlıklı değildi. Frenkler çekirge sürüsü gibi her. tara­fı doldurmuşlardı.Tek adam gibi saldırdılar. Müslümanlar yenildi. Bazıları direndi ve şehid oldu. Sonra Sultan Sala­haddin geriye dönen bazı müslümanlar ile Frenklere saldır­dı. Frenkİerden büyük bir kitleyi öldürdüler. Bir çoğunu esir aldılar. Ölü sayısı onbin idi. Sultan emrederek onların ceset­lerini Frenklerin su içtiği nehre attırdı. İmad el-Katib şöyle diyor: "Müslümanların yaptği acayip işlerden biri de yüzbin kişiyi püskürtmeleridir. Onlardan biri:"Otuz kişi öldürdüm." Biri:"Kırk kişi öldürdüm" diyordu. Yer onların ölülerinin kokusuyla kurudu. Karışıklık meydana geldi. Sultan Salahad­din bunu engellemeye çalıştı. Sultana Frenlerin sıkıştırıl­masının bırakılmasını ve buradan gidilmesi, tavsiye edildi. Sultan askerleriyle Harrube'ye girdi. Frenkler Akka'yı kuşattılar. Akka'da bulunanlar hergün çıkıp Frenklerle savaşıyorlardı. Şevval'in yarısına kadar böyle devam etti. Adil Mısır askerleriyle oraya ulaştı. Yanında kuşatma alet ve gereçlerini de getirmişti. Safer ayına girilirken kış bitmiş­ti. Sultan Salahaddin'e yardım geldi. Harrube'den Akka'ya hareket etti. Müslümanlar ile Frenkler arasındaki savaş sekiz gün aralıksız devam etti.Alman Kralı Frenkİerden daha çok sayıda ve daha güç­lü bir ordu ile yola çıktı. Beytül Mukaddesin müslümanlar tarafından alınması, onun zoruna gitmişti. Asker toplayarak İslam beldelerine doğru yola çıktı. İkiyüz altmış bin kişi idi­ler. Kral Antakya yakınlarında bir nehirde yıkanmak ister­ken, bir adamın göğsüne bile ulaşmayan bir yerde boğuldu. Yerine oğlu geçti. Allah'ın kudreti onları yolda iken rezil et­mişti. Onlardan sadece bin kişi Akka'ya ulaştı. Diğerleri ge­ri memleketlerine döndüler. Giderken yolda gemileri battı. Allah'a şükür onlardanda kurtulan olmadı.Müslümanlar ile Akka'daki Frenkler arasında savaş de­vam etti. Frenk'lere kara ve denizi dolduruncaya kadar uzak Cezayir'den deniz yoluyla yardım geliyordu. Sultan Sa­lahaddin'e de yardım geliyordu. Frenkler'in papazı Frenk'le­re her şeyi yasaklamıştı. Kilisüeri kapatmış, kendisi giyin­miş, askerlere demir elbiseler giydirmişti. Şehri fethedince-ye kadar b»- »* olacaklarını onlara söylemişti. Birgün gaf­let anında ^karak surlarda ve çadırlarda askerleri telef et­tiler. Sultan Salahaddin saldırıya geçerek onları kılıçtan geçirdi. Her ölüye bir ok saplanarak, sonra toplandı. Oniki-bin beşyüz tane ölü vardı. Arkadaşlarına katılanlardan top­lam olarak ölenler ise kırk bin kişi idi.Başka bir seferde Frenkler yine saldırıya geçtiler. Bu seferde onlardan altıbin küsur kişi öldürüldü. Bununla be­raber yine de sabrettiler. Akka için ağaçtan iki kule yaptı­lar. Her kulede yedi tabaka vardı. Sağlam ağaçlar, her biri yarım kantar ağırlığında çivilerle yapmışlardı. Her kule demir ve derilerle kaplanmıştı. Ayrıca sirkeye batırılmış ke­çe ile sardılar. Ayrıca mancınığın atışlarına karşı korunma­sı için iplerden ağlar yaparak üzerine geçirmişlerdi. Her kale surlardan üç tabaka daha yüksekti. Her bir katmanda sa­vaşçılar olduğu halde surlara yanaştılar.Müslümanlar Akka'dan ümitlerini kestiler. İbni Nuhas denilen Dimeşki:"Bırakın onlara mancınıkla ben atış yapayım" dedi. Ona mancınığı hazırladılar. O zaman Karukuş Akka'nın hakimi di. Dimeşki ondan gerekli aletleri istedi. Kaleyi kuşatınca-ya kadar mancınıkla atış yaptı. Sonra üzerine katran attı. Sonra:"Allahu Ekber" diye bağırdı. Dumanlar yükseldi. Müs­lümanlar coştular. Müslümanlar Akka'dan çıktılar. Frenk-ler kendilerini kuleden atıyorlardı. Tutuşmuş yanıyorlardı. Müslümanlar örtüleri ve adamları yaktılar. Frenklerin azmi kırıldı. Sonra toplanıp, başında büyük bir demir olan büyük, koç şeklinde bir alet yaptılar. Bunun da şehrin surlarına vurup yıkacaklardı. Aleti sürüp surlara yaklaştırınca, alet ağırlığından dolayı kumlara saplandı. Oradan çıkarmaktan aciz kaldılar. Frenkler bir gün surlardaki bir burcu yıkı­yorlar, müslümanlar ise orayı gece kapatıyorlardı. Tarih kitaplarında anlatıldığı gibi aralarında uzun mücadeleler geçti. Akka'nın kuşatması iki yıl sürdü. Bu müddette Frenk-lerden ölenlerin toplamı yüz bin idi. Sonra Akka'daki müs-lümanları açlık ve kıtlık zora soktu. Savaşmaktan bıktılar. Frenklere bir miktar para veerek Sultan Salahaddin'in habe­ri olmadan Akka'dan çıktılar. Akkayı Frenkler'e teslim et­tiler.[1359] Beşyüz seksensekiz yılında Sultan Salahaddin ile Frenk'ler arasında barış yapıldı. Bunu istemeyerek yap­mıştı. Barış anlaşmasına Remle'nin sahibi de gelmişti. Sul­tan Salahaddin'e şöyle dedi:"Senin yaptığmı kimse yapmadı. Denizden bize gelen as­kerleri saydık. Altiyüz bin idi. Onların onda biri bile mem­leketlerine dönmediler."Beşyüz doksan bir senesinde Tulaytele Sultanı Alfonsa Mağrib'deki halife Yakub Mansur'a şu mektubu yazdı:"Yerleri ve gökleri yaratan Allah'ın adı ile. Salat ve se­lam efendimiz, Allah'ın ruhu ve kelimesi peygamber İsa'ya olsun. Zeki ve akıllı kimselere senin Hanif milletinin lide­ri olduğun gizli değildir. Ben de Hristiyan milletinin lide­riyim. Endülüs'teki ileri gelenlerin rahatlarına düşkün olduk­larını, halkı ihmal ettiklerini ve rezil, perişan olduklarını bi­liyorsun. Ben ise onları kahrederek zehirliyorum. Beldeyi yı­kıyor, çocuk ve kadınları esir alıyorum. Erkekleri ise öldü­rüyorum. Gücün yetiyorsa onlara yardım etmemeye özrün yoktur. Size göre Allahu Teala sizden bir kişinin on kişi ile savaşıp kaçmamasını farz kılmıştır. Şimdi ise Allahu Teala sizde zayıflık olduğunu bildi ve yükü sizden hafifletti. On kişi öldürüyoruz. Bundan kaçınmaya ve engellemeye gücü­nüz yetmiyor. Bana ulaştığına göre sen savaşmaya çıkmış­sın. Bizzat kendin savaşa katılıyorsun. Ardarda senelerce sa­vaşıyorsun. Bir adam ileriye, bir adam geriye atıyorsun. Bilmiyorum acaba kork mu seni bu hale getiriyor, yoksa Rabbinin sura vadettiğine inanmıyor musun?Sonra bana şöyle söylendi: "Sen denizi geçmek için va­sıta bulamıyor muşsun?" Sana rahat olanı söyleyeyim. Sen­den özür dileyerek söylüyorum. Sözlerine, güvencelerine ve çokça rehinlerine vefa göster. Bana kölelerinden bir cema­atı gemi ile gönder, ben senin tarafına geçeyim. İstediğin yer­de seninle savaşayım. Eğer savaşı sen kazanırsan, büyük bir ganimet, çokça hediyeler senin önüne gelecektir. Eğer ben kazanırsam, yüce elim senin üstünde olacaktır. O zaman iki milletin de lideri olmayı haketmiş olurum." Onun bu mek­tubu Yakub'a ulaşınca, mektubu yırtıp parçaladı. Bir parça­sının üzerine şöyle yazdı:"Onlara geri dön. Onlara arkası kesilmeyen bir ordu ile geliyoruz. Onları oradan alçaltılmış ve küçültülmüş olarak çıkaracağız. Cevap duydukların değil gördüklerin olacaktır." Sonra insanları cihada çağırdı. Askerlerini topladı. Zikak Sibtih'e [1360] geldi. Gemileri getirerek askerlerini bindirdi. Yüzbin maaşlı askeri ve yüz bin de gönüllü askeri vardı. Hepsi karşıya geçtiler ve Zellake denilen yere vardılar. Al-fonso ile ikiyüz kırık bin askerle ona karşı çıktı. Yapılan sa­vaşta Allahu Teala dinine yardım etti. Alfonso çok az sayı­daki askerle kurtularak Tulaytele'ye sığındı. Müslümanlar sayılamayacak kadar çok ganimet elde ettiler. Aifonso En­dülüs yarımadasının hepsine hakim olmuştu. Valilerini ise kahretmişti. Her tarafını emri altına almıştı. Fakat Allahu Te-ala onu yenilgiye uğrattı.Bu savaşta Öldürülen Frenklerin sayısı yüz kırık altı bin idi. Otuz bin kişi ise esir alınmıştı. Yüz elli bin çadır, sek­sen bin at, yüzbin katır, dörtyüz bin eşek ganimet alınmış­tı. Develeri olmadığı için bunlarla yüklerim taşıyorlardı. Di­ğer mal, mücevher, kumaş v.b. ise sayılamayacak kadar çok idi. Bir esir bir dirheme satılıyordu. Bir kılıç yarım dirheme, bir at beş dirheme, bir eşek bir dirheme satılıyor­du. Ganimetler müslümanlar arasında paylaştırıldı. Müslü­manlar ganimetlerle zengin oldular. Alfonso ise en kötü halde memleketine vardı. Başını traş etti. Haçını indirdi. Öcünü alıncaya kadar yatırmamaya, kadınlara yaklaşmama­ya ve ata binmemeye yemin etti. Adalar ve diğer bölgelerden adamlar toplamaya başladı. Birincisinden daha büyük bir ordu topladı. Meydana gelen savaşta Yakub onu yine yendi. Arkasndan Tulaytele'ye ka­dar geldi. Tulaytele'yi kuşattı. Şehri mancınık atışına tuta­rak sıkıştırdı. Şehri fethetmekten başka yolu yoktu. Alfon-son'un annesi, kızları, hanımları Yakub'un yanına gelerek önünde ağladılar. Şehri kendilerine bırakmasını istediler. Ya­kub onlara iyilikte bulunarak, şehri onlara bıraktı. Geriye döndü. Ganimetleri paylaştırdı. Alfonso ile bir müddetliği-ne anlaşma yaptı.[1361] Altıyüz on yedi yılında Berellus [1362] savaşı oldu. Sultan Kamil ile Frenkler arasında büyük bir savaş oldu. Melik Ka­mil onlardan onbin kişi ölürdü. Mallarım ganimet al-dı.Frenk'ler yenilerek Dimyat'a ekildiler.[1363] Altıyüz kırk yedi yılında Frenk'ler Dimyat'a saldırdılar. Şehri kuşattılar kapılar kapandı. Sultan Salih Necmeddin'e bir mektup yolladılar. Sultan Nansura'ya [1364] gelmişti. Ora­da uyuşturucu bir ilaç içmiş, doktor ise: "Onu sıkmayın ve uyandırmayın" demişti. Mektup gelin­ce, Sultan'a ulaştırmadılar. Dimyat'm sokaklarında Sulta­nın öldüğü yayıldı. Halk paniğe kapıldı. Aç, çıplak, yalm ayak Dimyat'tan çıktılar. Kadın ve çocuklarıyla şaşkınca do­laşıyorlardı. Araplar onları uyardılar, bazılarını yanlarına alıp korudular.Bu senenin Zilkade ayında meşhur Mansura savaşı oldu.Frenkler yola devam edip sultanın dehlizine kadar gelmiş­lerdi. Askerlerin öncüsü Fahreddin b. Şeyh karşı çıktı. Öl-dürülünceye kadar savaştı. O ölünce müslümanlar yenildi. Sonra tekbirler getirerek, geri dönüp saldırdılar. Frenkler-den büyük bir bölümünü Öldürdüler.

Altıyüz seksen yılında Frenkler Mansura'yâ saldırdılar. Karşılarında Mısır ordusu vardı. Frenkler yardım kesildiği için yenilmeye yüz tutmuşlardı. Melikleri Fransis gecenin başında atına binip Dimyat'a ulaşmak istiyordu. Müslü­manlar bunu öğrendiler. Frenkler Nilin üzerine çam ağacan-dan büyük bir köprü yapmışlardı. Savaş başlarken, köprü­yü yıkmayı unuttular. Müslümanlar gece köprüden geçerek onların tarafına ulaştılar. Çadırları ve ağırlıkları olduğu gi­bi duruyordu. Yollarına devam ettiler. Müslümanlar gece bo­yunca onları kuşatarak bazılarını öldürdüler, bazılarını esir aldılar. Frenkler Ebu Abdullah'ın minyesi denilen bir köye sığındılar. Orada tahkimat yapmaya başladılar, Müslüman­lar etraflarını çevirdi. Müslümanlar onların gemilerin için­dekilerle birlikte ganimet aldılar. Fransis'in yanında Fe-renk kahramanlarından beşyüz süvari toplanmıştı. Fransis Minye'nin meydanında oturdu. Tavaşi Reşid ve Seyfeddin b. Kaymeri'yi istedi. Onlar gelince, onlardan kendisi ve yanındakiler için eman istedi. Onlar da ona ve yanındakile­re eman verdiler. Geriye kalan Frenkler kaçtılar. Müslüman­lar onları takip ederek çembere aldılar. Saldırılarla Frenk­ler yok edildi. İki kişiden başka kimse kalmadı. O ikisi de atlarını denize sürdüler ve boğuldular.Müslümanlar Frenklerden sayılamayacak kadar çok ga­nimet âldılar. Fransis küçük bir gemiye bindi. Müslüman­lar gemilerle onun etrafında idiler. İçinde doğu tarafındaki gemilerde davul zurna sesleri ile bayram yapılıyordu. Batı yakasındaki askerler ise coşku ve sevinç ile bu büyük zafe­ri kutluyorlar ve esirleri iplerle sürüklüyorlardı. Esirler arasında melikler ve asil kimseler vardı. Esirler sayılınca yir­mi küsur bin kişi oldukları görüldü. Ölüler yeryüzünü kap­lamıştı. Benzeri görülmemiş bir gün idi. O gün müslüman-lardan yüz kişi bile öldürülmemişti.Melik Muazzam Fransis, melikler ve asiller için yeni elbiseler yaptırıp hediye etmişti. Fransis hariç hepsi elbise­leri giydiler."Benim memleketim Mısır'ın sahibinin memleketinin değerindedir. Onun elbisesini nasıl giyeyim." dedi. Ertesi gün Sultan büyük bir ziyafet verdi. Fransis yine gelmedi."Benimle askerlerinin yanında alay etmek için çağırıyor. Bu mümkün değil" dedi.Sultan Muazzam esirleri getirtti. Saral sahibi olanları ayırdı. Diğerlerinin boynunun vurulmasını emretti. Fransi-si Tavaşi Subeyh'in evinde hapsederek ona ikramda bu­lundu. Sultan Melik Muazzam b. Salih öldüriilünceye kadar orada kaldı. O öldürülünce Hisamuddin b. Ebi Ali bıraktı­ğı işi aldı. Ondan Dimyat'ı müslümanlara teslim etmesini is­tedi. Ona beşyüz dinar verdi. Onu bir katıra bindirdiler. Ordunun önüne koyarak Dimyat'a yürüdüler. Oraya varın­ca Dimyat'ın kalesinde müslümanlar tekbir ve tahlil getiri­yorlardı. Dimyat'taki Frenkler ise gemilere kaçtılar. Fran­sis'in korkusundan yüzü sarardı. Emir Hisamuddin şöyle de­di:"İşte Dimyat bizim oldu. Bu adam ise bizim esirimiz O Hristiyanlarm lideridir. Bizim mahkememizi gördü. Masla­hat gereği bırakılmaması gerekir." Fakat Melik Muiz bıra­kılmasını istedi ve:"İhanet edeceğini sanmıyorum" dedi. Onu bir Rum ge­misine bindirip gönderdiler.Nakledildiğine göre Hisamuddin ona yanındaki askerle­rin sayısını sordu. Fransis şöyle dedi:"Yanımda hizmetçi, sanatkar ve tüccarlar hariç yüz otuz dokuz bin beşyüz asker vardı."[1365] Altıyüz yetmiş üç yılında Sultan Melik Zahir Sis'e [1366] yü­rüdü. Oradanda Derbende [1367] geçti. Orayı fethetti. Ayaş, Ezane [1368] ve Massise'yi [1369] aldı. Ordu orada bir ay kaldı. Ora­da bir çok kişiyi öldürdüler. Bir çoğunu esir aldılar. Gani­met elde ettiler.[1370] Altıyüz doksan dört yılında İzzeddin Aybek Akram Mı­sır'dan bir ordu ile Nube'ye [1371] yürüdü. Üçyüz altı yanında idi. Dunkule'ye [1372] ulaştılar. Oranın meliki üstün bir şekil­de ellerinde savaş aletleriyle onlara karşı çıktı. Üzerlerinde zırh yoktu. Müslümanlar onları ok yağmuruna tuttular. Düşman yenildi. Onlardan bir çoğu öldürüldü. Bir çoğuda esir alındı. [1373] Nube'ye otuz bir yılında sefer düzenlenmişti. Abdullah b. Ebi Sarh beşbin atlı ile sefer yapmıştı. Sonra Hi-şarn'ın zamanında sefer düzenlendi. Fakat fethedilemedi. Sonra Mansur'un zamanında sefer düzenlendi. Sonra Tekin Zeki, sonra Mısır'ın sahibi Kafur, Nasirud devlet b. Heme­dan, sonra Sultan Salahaddin'in kardeşi Turan şam sefer dü­zenlediler.Müellif şöyle diyor: "Altıyüz seksen yılında müslüman-ların moğollar ile bir savaşı olmuştur. Onlarla çok savaşlar olmuştur. Çoğunlukla da moğollar galip gelmiştir. Bu savaş onîarla sultan Mansur Kalavun arasında Mengutemur b. Hülağu vardı. Müslümanlar ise bunun yansı kadar idiler. Çok şiddetli bir savaş oldu. Uzun asırlardan beridir ilk defa böy­le bir savaş oldu. Günün başında Moğollar baskın idiler. Müslümanların sol kanadını bozguna uğrattılar. Sağ kanat-da zorlanıyordu. Sultan ise merkezde az bir topluluk ile eşi görülmedik şekilde direniyordu. Müslümanlardan çoğu ye­nilip kaçtılar. Moğollar ise onların peşine düştüler. Ta Hu­mus gölüne kadar vardılar. Humus'a ulaşanlar ise şehrin ka­pısı kapalı olduğundan dolayı çoğunluğu öldürüldü. Müslü­manlar bir hat oluşturdular. Belli başlı komutanlar sultanın direnişim görünce gayretle moğoüara döndüler. Hamle üze­rine hamle yaptılar. Saldırılar birbiri ardına devam etti. So­nunda Moğollar kırılıp geçildi. Mengutemur yaralandı. On­lardan büyük çoğunluğu öldürüldü. Kaçan müslümanların peşinden giden bölük geri döndüğünde müslümanların ken­di adamlarının peşinde gittiklerini ve onları öldürdüklerini, sultanın ise merkezde yanında sadece bine yakın kişi ile di-rendiğni görünce, onu Öldürmek için saldırıya geçtiler. Sul­tan onlara büyük bir deriniş gösterdi. Allahu Teala büyük bir

galibiyet verdi. Moğollar önünde yenildiler. Takip edip ço­ğunu Öldürdü. Sultan Şam'a döndü. Ellerinde mızraklar, uçlarında moğolların kelleleri ve önünde esirler vardı. Ger­çekten büyük bir gün idi.[1374] Altiyüz seksen sekiz yılında Trablus fethedildi. Sultan Melik Mansur, yanında Şam ehlinden birçok kimse ile yo­la çıktı. Trablus'a Rebiül Evvel ayının sonunda geldi. Şeh­re ondokuz tane mancınık kurarak, yöneltti. Cemaziyela-hir'in dördünde şehir fethedildi. Şehirdekilerin hepsini ölü veya esir olarak ele geçirdi. Mallar ganimet alındı. Kadın ve çocuklar esir edildi. Yiyecek ve stoklara el konuldu. Trab­lus yüz elli üç yılından beri Frenkler'in elinde idi. Müslü­manların elinden alan Frenk Sancabil orayı yedi yıl kuşat­tıktan sonra alabilmişti. Daha önce Muaviye zamanında fethedilmişti. Sonra Sultan şehrin yıkılmasını emretti. Son­ra da oraya yakın yerde yeni bir şehrin kurulmasını emret­ti. Şimdi mevcut olanı, yeni yapılandır."[1375] Altiyüz doksan yılında Akka ve Frenklerin elindeki di­ğer sahil şehirleri fethedildi. Frenklerin Şam bölgesinde bir tek taşları bile kalmadı. Rebiülevvel ayının başında Şam'a kuşatma aletlerinin hazırlanmasını isteyen mektup geldi. "Allah yolunda savaşanlar Akka'ya diye Şam'da çağ­rı yapıldı. Akka ahalisi yanlarında bulunan müslüman tüc­carları öldürmüşlerdi. Mancınıklar Şam'dan çıktı. Halk mancınıkları çekiyordu. Yanlarında alimler, hocalar, fa-kihler ve Şam askerleri vardı. Sultanul Eşref Salahaddin Ha­lil b. Melik Mansur Kalavun Mısır askerleriyle yola çıktı. Or­dular Akka'ya geldiler. Rebiülahir ayının dördüncü günü, perşembe günü şehir kuşatıldı. Mancınıklar kuruldu, kuşat­ma şiddetlenince Frenkler arkalarını dönüp kaçtılar. Geri­lere binip deniz savaşına giriştiler. Onlardan sayılamayacak"kadarı öldürüldü. Davullar güneşin doğuşu ile hep birden çal­dı. Üçyüz saldın yapılmıştı. Surlara İslam bayrağı dikildi. Müslümanlar gerçekten çok ganimet elde ettiler. Sultan-şehrin yıkılmasını emretti. Şehir yıkıldı. Sur ve Sayda şehir­lerini de teslim aldı. Sultan Sur'a bir komutan gönderdi. Ora­nın da kalesi yıkıldı. Sur kenti beşyüz onsekiz yılından be­ri Frenklerin elinde idi.Akka'yı ise Sultan Salahaddin Yusuf Frenklerden al­mıştı. Sonra Frenkler geriye dönüp şiddetli bir kuşatma ile kuşatmışlardı. Sultan onları çembere alarak bir müddet ora­dan uzak tutmağa çalıştı. Kuşatma otuz yedi ay. sürdü. So­nunda şehir halkı kuşatmadan bıktı. Sultan Salahaddin'in ha­beri olmadan şehri Frenklere teslim ettiler. Halk oradan çıktı. Frenkler oraya yerleştiler. Salahaddin Halil onların elinden tekrar alıncaya kadar, şehir onların elinde kaldı. [1376]Altiyüz doksan bir yılında Rum kalesi fethedildi. Orayı-da Sultan Eşref kılıçla fethetti. Otuzüç gün süren büyük bir kuşatmadan sonra almayı başardı.[1377] Müellif şöyle diyor: "Zikrettiğimiz savaşlar arasında ra-vilerin rivayet ettikleri savaşlar vardır. Meşur birinin üze­rindedir. Meşhur olmayanlar ise zikredilemyecek kadar çoktur. Eğer müslümanlarm doğu ve batıda yaptıkları savaş­lar araştırılacak olursa yüz cilt kitaba sığmaz. Özellikle İs­lam Medine'yi münevvereden çıkıp kılıçla ufukları bu ka­darını burada zikretmemizin sebebi, kılıçların gölgesinde ra­hatça yaşayanlara, müslümanlarm tarihteki kahraman, cesur ve atak adamlarının dinlerini korumak için sarfettikleri ça­bayı, bu yolda karşılaştıkları sıkıntıları, şehir ve kaleleri fet-hedilirken tattıklarını anlatmaktır.Şüphesiz Allah iyilik yapanların ecrini zayi etmez. O bi­ze yeter. Dost olarak Allah yeter, yardımcı olarak yine o ye­terlidir.

 

33.Kuvvet Ve Cesaretin Övülmesi, Korkak­lığın Ve Acziyetin Yerilmesi, Bunların Hakikatinin Açıklanması, Tedavisi, Se­leften Bazı Cesur Ve Kahraman Kişiler

 

1267- Her ki sahihte de Rasurullah'ın (s.a.v.) şöyle de-diğ sabittir:"Kuvvetli mümin zayıf müminden daha iyi ve Al­lah'a daha sevimlidir. Sana faydalı olana bütün iyilikler­de hırslı ol, Allah'tan yardım dile ve aciz olma.[1378]

Bunun dışında da Rasulullah'ın (s.a.v.) korkaklıktan Al­lah'a sığındığı sabit olmuştur.

1268- Yine iki sahihte de Enes'in (r.a.) şöyle dediği sa­bittir:"Rasulullah (s.a.v,) şöyle diyordu:"Allah'ım acizlik ve tembellikten, korkaklık, zayıflık ve cimrilikten sana sğınırım. Kabir azabı[1379] ölüm ve diriliş fitnesinden sana sığınırım.[1380]

1269- Buhari'nin Enes'den (r.a.) yaptığı rivayetinde şöyle diyor:"Ben Rasulullah'a (s.a.v.) hizmet ediyordum. O'nu şöy­le derken işitiyordum:"Allah'ım! Korkudan, üzüntüden, acizlikten, tem­bellikten, cimrilikten, dehşetten, dinin eğriliğinden ve adamların galibiyetinden sana sığınırım[1381]Hadiste geçen "dinin eğriliğinden" terimi dinin şiddetli olması ve taşımasının ağırlaşmasıdır.Rasulullah'ın (s.a.v.) duasında korku ve hüznü birleştir­mesi ne güzeldir. Çünkü (hadiste geçen) "hemm" çeşitli hal­lerde meydana gelen korkudan ibarettir. Hüzün ise genellik­le üzüntüden ibarettir. Yine acizlik ile tenbelliği de çok gü­zel birleştiriyor. Çünkü acizlik, zenginin gücünü istenilen yönde kullanamaması zayıflığıdır. Tembellik ise bedenin, kullara gerekli olan şeylere ait olan zayıflığıdır. Cimrilik ve korkaklığı da... Çünkü cimrilik: Mala karşı cömertliğin olma­masıdır. Korkaklık ise savaşta kişilere karşı müsamahanın ol­mamasıdır. (Aynı şekilde) din eğriliği ve kişilerin (fikirleri­nin) galibiyetini de. (güzelce birleştiriyor.) Çünkü din eğri­liği şiddetli bir önemle batılın galip gelmesidir. Kişilerin (fi­kirlerinin) galibiyeti sağlam hükümleri mahvetmek suretiy­le zahirin (mana) istila edilmesidir. Bunda (yani bunun böy­le olmasında) bir acaiplik yoktur. Bu (gibi sözler), Rasulul­lah'ın (s.a.v.) Cevami'ul-Kelim (az sözle çok şey ifade etme özelliği olan sözler) cinsinden sözlerdir.

1270- Aynı şekilde Buharı ve Müslim'in sahihlerinde, Mus'ab b. Sa'd'ın[1382] şöyle dediği rivayet edilir:"Sa'd bize beş şey emrediyor ve bunları Rasulullah'ın (s.a.v.) kendilerine emrettiğini hatırlatıyordu ki onlar:"Allah'ım! Cimrilikten sana sığınırım. Korkaklıktan sa­na sığınırım. Rezil bir ömre[1383] dönmekten sana sığınırım. Dünya fitnesinden -yani deccal fitnesinden- sana sığını­rım.[1384]

1271- Buhari'den gelen başka varyantlara göre Sa'd'dan şöyle rivayet edilmiştir:"Rasulullah (s.a.v.) yazmayı öğrettiği gibi bize bu söz­leri de öğretiyordu.[1385] Bir başka rivayete göre de:"Rasulullah (s.a.v.) her namazn sonunda bunlardan Al­lah'a sığınıyordu." şeklindedir.

1272- Sahih-i Müslim'de Zeyd b. Erkam'ın (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir:"Ben size Rasulullah'ın (s.a.v.) söylediğinden başkası­nı söylemiyorum. Rasulullah (s.a.v.) şöyle diyordu:"Allah'ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, pısırıklıktan ve kabir azabından sana sığı­nırım.[1386]

Fasıl

 

Bilki korkaklık, cesaretin zıddıdır. Cesaret ise kalbin, mu-rad edilen şeye yöneldiğinde kalbin, karar kıldığı şey üze­rinde sabit durmasıdır. Bu, bütün olgunlukları elde etmede asıldır. Kurtuluş bütün bu yüce makamlardadır. Kalbin sa­bit durması ancak akıl ve mizacın selametıyle mümkün­dür.Eğer kalp bir kusur ve aşırılıktan dolayı zayıflarsa bu, korkaklık sebebi olur. Eğer kuvvette de aşırı giderse ve normaldan çıkarsa bu da tehlike sebebidir. Her ikisi de kö-tülenmiştir. İstenilen ise kalbin ifrat (geri kalma) ile tefrit (aşırı gitme) arasında bir orta yol takib etmesidir. İşte bu or­ta yol, cesaretin sebebi ve kaynağıdır.[1387] Korkak olanın, se­beplerini ortadan kaldırmak suretiyle korkaklığı tedavi et­mesi gerekir. Onun sebebi ise:Ya cahilliktir ki bu tecrübe ile giderilir. Ya da zayıflık­tır ki bu da kişide tabii ve adet haline gelinceye kadar kor­kulan fiilleri ardarda yapmaktır. Biz, görüyoruz ki ilk baş­layan biri tartışmalarda, imamlıkta, hutbede, vaazda ve me­liklerin (devlet başkanları) önünde -örneğin- korkuyor, ta­katsiz kalıyor ve dili dolaşıyor. Bu, ancak kalp zayıflığı sebebiyle ve alışmadığı bir şeyle karşılaşması dolayisıyla-dır. Eğer bunu defalarca tekrar ederse zayıflık ondan ayrı­lık ve bu durum son bulmaksızın zaruri olarak onda devam eder.Çünkü çoğunluğa göre ahlak değişim ve dönüşümü ka­bul eder. Bu konuda çocuğun, büyütüp terbiye etmek için yı­lanı korkmadan çekinmeden tutması ve cesur bir kahrama­nın ise ondan kaçıp korkması sana delil olarak yeter. Bu (du­rum), ancak çocuğun bu işle çokça meşgul olmasından baş-

ka bir şey değildir. Nefse yılandan nefret etme duygularını öğreten öğretici şeylerin peyderpey olmasıdır. Taki sonuç­ta nefs, yılanla yakınlık peyda edecek duruma döner, ona yaklaşır ve korkmaz. Aynı durumun olmamasından dolayı Çocuk kurbağa vb. den korkar.Aynı durumu vahşi ve yırtıcı hayvanların ademoğluna alışmasında da görüyoruz. Bu hayvanlar bu yaklaşımda bu­lunurken kendi yapılarını, insanoğlundan kaçma, parçalama özelliklerinden sıyrılarak oluştururlar. Kendileriyle yakın­lık oluşturulanların tecrübesi koç vb. gibi kendi cinsinin fert­lerini kırıp geçirme, zorla bastırma ve parçalamakla olur.Kedi ve fare gibi sıradan hayvanlar arasında dostluk oluşması da bunun gibidir. Hatta ben defalarce farenin ke­diye binip indiğini ve tırmandığını gördüm. Kedi fareyi ısırmıyor, fare de kediden kaçmıyordu. Aynı şekilde kedi­nin köpekten nefret etmesine rağmen onunla dostluk kurdu­ğunu da tabii olarak gördüm. O kadarki onun üzerine binip iniyor ve ona tırmanıyor olarak gördüm. Bütün bunlar talip ve terbiye ile neticeye ulaşma hususunda alıştırma yap­makla olur. Ta ki durum aksine olsun ve konulmuş yapısı­nın tersine dönsün.[1388] Durum böyle olunca insan talimi kabul etmeye, yapısını (bir şeye) alıştırmaya ve ahlakını sü­ratle değiştirmeye hayvandan daha elverişlidir. Çünkü onun cevherinde hayır ve şerrin hepsini kabul etme yeteneği var­dır. Bu, sağduyu sahibi ve doğru tabiatlı kimselerin inkar edemeyeceği bir durumdur.Bil ki nefsin kuvveti ve kesin zafer sağlayan azim Ali'nin (r.a.) dediği gibi zafere ulaşmanın sebebidir. Ali'ye (r.a.):"Kahramanı nasıl yendin?" denildiğinde şöyle dedi:"Adamla karşılaştım. Onu öld/irmek istiyordum. Aynı şe­kilde o da beni öldürmek istiyordu. (Ancak) Ben onu öldür-düm. Çünkü ben ve bizzat onun nefsi onun aleyhinde yardımlaşıyorduk. Bazıları şöyle vasiyet eder:"Savaşta kalbinizi cüretle uyarın. Çünkü bu zaferin se­bebidir. Eskilerin sözü ise şöyledir: Kim düşmanını korku­tursa kendine bir asker teçhiz etmiş olur."Kelamcılar ittifak etmişlerdir ki batıl inanç tılsım ve bü­yülerin çocuk ve kadınlar üzerindeki etkisi ve tesiri erkek­lerden daha çoktur. Bu durum onların kesin tesirine dair olan güçlü inançlarından başka birşey değildir. Ama akıllı erkek­ler bunun aksinedir. Çünkü o, ya böyle bir tesire inanmaz ya­da inanır ancak tesirin o kadar da güçlü olmadığını caiz görür. Ayrıca itibari olarak düşündüğümüzde görürüz ki kaçarken öldürülenler, öne atılırken öldürülenlerden daha çoktur. Çünkü öne atılma güçlü bir önemseme, istediğine ka­vuşmak için bütün verimlerden soyutlanma ile oluşur. Şa­ir şöyle demiştir:"İnsanların arkasından gelen üzüntüyle ölürCesur ise lezzetle kurtulur.Yenilgi -denildiği gibi- ölüm sofralardan bir sofradır.Düşmanı istediği, yenileni rezil eden bir durumdur."Her isteğe kavuşma ve her korkulanı defetme ancak ce­saretle olur. Örneğin bir kişiye malından bir şey vermek is­tersen ve bundan yıkıntıya uğrarsan, kalbin zayıflar ve o şe­ye ihtiyacın olacak diye nefsine güç yetiremezsin, Alahu Te-alanın buyurduğu gibi:"Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size kötülüğü em­reder." (Bakara: 2/268)

1273- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Bir adam yetmiş şeytanın vesvesesini bertaraf etme­den sadaka vermez."

Ahmed ve İbni Hüzeyme Sahih'inde rivayet etmiştir. Hakim de rivayet etmiş ve "Hadis, Buhari ve Müslim'in şar-tal üzerine sahihtir." demiştir. Beyhaki ise, "Herkes bundan nehyedilmiştir" cümlesini eklemiştir.Bununla şeytanın vesvesesini gerekli kıldı ki tabia (mi­zaç) da buna yardım ediyor. (Bu tür) mizaç verme ile engel olma (vermeme) arasında terüddüt eder. Azmini gerçek­leştirdiğinde, nefsini kuvvetlendirdiğinde tabiatım da güç­lendirdiğinde ve (zekatı) vermeye kesin karar verdiğinde (söz konusu) bu acizliğin kahrı gerekir ve tereddüt te yok olur. Seni (zekatı) vermeye yöneltir. Bu acizliğin eserinin yok oluşu miktarınca nefs bolca güzelleşir ve (zekat) vermekle de cömertleşir. Ğunun için herhangi bir sırra sadık kalan, ya­ratıkların en kuvvetlisi ve en şiddetlisidir. Tirmizi, Beyha-ki ve daha başkalarının Enes'ten (r.a.) rivayet ettikleri gibi... Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurdu:"Allah arzı yarattığında meyili[1389] ve tepeli1[1390]yaptı. Onu dağlarla sabitledi ve durdurdu[1391] (sakin kıldı). Me­lekler dağların şiddetline acaîp kaldılar. Dediler ki:"Ey Rabbimiz! Dağlardan daha şiddetli bir mahluk yarattın mı?""Evet" dedi. "Demir... (Bu sefer) Dediler ki:"Demirden daha şiddetlisini yarattın mı? Allah Teala:"Ateş" dedi. Melekler:"Ateşten daha şiddetlisini yarıttın mı?" dediler. Alla-hu Teala:"Su" dedi. Melekler:"Sudan daha şiddetlisini yarattın mı" dediler. Allahu Teala:"Rüzgar" dedi. Melekler:"Rüzgardan daha şiddetli bir mahluk yarattın mı?" dediler. Allahu Teala:"İnsanoğlu... Eğer sağıyla verdiğini solundan gizleye­rek tasaddukta bulunursa..." dedi.[1392]Bu Tirmizi'nin lafzdir[1393]Bu hadisten biliyoruz ki sadakayı gizleyen, mahlukatın en şiddetlisidir. (Burada) Murad edilen, bedeninin şiddeti de­ğildir. Asıl murad edilen kalp kuvveti emirleri yerine getir­mek ve yasaklardan sakınmaktır. İnsan iyiliklere meyletme­yi ve kötülükleri defetmeyi kalp kuvveti denilen cesaretten başkasıyla elde edemez.İmam Ebubekir et-Tartuşi, Sirac'ül-Muluk adlı eserinde şöyle diyor: Ancak kalp kuvvetiyle emirler yerine gelir ve kötülükler son bulur. Faziletler elde edilir. Çirkin rezillik­lere bulaşmak[1394]ve hevaya tabi olmak son bulur. Yine âncak kalp kuvvetiyle arkadaş arkadaşın eza ve cefasına sab­reder. Kalp kuvvetiyle sırlar tutulur ve ayıplar örtülür. Kalp kuvvetiyle zor işlere girişilir ve barbar yükler yüklenilir. Yi­ne ancak kalp kuvvetiyle kişilerin ahlakına sabredilir. Kalp kuvvetiyle adalet[1395] ve basiretin gerekli kıldığı bütün giri­şimler başarılır. Ancak kalp kuvvetiyle, kalpleri kin ve hınçla dolu olan kimselere karşı gülünür. Ebu Derda'nın (r.a.) dediği gibi:"Bazı kavimlere kalplerimiz lanet etse de onlara sırıtır-dık." Ali b. Ebu Talib'de (r.a.) şöyle demiştir: Ayrılmamız gereken bazı kimselerle tokalaşırdık.

Yine der ki: Karşlaşma anında cesaretin üç çeşit olduğu­nu bil!...

1- Bir kimse, iki taraf karşılaşıp birbirine girdiğinde ve (birbirlerine) kini olanlar kozlarını paylaştıkları esnada sf-tan Öne çıkıp savaşın ortasına gelir, saldırır meydan okur:"Savaşacak kimse yok mu?" der.

2- Topluluk birbirine karışıp ta bir küme olduğunda ve kimse ölümün nereden geldiğini bilmediğinde bağlı bir as­ker, sakin kalpli, gözü açık olur. Dehşet onu yıldırmaz. Şa­şırmaz. İşine hakim olanın dolanması gibi dolanır ve bizzat ayakta kalır.

3- Arkadaşları hezimete uğradığı zaman sevkiyatı (ida­reyi) ele alır. Topluluğu düşmana yönlendirir. Arkadaşları­nın kalbini güçlendirir. Zayıfları umutlandırır. Onları güzel sözle över. Onları cesaretlendirir. Düşeni doğrultur, duranı bindirir. Atından düşeni ona bindirir. Taki düşman ondan ümitsizliğe düşer. Bu, cesaretlerin en güzelidir. Bunun hak­kında şöyle demişlerdir:"Kaçanların arkasındaki savaşçı, gafillerin arkasındaki mağfiret dileyen gibidir. Kaybeden üzerindeki hakkın­dan vazgeçmek kerim olanın iyiliğindendir. Derler ki her­kesi çin muhtemel vardır ki bunlardan birinin (onun) başı­na gelmesi gerekir. Birincisinde acele edilmez, diğerinde ga­fil olunmaz.Bil ki cesurların cesuru olan, Allah'ın kendisine mülk ve-ripte onunda bununla düşmanların düşmanını kahrettiği kimsedir. (Söz konusu) Bu (düşman) da da kendi nefsidir. Rasulullah'ın (s.a.v.) buyurduğu gibi:"[1396]Her iki yanın arasındaki nefsin senin için düşman­ların düşmanıdır.[1397][1398]Kim nefsine sahip olup şeriatın vacip kıldığı öne geçme, hücum etme, geri durma, günah işleme, yönelme ve sırt çe­virme v.b. gibi şeylerde şeriatı gerçekleştirirse. îşte bu ger­çek cesurdur. Yoksa hevasına uymada ve sapıklıkta ısrar eden, arzusunda inat eden, zorluk, sıkıntı ve elemlere kar­şı ilk cahiliye alışkanlığında olduğu gibi direnen kimse de­mek değildir. Bunlar ahmakların, eşeklerin ve domuzların sı­fatıdır.Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Güçlülük hız ile değildir. Asıl güçlü, öfke anında kendine hakim olandır."Buharı ve Müslim[1399] ve daha başkaları rivayet etmişler­dir, îbn Hibban'ın bu hadis hakkındaki rivayetlerinden bi­ri şöyledir: Güçlü, insanlara galip gelen değildir. Asıl güç­lü, kendine galip gelendir."Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle demiştir: "Kişinin iyiliği takvasıdır. Dini ve mahlukata karşı olari olgunluğu da ona yeter. Cesaret ve korkaklık, Allah'ın dilediği gibi yerleştir­diği huylardır. Korkak olan anasından babasından kaçar. Ce­sur olan ise kendisini ilgilendirmeyen konularda bile dövü­şür. Kati (dövüş) ise ölümlerden bir ölümdür. Şehit, nefsi­ni hesaba çekendir." Başka bir rivayette de şöyle demiştir:"Cesaret ve korkaklık insanlardaki bazı huylardır. Kimi­si tanımadığı kimseyle bile dövüşür. Kimisi de babasından bile kaçar.[1400] Beyhaki, Sünen'de ve İbn Asakir rivayet etmişlerdir. RasuIuUah'dan (s.a.v.) merfu olarak da rivayet edilmiştir. Bu yüzden şair şöyle demiştir:Korkak kimse kendi annesinden kaçarCesur kimse ilgisiz kimseyi bile meneder.Bil ki Öne geçmek eceli öne almaz. Korkaklık hiçbir emele ulaştırmaz. Bilakis korkaklık fırsatların elden git­mesine sebeptir düşmana ve hasma yardımdır. Ölüm mey­danından ayakların kaymasıdır. Bu yüzden araplar şöyle der:"Cesaret korunma korku ölümdür. Bu, kişinin en şerli hu­yudur." Rasulullah'ın (s.a.v.) dediği gibi:"İnsandaki en şerli özellik ısrarlı cimrilik ve alıkoyucu korkaklıktır.[1401]İbn Mübarek, Ebu Davud ve İbn Hibban Sahih'inde, Ebu Hureyre'nin hadisinden rivayet etmiştir.Alkoyucu korkaklk sözünün manası: Yani kalbi şiddet­le istila eden ve başka şeyleri kalpten çkaran korkaklıktır.Gerçekte korkaklık kader (neticede) hakkında şüphe et­meye ve Allah Teala'ya karşı suizanda bulunmaya döner. Bazı filozofların vasiyyetlerinde söylediği gibi..."Cömert ve cesur olunuz. Çünkü onlar (cesular) Allah'a karş hüsnü zan beslerler. Bunda şüphe yoktur. Çünkü bu kimseler ecelin azalmayacağını ve çoğaimayacağını yakin derecesinde bilir. Allah Teala'nn buyurduğu gibi:"Onları eceli geldiği zaman ne bir saat ileri ne de ge­ri alınır (Nahl: 16/61)Korkmaz ve koşmaz. Çünkü ecelin tehirinden başka, ölümden koruyan hiç bir durum yoktur. Bu yüzden birine şöyle denilir:"Hangi durumda düşmanınla karşılaşmayı seversin?"Gecikmiş ecelde" der. Rasulullah (s.a.v.) Abbas'm (r.a.) oğluna (Abdullah b. Abbas) şöyle buyurmuştur:"Evlat! Sana bazı sözler öğreteyim mi? Allah'ı gözet ki o da seni korusun. Allah'ı gözet seni kollasın. İstedi­ğin zaman Allah'tan iste. Yardım dilediğinde Allah'tan yardım dile. Bil ki eğer ümmet sana bir fayda sağlamak için bir araya gelseler, Allah'ın yazdığından başka bir fayda veremezler. Sana zarar vermek için de toplansa-lar yine Allah'ın yazdığından başka bir zarar veremezler. Artık kalemler kaldırıldı, sayfalar(n mürekebi) kuru­du.[1402]Tirmizi rivayet etmiştir. Beyhaki de onu tashih etmiştir.

Fasıl

 

Genel olarak insanların en cesuru, en yüreklisi ve en güçlüsü seyyidimiz ve peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) idi. Pekçok zorluk mevkiinde kahramanlar ve silahşörler sa­yısı olarak kaçtığı halde o hazır bulunmuş, sabit durup kı-mıldamamıştır. İleri atılıp arkasını dönmez uzaklaşmazdı. Bütün cesurların kaçtığı bir zaman vardır ama o (s.a.v.) hariç. O kesinlikle kaçmamıştır. O bundan münezzehtir. Allah Teala şöyle buyuruyor:"Şüphesiz ki sen büyük bir ahlak üzeresin."(Kalem: 68/4)

1274- Buhari ve Müslim'in sahihlerinde Enes'in (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir:"Rasulullah (s.a.v.) insanların en güzeli.'en cömerdi ve en cesuru idi. Bir gece şehir halkı paniğe kapıldı. İnsanlar sesin tarafına doğru koştular. Rasulullah (s.a.v.) dönüşte on­ları karşıladı. (Yani Rasulullah (s.a.v.) sese ilk olarak yönel­miş ve durumun sakin olduğunu görünce geri döndü.) Sese yönelmede herkesi geçmiştiki o esnada Ebu Talha'nın altı­na çıplak olarak binmiş haldeydi, boynunda da kılıç vardı ve şöyle diyordu:"Geri dönün, geri dönün (bir şey yok)."[1403]

1275- Başka bir lafızda şöyle dedi:"İnsanlar paniğe kapılmıştı. Rasulullah (s.a,v.) hemen[1404] Ebu Talha'nın atma bindi sonra tek basma hızlıca çıktı. İn­sanlar süratle arkasından gitti. Rasulullah (s.a.v.):İbn Mace, Cihad seferberlikte çıkış bölümü: 2/926, No: 2772.Ahmet b. Abde ve Hammad b. Zeyd yoluyla rivayet etmiştir."Geri dönün. O denizdir" buyurdu. O günden sonra da hiç geçilmedi. Nesai'nin rivayetinde ise şöyledir:"Rasulullah (s.a.v.) insanların en iyisi, en cüretlisi ve en yüreklisi idi.[1405] İbn Ömer de (bu konu hakkında) şöyle de­miştir:"Rasulullah'dan (s.a.v.) da cesaretli daha kuvvetli ve kendisinden daha hoşnut olunan bir kimse görmedim,[1406]

1276- Ali b. Ebi Talib (r.a.) şöyle demiştir:"Skıntı şiddetlendiğinde ve gözler kızardığında (kan bü-rüdüğünde) Rasulullah'a (s.a.v.) sığınırdık. Hiç kimse düş­mana ondan daha yakın olmazdı. Bedir günü biz, Rasulul­lah'a (s.a.v.) sığınır haldeyken beni görmüştür. O (s.a.v.) düşmana en yakın olammızdi ve sıkıntıya katlanmada da in­sanların en güçlüsüydü. Denilir ki:"Düşman kendilerine yaklaştığında, düşmana Rasuiul-lah'dan (s.a.v.) daha yakın olana cesur deniyordu.İmran b. Husayn şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) kendisinden önce (davranıp) vuran hiç bir bölüğe rastlama­dı."[1407]

1277- Buhari ve Müslim'de Ebu İshak'tan şöyle rivayet edilmiştir: "Duydum ki:"Kays'tan birinin Ebu'l-Bera'ya:

"Huneyn günü Rasulullah'tan (s.a.v.) kaçtınız mı?[1408]di­ye sorduğunda şöyle dediğini işittim:"Rasuiullah (s.a.v.) kaçmadı. O gün Havazin (kabilesi) çok iyi mızrak atıyordu. Üzerlerine hamle ettiğimizde dağıl­dılar. Biz de ganimete yöneldik. Onlar ise oklarla geri dön­düler." Rasulullah'ı (s.a.v.) beyaz devesinin üzerindeyken ve şöyle derken gördüm.:"Ben peygamberim, yalan yok. Ben Abdulmuttalib'in torunuyum.[1409]Başka bir rivayette Ebu'1-Bera'[1410] şöyle demiştir: "Val­lahi çatışma şiddetlendiğinde onunla korunuyorduk. O, içi­mizde kendisiyle düşmana karşı konulan en cesaretli ki­şiydi."Ubey b. Halef, Uhud günü:"Muhammed nerede?" diye sorarken, Rasulullah'ı (s.a.v.) görünce:"Eğer o kurtulursa ben kurtulmam" O zaman Rasulullah'a (sa.v.) şöyle diyordu:"Onu bırakın" dedi. Haris b. Samt'ın mızrağını aldı. Onu devenin sırtındaki tüylerin sallandığı gibi salladı. Son­ra Ubey'e yöneldi. Mızrağı onun boynuna sapladı. Ubey atı­nın üzerinde sallanmaya başladı. Deniliyor ki: Onun kabur­galarından birini kırdı.[1411] Sonra Kureyş'in yanına döndü. Şöyle diyordu:"Beni Muhammed öldürdü." Onlar da:"Birşey olmaz" diye cevap verdiler. Ubey:"Eğer benim­le birlikte bütün insanlar olmuş olsaydı hepsini öldürür­dü." diyordu."Ben seni öldüreceğim" dememiş miydi? Vallahi eğer üzerime tükürseydi, beni öldürürdü." Öldü ve Allah onu Mekke'ye dönüşlerinde bir yaprak kurduyla[1412] lanetledi. (Adam kurtlandı)[1413] Kadı İyaz, "Şifa" kitabında zikret­mektedir. Benzerini İbni îshak[1414]Sire'sinde İbni Akabe[1415]"Meğazi"sinde rivayet etmektedir.

1278- Müslim'in, Abbas'dan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Müslümanlarla kafirler karşılaşınca, Müslümanlar arka­larını dönüp kaçmaya başladılar. Rasuiullah (s.a.v,) katırı­nı kafirlere doğru tepikleme başladı. Ben, hızlanmasın di­ye katırın yularını tutuyordum. Ebu Süfyan'da onun üzen­gisinden tutuyordu. Sonra şöyle bağırdı:"Ey müslümanlar.[1416]

1279- Sünen'i Ebu Davud'da rivayet edildiğine göre; Rasuiullah (s.a.v.) Rükane ile güreş tuttu. Rasuiullah (s.a.v.J onu yere yıktı.[1417]Hafız Ebu Haccac Elmizi'nin "tehzibul kemal" adlı ese­rinde rivayet edildiğine göre; Rasuiullah, Rükane ile iki veya üç sefer güreş tuttu. Bu müslüman oluşundan öncey­di. Bu görüşe göre; bu güreş onun müslüman oluşuna vesi­le oldu.[1418]Zübeyr şöyle diyor:Rasuiullah'm güreş tuttuğu Rükane, insanların en şid­detlisi idi. Rasulullah'ın cesareti ise, anlatıldığından daha meşhurdur. Onun cesaretini ayrıntılı olarak Öğrenmek iste­yen, onun siyerine ve savaşlarına baksın. Onun cesaretine, kalbinin sebatı, coşkunluğunun az oluşu ve isra gecesi dili­nin serbestliği yeterince delalet etmektedirler. Öylesi bir yer­de yüce Allah'ın huzurunda dilinin serbest oluşu.Yine aynı şekilde, onun ümmetindeki, cesurlar ve kah­ramanlar saygılamayacak kadar çokturlar. Özellikle Al­lah'ın şu ayetinde övülen ve Rasululîah'ı destekleyen asha­bı:"Muhamed Allah'ın elçisidir. Onunla beraber olan­lar kafirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhamet­lidirler." (Fetih: 48/29)Bunlardan birisi de Rasulullah'ın halifesi, ümetimin en efdali Ebubekir'es-Sıddık'tır (r.a.).Ali b. Ebu Talib (r.a.) onun, insanların en cesaretlisi ol­duğuna şahitlik etmiştir. Muhibbuddin et-Taberi "Fadailul aşare" adlı eserde, Muhammed b. Akil'den, o da Ali b. Ebu Talib'den şunu rivayet ediyor:"Ali (r.a.) insanlardan bir topluluğun arasında bir gün şöy­le dedi:"İnsanların en cesuru kimdir?" Cemaat:"Sensin ey müminlerin emiri" dediler. Ali (r.a.):"Ben kiminle düello yaptıysam, ona galip geldim. Ancak insanların en cesuru Ebu Bekir'dir. Bedir günü Rasulul-lah'a bir çadır kurduk. Müşriklerin Rasulullah'a yaklaş­maması için kim onunla kalacak" dedik. Allah'a yemin ol­sun ki Ebubekir'den başka kimse ona yaklaşmadı. Ebube­kir yalın kılıç Rasulullah'ın başında durdu" dedi.Ali (r.a.) şöyle diyor: "Mekke'de müşrikler onun başına toplandılar. -Biri onu çekiştiriyor, biri ona vuruyordu- Şöy­le diyorlardı:"Sen ilahları bir ilah yaptın." Allah'a yemin olsun ki bizden kimse ona yaklaşamıyordu. Ancak Ebubekir hariç. Ebubekir buna vuruyor, diğerini dövüyor, eteğini çekiştiri­yordu. Şöyle diyordu:"Yazıklar olsun size. "Rabbim Allah'tır diyen birini mi öldüreceksiniz" Sonra Ali (r.a.) şöyle dedi:"Sizleri Allah için yemine veriyorum. Firavun ailesinin mümini mi yoksa Ebubekir mi daha hayırlıdır." Cemaat sustu. Ali (r.a.):"Cevap verecek misiniz? Allah'a yemin ederim ki Ebu-bekir'in bir saati Firavun ailesinin müminin dolu olduğu yer­yüzünden daha hayırlıdır. Firavun ailesinin mümini imanı­nı gizleyen bir adamdı. Ebubekir ise imanını açıklayan bir adamdı.[1419]Hadisteki "Ariş" kelimesi, hurma dalı ve yaprağından ya­pılan gölgelik manasınadır.Hadisteki "Yetellilu[1420] kelimesi, çekiştirmek manası­nadır.Hadisteki "Yeceu"[1421] kelimesi, vurmak manasınadır. Şöyle denilir:"Yeceu bissikkini" yani bıçakla vurdu.Müellif şöyle diyor: Ali (r.a.) Ebubekir'in (r.a.) Rasulul-lah'tan sonra insanların en cesuru olduğunu söylerken doğ­ru söylüyor. O insanların, kalbi en sabit olanıdır. Kalbi en güçlü olanıdır. Bunun için, onun Bedir günü ortaya koydu­ğu tavra bakmak yeterlidir. O Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle di­yordu:Ya Rasulallah! Rabbinin sana verdiği bazı sözler yeter­lidir. Şüphesiz o, sana verdiği sözünü yerine getirecektir." Uhud günü kalbinin direnci yine yeterlidir. O gün şeytan şöy­le bağırıyordu: "Muhammed öldü" O gün kimse kimsenin yanında kalmamıştı. O böyle bir günde sarsılmadan, heye­canlanmadan duruyordu. Hendek günü kalbinin direnci. O gün gözler kaymış, yürekler ağızlara gelmişti. Hudeybiye ba­rışının olduğu günkü tavn. İnsanların kaçtığı Huneyn günün­deki direnişi. O, o gün kaçmamıştı.Onun cesaretine, kalbinin güçlülüğü ve sarsılmazlığına delil olarak, onun müslümanları, büyük olaylar, zor du­rumlar karşısında bir araya toplaması yeterlidir. Örneğin Ra-sulullah'm (s.a.v.) vefatı olayı. İnsanlardan çoğunun kalbi kaymış, onun ölümüyle şiddetli bir şekilde sarsılmışlardı. Ba­zıları geri dönmüşler, diğer bazıları şüpheye düşmüşlerdi. Bu onun büyük cesaretinin ve kalbinin gücünün delilidir. Böy­le bir ortamda bütün dünyanın sarsıldığı böyle bir durumda onun ortaya koyduğu tavırla, onun kalbi bütün ümmetin kalbiyle tartılsaydı, onun kalbi daha ağır gelirdi.Mürtedlerle savaştaki azminde, onun cesareti bütün kor­kaklara paylaştırılacak olsaydı, hepsi birer cesur olurdu. O cesaretiyle, eğrilen bazı islamı kurumları düzeltmiştir. Da- -ha sonra bu ümmet onun yolundan gitmiştir. İman çağıncı-sı şöyle çağırıyordu:"Dikkat edin. Galip gelecek olanlar, Allah taraftarlarıdır. (Hizbullah)." Şeytan taraftarları geriye dönüp kaçmışlar ve zarar etmişlerdir. Allah'a yemin olsun ki bu cesarete ulaşmaktan, bu ümmetin kahramanları aciz kalmışlardır. Onun himmeti karşısında bütün üstün himmetler düşük se­viyede kalmışlardır. Onun himmeti karşısında bütün üstün himmetler düşük seviyede kalmışlardır. Allah onların hep­sinden razı olsun.Onlardan biri de, müminlerin emiri, efendimiz, dinin yardımcısı Ömer b. Hattab'tır (r.a.). Onun cesaretini ve dindeki gücünü ispatlamaya, geçmiş kitaplarda onun demir­den bir dağ[1422] şeklinde vasıflandırılması yeterlidir.

1280- Rasulullah'ın (s.a.v.) ona söylediği şu söz:"Ey İbni Hattab! Nefsim elinde olana yemin ederim-ki, şeytan yolunda yürürken seninle karşılaşsa, yolunu değiştirir."[1423]Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir.

1281- Rasulullah'ın şu sözü:"Allah'ım! Bu dini Ömer b. Hattab'Ia güçlendir.[1424]

1282- İbni Mes'ud (r.a.) şöyle diyor:"Ömer müslüman olduktan sonra, izzetimizi kaybetme­dik.[1425] Buhari rivayet etmiştir.İbni İshak, İbni Mes'ud'dan (r.a.) şöyle rivayet ediyor:"Biz, Ömer müslüman olmadan, Kabe'nin yanında namaz kılamıyorduk. Müslüman olunca, Kabe'nin yanında namaz kıhncaya kadar Kureyş'le savaştı. Biz de onunla beraber ora­da namaz kıldık."Muhibbuddin et-Taberi'nin İbni Abbas'tan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ömer müslüman olunca müşrikler şöyle dediler:"Bunlar bize galip geldiler.[1426]

 1282 -Buhari, Sahabenin Menkıbeleri bölümünde, "Ömer'in (r.a.) menkıbesi" konusunda, 4/199'da rivayet etmiştir.Onun müslüman oluşundaki ve müslümanlığı açığa vu-ruşundaki cesareti, en üstün olaylardan zirvelerdendi. Ko­nuyu uzatmaktan korkmasaydık, onun bu yönünü biraz nak­lederdik. Taberi'nin İbni Mes'ud'dan (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ömer ceni ile üç sefer güreşti ve onu yere yıktı.[1427] Ali'den (r.a.) rivayet edildiğne göre şöyle diyor:"Allah'a yemin ederimki şeytan birisinin yanına gittiğin­de Ömer'in korkusundan ona kötülüğü emredemezdi.[1428]Aişe'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöy­le buyuruyor:"Şeytan Ömer'in hissinden kaçar.[1429]Onun dindeki kuvveti hakkındaki haberler çoktur. Kur-tubi tarihinde şöyle naklediyor. Ömer sağ eliyle sol kulağını tutar, bir yere tutunmadan sıçrayarak atın sırtına çıkardı.Sahabenin hepsi cesaretli olmalarına rağmen, onların cesaretiyle en meşhur olanı, kalelerin arslam, sürekli yağan yağmur, müşriklerin saflarım ayıran, cesaretin çeşitli şekil­leriyle insanları hayrete düşüren, müminlerin emiri, efendi­miz Ali b. Ebu Talib'tir (r.a.). Rasulullah (s.a.v.) Bedir gü­nü bayrağı ona vermişti. O sırada yirmi yaşındaydı.İbni Abdulber şöyle diyor: "Rasulullah'in (s.a.v.) gitti­ği hiç bir savaştan geri kalmamıştır. Ancak Tebuk seferi ha­riç. Rasulullah onu Medine'ye vekil brakmştı. Ailesine bakması için de onu memur kılmıştı. Ona şöyle dedi:"Senin benim yanımdaki yerin, Harun'un Musa'nın ya­nındaki yeri gibidir. Ancak benden sonra Peygamber yok­tur.[1430]

1283- Sahabe'den bir cemaatın rivayet ettiğine göre -Ra­sulullah (s.a.v.) Hayber günü şöyle demiştir:"Sancağı öyle bir kişiye vereceğimki, o Allah'ı ve Ra-sulunu sever, Allah ve Rasulude onu severler. O kaçak değildir. Allah onun eliyle kaleyi fethedecektir."Sonra Ali'yi (r.a.) çağırttı. -Onun gözleri ağryordu.-Gözlerine tükürüğünü sürdü. Göz ağrısı geçti. Sancağı ona teslim etti. Allah onun eliyle kaleyi fethetti.[1431] Sahihler sû-nenler ve başkaları rivayet etmişlerdir.

1284-  Ahmed'in Ebu Said el-Hudri'den (r.a.) rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) sancağı aldı ve salladı. Sonra şöyle buyurdu:"Kim bunu hakkıyla alır." Falan geldi."Ben" dedi. Rasulullah (s.a.v.):"Geç" dedi. Sonra şöyle buyurdu:"Muhammed'in yüzüne ikram edene yemin ederim ki, onu öyle bir adama vereceğim ki, kaçmaz. Al ey Ali" de­di. Ali sancağı alarak çıktı. Allah ona Hayber'in fethini nasip etti. Oranın hurmalanyla geldi.[1432]Mus'ab b. Abdullah'tan[1433], onun da babasından[1434], onun dedesinden[1435] rivayet edildiğine göre şöyle diyor:"Ali b. Ebu Talib savaşta sakınırdı. İki kişinin arasında, kalmaktan süratle çıkardı. Hücuma kalktığı zaman her tara­fım düşmandan korudu. Geri dönerken daha çok etrafını ko­rurdu. Kimse ona yaklaşamıyordu. Zırhının sadece ön tara­fı vardı. Arkası yoktu. Ona şöyle denildi:"Arkandan birilerinin saldırmasından korkmuyormu-sun?" Şöyle cevap verdi:"Eğer düşmanın arkamdan gelebilme imkanı bulabiliyor-sa, bana galip gelebiliyorsa, Allah ona galip gelecek kimse­yi bırakmamıştır." İbni Asakir rivayet etmiştir.Sa'sa'a b. Suahan'dan[1436] rivayet edildiğine göre şöyle di­yor:"Sıffin gününde Muaviye tarafından, Kureyz b. Sabbah el-Himyeri denilen bir adam iki saf fin arasına çıktı ve şöy­le dedi:"Kim düelloya gelir?" Ona karşı Ali'nin tarafından bir adam çıktı. Kureyz onu öldürdü ve başında durarak:"Kim düelloya gelir?" dedi. Başka biri çıktı. Onu da öl­dürdü ve birincinin üstüne attı. Sonra:"Kim düelloya gelir?" dedi. Üçüncü bir şahıs çıktı. Onu da öldürdü ve diğerlerinin üstüne attı. Yine:

"Kim düelloya gelir?" dedi. İnsanlar ondan çekindiler. Bi­rinci safta olanlar, arka saflarda olmayı istediler.Ali, Rasurullah'ın beyaz katırının üzerine çıktı. Saflar ay­rıldı. Ali saflardan ayrılınca katırdan indi, yürüyerek onun yanına gitti ve onu öldürdü. Sonra:"Kim düelloya gelir?" dedi. Bir adam çıktı. Onu da öldür­dü ve birincinin üzerine koydu. Sonra: ** "Kim düelloya gelir?" dedi. Bir adam daha çıktı. Onu da öldürürek diğerlerinin üzerine attı. Sonra:"Kim düelloya gelir?" dedi. Bir adam daha çıktı. Onu da öldürdü ve diğerlerinin üstüne koydu. Sonra şöyle dedi:"Ey insanlar! Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Haram ay, haram aya karşılıktır. Haram şeyler kı­sastır."                                                   (Bakara: 2/194)Eğer siz buna başlamasaydmız, biz başlamazdık. Sonra yerine döndü[1437]Bunu Şeyh Muhibbuddin et-Taberi "Zeha-irul ukba fi merakibi zevil kurba" adlı kitabında zikretmek­tedir.[1438]Yine İbni Abbas'tan (r.a.) şunu naklediyor: "Bir adam ona şöyle sordu:"Sıffin'de Ali savaşa yanaştı mı?" îbni Abbas şöyle ce­vap verdi:"Allah'a yemin olsun ki, ben Ali kadar kendini tehlike­li yerlere atan kimseyi görmedin. Onu başında zırh olmak­sızın elinde kılıçla çıkarken gördüm. Zırhlı bir adama sal­dırdı ve onu öldürdü.[1439] İbni Abdulberr onun sıfatlarını sayarken şöyle diyor:"O bir adamın bileğinden tuttumu, muhatabı elini kurta­ramazdı."[1440]Hakim ve Beyhaki'nin Mutlab b. Ziyad[1441] yoluyla Leys b. Ebu Selim'den[1442], onun da Ebu Cafer Bakır'dan[1443], onun da Cabir'den rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Ali, Hayber günü, müslümanlar üzerinde çıksınlar diye kapıyı sırtlandı. Müslümanlar kapının üzerinde yükselip kaleyi fethettiler. Bundan sonra tecrübe edildi. Kırk adam onu kaldıramadı." Bir rivayette:"Yetmiş kişi kapıyı geri yerine getirmek için toplanıp ge­tirdiler."İbni İshak'ın Abdullah b. Hasan'dan[1444], onun ailesinin bazı kişilerinden, onların da Ebu Rafi'den rivayet ettikleri­ne göre şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) ona sancağı verince, onunla çıktk. Ka­leye yaklaşnca kaledekiler ona karş çktlar. Onlarla savaştı. Yahudiler[1445] bir adama oona vurdu. Ali kalkanını elinden attı. Kalenin kapısını kucakladı ve kendi eliyle kaleyi fethet­ti. Sonra kapy elinden attı. Yedi kişiyle kapıyı ters çevirme­ye çalıştık ama başaramadık.[1446]Onun cesaretine ilişkin haberler çoktur. [1447]Onun Mu-rahhib ile yaptığı düello yukarıda geçti.Bu ümmetin cesurlarından, kahramanlarından, mahir at­lılarından biri de Talha b. Ubeydullah'tır. Cennetle müjde­lenen on kişiden biridir.

1285- İbn Mübarek'in Aişe'den (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ebubekir (r.a.) Uhud günü hatırlatılınca şöyle diyor:O günün hepsi Talha'mndır. Ben o gün ilk dönen kişiy­dim. Birde baktıki bir adam Rasulullah'ın önünde, onunla beraber savaşıyor" Ben: "Talha olsa" dedim. Bu orada söylediklerini kaçırdım. 3onra şöyle dedi:

"Talha'da yetmiş küsur az veya çok kılıç yarası, ok ya­rası ve mızrak yarası vardı. Eli kopunca onun durumunu iyi­leştirdik.[1448]

1286- îbni Asakir ve başkalarının Enes'den (r.a.) rivayet ettiklerine göre şöyle diyor:"Uhud günü insanlar birbirinden ayrıldılar. Rasululah'ı terk ettiler. Ebu Talha onun önünde, onu.yanmdaki bir so­payla koruyordu. Ebu Talha süratli ve atıcı bir adamdı. O gün iki veya üç yay kırdı. Bir adam için okların bulunduğu bir ok torbasını gördüğü zaman şöyle diyordu:Ebu Talha'ya onu götürün."Rasulullah (s.a.v.) insanlara bakmak için çıktı. Ebu Tal­ha şöyle diyordu:"Ya Rasulallah! Anam babam sana feda olsun. Çıkma. Attıkları oklardan biri sana isabet edebilir. Benim ölümüm senin ölmenden daha iyidir." Aişe binti Ebu Bekir ve Üm-mü Selim kollarını sıvamışlar, müslümanların şu ihtiyacını karşılıyorlardı. Suyu yerinden alıp getiriyorlar ve insanla­rın ağızlarına döküyorlardı. Sonra tekrar dönüp dolduruyor­lar ve getirip insanların ağızlarına döküyorlardı. Uykudan dolayı kılıç Talha'mn elinden iki veya üç sefer düştü." Kays b. Hazim şöyle diyor:"Ebu Talha'mn eli felçti. Onunla Uhud günü Rasulullah'ı korumuştu."Musa b. Talha'dan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) Uhud'dan dönünce şairi Hasan'a şöyle dedi:"Talha hakkında söyle" Hasan şöyle dedi:"Talha halk gününde Muhammed'i-Bir saatte daraldı ve yarıldı.Onu elleriyle mızraklardan korudu teslim oldu.Elleri kılıçların altında ve felç oldu.İnsanların imamı sadece Muhammed'dir.Yerleşene kadar İslam'ın taşını dönderdi.Onun hakkında Ebu Bekir (r.a.) şöyle diyor:"Peygamberin koruyucusu, hidayetli, atlar ona tabi olur.Dini koruyan birileriyle karşlaşmadıkları zaman.Cemaatları sırtlarına dönmüşken yaraya sabretti.İnsanlar yenilen ve fitneye uğrayanlar arasındaydı.Ey Talha b. Ubeydullah vacip oldu.Sana cennet, hurilerle evlendir."Ömer b. Hattab (r.a.) onun için şöyle diyor:"Peygamberin koruyucusu, hidayetli, elindeki kılıçla.Bütün insanlar sırtlarını dönüp açılınca.[1449]Onlardan biri de cesaretlilerin arslanı, kahraman Mikdam Ebu Abdullah Zübeyr b. Avvam. Cennetle müjdelenen on ki­şiden biridir.İslam'da ilk kılıç sallayan kişidir. Birden fazla kişi bunu nakletmiştir. Ebu Amr b. Abdülberr'in Hişam b. Ur-ve'den, onun da babasından rivayet ettiğine göre; Allah yolunda ilk kılıç sallayan kişi Zübeyr'dir. Olay şöyle olmuş­tur. Kötü bir rüzgar esmiş ve Rasulullah'ı (s.a.v.) etkilemiş­ti. Rasuluüah (s.a.v.) Mekke'nin en yüksek yerindeydi. Zü-beyr kılıcım çekerek insanları yarmış ve Rasulullah'ın (s.a.v.) yanına varmıştı. Rasulullah (s.a.v.) onu görünce:"Sana ne oluyor ya Zübeyr?" diye sorar. Zübeyr şöy­le cevap verir:"Senin etkilendiğin haberini aldım." Rasulullah ona ve kılıcına dua etti.[1450] Muhibbuddin şöyle naklediyor: "Zübeyr şöyle de­di:"Senin öldürüldüğünü duydum." Rasulullah (s.a.v.):"Ne yapardın sen?" dedi. Zübeyr:"Allah'a yemin olsunki Mekke ehline kılıç çekmeyi, onların kanını nehir gibi akıtmayı, onlardan kimseyi bırak­madan öldürmeyi istedim." Rasulullah (s.a.v.) güldü. Rida^ sini çıkardı ve ona giydirdi. Cebrail (a.s.) indi ve şöyle de­di:"Allah sana selam söylüyor. Sana diyor ki: "Benden Zübeyr'e selam söyle." Senin gönderilmenden kıyamete ka­dar kılıç sallayanların ecirlerinin bir mislinin ona verilece­ğini ve onların ecirlerinden herhangi bir şeyin eksilmeyece­ğini ona müjdele. Çünkü o Allah yolunda ilk kılıç sallayan kişidir."[1451] Müellif şöyle diyor: O kılıç salladığı zaman on iki yaşın­daydı. Allah daha iyisini bilir.

1287- Buhari'nin Zübeyr'den (r.a.) rivayet ettiğine gö­re şöyle diyor:"Bedir günü Ubeyde b. Said b. As'ı gördüm. Silahlanmış, sadece gözleri görünüyordu." "Ebu Zatil Kerş" diye künye­si vardı. Şöyle dedi:"Ben Ebu Zatil kerş'im" Ona kısa bir mızrakla saldırdım. Onu gözlerinden yaraladım ve öldü." Hişam b. Urve şöyle diyor:"Haber aldığıma göre Zübeyr şöyle demiştir:"Ayağımı üzerine koydum. Sonra onu uzattım. Direne-mez oldu. Yan tarafları bükülüp katlanmıştı[1452]Hadiste geçen, "Müdeccecün"[1453] kelimesi, üzerinde tam teşkilat silah vardı manasınadır. Bu şekilde isimlendiril-mesinin sebebi, silahların ağırlığından yavaş yürümesidir. Deniliyor ki: Bu şekilde isimlendirilmesinin sebebi, silah­larla her tarafının örtülmüş olmasıdır. Çünkü gökyüzü bu­lutlandığı zaman "Deccecetis semaü" denilir.Beğavi'nin Mu'cemin'de Amr b. Mus'ab b. Zü­beyr'den[1454] naklettiğine göre şöyle diyor:"Zübeyr Rasulullah ile beraber savaşırken on üci yaşın­daydı. Düşmana saldırırken şöyle diyordu:"Burada anam babam sana feda olsun. Burada anam ba­bam sana feda olsun[1455]Muhibbuddin et-Taberi'nin tabiinden bazılarından nak­lettiğine göre şöyle diyor: "Zübeyr'e bazı seferlerinde arka­daşlık yaptım. Bir gün ihtilaf oldu. Çorak bir yerdeydik. Ba­na şöyle dedi:"Beni Ört ki yıkanayım." Onu örttüm. Ona yaklaşınca sır­tının kılıçla kesilmiş olduğunu gördüm. Ona şöyle dedim:"Allah'a yemin olsunkİ sende Öyle şeyler gördümki, on­ları hiç kimsede görmedim." Şöyle dedi:"Sen onları gördün mü?" Ben:"Evet" dedim. Şöyle cevap verdi:"Valahi onlardan herbir yara Rasulullah (s.a.v.) ile bera­ber iken veya Allah (c.c.) yolunda iken meydana geldi."[1456]Ali b. Zeyd b. Cedan şöyle diyor: "Zübeyr'i gören biri­sinin bana"söylediğine göre, onun göğsünde çeşme gibi ya­ralar var."[1457] İbni Cevzi, "Safvetüs Safve"de nakletmekte­dir.Buharı ve başkalarının naklettiğine göre; sahabeler Yer-muk günü Zübeyr'e şöyle dediler:"Sen şiddetlenmiyormusun ki, biz de seninle şiddetlene­lim." Hücuma kalktı. Onu boynundan iki sefer yaraladılar. İkisinin arasında Bedir'in günü aldığı bir yara daha vardı. Ur-ve şöyle diyor:"Ben bu yara izlerine parmağımı sokup oynuyordum."[1458] O zaman küçüktüm."[1459] İbni Ebi Ziyad şöyle diyor:

"Zübeyr Hendek günü kılıcıyla Osman b. Abdullah b. Muğire'nin miğferine vurdu. Onu bağlantı yerine kadar kesti."Senin kılcın ne kadar iyiymiş" dediler. Zübeyr kızdı. -İşi kılıcının değil elinin gördüğünü söylemek istiyor.-

1288- Hişam b. Urve'nin babasından rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Zübeyr uzun boyluydu. Bineğe bindiği zaman ayakla­rı yerde sürünürdü. Çocukken onun kürek kemiklerinin üzerindeki kıllara tutunarak kalktığımı hatırlıyorum."[1460] Beğavi Mu'cemin'de nakletmektedir.İbni Cermuz Cemel olayında onu öldürünce kılıcını alıp Ali'ye getirdi. AH şöyle dedi:"Bu kılıç Rasulullah'm (s.a.v.) başındaki darlığı açmış­tı."Hasan[1461] (r.a.) onun hakkında şu beyitleri söylüyor:"O meşhur atlı idi, öyle bir kahramandı ki.Zor güne hemen kavuşurdu. Onun Rasulullah'a yakın ak­rabalığı vardı.İslama yardımda da asaletle bir şerefi vardı. Kaç zorlu­ğu Zübeyr avuçlarıyla aştı.Mustafa'dan Allah ona vererek, ecirlendirecektir.Savaş şiddetlendiğinde insanları oraya toplardı.En hızlı şekilde ölüme koşardı.Şiirde geçen "Müessilun" kelimesi, asaletli manasına, "Keşefetil harbü ansaki ha" şiddetlenmek manasına gel­mektedir. Ayette de, "Yevme yekşifu an sakin" "şiddet­lendiği gün" manasmdadır."Heşşeha": Toplamak manasınadır. Yani insanları ora­ya toplardı. Kılıcıyla onları dağıtırdı."İrkal" kelimesi: Bir yürüme çeşididir. Hızlı yürüme manasınadır. Muhibbuddin et-Taberi nakletmiştir.[1462]Kahramanlardan biri de Sa'd b. Ebi Vakkas'tır. İslam'ın atlısı, Allah yolunda ilk oku atandır.Rasulullah (s.a.v.) ona dua etmiş ve şöyle demişti: "Allah'ım onun atışım isabet ettir. Duasını kabul et."

Bu şekilde de olmuştur.[1463]Ali (r.a.) şöyle diyor: "Rasulullah'ın Sa'd'dan başka kimseye ana babasını feda ettiğini görmedim. Uhud günü onu şöyle derken işittim:"At! Anam babam sana feda olsun."[1464]îbni Abdulberr şöyle diyor: Kureyş"in, cesurlarından ve kahramanlarından biridir. Rasuhıllah'ı savaşlarında bek­leyenlerden biridir. Kufe'yi oluşturan[1465] kimsedir. Acem­leri oradan atmıştır. Farslarala savaşı üstlenmiştir. Ömer (r.a.) onu bu göreve atamıştır. Allah onun eliyle Fars belde­lerinin çoğunu fethetmiştir.[1466]

1289- İbni Ebu Şeybe'nin Said b. Müseyyeb'den naklet­tiğine göre şöyle diyor:"Uhud günü Sa'd b. Ebi Vakkas müslümanların en şid­detli olanı idi.[1467]Muhibbuddin et-Taberi, on kişinin faziletlerinde, İbni Ab-bas'tan şöyle rivayet ediyor:"Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle derken işittim:"Sa'd b. Ebu Vakkas bin atlıya bedel sayılır."[1468]Zühri şöyle rivayet ediyor: "Sa'd b. Ebi Vakkas'ın ece­li gelince, ev halkına yünden bir cebbeyi getirmelerini söy­ledi. Şöyle dedi:"Beni bununla kefenleyin. Ben Bedir günü bunun için­deyken müşriklerle karşılaştım. Onu bugün için sakladım." Bir cemaat bunu nakletmiştir. İbni Cevzi de safvetüs Saf-ve 'de nakletmiştir.[1469] Onlardan biri de Ebu Ubeyde'dir. Bu ümmetin emin ki-şisidir. İsmi Amir b. Abdullah b. Cerrah'tır. Cennetle müj­delenen on kişiden biridir.Zübeyr b. Bekkar şöyle diyor: "Bedir, Uhud ve diğer sa­vaşlara Rasulullah'la beraber katılmıştır. Uhud'da Rasu­lullah'ın (s.a.v.) miğferinden yüzüne batan iki halkayı çıkar­mıştır. Onun da iki dişi sökülmüş ve ağzı güzelleşmişti. Deniliyorki: "Ebu Ubeyde'nin ağzından daha güzel ağız görülmemiştir. Yine şöyle deniliyor:"Kureyş'in iki dehası Ebubekir ve Ebu Ubeyde'dir."Ömer (r.a.) onu, Şam'a vali olarak göndermiştir. Allah onun eliyle Yermuk, Cabiye ve başka yerleri fethetmiştir.İbni Esir şöyle diyor: "Bedir'de Ebu Ubeyde babasıyla karşılaştı. Babası ona saldırmaya başladı. Ebu Ubeyde on­dan korundu. Babası ısrarla üzerine gelince Ebu Ubeyde onu öldürdü. Allahu Teala bunun üzerine şu ayeti indirdi:"Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerden, Allah ve Rasulunden yüz çevirenleri seven kimseyi bulamaz­sın. İsterse bunlar babaları veya çocukları olsun."(Mücadele: 58/22)[1470]"Uhud günü otuz bir kişi öldürdü. Sonra ayağı takılıp, sırt üstü düştü. Zırhı karın tarafından açıldı. Oradan vuruldu. Hind onun karnını yararak ciğerini çıkardı. Onu çiğnemeye başladı.[1471] Onu yutamayınca, ağzından attı. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Eğer onun karnına girseydi, ateş ona dokunmaz­dı."Rasulullah onu görünce, ona olan üzüntüsü şiddetlendi. Şöyle buyurdu:"Eğer galip gelirsem, onlardan yetmiş kişiyi senin gibi yapacağım." Bunun üzerine şu ayet indi.:"Cezalandırdığınız zaman, cezalandırıldığınız kadar yapın. Ancak sabrederseniz, bu sabredenler için daha ha­yırlıdır."                                                   (Nahl: 16/126)İbni İshak'ın Siyer'inde Abdurrahman b. Avf tan rivayet ettiğine göre, Ümeyye b. Halef şöyle dedi:"Sizden demir uçlu kalemle öğreticilik yapan göğsünde nişan bulunan kimdir?" Ben:"Bu Hamza b. Abdulmuttalib'dir" dedim. Ümeyye:"Şu bize birçok şey yapan kişi." Yine onun Bedir günü Rasulullah'ın (s.a.v.) önünde elinde iki kılıçla savaştığını = nakletmektedir.Cabir'den (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Ra­sulullah (s.a.v.) Hamza'yı ölü görünce ağladı. Ona yapılan­ları görünce hıçkırmaya başladı. Şöyle buyurdu:"Safiyye'nin onu görmesi olmasaydı, onu brakırdım ki, kuşların ve yırtıcı hayvanların karınlarından haşrol-sun."Safiyye Hamza'nın kızkardeşidir. Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye dönünce, ensarın kacjmlarının ölüleri için ağla­ma seslerini işitti. Şöyle buyurdu:"Hamza'nın ise ağlayanı yoktur." Ensar bunu duyun­ca hanımlarına kendi ölülerinden önce Hamza için ağla­malarını ve ona acımalarını emrettiler. Onlar da bunu yap­tılar[1472]Vakidi şöyle diyor:"Onlar hala, önce Hamza'nın üzerine mersiye ve ağıt ya­karak kendi ölüleri için ağıt yakarlar."[1473]Onlardan biri de; tek kahraman, ebedi cesur, iki kanat sa­hibi Cafer b. Ebi Talip, Rasulullah'ın amacasınm oğludur.Kardeşi Ali'den on yaş büyüktü. Mute'de şehid olanlar­dan biridir. Sancağı eline alıp savaşmış, o eli kesilmişti. San­cağı sol eline almış, o da kesilmişti. Öldürülene kadar san­cağı bırakmamıştı. O savaşta sırtını çevirip kaçmazdı. Ce­sedinin ön yüzünde doksan küsur, kılıç, mızrak, ok yarası sa­yılmıştır. Onun zikri yukarıda geçmiştir.Amr b. Sabit'ten[1474], onun da babasından[1475] rivayet edil­diğine göre Rasulullah (s.a.v.) Cafer'i sordu. Şöyle cevap verdi:"Bir adamın bir müslümanı öldürdüğünü gördüm.Cafer ona doğru gitti ve mızrakla ona vurdu. Her ikisi de öldü." İb-ni Zehebi, "Siyeri A'lamu'n-nubela'da" nakletmektedir.[1476]Onlardan biri de Bera b. Malik'tir.[1477] Enes (r.a.) karde­şidir. Kendisiyle şiddet ve kahramanlığın Örneğinin verildi­ği kişilerden biridir.İbni Esir, "Esedü'l-öabe"de şöyle diyor: "Kendisini öl­dürmeye iştirak eden hariç, yüz kişiyi düelloyla öldürdük­ten sonra öldürülmüştür."[1478] İbni Mende, Ebu Nuaym ve İb­ni Abdulberr nakletmişlerdir.Müellif şöyle diyor: "Aynı kitapta şöyle görmüştüm: "Meş­hur olana göre o bütün savaşlarında yüz kişi öldürmüştür."İbri Sirin'den nakledildiğine göre şöyle diyor: "Müslü­manlar, içerisinde müşriklerin olduğu bir duvarın yanına va-dilar. Bera bir kalkanın üzerine oturdu ve "beni mızrakları­nızla kaldırıp onların tarafına atın" dedi. Onu duvarın arka­sına attılar. Müşrikler onun başına toplandılar. Onlardan on kişiyi öldürdü. O zaman Bera (r.a.) vücudunda seksen kü­sur yara meydana gelmişti. Halit b. Velid bir ay başında du­rarak onun yaralarını iyileştirdi." İbni Esir'de bunu naklet­mektedir.[1479]îbni Zehebi; "Siyerin-Nübela" da şöyle demektedir: Ebu Musa el-Eş'ari Tüster'in kuşatmasında Bera b. Malik'e şöyle dedi:"Şehrin ortasına çıkan gizli bir yol keşfettik. Seninle birlikte oraya girecek birilerini bul." Bera Meczee b.Sev-re şöyle dedi:"Kavminden, zarif güçlü birini bana söyle." Mencee:"Niçin?" diye sordu. Bera:"İhtiyacım var" dedi. Meczee:"Ben o adamım" dedi. Bera:"Gizli bir yol bulduk. Oraya girmek istiyoruz" dedi. Di­ğeri:"Seninle beraberim" dedi. İlk önce Meczee girdi. Oradan çikmca oranın ağzını bir kaya ile kırdılar. İnsanlar gizli yoldan şehre çıktı. Bera da çıktı. Şehrin ortasında öldürülün-ceye kadar onlarla savaştı. Allah onlara fethi nasip etti."[1480]Onlardan biri de Muaz b. Amr b. Cemuh'tur (r.a.).[1481] Güçlü, cesur ve kahramandı.Ondan şöyle dediği nakledilmektedir: "Ebu Cehil'i Be­dir günü kendime iş yaptım. İmkan elime geçince, ona sal­dırdım. Ona vurdum-ve bacağım yarısından kestim. Bu ara­da oğlu Ikrime omuzuna vurdu. Elim koptu. Yan tarafımda-ki deriye asılı kaldı. Beni savaştan alıkoyuyordu. Günboyu böyle savaştım. Onu arkamdan sürüklüyordum. Bana eziyet vermeye başlayınca ayağımı üzerine koydum. Sonra doğrul­dum taki koparıncaya kadar."Onlardan biri de Ebu Dücane Semmak b. Hurşe'dir (r.a.). Cesaretiyle meşhur kişiUhud günü Rasulullah (s.a.v.) elin­de bir kılıç tutup:"Kim bunu hakkıyla alır?" diye sorunca, birçok kişi kal­kıp onu almaya çalışmıştı. Rasulullah (s.a.v.) hiç birine vermemişti. Ebu Dücane kalkıp şöyle sormuştu:"Onun hakkı nedir ya Rasulallah?" Şöyle buyurmuştu:"EğriHnceye kadar onunla düşmanın yüzüne vurma­dır."[1482] Ebu Dücane:"Onu hakkıyla ben alırım" demiş ve Rasulullah (s.a.v.) ona vermişti. Cesaretli bir kişiydi. Savaşta çalımlı yürürdü."

İbni Hişam şöyle diyor[1483]Birden fazla kişinin söyledi­ğine göre Zübeyr b. Avam şöyle dedi:"Rasulullah (s.a.v.) kılıcı sorup kimseye vermeyince ve Ebu Dücane isteyip ona verince;"Vallahi ona bakacağım ne yapacak" diye kendime söy­ledim. Onu takip ettim. Kırmızı sarığını aldı, başına sardı. Ensar şöyle diyodu:"Ebu Dücane ölüm sarığını çıkardı." Onu sardığı zaman böyle söylüyorlardı. Çıktı ve şöyle diyordu:"Ben ki dostum benimle sözleşmiştir.Biz savaşta kan akıtmakla beraberiz.Hiçbir zaman arka saflarda bulunmam.Allah ve Rasulunun kılıcıyla vururum."Kime kılıcı sallarsa onu mutlaka öldürüyordu.[1484]Şiirdeki "Kuyul"[1485] kelimesi, "arka saflar manasına gel­mektedir.İbni İshak ve başkalarının İbni Abbas'tan rivayet ettik­lerine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) Uhud'dan dö­nünce, kılıcını kızı Fatma'ya verdi. Şöyle dedi:"Ey kızım bunun kanını yıka" Ali'de kılıcını verdi ve şö> lededi:"Bunu da al ve kanını yıka. Vallahi bugün beni doğrula­dı" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Eğer sen bugün savaşın hakkım verdiysen, Sehl b. Hanif ile Ebu Dücane'de hakkını verdiler."[1486]İbni Esir, İbni Zehebi ve başkalarının rivayet ettiklerine göre; Ebu Dücane Yemame günü kendisini bahçenin içine atmış ve ayağı kırılmıştı. Öldürülünceye kadar kırık ayağıy­la savaşmıştı.[1487]Onlardan biri de Ebu Talha el-Ensari'dir. İsmi Zeyd b. Sehl'dir (r.a.). Rasulullah'm önünde dizlerinin üzerine otur­muş,[1488]okluğunu yaymış[1489] ve şöyle diyordu:"Benim yüzüm senin yüzüne koruma, Canım canına fe­da olsun." Birden fazla kişinin rivayetine göre, Huneyn gü­nü yirmi müşriği öldürmüş ve eşyalarını almıştır. Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Ebu Talha'nın orduda sesi, yüz kişiden daha hayır­lıdır."Sevri'nin Abdullah b. Muhammed b. Akil'den[1490]Cabir veya Enes'ten rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Orduda Ebu Talha'nın sesi, bin kişiden daha hayır­lıdır.[1491]İbni'Zehebi'de zikretmiştir.sa­vaşa katılmıştır. Meşhur olayları görmüştür.İbni Esir şöyle diyor: "Müslüman oluşundan itibaren Rasulullah (s.a.v.) onu süvarilerin komutanı yapmıştır. On­ların başında giderdi. Sonra Ebu Bekir onu, mürtedlerle savaşa komutan yaptı. Fars ve Rumlarla savaşta onun büyük eserleri vardır. Unve, Şam ve başka yerleri fethetmiştir. Halit b. Velid'in eceli gelince şöyle dedi:"Yüz veya daha fazla savaş ve çatışmada bulundum. îş-te ben deveninısı[1492]öldüğü gibi yatağımda ölüyorum. Korkak­ların gözüne uyku girmesin."[1493]Hafız İbni Zehebi şöyle diyor: "Yatağında öldüğümde alt­mış yaşındaydı. Vücudunun her tarafında şehidlerin damga­ları vardı[1494]Onun sahih menkıbelerinden biride îbni Ebu Halit'in Kays b. Ebu Hazim'den[1495]rivayet ettiğidir. Şöyle diyor:"Halit b. Velid'e zehir getirildiği gördüm."Bu ne?" dedi. Onlar:"Zehirdir" dediler. Halit:"Bismillah" dedi onu içti ve zarar vermedi. Ona şöyle di­yorlardı:                                                   "Acemlerden sakın. Seni zehirlemesinler." Onun kendi­si bunu yaptı." Onun cesaret menkıbeleri çoktur.Onlaran biri de Selme b. Ekva'dır (r.a.). Müslümanların atıcılarından ve cesurlarından biridir.Onun cesaretine örnek olarak; tehlikeye atılma konusunda anlattıklarımız yeterli­dir. Uyeyne b. Hisn ve beraberindekiler Rasulullah'ın (s.a.v.) aşıladığı hurmalığa akın edince, onları takip etmiş ve ora­yı onlardan kurtarmış ve onlara yapacağını yapmıştır.İbni Sa'd'm Selme'den rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekir'i başımıza gönderince onun­la beraber savaştım. Elimle müşriklerden yedi kişiyi öldür­düm."[1496]Bu olay Ebu Bekir'in (r.a.) Beni Kilab'a düzenlenen se-riyyesinde olmuştur.Onlardan biri de Hişam b. As'tır (r.a.). Amr'ın kardeşi­dir. Bilinen cesur bir süvaridir.Şehadeti temenni ederdi. Ecnad'in veya Yermuk'ta ona şehadet nasip oldu.Amr b. As'tan rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Ben ve kardeşim Hişam Yermuk savaşına katıldık. O ve ben geceleyince, bize şehadet vermesi için Allah'a dua ettik. Sa­bahlayınca, ona nasip oldu, bana nasip olmadı." Şöyle de­niliyor:"Hişam b. As Yermuk savaşında hücuma kalkıyor ve hücumunda düşmandan birilerini öldürüyordu. Taki öldürii-lünceye kadar. Öldürülünce atlar onu çiğnedi. Kardeşi onun etlerini topladı ve örttü. Hişam'm öldürülme haberi Ömer'e (r.a.) gelince şöyle dedi:"Allah ona rahmet etsin. İslam için ne güzel yardımcıy­dı."Onlardan biri de Ukkaşe b. Muhsin'dir (r.a.). Cesaretiy­le meşhur bir kişidir.İbni İshak'm Siyer'inde naklettiğine göre Gabe sava­şında; Evbar ile oğlu Amr b. Evbar'a kavuşmuştu. İkiside bir devenin üzerindeydi. İkisini de bir mızrak darbesiyle öldür­müş ve bazı hurmaları kurtarmıştır.Onlardan biride Havvat b. Cübeyr'dir (r.a.).[1497] Cesare­tiyle meşhurdu.İbni Asakir'in Vakidi'den naklettiğine göre şöyle di­yor:"Havvat b. Cübeyr şöyle dedi:"Üç şey yaptım ki, kimse onları yapmamıştır. Kimsenin gülmeyeceği yerde güldüm. Öyle bir yerde cimrilik yaptım-ki, kimse orada cimrilik yapmamıştır. Öyle bir yerde uyu­dum ki, kimse orada uyumamıştır.Uhud'da kardeşim ölürülmüştü. Onun yanma gittiğimde, karnı yarılmış, bağırsakları dışarı çıkmıştı. Bir arkadaşım­dan yardım alarak onu yüklendik. Bu sırada Kureyş'in sü­varileri etrafımızdaydi. Onun bağırsaklarını karnına dol­durdum ve sarığımla onu bağladım. Arkadaşımla aramıza alıp taşırken onun bağırsaklarının uğuldama sesini duy­dum. Arkadaşım korktu ve onu elinden attı. Ben de güldüm. Sonra yürüdük. Ona yayımla bir çukur kazmaya başladım. Yayımın kirişinin kapmaması için cimrilik ettim. Ona çuku­ru başka şekilde kazdım ve onu defnettim. Giderken bir at­lı gördüm. Mızrağını bana nişanlamış beni öldürmek istiyor­du. Bu sırada beni uyku aldı. Kimsenin uyumayacağı o yer­de uyudum. Uyandığımda ne atlıyı nede başkasını görme­dim. Bunun ne oluğunu bilmiyorum."Onlardan biri de cesur arslan, şiddetli kahraman Amr b. Ma'di Yekrub'dur (r.a.).İri cüsseli, büyük bir süvariydi. Gür sesliydi. Sıffin sa­vaşma katıldığında yüz elli yaşındaydı. Fars'larla savaşta­ki eserleri meşhurdur.Tartuşi ve başkalarının naklettiğine göre; Kadisiye sava­şında Amr Fars'ların komutanı Rüstem'e saldırdı. Rüstem büyük bir filin üzerindeydi. Amr filin dizinin arka kirişini kesti. Rüstem üzerinden düştü. Fil de onun üzerine düştü. Rüstem'in yanında bir heybe vardı. İçinde kırkbin dinar vardı. Amr Rüstem'i öldürdü. Farslar bozguna uğrayıp da­ğıldılar.Yirmi dördüncü bölümde, onun savaşması, atından dü­şüşü geçmişti. Bir seferinde acemlerden bir adamın atının ayağından tutmuştu. Adam atının üzerinde sürekli gitmesi için vuruyordu. Bir türlü hareket ettiremedi. Sonunda çare­yi, kendisini atın üzerinden atıp kaçmakta bulmuştu. Amr da ata binmişti. Amr'a cahiliyye döneminde de kimse karşı koyamıyordu.İmam Abdulğaffar b. Nuh el-Kavsi, "Vahid" adlı kitabın­da şöyle naklediyor: "Müminlerin emiri Ömer b. Hattab (r.a.) Amr'a sorarak şöyle dedi:"Ey Amr! karşılaştığın en hilekar, en korkak ve en cesur adamları bana söyle." Ainr şöyle dedi:"Ya Emirel müminin! Ben akın düzenliyordum. Zırhını giyinmiş bir süvari gördüm. Atına binmişti. Ona şöyle de-1 dim:"Ey genç! Kendini koru; İmkanı yok seninle savaşaca­ğım." Bana:"Sen kimsin?" dedi. Ben:"Amr b. Ma'di Yekrub" dedim. Sustu. Ona yaklaştığım­da ölü olarak buldum. Bu karşılaştığım en korkak kişiydi.Karşılaştığım en hilekar kişi ise: Ben yine akın düzenliyordum. Birden kuytu bir yerde[1498] ihtiyacını gideren biri gördü. Atı bağlıydı. Onun üzerinde aletleri vardı. Ona şöy­le dedim:"Ey genç! Kendini koru imkanı yok seninle savaşaca­ğım." Bana şöyle dedi:"Ey Amr! Sen bana acımıyor musun? Ben kuytu bir yer­deyim, ihtiyacımı gideriyorum. Sen atının üstündesin. Zır­hını[1499] giymişsin." Ben:"Ne istiyorsun" dedim. Şöyle dedi:"Bende senin gibitoluncaya kadar, senden bana bir kötü­lük gelmeyeceğine bana söz ver." Ben: "Söz veriyorum" dedim. İhtiyacını gördü. Torbanısını al­dı ve oturdu. Ben:"Niçin binmiyorsun?" dedim. Şöyle cevap verdi:"Ben atıma binmeyeceğim. Seninlede savaşmayacağım. Sözünü yerine getirmek istiyorsan, yap." Ben de onu bırak­tım ve yoluma devam ettim.Karşılaştığım en cesur adam ise: Ben yine akın düzenli­yordum. Atının üzerinde yalnız başına duran birini gör­düm. Şöyle dedim:"Ey genç! Kendini koru. İmkanı yok seninle savaşaca­ğım." Bana dönüp bakmadı. Sözümü uzatmadan ikinci se­fer ona söyledim. Bana yüzünü dönmeden şöyle dedi:"Yazıklar olsun sana. Sen kimsin?" Ben:"Amr b. Ma'di Yekrub" dedim. Şöyle dedi:"Hakir ve zelil kişi. Vallahi ey Amr seni öldürmekten be­ni alıkoyan, benim yanımdaki hakirliğindir." Vallahi ya Müminlerin emiri öfkemden konuşamadım. Beni karşılama şekli zoruma gitmişti. Ölüm bana bundan daha kolay geli­yordu. Ona şöyle dedim:"Ey genç! İkimizden biri dönecek." Şöyle dedi:"Belki sana yazık olacak. Biz öyle bir kavimdeniz ki, ke­sinlikle bir atlıdan kaçmayız. Sen seç, ya sen duracaksın, ben sana üç tane vuracağım. Eğer sen sağ kalırsan sen bana vu­rursun. Yada ben duracağım, sen bana üç tane vuracaksın. Eğer ben sağ kalırsam, ben sana vuracağım." Onu ganimet bildim ve şöyle dedim:"Sen benim için duracaksın."Adam durdu. Ben ona mızrakla hücum ettim. Taki ona acıdım[1500] ve kendi kendime şöyle dedim:"Onu mızrakla ikiye böldüm." Adam ondan kurtuldu[1501]dönüp mızrağının arkasıyla kafama vurdu. Şöyle dedi:"Bu bir Ey Amr! Eğer yanındaki hakirliğin olmasaydı se­ni öldürürdüm." Bende öyle bir acı pluştuki, ölüm ondan da­ha kolay değil."onra "Kolla" dedim ve saldırıya geçtim. Üzenginin üzerinde durdum ve iki elimle kılıcı tutarak vurdum. Ken­di kendime şöyle dedim:"Onu da, atını da ikiye böldüm." Adam ondan da kurtu­larak döndü ve mızrağının arkasıyla bana vurdu. Şöyle de­di:"Ey Amr! Bu iki hakirliğin olmasaydı seni öldürürdüm" Üçüncü hamlem kalmıştı. Saldırdım ve ona vurdum. O da ilk ikisinde yaptığını yine yaptı. Sonra şöyle dedi:"Neredeyse kininden dolayı imandan ölüye dönecektin Ey Amr! Mızrağın ateşini kısaltacağım veya sen Şeybano-ğullarmdan dolayı iflas edeceksin.Ey Müminlerin emiri! Nefsim, ölümü kerih gördü. Ona şöyle dedim:"Ey genç! Senin üzerinde bir azimet var" Şöyle dedi:"Sende bulunan acizliğin aynısı bende de var." Ona şöy­le dedim:"Keremli olan, fakire ziyafet vermekten çekinmez." Şöy­le dedi:"Ben yol üzerindeyim." Ben:"Ben de seninle olacağım" dedim. Şöyle dedi:"Ey Amr! İstediğimi biliyor musun?" Ben:"Hayır" dedim. Genç:"Ben Ölümü istiyorum" dedi. Ben:"Bravo ölüm seninle beraber" dedim. Genç:"O zaman sür" dedi.Gecenin çoğu gidinceye kadar sürdük. Bir vadinin sakin­leri görüldü. Düğün, şenlik yapılıyordu. Yaklaşınca, kırmı­zı ve yüksek bir çadır gördük. Bana:"Ey Amr" dedi. Ben:"Buyur" dedim. O:"Bu vadide ölüm var. Bu kırmızı kubbede de kırmızı ölüm var. Ya sen atımı tutarsın, ben gider getiririm. Veya ben senin atını tutarım, sen gider istediğimi getirirsin" dedi.Ben:"îhtiyaç sahibi istediğini daha iyi bilir. Ben senin atım tu­tarım. Sen benim ona gözetici olmama razı oldun." de­dim.[1502]Onun atını tuttum. Bu kubeye'gitti girdi. Bir saat sonra geldiğinde yanında, deveye binmiş parlak güneş gibi bir kız vardı. Bana: . "Ey Amr" dedi. Ben:"Buyur" dedim. O:"Ya sen hayvanları sürersin, ben senin arkanı korurum. Veya ben sürerim, sen arkamı kortırsun" dedi. Ben:"Hayvanları ben sürerim" dedim.Hayvanların yularını tuttum ve sabah aydınlığına kadar gittik. Genç:"Ey Amr!" dedi. Ben:"Buyur" dedim. Genç:"Arkana bak. Kimseyi görüyor musun?" Baktığında ha­vada toz gördüm."Havada toz var" dedim. Genç:"İşte onlar gelenlerdir. Eğer çok iseler birşey .değil. Eğer az iseler, o zaman iş güç ve kuvvete kalıyor." Dönüp bak-tımki gelenler dört veya beş kişiler."Gelenler dört ile beş arasında" dedim. Genç:"Güç ve kuvvet. Bu da imkanı yok ölüm demektir." Son­ra şöyle dedi:"Hayvanları yolun sağına çek." Kendisi yolun ortasında durdu.Geldiklerinde bir ihtiyar ve arkasında üç gencin geldiği­ni gördük. Gençler onun çocuklarıydı. İhtiyar da kızm ba­basıydı. Gençler de kızın kardeşleriydi. İhtiyar öne çıktı ve ona şöyle dedi:"Ey kardeşimin oğlu! Kadını bırak." Genç:"Bırakacak değilim. Bırakmak için almadım." İhtiyar çocuklarından birine:"Onunla düello et. Utançla beraber yaşamanın bir mana­sı yoktur." Düelloya girdiler. Uzun müddet dolaştılar. Şey-banı onu yaraladı. Mızrağı sırtından çıkardı ve adam öldü. Şeybanı onun üzerine şiirden birkaç beyt okudu.İhtiyar diğer oğluna: "Ona karşı çık. Bundan sonra yaşa­mada hayır yoktur." Ona karşı çıktı. Bir saat dolandılar. Şey-bani ona da kılıcıyla bir darbe vurdu. Bir omuzundan vurup ötekinden çıkardı. O da öldü. Onun üzerine de beyitler söy­ledi.İhtiyar diğer oğluna "Çık" dedi. Çıktı ve onu da öldürdü.İhtiyar ilerledi ve şöyle dedi:"Ey kardeşimin oğlu! Kadını bırak. Sen amcanın ço­cuklarını öldürdün." Şeybanı:"Onu bırakmayacağım. Onu terketmek için almadım." de­di. İhtiyar:"Sen beni tanıyor musun?" dedi. Şeybani: "Evet" dedi. İhtiyar:"Ben senin görüp, karşılaştığın kimseler gibi değilim. Ka­dını bırak, selametle git" dedi. Şeybani: "Bırakmam" dedi. İhtiyar:"Sen seç. Ya sen duracaksın ben sana vuracağım. Eğer sen sağ kalırsan sen bana vurursun. Ya da ben duracağım, sen bana vuracaksın. Ben sağ kalırsam, sana vuracağım" de­di. Şeybani:"Sen dur" dedi. İhtiyar durdu ve Şeybani ona saldırdı. Kı­lıcıyla onun omuzlarının arasına vurarak saçlarına kadar yardı. İhtiyar kılıcı hissedince, Şeybani'yi boynundan vur­du ve yarısına kadar kesti. İkisi de öldü.Ben dört atıda aldım ve devenin yularını tutup çektim. Evime gitmek için yürüdüm. Kız bana:

"Ben senin arkadaşın değilim. Eğer sen benim arkadaşım olsayın, sen de onların yolundan giderdin" dedi. Ben: "Bu konularda beni bırak" dedim. Kız: "Vallahi başka yolu yok. Sadece benimle düello ede­ceksin. Eğer sen bana galip gelirsen, ben seninim. Eğer ben sana galip gelirsem, o zaman bir kadın bir kadının ola­maz." dedi. Ben:"Benzeninle savaşacak değilim. Sen kavminin cüretini öğrenmişsin" dedim. Kız, devenin üzerinden arslan gibi at­ladı. Bir mızrak eline aldı. Ondan önceben ona bir darbe vur­dum ve onu öldürdüm." Ömer b. Hattab (r.a.) Amr'a: "Niye yaptın?" dedi. Amr: "Ey müminlerin emiri! Ben onu Öldürmeseydim, o beniÖldürürdü" dedi.Onlardan biri de İkrime b. Ebu Cehil'dir (r.a.). Cahiliy-yede cesurların başlarından biri idi. Sonra müslüman oldu ve teslimiyeti de güzel oldu. Yermuk savaşına katılıp, şid­detli bir şekilde savaştı. Sonra öldürüldü. Öldürüldüğünde üzerinde yetmiş küsur yara vardı.

1285- İbni Asakir'in Yezid b. Useyd'den[1503], onun da ba­basından[1504] rivayet ettiğine göre İlerime o gün şöyle dedi:

"Rasulullah (s.a.v.) ile her yerde savaştım. Bugün sizden mi kaçacağım?" Sonra:"Kim kendisiyle ölüm üzerine biatlaşır" diye bağırdı. Ha­ris b. Hişam, Dirar b. Ezver[1505] ve dörtyüz yaya ve atlı müs-lümanla biatlaştı. Fistadu Halit diye bir yerde savaşıyorlar­dı. Hepsi yaralandılar. İyileşenler hariç hepsi öldürüldü.[1506]

1286- Zühri'den İbni Asakir'in rivayet ettiğine göre İk­rime b. Ebu Cehil o gün -Yermuk günü- İnsanların en bela­lısı ieji. O gün mızrağıyla saldırıya geçti. Göğsü ve yüzü ya-ralanıncaya kadar sürdü. Ona şöyle dendi:"Allah'tan kork. Nefsine acı" şöyle cevap verdi:"Ben nefsimle Lat ve Uzza için savaşıp, onları savunu­yordum. Bugün Allah ve Rasulu için savaştan mı geri dura­cağım. Hayır vallahi kesinlikle." Dediler ki:"O gün öldürülünceye kadar, sadece ilerledi, geri dönme­di.[1507]Zühri şöyle diyor: "Halit b. Velid onun yanından geçiyor­du. Şöyle dedi:"Keşke Ömer, amcamın oğlunun mızrakla saldırışını görseydi. Taki bizim düşmanla karşılaştığımızda mızrağa na­sıl sarıldığımızı bilsin."Onlardan biri de Tuleyha b. Huveylid el-Esedi'dif. Bü­yük kahraman ve cesurluğuyla meşhur kişi.Kadisiye savaşına katıldı. Büyük bir belayla imtihan edildi. Nihavend'de şehid edildi. îbni Sa'd ve başkaları şöyle diyor:"Tuleyha cesaret ve şiddetinden dolayı bin atlıya bedel sayılırdı."

1287- Taberani'nin rivayet ettiğine göre Ömer (r.a.) Sa'd b. Ebi Vakkas'a yazdığı Mektupta şöyle diyor:"Sana ikibin kişi göndererek sana destek veriyorum. Amr b. Ma'di Yekrub ve Tuleyha b. Huveylid. Savaş husu­sunda onlarla istişare et. Fakat onlara komutanlık verme.[1508]Müellif şöyle diyor: Ömer "onlara komutanlık verme" derken onlardaki şiddeti, sürekli ilerlemeyi ve geri dönüşü kabul etmediklerini bilmesinden dolayı bunu söylemiş­tir.[1509]İbni Cemaa'nın zikrettiğine göre; Kadisiye günlerinde Tuleyha, Kays ve Amr yola çıktılar. Amr ile Kays birkaç düşman askeriyle geriye döndüler. Tuleyha Rüstem'in asker­lerinin içine gidinceye kadar gitti. Orada geceleyerek onla­rı gözetledi. Gece geçince, en iyi süslerle süslenmiş bir atın geldiğini gördü. Ata bakınca o at gibisinin kendi taraf­larında kimsede bulunmadığını gördü. Kılıcını çekti ve atın yularını kendi atının semerine bağladı. Sonra atını hareke­te geçirerek, sürmeye başladı. Diğer atın sahibi ile askerler bunu gördüler. Atlanıp peşine düştüler. Arkasınan bir atlı ye­tişti. Tuleyha ona dönerek mızrakla sırtını parçaladı. Atını aldı. Başka biri daha yetişti. Onu da ilki gibi yaptı. Üçüncü­sü yetişince Tuleyha üzerine gitti. Onu esir etmeye çağırdı. Onu esir alarak Sa'd'a (r.a.) getirdi. Olanları ona bildirdi. Esir'e:"Konuş" denildi. Esir şöyle dedi:"Ben birçok savaşa katıldım. Zorluğunu gördüm. Kahra­manları işitip onlarla karşılaştım, fakat bu adam gibisini ne gördüm, ne de işittim. İki askeri öldürdü ki, kahramanlar bi­le onların üzerine varmaya cesaret edemiyorlardı. İçerisin­de yetmiş bin kişinin olduğu bir orduya yanaştı. Ordunun sü­varisinin atını almadan çıkmadı. Atı alınca kaçtı. Arkasın-•dan gittik. Bin atlıya bedel[1510] bir süvari ona yetişti, onu öl­dürdü. Birincisi gibi başka biri daha yetişti, onu da Öldürdü. Sonra ben yetiştim. Zannetmiyorum ki arkamda, kendim gi­bisini bırakmış olayım. Karşısında ölümü gördüm ve esir ol­mayı istedim." Sonra düşman askerinin yüzyirmi bin oldu­ğunu söyledi. Arkadan da onun kadarının hazır olduğunu söyledi. Sonra da müslüman oldu. Müslümanlarla beraber güzel bir belaya uğratıldı."

Onlardan biri de Abdullah b. Zübeyr b. Avvam'dır (r.a.).O, cesur oğlu cesur, kahraman oğlu kahraman, cesaret­te ve ibadette baş idi. Afrika savaşında Cercir ile savaşmış­tır. Yukarıda geçtiği gibi.Şurahbil'in babasından rivayet ettiğine göre; Haccac Mekke'de Abdullah b. Zübeyr için geldiğinde, o ashabına şöyle diyordu:"Bakın nasıl kılıçlarınıza vuruyorlar. Herkes yüzünü koruduğu gibi kılıcını da korusun. Kişinin kılıcını vuraca­ğı yer hakkında hata etmesi kötüdür." Şöyle diyor:"Onu sürekli gözetliyordum. Kılıcım vurduğu yerde mi­lim hata etmiyordu. Şöyle diyordu:"Al. Ben ayıptan arınmış seçilmiş kişinin oğluyum." Onlarla şiddetli bir şekilde savaştı. Haccac Şam'lılara şöy­le sesleniyordu:"Ey Şam ehli! İtaat konusunda Allah'tan korkun." Onlar da şiddetlendikçe şiddetleniyorlardı. Taki şöyle denildi:"Onun üzerine saldırdılar, etrafını çevirdiler. O da onları ya-rıncaya kadar şiddetle saldırdı. Onlarla birlikte Beni Şeybe ka­pışma kadar geldi. Sonra tekrar saldırdı. Onlar da saldırdılar. Hangi tarafa yüklendiyse, orayı dağıtıyordu. Sonunda bir ker­piç ona fırlattılar. Başı ve yüzü yarıldı. Şöyle dedi:

"Bizim yaralarımız eşikler üzerinde kanamaz.Fakat biz ayakta iken kan damlatırlar." Sonra yüz üstü düştü. Ayağa kalkmaya çalıştı, ama başaramadı. Hızlıhare­ket edip onu öldürdüler.Osman b. Ebi Talha şöyle diyor: "İbni Zübeyr'in üç şe­yi tartışılmazdı: Cesareti, ibadeti ve belagatı.Amr İbni Dinar'dan[1511]rivayet edildiğine göre; İbni Zübeyr Hicr'de namaz kılarken, mancınıkla atılan taşlar gelir onun el­bisesine değerek yere düşerdi. Fakat o dönüp bakmazdı.Hişam b. Urve şöyle diyor: "Mancınıktan öyle taşlar geliyordu ki, neredeyse İbni Zübeyr'in sakalını da berabe­rinde götürecek diyordum. Onu şöyle derken işittim:"Vallahi benim gibi sabreden üçyüz kişi olsa, üzerime yeryüzü ehlinin hepsi gönderilse aldırmam."Muhibbudin et-Taberi'nin zikrettiğine göre Cafer b. Zü­beyr de[1512] kardeşiyle beraber savaşıyordu. Kardeşi öldürül­düğü zaman elindeki kılıcın kabzasında kan kuruyuncaya ka­dar savaştı.[1513]Onlardan biri de Sumeyyuh Abdullah b. Zübeyr b. Ab-dulmuttalib'dir (r.a.). Darekutni'nin zikrettiğine göre:"Huneyn'de Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte sabredip du­ranlardan biridir. Ebu Bekir'in (r.a.) hilafetinde yapılan Ecnad'in savaşında şehid edilmiştir.İbni Sa'd'm Ebu Huveyris'ten[1514] rivayet ettiğine göre şöyle diyor:Tehzib: 2/92, No: 141; Esedül Ğabe: 1/341, No: 756.Onlardan biri de Abdullah b. Hanzala el-Ensari'dir (r.a.).[1515] Babası Hanzala[1516] meleklerin yıkadığı kişidir. Çünkü uhud günü çağrıyı duyunca, cünüplü olduğu halde, hemen cihada çıkmış, yıkanma fırsatı bulamamıştı. Orada şe-hid edildi. Rasulullah (s.a.v.) meleklerin onu yıkadığını haber vermiştiOnun oğlu Abdullah müslümanların cesurlarından, kah­ramanlarından ve abidlerindendir. Hirre vakasında şehid edilmiştir. Olay şöyle olmuştur. Abdullah ve başkaları Ye­zid b. Muaviye'nin yanına gitmişlerdi. Onda uygun haller gö­remeyince Medine'ye dönmüşler ve Abdullah b. Zübeyr'e biat etmişlerdi. Burada da ölüm üzerine biatlaşmışlardı. Yezid de onların üzerine Mücrim diye askerleri tarafından lakap takılan Müsrif b. Akabe'yi gönderdi. Ona karşı Abdul­lah b. Hanzala Medine ehliyle beraber çıktı.[1517] Olay meş­hurdur. Savaş şiddetli oldu. Medine ehli yenildi. Bu sırada Abdullah b. Hanzala oğluna dayanmış uyuyordu. Uyanınca olanları gördü. Büyük oğluna emretti. Öldürülünceye kadar savaştı. Sonra birer birer oğullarını gönderdi. Taki hepsi öl­dürüldü. Bunu Allah'a yaklaşmak için yapıyordu. Oğulla­rı sekiz tane idi. Sonra kılıcının kabını kırdı. Öldürülünce­ye kadar onlarla savaştı. Bu olayda sahabe ve başkalarından birçok kişi öldürüldü. Müsrif Medine'ye girdi. Oraya üç ga­nimet verdi. Onlarla İbni Mukassim ve başkalarının rivayet ettiğine göre bin bakireye tecavüz etmişlerdir.Kurtubi tarihinde şöyle diyor: "Medine'de üç gün kaldı. Muhacir, ensar ve haşimoğullarının haremlerine sövdü. Dörtbin yetmiş küsur kişiyi öldürdü. Medine kaldığı üç günde ezan da okunmadı, namaz da kılınmadı.İbni Esir "Esedül Gabe" adlı kitabında şöyle diyor: "Ab­dullah b. Ebu Süfyan[1518] şöyle dedi: "Abdullah b. Hanzala'yı öldürüldükten sonra rüyamda en güzel şekliyle gördüm. Şöyle dedim:"Sen öldürülmedin mi?" Şöyle dedi:"Evet. Rabbimle karşılaştım, beni cennete koydu. İstedi­ğim gibi meyvelerinin arasında dolaşıyorum." Ben:"Ya arkadaşlarının? Onlara ne yapıldı?" dedim. Şöyle ce­vap verdi:"Onlar da benimle beraber benim bayrağımın altındadır­lar. O bayrak kıyamete kadar inmeyecektir."Onlardan biride Dahhak b. Süfyan b. Avf el-Gamiri'dir (r.a.).İbni Esir ve başkaları şöyle diyor: "Rasulullah'ın (s.a.v.) başında yalın kılıç dururdu. Cesur kahramanlardandı. Yal­nız başına yüz atlıya bedel sayılırdı. Rasulullah (s.a.v.) .Mekke'yi fethetmeye gittiği zaman Selimoğullarının başı­na onu vermişti. Selimoğulları dokuzyüz kişi idiler. Rasu­lullah (s.a.v.) onlara şöyle dedi:"İçinizde yüz kişiye bedel olup sizleri bin kişiye tamam­layacak kimse var mı?" Sonra onlara Dahhak'ı verdi."Onlardan biri de bilinen süvari, meşhur kahraman Dirar b. Ezver'dir (r.a.). İbni Esir şöyle diyor:"Müseyleme'yle yapılan Yemame savaşına katılmıştır. Büyük bir belaya uğratıldı. İki bacağı kesildi. Dizlerinin üze­rinde sürünerek[1519] savaşmaya başladı. Atlar onu çiğnedi. So­nunda öldü. Bir rivayete göre Yemame'den sonraya yaralı olarak kaldı ve sonra Öldü. Bir rivayete göre de Yermuk ve Şam'ın fethine katılmıştır.Şam'ın fethinde onun hakkında acayip haberler, garip olaylar, üstün davranışlar anlatılmıştır.Onlardan biride Sumeyyuh Dirar b. Hattab b. Mirdas el-Fihri'dir.[1520] Mekke'nin fethinde müslüman olanlardan­dır. Kureyş'in cesur ve süvarilerindendir.Ebu'l-Kasım b. Asakir onu Şam tarihinde zikretmekte­dir. Naklettiğine göre Şam'ın fethine Ebu Ubeyde ile birlik­te katılmıştır.[1521]İbni Esir şöyle diyor: "Bir gün Ebubekir'e (r.a.) şöyle de­di:"Biz Kureyş için sizden daha hayırlı idik. Biz onları cen­nete soktuk. Siz ise onlan ateşe soktunu. -Yani ben onlardan müslüman olanları öldürdüm. Siz ise müşriklerini öldürdü­nüz.-" Bir gün Evs ve Hazrec'liler, Uhud'da en cesur kim­di diye tartışıyorlardı. Dirar b. Hattab yanlarından geçerken:"Bu o savaşa katıldı. O, bunu bilir" dediler. Ondan bu­nu sordular. Şöyle cevap verdi:"Ben sizden onbir kişiyi hurilerle evlendirdim."[1522]Onlardan biri de Culeybib'dir.[1523] sahabenin cesurlarındandır.

1288-Müslim'in Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) bir savaştayken, Allah onaganimet nasip etti. Ashabına dönüp:"Kimseyi kaybettiniz mi?" diye sordu. Sahabe:"Evet. Falan, falan ve falan" dediler. Sonra yine:"Kimseyi kaybettiniz mi?" diye sordu. Onlar:"Falan ve falan" dediler. Sonra yine:

"Kimseyi kaybettiniz mi?" diye sordu. Onlar:"Hayır" dediler. Rasulullah (s.a.v.):"Fakat ben Cüleybib'i kaybettim. Onu arayın" dedi. Onu ölülerin arasında aradılar. Yedi cesedin yanında buldu­lar. Onları öldürmüş, sonra da öldürülmüştü. Onu Rasulul-lah'a getirdiler. Başında durdu. Şöyle buyurdu:"Yedisini öldürdü. Sonra onu öldürdüler. Bu ben­den, ben de ondanım.[1524]Onu bileklerinin üzerine aldı. Onun için ancak Rasulul-lah'm (s.a.v.) bilekleri olurdu. Ebu Hureyre şöyle diyor:"Onun için çukur kazdı ve kabrine koydu." Yıkamayı zik­retmedi."Onlardan biri de Abdullah b. Sa'd b. Ebi Sarh'dır (r.a.).Cesaretli, kahraman ve akıllı bir mücahid idi. Bir çok kez orduyla beraber Fas'a savaşa gitti.Leys b. Sa'd şöyle diyor: "Afrika'da savaştı. Oranın sa­hibi Cercir'i öldürdü. Onun oku üç bin dinar ediyordu. Za-tis Sevari'de savaştı. Rumlarla karşılaştı. Bin atlı idiler. Onları öyle bir şekilde öldürdü ki daha önce hiç bu şekilde öldürülmemişlerdi."îbni Esir şöyle diyor: "Allah onun eliyle Afrika'yı fethet­ti. Büyük bir fetihti. Oku üç bin miskal altın ediyordu. Al­lah'tan, son amelinin namaz olmasını istedi. Sabah namazı­nı kıldı. Sağma selam verdi. Soluna selam verirken vefat etti. Fitneden kaçarak Askalan'a gitti. Osman (r.a.) öldürülün-ceye kadar orada kaldı. Orada da öldü. Bir görüşe göre Remle'ye gidip orada Öldü."[1525]İbni Zehebi'nin tarihinde zikrettiğine göre Remle'de öl­müştür.Onlardan biri de Ka'ka' b. Amr et-Teymi'dir (r.a.). Kah­ramanlardan biridir. Sahabelerden sayılmaktadır.İbn Zehebi şöyle diyor: Deniliyorki: "Rasulullah'm (s.a.v.) vefatına şahid olmuştur. Fars'larla savaşta, Kadisi-ye ve başka yerlerde büyük eserleri vardır. Rivayete göre Ebubekir (r.a.) şöyle demiştir:"Orduda Ka'ka'nrn sesi, bin kişiden daha hayırlıdır.Rivayete göre; Kadisiye günlerinden, Eğvas gününde otuz saldırı yapmış ve her saldırısında birini öldürmüştür.Onlardan biri de Hakim b. Cebele el-Abdi'dir[1526]Cesur, itaatkar ve yakın birisiydi. Osman (r.a.) onu Sin'de vali olarak göndermiştir. Fitneye düşenlerden biridir.İbni Abdulberr şöyle diyor: "Rasulullah'a (s.a.v.) ka­vuşmuştur! Fakat rivayetine rastlamadım. Salih bir adamdı.Yine İbni Abdulberr ve başkalarının rivayet ettiğine gö­re; Cemel savaşma katılmış ve savaşmıştı. Bu savaşta bir ayağı kopmuştu. Kopan ayağmı alarak onu koparana vurmuş ve onunla öldürmüştü. Tek ayağı üzerinde savaşa devam et­mişti. Şöyle diyordu:"Ey ayağım! Sen gözetmiyeceksin. -Benim de kolum vardır.- Onunla korunurum çoban gibi.Ondan çok kan aktı. Ayağını koparan adamın ölüsünün özerine çöküp oturdu. Bir süvari yanından geçerken:"Ayağını kim kopardı" diye sordu."Yastığım" diye cevap verdi. Ondan daha cesuru işitil-memiştir. Sonra Suheym el-Hadabi[1527] ona saldırdı ve öldür­dü.Ebu Ubeyde Ma'mar b. Müsenne şöyle diyor:"Cahiliyyede ve İslamda onun yaptığını yapan kimse bilinmemektedir. [1528]Onlardan biri de Suveyd b. Ğafele el-Cu'fi'dir.Cahiliyye dönemine kavuştu. Rasulullah'm (s.a.v.) haya­tında müslüman oldu. Fakat onu görmedi. Sonra Medine'ye geldi. Rasuluilah'ın (s.a.v.) defnedildiği gün oraya kavuş­tu. Fil senesinde doğmuştu. Kadisiye savaşına katıldı. İnsan­lar:"Arslan! Arslan" diye bağırmaya başladılar. Suveyd b. Ğafele Arslana karşı çıktı. Arslamn kafasına vurdu. Kılıç sır­tından geçerek kuyruğuna kadar geldi. Yüz yirmi yaşında iken bir bakire ile evlendi. Öldüğünde yüz yirmi sekiz ya­şındaydı. Bir rivayete göre yüz yirmi yedi yasmaydı." Bu­nu İbni Mende, Ebu Nuaym ve başkaları zikretmiştir.Onlardan biri de Yezid b. Muaviye'dir. Cesur birisiydi. Kurtubi tarihinde şöyle diyor:"Muaviye Rum topraklarına bir ordu göndermişti. Müs­lümanlara çiçek hastalığı etmiş ve çoğu ölmüştü. Yezid bu sırada, "Deyri merran"da hanımı Ümraü Gülsüm'le beraber­di. Müslümanların başına gelenler haber verilince şöyle dedi:"Bu üslup üzerine yükseldiği zaman -Deyri merrana ya­nımda Ümmü Gülsüm'le beraber onların hepsine isabet edene aldırmam-. Karkandune'de hastalık veya uykuya.Muaviye'ye onun şiiri ulaşınca kızdı. Onların başına gelenin ona da bulaşması için gidip onlara katılmasını em­retti.Yezid gidip onlara katıldı. Kostantiniyye önlerine gelmiş­lerdi. Üzerinde elbise ve ipeklerin bulunduğu iki büyük kubbeye baktı. Müşrikler müslümanlara saldırınca birisi kalkıyordu. Müslümanlar onlara saldırınca diğeri kalkıyor­du. Yezid bunu sorunca şöyle dediler:"Birincisi Rum melikinin kızınındır. Kendi kavminin galip gelmesi için kaldırıyor. İkincisi Cebele Eyhem'in kı­zınındır. O da kendi kavminin galip gelmesi için kaldırıyor." Yezid şöyle dedi:"Vallahi Cebele'nin kızının yanma gideceğim." Sonra as­kerleri durdurdu. Kimsenin saldırmamasını emretti. Sonra yalnız başına saldırdı. Rumlar önünde yenilgiye uğradılar. Onları kale duvarına kadar sürdü. Rumlar kalenin kapısın­dan içeriye girdiler. Yezid Konstantiniyye'nin kale kapısı­nı demir bir direkle dövmeye başladı. Kapı yırtılıncaya ka­dar dövdü. Açılan yenin üzerine altından bir levha yapıştır­dılar." Diyor ki:"Bu levha günümüze kadar duruyor."Onlardan biri de Ebu Muhammed Abdullah el-Battal'dır. Tabiinin kahramanlarından biridir. Kendisiyle cesurluk ko­nusunda örnek verilir.Yirmi dokuzuncu bölümde tercümesinin bir kısmı geç­mişti. Hafız Ebu Kasım b. Asakir Şam tarihinde onun haya­tını yeterince anlatmaktadır.Onlardan biri de Ebu Fadiye'dir. İslam'ın atıcılarından ve cesurlarından biridir.Kendisi için ittifak edilen olaylardan biri de Osman b. Ebi Atike'nin[1529] rivayet ettiği olaydır. Şöyle diyor:"Onlar yapıyorlarsa, siz de yapın." Karşılıklı atışıyorlar­dı. Rumlar Ebu Fadiye'nin gemisini vurmak için hazırlan­dılar. Tencereyi oraya atacaklardı. Ebu Fadiye ona bir ok ata­rak, onu öldürdü. Tencere onların gemilerine döküldü. Ge­mi içindekilerle beraber yandı. İçinde üçyüz kişi vardı. Şöyle deniliyordu:"Ebu Fadiye'nin bir ok atışıyla üçyüz kişi öldü."Onlardan biri de Reşid zamanında cesaret, bilgi ve bece­risiyle savaş hilelerinden kurtulmakla ve savaşçılarla karşı­laşmakla bilinip tanınan îbni Cezeri diye bilinen kişidir.Kurtubi tarihinde şöyle diyor: Reşid yüz otuz beşbin as­kerle Konstantiniyye şehrini kuşatmak, için sefere çıktı. Hizmetkarlar, geri hizmeti görenler bu sayının dışındadır. Şehrin meliki o zaman Ya'fur b. İstibrak idi. Orayı kuşattı. Kuşatmayı sıkılaştırdi. Neredeyse orayı alacaktı. Ya'fur gelerek barış istedi. Kendisi, ailesi, tebası için cizye verme­yi, Bağdat'tan çıktığı zamandan beri yaptığı harcamaları kar­şılamayı, razı olacağı hediyler vermeyi, esir aldığı bütün müslümanları serbest brakmayı kabul etti. Reşid dökülen müslümanların kanının diyetinin ödenmesini şart koştu. Onu da kabul etti. Elli bin dinarı cizye olarak ona gönder­di. Reşid masrafları alması için komutanlarından birini onun yanında bıraktı. Aynı zamanda esirleri teslim alacak ve hediyeleri de getirecekti. Müslümanlar buna, büyük bir sevinçle sevindiler.Reşid yola çıktı. Rikke'ye gelince Reşid hastalandı. Ora­da durdular. Hastalık haberi Ya'fura ulaştı. İhanet ederek söz verdiklerinin hiçbirini vermedi. Kimse, hastalığından dola­yı olanları Reşid'e söyleyemedi. İyileşince bazı şairler ona şiirler söylediler. Şiirlerinde Ya'furun ihanetinden bahsedi­yorlardı. Reşid olayın asimi sordu. Olanları ona haber ver­diler. İkinci sefer geri döndü ve, "Herkele"ye kadar geldi. Şöyle dedi:"Hiç bir kaleyi bırakmadan hepsini fethedeceğim" Ebu İshak el-Fezari ona şöyle dedi:"Ey müminlerin emiri! Bu kale onların en büyük kalele­rinden biridir. Onu ancak bir çabadan sonra fethedebilirsin. Fethettiğin zaman da orayı koruyacak asker bulamazsın. Eğer fethetmezsen, bu da mülkünde eksiklik olur. Dinde za­yıflık, müslümanlara leke olur. Bana göre en iyisi Mümin­lerin emirinin büyük bir şehre inmesidir. Orada müslüman-lar kendilerine yetecek kadar ihtiyaçlarını karşılarlar ve Konstantiniyye'yi almak için gerekli yardımı alırlar. Son­ra burayı ve başka kaleleri alırlar." İbni Muhalli şöyle de­di:"Bu büyük bir kaledir. Onların böyle başka kaleleri de vardı. Fethettiğimizde zelil oldular. Kimse kalmadı, hepsi müminlerin emirine itaat ettiler. Eğer burayı geçersek, için­dekiler içinde kalır." Reşİd orada konaklamayı ve mancınık­ların kurulmasını emretti. Savaş düzenini kurdu. Seriyyeler oluşturdu. Abdullah b. Malik'i Rum beldelerine akın için gönderdi. O da akın düzenleyerek öldürdü, esir aldı, gani­met aldı. Davud b. Ali'yi yetmiş bin kişiyle akına gönder­di. O da Rum beldelerinde içlere kadar girdi. O da öldürdü, esir ve ganimet aldı ve döndü. Şurahbil b. Main ile bir se-riyye çıkardı. Onlar da, "sakale" kalesini fethettiler. Zeyd b. Mehled'i gönderdi. Onlar da, "Safsaf'ı fethettiler. Cemil b. Ma'ruf u gönderdi. Yaktı, yıktı, Öldürdü, esir aldı ve oaltı bin esirle geri döndü.Reşid, "Herkele" kalesi Önünde onyedi gün kaldı. Uzun müddet beklemekten sıkıldı. Yiyecek sıkıntısı başladı. Bu du­rumu komutanlarına şikayet etti. Fezari şöyle dedi:

"Ben de bundan korkuyordum. Müminlerin emirine ben nasihat etmiştim. Direnmekten başka yol yoktur. Geri dön­menin imkanı yoktur. Sonuncu kişiye kadar ölsek de. Mü­minlerin emirine bir şey söyleyeceğim. Eğer kabul ederse, inşaallah fetih ve galibiyet bizimdir." Reşid:"Söyle" dedi. Fezari:"Başta ve sonda sana muhalefet edecek değiliz. Ey mü­minlerin emiri! Ağaçların kesilmesini ve taş taşınmasını emredeceksin. Müminlerin emirinin burada kalmaya az­mettiğini asker arasında ilan edeceksin. Sizden herkes ken­dine bir mesken yapsın diye ilan edeceksin." Reşid bunu ilan etti. Binaların yapımına başladılar.Savaş kızıştı. Kaylule vaktinde Reşid uyumuştu. Savaş hafiflemişti. Kale kapısı açılmış ve Rumlardan biri tam tekmil silahlanarak dışarı çıkmış, en cins atın üzerinde açık bir dille bağırıyordu:"Ey Arap topluluğu! Sizin süvarilerinizden yirmi kişi be­nimle düelloya çıksın." Reşid'in uyumasından dolayı kim­se çıkmadı. Kimse onu uyandırmaya da cesaret edemiyor­du. Rurn iki saf arasında dolaşıp çağrısını tekrarlıyordu. Müslümanlar sıkılıp daraldılar. Rum ve arkadaşları gül­müşler ve Rum kaleye mutlu bir şekilde geri dönmüştü. Reşid uyanınca kendisine durum anlatıldı. Üzüldü, sıkıldı, kalktı, oturdu. Şöyle dedi:"Beni niye uyandırmadınız? Size ne oldu ki kimse kar­şısına çıkmadı?" Yanında olanlardan bazıları şöyle dedi:"Gayretli biri ise, yarın da çıkacaktır." Reşid o gece uyumadı.Sabah olunca Rum yine çıktı. Dün söylediğini,o günde tekrarladı. Reşid:"Ona karşı yirmi süvari çıksın." dedi. İbni Mehled şöy­le dedi:"Hayır ey Müminlerin emiri! Birden fazla kişi ona kar­şı çıkmayacaktır. Eğer ona galip gelirse Allah'a hamd olsun. Eğer Öldürülürse, şehid olur. Rumlar bir Rum'a karşı yirmi müslümanın çıktığını duymamalılar." Reşid:"Doğru" dedi. Müslüman askerlerin arasında bir adam vardı. îbni Cezeri diye biliniyordu. Güç ve cesaretiyle tanı­nırdı."Ben karşı çıkacağım." Ona karşı Allah'tan yardım iste­rim" dedi. Reşid ona at ve silah verilmesini emretti." İbni Ce­zeri:"Bir şey istemiyorum" dedi. Reşid ile vedalaştıktan, ve Reşid ona dua ettikten sonra Ruma karşı çıktı. Onu düello­ya yirmi atlı götürdü. Vadinin ortasına gelince Rum şöyle de­di:"Ey müslümanlar! Siz ihanet ettiniz. Ben yirmi kişi iste­dim, yirmi bir kişi geldi," Şöyle cevap verdiler:"Seninle sadece bir kişi düello edecektir. Biz onu bıra­kıp geri döneceğiz." Rum:"Allah için sana soruyorum. Sen İbni Cezeri'misin?"dedi. İbni Cezeri:"Evet" dedi. Rum:"İyi bir eş" dedi.Müslümanlar geri döndüler, İkisi de yoruluncaya kadar vuruştular. Aralarındaki çatışma şiddetlendi. Müslüman­larla müşrikler onlara bakıyorlardı. İbni Cezeri yenilerek kaç­maya başladı. Müşrikler:"Hayt hayt"[1530] demeye başladılar. Müslümanlar daraldı.Rum peşine düştü. Sonra İbni Cezeri Rum'a geri döndü. Onu semerinden tutarak çekti. Onu yere atıncaya kadar kafasını gövdesinden koparmıştı. Müslümanlar tekbir getirdiler. Bu tekbirden neredeyse dağlar düzelecek,[1531] müşrikler ondan kırılacaklardı. Savaşta müslümanlar güçlenmeye başladılar. Kale teslim olarak f ethedildi. İçindekilerin bazıları öldürül­dü, bazıları esir edildi.İbni Cezeri Reşid'in yanına gidince, onu oturttu. Ona ta­şıyamayacağı kadar mal verilmesini emretti. Hazineyi onun üzerine boşalttı. Taşıyamayınca, yardım istemeye başladı. Buradan Reşid Konstantiniye'ye yöneldi. Yolda onu pisko­poslar, papazlar ve Ruhbanlar karşıladılar. Reşid'den Rum melikini affetmesini ve onunla barış yapmasını istediler. Söz verdiği günlerin daha bitmediğini, kararlaştırdıkları şeyle­ri hemen göndereceğini ve bugüne kadar yaptıkları masraf­ları da karşılayacağını belirttiler. Reşid onların isteklerini ka­bul edinceye kadar, yalvardılar, isteklerini tekrarladılar, yerleri öptüler, yüzlerini yerlere sürüp zelil oldular. Reşid isteklerini kabul etti. Reşid istediklerini almak için bizzat kendisi orada bekledi. Üçyüz bin dinarın hepsi geldi. Onla­ra elli bin dinar da yıllık cizye koydu. Her sene getiriliyor­du. Rum'ların başında melikerin unvanı olan, "Hirakl" un­vanının kaldırılmasını da şart koştu. Başka bir unvanla da kimse bulunmayacaktı.Reşid dönmeye karar verdiği zaman, Rum meliki ona bir mektup yazdı. Şöyle diyordu:"Müminlerin emiri, Müslümanların halifesi Abdullah'a Rum'ların meliki Ya'fur'dandır. En büyük sultan sana se­lam olsun. Benim senden küçük bir ricam var ki, senin di­nine ve dünyaya zarar vermez. Ufak bir istek. Hırakl'ın kızlarından birini oğluma nişanlamıştım. Sizlere esir düştü.Eğer benim isteğimi vermek istersen, sana minnetdar kalı­rız. Eğer buna bir de düğün eklemek istersen, buda senin gü­zelliklerinden bir güzelliktir. Sen buna ehilsin." Ona iki büyük papaz gönderdi.Reşid cariyeyi aratıp buldu. Onu güzelce süsledi. Büyük bir düğün yaptı. Çeşitli döşemeler serdi. Çeşitli altın ve gümüş süsler taktırdı. Çeşitli kokular sürdü. Her tarafama, üzüm... vb. den sofralar kurdurdu şöyle dedi:"Bütün bunlar Rum meliği içindir." Ya'fur buna çok se­vindi. Ona bir katır yükü İslam dirhemi gönderdi. Miktarı yüz eüibin dirhemdi. Bir katır yükü elbise, ipek ve altınla iş­lenmiş en pahalı kumaşlar gönderdi. Başka bir katırla ikiyüz elbise, on iki tane doğan kuşu, dört tane de arslanlan bile par­çalayan köpek göndedi. Bu sefer sırasında hazineye aktarı­lan beşte bir pay üç milyon beşyüzbin dinar idi. Gerisini as­kerler arasında dağıttı. Reşid ve müslümanlar, sevinçli, ga­lip, ganimet ve zaferle geri döndüler.Onlardan biri de Musa b. Nasir'dir. Endülüsü fetheden büyük imam.Hafif aksak, iş yaptırabilen, uzak görüşlü, cesaretli ve güçli birisiydi. Zamanın halifesi Süleyman b. Abdülmelik ona şöyle dedi:"Savaş sırasında sığındığın şey nedir?" Şöyle cevap ver­di:"Dua ve sabır," Halife:"Hangi at daha sabırlıdır?" dedi. Musa:"Kumral olanı" dedi. Halife:"Hangi kavim daha çok savaşçıdır?" dedi. Musa:"Bu[1532] benim söyleyeceğimden daha çoktur" dedi. Ha­life:"Bana Rumlardan haber verV dedi. Musa:"Kalelerinde arslandırlar. Atlarının üzerinde kartal gibi­ler. Bineklerinin üzerinde kadın gibiler. Fırsat bulunca he­men değerlendirirler. Galibiyet gördükleri zaman yükse­ğe, dağa çıkarlar. Yenilgiyi utanç saymazlar" dedi. Halife:"Ya Berberiler" dedi. Musa:"Onlar Araplara en çok benzeyen kavimdir. Süvarilikte, savaşta, sabırda, karşılaşmada, cesarette ve güçte. Ancak in­sanların en hainidirler" dedi. Halife:"Ya İspanya ehli?" dedi. Musa:"İsrafçı sultanlardır. Cesurdurlar, korkmazlar" dedi. Ha­life:"Ya Fransızlar?" dedi. Musa:"Onlarda sayı, güç, şiddet ve zor vardır" dedi. Halife:"Seninle onlar arasındaki savaş nasıldı?" dedi. Musa:"Buna gelince. Vallahi seksen yaşına gelinceye kadar, be­nimle bayrak yenilgiye uğramadı. Müslümanlar benimle rezil olmadı. Topluluk benimle telef olmadı" dedi.Bir seferinde şöyle dedi: "Ey müminlerin emiri! Bin ko­yun yüz dirheme satılıyordu. Bir deve on dirheme satılıyor­du. İnsanlar ineğin yanından geçerken bakmıyorlardı bile. Bir düşman askerinin hanımı ve çocuklarıyla birlikte elli dir­heme satıldığını gördüm." İbni Zehebi, "Siyerin-nübela" da bunları nakletmiştir.[1533]Onun doksan beş yılında yapmış olduğ usavaşlarda ilgi­li yukarıda tercümesi geçmişti.Onlardan biri de Mihleb b. Ebu Sufre'dir.[1534] Kahraman cesur ve abid bir kişiydi.Onun hakkında anlatılan en garip olaylardan biri de şu­dur: "Şöyle diyor:"Ziyad beni, Debab günü öncü olarak gönderdi. Tek ba­şıma yola çıktım ve geleceğim yere geldim. Birden hurma ağacına benzeyen birşey gördüm. Yaklaşınca düşmanın ön­cülüğünü yapan iri yarı bir adam olduğunu gördüm. Durdum ve:"Sen nesin?" dedim. Adam:"Gel doğru konuşalım" dedi. Ben öncü olduğumu söyle­dim. O da öncü olduğunu söyledi. Sonra:"Düello yapar mısın? Kim diğerini yenerse onun başını alıp askerine götürecek" dedi. Ben:"Evet" dedim. Adam:"Hangi silahı en çok seversin?" dedi. Ben:"Mızrağı" dedim. Bir saat dolaştık. Benim mızrağım kı­rıldı. Adam benden elini çekti. Şöyle dedi:"Bana söz ver. Sen orduna dönüp bir mızrak getirecek­sin ve kendinle beraber kimseyi getirmeyeceksin." Ona ye­min ettim. Bana:"Haydi git" dedi. O bir tuzak olabileceğini sanmış, ben­den gizlenmiş. Benimle beraber kimseyi görmeyince yanı­ma geldi."Sözünde durdun" dedi. Bir saat daha vuruştuk. Benim atım onunkinden daha hafif idi. Onu yaraladım ve yere at­tım. Şöyle dedi:"Beni öldür, başımı al ve dön. Benim arkadaşlarım gelip beni Ölü bulunca yenilirler" Ben de yaptım. Sonuçta dedi­ği gibi oldu.Onlardan biri de Mağfib'in cesurlarından îbni Fethun de­nilen biridir.Tartuşi, "Siracul muluk" adlı'eserinde şöyle diyor:"Benim annemin dayısı idi. Arapların ve acemlerin en ce­suru idi. Müstain b. Muktedir bunu bilir ve ona değer verirdi. Ona hergün beşyüz dinar gönderirdi. Hrisuyanların hep­si onun böyle olduğunu belirlerdi. Onunla karşılaşmaktan çe­kinirlerdi. Hikaye edildiğine göre; bir Rum atını sulamayı götürdüğünde eğer içmezse şöyle derdi:"İç yoksa suda İbni Fethunu mu gördün?" Onun rakiple­ri onu çekemeyip, sultanın yanında onu kötülediler. Sulta­nı oha karşı tavır alıncaya kadar bırakmadılar.Müstain Rum beldelerine savaşa çıktı. Müslümanlarla müşrikler iki saf oldular. Bir düşman askeri meydana çıkıp şöyle bağırdı:"Kim düello eder?" Ona karşı bir süvari çıktı. Bir saat do­laştılar. Rum onu öldürdü. Rumlar sevinç çığlıkları attılar. Müslümanlar ise moral olarak bozuldular. Sonra başka bi­ri çıktı. Rum onu da öldürdü. Başka biri daha çıktı onu da öldürdü. Rum iki safın arasında dolaşıyor ve şöyle diyordu:"İki kişiye bir kişi düello eden var mı? Üçe bir. Bir fran-sıza karşılık üç müslüman." Müslümanlar şaşkma dönüp sı­kıldılar. Müslümanlardan kimse ona karşı çıkmaya cesaret[1535] edemiyordu. İnsanlar şaşkınlık içindeydi. Mustain'e şöyle denildi:"Onun için ancak Ebu Velid b. Fethun olur." Onu çağırt­tı. Ona şöyle dedi:"Ne diyorsun, bu düşman ne yapıyor." İbn Fethun:"O benim gibidir." Müstain:"Çare nedir?" İbn Fethun:"Ne istiyorsun?" dedi. Müstain:"Müslümanların onun şerrinden emin olmasını istiyo­rum." dedi. İbni Fethun:"Bir saate kadar bu olacak inşaallah" dedi.Yakası geniş bir gömlek giydi. Atına silahsız bindi. Eli­ne uzun bir kamçı aldı. Kamçının ucunda düğüm vardı.Rum'a karşı çıktı. Rum ondan hayrete düştü. İkisi birbirine saldırdı. Rum'un darbesi atın üzerindeki eğere doğru gidin­ce, İbni Fethun atının boynuna asıldı ve yere indi. Saldırı ge­çince tekrar atın üzerinde doğruldu. İbni Fethun saldırıya geçti. Kamçıyla Rum'un boynuna vardu. Kamçı boynuna do­landı. Onu elleriyle çekerek eğerin üzerinden çekip aldı. Alıp, getirdi ve Halifenin Önüne attı. Müstain ona yaptıkla­rından hata ettiğini anladı. Ona ikramda bulundu. Tekrar es­ki konumuna getirdi. İkramında çoğalttı.Onlardan biri de müminlerin emiri Mu'tasım'dır. Güçlü ve cesur birisiydi.Kurtubi tarihinde şöyle naklediyor: Mu'tasım iki ayağın­dan birine bin ntıl bakır bağlardı. Sonra ayğa kalkar yürür­dü. Sonra atma binerdi. Sonra bu ayağını kaldırır ve eğerin üzerinde ayağa kalkardı. Dinar ve dirhemi parmaklarının ara­sına alır, onu yoklar, sonra da üzerindeki yazıları parmak­larıyla silerdi. Yan ümmi idi. İyi yazı yazamıyordu. Rum meliki bir gün ona bir mektup yazarak, onu tehdit ederek şöyle diyordu:"Seninle öyle bir orduyla savaşacağım ki, başı senin ya­nında, sonu benim yanımda Konstantiniyye'de olacak." Mu'tasım:"Ona cevap yazın" dedi. Yazılanların hiçbiri hoşuna git­medi. Şöyle dedi:"Annemin halifesi ile annemin katibi anlaşamıyorlar. Ona gördüğünü yaz. Okuduğunu değil. Kafir, güzel sonun kimin olacağını bilecektir" Sonra sefere çıktı. Yapacağını yaptı. Esir ve ganimet aldı.Onlardan biri de Halife eI-Hadi'dir.[1536]Kurtubi şöyle naklediyor: El-Hadi birgün eşrafıyla bera­ber, kendisinin bahçesine gitti. Bir eşeğe binmişti. Açıl­mak istiyordu. Hepsi silahsızdı. Onlar bu durumda iken, yan­larına hacip geldi. Şöyle dedi:"Harici falan yakalandı. Şu anda kapıda duruyor.11 El-Ha­di içeri girmesini emretti. Harici iki bekçinin arasında, tu­tuklu olarak getirildi. El-Hadİ'ye yaklaşınca arkası üstüne oturdu. Birden ellerini döndererek iki bekçiden birinin kı­lıcım aldı. Bekçilerden birini vurdu ve yere düşürdü. Ei-Ha-diye yönelince yanındaki arkadaşlarının hepsi kaçtılar. On­dan başka kimse kalmadı. Yanında silah da yoktu. Onu ko­ruyacak bir yer de yoktu. Kendisini kurtaracak bir atı da yok­tu. Harici el-Hadi'nin yanına gelince, ona vurmak için eli­ni kaldırdı. El-Hadi:"Vur boynunu" diye bağırdı. Harici arkasında kim var di­ye dönüp bakınca el-Hadi sıçrayarak haricinin göğsüne bir tekme vurdu. Elinden kılıcı aldı ve onu öldürdü. Sonra bi­neğinin üzerine bindi. Arkadaşları ondan ve hariciden kor­karak yanına geldiler. El-Hadi:"Size bir şey yok" dedi. Ondan sonra bir daha eşeğe binmedi. Bir daha da helada bile elini kılıçtan ayırmadı.Onlardan biri de halife el-Emin'dir.Cesur, güçlü birisiydi. Bir gün köşkünde otururken bağ­lı arslanlardan biri zincirini kırarak köşke girdi, EI-Emin'in yanında silah yoktur. Arslan ona saldırmaya kalkınca, bir yastık olarak hayvanın yüzüne koydu. Etrafını dolanarak kuyruğundan tuttu ve arslanı sürüklemeye başladı. Sonun­da hayvanın beli kırıldı. El-Emin'in de parmakları yerinden çıkmıştı. Sonra parmaklarını yerine koydular. Mehdi'nin ölümü sırasında Cürcan'da idi. Bağdat'ta yerine kardeşi Harun Reşid biat aldı. Sonra Hadi geldi ve yüz yetmiş yılında ölünceye kadar Bağdat'ta kaHı. Yaşı yirmi üç idi. Hilafette bir yıl bir veya iki ay yirmi gün kaldı.Bundan daha acayip bir hikaye de Kisra hakkında anla­tılmaktadır. Olay şöyle olmuştur:"Fillerden biri şehvete[1537] gelir. Bakıcıları onu tutamaz­lar. Kisra tahtında otururken, fil ona saldırır. Kisra'nın ya­nındaki herkes kaçar. Yanında sadece bir köle kalır. O da kaçmaya kalkınca Kisra ona bağırır ve köle orada kalır. Fil yanlarına gelir ve tahta yaklaşır. Hortumunun ikisine doğ­ru uzatınca, Kisra köleye:"Vur" diye emreder. Köle filin hortumuna vurur ve hortumu keser. Sonra da dönüp kaçar. Kisra tahtından kımıl­damaz bile.

Onlardan biri de Ahmed b. İshak el-Buhari es-Surma-ni'dir. Buhara'nın şeyhi, mücahid, zahid, savaşçı, cesur, cesaretiyle örnek verilen biriydi.Ebu Abdullah el-Buhari şöyle diyor: "Bize ulaştığına göre cahiliyyede de, İslam'da da onun gibisi yoktur.İbni Zehebi'nin "tehzibüt tehzib" adlı eserinde İbrahim b. Şemmas'tan[1538] rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Ben Ahmed b. İshak es-Surmani'yle mektuplaştırıyor-duk. Bir gün bana:"Esir satın almak için savaş beldelerine gitmek istersen bana yaz" diye bir mektup göndermişti. Ben mektup yazdım. Semerkand'a geldi. Cağoveyh bizim gelişimizi öğrenince, bir kaç askeriyle bizi karşıladı. Onun yanında kaldık. Esir alışverişini bitirinceye kaar durduk. Cağoveyh atma bindi ve askerlerini bize arzederek, birini çok övdü. Onu büyüttü. Sur-mani bana askeri sordu. Ben de:"Bu adam düellolara çıkan biridir. Bin atlıya bedel sayı­lır. Bin kişiden kaçmaz" dedim. Surmani:"Ben Onunla düello ederim" dedi. Ben onun sözüne al­dırış etmedim. Cağoveyh onun sözünü işitmişti. Şöyle de­di:"Bu ne diyor?" Ben:"Böyle böyle diyor" dedim. Cağoveyh:"Belki adam sarhoştur, ne dediğini bilmiyordum. Fakat ya­rın atlara bineriz." dei. Ertesi gün olunca atlara bindiler. O askerde bindi. Ahmed Surmani'de bindi. Yanında elbisesi­ni içinde bir kılıç kamçısı vardı. Adamın karşısında durdu. Asker saldırınca Surmani yenilmiş gibi yapıp onu askerler­den uzaklaştırdı. Sonra kamçıyla ona vurarak, onu öldürdü ve İbrahim b. Şemmas'ın arkasından gitti. Çünkü o daha ön­ce müslüman beldelerine doğru yola çıkmıştı. Arkadan ona kavuştu. Cağoveyh durumu öğrenince, seçme askerlerinden elli kişiyi onu getirmeleri için gönderdi. Askerler Surmani-ye arkadan kavuştular. Surmani bir tümseğin altında dura­rak gizlendi. Askerlerin hepsi geçip gittiler. Sonra yerinden çıkarak kamçı ile teker teker onları öldürmeye başladı. Ön­deki arkadakine ne olduğunu görmüyordu. Kırk dokuzunu öldürdü. Birini de yakaladı. Burnunu ve kulaklarını keserek, Cağoveyh'e haber vermesi için gönderdi.Amran b. Muhammed el-Mudavvii'den nakledildiğine göre şöyle diyor:"Babamı şöyle derken işittim:"Surmani'nin kamçısının uzunluğu on sekiz menn[1539] idi. Yaşlanınca on iki menn'e indirdi. Kamçı ile savaşırdı."Ubeydullah b. Vasıl'dan rivayet edildiğine göre şöyle di­yor: "Surmani kılıcını çıkardı ve şöyle dedi:"İyice biliyorum ki ben bununla bir tane türk öldürdüm. Eğer yaşarsam bin tane daha öldürürüm. Eğer bidat olmasın­dan korkmasaydım, onun da benimle defnedilmesini emre­derdim."Mahmud b. Sehl el-Katip şöyle diyor: "Surmani'nin de bulunduğu bir savaşta bir kale kuşatılmıştı. Düşman ko­mutanı avluda oturuyordu. Surmani bir ok çıkararak avlu­ya nişanladı ve attı. Komutan okun çıkarılmasını işaret et­ti. Surmani bir ok daha çıkararak komutanın elinde nişan al­dı ve attı. Kafirler oku çıkarmak için çabalarken, Surmani bir ok daha aldı ve komutanın boğazına nişanlayarak attı ve adamı öldürdü. Düşman bozguna uğradı. Kale fethedildi."İkiyüz kırk bir yılında Surmani köyünde yatağında vefat etmiştir. Bekir b. Münir şöyle diyor:"Yehir'den o köye bineğin kirası on dirhem tutuyordu. Geriye çok borç bırakmıştı. Hepsini ben ödedim."Bu bölümü İbni Şebib el-Harrani'nin "Camiil funun"[1540] adlı kitabının beşinci cildinde naklettiği yedi cesurun hika­yesi ile bitirelim. Şöyle diyor:"Malik b. Dirar şöyle bir hikaye anlattı:"Hasan Basri'nin zamanında yedi tane hırsız vardı. Bas­ra ehli onlardan eziyet görüyordu. Sultana onları şikayet et­tiler. Sultan onların yakalanmasını istedi. Fakat yakalaya-madılar. Birgün Hasanı Basri sabah karanlığında mescide gitmek için çıktı. Birden altı kişinin duvarın üstünde, biri­nin de yolun ortasında oturduğunu ve eliyle ayağını tut­tuğunu gördü. Hepsi yalın kılıçtı. Hasan onlara şöyle dedi:"Bu silahlarla nereye gidiyorsunuz?" Oturan şöyle dedi:"Ey Ebu Said! Ben falan hırsızım. Bunlar da arkadaşla­rım. On yıldır sultan bizi arıyor. Basra'lılar bizi yakalaya-madılar. Bugün falanın dükkanını kırıp içindekileri almak için çıktık. Buraya kadar geldik. Burada üzerime kor ateş düştü. Ayağımı yaktı.[1541] Bundan ciğerim yandı. Düşün­düm ve şöyle dedim:"Ben dünyada bu ateşe dayanamıyorum. Kıyamet günün­de cehennem ateşine nasıl dayanacağım?" Ey Ebu Said! Seni şahid tutuyorum. Ben Allah'a tevbe ettim. Bundan sonra yaptığım şeylere dönmeyeceğim."Sonra arkadaşlarına döndü ve şöyle dedi: "Bu saate ka­dar sizinle beraberdim. Ben tevbe ettim. Siz de istediğiniz yere gidin." Onlar da şöyle cevap verdiler:"Sen Allah'a isyanda bizim başkanırmzdın. Allah'a ita-atda da bizim başkanımız ol. Biz de tevbe ettik. Bir daha bu şeylere dönmeyeceğiz." Adam şöyle dedi:"Eğer doğru söylüyorsanız, haydi gidip Basra'nın emi-riyle beraber cemaatle sabah namazını kılalım. Sonra ben kalkıp şöyle diyeceğim:"Ey emir! Ben falan hırsızım. Bunlar da arkadaşlarım. Sen bizi yakalamak istiyordun. On senedir Basra ehli bizi ya-kalayamadınız. Biz tevbe ettik ve AJIah için yaptıklarımızı terkettik. Sana geldik. İstersen ellerimizi kes, istersen biz­leri as, istersen bize sopa vur, istersen de bizleri Allah'a bı­rak. "Onlar:"Haydi gidelim" dediler.Gelip Basra emiriyle beraber sabah namazını kıldılar. Na­mazdan sonra adam kalktı ve şöyle dedi:"Ey emir! Ben falan hırsızım. Bunla rda arkadaşlarım. Sen ve Basra ehli on yıldır bizi arıyorsunuz. Bizi yakayama-dınız. Biz tevbe ettik ve Allahu Teala için yaptıklarımızı ter­kettik. Sana geldik. İstersen ellerimizi kes, istersen bize sopa vur, istersen bizleri as, istersen bizleri hapset, istersen-de bizleri Allahu Tealaya bırak" dedi. Emir ağladı. Sonra şöyle dedi:"Allahu Teala tevbeleri kabul eder. Gidin. Sizleri Allah'a bıraktım" Adam şöyle dedi:"Ey Emir! Bana yardım et ki Tarsus'a gideyim." Emir:"Ne işiyorsun?" dedi. Adam:"Silah ve nafaka istiyorum" dedi. Emir ona bir at tam teş­kilat silah ve elli dinar verilmesini emretti. Başka birine de aynısını verdi. Sonra hepsine de aynı şekilde verdi. Her bi­rine at silah ve ellişer dinar verdi. Tarsus'a gittiler. Orada iki ay kadar kaldılar. Haber geldiki düşman Tarsus'a çıkma yapıyor. Haç altında toplanıyorlar. Her haçın altında onbin savaşçı var. Tarsus'a yaklaşmışlar. Emir ve askerleri kar­şı çıktılar. Yedi kişi de çıktı.Müslümanlarla kafirler saf tutunca yedi kişinin bazısı ba­zısına şöyle dedi:"Biz Allah'a isyanda yardıma ihtiyaç görmüyorduk. Al­lah'a itaat mı insanların yardımına ihtiyaç duyacağız? Al­tımızda cins atlar, ellerimizde tam silahlar var. Niyetimiz de doğru. Gelin askerlerden uzaklaşalım. Savaş başlayınca yedimiz tek vücud saldırır. Ya zafer, ya da şehadet elde ederiz." Askerlerden ayrılıp uzak bir yere gittiler. Savaş başlayınca, yedisi tek vücud müşriklere saldırdılar. Onları kırıp geçirdiler.Rumlar dönüp meliklerinin yanına gittiler. Melik:"Arkanızda ne var?" diye sordu. Onlar:"Müslümanlardan yedi kişi askerimizi kırıp geçirdiler" dediler. Melik üç haç çıkarıp patriğe verdi. Şöyle dedi:"İşte sana üç haç. Otuz bin yaya ve haberi Tarsus'a ulaş­tı. Emir, askerleri ve yedi kişi karşı çıktılar. İki taraf saf olun­ca yedi kişi şöyle dedi:"İlk sefer yaptığımız gibi, yerimize çekilelim" Bir köşe­ye çekildiler. Savaş başlayınca tek vücud düşmana saldırdı­lar. Askerleri kırıp geçirdiler.Rumlar yine dönüp meliklerinin yanına gittiler. Melik:"Arkanızda ne var?" diye sordu. Onlar:"Yine müslümanlardan yedi kişi askerimizi kırıp geçir­diler" dediler. Melik küfürlü sözler sarfederek şöyle dedi:"Otuz bin kişi memleketimi yiyorlar, nimetlerimle yaşı-yorlar. Pür silah oldukları halde yedikişi onları kırıp geçi­riyor?"Patriği oturttu. Başka bir patrik çağırttı. Bir haç daha çı­kardı. Şöyle dedi:"İşte sana dört haç -yani kırkbin kişi- Tarsus'a git. Eğer orayı fethedersen, erkeklerini öldür, kadın ve çocuklarını esir al, orayı yak ve yık. Eğer fethedemezsen, yedi kişeye güç ye-tirirsen kellelerini bana getir. Onları esir alırsan onlarla ben ne yapacağımı bilirim" dedi.Patrik yola çıktı. Tarsus'a yaklaşınca onbin kişilik bir ha­çı dağların arasında sakladı. Oradan biraz uzaklaşınca dur­du. Haber Tarsus'a ulaştı. Emir, askeri ve yedi kişi karşı çık­tılar. Müslümanlar saf olunca, yedi kişi yaptıkları gibi yine bir köşeye çekildiler. Savaş başlayınca tek vücud saldırdı­lar. Düşman bir saatin içinde, önlerinde bozguna uğradı. Ta-ki saklananlar yerlerinden çıkıncaya kadar. Onları bir daire içine aldılar. Sıkıştırarak esir aldılar.Düşman askerleri Meliklerine dönünce, patrik melikin Önünde secde etti ve şöyle dedi:"Ey Melik! Askerlerimizi iki sefer kırıp geçiren yedi kişiyi sana getirdim." Melik:"Getirin" dedi. Onları Meüğin yanına getirdiler. Me­lek:"Onları nasıl öldüreyim" dedi. Birisi:"Ortalarından ikiye bölüp ağaca asalım" dedi. Birisi:"Boyunlarını vuralım" dedi. Biri patrik meliğin yanına gelip şöyle dedi:"Ey melik onları öldürme. Onların gözlerini doyuracak kadar, onlara mal ver. Belki bizim dinimize girerler ve on­larla güçleniriz." Melik:"Ne güzel söyledin" dedi.Onların başkanlarını çağırdı. Şöyle dedi:"Şunlar senin arkadaşların mı?" Adam:"Evet" dedi. Melik:"Benim çok kızım var. Seni birisiyle evlendireyim. Sa­na yüz deve yükü mal ve yüz köy vereyim. Sen de dinini ter-ket ve bizim dinimize gir" dedi. Müslüman ağladı. Sonra şöyle dedi:"Ey melik! Benim senin kızma da, malına da, köylerine-de ihtiyacım yok. Dinimi teıketmem" Melik:    ."Bir tarafa otur" dedi. Sonra hepsini teker teker çağıra­rak aynı teklifleri yaptı. Hepsi de aynı şekilde red ettiler.Melik arkadaşlarına: "Onlara yedi kız, yediyüz deve mal, yediyüz köy teklif ettim. İstemediler. Onları nasıl kan­dıralım?" dedi. Başka bir patrik şöyle dedi:"Ey melik!Emredersin, önüne bir demir kazan getirirler. Onu yağ ile doldurursun. Yağı kaynatırsın. Sonra onlardan birini ayaklarından tutup baş aşağı kafasını yarışana kadar yağa batırırsın. Belki onlardan bir veya iki kişiyi bu şekil­de öldürürsen, içlerine korku girer ve dinlerini terkederler."Melik emretti. Yağ doldurulmuş bir kazan önüne getiril­di. Altına ateş yakıldı. Yedi kişi Önünde oturmuşlardı. Baş­kanları karşısına bakınca, karşıda yedi kızın oturduğunu, üzerlerinde sarı elbiseler, ellerinde yeşil mendiller oldu­ğunu gödü. Kendi kendine şöyle dedi:"Bu melunun yaptığına bakın. Kızlarına emretmiş karşı­mızda oturuyorlar. Bu işkencede önümüzde duruyor. Takı bu işkenceyi ve kızları görünce, kızları isteyelim ve onları işkenceye tercih edelim. Keşke arkadaşlarım onları gör­meseler."Yağ kazanda kaynaymca Melik şöyle dedi:"Onlardan birini alın. Başkanlarını sona bırakın." İki asker kalktılar. Yedisinden birini aldılar. Onu süreklerken, o şöyle bağırıyordu:"Sizlere selam olsun. Bıkmayın. Bu bir saatlik azaptır. Cehennem azabı ebedidir. Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammedun Rasulullah." Onu kazana soktular. Yarısı yandı. O cariyeler biri kuş gibi uçarak geldi, kazanın içine girdi. Mendille bir şeyler aldı ve gökyüzüne yükseldi. Başkanları cariyenin yaptıklarına bakınca kendi kendine şöyle dedi:"Bunlar melikin kızları değil. Bunlar hurilerdir."Sonra adamı çıkardılar ve müslümanların önüne attılar. Melik onlara şöyle dedi:"Sizleri böyle öldüreceğim. Dininizi terkedin, benim di­nime girin, sizlere ikram, izzet ve mükafat vereyim." Onlar şöyle cevap verdiler:"İstersen bizi yak, kılıçla bizi öldür. Dinimizden ayrılma­yız." Melik emretti. Biri daha yakıldı. Böylece altısını yak­tılar. Başkanları kaldı. Karşıdan da altı cariye gitmiş, bir ca­riye kalmıştı.Melİğin baş veziri ayağa kalkarak:"Ey Melik! Bu adamı bana hibe et" dedi. Melik:"Onu ne yapacaksın?" diye sordu. Vezir:"Onu evime götüreceğim. Senin istemiş olduğun falan kı­zımı sana vereceğim. -Kadınların çok olduğu için.- O kızım ona hizmet edecek. Belki onun kalbine girer. O da dinini terk eder ve bizim dinimize girer. O zaman kızımı ona veririm. Malımı da onunla bölüşürüm" dedi. Melik:"Onu sana hibe ettim" deyince, cariye karşıdan kalktı ve göğe yükseldi. Müslüman şöyle dedi:"Bu benim bahtımın kara olmasındandır.[1542]Melik ona şöyle dedi: "Bu vezirimle beraber git." Müs­lüman şöyle dedi:"Sadece bazı şartlarla giderim." Melik:"Şartların nelerdir?" dedi. Müslüman:"Onun evine girdiğim zaman, kendime bir mescid yapanm. Beş vakit açıktan ezan okurum, şarap içmem. Domuz eti yemem" dedi Melik vezire dönerek:"Ne diyorsun?" dedi. Vezir:"Şartlarını kabul ediyorum" dedi.Vezir ile Müslüman vezirin evine yöneldiler. Eve gi­rince müslüman kendine bir mescid yaptı. Vezir kızına dön­dü ve şöyle dedi:"Araplardan bundan daha cesur kimse görmedim. Onun gibi güzel yüzlü kimse de görmedim. Onu melik öldürecek, iken hibe olarak aldım. Belki dinini terkeder ve bizim dini­mize meyleder. Seni onunla evlendiririm. Malımı onunla paylaşırım. Gece gündüz onun senden başka hizmetçisi yoktur."Kız renkli elbiseler giymeğe, süslenmeye başladı. Bütün güzelliklerini gösteriyordu. Müslüman hiçbir şey istememe­sine rağmen, kız ihtiyaçlarını getiriyordu. Bir gün ikindi na­mazını kılmış mescidde oturuyordu. Kız şöyle dedi:"Sen de ademoğlu değil misin? Sende de erkeklerin şeh­veti yok mu? Dinini terket, bizim dinimize gir.Babam be­ni seninle evlendirsin, malını seninle bölüşsün." Müslü­man ona şöyle cevap verdi:"Yazıklar olsun sana ey kız! Kaç seferdir namazımı bo­zuyorsun? Benim sana ve babanın malma ihtiyacım yoktur."Kızm babası; kızın onun gönlüne girmesini istiyordu. Fa­kat o kızın kalbine girmişti.[1543] Kız:"Benimle evlenmez misin?" dedi. Müslüman:"Hayır" dedi. Kız:"Niye?" diye sordu. Müslüman:"Çünkü sen kafirsin ve necissin" dedi. Kız:"Eğer sen dinin terketmiyorsan, bana dinini öğret ki ben dinimi terkedeyim ve seninle evleneyim" dedi. Müslüman:"Burası küfür beîdesidir. Burada seninle evlenme imka­nı bulamam. Fakat İslam beldesine gitmek için bir kaçış yo­luna bakarsan, seninle evlenirim. Senin üzerine başka kim­seyle de evlenmem ve cariye de getirmem" dedi. Kız:"Eğer sorun bu ise, on güne kadar bizim bir bayramımız var. İnsanlar, melik herkes bayram için çıkar. Yatalak has­talardan başka kimse kalmaz. Bayramdan iki gün önce ben­de hastalanırım. Bayrama çıktıklarında babama hasta oldu­ğumu söylerim, beni senin yanında bırakır. Elinden tutarım ve gideriz" dedi.Bayramdan iki gün önce kız hastalandı. Melik ve insan­lar çıkınca Babası:"Sen bizimle çıkmıyor musun?" dedi. Kız:"Hayır. Ben hastayım" dedi. Babası:"Önemi yok. Bu adam seninle yalnız kalacak. Evde siz­den başka kimse olmayacak. Eğer sana haram bir şey yap­mak isterse ona engel olma. Belki onun dinini bozarsın ve bizim dinimize girer. Seni onunla evlendiririm" dedi. Kız:"Yaparım baba. Fakat burada iki at bırakın. Belki adam bir veya iki gün sonra dinini bırakır, ben ve o biner yanını­za geliriz" dedi. Bayramları yedi gün ve yedi gece sürüyor­du. İki binek bırakıp gitti.Gün yarılanınca, kız müslümana şöyle dedi:"Onlar yerlerine kavuştular. Kimse kalmadı. Haydi gide­lim. İslam beldelerine giden yolu bilmiyor musun?" dedi. Müslüman:"Evet" dedi. Kız ikisi için silah çıkardı. Hafif olan çok­ça mücevherlerini de çıkardı. Kız silahı kuşandı. Erkekle­re benzedi. Müslüman da silahı kuşandı.Gündüzün ortasın­da yola çıktılar. Onlarla Tarsus arasında otuz menzil vardı.İkinci gün düz bir yerde gidiyorlardı. Üç menzil katetmiş-lerdi. Müslüman bir toz bulutu gördü. Kıza dönüp:"Sen benden daha keskin bakışhsındır. Bak bakalım bu toz nedir?" dedi. Kız baktı ve:"Altı süvari görüyorum. Üzerlerinde beyaz elbiseler, altlarında beyaz atlar var" dedi. Onlar yolda giderken süva­riler arkadan yetiştiler. Müslüman bakınca bunların arkadaş­ları olduğunu gördü. Onları tanıdı. Onlar da onu tanıdılar. Onlara şöyle dedi:"Melik sizi öldürmedi mi?" Onlar:"Evet. Sen Kur'an'ı okumadın mı?" dediler. O:"Evet" eddi. Onlar:"Her şehid bu dünyada canlıdır. Rızkını sabah akşam yer" dediler. Müslüman:"Nereye gidiyor sunuz? Evlerinize mi gidiyor sunuz?" de­di. Onlar:"Bizim buna imkanımız yok. Fakat Allah'ın velilerinden bir veli bu dağların arasında öldü. Onun yakınında kimse yok.Allah onun defnini bizlere hibe etti. Bizim için şeref­tir. Yanımızda kefen ve cennetten koku var. Onu yıkayaca­ğız, kefenliyeceğiz, defnedeceğiz ve döneceğiz" dediler.Müslüman onlara şöyle dedi: "istediğiniz şehadete eriş­tiniz. Ben sizin başkanmızdım, fakat size nasip olan, bana nasip olmadı. Bu Melik'in vezirinin kızıdır. Kalbine İslam girdi, benimle kaçtı. Dua ile bana yardım edin, Allah sizi İs­lam beldesine kavuştursun" Onlar şöyle dediler:"De ki: Ey zulmetmeyen samed! Ey uyumayan kayyum! Ey istemeyen Melik! Ey zelil olmayan aziz! Ey zulmetme­yen cebbar! Ey görülmeyen gizli! Ey şüphe etmeyen semi'! Ey haksızlık etmeyen adil! Ey yok olmayan daim! Ey unut­mayan halim! Ey bıkmayan kayyum! Ey ihtiyaç hissetme­yen Gani! Ey galip gelinmeyen mani'! Ey zayıflamayan şedid! Ey sözünden dönmeyen sadık! Ey ellerini cömertlik­le uzatan! Ey mülkünde hamd eline! Ey mekanı yüce olan! Ey durumu yüce olan! Ey senden başka ilah bulunmayan! Ey senden başka ilah bulunmayan!" Sonra kayboldular. Onları göremedi.Müslüman bir çeşmenin başında durup, ondan su içen bir çoban gördü. Çoban kalktı ve namaz kıldı. Çobana şöyle de­di:"Ey çoban! Sen müşriklerden korkmuyor musun, onların arasında namaz kılıyorsun?" Çoban:"Be hey adam! Sen deli misin? Kafirler nerde?" Müslü­man:"Sen Rum beldesinde değil misin?" dedi. Çoban:"Be hey adam! Tarsus'un duvarlarına bakmıyor mu-v sun?" dedi. Müslüman bakınca Tarsus'un burçlarını gördü. Kıza İslam'ı öğretti. Kız çeşmeden yıkandı. Şehre girdiler. Müslümanlar onları karşıladı. Müslüman kız ile evlendi. On­dan yedi oğlu oldu."Müellif şöyle diyor: "Ma'sumin" kitabının sahibi buna benzer bir hikaye anlatmaktadır. Bu ümmetin cesurları, kahramanları çokluklarından, sınırlamazlar. Süvarileri, ce­sur erkekleri çokluklarından, sayılamazlar. Bizim zikrettik­lerimiz yeterlidir. Tekrar zikretmeye dönme isteği yoktur. Onların hepsini görmek isteyenler, yazılmış savaş kitapla­rını telif edilmiş tarih kitaplarını araştırsın. Oralarda kahra­manların akıl durduracak işlerini görecektir. Cesurların akıl sınırlarını zorlayan hareketlerine şahid olacaktır.""Bu Allah'ın fazlıdır. Dilediğine verir. Allah büyük fa­zıl sahibidir." (Hadid: 57/21)

SONUÇ

 

Şüphesiz ki ilim çoktur. Olay şekilleri siniri anam ayacak kadar fazladır. Talimatlı hükümlerin belli bir kuralı yoktur. Her bilimin belli bir alanı vardır. Fakat basit olayları bilme­mekte kimse mazur değildir. Meselelerin asıllarını bilmek gerekir. Sonra teferruat ve tali meseleler, meydana geldikçe hükümlerine bakılır. Meydana gelme yerlerine göre hü­küm alırlar. Allah bazı insanları, bu konularda taklid mer­cii kılmıştır.

1289- Meşhur bir hadiste şöyle diyor: "İlim öğrenmek her müslümana farzdır.[1544] Muhakkiklere göre buradaki ilimden maksat; bir işe baş­larken amelin sahih olmasının kendisine bağlı olduğu ilim­dir. Bizim şimdi burada zikrettiklerimizin çoğu, herhangi bir savaşçının bilmesi gereken şeylerdir. Her ne kadar olayların meydana geliş şekli kişilere göre değişse de. Savaşçılar (Gaziler) dil ve yer olarak farklılık arzetseler de, İslam on­ları cihad üzerinde bir araya getirmiştir. Fiilleri arasındaki farklılık da taklidin sonuncudur. Bundan dolayı; mezheple-riyle amel edilen imamlar arasındaki farklılıkları burada anlatmak istedim. Taki her mezhebin mensupları, kendi mezheplerinin görüşleriyle amel etsinler. Burada çokça meydana gelen ayrıntılı olayları anlatacağım. Bu olayları çö­zebilmek, çoğu insan için zordur. Burada hükümleri bö­lümler halinde sundum. Dolayısıyla bu, "sonuç" bölümü iki kısımdan oluşuyor.

Birinci Kısım: Mücahid kimsenin bilmesi gereken hü­kümler ve şer'i adaplar hakkındadır.

İkinci Kısım: Savaştaki hile ve tuzaklarla ilgili kısa bir özettir.Allah, kendisimden yardım istenendir. O herşey için ye­terlidir.

Birinci Bölüm

 

İmamın veya tayin edilen amirin izni olmadan savaş­mak mekruhtur. Haram değildi.Çünkü bunda en fazla ken­di nefsini tehlikeye atma vardır. Bu da cihadda caizdir.[1545] Şeyh'ül İslam Ebu Hafs el-Bulkini şöyle diyor:"Bu kerahetten bazı durumlar istisna edilebilir. Bunların:

Birincisi: Savaşmak isteyen kişi veya grup izin isteme­ye gittiklerinde hedefleri kaybolacaksa, izinsiz savaşmala­rı mekruh değildir.

İkincisi: Eğer imam cihadı terk etmişse, o ve askerleri dünya işleri veya başka şeylere daîmışlarsa, -ki durum gü-nümüzde birçok yerde görülüyor- bu durumda savaşmak is­teyen kişi veya grup1 için mekruhtuk söz konusu değildir. Çünkü bu durumda ihmal edilmiş bir farzı yerine getirmek­tedirler.

Üçüncüsü: Savaşmak isteyen kişi izin alamıyorsa, izin istese de izin alamıyacağı kanaatinde ise, bu durumda onun için de kerahet söz konusu değildir.[1546] Bulukini'nin tespi­ti çok güzeldir.İmam Muvaffikuddin b. Kudame el-Hanbeli "Muğni" ki­tabında şöyle diyor:"Eğer imam yok olursa, cihad tehir edilmez. Çünkü ci­hadın maslahatları, tehir edilmesiyle kaybolur.[1547]Komutanın ordusuyla veya askerleriyle kaçmama üzeri­ne biatlaşması sünnettir. Çünkü Rasulullah da (s.a.v.) Hu-deybiye senesinde böyle yapmıştır. Öncü kuvvetler çıkarma­sı, düşmana karşı casuslar göndermesi, perşembe günü sa­bah yola çıkması, sancaklar oluşturması, her bölüğü bir sancak altında toplaması, her bölük için belli bir alamet koyması, -taki birbirlerini öldürmesinler-, Savaş diyarına sa­vaş düzeniyle girmesi sünnettir. Çünkü bu bir ihtiyat tedbi­ridir ve düşmana korku verir. Zayıfların yardımına koşma­sı, iki tarafın karşılaşma anında dua etmesi, insanları savaş, sabır ve sebat'a teşvik etmesi, savaşı öğle sıcağından son­raya ertelemesi veya rüzgar kesilene kadar ertelemesi, bü­tün bunlar sünnettir. Bunlardan sonra galibiyet gelir. Bun­lar eğer savaşa sabah başlamamışsa geçerlidir. Sesini fazla yükseltmeden tekbir getirmesi de sünnettir. Bütün bunlar sa-hİh hadislerde ifade edilmişlerdir. Bunlarda herhangi bir İh­tilaf bilmiyorum.[1548]Kurtubi, Allahu Tealanın,"Sebat edin ve Allah'ı çokça zikredin." (Enfal: 8/45)Ayetinin tefsirinde şöyle diyor:"Bu zikrin hükmü, gizli olmasıdır. Çünkü zikreden yal­nız başına ise[1549] savaşta sesi yükseltmek kötü ve mekruh­tur. Ancak saldırı sırasında grup halinde iseler, ses yükselt­mesi güzeldir. Çünkü düşman askerlerine korku salar. Ebu Davud'un Kays b. Ubad'dan[1550] rivayet ettiğine göre şöyle diyor:"Rasulullah'ın (s.a.v.) ashabı savaş sırasında bağırmayı kerih görürlerdi. [1551]-[1552]Müellif şöyle diyor: "Bu murseldir. Ebu Berde'nin[1553] ba­basından rivayet ettiğine göre; "Rasulullah (s.a.v.) savaş sı­rasında yüksek sesten ikrah ederdi. "Hakim rivayet ederken, Buharı ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir demektedir.[1554]

Fasıl

 

İslamı bilmeyen, İslam davetinin kendilerine ulaşmadı­ğı kimseleri, savaştan önce İslam'a davet etmek veya cizye ehlinden iseler cizye vermeye davet etmek vaciptir. Bu Ma­lik, Şafii, Ahmed ve Ebu Hanife'nin mezhebidir.[1555] Kendi­sine İslam daveti ulaşmış olanları ise yeniden davet etmek müstehabdır. Vacip değildir. Onlarla savaşma ilim ehlinin çoğuna göre mubahtır. Bu Şafii, Ahmed ve Ebu Hanifen'nin mezhebidir.[1556] Malik'in ise bu konuda nakledilen birçok gö­rüşü vardır.İmam İbni Abdüsselam[1557]İbni Hacib'in Muhtasarının şerhinde şöyle diyor:"Eğer düşmanın durumunu bilmiyorsak, yani ona davet ulaştımı, ulaşmadımı? Bu durumda daveti tekrarlamak müs­tehabdır. Çünkü çoğunlukla davet onlara ulaşmıştır. Eğer bu­nun yanısıra daveti tekrarladığımızda kabul edeceklerse davet etmek vaciptir. Ancak eğer savaşa acele edersek, davetin hükmünün düşeceğinde şüphe yoktur.[1558] Aynısı seriy-yeler için de geçerlidir. Sünnetin zahirine göre seriyyede da­vet şart değildir. Seriyye gibi olan savaşlarda da durum al­nıdır. Ka'b b. Eşref, İbni Ebi Hukeyk ve başkalarının Öld rülmelerinde olduğu gibi. Rasulullah (s.a.v.)[1559]hayber gü­nü davet yapılmasını emretmiştir. Davet üç sefer tekrar­lanmış ve bazıları kabul etmiştir.[1560]

Fasıl

 

Abderi "Kifaye" adlı eserinde şöyle diyor: "Yahudi ve Hristiyanlar cizye vermekle dinlerininde üzerinde kalmalarına icma ile izin verilir. Kendilerinde ki­tap şüphesi bulunan Mecusiler de cizye karşılığında dinle­ri üzerinde kalmalarına izin verilir. Bu Malik, Ebu Hanife ve Ahmed'in ittifakla mezhebidir. Kitap ehli olmayan ve Ki­tap şüphesi de bulunmayanlar -ki onlar puta tapanlar, dün­yada iyi gördükleri hayvan, cisim... v.s tapanlardır- cizye verseler de dinleri üzerinde kalmalarına izin verilmez. İster Arap, ister acem olsunlar. Malik ve Ahmed bu görüştedir­ler. Ebu Hanife acemlerden cizyenin kabul edileceğini söy­lemiştir.[1561]Mesele: Onları gece yakalamak, yani gece baskını ile ga­fil avlamak[1562]caizdir. İçlerinde kadın çocuk ve müslü-manlar olsa da caizdir. Ahmed bu görüştedir. Ahmed şöy­le söylüyor:"Düşmana yapılan gece baskınım kerih gören kimse bil­miyoruz. Rum'ların savaşları hep gece olmuştur.[1563]Mesele: Düşman îslam beldelerine savaş açarsa, müslü-manlar da onlara karşı çıkmazlarsa, Şafii'ye göre bu, onla­rın savaştan kaçmaları gibidir. Kadı Hüseyin şöyle diyor:"Bizim ashabımıza göre, bu eğer her kafire bir veya da­ha fazla müslüman düşüyor ise, savaş kaçağı gibi olurlar. An­cak eğer müslümanlar sayıca daha az iseler, o zaman karşı çıkmamakla günahkar olmazlar."Şafii şöyle diyor: "Müslümanlara, kendilerine yardım ge­linceye kadar veya güçleninceye kadar dayanmaları için baskı yapılmaz."Bunu Ezrai, Minhac'ın şerhi olan, "Kaniy-ye" kitabında zikretmektedir[1564]Mesele: Eğer imam bir kişi veya grubu farzı kifaye olan bir cihad için çağrırsa, cihad onlar için farzı ayn olur. İbni Rufa şerh'u vasitte ve başkaları bunu söylemektedirler. Çünkü imama itaat vaciptir. Allahu Teala şöyle buyuru­yor:"Size ne oluyor! Size Allah yolunda savaşa çıkınız denildiğinde, ağır davranıyorsunuz." (Tevbe: 9/38)Bu Malik ve Ahmed'in de mezhebidir.[1565]Mesele: îmamın zulmetmesi meşhur görüş ve Malik'in mezhebine göre Cihad'ın terkedilmesini caiz kılmaz.[1566]Ahmed şöyle diyor: "Eğer komutan yenilgi ve müslüman-ları telef etmekle biliniyor ise, onunla beraber savaşa çıkmak benim hoşuma gitmez. Eğer komutan içki içmesiyle ve in-tikamcıhğıyla biliniyor ise onunla beraber cihada çıkılır. Çünkü bu hareketi kendisini etkiler. Rasulullah'dan (s.a.v.) şöyle rivayet edilmektedir:   ""Şüphemiz Allah bu dini luui adamla d es tek ler."[1567][1568]

Fasıl

 

Kadın ve çocuk eğer savaşmıyorlarsa onların öldürülme­leri haramdır. Malik, Şafii, Ahmed ve Ebu Hanife bu görüş­tedir. Eğer savaşırlarsa, öldürülürler.[1569]İhtiyar adam, zayıf, kör, yatalak, eli veya ayağı kesik ola­nın öldürülmesi konusunda ihtilaf etmişlerdir. Şafii bir gö­rüşünde bunu caiz görmüştür. İster onların bulunduğu yer­de aş olsun, ister olmasın. Malik, Ahmed ve Ebu Hanife bu­nu caiz görmemişlerdir.[1570]Bunların savaştıkları zaman ölürüİmelerinde ise ittifak vardır.[1571]Köşesine çekilmiş ruhbanın öldürülmesinde de ihtilaf edilmiştir. Malik bir görüşünde şöyle diyor:"Onlar için maslahat teşkil eden şeyler, onlara bırakılır. Ancak çoğunluk teşkil eden bir topluluk olmaları durumu ha­riç."[1572] Ahmed[1573] ve Ebu Hanife[1574]şöyle diyorlar:"Köşelerine çekilmiş ruhbanlar öldürülmezler." Şafii'nin belirgin olan görüşüne göre ise;îster yaşlı, ister genç olsunlar öldürülürler. Yine Şa­fii'ye göre işçi ve sanat ehli de öldürülür. Mesleği ile meş­gul olan, çarşıda esnaflık yapan da öldürülür.[1575] Eğer kadm korkutulursa, onun esir alınması hususunda Malik'ten iki gö­rüş belirtilmiştir. Caiz olması ve caiz olmaması. Şafi'lere gö­re ise rahibin öldürülmesini caiz gördüklerinden dolayı bu da caizdir[1576]

Fasıl

 

Üzerlerine mancınığın yöneltilmesi,[1577] üzerlerine ateş atılması, su gönderilmesi caizdir. İçlerinde kadın ve ço­cuklar olsa da. Eğer aralarında esir alınmış veya tüccar olan veya kendisine eman verilmiş olan müslümanlar ise, bunların yapılması zaruri değil ise, mekruhtur. Eğer zaruri ise sahih görüşe göre mekruh değildir.[1578]

Fasıl

 

Ziraat bitkileri ve ağaçlar savaş diyarında üç kısımdır:

Birincisi: Telef edilmelerine ihtiyaç duyulanlar. Kalele­rine yakın olanlar, onlarla savaşmaya engel olanlar veya yo­lu genişletmek için kesilmelerine ihtiyaç duyulanlar, sava­şabilmek için kesilmeleri gerekenler, mancınık vb. gizlemek için gerekli olanlar, "Onlar bize yaptılar, biz de onlara ya­pacağız ki bir daha yapmasınlar" durumunda olanlar, g ibi. Bütün bunlar bildiğimiz kadarıyla ittifakla caizdir.

İkincisi: Müslümanların kesilmelerinden zarar gördüğü şeyler. Örneğin; kalmalarından -müslümanların faydalan­dığı şeyler, hayvanlarını yemledikleri, gölgesinde barın­dıkları, meyvesini yedikleri ağaçlar veya:"Bizimle onlar arasında böyle bir adet yoktur, biz onla­ra yaparsak onlar da bize yaparlar" durumunda olanlar... gi­bi. Bütün bunlar da müslümanlar zarar gördüğü için ha­ramdır.

Üçüncüsü: Kafirlere olan kin ve onlara zarar verme duygusundan başka müslümanlara fayda veya zararı olma­yanlar. Malik ve Şafi'ye göre bunların kesilmesi caizdir. Ahmed'den iki rivayet vardır. Eğer bunlar müslümanlara kala­caktır şeklinde bir zan var ise, kesilmeleri mekruhtur.[1579]

Fasıl

 

Komutan Muhazzil'in[1580] orduya katılmasını engelleye­bilir. Eğer o da cihada çıkarsa, onu geri dönderir. Eğer sa­vaşa katılırsa herhangi, bir şeye hak kazanamaz. Eğer bir ka­firi öldürürse, Şafii ve Ahmed'e göre onun eşyasını ala­maz.Muhazzil: İnsanları korkutan kimsedir. Örneğin şöyle der:"Düşmanımız çoktur veya atlarımız zayıftır, Bizim on­lara gücümüz yetmez... vb. sözler söyleyen kimsedir. Mur-cif'te aynı manayadır. O da insanları çok sarsan kimsedir. Şöyle der:"Şöyle bir seriyye bize doğru yola çıktı veya onlara şu yönden şu kadar düşman kuvveti katıldı veya onların şu yerde şu kadar askerleri var... v.b gibi sözler[1581]Ücret karşığı savaşa çıkma konusunda ihtilaf edilmiştir. İbni Münzir şöyle diyor:"Malik şöyle dedi: "Komutana çıkış için ücret verili­yordu, Medine ehli böyle yapardı.[1582]Rey ashabı şöyle diyor: "Eğer adam muhtaç ise, ona üc­ret verilmesinin bir sakıncası yoktur. Allah yolunda savaş­mak üzere çıkar. Savaşta esir edilme korkusuyla başkasına Allah yolunda savaşması için ücret veren biri için bir mah­zur yoktur.[1583]Şafii şöyle diyor: "Ücretle savaşmak caiz değildir. Baş­kasının malı ile biri savaşa çıkarsa, o ücreti gei vermesi la­zımdır. Ancak sultanın verdiği ücret ona caiz olur. Örneğin sultanm malından birşey ile savaşması gibi.[1584]Müellif şöyle diyor: Sahih görüşe göre imam için de, baş­kası için de ücretle bir müslümanı cihada göndermeleri ca­iz değildir. Çünk o savaş, o kimse için belirlenmiş değil­dir. Savaş safına gelmiş ise o zaman belirlenmişdir. Bu du­rumda da farzı ayn olan bir şeye karşılık ücret almak caiz de­ğildir. Bu Ahmed'in de görüşüdür. İbnu Kudame bunu "Muğni" de zikretmiştir.[1585]

1290- Ebu Davud'un ve Beyhaki'nin Sünen'lerinde Ebu Eyyüb'den (r.a.) rivayet etiklerine göre; Ebu Eyyüb Rasu-lullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işitmiştir:"Sizlere şehirler açılacaktır. Ordularınız olacaktır. O or­dularla seferler düzenlenecektir. Adam bu sefere katılmayı istemez, kendi kavmine kaçarak kurtulur. Sonra gidip diğer kabilelerle el sıkışır. Kendisini onlara arz eder. Şöyle der:"Kimi korursam şu kadar gönderecek, kimide korursam şu kadar gönderecek." Dikkat edin. Bu ücret onun kanınınrson damlasına kadar geçerlidir.[1586]Niyet konusunda, ücret almadaki niyet hakkındaki açık­lamalar geçti.Mesele: Nevevi "Ravda" da şöyle diyor: "Arkadaşlarımız şöyle diyor:"Fey'den verilen rızıklar veya verilen sadakalar alanla­rın normal haklarıdır. Bu onların cihadının ücreti değildir. Onların cihadı onlar tarafından yapılmıştır.[1587]Mesele: Ahmed şöyle diyor:"Birisi başka birine savaşta kullanmak üzere birşey ve­rirse, o kendi ehline onu bırakamaz. Çünkü savaş alanına va­rıncaya kadar, o mala sahip değildir. Oraya varınca, onun malı olur. Oradan kendi ailesine gönderebilir. Savaşa çık­madan önce onda tasarrufta bulunamaz. Taki savaş şartına muhalefet etmiş olmasın. Eğer çıkmadan önce, onu ailesi­ne infak ederse, onu hak etmiş olmaz. Ancak savaşa çıkma­dan önce silah veya savaş aleti alırsa, bu müstesnadır."[1588]

Fasıl

 

Savaşçıya zekattan verilir. Zengin olsa da yeme ve giyin­mesi kadar ihtiyacı verilir. Gdip, dönünceye ve memleketi­ne gelinceye kadar ihtiyacı karşılanır. Orada kalacağı müddet uzun olsa da.[1589] Eğer atlı olarak savaşacak ise at ve si­lah verilir.Rafii şöyle diyor: *'At ve silah alabilecek kadar kendisi­ne mal verilir. Bu verilenler onun malı olur. Eğer imam is­terse onları mülk olarak ona vermeyebilir. İsterse onları ona kiralayabilir. Buna hakkı vardır."Bazıları şöyle diyor: "Birazını ailesine verebilir." Rafii şöyle diyor:"Bu uzak bir görüş değildir. Ancak bu durumda savaşı­nın isminin, nafakası sağlananlar listesinde olmaması şart­tır. Eğer bu listeden herhangi bir hak alıyor ise zekattan ona birşey verilmez." Bu Şafii'nin mezhebidir.[1590] Ebu Hanife'ye göre zengin olup da savaşa çıkanlara zekattan herhangi bir şey verilmez."[1591]Kurtubi Allahu Tealanm "Allah yolunda" ayeti hakkın­da şöyle diyor:"Onlar savaşanlardır ve atların beslendiği yerlerdir. Sa­vaşlarında kullanmaları için onlara zekat verilir. İster zen­gin olsunlar, ister fakir olsunlar. Bu ilim ehlinin çoğunun gö­rüşüdür. Malik'in mezbinin sonu da budur."[1592]Muhammed b. Abdul Hakem[1593] şöyle diyor:Kurtubi şöyle diyor: "Sahih sünnetten olan bir hadise gö­re Rasuluilah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Sadaka zengine helal olmaz. Ancak beş kişi hariç. Al­lah yolunda savaşana, cihad için çalışana, kefil olduğu borcu kendisi yüklenene, cihad için bir adama ücret ve­rene, miskin bir komşusuna sadaka verip komşusunun ona geri hediye etmesi durumunda helaldir.[1594]Malik, mürsel olarak Zeyd b. Eslem'den, o da Ata b. Ye-sar'dan, o da Ebu Said el-Hudri'den (r.a.) o da Rasulul-lah'dan (s.a.v.) merfu olarak rivayet etmiştir.Ebu Zeyd ve başkalarının İbni Kasım'dan rivayet ettik­lerine göre şöyle diyor:"Zekattan savaşa gidene verilirdi. Gazvesinde kendisine yetecek malı olsa da, memleketinde zengin olsa da yine verilirdi. Bu zikredilen sahih hadisin zahirine de uygundur."İbni Vehb'in Malik'ten rivayet ettiğine göre şöyle diyor: "Zekattan savaşçıya ve atların yetiştirilme yerlerine verilir. İster fakir olsunlar, ister zengin olsunlar."[1595]Mesele: Muğni'nin sahibi şöyle diyor:İbni Mace Zekat bölmünde, "Sadaka kendisine helal olan kimse" konusunda: 1/589, No: 1841'de, Ebu Said el-Hudri'den rivayet etmiştir."Ehli Kitabla savaş, başkalarıyla savaştan daha hayırlı­dır. Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet edildiğine göre Ümmü Halla'da şöyle diyor:"Senin oğlun için iki şehid sevabı vardır." Kadın: "Niye böyle ya Rasulallah?" deyince şöyle cevap verir: "Çünkü onu Kitap ehli öldürmüştür." Ebu Davud ri­vayet etmiştir.[1596]Müellif şöyle diyor: Ebu Davud bu hadisi Ferec b. Fada-le'den -Hadis te zayıftır- O da Abdulhabir b. Sabit b. Kays b. Şemmas'dan, o da babasından, o da dedesinden rivayet et­miştir. Ebu Davud bu hadisi bir bab başlığı yaparak Rum­larla savaşın, başkalarıyla savaştan daha faziletli oluşu ba­bı diye nitelemiştir,

Fasıl

 

Eğer kafirler bir savaşta müslüman esirler kadın ve ço­cuklarıyla kalelerinde müslümanlardan konmuyorlarsa, on­ları mancınık atışına hedef alma zaruri değilse, onları terke-deriz. Taki müslümanlar telef olmasın. Yok eğer atış yap­ma zaruri ise; kafirler onlarla savaşın tam kızgın zamanın­da korunuyorlarsa, onları terkedecek olursak, bize galip geleceklerse veya yardım alacaklarsa veya o durumda kaleyi almak imkansızlaşıyorsa kaleyi mancınık atışına tabi tutmak caizdir. Müslümanlar da elden geldiğ kadar korun­maya çalışılır. Bu Şafii'nin[1597] ve Ahmed'in[1598] mezhebidir. Ebu Hanife[1599] ise onların Mancınık vs. ile atışa tabi tutul­masını mutlak olarak caiz görmektedir. Ancak mümkün ol­duğu kadar müslümanları koruma şartıyla caiz görmektedir. Buna göre bir araba vs. ile müslümanlarm atışından ko­runmaları gerekir.Mesele: Muğni sahibi şöyle diyor:"Kafirler müslümanlarm gemisine ateş atarlarsa ve ge-mİ tutuşursa, içindekilerin zannma göre gemide kalma ve­ya suya atlamadan hangisi kendilerini'kurtarmaya daha ya­kın ise onu yaparlar. İki durum da aynı ise Ahmed: "İstedik­lerini yaparlar" demektedir.[1600]Müellif şöyle diyor: Bu Şafii ve Malik'in de[1601] meşhur görüşüdür. Abderi'nin Muhammed b. Hasan'dan rivayet ettiğine göre;"Kendilerini denize atamazlar" demektedir. Ahmed'den de bunun gibi bir rivayet vardır.Evzai şöyle diyor: Her ikiside ölümdür. En kolayını se­çerler[1602]Bazı Şafii alimleri şöyle diyor:"İki seçenekten hangisi hayatlarım daha çok uzatacak ise, onu tercih etmeleri gerekir." Bunu İbni Abdüsselam el-Ma-lik[1603] nakletmiştir. Şöyle demiştir."Sahih olan görüş budur. Çünkü hayatı mümkün olduğu kadar korumak vaciptir.[1604]

Fasıl

 

Eğer müslümanların zayıflığına karşı, kafirler çok ise, müslüm ani arın kaçması caizdir.[1605] Yirmi beşinci bölümde bu konu ve hakkındaki ihtilaflar geçmiştir.Mesele: Savaşta kafirlerden yardım isteme iki şart ile ca­izdir.

Birincisi: İhanetlerinden emin olmaları.

İkincisi: Öyle bir konumda olacaklarki, eğer ihanet edip kafirlere katılsalar bile yine müslümanlara destek olacak ise­ler, caizdir.[1606] Malik'in mezhebine göre müşriklerden an­cak gemi tayfası[1607]veya hizmetçi[1608] olarak kullanılacaklar-sa yardım istemek caizdir. Ahmed şöyle diyor:"Müşrikten yardım istenmez." Bunun caiz olduğu da ondan rivayet edilmiştir.[1609]

Fasıl

 

Düşmandan eşyayı almanın hükmü ve alimlerin ihti­lafı:Öldürülenin eşyası öldürene aittir. Eğer öldürenin ganimet­te bir payı var ise aynca köle, cariye ve çocuk da olur. Ahmed bu görüştedir. Kişi eşyayı almaya şu şartlarla hak kazanır.

Birincisi: Öldürülenin savaşçılardan olması. Eğer bir kadın veya çocuk veya yaşlı bir ihtiyar veya yatalak bir zayf öldürmüş ise, onların eşyasını almaya hak kazanamaz. Muğni'nin sahbi şöyle diyor:"Bu konuda ihtilaf olduğunu bilmiyoruz. Bunlardan bi-rinİ öldüren onların eşyasını almaya hak kazınır."

İkincisi: Ölüde bir engelolması. Eğer öldürme ve yara­lamada aşırı gitmişse veya uykuda iken veya yemek yerken vb. öldürülmüş ise, öldüren onun eşyasını almaya hak kaza­namaz. Bu Ahmed'in de görüşüdür.

Üçüncüsü: Adamı öldürmesi veya aşırı bir şekilde yara­laması, öyleki adam ölü hükmüne gelmiş ise, örneğin iki eli­ni ve ayağını kesmiş ise veya ellerini ayaklarını kesmiş ve gözlerini oymuş İse, yine eşyasmı alamaz. Ahmed bu görüş­tedir. Eğer onu esir ederse zahir görüşe göre eşyasını alır. Ahmed şöyle diyor:"İster imam onu öldürsün, ister öldürmesin, eşyasmı alamaz."

Dördüncüsü: Onu öldürmek için nefsini tehlikeye atmış olması. Örneğin düelloda öldürmüş ise veya onların safla­rına sızarak öldürmüş ise eşyasmı alır. Ancak düşman safın­da İken veya kalede iken bir ok ile veya başka bir şey ile öldürmüş ise eşyasını alamaz. Yine eğer düşman yenilmiş ise, onlardan kaçan birine kavuşup öldürürse yine alamaz, eğer savaş devam ediyor ise arkasını dönüp kaçan birini öl­dürürse eşyasını alır. Ahmed de bu görüştedir.Hadisçilerden bazılarına göre; Savaşta bir kafiri savaşır­ken veya sırtını dönmüşken, kaçarken veya müslümanlara saldırırken her durumda öldürürse eşyasını almaya hak ka­zanır. Ebu Sevr, İbni Munzir bu görüştedirler. Buna Sele-me'nin hadisiyle delil getirmişlerdir.[1610]Bu hadis Buhari ve Müslim'in Seleme b. Ekva'dan (r.a.) rivayet ettikleri hadistir. Şöyle diyor:"RasuluIİah (s.a.v.) ile beraber Havazin savaşına gittik. Bir gün kuşluk vakti RasuluIİah ile beraber iken, kırmızı bir devenin üstünde bir adam geldi. Deveyi çöktürdü. Kav-miyle beraber yemek yedi. Bakmaya başladı. Bizde ise öğ­le vakti bir zayıflık ve halsizlik vardı. Bazılarımız yaya idi. Adam yola çıktı ve hızlandı. Devesi geldi. Onun ipini çözdü, çöktürdü ve üzerine oturdu. Deve hızlandı. Arkasın­dan beyaz siyah karışımı bir deveyle bir adam geliyordu.[1611]Ben de hızlanarak çıktım. Devenin ayaklarının[1612] hiza­sına geldim. Sonra öne geçtim ve devenin yularından[1613] tu­tarak onu çöktürdüm. Adam ayağmı yere koyunca kılıcımı salladım[1614] ve adamm boynunu vurdum. Adam öldü. Son­ra deveyi alarak geldim. Üzerinde adamm yükü ve silahı var­dı. Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı beni karşıladılar. Rasulul-lah(s.a.v.):"Kim adamı öldürdü?" dedi."İbni Ekva'" dediler. Rasulullah (s.a.v.):"Eşyasının hepsi onundur" buyurdu. Bu Müslim'in ri­vayetidir.[1615] Buhari[1616] ise hadisi kısaca nakletmiş ve onun­la:"Kendleriyle savaşılan birinin İslam beldesine emansiz girmesi" babı diye bir konu açmıştır.İbni Münzir şöyle diyor: "Eşyayı alma hadislerin ve Seleme'nin hadisinin zahirine göre Öldürene aittir. Şafii şöyle diyordu:"Eşya savaş devam ederken ve düşman da savaşırken, öl­dürene aittir.[1617] Ben Seleme'nin hadisini onun yanında görmedim. Eğer Şafii bu hadisi bilseydi onun mezhebinden bildiğimiz kadarıyla, bu hadisle hükmederdi."Alimler ihtilaf etmişlerdir. Eşyayı alabilmek için imamın söylemesi şart mıdır? Şafii[1618]ve Ahmed'e göre: Eşya öldü­rene aittir. İmam ister söylesin, ister söylemesin[1619]Ebu Ha-nife'ye göre: İmam, kim birini öldürürse eşyası onundur, de­miş ise, öldüren eşyayı alır. Eğer imam bunu dememiş ise, eşya genel ganimettendir.[1620]Malik'e göre ise imam bunu sa­vaştan sonra söylerse caizdir. Savaştan önce söylemiş ise al­ması caiz değildir.[1621]Eşyanın beşte birinin alınıp alınmayacağında ihtilaf et­mişlerdir. Şafii ve Ahmed'e göre, beşte bir genel ganimet­ten alınır. Eşyadan alınmaz.[1622]Malik'e göre genel ganimet­ten ve eşyadan beşte bir alınır. Ondan gelen bir rivayete gö­re ise, imam isterse beşte bir alır. İstemezse almaz.[1623] Ne-vevi Müslim'in şerhinde bunu Malik'ten nakletmiştir. Şöy­le diyor:"Bu görüşü kadı İsmail de tercih etmiştir.[1624]Mesele: Evzai'ye göre ölülerin eşyalarım alınıp onların çıplak bırakılmaları caizdir. Ahmed de aynı görüştedir. Ra-sulullah'ın (s.a.v.):"Eşyanın hepsi onundur" hadisiyle bu hükmü vermiş­lerdir. Sevri ve İbni Münzir bunu kerih görmüşlerdir. Çün­kü avret yerleri açılmaktadır.[1625]

Fasıl

 

Selb: Ölünün üzerinde bulunan elbise, mest, re'n denilen mestten daha uzun, ayak kısmı olmayan dizlik, savaş alet­leri zırh[1626], miğfer,[1627] silah, üzerinde savaşılan binek ve ya­ya olarak savaştığı halde yularından tuttuğu bineğin üzerin­deki eğer, semer, gem, yular ve başkalarından oluşan eşya­lardır. Eğer atı ölürülenden kaçmış veya başka birinin elin­de ise Selb'den sayılmaz. Selb'den sayılan şeylerden bazı­ları da, takılar[1628] süsler, kemerler,[1629] yüzükler, para kese­si[1630]ve içinde olan paralar, binilen deve de zahir görüşe gö­re selb'dendir.Atın yanında asılı duran çanta[1631]ve içinde bulunan dir­hem ve altın eşyalar Selb'den değildir. Ahmed para ve de­ve hariç hepsinin selbden olduğunu söylemiştir. "Bu ikisi ise Selbden değildir" demiştir. Ahmed'de gelen bir rivayete göre yularından tutulup çekilirken savaşılan binek hakkın­da iki görüş belirtmiştir. İsterse hayvan adamın bir tarafına bağlı olsun.[1632] Nevevi şöyîe diyor:"Öldürenin ikisinden birini tercih etmesi gerekir." Bütün bunlar Şafii'nin mezhebidir.[1633]Ebu Hanife'ye göre Selb: Ölümün üzeinde bulunan elbi­se, silah, binem bineğin üzerinde bulunan eğer, aletler, bi­neğin üzerindeki çantada bulunan mallar veya hayvanın üzerinde olup çantada olmayan şeylerin hepsidir. Ölünün kö-lesiyle beraber başka bir bineğin üzerinde bulunanlar ise selbden değildir.[1634] Bütün bunlar Şafii'nin mezhebine uy­gundur. Ancak çanta hariç.Malik'in meşhur mezhebine göre ise normal olmayan şey­ler selbden edğildir. Süsler, tac, takı, haç gibi şeyler selbden değildir. Aynı şekilde altın da selbden değildir.[1635]Mesele: Selbi (yani eşyayı) hak eden ondan yüzünü dön-derirse, onun üzerindeki hakkı bitmez. Çünkü o, onun için belirlenmiştir. Şafii mezhebinin sahih görüşü budur.[1636]Alimler Selbin öldürene delilsiz verilip verilmeyeceği konsunda ihtilaf etmişlerdir. Şafii ve Ahmed'e göre selb an­cak delile karşılık, öldürene verilir. Sabit bir hadiste Rasu-lullah (s.a.v.) şöyle diyor:"Kim birini öldürürse delil getirmesi gerekir ki Selb onun olsun."Malik'e göre Selb delilsiz, olarak öldürene verilir. Neve­vi Müslim'in şerhinde nakletmiştir.[1637]Yine Öldürenin kendisine verilmemesi korkusundan do­layı selbden bazı şeyleri gizleyebilir mi gizleyemez mi ih­tilaf etmişlerdir. Ahmed şöyle diyor:"İmamın izni olmadan birşey alması hoşuma gitmez." Şa­fii'ye göre ise alıp gizleyebilir. İbni Münzir de bu görüşü seç­miştir.[1638]

Fasıl

 

Muğni'nin sahibi şöyle diyor: "Eğer imam:"Kim herhangi bir şey almışsa, o onundur" derse bir ri­vayete göre alması caizdir. Bu Ebu Hanife'nin Şafii'nin iki görüşünden biridir. Ahmed seriyyeler için şöyle diyor:"Seriyye çıktığında vali şöyle derse:"Kim kendisiyle birlikte birşey getirdiyse, o onundur. Kim bir şey getirmediyse, onun için birşey yoktur. Ganimet­ler imamındır" ve başka bir şey yapmazsa caizdir. Çünkü Ra-sulullah (s.a.v.) Bedir ashabı için:"Kim bir şey aldıysa, o onundur" buyurmuştur. Onlar­da ganimet için savaşmışlar ve ona da razı olmuşlardı.[1639] İkinci[1640] rivayet ise:"Caiz değildir" şeklindedir. Bu görüş te Şafii'nin arka­daşlarına aittir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) ve halifeler gani­metleri paylaştırırlardı. Çünkü diğer durum ganimetlerle uğraşıp savaşı ihmal etmeyi beraberinde getirir. Bu düşma­nın galibiyetine yol açar. Bunun için caiz değildir. Bedir ola­yı ise mensuhtur. O olayda müslümanlar ihtilaf ettiler. Al-lahu tealada şu ayeti indirdi:"Sana ganimetleri soruyorlar. (Enfal: 8/1)[1641]Abderi Kifaye'de Şafii'den bu konuda yukarıda geçtiğ gi­bi iki görüş nakletmektedir. Bu görüşlerin sahih olanı:"Bu şartın batıl olduğudur. Abderi'nin nakline göre Ma­lik ve Ahmed sahih olduğunu söylemektedirler.[1642]Müellif şöyle diyor: Şafii'nin mezhebinde bilinen görüş; imamın beşte biri almama şartı tek sözle batıldır.[1643] Neve-: vi "Zevaidi'r-ravda" da söylemektedir. îbni Kecc'de bif vecih nakletmektedir:"Eğer bir zaruretten dolayı şart koşarsa, beşte bire bölün­mez. Bu da istisnadır ve batıldır."Hanefiye'den "Kafi'nin" sahibi şöyle diyor: "Eğer imam ordusuyla darul harbe girerse ve bir seriyye gönderirse ve el­de ettiklerini onlara verirse caizdir. Belki de bunda masla­hat vardır. Eğer İslam diyarından bir seriyye gönderirse, se-riyyedekilerin elde ettiklerini almalarına izin vermesi uygun değildir.[1644]Hidaye'nin sahibi ise seriyyenin darul harpten veya İs­lam diyarından gönderilmesinin arasım ayırmamaktadır; Şöyle diyor:"İmamın alman bütün şeyleri onlara vermesi uygun de­ğildir. Çünkü bu durumda herkesin hakkında iptal etme söz konusudur. Eğer kendisi seriyye ile beraber iken bunu ya­parsa caizdir. Çünkü tasarruf kendisindedir. Belki maslahat bundadır."Kurtubi Allahu Teala'nm:"Biliniz ki aldığınız ganimetlerin beşte biri Allah'ın­dır... (Enfal: 8/41)Ayetinin tefsirinde şöyle diyor:"Cumhura göre bu ayet surenin başındaki ayeti neshet-mektedİr. Bir görüşe göre; bu ayet muhkemdir. Mesuh de­ğildir. Ganimetler Rasulullah'indir (s.a.v.). Savaşçılar arasında dağıtılmaz. Aynı şekilde ondan sonraki imamlar için­de öyleydi.Mazeri'nin bir çok alimimizden naklettiğine[1645] göre İmam'ın ganimetten bu payı ayırmaya hakkı vardır. Bir görüşe göre; bundan maksat seriyyelerin ganimetleridir. Yani seriyyenin ganimetlerini imam isterse beşte birini alır, isterse hepsini dağıtır.İbrahim Nahai şöyle diyor: İmam seriyye gönderirse ve onlar da ganimet elde ederlerse, imam isterse beşte birini alır. İsterse hepsini onlara verir." Bunu Ömer b. Abdülberr Mek-hul ve Ata'dan da nakletmiştir. Ali b. Sabit şöyle diyor:"Mekhul ve Ata'ya; eide ettikleri ganimetin hepsini on­lara dağıtan imamı sordum.""Bunu yapabilir" dediler[1646]Özetle bitti.[1647]

Fasıl

 

Ganimetin dağıtılması ve bu konuda alimlerin ihtilafı:Ganimette ilk yapılacak şey, bunların korunma ve taşın­ma masraflarının çıkarılmasıdır. Ayrıca selbi beşte biri al­madan çıkarmak gerekir diyenlere; genel ganimetten selb de çıjcârılır. Sonra geriye kalanlar beş kısma ayrılır. Sonra bir kağıt alınır ve birinin üzerine, "Allah içindir" veya "masla­hat içindir" yazılır. Dört tanenin üzerine, "ganimetler için" yazılır. Bunlar birbirine benzer beş sandığa konur. Bunlar sandıklara gizlenir. Sonra her bir parça için bir sandık açı­lır. Üzerinde, "Allah içindir" diye yazılan çıkınca, o da beş kısma ayrılır:

Birinci kısım: Müslümanların maslahatları için. Yarala­rı sarma, kale yapımı, mescid yapımı, kadı, alimler ve mü-zezinlerin nafakaları gibi. Onların fakir veya zengÜİklerine bakılmaz. Önem sırasına göre bunlar dizilir.

İkinci kısım: Rasulullah'ın (s.a.v.) akrabaları için bun­lar Haşimoğulları, Abdulmuttalib oğullarıdır. Onların fakir­leri zenginleri ve kadınlarına dağıtılır.

Üçüncü kısım: Yetimler içindir. Bunlar babası olmayan küçüklerdir. Meşhur görüşe göre fakir olmaları şarttır.

Diğer iki kısım ise miskinler ve yolda kalanlar içindir. Bu Şafii'nin mezhebidir. Bunun teferruatı fıkıh kitaplarında geçmektedir.[1648]Ebu Hanife şöyle diyor: Bu beşte bir üç kısma ayrılır. Ye­timler, miskinler ve yolda kalanlar." Ona göre Haşim ve Ab-dulmmutaliboğullannın Rasulullah'a (s.a.v.) akrabalıkları­nın hükmü, onun vefatından dolayı kalkmıştır. Rasulul­lah'ın (s.a.v.) kendisinin payının ortadan kalktığı gibi. Fa­kat onların fakirleri de diğer üç kısma girerler ve onlara ön­celik verilir.[1649]Malik şöyle diyor: Fey' ve Humus aynıdır. İkisi de dev­let hazinesine konulur.[1650] Kurtubi tefsirinde şöyle diyor:"Malik, şöyle diyor:"Beşte bir imamın görüşüne bırakılmıştır. Belli bir mik­tar olmadan ondan alır. Ondan İstediği kadarını akrabalara dağıtır. Geriye kalanı müslümanların maslahatında kullanır. Bunu dört halife de söylemiştir. Böylece amel de etmişler­dir. Rasulullah'ın (s.a.v.) sözü de buna delalet etmektedir." Allah'ın size verdiklerinden benim payım sadece Hu-mus'tandır. Humus ta geri size dönecektir." Bu beşte birlik humus ayrıca beşe veya üçe bölünmez."[1651]İbni Kesir ed-Dımeşki tefsirinde şöyle diyor:"Şeyhimiz Allame İbni Teymiyye şöyle diyor:"Malik'in görüşü, selefin çoğunluğunun görüşüdür. En sahih görüşte budur.[1652] Malik'e göre Rasulullah'ın (s.a.v.) akrabaları sadece Haşimoğullarıdır.Mesele: Muhtasarın bazı şerhçileri şöyle diyor:"İbni Mevvaz[1653]şöyle diyor:"Eğer imam isterse ganimetleri beş eşit kısma ayırır. Eğer isterse de hepsini satar ve parasını dağıtır. Buna hak­kı vardır."İbni Sahrun babasından şöyle naklediyor:"îmanı gaimetleri satar ve parasını dağıtır. Eğer alacak kimseler bulamazsa, kura ile beş kısma ayırır." Ganimetin geriye kalan dört kısmı ise savaşçılar arasında paylaştırı­lır.[1654]Kadı Ebu Bekir b. Arabi Ahkam'ında, bu konuda icma ol­duğunu nakletmektedir. Ancak eğer imam esirlere iyilikte bulunup onları serbest bırakmak isterse, bunu yapabilir. Bu durumda savaşçıların onlar üzerindeki hakları yok olur.[1655]Cihad niyetiyle olay yerine gelen hür, baliğ, müslüman, sağlam her erkeğin ganimetten pay almaya hak kazanması konusunda ittifak etmişlerdir. Bunlar ister savaşsınlar, ister savaşmasınlar.[1656]Mesele: Malik şöyle diyor:"Erkekler hasta olraka savaşta hazır bulunsalar, yine pay alırlar. Aynı şekilde kör ve topal kimseler de eğer savaş­ta bir fayda sağlıyorlarsa onlara da pay verilir.[1657] Muğ-ni'nin sahibi şöyle diyor:"Eğer savaşa çıkan kimsenin hastalığı geçici değilse kö-türüm[1658] ve felçli[1659] gibi kimselere pay yoktur. Ancak has­talığı geçici ise, ateşlenen, başı ağrıyan kimse gibilere pay verilir.[1660]Ganimetin paylaştırılma şekli konusunda ihtilaf etmişler­dir. Malik, Şafii, Ahmed ve Fukaha'nın geneline göre; atlı­ya üç pay -kendisine bir atma iki pay- verilir. Yayaya bir pay verilir. Ebu Hanife'ye göre atlıya iki, yayaya'bir pay veri­lir. Ancak bu görüşüne kimse katılmamıştır.[1661]Beraberinde birden fazla at bulunan kimse ihtilif edilmiş­tir. Malik, Şafii ve Ebu Hanife'ye göre birden fazla ata pay verilmez. Ahmed'e göre iki ata pay verilir. Fazlasına veril­mez.[1662] Hidaye sahibinin ve başkalarının naklettiğine göre Ebu Yusuf ta bu görüştedir[1663]Ana-babası arap olmayan at, babası arap, anası acem olan at, anası arap babası acem olan at hakkında ihtilaf edilmiştir. Malik, Şafii ve Ebu Hanife'ye göre; hangi cins­ten olursa olsun ata iki pay verilir. Ahmed'e göre ise arap ol­mayan birinci görüş gibi bir görüş te nakledilmiştir. Ahmed'e beraberinde iki acem atı bulunan kimse sorulunca:"İkisine de pay verilir" diye cevap vermiştir.[1664]Katır, eşek veya deve üzerinde savaşa katılana yaya gi­bi bir pay verileceği konusunda alimler ittifak etmiştir.[1665] Fakat bazılarına göre.bunlara da az bir şey verilir.[1666] [1667]Fa­kat Muğni'nin sahibinin Ahmed'den naklettiğine göre şöy­le diyor:"Deve üzerinde savaşa katılıp, başkasına güç yetireme-yen kişiye ve devesine birer pay verilir.[1668]Mesele: Malik ve Şafii'ye göre; gemide savaşan deniz­cilerde at var ise karada olduğu gibi atına da pay verilir. Ka­lede yapılan savaşta da durum aynıdır.[1669]Atlı olarak savaşa çıkıp, düşmanla karşılaşmadan önce ölen kimse hakkında ihtilaf etmişlerdir. Malik, Şafii ve Ahmed'e göre ata pay verilmez.[1670] Ebu Hanife'ye göre ise atlı kimse­nin payını hak kazanır.[1671] Eğer savaşa yaya olarak çıkıp sonra bir at satm alırsa veya ödünç alırsa ve onunla savaşa gi­rerse Şafii ve Ahmed'e göre atlı kimsenin payına hak kazı­nır.[1672] Ebu Hanife'ye göre ise yayanın payına hak kaza­nır.[1673] Ebu Hanife'den birinci görüş te rivayet edilmiştir.Bir kimse atlı olarak savaşa çıkıp sonra atını kaybeder­se ve atını başka biri bulup onunla savaşırsa, atm iki payı sa­hibine verilir. Bu Ravda da zikredilmiştir.[1674]Mesele: Ödünç verilen veya kiralanan atm iki payı, ödünç alan veya kiralayanındır. Bu Şafii[1675] Malik[1676]ve Ahmed'in görüşüdür. Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Kiralayan hakkında herhangi bir ihtilaf bilmiyoruz."[1677]Mesele: Şafii'ye göre gasp edilen ata pay verilir. Ona ve­rilen iki pay gaspedenindir.[1678] Malik de bu görüştedir.[1679] Ahmed'e göre ise atm payı, atm sahibinindir. Bazı Hanefi alimlerine göre ise; gasp edilen ata pay verilmez.[1680] Sava­şa katılan gaspederse, İbni Kasım'a göre atm payları sahi­binindir. İbni Sahnun'a göre ise; gaspedenindir. Ancak bir atın ücretini sahibine ödemesi lazımdır. Fakat savaş sona yaklaştığında gaspederse atın payları sahibinindir.[1681]Mesele: Bir köle efendisinin atıyla savaşa katılırsa, ata pay verilir. Atın payları, sahibinindir. Köleye ise az bir şey verilir. Ahmed'den bu görüş nakledilmiştir. Muğni'nin sa­hibi ise şöyle diyor:"Ebu Hanife ve Şafii'ye göre ata pay verilmez."[1682]Ata verilen payların kendisine verilmesi karşılığında, atını başkasına veren kimse hakkında ihtilaf edilmiştir. îb-ni Münzir şöyle diyor:"Malik bunu mekruh görüyordu." Şafii'ye göre bu caiz değildir. Ahmed şöyle diyor:"Bunda bir beis olmayacağını ümid ediyorum."Savaşın bitiminden ve ganimetlerin alınmasından sonra ölen kimse hakkında ihtilaf edilmiştir. Şafii'ye göre; bunun hakkı varislerine geçer. Malik ve Ahmed de bu görüştedir­ler. Ebu Hanife'ye göre ise; Ganimetlerin İslam diyarında dağıtılmasından önce ölen kimseye bir şey verilmez.[1683] Eğer savaşın bitiminden sonra, ganimetlerin elde edilmesin­den önce ölürse, sahih olan Şafii'nin görüşüne göre yine pay almaya hak kazanır ve hakkı varislerine geçer. Malik de bu görüştedir. Ahmed'e göre ise ona pay yoktur. Şafii'ye gö­re savaşın ortasında ölen kimseye ganimetten pay yoktur. Hakkı düşer. Ahmed de bu görüştedir. Eğer savaşın ortasın-? da atı ölürse, atın iki payı kaybolmaz. Şafii bu görüşte­dir.[1684]Ganimet elde etmiş bir orduya katılan kimse hakkında ih­tilaf edilmiştir. Malik, Şafii ve Ahmed'e göre; bu ganimet­ten ona pay yoktur. Ganimet savaşa katılana verilir. Ebu Ha­nife'ye göre ise; eğer ordu ganimetleri islam diyarına getir­meden önce darul harpte katılmış ve onların getirilmesine iş­tirak etmiş ise pay alır.[1685]İmamın izni olmadan darul harbe giren ve ganimet alan ki­şi veya grup hakkında ihtilaf etmişlerdir. Şafii, Ahmed'den gelen bir görüşe göre ve ilim ehlinin çoğuna göre bu ganimet­lerden beşte biri alınır. Gerisi ise ona veya onlara verilir.[1686]Malik'e göre eğer bunu yapanlar hür kimseler ise böyle yapılır.[1687] Eğer köle iseler, bu konuda Malik'den iki görüş nakledilmiştir. Eğer bunlar zımmi iseler, beşte bir alınmaz. Rafü ve Nevevi şöyle diyorlar:"Bir veya birden çok kimse gizlice darul harbe girip, çalarak bir mal elde ederlerse, bunda iki görüş vadin

Birincisi: Gazali bunun kesin olduğunu söylemiş ve bi­linen görüş olduğunu belirtmiştir. Bu mal alan kimsenin özel malıdır. Cumhurun görüşü ise; bu mal ganimettir. Beştebi-ri alınır. Sahih olan görüş te budur.[1688]Ebu Hanife şöyle diyor: "Bu mal elde edenindir. Beşte bi­ri alınmaz. Çünkü cihad edilmeden kazanılmış mubah bir maldır. Odun toplamaya benzer. Cihad imamın izniyle ve­ya karşı koyma gücü olan bir gurup tarafından yapılır. Bu ise sadece bir hırsızlıktır. Bu kazançtır."[1689] Hanefi'lerden da­rul harbe akın düzenlerlerse ve bir şeyler elde ederlerse, al­dıklarının beşte biri alınmaz. Çünkü ganimet galibiyet ve zorla alınır. Hırsızlıkla alınmaz. Beşte bir (Humus) ise ga­nimete uygulanır.Eğer bir veya iki kişi imamın izni ile darul harbe girerlerse bunda iki görüş vardır. Meşhur olan görüşe göre; beşte biri alınır. Bunun alınmasının sebebi imamın İzin vermesi değil, ga­libiyetlerinin desteklenmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayı­sıyla zorla alınan ganimet gibidir. Eğer gücü olan bir cemaat da­rul harbe girip birşeyler elde ederlerse, beşte biri alınır. İsterse imam onlara izin vermemiş olsun.[1690]Mesele: Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"İmamın olmadığı durumlarda cihad ihmal edilip ge­ciktirilmez. Eğer bunun sonucunda ganimet elde edilirse, ga­nimet sahipleri bunu şeriata göre bölüştürürler." Kadı şöy­le diyor:"İmam çıkana kadar cariyelerin paylaşımı tehir edi­lir.[1691]Mesele: Hayvanları sürmek, eşyaları korumak ve hizmet için ücretle tutulan kimse savaşta hazır bulunursa ona da pay erilir. Bu Şafii'nin en açık görüşüdür.[1692] Bu görüşüîbni Münzir Malik ve Ahmed'dende rivayet etmiştir. Malik'in ar­kadaşları bu konuda ihtilaf etmişlerdir. İbni Hacibin Muh-tasar'ında zikretiğine göre; bu kimsenin niyeti savaşma ise ve aldığı ücret veya ticareti bu niyetine tabi olan bir durum ise ona pay verilir.[1693] Eğer adamın asıl niyeti ücret alma ve­ya ticaret yapma ise, ona pay verilmez. Ancak savaşırsa pay verilir.[1694]Mesele: Askerlerin tüccarları ve meslek sahipleri; terzi­ler, eğer yapanlar, elbise yapanlar[1695] gibi bunlar savaştık­ları zaman onlara da pay verilir. Bu Malik, Ebu Hanife, Ahmed ve Şafii'nin görüşüdür. Ahmed'den gelen bir riva­yete göre; bunlar olay mahalline gelmekle pay almaya hak kazanırlar. Savaşmasalar bile. Revyaniye göre en sahih olan, İbni Münzir'in "israfta" ve Muğni'nin sahibinin Şa­fii'den naklettikleri görüş şudur:"Tüccar savaşta hazır bulunursa, ister savaşsın, ister sa­vaşmasın ona pay verilir.[1696]Ganimetlerin darul harpte iken dağıtılması konusunda ih­tilaf etmişlerdir. Ebu Hanife'ye göre; ganimetler islam di­yarına getirilinceye kadar darul harpte dağıtılmaz. Eğer da-ğıtılırsa, dağıtan günah işlemiş olur. Dağıtım caizdir.[1697] Malik[1698] ve Şafii'ye[1699] göre ise, darul harpte ganimetin dağıtılması caizdir. Hatta Şafii'nin arkadaşları ganimetin da-ru'Mıarpte dağıtılmasını daha evla görmüşlerdir. Mühezze-bin sahibinin ve başkalarının naklettiklerine göre ganime­tin özü olmaksızın dağıtımının islam diyarına bırakılması mekruhtur.[1700]

Mesele: Dağıtımı yapan kimse taşıyamamaktan dolayı bı-raksa ve:[1701]"Kim bir şey alırsa, o onundur. Kim bir şey taşırsa, o onundur" derse, o onun olur. Bu Ahmed'den nakledilmiş­tir.[1702]

Fasıl

 

Abderi Kifaye'de şöyle diyor: Dağıtılan malların beşte dörtü savaşanlara verilir. Onlardan olmayan birinin onların araşma katılması caiz değildir. Bu Ahmed'in de görüşü­dür.[1703] Ebu Hanife'ye göre; bu miktarın artırılması caizdir. Onlardan olmayanın onlara katılması caiz değilir. Malik'e göre imam bazılarına bazılarından daha fazla verebilir. On­lardan olmayanların onlara katılması caizdir. Hata şöyle dîyor:"İmam savaşanların hepsine vermeyip tamamen başka­larına verilebilir.[1704]Dağıtılmayan mallar ise topraklar, evler gibi; bunların sa­vaşanlar arasında dağıtılması vaciptir. Ebu Hanife şöyle diyor:"îmam bunları savaşçılar arasında dağıtabilir. Öylecede tutabilir. Onların eski sahiplerini orada tutabilir. Onları es­ki sahiplerine verip onlara haraç ve cizye bağlayabilir. Eğer müslüman olurlarsa da haraç onlardan kaldırılmaz.[1705] Ma-lik'e göre bunlar ganimet olmakla vakıf olurlar.[1706]

Fasıl

 

Tamamen hür olup esir alınan erkekler hakkında ihtilaf edilmiştir. Şafii'ye göre:"İmam müslümanların maslahatına uygun olan, boyun­larının vurularak öldürülmelerini emredebilir. Yakma veya boğmayı emredemez. Onlara iyilikte bulunup onları bedel­siz olarak serbest bırakabilir. Onları müslüman esirlere kar­şılık ve mal ile serbest bırakabilir veya onları köle de yapa­bilir. Bu durumda fidye veya kölelik parası ganimet olur. Malik ve Ahmed de bu görüştedir.Ebu Hanife'ye göre: İmam, Müslüman esirlerle onları de­ğiştiremez. Onları fidye karşılığında da serbest bırakamaz. Yine onalara iyilikte bulunup onları karşılıksız da serbest bı­rakamaz.[1707]Kitap ehlinden olan esirleri imamın cizyeye bağlayıp islam diyarında zımmı olarak hür bırakması konusunda ih­tilaf etmişlerdir. Malik Ahmed ve Ebu Hanife'ye göre; imam bunu yapabilir. Bu onun için caizdir. Şafii'ye göre ise bu caiz değildir. Beyhaki'nin sünennide Şafii'den nakletti­ğine göre ise bu caizdir.İbni Yunus[1708] "Şerhu tenbihte" bu konuda iyi yönün olduğunu nakletmektedir.[1709]Kafirlerin esir alınan kadın ve çocukları ise ittifakla kö-leleştirilirler. Onlar ganimet mallarının hükmündedirler.[1710]Mesele: Malik'e göre puta tapan kafir arapların köleleş-tirilmeleri caizdir. Ebu Hanife ve Ahmed'e göre ise bu ca­iz değildir. Birinci görüş daha sahihtir.[1711]Mesele: Bir müslüman erken davranıp, imamın izni ol­madan esiri öldürürse, imam onu azarlar.[1712] Alimlerin ge­neli bu görüştedir. Evzai bu görüştedir. Bu iki görüşü Ab-deri Kifaye'de zikretmiştir.[1713]

Fasıl

 

Muğni'nin sahibi şöyle diyor: Evli birisi karısı ile bera­ber esir edilirse, nikahlan iptal olmaz. Ebu Hanife bu görüş­tedir. Malik ve Şafii'ye göre ise nikahlan iptal olur. Eğer ka­dın yalnız basma esir edilirse ittifakla nikahları iptal olur. Ancak Ebu Hanife'ye göre eğer kocası da ondan bir gün son­ra esir edilirse, nikahları iptal olmaz. Eğer adamm kendisi yalnız başına esir edilirse nikahı iptal olmaz. Ebu Hani­fe'ye göre iptal olur. Ancak eğer kendisine iyilikte bulunu­lup serbest bırakılırsa ve fidye ile serbest bırakılırsa nika­hı iptal olmaz.[1714]

Fasıl

 

Hür ve akıllı olan bir kafir, kendisine galip gelinmeden önce müslüman olursa, canı ve malı korunmuş olur. Bunda ihtilaf yoktur. İster emniyette iken müslüman olsun, ister kor­ku halinde müslüman olsun. Ayn şekilde küçük çocuklarım­da esir edilmekten kutarmış olur. Ondan dolayı çocukları­na da islam hükümleri uygulanr. Kadının hamilel-vri, doğur­muşun hükmündedir. Doğan çocuk annesine "tabi olarak köleleştirümez.[1715] Ebu Hanife bu görüşte değildir. Ona göre köleleştirilir. Dedenin müslüman oluşu, küçük torunu korur. Ancak oğlunun hanımı köleleştirilir. Sahih görüş budur. Yine aynı şekilde galip gelinmeden Önce kadın müs­lüman olursa, canım, malını ve küçük çocuklarını korumuş olur. Bir kimse islam diyarına girdikten sonra müslüman olursa ve onun darul harpte küçük çocukları var ise, onlar da müslüman hükmüne geçerler. Onların esir alınmaları caiz de­ğildir. Bu Ahmed'in görüşüdür. Muğni'nin sahibinin nak­line göre Malik de bu görüştedir. Ebu Hanife'ye göre ise bunların esir edilmeleri caizdir.[1716]Hür ve mükellef bir esir, imam kendileri hakkında herhan­gi bir hüküm vermeden önce müslüman olursa canım korumuş olur. Şafii'nin sahih görüşüne göre ise müslüman olmasından dolayı köleleştirilmez. İmam onu köleleştirme, bedelle veya be­delsiz serbest bırakma konusunda serbesttir. Bunun da şartı vardır. O da onun müslümanlar arasında dinini ve canını koru­yacak bir aşiretinin olmasıdır[1717]Ahmed'e göre ise esir müslü­man olunca derhal azat edilmiş olur. Kadınların hükmü gibi. İmamın bunda seçme hakkı yoktur.[1718]

Fasıl

 

Malik, Şafii, Ebu Hanife ve Ahmed'e göre ana baba­sıyla beraber esir edilen çocuk ana babasının dininden sayı­lır.[1719]Bir çocuk sadece babası ile birlikte esir edilmişse bu konuda ihtilaf etmişlerdir. Ahmed'e göre çocuk müslüman-dır. Malik, Şafii ve Ebu Hanife'ye göre ise çocuk küfürde ba­basına tabidir.[1720] Eğer çocuk yalnız başına esir edilirse Şeyh Ebu Hamid[1721], Muğni|nin sahibi ve başkalarının nak­lettiği icmaya göre müslüman olur.[1722] Fakat icma iddiası za­yıf bir görüştür. Çünkü Şeyh Ebu İshak Şirazi Abderi ve baş­kalarına göre Şafii mezhebinin görüşü, çocuğun küfrü üze­rinde kaldığıdır. Çocuk esir alanın dinine tabi olmaz. Ha-vi'nin sahibi şöyle diyor:"Çocuk islamda esir alanın dinine tabi olur.[1723]Eğer çocuk annesiyle beraber esir edilirse Malik ve Ahmed'e göre müslümandır. Şafii'ye göre annesinin küfrüne tabi­dir. Zannedersem bu Ebu Hanife'nin de görüşüdür.[1724]Esirler arasına fark koyma konusunda ihtilaf etmişlerdir. Şafii'ye göre esir almanlar arasına[1725] ana-baba ile çocuk ara­sına fark koymak caizdir.[1726] İbni Münzir şöyle diyor:"Bir taifeye göre esirler arasında fark konulmaz. Kü­çük ile büyük, kadın ile erkek aynıdır, eşittir. Ahmed b. Han-bel de bu görüştedir. Hanefilere göre ise ana baba ile çocuk arasına erkek kardeş ile kızkadeş arasına fark koyma caiz de­ğildir. Aynı şekilde erkek çocuk ile kız çocuk arasına da fark konulmaz. Eğer bunların beraber amcası, dayısı, dedesi, kardeşinin oğlu veya kendisiyle evlenmesi haram olan ya­kın akrabalarından biri var ise, valinin dağıtım veya satış sı­rasını ayırması caiz değildir."Müellif şöyle diyor: Hanefi kitaplarında, bunun mek­ruh olduğu geçmektedir. Hanefi mezhebine göre vali bun­ların arasım ayırırsa caizdir. Şafii'ye göre ise ayırması ha-ramır. Muğni'nin sahibi anne ile küçük çocuğun arasını ayırmanın caiz olmadığı konusunda ilim ehlinin icmasını nakletmektedir. Ahmed şöyle diyor:"İkisinin arası ayrılmaz. Anne razı olsa da."[1727] Bunu "Tenbihul gafilin an a'malil cahilin"[1728] kitabında zikrettim.Mesele: İbni Münzir şöyle diyor:"Ganimetlerle beraber satılıp üzerinde müşterinin biraz mal bulduğu cariye konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bir grup alime göre; bu mal orduya dağıtılan ganimetlere katılır. Bu Şafii'nin görüşünün kıyasıdır. Biz de bu görüşteyiz. Ah-med'e göre de ganimetlere katılır. Malik ise az olan mikta­ra cevaz vermiştir. Yani müşteri alabilir. Ancak çok olursa caiz değildir.[1729]Mesele: Abderi şöyle diyor:"Eğer müslümanlar müşriklerin binek ve hayvanları alır­larsa, onlara olan kinlerinden dolayı hayvanları Öldürmele­ri caiz değildir, müşriklerin onları kendilerinden alma kor­kusunda oldukları zamanda öldürrheleri caiz değildir. Yemek için hari isterse hayvanın ayaklarının bağını keser,[1730] isterse kafasını vurur. Fakat boğazlaması mekruhtur.[1731]Razi'nin Hanefilerden baz lalimlerdan naklettiğine gö­re ise, eğer onları islam diyaına götüremiyorsa, onları boğaz­lar ve yakar. Mal ve silahlarida yakar. Demir olanları ise gö­mer.[1732]

Fasıl

 

Az mal ve alimlerin bu konudaki ihtilafı:Savaşta hazır bulunan çocuk ve kadın konusunda ihtilaf etmişlerdir. Şafii[1733] ve Ebu Hanife'ye göre; erkeğin pa­yından az olan az miktarda mal bunlara verilir[1734]Ahemd'e göre ise bunlara da tam pay verilir.[1735]Malik'e göre ise bu ikisine ganimetten pay yoktur. Biraz büyümüş, savaşabilen, fakat baliğ olmamış çocuğa ise sa­vaşırsa tam pay verileceğini söylemiştir.[1736] Hanefi'lerden Hidaye'nin sahibi şöyle diyor:"Ona da eğer savaşırsa az bir mal verilir. Kadın eğer hastaların başında durur ve yaralıları tedavi ederse ona da az bir mal verilir[1737]Savaşa katılan köleler konusunda ihtilaf etmişlerdir. Ebu Hanife, Şafii ve Ahmed'e göre onlara da az bir mal verilir. İbni Münzir'in naklettiğine göre Malik, ganimetten onlara pay olmadığı görüşündedir.[1738]Mesele: Şafii'nin en belirgin görüşüne göre bu az mal ga­nimetlerin beşte dördünden verilir. Ebu Hanife de bu görüş­tedir, îkinci görüşe göre ise ganimetlerin aslından verilir. (Yani paylaşımdan önce). Bu iki görüş te Ahmed'den riva­yet edilmiştir. Üçüncü bir görüşe göre ise, ganimetlerin beşte birlik kısmından verilir.[1739]Şafii mezhebine göre[1740] imam vereceği az miktar malı eğer yayaya veriyorsa, yayanın miktarından az olmasına çalışır. Eğer az miktar mal veriierecek kişi atlı ise yayanın miktarından daha fazla alır. Bu konuda iki görüş vardır.Birincisi: Bu miktar atlı kişinin miktarından az olur. Bu Ahmed'in görüşüdür.[1741]İkincisi: Bu miktar atlı kişinin miktarından az olmaz. Ma-verdi bunun kesin olduğunu söylemiştir. Bu konuda köle is­ter efendisinden izin alsın, ister almasın, çocuk velisinden ister izin alsın ister almasın, kadın kocasından ister izin al­sın, ister almasın.[1742]

Ahmed şöyle diyor: Köle efendisinin izni olmadan sava­şa katılırsa ona az miktarda mal verilmez. Zımmi kimse imamın izniyle savaşa katılırsa az miktarda mal alır. Eğer izinsiz katılırsa birşey alamaz. Sahih görüş budur.[1743] Bila­kis imam gerekli görürse onu azarlar. Eğer imam onu ücret­le tutmuşsa, sadece ücretini alır. İmam az miktarda mal alacakları onların menfaatine göre değişik şekilde onlara mal verebilir. Savaşa katılanı tercih eder. Diğerlerine göre da­ha çok savaşanlara öncelik verir. Atlı olanı yayaya tercih ed­er. Yaralıları tedavi edip, susuzlara su taşıyan kadını, sadece yükleri gözeten kadına tercih eder.[1744]Mesele: Ganimetlerden pay alacaklardan, başkalarına ne zaman daha fazla savaşan kimselere normal payından baş­ka az miktarda mal verilir, Bir görüşe göre bu az miktarda mal, maslahatlar İçin ayrılan kısımdan duruma uygun mik­tarda verilir. İmamın güçlü gördüğü ve fedakarlığının daha fazla olduğu kanaatine vardığı kimseye normal payından faz­la vermesinin delili; Seleme b. Ekva'mn Abdurrahman b. Uyeyne'nin kıssasındakİ sözüdür:"Rasulullah (s.a.v.) bana bir atlının ve bir yayanın payı kadar bana verdi." Müslim ve başkaları rivayet etmiştir. Hadis yukarıda "tehlikeye atılma" konusunda zikredilmiş­tir.[1745]Mesele: Verilen az miktarda mal verilen kimselerin ha­ki mıdır, yoksa isteğe bağlı bir şey midir? Şafii'den iki gö­rüş nakledilmiştir. Meşhur olana göre bir haktır.[1746]

Fasıl

 

Nefl Hakkındadır:Nefl: İmam veya komutanın, hücumda, öncülere karşı ilerlemede veya bir pusuyu korumada tehlikeye atılan, feda­karlıkta bulunan birine ihtiyacın gerektirdiği kadar fazladan verdiği rnal'dir.[1747]Mesele: Nefl'in bir kişiye veya bir cemaate verilmesi ca­izdir. Belli olmayan birine de verilebilir. Örneğin imam veya komutan:"Kim bu kaleye çıkarsa veya kim bu suru yıkarsa veya kim burayı delerse onun için şu vardır" demesi gibi. Bu il­im ehlinin çoğunun görüşüdür.îbni Kasım'ın naklettiğine göre-Malik: İmamın:"Kim falan yerde savaşırsa veya kim düşmanla savaşıp bir kelle getirirse onun için şunlar vardır" demesini kerih gör­müştür. Aynı şekilde bir adamın da bu tür şeyler için savaş­masını da kerih görmüştür.[1748]Neflin kendisinden alınacağı yer konusunda ihtilaf etmiş­lerdir. Malik'e göre nefl sadece Humus'tan kullanılır.[1749] Şa­fii mezhebindeki sahih görüş, Şafii'nin "el-ümm" de belirt­tiği görüşe göre; nefl maslahatlar için Humus'tan ayrılan beş­te birlik kısımdan kullanılır.[1750] Ahmed ve bir cemaatin gö­rüşüne göre ganimetlerin beşte dörtlük kısmından veri­lir.[1751] Ebu Hanife'ye göre imam ganimetlerin beşte dörtlük kısmını dağıtmadan önce ondan kullanabilir. Ancak dağıt­tıktan sonra ancak Humus'tan kullanabilir.[1752]Mesele: îbni Münzir şöyle diyor: Rivayete göre Rasulul-lah (s.a.v.) giderken Humus'tan sonra dörtte biri nefl olarak vermiş. Dönüşted e Humus'tan sonra üçte biri nefl olarak vermiştir. Evzai, Hasan Basri ve Ahmed de bu görüştedir-ler.[1753]Bu görüşe göre -ki Ebu Hanife de bu görüştedir.- İmam veya komutan darul harbe girdiği zaman, önden düşmana baskın yapması için bir seriyye gönderirse ve onlara humu­su çıkardıktan sona ganimetlerin dörtte birini verirse caiz­dir. Bu dörtte birlik kısım genel ganimetin beşte birlik başka bir kısmıdır. Geriye kalan beşte üçlük bölümü ise ordu ve seriyye arasında yine paylaştırır. Geriye dönerken bir seriy­ye gönderse ve onlara humustan sonra üçte birlik kısmı ne­fl olarak verirse caizdir. Buna göre ganimetleri onbeş kıs­ma ayırır. Humus olarak üç kısmı ayırır. Sonra geri kalan on iki paydan dördünü de seriyeye dağıtır. Sonra geriye kalan sekiz payı da ordu ve seriyye arasında yine dağıtır.Alimler şöyle diyor: Geriye dönüşteki payı, giderkenki paydan daha fazla yaptı. Çünkü geriye dönüş seriyyesi da­ha zordur. Gidişte ordu seriyyenin arkasındadır. Onu takip eder. Düşman ondan korkar. Dönüşte ise seriyyeye arkadan destek olacak kimse yoktur. Çünkü ordu geri dönmektedir. Düşman ise uyanıktır. Ayrıca geriye dönüşte ailelerine da­ha çok iştiyak duyuyorlardır.[1754]

Fasıl

 

Fey' ve kullanımındaki ihtilaflar:Fey': Kafirlerden savaş yapılmadan alman mallardır. Bulunan at, binek gibi. Müslümanların haberini alınca, on­lardan korkup kaçan kafirlerin bıraktıkları mallar gibi. Zim­met ehlinin verdiği cizye ve belde ehlinin üzerinde ittifak et­tikleri şeyler gibi. İslam diyarına girdiklerinde vermeleri şart koşulan itcaret vergileri gibi. Zimmet ehlinden ölüp de va­risi olmayan kimsenin malı gibi.[1755]Mesele: Nevevi şöyle diyor: "Revyani "Huliyye" de şöyle diyor:"Eğer kafirler belli bir para karşılığında savaş sırasında bizimle anlaşırlarsa, bu ganimettir."[1756]Hidaye'nin sahibi şöyle diyor:"Alman malla eğer kafirlerin yanma varılmadan alınmış ise cizyenin kullanıldığı yerlere kullanılır. Ancak ordu gidip onları kuşatmış ise ve sonra bunları almış ise bu ganimettir. Beşte birini (Humus) alır ve gerisini askerlere dağıtır. Çün­kü manen zorla alınmıştır. [1757]Fey'in bölüştürülmesi ve beşte birinin alınması konusun­da ihtilaf etmişlerdir. Malik'e göre:"Beşte birinin alınması vacip değildir. Bu imamın içtiha­dına bağlıdır. Onu isterse Rasulullah'ın (s.a.v.) akrabaları­na ve ailesine dağıtır. İsterse de sonradan gelecek müslüman yönetciler için bırakır ve elde tutar. Bu konuda yukarıda açıklamalar geçmişti. Ebu Hanife'ye göre müslümanların maslahatında kullanılır. Malik'in görüşünde olduğu gibi beşte biri alınmaz. Şafii'ye göre ise beşte biri alınır. Bu beşte birlik kısım ganimetlerin humusunun kullanıldığı gi­bi kullanılır. Geriye kalan beşte dörtlük kısım konusunda ise üç görüş vardır.

Birincisi: Cihad için hazırlanmış ücretli askerlere harca­nır.

İkincisi: Maslahatlar için harcanır.

Üçüncüsü: Humusun bölüştürüldüğü gibi bölüştürülür.Geçimleri sağlanan ücretli askerlere dağıtılma şekli, her-birine verilecek miktar konusunda birçok mesele vardır. Fıkıh kitaplarında genişçe geçmektedir.[1758]

Fasıl

 

Zorla esir alınan bir müslüman ne zaman kafirlerden kaçmaya fırsat bulursa ihtilafsız' bunu yapması gerekir.Eğer kafirler bir müslümanı şartsız serbest bırakırlarsa, o müslüman onlarla savaşabilir, öldürebilir, esir alabilir, mal­larına el koyabilir. Bu Ahmed'in görüşüdür. Eğer onların on­dan ve onun da onlardan emin olması şartıyla serbest bıra­kırlarsa, müslümanın sözüne ihanet etmesi haramdır. Aynı şekilde onun onlardan emin olduğu, fakat kendisinden eman istemedikleri durumda da onlar savaşamaz. Sahih görüş budur. Bu Ahmed'in görüşüdür. Eğer onların beldelerinden çıkmaması şartı ile serbest brakırlarsa, yine de oradan çık­ması gerekir. Bu şarta bağlı kalması haramdır. Ahmed'e gö­re vefa göstermesi gerekir. Eğer tekrar onlara geri dönme­si veya fidye olarak onlara mal göndemesi şartı ile bırakır­larsa, geri dönmesi haramdır. Ahmed'den gelen bir rivayet böyledir. Mal ise eğer zorlanarak kendisine şart koşulmuş ise, bu şart batıldır. Ahmed'in görüşü budur. Eğer kendisi isteyerek onlarla anlaşmış ise, onu göndermesi vacip değil­dir.[1759] Çünkü hak olmayan bir gerekliliktir. Fakat gönder­mesi müstehaptır. Ahmed'e göre vaciptir.[1760]İbni Abdüsselam el-Maliki Muhtasar'ın şerhinde şöyle di-yor:"Bir esir[1761] birşeye itaat ederek güvence verirse, bunu yerine getirmesi vaciptir. İhanet etmesi caiz değildir. Ken­disinden zorla güvence alman veya güvence vermeyen kim­senin, onların mallarından alabildiğine alması caizdir. Sâh-nun'a göre malına ve canına güvence verirîirse kaçmaz. Malik'e göre kendisi kaçar, ama onların mallarından herhan­gi birşey almaz.[1762]Ebu Hasan Malik'i "tebsire"de şöyle diyor:"Düşman bir müslümanı esir alırsa ve kaçmayacağına da­ir ondan güvence alıp onu serbest bırakırlarsa veya kaçma­yacağına dair ondan söz alıp onu bırakırlarsa, o kişi kaça­maz. Çünkü eğer söz veya güvence vermeye zolanmış ise, onun kaçması müslümanlara zarar verir. Düşman elindeki müslüman esirlerin sıkıştırılmasına ve müslümanlarm söz­lerini yerine getirmedikleri kanaatinin oluşmasına sebep olur.[1763]

Fasıl

 

Muğni'nin sahibi şöyle diyor:

"Yolunu kaybeden düşman veya rüzgarın müslümanla­ra doğru sürüklediği düşman, onları alan kimselerindir. Bu Ahmed'den gelen bir rivayettir. Diğer rivayete göre ise on­lar fey'dirler.[1764]Ahmed'e, Rum melikinin gönderdiği için­de adamları olan ve rüzgarın Tarsus'a doğru sürüklediği bir gemi soruldu. Tarsus ehli bu gemiye karşı çıktılar. İçinde­ki adamları öldürüp, mallarını aldılar, Ahmed şöyle dedi:"Bu Allah'ın müslümanlara vermiş olduğu fey'dir." Yol­larını kaybedip müslüman köylerden birine giren ve esir alı­nan kimseler sorulunca da,"Onlar köylülerindir. Aralarında paylaşırlar" demiş­tir.[1765] Bir kalede bulunan veya bir süvari birliğinden olan ba­zılarının düşmanla savaşmak için çıkıp silah veya mal elde ettikleri sorulunca, Ebu Abdullah'a göre bunlar kaledekiler veya süvari birliği arasında paylaşılır.Mesele: Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Kendileriyle savaşılanlardan biri, emansız olarak İs­lam diyarına girerse, durumuna bakılır. Eğer adamın üzerinde silah var ise ve bunları İslam diyarında satmak istiyorsa, ticaret için gelenler emansız olarak girebildikleri için ken­disine dokunulmaz. Ahmed şöyle diyor:"Müslümanlar bir gemiye binip denizde, düşman toprak­larından gelen ve içinde müşriklerin tüccarları bulunan ve İslam beldelerine giden bir gemi görürlerse, onlara karışmaz­lar. Onlarla savaşmazlar.[1766] Rafü, Nevevi ve başkaların­ın zikrettiğine göre, ticaret amacı, emanı sağlamaz. Eğer adam:"Ticaret amacının emanı gerektirdiğini zannetmiyor­dum" derse, onun bu zannma itibar edilmez ve Öldürü­lür.[1767]Müellif şöyle diyor: Şafii alimlerinden bir topluluğa:"Kendi beldesinden çıkıp islam beldesine giden bir har­bi ticarete gidiyor ise, amirlerden birinin onu, müslümanla­rm limanına girmeden önce veya girdikten sonra öldürme­si caiz midir? Yoksa onun emanı kabul edilir mi edilmez mi?" diye sordum. Şöyle cevap verdiler:"Müslümanların limanına girmeden önce ve girdikten sonra onun öldürülmesi caizdir.[1768]îbni Abdüsselam Muhtasar'm şerhinde şöyle diyor:

Divandaki kural, Tehzib'de geçtiği gibidir."Beldemizde bulunan bir harbi, onu yakalayıp alan kişi­nin midir, yoksa fey'midir?" diye sorulunca şöyle dedi:"Malik'e göre, düşmandan birileri bizim sahilimizde bulunursa ve biz tüccarız veya benzeri bir şey derlerse, bu onlardan mazaret olarak kabul edilmez. Onlar da, onları alan kimsenin değillerdir. İmam onlar hakkında karar verir. Bana göre bunlar müslümanlar için fey'dir. Bir Rum, tüccar olarak bizim sahilimize gelirse ve yakalanırsa,"Gelen tüccarlara, malını satana kadar dokunmadığını­zı zanediyorum" derse veya islam beldesine yönelmişken da­ha düşman topraklarında yakalanırsa ve,"Sizden eman almak için geldim" derse, bu müşkil bir du­rumdur. Bana göre tekrar yerine gönderilir.İbni Vehb'in Malik'ten naklettiğine göre, izinsiz ola­rak sahilimize yaraşan ve yakalanan düşman, tüccar olduk­larını söylüyorlarsa ve doğru söyledikleri de bilinmiyor ise, gemilerinin batıp denizin onları buraya dağru sürükle­mesi veya susuz kalmışlardır ve su almak için izinsiz sahi­le inmiş olmaları ihtimalleri var ise ve beraberlerinde silah­lar var ise, bunlar imamın görüşüne kalmışlardır. Bunların beşte biri alınmaz. Beşte bir, atlar ve bineklerle üzerine akın edilip alınanlardan alınır. İbni Abdüsselam şöyle diyor:"Eğer doğru veya yalan söylediklerine dair herhangi bir işaret yok ise, bunlar ya köleleştirilirler veya memleketle­rine geri dönderilirler. Meşhur görüşe göre öldürülmeleri ca­iz değildir. Başka bir görüşe göre ise, engelleyici unsurla­rı olmaması ve aslın gereği olarak Öldürülmeleri caizdir.îbni Rüşd üç görüş zikretmektedir:Birincisi: İslama yanaştıkları veya fidye için veya tica­ret için geldikleri şeklinde yakalandıktan sonra söyledikle­ri sözler kabul edilmez. Bunlar fey' olurlar. İmam onlar hakkındaki görüşünü belirtir. Bunlar ister İslam diyarında yakalansınlar, ister daha oraya kavuşmadan yakalansınlar. Yine ister karşılıklı ticaret yapılan bir topluluktan olsunlar ister başka bir topluluktan olsunlar farketmez.ikincisi: Söyledikleri kabul ediür ve memleketlerine gönderilirler. Ancak söylediklerinin yalan olduğu ortaya çıkması durumanda söyledikleri kabul edilmez. Örneğin:"Biz tüccarz. Ticaret yapmak istiyoruz derler, ama yan­larında ticaret yapacakları herhangi birşey yoktur ve kendi­leriyle beraber silahlar vardır. Bir görüşe göre İslam beldesine kavuşmadan önce yakalanırlarsa böyle yapılır. İslam di­yarına geldikten sonra yakalanırlarsa, fey' olurlar. Bu Yah­ya b.Said'in, Malik'in ve Sahnun'un görüşüdür. Bir başka görüşe göre ise yola çıkmalarıyla yakalanmış iseler, İslam diyarında yakalansalar da yine sözleri kabul edilmez. Bu İb­ni Kasım'ın, "Bunye"deki görüşüdür. Bir başka zayıf görü­şe göre ise müslüman beldesinde uzun müddet kaldıktan son­ra ve yalan söyledikleri ortaya çıktıktan sonra kabul edilmez. Bu görüş İbni Kasım'ın Yahya'dan duyduğu görüştür.Üçüncüsü: Eğer karşılıklı ticaret yapılan bir beldeden ise­ler, fidye veya ticaret veya eman istemek için geldiklerini söylüyorlar ise, söyledikleri kabul edilir veya memleketle­rine geri gönderilirler. Aksi takdirde fey' olurlar. İbni Ha-cip, "EIvadihatu"da bu görüşte olduğunu söylemiş ve bunu Malik'e de nispet etmiştir. Bu Rabia'nm ve Sahnun'un da görüşüdür.Bu konuyu bilinen bir maksatla uzattık.[1769]Mesele: İbni Abdüsselam şöyle diyor:"Harbilerden ba­zıları eman ile islam diyarına ticarete gelirlerse, alışveriş ya­pıp geri dönerlerse, sonra rüzgar onları tekrar islam diyarı­na sürüklerse, ilk eman yine onlar için geçerlidir. Emanın bi­timi adamların beldelerine geri dönmeleridir. Müdevve-ne'de geçtiğine göre beldelerine dönene kadar eman ge­çerlidir. İslam beldesini terk edene kadar canlarına ve mal­larına eman verilir.İbni Mevvaz şöyle diyor:"Belelerinde emin yerlerine kavuşana kadar, onlara eman vardır. Sahih olan görüş Müdevvene'de geçen görüştür.[1770]

Fasıl

 

Kafirler müslümanlardan ganimet alırlarsa, o mallar on­ların mülkiyetine geçer mi? Bu konuda ihtilaf'etmişlerdir. Malik ve Ebu Hanife'ye göre onların mülkiyetine geçer. An­cak Ebu Hanife bunun için, malların darul harbe taşınması­nı şart koşmuştur. Bu mülkiyetten de müslümanların çoğu­nun annesini ve anlaşmalı köleyi istisna etmiştir. Ebu Ha­nife'ye göre bu ikisi onların mülkiyetine geçmezler. Şa­fii'ye göre ise kafirler müslümanların mallarından herhan­gi bir şeye sahip olamazlar. Bu İbni Abdüsselam'ın da ter­cih ettiği görüştür.[1771] Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Bu Ahmed'den gelen görüşlerin de en belirginidir. Ah-med şöyle diyor:"Eğer o mala dağıtımdan önce sahibi kavuşursa, o mal onun hakkıdır. Ancak dağıtımdan sonra onları alamaz. Çün­kü imamın yaptığı dağıtım hüküm yerine geçer. Hakkında içtihad edilen herhangi bir konuda imam hüküm verirse, o konuda hükmü geçerlidir. Ahmed'den ise bu konuda iki ri­vayet vardır.[1772]Mesele: Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Harbi olan bir kafir müslüman olur veya eman ile îslam beldesine girerse ve daha önce müslümanların mallarını al­mış ve telef etmiş ise, bunu karşılamaya mecbur olmadığı ko­nusunda ihtilaf yoktur." Eğer müslümanlardan ganimet al­dığı mal elinde iken müslüman olursa, o mal onundur. Bun­da da ittifak vardır. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyu­ruyor:"Kim birşey kendisinde iken müslüman olursa, o şey onundur.[1773]Malik de Ahmed'in görüşündedir.[1774] Şafii şöyle diyor:"Müslüman olduklarında mal ellerinde ise onları sahip­lerine geri vermeleri gerekir.[1775]Mesele: Eğer ganimetler arasında bir müslümanın malı bulunur ise ve o malın o müslümanın olduğu dağıtımdan ön­ce sabit olursa, o mal bedelsiz olarak sahibine verilir. Bu Şa­fii'nin görüşüdür.[1776] Malik, Ebu Hanife ve Ahmed de bu gö­rüştedirler. Şafii'ye göre o malı payına düşen kimse[1777] sa­hibine geri verir. Sonra imam onun payını beytül maldan ta­mamlar. Eğer beytül malda bir şey ise dağıtımı iptal eder ve yeniden dağıtır. Malik'e göre ise sahibi eğer biliyorsa onu parayla satın alır. Eğer bilmiyorsa bedelle alır. Bu Ebu Ha­nife ve Ahmed'den gelen bir rivayetin de görüşüdür. Diğer bir rivayete göre ise Ahmed'in görüşü, sahibinin onda her­hangi bir şekilde hakkının olmadığıdır.[1778]*[1779]"Müslümanlar müşriklerden aldıkları ganimetler arasın­da müslümanların alametinin üzerinde bulunduğu mallar olursa ve sahipleri de bilinmezse, bunlar ganimettir. Ahmed şöyle diyor:-Mısır'dan gelen bir müslüman gemisinin yolunu, rum'lar kesmişti. Ona el koydular. Daha sonra müslüman-lar onlardan geri aldılar,- Elindeki malların sahipleri bilini­yorsa, o mallar yenilemez." Bundan anlaşıldığına göre, sa­hipleri bilinmiyorsa, o zaman yenilebilir. Buna benzer bir gö­rüşü, Sevri ve Evzai de belirtmişlerdir. Şöyle diyorlar:"Bunlar ganimet olurlar." Şafii'ye göre ise sahibi gelin­ceye kadar bekletilir.Eğer üzerinde resim bulunan bir şey bulursa, onu oldu­ğu halde geri dönderir. Ahmed ve Şafii bu görüştedir. Ah-med'e şöyle soruldu:"Rum beldesinde bir gemiyle karşılaştık. İçinde gemici­ler vardı.[1780]"Bu falanın, bu falanın" dediler?" Ahmed şöyle cevap verdi:"Bunların sahipleri biliniyor. Bunlar bölüştürülmez.[1781]Malik'e'göre malın bir müslümana ait olduğu bilinip, ki­min olduğu bilinmezse mal bölüştürülür, bekletilmez. Bu Müdevvene'de söylenmiştir. Aynı şekilde malın ait olduğu belde bilinse bile, sahibi bilinmese yine dağıtlır. Malik ve İbni Kasım'ın görüşlerine göre böyledir.[1782]Mesele: Eman verilen birisi müslümanlann mallarıyla İs­lam beldesine gelirse, sahiplerinden başkalarının onları al­ması Malik'e göre mekruhtur. Çünkü bir müslümanın ma­lını gönül hoşluğu olmadan almaktadır. Müdevvene'de böy­le söylüyor. Mevaziye'de ise Malik başka müslümanın esas sahibi gelir ve o da ona verir ümidiyle o mallan almasının müstehap olduğu görüşündedir.Müellif şöyle diyor: Eğer sahibi gelir ve ona bu malı al­ması mekruhtur denilmesi ve iki görüşün birleştirilmesi daha iyi olurdu. Malik'in mezhebine göre bir müslüman o malı alırsa veya ona hibe edilirse, o kişi o mala sahip olmuş olur. Müdevvene'de böyle söylüyor. Buna göre önceki sa­hibinin o malı karşılıksız veya parayla alması söz konusu de­ğildir. Mevaziye'de ise eski sahibinin onu almaya daha çok hakkı olduğunu söylemektedir.[1783]

Fasıl

 

İbni Abdüsselam ibni Hacib'in Muhtasar'mda geçen "Zımmi biri sözünü bozarak çıkarsa harbi olur" sözü hakkın­da şöyle diyor:"Yani bir zımmi darul harpte ev almak için çıkar ve ver­diği sözü ve zimmeti terkederse, o kimse isteğiyle başbaşa brakılmaz. Harbi ile savaşıldığı gibi onunla da savaşılır. Eğer öldürülürse telef olmuş olur. Bu sahih görüştür. Bun­da ihtilaf olduğunu bilmiyorum.[1784]

Fasıl

Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Müşriklerin başlarının bir beldeden başka bir beldeye ta­şınması mekruhtur. Onların ölülerinin azalarının kesilmesi-de (müsle) mekruhtur. Onlara işkence de mekruhtur. Ölüle­rin mancınıktan atılması da mekruhtur. Ahmed bu görüşte­dir. Eğer bir maslahat için yaparlarsa caizdir. Rivayete gö­re Amr b. As İskenderiyye'yi kuşatınca İskenderiye ahali­si müslümanlardan bir kişiyi yakaladılar. Onun kafasını kestiler. Adamın yakınları kızgnhkla Amr'm yanına geldi­ler. Amr:"Onlardan bir kişiyi tutun. Kafasını kesip mancınıkla onlara atın" dedi. Müslümanlar bunu yapınca, onlar da müs­lümanın kafasını aynı şekilde müslümanlara attılar.[1785]Müellif şöyle diyor: Kafirlerin başlarının İslam beldesi­ne taşınmasının mekruh oluşu konusunda Şafii'lerin iki gö­rüşü vardır.[1786] Ebu Bekir'e (r.a.) Berrak'ın başı Şam yoluy­la getirilince, bunu iyi görmemiş ve:"Bu acemlerin adetidir" diyerek bunu yasaklamıştır. Bu­nu Beyhaki bir çok senedle rivayet etmiştir. Bir sened ravi-Ieri iyidir. Yukarıda Ebu Harad'm seriyyesinde geçtiği gi­bi:"O, Rufaa b. Kays'ın başım Rasulullah'a (s.a.v.) getir­miş ve o da bunu yasaklamamıştır.[1787] Fakat İbni ishak'ın rivayetinde bu nehyediliyor.

1291- Taberani'nin ravileri sika olan bir sened ile Firuz ed-Deylemi'den[1788] rivayet ettiğine göre; Esved el-Ansi'nin başını Rasulullah'a (s.a.v.) getirmiştir.[1789]

Fasıl

 

Muğni'de şöyle diyor:"Kendileriyle savaşılan kafirlerde[1790] hediye kabul edil­mesi caizdir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) Mısır sultanı Mukav-kıs'm hediyesini kabul etmiştir. Bu savaş sırasında olmuş­tur. Ebu'l-Hattab şöyle diyor:"Müşriklerin ordu komutanına veya kuvvet komutanla­ra verdikleri hediyeler ganimettir. Çünkü müşrikler bunu müslümanlarm korkusundan dolayı yapmaktadırlar. Buna göre fert olan amirlere verilen hediyeler onlarındır. Kadıya göre ise o da ganimettir. Eğer darul harpten islam diyarına gönderilmiş ise, onlar hediye edilenindir. îster, imam olsun,ister başkası olsun. Bu Şafii ve Muhammed b. Hasan'm görü­şüdür. Ebu Hanife'ye göre ise, her halde hediyeler hediye edi­lenindir. Bu görüş Ahmed'den de rivayet edilmiştir. Şafii mezhebine göre, hediye verildiği zaman savaş devam ediyor ise bunlar ganimettir. Müslümanların hepsinindir. Eğer sarftan sonra verilmiş ise, o zaman hediye edilenindir. Benzer bir gö­rüş ise İbni Kasım'danda nakledilmiştir.

Fasıl

 

Enıan ve bu konudaki ihtilaflar:Şafii mezhebine göre mükellef bir müslümanın kendi isteğiyle harbi birine veya belli sayıdaki adama verdiği emandır. Bir bölgeye veya bir beldeye verilen eman ise ba­rış emanıdır. Bu da imama hastır.[1791] Ahmed bu görüşte­dir.[1792] Ebu Hanife'ye göre bir müslüman bir kafire veya bir şehir ahalisine eman verirse emam geçerlidir, sahihtir.[1793]Kölenin verdiği eman hakkında ihtilaf etmişlerdir. Şafii,Ahmed veMalik'in meşhur görüşüne göre emam caizdir.[1794]Ebu Hanife'ye göre eğer kölenin savaşmasına izin verilmişise emam caizdir. İzinli değilse emam da caiz değildir.[1795]- Kadının emanının cevazı konusunda ittifak etmişlerdir.Eşyayı birbirinden ayırtedebüme yaşına gelmiş çocu­ğun emam konusunda ihtilaf etmişlerdir. Şafii mezhebine gö­re emam caiz değildir. Ahmed de bu görüştedir. Malik'in meşhur görüşüne göre caizdir. Şafii'den de böyle bir görüş nakledilmiştir.Hanefi'lerden Hidaye'nin sahibi şöyle diyor:"Sahih görüşe göre eğer savaşması için izin verilmiş ise emanı sahihtir. Eğer bundan men edilmiş ise köledeki ihti­laf bunda da vardır.[1796] Yani Ebu Hanife ile Muhammed arasmda- îbni Münzir "israfta çocuğun emanımn caiz olmadı­ğına dair icma nakletmektedir. Akledemeyen çocuk eman vermek isterse, bu sahihtir. Aksi takdirde yukarıdaki ihtilaf söz konusudur.[1797] Aynı şekilde zımminin verdiğiemanm ca­iz olmadığı konusundaki icma naklinde de şüphe vardır.[1798]Mesele: Bir kafir esir alındığında, fertler ona eman ve­remezler. Ona iyilikte bulunup serbest de bırakamazlar. Müslümanlardan birisi:"Ben buna daha önce eman vermiştim" derse, bu da ka­bul edilmez. Ancak iki kişi ona şahitlik ederse, onlarn şahit­liği kabul edilir. Bu Şafii'nin görüşüdür.[1799]

Fasıl

 

Bir müşrike eman manasına yapılan işaret Şafii ve Ma-lik'e göre emandır.[1800] Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Eğer eman manasında kullandıkları bir işaretle onlara işaret ederse ve "ben bununla emanı kastetmedim" derse, sö­zü kabul edilir.[1801]Meseleler: Nevevi "Ravda" da Rafii'ye tabi olarak şöy­le diyor:"Eman maksad ifade eden her türlü lafızla meydana ge­lir. İster bu lafız açık olsun, ister kinaye olsun. Açık lafız­lar Örneğin; seni mükafatlandırdım, sen mükafatlandırıl­dın, seni emniyetlendirdim, sen emniyettesin, sen benim emammdasm, sana şiddet yoktur, sana korku yoktur, kork­ma, ürkme, gibi lafızlardır.Kinaye lafızlar ise örneğin; istediğin gibi olman bana ait­tir, istediğin gibi ol gibi lafzlardir. Eman mektup ve yazıy­la da verilir. Elçi ister müslüma olsun, ister kafir olsun. Eman ibareyi anlamaya gücü yetenin anlayacağı işaret ile de verilir. Eman verilen kişinin eman verildiğini bilmesi, eman haberinin ona ulaştırılması gerekir. Eğer eman haberi ona ulaşmamış ise ona eman yoktur. Bir müslüman acele edip onu öldürürse, bu caizdir. Emanm kabul edilmesinin sözlü olarak ifade edilmesi şart değildir. Eğer kafir,"Senin emanını kabul ettim veya senin emaninda değilim tedbirini al" gibi lafızlar kullanırsa eman ona göre şekil kazanır. İmama göre bu söz ile eman red edilmiş olur. Çün­kü eman tek tarafda meydana gelmez. Eğer imam tüccarla­rın islam diyarına girişlerini maslahata uygun görür ve:"Kim ticaret için İslam diyarına girerse, o emandadır" derse caizdir.

Fasıl

 

Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Bir müslüman bir düşman askeriyle karşılaşırsa ve ona:"Dur veya "Silahını at" derse, ona eman vermiş olur. Ay­nı şekilde:"Korkma, ürkme, telaşlanma. Sana korku yoktur, sana şiddet yoktur" gibi lafızlar kullanırsa, bütün bunların eman olduğunda ihtilaf olduğunu bilmiyoruz. Eğer ona:"Kalk veya dur veya silahını at" derse, bizim alimlerimi­ze göre bu emandır. Çünkü kafir bunun eman olduğunainanmaktadır.[1802]Eğer bir casusa veya öncüye eman verirse, eman gerçek­leşmez. İmam şöyle diyor:

"Kafirin emniyetli yere kavuşmaması gerekir. Çünkü öylelerinin islam diyarına girmesi ihanettir. Bunun için bu­nun öldürülmesi gerekir." İbni Abdüsselam el-Maliki şöy­le diyor:"Onlardan biri ticaret için geldiğinde, öldürülmesi caiz­dir. Sonra onun casusluk için geldiği ortaya çıkar. Dolayı-sıyla ona verilen eman batıl olur. İmam da onu öldürme ve­ya köleleştirme konusunda serbesttir. Aynı durum onun düşmanın casusu olduğu bilindiğinde de geçerlidir.[1803]Eman verildiğinde emandaki kişinin öldürülme ve esir alılmadan kurtulduğunda ittifak etmişlerdir.Mesele: Rafii, Nevevi ve başkaları şöyle diyor: "Eğer müslüman küfür diyarında zayıf ise ve dinini açı­ğa vuramıyor ise, orada kalması haramdır. İslam diyarına hicret etmesi vaciptir. Eğer hicrete güç yetiremiyorsa, gü­cü yetene kadar özürlüdür. Eğer kavminde itaat edilen biri­si olmasından dolayı veya onu koruyacak bir aşiretin olma­sından dolayı dinini açığa vurabiliyor ise ve dininin fitne­ye düşmesinden korkmuyor ise hicret etmesi vacip değildir. Fakat müstehaptır. Taki onların sayısını çoğaltmasın veya onlara meyletmesin. Zayıf bir görüşe göre ise yine vaciptir. Sahih olan görüş birincisidir.[1804]Müellif şöyle diyor: Ahmed'in mezhebi yukarıda ge­çenlerin hepsine muvafıktır. Nevevi şöyle diyor:"Havi'nin sahibi şöyle diyor:"Eğer islamın kavmi arasında yayılmasını ümid ediyor­sa, orada kalması daha efdaldir. Eğer darul harpte köşesine çekilme veya onların istediklerini yapmamaya gücü yetiyor ise orada kalması vaciptir. Çünkü onun esas yeri islam di­yarıdır. Eğer oraya hicret ederse bulunduğu yer darul har­be dönüşecektir. Bu da haramdır.[1805]

Müellif şöyle diyor:

1292- Ebu Davud ve başkalarının Semrete b. Cündüb'den (r.a.) rivayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyu­ruyor:"Kim müşrikle bir araya gelip onunla beraber oturur­sa, o da onun gibidir.[1806]Taberani'de rivayet etmiştir. Onun rivayeti şöyledir: "Rasulullah (s.a.v.) müşriklerle beraber oturmaktan, onlarla bir araya gelmekten alıkoydu. Şöyle buyurdu:"Kim onlarla oturur veya bir araya gelirse, o da on­lardandır."

1293-  Bu hadisi Hakim de rivayet etmiş ve Buhari'nin şartı ile sahih olduğunu, söylemiştir. Ancak Buhari'nin laf­zı şöyledir:"Kim onlarla oturur veya bir araya gelirse bizden de­ğildir.[1807]

1294- Ahmed'in Cerade b. Ebu Ümeyye'den rivayet et­tiğine göre:"Rasulüllah'ın (s.a.v.) ashabından iki kişi birbirlerine şöy­le diyorlardı:"Hicret kesilmiştir." Bu konuda ihtilaf ettiler. Ben Rasu-lullah'm (s.a.v.) yanma gittim ve:"Ya Rasulallah! Bazı insanlar hicretin kesildiğini söylü­yorlar" dedim. Rasulullah (s.a.v.):"Cihad olduğu müddetçe hicret kesilmez" buyur­du.[1808]

1295- Yine Ahmed'in Malikoğullarmdan bir adamdan ri­vayet ettiğine göre şöyle diyor:"Düşmanla savaşıldiğı müddetçe hicret kesilmez.[1809]Her iki hadisin ravileri de sahih hadis ravileridİr.

1296-  Bu hadisi Bezzar Sevban'dan rivayet etmiştir Onun rivayeti şöyledir:"Kafirlerle savaşıldığı müddetçe, hicret kesilmez."[1810]

1297- Taberani'nin ravileri sika olan bir sened ile Kays b. Ebu Hazim'den, onun da Halit b. Velid'den rivayet etti­ğine göre; Rasulullah (s.a.v.) Halit b. Velid'i Has'am kabi­lesinden bazı insanlara gönderdi. Onlar da secde etmekle kendilerini kurtarmaya çalıştılar. Halit de onları öldürdü. Ra­sulullah (s.a.v.) bir diyetin yarısı ile onların diyetini verdi. Sonra şöyle buyurdu:"Ben müşriklerle oturup onların ateşini gösterme­yen her müslümandan beriyim.[1811]Mesele: Muğni'nin sahibi şöyle diyor:"Ahmed'in görüşüdür zahirine göre bir müşlümanın esir olduğu müddetçe evlenmesi caizdir. Çünkü eğer hanımı da onunla beraber esir edilmiş ise nikahlan sahih olmakla be­raber kafir onun hanımıyla cinsi ilişkiye girmesini engeller. Zühri şöyle diyor:"Esirin düşman elinde olduğu müddetçe evlenmesi caiz değildir." Hasan evlenmesini mekruh görmüştür. Çünkü esirin çocuğu olursa, o da köle olur. Başkalarının da onun hanımıyla cinsi ilişkiye girmediklerinden emin olamayız. Ahmed'e, hanımıyla beraber esir edilen bir müşlümanın onunla cinsi ilişkiye girmesi sorulunca, şöyle cevap vermiş­tir:"Nasıl ilişkiye girecek. Belki onlar da o kadınla ilişkide bulunmuşlardır." Esrem şöyle diyor:"Belki kadın onlardan bir çocuk doğurur ve çocuk onlar­dan olur." Ancak ticaret ve benzeri bir amaçla onlardan eman alarak oraya giderse yine evlenmesi uygun değildir. Çünkü hanımının çocuk doğurduğunda, kafirlerin çocuğa sa­hip çıkıp onu kendi aralarından büyütüp, onların dinine girmesinden emin olamaz. Eğer şehveti galip gelirse müs-lüman bir kadınla evlenmesi mubahtır. Çünkü zaruret hali­dir. Ancak yine ondan uzak durur. Taki çocuk doğurmasın. Kişi onlardan biriyle de evlenmez. Çünkü eğer kadın onlar­dan ise, orada kadın çocuğa sahip çkar ve çocuğu kendi di­nine tabi kılar. Eğer onlardan bir cariye satın alırsa, onun­la cinsi ilişkiye giremez. Çünkü çocuğuna sahip çıkmaları korkusu vardır. Onu alıp köleleştirebilir ve kafir yapabilir-ler.[1812]

Fasıl[1813]

 

1298- İmam Ebu Bekir b. Münzir şöyle diyor: "Rasulullah'dan (.a.v.) gelen bir hadise göre şöyle buyu­ruyor:

"Kim müşriklerle beraber oturursa, ondan zimmet kaIkar.[1814]Müellif şöyle diyor: Bunu Hâmmad b. Selme Haccac'dan, o da İsmail b. Ebi Halit'ten, o da Kays'tan[1815], o da Cerir'den, o da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet etmiştir. Beyhaki Sü-nen'inde nakletmiştir.İlim ehli ticaret amacıyla şirk diyarına giriş konusunda ihtilaf etmişlerdir. Malik ve Evzai bunu mekruh görmüşler­dir. Hasan'dan rivayet edeldiğine göre, düşman toprakları­na yiyecek taşıyanların fasıklar olduğunu söylemiştir. Ata ve Amr b. Dirar onların beldesine silah taşımayı kerih gör­müşlerdir. Leys b. Sa'd şöyle diyor:"Bunu yapan cezalandırılır." Ebu Bekir şöyle diyor:"Kafirlerin hükümlerinin müslümanlara uygulandığı yer­lerde Darul harbe giriş mekruhtur. Eğer onlarla alışverişte, bulunursa bu haram değildir.[1816]Mesele: İmam bir savaş diyarıyla[1817] barış yaparsa, son­ra onları başka bir topluluk esir ederse, bizim onları satın al-mamazı veya onları kendimize köle olarak alamayız. Abde-ri bunu Şafii mezhebinden nakletmiştir.[1818] Malik ve Ahmed de bu görüştedir. Ebu Hanife'ye göre ise bu hakkımız var­dır.

Fasıl

 

Darul harpte sınır oluşturma konusunda ihtilaf etmiş­lerdir. Ahmed'e göre onların beldesinden çıkıncaya kadar orada sınır oluşturanlayız. Malik ve Şafii'ye göre ise İslam diyarından sınır oluşturulduğu gibi harp diyarında da sınır oluşturulur.İbni Münzir şöyle diyor: Rey ashabına göre darul harp­te bulunan müslüman bir kişi, orada zina ederse ve sonra ora­dan çıktıktan sonra bunu itiraf ederse, ona had uygulan­maz. Çünkü müslümanlarm hükümlerinin uygulanmadığı bir yerde zina etmiştir.[1819]

Fasıl

 

Kadınlarla beraber düşman topraklarına sefere çıkılma­yacağı konusunda ittifak etmişlerdir. Ancak onları koruya­cak ve onlardan emin olunacak kadar büyük bir ordu ile çı­karlarsa bu caizdir. İbni Abdüsselam'ın Muhtasar'daki açık­lamasına göre emniyetin olmadığı durumlarda sefere çıkmak caiz değildir. İbni Hacibin, "kadınlarla büyük bir ordu ol­maksızın düşman topraklarına çıkılmaz" sözü hakkında şöyle diyor:"Bu caiz olmamanın kafirlerin topraklarıyla sınırlanma­sından, İslam topraklarında her halükarda seferin caiz olduğu sonucu çıkmaktadır. Issız dağlar ve vadiler de dahil. Ancak durum böyle değildir. Alimler İslam diyarında da olsa em­niyetli olan vadi ve dağlarda kadınlarla sefere çıkmaya ce­vaz vermişlerdir.[1820]Yine mushaf ile düşman topraklarına çıkmanın da caiz ol­madığı konusunda ittifak etmişlerdir. Ancak mushafı koru­yacak kadar büyük bir ordu ile olursa caizdir. Malik'e gö­re düşman toprağına herhangi bir şekilde sefere çıkmak ca­iz değildir. İster emniyetli bir orduyla olsun, ister olmasın. Çünkü orada düşürme veya onların topraklarında unutma korkusu vardır.[1821]Müellif şöyle diyor: Bunlar bu kitaba uygun gördüğüm hükümlerdir. Burada zikredilen her meselenin ayrıntıları fıkıh kitaplarında zikredilmektedir. Allah muvaffakiyet ve­rendir.

2.SAVAŞIN HİLE TUZAK VE ADABI HAKKINDA KISA BİR ÖZET

 

İnsanlar savaşın, hile, tuzak ve aletleri hakkında kitap yazmışlardır. Bu kitap bu konuda geniş bilgi ihtiva etmemek­tedir. Fakat burada kısa bir Özet sunacağız. Bilinmesi geeken yöntem ve girişler gibi. Yardım ancak aziz ve hakim olan Al­lah'tandır (c.c).Bazı hikmet sahipleri şöyle diyor: "Allahu Teala savaşm adaplarını şu ayetinde bizler için toplamıştır:"Ey iman edenler! Bir topluluk ile karşılaştığınızda se­bat edin. Allah'ı çokça anın. Umulur ki felaha erersiniz. Allah'a ve Rasulune itaat edin. Ayrılığa düşmeyin. Yok­sa dağılırsınız ve havanız gider. Sabrediniz. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfal: 8/45-46)Müellif şöyle diyor: Bunu söyleyen doğru söylemiştir. Al­lahu Teala bu ayette savaşanlara beş şeyi emrediyor. Bu beş şey bir toplulukta bulunduğu zaman, mutlaka galip gelirler. Sayıları ister az, ister çok olsun, Bunlar: Sebat, Allah'ın çok­ça zikredilmesi, Allah'a ve Rasulune itaat, zayıflık ve dağıl­mayı gerektiren tartışmalardan kaçınmadır. Bunlar bir ara­ya geldikleri zaman oklardan oluşan bir bağ gibi olurlar. Bir­likte kırılmasına güç yetirilmez. Ayrıldıkları zaman tek tek kınlan oklar gibi kolayca kırılırlar. Beşincisi ise sabırdır. Sa­bır galibiyetin sahibi ve nedenidir. Bu beş Özellikten biri ne zaman kaybedilirse, onun miktarı kadar galibiyetten kaybe­dilir.

1299- Sahihi Buhari ve Müslim'de Cabir.ve Ebu Hurey-re den (r.a.) rivayet edildiğine göre şöyle diyorlar:"Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Savaş hiledir.[1822]Bu, cahiliyye ve İslam'da akıllı kimselerin üzerinde it­tifak ettikleri bir şeydir. "Savaş hiledir" sözünün manası: Yani savaş bir hile ile yön değiştirir. Kesai[1823] ve Ebu Zeyd[1824] böyle söylemişlerdir.Rivayet edildiğine göre Amr b. Abdivud Ali ile düello edince» ona doğru geldi. AH ona şöyle dedi:"Ben iki kişi ile savaşmaya gelmedim." Amr arkasına dö­nünce Ali ona vurdu. Amr:"Beni aldattın" deyince, Ali:"Savaş hiledir" dedi. Buna benzer bir hareketi Halife el-Hadi harici kendisine saldırınca yaptı. Yanında kimse yok­tu.Üzerinde silah da yoktu. Harici kendisine yaklaşana ka­dar yerinde hareket etmemişdi. Yaklaşıp elini kaldırıncaEl-Hadi:"Boynuna vur" diye bağırdı. Sanki haricinin arkasında duran birine emrediyordu. Harici arkasına dönünce Hadi üzerine sıçrayarak göğsüne bir tekme yapıştırmıştı. Elinden kılıcı alarak hariciyi Öldürmüştü. Tercümesinde bu olay yukarıda anlatıldı.Bunun gibi şöyle denilmektedir:"Nice hileler vadır ki kabiliyetten daha faydalıdır." Ba­zı hikmet sahipleri de şöyle demişlerdir:"Düşmanını gücün ile istediğin zaman, onun sana göre za­yıf yönünü bilene kadar ona yaklaşma. Onu hile ile istediğin za­man, her ne kadar büyük olsa da onu yanında büyütme."

Fasıl

 

Bir topluluğa savaşa gideceği zaman yakındaki ve uzak-takilerin şüphe etmeyecekleri şekilde başka tarafa gidiyor-muşcasma yönünü gizlemesi sünnettir. Maksadını kendi adamlarına ve başkalarma belirtmemesi gerekir. Ancak za­ruretten açıklaması gerekiyor ise, bunu açıklar. Rasulul-lah'in (s.a.v.) Tebuk seferinde yaptığı gibi Rasulullah (s.a.v.) bu seferde niyetini insanlara açıklamıştı. Taki sefere uy­gun[1825]şekilde .hazırlansınlar ve uzaklığından dolayı tedbir­li davransınlar. Eğer yönünü normal şekilde başkasına gidi-lecekmiş gibi yakınlık, uzaklık veya korkutma[1826] ile gizli-yebiliyorsa, bunu da yapsın. Gizleme imkanı bulduğu kadar da maksadını açıklamasın.

1300- Sahihi Buhari ve Müslim'de rivayet edildiğine göre; Rasululiah ne kadar savaşa çıktıysa maksadını başka­sına gidiyormuşçasına gizlemiştir.[1827]

Fasıl

 

Eiçi, gönderenin durumunu ortaya koyar. Çünkü gönde­renin cesaretinin ve ilerleyişinin bir örneğini taşımaktadır. Onun aklının ve anlayışının tercümanıdır. Onun kemal sıfat­larının aynasıdır. Nice elçiler vardır ki, düşmanının kal­binden kendisini gönderenin kokusunu silip atmıştır. Aciz­liği, korkaklığı, pejmürdeliği[1828] zayıflığı, dilinin kekeme­liği ile bunu yapmıştır. Nice elçiler de vardır ki gönderenin korkusunu düşmanın kalbine, iyi görünüşü, şiddetle ilerle­yişi, coşkunluğu, sebatı, kalbinin güçlülüğü, dilinin açıklı­ğıyla sokmuştur. Bu da düşmanın kırılışının ve ona galip gel­menin sebebidir. İnsanın elçisini şeddetle eleştirmesi ve dönmesi[1829] gerekir. Açık gözlülüğünü, söz ve davranışların-daki ferasetini, aklını, coşkunluğunu, sebatını bir çok defa tecrübe etmesi gerekir. Bu elçiyi birçok defa aynı yere gön­dermemesi gerekir. Çünkü aynı yerden o elçiye yakınlık gös­terilip iyilikte bulunulabilir.Kalpler iyilik yapana doğru kaymaya meyillidirler. Bu­nun sonucunda elçi gerekli sözlerle düşmanını tanıdığı için üzerine gidemez. Ona vefa duygusundan dolayı onunla kar­şılaşmaktan çekinir. Pasif[1830] olmaması gereken yerde pasif cevaplar verir. Bütün bunlardan aksilikler ortaya çıkar. îyi-lik, dilin kilididir. Belkide bunun sonucunda elçide öyle bir sadakat meydana gelir ki, elçi düşmanın tarafına geçer-ve kendisini gönderenin yanında ona zarar verir ve o da bu­nun farkında bile olmaz. Nice devletler vardır ki yok oluş­larının sebebi, elçilerinin ihaneti ve kalplerinin başka tara­fa meyletmesidir. Meğazi konusunda geçtiği gibi; Doksan sekiz senesinde Müslime b. Abdülmelik'in Rum tağutuna Konstantiniyye'ye gönderdiği ilyon'un yaptığı gibi.Ancak elçiler farklı olursa, istenilene daha güvenli ola­rak kavuşulur ve korkulan durumlardan da emin olunur. Ancak eğer elçiye tam bir güven ile güveniiiyorsa ve hiçbir şüphe duyulmuyor ise aynı elçinin gönderilmesi daha iyidir. Çünkü gönderilene karşı cesareti vardır. Yanma birkaç de­fa girip çıkmıştır. Geçmiş oturumlardan onunla oturmayı biz­zat görüp yaşamıştır. Duruma göre içinde söyleyeceklerini belirler ve cesurca ona söyler. Allah doğru olanı ilham edendir.

Fasıl

 

1301- Hadiste şöyle diyor:"Arkadaşların hayırlısı dört tanedir. Seriyyenin ha­yırlısı dörtyüzdür. Ordunun hayırlısı dört bindir. On iki-bin kişilik ordu azlıktan dolayı yenilmez."[1831]Ebu Davud ve başkaları rivayet etmişlerdir.Bölüğün Öncüsünün, savaşı ve tuzakları bilen biri ol­ması vaciptir. Eğer bölük kırılırsa, bu ordu için büyük bir za­yıflık olur. Yaralayıcı bir darbedir. Düşmanına karşı attan daha duyarlı, kartaldan[1832] daha açık gözlü, saksağandan[1833] daha çok sakınan, kaplandan daha çevik,[1834] aslandan daha cesur olması gerekir. Bölüğün tek vücud halinde ilerleme­si gerekir. Konakladığında kurşunla kaynatılmış bina gibi ko­naklaması gerekir.Müstedrek Menasikler bölümünde: 1/443'de İbrahim b. Merzuk el-Basri yoluyla Vehb b. Cerir'den rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor:"Bu isnad, Buhari ve Müslim'in şartlarına uygundur. Onlar rivayet et­memişlerdir. Buradaki ihtilaf Zühri'nİn üzerindedir. îhtilaf konusu olan dört yönü Telhis kitabında açıkladım." Zehebi de bu görüştedir.Ahmed: 1/294'de Musannif yoluyla Vehb b. Ceri'den rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor: "Beyhaki:"Bu hadis sadece Cerir b. Hasim birleştirmiştir." diyor. Ebu Davudi:"Cerir b. Hazim'in nispeti hatadır" diyor.Ahmed Şakir talikinde şöyle diyor:"Ebu Davud'un sünenindeki sözü şudur:"Doğru olan, bu hadisin mürsel olduğudur. Belki Munziri, Ebu Da­vud'un başka bir eserinden nakletmiştir. Bu da zayıf bir illettir. Vehb b. Cerir'den, o da babasından nakletmiştir. Babası Cerir b. Hazim, sika ve hafızdır. Buhari el-Kebir: 1/1/213'de Şu'be'den nakille şöyle diyor:"Basra'da iki kişiden daha hafız kimse görmedim. Hişam ed-Destu-vai ve Cerir b. Hazim." îbni Main ve başkaları "sikadır" demişlerdir. Ömrünün sonunda değişmesinden dolayı bazıları onun hakkında konuş­muşlardır. Fakat bu da etkileyici değildir.. Abdurrahman b. Mehdi, "Ce­rir b. Hazim karşıtırmıştir. Önün hadisle uğraşan çocukları vardı. Bu du­rumu görünce, onu insanlardan gizlediler. Kimse, karıştırdığı zamanda ondan birşey dinlemedi. Bu rivayetin sıhhati için en güvenilir ihtiyat ted­biridir. Bu hadisi, Ahmed: 3682'de Vehb b. Cerir'den, o da şöyle diyor:"tsnadı Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Onlar rivayet etme­mişlerdir." Zehebi de bu görüştedir. Muhtasar: 3/416.Sahabeler Rasulullah (s.a.v.) ile beraber bir eyer konak­ladıkları zaman, bazısı bazısına sokulurdu. Öyleki üzerleri­ne bir örtü atılsaydı, hepsini kapatırdı.

Fasıl

 

Ordu komutanının, cihadın faziletini, çeşitlerini anla­tan hadis toplantılarını, savaş kitaplarının okunma toplan­tılarını sıkça yapması gerekir. Müslümanların fetihlerini, sa­vaşçıların hilelerini, süvarilerin saf oluşturmalarını, kahra­manların maceralarını, cesurların savaşlarım, onlardan nak­ledilen şiddetli sabrı, kalabalık düşmana galip gelmeyi, an­latan toplantıları yaygınlaştırması gerekir. Bütün bunlar iman sahiplerinin kalplerini güçlendirir. Korkakların kalp­lerinden korkuyu giderir. Cesurların cüret ve cesaretlerini ar­tırır. İnsan tabiatı, iyi işler yapanlarla yarışmaya, onlara benzemeye, kendi cinsinin fertleriyle karşılaştırmaya meyil­lidir. Buna bir de İslam'ın cihadı teşviki, onu övmesi, onu yapmaya karşılık mükafaat vadetmesi, güzel olduğuna da­ir kesin deliller ortaya koyması, imam veya komutanın ci-hadda başarı gösterenleri sevmeleri, onu kendisine yaklaş­tırması ve diğerlerinden ayırması eklenince, bununla mükel­lef tutulan kişinin bunu yapması zaruri hal alır. Ondan ay­rılması zorlaşır. Bu söylediklerimiz yaşanmış, defile ihtiyaç duymayan durumlardır.

Fasıl

 

Savaş tedbirlerinde asıl olan, komutanların ve sancak sa­hiplerinin seçilmesidir. Ordu komutanı, sancak taşıyıcısı ve benzerlerinin cesaret, güç, cüret ve din ehlinden seçilme­leri vaciptir. Kalbinin sabit, güçlü olması, kuvvetinin yerin­de olması savaş tecrübesini yaşamış olması, adamları tanıyor olması, kahramanları cezbeder olması, olayları yaşamı $ olması. Savaş sırasındaki gür sesine[1835] dikkat etmesi gere­kir. Eğer orda üzerindeki etkisi böyle ise, kalbinin gücü savaştığı kuvvet ve şiddetli, coşkunluğu, sebatı, belirttiği­miz şekilde ise, o galibiyetin güvencesidir. Konumu önem­lidir. Kalbin vücuttaki yeri gibidir. O ne zaman bozulursa or­du da bozulur. Ne zaman düzelir ve sebat ederse, onlar da düzelir ve sebat ederler. Acemlerin hikmet sahipleri şöyle diyor:"Bin tilkiye hükmeden bir arslan, bin arslana hükmeden bir tilkiden daha evladır." Meşhur kahraman Surmanı şöy­le diyor:"Savaş komutanında on özelliğin bulunması gerekir:

1-  Arslanın kalbinin kuvvetinde olması, korkmaması gerekir.

2- Kaplanın kibirliliğinde olması, tevazu etmemesi gere­kir.

3-  Ayının cesaretinde olması, bütün azalarıyla öldür­mesi gerekir.

4- Hücumda domuz gibi olması, geriye dönmemesi ge­rekir.

5- Saldırıda kurt gibi olması, bir taraftan ümidini kesin­ce, diğer tarafa yönelmesi gerekir.

6- Silahı yüklenmede karınca gibi olması, kendi ağırlı­ğından daha fazla silah taşıması gerekir.

7- Direnmede kaya gibi olması gerekir.

8- Sabretmede eşek gibi olması gerekir.

9- Utanmamakta köpek gibi olması, avı ateşe girse, onun arkasından girmesi gerekir.

10- Fırsatları değerlendirmede horoz gibi olması gerekir.

Fasıl

 

Ordu komutanının savaştan Önce, güvenilir casuslarını düşman askerlerine göndermesi, her an onlardan haber al­ması, sayılarını ve silahlarını öğrenmesi, sayılarını kontrol altında tutması, oluşturdukları tuzakları öğrenmesi gere­kir. Komutan ve ileri gelen cesur ve kahramanlarının isim­lerini öğrenmesi, meliklerinin yanındaki durum ve konum­larını öğrenip onlara hile yapması gerekir. Mümkün olduğu-kadar onların tabiatlarının meyilli olduğu yönlerde, onları tuzağa düşürmesi gerekir. Taki savaş sırasında ya komutan­larına karşı gelsinler, veya savaştan uzaklaşsınlar. Onları re­zil etmesi, onların büyüklerinin, komutan ve din adamları­nın diliyle sahte kitaplar üretip, sözü uzatması bunları ken­di askerleri arasında yayması gerekir. Taki bununla kalple­ri güçlensin. Bunu düşmana da bildirmesi gerekir. Ordusu­na ve askerine karşı kalbinin şiddetli olması gerekir. Yalan olduğunu bile bile bunun kin olmasından korkması gerekir. Bunun onun kalbinde etki bırakması gerekir.Rivayet edildiğine göre Mihleb'in askerleri ona şöyle de­diler:"Haricilerin bize attığı ve Ebzi denilen birinin yapmış ol­duğu zehrili oklara karşı dayanamıyoruz." Mihleb:"Onu hallederim inşaallah" dedi. Sonra:"Mihleb'den Ebziye! Hediyen kabul edildi. Çok değer­li bir hediye idi. Bu mektubumla beraber sana bin dirhem gönderiyorum. Onu al ve benimle irtibatını koparma. Kıs­metin büyük, beni istediğin gibi bulacaksın" diye bir mek­tup yazdı. Elçiye haricilerin herhangi bir cemaatın içine gir ve dolaş. Senden mektubu alana kadar kal. Onlar mek­tubumu alır ve başkanlarına verirler. Elçi söylenenleri yap­tı. Mektub haricilerin lideri "Katra"ya ulaştırıldı. Katra Eb-zi'nin acele öldürülmesini emretti. Haberin doğruluk derecesini araştırmadı şöyle dedi:"Mihleb ile hediyeleşen birine ne yapayım?" Bundan dolayı dağıldılar. Dağılmalarının sebebi, bu olay idi. Mih­leb ashabına şöyle dedi:"Onları savaş ile meşgul edip, tartışmadan alıkoyma­yın. Onlar şimdi ayrılırlarsa bir daha kesinlikle birleşemez-ler." Söylediği gibi de oldu." îbni Cevzi "Ezkiya" kitabın­da zikretmiştir.Bir rivayete göre; Kisra büyük bir ordu ile İsbehand'ı Rum'lara karş gönderdi. İsbehand zafer kazandı ve daha ön­ce kimsenin alamadığı söyleri aldı. Rum'ların hazinesini ala­rak olduğu gibi Kisra'ya götürdü. Kisra, İsbehand'm kazan­mış olduğu zaferin onu kendisine karşı gelmeye ve büyük-lenmeye sevkedeceğini sandı. Onu öldürmek üzere bir adam' gönderdi. Gönderilen adam akıllı biri idi. İsbehand'ı, akıl­lılığını ve aldığı tedbirleri görünce, "bu adamın öldürülme­si bir cürümden başka bir şey değildir" dedi. Sonra ona ge­liş maksadını anlattı. İsbehand Kayser'e:"Seninle görüşmek istiyorum" diye haber gönderdi. Gö­rüştüler. İsbehand:"Bu habis beni öldürmeye niyetlenmiş. Bunun için bana bir adam göndermiş. Ben de onu öldürmek istiyorum. Onun istediği gibi. Bana istediğim kadar adam ver, sana onun hazinesinden, senden aldığımdan daha çok vereyim ve se­nin yolculuk masraflarını karşılayayım." dedi ve ona güven­celer verdi. Kayser buna razı oldu ve kırkbin kişi ile Kis-ra'nın üzerine yürüdü. Kisa, Kayser'in bazı askerlerini sa­tın aldı. Dinine sadık bir papazı çağırdı ve şöyle dedi:"Sana bir mektup yazıp vereceğim. Onu İsbehand'a gö­türüp vereceksin. Kimsenin bundan haberi olmasın." Ona bin dinar verdi. Kisra papazın mektubu Kayser'e götüreceğini biliyordu. Çünkü papaz Rum'ların ölmelerini istemiyordu. Mektupta şöyle diyordu:"İsbehand'a! Sana yazıyorum. Kayser bana doğru yak­laştı. Allah bize iyilikte bulundu. Alacağın tedbirleri al Onları dağıttın. Kayser Medain'e gelinceye kadar ona karış­mayacağım. Sonra şu gün onu gafil yakalayacağım. Bana yüz kişi gönder, onları komutan yapayım."Papaz mektubu aldı ve onu Kayser'e götürdü. Kayser şöy­le dedi:"Bu doğrudur. Bizi öldürmek istiyorlar." Geriye dönüp gitti. Kisra arkasından İyas b. Kabise et-Tai'yi gönderdi. Rumların çoğu öldü. Kayser zor kurtuldu.[1836] Kisra zeka yö­nünden zirvede olan birisi idi.Ondan rivayet edildiğine göre müneccimler şöyle dedi­ler:"Sen öldürüleceksin." Kisra:"Vallahi beni öldüreni ben de öldüreceğim" dedi. Sonra bir zehir getirtti. Onu bir ilaca karıştırdı. Sonra ilacın üze­rine:"Bu ilaç, cinsi ilişki içindir. Tecrübe edilmiştir. Kim bundan şu kadar alırsa, şu kadar cinsi ilişkide bulunur." diye yazdı. Oğlu Şireveyh onu öldürdükten sonra, onun ha­zinesini geziyordu. Kendi kendine şöyle dedi:"Bu ilaç ile şu şekilde yapılıyordu" Sonra ondan kullan­dı ve öldü.

Fasıl

 

Casusların kendisine ulaştırdığı haberlere uygun olarak, sahte haberleri okların üzerine bağlayarak düşman ordusu­na atmalıdır. Gerektiği şekilde yapmalıdır. Bu konuda hiç bir masraftan kaçınmamalıdır. Eğer galip gelirse, yaptığı har­camalar ona zarar vermez. Eğer yenilirse de geriye kalacak olan şeylerin kendisine faydası yoktur. Hile ve tuzaklar için harcamada bulunmak, savaş ve çatışmada insanların te­lef olmasından iyidir. Allah'ın yardımlarından biri de yapa­bilecek kimselere Allah'ın hileleri ilham etmesidir. Becere­meyen kimseler yapılan hile ve tuzak ilhamları, onlar için hasret olurlar.

Fasıl

 

İbin Cevzi şöyle diyor:"Rivayet edildiğine göre "Şemir zulcerah" denilen bir sul­tan Semerkand'da gelip kuşatır. Fakat bir türlü galip gele­mez. Kalenin etrafını bekçilerle kontrol etti. Şehir ahalisin­den birini yakalıyıp getirirler. Sultanın kalbine bu adamla ko­nuşmak gelir. Adamdan şehri sorar. Adam şöyle der:"Oranın Meliki insanların en ahmağıdır. Tek isteği; ye­me, içme ve cinsi ilişkidir. Fakat onun bir kızı var. îşi yö­neten, çekip çeviren odur. Eğer o olmasa şehirdeki herkes helak olur. Şemis adamla kıza hediyeler gönderdi ve ona şöy­le demesini söyledi:"Ben arap topraklarından senin için geldim. Senin akıl­lığın bana ulaştı. Geldimki seninle evleneyim. Bir çocuğu­muz olsun ve arap ve acem herkese hükmetsin. Mal elde et­mek için buraya gelmedim. Bugün yanımda dört bin sandık altın ve gümüş var. Onları sana vereceğim ve Çin'e geri dö­neceğim. Eğer şehri bana verirsen benim karım olursun. Eğer ben ölürsem, mallar senin olur." Mektup kıza ulaşın­ca şöyle dedi:"Onu sevdim. Malı göndersin." Şemis ile adamları ara­sındaki işaret çan sesi idi. Adamlar şehre girince çanlar ça­lındı. Adamlar sandıklardan çıkarak kapıları tuttular. Şemis ordusuyla saldırıya geçti. Şehre girdi. Şehir ahalisini öldürdü. İçindekileri alarak Çin'e döndü.[1837]Rivayet edildiğine göre İskender bir gün ordusuyla be­raber savaşa çıktı. Saflar bağlanınca şöyle bağırmalarını emretti:"Ey Fars topluluğu! Sizlere vermiş olduğumuz emanı bi­liyorsunuz. Kim sözünde duruyorsa, askerlerden ayrılsın. Ona vermiş olduğumuz sözü yerine getiririz." Farslar birbir­lerini itham ettiler. İlk sıkıntı aralarında böyle başladı.[1838] Bir rivayete göre Fars komutanı "Dara" saf oluşturunca şöyle ba­ğırdılar:"Ey Dara'nm askerleri! Ey insanlar! Biz anlaştığımız gibi yaptık. Siz de verdiğiniz sözün arkasında bulunun." Da­ra askerlerinin kendisini teslim etmeye karar verdiklerini gör­dü. Bu da onun yenilmesinin sebebi oldu.[1839]

Fasıl

 

Savaşta en önemli tuzaklardan biri de arkadan gelecek as­kerlerdir. Bunlar çok az sayıda da olsalar, ortaya çıktıkların­da, kalbe korku, azalara zayıflık, akılda donukluk, ilerleme­de duraklama meydana getirir. Savaşçı arkasını emniyette hissetmeyince rakibine saldıramaz. Arkasından birilerinin geleceğini varsaydığı anda, dikkati dağılır. Saldırı ile savun­ma arasında bocalar. Karşı koymadaki azmi ve cesareti za­yıflar. Meydana geleceklerle kalbi korkuyla dolar.Arkasında kendisini yönlendiren bir ses veya konuşan bi­rilerini duyunca, isterse bir kişi olsun hemen ona döner. Arkadan gelenlerle öldürülen askerlerin sayısı sayılama­yacak kadar çoktur. Cahiliyye ve İslam'da ölümlerinin se­bebi arkadan gelenlerdir.

Fasıl

 

Savaş için saf oluşturunca güneşin düşmanın gözüne ve rüzgarın onun yüzüne gelmesine çalışması lazım. Eğer düş­man erken davranıp bunu sağlamış ise ve onu oradan çıkar­mada mümkün olmadıysa, askerini başka bir yere çeksin. Ta-ki durum kendi lehine dönüşsün. Düşmanm kalbine korku salmak için çalışması, sancakları dağıtması, davulları çal­dırması, borazanları öttürmesi, kahramaları kendisinin dü­zene koyması gerekir. Başkalarına dayanmaması gerekir. Ce­sur ve kahramanları ordunun merkezine alması gerekir. Ka­natlar bozguna uğrarlarsa, gözler merkeze bakar. Sancağı dalgalanıyor, davulu çalıyor ise, merkez kanatların kalesi­ne dönüşür. Kaçanın sığındığı yer olur. Ancak merkez boz­guna uğrarsa, kanatlar da parçalanır. Bu durum şuna benzer: Bir kuşun bir kanadı kırıldığı zaman, kuş ölmez. Ancak kafası parçalandığı zaman, kanatların sağlamlığı bir işe ya­ramaz.Yan kanatlar bozguna uğradığı halde merkezin sebat et­mesiyle zafer kazanan ne kadar komutan vardır. Merkez ka­natların dönüş yeri olmuştur. Merkezi bozguna uğradığı halde kanatların sebatıyla zafer kazananlar oldukça azdır. Ancak bu ordu komutanı tarafından bir tuzak olursa, o za­man olur. Cesur ve kahramanları yan kanatlara verir, diğer­lerini de merkeze toplar. Düşman merkeze saldırıp orayı yok etmeye çalışırken kanatlar düşman üzerinde birleşirler. Ce­saret ve kahramanlıklarına güvendiği kişilerden bir bölüğü hazır bulundurması gerekir. Düşmanın bir tarafa yüklendi-, ğini görünce, bu bölük ilk çatışmada o tarafı sabit tutmak için oraya yardıma gider. Tam teşkilat kalkanlı,[1840] kargılı ve mızraklı[1841] adamlarını öne geçirir. Bunlar bir saf oluşturur­lar. Bunlar mızraklarını omuzlarının arkasına atarlar. Yüz­lerini düşmana çevirirler. Hepsi diz üstü çökerler. Hepsi sol dizini yere koyarlar. Kalkanları ellerindedir. Arkalarında se­çilmiş okçular olur. Süvariler ise onların arkasında olur.Düşman müslümanlara saldırınca öndeki saf yerinden kı­mıldamaz. Kimse ayağa kalkmaz. Düşman yaklaşınca, ok­çular onları ok yağmuruna tutar. Sonra öndekiler mizrakla-rıyla düşmanın göğsüne doğru vuruşlar yaparlar. Daha son­ra müslüman süvariler onların arasından düşmana saldırır ve onları yakalarlar.Düşman askerleri arasındaki kahramanlara bakması la­zım. Komutanlarını gözden geçirmesi gerekir. Onlara yete­cek kadar cesur ve yürekli kişiyi onlara yöneltir. Onları kı­rıp geçirince diğerleri de onların arkasından gelirler. Onlar­dan sonra diğerleri birşey yapamazlar. Düşmanın zayıflayan tarafını gözetip oraya saldın yapması gerekir. Ordu komu­tanının yerini gizleyip, düşmana göstermemesi gerekir. Ta-ki kendisine saldırı yapılmasın. Kendisine her yerde deği­şik alametli yerler yapması gerekir. Kendisine ve yakın adamlarına değişik yerler seçmesi gerekir. Savaş sırasında yakın adamlarıyla bir yerden bir yere sürekli yer değiştirme­si gerekir. Öyleki konumu düşmana gizli kain ama kendi as­kerleri onun yerini bilirler.

Fasıl

 

Bir şehri almak istediği zaman, önce etraf köy ve belde­leri almakla işe başlaması gerekir. Rivayete göre bir Rum meliki "sakaliye" yi almak isteyince, yere bir örtü seril­mesini emreder. Sonra ortasına bir dinar atar ve ileri gelen­lere ve komutanlara şöyle der:"Kim bu örtüye basmadan bu dinarı alırsa, onun mülk edinmeye layık olduğunu anlamış olacağız." Hepsi örtünün etrafında dururlar ve hiç kimse onu anlamaz. Bunu görün­ce örtünün bir tarafını katlar ve hepsi de dinarı alır. O zaman onlara şöyle der:"Eğer sakaliye şehrini almak istiyorsanız, etrafındaki kaleleri, küçük şehirleri önce fethedin. Zayıflayınca şehrin kendisini de alırsınız."

Fasıl

Zeyyal el-Abesiyye'nin annesi, oğluna tavsiyede bulunur. Zeyyal araplann en cesurlarındandı. Şöyle der:"Ey oğlum! Gücüne güvensen de, kaçacak kişinin yüzü­nü görmeden savaşta hemen saldırma. Nefis en güçlü şey­dir. Hile yapmaya imkan bulursan yap. Hile yapamazsan, ra­kibinin en zayıf yönünü bul. En güzel şiddet ve güç, hilenin arkasında olduğu güçtür. Savaştığın kimse ile kurdun otu­ruşu gibi otur. Karganın kaçışı gibi ondan kaç. Sakınma, ce­saretin yularıdır. Umursamadan saldırma, gücün düşmanı­dır."Ebu Süreyya oğluna şöyle diyordu:"Ey oğlum! Hilene gücünden daha çok güvenir ol. Sakın­mana, cesaretinden daha çok güven. Şüphesiz savaş umur­samayan için savaştın. Ganimet sakınanındır. Devletler yok olunca, yaptıkları hileler, onlar için suç olur. Allah bir bel­deye belanın gelmesine izin verirse, afet hilededir."Bazıları şöyle diyor:"Kim düşmanını zayıf görürse gururlanır. Kim gururla­nırsa, düşmanı ona galip gelir. Savaşta kalplerinizi cesaret­le uyarın. Cesaret galibiyetin seoebidir. Kininizi hatırla­yın. Çünkü savaşta saldırıp ilerlemeyi sağlar. İtaati elden bı­rakmayın. Çünkü savaşçının kalesidir. Nice hileler vardır ki,güçten daha değerlidir. Nice kelimeler vardır ki bir orduyu yenmiştir. Sabır galibiyetin nedenidir. Düşmanınla savaşma­yı, en son hilen yap. Galibiyet, tedbirle beraberdir. İsyanla beraber, galibiyet olmaz. Çatışma anında korkmayınız. Güç yetirdiğiniz zaman sarsılmayınız. Çıktığınız zaman aşın gitmeyiniz. Ganimetlerde bir şeyler saklamayınız. Cihadı, küçük dünyalık şeylerden arındırınız."

Fasıl

 

1302- Rasulullah (s.a.v.) düşmanla karşılaşmayı temen­ni etmeyi yasaklamıştır. Şöyle buyuruyor:"Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Allah'tan afiyet dileyiniz. Onlarla karşılaştığınız zaman, sabre­diniz."Başka bir rivayette şöyle diyor:"Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Allah'tan afiyet dileyiniz. Çünkü siz ne ile deneneceğinizi bilmiyor­sunuz."[1842]

1303- Abdurezzağın Ma'mar'dan, onun da Yahya b. Ebi Kesir'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Çünkü bilmiyorsunuz, belki de onlarla belaya uğratılacaksı­nız. Allah'tan afiyet dileyiniz. Ellerinde yalın kılıçlarla gelip, döndüklerinde nara attıklarını da yere oturtun sonra şöyle deyin:"Allah'ım! Ey bizim ve onların Rabbi! Bizleri de, onları da elinle hareket ettiriyorsun. Onları şüphesiz sen öldürüyorsun." Size yaklaştıklarında onlara saldırı­nız. Biliniz ki cennet kılıçların gölgesi altındadır.[1843]

1304- Yine Abdurahman b. Ziyad yoluyla Abdullah b. Yezzid'den, onun da Abdullah b. Amr'dan rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Allah'tan afiyet dileyiniz. Onlarla karşılaştığın/, zaman, sebat edi­niz ve Allah'ı zikrediniz. Nara atıp saldırırlarsa, sizler susunuz.[1844]

1305- Yine şöyle buyuruyor:"Sizlere yaklaşınca onlara ok atınız. Size yaklaşana kadar onlara kılıç sallamayınız.[1845]Abdurrezzak, Ebu Davud ve başkaları rivayet etmişler­dir.Hadiste geçen "Kesebekum" "sizlere yaklaşınca" mana­sına gelmektedir. "el-Kesbu" kelimesi yakınlık manasına gel­mektedir.

Fasıl

Rasulullah (s.a.v.) azaları kesmekten (musle), ateşle yakmaktan, ihanet etmekten ve sözünde bulunmamaktan men etmiştir. Bu dört yasağı ısrarla belitmiştir. Bunlar Al­lah katında en büyük günahlardandır.

1306- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Dört özellik kimde bulunursa, o halis bir münafık­tır. Bunlardan birisi kimde bulunursa, onda bırakınca-ya kadar nifağın bir şubesi bulunmaktadır: Emanet ve­rilince ihanet eder. Konuştuğu zaman yalan söyler. An­laştığı zaman ihanet eder. Davalaştığı zaman aşırı gi­der.[1846] Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.

1307- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allahu Teala şöyle buyuruyor:"Kıyamet gününde üç kişiyle hesaplaşacağım. Benimle söz verip sonra ihanet eden adam. Hür birini sa­tıp parasını yiyen adam. Bir işçi tutup emeğinden istifa­de eden ve onun ücretini vermeyen adam.[1847]Buharı rivayet etmiştir.

1308- Rasulullah (s.a.v,) şöyle buyuruyor:"Allah kıyamet günü önceki ve sonrakileri topladığı zaman, her hain için bir bayrak kalkar şöyle denilir:"Bu falanoğlu falanın ihanetidir.[1848]Müslim ve başkaları tarafından rivayet edilmiştir. Sayı­lamayacak kadar çok yolla rivayet edilmiştir. Sahabeden bir cemaat tarafından rivayet edilmiştir.

1309- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Müslüman zimmeti bir tanedir. O zimmet ile en ya­kın müslüman bile yoluna gider. Kim bir müslümana iha­net ederse, Allah'ın, meleklerin ve insanların laneti onun üzerine olsun. Allah kıyamet gününde ondan kefaret ve fidye kabul etmez.[1849]"[1850]Müslim ve başkaları rivayet etmişlerdir.Hadiste geçen "Hafere" kelimesi ihanet etmek, sözünü bozmak, manasına gelir. Ordu komutanının ve başkalarının ihanet ve sözü bozmaktan sakınmaları gerekir. İnsanların üzerinde bulunan en kötü Özelliklerden biridir. İhanet etmek büyük günah olmakla beraber vebali çabuk gelir. İnsanı çok rezil eder. Müminlerin özelliklerinden değildir.

1310- Enes (r.a) şöyle diyor:"Rasulullah (s.a.v.) bize hitap etti ve şöyle dedi:"Emaneti olmayanın imanı yoktur. Sözünde bulunma­yanın dini yoktur.[1851]Ahmed, Bezzar, Taberani ve İbni Hibban rivayet etmiş­lerdir.

1311- Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:Sözünü bozan her topluluğa mutlaka ölüm girecek-Hakim Ebu Bureydete'den rivayet etmiştir. Müslim'in şartıyla sahih olduğunu söylemektedir.[1852]

1312-  Safvan b. Selim'den o da sahabeden olan Ub-de'den o da babasından rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:"Kim sözleşmeli birine zulmederse veya onun malını eksiltirse veya gücünün yetmeyeceği bir şeyle sorumlu tu­tarsa veya onun hoşnutluğu olmadan ondan birşey alır­sa, kıyamet gününde ben ondan davacıyım.[1853]Ebu Davud rivayet etmiştir.

1313- Amr b. Hamik'den rivayet edildiğine göre Rasu­lullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Kim bir adama kanı için eman verir de, sonra onu öl­dürürse öldürenden beriyim. İsterse öldürülen kafir ol­sun."[1854]İbni Ebi Şeybe İman ve Rüya kitabında: 11/35'de Kassame b. Zü-heyr'den rivayet etmiştir.Feydul Kadir: 6/381 'de rivayet edilmiştir. Menavi şöyle diyor: "Ze-hebi" senedi sağlamdır" diyor. Ebu Ya'la, Beğavi ve Şa'b'da Beyhaki Enes'den rivayet etmişlerdir. Alai şöle diyor:"Ebu Hilal'in adı, Muhammed b. Selim er-Rasibi'dir. Cumhur "sika­dır" demiştir. Buhari ise onun hakkında konuşmuştur.İbni Hibban Sahih'inde ve İbni Mace rivayet etmişlerdir. İbni Mace'nin rivayetinde,"O kıyamet gününde ihanet bayrağını taşıyacaktır." geçmektedir.

1314-  Ebu Bekre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Kim sözleşmeli birini haksız yere öldürürse, cen­net kokusunu alamaz. Cennet kokusu ona yüz senelik mesafededir.[1855]

1315- Bir rivayette şöyle diyor:"Kim sözleşmeli birini sözleşmesi devam ederken öl­dürürse, cennet kokusunu alamaz. Cennet kokusu ona beşyüz senelik mesafededir.[1856]İbni Hibban Sahih'inde rivayet etmiştir.

Fasıl

 

Kitabın bitişi:

1316- Raslullah (s.a.v.) şöyle buyruyor:"Kim size bir iylikle gelirse onu mükafatlandırın. Bir şey bulamazsanız ona dua edin. Taki onu mükafat­landırdığınızı bilesiniz.[1857]Ebu Davud, Nesai, İbni Hibban, Taberani rivayet etmiş­lerdir. Taberani'nin rivayeti şöyledir:"Kim size bir iyilikte bulunursa ona mükafat verin. Eğer ona mükafat veremiyorsanız Ona dua edin. Taki teşekkür ettiğinizi bilesiniz. Şüphesiz Allah şakirdir. Şükredenleri sever.[1858]Her müslümanın üzerindeki haklardan biri de içinde bulunduğu nimetleri görmesi ve o nimetlere sebep olan kimseye teşekkür etmesidir. Her müslümanın Allah yolun­da canını ortaya koyanlara dua etmesi gerekir. Taki aciz­liğine rağmen kendisi de o yola kavuşsun. Onlara tabi olmak­tan aciz oluşunu ve güçsüzlüğünü görüp malını bu yolda sar-fetmesi gerekir. Eğer Allah'ın muvaffak kıldığı sahabe, tabiin, onların yolundan giden mücahid ve savaşçılar, dinin koruyucuları ve yardımcıları, İslamın cesur ve kahramanları, saldırı ve hücum adamları, doğu ve batıyı fethedenler, on­lara askerlik yapan askerler, topladıkları ordular ve bölük­ler, bu yollarda harcamış oldukları çaba ve mallar, püs­kürttükleri saldırılar, islamdan dönen mürtedleri tekrar dine dönderinceye ordular, geriye püskütmeleri, olmasaydı, Rum ve Fars sultanlarını tahtlarından indirip onları küçük düşür­meleri, onlardaki asalet ve izzet giysilerini çıkarmaları, on­ların cisimlerini parçalamaları, onlarda var olanları yok et­meleri, onların binlerden oluşan çokluklarını aza indir­meleri, onların havadaki burunlarını indirmeleri,[1859] onların muhkem kale ve şehirlerine mancınıkları bağlamaları, on­ların kale ve muhkem yerlerini yok etmeleri olmasaydı, bizler onların sağladıkları nimetlerin devammda yaşayamaz­dık. Onların sarfettikleri üzüntü ve çabaların semeresini yiyemezdik. Onların canlarıyla, cömertlikleri ve kerem-leriyle çoğaldıkları emniyetle yaşayamazdı^ Taki sonuçta onların üzerinde çalıştıkları değerleri unutur ve bilemez hale gelirdik. Dine karşı inat edenleri ve onlara karşı çıkmayı akıl edemezdik. Bizlere sağladıkları imkanlarla mızrak ve kılıçlarla gelen ölüm tasından içmekten kurtulduk. İçinde bulunduğumuz nimet ve refahla bu durumlarla kurtulduk. Es­ki alışverişin üzerimize vacip kıldığı teslimattan kurtul­duk. Elimizdeki imkanlar ve sebeplerle kanaat ettik. Kay­bolup elden giden dereceler ve sevdiklerimizle nefislerimize gıpta ettik. Dünyaya eğildik. Susamış kimsenin çöldeki ser­aba eğilişi gibi. Gurur diyarı olan dünyada dönüşü ve gidişi olmayanın duruşu ile durduk. Cihaddan yüz çevirdik. Hal­buki cihadı gerektiren sebepler hiç de farklı değil. Gayret dalgasından tembellik çukuruna düştük. Şu anda cihadı anan yok. Yeni gelen din güzel ve zarif olmasıyla birlikte emanda cihadın elbisesi vardır şeklinde bir anlayış oluşturdu. Bu anlaşı heva ve umursamazlıkla kurudu. Onun yıldızı daha önce parlıyor iken izzet semasından kayboldu. Onun ismi ve şekli sanki hiç yokmuş gibi silindi. Bundan dolayı daha önce güçlü ve kuvvetli olan din zayıfladı. Müslüman­lar daha önce güçlü ve korunuyor iken zayıflayıp koru­masız kaldı. Karada ve denizde saldıran düşmandan yardım diler hale geldik. Bir kuşun bir taneyi gizli ve açıkta yuttuğu gibi yutulduk. Denizde ve karada fert ve topluluklar halin­de alınıp götürüldük. Hiçbir kalp bunun için hareket et­medi. Sanki onlar hak, bizler batıl üzerindeyiz.Ey kardeşim! İçinde bulunduğumuz kötü durumu inkar etme. Kemale erdikten sonra zevale dönen durumumuzu görmezlikten gelme. Çünkü biz dinin en büyük şiarlarını terk ettik. Sorumlu olduğumuz müşriklerin bazı durumlarını ih­mal ettik. Yüksek bina ve meskenler kurmaya yöneldik. Bu şer diyarında her sakıncalı işe rağbet ettik. Kesinlikle ci-had hiçbir kalpden geçmiyor. Uzun emeller içinde, çalışmaya sevkeden hiçbir sebeb görmedik.İçinde bulunduğumuz durumda hazineler kazanıp biriktirmemiz söz söylemekten daha evla oldu. Allah kimi hidayete erdirirse, o hidayet bulmuştur. Kimi de delalete götürüşe, onu ondan başka ödendecek de yoktur.

 



[1] Tirmizi'de "Dünya'ya" şeklinde rivayet edilmiştir

[2] Buhari bu hadisi; vahyin başlangıcı bahsinde 'Rasulullah'a vahiy nasıl başlamıştır' babmda 1/2, Ömer b. Hattab'ın lafzıyla iman bahsin­de; 'Ameller niyet ve hesaba göredir' babında 1/2 rivayet etmiştir. Ha­disteki "Niyete göre" ve "Onunla evlenmek için" lafızları Yahya b. Sa-id'den Malik yoluyla rivayet edilmiştir.

Müslim hadisi; imaret bahsinde "Ameller niyete göredir" babında 3/1515 rivayet etmiştir. "Hadiste geçen "Niyete göre" ve "Onunla ev­lenmek İçin" lafızları Yahya b. Said'den Malik yoluyla rivayet edilmiş­tir.

Ebu Davud- Talak bahsinde "Niyetler ve talakda önemli olan şeyler" babında 2/651 rivayet etmiştir. Hadiste geçen "Niyetlere göre" ve

996- Ahmed ve başkalarının İbrahim b. Abid b. Ru-faa'dan3 rivayet ettiğine göre, İbni Mes'ud'un arkadaşların­dan Ebu Muhammed4 ona Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dedi­ğini haber vermiştir:

"Muhakkak ki ümmetimin şehidlerinin çoğunluğu yatak ehillerindendir."5

"İki saf arasında ölen nice kimseler vardır ki Allah on­ların niyetlerini daha iyi bilir."6 Bu hadis mürseldir. Se-nedden İbni Mes'ud'un düşürülmüş olması büyük ihtimal­dir. Allah daha iyisini bilir.

"Onunla evlenmek için" lafızlarını Yahya b. Said'den Süfyan yo­luyla rivayet etmiştir.

[3] Müslim rivayet etmiştir. İmare bahsinde "Hastalık veya başlıca bir özrün gazveden alıkoyduğu kimseler" babında rivayet etmiştir. 3/1518 Ca-bir'den, bu lafızla rivayet etmiştir.

[4]  (t) Nüshasında: "Mesiren" lafzı yerine "seyren" lafzı geçmektedir.

[5]  Buhari bu hadisi Meğazi bahsinde, "özrün Cihad'dan alıkoydu­ğu kimseler" babında, 5/136 da Enes'ten onun lafzıyla rivayet etmiştir.

Ebu Davud- Cihad bahsinde, "özürden dolayı oturmanın ruhsatı" ba­bında 3/25 No: 2508 de Enes'ten Musa b.Enes yoluyla rivayet etmiştir.

İbni Mace- Cihad bahsinde, "özrün Cihad'dan alıkoyduğu kimseler" babında 2/923 No: 2764'de, Humeyd'den Ebu Adiy yoluyla rivayet et­miştir.

[6]  Hadisin tahrici için bir önceki.sayfadaki kaynağa bakın.

[7] Tirmizi bu hadisi; Zühd bahsinde, "Dört grup insan gibi dünya kadar gelenler" babında, 4/562 de Ebu Kebşe'den, onun lafzıyla rivayet etmiştir. Onun Rasulullah'tan (s.a.v.) şöyle duyduğunu rivayet etmiştir:

"Üç şey üzerine yemin ederim, size bir hadis söyleyeyim, onu ezberleyin. Hiçbir kutun malı sadakadan eksilmez. Hangi kul bir hak­sızlığa uğrarda ona karşı sabrederse Allah muhakkak onun izzetini artırır. Her kim bir müşkilenin kapısını açarsa, muhakkak ki Allah da ona fakirlik kapısını açar. Size bir söz söylüyorum, onu ezberle­yin: "Muhakkak ki dünya dört grup insan içindir. Bir kul vardır. Al­lah ona mal vermiştir. O'da malı ve ilminde Allah'tan sakınır, akra­balarını gözetir, Allah'ın onlarda belli bir hakkının olduğunu bilir. İşte bu en güzel konumdur. Başka bir kul vardır. Allah ona ilim vermiştir, fakat mal vermemiştir. O kişi niyetinde doğrudur şöyle der: "Eğer benim matım olsaydı, ben de falan gibi yapardım." Bu onun ni­yetidir. İkisinin ecri eşittir. Başka biri daha vardır. Allah ona mal ver­miş, ilim vermemiştir. O, malında bilinçsizce tasarrufta bulunur. Ma­lında Allah'tan sakınmaz, akrabasını gözetmez ve Allah'ın onda belli bir hakkının olduğunu bilmez. İşte bu en kötü konumdur. Bir başkası da vardır ki Allah ona mat da, ilim de vermemiştir. O'da şöy­le der: "Eğer benim malım olsaydı, ben de falanın yaptığı gibi yapar­dım." Bu onun niyetidir. Günahları da eşittir."

Ebu İsa şöyle diyor: Bu hadis, hasen ve sahihtir.

Ahmed bu hadisi 4/231 de Abdullah b. Muhammed b. Nemir yoluy­la Ubade b. Müslim'den rivayet etmiştir.

Elbani, bu hadisin sahih olduğunu söylemektedir. Sahihul Cam'i 3/61 No: 3021

[8] Kurtubi Tefsiri: 5/342.

[9] . Müslim bu hadisi imaret bahsinde, "Kİm ki, Allah kelimesi üstün ol­sun diye savaşırsa, o Allah yolundadır" babında 3/1512 No: 1904 de rivayet etmiştir.                                                                                                 ,

Buhari- Cihad bahsinde, "Allah kelimesi üstün olsun diye savaşan kimse" babında 3/206 da Selman b. Harb yoluyla Şube'den nakletmiştir. Cihad bahsinde, "Ganimet için savaşanın ecri azalır mı?" babında, 4/51 de Gander yoluyla Şu'be'den aynısını nakletmiştir.

Nesai- Cihad bahsinde, "Allah kelimesi üstün olsun diye savaşan kim­se" babında 6/23 de Halit yoluyla Şu'be'den rivayet etmiştir

[10] Müslim bu hadisi, İmaret bahsinde "Kim Allah kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır" babında 3/1513 No: 1904 de rivayet et­miştir.

Buhari- Tevhid bahsinde, "Allahu Teaîa'nın "Muhakkak ki bizim, kul­larımızdan rasullerimiz için sözümüz geçmiştir" ayetinin, babında 8/189 da Süfyan yoluyla, A'maş'tan rivayet etmiştir.

Tirmİzi- Cihadın faziletleri bahsinde, "Riyakarlık ve dünyalık için sa­vaşan hakkında varid olanlar" babında 4/179 No: 1646 da Hannad yoluy­la, Ebu Muaviye'den nakletmiştir.

İbni Mace- Cihad bahsinde "Savaşta niyet" babında 2/931 No: 2713 de Muhammed b. Abdullah b. Nemir yoluyla Muaviye'den nakletmiştir.

[11] Müslim bu hadisi, imaret bahsinde., "Kim, Allah kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır" babında 3/Î513 No: 1904 de bu lafızla rivayet etmiştir.

Buhari- İlim bahsinde, "Ayaktaki adamın oturan adama soru sorması" ba­bında 1/40 da Osman yoluyla Cerir'den aynısını rivayet etmiştir

[12] Ebu Davud- Cihad bahsinde "Allah kelimesi üstün olsun diye sa­vaşan kimse" babında 3/31 de nakletmiştir.

[13]  Ebu Davud- Cihad bahsinde, "Allah kelimesi üstün olsun diye savaşan kimse" babında 3/32 No: 2519 da nakletmiştir.

Beyhakİ- Siyer bahsinde, "Allah yolunda olabilmek için, üzerinde sa­vaşılan niyet" babında 9/168 de Ahmed b. Hanbel yoluyla Abdurrahman b. Mehdi'den rivayet etmiştir.

Hakim- Cihad bahsinde 2/85 de, İshak b. Mansur yoluyla Abdurrah­man b. Mehdi'den rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadisin se­nedi sahihtir. Buhari ve Müslim bu hadisi tahric etmemişlerdir. Sened-deki Muhammed b. Ebul Vaddah; Ebu Said Muhammed b. Müslim b. Ebul Vaddah El Müddeb'dir güvenilir, emin bir kişidir." Beyhaki de bu görü­şe katılmaktadır.

Takrib'de şöyle diyor: Muhammed b. Müslim b. Ebul Vaddah el müsenna El Kadai Cezeri. Bağdat'a gelmiştir. Ebu Said el Müddeb meş­hur künyesidir. Saduktur, önemsenir, seksen yılından sonra ölmüştür. Tak-rib: 2/208 No: 705.

[14] Bu fazlalık (t) nüshasında geçmektedir. Kitabın aslında yoktur. Ebu Davud ve başkalarının yanındaki rivayetler bu teyid etmektedir.

[15] Ebu Davud bu hadisi, Cihad bahsinde "savaşan ve dünyalık is­teyen kimse" babında 3/30, No: 2516 da bu lafızla nakletmiştir.Münziri Muhtasarda şöyle diyor: İbni Mükerriz buradan daha fazla zik-redilmemiştir. Bilinmemektedir. Muhtasarı Ebu Davud: 3/372 No: 2406.İbni Hibban- Cihad bahsinde, "Cihadda niyet" babında rivayet etmiştir.Mevariduz Zem'an ila zevaidi İbni Hibban: s. 386 No: 1604 de Hib­ban b. Musa yoluyla Abdullah b. Mübarek'ten rivayet edilmiştir.Hakim- Cihad bahsinde 2/85, Ali b. Hüseyn b. Şakik yoluyla Abdul­lah b. Mübarek'ten nakletmiştir. Hakim: "Bu hadisin isnadı sahihtir. Buhari ve Müslim bunu rivayet etmemişlerdir" demektedir. Zehebi de bu görüştedir. Hakim hadisin senedindeki Tbni Mükerriz'in Eyyüp İbni Mü-keriz olduğunu açıklamaktadır.Ahmed- 2/290 da Yezİd yoluyla İbni Ebi Zi'b'den nakletmektedir. İb­ni Mübarek- Cihad kitabında s. 169, No: 227 de musannifin senediyle ri­vayet etmektedir.Elbani Ebu Davud'un rivayetinin ta'likinde şöyle diyor: ahidleri sa­hihtir. Mişkatül Mesabih fil Cihad: 2/1129.Takrib'de şöyle diyor: Eyyüp b, Abdullah b. Mükerriz El amiri, el ku-reşi el hatib. Mestur bip tir. Üçüncü tabakadandır. Ebu Davud'un ondan rivayet'te bulunduğu sabit değildir.Tehzib'de şöyle diyor: Ebu Davud; İbni Ebi Zi'b, Kasım b. Ab-bas'dan, Bekir b. Eşec'den, İbni Mükerriz'den Ebu Hureyre'den şu ha­disi rivayet etmektedir: "Ya Rasulallah! Adam Allah yolunda cihad'la be­raber dünyalık da elde etmek istemektedir..." Hadisi Ahmed müsnedin-de başka bir yolla İbni Ebi Zi'b'den naklederken İbni Mükerriz'i, Yezid b. Mükerriz diye isimlendirmektedir. Buradan da anlaşılıyor ki Ebu Da­vud'un kendisinden rivayet ettiği kişi Eyyüb değildir. Elberra bu hadis hakkında İb'nil Medeni'den şunu nakletmektedir: Bu hadisi İbni Ebi Zi'b'den başkası nakletmemîştir. İbni Mükerriz meçhul biridir." Fakat ba­na göre Eyyüb'ü İbni Hibban sikaMardan saymaktadır. Tehzib: İ/407-408 No: 747, Takrib: 1/90 No: 701. Muğni s. 239 da şöyle diyor: "Mikaez b. Hafs başka bir görüşe göre Mekrez b. Hafs'tın"

[16] Nihaye 2/214 de şöyle diyor: "Elaraz" dünya meta'sıdır.

[17] Nesai bu hadisi Cİhâd bahsinde, "savaşta ecir ve övgüyü isteyen kimse" babında 6/25 Ebu Umame'den rivayet etmiştir.Ebu Davud'un rivayetini sadece yukarıdaki şekliyle bulabildik. Neylül evtar 7/243 te şöyle diyor: "Bu hadisi Ahmed, Nesai rivayet etmiş­lerdir. Ebu Umame'nin hadisi hıfz yönünden güzeldir. Senedi Fetih'tedir.

[18] İbni Mübarek- Cihad bahsinde s. 34 No: 12 de nakletmiştir. Hakim- Cihad bahsinde 2/11 İde Nuaym b. Hammad yoluyla îbni Mu-barek'ten nakletmişür. Burada İbni' Abbas'ı da zikretmektedir, şöyle di­yor: "Bu hadis Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat onlar ri­vayet etmemişlerdir. Zehebi de-bu görüştedir."

[19] Takrib'de şöyle diyor: Fecer b. Fadale b. Nu'man, et-Tenuhi Eş-şami zayıftır. Sekizinci tabakadandır. Yetmiş dokuz yılında vefat etmiştir. Buhari "Duafai sağir'de" Yahya b. Said'den nakille hadisin münker oldu­ğunusöylemektedir. Nesai, Duafa ve Metrukin'de zayıf oSduğunu söylemek­tedir. Cerh'te şöyle diyor: Onu Yahya b. Main'den sordular şöyle dedi: "Ha­disi zayıftır". Ebu Hatim şöyle diyor: "Saduktur. Hadisi yazılır ama delil ol­maz. Yahya b. Said'den rivayet ettiği hadiste münkerük vardır. Diğer ha­dislerde daha iyidir. Sabit'ten yaptığı rivayet sahih değildir.Takrib: s. 2/108 No: 15. Buhari'nin Duafa kitabı: s. 95 No: 30 Ne-sai'nin Duafa kitabı: s. 87 No: 491, Cerh: 7/85 No: 483.

[20] Bütün nüshalarda şöyle geçmektedir. Eşlem b. Vedaa bu hata­dır sahih olanı diğer kitapların söylediği gibidir.

[21] Tarihi Kebirde şöyle diyor: "Abdullah b. Salih bize dedi ki: Muaviye Esed'İn hasta olduğunu bana söyledi." Lisamıl Mizanda şöyle diyor: Esed b. Vedaa Şam'lıdır. Tabiinin küçüklerindendir.İbni Main şöyle diyor: "O Ezherül Harrani ve bir cemaat Aliye söver­lerdi." Nesai diyor ki: O sika'dır. İbni Hibban'da onu sika'lardan saymış­tır. Buhari'nin Tarihül Kebiri: 2/50 No: 1647. Usanul Mizan: 1/382.

[22] Takrib'de 1/442, No: 553 de şöyle diyor: Abdullah b. Kays E! kin­di essukuni etterağimi, Ebu Bahriyye, humusludur. Muhadramlarm meş­hurları nd andır. Sika'dır. Yetmiş yedi yılında öldü.

[23] Bu isnadda künyesi Ebun Nadr oian bir ravi vardır. Yezid b. Ebu Habib'in ondan ve Ömer İbni Ubeydullah'tan rivayet ettiğine göre bu ra­vi Abdullah b. Ömer'e soru sordu.Araştırmalardan sonra, Müslim'in künyeler kitabında, künyesi Ebu Nadr olanın Ömer b. Ubeydullah'ın kölesi olduğunu buldum. İkinci me­sele: Bu adam Ömer b. Ubeydullah b. Abdullah b. Ömer b. Hattab'ın kö­lesi midir? -Bunu bulamadım- yoksa Ömer b. Ubeydullah etteymi'nin kö­lesi midir? İkincisi tercih edilen görüştür.

Takrib'de şöyle diyor: "Salim b. Ebu Ümeyye Ebu Nadr, Ömer b. Ubeydullah'ın kölesidir. Teym kabilesinden Medine'lidir. Sika'dır. Mür­sel hadis nakleder. Beşinci tabakadandır. Yirmi dokuz yılında ölmüştür.

Tehzibul Kemal'de söylenilenler benim söylediğimi teyid etmekte­dir. "Ebu Nadr Salim b. Ebu Ümeyye'den Yezid b. Ebu Habib rivayette bulunmuştur. Fakat o, Ömer b. Ubeydullah'tan rivayet etmemiştir". Onun Ömer'den rivayet etme ihtimali de vardır. Çünkü efendisidir. Fa­kat Tehzibul Kemal'in sahibi onu zikretmemiştir

[24] Bütün nüshalarda şöyle geçiyor: "Ebun Nadr b. Ömer b. Ubey­dullah" bu ravi'yi tercümesini bulamadım, Said b. Mansur'un sünenine baktıktan sonra bunun hata olduğunu anladım. Sünende "Ebun-Nadr Ömer b. Ubeydullah'tan" şeklinde geçmektedir. Benimde kabul ettiğim budur. Cerh'te şöyle diyor: Ömer b. Ubeydullah b. Ma'mer el Kureşi et-teymi. Eban b. Osman'dan rivayette bulunmuştur.

Takrib: 1/279 No: 2, Cerh: 6/120 No: 646, Müslim'in El Küna'sı: S. 187. Tehzibui Kemal: 2/459

[25] Said b. Mansur bu hadisi; Cihad bahsinde "'Cihad'da riyakarlık hakkında varid olanlar" babında 2/3/226, No: 2542 de rivayet etmiştir.

[26] Said b. Mansur Cihad bahsinde, "Cihad'da riya hakkında varid olanlar" babında 2/3/249 No: 2541 de nakletmektedir. Bu hadisin sene­dinde Ferec b. Fadale vardır. Bu adam zayıftır. İsnadı da zayıftır.

[27] Takrib 2/238 No: 1007 de şöyle diyor: "Mürre b. Şürahil ElHe-dani Ebu İsmail El Kufi. Kedisi için "Mürre ettib" denilen adamdır. Abid ve sika'dır. İkinci tabakadandır. Yetmiş altıyıhnda vefat etmiştir. Bir görüşe göre daha sonra vefat etmiştir.

[28]  (t) nüshasında: "Dinarlar İçin" şeklinde geçmektedir.

[29] İbni Mübarek Cihad bahsinde S. 32 No: 9 da nakletmiştir

[30] S. 291 de tercümesi geçmiştir.

[31] Takrib'de şöyle diyor: Ata b. Essaib Ebu Muhammed kendisi­ne Ebus Saib essekafi el kufi'de deniliyordu. Saduktur. Fakat karıştırmış­tır. Beşinci tabakadandır. Otuz altı yılında vefat etmiştir.Tehzib'de şöyle diyor: "Süfyan'ı Sevri, Şu'be, Züheyr, Zaide, Hammad b. Zeyd ve EyyUb onun sahih olduğu görüşündedirler. Onların dışındakiler ise Hammad b. Selmete hariç onun hakkında tavakkuf etmişlerdir.Meşayihin görüşleri bu konuda ihtilaflıdır. İbni Keyyal şöyle diyor: Ahmed b. Hanbel diyor ki: Sika'dır. Salih bir adamdır. Kim ondan, es­kiden hadis işittiyse hadisi,sahihtir. Kim onda yeni hadis işitti ise onun hadisi bir şey değildir.Takrib: 2/22, 191, Tehzib: 7/207, Kevakibün nirat: S. 322.

[32] Takrib'de şöyle diyor: Ebu Ubeyde b. Abdullah b. Mes'ud kün-yesiyle meşhurdur. Meşhur olanı onun künyesinden başka isminin olma­dığıdır. Deniliyor ki onun ismi Amir'di. Kufelidir, sika'dır. Üçüncü ta­bakanın büyüklerindendir. Fakat sahih olanı onun babasından hadis İşit­mediğidir. Seksen yılından sonra ölmüştür.Tehzib'de şöyle diyor: Babasından işitmemiştir ama ondan rivayet­te bulunmuştur. Şu'be Amr b. Mürre'den şunu nakleder: Ebu Ubey-de'ye sordum. Abdullah'tan bir şey hatırlıyor musun? "Hayır" dedi. İb­ni Hibban onu sika'Iar.

[33] Hakim hadisi Cihad bahsinde 2/110 da nakletmiştir. Hakim şöyle diyor: Bu hadisin senedi eğer mürsellikten kurtulmuşsa sahihtir. Ho­calarımız Ebu Ubeyde'nin babasından hadis işitmesinde İhtilaf etmişler­dir. Zehebi'de bu görüştedir.

[34] İbni Mübarek hadisi Cihad kitabında S. 33 No: 10 da nekletmiş-lir. Hakim Müstedrek'te Cihad bahsinde 2/108 de Malik b. Enes b. Had-desan yoluyla Ömer b. Hattab'dan rivayet etmiştir. Hakim diyor ki: Bu hadis Buhari'nin şartıyla sahihtir. Buhari ve Müslim bunu rivayet etme­mişlerdir. Bu konuda Ebu Musa'nın hadisi üzerine ittifak etmişlerdir: "Kim Allah kelimesi üstün olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır."

[35] Nihaye: 3/280 şöyle diyor: "Hadiste geçen "ikal" kelimesi, de­venin kendisiyle bağlandığı şeye denir.

[36] Nesai Cihad bahsinde "Allah yolunda savaşırda savaşında sade­ce deve yularına niyet eden kimse" babında 6/24 de Ubade b. Samit'den rivayet etmiştir.Hakim- Müstedrek'de Cihad bahsinde 2/109 da, Yezid b. Harun yo­luyla Hammad b. Selmete'den rivayet etmiştir. Hakim diyor ki: "Bu ha­dis sahihtir. Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir". Zehebi'de bu görüştedir. İbnİ'Hibban- Cihad bahsinde, "Cihad'da niyet" babında, Me-varidüz Zam'an'da S. 386 No: 1605 de Abdulvahid b. Gayya yoluyla Hammad b. Selmete'den rivayet etmiştir.Ahmed- 5/315 de, Yezid b. Harun, yoluyla Hammad b. Selmete'den rivayet etmiştir.Elbani, Nesai'nin rivayetine yazdığı ta'Iikde şöyle diyor: "Bu sahih bir hadistir". Mişkatul Mesabih fil Cihad: 2/1130.

[37] Takrib'de şöyle diyor: 2/377, No: 401, Ya'la b. Ümeyye Ebu Ubeyde b. Humam etteymi, kureyşin müttefiki. O Ya'la b. Münye'dir. Münye adamın annesinin ismidir. Meşhur bir sahabidir. Kırk küsur yılın­da vefat etmiştir.

[38] Ebü Davud, Cihad bahsinde, "Cihad'a hizmet ücretiyle çıkan kim­se" babında, 3/37, No: 2527 de rivayet etmiştir.Beyhaki- Sünen'inde, "Seyr" bahsinde, "Gazvede hizmeti için adam ' tutan kimse" babında, 9/29 da Halit b- Derik yoluyla Ya'la b. Mün­ye'den rivayet etmiştir.Hakim- Cihad bahsinde, 2/112 de, Ali b. Hüseyin b. Cündi El Maliki yo­luyla Ahmed b. Salih'ten rivayet etmiştir. Hakim diyor ki: Bu hadis Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat hadisi rivayet etmemişlerdir.

[39] Bütün nüshalarda "Eşşibanİ" şeklinde geçmektedir. Fakat bu ha­tadır. Sahih olanı Muğni kitabının isimlerin zaptı konusunda söylediği şe­kildir. İbni Hacer de "es sibani" şeklinde olduğunu söylemektedir.Takrib'de şöyle diyor: 2/355, No: 142: "Yahya b. Ebu Amr Essiba­ni Ebu Zurate E! Himsi. Sika'dır. Altıncı tabakadandır. Sahabelerden yap­tığı rivayetler mürsel'dir. Kırk sekiz veya daha sonra vefat etmiştir.

[40] Anlaşıldığına göre bu ibare Hakim'e aittir. Başka yerde "Buha­rı ve Müslim'in yanında" şeklinde geçmektedir.

[41] Takrib'de şöyle diyor: "Ebul Acfa Essilmi Elbasri. İsminin Herem b. Nesib olduğu söyleniyor. Tersi de söyleniyor. İkinci tabakadan kabul edi­lir birisidir. Buhari'nin söylediğine göre doksandan sonra vefat etmiştir.

Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Ebu Hayseme şöyle diyor: "İbni Main'e Ebul Acfa'yı sordum, isminin Harem olduğunu söyledi. Basralıdır. Sika'dır". İb­ni Hibban'da sika'lardan saymıştır. Buhari hadisinde şüphe olduğunu söyle­miştir. Hakim diyor ki: "Ebu Ahmed'in hadisi sağlam değildir." Darekutni si­ka olduğunu söylemiştir." Tehzib: 12/165, No: 790, Takrıb: 2/450, No: 115

[42] Hakim hadisi Cihad bahsinde 2/109 da rivayet etmiştir. Hakim şöy­le diyor: Bu büyük ve sahih bir hadistir. Buhari ve Müslim'den biri bile riva­yet etmemiştir. Bunun sebebi Selmete b. Alkame'nin İbni Sirin'den şunu nak-letmesidir: "Ebul Acfa'dan hadis naklettim." İnşallah nikah kitabında hadi­sin sıhhatinin delillerini sıralayacağız. Zehebi de bu görüştedir.Hakim şöyle diyor: "Ebu Acfa Essilmi. İsmi Herem b. Hayyan'dır. Si-ka'Iardandır. Ebul Abbas Muhammed b. Yakub'u şöyle derken işittim: "Abbas b. Muhammed eddevriyi şöyle derken işittim: "Yahya b. Maini şöyle derken işittim: "Abdurrahman b. Mehdi, Ebul Acfa'nın adının He­rem olduğunu bize haber verdi". 2/176.İbni Hibban- Nikah bahsinde "Ganimetler" babında, Mevariduz Zem'an'da S. 307, No: 1259 da, Hişam b. Hasan yoluyla Muhammed b. Sirin'den aynısın na! letmiştir.Nesai- Nikah bahsinde "kadınlar arasında adalet" babında, 6/117 de, Eyyüb Avn ve Selmete yoluyla Alkame ve Hişam b. Hasan'dan, on­lar da Muhammed b. Sirin'den rivayet etmişlerdir.İbni Ebi Şeybe kitabında Cihad bahsinde 5/341 de, Ebud-Duha No: 2426.Essil­mi yoluyla Ömer b. Hattab'dan nakletmiştir.

[43] Esedül Ğabe'de şöyle diyor: "Amr İbni Ekyeş Rasulullah'a (s.a.v.) geldi." Ebu Hureyre de ondan nakletmiştir.

[44]  Ebu Davud- Cihad bahsinde "Müslüman olup Allah yolunda öl­dürülen kimse" babında 3/43, No: 2537 de nakletmiştir.Münziri Muhtasar'ında şöyle diyor: "Darekutni, Hammad b. Selme-te'nin yalnız başına rivayet ettiğini söylemektedir. Ahmed Şakir yazdı­ğı ta'likde Darekuni'nin hata yaptığını söylemektedir. Bu hadisi İbni İs-hak manayla rivayet etmiştir. Hadisi Haşin b. Abdurrahman'dan, o da îb-ni Ebu Ahmed'in kölesi Ebu Süfyan'dan, o da Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Sireti İbni Hİşam: S. 579-580 Hafız, hadisi İsabe adlı kitapta nak­letmiştir. 4/287. Hafız İsnadının Hasen olduğunu söylemektedir. Hadi­si, Hakim'e nispet etmektedir. 3/382,

Hakim- Cihad bahsinde 2/113 de Osman b. Said Ed-Darimi yoluyla Musa b. İsmail'den rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadis Müs­lim'in şartıyla sahihtir. Buhari ve Müslim bunu rivayet etmemişlerdir." Zehebi'de bu görüştedir.

[45] Ebu Davud- Cihad bahsinde "savaşta dünyalık isteyen kimse" ba­bında 3/30, No: 2515'de rivayet etmiştir.

Miinziri şöyle diyor: "Nesai'de rivayet etmiştir. Onun senedinde Bakiyye b. Velid vardır. Onun hakkında konuşulmuştur.Nesai- Cihad bahsinde, "Allah yolunda sadaka" babında, 6/49 da, Amr b. Osman yoluyla Bakiyye'den nakletmiştir.Hakim- Cihad bahsinde, 2/85 de Muhammed b. Heysem yoluyla Hayve b. Şüreyh el-Hadremi'den nakletmiştir. Hakim şöyle diyor; "Bu hadis Müslim'in şartıyla sahihtir. Buhari ve Müslim bunu rivayet etmiş­lerdir. Zehebi de bu görüştedir.Ahmed- 5/234 de, Hayve b. Şüreyh el-Hadremİ yoluyla rivayet etmiş­tir. Malik- Muvatta'da, Cihad bahsinde, "Cihad'da terğib" babında, 2/466 da, Yahya b. Said yoluyla Muaz(b. Cebel'den nakletmiştir. Muham­med Fuat Abdulbaki şöyle diyor: "Bu hadîs mevkuftur. Muaz'dan Mer-fu' olarak rivayet edilmiştir."Elbani şöyle diyor:- Ebu Davud ve Nesai'nin rivayetlerine yazdığı ta'likte- isnadı Hasen'dir". Mişkatul Mesabih: 2/1129.    .

[46] Müslim- İmaret bahsinde, "riya, gösteriş için savaşan, ateşi hakkeder" babında, 3/1513 No: 1905 de rivayet etmiştir,Nesai- Cihad bahsinde, "Falan cüretlidir denilmesi için savaşan kim­se" babında 6/23-24 de, Muhammed b. Abdul A'la yoluyla Halit b. Ha-ris'ten Müslim'in lafzının benzeriyle rivayet etmiştir.Hakim- Cihad bahsinde 2/100 de, Osman b. Ömer b. Cüreye yoluy­la Müslim'in lafzıyla rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadis Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat Buhari rivayet etmemiş­tir. Zehebi de bu görüştedir.

[47] Hakim-Cihad bahsinde, 2/111-112 de Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadisin İsnadı sahihtir. Buhari ve Müs­lim bu şekliyle rivayet etmemişlerdir." Zehebi de bu görüştedir.

[48] Bütün nüshalarda "el Medaini" şeklinde geçmektedir. Bu hata­dır. Doğru olanı "Medini" dîr. Takrib'de bu şekilde söylemektedir.Takrib'de şöyle diyor: "Velid b. Ebul Velid Osman. Deniliyor ki Ve-lid'in oğlu, Osman'ın veya İbni Ömer'in kölesidir. Medine'lidİr. Ebu Os­man'ın hadisi Leyy'in'dir. Yani zayıftır. Dördüncü tabakadandır. Teh-zib'ul Kemal'de şöyle diyor: "Ebu Zur'a sika olduğunu söylemektedir. Ebu Davud hayırlı olduğunu söylemekte, İbni Hibban'da sika'lardan saymaktadır. Belkide rivayetlerinin azlığına muhalefet edilmektedir.Tehzib'ul Kemal: 3/1477. Takrib: 2/336, No: 97.

[49] Akabe b. Müslim ettucibi Ebu Muhammed el Basri caminin imamıdır. Sika'dır dördüncü tabakadandır. Yirmi yılına yakın Ölmüştür. Takrib: 2/28. No: 252.

[50] Takrib'de şöyle diyor: 1/253, No: 93: Şufey b. Mati' el İsbahi si-" ka'dır. Üçüncü tabakadandır. Hadisi mür'sel olarak rivayet etmiştir. Ba­zılarının onu sahabeden saymaları hatadır. Hişam'ın hilafetinde vefat et­miştir.

[51] Tertibul Kamus 1/445 de şöyle diyor: Hadiste geçen "cesa" kelimesi "dizleri üstüne oturmak" veya "parmaklarının üzerinde durmak" manalarına gelir.

[52]  (m) nüshasında bu düşürülmüştür.

[53] Tirmizİ- Zühd bahsinde, "riya ve gösteriş hakkında varid olan­lar" babında 4/591, No: 2382 de rivayet etmiştir. Ebu İsa diyor ki: "Bu hadis Hasen ve garibdir."Abdulkadir Arnavuti Camiul Usul kitabının ta'likinde şöyle diyor: "Tirmİzi'nin senedinde Velid b. Ebul Velid el Medeni Ebu Osman var­dır. Hadisi hafiftir. Fakat Müslim'in ve Nesai'nin hadisleri mana yönüy­le ona şahid olmaktadırlar. 4/540. Müslim ve Nesai'nin hadislerini 1017 noiu hadiste zikretmiştir.îbnİ Hibban- Zühd bahsinde "riyakarlık hakkında varid olanlar" ba­bında, MevariduzZam'an'da, S. 618-619-620 de, Hibbanb. Musa yoluy­la Abdullah b. Mübarek'ten rivayet etmiştir.

[54] Bütün nüshalarda bu kelime "Medaini" şeklinde geçmektedir. Ay­rıntısı yukarda geçti.

[55] Takrib'de 4/91, No: 811 de şöyle diyor: A'la b. Ebu Hakim Yah­ya Eşşami, sika'dır. Muaviye'nin kihççısıdır ve dördüncü tabakadandır.

[56] Ebu Ubeyd'in Garib'ul Hadisi: 4/194-195.

[57] İbni Hibban, Cihad. Cihad'ın fazileti bölümü, Mevariduz Zaman:

384, No: 1596 Muaz b. Cebel'den aynı lafızla rivayet etmiştir.Nesai- Cihad, Allah yolunda savaşanların sevabı bölümü: 6/25 Ma­lik b. Yuhamir ve Muaz b. Cebel yoluyla rivayet etmiştir.Tirmizi- Fazaüu'l Cihad, Allah yolunda savaşta çabukluk ve acele­cilik bölümü: 4/181, No: 165, Ebu Hureyre yoluyla rivayet etmiştir. Tir­mizi hadisin hasen olduğunu söylemiştir.Darimi- Cihad, deve üstünde Allah yolunda savaşan kimse bölümü: 2/201 Malik b. Yuhamir ve Muaz b. Cebel yoluyla rivayet etmiştir ki Mu­az b. Cebel'de " O sağan için sütün bol olduğu miktardır" fazlalığı var­dır. Ahmed b. Hanbel: 4/387 Amr b. Abbas yoluyla rivayet etmiştir. İbn Mace; cihad, Allah Teala yolunda savaş bölümü: 2/933, No: 2792 Malik b. Yuhamir ve Muaz b. Cebel yoluyla rivayet etmiştir.

[58] Tirmizİ, Cihad'ın faziletleri, Allah yoiunda (savaşta) çabukluk ve acelenin fazileti bölümü: 4/1810, No: 165 Ebu Hureyre'den hadisin bir parçasını nakletmiştir. Tirmizi hadisin hasen olduğunu söylemiştir. Ah­met b. Hanbel, 2/524 Abdülmelik b. Amr ve Hişam b; Said yoluyla riva­yet etmiştir. Onda hadisin bir parçası vardır.

[59] Müslim İmare, şehitlere Cennet'in sabit oluşu bölümü: 3/1510, No: 1899 Enes'ten hadisin bir parçasını rivayet etmiştir.

[60] İhkamu'I Ahkami'l Şerhi'l Umdeti'l Ahkam, İbni Dakik el-Iyd: 4/248.

[61] Takrib: S. 1/348, No: 33 de şöyle diyor: Şeddad b. Hadi'nin is­mi Usame'dir. Babasının adının Usame oiduğu da söylenmiştir. Sahabi-dir. Hendek ve daha sonrasında hazır bulunmuştur.

[62]  (m) nüshasında: Kısmın: (....) şeklindedir. Geri kalan nüshalar­da sabit değildir. Aynı şekilde İhkamul Ahkam'da da sabit değildir.

Abdurezzak, Musannef, Cihad, Şehidin namazı ve yıkanması bö­lümü: 5/276, Şeddad b. Hadi' yoluyla'rivayet etmiştir.Nesai- Cenaiz; şehidin namazı bölümü: 4/61 Abdullah b. Ceric'dcn nakletmiştir.

[64]  Bu kelime asılda sabit, geri kalan nüshalarda ise sabit değildir.

[65] Ebu Davud, Cihad, Nefsini satan kişi bölümü: 3/42, No: 2536 Abdullah b. Mes'ud'dan aynı lafızla rivayet etmiştir.Ahmed Şakır, Ebu Davud'un Muhtasaf-'mda bu hadis üzerine yaptı­ğı yorumda şöyle diyor: Ahmet b. Hanbel hadisi 3949 numarasıyla uzunca rivayet. Bu hadisi Ahmed ve Ebu Davud Hammad b. Selme'den o da Ata b. Saib'den rivayet etmişlerdir. Hammad, Ata'dan hali değiş­meden önce duymuştur. Hadis sahihtir. 3/382, No: 2425.İbni Hibban, Mevakit, Geceleyin namaza kalkan kimse bölümü, Mevaridu'z-Zaman S. 168, No: 643, Rauh b. Eşlem ve Hammad b. Sel me yoluyla benzerini rivayet etmiştir.Ahmed b. Hanbel: 1/416 Affan ve Ata b. Saib yoluyla benzerini ri­vayet etmiştir.Hakim, Müstedrek, Cihad: 2/112, Osman b. Said ed-Darimi, ve Mu­sa b. İsmail yoluyla rivayet edip şöyle demiştir: Bu hadisin senedi sahih­tir. Ama Buhari ve Müslim almamışlardır. Zehebi de ona uymuştur.Elbani bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir. Tabi Suyuti, Ca-miu's-Sağir'de bu hadisin hasen olduğuna işaret ettikten sonra: 4/26, No: 3876.

[66] İbni Esir: Nihaye: 4/337: Allah yolunda Ötmek temizliktir. Ya­ni kirlerinden temizliktir. Denüir ki: (Kişi) temizlemek işin kaba su ko­yup hareket ettirdiğinde kabını temizledi yani çalkaladı denilir. (Yazar burada kelimeyi) tesniye kalıbında getirmiştir. Oysa "kati11 müzekker (er-kek)dir. Çünkü o, (dişi) (bu kelimeyle) şehadet manasını kastediyor. Ya da "hasleten mumasmasaten" şeklinde irade etti. Böylelik sıfatı, mevsu-fun yerine ikame etti.

[67] İbn Mübarek Cihad, S. 30, No: 7 Utbe b. Abdusselma'dan aynı lafızla rivayet etmiştir.Ahmed b. Hanbel: 4/185 Ebu İshak el-Fazari ve Safvan b. Ömer yo­luyla hadisin benzerini rivayet etmiştir. El-Benna, Fethu'r Rabbani 14/32 de hadisin senedinin iyi (ceyyid) olduğunu söylemiştir.Beyhaki, Sünen, Siyer bölümü, Allah yolunda şehid olmanın fazile­ti konusu: 9/164.İbn Hibban: Cihad, Şehadet bölümü: Mevaridu'z-Zaman: S. 388, No: 1214. Abdullah b. Mübarek yoluyla rivayet etmiştir.Mecmau'z Zevaid: Cihad; Şehadet ve fazileti bölümü: S. 291, Utbe b. Abdusselma yoluyla rivayet etmiştir. El-Haysemi şöyle demiştir: "Ah­med ve Taberani rivayet etmişlerdir. Ancak Taberani şöyle demiştir: "Cennetin istediğin kapısından gir. Onun 70 kapısı vardır. Biri birinden üstündür."Ahmed b. Hanbel'in (hadisininsenedindeki) adamları sağlamdır, (Sahihtir). Ancak Müsenna el-Emluki hariç... O ise sika (güvenilir)dir. Takrib'de şöyle diyor: 1/375, No: 33: Ebu'l Müsenna et-Hımsi'yi el-İc-li güvenilir saymıştır ki o, dördüncü tabakadandır.

[68] Hadisin Tahrici 1023 de geçmiştir.(72) Hadisin Tahriri 1023 de geçmişti

[69] İbn Mübarek, Cihad S. 68, No: 77, Ebu Bekr b. Hafs'dan riva­yet etmiştir.

[70] İbni İshak, Siyre, 3/19

[71] Takrib'de şöyle diyor: 2/276, No: 1486: Musab. Ukbe b. Ebu Ay­yaş ei-Esedi: Bu kimse Al-i Zebir'in kölesidir (azatlı). Sika'dır. Fakih-tir - savaşların imamıdır. Beşinci tabakadandır. İbni Main'in onu yumu­şak (zayıf) görmesi sahih olmaz. 141 senesinde ölmüştür. Bundan önce öldüğü de söylenir.

[72] Uyunu'l Eser: 1/257.

[73] Cuaîul Habeşi, el-tsabe'de şöyle diyor: İbn Şahin zayıf bir isnad-la Ameş b. Mücahit ve îbn Ömer yoluyla, İbn Ömer'in şöyle dediğini ri­vayet eder: "... Adam geldi..." deyip hadise devam eder. Ebu Musa ise biz­deki hadisi zikrettikten sonra şöyle demiştir: Mezhepsizdir. Onun bu -ya­ni tbn Süraka- veya başkası olup olmadığını bilmiyorum.İbn Esir ise onun başkası olduğunu söylemiştir. Ben derim ki Suffar İse 'insab' kitabında aynısını söylerniştir. Habeşi de "Onun başkası oldu­ğu açıktır" demiştir. Allah bilir. El-İsabe: 1/237, No: 1156, Üsüdü'l Ga-be; L/339, No: 749.

[74] Hakim Cihad 2/93 Enes'ten rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Bu ha­dis, Müslim'in şartı üzere sahihtir ama ikisi de (Buhari-Müslim) almamışlar­dır. Zehebi de ona uymuştur (Hakim'e). İbn Esir, Üsüdü'l öabe, 1/339, No: 749 Cehal Tercümesinde rivayet etmiş ancak hadisin sonunda Cemal.

[75]  (m) nüshasında kelime ta'hdır. Yani "evreleteyni" şeklindedir.

[76]  (m) nüshasında kelime "rütbe" şeklindedir.

[77] Takrib'de şöyle diyor: Cüreybir, Cabir'in ismi Tasgiri (küçüm-seme)dir. Onun isminin Cabir olduğu da söylenir. Cüreybir İse onun la­kabıdır. İbn Said el-Ezdi'nin oğludur. Ebu'l Kasım el-Belhi ise künye-sidir. Bağdat'ta ikamet etmiştir. Tefsir rivayet etmiştir. Gerçekten zayıf­tır. Beşinci tabakadandır. Kırkından sonra ölmüştür.Buharı Duafa-i Sağir'de şöyle demiştir: Cüreybir b. Said el-Belhi, Dahhak'tan rivayet etmiştir. Ali ise Yahya'nın şöyle söylediğini nakle­der: Cüreybir'İn pek çok hadisini tanıyordum. Sonra bu hadisleri çıkar­dı ve zayıf gördü.

Nesai zayıf ve Metruk raviler hakkında şöyle diyor: Cüreybir b. Sa-id el-Haraşani Metrukul hadis (yani hadisi terkedilen)tir. Cerh (tenkit-ya^ ralama) hususunda ise Ahmet b. Hanbel'in şöyle dediğini nakleder: Cü­reybir, Dahhak'tan yaptığı rivayetler bu durumuyla kolaycı, Rasulullah'tan (s.a.v.) yaptığı rivayetler ise münker'dir. İbn Main de şöyle der: Cürey­bir başka bir şey değil zayıftır. Ubeyde ed-Dabbi, Muhammed b. Salim ve Cabir el-Cufi'ye yaklaşamaz bile. Ebu Hatem ve Ebu Zur'a ise Cürey-bir'in, Horasan'lı olduğunu ve güçlü olmadığını söylemişlerdir. Et-Tak-rib: 1/136, No: 131; Buhari, Duafa: S. 27, No: 58; Nesai, Duafa Ve'lMet-rukin S. 28, No: 104, El-Cerh: 2/540.

[78] Bu kimse İbn Müzahim'dir. S. 97 de geçmişti.

[79] Haysemi, Mecmu, Cih'ad, yüzünü (düşmana) dönerek Allah yo­lunda savaşanlar bölümü: 5/6 da rivayet edip fazladan aşağıdaki ibareyi eklemiştir:"Süleyman b. Davud'dan önceki peygamberler, içlerinde hüküm­darlar bulunduğu için kırk derecedirler."Haysemi ise şöyle demiştir: "Taberani, Cüreybir'in rivayetinden ri­vayet etmiştir. O da Dahhak'tan rivayet etmiştir ki ikisi de zayıftırlar."

[80] Takrib 2/463, No: 5: Ebu Katade el-Ensari el-Haris'ten Amr ya da Numan b. Rib'i b. Buldeme es-Selemi el-Medeni olduğu da söylenir. Uhud'da ya da daha sonra şehid olmuştur. Otuz sekiz senesinde Öldüğü de söylenir. Ama birincisi daha doğru ve daha meşhurdur.

[81]  Müslim İmare, kim Allah yolunda savaşırsa borcu hariç tüm gü­nahları affolunur bölümü: 3/1501 Ebu Katade'den rivayet etmiştir.Malik, Muvatta, Cihad, Allah yolundaki şehitler bölümü: 2/461, No: 31 Yahya b. Said yoluyla benzerini rivayet etmiştir.Nesai, Cihad Üzerinde borç olduğu halde Allah yolunda savaşanlar bölümü: 6/34, Kuteybe b. Said yoluyla benzerini rivayet etmiştir.Ahmed b. Hanbel: 2/308. Ebu Hureyre yoluyla benzerini: 3/297 ve el-Leys, Said b. Ebu Said yoluyla da benzerini rivayet etmiştir.Darİmi, Cihad, Allah yolunda sabrederek ve sevabını Allah'tan uma­rak savaşan kimse: 2/208, İbn Ebi Zi'b ve el-Makberi yoluyla rivayet et­miştir.

[82] Nesai, İstiaze, Düşkünlük ve acizlikten Allah'a sığınma bölümü: 8/282, Ebu'î Yusr'da aynı lafızla hadisin bir parçasını rivayet etmiştir.Hakim, Dua: 1/531, Abdullah b. Said b. Ebu Hind, dedesi Ebu Hind ve Eyyub'un azadlı kölesi Sufi yoluyla hadisin bir parçasını aynen riva­yet etmiştir. Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu ama ikisinin (Bu-harİ Müslim)de almadıklarım söylemiştir. Zehebi de ona uyarak Ebu Davud ve Nesai'nin çeşitli yollarla rivayet ettiklerini ve Leys'in de de­desinden rivayet ettiğini söylemiştir. ;Ebu Davud: Salat; İstiaze bölümü: 2/194, No: 1552; Mekkil: İbra­him ve Abdullah b. Said yoluyla hadisin benzerini rivayet etmiştir.

[83] Sahihu Müslim Nevevi Şerhi, îmare bölümü; şehitlerin beyanı konusu:13/23.

[84] Bezzar, Keşfu'l Estar an Zevaid'i Bezzar, Cihad bölümü, şeha-det ve fazileti konusu: 2/283, No: 1715; Bezzar: "Onun Enes'ten bu yoldan başka bir yolla rivayette bulunduğunu bilmiyoruz" demiştir. Çünkü Muhammed b. Muaviye mutavaatı olmayan hadisler rivayet etmiş­tir. Muhtemelen bu hadisler ona başka yoldan gelmiştir. Çünkü Müslim b. Halid hafız değildir.Beyhaki: Şuabu'l iman (el yazması), ayrıca el-Memune li'tturasi'd Dımeşk yaymevince de basılmıştır. Ümmü'l Kura yayınevinin el yazma­larına bakılabilir. No: 2133, 1/2/49. -El-İsfahani, et-Terğib ve't Terhib (el yazmasıdır.) Ayrıca Ameri ka'daki Boston Üniversitesi tarafından ba­sılmıştır. No: 216, Yine ayrıca Merkezu'lBahsi'l Alemiyyi'l Mekke ya­ymevince de basılmıştır. No: 815, S. 84.- El-Münziri, et-Terğib ve't Terhib, Cihad'da şehitleri teşvik etmek ve şe­hitlerin fazileti bölümü: 2/317, Münziri burada şöyle demiştir: Bu hadisi Bez­zar, Beyhaki, İsfehani rivayet etmişlerdir. Bu, garip bir hadistir.-  Mecmau'z Zevaid, Cihad bölümü, Şehadet ve fazileti konusu: 5/291-292 Haysemi burada şöyle diyor: (Hadisi) Bezzar rivayet etmiş­tir.Ama şeyhi Muhammed b. Muaviye onu zayıf görmüştür. Her ne ka­dar bu (kimse) Nişaburi olsa da metruktür. Aynı şekilde hadiste (sene­dinde) Müslim b. Halid ez-Zenci vardır ki bu da zayıftır. Güvenilir sa­yıldığı da olmuştur.

[85]  (m) nüshasında da "tehbetu" şeklindedir. Yani kelime ta'lıdır.

[86] Gazzali, İhya-u Ulumıddin, Nİyyet: İhlas ve Sidk bölümü, İhla-sı.. fazileti, hakikati ve dermelerinin izahı ve sevabın hükmünün beya­nı ve gerçekleşmesi konusu: 14/2733, Danı'ş-Şa'b baskısı.

[87] Kurtubi Tefsiri, 4/2812, Enfal suresinin tefsiri.

[88] Uyunu'l Eser: 1/241.

[89] İbn Hişam'm Siyreti, büyük Bedir savaşı: 2/18

[90] Et-Takrib: l/367,No: 102: Safvan b. Ümeyye b. Halef b. Vehbb. Kudame b. Cemhil-Kurşi el-Mekki şahabıdır. Müellefe-i Kulub'dan'dır. Osman'ın (r.a.) Öldürülmesi günlerinde ölmüştür. Muaviye'nİn hilafeti­nin başlarında 41 veya 42 de Öldüğü de söylenir.

[91]  (m) ve (a) da Hureytib (yani ism-i Tasgir) şeklindedir. Doğru­su ise "a" nüshasındakidir.

[92] Usudu'I Gabe: 1/433, No: 1013: Hatib b. Abdül İzzi b. Ebu Kays b. Abdud b. Nasr b. Malik b. Hasel b. Amir b. Lüey. Bunun Abdul­lah b. el-Ele, o babasından o da Bişr b. Teym ve daha başkalarından zik­retmiştir. (Sözkonusu bu kimsenin) müellefe-i Kulub'dan, Beni Amir b. Lüey kabilesine mensup Hatib b. Abdul İzzi olduğunu söylemişlerdir.

[93] El-Takrib: 1/414,No: 294: Abdullahb. EbuRabia, Amrb. Mu-ğire b. Abdullah b. Ömer b. Mahzum, Ebu Abdurrahman el-Mekki: Sa-habidir. Osman'ın (r.a.) şehadeti sırasında Ölmüştür. Bu kişi Ömer b. Ab­dullah b. Ebu Rabia es-Şair'in babasıdır.

[94] Et-Takrib: 2/107, No: 8, Furat b. Hayyan b. Atit b. Abdül İzzi el-Cali Halif b. Sehm: Sahabidir. Kufe'ye gelmiş ve orada öldürülmüştür.

[95] Tabakatu İbn Sa'd, Zeyd b. Harise'nin hayatı bölümü: 2/36 da aynı lafızla vermiştir. Vakidi ise Meğa'zi'sinin Kirade seriyyesinin duru­mu bölümünde aynı manaya gelecek cümlelerle vermiştir. 1/197-198.

[96] Bu kelime "e" de yoktur, (m) de İse vardır.

[97] Bunun tahrici 1005 nolu hadiste geçti.

[98] Et-Takrib: 1/411, No: 468: Abdullah b. Havale el-Ezdi sahabi­dir. Şam'a gelmiş ve orada 58 senesinde ölmüştür. 72 yıl yaşamıştır. 80 olduğu da söylenmiştir.

[99] Ebu Davud, Cihad, 'Savaşıp ecir ve ganimet kazanan kimse' bö­lümü: 3141, No: 2535: Aynı lafızla hadisin bir cüzünü rivayet etmiştir.

Beyhaki, Sünen, Siyer bölümü, Allah yolunda olması uğruna savaşa­nın niyyetinin açıklanması konusu: 9/169, Ebu Salih ve Muaviye b. Sa­lih yoluyla hadisin bir cüzünü rivayet etmiştir. Ebu Davud ve Münziri bu hadis hakkıda sükût etmişlerdir. İnşallah doğrudur.

[100] Mizanu'I İtidal, 4/205, No: 8864 de şöyle diyor: Şebab el-Us-furi v.b. den rivayette bulunan Musa b. Zekeriyya et-Tüsteri hakkında Da-rekutni (bir miktar) konuşmuştur. Hakim, Darakutnİ'nin onu Metruk saydığını hikaye etmiştir.

[101] Mecmau'z Zevaid: Cihad bölümü: 'Savaşın; ganimet alın, se­fere çıkın; sıhhat bulun." Konusu: 5/324.. (Yazar burada Haysemi'nin şöy­le dediğini rivayet eder: Taberani Evsafta hocası Musa b. Zekeriy­ya'dan (hadisi) rivayet etmiştir. EğerRavi, Şebab'dan rivayet etmişse, Da-rekutni onun hakkında konuşmuştur. Eğer başkasından rivayet etmişse onu tanımıyorum. Geri kalanlar ise sika'dır. Münziri, Terğib, 2/83 de şöyle diyor: Darekutni, Evsat'ta rivayet ermiştir ve ravileri de sika'dırlar.Elbani, es-Silsİletu'z-Zaife: 1/278'de onun zayıf olduğunu söylüyor.

[102] Müslim, Av ve Boğazîananalar Bölümü, Deniz Ölülerinin Mü-bahhğı konusu: 3/1536, No: 1935-18 Bu hadisin bir cüzüdür.

[103] Müslim, Av ve Boğazlananlar Bölümü, Deniz Ölülerinin Mü-bahlığı Konusu: 3/1536, No: 1935-20.

[104] Hakim, Müstedrek, Cihad Bölümü: 2/93: Hadisin senedinin sa­hih olduğunu ama ikisinin (Buhari-Müslim)de almadıklarını söylemiş, Zehebi de ona uymuştur.                                  

[105] S. 111 de tercümesi geçti.

[106] İbni Ebi Şeybe, Musannef, Cihad Bölümü: 5/349: Zeyd b. Eş­lem 'den rivayet etmiştir.

[107] İbn Ebi Şeybe, Musannef, Cihad Bölümü: 5/335.

[108]  (m) de "Kalu" (yani cemi) şeklindedir.

[109] Cevheri, Sihah, 2/595 de bu kelime (yani 'bekr') genç deve ola­rak anlam 1 andırıl mıştır.

[110] Beyhaki, İmanın Şube'Ieri Bölümü: 1/2/106-107, No: 2133, Bu eser el yazmasıdır. Ayrıca Daru'l Me'mune li't-Turas yayınevinde de fo­tokopisi vardır. Mekke'deki Ümmü'l Kura yayınevince de basılmıştır. Et-Terğib ve't Terhib, Cihad Bölümü:2f324, No: 307. Münziri burada Bey-haki'nin hadisi hasen bir senetle rivayet ettiğini söyler.

[111] Müslim İmare Bölümü, savaşıp ganimet kazanan ve kazanma­yan kimsenin sevabının açıklanması konusu: 3/1515, No: 1907-354 îbn Ömer'den aynı lafızla rivayet etmiştir.

[112] Müslim, İmare Bölümü, savaşıp ganimet kazanan ve kazanma­yan kimsenin sevabının miktarı (hususunun) açıklanması konusu: 3/1514-1515, No: 1907-153 İbn Ömer'den aynı lafızla rivayet etmiştir.Nesai: Cihad Bölümü, Eliboş dönülen seriye'nin sevabı konusu: 6/8 Muhammed b. Abdullah b. Yezid ve babası yoluyla rivayet etmiştir. Bu sonuncuda ikinci bir rivayet var.EbuDavud: Cihad Bölümü; boş dönülen seriyye konusu: 3/18 Abdul­lah b. Ömer b. Meysere ve Abdullah b. Yezid yoluyla rivayet etmiştir ki bu sonuncuda ikinci bir rivayet vardır.İbn Mace, Cihad, savaşta niyyet konusu: 2/931, Ho: 2785 Abdurrah-man b. İbrahim ve Abdullah b. Yezid yoluyla benzerini ikinci bir rivayet­le rivayet etmiştir.Ahmed b. Hanbel: 2/169 Ebu Abdurrahman'dan Musannef tarikiyle birinci rivayeti rivayet etmiştir.

[113] Bunun tercümesi S. 463 de geçti.

[114] Muallaka-i Seba'mn şerhi, ez-Zevavi, Antere b. Şeddad el-Ab-basi'nin altıncı muallakası, S. 152.

[115] Tahrici geçti.

[116] Tahrici geçti.

[117] Tahrici geçti.

[118] İhya-u Ulumid Din, Niyyet; ihias; sıdk; sevap amelin hükmün ve onunla sevabın gerçekleşmesi konusu: 14/2721.

[119] îbn Mace, Fiten Bölümü, Fitne'den'Selamete Dönen Kimse Ko­nusu: 2/1320, H: 3989, Muazb. Cebel'den aynı lafızla hadisin bir kısmı­nı rivayet etmiştir. Araştırmacı Muhammed Fuad Abdülbaki, ez-Zevaid'dc şöyle diyor: Onun senedinde Abdullah b. Lehia vardır ki bu kişi zayıftır.Hakim, Rikak Bölümü 4/328 Abbas b. Ayyaş ve İsa b. Abdurrahman yoluyla hadisin bir cüzünü rivayet ederek şöyle demiştir: Bu hadisin senedi sahihtir. Ama ikisi de (Buhari-Müslim) almamışlardır. Zehebi'de onlara uymuştur.

[120] Tahrici geçti.

[121] Tahriri geçti.

[122]İbnİ Mace: Zühd Bölümü, Riya ve Gösteriş Konusu: 2/1045, No: 4202 Ebu Hureyre'den aynı lafızla rivayet etmiştir. Ez-Zevaid'de şöyle diyor: Senedi sahihtir. Ravileri sika'dır.Müslim: Zühd ve Rekaik Bölümü, Amelinde Allah'tan başkasını şirk koşan kimse konusu: 4/2289, Ho: 2985 Ruh b. Kasım ve Ala b. Ab-durrahman yoluyla benzerini rivayet etmiştir. İbn Hazime'nin yanında bu­nu bulamadım. Çünkü o tam değildir.

[123] "Allahu Teala ortakların, ortaklıktan en münezzeh olanıdır" ha­disini rivayet etmiştir. Onun hakkında bir kıssa vardır. Süheyl b. Amr'dan, ondan da Ziyad b. Mina rivayet etmiştir. İbni Bera İbni Medeni'den ri­vayetle şöyle diyor: "Ziyad b. Mina', Ebu Said b. Ebi Fadale'den, o da Rasulullah'tân (s.a.v.):"Allahu Teala ortakların, ortaklıktan en münezzeh olanıdır"hadisini rivayet edendir. Salihin isnadında değişiklik vardır. Bazı isnad-ları değişiklik, münker hale getirir. Ziyad b. Mina' meçhul biridir. Ben onu tanımıyorum." Fakat İbni Sa'd onu hendek ehlinin takasından say­mıştır. Tehzib: 12/105-106 H: 487. Takrib: 2/426, Ho: 10.

[124] İbni Mace: Zühd Bölümü, Riya ve Gösteriş Konusu: 2/1406, No: 4203, Ebu Said b. Ebu Fudale'den aynı lafızla rivayet etmiştir.Tirmizi: Tefsir: Kehf süresindeki "Allah kıyamet günü insanları topladığı zaman" ayetim izahı konusu: 5/314, H: 3154: Muhammed b. Bi-şar ve Muhammed b. Bekir yoluyla benzerini rivayet ederek şöyle demiş­tir: Bu Muhammed b. Bekir'in hadisi hariç tanımadığımız garip ve ha-sen bir hadistir.İbn Hibban, sahih, Zühd Bölümü, Riya konusu Mevaridu'z-Zaman, S. 618, No: 2499 Yahya b. Main ve Muhammed b. Bekir el-Bursani yo­luyla rivayet etmiştir. Ahmed 3/466 da Ahmed b. Muhammed Bekr El-Bursani yoluyla rivayet etmiştir.

[125]  (m) nüshasında maksad yerine "kasd" geçmektedir.

[126] Cu'Pu Cürcani şöyle tanımlıyor: "İşçiye, yaptığı işten dolayı verilen ücrettir." İbni Rüşd ise Bidayetül müctehid'de "Cu'l: Meydana ge­leceği zannedilen birmenfaata karşılık ödenen ücrettir." Ta'rifat: S.41 Bi-dayetul Müctehid: 2/267.

[127] Bunun tahricİ yukarıda geçti.

[128] Ebu Davud Cihad bölümünde, "Cu'l'un alınmasındaki cevaz" konusunda 3/37, Ho: 2526 da zikretmiştir. Ebu Davud onun hakkında su­kut etmiştir. Münziri'de ona uymuştur. O salih bir adamdır.

[129] Mema'ın sahibi Cihad bölümünde, "Başkasının malı iie Cihad edenler" konusunda rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Bu hadisi Ta-berani'de rivayet etmiştir, onun isnadında tanımadığım kimseler var­dır." 5/323.                      

[130] Biyografisi S. 184 de geçti.

[131] Takrib 2/263, H: 1261 de şöyle diyor: "Ma'dan b. Cedir Ebul Cemahir el-Hımsi hadisi kabul edilir. Yedinci tabakadandır."

[132] Takrib 1/475, H: 894 de şöyle diyor: "Abdurrahman b. Cubeyr b. Nufeyr el-Hadrami, el-Hımsi, sika'dır. Dördüncü tabakadandır. On-sekiz yılında ölmüştür.

[133] Said b. Mansur sünen'inde: Cihad bölümünde, "Ücretle sava­şan adam hakkındaki rivayetler" konusunda, 2/3/150, H: 2361 de riva­yet etmiştir. Muhakkik şöyle diyor: "Buharİ bu hadise tarihinde işaret et­miştir."

Beyhaki, Sünen'inde; siyer bölümünde, "savaşta ücret almanın mek­ruh oluşu ve sultandan ücret alarak savaşa gitmenin ruhsatı" konusunda, 9/27 de Musannifin yolu ile rivayet etmiştir. Ebu Davud'da Said b. Mansur'dan Mürsel olarak rivayet etmiştir. Ebu Davud'un "Kitabul Me-rasil" S. 36

[134] Biyografisi S. 401 de geçti.

[135] Gazzalinin ihyai Ulumiddin: 10/1883. Danış Şa'b baskısı.

[136]  (m) Nüshasında "Çünkü o bu işleri yaparken ihlash olarak yapmıştır" şeklinde geçmektedir.

[137] (e) Nüshasında "Bu niyetle beraber" şeklinde geçmektedir. Fakat bu yanlıştır, (m) ve (a) nüshalarında ise "ondan" şeklinde geçmektedir.

[138] İhyai Ulumiddin: 10/1884. Muhasibi'nin sözünü nakletmiştir.

[139] îhyai Ulumiddin: 10/1885.   ;

[140] Bütün nüshalarda "birinci niyeti" geçmektedir. Fakat bu hatadır.

[141] Bu fazlalık İbni Dakil Elid'in şerhül umdesinden nakledilmiş­tir. Bu bütün nüshalarda yoktur. 4/247.

[142] Şerhül Umde: 4/247.

[143] Gazzali'nin ihyai Ulumiddin tehzibi: Gizli riyanın açıklaması:2/117.

[144] Müslim, Oruç bölümünde: "Her aydan üçgün oruç tutmanın müs-tehab oluşu" konusunda, 2/818, No: 1162 de Ebu Katade'den rivayet etmiş­tir. Tirmizi, Oruç bölümünde, "Sürekli oruç tutma" konusunda, 3/138, No: 767 de Ebu Katade'den rivayet etmiş ve "bu hadis hasen'dir" demiştir.Ebu Davud, Oruç bölümünde, "sürekli oruç tutma" konusunda, 3/807, No: 2425 de, Ebu Katade'den rivayet etmiştir.Nesai, oruç bölümünde, "sürekli oruç tutmanın yasaklanması" konu­sunda, 4/206 da, Abdullah b. Şuheyr'den rivayet etmiştir.Beyhaki, Şuab'da rivayet etmiştir. "El yazması, Darul memun littu-ras'da basılmıştır. Ümmül kura üniversitesi kütüphanesi, 2/3/394, No: 2135 e bakılabilir. Beyhaki şöyle diyor: "Bu, onun meçhul şeyhlerinden rivayet ettiği fert hadislerindendir."Terğib ve Terhİbin sahibi, Riya bölümünde, 1/72, No: 29'da rivayet etmiştir. Münziri şöyle diyor: "Beyhaki bunu rivayet etmiştir." Hafız Ab-dülazim şöyle diyor: "Hadisin mevkuf olduğunu zannediyorum."

[145] Mecmaü'z-Zevaid'in sahibi, Zühd bölümünde, "Riya ve gizli­liği" konusunda 10/223 de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir. Onun rivayeti şöyledir: "Ümmetimdeki şirk, ka­rıncanın kaya üzerindeki yürüyüşünden daha gizlidir." Seneddeki Ab-dul A'lab. A'yun zayıftır.Takrib 1/464, No: 779 da şöyle diyor: "Abdul A'la b. A'yun el Ku­fi. Şeyban oğullarının azadlı kölesidir. Zayıftır. Yedinci tabakadandır.Terğibin sahibi, korkutma bölümünde, "riyadan bir şey saklayan" konu­sunda rivayet emiştir. Münziri şöyle diyor: "Ahmed ve Taberani rivayet et­mişlerdir. Seneddeki raviler, Ebu Aliye kadar olanlar sika'dırlar. Ebu Ali'yi

İbni Hibban sika saymıştır, onu Cerh eden kimseyi görmedim. Ebu Ya'Ia ben­zer bir hadisi Huzeyfe'den, 1/76 da, No: 33 de rivayet etmiştir.Metalibu'l-AIiye'nin sahibi, Zühd ve incelik bölümünde, "riyadan sa­kınma" konusunda rivayet etmiştir. Muhakkik şöyle diyor: "Busayri şöyle diyor: "Hadisi İshak zayıf bir senedie rivayet etmiştir. 3/183.Heysemi rivayet ederek şöyle diyor: "Ahmed, Taberani Kebir ve Evsat'da rivayet etmişlerdir. Ahmed'in raviferi Ebu Ali hariç hepsi si-ka'dır. Ebu Ali'yi, İbni Hibban sika saymıştır." 10/224.

[146] Heysemi Mecma'da Zühd bölümünde, "Riya hakkındaki riva­yetler" konusunda Amr b. Mürre'den, o da Ebu Yezid künyeli birisinden rivayet etmiştir. Ebu Yezid şöyle diyor: "Abdullah b. Amr ile Abdullah b. Ömer'in yanında oturuyordum. Abdullah b. Ömer "Şeytan insanın, ruh ve kan damarlarında dolaşır" dedi. Abdullah b. Amr ağladı ve şöyle de­di: "Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işittim: "Kim amelini işittirîrse ...." hadisi söyledi." Taberani Kebir'de ve Evsat'da rivayet etmiştir.Ahmed, İbni Ömer'in sözlerini özetle rivayet etmiştir şöyle diyor: "Abdullah b. Ömer'in gözleri şişti." Taberani, seddeki adamın Hayseme b. Abdurrahman olduğunu söylemiştir. Buna göre Ahmed'in ravileri ve Taberani'nin bir senedinin ravileri sika'dırlar. 10/222.

[147] Buhari incelik bölümünde, "Riya ve işittirme" konusunda, 7/189 da rivayet etmiştir.Müslim, Zühd ve incelik bölümünde, "Ameline Allah'tan başkasını ortak eden kimse" konusunda, bir nüshada "Riyanın haramlığı" konusun­da, 4/2289, No: 2987 de yeki' yoluyla Süfyan'dan rivayet etmiştir.

[148] Takrib 2/204, No: 666 da şöyle diyor: "Muhammed b. Müsen-nab. Ubeydelanza Ebu Musa el Basri. Zamanında bilinirdi. İsmi ve kün­yesi ile meşhurdur. Sika'dır. Onuncu tabakadandır.

[149] Cerh'de şöyle diyor; "Abdullah b. Sinan el Herevi. Basra'ya gel­di. Yakub el Eş'ari ve İbni Mübarek'den rivayetle bulundu. Ali b. Mede­ni, Muhammed b. Müsenna ondan rivayette bulunmuşlardır. Babamı böyle derken işittim."Mizan'da şöyle diyor: "Ebu Davud ve başkaları onu güvenilir saymış­lardır. İki yüz onüç yılında vefat etmiştir."Buhari Tarihin'de şöyle diyor: "Abdullah b. Sinan. Basra'ya geldi. İb­ni Mübarek'i dinledi. Ondan bilinen meşhur hadisler dinlenmiştir."Cerh: 5/68, No: 325. Mizan: 2/427, No: 4371. Tarihi Buhari: 5/112.

[150] Takrib, 2/263, No: 1260 da şöyle diyor: "Mu'temir b. Süleyman et-Teymi. Ebu Muhammed el-Basri. Tufeyl diye lakablanmıştır. Si­ka'dır. Dokuzunca tabakanın büyüklerindendir. Seksen yaşım geçmişken seksen yedi yılında vefat etmiştir.

[151] Mucemu'l-Buldan'da şöyle diyor: "Tarasus Rumca bir kelime­dir. Tarsus denilmesi caiz değildir. Şam smmnda, Antakya, Haleb ve Rum beldeleri arasında bir şehirdir."Muncid'de şöyle diyor: "Türkiye'de bir şehirdir. -Kilikya- Eskiden başkent idi. Me'mun, Miladi 788 yılında fethetmiştir.Mu'cemul Buldan: 4/28. Ferdinand Tutel'in "elmuncîd fil edebi vel ulum." s. 319.

[152] Kamusu'l-Muhit'de şöyle diyor: 3/291: "İle" Acem kafirlerin­den olan adamdır.

[153] Nihaye 4/180 de şöylediyor: "Ka'a raculun an şey'in. Ondan kor­kup kaçtığı zaman söylenir."

[154] İbni Asakir Cihad bölümünde rivayet etmiştir. Fakat ben bulama­dım.

[155] Takrib, 2/248, No: 1123 de şöyle diyor: "Mesleme b. Abdülme-lik b. Mervan b. Hakem el Emevi. El Emir. Hadisi kabul edilir. Altıncı ta-bakandandır. Yirmi yılında veya daha sonra Ölmüştür.

[156]  Kamusul Muhit 4/420 de şöyle diyor: "enneke bu, deliktir."

[157] İbni Asakir Cihad kitabında rivayet etmiştir. Fakat ben bulama­dım.

[158] İbni Kuteybe, Garibul hadisinde 1/171 de şöyle diyor: "Kunu-tun aslı, namaz kılmak için ayağa kalkmaktır. Rasulullah'a (s.a.v.) en fa­ziletli namaz sorulunca "Uzun kunuttur" demiştir.

[159] İbni Hibban, sahihi Mevaridu'z-Zaman'da, Cihadın faziletibölümünde, S. 381. No: 1584 de Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Bu-hari, Cihad bölümünde, "Mü'min insanların en faziletlisi Allah yolunda canı ve malıyla Cihad edendir" konusunda, 3/201 de, Said b. Müseyyeb yoluyla Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Müslim, İmaret bölümünde, "Allah yolunda şehadet'in fazileti" konusunda, 3/1498 No: 1878 de, Ebu Salih Zekvan yoluyla Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Nesai, Ci­had bölümünde, "Allah'ın yolunda Cihad etmekle mükellef kıldığı kim­seler" konusunda, 6/17 de, Said b. Müseyyeb yoluyla Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.

[160] Buradaki "Ta'n"dan kasıt "Tain" dir. "Ya" harfi düşmüştür. Ya­ni Taun hastalığına yakalanan kimse kastediliyor. Lisanul Arab'da, 2/596 da şöyle diyor: "Taun: Bilinen hastalıktır. Çbğulu Tevain'dir.

[161]  İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, 5/332 de Sevban'dan riva­yet etmiştir. Ebu Davud, Cenazeler bölümünde, "Taun ile Ölenlerin fazi­leti" konusunda 3/482, No: 3111 de, Cabir b. Atabek'den rivayet etmiş­tir.Munziri şöyle diyor: "Nesai ve İbni Mace rivayet etmişlerdir. Nem-ri'ye göre, hadisi bir cemaat, Malik'den rivayet etmiştir. Onun metin ve senedinde bir değişiklik olmamıştır. Başkalarına göre ise, hadis Ma-lik'in senedi ile sahihtir. Muhtasar: 4/283.

Nesai, Cenazeler bölümünde, "öiünün üzeri t*, ağlamanın yasaklan­ması" konusunda 4/14 de, Cabir b. Atabek yolu' a, Ebu D. vud'un lafzıy­la rivayet etmiştir. İbni Mace, Cihad bölünıünd'-, "Kendisine şehadet umu­lan durumlar" konusunda 3/937, No: 2803 d Cabir b. Atabek yoluyla ri­vayet etmiştir.

[162] Takrib, 2/223, No: 862 de şöyle diyor: "Malik b. Sa'lebe b. Ebi Malik el Kurazi ona Ebu Malik de deniliyordu. Hadisi kabul edilir. Be­şinci tabakadandır."

[163] Takrib, 2/53, No: 406 da şöyle diyor: "Ömer b. Hakim b. Sev-ban el Medeni saduktur. Üçüncü tabakadandır. On yedi yılında ölmüştür. Ebu Hureyre'den rivayetde bulunmuştur.

[164] Müslim, İmaret bölümünde, "Şehidlerin beyanı" konusunda, 3/1521 de, No: 1915 de Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.

[165] Lisanul Arab, 3/358 de şöyle diyor: "Ladeğe, ledğ: Yılan ve ak-reb'in ısırmasıdir."

[166] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "savaşarak ölenler" konusun­da 3/19, No: 24/99 da Ebu Malik el Eş'ari'den rivayet etmiştir.Münziri, 3/364 de şöyle diyor: "Senedde Bakiyye ve İbni Sabit var­dır. Bunlar zayıftır." Hakim, Cihad bölümünde, 2/78 de, Muhammed b. Muhammed b. Süleyman yoluyla Abdulvahhab b. Necde'den rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadis, Müslim'in şartı ile sahihtir. Fa­kat Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir." Zehebi şöyle diyor: "Müs­lim'in delil kabul etmediği İbni Sevban bu değildir. Bakiyye sika'dırZannıma göre Mekhul, Abdurrahman b. Ğaneme kavuşmamıştır."Beyhaki, Siyer bölümünde, "Allah yolunda ölenin fazileti" konusun­da, 9/166 da Abdullah b. Şerik yoluyla, Abdulvahhab b. Necde'den riva­yet etmiştir. Buna göre Hakim'in senedinde kopukluk vardır. Çünkü Ebu Davud Abdurrahman b. Sabit b. Sevban'dan rivayet etmektedir. O'da babası Sabit b. Sevban'dan rivayet etmiştir. Ancak Hakim ise, Ab­durrahman b. Sabit Sevban'dan, o da Mekhul'dan rivayet etmektedir. Bu­na göre Hakim Sabit b. Sevban'ı senedden düşürmüştür.Beyhaki'nin rivayetinde de böyledir. "Atabe'den" yerine "Abdulvah­hab b. Necde Akabe b. Velid'den" yazılmıştır. Zannıma göre bu hatayı yazanlar yapmıştır.

[167] Biyografisi, S. 242 de geçti.

[168] Abdurrahman b. Sabit b. Sevban, S. 494 de geçti.

[169] Takrib, 1/115, No: 2 de şöyle diyor: "Sabit b. Sevban el Ansi Eş Sami. Abdurrahman'm babasıdır. Sijca'dır. Altıncı tabakadandır.

[170] En Nihayetti fi Garibil hadis: 3/451.

[171] Nihaye, 5/214 de şöyle diyor: "Vaks, boynun kırılmasıdır."

[172] En Nihaye: 5/275.

[173] Cevheri'nin"Sihah'ı": 4/1340.

[174] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 154, No: 198 de, Akabe b. Amir'den rivayet etmiştir. Müslim, İmaret bölümünde, "Şehidlerin beyanı" konusunda, 3/1521, No: 1914 de, Ebu Hureyre yoluyla rivayet etmiştir.Buhari, Cihad ve siyer bölümünde, "öldürülmekten başka şehidlik ye­didir" konusunda, 3/211 de, Ebu Hureyre yoluyla rivayet etmiştir.Nesai, Cihad bölümünde, "Şehadet meselesi" konusunda, 6/37 de, İb­ni Vehb yoluyla Abdurrahman b. Şureyh'den rivayet etmiştir.Darimi, Cihad bölümünde, "Şehidlik sayılan durumlar" konusunda, 2/207 de Amir b. Malik yoluyla rivayet etmiştir.Heysemi, Mecmua'da Cihad bölümünde, "Kedisiyle şehidliğe ulaşı­lan durumlar" konusunda, 5/299 da, Taberani ve Ahmed'in rivayetlerin­den değişik olarak rivayet etmiştir.

[175] Nesai, Cihad bölümünde "Harekete geçen seriyye'nin fazileti" konusunda, 6/18 de, İbni Ömer'den rivayet etmiştir.

[176] Bunun tahrici yukarıda geçti.(183) Biyografisi S. 314 de geçti.

[177] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 55, No: 52 de Halit b. Ma'dan yoluyla rivayet etmiştir.

Ahmed, 4/200 de, Ebu Atabe el Hulani yoluyla rivayet etmiştir. Mecmau'z-Zevaid'in sahibi, Cihad bölümünde, "Şehidliğe ulaştıran du­rumlar" konusunda, 5/302 de Ebu Atabe'den rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Ravileri sika'dırlar."

[178] Bütün nüshalarda "Şemlete" şeklinde geçmektedir. Fakat doğ­ru olanı Takrib'de geçtiği gibi, "Selmete"dir.

[179] Takrib, 1/316, No: 365 de, şöyle diyor: "Selmete b. Şebib el Mesmai en Nisaburi, Mekke'ye gelmiştir. Sika'dır. On birinci tabakanın büyüklerindendir. Kırk küsur yılında vefat etmiştir.

[180] Ebu Nuaym, "Hılye"de, 5/200, No: 318 de, Abdullah b. Muham-med yoluyla İbrahim b. Cafer'den, o da Selmete'den rivayet etmiştir.

[181] Biyografisi S. 201 de geçti. Onun Rasulullah'tan (s.a.v.) sade­ce rivayet ettiği bir hadis vardır. Tehzib: 3/453, No: 747.

[182] Nihaye, 3/123 de şöyle diyor: "Şeytan Ademoğlunun yolunun üzerine oturur." Hadisteki "Etruk" Tarikin çoğuludur.

[183] Nesai'nin, Suyu ti Şerhli, sindi haşiyeli nüshasında şöyle diyor: "Kel feresi fit tivli." Suyuti şöyle diyor: "'TM' bir tarafı yerdeki kazığa bağlanan, diğer tarafı atın ayağına bağlanan uzun iptir. At o kazığın etrafında dolana­rak, otlanır uzağa gidemez." Sindi 6/22 de şöyle diyor: "Bu şeytanın söyle­diğidir. Maksadı şudur: "Hicret eden kimse, garip memleketlere gidip, ken­di memleketinde bağlı olan kimse gibidir. Sürekli dönüp oraya gelecektir. Yol­culuğunda sadece bazı bilgiler elde eder. O, ayağından ip ile bağlanmış at gi­bidir. At sadece belli bir bölgede yayılıp otlanır. Muhacir diğer beldelerin aha­lisi gibi değildir. Onlar memleketlerinde rahattırlar. Sıkıntıları yoktur. Onlar serbest bırakılmış at gibidirler.

[184] îbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, 5/293 de, Sebre b. Ebi Fa-. kih'ten rivayet etmiştir.Nesai, Cihad bölümünde, "Müslüman olup, hicret eden ve Cihad edene verilenler" konusunda,' 2/21 de Ebu Ukeyl Abdullah b. Ukayl yo­luyla Musa b. Müseyyeb'den rivayet etmiştir.Ahmed, 3/483 de Sebre b. Ebi Fakih'den rivayet etmiştir.İbni Hibban, sahihi Mevariduz Zam'an'da Cihad bölümünde, "Ci­had'm fazileti" konusunda, S. 385, No: 1601 de İbni Ukayl yoluyla Mu­sa b. Müseyyeb'den rivayet etmiştir. Elbani,sahihul Cami 2/73 de "Bu hadis sahihtir" demektedir.

[185] Lisanul Mizan, 8/218, No: 759'da şöyle diyor: "Muhammed b. Abdullah b. Atik, babasından rivayet etmiştir. Muhammed'den de sade­ce Muhammed b. İbrahim et Teymi rivayette bulunmuştur. İbni Hibban onu sikalardan saymıştır."

[186] İsabe'de şöyle diyor: "Abbdullah b. Atik b. Kays b. Esved b. Mura b. Ka'b b. Ganem b. Selme b. Hazrec el Ensari." Sonra şöyle diyor: "Ahmed, Buhari tarihinde, İbni Ebi Şeybe, İbni Şahin, Taberani İbni İs-hak yoluyla Muhammed b. İbrahim'den, o da Muhammed b. Abdullah b. Atik'ten, o da babasından rivayet etmişlerdir şöyle diyor: "Rasulullah'ı şöyle derken işittim: "Kim Allah yolunda Cihad etmek için çıkarsa..." hadis Abdullah Rasulullah'ın (s.a.v.) İbni Ebi Hakik'in öldürülmesi için gönderdiği kişilerdendir.Beğavi şöyle diyor: "Bana gelen rivayete göre Abdullah b. Atik on iki yılında Ebu Bekir'in hilafeti döneminde, Yemame savaşında şehid olmuş­tur." İsabe: 2/332, No: 4816. Beyhaki, Siyer bölümünde, "Allah yolun­da ölenin fazileti" konusunda, 9/166 Yezİd b. Harun'dan rivayet etmiş­tir.Hakim'de şöyle diyor: "Muhammed b. İbrahim et Teymi'den, o da Muhammed b. Abdullah b. Atik'den, o da Selme'den, o da babasından ri­vayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "...." Fakat doğ­ru olanı Muhammed b. Abdullah b. Atik'in, Selme oğullarından biri ol­duğudur. O da babası Abdullah b. Atik'ten rivayet etmiştir.

[187] Nihaye, 1/337 de şöyle diyor: "Kim Allah yolunda yatağında Ölürse, o şehiddir." Yani adam yatağında yatarken ölüyor. Sanki burnu­nun Üzerine düşüp ölüyor.

[188] Nihaye, 4/88 de şöyle diyor: "Kim vurulduğu yerde ölürse, Cen­net ona vacip olur." Ka's: Bir insana vurulması ve onun orada ölmesidir."

[189] Ahmed, 4/36 da, Abdullah b. Atik'den rivayet etmiştir. İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, 5/294 de Musannifin senediyle rivayet etmiş­tir. O da Yezid b. Harun'dan rivayet etmiştir.Hakim Cihad bölümünde, 2/88 de, Yunus b. Bukeyr yoluyla Muham­med b. İshak'dan rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadisin isna­dı sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir.

[190] Lisanul Arab: 1/563.

[191] Heysemi, Mecmau'z-Zevaid'de, Cihad bölümünde, "savaş­mak için çıkan kimsenin ölmesi" konusunda, 5/382 de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Bu hadisi Ebu Ya'la rivayet etmiştir. Senedde İb­ni İshak vardır. O da Müdellis'tir. Diğer raviler sika'dır."

[192] Siyeri A'tamun Nübela, 2/34. Muhakkik şöyle diyor: "İsnadı sa­hihtir. Tabakat, 3/507 de geçmektedir."

[193] Bütün nüshalarda Muhallid geçmektedir. Bu yanlıştır. Doğru olanı Cehdeb'dir.

[194] İkmal, 2/52 de şöyle diyor: "Cehdeb, Abdurrahman b. Cehdeb elhulani'dir. Fadale b. Ubeyd'den rivayette bulunmuştur. Cehdeb'den ise Selman b. Amir rivayet etmiştir.

[195] İbni Mübarek, Cihad bölümünde S. 62, No: 66 da rivayet etmiştir. Taberi Hac suresinde ayet: 58'in tefsirinde. 170/194 de rivayet etmiştir. Ha­disin senedinde, Abdurrahman b. Şureyh' Selman b. Amir'den rivayet etmek­tedir. Abdurrahman b. Şüreyh yüz altmış yedi yılında vefat etmiştir. Tehzib: 6/194 de böyle geçiyor. Selman b. Amir ise sahabidir. Buna göre Abdurrah­man Selman'a kavuşmamıştır. Dolayısıyla sened kopuktur.

[196] Takrib, 1/203, No: 605 de şöyle diyor: "Humeyd b. Abdurrah­man el Himyeri el Basri. Sika ve fakih'tir. Üçüncü tabakadandır.

[197] Esedül öabe, 2/58, No: 1261 de şöyle diyor: "Hammame b. Ebi Humeyye ed Devsi, sahabedendir. Bu hadisi rivayet etmiştir."

[198] Mu'cemul-buldan, 1/206 da şöyle diyor: "İsbehan, Fars beldeleri arasında belli başlı büyük şehirlerden biridir." "İsbehan ve isfehan İran'da bir şehir'dir. Saferilerin başkenti idi. Timur, ahalisini öldürerek, orada yetmiş bin kafatasmdan bir piramit yaptı." El Muncidu fil edebi vel ulum: S. 24.

[199] Takrib, 1/233, No: 23 de şöyle diyor: "Davud b. Abdullah el Ev­di ez Zeafİri Ebul A'la el Kufi, sika'dır. Altıncı tabakadandır. Abdullah b. İdris'in amcası değildir.

[200] Bu kitabı bulamadım.

[201] İbni Esir, Esedül Ğabe'de, 2/58, No: 1261 de rivayet etmiştir şöyîe diyor: "Bu hadisi üç kişi îahric etmiştir." Mema'ın sahibi, Mena-kıb bölümünde "Hammame (r.a.) hakkındaki rivayetler" konusunda, 9/400 de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ahmed rivayet etmiş­tir. Seneddeki raviler Davud b. Abdullah el Evdi hariç hepsi sika'dır. Da-vud da sika'dır. Fakat hakkında ihtilaf vardır."

[202]  (m) nüshasında "Allah yolunda" kaydı fazlalaştınlmiştır.

[203] Buhari, Cihad bölümünde, "Erkek ve kadınları Cihad ve şeha-dete çağırma" konusunda, 3/201 de Enes'den rivayet etmiştir. Müslim, İmaret bölümünde, "Denizde savaşmanın fazileti" konusunda, 3/1519 da Enes'den rivayet emiştir.

[204] Sihah, 2/519 da şöyle diyor: "'Akarehu': Yani onu yaraladı. Muncid, S. 519 da ise şöyle diyor: "Akare, yaralamak ve boğazlamaktır."

[205] Kamusul Muhit, 4/502 de şöyle diyor: "Hirakul mai": Suyun dö-külmesidir

[206] .İbni Hibban, Sahihi Mevariduz Zam'an'da, Cİhad bölümünde, "Şehidlik hakkındaki rivayetler" konusunda, S. 387, No: 1608 de, Cabir'den rivayet etmiştir. îbni Mace, Cihad bölümünde, "Allah yolunda savaş" konu­sunda, 2/924 de, Amr b. Abese'den rivayet etmiştir. Zevaid'de şöyle diyor: "Senedi zayıftır. Çünkü Muhammed b. Zekvan zayıf biridir." İbni Ebi Şey-be, Cihad bölümünde, 5/290 da, veki' yoluyla A'maş'tan rivayet etmiştir. Ah­med, 3/300 de Veki' yoluyla A'maş'tan rivayet etmiştir.

[207] Müslim, İmaret bölümünde, "Allah yolunda şehid olmanın fa­zileti" konusunda 3/1498, No: 1877 de, Enes'den rivayet etmiştir.

[208] Rivayet edilen çokça hadise göre, melekler, peygamberler ve mü'minler şefaat edeceklerdir. Fethurrabbanİ: 24/128 e bakılabilir. Ay­nı şekilde Muhammed Ümmetinin'salih kullarının, salih kullarına şefaat edeceklerine dair hadis te rivayet edilmiştir. Fethurrabbanİ: 24/133 e ba­kılabilir. İbni Nahhas'ın görüşü-zayıf bir görüştür.

[209] Tertibi! Kamus, 2/806 da şöyle diyor: "Suda' baş ağrısıdır."

[210] İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, 5/329 da, Abdullah b. Ömer'den rivayet etmiştir.

[211] Said b. Mansur, Cihad bölümünde, "Allah yolunda oruç tutan veya başı ağrıyan kimse" konusunda, 2/3/197, No: 2425 de, İsmail b. Ay­yaş yoluyla Abdurrahman b. Ziyad b. En'am'dan rivayet etmiştir.Heysemi, Mecmau'z-Zevaid'de, Cenazeler bölümünde "Hastanın günahlarının keffareti ve onun ecri" konusunda, 2/302 de Abdullah b. Ömer'den rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani Kebir'de, Ha-sen senedle rivayet etmiştir."

[212] Takrib'de şöyle diyor: "Muhammed b. Mukatil er Razi, zayıf­tır. Onbirinci tabakandan dır."Lisanul Mizan'da şöyle diyor: "Muhammed b. Mukatil er Razi. Ve-ki1 ve onun tabakasından rivayet'de bulunmuştur. Hakkında konuşulmuş­tur. Fakat hadisi terk edilmemiştir." Buhari şöyle diyor: "Muhammed b. Mukatil bize şöyle dedi: "Ona "Er Razi mi?" denilince Buhari şöyle de­di: "Gökten yere indirilmem, Muhammed b. Mukatil'den rivayette bulun­mamdan bana daha sevimlidir" îkiyüz kırk sekiz yılında vefat etmiştir.Takrib: 2/210, No: 728. Lisanul Mizan: 5/388, No: 126İ.

[213] Lisanul Mizan, 2/131, 562 de şöyle diyor: "Cafer b. Harun Mu­hammed b. Kesir'den rivayette bulunarak yalan hadis rivayet etmiştir."

[214]  Lisanul Mizan, 3/114, No: 381 de şöyle diyor: "Sem'an b. Mehdi. Enes b. Malik'den rivayette bulunmuştur. Nerede ise tanınmaya­caktır. Gördüğüm yalan ile dolu olan bir nüsha nispet edilmiştir. Hadis uyduranın yüzünü Allah karartsın."Bu nüsha Muhammed b. Mukatil er Razi'nin Cafer b. Harun el Va-siti'den, onun da Sem'an'dan rivayet ettikleri nüshadır. Üçyüzden faz­la hadis içinde vardır. Çoğu rivayetleri uydurmadır. Cuzcani bu nüsha­dan bir hadis rivayet etmiştir. "Bu hadis münker'dir" demiştir. Senedin­de birden fazla bilinmeyen ravi vardır.

[215] İbn-i Asakir'in Cihad kitabı. Ben bulamadım.

[216] Bunu bulamadım.

[217] Müslim, İmaret bölümünde, "Allah yolunda şehadeti istemek" konusunda, 3/1517, No: 1909 da, Sehl b. Hanif ten rivayet etmiştir.Ebu Davud, Namaz bölümünde, "istiğfar" konusunda, 2/179, No: 1520 de, Yezid b. Halit Remli yoluyla İbnî Vehb'den rivayet etmiştir.Ebu Davud'un senedinde bir kopukluk vardır. Müslim Abdurrah­man b. Şüreyh'den, o da Sehl b. Ebi Umame b. Sehl b. Hanif'den o da ba­basından, o da dedesinden rivayet etmiştir. Ebu Davud ise Abdurrahman b. Şüreyh'den, o da Ebi Umame b. Sehl b. Hanif den, o da babasından ri­vayet etmiştir. Buna göre Sehl b. Ebi Umame sened'den düşürülmüştür.Tirmizi, Cihadın faziletleri bölümünde, "Şehadeti isteyen kimse" konusunda, 4/184, No: 1653 de Kasım b. Kesir el Mısri yoluyla Abdur­rahman b. Şüreyh'den rivayet etmiştir.Nesai, Cihad bölümünde, "Şehadet meselesi" konusunda, 6/36-37 de Yunus b. Abdul A'la yoluyla İbni Vehb'den rivayet etmiştir.İbni Mace, Cihad bölümünde, "Allah yolunda savaş" konusunda, 2/935, No: 2797 de, Musannifin yolu ile Harmele'den rivayet etmiştir.Hakim, Cihad bölümünde, 2/77 de Muhammed b. Abdulhakem yoluy­la İbni Vehb'den rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadis Buharı ve Müslim'in şartlarına uygundur. Fakat onlar rivayet etmişlerdir." Ze-hebi de bu görüştedir.

[218] Müslim, İmaret bölümünde, "Allah yolunda şehadeti istemenin güzel oluşu", konusunda, 3/7517, No: 1908 de Enes'den rivayet etmiştir.Hakim, Cihad bölümünde, 2/77 de Enes'den rivayet etmiş ve "bu hadis Buhari ve Müslim'in şartlarına uygundur" demiştir. Zehebi de bu görüştedir.

[219] Sıhah, 4/1546rda şöyle diyor: "fevak" deveden iki süt sağımı arasındaki vakittir. Çünkü deve önce sağılır, sonra yavrusunun emmesi için bırakılır. Sonra tekrar sağılır. "Onun yanında sadece fevak kadar kaldı." denilir.

[220] Ebu Davud, Cihad bölümünde "Allah'tan şehadet isteyen kim­se" konusunda, 3/470, No: 2541 de Muaz'dan rivayet etmiştir.Tirmizi, Cihadın faziletleri bölümünde, "Allah yolunda yaralanan kim­se hakkındaki rivayetler" konusunda, 4/185, No: 1657 de, Süleyman b. Musa yoluyla, Malik b. Yuhamir'den rivayet etmiştir. Tirmizi hadisin bir bölümünü bu yolla rivayet etmiştir. Diğer bölümü ise, aynı kitabın "Al­lah'tan şehadet isteyen kimse hakkındaki rivayetler" konusunda, 4/183, No: 1654 de, Süleyman b. Musa yoluyla Malik b. Yuhamir'den rivayet etmiştir. Tirmizi "Bu hadis Hasen ve sahihtir" demektedir.Nesai, Cihad bölümünde, "Allah yolunda devesinin üzerinde savaşan kimse" konusunda, Süleyman b. Musa yoluyla Malik b. Yuhamir'den ri­vayet etmiştir.İbni Mace, Cihad bölümünde, "Allah yolunda savaş" konusunda, 2/933, No: 2792 de Süleyman b. Musa yoluyla Malik b. Yuhamir'den ri­vayet etmiştir.İbni Hibban, sahihi Mevariduz Zam'an'da, Cihad bölümünde, "Ciha­dın' faziletleri" konusunda, S. 385, No: 1596 da Kuseyr b. Murre yoluy­la Muaz b. Cebel'den sadece birinci bölümü rivayet etmiştir.Hakim, Cihad bü!,'nünde, 2/77 de Süleyman b. Musa yoluyla Malik b. Yuhamir'den rivayet etmiştir. Hakim "Bu hadis Müslim'in şartı ile sa­hihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir." Zehebi şöyle di­yor: "Ben derim ki bu sened kopuktur. Belki yazanın hatasıdır.

[221] İbni Hibban, sahihi Mevariduz Zam'an'da, Cihad bölümünde, "Allah yolunda çıkan veya Allah'tan şehadet isteyen kimse" konusunda, S. 389 No: 1615 de, Muaz b. Cebel'den ikinci bölümü rivayet etmiştir.Hakim, Cihad bölümünde, 2/77 de, Sehl b. Ebi Umame'den, o da ba­basından, o da dedesinden rivayet etmişti. Hakim şöyle diyor: "Bu hadis Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat onlar rivayet etmemişler­dir." Zehebi de bu görüştedir.

[222] Heysemi, Mecmauz Zevaid'de, Cİhad bölümünde, "Şehadet ve faziletleri hakkındaki rivayetler" konusunda, 5/295 de, Sa'd b. Ebi Vak-kas'dan rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Bu hadisi Ebu Ya'la ve Bezzar iki isnadla rivayet etmişlerdir. Bezzar'ın bir isnadının ravileri si­ka'diri ar.Keşfiil estar'da, Cihad bölümünde, "Şehadet ve fazileti" konusunda, 2/280 de, rivayet edilmiştir. Bezzar şöyle diyor: "Müslim b. Aiz ve Mu-hammed b. Müslim b. Aiz'in Amir'den, onun da babasından rivayet et­tiği bunun dışında hadis bilmiyoruz. Sa'd'dan da sadece bu isnadla riva­yet etmiştir."İbni Hibban, sahihi Mevariduz Zam'an'da, Cihad bölümünde, "Şe­hadet hakkındaki rivayetler" konusunda, S. 387, No: 1609 da Süheyl b. Ebi Salih yoluyla Muhammed b. Müslim b. Aiz'den rivayet etmiştir.Hakim, Cihad bölümünde, 2/74 de Amir b. Sa'd b. Ebi Vakkas'dan o da babasından rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadisin isnadı sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir." Zehebİ de bu görüştedir. Takrib'de şöyle diyor: "Muhammed b. Müslim b. Aiz el Me­deni. Hadisi kabul edilir. Beşinci tabakadandır."Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hibban onu sika'lardan saymıştır." Bu­hari şöyle diyor: "Abdurrahrnan b. Şeybe'nİn bana söylediğine göre yüz otuz bir yılında öldürülmüştür." Ebu Hatim şöyle diyor: "O meçhul­dür." Zehebi Mizan'da bilinmediğini söylemektedir. İçli ise sika olduğu­nu söylemektedir.

İbni Huzeyme ve îbni Hibban sahihlerinde hadisini rivayet etmişler­dir. Hakim, Müslim'in şartı üzerinde olduğunu söylemektedir.İbni Hüzeyme İbni Hibban Sahihlerinde hadisine rivayet etmişlerdir.Hakim,Müslim’inşartı üzerinde olduğunu söylemektedir tezhip 9/445,no:731,takrib:2/207;no:700

[223] Esedül ğabe, 3/137 de şöyle diyor: "Amirb.Kaysel Eş'ariEbu Berde. Ebu Musa el Eş'ari'nin kardeşidir." Ebu Ahmed elaskeri şöyle di­yor: "Ebu Amir el Eş'ari Kufe'ye geldi. Müslim b. Haccac ona künye ver­di. İsmi Amir'dir. Sahabedendir."

[224] Nihaye, 3/127 de şöyle diyor: "Hadiste "Ümmetimin helaki Ta'n ve Taun'dandır" diyor. Ta'n, mızrakla öldürülmektir. Taun ise bilinen has­talıktır. Rasulullah (s.a.v.) ümmetinin helak oluşunun, kan akıtan fetne-ler ve vebalarla olacağına işaret etmek istemektedir."

[225] Ahmed, 4/283, Ebu Bürde'den rivayet etmiştir. Hakim, Cihad bölümünde, 2/93 de Müsedded yoluyla Abdulvahid b. Ziyad'dan rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadisin isnadı sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir." Zehebi de bu görüştedir.Münziri, Terğİb ve Terhib'de şöyle diyor: "Ahmed hasen bir isnad­la, Taberani Kebir'de, 2/337 de, No: 21 de rivayet etmişlerdir."

[226] Takrib, 2/394 No: 7 de şöyle diyor: "Ebu Berde b. Ebu Musa el Eş'ari. Bir rivayete göre İsmi Amir'dir. Başka bir rivayete göre Haris'tir. Sika'dır. Üçüncü tabakadandır. Yüzdört yılında vefat etmiştir. Seksen ya­şını geçmişti.

[227] Tertibil Kamus'ta, 4/77 de şöyle diyor: "'Kelim' yaradır."

[228]  (m) Nüshasında "Ebeden" kelimesi fazladır.

[229] Müslim, İmaret bölümünde, "Cİhad ve Allah yolunda çıkma­nın fazileti" konusunda, 3/3 495 No: 1876 da Ebu Hureyre'den rivayet et­miştir.

[230] Buhari, Cihad ve Siyer bölümünde, "Allah yolunda yük alma ve ücret" konusunda, 4/11 de Ebu Hureyre'den

rivayet etmiştir.

Hakim, Cihad bölümünde, 2/76 da Cabir'den rivayet etmiş ve "Bu hadis Müslim'in şartıyla sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet et­memişlerdir" demektedir. Zehebi de bu görüştedir.

[231]   Abdurrezzak Cihad: 5/263.

[232] İsabe, 2/278, No: 4583 de şöyle diyor: "Abdullah b. Cahş b. Ra-bab b. Ya'mar el Esedi, Abdüşems oğullarının müttefiki idi. İlk müslü-manlardandır. Hamza ile birlikte bir kabre defnedilmiştir. Öldürüldüğü gün kırk küsur yaşındaydı.

[233] îbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 73, No: 85 de rivayet etmiştir. Ebu Nuaym, Hılye'de, 1/109 da Hasan b. Sabbah yoluyla Süfyan'danrivayet etmiştir.Vakidi, Meğazi'de, Uhud savaşı, 1/291 de rivayet etmiştir.

Hakim, Müstedrek'de, Cihad bölümünde, 3/200 de Yahya b. Said yo­luyla Said b. Müseyyeb'den rivayet etmiş ve"Bu hadis Buhari ve Müs­lim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat onlar rivayet etmemişlerdir" demiştir. Ze­hebi şöyle diyor: "Bu hadis mürsel ve sahihtir."

[234] Faik, 1/123 de şöyle diyor: "Tebekkara, kanını yarıp açmaktır."

[235] Cerh'de şöyle diyor: "îshak b. Sa'd b. Ebi Vakkas. Ebi-Vak-kas'm adı Malik b. Vuheyb b. Abdumenaf b. Zühre b. Kilab'dır. Baba­sından rivayetde bulunmuştur. Ondan da Yezid b. Abdullah b. Kasit ri­vayet de bulunmuştur. Medine'Hlerden sayılır. Bababmı ve Ebu zur'ate'yi böyle derken işittim. İbni Hİbban şikarlardan saymıştır. Cerh, 2/221, No: 763. İbni Hibban Essikat: 4/21.

[236] Tertibul Kamus: 1/614.

[237]  (a) Nüshasında "düşman" şeklinde geçmektedir.

[238] Sihah, 1/160 da şöyle diyor: "Essibabetü, şiddetli ve hararetli şevk­tir."

[239] Sihah, 2/549 da şöyle diyor: "Verede, hazır olmak, gelmektir."

[240] Lisanul Arab, 1/620 de şöyle diyor: "Hanine geri çekilme-mektir. Aslında atlar için kullanılır. İnsanlar içinde kinaye yoluyla kul­lanılmaktadır.

[241] îbni Esir'in, Esedül Ğabe, 3/237 de "Taki diyeler" şeklinde geç­mektedir.

[242] Sihah, 1/77 de şöyle diyor: "Cedes, kabirdir. İbni Esir'in Esdül Gabe'sinde ise "Kabrim" şeklinde geçmektedir.

[243] İbqi Esir'in Esüdül Gabe'sinde, "Ya erşedü" şeklinde geç­mektedir. 3/237.

[244] İbni Hİşam'ın siyeri, Mute savaşı, 4/8.

[245] İbni Seyyideh'in Muhkemi: 5/297.

[246] İbni Esir'de "Edneyteni" şeklinde geçmektedir. Esediii Ğabe:3/236.

[247] Mu'cemul Buldan, 2/257 şöyle diyor: "'Hasa' Rebze ile Nahl arasında, Fezare oğullarının suyudur. O bölgeye "Zu Hasa" deniliyor."

[248] Muncid, S. 194 de şöyle diyor: " 'Hala' 'Halveten' kali mutma­in oldu manasınadır. "Halake zemmun ala filihi" yaptığın takdirde sana kınama gelrriez" manasındadır.

[249] İbmEsir'de "Mü'minler" şeklinde geçmektedir. Esedü'1-ğabe:3/236.

[250] İbni Hişam, 4/11 de: "Müştehi" İbni Esir, 3/236 da "Meşhur" şeklinde geçmektedir.

[251] Tertibil Kamus, 1/361 de şöyle diyor: "Seva elmekane ve bini" orada uzun müddet kaldığı zaman denilir."

[252] İbni Hisara, 4/11 de ve Esedül Ğabe, 3/236 da "ta'lun Ba'lun" şeklinde geçmektedir.

[253] Sihah, 6/2364 de şöyle diyor: "'Rİva' devenin üzerine yükünbağlandığı iptir."

[254] Nihaye, 4/268-269 da şöyle diyor: " 'Laka' araplarda köle manasınadır. Sonradan, ahmaklık ve kötüleme manasında kullanılmıştır."

[255] Siyeri İbni Hişam: Mute savaşı, 4/10-11.

[256] İbni Asakir'in, Şam tarihi özeti, Mute savaşı: 1/97.

[257] Malik, Muvatta'da, Cihad bölümünde, "Şehidlik olan durum­lar" konusunda 2/462, No: 34 de rivayet etmiştir. Muhammed Fuad Ab-dülbaki şöyle diyor: "İsnad'da kopukluk vardır.' Buhari birleştirmiştir."

[258] Buhari, Medine'nin faziletleri bölümünde, "Müsedded'in riva­yetleri" konusunda, 2/225 de Zeyd b. Eslem'den, o da babasından, o da Ömer'den rivayet etmiştir.

[259]  (a) Nüshasında "Beni nzıklandır" yerine "senden istiyorum" geçmektedir, (m) nüshasında Önce "senden istiyorum" yazmış, sonra üstünü çizip "Beni rızıklandır" yazmıştır.

[260] Cerh'de şöyle diyor- "Cerrah b. Abdullah el Hakemi. Aşireti­nin ileri gelenlerİndendir. Künyesi Ebu Akabe'dir. Yemen'Iidir. Aslı Şam, humustandır. Horasan ve Basra valiliği yapmıştır. Yezid b. Mihleb onu atamıştır. İbni Sirin'den rivayette bulunmuştur. Ondan da Yahya b. Atiyye ve Safvan b. Amr rivayette bulunmuşlardır. Babamı böyle derken işittim. Buhari Tarihül Kebir'inde onun hakkında sukut etmiştir. İbni Hib-ban "sikat" da şöyle diyor: "Mürsel hadisler rivayet etmiştir."

[261] Siyeri A'lamun Nübela: Cerrah b. Abdullah el Hakemi'nin tercümesi: 5/190.

[262] Takrib, 1/330, No: 497 de şöyle diyor: "Süleyman b. Muğire el Kaysi. Kays kabilesinin azadlı kölesidir, Basra'lıdır. Künyesi Ebu Said'dir. Sika'dır. Yahya b. Ma'in şöyle diyor: "Yedincr tabakadandır. Buhari onun hadislerini muallak ve bitişik olarak rivayet etmiştir. Altmış beş yılında vefat etmiştir."                                     )

[263] Tarihul Kebir'de şöyle diyor: "Esved b. Gülsüm. Humeyd b. Hi­lal ondan Basrilerden naklettiği hadisleri rivayet etmiştir." Sikat'da şöy­le diyor: "Mürsel hadisler rivayet etmiştir." Tarihul Kebir: t/448, No: 1433. Sikat: 4/32.

[264] Tertibul Kamus, 1/416 da şöyle diyor: "Sulmetu" kırık ve yi-. ktk, yarıktır."

[265] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 128, No: 156 da rivayet et­miştir. Ebu Nuaym, Hulye'de, 2/254 de İbrahim b. Aliyye yoluyla Süley­man b. Muğire'den rivayet etmiştir. Bu rivayetin ravileri sika'dırlar.

[266] Yermuk, Şam'ın sınır bölgesindeki bir vadi'dir. Ürdün nehri­ne dökülür. Oradan da Mentene gölüne uzanır. Orada müslümanlarla Rumlar arasında Ebu Bekir döneminde bir savaş olmuştur. Mu'cemul Bul­dan: 5/434.

[267]  Siyeri A'Iamun Nübeia: 3/79.-Muhakkik şöyle diyor: "İbni Sa'd, İbni Ebi Hatim, Ebu zur'ate eddimeşki de böyle söylemişlerdir. Mu­

[267]  Siyeri A'Iamun Nübeia: 3/79.-Muhakkik şöyle diyor: "İbni Sa'd, İbni Ebi Hatim, Ebu zur'ate eddime sa b. Akabe ve Ebul Esved de Urve'den rivayetle zikretmişlerdir." İsa-be: 3/604.

[268] Tertibul Kamus: 4/391 de şöyle diyor: "Nata" eski sergi mana­sınadır.

[269] Musannif "Bitti" kelimesini oraya koymuştur. Yani Zehebi'nin sözü bitti. Fakat Zehebi'nin sözü, yukarıda "Ben ise kaybettim" sözü ile bitiyor.

[270] Nihaye, 1/101 de şöyle diyor: "Bu kelime bir şeye sevinip onu övme sırasında söylenir. Mübalağa için tekrar edilir.

[271] Müslim, İmaret bölümünde, "Cennetin şehide vacip oluşu" konusunda 3/1509, No: 1901 de rivayet etmiştir.

[272] Esedül Ğabe: 4/290, No: 4066.

[273] Nihaye: 4/55.

[274] Takrib, 1/116-117, No: 16 da şöyle diyor: "Sabit b. Kays b. Şem-mas el Ensari. Hazredidir. Ensar'm hatibidir. Sahabenin büyüklerin-dendir. Rasulullah (s.a.v.) onu Cennetle müjdelemiştir." Yemame savaşı­na katılmıştır. Vasiyeti, Halid b. Velid'in gördüğü rüya ile yerine geti­rilmiştir.

[275]  (a) Nüshasında "Ey kardeşim" diye geçmektedir.

[276] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 100, No: 121 de rivayet et­miştir. Beyhaki, Sünen'ül Kübra'da, Siyer bölümünde, "iki güzellikten birini elde etme ümidiyle Ölüme atılan kimse" konusunda, 9/44 de Abdul­lah b. Osman yoluyla Musannif tan rivayet etmiştir.Heysemİ, Mecma'da, Menkıbeler bölümünde, "Sabit b. Kays b. Şem-mas hakkındaki rivayetler" konusunda, 9/222 de rivayet ederek "Bunu Ta-berani, ravüeri sahih olan senedle rivayet etmiştir" demektedir.

[277] Ennihaye fi Ğaribİl hadis: 1/4,50.

[278] Tertibil Kamus, 3/459 da şöyle diyor: "Feda, Yefdihi" bir şey verip onu kurtardı manasmdadır."

[279] Tertibil Kamus, 3/88 de şöyle diyor: "Talauş şey'i: Bir şeyin do­lu olmasıdır."

[280] Hakim, Cihad bölümünde, 2/75 de Enes'den rivayet etmiştir.

Nesaİ, Cihad bölümünde, "Cennet ehlinin temenni ettikleri" konusun­da, 6/36 da Behz yoluyla Harnmad b. Selme'den, sadece birinci bölümü rivayet etmiştir.Ebu Davud, Müsned'inde, Cihad bölümünde, "Allah yolunda öldü­rülen şehidin sevabı" konusunda, 5/33 de, Affan yoluyla Hammad b. Sei-me'den sadece birinci bölümü rivayet etmiştir.

[281] Bu kelime (t) ve (h) nüshalarında vardır. Diğer nüshalarda bu kelime anlaşılmamaktadır.

[282] Takrib, 1/283, No: 3 de şöyle diyor: "Asım b. Behdele, Ebun Nu-cud'un oğludur. Esed kabilesine mensubdur. Onların azadlı kölesidir. Kufe'li-dir. Künyesi Ebu Bekir el Mukri'dir, Saduktur. Bazı vehimleri vardir. Kıra-at'da hüccet'dir. Sahihi Buhari ve Müslim'deki hadisleri bitişik senedle gel­miştir. Altıncı tabakadandır. Yirmi sekiz yılında vefat etmiştir.

[283] Nihaye, 3/164 de şöyle diyor: "Mazann, Bir şeyin yeridir. İlim manasına gelen zann kökünden türetilmiştir."

[284] Sihah, 3/910 da şöyle diyor: "Teterrüs, kalkan ile korunmaktır." Müncid, S. 60 da şöyle diyor: "Tirs, kılıçtan korunmak için taşınankalkandır."

[285] Sihah, 5/1852 de şöyle diyor: "Enheletis Semau, döküldü, şid­detli yağmur yağdı manasınadır."

[286] İbni Mübarek, Cihad bölümünde, S. 55 de, No: 53 de rivayet et­miştir.Heysemi, Mecma'da, Menkıbeler bölümünde, "Halit b. Velid hakkındaki rivayetler" konusunda, 9/350 de, Ebu Vâil'den rivayet ederek, "Bu­nu Taberani Hasen bir senedle rivayet etmiştir" demektedir.

[287] İbni Mübarek, Cihad kitabında^ S. 76 No: 89 da rivayet etmiştir. Vakidi, Meğazi bölümünde, Uhud savaşında, 1/240 da rivayet etmiştir. İbni Sa'd, Tabakat'da, "Uhud günü öldürülen müslümanlar" bölümün­de, 2/46 da İtab b. Ziyad yoluyla, İbni Mübarek'den rivayet etmiştir.

[288] İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, 5/311 de rivayet etmiştir.

[289] Takrib, 1/528, No: 1405 de şöyle diyor: "Abdulvahhab b. Ab-dülmecid b. Silates sekafi. Künyesi Ebu Muhammed el Basri'dir. Sika'dır. Ölümünden üç yıl önce durumu değişmiştir. Sekizinci tabakadandır. Doksan dört yılında vefat etmiştir. Öldüğünde seksen yaşma yakındı.

[290] Biyografisi, S. 523 de geçti.

[291] Bu harf siyeri A'lamun Nübela'da geçmektedir. Zannıma gö­re Eyyüb b. Muhammed'in sened'de geçmesi hatadır. O Eyyüb b. Ebi Te­mime es Sihtiyani'dir. Şeyhi Abdulvahhab es Sekafi'dir. O da tabiinin bü­yüklerinden olan Muhammed b. Sirin'in öğrencisidir. Abdullah b. Se-lam'dan rivayet eden de odur. Dolayısıyla Eyyüb ile Muhammed arasın­da geçen "bin" kelimesi "an" harfinden değişitirilerek yanlışlıkla yazıl­mıştır.Tehzibüt tehzib: 9/215. Tehzibül Kemal: 1/133. Siyeri A'lamun Nü-bela: 2/423.

[292] Takrib, 2/169, No: 295 de şöyle diyor: "Muhammed b. Şirin el Ensari. Ebu Bekir b. Ebi Umre. Basra'Iıdır. Abid ve sika biridir. Mana ile rivayet etmezdi. Üçüncü tabakadandır. Yüz on yılında vefat etmiştir.

[293] İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümü, 5/318 de rivayet etmiştir. Zehebi, Siyeri A'lamun Nübela'da, 2/423 de şöyle diyor: "Eyyüb, İbni Sirin'den rivayetle şöyle dedi: "Abdullah b. Selam bize şöyle haber verdi..."

Bu rivayet, senedinin kopuk olmasından dolayı zayıftır. Çünkü Mu­hammed b. Şirin meçhul bir raviden rivayet etmektedir.

[294] Takrib, 2/233, No: 962 de şöyle diyor: "Mahmud b. Lebid b. Akabe b. Rafi' el Evsi el Eşheli. Künyesi Ebu Nuaym el Medeni. Küçük bir sahabidir. Sahabeden güzel rivayetleri vardır. Doksan altı yılında vefat etmiştir.

[295] Esedül Ğabe, 1/80, No: 581 de şöyle diyor: "Sabit b. Vakkaş b. Za'vera' el Ensari. İbni Mende ve Ebu Nuaym nesebini böyle zikretmiş­lerdir. Ebu Ömer "Sabit b. Vakkaş b. Zağbete" şeklinde nakletmektedir. Doğru olan budur. Uhud'da şehid edildi.

[296] Esedül Ğabe, 1/80, No: 581 de şöyle diyor: "Sabit b. Vakkaş b. Za'vera' el Ensari. İbni Mende ve Ebu Nuaym nesebini böyle zikretmiş­lerdir. Ebu Ömer "Sabit b. Vakkaş b. Zağbete" şeklinde nakletmektedir. Doğru olan budur. Uhud'da şehid edildi.

[297] Nihaye, 1/54 de şöyle diyor: "Elutmu" yüksek binadır. Çoğu­lu "Atam"dır.

[298] Nihaye, 3/162 de şöyle diyor: "Hadiste "Benim ömrümden sadece eşeğin suya karşı sabrı kadar kalmıştı" deniliyor. Yani az bir müddet kalmıştı. Özellikle eşek burada zikrediliyor. Çünkü eşek hayvan­ların suya karşı en az sabırlı olanıdır. "Zamaul hayat" ise doğumdan ölüme kadar olan vakittir.

[299] Sihah, 5/2063 de şöyle diyor: "Hamme bir gece kuşudur, Av­lanır. Araplar eskiden öcü alınmayan ölünün rahunun Hamme kuşu olup kabrinin yanında uçtuğuna inanırlardı. Burada ise Hamme kelimesi ölüm .manasında kullanılmıştır."

[300] Sireti îbni Hişam: Uhud savaşı: 3/33-34 senedi sahihtir.

[301] Bu eksiklik bütün nüshalarda vardır.

[302] Bulamadım.

[303] Takrib, 1/274, No: 178 de şöyle diyor: "Zeyd b. Hattab b. Nu-feyl el Adevi. Ömer'in kardeşidir. İlk müslümanlardandır. Bedir'e katıl­mıştır. Yemame'de şehid edildi. On iki yılında şehid oldu."

[304] Telkihi Fuhumu ehlil eser'de, S. 125 de şöyle diyor: "Ebu Hu­zeyfe b. Utbe b. Rebia'nın azadlı kölesi Salim. Ebu Huzeyfe'nin İsmi He-şim'dir. Salim Besine binti Yuamir el Ensariye'nİn oğludur. Ebu Huzey­fe onu azad etmiştir. Annesi Ebu Huzeyfe'nin hanımı idi. Ebu Huzeyfe onun velayetini alarak onu evlat edinmiştir Esedül Ğabe, 2/16, No: 1166 da şöyle diyor: "Huseyl b. Cabir b. Rebia el Absi. Huzeyfe b. Yeman'in babasıdır. Ensar'dan Abdul Eş-hel oğulannın müttefikidir. O ve iki oğlu Huzeyfe ve Safvan Rasulullah'la (s.a.v.) beraber Uhud savaşına katıldı. Huseyl Öldürüldü. Müslümanlar onu hatayla öldürdüler. Bu konunun hadisi rivayet etmiştir.1. Salim annesi azad edildiği için Ensar'dan sayılmaktadır. Velayetini Ebu Huzeyfe aldığı için de muhacir­den sayımaktadir. İbni Sa'a*da böyle söylemektedir." '

[305] Tertibil Kamus, 2/797 de şöyle diyor: "Essaba, sabahlan esen hafif rüzgardır."

[306] Ebu Nuaym, Hulye 1/367 de rivayet etmiştir.

[307] Bütün nüshalarda Ömer geçmektedir. Bu yanlıştır. Doğru ola­nı Umeyr'dİr. Esedül Gabe'de Umeyr geçmektedir.

[308] Esedül Ğabe, 4/299, No: 489 da şöyle diyor: "Umeyr b. Ebi Vak-kas. Ebu Vakkas'ın ismi Malik b. Uheyb'dir. Sa'd b. Ebi Vakkas'ın kardeşi­dir. Annesi Himse binti Süfyan b. Ümeyye b. Abdi Şems'dir. İlk müslüman-lardandır. Bedir'e katılıp orada şehid edilmiştir. Rasuluîlah (s.a.v.) onu kü­çük görerek geri döndermek isteyince, ağlamış ve Rasulullah (s.a.v.) ona izin vermiştir. Kılıcı uzundu. Kılıcının kınını kendisine bağlardı. Öldürüldüğün­de onaltı yaşında idi. Onu Amr b. Abduvud öldürmüştür."

[309] Kamusul Muhit'de şöyle diyor: "Mahmal: Kılıcın bağlandır."

[310] Cemheretü insanil Arab'da, S. 168 de şöyle diyor: "Amr b. Ab­duvud. Meşhur süvaridir. Hendek günü kafir olarak öldürülmüştür."

[311] İbni Esir Esedül Ğabe, 4/299 da rivayet etmiştir.

[312] Biyografisi, S. 221 de geçti.

[313] Bütün nüshalarda "O kim" diye geçmektedir. Fakat îtini Mü­barek'in Cihad kitabında "Bu kim" diye geçmektedir.

[314] Nihaye, 3/350-351 de şöyle diyor: "Hadiste "Sehmun ğaribün" geçmektedir. Yani "Atanı bilinmeyen ok." Bir görüşe göre "Nereden gel­diği bilinmeyen oktur."

[315] Sihah, 1/53 de şöyle diyor: "Raka'a yerkau. Sakinleşmek, oturmaktır."

[316] İbni Mübarek, Cihad S. 103, No: 124 de rivayet etmiştir.

[317] Nihaye: 1/159 da şöyle diyor: "Yete bevveu mak'adehu minen nar" ateşteki yerine otursun manasmdadır."

[318] KurtuBi Tefsin, Kadr suresi, 20/132.

[319] İbni Hibban, Sahihi Mevariduz Zam'an'da, Cihad bölümünde, "Cihad'ın fazileti" konusunda, S. 381, No: 1583 de, Ebu Hureyre'den.

[320] Takrib: 2/94, No: 839 da şöyle diyor: "Ala' b. Hilal b. Ebi Atey-ye el Basri sİka'dır. Dördüncü tabakadandır."

[321] Esedüi Gabe'de şöyle diyor: "Sıla b. Eşyem el Adevİ. Adiy er Ra-bab kabüesindendir. O, Adiy b. Abdumenaf b. Ud b. Tabihe'dir. Bunu Said el Kureşi nakletmiştir. Sıla İsabe'de şöyle diyor: "Sıla b. Eşyem- künyesi Ebu Sahba el Adevi'dir. Tabiin'dendir. Meşhur birisidir. Hadisi mürsel olarak nak­letmiştir. İbnİ Şahin, Said b. Yakub onu, sahabeden saymışlardır."Esedüi Ğabe: 3/34, No: 2531. İsabe: 2/192, No: 4132.

[322] Sihah: 2/495 de şöyle diyor: "Eş Şehdü, kovandaki bal'dır."

[323] İsabe'de şöyle diyor: "Yezid b. Ebi Ziyad. Yezid b. Ziyad el Eş­lemi olduğu da söylenmektedir. Sahabeden biridir. Ondan Yezid b. Ebi Habib rivayette bulunmuştur. Bunu İbni Yunus söylemiştir. İbni Mende şöyle diyor: "Onun müsned hadisini bilmiyoruz."Tarihul Halİfe'de şöyle diyor: "Altmış iki senesinde Kabil ehli söz­lerini bozdular Ebu Ubeyde b. Ziyad b. Ebi Süfyan'ı Esir aldılar. Yezid b. Ziyad b. Ebi Süfyan ilerleyerek düşmana saldırdı. Öldüriilünceye ka­dar savaştı. Onunla beraber Zeyd b. Ced'an veya Ali b. Zeyd b. Ced'an ve Sıla b. Eşyem de öldürüldü."Bu açıklamadan sonra, Ebu Yezid'in Ziyad b. Ebi Süfyan olduğu or­taya çıktı. Esedüi Gabe'de dediği gibi sahabeliğinde ihtilaf vardır. Riva­yete göre Hicretten önce doğmuştur. Başka bir rivayete göre Hicret yı­lında doğmuştur. Başka bir rivayete göre ise Bedir yılında doğmuştur. Do­layısıyla oğlu da sahabeden değildir.Esedüi Ğabe: 2/271, No: 1800. İsabe: 3/656, No: 9261. Tarihut Ha­life: S. 236.

[324] Mu'cemul Buldan: 3/190 da şöyle diyor: "Sicistan: Büyük bir şe­hirdir. Ora ile Herat arası on günlük mesafe, seksen fersahtır, Heratm güne-yindedir."Muncid: S. 277 de şöyle diyor: "Sistan veya Sicistan: İran ile Afga­nistan arasında bir şehirdir. Belgesine Nasratabad deniliyor."

[325] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 126, No; 154 de rivayet et­mektedir.Zehebi, Siyer'i A'lamun Nübela'da, 3/499-500 da, İbni Mübarek yoluyla rivayet etmektedir. Şuayb el Arnavuti, ravilerinin sika olduğu­nu söylemektedir.

[326] Sabit b. Eşlem el Bennani. Biyografisi S. 361 de geçti.

[327] Takrib'de şöyle diyor: "Muaze binti Abdullah el Adevİyye. Kün­yesi Ümmü Sahba'dır. Sika'dır. Üçüncü tabakadandır."Siyeri A'iamun Nübela'da şöyle diyor: "Alim ve Abide bir hanımdır. Sıla b. Eşyem'in hanımıdır. Sahih hadis kitaplarında hadisiyle delili ge­tirilmektedir. Yahya b. Main onu sika'lardan saymıştır. Ebul Ferec b. El Cevzi ölüm tarihini seksen üç olarak belirlemiştir."Takrib: 2/614, No: 6 Siyeri A'lamun Nübela: 4/508-509, No: 200.

[328] İbni Mübarek: Cihad kitabında, S. 127, No: 155 de Muaze'den rivayet etmiştir. Zehebi: Siyeri A'lamun Nübela'da, 3/498 de rivayet et­miştir. Şuayb al Arnavuti ravilerinin sika olduğunu söylemektedir,Ebu Nuaym: Hulye'de, 2/239 da, Affan yoluyla, Hammad b. Sel-me'den nakletmiştir.

[329] Takrib'de şöyle diyor: "Mübarek b. Said b. Mesruk es Sevri el A'ma. Künyesi Ebu Abdurrahman'dir. Kufe'lidir. Bağdat'a gelmiştir. Sa-duk'tur. Üçüncü tabakadandır. Seksen yılında vefat etmiştir."Cerh'de şöyle diyor: "İbni Main şöyle diyor: Mübarek b. Said. Süf-yan'ın kardeşidir. Sika'dır."Tehzib'de şöyle diyor: "İçli, sika olduğunu söylüyor. Nesai, fena de­ğildir diyor. İbni Hibban onu sikalardan saymıştır. Zehebi, Ukayfi'nin onu zayıflardan saydığını söylemektedir."Tehzib: 10/28, No: 49. Takrib: 2/227, No: 903. Cerh: 8/340, No: 1558. .

[330] Takrib'de şöyle diyor: "Nuseyr b. Za'luk es Sevri. Sevr kabilesi­nin azadlı kölesidir. Künyesi Ebu Tu'mete el Kufi'dir. Saduk'tur. Onu zayıf sayanlar isabet etmemişlerdir. Dördüncü tabakadandır." Nihaye de şöyle diyor: "İbni Main onu sika saymıştır. Ahmed ise "uygundur" demiştir."Tehzib'de şöyle diyor: "Yakub b. Süfyan onu sika saymıştır, ibni Ab-dulber ise "O, onların yanında Kufe'lîlerin sika'larındandır" demiştir. İb­ni Hazim ise "Bir şey değildir" demiştir Abdulhak'da bu görüştedir."Cerh: 8/509, No: 2332. Tehzib: 10/425, No: 765. Takrib: 2/289, No: 53.

[331] Mizan: 2/473, No: 4513 de şöyle diyor: "Abdullah b. Kays el Gaffari. Said el Makberi'den rivayette bulunmuştur. Ezdi, zayıf ve meç­hul olduğunu söylemiştir.

[332] Sihah: 4/1484'de şöyle diyor: "Rameke, Ramektuhu: Ona baktım demektir."

[333] İbni Mübarek: Cihad kitabında, S. ,116, No: 142 de rivayet et­miştir, îsnad'da Abdullah b. Kays vardır. O da zayıf ve meçhuldür. Do­layısıyla isnad da zayıftır.

[334] Takrib: 1/226, No: 146 da ş'öyle diyor: "Halef b. Hişam b. Sa'leb el Bezzar. El Mukri. Bağdad'lıdır. Sika'dır. Onuncu tabakadan­dır. Yirmi dokuz yılında ölmüştür.

[335] Cevheretüz Zaman fi tezkiretis sultan: İbni Cevzi'nindİr. Ben bulamadım.

[336] Takrib: 1/286, No: 82 de şöyle diyor: "Sa'd b. İbrahim b. Ab-durrahman b. Avf. Medine kadısıydı. Sika, faziletli ve abid birisidir. Beşinci tabakadandır. Yirmi beş yılında vefat etmiştir.

[337] Sihah: 3/1048 de şöyle diyor: " "Fahasal Mataru et Turabe" "Yağmur toprağı devirdi" manasınadır. Hadiste ise Fahasa devrilmek ma­nasınadır."

[338]  İbni Ebi Şeybe: Cihad bölümünde, 5/300 de, Said b. İbra­him'den, -doğru olanı "Sa'd b. ibrahim'den" olacaktı- rivayet etmiştir.Bu rivayetin ravileri sika'dırlar. Senedi sahihtir.

[339] Bütün nüshalarda: İbni Ebi Atabe - "İbni" kelimesi fazla ola­rak- geçmektedir. Doğru olanı Ebu Atabe el Kindi'dir. İbni Ebi Atabe el Kindi değildir. Çünkü Tehzib'de şöyle diyor: -Nevf el Bikali'nin bi­yografisinde- İbni Hacer şöyle diyor: "Safvan b. Amr, Ebu Atabe el Kindi'den rivayetle, Nevf'in Muhammed b. Mervan'la birlikte Saİfe'de şehid olduğunu söylemektedir."Ta'cilul Menfaa'da şöyle diyor: "Ebu Atabe el Kindi el Hımsi. Ebu Umame el Bahilİ'den, Garrİl Muhacciîinde rivayet etmektedir. Ondan da Muaviye b. Salih rivayet etmiştir. Hakim ve Ebu Muhammed, onu bilin­meyenler arasında zikretmişlerdir.İbni Hibban işe onu sika'lar arasında zikretmiştir. Cerh'te ise onun hakkında sukut etmiştir.Cerh: 9/412, No: 2003. Tehzib: 10/490, No: 880. Taculul Menfaa: S. 502, No: 1343.

[340] Takrib'de şöyle diyor: "Nevf İbni Fadale el Eikali Ka'bın ha­nımının oğludur. Şam'lıdir. Bilinmemektedir. İbni Abbas, onun ehli ki-tapîan naklettiklerini yalanlamıştır. İkinci tabakadandır. Doksan yılındansonra ölmüştür."Sikat'da şöyle diyor: "... Himyer kabilesine mensuptur. Künyesi Ebu Yezid'dir. Ebu Amr olduğu da söyleniyor. Annesi Ka'b'ın hanımı idi. Kıssaları rivayet ederdi. Ondan ise Ebu Anıran ve başkaları rivayet­te bulunurlardı." Takrib: 2/309, No: 174. Sikat: 5/483.

[341] S. 920 de gelecektir.

[342] Bütün nüshalarda "Gabağib şeklinde geçmektedir. Bu yanlıştır. Doğ­rusu Ğabaib'dir, Muncid'de şöyle diyor: S. 367: "Gabaİb Suriye'de bir köy­dür."

[343] İbni Mübarek: Cihad Kitabı, S. 110, No: 135 de rivayet etmiştir. İs­nadı, içinde Nevful Bİkali bulunduğu için zayıftır. Çünkü Nevf, bilinmemek­tedir

[344] Takrib: 1/107, No: 127 de şöyle diyor: "Bekrb. Mudarr b. Mu­hammed b. Hakim el Mısri. Künyesi Ebu Muhammed veya Ebu Abdul-lah'dır. Sika'dır. Sekizinci tabakadandır. Yetmiş üç veya dört yılında öl­müştür öldüğünde yetmiş küsur yaşındaydı."

[345] Takrib: 1/515, No: 1277 de şöyle diyor: "Abdülkerimb. Haris b. Ye­zid el Hadrami. Künyesi Ebu Haris el Mısri'dir. Sika ve abid birisidir. Altın­cı tabakadandır. Mustevrid'den yaptığı rivayetlerin isnadları kopuktur."

[346] Nİhaye, 5/1111 de şöyle diyor: "Mİmrik, yastıktır."

[347] Sihah, 1/81 de şöyle diyor: "Vita, örtünün tersidir. Muncİd, S. 906'da şöyle diyor: "Vita, örtünün tersidir. Yani ona çekilen astardır."

[348] Lisanul Arab, 2/202 de şöyle diyor: "Sematin, Hurma ağacı ile insanın yanyana olmasıdır şöyle denilir: "Sematin arasında yürüdü."

[349] Bulamadım.

[350] İbni Asakirin tam olmayan tarihi. Tehzib'te tam değildir.

[351] -Bütün nüshalarda, "Azm" geçmektedir. Fakat yanlıştır. Doğru olanı Ğaram'dır.

[352] Lisanul Arab, 2/591 de şöyle diyor: "Et tistu, san aynadır."

[353] Mesirul Garamis sakin ila Eşrefi! efnakin. El yazmasıdır. Hin­distan'daki Rıza Rambor kütüphanesinden suret alınmıştır. Ümmül Ku­ra üniversitesi kütüphanesi, suretler böjiimü, No: 2576 ya bakılabilir.

[354] Tabakatul Evliya'da S. 489 No: 171 de şöyle diyor: "Ebul Feth el Vasiti. İmam ve Ariftir. Efendim Ahmed b. Rufai Mısır diyarı­na gitmesine izin verdi. Emri yerine gitirdi. Sınırda yerleşti. Hali belli ol­du. Velileri çoğaldı. Beşyüz seksen yılında vefat etti."

[355] (m) nüshasında "yaklaştırmıyordu" şeklinde geçmektedir.

[356] Yemin sadece Allah ile olur.

[357] Bu hikayeyi bulamadım.

[358]  (t) nüshasında basit bir kelime vardır. Diğer nüshlardaki keli­me anlaşılmamaktadır.

[359] İbni Cevheri Zehairi] Vaiz'in ve şaairil Zakirin kitabında nak-letmiştir.  "

[360] Lisanul Arab, 1/809 da şöyle diyor: "Kaplardan olan "Hurc" bi­liniyor. Arapça bir keliTnedir. İki kulplu çuvaldır."

[361] Lisanul Arab, 3/481 de şöyle diyor: "Mish, kıldan olan torbadır.

[362] Ebu Muzaffer b. Cevzi, Cevheretüz Zaman fi tezkiretis sultan kitabında rivayet etmiştir. Fakat ben bulamadım.

[363] Biyografisi geçti.

[364] Biyografisi geçti.

[365] Kurtubi'nin Tezkiresi: 1/200.

[366]  (m) nüshasında "Melekler" şeklinde geçmektedir.

[367] Mu'ccmu Mekayisil Luğa, 3/221.

 

[369] Tertibi Kamusul Muhit: 2/768 e bakılabilir.

[370] Fethur Rabbani: 14/28 de şöyle diyor: " "Barikun Nehr" Nehir kıyısı'dır."

[371] Ahmed, 1/266 da İbni Abbas'tan rivayet etmiştir. İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, S. 290 da îbni Nemir yoluyla Muhammed b. İs-hak'tan rivayet etmiştir. Taberi Tefsiri: 7/388. Al-i İmran Suresi: 169. aye­tin tefsiri.Mevariduz Zam'an: Cihad bölümü, "şehadet hakkındaki rivayetler" konusunda S. 388, No: 1611 deEbu Hayseme yoluyla Yakub b. İbrahim b. Sa'd'dan rivayet edilmiştir.Müstedrek: Cihad bölümü, 2/74 de, Yezİd b. Harun yoluyia Mu­hammed b. İshak'dan rivayet edilmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadis Müslim'in şartı ile sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet etmemişler­dir." Zehebi de bu görüştedir.

Heysemi: Mecmauz Zevaid'de, "şehadet ve fazileti hakkındaki riva­yetler" konusunda, 5/294 de, İbni Abbas'tan rivaycl etmiştir. Heysemİ şöy­le diyor: "Ahmed ravileri sika olan sahih bir senedle rivayet etmiştir. Ta-berani de Kebir ve Evsat'dan rivayet etmiştir."

[372] Mecmauz Zevaid'in sahibi, Cihad bölümünde, "Cihad ve fazi­leti hakkındaki rivayetler" konusunda, 5/295 de Enes'den rivayet et­miştir. Heysemi şöyle diyor: "Bu hadisi Taberani Evsat'da rivayet etmiş­tir. İsnadında FadI b. Yesar vardır. .Ukayli'ye göre onun hadisi kabul edil­mez. Diğer ravileri sika'dırlar."Terğib ve Terhib'in sahibi, Cihad bölümünde, "şehadete teşvik ve şe-hidlerin fazileti hakkındaki rivayetler" konusunda, 2/318, No: 22 de Enes'den rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor: "Taberani Hasen bir isnadla rivayet etmiştir."Mizan'da şöyle diyor: "Fadl b. Yesar, öalib b. Kattan'dan rivayet et­miştir. Fadl'dan da Yahya b. Halet rivayet etmiştir."Cerh'de şöyle diyor: "Babam ve Ebu zur'a'nın söylediğine göre, Ebu Cafer Muhammed b. Ali'den rivayet etmiştir."Mizanui İ'tidal: 7/69. No: 396. Cerh ve Ta'dil: 3/390, No: 6759.

[373] Bütün nüshalarda: "Vehb b. Kutn" geçmektedir. İbni Sa'd'da da geçmektedir. Sulb, Tehzibut tehzib, Cerh ve Ta'dil, Hulye'de de böy­ledir. Doğrusu da budur.Tehzib'de şöyle diyor: "Kutn b. Vehb b. Uveymir b. Ecda' el leysi. Künyesi Ebul Hasan'dır. Huza kabilesinden ve Medine'li olduğu söyle­niyor."Ebu Hatim şöyle diyor: "Hadisi uygundur." Nesai ise "Mahzuru yoktur" diyor. îbni Hibban onu sika'lardan saymıştır. Tehzib'de ise "sa-du.ktur. Altıncı tabakadandır" demektedir."Tehzib: 8/383, No: 678. Takrib: 2/127. İbni Mübarek'in Cihad kita­bı: S. 81 bakılabilir.

[374] Biyografisi, S. 568 de geçti.

[375] Lİsanul Arab, 1/468 de şöyle diyor: "Caafe, yere attı manası­nadır. Ona vurdu ve o da yere düştü."

[376] İbni Mübarek, Cihad kitabında, S. 81, No: 95 de, Ubeyd b. Umeyr'den rivayet etmiştir. İbni Sa'd, Tabakat'da, 3/121 de, Muaz b. Ab­dullah yoluyla Vehb b. Kutn'dan rivayet etmiştir. Vakidi, Meğazi bölü­münde, "Uhud'da öldürülen müslümanlar" konusunda, 1/313 de rivayet etmiştir.EbuNuaym,Hılye'de, 1/107-108 de, Abdul A'lab. Abdullah b.EbiFerve'den hadisin ikinci bölümünü yalnız rivayet etmiştir.Mecmauz Zevaid'in sahibi, Meğazi bölümünde, "Uhud'da şehid edi­lenler" konusunda, 6/123 de, rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ta-beranİ Evsat'da rivayet etmiştir. İsnadında, Abdal A'la b. Abdullah b. Ebi Ferve vardır. O da terk edilmiştir." >Takrib, 1/464, No: 783'de şöyle diyor: "Abdul A'la b. Abdullah b. Ebi Ferve. Medine'lidir. Osman ailesinin azadlı kölesidir. Künyesi Ebu Mu-hammed'dir. Sika ve Fakih'tir. Yedinci tabakadandır."

[377] Şifau's Sudur'un sahibi rivayet etmiştin Fakat ben bulamadım.

[378]  (m) nüshasında: Muhammed b. Mahreme b. Kays geçiyor. îsîm değişikliği yapılmıştır.

Takrib'de şöyle diyor: "Muhammed b. Kays b. Mahreme. Ebul Mat-lab el Matlabi. Sahabe olduğu söyleniyor. Ebu Davud. ve başkaları, onu sika'lardan saymışlardır."

[379] Lisanul Arab, 2/955 de şöyle diyor: "İğtibad, nimetle sevinmektir."

[380] Bu hadisi, İmam Ebu Bekir el Munziri tefsirinde rivayet etmiştir.

[381] Takrib, 2/130, No: 159 da şöyle diyor: "Kays b. Mahreme b, Matlab b. Abdumenaf el Matlabi. Mekke'lidir. Sahabedendir. Müellifi Ku-lub'dan biridir. Sonradan müslümanhğı güzelleşmiştir."

[382] Takrib'de şöyle diyor: "Musa b. İbrahim b. Kesir el ensari el Ha­remi. Medine'lidir. Saduktur. Hata yapabiliyor. Sekizinci tabakadandır."Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hibban onu sika'lardan saymıştır." Mi-zan'da ise "Medine'îidir. Hadise uygundur" demektedir.  .Takrib: 2/341, No: 143O.Tehzib: 10/333, No: 583. Mizan: 4/199, No: 8843.

[383]  Tehzib'de şöyle diyor: "Talha b. Huraş b. Abdurrahman b. Huraş b. Samt el Ensari. Medine'lidir. Nesai şöyle diyor: "Hadise uygun­dur."İbni Hibban onu sika'lardan saymıştır. İbni Abdulber ise "Musa b. Talha, ikisi de Medine'li ve sika'dırlar" demektedir. Ezdi ise Talha'nın Cabir'den münker hadis rivayet ettiğini söylemektedir."Takrib'de şöyle diyor: "Saduktur. Dördüncü tabakadandır." Tehzib: 5/15, No: 27. Takrib: 1/378, No:,26.

[384] Garibul Hadis'de şöyle diyor: "Yüzleşip karşılaştığın herkes­le, kifah yapmışsındır. Nihaye'de şöyle diyor: "Cabir'in hadisi bundan­dır: "Allahu Teala baban ile kifahen konuşmuştur." Yani yüzyüze, ara­larında etçi ve perde olmadan." Herevi'nin Ğaribul Hadis: 4/186, Niha-ye: 4/185.

[385] Takrib, 1/487, No: 1006 da şöyle diyor: "Abdurrahman b. Ab­dullah b. Abdurrahman b. Ebi Sa'sa'a el Ensari, el Mazini. Sika'dır. Altıncı tabakadandır. Mansur'un halifeliği sırasında vefat etmiştir."

[386] Müellif Kurtubi'den az bir değişiklikle nakletmİştir. Tefsiri Kur­tubi: 4/269-270. Al-i İmran suresi: 169. ayetin tefsirine bakılabilir.    .

[387] Takrib, 1/487, No: 1006 da şöyle diyor: "Abdurrahman b. Ab­dullah b. Abdurrahman b. Ebi Sa'sa'a el Ensari, el Mazini. Sika'dır. Altıncı tabakadandır. Mansur'un halifeliği sırasında vefat etmiştir."

[388]   Malik, Muvatta'da, Cihad bölümünde, "Bir kabre defnedil­me" konusunda, 2/470, No: 49 da rivayet etmiştir.

İbni Sa'd, 3/562-563 de, Cabir b. Abduİlah'dan rivayet etmiştir, İbni Kesir, Siyer'inde, 3/86-87 de Cabir'den rivayet etmiştir. Siyeri A'lam'un Nübela'nın sahibi, 1/255 de rivayet etmiştir. Şuab Ar

navuti şöyle diyor: "Malik'in ravileri sika'dırlar. Fakat hadis mürsel'dir. İbni Sa'd, Velid b. Müslim yoluyla, Evzai'den, o da Zühri'den, o da Ca­bir'den rivayet etmiştir. Onun rivayeti buradakinden daha uzundur. Bu sened

 sahihtir."Feth: 3/213, Cenazeler kitabı, "Kabre önce konulanlar" konusuna bakılabilir.

[389] Biyografisi, S. 500 de geçt

 

[390] Sihah, 2/2296 da şöyle diyor: "Tesanna fi meşyetihi: Yürürken eğildi manasınadır."

[391] Lisanul Arab: 14/357: "Demirden olan kazma aletidir."

[392] İbni Mübarek'in Cihad kitabı, S. 84, No: 98 de Cabir'den riva­yet edilmiştir. Musannif Abdürrezzak, Cihad bölümünde, "Şehidin yıkan­ması ve namazının kılınması" konusunda, 5/277, No: 9602 de, Musannif yoluyla İbni Uyeyne'den rivayet etmiştir.   Tİbni Sa'd, 3/563 de Hişam ed Destevai yoluyla Ebu Zübeyr'den riva­yet etmiştir. Vakidi, Meğazi'de, Uhud savaşı bölümünde, 1/267'de riva­yet etmiştir.Bu rivayetin ravilerini İbni Hacer, Ebu Zübeyr hariç hepsini sika say­mıştır.

[393] Cevheri'nin sihahı: 5/2023.

[394] Lisanul Mizan, 4/22, No: 57 de şöyle diyor: "Abdussamed b. Ali b. Abdullah b. Abbas el Haşimi. Babasından bir hadis rivayet etmiş­tir. "Şehidlere ikram ediniz" hadisi münker'dir. Abdussamed hadis'de de­lil değildir. Belki de Hafız devletten korunmak İçin onun hakkında sus­muştur."Ukayli onu zayıflar arasında saymıştır. Bu hadisi zikrederek "korun­muş bir hadis değildir. Sadece bu yolla biliniyor" demektedir. Buna gö­re onun hakkında sukut etmemişlerdir.

[395] Kamusul Muhit'de şöyle diyor: "En nemretü: Üzerinde beyaz ve siyah çizgiler bulunan örtü veya Arapların giydiği yünden hırkadır." Tertibil Kamus: 4/441.

[396] Tertibil Kamus: 2/250 de şöyle diyor: "Ezher: Yeşil ottur. Güzel kokulu ottur."

[397] Sihah, 4/1705 de şöyle diyor: "Müreccel: Biraz uyuklamaktır."

[398] İbni Asakir rivayet etmiştir. Ben bulamadım.

[399] Bütün nüshalarda: Cabir geçmektedir. Bu yanlıştır. Doğrusu Ha-lit'tir. Biyografisi S. 186 da geçti.

[400] Abab'da bu sözleri bulamadım. Tertibil Kamus: 2/597 ye bakıla­bilir.

[401] Musannif Abdürrezzak, Cihad bölümünde, "Şehidin yıkan­ması ve cenaze namazının kılınması" konusunda, 5/277 de Kays b. ebi Ha-zim'den rivayet etmiştir. Bu rivayetin ravileri sika'dırlar. Ancak Kays b. Ebi Hazim sika'dır, fakat sonradan değişmiştir. Bu rivayette bilinmeyen vardır. Kays b. Ebu Hazim meçhul birinden rivayet etmitir. Dolayısıyla sened zayıftır.

[402] Bu isnad'da Ali b. Zeyd b. Ced'an vardır. Bu zayıftır. Babası­nın ise biyografisini bulamadım. Ondan rivayet eden, babasıdır. O'da meç­huldür. Dolayısıyla bu isnad zayıftır.

[403] Bu isnad'da Ali b. Zeyd b. Ced'an vardır. Bu zayıftır. Babası­nın ise biyografisini bulamadım. Ondan rivayet eden, babasıdır. O'da meç­huldür. Dolayısıyla bu isnad zayıftır.

[404] Sihah, 3/899 da şöyle diyor: "En nezze, ennizzu: Yere düşen yağmurdur."

[405] Tertibil Kamus, 3/274 de şöyle diyor: "El akisetü: Saç örgüsü-dü."

[406] İbni Esir'in, Esedül Ğabe: 3/89, No: 2625.

[407] Sihah, 4/1323 de şöyle diyor: "Sudğ: Göz iie kulak arasında­ki yerdir."

[408] Tirmizi, tefsir bölümünde, "Buruc suresinden" konusunda, 5/437, No: 3340 da rivayet ederek, "Bu hadis hasen ve ğaribdir" demek­tedir.

[409] Müslim, Zühd ve incelik bölümünde, "Uhdud ashabı, sihirbaz, Rahib ve çocuk" konusunda, 4/2296, No: 3005 de rivayet etmiştir.

[410] Asılda yoktur. Tezkire: S. 202 de vardır.

[411] Kurtubi'nin Tezkiresi: S. 202-203.    .

[412] Nihaye'de şöyle diyor: "At hadisinde "istennet şerefen ev şe-refeyni" diyor: İstenme atın, bağlandığı yer etrafında bir veya iki sefer dönmesidir."

[413] Nihaye, 3/145 de şöyle diyor: "Tivel, Tiyel: Uzun iptir. Bir ta­rafı yerdeki kazığa bağlanır. Diğer ucu, at başını alıp gitmesin, onun et­rafında dönüp otlasın diye atın ayağına bağlanır."

[414]  (m) nüshasında "Kefa" şeklinde geçmektedir. Doğru olanı ise "Kefe'e"dir. Nihaye, 4/182 de, şöyle diyor: "Kefe'tül kidre: Kazanı bo­şalması için devirdim" manasındadır.

[415] Nihaye, 1/121 de şöyle diyor: "Burme: Kazandır."

[416] Nihaye, 2/209 da şöyle diyor: "Rahl: Devenin üzerine konulup üzerine binilen şeydir. Atın eğeri yerindedir."

[417] Hakim, Müstedrek'de, sahabe bölümünde, "Sabit b. Kays b. Şemmas'ın Menkıbeleri" konusunda, 3/235 de, Ata el Horasani'den,o da Sabit b. Kays b. Şemmas'ın kızından rivayet etmiştir. Onun hakkında Ha­kim ve Zehebi sukut etmişlerdir.Heysemi, Mecmauz Zevaid'de, Menkıbeler bölümünde, "Sabit b. Kaysb. Şemmas hakkındaki rivayetler" konusunda, 9/321-322 de, Ata ve Sabit b. Kays'in kızından rivayet ederek, "Bunu Taberani ve Sabit b. Kays'm kızı rivayet etmişlerdir." Görüşe göre kızı sahabedendir. Çünkü şöyle diyor: "Babamı işittim..."

[418] Dibacuz Zeheb, 1/427, No: 11 de şöyle diyor: "Altıncı tabaka­dandır. Afrikalıdır. Künyesi, Ebu Muhammed b. Ebi Zeyd'dir. Nakzi ne­sebine mensubdur. Kayravan da otururdu. Zamanında Malik'i mezhebi­nin imamıydı. Mezhebin sözlerini şerh eden görüşlerini biten, lideriydi, ilmi geniş'di. Rivayetleri çokça ezberlemişti. Kabisi onun hakkında şöy­le diyor: "O imamdır. Dinine ve rivayetine güvenilir." Üç yüz seksen al­tı yılında vefat etmiştir."

[419]  (m) nüshasında yoktur.

[420] Cezali, Dibacetür risalenin şerhinde rivayet etmiştir. Ben bu­lamadım.

[421] Elmuncid fil edebi vet ulum'da, S. 217 de şöyle diyor: "Derdi-non tu tel: Nil kenarında Mısır'ın bir şehridir."

[422] Nucumuz Zahire, 11/93 de şöyle diyor: "'Şeyh Afifüd din Ebu Muhammed Abdullah b. Es'ad b. Ali b. Süleyman b. Felah el Yemani el Yafii. Vefal etmiştir. Mekke'ye geldi. Altıyüz altmış sekiz yılında doğ­du. Fıkıh ve arapça da ilerledi. Bİr çok eseri vardır. Ravdur reyyahin fi hikayatis salihin bunlardandır.

[423] Fevatil fevat, 4/79, No: 507 de şöyle diyor: "Mahmud b. Hasan el Verrak çoğu şiirleri, vaaz ve hikmetler konusundadır. İbni Ebi Dünya ondan rivayetde bulunmuştur. İkiyiiz otuz yılı civarında Mu'tasım zama­nında vefat etmiştir."

[424] Yafii, Ravdür Reyyahin kitabında nakletmiştir. Onu bulamadım.

[425] (m) nüshasının sahibi, Ravdur Reyyahin kitabında yine imam. Yafii'nin başka bir kıssasını nakletmektedir. Bu hikaye bütün nüshalar­da mevcut değildir. Sadece (m) nüshasının haşiyesinde nakledilmiş ve bir ok ile işaret edilmiştir. Buna göre müelliflerin görüşleri değişiklik arze-diyor. Dolayısıyla bu hikaye (m) nüshasının sahibinin şahri tasarrufu ol­duğu ortaya çıkmaktadır. "Şevkil Araş ve Enes'in nüfus" kitabının sahi­bi nakletmiştir. Ben bulamadım.

[426] Takrib, 1/510, No: 1231 de şöyle diyor: "Abdülaziz b. Abdul­lah b. Ebi Selme el Macişun. Medine'lidir. Bağdad'a gelmiştir. Hudayr ailesini azadh kölesidir. Sika'dır. Fakih'tir. Eserleri vardır. Yedinci ta­bakadandır. Altmış dört yılında vefat etmiştir."

[427] Nihaye: 1/74 de şöyle diyor: "Ender: Beyderdir. O da yemek ya­pılan yerdir. Başka bir manasıda; bir yemek çeşididir."

[428]  (a) nüshasında yoktur. İbni Asakir rivayet etmiştir. Ben bula­madım.

[429] Keşfuz Zunun, 1/928 de şöyle diyor: "Ravdatul Ulema. Şeyh Ebu Ali Hüseyin b. Yahya el Buhari ez Zenduveşti el Hanefinin'dir."

[430] Sihah; 1/125 de şöyle diyor: "Dirb, dağdaki dar boğazdır."

[431] Sihah; 1/125 de şöyle diyor: "Edrebel kavunu: Bir topluluk, rum topraklarına girdikleri zaman denilir."

[432] Bütün nüshalarda: "Yemudne" geçmektedir. Bu kelime anla­şılmamaktadır. İslam üniversitesinde bulduğum bir nüshada -onu (c) ile isimlendirdim- "Yemdudne" geçiyor. Galiba bu daha doğrudur. Manası "Sayıca fazl al aştılar" olur.

[433] Sihah, 6/2242 de şöyle diyor: "El Faruhu: Bir şeyin uzmanıdır. Feruhe ise az kullanılır. Bu kelime at için kullanılmaz. Atlar için Rai', Cevvad kelimeleri kullanılır."

[434] Ravdatul Ulema: Zendu veştinindir. İslam üniversitesinde el yaz­ması olarak bulunmaktadır. (L. 256-e-b) No: 345.

[435] Elkamil'de şöyle diyor: "Yüz yirmi iki yılında Battal öldürül­dü. İsmi Abdullah Ebul Hüseyin el Antaki'dir. Rum beldelerinde bir gurup müslümanla beraber öldürüldü. Rumlarla yapılan çok savaşa ka­tıldı. Onların yanında büyük bir şöhreti vardı. Çok korkarlardı." .

[436] Nihaye, 1/122 de şöyle diyor: "Hadiste "Bornoz başımdan düştü" diyor. Bornoz, başhğı kendine bitişik olan elbisedir. Yağmurluk, Cübbe, zırh'tan olabilir."

[437] Bağdad tarihi, 14/5, No: 7347 de şöyle diyor: "Halife Harun. Reşid b. Muhammed el Mehdi b. Abdullah Mansur b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas b. Abdulmuttalib. Künyesi Ebu Cafer'dir. Rey'de doğdu. Kardeşi Musa Hadi'nin ölümünden sonra halife oldu. Rivayete gö­re, yüz elli yılında doğdu. Yüz yetmiş yılında halife oldu. Yüz doksan üç yılında Tus şehrinde öldü."

[438] Muncid, S. 232 de şöyle diyor: "Kılıcın bağlantısıdır."

[439] Nihaye, 1/284 de şöyle diyor: "Sefer hadisinde "Melekler için­de cilcil bulunan topluluğa arkadaşlık etmezler" diyor. Cilcil, hayvanla­rın boynuna ve başka yerlere asılan küçük ziî'dir."

[440] Ebu Ali  Hüseyin b. Yahya el-Buhari, Ravdatu'l-ulema adlı kitabından nakletmiştir. Bu kitap İslam üniversitesinde el yazması olarak (L 536 b-257 b) NO: 345'de bulunmaktadır.

[441] Siyeri A'lamun Nübela: 5/268-269, No: 131.

[442]  (m) nüshasında "savaşırken" şeklinde geçmektedir. Doğru olanı "savaşta" dır.

[443] Siyeri A'lamun Nübela: 5/269.

[444] Şöyle demesi daha uygundur: "Aralarındaki müddete" veya "Onunla Melik arasında kararlaştırılmış müddete."

[445] Ma'sumin kitabının sahibi rivayet etmiştir. Ben bulamadım.

[446] Buharı, Meğazi bölümünde, "Uhud günü öldürülen müslü-manlar" konusunda, 5/39 da rivayetctmiştir. "Onların kanlarıyla defne­dilmelerini emretti. Onlann yanlarına varmadı. Onları yıkamadı." Cena­zeler bölümünde, "Şehidlerin yıkandığı görülmemiştir." konusunda, 2/93 de rivayet etmiştir.

[447] Kurtubi tefsiri, 4/270-271. Al-i İmran suresi, 169. ayetin tefsiri.

[448] Buhari, Cihad bölümünde, "Mücahid dünyaya dönmeyi temen­ni eder" konusunda, 3/208'de Enes'den rivayet etmiştir.Müslim, imaret bölümünde, "Allah yolunda şehidliğin fazileti" ko­nusunda, 3/1498, No:1877'de, Muhammed bin Cafer yoluyla, Şube'den rivayet etmiştir.

[449] Müslim imaret bölümünde "Allah yolunda şehitliğin fazileti"konusunda, 3/1498'de Enes'den nivayet etmiştir.

Tirmizİ, cihadın fazileti bölümünde, "Şehitlerin sevabı hakkındaki ri­vayetler" konusunda, 4/176, No:1640'da rivayet etmiştir. Yine S. 177, No: 1643'de de rivayet etmiştir. Her ikisini de Humeyd'den, O'da Enes'den rivayet etmiştir.Nesaİ, cihad bölümünde, "Allah yolunda temenni edilenler" konusun­da, 6/35 de Ubade bin Samît'den rivayet etmiştir.

[450] Tahrici yukarıda geçti.

[451] Esedül ğabe'de şöyle diyor: "Muhammed bin Ebi Umeyre el-muzni sahabedendir. Şamlılardan sayılır bulunmuştur."îbni Hacer Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Ebi Umeyre, sahabedendir. Cübeyr bin Nefir ondan. Cübeyr bin Nefir ondan riva­yette rivayette bulunmuştur. Sanki bu Abdurrahman-dır." Bundan sonraki biyografide şöyle diyor: "İbni Ebi Umeyrenin ismi­nin sonu Muhammed'dir.Rabia bin Yezid ve Kasım Ebu Abdurrahman ondan rivayette bulunmuşlardır. Bu bir öncekinin kardeşidir."Bana göre, Abdurrahman sahabeden değildir. Esedül ğabe, 3/479'da da böyle diyor. Belki doğru olanı, Mizzi'nin tehzibul kemalden söyledi­ğidir. Şöyle diyor: "Muhammed bin Ebi Umeyre muzni, Abdurrahma-mn kardeşidir. Sahabedendir. Şam'da oturmuştur. Cubeyr bin Nefir on­dan rivayette bulunmuştur. Nesai, onun bir hadisini nakletmiştir." Ese­dül ğabe: 5/108, No:4754. Tehzibuttehzib: 12/305,1917,1618.Tehzibul Kemal: 3/1254.

[452] Ennihaye fi ğaribil hadis: 5/145.

[453] Tertibil Kamus: 4/216'da şöyle diyor: "Mardar; kuru çamurun kesilmesidir. Veber ise; Deve ve tavşan yünüdür." Tertibil kamus: 4/565.

[454] Tahrici yukarıda geçti.

[455] Tehzib'de şöyle diyor: "İsa bin Abdurrahman ferve, el Ensari İbni Sebre'de deniliyor. Künyesi Ebu Ubade ez-Zerki'dir. Medİneli-dir." İbni Hibban şöyle diyor: "Topluluktan münker hadisler rivayet et­miştir. Terkedilmeyi hak etmiştir." Cerh'de şöyle diyor: "Ebu Hatim şöyle diyor: "Hadisi münkerdir. Zayıftır. Terk edilmişe benzer. Zühriden sahih hadis rivayet ettiğini görmedim." Ebu Zur'a şöyle diyor: "Güçlü de­ğildir." Buhari "Hadisi Münkerdir" diyor. Nesai "Hadisi terkedilmiştir.". diyor. Takrib'de ise "Terk elimiştir. Yedinci tabakadandır" diyor.Tehzib: 8/218, No: 404 Cerh: 6/281, No: 1559. Buhari'nin Duafaus sağir kitabı: s. 86, No 264 Nesai'nin: Zayıflar ve terkedilmişler kitabı: s. 76, No 422. Takrib: 2/99, No: 894.

[456] Beyhaki,Delail'de rivayet etmiştir.

[457] Tahrici yukarıda geçti.

[458] Lisanul Arab, 1/311'de şöyle diyor: "etteb'atu.ettebaatu: Göl­ge ve benzeri ile arkadaşını terkib etmendir."

Lisanul Arab, 1/311 'de şöyle diyor: "etteb'atu, ettebaatu: Görge ve benzeri ile arkadaşım takib etmendir."

[459] Müslimin, Nevevi Şerhi: 13/29

[460] İbni Rüşdün Mukaddimat: T/266. Daru Sadr Beyrut basımı.

[461] Müslim, imaret bölümünde, "'Allah yolunda Öldürülen kimsenin, borç hariç hatalarına keffaret olur." konusunda, 3/1503, No 1882'de rivayet etmiş­tir. Birinci rivayet, No: 119'dadır. İkinci rivayet, No: 120'dedir.Hakim, Müstedrek'de, cihad bölümünde, 2/119'da, Yezid bin Veh-berremli yoluyla Mufadal bin fadale'den birincisini rivayet etmiş ve "isnadı sahihtir. Fakat Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir" demiş­tir. Zehebi de bu görüştedir.Ahmed, 2/220'de, Yahya bin Gaylan yoluyla, Mufaddal'dan birincisini rivayet etmiştir.

[462] Buhari Tefsir bölümünde, Ahzab süresi: 33'te. 1: 6/22' bab'da, Ebu Hureyre'den, o da Peygamberden şöyle rivayet ediyor:"Şöyle buyurdu:"Ben insanların, mümine dünya ve ahirette en evla olanıyım. İs­terseniz şu ayeti okuyun:"Peygamber, mümine kendisinden daha evladır." Hangi mümin ölürde, bir mal bırakırsa, onu, var iseler varisleri alsınlar. Kim bir borç veya kayıp bırakmış ise, bana gelsin. Ben onun velîsİyim."Müslim Faraiz bölümünde, "Kİm bir mal bırakırsa, o varislerinindir." konusunda: 3/360, No: 1611 'de, Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.İbni Mace Sadakalar bölümünde, "Borç veya kayıp bırakan kimse" konusunda, 2/807, No: 2416'da, Cabir den rivayet etmiştir.

[463] Kurtubi Tefsiri: 4/274.

[464]  Buhari Borç verme bölümünde, "İnsanların, mallarını, geri verme veya telef etme maksadıyla alan kimse" konusunda, 3/82'de, Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.

[465] Kurtubinin Tezkiresi s: 194-195.

[466] Buhari Cihad bölümünde, "Şehidlerin üzerindeki, meleklerin gölgesi" konusunda, 3/208'de, CaBir den rivayet etmiştir.Müslim, Sahabenin faziletleri bölümünde, "Cabir'in babası, Abdul­lah bin Arar binlîaram'ın faziletleri" konusunda, 4/1917'de, Ubeydul-lah yoluyla Süfyan bin Uyeyne'dc rivayet etmiştir.

[467] Buhari Cihad ve Siyer bölümünde "Allah yolundaki mücahid-lerin dereceleri" konusunda, 3/202'de Senıure'den rivayet etmiştir

[468] Tirmizi Cihadın faziletleri bölümünde, "Şehidlerin Allah katın­daki faziletleri" konusunda, 4/176'da, Ebu Hureyre'den rivayet etmiş ve "Hadis Hasen'dir" demiştir;Ahmed 2/425'de, Hişam Destuvai yoluyla Yahya bin Ebİ Kesir'den rivayet etmiştir.Suyuti Camİus-Sağir'de naklederek, "Hasendir" demiştir. Feydül Kadir: 4/212. No: 5419.

[469] Nihaye, 3/264'de şöyle diyor; İsti'faf: İffetli olmak istemektir. İffet ise, Haram ve insanlara el açmaktan sakınmaktır. Yani kim iffet oi-mak isteyip, gereğini yerine getirirse, Allah onu, ona verir. İsti'faf, sabır ve bir şeyden el çekmektir."

[470] Buhari Cihad bölümünde, "Bir kafir bir müslümam öldürür. Son­ra müslüman olur, savaşır ve Öldürür" konusunda, 3/210'da Ebu Hureyre den rivayet etmiştir.Nesai Cihad bölümünde "öldüren ve öldürülenin, Allah katında cen­nette buluşması" konusunda, 6/38, İbni Kasım yoluyla Malik'ten birin­cisini nakletmiştir.Müslim, İmaret bölümünde, "Biri diğerini öldürüp, sonra İkisi de cen­nete giren iki adam" konusunda, 3/1503, No: 1890'da, Ebu Hureyre'den, ikincisini rivayet etmiştir.

[471] Mecmauz Zevaid'in sahibi, Cihad bölümünde, "Şehadet ve fazileti hakkındaki rivayetler" konusunda, 5/295'de rivayet etmiştir. Msysemi yöyle diyor: "Taberani, Bezzar rivayet etmişlerdir. Taberani'nin senedinde bilinmeyen ravi vardır. Diğer ^ravil eri sikadır. Bezzar'ın sene­di, zayıftır. Keşf'ül-Estar Cihad bölümü: "Şehadet ve fazileti" konusun­da, 2/282'de, rivayet etmiştir. Bezzar şöyle diyor: "Semure'den gelen ri­vayeti sadece bu yolla öğreniyoruz."

[472] Mecmauz Zevaid'in sahibi, Cihad bölümünde, "Şehadet ve fazileti hakkındaki rivayetler" konusunda, 5/295'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani, evsaf ta rivayet etmiştir. Senedindeki Ab­dullah b. Bukeyr el-Ğanevi zayıftır.

[473]  Lisanul mizan, 3/264'de no: 1130'da şöyle diyor: "Abdullah b. Bukeyr el-Ğanevi el-Kufi. Muhamed b. Suke'den rivayette bulunmuştur. Ebu Hatim şöyle diyor: "Şia'nın azatlılarındandır." Saci ise "doğruluk ehlindendir. Güçlü değildir." diyor. İbni Adiy onun münker hadislerini zikretmiştir. Ben de şöyle diyorum: "İbni Mehdi ondan rivayette bulun­muştur." İbni Hİbban, onu sikalar arasında saymıştır.

[474]  İbni Ebi Şeybe, eserinde Cihad bölümünde 5/307'de birinci ri­vayet nakletmiştir.

[475]  Nihaye 4/315'de şöyle diyor:

"Merc, çok bitkİli geniş yerdir, hayvanlar orada otlanır. Bırakılırlar, istedikleri gibi dolaşırlar.

[476] İbnİ Ebi Şeybe eserinde Cihad bölümünde: 5/311' de ikinci'ri­vayet nakletmiştir.

[477] Tehzİb'de şöyle diyor: "Hasna binti Muaviye b. Selim -Am­casından rivayette bulunmuştur. Avfu'l-Arabi de ondan rivayet etmiştir. Amcasının adının Eşlem b. Selim olduğu söylenmektedir."

Mizamı'1-itidal'de şöyle diyor:"Amcasından rivayet etmiştir. Amcası sahabedendir. Ondan sadece Avfu'l-Arabi rivayet etmiştir."

Takrib'de şöyle diyor: "Hadisi kabul edilir. Dördüncü tabakadandır." Tehzib: 12/409, No: 2761. Mizanu'I-itidal: 4/605, No: 10947. Takrib: 2/594, no: 6.

[478] Esedü'1-ğabe, 1/94, No: 119'da şöyîe diyor: "Eşlem b. Selim. Hansa b. Muaviye b. Selim es-Sarimiyye'nin amcasıdır. Üç kardeştirler. Haris, Muaviye ve Eşlem. Bunu İbni Mende zikretmiştir. Ebu Nuaym şöyle diyor: "Bazı müteahhirin ulemasına göre, onun adı Eshem'dir. Fakat bu doğru değildir."

[479]  Ebu Davud Cihad bölümünde "Şehadetin Fazileti" konusunda 3/33, No: 2521 'de rivayet etmiştir.

Ahmeed 5/58'de, Muhammed b. Cafer yoluyla Avf'dan rivayet et­miştir. Ebu Davud ve Münziri onun hakkında sükut etmişlerdir. înşaal-lah hadise uygundur.

[480]  Ebu Davud Cihad bölümünde "Şehadetin Fazileti" konusunda 3/33, No: 2521 'de rivayet etmiştir.

Ahmeed 5/58'de, Muhammed b. Cafer yoluyla Avf'dan rivayet et­miştir. Ebu Davud ve Münziri onun hakkında sükut etmişlerdir. înşaal-lah hadise uygundur.

[481] Buhari, cihad ve siyer bölümünde, "Bilinmeyen bir okla vu­rulup, öldürülen kimse" konusunda 3/206'da, birincisini Rikak bölümünde, ikincisini ise "Cennet ve cehennemin sıfatlan" konusunda rivayet etmiştir.

[482] Tahriri yukarıda geçti. Beyhaki Şuab'da rivayet etmiştir.

[483]   Esedü'1-ğabe, 1/339 no: 749'da şöyle diyor: "Bu başka bir Cual'dir. Musa b. Ali b. Mende onun hadisini rivayet etmiştir. Şöyle di­yor: "Bunun yukarıda geçen olup olmadığını bilemiyorum."

[484]  Esedül Ğabe: 1/339.

[485]  Mecma'uz-Zevaid Menkıbeler: 9/273. İbni Abbas nakletmiştir. Heysemi şöyle diyor:                         y"Taberani, biri Hasen olan iki senedle rivayet etmiştir."Munziri Terğib ve Terhib Şehadet: 2/314.Taberani, biri Hasen olan İki isnadla rivayet etmiştir" demektedir.Başka yollarla da rivayet edilmiştir.Ahmed Sahabenin fazileti: 2/890. Muhakik şöyle diyor:"İsnadı kopuk olması ve Şeyh İsmail'in bilinmemesinden dolayı za­yıftır.Hakim Müstedrek Sahabenin Fazileti: 3/212. Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Hakim şöyle diyor:"Bu hadis Müslim'in şartı ile sahihtir. Buhari ve Müslim rivayet et­memişlerdir." Zehebi'de bu görüştedir.

[486] Tertibil Kamusul Muhit: 3/673.

[487] Ebu Davud Cihad: 3/32. İbni Abbas dan rivayet etmiştir. Munziri Muhtasar'da şöyle diyor:

"Hakim Sahih'inde rivayet etmiştir. Darekutni Muhammed b. İshak dan sadece Abdullah b. İdris rivayet ettiğini söylemiştir. Said b. Cübeyri senedde zikretmemiştir. Müslim Sahih'inde Abdullah b. Mesud dan manayla rivayet etmiştir." Ahmed Şakir'in Taliki'ne bakınız. O, isnadı düzeltmiştir. 3/374.Hakim Müstedrek Cihad: 2/88. Abdullah b. İdris yoluyla Muhammed b. İshak dan rivayet ederek, "Bu hadis Müslim'in şarlı ile sahihtir, Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir" demektedir. Zehebi'de bu görüştedir.Müslim, îmaret: 3/502. Ibnİ Mesud dan rivayet etmiştir.

[488] Tertibil Kamusul Muhit:_4/440.

[489]  Müslim İmaret: 3/1502. İbni Mesud dan rivayet etmiştir. Tirmizi Tefsir: 5/231. Süfyan yoluyla, A'maş'tan rivayet ederek,"Bu hadis Hasen ve sahihtir" demiştir.

 

[490]  Takrib: 1/311 "de şöyle diyor: "Süfyan b. Said b. Mesruk es-Sevri künyesi Ebu Abdullah'tır Kufe'lidir. Sika, hafız, ve fakihtir. Abid, imam ve hüccettir. Yedinci tabakanın ileri gelenlerindendir. Belki tedlis yapmıştır. Altmış dört yaşında iken, Altmış bir yılında vefat etmiştir."

[491] O, Süleyman b. Mehran'dır. Biyogrofisi s: 322'de geçti.

[492] Takrib: 1/449. Şöyle diyor: "Abdullah b. Mürre el-Hemedani el-Harif i. Kufe'lidir. Sikadır. Üçüncü tabakadandır. Yüz yılında ölmüştür.

[493]  Abdurrezzak Cihad: 5/263.

[494]  (m) Nüshasında "Arş" kelimesi de vardır.

[495] Abdurezzak Cihad: 5/264; Tirmizi Cihad: 4/176. "Bu hadis sa­hihtir" demiştir.

[496] Bütün nüshalarda, Abdullah diye geçmektedir. Doğrusu Ubey-dullah'tır. Asıl olan (e) nüshasında "ibni Yezid" de vardır. Takrib: 1/540. Şöyle diyor:"Ubeydullah b. ebi Yezid el-Mekki. Kariz ailesinin azadlı kulesidir. Şeybe'nin oğludur. Sikadır. Hadisi çoktur. Dördüncü tabakadandır. Sek­sen altı yaşında iken, yirmi altı yılında vefat etmiştir."

[497] Abdurahman b. Abdullah b. Kab b. Malik el-Ensari. Künyesi Ebu'l-Hatib'dir. Medine'lİdir.. Sikadır, alimdir. Üçüncü tabakadandır. Hişam'ın hilafetinde öldü: Takrib: 1/488/Takrib'in: 2/523'de biyo­grafisi şöyle geçiyor:"İbni Kab b. Malik. O, Abdurrahman'dır. Abdullah ve Abdurrahman olduğunda şüphe vardır. Şehidlerin ruhları hadisinde, Abdullah b. Ab­dullah b. Kab olarak dedesine nispet edilmiştir."

[498] Takrib: 1/442' de şöyle diyor: "Abdullah b. Kab b. Malik el-En­sari. Medine'lİdir. Sikadır. Sahabe olduğu söyleniyor. Doksan yedi veya sekiz yılında vefat etmiştir."

[499] Dibacul Müzehheb'de: 1/101" de şöyle diyor: "Ali b. Muhammed b. Halef el-Meafiri. Künyesi Ebu'l-Hasan'dır: İbni Kabisi diye bilinir. Afrikalılardan hadis dinlemiştir. Çokça rivayet etmiştir. Hadis, İlletleri ve ravileri iyi bilirdi. Usulcu, fakih, kelamcı ve müellif idi. Elmendu fil fıkh, Ahkamud diyane, el-menkizu fi şübehitte'vil, el-munebbihu lif futinimin ğavailil fiten onun eserlerindendir. Dörtyüz üç yılında Kayravan'da ölmüştür.

[500] Kurtubİ'nin; ettezkire fi Ahvalil mevta ve umuril ahiret s: 197.

[501]  (a) Nüshasında "Çalışanların" diye geçmektedir.

[502] Takrib: 1/496'da şöyle diyor: "Abdurrahman b. Kab b. Malik el-ensari. Künyesi Ebu'l-Haüab'dır. Medine'lidir. Sikadır. Tabiinin büyüklerindendir. Rasulullah (s.a.v.) döneminde doğduğu söyleniyor. Sü­leyman'ın hilafetinde ölmüştür.

[503] Lisan'ul-Arab: 3/629'da şöyle diyor: "Necemun, Necemetun: Ruhun nefesidir. Halit şöyle diyor: "Nesemetun! Nefes ve Ruhtur.

[504] İbni Kesir Tefsiri: 1/427

[505] Ahmed: 6/455'de Kab b. Malik den rivayet etmiştir.Nesai Cenazeler: 4/108'de, Kuteybe yoluyla, Malik'ten rivayet et­miştir.Muvatta Cenazeler: 1/240'de, Musannif yoluyla rivayet etmiştir.

İbni Mace Cenazeler: 1/446'da, Haris b. Fudayl yoluyîa Zühri'den ri­vayet etmiştir. Yine Zühd: 2/1428'de, Suveyd b. Said yoluyla Malik'ten rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid'in sahibi, Cenazeler: 2/329'da Ümmü Hani'den ri­vayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor:"Ahmed ve Kebir'de Taberani rivayet etmişlerdir. Taberaninin senedindeki İbni Lühey'a hakkında kelam vardır."

[506] İbni Kesir Tefsiri: 1/427

[507] O, Ma'mar b. Raşid'dir. S: 333'de geçti.

[508] Bulamadım.

[509] Tezkire s: 193.

[510]  (m) ve (a) nüshalarında "Hudr" şeklinde geçmektedir.

[511]  (m) ve (a) nüshalarında "Hudr" şeklinde geçmektedir. '

[512] Nihaye: 3/410'da şöyle diyor: "Kusuf hadisinde "Siz kabirde fitneye uğratılacaksınız" diyor. Münkir ve nekir meselesini kastediyor.

[513] Nihaye: 3/22'de şöyle diyor: "Essa'ku: İnsanın duyduğu şiddetli sesten bayılması veya ölmesidir. Sonra çok ölüm İçin kullanılmıştır."

[514] Takrib'de şöyle diyor: "Raşid b. Said el-Mekrai Humus'Iudur. Sikadır. İrsah çoktur. Üçüncü tabakadandır. Kesne yılında ölmüştür.

[515] Nesai Cenazeler: 4/99'da rivayet etmiştir. Senedinde, Raşid b. Sad olduğu için senedi zayıftır. Raşid sikadır. Fakat çokça mürsel hadis nakletmiştir. Senedde sahabiyi zikretmemesinden dolayı mursildir.

[516] Sİhah: 4/1481 'de_şöyle diyor: "Er reşku: atmadır."

[517] Sihah: 4/1554'de şöyle diyor: "Merekes sehmu miner remyeti: Ok hedeften başka tarafa saptı."

[518] (Ahzab: 33/12)

Sihah: 1/92'de şöylediyor: "Saube: akmaktır.

[519] Hakim Müstedrek'de, Tefsir: 2/253'de rivayet etmiş ve "Bu ha­disin isnadı sahihtir. Buharı ve Müslim rivayet etmemişlerdir" demiştir. Zehebi'de bu görüştedir.

[520] Lisan'ul-Arab: 3/580'de şöyle diyor: "İbni Esir şöyle diyor: "Necib bütün hayvanların en faziletlisidir."

[521] Nihaye: 2/409'da şöyle diyor: "Sundusİ ince ipektir."

[522] Nİhaye: 1/47'de şöyle diyor: "îstebrak; kalın ipek ve atlastır."

[523] Suyuti Cami'us-Sağir'de nakletmiş ve onu sahabe işaretiyle işa­retlemiştir. Feydul Kadir: 4/78. Suyuti şöyle diyor: "Ebu Ya'la ve Dare-kutni fertlerde, Hakim ve İbni Merdeveyhi tefsirde, Beyhaki diriliş'te Ebu Hureyre den rivayet etmişlerdir."

[524] Takrib'de şöyle diyor: "Ammare b. Ebu Hafsa b. Sabit. Sikadır. Altıncı tabakadandır. Otuz iki yılında ölmüştür" Takrib: 2/49.

[525] Cerh'te şöyle diyor: "Hİcr el-Hicri. îsbehan'lı olduğu söyleni­yor. Said b. Cübeyr 'den rivayette bulunmuştur. On'dan da Ammare b. Hafsa rivayette bulunmuştur.Ebu Zur'a'ya Hicr sorulunca, "hicr ehlinden biridir. Ben tanımıyorum" demiştir. İbni Hibban Sikat'ta zikretmiştir. Cerh: 3/267; Sikat: 6/234.

[526] Takrib'de şöyle diyor: "Said b. Cübeyr el-Esedi. Esed ka­bilesinin azadlı kölesidir. Kufe'lidir, sikadır, fakihtir. Üçüncü tabakadandır. Aişeden rivayette bulunmuştur. Ebu Musa ve benzer­lerinden yaptığı rivayetler mürseldir. Doksan beş yılında Haccac'ın önünde, elli yaşını doldurmamışken öldürülmüştür." 10/292.

[527] İbni Mübarek Cihad: 5/50. rivayet etmiştir.Buhari Kebir'de: 3/73'de Musannif yoluyla Şu'be'den rivayet etmiştir.Ebu Nuaym, Ahbaru îsbehan'da: 2/148'de, Hafs b. Ömer el-Huti yoluyla Şube'den rivayet etmiştir.Taberi Tefsir'inde: 24/200'de. Vehb b. Cübeyr yoluyla Şu'be'den ri­vayet etmiş.Suyuti, hadisin sahih olduğunu söylemektedir. Münavi şöyle diyor:"Ebu Ya'la, Darekutni Efrad'da, Hakim Tefsir'de, İbni Merdeveyhi Tefsir'de, Beyhaki Şuab'da, Deylemi Firdevs'de Übey'den rivayet et­mişlerdir."Hakim "sahihtir" demiştir. Zehebi'de bu görüştedir. Feyd'ul-Kadir: 4/78-79.

[528] Nihaye: 1/225.

[529] Takrib'de şöyle diyor: "Raşid b. Nuceyh el-Himani. Künyesi Ebu Muhammed'dir. Basra'lıdır." Cerhte şöyle diyor: "Ebu Hatim, ha­disinin uygun olduğunu söylemiştir." Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hib­ban Sikat'ta zikretmiştir. Belki de hata etmiştir."Takrib: 1/240; Cerh: 3/484; Tehzib: 3/228.

[530] Biyogrofisi s: 274-275'de geçti.

[531] İbni Mübarek Cihad s: 49'de rivayet etmiştir. Bu rivayet İbni Abbas'ın mevkufudur. Fakat merfu hükmündedir. Dolayısıyla senedi Hasendir.

[532] Takrib'de şöyle diyor: "Nemran b. Atabe ez-Zemani hadisi ka­bul edilir. Altıncı tabakadandır.Tehzib'de şöylediyor: "ibni Mende onun Şam'lı olduğunu söyle­miştir. Ümmü Derda'dan, o da Ebu Derda'dan rivayette bulunmuştur. İb-nİ Hİbban onu Sikat'da zikretmiş ve hadisini Sahih'inde rivayet etmiş­tir. Takrib: 2/307; Tehzib: 10/475.

[533] Ahmed: 4/131 'de, Ubade b. Samit'ten rivayet etmiştir. Mecma'uz-Zevaid Cihad: 5/293'de, Ubade b. Samit'ten rivayet et­miştir. Heysemi şöyle diyor:'"Ahmed böyle rivayet etmiştir. Bezzar ve Taberani'de böyle rivayet etmişlerdir. Ahmed ve Taberani'nin ravileri sikadırlar."

[534] Ebu Davud Cihad: 3/34'de rivayet etmiştir.îbni Hİbban Sahih s: 388'de Cafer b. Musafir et-Tenisi yoluyla Yahya b. Hassan'dan rivayet etmiştir.Beyhaki Sunen'ul-Kübra: 9/164'de Musannif yoluyla Ebu Ali er-Ruzbari'den, o da Ebubekir b. Dase'den, o da Ebu Davud'dan rivayet et­miştir. Bu hadis hakkında Ebu Davud ve Munziri sukut etmişlerdir. Hadis sahihtir. Suyu ti Cami'us-Sağir'de zikrederek, hasen olduğunu söylemiştir.

Feydu'l-Kadir: 6/462; Sahih'i Cami'us-Sağir: 6/342.

[535] Kurtubi Tefsiri: 4/276. Ali İmran Suresi 171. ayetin tefsiri.

[536] Takrib: 2/272'de şöyle diyor: "Mikdam b. Ma'di Yekrub b. Amr el-Kindi. Meşhur sahabidir. Şam'a geldi. Sahih rivayete göre seksen yedi yılında öldü. Doksanbir yaşında idi.

[537] Abdurrezzak Cihad: 5/265'de İsmail b. Ayyaş yoluyla, Buhayr b. Said'den rivayet etmiştir.İbni Mace Cihad: 2/935'de İsmail b. Ayyaş yoluyla, Buhayr b. Said'ten rivayet etmiştir.Tirmizİ Cihadın Fazileti: 4/187'de rivayet etimş ve "bu hadîs, hasen, sahih ve gariptir" demiştir.

[538] Lİsan'ul-Arab: 1/992.

[539] Bütün nüshalarda, Yahya b. Said şeklinde geçmektedir. Bu yanlıştır. Takribin söylediği doğrudur.'Buhayr'ın biyografisi s: 419'da geçti.

[540] Abdurrezzak Ciahd: 5/265'de rivayet etmiştir. Yukarıda geçti.

[541] Takrib 1/335, no: 547'de şöyle diyor: "Sehl b. Ebi Umame b. Sehl b. Hanif el-Ensari. Medineli'dİr. Mısır'a geldi. Sikadır. Beşinci tabakadandır. İskenderiye'de ölmüştür.

[542] Biyografisi s. 496'da geçti.

[543] ) Biyografisi s. 309'da geçti.

[544] Beyhaki Sunen'ül-Kübra'da Siyer bölümünde "Allah yolun­da şehadetin fazileti konusunda, 9/163'de rivayet etmiştir.Suyuti Camiu's-sağir'de, Taberani'nin Kebir'inden nakille zikret­miştir. Hakim, sahih olduğunu söylemiştir.Münavi şöyle diyor: "Hakim'in rivayetinde Abdurrahman b. Said el-Medeni vardır"Zehebi, onun münker hadislerinin olduğunu söylemektedir.Heysemi şöyle diyor: "Taberani'nin ravileri sikadırlar." 3/90.Hakim Müstedrek'te, Cihad bölümünde rivayet etmiş ve "isnadı sahihtir" demiştir. Zehebİ de bu görüştedir.

Elbani Sahih-i Camiu's-sağir'de nakletmiş ve "hasendir" demiştir. 1/354, no: 2575.

[545] Cerh'te şöyle diyor: "Abdurrahman b. Sa'd Medine'lİdir. Sehl b. Ebi Umame b. Sehl'den rivayet etmiştir. Ondan da Abdullah b. Vehb dinlemiştir."Yahya b. Main'e, Ibnİ Vehb'den rivayet eden Abdurrahman b. Said el-Medeni'nin durumu soruldu: "Bilmiyorum" dedi.İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir.Tarih'te el-Müzni diye geçmektedir. Bu İbni Hibban'ın Sikat'da söylediğidir. Cerh'in sahibinin söylediği gibi Medini değildir. Buharı onun hakkında sükut etmiştir.Cerh: 5/238, no: 1124. Sikat: 7/71. Tarihu'l-Kebir: 5/287, no: 934.

[546] Cerh'de şöyle diyor: "Yezid b. Şecere er-rehavi. Şam'lıdır. Sa­habe olduğu söyleniyor. Mücahid'den rivayet etmiştir."Esedü'l-ğabe'de şöyle diyor: "Şam'lıdır. Mücahid b. Cebr ondan ci­hadın fazileti hakkındaki hadisi rivayet etmiştir. Elli beş yılındaki bir savaşta şehid edilmiştir.Cerh: 9/270, no: 1135. Esedü'1-ğabe: 5/495, no: 5557.

[547] İbn Ebi Şeybe, Cihad bölümünde, 5/292'de rivaayet etmiştir.

[548] Biyografisi, s. 179'da geçti.

[549] Takrib'de şöyle diyor: Yezid b. Ebi Ziyad el-Haşimi. Haşi-moğullanmn azadlı kulesidir. Kufe'lidir. Zayıftır. Yaşı ilerleyince durumu değişti. Telkin kabul etmeye başladı. Beşinci tabakadandır. Otuz altı senesinde Ölmüştür."Cerh'te şöyle diyor: Şube şöyle diyor: Yezid b. Ebi Ziyad merfu hadis rivayet ederdi."Cerir'e, Leys, Ata b. Saib ve Yezid b. Ebi Ziyad'm durumu sorulunca, "Yezid hadis için en düzgün olanıdır" demiştir. Ahmed'e sorulunca, o da Cerİr gibi demiştir. Mürre şöyle diyor1: "Hıfzı iyi değildi" Yahya b. Main "hadisi delil olmaz" demektedir. Ebu Hatim "güçlü değildir" diyor. Terğib ve Terhib'de şöyle diyor: 2/321, No: 30; "Bezar ve Taberani'de rivayet etmişlerdir. Yezid b. Şecere ve Ced'an'dan merfu olarak naklet-mişlerdir. Doğru olanı Mevkuf olmasıdır."Tehzib'de şöyle diyor: "îbn-i Mübarek şöyle diyor: "Onu bir tarafa at" İbni Hibban "Saduk idi. Fakat yaşlanınca hıfzı kötüleşti. Telkin kab­ul etmeye başlaadı. Hadisine münkerler sokuldu. Değişmeden önce onu dinleyenin hadisi sahihtir." demektedir."Takrib: 2/365, no: 254. Cerh: 9/265, no: 1114. Tehzib: 11/329-330, no: 630.

[550] İbni Esir Esedü'1-ğabe: 5/495, no: 5557.

[551] Takrib, 2/321, no: 113 'de şöyle diyor: Hannad b. Seriyy Mus'ab et-Teymi'nin oğludur. Künyesi Ebu's-seriyy'dir. Kufe'lidir. Sikadır. Onuncu tabakadandır. Doksan bir yaşında iken, kırk üç yılında ölmüştür.

[552] İbni Ebi Şeybe, Cîhad bölümünde, 5/301 'de rivayet etmiştir.

[553] Abdurrezzak, cihad bölümünde "Şehadetin ecri" konusunda 5/256, no: 9538'de rivayet etmiştir.

[554] Mecmau'z-zevaid'in sahibi, cihad bölümünde "Şehadet ve fazileti hakkındaki rivayetler "bölümünde, 5/294'te rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberanİ, birinin ravileri sahih olan iki senedle rivayet etmiştir."

[555]  (m) nüshasında "biha" geçmektedir.

[556] Nihaye: 1/402'deşöyle diyor: "Hatte: dökmektir."

[557] Bütün nüshalarda, "Kad ana leke" diye geçmektedir. Bu man­tıklıdır."

[558] Beyhâki Şuab'da rivayet etmiştir.

[559] Nihaye: 4/26'da şöyle diyor: "Raculun Kudümün: Cesaretli adamdır. İlerlemeyi ifade eder."

[560] )LÎsan'ul-Arab: 1/122.

[561] Heysemi Mecma'uz-Zevaid: 5/298'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani rivayet etmiştir. Senedinin ravilerinden Abdur­rahman b. Beylemani hariç diğerleri sahihtir. O ise sikadır."

[562] Tehzib: 6/149-150, No: 303'de şöyle diyor: "Abdurrahman Beylamani, Ömer'in azadlı kölesidir. Ebu Hatim şöyle diyor: "Abdur­rahman b. Ebi Zeyd Beylamani'nin oğludur." îbni Hibban onu sikalardan saymıştır."Şöyle diyor: "Velid b. Abdulmelik'in hilafetinde öldü. Rivayetini oğlu Muhammed nakletmiş ise, ona itibar edilmesini İstemezdi. Çünkü oğlu, onun hakkında garip şeyler uydururdu." Darekutni şöyle diyor: "Za­yıftır. Hadisi delil olmaz." Ezdi şöyle diyor: "Hadisi münkerdir. İbni Ömer den batıl şeyler rivayet etmiştir."

[563] Lisanul Arab: 1/1266.

[564] Tertibil Kamus: 2/431 'de şöyle diyor: "Lefk, bir parçadır."

[565] Nihaye: 5/97.

[566] Abdurrezzak Cihad: 5/266, No: 9561'de rivayet etmiştir, ibni Ebi Şeybe, Cihad: 5/290'da İbni Adiy yoluyla Ebu Avn'dan ri­vayet etmiştir.İbni Mace Cihad: 2/935, No: 2798'de, İbni Ebi Adiy yoluyla îbniAvn'dan rivayet etmiştir.Zevaid'de şöyle diyor: "Hilal b. Ebi Zib'den dolayı bu isnad zayıftır." Bütün rivayetlerde İbni Ebi Zeyneb vardır. İbni Mace'de de vardır.Zevaid'in sahibi ise İbni Ebi Zib diye nakletmiştir. Belki bu yazanın

hatasıdır.

[567] Bu adam, Abdurrezak'ın eserinde Şehr b. Havşeb'dir. Ri­vayetler de bunu destekliyor.

[568] Takrib'de şöyle diyor: "Halal b. Ebi Zeyneb Firuz el-Kureşi. Kureyş'lilerin azadh kölesidir. Basra'lıdır. Bilinmemektedir. Altıncı tabakadandır.Tehzib'de şöyle diyor: "Şehr b. Havşeb'den, o da Ebu Hureyre den rivayet etmiştir. Ondan da İbni Avn rivayet etmiştir." Ebu Davud "ondan başkasının Hilal dan rivayet ettiğim bilmiyorum." diyor. İbni Hibban onu Sikat'ta zikretmiştir. Saci onun zayıf olduğunu söylemiştir. Ahmed şöyle diyor: "onu terketmeleri acayiptir." Ahmed bunu şeyhi için söylüyor.Mizan'da şöyle diyor: "Bilinmiyot" Kaşifte ise "sikadır" diyor.Takrib: 2/323, No: 133; Tehzib: 11/80, No: 127; Mizan: 4/314, No: 9268; Kaşif: 3/227, No: 6099.

[569] Nihaye: 3/154.

[570] Nihaye: 3/451.

[571] Sihah: 1/335.

[572] Ebu Ubeyd Ğaribil Hadis'de şöyle diyor: 2/142: "Aferturrac-ule fit turabi: Adamı toprağa buladiğı zaman, denilir."

[573] Musannif Abdurrezzak Cihad bölümünde: 5/258, No: 9540'da rivayet etmiştir.

[574] Ahmed: 3/300'de Cabir'den rivayet etmiştir.İbni Ebi Şeybe Cihad: 5/290'da, Musannif yoluyla, Veki'den rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid Cihad: 5/291 'de, Cabir'den rivayet etmiştir. Hey-semi şöyle diyor: "Müslim bunun bir kısmını rivayet etmiştir. Ebu Ya'la ve Sağir'in ravileri sahihtir. Ahmed'de benzer şekilde rivayet etmiştir.Mevarid'uz-Zaman Cihad s: 387, No: 1608'de, Siifyan yoluyla A'maş'tan rivayet etmiştir.İbni Ebi Şeybe Cihad: 5/291'de Abdullah b. Amr'dan rivayet et­miştir.

[575] Ebu Ubeyd Ğaribil Hadis: 3/133 'de şöyle diyor: "Kunut bir çok manadadır. Banlardan biri de, gece namazıdır. Peygambere "Hangi na­maz dafa efdaldir?" diye sorulunca,"Uzun kunut" demiştir. "Yani uzun gece namazı."

[576] Bu kısım (a) nüshasının haşiyesinde vardır, (e) ve (m) nüshalarında yoktur. Nesai ve Ahmed'de bulunması bunu teyid ediyor.

[577] Asılda bulunan, Nesai, Ebu Davud ve Ahmed'de var olandır. Bütün nüshalarda ise canı, malın önüne geçirmişlerdir.

[578] Ebu Davud Namaz: 2/146, No: 1449'da Ahmed yoluyla Hac-cac'dan rivayet etmiştir;

Nesai Zekat: 5/85'de rivayet etmiştir;Ahmed: 3/414'de, Musannif yoluyla, Haccac'dan rivayet etmiştir;Darimi Namaz: 1/331'de Ahmed yoluyla Haccac'dan rivayet et­miştir.

[579] Ahmed Müsned: 4/114; Mecma'uz-Zevaid'in İman bölümü, "Hangi amel daha efdaldir ve hangi din Allah'a daha sevimlidir" konusu. Heysemi şöyle diyor: "Ahmed ve Taberani Kebir'de rivayet etmişlerdir. Taberani'nin ravileri sikadırlar. 1/59.Hac Bölümü: 2/207'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ahmed ve Taberani rivayet etmişlerdir. Taberani'nin ravileri sahihtirler."Beyhaki îmanın şubelerinde rivayet etmiştir. Bu eser el yazmasıdır. Darul Me'mun litturas-Şam'da basılmıştır. Ümmül Kura üniversitesi kütüphanesi. 1/1/9, No: 2130'a bakılabilir.

[580] Sünen'ü İbni Mace Cihad: 2/934, No: 2794'de rivayet etmiştir. Zevaid şöyle diyor: "Muhammed b. Zekvan'ın zayıflığından dolayı isnadı zayıftır."Tehzib'de şöyle diyor: 9/156, No: 227: "Muhammed b. Zekvan el-Ez-di, Ebu Hatim şöyle diyor: "Muhammed b. Zekvan el-Ezdİ. Hammad Zeyd'in çocuklarının dayısı. Hadisi münkerdir. Hatası çoktur. Hadisi zayıftır." Buhari "Hadisi münkerdir.'/ diyor. Nesai "Sika değildir. Hadi­si yazılmaz" diyor. İbni Hibban Sikat'ta zikretmiştir. İbni Adiy şöyle di­yor: "Genel rivayetleri fert ve ğarib hadislerdir. Bununla beraber hadisi yazılır." Darekutnİ: "Zayıftır" diyor.

[581] Ahmed: 5/265.Mecma'uz-Zevaid Azat etme bölümünde rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ahmed rivayet etmiştir. Ravüeri sikadır." Mevarid'uz-Zaman İlim s: 52, No: 94'de rivayet etmiştir.Malik, Muvatta Azad: 2/79, No: 15'de, Aişe'den, hadisin birinci bölümünü rivayet etmiştir.

[582] İbni Mübarek Cihad: s. 95, No: 114'de rivayet etmiştir. Bu ha­disin ravileri sikadırlar.

[583] İbni Mübarek Cihad: s: 95, No: 115'de rivayet etmiştir. Hey-semi, Menkıbeler: 9/353'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani rivayet etmiştir senedindeki Haşimoğullannın azadlı kölesi Ebu Âmr'ı bilmiyorum. Diğer ravileri sikadırlar."

[584] Elfaiku fi ğaribil Hadis: 3/71'de şöyle diyor: "Kirş: Bir şeyi par­mak uçlanyla alıp sıkmaktır,"

[585] Şifa'us-Sudur. Bulamadım.

[586] Lisan'ul-Arab: 2/805'de şöyle diyor: "El Addu: Dişlerle bir şeyi sıkmaktır. Yılan ısırmasına da denilir."

[587] Şifa'us-Sudur. Feth'ul-Kebir sahibi: 2/229'da, Ebu Şeyh, İbni İsa'dan rivayet etmiştir. Elbani, Zaiful Camius Sağir: 4/32, No: 3715'de şöyle diyor: "Ebu Şeyhin İbni İsa'dan naklettiği hadis, zayıftır." Silsiletüd Daifeti: 3866'ya bakılabilir.

[588] Tehzib'de şöyle diyor: "Hişam b. Ammar b. Nusayr b. Meysere b. Eban esselmi. Zaferi'de deniliyor. Künyesi Ebu Velid ed-Dımeşki'dir. Şam'daki mescidin hatibidir."

[589] Timizi Cihad: 4/190, No: 1668'de Muhammed b. Beşşar, Ahmed b. Nasr ve başkaları yoluyla Sağvan b. İsa'dan rivayet etmiş ve "Bu hadis, Hasen, sahih ve ğarib'dir" demiştir.Nesai Cihad: 6/36'da, Hatim b. ismail yoluyla, Muhammed b. Aclan'dan rivayet etmiştir.İbni Mace Cihad: 2/937'de, No: 2802'de Muhammed b. Beşşar yoluyla Ahmed b. İbrahim Devreki ve Bişr b. Adem'den rivayet et­miştir. Onlar da Safvan b. İsa'dan rivayet etmişlerdir.Mevarid'uz-Za'man Cihad: s: 388, No: 1613'de rivayet etmiştir.Ahmed: 2/297'de, Musannif yoluyla, Safvan b. İsa'dan rivayet et­miştir.

[590] Takrib'de şöyle diyor: "Abdulhamid b. Habib b. Ebil İşrin. Şam'hdir. Künyesi Ebu Said'dir. Evzai'den yazmıştır. Başkasından rivayet etmemiştir. Saduktur. Hata yapabilir. Ebu Hatim şöyle diyor: "Divan'i yazmıştı. Dokuzuncu tabakadan hadis nakletmemiştir."Cerh'te şöyle diyor: "Ahmed şöyle dedi: "Şam'da Evzai'nin arkadaşlarından biri vardı. İbni Ebil İşrin deniliyordu. Sika idi. Ebu Müshir ondan razıydı." Ebu Zur'a şöyle diyor: "Şam'hdtr. Sikadır. Ha­disi doğrudur. Evzai'nin adamlanndan, hazır olanlardandır."Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Main şöyle diyor: "Mahzuru yoktur" Duheyn, "zayıftır" diyor. Buharı "belki hadisine muhalefet etmiştir" diyor. Nesai "güçlü. Tehzib: 11/51, No: 191; Takrib: 2/320, No: 93.

[591] Tehzib'de şöyle diyor: "Amr b. Şuayb b. Muhammed b. Ab­dullah b. Amr b. As el-Kureşi. Buharİ şöyle diyor: "İmam Ahmed, Ali b. Medini, İshak b. Rahaveyh, Ebu Ubeyde ve genel arkadaşlarımızın, Amr b. Şuayb'ın, babasından, onun da dedesinden rivayet ettiği hadisle delil getirdiklerini gördüm." Hadisi yazardı. Bu durum da zayıftı. Süleyman b. Yesar, Said b. Müseyyeb ve Urve'den naklettiği hadislerde sikadır. İçli ve Nesai'ye göre, sikadır."Ben şöyle diyorum: "Amr b. Şuaybı, bazı zayıf görmüş, cumhur İse sikadır demiştir. Bazıları, babasından, o da dedesinden naklettiği hadis­leri zayıf görmüştür. Bclkide "an" lafzı ile hadisinde tedlis yapmıştır."

[592] Takrib'de şöyle diyor: "Şuayb b. Muhammed b. Abdullah b. Amr b. As. Saduktur. Dedesinden naklettiği hadislerde sikadır. Sekizinci tabakadandır."Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hibban sikat'da zikretmiştir. Buhari, Ebu Davud ve başkaları, dedesinden dinlediğini söylemişlerdir. Babası Muhammed'den dinlediğini kimse söylememiştir. Kimse Muhammed için çok azı hariç biyografide zikretmemiştir.Takrib: 1353, No: 84; Tehzib: 4/356, No: 597.

[593] Nihaye: 4/104'de şöyle diyor: "Ekalle şey'en: Bir şeyi kaldırıp, taşımaktır."

[594] İbni Asakir rivayet etmiştir. Bulamadım.

[595] Tertib'il-Kamus: 1/445'de şöyle diyor: "Cesa: Dizlerinin üz­erine oturdu veya parmaklarının üzerinde durdu."

[596]  (m) nüshasında, "Onlar" diye geçmektedir.

[597] Tahricİ yukarıda geçti.

[598] Muncid, s: 267'de şöyle diyor; "Suhreverdi, Şİhabuddin Ebu Hafs es-Sufi eş-Şafii. 1145-1234 miladi. Bağdat'ta tasavvuf şeyhi idi. Hacca gitti. Mekke'de İbnil Farid ile tanıştı. Eserlerinde vaaz ve hadisle meşhur oldu."

[599] Mecma'ul-Letaif. Bulamadım.

[600] İbni Mübarek Cihad: s: 129-130, No: 157. Bu rivayetin ravileri sikadır.

[601] Bütün nüshalarda, "üc tane" "selasetün" diye geçiyor. Bu yan­lıştır. Doğru ölanı-hadis kitaplarında geçtiği gibidir.Nihaye: 11/220'de şöyle diyor: "Sulletüm: İnsanlardan oluşan toplu­luktur."

[602] Takrib'de şöyle diyor: "Muttalib b. Abdullah b. Muttalib b. Hat-tab b. Haris el-Mahzumi. Saduktur. Tedlis ve irsal çok yapmıştır. Dördüncü tabakadandır."Tehzib'de şöyle diyor: "Rivayete göre, nesebinde Muttalib yoktur. Ebu Hatim, Aişe'den naklettiği rivayet için "Mürseldir" diyor. Çünkü Aişe'ye kavuşamamıştır. Cabir'den yaptığı rivayet için de "Ona kavuşmuşa ben­ziyor" diyor. Diğer sahabelerden yaptığı rivayetler için de, "Mürseldir" diyor. Ebu Zur'a'ya Muttalib'in durumu sorulunca "sikadır" dedi. İbni Sad şöyle diyor: "Çokça hadis rivayet etmiştir. Hadis delil olmaz. Çünkü çok­ça mürsel hadis rivayet etmiştir. Çoğu sahabe ile karşılaşmamıştır. Genel arkadaşları tedlis yaparlardı." Yakub b. Süfyan ve Darekutni "sikadır" diy­orlar. İbni Hibban sikat'da zikretmiştir. İbni Ebİ Hatim babasından ri­vayetle Merasü'de şöyle diyor: "Sahabeden sadece Sehl b. Sad ve döne-mindekilere ulaşmıştır."               >Takrib: 2/254, No: 1177; Tehzib: 10/178, No: 332.

[603] Ahmed: 2/168'de, Ibnİ Amr'dan rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid Zühd: 10/259'da rivayet etmiştir. Heysemi iki ri­vayetle nakletmiştir. Birinci rivayet için "Ahmed, Taberani, Bezzar rivayet etmişlerdir." diyor.îkinci rivayet için, "Taberani'nin ravileri sahihtirler. Ebu Uşane hariç. O sikadır." diyor.Mevarid'uz-Zaman Zühd: s: 636,'da, No: 2565'de, Ma'ruf b. Suveyd el-Cuzzami yoluyla Ebu Uşane el-Meafiri'den rivayet etmiştir.

Hakim Müstedrek Cihad: 2/72'de Amr b. Haris yoluyla İbni Uşane el-Meafiri'den rivayet emşit ve "Bu hadisin isnadı sahihtir. Buhari ve Müs­lim rivayet etmemişlerdir" diyor. Zehebi de bu görüştedir.

[604] İbni Mübarek Cihad: s: 40, No: 25. Sened, Muttalib b. Hantab'dan dolayı zayıftır. Muttalib, saduktur. Tedlis ve irsal çok yap­mıştır. Dolayısıyla hadis, mürseldir."

[605] Esedül Gabe: 1/473, No: 124'de şöyle diyor: "Haram b. Mühan. Milhan'ın ismi, Malik b. Zeyd b. Haram b. Cündüb b. Amir b. Ganem el-Ensari el-Buhari. Enes b. Malik'in dayısıdır. Bedir ve Ühud'a katıldı. Biri Mauna'da Öldürüldü."

[606] Buhari Savaşlar: 5/42'de Katade yoluyla Enes'den rivayet et­miştir.Müslim İmaret: 3/1511, No: 677'de, Enes'den rivayet etmiştir.

[607] Buhari Cihad: 3/2O3'de, Enes'den rivayet etmiştir."

[608] Takrib: 2/65,.No: 537'de şöyle diyor: "Amr b. Ümeyye b. Hu-veylid b. Abdullah b. Ümeyye ed-Damiri. Meşhur sahabidir. ilk savaşı, Bi'ri Mauna'dır. Muaviye'nin halifeliğinde öldü.

[609] Esedül Ğabe: 3/127, No: 2703'de şöyle diyor: "Amir b. Tufeyl b. Malik b. Cafer b. Kilab b. Rabia b. Amir b. Sa'saa el-Amiri el-Cu'fi. Cahiliye'de Amiroğullannın lideriydi. Ebu Musa ondan rivayet etmiştir. Müslüman olmasında ihtilaf edilmiştir. Ebu Abbas el-Müstağfiri onu sahabeler arasında zikretmiştir." Bana göre; onun bu söyledikleri delil değildir. Hadisçiler onun kafir olarak öldüğünde ihtilaf etmemişlerdir.

[610] Esedül Ğabe: 3/136, No: 2722'de şöyle diyor: "Amir b. Fühey-re. Ebu Bekir Sıddık'm azadlı kölesidir. Künyesi Ebu Amir'dİr. Ai-şe'nin anne bir kardeşidir. îlk müslümanlardandır. Rasulullah (s.a.v.) Da-rul erkam'a girmeden önce müslüman olmuştur. Köle iken müslüman ol­du. Allah yolunda işkence çekti. Ebubekir onu satın olarak azad etti. Hi­cri dört yılındı Bi'ri Mauna'da şehid edildi."

[611] Buhari Savaşlar: 5/43'de, Urve b. Zübeyr'den rivayet etmiştir.

[612] Buhari Savaşlar: 5/44'de Enes'den rivayet etmiştir.

[613] İbni Mübarek Cihad: s: 71, No: 81'de rivayet etmiştir. Hılye-tül Evliya'mn sahibi: 1/110'da değişik yollarla rivayet etmiştir, ibni Sa'd Tabakat'da nakletmiştir.Tabakatul Beriyyine minel muhacirin: 3/23l'de. Salih b. Keysan yoluyla İbni Şihab'dan rivayet etmiştir. İbni Mubarek'in ravileri sikadır­lar, isnadı sahihtir.

[614] İbni Mübarek Cihad: s: 71, No: 80.

[615] Buhari Cihad: 3/206'da Bera'dan rivayet etmiştir.Müslim İmaret: 3/1509'da, No: 19OO'da, İsrail yoluyla Ebu İshak'tan rivayet etmiştirAhmed: 2/291 'de, Veki yoluyla İsrail'den rivayet etmiştir.

[616] Said b. Mansur Sünen'inde Cihad bölümü: 2/3/231'de, No: 2555'de Bera b. Azib'den rivayet etmiştir.

[617] Mecmafuz-Zevaid Cihad: 3/296'da rivayet edilmiştir. Heyse-mi şöyle diyor: "Taberani Kebir ve Evsat'da rivayet etmiştir. İbni Mübarek'in Mes'udi'den rivayeti sahihtir."

[618] Biyografisi Takrib'den: s: 359'da geçti.İbni Keyyal şöyle diyor: "Hakim "El-müzekkin lirruvat" kitabında, Yahya b. Main'in şöyle dediğini naklediyor: "'Kim, Ebu Cafer döne­minde Mes'udi'den hadis dinlemiş ise, hadisi sahihtir. Mehdi döne­minde ondan hadis dinleyenin. Hadisi sahih değila*r."Ebn&s, "Şazzul Fiyah" kitabında şöyle diyor: "Mes'udi karıştırdıktan sonra, ondan Asım b. Ali, Ebu Nadr Haşİm b. Kasım, Abdurrahman b. Mehdi, Yezid b. Harun, Haccac b. Muhammed el-A'var, Ebu Davud et-Teyalisi, Ali b. Cu'd ve Kevakib b. Nirat hadis dinlemişlerdir." s: 282, No: 35.

[619] Takrib: 1/502, No: 1153'de şöyle diyor: "Abdurrahman b. Yezid b. Cabir eî-Ezdi. Künyesi Ebu Atabe'dir. Şam'lı ve Darran'hdır. Sikadır. Yedinci tabakadandır. Elli küşür yılında öldü."

[620] Biyografisi: s: 111-112'de geçti.

[621] Lisan'ul-Arab: 3/118'de şöyle diyor: "Takattaat es-babuha: Sevgi bağlan koptu."

[622] İbni Mübarek Cihad: s: 124, No: 150. Bu rivayetin ravileri, Ka­sım b. Abdurrahman hariç, hepsi sikadırlar. Kasım ise saduktur.

[623] Tertib'il-Kamus: 1/651 'de şöyle diyor: "Hasbetü: Taşlardır. Te­kili Hasebütün'dür."

[624] Müstedrek Feyi: 2/136'da rivayet edilmiştir. Hakim şöyle di­yor: "Bu hadisin isnadı sahihtir. Buhari ve Müslim rivayet etmemişler­dir." Zehebi'de bu görüştedir.

[625] Takrib'de şöyle diyor: "Şurahbil b. Sad. Künyesi Ebu Said el-Medeni'dir. Ensann azadh kölesidir. Saduktur.

Ömrünün sonunda karıştır­mıştır. Üçüncü tabakadandır. Yüz yaşma yaklaşmışken yirmi üç yılında vefat etti."

Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Main şöyle dedi:"Bîr şey değildir. Zayıftır." Mürre: "Zayıftır, hadisi yazılır." diyor. Ebu Zur'a "Yumuşaktır" diyor. Nesai: "Zayıftır" diyor."Darekutni: "Zayıftır itibare alınır." diyor. İbni Adiy şöyle diyor: "Bir çok hadisi vardır. Çok değildir. Genel rivayetleri münkerdirler."İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir. İbni Hibban ve îbni Hüzeyme ha­disini sahihlerinde rivayet etmişlerdir.Takrib: 1/348, No: 39; Tehzİb: 4/320, No: 552.

[626]  (m) nüshasında "Şurahbil, Sad b. Cabir'den rivayet etmiştir" di­yor. Bu açık bir hatadır.

[627]  (a) nüshasında "Beşşar" diye geçiyor. Bu hatadır.Esedül öabe: 5/514, No: 5615'de şöyle diyor: "Yesar el-Habeşi. Amir adında bir yahudinin kölesi iüi. Rasulullah (s.a.v.) Hayber'i kuşatın­ca müslüman oldu. Orada şehid edildi."

[628]  Nihaye: 5/82'de şöyle diyor: "Naikerrai elğaneme: "Çoban koyunları çağırdı" manasınadır."

[629] Bu hadisi Mahmud Zengi, İçtihad adlı kitabında, "Cihadın fazileti" konusunda rivayet etmiştir. Bu eseri bulamadım.

[630]  Bu hadisi Mahmud Zengi, îçtihad adlı kitabında, "Cihadın fazileti" konusunda rivayet etmiştir. Bu eseri bulamadım.

[631] Tahriri yukarıda geçti.

[632]  (a) nüshasında "mürşerih" diye geçmektedir.

[633] Nihaye: 3/4/438.

[634]  (a) nüshasında "Yaktaun" diye geçiyor, (m) nüshasında ise önce "yaktaun" yazmış, sonra üzerini çizip "yu'tun" diye yazmış. Doğru olanı "yu'tun"dur.

[635] Nihaye: 1/159'da şöyle diyor: "Bevve ehullahu menzilen: Al­lah onu bir yerde iskan ettirsin."

[636]  Tahrici yukarıda geçti.

İsbehani'nin et-Terğib ve't-terhib. El yazmasıdır. Brinisty üniversitesi kütüphanesinde sureti vardır. No: 216. Mekke'deki ilmi araştırmalar merkezi No: 815, s: 184'e bakılabilir. Münzİri ondan nakille Terğib'de şöyle diyor: "Garib hadistir." 2/318, No: 21.

Beyhaki İmanın Şubeleri: El yazmasıdır. Darul Me'mun lit-Turas'da basılmıştır. Ummül Kura kütaphanesİ: No: 2133, 2/1/49'a bakılabilir.Beyhaki şöyle diyor: "Muhammed b. Muaviye en-Nisaburi. Başkası ondan daha güvenilirdir."

[637] Ezheri'nin, Tehzib'ul-Luğat: 4/363.

[638] Tirmizi Cihadın Faziletleri: 4/177'de rivayet etmiş ve "Bu hadis Ha-sen ve ğaripdir. Bunu sadece Ata b. Dinar yoluyla biliyoruz" diyor.İbni Mübarek Cihad: s: 105'de, No: 126'da Musannif yoluyla İbni Lühey'a'dan rivayet etmiştir.Suyuti Cami'us-Sağir'de nakletmiş ve Ahmed ve Tirmizi'ye nispet etmiştir. "Hadis sahihtir" demiştir. Münavi şöyle diyor: "Ebu Ya'la ve Deylemi'de rivayet etmişlerdir. Senedlerinde İbni Lühey'a vardır."

Feydul-Kadir: 4/180, No: 4955.Beyhaki İmanın Şubelerinde rivayet etmiştir. Bu kitab el yazmasıdır. Darul me'mun lituras'ta basılmıştır. Ümmül Kura üniversitesi, el yaz­maları kütüphanesi, 2/1 L 50 b, No: 2133'de bakılabilir.

[639] Tertib'il-Kamus: 3/683.

[640] Lisanul Arab: 2/602.

[641] Lisanul Arab: 1/98.

[642] Takrİb'de şöyle diyor: "Cafer b. Zübeyr el-Hanefİ el-Bahili. Şam'hdır. Basra'ya gelmiştir. Hadisi terk edilmiştir. Kendi zatında salih birisiydi. Yedinci tabakadandır. Kırk yılından sonra ölmüştür.Buhari Duafaus Sağir'de şöyle diyor: "Cafer b. Zübeyr eş-Şami'nin Kasım'dan naklettiği rivayet, terk edilmiştir."Nesai, Duafa ve Metrukin'de şöyle diyor: "Hadisi terk edilmiştir." İb­ni Main onun için "zayıftır" diyor.Takrib: 1/130, No: 80. İbni Main'in Tarihi: 2/86. Buhari'nin Duafa­us Sağir: s: 24, No: 46. Nesai'nin Buafa ve Metrukin: s: 29, No: 108.

[643] Mecma'uz-Zevaid Cihad: 5/292'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani rivayet etmiştir. Seneddeki Cafer b. Zübeyr yalan­cıdır."

[644] Beyhaki îmanın Şubeleri kitabında rivayet etmiştir. Darul Me'mun Litturas'da basılmıştır, ümmül Kura Üniversitesi: 1/2/106-107, No: 2033'e bakılabilir. Bu hadisin tahrici yukarıda geçti.

[645] Tertibil Kamus: 1/306.

[646] Şifa'us-Sudur. Bulamadım. İbni Mübarek Cihad: s: 60, No: 63.

[647] Cerh'te şöyle diyor: "Hayyan b. Ebu. Cebele el-Kureşi. İbni Ab-bas, Abdullah b. Amr b. As, İbni Ömer'den rivayet etmiştir. Ondan da Ebu Şeybe, Yahya b. Abdurrahman el-Kindi, Ubeydullah b. Zehr rivayette bu­lunmuşlardır.

[648] Zannedersem Şifa'us-Sudur'un sahibi rivayet etmiştir. Çünkü İbni Mübarek'in cihad kitabında yoktur.

[649] O, Abdurrahman b. Şüreyh b. Ubeydullah el-Meafirİ'dir. 252'de geçti.

[650] Sikat'ta şöyle diyor: "eş ŞaziyyetÜ: Sopa ve benzeri şeyle vurulduğunda açılan yaradır."

[651] Nihaye: 3/46'da şöyle diyor: "Salsale: Demir hareket ettiğinde çıkan sestir.

[652] İbni Mübarek Cihad: s: 118, No: 145.

[653] Tertibil Kamus: 2/124.

[654] Lisan'ul-Arab: 2/155 'de şöyle diyor: "Süfre: Üzerinde yemek yenilen şeydir. Süfri diye isimlendirilmesinin sebebi, üzerinde yenildiği zaman açılır."

[655] İbni Mübarek Cihad: s: 117, No: 143. İsnadı zayıftır. Çünkü is-nadda Ebu Hazim vardır. Bilinmemektedir. Aynı şekilde ondan rivayet eder." Abdurrahman b. Yezid b. Muaviye de onun ismini açıklamıyor. Dolayısıyla isnadı zayıftır.

[656] Takrİb'de şöyle diyor: "Abdurrahman b. Yezid b. Muaviye b. Ebi Süfyan. Saduktur, üçüncü tabakadandır. Hadisi mürsel olarak naklet-miştir. Yüz yılının başında ölmüştür."Tehzib'de şöyle diyor: "Ebu Zur'a şöyle diyor: "Muaviye, Abdurrahman ve Halit Yezid'in oğullarıdırlar. Toplumun salihlerinden idiler. İbni Hibban onu Sikat'da zikretmiştir." Takrib: l/102,No: 1156; Tehzib: 6/300, No: 581.

[657] Takrib: 2/396, No: 30'da şöyle diyor: "Ebubekir b. Enes b. Ma­lik el-Ensari sikadır. Dördüncü tabakadandır.

[658] Vefeyatul a'yan'da: 2/316, No: 339'da şöyle diyor: "Ebu Mansur Abdurrahman fa. Muhammed b. Hasan b. Hibetullah b. Abdullah b. Hüseyin ed-Dimeşki. Lakabı Fahreddin'dir. İbni Asakir diye bilinir. Fakihtir, şafiidir. Zamanında ilim ve dinde imam idi. Hafız İbni Kasım Ali b. Asakir'in kardeşinin oğludur. Şam tarihinin sahibidir. 550 yılın­da doğdu. 620 Hicri yılında öldü.

[659] Bulamadım.

[660] Takrib'de şöyle diyor: "İshak b. el-Kuşeyri. Künyesi Ebu Haşim veya Ebu Hişam el-Basri'dİr. Davud b. Ebi Hind'in kızının oğludur. Saduktur. Hata yapabiliyor. Dokuzuncu tabakadandır."Cerh'de şöyle diyor: "Ebu Hatim "şeyhtir" diyor. Ebu Zur'a, "Bas-rilerden sayılır" diyor."Tehzib'de şöyle diyor: "Hatib şöyle dedi:"Mekke ve civarına geldi. Sika idi."İbni Hioban Sikat'ta "Belki hata yapabilir" diyor.Takrib: 1/60, No: 425; Cerh: 2/30, No: 805; Tehzib: 1/245, No: 460.

[661] Takrib'de şöyle diyor: "Abbad b. Raşid et-Temimi. Temi-moğullarının azadlı kölesidir. Basra'hdır. Bezzar lakabhdır. Davud b. Ebİ Hind'in akrabasıdır. Saduktur. Vehimleri vardır. Yedinci tabakadandır."Cerh'de şöyle diyor: "Ahmed onun hakkında şöyle dedi "Şeyhtir, sikadır, saduktur, salihtir." Abbad b. Meysere el-Munkari'den daha iyidir. Yahya b. Main: "O salihtir" diyor. Ebu Hatim: "Hadisi uygundur." diyor ve Buhari'nin onun ismini Duafa kitabına koymasına karşı çık­mıştır." Tehzib'de şöyle diyor: "Ebu Davud "zayıftır" diyor. Nesai "Güçlü değildir" diyor. İçli "Ebubekir, Bezzar sikadır" diyor. İbni Adiy "Hadisi çok değildir. Hadisleri düzgündür" diyor."Takrib: 1/391, No: 88; Cerh: 6/79, No: 406; Tehzib: 5/92, No: 154.

[662]  (m) nüshasında: "Minhunhe" diye geçiyor.

[663]  (m) nüshasında: "Yüz olarak onlardan daha güzeller" diye ge­çiyor.

[664]  (m) nüshasında yoktur.

[665]  (m) nüshasında yoktur.

[666] İbni Asakir el yazmasidır. Bulamadım.

[667] Va'az ve Rakaik kitabının sahibi. Bilmiyorum.

[668] Şifa'us-Sudur. Bulamadım.

[669] Nihaye: 3/333.                ,

[670] Nihaye: 1/458.

[671] El yazm asıdır.

[672] Buhari Yaratılışın başlangıcı bölümü: 4/88'de, Abdurrahman b. Ebi Amret'e yoluyla Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.

[673] Buhari Cihad ve Siyer bölümü: 4/203'de. Enes'den rivayet etmiştir.Tirmizi Cihadın Faziletleri bölümü: 4/181, No: 1651'de, İsmail b. Ca­fer yoluyla Humeyd'den rivayet etmiştir. Tirmizi şöyle diyor: "Bu hadis sahihtir."Mecma'uz-Zevaid: 10/418'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle di­yor: "Taberani, Evsat'da iyi bir senetle rivayet etmiştir.

[674] Nihaye: 5/66'de şöyle diyor: "Nasif peçedir."

[675] Tirmizi Cennet Ehlinini sıfatlan bölümü: 4/676'da, No: 2533'de rivayet etmiştir.İbni Hibban, Sahih'inde rivayet etmiştir.Mevarid'uz-Zaman: s: 65, No: 2632'de, Mervan er-Rakki yoluyla Ubeyde b. Humeyd'den rivayet etmiştir.

[676] Esedül Ğabe: 2/393, No: 2083'de şöyle diyor: "Said b. Amir b. Hudeym b. Selman b. Rabia b. Sad b. Cumuş el-Kureşi el-Cumhi. Riva­yete göre Said Hayber'den önce müslüman oldu ve Medine'ye hicret et­ti. Hayber savaşına katıldı. Sahabenin zahid ve faziletlilerinden biri İdi."Muğni s: 73'de şöyle diyor: "Hizyem..."

[677] Terğib ve Terhib: 4/533'de rivayet etmiştir. Munziri şöyle di­yor: "Taberani ve Bezzar rivayet etmişlerdir. Bezzar'in isnadı, Mutaba-at'da Hasen'dir."Mecma'uz-Zevaid: 10/417'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle iiyor: "Taberani bundan daha uzun bir şekilde, nafile sadakası bölümünde geçtiği gibi rivayet etmiştir. Bezzar ise kısa bir şekilde rivayet etmiştir. Her iki senedde de Hasan b. Anbese el-Verrak vardır. Onu bilmiyorum. Diğer ravileri sikadır. Ancak bazılarında zayıflık vardır."Mizan: 1/516, No: 1922'de şöyle diyor: "Hasan b. Anbese. Onu bil­miyorum. İbni Kani' "zayıftır" demiştir."

[678] Mecma'uz-Zevaid: 10/418'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani Evsat'da ri vay et etmiştir. Senedinde Said b. Zerbi var­dır. Zayıftır."

[679] Ahmed: 3/75'de, Ebu Said el-Hudri'den rivayet etmiştir. İbni Hibban, Mevarid'uz-Zaman: s. 654, No: 263'de rivayet etmiş-

[680] Terğib ve Terhib: 4/534, No: 97'de rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor: "Ebu Ya'la ve, Beyhaki; İsmail b. Rafi' b. Ebi Evfa yoluyla Muhammed b. Yezid b. Ebi Ziyad'dan, o da Muhammed b. Ka'b'dan rivayet etmişlerdir.

[681] Terğib ve Terhib Cennet ve Cehennemin sıfatları bölümü: 4/535, No: 97'de rivayet etmiştir. Munziri şöyle diyor,-: "İbni Ebi Dün­ya mevkuf olarak rivayet etmiştir."

[682] Terğib ve Terhib Cennet ve Cehennemin sıfatlan bölümü: 4/935, No: 99 'da rivayet etmiştir. Munziri şöyle diyor: "İbni Ebİ Dünya, İbni Abbas'tan mevkuf olarak rivayet etmiştir."

[683] Terğib ve Terhib Cennet ve Cehnnemin sıfatlan bölümü: 4/535, No: 100'de rivayet etmiştir. Munziri şöyle diyor: "İbni Ebi Dünya riva­yet etmiştir. Senedde Ubeydullah b. Zahir vardır.Tehzib'de şöyle diyor: "Ubeydullah b. Zahr ed-Damiri. Damiroğul-lannın azadlı kölesidir. Afrika'da doğdu. İlim tahsili için Irak'a geldi. Ah­med, "Zayıftır" diyor. İbni Main, "Bİrşey değildir" diyor. Mürre, "Bütün hadisleri yanımda zayıftır" diyor. İbni Medini, "Hadisi münkerdir" diyor. Ahmed b. Salih, "sikadır" diyor. Ebu Zur'a, "Fena değildir. Saduktur." diyor. Hakim, "Hadisi yumuşaktır" diyor. Nesai, "Mahzuru yoktur" di­yor. İbni Adiy, "Hadislerinde kontrol edilmeyen şeyler vardır. En çok on­dan Yahya b. Eyyub rivayet etmiştir" diyor. Hatib, "Salih bir adamdı. Ha­disi yumuşaktır." diyor. Tirmizi'nin îlel'de Buhari'den naklettiğine gö­re, Buhari, "Sikadır" diyor. Buhari Tarih'te, "Hadisi yakındır. Fakat esas mesele Ali b. Yezid'dedir." diyor. Darekutni, "Zayıftır" diyor."

[684] Bu ibareyi Şeyh Ammar'a şöyle açıklıyor: "Nu'man: Rengi kan gibi kırmızıdır. Nu'man, kelimesini şöyle açıklıyor:"Numan: Kandır. Nu'man kelimesinin türetilmiş kelimeleri ise: Kır­mızı çiçekli bitkidir. Dalları çok olur."Sihah şöyle diyor: "Tuba: Cennette bîr ağacın adıdır." Terğib ve Terhib: 4/529; Sihah: 1/73; Muncid: s. 821.

[685] İbni Hibban Sahih'inde Cennetin sıfatlan bölümü: s. 654, No: 2631 'de rivayet etmiştir.Ahmed: 3/75'de ibni Lühey'a yoluyla Derrac'dan rivayet etmiştir.Tirmizi Cennetin sıfatları bölümü: 4/695, No: 2562'de, Reşideyn b. Sa'da yoluyla Amr b. Haris'ten rivayet etmiştir.Tirmizi şöyle diyor: "Bu hadis ğafıbdir. Sadece Reşidiyn hadisiyle bi­liyoruz.Mecma'uz-Zevaid: 10/419'da rivayet etmiştir. Heysemi şöyle di­yor: "Ahmed ve Ebu Ya'la Hasen senedle rivayet etmişlerdir."

[686] Tertibil Kamus: 4/527'de şöyle diyor: "Hellele: Lailahe illal­lah dedi."

[687] Terğib ve Terhib: 4/506, No: 18'de rivayet etmiştir. Munziri şöyle diyor: "İbni Ebi Dünya rivayet etmiştir. Sened'de bil­mediğim kimseler vardır."

[688] Tirmizi Cennetin Sıfatlan bölümü: 4/688, No: 2553'de rivayet etmiştir. Tirmizi şöyle diyor: "Bu hadis birçok yolla İsrail'den o da Sii-veyr'den, o da İbni Ömer'den merfu' olarak rivayet edilmiştir. Abdulme-lik b. Ebcer Süveyr'den o da îbni Ömer'den mevkuf olarak rivayet etmiş­tir."Ahmed: 2/13'de Abdulmelik b. Ebcer yoluyla Suveyr'den rivayet et­miştir.Mecma'uz-Zevaid: 10/401 'de özetle rivayet etmiştir.Heysemi şöyle diyor: "Ahmed, Ebu Ya'la ve Taberani rivayet etmiş­lerdir. Hepsinin senedinde Suveyr b. Ebi Fahite vardır. Zıyıflığında itti­fak edilmiştir."Tehzib'de şöyle diyor: "Suveyr b. Bbi Fahite Saİd b. tlaka el-Haşİ-mi künyesi Ebul Cehm el-Kufi'dir. Ümmü Hani'nin azadlı kölesidir. Bir rivayete göre kocası Ca'd'ın azadlı kölesidir. Ahmed'e Suveyn b. Ebi Fahite, Yezid b. Ebi Ziyad, Leys b. Ebi Selim soruldu. Şöyle dedi:

[689] Terğib ve Terhib: 4/508, No: 20'de rivayet etmiştir. Munziri şöyle diyor: "îbni Ebi Dünya İbni Ömer'den mevkuf olarak rivayet et­miştir.

[690] Şam'da bir köydür.

[691] Tirmizi Cennetin sıfatlan bölümü: 4/695, No: 2562'de rivayet etmiş ve "Bu hadis ğaribdir. Sadece Reşideyn hadisîyle biliyoruz" demiş­tir.

[692] Buhari Yaratahşın Başlangıcı Bölümü: 4/86''da, Ebu Hurey-re'den rivayet etmiştir.Müslim Cennet Sıfatlan ve Ehlinin nimetleri Bölümü: 4/2174, No: 2824'de, Said b. Amr el-Eş'asi yoluyla Zübeyr b. Harb'dan rivayet etmiştir.Tirmizi Tefsir Bölümü: 5/346, No: 3197'de İbni Ebi Ömer yoluyla Süfyan'dan rivayet etmiş ve "Bu hadis Hasen ve sahihtir" demiştir.

[693] Müslim İman: 1/176, No: 189'da rivayet etmiştir.

[694] Ahmed: 2/305'de rivayet etmiştir.Tirmizi Cennetin sıfatlan bölümü: 4/672, No: 2526'da, Ziyat et-Tai yoluyla Ebu Hureyre'den rivayet etmiş ve "Bu hadis bana göre sahih de­ğildir. Benim senedim bitişik değildir" demiştir. Bu hadis başka bir se-nedle Ebu MUdle'den o da Ebu Hureyre'den rivayet edilmiştir. Belki Tir-mizi'nin gördüğü illet, ziyad et-Tai'dir. O meçhuldür'. Ebu Hureyre'den mürsel hadis nakletmiştir.Takrib: 1/271, No: 144'de bakılabilir.İbni Hibban Sahih: s. 651, No: 2612'de Ferec b. Revaha el-Münbe-ci yoluyla Züheyr b. Muaviye'den rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid: 10/397'de, İbni Ömer'den metin değişikliği ile ri­vayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani, Hasen bir isnad'la riva­yet etmiştir."

[695] Sihah:3/1161.

[696] Mecma'uz-Zevaid: 10/397'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Bezzar merfu ve mevkuf olarak rivayet etmiştir. Taberani, Evsat'da rivayet etmiştir. Mevkuf rivayetin ravîleri sahihtir."Terğib ve Terhib; 4/513, No: 31'de, Ebu Said'den rivayet etmiştir. Ta­berani ve Bezzar Merfu ve Mevkuf olarak rivayet etmiştir.Bezzar şöyle diyor: "Adiy b. Fadl'dan başka Merfu olarak rivayet eden kimseyi bilmiyoruz. O da Hafız değildir. Basra'lıdır.Hafız şöyle diyor: "Adiy b. Fadl'a Merfu rivayette, Vehb b. Halit Ce-riri'den o da Ebu Nadre'den, o da Ebu Said'den, o da Rasulullah'tan ri-vayetide katılmaktadır." Beyhaki ve başkalarıda>Mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Mevkuf olması daha meşhurdur.

[697] Terğib ve Terhib: 4/513, No: 33'de rivayet etmiştir. Munziri, birinci rivayeti îbni Abbas'tan rivayet etmiştir. Şöyle diyor:"Taberani, Kebir ve Evsat'da iki isnadla rivayet etmiştir. Birisi iyi­dir. İbni Ebi Dünya Enes'den, daha uzun bir şekilde rivayet etmiştir."

[698] Terğib ve Terhib: 4/530, No: 84'de rivayet etmiştir. İbni Ebi Dünya rivayet etmiştir.

[699] Terğib ve Terhib: 4/516, No: 41 'de rivayet etmiştir. Munziri şöy­le diyor: "Taberani ve Beyhaki'de rivayet etmişlerdir."Mecma'uz-Zevaid: 10/420'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle di­yor: "Taberani rivayet etmiştir. Senedindeki Cisr b. Ferked zayıftır."Mizan: 1/398, No: 1480'de şöyle diyor: "Cisr b. Ferked el-Kassab. Künyesi Ebu Cafer'dir. Basra'lıdır. Buharı, "Güçlü değildir" diyor. İb­ni Main, "Birşey değildir" diyor. Nesai, "Zayıftır" diyor.

[700] Nihaye: 5/75'de şöyle diyor: "Mintak: Kadının elbisesini giyip, belini bir şeyle sıkarak, elbisenin ortasını kaldirmasıdır."

[701] Terğib ve Terhib: 4/530, No: 83'de rivayet etmiştir. Munziri şöy­le diyor: "îbni Ebi Dünya Mevkuf olarak rivayet etmiştir."

[702] Sihah: 5/1890'da şöyle diyor: "El cummetu: Baştaki saç top­luluğudur."

[703] Tertibil Kamus: 4/149'da şöyle diyor: "Laece: Şiddetli oldu. Le-vaece: Şiddetlendi.                                                                              

[704] Terğib ve Terhib: 4/542, No: 114'de rivayet etmiştir. Munzi-ri şöyle diyor:İbni Ebi Dünya İsmail b. Ayyaş'dan rivayet etmiştir. İbni Hibban, "Ta-biindendir. Sahabeden değildir." diyor. Ebu Hatim, "Hakkında ihtilaf edil­miştir" diyor.

[705] Mizan'ul-ltidal: 3/126, No: 5835'de şöyle diyor: "Ali b. Hudar es-Selmi. Şam'lidır. Abdulaziz el-Kinani karıştırmıştır." Dörtyüz ellibeş yılında Öldü."

[706] Mu'cemul Buldan: 4/45'de şöyle diyor: "Tuvvane, Masise sı­nırında bir beldedir."Muncid'de şöyle diyor: "Tuvane: Anadolu'da bir kaledir. Abdul­melik, Rumlardan almıştır. M. 707'de. Reşid alıncaya kadar, Araplar el­lerinde tutamadılar. M. 806'da." El-Muncid fil ebedi vel ulum: s. 333.

[707] Tertibil kamus: 4/75: "el Kellü: Yorgunluktur."

[708] Tertibil Kamus: 4/378: "Nasibe: Yoruldu."

[709] Buhari Oruç bölümünde, "Çokça birleştirenin rezil olması" ko­nusunda Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.

[710] Tertibil Kamus: 4/318'de şöyle diyor: "Neba: Hedeften sapmak­tır. Kılıç hedeften saptı, ok hedeften saptı. İsabet etmedi."

[711] Ebu Hasan Ali b. Hudar es-Selmi, Cihad kitabında rivayet et­miştir. Bu eser el yazmasıdır. Bulamadım.

[712] Nihaye: 3/380'de şöyle diyor: "Ğulul: Ganimette ihanet etmek­tir. Ganimet paylaştırılmadan, ganimetten çalmaktır."

[713] Nihaye: 3/380.

[714] Bütün nüshalarda yoktur. Kütüb-i Sitte.

[715] Tirmizi Siyer: 4/138, No: 1572'de, Sevban'dan rivayet etmiş­tir. Senedi şöyledir: Kuteybe, Ebu Avane'den, o da Katade'den, o da Sal­im b. Ebi Ca'd'dan, o da Sevban'dan rivayet etmiştir.İkinci rivayet, No: 1573'de, Sevban'dan rivayet edilmiştir. Senedi şöy­ledir: Muhamed b. Beşşar, İbni Ebi Adİy'den, o da Said'den, o da Katade'den, o da Salim b. Ebi Cad'dan, o da Ma'dan b. Ebi Talha'dan, o da Sevban'dan rivayet etmiştir. Rivayeti şöyledir:

[716] Nesaİ rivayet etmiştir. Herhalde Sünenü Kübra'dadir. Çünkü Sü-nenü Suğra'da bulamadım.

[717] İbni Mace Sadakalar Bölümü: 2/806, No: 2412'de, Halit b. Haris yoluyla, Said'den rivayet etmiştir.

[718] İbni Hibban Sahih: s. 404, No: 1676'da rivayet etmiştir. Şu'be )»ı         Katade'den rivayet etmiştir, seneddeki Ma'dan.b. Ebi Talha yerim:, v. .l.nı b. Ebi Talha diye nakletmiştir. Belki bu yazanın hatasıdır.

[719] Ebu Avane hadisinde "Kenz" yerine kibr" kelimesini rivayet etmiş­tir. Sened'de Mu'dan'ı zikretmemiştir. Said'in rivayeti daha sahihtir. 1714) Sevban, Haşimi'dir. Rasulullah'ın (s.a.v.) azadlı kulesidir.

Haklin \1u\tcdrek: 2/26'da, iki rivayet nakletmiştir. Birinci ri-v;ıvfii sududur:"kını. ruhu cesedinden ayrıldığında üç şeyden beri ise cennete gir­er. Ğulul, borç ve kibir."Bunu, Said yoluyla Katade'den rivayet etmiştir. Bu rivayet, Tir-mizi'nin ikinci rivayeti gibidir. Hakim şöyle diyor: "Ebu Avane'nin Katade'den naklettiği rivayet, bu hadisin senedini destekliyor."İkinci rivayet ise, Affan b. Müslim yoluyla Ebu Avane'den nak­ledilmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadis, Buhari ve Müslim'in şartlarıy­la sahihtir. Onlar rivayet etmemişlerdir." Zehebi'de bu görüştedir.

[720] Müslim îman: l/107,No: 114'de rivayet etmiştir.

[721] Takrib: 2/29, No: 272'de, şöyle diyor: "İkrime b. Halit b. As b. Hişam el-Mahzumi, sikadır. Üçüncü tabakadandır. Ata'dan sonra öl­müştür.

[722] Mecma'uz-Zevaid Cihad bölümü: 3/339'da rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani Kebir ve Evsat'da rivayet etmiştir. Senedindeki Ravh b. Salih için İbni Hibban ve Hakim, "sikadır." diyor­lar. İbni Adiy, "Zayıftır" diyor. Diğer ravileri sikadır. Bu hadiste kas­tedilen, kamil imandır. Veya, onu helal görenlere hamledilir. Ğulul mümin kimseyi ancak helal görmesi durumunda imandan çıkarır.

[723] Mizan: 2/58, No: 2801'de şöyle diyor: "Ravh b. Salah el-Mıs-ri. Ona İbni Siyabe'de deniliyor. İbni Adiy, "Zayıftır" diyor. Künyesi Ebu Haris'tir. İbni Hibban onu Sikat'da zikretmiştir. Hakim, "Sika ve emin­dir" diyor. İkiyüz otuz üç yılında öldü."

[724] Takrib'de şöyle diyor: "Davud b. Husayn el-Emevi. Emevi'Ierin azadlı kölesidir. KUnyesi Ebu Süleyman el-Medeni'dir. İkrime'den nak­lettiği rivayetler hariç sikadır. Harici olmakla suçlanmıştır. Altıncı tabakadandır. Otuzbeş yılında öldü."Tehzib'de şöyle diyor: "ibni Main, "Sikadır" diyor. Ali b. Medini, "İk­rime'den naklettiği rivayetler münkerdir" diyor. Ebu Zur'a, "Yumuşak­tır" diyor. Ebu Hatim, "Güçlü değildir. Malik ondan rivayet etseydi, onun hadisini terkederdi." diyor. Nesai, "Mahzuru yoktur" diyor. İbni Adiy, "Hadisi uygundur" diyor. İbni Hibban onu Sikat'da zikretmiştir. İb­ni Hibban şöyle diyor:"Şerlilerin-(Harci'lerin) mezhebinden idi. Onun hadisinin mutlak olarak terkedilmesi vehm'dir. Çünkü bidatçı değildi." İbni Nemin, "Yüz otuz yılında öldü" diyor."Takrib: 1/231, No: 5; Tehzib* 3/181, No: 345.

[725] Buhari İçecekler Bölümü: 6/241 'de, Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir.

[726] Muncİd: s. 561 'de şöyle diyor: "Kura vadisi: Eski Şam-Arap yanmadası arasındaki ticaret yolunda, Medine ile Şam arasındaki vadidir. Kura vadisi, Ad kavmi ve Hud (a.s.) kıssası ile bağlantılıdır. İçinde bir çok mağara vardır. Oralarda kalan yahudiler, Rasulullah'a (s.a.v.) suikast düzenledikleri için, miladi 626 yılında onları kınp geçirmiştir."Mu'cemu'l-buldan 5/345'de şöyle diyor: "Kura vadisi birçok köyün yer aldığı Medine ile Şam arasındaki vadidir."

[727] Esedül öabe: 2/228, No: 1689'da şöyle diyor: "Rufaa b. Zeyd b. Vehb el-Cuzzami ed-Dubeybİ. Dabib oğullarındandır. Hayber'den önce Hudeybiye olayında Rasulullah'a gelmiştir. Kavminden bir topluluk­la gelip müslüman oldular. Rasulullah (s.a.v.) onu kavminin başına ver­di. Rasulullah'a (s.a.v.) Mad'am adında, Hayber'de öldürülen siyah bir köle hediye etti."Bütün nüshalarda "Yezid" geçiyor. Bizim elimizdeki asılda ise Esedül Gabe'deki "Zeyd" geçiyor.

[728] Müslim İman: 1/108, No: 184-115'de Ebu Hureyre'den ri­vayet etmiştir.Buhari İman: 7/235'de İsmail yoluyla rivayet etmiştir. Ebu Davud Cihad: 3/155, No: 2711 'de Ka'nebi b. Malik yoluyla ri­vayet etmiştir.

[729] Tertibil Kamus 2/756'da şöyle diyor: "Semle: ince kadifeden olan örtüdür."

[730] Nihaye: 1/337.

[731] Esedül Ğabe: 5/131, No: 4806'da şöyle diyor: "Ma'dam Ab-dulesved. Rufaab. Zeyd el-Cüzzami Rasulullah'a (s.a.v.) hediye etmiş­ti. Rasullulah'da (s.a.v.) onu azad etmişti."

[732] Bütün nüshalarda "Netelîn" geçiyor. Musannif hadisi naklet­tikten sonra bu kelimeyi açıklıyor. Buhari ve İbni Mace'de ise "Sikalin" elimesi geçiyor.Sihah: 4/1647'de şöyle diyor: "Sikalun: Yolcunun eşyasıdır."

[733] Esedül Ğabe: 4/470, No: 4447'de şöyle diyor: "Kerkere: Sa­habedir.

[734]  Buhari Cihad: 4/37'de Amr b. As'dan rivayet etmiştir.İbni Mace Cihad: 2/950'da Hişam b. Ammar yoluyla Siifyan'dan ri­vayet etmiştir.                                    

[735] Sihah: 5/1833; Nihaye: 5/99.

[736] El-Muğni fi Dabti esmair rical: 212.

[737] Takrib: 1/422, No: 377'de şöyle diyor: "Abdullah b. Şakik el-Ukayli. Basra'lıdir. Sikadır, üçüncü tabakadandır. Yüzseksen yılında öldü."

[738] Takrib: 2/577, No: 82'de şöyle diyor: "Abdullah b. Şakik, sa­habeden rivayet etmiştir. Onun Fadale b. Useyd el-Ensari olma ihtima­li vardır."

[739] Ahmed: 5/77'de rivayet etmiştir. Mecma'uz-Zevaid: 5/338'de rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ahmed, ravileri sikadan bir se-nedle rivayet etmiştir."

[740] Takrib: 2/421, No: 5'de şöyle diyor: "Ebu Rafı d-Kipti. Rasu-lullah'ın (s.a.v.) azadh kulesidir. İsmi İbrahim'dir. Eşlem. Sabit ve Hür­müz olduğu da söylenmiştir. Sahih rivayeu- göre Ali'nin hilafetinin ba­şında ölmüştür.

[741] Nesai İmamet: 2/115'de rivayet etmiştir.İbni .Hibban'da bulamadım. Bu hadisin senedi zayıftır. Sened'de Ebu Rafı' oğullarından olan Menbuz el-Medeni vardır. Takrib onun için, "saduktur. Altıncı tabakadandır" diyor. 2/274.Fadl b. Ubeydullah b. Ebi Rafi'. Medine'lidir. Peygamberin azadlı kö-lesidir. İbni Hacer, Takrib'de onun için, "kabul edilir" diyor. Tehzib"de şöyle diyor: 'İbni Hibban onu sikat'da zikretmiştir. Nesai, ğulul bölümün­den onun bir'hadisini rivayet etmiştir."Tehzib: 8/2S0, No: 513; Takrib: 2/111, No: 403.Hadisin senedi zayıftır. İbni Hibban, Fadl b. Ubeydullah'ı sika say­dığı için ona göre, hadisin senedi sahihtir,

[742] Mu'cemul Buldan: 1/473.

[743] Nihaye: 2/158 !de şöyle diyor: "Kebure fi zer'i: Meydana geli­şi bana ağır geldi" 

[744] Tertibil Kamus: 4/441.         

[745] Nihaye: 2/114.

[746] Esedül Gabe: 2/63, No: 5781 'de şöyle diyor: "Ebu Hazim el-Ensari. Bey adeoğull arının azadlı kulesidir.

[747] Ebu Davud Kitab'ul Merasil: s. 32

[748] Tehzib'ul-Esmai'l-luğat: 2/168.

[749] Takrib: 2/371, No: 326'da şöyle diyor: "Yezid b. Ebi Süfyan el-Emevi. Künyesi Ebu Halil'dir. Altmış yılında halife oldu. Altmış dört yı­lında öldü. Öldüğünde kırk yaşını doldurmamıştı. Kendisinden rivayet edi­lecek biri değildir. Üçüncü tabakadandır."

[750] Merasil'de bulamadım.

[751] Mucemu'l-Buldan: 5/313'de şöyle diyor: "Nihavend: Hemedan tarafında büyük bir şehirdir. Hemedan ile arası üç günlük mesafedir.

[752] Esedül Ğabe: 2/311, No: 1902'de şöyle diyor: "Saibb. Ekva b. Avf b. Cabirb. Süfyan b. Sevri es-Sekai. Annesi Muleyke'dir. Saib an­nesiyle beraber Rasulullah'ın (s.a.v.) yanma geldi. Rasulullah (s.a.v.) ba­şım okşadı ve ona dua etti. İsfehan'a vali oldu ve orada öldü."

[753] Nihaye: 3/221 'de şöyle diyor 'Urkub: Diz kapağının arkasıdır. Hayvanların diz kapaklarının arkası için kullanılır."

[754] İbni Cerir tarihi: 4/116-117.

[755] İbni Asakir rivayet etmiştir Bulamadım.

[756] Müslim İmaret: 3/1461, No: 1831; Buhari Cihad: 4/36.

[757] Lisan'ul-Arap: 3/383.

[758] Sihah: 6/2359.

[759] Sihah:5/1905.

[760] Sihah; 2/2293.

[761] Nihaye: 2/251.

[762] Nihaye: 2/251.

[763] İbni Asakir rivayet etmiştir. Bulamadım.

[764] Ebu Davud Cihad: 3/156, No: 2712; İbni Hibban Sahih: s: 404, No: 1677'de Muhammedb. Abdurrahman b. Sehm yoluyla ishak el-Fizari'den rivayet etmiştir.

[765] Müshasında "Şefik" diye geçiyor,

[766] nibil Kamus: 2/3?'de şöyle diyor: "El-Hurzetu: Dikiş yapı-

[767] Ebu Davud Cihad: 3/155, No: 2710'da rivayet etmiştir. Malik Muvatta: 2/458, No: 23'de Malik yoluyla, Yahya b. Said'den rivayet etmiştir.Ahmed: 4/314'de, Muhammed b. Yahya ve Yezid yoluyla Yahya b. Said'den rivayet etmiştir.Nesai Cenazeler: 4/64'de Ubeydullah b. Said yoluyla, Yahya b. Sa­id'den rivayet etmiştir.                                               İbni Mace Cihad: 2/950, No: 2848'de, Leys b. S*id yoluyla Yahya b. Said'den rivayet etmiştir.El-Benna Fethurrabbani'de şöyle diyor: "Malik Muvatta'da, Şafii Müsned'inde Ebu Davud, Nesai, İbni Mace rivayet etmişlerdir. Senedi iyi­dir. 14/94.Abdulkadir Arnavuti şöyle diyor: "Malik ve İbni Mace'nin senedle-ri sahihtir" Cami'ul-Usul: 2/721.

[768] Ebu Davud Cihad: 3/158, No: 2716'da rivayet etmiştir.Mecmauz Zevaid Cihad Bölümü: 5/339'da, Rabiael-Cerşi 'den riva­yet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: Taberani rivayet etmiştir. Senedin­de ismini ziketmediği bir ravi vardır. Diğer ravileri sikadır.

[769] Ahraed: 4/128 'de rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid Cihad Bölümü: 6/337'de rivayet etmiştir. Heyse-mi şöyle diyor: "Ahrned, Bezzar ve Taberani rivayet etmişlerdir. Hadi­sin senedindeki Ümmü Habibe binti Irbad hakkında cerh veya tadil ya­pan kimseyi görmedim. Diğer ravüeri sikadır."Elbani, bu hadis hakkında şöyle diyor: "Sahihtir. Sahabeden bir ce-maaat tarafından rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları Amr b. Abese, Ab­dullah b. Amr b. As, Ubade b. Samit, Irbad b. Sariye, Harice b. Amr ve Cübeyr b. Mut'ım'dır." İravaul Ğalil: 5/73.

[770] Sihah: 2/203.

[771] Tacu'1-Arus: 3/316-317.

[772] Ebu Davud Cihad: 3/142, No: 2694'de rivayet etmiştir. Nesai, Fey' Bölümü: 7/131'de, İbni Ebi Adiy yoluyla Hammad'dan rivayet etmiştirAynı şekilde Nesai Hibe: 6/262'de, İbni Ebi Adiy yoluyla Hammad b, Seleme'den rivayet etmiştir.Ahmed: 2/184'de, Abdussamed yoluyla, Hammad b. Seleme'den ri­vayet etmiştir. Ebu Davud ve Munziri hadis hakkında sukut etmişlerdir. Hadis uygundur.

[773] Nihaye: 2/92.

[774] Nihaye: 2/92.

[775] Tertibil Kamus: 1/750'de şöyle diyor: "Hayus: Ürkme, kaçma­dır."

[776] Muncid: s. I55'de şöyle diyor: "Tihame: Uzun ve ince bir şe­rit şeklinde sahilde uzanan, Sina yarım adasına benzeyen ve Yemen'in gü­neyine uzanan topraklardır. Burada Ecran, Mekke, Cidde ve San'a şehir­leri vardır.

[777] Beyhaki Sünenül Kübra Siyer: 9/102'de Abdullah b. Amr'dan rivayet etmiştir.

[778] Tehzib'de şöyle diyor: "İbrahim b. Beşşar er-Remadİ. Künye­si Ebu İshak el-Basri'dir. İbni Uyeyne, Ebu Muaviye, Abdullah b. Reca el-Mekki ve başkalarından rivayette bulunmuştur. Onlar da Buhari Sa-hih'inin dışında rivayette bulunmuştur."Buhari şöyle diyor: "Bir şeyi bir şeyden sonra önemser. Saduktur." Buhari şöyle diyor: "İbrahim er-Remadi Bureyd'den, o'da Ebu Ber-de'den o'da Ebu Musa'dan rivayetle şöyle dedi: "Hepiniz çobansınız..." Ebu Ahmed b. Adiy: "Ju vehimdir. İbni Uyeyne bu hadisi mürsel olarak rivayet ediyor" diyor.İbni Adiy şöyle diyor: "Buharinin bu rivayet etiği hadisten başka, red edilen hadisini bilmiyoruz. Diğer hadisleri düzgündür. O bize doğruluk ehlindendir."İbni Hibban Sikat'da şöyle diyor: "îtkan ve zapt sahibi idi. İbni Uyeyne ile çok yıllar arkadaşlık etti. Onun hadislerini defalarca dinledi. Onun, İbnİ Uyeyne'nin meclisinde uyuduğunu söyleyen doğru söylüyor. Onun benzerinin hadisinin cerhedildiğni görmedim. Çünkü onun hadis­lerini defalarca dinlemiştir." Ebu Hatim er-Razi ve Tayalisi "saduktur" diyorlar. Hakim, "Sika ve emirdir" diyor.Takrib'de şöyle diyor: "Hafızdır. Vehimleri vardır. Onuncu tabaka­dandır. Otuzlu yıllarda öldü." Tehzib: 1/108, No: 190; Takrib: 1/32, No: 177.

[779]  (m) nüshasında yoktur.

[780] Takrib'de şöyle diyor: "Memtur Ebu Selam el-Habeşi el-A'rac ed-Dimeşki. Huzeyfe, Ebu Zer ve başkalarından mürsel hadis rivayet et­miştir. İçli "Şam'hdir. Tabiindendir. Sikadır" diyor. Burkanı şöyle diyor: "Darekutni'yi şöyle derken işittim:"Zcul b. Selam b. Ebi Selam, dedesinden rivayetinde, her ikisi de si-kadırhır

İbni Main ve İbni Medini, "Sevban'dan hadis dinlememiştir" diyor­lar. Ahmed: "Ondan dinlediğini sanıyorum" diyor. Ebu Hatim, "Mem-tur'un; Sevban, Amr b. Abese, Numan ve Ebu Usame'den rivayetleri mür-seldirler" diyor. Ona, "Sevban'dan hadis dinlemiş midir?" diye sorulun­ca, Ebu Hatim, "Bilmiyorum" dedi.Takrib'de şöyle diyor: "Sikadır. Mürsel hadis rivayet eder. Üçüncü tabakadandır."Tehzib: 10/296,-No: 514; Takrib: 2/273, No: 1359.

[781] Ahmed: 5/316'da, Mikdam b. Ma'di Keribe'den rivayet etmiş­tir.El-Benna şöyle diyor: "Bu şenedle Ahmed'den başka kimsenin riva­yet ettiğini görmedim. Heysemi nakletmiş ve şöyle demiştir: "Ahmed ri­vayet etmiştir. Senedindeki Ebu Bekir b. Meryem zayıftır." Ancak onu destekleyen sahih rivayetler vardır." 14/74.

Mevarid'uz-Zaman Savaşlar Bölümü: s. 410, No: 1693'deEbu Uma-me el-Bahili'den rivayet etmiştir.

[782] İbni Kesir Tefsiri: 2/311.

[783] Sünen'ül-Kübra Fey' ve ganimetin dağıtımı bölümünde, Gani­metten birinin ayrılması, geriye kalanın hür ve baliğ olup savaşa katılan­lara dağıtılması" konusunda, 6/324'de rivayet etmiştir.

[784] İbni Kesir Tefsiri: 2/311.

[785] Takrib: 2/29, No: 265'de şöyle diyor: "Akil b. Ebu Talib el-Ha-şimi. Ali ve Cafer'in (r.a.) kardeşidir. En yaşlıları İdi. Sahabİdir. Neseb-lerİ iyi bilir. Altmış yılında öldü."

[786] İbni Asakir rivayet etmiştir.

[787] Esedül ğabe: 7/229, No: 2182'de şöyle diyor: "Fatma binti Ut­be b. Rabia b. Abduşems el-Kureşiyye el-Abşemiyye. Hind binti Utbe'nin kızkardeşidir. Muaviye'nin teyzesidir. Fetih günü müslüman olmuştur. Peygambere (s.a.v.) biat etmiştir."

[788] İbni Asakir. El yazmasıdır.  

[789] Nevei Müslim şerhi İmaret bölümü, "Şehidlerin beyanı" konu­sunda, 13/63 rivayet etmiştir.

[790] Tarihul Kebir'de şöyle diyor: "Haris b. Yemcud el-Eş'ari, Ab­dullah b. Amr'dan. Ondan da Abdurrahman b. Yezid b. Cabİr rivayet et­miştir. Sikad'da şöyle diyor: "Haris b. Yehmud el-Eş'ari. Haris b. Yem­cud olduğu da söyleniyor. Doğru olani-da Yemcud'dur.Tarirhu'l-Kebir: 2/285, No: 2486; Sikat: 4/137.

[791] Nihaye: 4/167'de şöyle diyor: "Keraimul emval: Sahibinin gönlünün bağlandığı güzel mallardır."

[792] Nihaye: 1/135 'de şöyle diyor: "Batar: Nimet ve bol zenginlik­teki tuğyan ve haddi aşandır."

[793] İbni Mübarek Cihad kitabında, s: 31 'de, No: 8'de rivayet etmiş­tir. Bu rivayetin ravileri sikadır. Rivayet sahihtir inşaallah.

[794] Bu hadis daha sonra gelen 1230-1232 nolu hadislerin özetidir.

[795] İbni Asakir. El yazmasıdır.Nurettin Zengi "El-îctihad fi fadli'l-cihad" kitabında rivayet etmiştir.

[796] El yazmasıdır.

[797] Takrib: 1/65, No: 470'de şöyle diyor: "ismail b. Eban el-Ver-rak el-Ezdi. Künyesi Ebu İshak veya Ebu İbrahim'dir. Kufe'lidir. Sika­dır. Şii olmakla suçlanmıştır. Dokuzuncu tabakadandır. Onaltı yılında öl­müştür."

[798] Takrib: 2/31, No: 287'de şöyle diyor: "Alkame b. Mersed el-Had-rami. Künyesi Ebu Haris el-Kufi'dir. Sikadır. Altıncı tabakadandır."

[799] Cerh'de şöyle diyor: "Muhammed b. Eban b. Salih el-Kureşi. Kufe'lidir. Meşk diye bilinen Abdullah b. Ömer b. Muhammed b. Eban'ıri dedesidir. Ahmed'e, Muhammed b. Eban sorulunca, "O yalan söyle­yenlerden değildir" dedi. İbni Main, "Zayıftır" diyor. Ebu Hatim, "Güç­lü değildir. Hadisi yazılır. Fakat delil olmaz" diyor. Buhari Duafaus Sa-ğir'de, "Güçlü değildir" diyor. Nesai Duafa vel metrukin'de "Kufe'lidir. Zayıftır" diyor. Mürre, "Hadisi zayıftır" diyor.".Cerh: 7/199, No: 1129; Buhari Edduafaus Sağir: s: 98, No: 311. Nesai Ed-Duafa vel-metrukin: s. 91, No: 512; İbni Main tarihi: 2/503.

[800] Biyografisi, s: 340'da geçti.

[801] Biyografisi, s: 3O8'de geçti.

[802] Sihah: 4/1355; Nihaye: 2/68.

[803] Şifa'us-Sudur. El yazmasıdır.

[804] Takrib: 2/53, No: 1170'de şöyle diyor: "Mutarnf b. Tarif el-Ku-fi. Künyesi Ebu bekir veya Ebu Abdurrahman'dır. Sika ve faziletlidir. Al­tıncı tabakanın küçüklerindendir. Kırkbir yılında öldü.

[805] Taberi tefsiri: 7/365.Taberi: 3/1335'de şöyle diyor: "İbni Uyeyne Mutarrıf b. Tarif'den, o da Dahhak'dan rivayet etmiştir. İbni Uyeyne Mutarnf b. Tarif'den ri­vayetle bulunmuştur. Bir diğerinin Dahhak'dan rivayette bulunduğunu bil­miyorum."

[806] Malike Muvatta'da Cihad bölümünde, "öulul hakındaki riva­yetler" konusunda, 2/460, No: 26'da rivayet etmiştir. Muhammed Fuad Abdulbaki şöyle diyor: "Ebu Amr b. Abdülberr şöyle diyor: "Bunun benzeri bize merfu olarak rivayet edildi. Bu ve benzerleri şahsi görüşle söylenemez."îbni Mace, Fitneler bölümünde, "Cezalar" konusunda, 2/1332'de, İb-ni Ömer'den rivayet etmiştir. Zevaid'de şöyle diyor: "Bu hadis, amel edil­meye uygundur. İbni Ebi Malik ve babası hakkında ihtilaf etmişlerdir. Munziri İbni Mace'nin rivayetini naklettikten sonra şöyle diyor: "Bez-zar, Beyhaki, Hakim de rivayet etmişlerdir. Bu hadis Müslim'in şartıy­la sahihtir. Müslim benzerini mevkuf olarak rivayet etmiştir. Taberani ve başkaları ise merfu olarak rivayet etmiştir." Et-Terğib: 2/568, No: 3.Takrib'de şöyle diyor: "Halİt b. Yezid b. Abdurrahman b. Ebi Malik. Babasının dedesine nispet edilmiştir. Künyesi Ebi Hişam ed-Dimeş-ki 'dir. Fakih olmakla beraber zayıftır. İbni Main onu itham etmiştir. Se­kizinci tabakadandır. Seksen yaşında iken seksen beş yılında öldü."Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hanbel "Bir şey değildir" diyor. İbni Ma­in, "Irak'ta bir kitap var. Gömülmesi gerekir. Şam'da bir kitap var. Onun da gömülmesi gerekir. Irak'taki kitap İbni Kelbi'nin tefsir kitabı­dır. O, babasına yalan isnad edilmesine razı olmazdı. Bunun sonucunda sahabelere yalan nispet etti" diyor. Mürre, "Bir şey değildir" diyor. Ne-sai, "Sika değildir" diyor. Darekutni, "Zayıftır" diyor. Ebu Zur'a ve Ah-med b. Salih, "Sikadır" diyorlar. İbni Hİbban, "Şam fakihlerindendir. Sa-, duk idi. Fakat çok hata yapıyordu. Babasından yalnız başına rivayet et­tiği münker hadislerle delil getirilmesi hoşuna gitmez" diyor. İbni Adiy, "Halit'in bu hadislerinde zayıflık vardır. Ya da zayıf biri ondan rivayet etmiştir. Bela zayıftadır. Zayıftan değildir" diyor. Hicri 185 yılında Öl­dü"Takrib: 1/220, No: 90; Tehzib: 3/126.Tehzib'de şöyle diyor: "Yezid b. Abdurrahman b. Ebi Malik. İsmi Ha­ni' el-Hemedani'dir. Babasından, Enes b. Malik'ten ve başkalarından ri­vayette bulunmuştur. Ebu Eyyub el-Ensari'den naklettiği rivayetleri mürsel olarak rivayet etmiştir. İbni Hazm şöyle diyor: "Babama o sorul­du." Şam fakihlerindendir. Sikadır." dedi. Ebu Zur'a onu hayırla anıyor. Darekutni ve Burkani, "Sikalardandır" diyorlar. İbni Hibban onu si-kat'da zikretmiştir. Yüz otuz yılında ölmüştür."Takrib'de şöyle diyor: "Hemdani. Saduktur. Vehimleri vardır. Dör­düncü Tabakadandır.Tehzib: 11/345, No: 663; Takrib: 2/368, No: 290.

[807] Nihaye: 2/9'da şöyle diyor: "Hatere: ihanettir."

[808] Ezheri, Tehzib'ul-Luğat: 7/294.

[809] Mecmau'z-Zevaid, Cihad bölümü, "Ğulul hakkındaki rivayet­ler" konusunda, 5/338'de rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ta-berani Evsat'da rivayet etmiştir. Ravileri sikadır."Nihaye: 3/381'de şöyle diyor: "Ebu Zer'in hadisinde şöyle diyor: "Vallahi ğulul yaptınız." Yani: Söz ve amelde ihanet ettiniz ve doğru söy-lemediniz,"

[810] Biyografisi, s: 576'da geçti.

[811] A'lam'da şöyle diyor: "Abdullah b. Abdulmelik b. Mervan el-Emevi. Hüsnü '1-Muhadara'da şöyle diyor: "Mısır valisidir." Leys b. Sa'd şöy­le diyor: "Genç idi. Mısır ahalisi ona "NeJkis" diyorlardı. Divanları ilk defa arap-çaya çevirendir. Daha Önce başka dilde yazılıyordu. İlk defa insanlara bornoz giymeyi yasakladı. Doksana kadar orada kaldı. Kardeşi Velid onu azletti." Ez-Zerkeli, El A'lam: 4/100; Hüsnül Muhadara: 1/587.

[812]  (m) nüshasında "Es-Sukuni" diye geçiyor.

[813] Takrib: 1/419, No: 340'da şöyle diyor: "Abdullah b. Sa'd'i el-Kureşi el-Amini. Babasının adı Vakdan'dır. Sahabedir. Ömer'in hilafe­ti döneminde Öldüğü söyleniyor. Bir rivayete göre Muaviye'nin hilafe­tine kadar yaşadı."

[814] İbni Mübarek Cihad kitabı: s. 184, No: 261.

[815] Mizan'da şöyle diyor: "Süleyman b. Haccac. Daraverdi'nİn şey­hidir. Taif ehlinden naklettiği hadislerin sayısı bilinmiyor."Buhari Tarihi Kebir'de zikretmiş ve hakkında sukut etmiştir. Mizan: 2/198; Tarih'uI-Kebir: 4/7, No: 1775. Bu hadisin senedi, Süleyman b. Haccac'ın bilinmemesinden dolayı ve ismini zikretmediği şeyhinden dolayı zayıftır.

[816] İbni Asakir. El yazmasıdır.

[817] Biyografisi, s: 425'de geçti.

[818] O, Müslime b. Abdiilmelik'dir. Biyografisi s: 646'da geçti.

[819] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Ğulul yapanın cezalandırılma­sı" konusunda: 3/157, No: 2713'de rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor: "Buhari"ye bu hadisi sordum. "Bunu Salih b. Mu­hammed b. Zaide rivayet etmiştir. Salih, Ebu Vakid el-Leysi'dir. Hadisi münkerdir." dedi.Buhari, "Peygamberin dışında başkalarından rivayet edilen hadisler­de "Gulul yapanın eşyası yakılmaz" diyor.Salih b. Zaide hakkında bir çok imam konuşmuştur. Buhari, "Onun arkadaşlarının çoğu, ğulul hakkında bu hadisi delil getiriyorlar. Bu ha­dis batıldır. Birşey değildir" diyor. Darekutni: "Bu hadisi Salih b. Muham-med'e geri red ettiler." diyor."El-Muhtasar:4/60.Timıizi, Hadler bölümünde, "Ğuluİ yapana ne yapılır" konusunda, 4/61. No: 1461 'de Muhammed b. Amr es-Sevvak yoluyla Abdulaziz b. Muhammed'den rivayet etmiştir./Darimı, Siyer bölümünde, "Ğulul yapanın cezalandırılması" konusun­da, 2/231 Me Said b. Mansur yoluyla, Abdulaziz b. Muhammed'den riva­yet etmiştir.

[820] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Gulul yapanın cezalandırılma­sı" konusunda, 3/158, No: 2714'de rivayet etmiş ve, "Bu iki hadisin en sahih olanıdır. Birden fazla kişinin rivayet ettiğine göre Velid b. Hişam, Ziyad b. Sa'd'ın eşyasını ğulul yaptığı için yakmıştır" demiştir.Beyhaki, Sünen'ül Kübra'da, "Ganimette ğulul yapanın eli kesil­mez. Eşyası yakılmaz. Yakılır diyenler" konusunda, 9/103 'de rivayet et­miş ve Ebu Davud'un kelamının aynısını nakletmiştir.

[821] Takrib: 1/268, No: 112'dc şöyle diyor: "Ziyad b. Sa'd b. Ab-durrahman el-Horasanİ. Mekke'ye gelmiştir. Sonra Yemen'e gitmiştir. Si­kadır. İbni Uyeyne şöyle diyor: "Zühri'nin arkadaşları onun altıncı taba­kadan olduğunu lespit etmişlerdir."

[822] Ebu Davud, cihad bölümünde, "Ğulul yapanın cezalandırılma­sı" konusunda, 3/158, No: 1715'de rivayet etmiştir.Beyhaki, Sünen'ül-Kübra'da, siyer bölümünde, "Ganimette ğului yapanın eli kesilmez. Eşyası yakılmaz. Yakılır diyenler" konusunda, 9/102 rivayet etmiş ve, "Birden fazla kişi bunu Velid b. Müslim'den ri­vayet etmiştir." demiştir.

[823] Lisan'ul-Mizan: 3/37, No: 132'de şöyle diyor: "Said b. Abdul­melik b. Vakid el-Harranî. Ebu Hatim, "Onun hakkında konuşuyorlar. Ya­lan hadis rivayet ettiği söyleniyor." diyor. Darekutni, "Zayıf. Delil olmaz." diyor. İbni Hibban onu Sikat'da zikretmiştir."

[824] Takrib: 1/54, No: 374'de şöyle diyor: "İshak b. İbrahim b. Muhalled el-Hanzali. Ebu Muhammed b. Rahoveyh el-Mervezi. Sikadır. Hafız ve müctehiddir. Ebu Davud, ölmeden az bir müddet önce, durumu­nun değiştiğini naklediyor. Otuz sekiz yılında, yetmiş iki yaşında iken öl­dü."

[825] Takrib: 2/138, No: 8/'de şöyle diyor: "Leys b. Sa'd b. Abdur-rahman el-Fehmi. Künyesi Ebu Haris el-Mısri'dir. Sika ve fakihtir. Meş­hur bir imamdır. Yedinci tabakadandır. Yetmiş beş yılında, Şaban ayın­da öldü."

[826] İbni Munzir El-İşraf. El-Muğni: 10/532-535.

[827] Kurtubi Tefsiri: 4/260.

[828] Nevevi Müslim şerhi: 12/217, 218.

[829] El-Muğni: 10/535, 536; Neylul Evtar: 7/342.

[830] El-Muğni: 10/535,53

[831] El-Muğni: 10/487-489, 491.

[832] Biyografisi sayfa 258. sayfada geçmişti.

[833] İbni Münzir, El-İşraf el yazmasıdır. El-Muğni: 10/493.

[834] El-Muğni: 10/491.

[835] EI-Mecmu': 18/115.

[836] Tebyinıil Hakaik: 3/252-253.

[837] El-Muğni: 10/485.

[838] El-Üm: 4/263.

[839] El-Muğni: 10/490.  

[840] El-Üm: 4/262.

[841] El-Hidaye: 2/144.

[842] EI-Hidaye: 2/145; El-Muğni: 10/488-489.

[843] Tehzibui esma vel luğat: 1/2/196-197.

[844] Nihayetül Muhtaç: 8/71.

[845] Er-Ravda: 10/262.

[846] Er-Ravda: 10/262.

[847] Er-Ravda: 10/262.

[848] Er-Ravda: 10/26

[849] Er-Ravda: 10/263.

[850] Er-Ravda: 10/263.

[851] Er-Ravda: 10/265.

[852] İbni Kesir: 3/41 'de şöyle diyor: "Fida: Esirin bırakılmasıdır."

[853] Nihaye: 3/314'de şöyle diyor: "Elbani: Esirdir."

[854] Buhari, Cihad bölümünde: "Esirin kurtarılması" konusunda, 4/30'da Ebu Musa yoluyla Peygamberden rivayet etmiştir.

[855] Bütün nüshalarda, "Mufadat" kelimesi yerine "Muadele" keli­mesi zikrediliyor. Bu hatadır. Doğru olanı Kurtubi'nin de zikrettiği gi­bi "Mufadat" kelimesidir.

[856] Kurtubi Tefsiri: 5/279.

[857] El-Muğni: 8/443-444.

[858] İbni Asakir rivayet etmiştir. Bulamadım.

[859] Takrib'de şöyle diyor: "Kuseyr b. Abdullah b. Amr b. Avf el-Muzni. Medine'lidir. Zayıftır. Yedinci tabakadandır. Yalancılıkla suçlan­mıştır, îbni Main tarihinde şöyle diyor: "Dedesi sahabidir. Kuseyr'in ha­disi zayıftır." Miirre, "Bir şey değildir" diyor."Cerh'de şöyle diyor: "Ahmed, "Hadisi münkerdir. Bir şey değildir" diyor. Ebu Zur'a: "Hadisi zayıftır. Sağlam değildir" diyor."Tehzib'de şöyle diyor: "Nesai ve Darekutni "Hadisi terkedilmiştir" diyorlar. îbni Hibban, "O babasından, o da dedesinden uydurma bir nüs­ha rivayet etmişlerdir. O hadislerin kitaplarda zikredilmesi, ondan riva­yette bulunulması caiz değildir" diyor. İbni Adiy, "Genel rivayetlerinin dayanağı yoktur" diyor.Takrib: 2/132, No: 17. İbni Main tarihi: 2/494; Cerh: 7/154, No: 858; Tehzib: 8/421, No: 751,

[860] Takrib'de şöyle diyor: "Abdullah b. Amr b. Avf b. Yezid el-Muzni. Medine'Iidir. Hadisi kabul edilir. Üçüncü tabakadandır."Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir. Tarihi Buhari'de, onun hakkında sukut edilmiştir. Kaşifte ise "sikadır" di­yor."

[861] Takrib: 2/75, No: 645'de şöyle diyor: "Amr b. Avf b. Zeyd b. Milhe. Künyesi Ebu Abdullah el-Muzni'dir. Sahabidir. Muaviye döne­minde öldü."

[862] İbni Asakir rivayet etmiştir. Onu bulamadım. Nihaye: 3/419'da rivayet edilmiştir.

[863] Hattabi, Ğaribul hadis: 2/265.

[864] Ebu Ubeyd, Ğaribul hadis. Nihaye: 3/419.

[865] "Ahmed'den başka rivayet eden görmedim. Senedi sahihtir. İbni Kesir nakletmiş ve "sadece Ahmed riva­yet etmiştir" demektedir.

[866] Kurtubi'de "Nusret" diye geçiyor.

[867] İbni Arabi Ahkam'ul-Kur'an: 2/887.

[868] Kurtubi Tefsiri: 8/57, Enfal: 72.. ayetin tefsiri.

[869] Taberani Sağir'de, "İsmi Husayn olan" başlığı altında, 1/151 'de rivayet.etmiştir. Mecma'uz-Zevaid, Cihad bölümü, "Düşman elindeki müslüman esirlerin fidyesini verme'' konusunda, 5/332'de rivayet edil­miştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani Sağir'de rivayet etmiştir. Sene­dindeki Eyyüb b. Ebi Hicr hakkında, Ebu Hatim "Hadisleri sahihtir" di­yor. Ezdi ise "zayıftır" diyor. Diğer ravileri sikadır."

[870] Cerh: 2/249, No: 889'da şöyle diyor: "Eyyüb b. Süleyman b. Ebi Hicr elili. Babama ve Ebu Zur'a'ya onu sordum. "Onu bilmiyoruz" dediler. Babam, "Bu rivayet ettiği hadisler sahihtir" dedi."

[871] Takrib: 1/379, No: 35'de şöyle diyor: "Talha b. Ubeydullah b. Keriz el-Huzani. Künyesi Ebu Mutarrif tir. Sikadır. Üçüncü tabaka­dandır.

[872] İbni Asakir rivayet etmiştir. Bulamadım.

[873] Biyografisi, s: 433'de geçti.

[874] İbni Asakir rivayet etmiştir. Bulamadım.

[875] Nevevi Er-Ravda: 10/216!

[876] Bulamadım.

[877] Nefhut tib, I/378'de şöyle diyor: "Ebu Amir Muhammed b. Ab­dullah b. Amir b.Ebi Amir b. Velid b. Yezid b. Abdülmelik el-Meafirİ. AbdUlmelik onun dedesidir. Tarık ile birlikte Endülüs'e ilk g iren arap

[878] Nihaye: 5/55'de şöyle diyor: "Neşrul Ardi: Yerde biten bitki­lerdir."

[879] TüberiTarihi. Bulamadım.

[880] Dürerül Karnime: 2/285-286'da, No: 2454'de şöyle diyor: "Abdulgaffar b. Ahmed b. Abduİmecid b. Nuh b. Hatim b. Abdulhamid el-Kavsi. Aksar'hdır. "Elvahid fi suluki ehlit tevhid" adıyla iki ciltlik bîr kitap yazdı. Hicri 708 yılında Kahire'de öldü."

[881] Bağdad tarihi: 3/342, No: 1451'de şöyle diyor: "Müminlerin emiri Mu'tasım b. Harun Reşid b. Muhammed Mehdi b. Abdullah Man­sur b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas b. Abdulmuttalib. Künye­si Ebu îshak'tır. Yüz seksen yılında doğdu. İkiyüz onsekiz yılında hali­fe oldu. İkiyüz yirmi yedi yılında ö,ldü."

[882] Sihah, s: 63'de şöyle diyor"Belk: siyah beyaz renkli attı."

[883] El-vahid fi suluki ehlit tevhid. Bulamadım.

[884] Kurtubi Tarihi. Bulamadım.

[885] İbni Esir, El-Kamil: 5/27-28. EI-Bidaye ven Nihaye: 9/174-175.

[886] Sihah: 4/1652'de şöyle diyor: "El cuhfelu: ordudur.

[887]  (a) nüshasında yoktur.                                                       :

[888] Mu'cemul Buldan: 3/266'da şöyle diyor: "Antakya'yı ilk inşa eden Atakiyye binti Rum b. Yakin (Yefuz) b. Sam b. Nuh'dur (a.s.)- En-saliyye'nin kızkardeşidir. Antakya hala Şam, sınır kentlerinin başkenti­dir. En büyük ve belirgin şehirlerdendir. Güzellik, havasının hoş oluşu, suyunun tatlılığı, meyvelerinin çokluğu ve hayırlarının fazlalığı ile bili­nir. Haleb arası bir gün ve gecelik mesafedir."Muncid, s: 40'da şöyle diyor: "Antakya: Türkiye'dedir. Rum impa­ratorluğunun Roma ve İskenderiyye'den sonraki en büyük şehridir."

[889]  (m) ve (a) nüshalarında, "İmaduddin b. Zengi" diye geçiyor.

[890]  (m) nüshasında, "Onları kuşattı" diye geçiyor.

[891] Şezeratuz-Zeheb: 4/297'de şöyle diyor: "Sultan Salahaddin Ebu Muzaffer Yusuf b. Eyyüb b. Sadi b. Mervan b. Yakub ed-Duveyni. İlk kurt devleti ve onun sultanıdır. Beşyüz otuz iki yılında doğdu. İnsan­lar onun etrafındatoplandılar. Çokça savaşa çıktı. Bazen isabet aldı. Frenkleri defalarca kırıp geçirdi. Saltanatta yirmi yıl kaldı. Beşyüz sek­sen dokuz yılında öldü."                          ' -

[892] Zehebİ'nin İslam tarihi.

[893] Zehebı Siyeri A'lamun Nübela'da: 5/351, No: I52'de şöyle di­yor: "Hişam b. Abdulmelik b. Mervan. Halifedir. Künyesi Ebu Velid el-Kureşi'dir. Emevilerdendir. Yetmiş yılından sonra doğdu. Kardeşi Ye-zid'dir, onun için bir meclis düzelemesiyle, yüz beş yılında halife oldu. Yüz ellidört yılında ölünceye kadar halifeliğini sürdürdü."

[894] Kurtubi tarihi. Bulamadım.

[895] Mu'cemul Buldan: 3/267'de şöyle diyor: "Sind: Hint beldele­rinden bir beldedir. Onun gibi Sicistan ve Kırsal

beldeleri vardır. Sind bel­desinin şehir merkezi Mansura'dır. Ayrıca Dibel adlı Hint denizi kena­rında bir şehri daha vardır."Muncid, s: 265'de şöyle diyor: "sin: Batı Pakistan'da bir bölgedir. Yüzde yetmişi müslümandır. Doğuda Hindistan ve Hinduş nehri ile sınır­lıdır. Muhammed b. Kasım es-Sekafi miladı 71 l'de fethetmiştir. Başken­ti Karaçi'dir."

[896] Mu'cemul Buldan: 6/209'da şöyle diyor: "Mendel: Hindis­tan'da bir beldedir. Mendel denilen sağlam ağaç oradan getirilir."

[897] Bulamadım.

[898] Mu'cemu Buldan: I/404'de şöyle diyor: "Berves: Oraya Ber­ves'de deniliyor. Hindistan'ın deniz kenarındaki meşhur şehirlerinden­dir. Büyük ve güzel bir yerdir."

[899] Kurtubi tarihi. Bulamadım.            .                                  '

[900] Siyeri A'lamun Nübela: 4/497; İbni Asakir: 17/206'ya bakıla­bilir.

[901] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Esir sağlama alınır" konusun­da 3/217'de rivayet etmiştir.Buhari, cihad bölümünde, "Esirler zincirlenir" konusunda, 4/20'de Şu­be yoluyla Muhammed b. Zİyad'dan rivayet etmiştir.

[902] Beyhaki'nin, İmanın Şubeleri kitabı. Dar'ul Me'mun littu-ras'ta basılmıştır. Ümmül Kura Üniversitesi kütüphanesi, ei yazmaları, No: 2133, (c). Birinci cild, s. 44-45'e bakılabilir.

[903]  (m) nüshasında, "Şemmas" diye geçiyor. Bu hatadır.

[904] Nihaye: 3/339-340'da şöyle diyor: "Ğibt: Özel hasettir. Gibtadır. Gıbta, onun malının devam etmesiyle birlikte aynısının senin de ol­masını istemektir. Hased isev onun malının yok olması ve .aynısının senin olmasını istemektir."

[905] Sireti İbni Hişam: 4/189; Uyunul eser fi fununil meğazi veş şe­mail ves siyer: i/223; Vakidi'nin Meğazi: 1/7; Tabakatu İbni Sa'd: 2/5.

[906] İbni Kesir: 2/352'de, Peygamberin savaşların sayısını açıklayan rivayetler nakletmişiir. On dokuz, onaltı, onsekiz, yirmi dört, yirmibir, sayılarını veren rivayetleri nakletmişiir. Yirmibeş savaş sayısını kimin ri­vayet ettiğini bulamadım.

[907] Müslim Cihad ve siyer bölümünde, "Peygamberin savaşlarının sayısı" konusunda: 3/1448, No: 1813'de, Cabir'den: "Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte on dokuz savaşa çıktım. Bedir ve Uhud'a, babam engellediği için katılamadım. Babam öldürülünce, Rasulullah'dan (s.a.v.) hiçbir savaşta geri kalmadım" rivayetini nakletmiştir.

Bu hadisten anlaşıldığına göre, Peygamberin savaşlarının sayısı yir-mibirdir.

[908] Buhari, savaşlar bölümünde, "Peygamber kaç savaşa çıktı" konusunda, 5/145 'de, Züheyr yoluyla febu İshak'tan rivayet etmiştir.Tirmizi, Cihadın Faziletleri bölümünde, "Peygamberin kaç savaşa çık­tığı hakkındaki rivayetler" konusunda, 4/194, No: 1676'da, Şu'be yoluy­la Ebi İshak'tan rivayet etmiştir.

[909] Nihaye: 2/ 363'de şöyle diyor: "Seriyye: Ondirilmelerrdudan bir bölüktür. Sayılan en fazla dört yüz olur. Düşmana saldırı için gönderilir. Seriyye diye isimleinin sebebi, askerlerin seçkin ve özel kişilerin­den

oluşmasından dolayıdır. Seriy: Mükemmel, nefis manasınadır. Baş­ka bir görüşe göre ise, bu şekilde isimlendirilmelerinin sebebi, açıktan değil, gizlice hareket etmeleridir."

[910] Sa'd'ın yanında: 2/5-6'da: "Peygamberin gönderdiği seriy-yelerin sayısı kırk yedidir" diye geçiyor. Musannif hata yapmıştır.

[911] Uyunul eser: 1/223.

[912] Sireti İbni Hişam'da: 4/189'da, İbni İshak'dan rivayet edildiğine göre; otuz iki tane seriyye gönderilmiştir.

[913] Sireti İbni Hişam: 2/170-171.

[914] Mu'cemul Buldan: 4/127: "Uşeyre: Mekke ile Medine arasın­da bir yerdir."

[915] Sireti İbni Hişam: 2/176.

[916] Esedül Ğabe: 4/468, No: 4443'de şöyle diyor: "Kurz b. Cabir b. Huseyl. Hicretten sonra müslüman olmuştur. İbni İshak şöyle diyor: "Kurz Medine'nin hayvanlarına akın düzenledi. Rasulullah (s.a.v.) onun arkasından çıktı. Safvan vadisine kadar geldi. Fakat Kurz'u ele geçireme­di. Sonra müslüman oldu ve İslam'ı güzelleşti. Mekke'nin fethi günün­de, hicri sekiz yılında öldürüldü.

[917] Sireti İbni Hişam: 2/182.

[918] Tabakam îbni Sa'd: 2/12.

[919] Tabakam İbni Sa'd: 2/12.

[920] İbni Abdulberr, Durer kitabında, s: I38'de şöyle diyor: "Bedir'e katılan Müslümanların sayısı, Uçyüz on yedi idi," Musannif hatalı nak-letmiştir. îbni Hişam: 2/250'de ise; üçyüz ondört kişidir.İbni Seyyid'in nas, 1/284'de üçyüz altmış üç kişidir.

[921] Buharı, Savaşlar bölümünde, "Bedir ashabının sayısı" konusun­da, 5/5'de rivayet etmiştir.

Tİrmizi, Siyer bölümünde, "Bedir ashabının sayısı" konusunda, 4/152, No: 1598'de, Ebubekir b. Ayyaş yoluyla, İbni îshak'tan rivayet et­miştir. Tirmizİ şöyle diyor: "Bu hadis hasen ve sahihtir. Sevri ve başkaları Ebu îshak'tan rivayet etmişlerdir." Tabâkatu İbni Sa'd: 2/20.

[922] Müslim, Cihad ve Siyer bölümünde, "Bedir savaşında melek­lerin yardımı ve ganimetlerin hela! oluşu" konusunda, 3/1383, No: 1763"de rivayet etmiştir.

[923] Bu rivayeti İbni Sa'd'da bulamadım.

[924] Esedül öabe'de şöyle diyor: "Atike binti Abdülmuttalib b.Hişam el-Kureşiyye. Rasulullah'ın halasıdır. Müslüman oluşunda ih­tilaf edilmiştir, îbni Sa'd ve alimlerden bir cemaat; "Safiyye'den başka Rasulullah'ın halalarından kimse müslüman olmamıştır" diyorİsabe'de şöyle diyor: "Ukayli'nin, sahabenin biyografilerinde ve Atike'nin biyografisinde naklettiği rivayette, İbni Fethun'un istiab'ın sonunda zikrettiği gibi, Atike'nin Pegyamberi öven ve Peygamberliğe merhabe eden bir şiiri iie müslüman oluşuna delil getiriliyor. İbni Men­de onu sahabeden saymaktadır."Esedül Ğabe: 7/185, No: 7080; İsabe: 4/357, No: 198

[925] Sireti İbni Hişam: 2/182-184.

[926] Takrib: 2/236, No: 993"de şöyle diyor: "Mirsad b. Ebi Mirsad el-öanevi. Bedir'e katılmış bir şahabıdır. Uç veya dört yılında şehid edilmiştir.

[927] Sireti İbni Hişam: 2/186.

[928]  (e) nüshasında "ğayruhum" diy*; geçiyor. 3u hatadır.     

[929] Sireti İbni Hişam: 2/188.

[930] Tabakatu İbni Sa'd: 2/14; Uyunul Eser: İ/274; İbni Esir'in Siretün Nebeviyye: 2/392.

[931] Sireti İbni Hişam: 2/188.

[932] Sireti İbni Hişam: 2/191.

[933] Hattabi Ğaribul Hadis: 1/432'de şöyle diyor: "El kalibu: Nor­mal kuyudur." Cevheri: 1/206'da şöyle diyor: "El kalibu: Taş v.s. ile örülmeden Önceki kuyudur."

[934] îbni Hişam'da, "Nuğur" diye geçiyor. İbni Sa'd'da ise, "Nuur" diye geçmektedir.Sireti İbni Hişam: 2/192; Tabakatu İbni Sa'd: 2/15. İbni Esir Menalut talib fi şerhil ğaraib'de, s 168'de şöyle diyor: "Ğarul mai: Suyun hızlı akması ve toprağı süriiklemesidir." Cevheri Sihah: 2/762'de şöyle diyor: "Aviret aynır Rekiyyeti: Çeşmeyi, suyu çekilinceye kadar, toprakla doldurmaktır." Buna göre, "Ğuvvine" ve "Uvvine" nîn manası birdir.

[935] Sireti îbni Hişam: 2/191. .'

[936] Tabakatu İbni Sa'd: 2/15.

[937] Sireti İbni Hişam: 2/192.

[938] İbni Hişam: 2/193'de, "İh zem" diye geçiyor.

[939] İbni Hişam: 2/194'de, "İkteşefe" diye geçiyor.Cevheri Sihah: 4/1422'de şöyle diyor: "El ekşefu: Savaşta korunacak kalkanı olmayan kimsedir."

[940] İbni Hişam: 2/194.

[941] Sihah: 6/2159'da şöyle diyor: "Etene: Kesmektir, Kesmenin sesi kastediliyor."

[942]  (m) ve (a) nüshalarında, "Badere" diye geçiyor.

[943] Hattabi, Ğaribul Hadis: 2/269'da şöyle diyor: "Dafeftu: Onu öldürdüm manasmdadır. Defetu da kullanılıyor."

[944] İbni Hişam: 2/195'de: "İnsanlar kalabalıklaştı" diye geçiyor.

[945] Sireti İbni Hişam: 2/194-195.

[946] Tehzib'de şöyle diyor: "Habban b. Vasi b. Habban b. Munkiz b. Arar el-Ensari, el-Mazinİ el-Medeni. Sadece abdest konusunda bir ha­disi rivayet edilmiştir" İbni Hİbban onu Sikat'da zikretmiştir. Takrib'de, "Saduktur. Hata yapabiliyor" diyor. Tehzib: 2/170, No: 308; Takrib: 1/146, No: 92.

[947] Esedül Ğabe: 2/484, No:' 2332'de şöyle diyor: "Sevad b. Gaziyye el-Ensari. Adiy b. Neccaroğullanndandır. Rivayete göre onların müttefikidir. Bedir ve diğer savaşlara katılmıştır."

[948] Hattabi, Ğaribul hadis'de şöyle diyor: 2/500: "Haretün Naim: Kişinin uyuklamasıdır."

[949] İbni Hişam: 2/195-196.

[950] Tabakam İbni Sa'd: 2/15-16.

[951] Tabakatu îbni Sa'd: 2/25-26.

[952] Beyhaki'nin Delailun Nübüvve: 2/338.

[953] Beyhaki'nin Delailun nübüvve: 2/338.

[954] Takrib'de şöyle diyor: "Rabi' b. Enes el-Bekri. Basra'hdır. Ho­rasan'a geldi. Saduktur. Vehimleri vardır. Şii olmakla suçlanmıştır. Beşinci tabakadandır. Kırk yılında veya daha önce ölmüştür."Tehzib'de şöyle diyor: "İçli, "Saduktur" diyor. Nesai, "Mahzuru yoktur" diyor." İbni Main, "Aşın bir şiidir." İbni Hibban Sikat'da zikret­miştir,                                                

Cerh'te şöyle diyor: "Ebu Hatim, "Saduktur" diyor. Mürre"ye, "Ra­bi' b. Enes ile Ebu Aliye veya Ebu Halide'den hangisini tercih edersin?" diyor sorulunca, "Rabi' i tercih ederim" demiştir."Takrib: 1/243, No: 31; Tehzib: 3/238, No: 461; Cerh: 3/454, No: 2054.

[955] Cevheri Sihah: 1/52'de şöyle diyor: "Erdee: Yardım etmektir."

[956]  (m) nüshasında yoktur.

[957] Buharı Savaşlar bölümünde, "Meleklerin Bedir'e gelmeleri" konusunda, 5/13 'de rivayet etmiştir.

[958] Müslim, Cihad ve siyer bölümünde, "Bedir savaşında melek­lerin yardımı ve ganimetlerin helal oluşu" konusunda, 3/1384, No: H63'de rivayet etmiştir.

[959] Sireti İbni Hişam: 2/196.

[960] İbni Hişam: 2/201 'de şöyle diyor: "El harcetü: Dallan karışmış ağaçtır."

[961]  (m) nüshasında, "Yanıma" diye geçiyor. Asılda ki, İbni İshak'a uygundur.

[962] Sireti İbni Hişam: 2/201.

[963] Sireti İbni Hişam: 2/201.

[964] Nefhüt tib'de: 2/49, No: 15'de^öylediyor: "Kasım b. Sabit, Ebu Muhammed el-Avfi es-Serkasti. Hadis ve luğatı cem etmeye çalıştı. Babası ile birlikte Endülüs'e çokça ilim soktular. Kasım hadis şerhi konusunda. Delail isminde bir kitap yazdı. Kitabı tamamlayamadan öldü. Kitabı babası Sabit tamamladı, erkast'ta hicri 203 yılında öldü.

[965] ) (a) nüshasında: "evkaa" diye geçiyor.

[966] İbni Kesir'in Siretün Nebeviyye: 2/478. İbni Kesir şöyle diy­or: "Süheyl'i Kasım b. Sabit'in Delail kitabında zikrediliyor"

[967] Cevheri Sihah: 5/2030.

[968] Şerhi yukarıda geçti. Menalut talib. Sihah: 2/762.

[969] iattabi, Ğaribul Hadis: 1/223; Sihah: 1/394'de "Kidh" diyegeçiyor.

[970] Nihaye: 3/207.

[971] Tabakam İbni Sa'd: 2/28; Vakidi'nin Meğazi: 1/176.

[972] Mu'cemul Buldan: 4/443'de şöyle diyor: "Vakidi şöyle diyor: "Madan tarafında, Arhadiyye'de bir köydür. Medine ile 2rası sekiz fer­sahtır." Başkaları ise, "Selim oğullarının suyudur" diyorlar."

[973] Siret İbni Hişam: 3/3.

[974] Tabakatu İbni Sa'd: 2/29.

[975] Tabakatu İbni Sa'd: 2/30; Vakidi Meğazi: î/181; Sireti İbni Hişam: 3/403.

[976] İbni Sa'd'da, "Becran" şeklindedir. Mu'cemul Buldan'da, 5/266'da, "Necran" diye geçiyor. Yemen'in Mekke tarafında bir bölge­sidir,

[977] Vakidi Meğazi: 1/193-194; İbni Sa'd: 2/34-35; Sireti İbni Hişam: 3/4.

[978] Tabakatu İbni Sa'd: 2/35.

[979] Tabakatu îbni Sa'd: 2/36.

[980] Sirelü jbni Kesir: 3/25-26. İbni Kesir Musa b. Akabe'nin ha­disini rivayet etmiştir.

[981] Tabakatu İbni Sa'd: 2/39; Uyunul Eser: 2/7. Ebu Berde, biyo­grafisi s: 345'de geçti.

[982] Cemheretül Ensab: s. 127-128'de şöyle diyor: "Talha b. Ebi Tal-ha'nın çocuklarından bazıları da, Mesafi', Celas ve Haris'tir. Uhud gü­nü babalarıyla beraber kafir olarak Öldürülmüşlerdir. Amcaları da Öldü­rülmüştür. Asım b, Sabit b. Ebİ Eklah Mesafi ve Celas'ı öldürdü. Kazman Haris'i öldürdü. Osman b. Talha müslüman oldu ve fetihten önce hicretetti."

[983] İsabe: 2/236, No: 4347'de şöyle diyor: "Asım b. Sabit b. Ebi Ek­lah Kays b. İsmet b. Nu'man b. Malik. Buhari ve Müslim'de Ebu Hurey-re'den rivayet edildiğine göre şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) bir seriy-ye gönderdi ve başına Asım b. Sabit'i verdi..." hadis. Asım bu hadiste şöy­le diyor: "Bir müşriğin himayesine kesinlikle girmeyeceğim." Hiçbir müşriğe dokunmamaya ve hiçbir müşriğin kendisine dokunmamasına Al­lah'a söz verdi. Bedir'de Kureyş'in büyüklerinden birini öldürdüğü için, Kureyş onun cesedinden birşeyler getirmesi için birini gönderdiler. Al-lahu Teala onun Üzerine bir gölge göndererek onu korudu."Tabkatu İbni Sa'd: 2/40-41

[984] Uyunul eser: 2/11.

[985] Tabakatu İbni Sad: 2/41-42.

[986] İbni Hacer, Feth'de şöyle diyor: "İbni Aiz'in yanında, Muttal-ib b. Abdullah b. Hantab'ın mürsel hadisinde:"Sahabeler Uhud günü Rasulullah'ın etrafından dağıldılar. Sadece yanında ensardan on iki kişi kaldı" diyor.Nesai ve Beyhaki'nİn DelaiFde Cabİr'den naklettikleri rivayette: "Uhud günü insanlar Peygamberin etrafından dağıldılar. Sadece ensar ve Talhaoğullarından onbir kişi yanında kalmıştı." Bu rivayetin senedi-iyidir."Feth'ul-Bari: 7/360. Bu rivayet, bu şekilde Buhari'de yoktur.

[987] İbni Hişam: 3/44.             '

[988] îbni Hişam: 3/44-45.

[989] İbni Hişam: 3/109.

[990] Nihaye: 5/102'de şöyle diyor: "Nakabet akdamuna: Ayak­larımız nazikleşti."

[991] Sireti İbni Hişam: 3/119.

[992] Sireti tbni Hişam: 3/119.

[993] Sireti İbni Hişam: 3/128.

[994] Buharı, Savaşlar bölümünde, "Zatur Rika savaşı" konusunda, 5/52'de rivayet etmiştir.Müslim, Cihad ve Siyer bölümünde, "Zatur Rika savaşı" konusunda, 3/1449'da, Ebu Amir Abdullah b. Berrad el-Eş'ari yoluyla Hamd b. A'la'dan, o da Ebu Usame'den rivayet etmiştir.

[995]  (m) nüshasında, "ila" harfi fazladır.

[996] Tabakatu İbni Sa'd: 2/62-63.

[997] Sireti İbni Hişam: 3/27.

[998]  (m) ve (a) nüshalarında "Duheyle" diye geçiyor.

[999] Sireti İbni Hişam: 3/128.

[1000] İbni Sa'd'da, "Silun" diye geçiyor.

[1001] Tabakatu İbni Sa'd: 2/65-67.

[1002] Sireti İbni Hişam: 3/131.

[1003] Sireti İbni Hişam: 3/133.

[1004] Sireti İbni Hişam: 3/134.

[1005]  (m) nüshasında: "Onlara" diye geçiyor.

[1006]  (m) nüshasında: "Yevm" "gün" kelimesi fazladır.

[1007] Sireti İbni Hişam: 3/137-140.

[1008] Sireti İbni Hişam: 3/140.

[1009] Tabakatu İbni Sa'd: 2/74.

[1010]  (m) nüshasında, "Mallan paylaşması" da geçiyor.

[1011]  (m) nüshasında, "Sa'da" kelimesi fazladır.

[1012] Sireti İbni Hişam: 3/141-147.

[1013] Tabakatu îbni Sa'd: 2/78.

[1014] Sireti İbni Hişam: 3/174-175.

[1015] Mu'cemul Buldan: 4/321'de şöyle diyor: "Zukared: Medine ile Hayber arasında, Medine'ye iki gece uzaklıkta bir sudur."

[1016] Esedül Gabe: 4/331, No: 4160'da şöyle diyor: "Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe b. Bedr b. Amr b. Cuveyye. Künyesi Ebu Malik tir. Fetihten sonra müslüman oldu. Başka rivayete göre ise fetihten öce müslüman oldu. Fetihe müslüman olarak katıldı. Müellefeyi Kulub'dan idi. Mürted olup sonra İslam'a geri dönenlerdendir."

[1017] Sireti İbni Hişam: 3/175-176.

[1018] Buhari, Savaşlar ve Siyer bölümünde, "Zu Kared savaşı" konusunda, 5/7'de rivayet etmiştir.

Müslim, Cihad bölümünde, "Zu kared savaşı ve başkaları" konusun­da, 3/1433, No: 1807'de rivayet etmiştir.

[1019] El Bidaye ve'n-Nihaye: 4/150.

[1020] Nihaye: 1/113'de şöyle diyor: "el berhu: şiddettir"."

[1021] Bütün nüshalarda, "Ğabaş" dîye geçiyor. Bu hatadır. Doğrusu, "Ğils" tir.

[1022]  (m) nüshasında, "Hel" kelimesi fazladır.

[1023] Esedül Gabe: 1/69, No: 54'de şöyle diyor: "el ehramu: Esed b. Huzeyme oğullarından olan biridir. Kendisine, Ebu Katade'ye de­nildiği gibi, "Rasulullah'ın süvarisi" deniliyordu. İbni Ekva'nm hadisi­ni nakletmiştir. Peygamberin hayatında, altı yılında öldürüldü. Abdur­rahman b. Uyeyne b. Hısn'ın saldırısında öldürüldü. Ehram lakabıdır is­mi, Muhriz b. Nadle'dir.

[1024]  (m) nüshasında yoktur.

[1025] Nihaye; 4/210'da şöyle diyor: "Yani sen sabah erkenden biz­im peşimize takılan Ekva'mısın? Çünkü sabahleyin, "Ben Ekva'nın oğluyum. Bugün alçalma günüdür" demişti.

[1026] Müslim, Cihad ve siyer bölümünde, "Zi kafed savaşı" konusun­da: 3/1433, No: 1807'de rivayet etmiştiç.

[1027] Nihaye: 5/37.

[1028] Nevevi'in Müslim şerhi: 12/178.

[1029] Nihaye: 2/230.

[1030] Nihaye: 5/87.

[1031] Nihaye: 1/40

[1032] Nihaye: 2/463.

[1033] Mu'cemul Buldan: 5/118'de şöyle diyor: "Müreysi': Kadid böl­gesinde sahil tarafında bir sudur."

[1034] Sireti İbni Hişam: 3/182.

[1035] Uyunul Eser: 2/91.

[1036] Tabakatu İbni Sa'd: 2/63.

[1037] Esedül Ğabe: 1/400, No: 905'de şöyle diyor: "Haris b. Ebi Dırar. Bu Habib b. Haris b. Aid b. Malik b. Cüzeyme'dir. Peygamberin hanımı Cüveyriye'nin babasıdır."

[1038] Sireti İbni Hişam: 3/182.

[1039] Tabakatu İbni Sa'd: 2/64.

[1040] İbni Sa'd'da: Koyun manasına gelen, "Şaun" diye geçiyor.

[1041] Sireti İbni Hişam: 3/196; Tabakatu İbni Sa'd: 2/95.

[1042] Sireti İbni Hişam: 3/211.

[1043] Uyunul Eser: 2/130.

[1044] Uyunul Eser: 2/130.

[1045]  (m) nüshasında, "Azve" kelimesi fazladır.

[1046] Esedül Ğabe: 3/3 24, No: 2699'da şöyle diyor: "Amir b. Sinan. Bu Ekva b. Abdullah b. Kuşeyr b. Huzeyme b. Malik b. Selaman b. Eş­lem el-Eslemi. Seleme b. Amr b. Ekva'nm amcasıdır. Ona §elme b. Ek-va' denilirdi. Halbuki o Amr b. Ekva'nın oğlu idi. Amir şair idi. Rasul­ullah ile birlikte Hayber'e gitti ve orada öldürüldü.

[1047]  (m) nüshasında, "Ünzilenne" diye geçiyor. Asıldaki Müs­lim'e uygundur.

[1048] Müslim'de, "Yehtiru" diye geçiyor.

[1049] Müslim'de "Uveffihİm" diye geçiyor.

[1050] Müslim, Cihad ve Siyer bölümünde, "Zu kared savaşı" konusunda: 3/1433, 1441'de, No: 1807'de rivayet etmiştir."Şakİs silahi" cümlesi, silahında hiddeti ve şiddeti ortaya çıkan man­asınadır.

[1051] Takrib: 2/467, No: 5'de şöyle diyor: "Ebu Leyla b. Abdullah b. Abdurrahman b. Sehl el-Ensari el-Medeni. İsminin Abdullah olduğu söyleniyor. Sikadır. Dördüncü tabakadandır."

[1052] Nihaye: 1/204'de şöyle diyor El mevsurus sair: Ben kanı ta­lep edenim."

[1053]  (m) ve (a) nüshalarında "minma" diye geçiyor.

[1054] Sireti İbni Hişam: 3/214-215.

[1055] Vakidi Meğazi: 2/656.

[1056] Esedül Ğabe: 7/172, No: 8059'da şöyle diyor: "Safiyye bin­ti Abdulmuttalib b. Hişam b. Abdu menaf el-Kureşİyye el-Haşimiyye. Ra-sulullah'ın (s.a.v.) halasıdır. Zübeyr b. Avvam'm annesidir. Hamza'nm anne babadan kardeşidir. Cahiliyye'de Haris b. Harb b. Ümeyye b. Ab­du Şems ile evlendi. Ebu Süfyan b. Harb'ın kardeşi. O ölünce Avam b. Huveylid ile evlendi. Ömer b. Hattab'ın halifeliği döneminde yirmi altı yılında öldü."

[1057] Sireti îbni Hişam: 3/215-216.

[1058] Buhari, Savaşlar bölümünde, "Hayber savaşı" konusunda. 5/73'de rivayet etmiştir.

[1059] Ravdul Unf: 7/7.

[1060] Sireti İbni Hişam: 4/3.

[1061] Takrib: 1/405, No: 215'de şöyle diyor: "Abdullah b. Ebube-kir b. Muhamed b. Amr b. Hazm el-Enşari. Medine'lidir. Kadı idi. Sika­dır. Beşinci tabakadandır. Otuz beş yılında yetmiş yaşında İken öldü."

[1062] Sireti İbni Hişam: 4/5.

[1063] Urve b. Zübeyr'in Rasulullah'ın (s.a.v.) savaşları s: 209.

[1064] Siret-i İbni Hişam: 4/60-62.

[1065] Takrib: 1/385, No: 21 'de şöyle diyor: "Asım b. Ömer b. Ka-tade b. Numan el-Evsi el-Ensari. Künyesi Ebu Ömer'dir. Medine'lidir. Sikadır. Savaşları bilir. Dördüncü tabakadandır. Yüz yirmi yılından son­ra Öldü."

[1066] Takrib: 1/475, No: 892'de şöyle diyor: "Abdurrahman b. Ca-bir b. Abdullah el-Ensari. Künyesi Ebu Atik'tir. Medine'lidir. Sikadır. İb­ni Sa'd "zayıftır" demekle isabet etmemiştir. Üçüncü tabakadandır."

[1067] Beyhaki'nin Delail'un-Nübüvve.

[1068] Nihaye: 5/204'de şöyle diyor: "Hamiye! vatis: Savaşta vuruş­madır"

[1069] Uyun'ul-Eser: 2/193.

[1070] Siretî İbni Hişam: 90-93.

[1071] Takrib: 2/306, No: 139'da şöyle diyor: "Nefi' b. Haris b. Kelede b. Amr es-Sekafi. Künyesi Ebu Bekir'dir. Künyesi İle meşhur bir sahabidir. Rivayete göre ismi Mesruh'tur. Taif te müslüman olmuştur. Basra'ya geldi ve elli bir veya iki yılında orada öldü.

[1072] Takrib: 2/309, No: 178'de şöyle diyor: "Nevfel b. Muaviye b. Urve b. Sahr ed-Diyli. Künyesi Ebu Muaviye'dİr. Fetih yılında müslüman olan bir sahabidir. Yezid'in hilafetinin başlangıcına kadar yaşadı. Yüz yir­mi vil yaşadı."

[1073] İbniSa'd: 2/158-159.

[1074] Takrib'de şöyle diyor: "Osman b. Ebi Hazim el-Becli. Hadi­si kabul edilir. Altıncı tabakadandır."    .Tehzib'de şöyle iyon "İbnİ Hibban Sikat'da zikretmiştir. Sahr'da ge­çen bir hadisi vardır."Takrib: 2/7, No: 42; Tehzib: 7/109, No: 234.

[1075] Takrib'de şöyle diyor; "Ebu Hazim b. Sahr b. Ayle. Bilinmi­yor. Üçüncü tabakadandır. Babasının künyesinin de Ebu Hazim olduğu söyleniyor."Tehzib'de şöyle diyor: "Sahr b. Ayle. Sahabidir. Ebu Hazim diye kün-yelenmesi ihtimali vardır. Biyografi sahibi, onun oğludur. İbni Kattan, "Durumu bilinmiyor" diyor."

[1076] Takrib: 2/409, No: 78'de şöyle diyor: "Sahr b. Ayle b. Abdul­lah b. Rabia el-Ehmasi. Sahabidir. Hadisi azdır. Ayle'nin onun annesi­nin adı olduğu söyleniyor.

[1077] Ebu Davud, haraç, imaret ve fey' bölümünde, "yerlerin alın­ması" konusunda: 3/448, No: 3067'de rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor: "İsnadında Eban b. Abdullah b. Ebi Hazim var­dır. İbni Main "sikadır" demiştir. İmam Ahmed, "Saduktur. Hadisi uygun­dur" diyor. İbni Adiy, "Mahzuru olmayacağını ümit ederim" diyor. Ebu Hatim, İbni Hibban el-BîifUi, "Hatası çok belirgindir. Münker hadis riva­yet etmiştir." Muhtasar: 4/263.

[1078] Uyunu'I-eser: 2/215-216

[1079] Mu'cemu'l-Buldan, 2/86'da şöyle diyor: "Seniyyetü'1-veda' yolculuğ"a çıkanın vedalaştığı yerin ismidir. Mekke'ye gidenlerin Medine yakıamdaki vedalaşma tepesidir. Cahiliyye döneminde buraya konulmuş eski bir isimdir.-Yolcuların vedalaşmasından dolayı bu şekilde isim-landirilmiştir."

[1080] Siret-i İbni Hişam: 4/120.

[1081] Tabakan İbni Sa'd: 2/165-166.

[1082] Nihaye: 3/75'de şöyle diyor: "Ed dihhu: Yere ulaşan güneş ışı­ğıdır."

[1083] Sireti İbni Hişam: 4/121.

[1084] Sireti İbni Hİşam: 4/126.

[1085] Mu'cem'ul-Buldan: 5/153'de şöyle diyor: "Mean: Şam vadi­sinde, Belka topraklarında, Hicaz tarafında bir şehirdir."

[1086] Mu'cem'ul-Buldan: 5/31'de şöyle diyor: "Maab: Belka top­raklarında, Şam tarafında bir şehirdir."

[1087] "Ve elkayne" kelimesi kitapta yoktur. İbni Hişam'da ise var­dır.

[1088] Esedül Ğabe: 4/407, No: 3O5'de şöyle diyor: "Kutbe b. Kata-de el-Uzri. Mute savaşında, mUslümanlann sağ kanat komutanı idi."

[1089] Esedül Ğabe: 3/170, No: 2803'de şöyle diyor: "Ubaye b. Ma-İik el-Ensari. Mute savaşında, müslümanlann sol kanat komutanı idi. Uba-de b. Malik'de deniliyor."

[1090] Sireti İbni Hişam: 4/9-10-11.

[1091] Esedül Ğabe: 1/265, No: 539'da şöyle diyor: "Sabit b. Akram b. Sa'lebe b. Adiy b. Aclan b. Harise b. Dubeya b. Haram b. Cu'l b. Ha-sem. Urve ve Musa b. Akabe şöyle diydYlar:"Bedir'e katıldı. Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte bütün savaşlara katıl­dı. Cafer b. Ebu Talib ile birlikte Mute savaşma katıldı. Ridde savaşla­rında, on bir yılında Sabit tarafından öldürüldü."

[1092] Vakİdi, Meğazi: 2/760.

[1093] Sireti İbni Hişam: 2/11-12.

[1094] Yahya b. Abbad, Abdullah b. Zübeyr'den nakletmiştir. îbn İshak ta "Yahya b. Abbad b. Abdullah b. Zübeyr babası Abbad'dan nakletmiştir." diyor.Takrib 2/350, no: 97'de şöyle diyor: "Yahya bin Abbad bin Abdullah bin Zübeyir bin Avvam el-Medeni. Sikadır, beşinci tabakadandır.

[1095] Abbad bin Abdullah bin Zübeyir bin Avvam. Sikadır. Üçüncü tabakadandır. Takrib: 1/392, no: 98.

[1096] Musannif ta bu kelime yoktur. İbn İshak'ta vardır.

[1097] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Hayvan savaşta öldürülür" ko­nusunda, 3/62, No: 2573'de rivayet etmiş ve "Bu hadis sağlam değildir" demiştir.İbni Munzir'in Muhtasar'ında, Ebu Davud'un hadis hakkındaki sözü naklediliyor. Ahmed Muhammed Şakir'de, Ebu Davud'un bu sözünü nakletmiştir. Niye sağlam olmadığım bilmiyorum. Hadisi, Ebu Davud, Muhammed b. îshak yoluyla Yahya b. Abbad b. Abdullah b. Zübeyr'den rivayet etmiştir. O da babası Abbad b. Abdullah'tan nakletmiştir. îbni İs­hak, Yahya b. Abbad'dan dinlediğini açakça söylemiştir. Sireti İbni Hi­şam'da İbni İshak'tan böyle riayet edilmiştir. Hafız İbni Kesir'de tarihin­de: 4/244'de. Sireti İbni îshak'dan böyle nakletmiş ve herhangi bir illet zikretmemiştir. İsnadın illeti yoktur. Niye sağlam değildir. Bilemiyorum. Muhtasar: 3/397, No: 2463.

[1098] Ravdulenf: 7/36.

[1099] Sireti İbni Hişam: 4/12.

[1100] Sireti İbni Hişam: 4/13-14.

[1101] Sireti İbni Hişam: 4/14.

[1102] Takrib: 2/251, No: 1155'de şöyle diyor: "Mus'ab b. Şeybe b. Cübeyr b. Şeybe b. Osman el-Abderi el-Mekki el-Cehebi. Hadisi yumu­şaktır. Beşinci tabakadandır.

[1103] Esedül Ğabe: 3/38.

[1104] Sireti İbni Hişam: 4/14-15.

[1105] Buhari'de "Haberleri" diye geçiyor.

[1106] Buhari, Savaşlar bölümünde, "Şam topraklarındaki Mute sa­vaşı" konusunda, 5/87'de rivayet etmiştir.

[1107] Buhari Cihad ve Siyer bölümünde, "Şehadetİn temennisi" konusunda 3/203'de rivayet etmiştir.

[1108] İbni Seyyid'in Nas'm: 2/J55'deki rivayetinde, "Münye"dir. Feth'ul-Bari: 7/513'de ise, Ümeyye'dir.

Esedül Gabe'de, "Adamın adı Ya'la b. Ümeyye'dir" diyor. Fakat Ya'la b. Münye diye biliniyor. Münye annesidir. Esedül Ğabe: 3/523.

[1109] Feth'ul-Bari: 7/513. İbni Hacer bu rivayeti Musa b. Akabe'ye nisbet etmektedir.

[1110] Uyun'ul-Eser: 2/î55-156'da Musa b. Akabe'den nakledil mistir.

[1111] Biyografisi s: 508'de geçti.

[1112] Buhari Savaşlar bölümünde, "Mute savaşı" konusunda: 5/87'de rivayet etmiştir.

[1113] Buhari, Sahabeler bölümünde, "Cafer b. Ebi Talib'in menkı­besi" konusunda, 4/209'da rivayet etmiştir.

[1114] Mecma'uz-Zevaid, Menkıbeler bölümünde, "Cafer b. Ebi Talib'in Menkıbesi" konusunda, 9/272'de rivayet etmiştir. Heysemi şöy­le diyor: "Taberani İki isnadla rivayet etmiştir. Biri hasendir."

[1115] Nihaye: 3/81 'de şöyle diyor: "Mudarreciin: Bulaşmak, karış­maktır."

[1116] Takrib'de şöyle diyor: "Muhammed b. Salih b. Dinar et-Temmar. Medine'lidir. Ensarın azadlı kölesidir. Saduktur. Hata yapabi­lir. Yedinci tabakadandır. Altmış sekiz yılında Öldü."Cerh'te şöyle diyor: "Ahmed onun için "^ikadır" diyor. Ebu Hatim, "Şeyhtir. Güçlü değildir. Hadisi hoşuma gitmiyor" diyor."Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir. İbni Sa'd şöyle diyor:"Aklı iyiydi. İnsanlarla karşılaşıp, onlara ilim ve savaşları öğretti. İç­li "sikadır" diyor."Takrib: 2/170, No: 312; Cerh: 7/287, No: 1558; Tehzib: 9/225, No: 354.

[1117] Mecma'uz-Zevaid, Menkıbeler bölümü, "Cafer b. Ebu Talib'in menkıbesi" konusunda: 9/373'de rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor:"Taberani mürsel olarak iki senedle rivayet etmiştir. Bir isnadın ra­vileri sikadırlar."

[1118] (Vakidi Meğazi'de Mute savaşında: 2/762'de nakletmiştir.

[1119] Anlaşıldığına göre Sa'd, iki rivayeti de tercih yapmadan nak­letmiştir. Fakat İbni Sa'd'ın yanında mevcut olana göre, Sahabi Ebu Amir, kıssayı bize nakletmiştir. Üç komutan öldürülünce müslümanlar ye­nilmişlerdir. Sonra bayrak kaldırılıp Halid b. Velİd'e verilince müslüman-İar galip gelmiş müşrikler yenilmiştir. İbni Sa'd: 2/129-130..

[1120] Sireti İbni Hişam: 4/24.'

[1121] Uyun'ul-Eser: 2/155.

[1122] Delail'un-Nübüvve: 4/375. Darul Mektebetil İlmiyye baskı­sı.

[1123] Cerh: 5/32, No: 146'da şöyle diyor: "Abdullah b. Haris b. Fu-dayl el-Hatmi el-Ensari Medine'lidir. Babasından rivayet etmiştir. On­dan ise Abdurahman b. Mehdi ve Kuteybe b. Sa'd rivayet etmişlerdir. İb­ni Main "sikadır" diyor."

[1124] Takrib: 1/143, No: 58: "Haris b. Fudayl el-Ensari el-Hatmi. Künyesi Ebu Abdullah'tır. Medine'lidir. Sikadır. Altıncı tabakadandır."

[1125] Meğazi Vakidi.

[1126] Takrib'de şöyle diyor: "Attaf b. Halit b. Abdullah b. Asi el-Mahzumi. Künyesi Ebu Safvan'dir. Medine'lidir. Saduktur. Vehimleri var­dır. Yedinci tabakadandır. Malik'ten Önce ölmüştür."Cerh'de şöyle diyor: "Ahmed'e, Attaf b. Halit sorulunca, "Medine eh-lindendir. Sikadır. Hadisi sahihtir. Yüze yakın hadis rivayet etmiştir." de­di. Mürre: "Mahzuru yoktur" diyor. İbni Main, "mahzuru yoktur, sikadır, salihtir" diyor. Ebu Hatim,"Salihtir" diyor. Ebu Zur'a, "Mahzuru yok­tur" diyor."Tehzib'de şöyle diyor: Nesai, "Güçlü değildir" diyor. Malik, "Attaf mı rivayet ediyor?" diye sordu. "Evet" denilince, Malik, "innalillah ve in-na ileyhi raciun" dedi. İbni Adiy, "Ondan sika birisi rivayet ederse, ha­disinden mahzur görmüyorum" diyor."Takrib: 2/24, No: 212; Cerh: 7/32, No: 175; Tehzib: 7/221, No: 409.

[1127] Vakidi Meğazi: 2/764, Mute savaşı.

[1128] Urve b. Zubeyr'in Meğazi'sinde s. 206'da rivayet edilmiştir.

[1129] Ahmed: 5/299'da rivayet etmiştir. Şeyh el-Benna şöyle diyor: "Hadis sahihtir. Ravileri sikadırlar."

Fethur Rabbani, siyer bölümü, "Zeyd b. Harise'nin Mute seriyyesi hak­kındaki rivayetler" konusunda, 21/136'darivayet edilmiştir.

[1130] Takrib: 2/90, No: 795'de şöyle diyor: "Avf b. Malik el-Eşcai. Künyesi Ebu Hammad'dır. Meşhur sanabidir. Fetih yılında müslüman ol­muştur. Şam'da otururdu. Yetmiş üç yılında öldü."

[1131] "Mededİ, Mute'ye gelip yardım eden adamlardan biridir." Müslim: 3/1374.

[1132] Hattabi, Şerhi Ebi Davud'da şöyle diyor: "Yufni bil Müslim'in: Yani Müslümanlar arasındaki şiddettir."

Garibul hadis'de şöyle diyor: "Yufrin nase: İnsanların saflarını yar­dı. Fery: Büyük iş manasındadır."Süneni Ebi Davud: 2/163; Hattabi'nin Ğaribul Hadis: 2/571.

[1133] Müslim, Cihad ve Siyer bölümünde, "Öldürenin selbi olma­ya hak kazanması" konusunda, 3/1374'de, No: 1753'de rivayet etmiştir.Ebu Davud, Cihad bölümünde, "istediğinde katili Selb'den alıkoyan imam" konusunda, 3/163, No: 2719'da Ahmed b. Muhammedb. Hanbel yoluyla Velid b. Müslim'den rivayet etmiştir.

[1134] Sireti İbni Hişam: 4/16.

[1135] Ahmed: 2/111 'de, Ebu Ömer'den rivayet etmiştir. Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Çatışma gününde kaçma konusunda: 3/106, No: 3647'de Züheyr yoluyla Yezid b. Ebi Ziyad'dan rivayet etmiştir. Mun-ziri şöyle diyor: "Tirmizi ve İbni Mace rivayet etmişlerdir. Tirmizi şöy­le diyor, "Hadis hasendir. Bunu sadece Yezid b. Ebi Ziyad yoluyla bi­liyoruz." Yezid b. Ziyad hakkında bir çok imam konuşmuştur." Muhta­sar: 3/439.Tirmizi, Cihad bölümünde, "çatışmadan kaçma hakkındaki rivayet­ler" konsunda, 4/215, No: 1716'da Süfyan yoluyla, Yezid b. Ziyad'dan rivayet etmiş ve, "Bu hadis hasendir" demiştir.E!-Bani, "Ervaul ğalil" de, 5/27, No; 1203'de şöyle diyor: "Bu ha­dis zayıftır."Nihaye: 3/283'de şöyle diyor: "Akkanın: Tekrar tekrar savaşa dönen­ler manasınadır."

[1136] Buharı savaşlar bölümü, "Mute savaşı" konusu: 5/87.

[1137] Sireti İbni Hişam: 3/472.

[1138]  (Uyun'ui-Eser: 1/224-225'de şöyle diyor: "Alimler. Ubey-de'nin seriyyesinin mi, yoksa Hamza'nın seriyesinin önce olduğunda ih­tilaf etmişlerdir."

[1139] Tabakatu İbni Sa'd: 2/7

[1140] Tabakatu İbni Sa'd: 2/7.

[1141] Sireti İbni Hişam: 2/178.

[1142] İstiab: 3/1217, No: 1987'de şöyle diyor: "Umeyr b. Adiy el-Hatmi. Hatmeoğu 11 arının imamı ve ama kurralan idi." Vakidi ve savaş­ları nakledenler şöyle diyorlar: "Gözündeki engelden dolayı Uhud ve Hen­değe katılmadı. Fakat müslüman oluşu eskidir. Asma' bintİ Mervan'ı Umeyr öldürmüştür." Tabakatu İbni Sa'd: 2/27.

[1143] Esedül Ğabe; 2/311, No: 1900'e şöyle diyor: "Salim b. Umeyr b. Sabit b. Nu'man b. Ümeyye b. Îmru'ul-Kays b. Sa'lebe b. Amr b. Avf. Akabe, Bedir, Uhud ve diğer savaşlarının hepsine Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte katıldı. Muavye'nin hilafetinde öldü."

[1144] Tabakatu İbni Sa'd: 2/31.   ;

[1145] Tabakatu İbni Sa'd: 2/36.

[1146] Tabakatu İbni Sa'd: 2/50.

[1147] Tabakatu İbni Sa'd: 2/78.

[1148] Tabakatu İbni Sa'd: 2/91.

[1149] Esedül Ğabe: 1/89, No: I04'de şöyle diyor: "Es'ad b. Yezid b. Fakih b. Yezİd b. Halde b. Amir b. Zeria. Kelbi ve Musa b. Akabe şöy­le diyorlar: "Bedir'e katıldı." İbni İshak ise, onu Bedir ehlinden zikret­miyordu."

[1150] Uyun'ul-Eser: 2/88.

[1151] Esedül Ğabe: 4/67, No: 3732'de şöyle diyor: "Ukkaşe b. Mihsan b. Cirsan b. Kays b. Murre b. Kesir b. Ganem b. Budan b. Esed b. Huzeyme el-Esedi. Künyesi Eba Mihsen'dir. Sahabenin ileri gelenle­rinden ve faziletlilerindendi. Medine'ye hicret etti. Bedir'e katıldı. Uhud, Hendek diğer bütün savaşlara Rasulullah (s.a.v.) ile beraber katıldı. Rid-de savaşlarında öldürüldü."

[1152] Tabakatu İbni Sa'd: 2/82:

[1153] Tabakatu İbni Sa'd: 2/85.

[1154] Tabakatu İbni Sa'd: 2/86.Mu'cemu ma istaceme'de, 3/1076'da şöyle diyor: "Zul kasse: Medi­ne'nin Irak yolu üzerinde bir yerdir.

[1155] Tabakatu İbni Sa'd: 2/86.Mu'cemul Buldan: 2/163-164'de şöyle diyor: "El cemum: Selim, oğullarının topraktandır. Rasulullah'ın savaşlarından biri burada oldu. Ra­sulullah (s.a.v.) Zeyd b. Harise'yi buraya gönderdi.

[1156] Tabakatu İbni Sa'd: 2/87.

[1157] Tabakatu îbni Sa'd: 2/87.

[1158] Tabakatu İbni Sa'd: 2/88.

[1159] Tabakatu İbni Sa'd: 2/89.

[1160] Tabakatu İbni Sa'd: 2/89.

[1161] Uyun'ul-Eser: 2/109.Mu'cemuî Buldan: 5/77'de şöyle diyor: "Medyen: Ebu Zeyd şöyle di­yor: "Medyen, Kulzem denizi kenarında, Tebük tarafında, Tebiik'e altı merhale uzaklıkta bir yerdir. Tebük'ten büyüktür. Musa'nın su içtiği kuyu buradadır."Muncid, s. 489'da şöyle diyor: "Medyen, Mısır topraklarında, Kul­zem denizi kenarında, Tebük hizasında bir beldedir."

[1162] Tabakatu İbni Sa'd: 2/89.    ;Mu'cemul Buldan: 4/238'de şöyle diyor: "Fedek. Hicaz toprakların­da bir köydür, Medine'ye iki veya üç gecelik mesafededir.

[1163] Uyunul Eser: 2/110.

[1164] İbni Sa'd: 2/90.

[1165] Uyunu'I-eser: 2/UI.fbn Sa'd: 2/92.

[1166] Uyunul Eser: 2/112; İbni Sa'd: 2/93. (1184)İbni Sa'd: 2/117.

[1167] Takribi 1/103, No: 87'de şöyle diyor: "Beşir b. Sa'd b. Sa'le-be b. Culas el-Ensari el-Hazreci. Bedir'e katılmış bir sahabidir. Aynul Temr savaşında şehid edilmiştir."

[1168] İbni Sa'd: 2/117.

[1169] İbni Sa'd: 2/118.

[1170] İbni Sa'd: 2/119.Mu'cemu Ma ista'ceme'de, 4/1284'de şöyle diyor: "Meyfaah: Şam'daki Belka topraklarında bir köydür."

[1171] İbni Sa'd: 2/120.Mu'cemul Buldan, 5/449'da şöyle diyor: "Yemun: Gatafanın bir su­yudur. Ku ve Ruaf vadileri arasında, Teyma ve Feyd arasındaki yol üze­rindedir."Mu'cemul Buldan, 2/98'de şöyle diyor: "Cubar: Medine ile Feyd ara­sında Hamyesoğullannın suyudur,"

[1172] Esedül Ğabe: 6/234, No: 6134'de şöyle diyor: "Ebul Acva: Zühri şöyle diyor: "Rasulullah (s.a.v.) Ebul Acva el-Selmi'nin komuta­sında Selim oğullarına bir seriyye gönderdi. Hepsi öldürüldüler. İbni İs­hak, "İbni Ebil Acva'" diyor."

[1173] İbni Sa'd: 2/123.

[1174] İbni Sa'd: 2/124.Mu'cemul Buldan: 4/442'de şöyle diyor: "Kedid: Hicaz'ın çıkışın­da bir yerdir."                              

[1175] Takrib: 1/134, No: 118'de şöyle diyor: "Cündüb b. Mukeys el-Cühni. Medine'İidir. Sahabidir. Rivayete göre Abdullah b. Mukeys'in oğludur. Dedesine nispet edilmiştir."

[1176] İbni Sa'd: 2/126.     -

[1177] Esedül Ğabe: 2/505, No: 2387'de şöyle diyor: "Şucca b. Ebi Vehb b. Rabia b. Suheyb b. Malik el-Esedi. Künyesi Ebu Vehb'dir. İlk müslümanlardandır. Habeşistan'a ikinci hicrette, hicret etti. Medine'ye hicret etti. RasuiuIIah (s.a.v.) ile birlikte Bedir ve diğer bütün savaşlara katıldı. Yemame günü şehid oldu."

[1178] İbni Sa'd: 2/127.

[1179] Esedül öabe: 4/485, No: 4472'de şöyle diyor: "Ka'b b. Umeyr el-Ğaffari. Sahabenin büyüklerindendir. Rasulullah (s.a.v.) onu sürekli seriyyelere komutan yapardı. Bir seferinde Şam topraklarındaki Zatu Allah'a gönderdi. Arkadaşları şehid edildi. O yaralı olarak kurtuldu. İb­ni İshak, "O ve arkadaşları şehid edildi" diyor."

[1180] İbni Sa'd: 2/127.

[1181] İbni Sa'd: 2/128.

[1182] İbni Sa'd: 2/31. Mu'cemul Buldan: 3/333'de şöyle diyor: "Selasil: Cüzam topraklarında bir sudur."

[1183] Suheyli, Ravdul Enf: 7/525'de şöyle diyor: "Selasit: Sudur. Te­kili sel sele Mir."

[1184] Nihaye: 2/389.

[1185] Tehzibül Esma vel luğat: 2-1/11

[1186] Nihaye: 2/389.               

[1187] İbni Sa'd: 2/132.

[1188] İbni Sa'd: 2/132.

[1189] İbni Sa'd: 2/133. Mu'cemul Buldan: 1/214'de şöyle diyor: "İdem: Mekke ile Yemame arasındaki yolda bir sudur." Seyyid Ali şöy­le diyor: "İdem: Tuhame dağlarında bir vadidir. Medine'nin bulunduğu vadidir."

[1190] Takrib; 2/410, No: 18'de şöyle diyor: "Ebu Hadrad el-Esle-mi el-Medeni. İsminin Abd olduğu söyleniyor. Başka bir rivayete göre ise Ubeyd'dir. Sahabidir. Rivayete göre Abdullah b. Ebi Hadrad'm ba­basıdır. Abdullah, yetmiş bir yılında öldü. Tarihini koyar, Ebu Had­rad'ın bu tarihte öldüğünü zannediyor. İbni İshak'da ise, "bu tarihte îb­ni Ebi Hadrad ölmüştür. Bu İhtilaf yukarıda geçti. Hafız İbni Hacer bu konuya s: 545'de zikrediyor. [1190] Mu'cemul Buldan: 4/182'de şöyle diyor: "öabe: Medine'ye yakın, Şam tarafında bir yerdir. Gabe ile Sil' arası sekiz mil'dir."

[1191] Mu'cemul Buldan: 4/182'de şöyle diyor: "öabe: Medine'ye yakın, Şam tarafında bir yerdir. Gabe ile Sil' arası sekiz mil'dir."

[1192] İbni Hişam: 4/203-204.

[1193] İbni Sa'd: 2/145-146.

[1194] Beyhaki Delailün Nübüvve: 5/77.

[1195] Mucem'ul-Buldan: 1/281'de şöyle diyor: "Evtas: Havazır diyarında bir vadidir. Huneyn savaşı burada olmuştur."

[1196] Esedül Ğabe: 2/211, No: 1639'da şöyle diyor: "Rabia b. Ra­fi' b. Ehbanb. Sa'tebeb. Dabiab. R&biab. Yerbu' b. Semmakb. Avf b. İmruul Kays b. Bih'e b. Selim es-Selmi. Ona İbni Dağane deniliyordu. Doğane annesiir. Huneyn savaşma katıldı. Dureyd b. Samt'ı öldürmüş­tür."

[1197] İbni Kesir: 3/640-641; İbni Hişam: 4/71.

[1198] tbni Sa'd: 2/152.

[1199] İbni Sa'd: 2/146.

[1200] İbni Sa'd: 2/146-147.

[1201] îbni Sa'd: 2/147.

[1202] Esedül Ğabe: 3/78, No: 2611 'de şöyle diyor: "Tufeyl b. Amr b. Tarif b. As b. Sa'lebe b. Selim b. Fehm el-Ezdi ed-Devsi. Mekke'de müslüman oldu. Yemame'de şehid edildi."

[1203] İbni Sa'd: 2/157.

[1204] İbni Sa'd: 2/160.

[1205] İbni Sa'd: 2/162.Mu'cemu ma ista'ceme'de, 2/489'da şöyle diyor: "Has'ara: Siir-rat'da bir dağ ismidir."

[1206] Takrib: 1/372'de. No: 6'da şöyle diyor: "Dahhak b. Süfyan b. Avf b- Ka'b b. Ebu Bekir b. Kilab el-Kilabi. Künyesi Ebu Said'dir. Bi­linen bir sahabidir. Peygamberin görevlilerinden biri idi. Sadakalara ba­kardı."

[1207] İbni Sa'd: 2/162.

[1208] Esedül Ğabe: 4/87, No: 3774'de şöyle diyor: "Alkame b. Meczez b. A'var b. Ca'deb. Muazb. Alvare b. Amrb. Mudlec el-Kina-ni ei-Mudleci. Ömer (r.a.) Alkame'yi bi'r ordu ile Habeşistan'a gönder­di. Hepsi öldüler."

[1209] îbni Sa'd: 2/163.

[1210] İbni Sa'd: 2/164.

[1211] İbni Sa'd: ?/l 64.

[1212] İbni Sa'd: 2/164.

[1213] Sihah: 1/226'da şöyle diyor: "Nuğbe: Heybedir."

[1214] (m) ve (a) nüshalarında; "işaret edeceğiz" diye geçiyor.

[1215] Zehebi Tarihul İslam: 3/352.

[1216] Zehebi Tarihul İslam: 3/358-359.

[1217] Mu'cemul Buldan: 1/41'de şöyle diyor: "Busara: iki yerin adıdır. Biri Şam'da, Küre havran'ın bir kasabasıdır. Diğeri de, Bağ­dat'ta Akbera' yakınlarında bir köydür.

[1218] Mu'cemul Buldan: 1/519'da şöyle diyor: "Beytü Cebrin: Gazze ile biiytül mukaddes arasında bir beldedir. Kudüs ile arası iki merhaledir. Gazze ile arası daha yakındır."

[1219] Zehebi Tarih'ul-İslam: 3/375-376.

[1220] Mu'cemul Buldan: 3/413: "Mercus suffer: "Ceylan ile Şam arasında, meşhur bir çöldür."

[1221] Tarihul İslam: 3/376-377.

[1222] Esedül Gabe: 2/54, No: 5768)de şöyle diyor: "Ebu Cendel b. Süheyl b. Amr el-Amiri. İsmi As'tır. Mekke'de müslüman oldu. Babası onu bağlayarak hapsetti. Hudeybiye günü Ebu Cendel Peygambere kaç­tı. Kafirler onu geri aldılar. İkinci sefer Ebu Basir ite kaçtı ve bir daha dön-deremediler. Ömer'in hilafetinde öldü."

[1223] Mu'cemul Buldan: 4/237: "Fihl: Şam'da bir yerdir. Rumlar­la müslümanlar arasında bir savaş burada oldu."

Muncid'de şöyle diyor s: 383: "Fihl: Ürdün'de eski bir şehrin kalın­tılarıdır. Romalıların Filistin ve Suriye'de inşa ettikleri on şehirden biridir. Müslümanlar orada Bizanslıları kırıp geçirdiler." Miladi 635'te.

[1224] Tarihuljslam: 3/377.

[1225] Esedül Ğabe: 5/133, No: 4810'da şöyle diyor: "Emz'ur b. Adiy el-İcli. Irak'lıdır. Sahabe olduğu söyleniyor. Halit b. Velid ile Şam'ın kuşatmasına katıldı. Yermuk savaşına da katıldı. Parslarla savaşta önem­li etkileri vardır."

[1226] Zehebi Tarih'ul-İslam: 2/2-4^İbni Esir el-Kamil: 2/293-295; El-Bidayeve'n-Nihaye: 7/19-21; Tarih'uTaberi: 3/438-441.

[1227] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/4-7.

[1228] Esedül Ğabe: 1/322, No: 695 'de şöyle diyor: "Cubeyr b. Hu-veyris b. Nakiz b. Abd b. Kusay b. Kilab. Peygambere (s.a.v.) kavuştu ve onu gördü. Ebubekir Sıddık'tan rivayette bulundu. Babası Huveyris'i Ali (r.a.) Mekke'nin fethinde Öldürdü. Bu da, oğlu Cubeyr'in sahabe oldu­ğuna delalet eder.

[1229] Takrib: 2/250, No: 1138'de şöyle diyor: "Museyyeb b. Hazn b. Vehb el-Mahzumi. Künyesi Ebu Said'dir. O ve oğlu sahabedendir. Ömer'in hilafetine kadar yaşadı."

[1230] Zehebi Tarih'ul-lslam: 2/10-11.

[1231] El-Bidaye ye'n-Nihaye: 7/37.

[1232] Takrib: 1/150, No: 123'de şöyle diyor: "Habib b. Suhban el-Esedi el-Kahili. Künyesi Ebu Malik'tir. Kufe'lidir. Sikadır. Üçüncü ta­bakadandır."

[1233] Tarih'ul-İslam: 2/11-12.

[1234] Tabakanı'l-Hanabile'nin haşiyesinde: 2/331, No: 437'de şöyle di­yor: "Ahmed b. Hemedan b. Şebib b. Hemedan el-Harrani. Fakih, usulcü, ka­dı idi. Lakabı Necmeddin idi. Künyesi Ebu Abdullah b. Ebi Sena idi. Kahi-re'ye geldi. Eserleri vardır. Altıyüz üç yılında Harran'da doğdu. Eserlerinden bazıları: Edebiyat'da: Riayetüs Suğra. Fıkıhta: Riayetül Kübra. Usulü Fıkıh­ta: El vafi. Altıyüz doksan beş yılında Kahire'de öldü."

[1235]  (m) nüshasında "beş bin" diye geçiyor.

[1236]  (m) nüshasında "bir milyon" diye geçiyor.

[1237] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/69-70.Mu'cemul Buldan: 2/156'da şöyle diyor: "Celvela: Horasan yolun­da bir yerdir. Haikeyn ile arası yedi fersahtır. Yakub'a uzanan en büyük nehirdir. Yakup'tan Bacisra'ya gemileri taşır." Sihah: 1/317.

Muncid'de şöyle diyor: s. 140: "Celvela: Irak'ta bir şehirdir."

[1238] Tarih'ul-İslam: 2/19-20.

[1239] EI-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/55.

[1240] Zehebi Tarih'ul-lslam: 2/20.

[1241] EI-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/97.

[1242] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/85.

[1243] Esed'ül-öabe: 5/65, No: 4671 'de şöyle diyor: "Meczee b. Sevr b. Atir b. Züheyr b. Ka'b b. Amr b. Sedus es-Sedusi. Ömer'in hilafetin­de öldürüldü. Buhari sahabeler arasında zikrediyor. Fars savaşlarında bü­yük etkisi olmuştur. Tüster'in fethinde, yüz tane Fars'ı öldürdü. Onu da Hürmüzan Öldürdü. Onunla birlikte Bera b. Maki'de öldürdü ve sonra Hür-müzan müslüman oldu."

[1244] Zehebi Tarih'ul-İslam: 2/29-31..

[1245] EI-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/97.

[1246] Mu'cemul Buldan: 4/458'de şöyle diyor: "Kirveyn: İskende­riye yakınlarında bir yer ismidir."     ,

Muncid: s. 439'da şöyle diyor: "Kirveyn: Mısır'da bir şehirdir. İsken­deriye ile Hermopolis arasındadır. Orada müslümanlar ile Rumlar savaş yaptılar."

[1247]  (a) nüshasında, "Orada bulunan müslümanları öldürdüler" diye geçiyor.

[1248] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/105.

[1249] Tarihu Zehebi: 2/39-41.

[1250] Tarihu Taberi: 4/258.

[1251] Tarih'ul-İslam: 2/78-79.

[1252] Esed'ül-Ğabe: 3/259, No: 2974'de şöyle diyor: "Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh b. Haris el-Amiri. Künyesi Ebu Yahya'dır. Osman b. Af-fan'm (r.a.) süt kardeşidir. Onun annesi Osman'ı emzirdi. Fetihten önce müslüman oldu. Rasulullah'a hicret etti. Sonra İslamdan dönüp mürted oldu. Mekke'deki Kureyş'e gitti. Sonra Mekke'nin fethinde müslüman ol­du. Osman onu yirmi beş yılında Mısır'a vali olarak tayin etti. Onun eli ile Afrika fethedildi. Rivayete göre, Osman ölünceye kadar Remle'de kal­dı. Fitneden kaçtı. Başka bir rivayete göre Sıffeyn'de Muaviye tarafın­da yer aldı. Başka bir rivayete göre ise katılmadı. Bu doğrudur. Otuz al­tı yılında Askalan'd

[1253] Tarihu Taberi: 4/253.

[1254] Mu'cmel Buldan: 3/187'de şöyle diyor: "Subeytile: Afri­ka'da bir şehirdir. Cercir'in şehridir. Kayravan ile arası yetmiş mildir."

[1255] Mu'cemul Buldan: 4/420'de şöyle diyor: "Kayravan: Tu­nus'ta mescidi ile meşhur bir şehirdir. Mescidi, miladı 670 yılında Aka­be b. Nafi! yapmıştır. Afrika'nın başkenti oldu."

[1256] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 7/152.

[1257] Tarih'ul İslam: 2/79.

[1258] Tarihu Taberi: 4/265-266; El-Kamil: 3/101.

[1259]  (m) nüshasında "Abd" diye geçiyor. Bu yanlıştır. Doğrusu "Ubeyd"dir.

[1260] Esed'üî-Ğabe: 3/531, No: 3474'de şöyle diyor: "Ubeydullah b. Ma'mar Rasulullah'a (s.a.v.) kavuşmuştur. Medine ehlinden sayılır. Sa-habeliğinde ihtilaf edilmiştir. Ebu Ömer "Onun gibisine sahabi denilmez. Fakat Rasulullah'ı (s.a.v.) görmüştür" diyor. Rasulullah (s.a.v.) vefat et­tiğinde, o çocuktu. Abdullah b. Amir'le beraber İstahr'da şehit edildi."

[1261] Mu'cemul Buldan: 1/211 'de şöyle diyor: "Isıahr: Üçüncü iklim­de bir fars beldesidir. Fars beldelerinin en yakını ve en meşhurudur."

[1262] Mu'cemul Buldan: 1/318'de şöyle diyor: "Bazağis: Herat, Merv ve Ruz arasındaki köyleri kapsayan bölgedir."

[1263] Mu'cemul Buldan: 5/396'da şöyle diyor: "Herat: Horasan şehirlerinin en meşhur, büyük şehridir." Muncid s. 550'de şöyle diyor: "Herat: Afganistan'da bir şehirdir."

Tarih'ul-îslam: 2/115-116; EI-Kamil: 2/135; Tarihu Taberi: 4/316.

[1264] Esedül Ğabe: 3/220, No: 2909'da şöyle diyor: "Abdullah b. Ha­zim b. Esma b. Salat b. Habib. Künyesi Ebu Salih es-Selmi'dir. Horasan vahşiydi. Meşhur bir kahramandı. Rivayete göre sahabi idi ve Serahs'ı fethetti. İbni Zübeyr olaylarında Horasan valisiydi. Fitnedg, yetmiş bir yı­lında Horasan'da öldürüldü."

[1265] Tarih'ul-îslam: 2/182.

[1266] Mu'cemul Buldan: 5/180'de söyle diyor: "Mukran: Şehir ve köyleri kapsayan geniş bir vilayettir. Kiman'ın doğusunda, Sicistan'ın gü­neyinde, denizin kuzeyinde, Hindistan'ın batısında bir vilayettir."

Muncid, s. 509'da şöyle diyor: "Buluğistan'da bir sahil beldesidir. Mu­hammet b. Kasım fethetmiştir."

[1267] Mu'cemul Buldan: 4/402'de şöyle diyor: "Kandabil: Sind'de bir şehirdir. Nühde denilen vilayetin bir kasabasıdır."

Muncid s. 424'de şöyle diyor: "Buiuğistan'da bir beldedir." "Bulğistan: Batı Pakistan'da, güney batıdaki bölgedir." Muncid: s. 84.

[1268] Mu'cemul Buldan: 4/423'de şöyle diyor: "Kikan: Taberistan yakınındaki beldelerdir."

[1269] İbni Esir'in El-Kamil: 3/381. Haris b. Murre el-Fihri değil "el-Abdi" dir. Savaştıkları beldeler, Hind değil, Sind beldeleridir.

[1270] Tarih'u!-İslam: 2/210.      '

[1271] İbni Esir el-Kamil: 3/437

[1272] Tarih'ul-îslam: 2/210

[1273] Tarih'ul-İslam:'2/213.

[1274] Mu'cemul Buldan: 3/281'de şöyle diyor: "Susul Aksa: Şeh­ri Tarkale olan küçük bir beldedir." Muncid: s. 27 T de şöyle diyor: "Me-rakis'in güneyinde bir beldedir."

[1275] Esedül Ğabe: 2/267, No: 1783'de şöyle diyor: "Züheyr b. Kays el-Belvi. Sahabe olduğu söyleniyor. Zahir b. Kays b. Züheyr b. Kays'ın dedesidir. Zahir, Hişam b. Abdülmelik'in Burke valisi idi."

[1276] Tarih'ul-İslam: 2/353-354; İbni Esir el-Kamil: 4/105-109.

[1277]  (a) nüshasında "Avrebe" diye geçiyor. Zehebi'nin Tarİh'in-de böyledir.

[1278] Lisan'ul-Mizan: 5/375, No: 1221 'de şöyle diyor: "Muhammed b. Mervan b. Hakem el-Emevi. Bilinmiyor. Zühri ondan rivayet etmiştir."

[1279] Mu'cemul Buldan: 1/159-160'da şöyle diyor: "İrminiyye: İki tanedir. Büyük ve küçük İrminiyye. Birisi Babul Ebvab ile Rum bel­leri ve Kabak dağı arasındadır. Sultanın tahtı oradadır." Muncid'de: s. 15'de şöyle diyor: "Erminiyye: Bugün Türkiye ile Rusya arasındadır."

[1280] Tarih'ul-İslam: 3/234.

[1281] A'lam: 4/284'de şöyle diyor: "Abdullah b. Musa b. Nusayr el-Lahmi. Mağribi fetheden komutanlardan biridir. Babası ile Endülüs'e gir­meden önce Afrika'da idi. Babası onu Kayravan'a Doksan uç yılında ata­dı. Doksan yediye kadar orada kaldı. Süleyman b. Abdülmelik onu azle­derek, yerine Kureyş'in azadh kölesi Muhammed b. Yezid'i atadı. Tarih­çiler burada ihtilaf ediyor. Ibni Uzari ve başkaları:

"Muhammed Abdullah'ı hapsedip işkence ederek onu öldürdü" diyor­lar. İbni Habib ise şöyle diyor:

"Bişr b. Safvan el-Kelbi vali olunca, hicri 102'de Abdullah b. Musa'yı, Haccac b. Yusuf'un azadh kölesi Yezid b. Ebi Müslim'i öldürmekle suçlamış ve ona karşılık olarak öldürmüştür. Başım da Yezid_b. Abdul-melik'e, Şam'a göndermiş ve Yezid de onun başını teşhir etmiştir."

[1282] Mu'cemul Buldan: 3/209'da şöyle diyor; "Serdaniyye: Büyük Mağrib denizinde bir adadır. En uçtaki en büyük şehirdir." Muncid: s. 250'de: "İtalya'dadır" diyor.

[1283]  (e) nüshasında, "Kardeşinin oğludur" diyor. Bu hatadır. Doğ­rusu kızkardeşi olacak.

(m) nüshasında, "Kızkardeşinin oğludur" diyor. Herhalde yazanlann hatasıdır.

[1284] Nefhittib'de: 3/14, No: 14'de şöyle diyor: "Eyyüb b. Habib el-Lahmi. îbni Hibban, onun Musa b. Nusayr'ın kızkardeşinin oğlu olduğu­nu nakletmektedir. Eşbiliyye halkı onu, Abdülaziz b. Musa'nın öldürül­mesinden sonra Endülüs sultanına takdim ettiler. Onun günlerinde salta­natın Eşbiliyye'den Kurtaba'ya taşınmasına karar verdiler. Onlarla Kur-taba'ya girdi. Altı ay valilik yaptı."

[1285] Tarih'ul-îslam: 3/37.

[1286] Mu'cemul Buldan: 2/119'da şöyle diyor: "Cursum: Kinan ile Turşum arasında Esedoğullannın suyudur."

[1287] Siyeri A'lamun Nübela: 4/1410, No: 160'da şöyle diyor: "Kuteybe b. Müslim b. Amr b. Husayn b. Rabİa el-Bahili. Künyesi Ebu Hafs'ür. Cesur ve kahramanlardan biridir. Havarzim, Buhara ve Semer-kand'ı fethetti. Sonra Ferğane'yi fethetti. Doksan beş yılında Türk bel­delerini fethetti. Doksan altı yılında öldürüldü."

[1288] Tarih'ul-İslam: 3/237.

[1289] Tarih'ul-İsîam: 3/239.

[1290] Mu'cemul Buldan: 2/350'de şöyle diyor: "Horasan: Geniş bir vilayettir. Sınırlan, Irak'tan Hind, Taharistan, Gazne, Sicistan ve Kirma­na dayanır."

Muncid'de: s. 174'de şöyle diyor: "Horasan bugün bölünmüştür. Bir kısmı İran'dadır. Meşhur şehirleri Nisabur'dur. Bir kısmı Afganis­tan'dadır. Herat ve Belh şehirleri meşhurdur. Bir kısmı Türkmenis­tan'dadır. Merv meşhur şehridir."

[1291] Tarih'ul-İslam: 3/240-241.

[1292] Mu'cemul Buldan'da şöyle diyor: "Semerkand: Bilinen, meş­hur bir beldedir. Zulkarneyn'in inşa ettiği şehirlerden olduğu söyleniyor. Suğd vadisinde yüksek bir yerde yapılmış bir beldedir."

[1293] Mu'cemul Buldan: 3/308'de şöyle diyor: "Şaş: Birçok alim ora­da yetişmiştir. Maveraun nehirdedir. Ravi ve alimlerden birçoğu oraya nis­pet edilir."

Muncid: 282'de şöyle diyor: "Semerkand'ın kuzeydoğusunda bir beldedir. Taşkent'e bakar. Taşkent Özbekistan'ın başkentidir."

[1294] Mu'cemul Buldan: 4/253'de şöyle diyor: "Ferğane: Mavera­un nehirin geniş ve büyük şehirlerinden biridir. Türkistan beldelerine ya­kındır."

Muncid: s. 387'de şöyle diyor: "Ferğane: Türkistan'da, Serdarya nehri üzerinde bir şehirdir."

[1295] Mu'cemul Buldan: 3/222'de şöyle diyor: Çok sulu bir yerdir. Ağacı ve kuşları çoktur. Çokça köyü vardır. Buhara ve Semerkand ara­sındadır. Semerkand'ın kasabasıdır."

[1296] Tarih'ul-İslam: 3/326-327.

[1297] Tarih'ul-İslam: 3/327.

[1298] Tarih'ul-İslam: 3/328.

[1299]  (m) nüshasında "Eacib" diye geçiyor.

[1300] O, Ebu Halit b. Mihleb b. Ebi Sufre el-Ezdi. İbni Kutey-be'nin Mearifte zikrettiğine göre, Babası Ölünce, yerine oğlunu atadı. O zaman Yezid otuz yaşında idi. Yaklaşık altı yıl görevinde kaldı. Abdul­melik b. Mervan, Haccac b. Yusuf'un görüşüyle onu azletti. Yerine Sü­leyman'ı Horasan'a atadı. Yezid görevde iken Cürcan ve Duhistan'i fet­hetti. Halife b. Hayyat şöyle diyor:

"Yüz iki yılında, Yezid b. Mihleb kırkdokuz yaşında iken öldürüldü. Büyük, cesur ve keremli biri idi." Vefeyatul A'yan: 8/322, No: 787.

[1301] Mu'cemul Buldan: 4/13'de şöyle diyor: "Taberistan: Geniş bi bölgedeki beldelerin genel ismidir. Çoğu yeri dağdır. Önemli şehirleri Du-histan, Cürcan, îsteraba, Ceylan ve Deylemana komşudur. Rey ve Kav-miş, Deylem ve Ceyl arasndadır."Muncid: s. 471 'de şöyle diyor: "Mazenderan: Kazvin denizinin ke­narında bir güney beldesidir. Araplar orayı fethettikten sonra Taberistan diye isimlendirmişlerdir. Miladi 644'de almışlardır. İran'da bir şehirdir."

[1302] Mu'cemul Buldan: 2/2/119'da şöyle diyor: "Curcan: Taberis-tan ile Horasan arasında büyük ve meşhur bir şehirdir."

Muncid: s. 48'de şöyle diyor: "Iranda bir şehirdir."

[1303] Tarih'uf-İslam: 3/330.

[1304]  (m) nüshasında yoktur.

[1305]  (m) nüshasında yoktur.

[1306] Tarih'ul-İslam: 3/331-333.

[1307] Mu'cemul Buldan: 3/218-219'da şöyle diyor: "Şerir: Kinane-oğullarınm beldelerinden bir yerdir. Seri, Lan ile Babul ebvab arasında geniş bir yerdir istaharri şöyle diyor: "Şerir, bir bölgenin adıdır. Şehir adı değildir. Şerir ahalisi hristiyandir. Bu şeririn bazı Fars meliklerine ait­tir. Şerir taht manasındadır. Bunun altından bir şerir olduğu söyleniyor."

[1308] Zehebi'de, "Avmik" diye geçiyor. Muhakkik Zehebi'de, "Ğumeşk" olduğunu söylüyor. Fakat İbni Esir'in el

[1309] Mu'Cemul Buldan: 1/149'da şöyle diyor: "Erz: Taberistan dağ- larının başlangıcında, Deylem tarafında küçük bir beldedir. Sağlam bir kalesi vardır."

[1310] Tarih'ul-İslam: 5/26.

[1311] İbni Esir el-Kamil: 4/368-369. -

[1312] El-Beyanul Mağrib: 2/47'de şöyle diyor: "Abdurrahman b. Mu­aviye b. Hişam b. Abdülmeîik b. Mervan b. Hakem b. Ebil As b. Ümey-ye. Künyesi Ebu'l-Mutarrif tir. Annesi, Mağrib'de esir alınan berberi bir kadındır. İsmi Rah veya Radah'tır. Yüzpnüç yılında Şam'da doğdu. Yüz yetmiş iki yılında öldü. Otuz üç yılı dörtbuçuk ay halifelik yaptı. Yirmi beş yaşında iken Endülüs'e girdi. Yüz yirmi sekiz yılında Kurtuba'da ken­disine biat edildi."

[1313] El-Beyanul Mağrib: 2/62'de şöyle diyor: "Hakem b. Hişam b. Abdurrahman. künyesi Ebu'l-As'tır. Annesi Zuhruf tur. Yüz elli dört yılında doğdu. Babasının ölümünden sonra, yüz seksen yılında yirmi al­tı yaşında iken kendisine biat edildi. Yirmi altı yıl halifelik yaptı. Yüz iki yılında öldü."

[1314] Mu'cmel Buldan: 3/255'de şöyle diyor: "Semmure: Celali-ke'de bir şehirdir."

Muncid: s. 263'de şöyle diyor: "Semmure: İspanya'nın kuzey batı­sında bir şehirdir."

[1315] Beyanul Mağrib: 2/156'da şöyle diyor: " Abdurrahman b. Mu­hammed. Kardeşi Mutarrıf b. Emir Abdullah b. Muhammed b. Abdurah-man b. Hakem er-Rab'di b. Hişam er-Radi b. Abdurrahman ed-Dahil onu öldürdü. Künyesi Ebu Mutarrıf idi. Lakabı Ennasiru Iidinillah idi. Anne­si Müzne idi. Yaşı yetmiş üç idi. Dedesi emir Abdullah'ın öldüğü gün, üç­yüz yılında kendisine biat edildi ve devlet başkanı oldu. Üçyüz elli yılın­da öldü."

[1316] Mu'cemul Buldan: 3/161'de şöyle diyor: "Endülüs'te, Kurtu-ba yakınlarında, küçük bir şehirdir."

[1317] İbni Esir el-Kamil: 5/28-29.

[1318] İbni Esir el-Kamil: 6/66/67.

[1319] Tarihti Taberi: 9/195.

[1320] İbni Esir el-Kamil: 7/406-407.

[1321]  (a) nüshasında "Zurake" diye geçiyor.

[1322] El-Kamil fi't-Tarih: 7/533.  (

[1323] Mu'cemul Buldan: 3/433'de şöyle diyor: "Sun Şam denizi ke­narında, Ürdün şehirlerinden sayılan bir şehirdir. Akka ile arası altı fer­sahtır. Akka'nm doğusundadır."

[1324] Tarih'ut-İslam, el yazması: c. 4/L 128. Halep'teki Ahmediy-ye kütüphanesindeki nüshadan alınmıştır. No: 1220. :Tarih'ul-İslam: no: 148. Mekke'deki ilmi araştırmalar merkezi. El-Kamilu fi't-Tarih: 10/488, No: 2489."

[1325] Mu'cemul Buldan: 4/141 'de şöyle diyor: "Akka: Şam denizi kenarında bir şehirdir."

[1326] Rabat kütüphanesinde el yazması: 90/L 135'de katıylı Tarih'ul-îslam'a bakılabilir. Mekke'deki İslamı araştırmalar merkezi, No: 151 'e bakılabilir. El-Kamil fi't-Tarih: U/129-130.

[1327] Mu'cemul Buldan: 4/I7'de şöyle diyor: "Taberiyye: Ürdün şe­hirlerinden birdir. Gur tarafındadır. Şam ile arası üç günlük mesafedir. Beytül Mukaddes ile arasında üç günlük mesafedir. Akka ile arası iki gün­lük mesafedir."

[1328] Üçüncü Ahmed Kütüphanesi: 10/L 171'de katıyh Tarih'ul-İs-lam. Mekke'deki ilmi araştırmalar Merkezi, 598'de kayıtlı kitaba bakı­labilir.

[1329] Vefeyatul A'yan: 2/402, No: 381 'de şöyle diyor: "Ebu Muham-med Abdulmu'mİn b. Aîi el-Kaysi el-Kugi. Mehdi diye bilinen Muham-med b. Tumertu onu atadı. Onu diğer adamlarının önünde tutardı. Sırrı­nı ona söylerdi. Merakiş'te işler ondan sorulurdu. O zaman oranın sahi­bi, Mulsimin meliki Ebu'l-Hasan Ali b. Yusuf b. Taşif in idi. îlk aldığı beldelerden biridir. Sonra Harran, Tilmisan, Fas'ı aldı. Sınırlan uzak Mağ-rib'e kadar uzandı. Afrika beldeleri ve Endülüs'e kadar sınırlarım geniş­letti. Müminlerin emiri diye isimlendiriliyordu. Beşyüz elli sekiz yılın­da öldü. Otuz üç yıl başta kaldı."

[1330] Mu'cemul Buldan: 5/231'de şöyle diyor: "Mehdiye: İki tane­dir. Biri Afrika'dadır. Diğerini ise Abdulmu'mİn b. Ali Sila yakınında kur­du. Rum denizinin kenanndadır."

Muncid'de: s. 517'de şöyle diyor: "Mağrib'de bir yerdir. Atlas okya­nusunun kenarındadır."

[1331] Bu olay, Beşyüz elli dört yılında oldu. Üçüncü Ahmet kütüp­hanesi: 15/L-172~b'de kayıtlı Tarih'ul-İslam'da böyle naklediliyor. Me-ke'deki ilmi araştırmalar merkezi, No: 598'de bakılabilir.

[1332] Üçüncü Ahmed kütüphanesi: 15/L-173-b'de kayıtlı el yazma- ı /.   sı Tarih'ul-İslam. Mekke'deki İlmi araştırmalar merkezi, No: 598'de ba­kılabilir.

[1333] Üçüncü Ahmed Kütüphanesi: 5/L-176-a'da kayıtlı Tarih'ul-İslam Mekke'deki İslami araştırmalar merkezi, No: 598'e bakılabilir.

[1334] Üçüncü Ahmet Kütüphanesi: 15/189a-b'de kayıtlı Tarih'ul-İs-Iam. İslami araştırmalar merkezi: no: 598. Mekke.

[1335] Mu'cemul Buldan: 4/453'de şöyle diyor: "Kerek: Balebek yakınlarında büyük bir köydür."

Muncid: s. 436'da şöyle diyor: "Ürdün'de, Kudüs'e 148 km uzaklık­ta bir şehirdir."

[1336] Mu'cemul Buldan: 1/155'de şöyle diyor: "İremu zatul imad: İskenderiye olduğu söyleniyor. Çoğu Şam olduğunu söylüyor. Bazılan-da Sana ile Hadramevt arasında, Yemen'de bir şehirdir, diyorlar. Şeddat b. Ad'ın inşa ettiği şehirdir."

[1337] Mu'cemul Buldan 3/414'de şöyle diyor: "Saffuriyye: Şam'da, Ürdün tarafında, Taberiyye yakınında bir beldedir."

[1338] Mu'cemul Buldan: 4/421 'de şöyle diyor: "Saffuriyye: Şam'la, Ürdün tarafında, Taberiyye yakınında bir beldedir."

[1339] Mu'cemul Buldan: 5/248'de şöyle diyor: "Nabulus: Filistin topraklarında meşhur bir şehirdir. İki sıradağ arasındadır."

[1340] Mu'cemul Buldan: 4/280'de şöyle diyor: "Ğule: Filistin'in, Şam tarafında bir beldesidir."

[1341] Mu'cemul Buldan: 2/14'de şöyle diyor: "Tibnin: Sur ile Şam arasındaki Banyas kentine bakan, Amir sıradağları arasında bir şehirdir."

[1342] Mu'cemul Buldan: 2/109'da şöyle diyor: "Cubeyl: Bir görü­şe göre, Suk'takİ dağdır. Başka bir görüşe göre ise; silm dağıdır. Cebe­lin küçültülmüşüdür. Dağcık manasına gelir. Aynı zamanda Cubeyl, dördüncü iklimde Şam sahilinde bir beldedir. Beyrut'un doğusunda meş­hur bir beldedir."

[1343] Mu'cemul Buldan: 4/122'de'şÖyle diyor: "Askalan: Şam'da, Filistin tarafında, Gazze ile Beytü Cjbrin arasında, deniz kenarında bir şe­hirdir. Oraya Şam'ın damadı denîlitv".                

[1344] Mu'cemul Bulan: 2/44'de şöyle diyöf: "Dânrmı Gazzeden Mı­sır'a giderken yol üzerindeki bir kaledir.  

[1345] Üçüncü Ahmed Kütüphanesi: 15/L 210-214, b. İlmi Araştır­malar merkezi: no, 598. Mekke.

[1346] Mu'cemul Buldan: 1/270'de şöyle diyor: "Antartus: Şam de­nizi kenarında bir şehirdir. Şam'ın sahildeki son şehridir. Humusan ilk şehirlerindendir."

Tarihu Zehebi: "Tarsus." diye geçiyor. El yazması: 15/215- a. İlmi Araştırmalar merkezi: No: 598 Mekke.

[1347] Mu'cemul Buldan: 2/104-105'de şöyle diyor: "Şam'da, Ha­lep tarafında deniz kenannda, lazkiye yakınında bir kaledir. Salahaddin geri fethetmiştir." H, 584.

[1348] Mu'cemui Buldan: 3/436-437'de şöyle diyor: "Sihveyn: Şam denizi kenarında, Humus yakınında bir kaledir. Dağ tarafında sakin ve sağ­lam bir kaleye sahiptir. Salahaddin Hicri 584 yılında geri aldı."

[1349] Mu'cemui Buldan: 1/478'de şöyle diyor: "Balatunus: Şam de­nizi kenannda, Haleb'e bağlı, lazkiye karşısında bîr kaledir."

[1350] Mu'cemui Buldan: 1/474'de şöyle diyor: "Bekas: Deniz ke­narında, Halep tarafında bir kaledir.

[1351] Mu'cemui Buldan: 3/352'de şöyle diyor: "Şuğr: İki dağın üzerinde karşılıklı duran iki kaledir. Aralarında hendek gibi bir vadi vardır. Antakya'ya yakınırlar.

[1352] Mu'cemui Buldan: 1/467'de şöyle diyor: "Bağras: Lekam dağı eteğinde bîr şehirdir. Antakya ile arası, dört fersahtır."

Muncid: s. 80'de şöyle diyor: "Türkiye'de bir kale kahntısıdır."

[1353] Mu'cemui Buldan: 1/383'de şöyle diyor: "Berzuye: Şam sa­hiline yakın, bir dağın üzerinde bulunan bir kaledir."

[1354] Mu'cemui Buldan: 3/270'de şöyle diyor: "Şevbek: Şam tara­fında, sağlam bir kaledir. Kerk yakınında, Amman, ile ve Kalzem arasın­dadır."

[1355] Mu'cemui Buldan: 3/412'de şöyle diyor: "Safed: Humus ve Şam'a uzanan sıradağlarda bir şehirdir. Aynı zamanda Lübnan dağların­dan biridir."

[1356] Mu'cemui Buldan: 4/493'de şöyle diyor: "Kevkeb: Taberiy-ye şehrine uzanan dağlarda sağlam bir kaledir. Ürdün'e bakar. Salahad­din fethetmiş tir."

Muncid'de şöyle diyor: "Kevkebüî heva: Hafya'ya yetmiş üç km. uzaklıkta bir Filistin şehridir. Salahaddin fethetmiştir. Miladi: 1189'da."

[1357] Üçüncü Ahmet Kütüphanesi- Türkiye: 15/L-215-a-b'de kayıt­lı Tarih'ul-İslam. Mekke'deki ilmi araştırmalar merkezi no: 598 'e bakı­labilir.

[1358] Bu şekilde mana düzgün olmuyor. Halbuki, "Bu ikisi gayri müslimlerindi" denilmesi gerekiyor.

[1359] Üçüncü Ahmet Kütüphanesi: 15/218-219'da kayıtlı Tarih'ul İslam. İlmi Araştırmalar Merkezi: 598'e bakılabilir.

[1360] Mu'cemul Buldan: 3/182'de şöyle diyor: "Sibtih: Mağrib beldelerinden, meşhur bir şehirdir. Fas ile arası on günlük mesafedir."

Muncid'de şöyle diyor: s. 246: "Sibtih: İspanya Mağrib'inde bir şe­hirdir."

[1361] Üçüncü Ahmet Kütüphanesi: 15/237-b, 238-a da kayıtlı Ta-rih'ul İslam. İslami araştırmalar merkezi: No: 598.

[1362] Mucem'ul-Buldan: 22/402'de şöyle diyor: "Berellus: İsken-deriyye tarafında, denize yakın, Nil nehri üzerinde küçük bir Mısır şeh­ridir."

[1363] Üçüncü Ahmet Kütüphanesi, Türkiye: 15/L, 270-b'de kayıt­lı Tarih'ul-İslam, İslami Araştırmalar Merkezi: 598.

[1364] Mu'cemul Buldan: 5/212'de şöyle diyor: "Mansura: Dimyat ile Kahire arasında bir şehirdir."

[1365] Şazaratuz Zeheb: 5/240.

[1366] Mu'cemul Buldan: 3/297'de şöyle diyor: "Siser: Hemedan'da büyük bir beldedir. Hemedan ile Azerbeycan arasındadır."

Muncid'de şöyle diyor: "Sis: Kilikiyye'ye en yakın şehirdir. Melik­ler fethetmiştir. Miladi: 1374'de."

[1367] Mu'cemul Buldan: 2/449'da şöyle diyor: Derbend: Kapıların kapısıdır." Muncid: s. 191'de şöyle diyor: "Derbend: Kazvin denizi ke­narında, Afganistan'ın batısında bir şehirdir. Araplar orayı "kapı" veya "kapıların kapısı" diye isimlendirmişlerdir."

[1368] Mu'cemul Buldan: 1/133'de şöyle diyor: "Ezene: Massise yakınında sınırda bir şehirdir." Muncid: s. 11 'de şöyle diyor: "Ezene ve­ya etene: Kilikya'da bir şehirdir."

[1369] Mu'cemul Buldan: 5/144-145'de şöyle diyor: "el-Massise: Ceyhan kenarında, Şam sınırında, Antakya ile Rum beldeleri arasında, Torsusa yakın bir şehirdir."

[1370] Halep'teki Ahmediyye Kütüphanesinde, 1220 numarayla ka­yıtlı, C-5/L-1819 nolu Tarih'ul-İslam ilmi araştırmalar merkezi. Mekke'e 149 nolu eser, üçüncü Ahmed kütüphanesi: 15/325-327-b'de kayıtlı Ta-rih'ul-îslam, ilmi Araştırmalar merkezi- Mekke'de 598 nolu esere bakı­labilir.

[1371] Mu'cemul Bulan: 5/309'da şöyle diyor: "Nube: Mısır'ın gü­neyinde geniş ve büyük hristiyanların bölgesidir. Yaşantıları zordur. Asvan'dan sonraki ilk beldeleridir.

[1372] Dunkule: Nube'deki büyük bir şehirdir. Nube Melik'inin Nil kenarındaki oturma yeridir. Mu'cemul Buldan: 2/470.

[1373] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 14/269-270.

[1374] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 13/295-296.

[1375] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 12/313.

[1376] El-Bidaye ve'n-Nihaye: 13/320-321.

[1377] Tarihi Zehebi Londra'daki Britanya müzesinde, 112-L-a'da kayıtlıdır. Ümmül Kura kütüphanesi no: 392'ye baklabilir.

[1378] Müslim Kader; "Kuvveti emretmek ve acizliği terketmek" bö­lümü: 1/31, No: 2664; "Ebu Hureyre'den hadiser cüzü.İbni Mace Mukaddime Kader bölümü: 1/31, No: 79; Ebubekir b. Ebu Şeybe Ali b. Muhammed et-Tenafüsi ve Abdullah b. İdris yoluyla... Bu son kişinin elinde Müslim'in lafzına benzer bir hadis cüzü vardır.İbn Mace Züht: Tevekkül ve Yakin Bölümü: 2/1395, No: 4168. İbn Halan ve Erac yoluyla rivayet etmişdir. E'rac'da hadisin bir cüzü vardır.Ahmed: 2/366; Rabia ve E'rac yoluyla rivayet etmiştir. Ancak müel­lif, "Bu hadis her iki sahihte de vardır" dese de ben bu hadisi Buhari'de bulamadım.

[1379] Müslim'de fazladan "sana sığınırım" cümlesi vardır. Bu, ay­nı şekilde Buhari'de de sabittir. Ancak Müslim'de mevcut değildir. O sa­dece, selefe uymaktadır.

[1380] Müslim Zikir, Dua, Tevhid ve İstiğfar; "Acizlik, Tenbellik v.b'den Allah'a sığınma" bölümü: 4/2079, No: 2706: Aynı lafızla Enes'ten rivayet etmiştir.Buhari Dua; Ölüm ve Hayatın fitnesinden Allah'a sığınma bölümü: 7/159. Aynı lafızla Mu'temir ve Enes yoluyla rivayet etmiştir.EbuDavudSalat, îstiaze Bölümü: 2/189, No: 154. Mu'temir ve Sü­leyman b. Temimi yoluyla rivayet etmiştir.

[1381] Buhari Da'avat Galebetür Rical Bölümü: 7/158... Enes'ten ri­vayet etmiştir.Tirmizi Da'avat; Muhammed b. Yesar bize bahsetti Bölümü: 5/520, No: 3484, Mus'ab b. Medeni, Amr b. Ebu Amr, yoluyla rivayet etmiş­tir. Bu sonucunda hadis özet halinde vardır ve bu konuda şöyle demek­tedir: Bu hadis bu yönüyle Amr b. Ebu Amr'ın hadisinden daha gariptir.Nesai Îstiaze: Hüzünden Allah'ı sığınma Bölümü: 8/258. Said b. Süleyman ve Amr b. Ebu Amr yoluyla Rivayet etmiştir ki bu sonucun­da hadis kısaca vardır.

[1382]  (Nevevi) Takrib'de; 2/251, No: 1152'de der ki: Mus'ab b. Sa'd b. Ebi Vakkas ez-Zühri, Ebu Ziirare el-Medeni sikadır. Üçüncü kuşaktan­dır, îkrime b. Ebu Cehl'e yetişmiştir. 103 senesinde ölmüştür.

[1383]  (İbn Kesir) Nihaye (Tam adı el-Bidaye ve'n-Nihaye'dir): 2/217'de şöyle der: Rezil bir Ömre dönmekten sana sığmırm. Yani öm­rün sonnudaki ihtiyarlık, acizlik, hüzün ve rezil olan her şeyden...

[1384] Buhari Da'avat Cimrilikten Allah'a sığınma bölümü: 7/158 ay­nı lafızla Mus'ab'dan rivayet etmiştir.

Müslim Zikir, Dua, Tevbe, İstiğfar; Acizlik, Tembellik vb Allah'a sığın­ma bölümü: 4/208, No: 2706. Enes yoluyla benzerini rivayet etmiştir.

[1385] öuhari Da'avat Dünya Fitnesinden Allah'a Sığnma Bölümü: 7/164 ve Cimrilikten Allah'a sığınma Bölümü: 7/158.

[1386] Müslim, Zikr, Dua, Tevbe, İstiğfar; İşlenen ve işlenmeyen bü­tün şerler'den Allah'a sığınma Bölümü: 4/2088, No: 2722.

[1387]  (m) ve (a) nüshalarında "Menşauha" diye geçiyor.

[1388]  (m) ve (a) nüshalarında "Yestehilu" diye geçiyor. Bu hatadır.

[1389] Hatabi el-Garip: 2/496'da şöyle diyor: Tepeli., yani meyilli ve düz. 

[1390] Lisan'ul-Arap: 3/269'da şöyle diyor: Düzlük, Harğüç v.b şe­kildeki az meyil...

[1391] Sihah: 2/2356'da ise şöyle diyor: Lus (rasa) sabit kılmak an­lamındadır.

[1392] Ahmed: 5/350. Aynı lafızla rivayet etmiştir. İbni Cezime Zekat, "Rasulullah'ın {s.a.v.) elini sadık olana vurup şeytanı ondan me­netmesi vb. anlatımı "bölümü: 4/105, No: 2457, Muhammed b. Abdul­lah el-Mahzumi ve Ebu Muaviye yoluyla rivayet etmiştir. İbn Cezime,. "A'meş'in, İbn Beride'yi duyup duymadığına vakf değilim" demiştir.Muhakkik der ki: İsnadı zayıftır. Çünkü A'meş müdellistir. Eb Mu­aviye bu hadis hakkında onun için, "Onu ondan dinlediğini biliyorum" demiştir.Hakim Müstedrek, Zekat: 1/417, Muhammed b. Said b. el-İsfahani ve Ebu Muaviye yoluyla rivayet etmiştir ve "Şeyheyn (yani Buhari ve Müslim) şatı üzere sahihtir. Oysa ikisi de onu almamışlardır. Zehebi'de ona uymuştur" demiştir.Beyhaki Sünen-i Kübra Zekat; Cimrilik, pintilik ve hırslılığın kötü­lenmesi Bölümü: 4/187.

[1393] Tirmizi Tefsir: 5/454, No: 3369, Ebu İsa: "Bu hadis sadece bu yönüyle bildiğmiz garip bir hadistir" demiştir.Arnavuti, Camiu'I-usul üzerine yaptığı yorumda şöyle demiştir: Bu hadisin senedinde, İbn Hibban'dan başkasının güvenilir saymadığı Sü­leyman b. Ebi Süleyman el-Haşimi vardır. Geri kalanlar güvenilirdir. Ca-mi'uI-Usul: 6/447.

[1394] Sinan'la şöyle demiştir: 1/426: Bulaştırmak, lekelemektir.

[1395]  (.Mim, ayn)'da akıl şeklindedir.

[1396] Abdulfettah Ebu Gudde, Risalet'ül-Müsterşidin üzerine yap­tığı yorum: s. 82. Hadisi Beyhaki, Zühd bölümünde zayıf bir senetle ri­vayet etmiştir. Enes'in hadisinden de onun bir şahidi vardır. (Bu hadis) Pek çoklarının dillerinde "adevvuyke" yani tesniye (ikinci) kalıbıyla ca­ri olur. Bu şekildeki telaffuzun aslı yoktur. Meşhur akın ise "adevveke" yani müfred (tek) şeklindedir. Bunu Allame Acluni, Keşf'ul-Hafa ve Mezü'ul-İlbâs: 1/I43'te ifade etmiştir.Hafız Iraki ise şöyle diyor: İhya hadislerinin tahricinde kitabın baş­lan acaiptir. B/7- Beyhaki Züht bölümünde îbn Abbas'ın hadisinden al­mıştır. (Bu hadisin) senedinde hadis uyduran Muhammed b. Abdurrah-man el-Cazevan vardır.Zebidi, Şerh'ul-îhya: 7/206: Bunda Zebidi, Iraki'nin sözünün akabinde şöy­le diyor: Onun del i 1 lend i rdiği ni Hafız İbn Hacer'in yazısıyla buldum. Ayrı­ca bu hadis için Enes v.b varyantlarından başka varyantlar da vardır.

[1397] Müslim'de: "Kaçanların ardındaki savaşçı, çalışanların ardın­daki istiğfar eden gibidir" şeklindedir.

[1398] Siracu'l-Muluk.

[1399] Buhari Edeb Gazaptan korkma Bölümü: 7/19.Müslim İyilik, Sıla Edeb; "Gazap anında kendine hakim olanın fazi­leti ve hangi şeyle-gazap gider bölümü: 4/2014, No: 2609; Yahya b. Yahya, Abdulala b. Hammad ve Malik yoluyla rivayet etmiştir.

[1400] Beyhaki Sünen'ül-Kübra Siyer, Korkaklık ve Cesaret Bölü­mü: 9/170.

[1401] İbn Mübarek Kitab'ul-Cihad: s. 93, No: 111.Ebu Davud Cihad Cür'et ve Korkaklık Bölümü: 3/26, No: 2511.Abdullah b. Yezid ve Musa b. Ali b. Rebah yoluyla rivayet etmiştir.

[1402] Tirmizi Kıyametin Sıfatları bölümü altmış nolu konu: 4/667, No: 2516. Tirmizi hadisin hasen ve sahih olduğunu söylemiştir. Esedü'l rĞabe: 3/293.Şuabu'l İman: Cilt: 1/60. Şam'daki Dar'ül-Me'mun li't-Turas yayın­larında el yazması ve fotokopisi bulunmaktadır. Mekke'deki Ummül Kura Üniversitesinin kütüphanesindeki 2130 nolu kitaba bakılabilir.Beyhaki'nin başka bir rivayeti şöyledir: "Hatandan dolayı sana mu­sibet gelmez. Yine bilki galibiyet, sabırla; zorluk, kurtuluşla beraberdir."Munziri şöyle demiştir: "Muhammed b. Tahir bunun muttasıl (birle­şik) bir senet olduğunu söylemiştir. Müslim, (bu hadisin) Musa b. Ali, Ali­nin babası ve sahabeden bir topluluk yoluyla gelmiş olmasıyla delil ge­tirmiştir. El-Muhtasar: 3/369, No: 2401.Mevarid'uz-Zaman Zekat, Cimrilik Bölümü: s. 207, No: 808. Musa b. AH b. Rebah ve Makberi yoluyla rivayet etmiştir.Feyz'ül-Kadir: 4/160, Suyuti burada hadisin hasen olduğunu söyler. Mtinavi ise hadisi Buhari'nin kendine ait tarih kitabında rivayet ettiğini söyler.İbn Ebi Hatem ise senedinin muttasıl olduğunu söyler.Zeynu'd-Din Irak'ı ise senedinin iyi (ceyyid) olduğunu söylemiştir.Beyhaki Sünen'ül-Kübra, Siyer Bölümü, Korkaklık ve Cesaret konu­su: 9/170, el-Makrizi ve Musa b. Ebi Rebah yoluyla rivayet etmiştir. Bakz. Tarih'ül-Kübra.

[1403] Buhari Cihad Siyer; Boyunda kılıç taşıma ve yüklenme bölü­mü: 3/228. Hadise "Biz onu deniz gibi görürdük. Ya da "Deniz olarak de­miştir" ibaresini de eklemiştir.Müslim Fezail Nebi'nin (s.a.v.) cesareti ve savaşa atılması bölümü: 4/1803, No: 107; Yahya b. Yahya et-Temimi, Said b. Mansur, Ebu'r-Ra-bi el-Ataki ve Ebu Kamil yoluyla rivayet etmiştir. Bunların hepsi de Hammad b. Zeyd'den almıştır. Lafızları da Buhari'nin lafzı gibidir.Ebu Davud Edeb. Bu meseleye ilgili ruhsat hakkındaki rivayetler bö­lümü: 5/263, No: 4988, Katade ve Enes yoluyla benzerini kısaca rivayet etmiştir.Tirmizi Cihadın fazileti, Panik anında çıkış bölümü: 4/199, -No: 1687, Katade ve Enes yoluyla Buhari'nin lafzının benzerim rivayet etmiş­tir.

[1404] En-Nihaye: 4/82. Temel, Süratle adımların birbirine yakınlı­ğı bölümü.

[1405] Buhari Cihad Siyer, Panik anındaki sürat ve hızlılık bölümü: 4/10 ve Buhari Cihad, Siyer, Ağır (tenbel) at bölümü: 3/219.

[1406] Nesai'ye gelince, o da Sünen'i Kübra'yı doğrular. Çünkü ben onu Sünen'i Suğra'da görmedim.

[1407] Sahih'i Müslim, Cihad ve Siyer Bölümü; Huneyn savaşı ko­nusu: 3/1401, No: 1776.79 Aynı lafızla... el-Bera şöyle demiştir: Vallahi sıkıntı (savaş) kızış­tığında ona (s.a.v.)-sığınırdık. Bizim en cesurumuz dahi onu yani Peygam-ber'i (s.a.v.) (yardıma) çağırırdı.

[1408] Bütün nüshalarda "kaçtınız" şeklindedir. Doğru olan ise Bu­hari ve Müslim'de sabit olduğu gibi "kaçtınız mı?" şeklindedir.

[1409] Müslim, Cihad ve Siyer bölümü, Huneyn savaşı konusu: 3/141, No: 1776. Aynı lafızla rivayet etmiştir.

Buhari Meğazi Bölümü, Allah Teala'nın, "Huneyn günü çokluğunuz hoşunuza gitmişti" ayetinin izahı konusu: 5/99, Gander ve Şu'be yoluy­la, küçük bir değişiklikle rivayet etmiştir.Tirmizi Cihad Bölümü, Savaş anındaki sebat konusu: 4/199, No: 1688 benzeri bir lafızla rivayet etmiştir.Takrib; 2/73, No: 623'de şöyle diyor: Amr b. Abdullah ei-Hameda-ni Ebu İshak es-Sabii çokça hadis rivayet eden (Ebu Hureyre v.b gibi), güvenilir ve Abid'dir. Üçüncü asırdandır. 129 senesinde ölmüştür. Bun­dan önce öldüğü de söylenir.

[1410] Esedü'I-Ğabe: 6/144, No: 5959'da şöyle demiştir: Ebu Sufyan b. Haris b. Abdulmuttalib b. Haşim b. Abdimenaf el-Kureyşi el-Haşimi Nebi'nin (s.a.v.) amcası oğludur. Rasulullah'ın (s.a.v.) süt kardeşi idi. İki­sini de Halime es-Sadiye emzirdi. Önceleri peygamber (s.a.v.) hicret etti. Sonra islam'a girdi ve güzel bir müslüman oldu. Rasululullah (s.a.v,) ile beraber fetihte bulundu, sevinçlere şahit oldu ve güzel belalara uğra­dı. Sonra Rasulullah (s.a.v.) Ebu Sufyan'i sevdi ve onu cennetle müjde­ledi ve:"Ümit ederim ki sen Ham za'd an hemen sonrasın" dedi.

[1411] Lisanu'1-Arap: 3/691'de şöyle dedi: Hareket (Nefd) Nefede mastardır. Mesela, elbise ve saç v.b hareket etti veya ettirdi denilir. Ya­ni onu hareket ettirdiğinde...

[1412] Nihaye'de şöyle dedi: 2/480. Şuara'nın cemi olan= şu'r; -şin'in zammesi ve ayn'ın sükunuyla yazılan şekli- kızıl bir bitkidir. Deve ya­da eşeklerin arkasında çıkan beyazlık (şeklindeki yara) olduğu da söylen­miştir ki bu (yara) hayvana çok eziyet verir.

[1413] Nihaye: 2/95'de şöyle demiştir: (de'da) (tede'da), yuvar!" ' ve düştü anlamındadır.

[1414] Sireti İbni Hişam: 3/31.

[1415] Uyunul Eser: 2/14.

[1416] Müslim, Cihad ve siyer bölümünde, "Huneyn savaşı" konu­sunda: 3/1398, No: 1775'de rivayet etmiştir.

[1417] Ebu Davud, Elbiseler bölümünde, "Başlığın üzerine sarık" konusunda: 4/247, No: 1784'de Musannif yoluyla Kuteybe'den rivayet etmiştir. Tirmizi, "Bu hadis hasen ve ğaribdir. İsnadı sağlam değildir. Ebu Hasan el-Askalanİ ve İbni Rukane'yi bilmiyorum" diyor.

[1418] Mizzi, Tehzibu'l-Kemal: 1/417.

[1419] Mecma'uz-Zevaid, Menkıbeler bölümü, "Faziletinde cami olan" konusunda: 9/46'da Muhammed b. Ukayl'dan rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor:"Bezzar rivayet etmiştir. Senedinde bilmediğim kişiler vardır."

[1420] Nihaye: 1/194.

[1421] Nihaye: 5/152.

[1422] Buharı Sahabeler bölümünde, "Ömer'in (r.a.) menkıbesi" konusunda, 4/199'da rivayet etmiştir/Ayrıca Edeb bölümünde, "Gülme ve tebessüm etme" konusunda, 7/93'de rivayet etmiştir. Aynca yaratılı­şın başlangıcı bölümünde, "İblis ve askerlerinin sıfatlan" konusunda, 4/96'da rivayet etmiştir.Müslim, Sahabenin Faziletleri bölümünde, "Ömer'in (r.a.) fazileti" konusunda, 4/1864'de, No: 2396'da, Yakub b. İbrahim b. Sa'd yoluyla babasından rivayet etmiştir.

[1423] Mecma'uz-Zevaid, Menkıbeler bölümü, "Ömer'in müslüman oluşu" konusunda, 9/61'de Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Taberani Kebir ve Evsat'da rivayet etmiştir. Ke-bir'in isnadı sahihtir."Aynı şekilde, 9/62'de Sevban'dan rivayet etmiştir. Heysemi, "Tabe: rani rivayet etmiştir. Senedinde Yezid b. Rabia er-Ribhi vardır. Terkedil­miştir. İbni Adiy, "Mahzuru olmayacağını ümid ederim" diyor. Diğer ra-vileri sikadırlar."Aynı şekilde, Sahabenin Menkıbeleri bölümünde, "Ömer'in (r.a.) menkıbesi" konusunda, 1/262'de, No: 338'de, Hasan'dan rivayet etmiş­tir. Muhakkik, "İsnadı zayıftır. Çünkü mürseldir. Fakat İbni Sirin'den ge­len ikinci bir mürsel ile güçleniyor. Hasen sened oluyor" diyor.Mevarid'uz-Zam'an, Menkıbeler bölümünde, "Ömer'in (r.a.) fazile­ti" konusunda, s. 535, No: 2180'de, Aişe'den rivayet etmiştir.Uyun'ul-Eser, "Ömer'in (r.a.) müslüman oluşu" konusu, i/11 'de Aişe'den rivayet edilmiştir.

[1424] Sireti İbni Hişam: Ömer b. Hattab'ın (r.a.) müslüman oluşu: 1/294.

[1425] Sireti îbni Hişam: Ömer b. Hattab'ın müslüman oluşu: 1/294.

[1426] Riyadun Nadre: 1/197.

[1427] Riyadu'n-Nadre: 1/209.Mecma'uz-Zevaid, Menkıbeler bölümünde, "Şeytanın Ömer'den korkuşu menkıbesi" konusunda, 9/70'de mana ile rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor:"Taberani iki isnadla nakletmiştir. İkinci rivayetin isnadı sahihtir. An­cak Şa'bi İbni Mes 'ud'dan işitmerniştir. Pirinci rivayette Mes'udi vardır. Sikadır. Fakat karıştırmıştır." Mes'udi'nin rivayeti Şa'bi'nin rivayetiy-le destekleniyor. Sahih olduğu ortaya çıkıyor.

[1428] Riyadun-Nadre: 1/208.

[1429] Riyadu'n-Nadre: 3/208.

[1430] Müslim Sahabenin faziletleri bölümünde, "Ali'nin (r.a.) fazi­leti" konsunda, 4/1870-1871'de rivayet etmiştir. El-İstiab: 3/1097.

[1431] Buhari, Cihad ve siyer bölümünde, "Rasulullah'm (s.a.v.) İslam ve peygamberliğe daveti" konusunda, 4/5'de Sehl b. Sa'd'dan ri­vayet etmiştir.Müslim, Sahabenin menkıbeleri bölümünde, "Ali'nin (r.a.) menkıbe­si" konusunda, 4/1872, No: 2405 'de Selme b. Ekva'dan rivayet etmiştir.Tirmizi, Menkıbeler bölümünde, "Ali'nin (r.a.) menkıbesi" konusun­da, 5/638, No: 3724'de, Sa'd b. Ebi Vakkas'dan rivayet etmiştir.

[1432] Ahmed, 3/16'da rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid Menkıbeler Bölümünde, "Ali'nin (r.a.) cesareti ve bayrağı taşması" konusunda, 9/124'de rivayet edilmiştir.

[1433] Biyografisi, s: 386'da geçti.

[1434] Lisan'ul-Mizan: 3/361, No: 1454'de şöyle diyor: "Abdullah b. Mus'ab ez-Zübeyri Mus'ab b. Abdullah'ın babasıdır. İbni Main, "Za­yıftır" demiştir. İbn Hibban, "sikadır" diyor. Buharı ve îbni Ebu Hatim zikretmişler, fakat görüş belirtmemişlerdir.

[1435] O, Mus'ab b. Sabit b. Abdullah'dır. S: 424'de geçti.

[1436] Takrib: 1/367, No: 97'de şöyle diyor: "Sa'sa'a b. Suhan el-Ab-di. Kufe'ye geldi. Büyük bir tabiindir. Muhadram'dır. Sikadır. Muavi-ye'nin hilafetinde öldü."

[1437] Riyadun Nadre fi menakibil aşere: 2/225.

[1438] Zehairil Ukba.

[1439] Riyadu'n-Nadre: 2/225.

[1440] El-İstiab: 3/1123.

[1441] Takrib'de şöyle difor: "Muttalib b. Ziyad b. Ebi Züheyr es-Sekafİ. Sakitoğullarmn azadh kölesidir. Kufe'lidir. Saduktur. Vehmede­biliyor. Sekizinci tabakadandır. Seksenbeş yılnda öldü."Mizan'da şöyle diyor: "ibni Main ve başkaları, "sikadır" diyorlar. Ebu Davud, "Sahihtir" diyor. Ebu Hatim, "delil olmaz" diyor. İbni Sa'd, "zayıftır" diyor."Tehzib'de şöyle diyor: "Ahmed ve İbni Main, "sikadır" diyorlar. İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir. İbni Adiy, "Hasan ve Garip hadisleri var. Münker hadisini görmedim. Mahzuru olmayacağnı ümit ederim" di­yor. İçli, "Kufe'lidir. Sikadır" diyor."Takrib: 2/254, No: 1175; Mizan: 4/128, No: 8591; Tehzib: 10/177, No: 231.

[1442] Biyograisi s: 165'de geçti.

[1443] Biyografisi s: 329'da geçti.

[1444] Takrib: 1/409, No: 255'de şöyle diyor: "Abdullah b. Hasan b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib el-Haşimi el-Medeni. Künyesi Ebu Muham-med'dir. Sika ve değerli biridir. Beşinci tabakadandır. Kırkbeş yılının ba­şında, yetmiş beş yaşında öldü."

[1445]  (a) nüshasında "Hayber" kelimesi yoktur.

[1446] Siret-i îbn-i Hişam: 3/216.

[1447]  (m) nüshasında kesiretün diye geçiyor.

[1448] îbni Mübarek Cihad kitabında, s. 77, 91 'de No: 92'de rivayet etmiştir.Hılyetul Evliya: 8/174'de rivayet edilmiştir. İsbehani şöyle diyor: "İs-hak b. Yahya b. Talha'mn ğarib hadislerindendir. Süleyman'dan sadece İbni Mübarek nakletmiştir."Tabakatu İbni Sa'd: 3/218'de özetle nakledilmiştir.Mevarid'uz-Zam'an: s. 546, No: 2213'de rivayet edilmiştir.Hakim, Sahabenin marifeti bölümünde, 3/266'da Aişe'den rivayet et­miş ve, "Bu hadisBuhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat onlar rivayet etmemişlerdir." demiştir.Mecma'uz-Zevaid, Savaşlar ve Siyer bölümünde, "Uhud savaşı" ko­nusunda, 2/112'de Arşe'den rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Bezzar rivayet etmiştir. Senedindeki İbni Yahya b. Talha terkedilmiş­tir" diyor.Îbni Mübarek'in ikinci bir rivayetinde şöyle diyor: "Musa b. Talha ba­na şöyle dedi:"Talha otuz yedi veya yetmiş beş yara ile geri döndü. Yan tarafı parçalanmştı. Orta parmağı felç olmuştur. Erkeklik organı kesilmişti." s: 71, 80, No: 92.Aynısını Hakim, Müstedrek, Savaşlar bölümü: 3/25'de rivayet etmiş ve, "Buhari ve Müslim'in şartlaryla sahihtir" demiştir. Zehebi de bu gö­rüştedir.Kenz'ul-Ummarın sahibi: 10/426'da bu hadisi uzunca nakletmiş ve Ebu Davud et-Tayalisi, İbni Sa'd, İbni Seniy, Taberani Evsat ve Kebir'de, Darekutni Efrat'da, Ebu Nuaym Marifet'de, İbniAsakir ve Ziya el-Mak-disi'ye nispet etmiştir.Keşf 'ul-Estar an Zevaidil Bezzar, Hicret ve Savaşlar bölümü, "Uhud savaşı" konusu: 2/324'de rivayet edilmiştir. Bezzar şöyle diyor:"Bunu Ebu Bekir Sıddık'a nispet eden kimseyi bilmiyoruz. Bundan başka senedinin olduğunu da bilmiyoruz. İshak'tan İbni Mübarek ve bir topluluk rivayet etmiştir."Heysemi, Mucemma': 6/112'de şöyle diyor: "Bezzar rivayet etmiş­tir. Senedinde İshak b. Yahya b. Talha vardr. Terk edilmiştir."Takrib: 1/62, No: 443'de şöyle diyor: "İshak b. Yahya b. Talha b. Ubeyduüah et-Teymi. Zayıftır. Beşinci tabakadandır.

[1449] Tehzibu Tarihi İbni Asakir: 7/86.

[1450] Istiab: 2/511-512.

[1451] Riyadun Nadre: 2/264.

[1452] Buharı, Savaşlar bölümünde, "Meleklerin Bedir'e gelmeleri" konusunda, 5/14'de rivayet etmiştir.

[1453] Nihaye: 2/101.

[1454] Tarih ve Cerh ve Ta'dil'de zikretmişler ve hakknda sukut et­mişlerdir.Tarih: 6/372, No: 2675; Cerh: 6/261, No: 1443.

[1455] Riyadu'n-Nadre: 2/266. Şöyle diyor: "Beğavi Mu'ceminde ri­vayet etmiştir.

[1456] Riyadu'n-Nadre: 2/270.

[1457]  (m) ve (a) nüshalarında, "ve ok yarası" diye naklediliyor.

[1458]  (m) ve (a) nüshalarında, 4'fiha' fazladır.

[1459] Buhari, Sahabeler bölümünde, "Zübeyr b. Avvam'ın menkı­besi" konusunda: 4/211 'de rivayet etmiştir.

[1460] Riyadu'n-nadre: 2/262'de şöyle diyor: "Beğavi Mu'cem'inde rivayet etmiştir.

[1461] Takrib: 1/161, No: 229'da şöyle diyor: "Hassan b. Sabit b. Munzir b. Haram el-Ensari el-Hazreci. Künyesi Ebu Abdurrahman veya Ebu Velid'dir. Rasulullah'm (s.a.v.) şairidir. Meşhurdur. Elli dört yılın­da yüzyirmi yaşında Öldü."

[1462] Riyadu'n-Nadre: 2/268-269.

[1463] Mecma'uz-Zevaid, Meğazi ve Siyer bölümünde, "Uhud sava­şı" konusunda: 6/113'de rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor:   ,"Bezzar rivayet etmiştir. Senedindeki Osman b. Abdurrahman b. Vakkas terkedilmiştir."

[1464] Riyadun Nadre fi menakibil aşere: 2/295.

[1465] Nihaye: 4/210'da şöyle diyor: "Tekevvefe: Toplamaktır. Kü­fe ismi de buradan geliyor."Lisan'ul-Arap: 3/314'de şöyle diyor: "İbni Seyyid'e şöyle diyor: "Küfe bu şekilde isimlendirildi. Çünkü Sa'd burayı inşa etmek iste­yince, orayı onlara gösterdi ve, "burada toplanın" manasındaki, "Te-kevvefu fi hazal mekan" dedi."            ;

[1466] İstiab: 2/608; Riyadu'n-Nadre: 2/268.

[1467] İbni Ebi Şeybe, Cihad bölümünde rivayet etmiştir. Kavileri si­kadır. Yalnız, "Maktu" hadîstir.

[1468] Riyadu'n-Nadre: 2/299.

[1469] Safvetüs Safve: 1/361.

[1470] Esedül Gabe: Amir b. Abdullah b. Cerrah'ın biyografisi: 3/128, No: 2705. İbni Esir şöyle diyor: "Vakidİ bunu reddediyor ve, "Ebu Ubeyde'nin babası İslam'dan önce öldü" diyor. Fakat ilim ehli bu görüşü red ediyor."

[1471] Nihaye: 4/278'de şöyle diyor: "Leveke: Bir şeyi yutmaya çalışmaktır."

[1472] Sireti İbni Hişam, Uhud Savaşı: 3/39-40. Tabakatu İbni Sa'd Hamza: 3/18; Vakidi: 1/267.

[1473] Vakidi Uhud Savaşı: 1/317.

[1474] Takrib: 2/66, No: 543'de şöyle diyor: "Amrb. Sabit, Ebu Mik-dam el-Kufi'nin oğludur. Bekir b. Vaü'in azadalı kölesiflir. Zayıftır. Red edilmekle itham edilmiştir. Sekizinci tabakadandır. Yetmiş iki yılın­da öldü."

[1475] Cerh'te şöyle diyor: "Sabit b. Hürmüz. Ebu'l-Mikdam el-Haddad. Bekir b. Vail'in azadh kölesidir. Amr b. Ebi Mikdam'ın baba­sıdır. Ahmed onun için, "sikadır" diyor. Yahya b. Mani, "sikadır" diyor. Ebu Hatim, "salihtir" diyor."Mizan'da şöyle diyor: "Sabit b. Ebi Mikdam, bazı tabiinlerden riva­yet etmiştir. Meçhuldür. İbni Cevzi böyle naklediyor. Sabit'in Ebu Mik­dam olması uzak bir ihtimal değildir. O sabit b. Hürmüz'dür. İbni Müsey-yeb'den rivayette bulunmuştur. Sikadır. Nesai onunla delil getirmiştir.Cerh: 2/459, No: 1854; Mizan: 1/368, No: 1377.

[1476] Siyeri A'lamun Nübela: Cafer b. Ebu Talib'in biyografisi: 1/211. Muhakkik şöyle diyor: "Ravileri sikadır. Ancak senedi kopuktur. Amr b. Sabit'in babası altıncı tabakadandır. Senedi şöyledir. Ebu Ahmed ez-Ziibeyri Amr b. Sabit'ten o da babasından rivayet etmiştir."

[1477] Esedül Ğabe: 1/206, No: 391 'de şöyle diyor: "Bera b. Malik b. Nadr el-Ensari. Enes b. Malikin kardeşidir. Uhud'a ve hendeğe katıl­dı. Diğer bütün savaşlara Rasulullah'a (s.a.v.) yanında katıldı. Bedir'e ka­tılmadı. Cesur ve yiğit biriydi. Tuster günü Farslar yenildikten sonra yir­mi beş yılında Hürmüzan tarafından öldürüldü."

[1478] Esedül Ğabe: Bera b. Malik: 1/207, No: 391. İbni Abdül-berr'in İstiab: Bera b. Malik: 1/153, No: 172; Hılyetül Evliya Bera b. Ma­lik: 1/350, No: 50.

[1479] Esedül Ğabe Bera b. Malik: 1/206.

[1480] Siyeri A'lamun Nübela Bera b. Malik'in Biyografisi: 1/196. İsnadı Ma'mar Eyyüb'den, o da İbni Sirin'den rivayet etmiştir. Muhak­kik şöyle diyor: "Ravileri sikadır. Fakat sened kopuktur. İbni Şirin Be-ra'dan işitmemiştir."

[1481] Biyografisi: s. 508'de geçti.

[1482] Tertibi! Kamus: 4/239'da şöyle diyor: "İnhena: Eğilmektir." İbni İshak: 3/19'da şöyle diyor: "Eğilinceye kadar, onunla düşmanı biçmendir.'

[1483] Bütün nüshalarda, "Hişam" diye naklediliyor. Doğrusu, "İb­ni Hişam"dır.

[1484] Sireti îbni Hişam: 3/19-20.

[1485] Nihaye: 4/219.

[1486] Sireti İbni Hişam Kılıçların yıkanması: 3/43.

[1487] Esedül Ğabc, Semmak b. Hurşe: 2/352. İbni Esir şöyle diyor: "O gün öldürüldü. Bir rivayete göre ise yaşadı ve Ali (r.a.) tarafında Sıf-fin savaşına katıldı. Birinci görüş daha doğrudur."

[1488] Nihaye: 1/339'da şöyle diyor: "Yecsu: Dizlerinin üzerine oturdu."

[1489] Teöibil Kamusul Muhit: 4/91'de şöyle diyor: "Kinanetus si-ham: İçinde tahta olmayan, deriden ok torbasıdır."

[1490] Biyografisi: s. 309'da geçti.

[1491] Siyeri A'lamun Nübela: Ebu Talhâ el-Ensari'nin biyografisi:2/32.Müstedrek Sahabenin Marifeti Bölümü: 2/302'de rivayet edilmiştir. Hakim şöyle diyor: "Bu hadis bu senedle rivayet edilmemiştir. Ravileri-nin hçpsi sikadır. Bu hadisi Ali b. Yezid b. Ced'an'dan, o daEnes'den ri­vayet etmiştir."Zehebi şöyle diyor: "Ravilerİ sikadır. Bu metin İbni Uyeyne yoluy­la Ali b. Ced'an'dan o da Enes'den merfu olarak rivayet edilmekle meş­hurdur. Müslim'in şartına uygundur."

[1492] Bütün nüshalarda, "Kervan" diye geçiyor. Doğru olanı "deve" şeklindedir.

[1493] Esedül Ğabe: 2/111.

[1494] Siyeri A'lamın Nübela, Halit b. Velid'in biyografisi: 1/366.

[1495] Bütün nüshalarda "Hizam diye naklediliyor. Bu yanlıştır. Doğrusu Takrib'de geçtiği gibi "Hazim"dir. Biyografisi: s. 320'de geç­ti.

[1496] Tabakatu İbni Sa'd Ebu Bekir Sıddık'ın Necd'deki Kilab oğullarına gönderilen seriyyesi: 2/118.

[1497] Takrib: 1/229, No: 170'de şöyle diyor: "Havvat b. Cubeyr el-Ensari. Sahabidir. Bedir'e katıldığı söyleniyor. Kırk altı yılında veya da­ha sonra öldü. Yetmiş dört yaşındaydı."

[1498] Sihah: 2/554'de şöyle diyor: "Vedetun: Güvenli sakin yerdir"

[1499] Sihah: 5/2026'da şöyle diyor: "Li emetin: Zırh'tır."

[1500] Sihah: 6/2294'de şöyle diyor: "Seniye: Eğilmek, bükülmektir."

[1501] Sihah: 5/1788'de şöyle diyor: "Felele: Dönmek yüz çevirmektir."

[1502] Sihah: 3/339'da şöyle diyor: "Şase: Emretti manasınadır. Sa-is ise emreden, yönlendiren manasındadır."

[1503] Esedül Ğabe: 5/477, No: 5519'da şöyle diyor: "Yezid b. Es-id b. Asid'e. Babası Esid ve Amcası Ebu Haysame el-Ensari ile birlikte Uhud'a katıldı."

[1504] Esedül Ğabe: 1/108, No: 160'da şöyle diyor: "Esid. Esid b. Useyd'dir. Bu Ebu Useyd Malik b. Rabia b. Budn b. Amir b. Avf b. Ha­rise el-Hazreci es-Saidi'dir. Abdan el-Mervezi sahabeden zikretmiştir."

[1505] Esedül Ğabe: 3/52, No: 2560'da şöyle diyor: "Dırar b. Ezver. Ezver'in adı Malik b. Evs b. Cezime b. Rabia b. Malik'tir. Künyesi Ebu Ezver'dir. Şair, cesur ve atak biriydi. Ebu Bekir'in hilafetinde Halit b. Ve-lid'in emri ile Malik b. Nuveyre et-Temimi'yi öldüren kimsedir. Yema-me'de Müseyleme'nin öldürülmesine şahid oldu. Orada büyük bir bela-,ya uğratıldı. îki ayağı da kesildi. Dizlerinin üzerinde sürünerek savaşma­ya başladı. Atların ayaklan altında kaldı ve öldü."

[1506] İbni Asakir. Bulamadım.

[1507] İbni Asakir: Bulamadım.

[1508] Mecma'uz-Zevaİd, Cihad bölümü, "Savaşta meşveret" konu­sunda: 5/319'da rivayet edilmiştir. Taberani de kesik senetle rivayet et­miştir.

[1509]  (m) nüshasında "savaşta" diye naklediliyor.

[1510]  (m) nüshasında, "Sayılır" diye naklediliyor.

[1511] Takrib: 2/69, No: 575'de şöyle diyor: "Amr b. Dinar el-Mek-ki. Künyesi Ebu Muhammed el-Esrem'dir. Cuhmoğulanmn azadh köle-sidir. Sikadır. Dördüncü tabakadandır. Yirmi altı yılında öldü.

[1512] Tehzib'de şöyle diyor: "Cafer b. Zübeyr b. Avam b. Huvey-Iid b. Esed b. Abduluzza el-Kureşi el-Esedi. Zübeyr'in en küçük çocuğuy­du. Annesi, Kays b. Sa'lebe oğullarından Zeyneb diye biriydi."Esedül Ğabe'de şöyle diyor: "Abdullah b. Zübeyr ve Cafer b. Zü­beyr'in Rasulullah'a (s.a.v.) biat ettikleri söyleniyor. Bu yanlıştır. Biat edenler Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Cafer'dir. O zaman altı ya­şında idiler."

[1513] Riyadun Nadre fi Fadailil Aşere: 2/280.

[1514] Takrib'de şöyle diyor: "Abdurrahman b. Muavİye b. Huveyris el-Ensari ez-Zerki. Künyesiyle meşhurdur. Saduktur. Hıfzı kötüdür. Mür-cie olmakla itham edilmiştir. Altıncı tabakadandır. Otuz yılında öldü."Cerh'te şöyle diyor: "Malik'e, o sorulunca "sika değildir" dedi. İb­ni Main, "Onun hadisi delil olmaz" diyor. Ebu Hatim, "Güçlü değildir. Hadisi yazılır. Ama delil olmaz" diyor.Tehzib'de şöyle diyor: "İbni Hibban Sikat'da zikretmiştir. îbni Adiy, "Hadisi çok değildir. Malik Medine'Ii olduğu için onu daha iyi bilir. On­dan birşey rivayet etmemiştir." diyor."Takrib: 1/498, No: 1116; Cerh: 5/284, No: 1352; Tehzib: 6/272, No: 539.

[1515] Biyorafisi, s: 549'da geçti.

[1516]  (m) nüshasında, "Talha" diye naklediliyor. Bu açık bir hata­dır.Esedül Ğabe: 2/66, No: 1281'de^öyle diyor: "Hanzala b. Ebi Amir el-Evsi. Hanzala, Müslümanların ileri çelenlerinden ve faziletlilerin-dendi. Meleklerin yıkamasıyla meşhurdur. Uhud günü şehid edildi.

[1517]  (m) nüshasında yoktur

[1518] Esedül Ğabe'de şöyle diyor: "Abdullah b. Ebi Süfyan b. Ha­ris b. Abdulmuttalib b. Haşim b. Abdumenafel-Kureşi el-Haşimi. Saha­beden sayılıyor. Fakat hiçbir rivayeti yoktur. Rasulullah'ı da görme­miştir."

İstiab'da şöyle.diyor:."Rasulullah'ı (s.a.v.) görmüştür^Fetihten son­ra onunla beraberdi. Müslümandı."Esedül Ğabe: 3/263, No: 2980; İstiab: 3/921, No: 1578.

[1519]  (m) nüshasında "yecsu" diye naklediliyor.

[1520] Esedül Ğabe: 3/53, No: 2561'de şöyle diyor: "Dirar b. Hattab b. Mirdas b. Kuseyr b. Amr b. Habib b. Şeyban b. Muharrib b. Fihr b. Ma­lik el-Kureşi el-Fihri. Fetih müslümanlarmdan idi."'

[1521] Tehzibu Tarihi Dimeşk: 7/34*

[1522] Esed'ül-Ğabe: 3/54.

[1523] Esed'ül-Ğabe: 3/348, No: 772*de şöyle diyor: "Culeybib. Ensardandır."

[1524] Müslim Sahabenin Faziletleri Bölümünde, "Celebibi'in fazi­letleri" konusunda: 4/1918'de no: 2472'de rivayet etmiştir.

[1525] Esedül Gabe: 3/20.

[1526] Esedül Ğabe: 2/44, No: 1233'de şöyle diyor: "Hakim b. Ce­bele b. Husayn b. Esved b. Ka'b b. Amir b. Haris. Ebu Ömer şöyle diyor: "Rasulullah'a (s.a.v.) kavuştu. Fakat hiçbir rivayetini görmedim. Salih bir adamdı. Cemel vakasında öldürüldü."

[1527]  (m) ve (a) nüshalarında 'El-hadani' diye naklediliyor

[1528] Esedü'1-ğabe: 2/44.

[1529] Takrib'de şöyle diyor: "Osmart b. Ebi Atike, Süleyman el-Ez-di. Künyesi Ebu Hafs ed-Dimeşki'dir. Kadı idi. Ali b. Yezid el-Elhani'den naklettiği rivayette zayıftır demişlerdir. Yedinci tabakadandır. Ellibeş yı­lında öldü."

Cerh'de şöyle diyor: "Abdurrahman, Ebu Hatim'den nakille şöyle di­yor: "Düheyme'nin onun için, "Mahzuru yoktur" dediğini işittim. Belde­nin kadısı idi. Ali b. Yezid'ten yaptığı rivayetin dışındaki rivayetleri red edilmemiştir."

Yahya b. Main, "Bir şey değildir" diyor. Ahmed, "Mahzuru yoktur" diyor. Nesai, Metruk'inde "Ebu Hafs el-Kas zayıftır" diyor.

Takrib: 2/10, No: 76; Cerh: 6/163.

Nesai'nin Ed-Duafa ve'1-Metrukin: s. 76, No: 416.

[1530] Sihah: 2/1143'de şöyle diyor: "el atatetü: Sesin aktarımıdır. İnsanlar, "hayt hayt" dediklerinde, bunun aktarımım anlatır.

[1531] Sihah: 4/1584-1585'de şöyle diyor: "Ed-Dekku: Kırıp, yer­le Diretmektir."

[1532]  (m) ve (a) nüshalarında "Onlar" diye geçiyor.

[1533] Siyeri A'lamun Nübela: 4/499-500.

[1534] Takrib: 2/280, No: 1424'de şöyle diyor: "Mihleb b. Ebi Suf-re. İsmi Zalim b. Sarik el-Atki el-Ezdi'dir. Künyesi Ebu Said'dir. Bas-ra'hdır. Emirlerin sikalarındandir. Savaşı bilen biriydi. Düşmanları onu yalancılıkla suçluyordu. İkinci tabakadandır. Mürsel rivayetleri vardır. Ebu İshak es-Sebii şöyle diyor:  "Ondan daha faziletli bir emir görmedim" Seksen iki yılında öldü.

[1535] Bütün nüshalarda,Yesteciru" diye geçiyor. Bu manayı ver­miyor. Doğrusu"Yetecerreu" dur.

[1536] Tarih'ul-Bağdat: 13/21, No:'6985'de şöyle diyor: "Müminle­rin emiri Musa el-Hadi b. Muhammed el-Mehdi b. Abdullah el-Mansur b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas. Künyesi Ebu Muhammed'dir, Halifelik için kendisine biat edildi.

[1537] Sihah: 5/1997'de şöyle diyor: "Ğulmet: Bastıncı şehvettir."

[1538] Takrib: 1/36, No: 218'de şöyle diyor: "ibrahim b. Şemmas el-öazi. Künyesi Ebu İshak es-Semerkandi'dir. Bağdat'a geldi. Sikadır. Onuncu tabakadandır. Yirmi bir yılında öldü."

[1539] Sihah: 2/2207'de şöyle diyor: "Menn: İki rıtıldır."

[1540] Bulumadım.

[1541]  (m) nüshasında "Buldum   diye naklediyor.

[1542] Tertibil Kamus: 1/222'de şöyle diyor: "Baht: Nasip, pay'dır."

[1543]  (m) nüshasında, "cariyenin kalbine" diye naklediyor.

[1544] İbni Mace, Mukaddime bölümünde, "Alimlerin fazileti ve il­im elde etmeğe teşvik" konusunda: 1/81, No: 224'de Enes'den rivayet et­miştir.Zevaid'de şöyle diyor: "İsnadı, Hafs b. Süleyman'dan dolayı zayıf­tır." Suyuti şöyle diyor:"Şeyh Muhyiddin Nevevi'ye bu hadis soruldu.""Senedi zayıftır" dedi. ancak mana yönünden sahihtir. Onun öğren­cisi Cemaleddİn Mizzi ise:"Bu hadis bir çok yolla rivayet edilerek hasen derecesine ulaşmıştır" diyor. Ben bu hadisin elli tane senedini topladım."Misbahuz Zuccace fi zevaidi İbni Mace: 1/30.Suyuti Cami'is-Sağir'de rivayet etmiş ve, "Sahihtir" demiştir.Münavi, Feyd'ul-Kadir'de şöyle diyor: "İbni Adiy, el-Kamil'de, Beyhaki, Şuab'da, Enes b. Malik'ten rivayet etmişlerdir. Taberani, Es-Sa-ğir'de Halif Hüseyn b. Ali'den rivayet etmiştir.Heysemi şöyle diyor: "Seneddeki Abdülaziz b. Ebi Sabit çok zayıf­tır. Taberani, Evsat'da îbni Abbas'tan rivayet etmiştir. Seneddeki Abdul­lah b. Abdülaziz b. Ebi Ruvad zayıftır. Taberani Kebir'de İbni Mes'ud'dan rivayet etmiştir. Hadisi Osman b. Abdurrahman b. Osman el-Kureşi'den, o da Hammad b. Ebi Süleyman'dan rivayet etmiştir. Buhari, Osman için, "Meçhuldür. Hammad'ın hadisi ancak Sevri, Şu'be ve başkaları gibi ka­rıştırdıktan sonra ondan rivayet eden eski alimler rivayet ederlerse kabul edilir" Hatip el-Bağdadi Ali'den (r.a.) rivayet etmiştir. Taberani Ev­sat'da, Beyhaki Şuab'da Ebu Said'den rivayet etmişlerdir." Peydu'l-Kadir: 4/267, No: 5264.Elbani bu hadis için şöyle diyor: "Sahihtir." Sahihul Cami'is Sağir: 4/10, No: 3808.

[1545] Muğnil Muhtaç: 4/220.

[1546] Muğnil Muhtaç: 4/220. 

[1547] El-Muğni: 10/374.

[1548] Muğnil muhaç: 4/220.

[1549] Bütün nüshalarda, "Baliğen" diye geçiyor. Bu yanlıştır. Doğ­rusu Kurtubi'nin naklettiği şekildedir.

[1550] Takrib: 2/129, No: İ52'de şöyle diyor: "Kays b. Ubad ed-Du-bei: Künyesi Ebu Abdullah el-Basri'dir. Sikadır. İkinci tabakadandır. Mu-hadramdır. Seksen yılından sonra öldü. Onu sahabeden sayanlar hata yap­maktadırlar."

[1551] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Savaş sırasında susmanın em-redilmesi" konusunda: 3/113, No: 2656'da rivayet etmiştir.

[1552] Kurtubi Tefsiri: 8/24. Enfal: 45. ayetin tefsiri.

[1553] Ebu Berde b. Ebi Musa el-Eş/ari. Biyografisi s: 665'de geçti.

[1554] Müstedrek Cihad bölümü: 2/116'da rivayet edilmiştir. Hakim şöyle diyor:"Bu isnad Buhari ve Müslim'in şartlarıyla sahihtir. Fakat onlar riva­yet etmemişlerdir." Zehebi'de bu görüştedir.

[1555] El-Hurşi Ala Muhtasiri HaHl: 3/112; Muğnil Muhtaç: 4/223; El-Muğni: 10/385; Haşiyetu İbni Abidin: 4/129.

[1556] Hasiyeti İbni Abiin: 4/129; Keyful Kana': 3/40; Bidayet'ül-Müctehid: 8/64.

[1557] Biyografisi yukarıda geçti.

[1558] El-Hurşi: 3/112.

[1559]  (m) nüshasnda "Ali" fazlalığı vardır.

[1560] Bidayet'ül Müctehid: 1/403. Bu meseleyi bazı eleştirilere rağmen çözümlüyor.

[1561] Haşiyetu İbni Abidin: 4/198; El-Muğni: 10/387; Bidayet'ül-Müctehid: 1/405; Muğnil Muhtaç: 4/224.

[1562] Sihah: 3/969'da şöyle diyor: "Kebese: Aniden saldırmaktır."

[1563] Keşful-Kma': 3/47.

[1564] Muğnil Muhtaç: 4/219.

[1565] E1-Muğni: 10/366; EI-Hurşi: 2/111.

[1566] Mukaddimem İbni Rüşd: 1/265

[1567] Buhari Cihad bölümünde, "Allah dinini facir kimse ile destek­ler" konusunda: 4/34'de Ebu Hureyre'den rivayel etmiştir.Aynı şekilde, Kader bölümünde, "Ömrün sonunda amel etmek" ko­nusunda, Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir; -.aMüslim İman bölümünde, "İnsanın keîjdisini öldürmesinin büyük günah oluşu" konusunda: 1/105, No: 111-lfS'de, Muhammed b. Rafİ'i ve Abd b. Humeyd yoluyla Abdürrezzak'dîÎKrivayet etmiştir.

[1568] El-Muğni: 10/371.

[1569] Bidayetül Müctehid: 1/400.

[1570] Bidayetül Müctehid: 1/400.

[1571] İfsah: 2/430: Şöyle diyor: "Eğer kör ve ihtiyarın tedbir alan, yönlendiren kimseler olduklarını görürlerse onları öldürmelerinin vacip olduğunda ittifak etmişlerdir."

[1572] El-Hurşi:2/112.

[1573] Keşful-Kına': 3/50.

[1574] Hasiyeti İbni Abidin: 4/132.

[1575] Muğnil Muhtaç: 4/223.

[1576] El-Hurşi: 3/112; Muğnil Muhtaç: 4/23.

[1577] Sihah: 4/1455'de şöyle diyor: "Mancınık: Taş atılan alettir."

[1578] Muğnil Muhtaç: 4/223.

[1579] El-Hurşi: 3/117; Muğnil Muhtaç: 4/226-227; Keşf ul Kına': 3/49.

[1580]Sihah: 4/1684'de şöyle diyor: "Azele: Yardımını terkeönektir."

[1581] El-Muğni: 10/372.

[1582] Eî-Hurşi: 3/119.

[1583] Şerhu Feth'ul-Kadir: 5/443.

[1584] Muğnil Muhtaç: 4/222.              .

[1585] El-Muğni: 6/143.

[1586] Ebu Davud Cihad Blümiinde, "savaşta ücret aima" konu­sunda: 3/35, No: 2525'de Ebu Eyyüb'den rivayet etmiştir.Munziri şöyle

[1586] Ebu Davud Cihad Blümiinde, "savaşta ücret aima" konu­sunda: 3/35, No: 2525'de Ebu Eyyüb'den rivayet etmiştir.Munziri şö diyor: "Ebu Eyyüb'den bu hadisi nakleden, kardeşi­nin oğlu Ebu Sevret'edir." Muhtasar: 3/376, No: 2414.Fethurrabbani Cİhad Bölümü, "Dünyalık mal için savaşan kimsenin payı, elde ettiği şeydir" konusunda: 14/22'de Yezid b. Abdu Rabbih yo­luyla Muhammed b. Harb'dan rivayet etmiştir. El-Benna şöyle diyor:"Ebu Daavud rivayet etmiştir. O ve Munziri hadis hakkında sukut etmişlerdir. Hadis sahihtir."

[1587] Muğnil Muhtaç: 4/222; Nevevi'nin Er-Ravdatu: 10/240-241.

[1588] El-Muğni: 10/398.

[1589]  (m) nüshasında, "Ona ödenir" kelimesi fazladır.

[1590] El-Mecmu': 6/228, 237.

[1591] Cessas: 4/329-330.

[1592] Kurtubi Tefsiri: 8/185. Tevbe Suresi: 60. ayet.

[1593] Dibacul Mezheb: 2/163, No: 9'da şöyle diyor: "Muhammed b. Abdullah b. Abdulhakem Ebu Abdullah babasından işitmiştir. ibni Ve-hb, Eşheb, İbni Kasım ve başkaları da Malik'in arkadaşlarından işit-mişlerdir.Muhammed Şafii'nin arkadaşıdır. Ondan ilim almış ve onun ki­taplarını yazmıştır. İbni Haris şöyle diyor:"Alimler ve fakihler arasında yeri belirgin olan biriydi. Delil getir­me ve münazarada oldukça ileri seviyedeydi. Mağrib ve Endülüs'ten insanlar yanına gelip ilim ve fıkıh öğrenirlerdi." İbni Abdulberr şöyle di­yor:

"Zamanındaki fakih ve ilim adamıydı." İbni Kasım şöyle diyor: "Mısır'da riyaset Muhammed'de biterdi." Birçok eseri vardır. Bazı­ları şunlardır: Ahkam'ul Kur'an, Kitaba ye sünnete muhalefetinde Şafii'ye reddiye. İkiyüz altmış sekiz yılında öldü."

[1594] Muvatta Zekat bölümünde, "Sadaka alması caiz olanlar ve sa­dakanın alınması" konusunda: 1/268, No: 29'darivayet etmiştir. Muham­med Fuad Abdulbaki şöyle diyor:"Bu hadis Mürseldir. Ebu Davud ve ibni Mace birleştirmişlerdir." Ebu Davud Zekat bölmünde, "Zengin olduğu halde sadaka alması ca­iz olanlar" konusunda: 2/286, No: 1635'de, Abdullah b. Mesleme yoluy­la Maİik'den rivayet etmiştir.

[1595] Kurtubi Tefsiri: 8/185-187,

[1596] Ebu Davud Cihad bölümünde, "Rumlarla savaşmanın diğer milletlerle savaşmaktan daha efdal olması"

konusunda: 3/13, No: 2488'de rivayet etmiştir.   .Munziri şöyle diyor: "Abdulhabir'in dedesi, Sabit b. Kays b. Şem-mas'tır. Kays b. Şemmas değildir. Buharı şöyle diyor: "Abdülhabir ba­basından o da dedesi Sabit b. Kays'tan o da Rasulullah'dan (s.a.v.) riva­yet etmiştir. Ondan da Ferec b. Fadale rivayet etmiştir. Onun hadisi sağ­lam değildir. Münker hadisler nakletmiştir. Ebu Hatim Razİ şöyle diyor:"Abdülhabir'in hadisi sağlam değildir. Münkerdir." İbni Adiy, "Ab­dülhabir bilinmiyor" diyor."Muhtasar: 3/359; El-Muğni: 10/370.

[1597] Muğnil Muhtaç: 4/224.

[1598] Keşful Kana': 3/51.

[1599] Şerhu Feth'ul-Kadir: 5/447-448.

[1600] El-Muğni: 10/554.

[1601] EI-Hurşi: 3/121.

[1602] 'El-Muğni: 10/554.

[1603] ) (m) nüshasında "Şerhul muhtasar" fazladır.

[1604] Ş^rhus Sağir ala akrabil mesalik: 2/283.

[1605] Bidayetül Müctehid: 1/404..

[1606] E1-Mecmu': 18/62

[1607] Sihah: 1/129'da şöyle d"iyor: "Nevati: Denizde tuzculuk yapanlardır. Şam lehçesinde kullanılır."

[1608] El-Hurşi: 3/114.

[1609] El-Muğni: 10/456.

[1610] El-Muğni: 10/419-424.

[1611] Sihah: 4/1565'de şöyle diyor:."Esmai şöyle diyor: Evrakul İb-Ii: Rengi beyaz ile siyah arası olan devedir. Eti en güzel olanıdır. Ancak araplarda yaptığı iş ve gidişat yönüyle sevilmez."

[1612] Sihah: 6/16î4'de şöyle diyor: "Verk: Dizin üstüdür."

[1613] Sihah: 5/1915'de şöyle diyor: "Hitam: Yulardır."

[1614] Sihah: 2/İ 123'de şöyle diyor: "İhterete: Sallamaktır."

[1615] Müslim, Cihad ve Siyer bölümünde, "öldürenin, ölürdüğü kimsenin selbini almayı hak etmesi" konusunda: 3/1374, No: 1754'de ri­vayet etmiştir.Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Eman isteyen casus" konusunda: 3/112, No: 2654'de Haşim b. Kasım yoluyla, Hişam ve İkrime'den riva­yet etmiştir.                                       ;

[1616] Buhari, Cihad ve Siyer bölümünde, "Harbi, emansiz İslam di­yarına girerse" konusunda: 4/31 'de, İbni Umeys yoluyla îyas b. Selme b. Ekva'dan özetle rivayet etmiştir.

[1617] Nevevi, Radatut Talibin: 6/372-373.

[1618] E1-Mecmu': 18/113

[1619] El-Muğni: 10/426-427; Ravdatut Talibin: 6/376.

[1620] Haşiyetu İbni Abidin: 4/376.

[1621] El-Hurşi: 3/130.

[1622] El-MecrmT: 18/115; El-Muğni: 10/425-426.

[1623] Haşjyetul Adevi maal hurşi: 3/129-130.

[1624] Nevevi Şerh*ul-Müslim: 12/59.

[1625] EI-Muğni: 10/431.

[1626] Lisan'ul-Arap: 1/969'da şöyle diyor: "Dir'u: Demir elbisedir. Zırhtır."

[1627] Sihah: 2/771 'de şöyle diyor: "Miğfer: Başa giyilen demirden başlıktır."

[1628] Lisan'ul-Arap: 2/627'de şöyle diyor: "Tuk: Boyuna asılan süs­tür. Yuvarlak olan herşey Tük'tür."

[1629] Lisan'ul-Arap: 2/663'de şöyle diyor: "Minkatu: Beli sıkan her-şeydir."

[1630] Lisan'ul-Arap: 3/189'da şöyle'diyor: "El hem yanu: Para ke-sesidir."

[1631] Lisan'ul-Arap: 1/678'de şöyle diyor: "El hakibetu: Ok çantasıdır."

[1632] El-Muğni: 10/428-431.

[1633] Er-Ravdatu: 6/375.

[1634] Haşiyetu İbni Abidin: 4/157.

[1635] El-Hurşi: 2/130-131.

[1636] Nihayetul Muhtaç: 8/76.

[1637] Nevevi Şerh'ul-Müslim: 10/59;

[1638] Nevevi Şerh'ul-Müsljm: 12/59.

[1639] EI-Muğni: 10/431.

[1640] Muğni'de, "ikincisi" diye geçiyor.

[1641] El-Muğni: 10/462.

[1642] Kifaye'yi bulamadım. Şerhu FethY'-Kadir: 5/512.

[1643] Şerhu Siyeril Kebir: 2/648.

[1644] Haşiyem İbni Abidin: 4/155-Î56.

[1645] Kurtubi'de "böyle nakletti" diye geçiyor.

[1646] Kurtubi'de "onlar için" diye geçiyor.

[1647] Kurtubi Tefsiri: 8/2-3. Enfal: 41. ayet tefsiri.

[1648] E1-Mecmu': 18/157.

[1649] Hişayetu İbni abidin: 4/149.

[1650] El-Hurşi: 2/129.

[1651] Kurtubi Tefsiri: 8/11: Enfal: 41. ayet tefsiri.

[1652] İbni Kesir Tefsiri: 2/312.

[1653] Elvafi bil vefeyat: 1/335, No: 209'da şöyle diyor: "Muham-med b. İbrahim b. Ziyad. Künyesi Ebu Abdullah'tır. İskenderiye'lidİr. Meşhur eserleri vardır. Fıkıhta önemli eserleri vardır. İbni Ebi Matar ve İbni Mübeşşer ondan nakletmişlerdir. Şam'a, İbni Tolon'un sohbetini din­lemek için g eldi. Mezhebinin liderliği, ince meseleleri ve anlayışı onda sona eriyordu. İkiyüz seksen birde öldü.

[1654] E1-Mecmu': 18/157.

[1655] İbni Arabi Ahkam'ul-Kur'an: 2/862.

[1656] El-Hurşi: 3/132.

[1657] El-Hurşi: 3/133.

[1658] Sihah: 5/2131 'de şöyle diyor: "Zeminun: Kötürüm kimsedir."

[1659] El-Muğni: 10/449.2133

[1660] Sihah: 5/335'de şöyle diyor: "Falic: Bir rüzgardır."

[1661] El-Muğni: 10/443.

[1662] El-Muğni: 10/447.

[1663] Haşiyetu İbni Abidin: 4/146.

[1664] El-Muğni: 10/445; El-Mecmu': 18/162; Haşiyetu İbni Abidin: 4/148; EI-Hurşi: 3/134.

[1665] El-Muğni: 10/449.

[1666] Sihah: 1/422'de şöyle diyor: "Radaha: Az bir şey vermektir."

[1667] İbni Munzir, El-İşraf.

[1668] El-Muğni: 10/448.

[1669] El-Mecmu': 18/163; El-Hurşi: 3/134.

[1670] El-Mecmu: 18/164.              ,

[1671] Haşiyetu İbni Abidin: 4/146.

[1672] El-Mecmu': 18/164.

[1673] Haşiyetu İbni Abidin: 4/1616.

[1674] Haşiyetu İbni Abidin: 4/146-147; Er-Ravdatu: 6/385.

[1675] El-Mecmu': 18/164.

[1676] El-Hurşi: 3/134,145.

[1677] El-Muğni: 4/460-461.

[1678] El-Mecmu': 18/163'de şöyle diyor: "İki vecih vardır. Biri gas-peden için. Diğeri kendisinden gaspedilen içindir."

[1679] El-Hurşi: 3/135.

[1680] El-Muğni: 10/460.

[1681] EI-Hurşi: 3/135; Haşiyetu's-savi Ala Şerh'il Kebir: 2/300.

[1682] El-Muğni: 10/459.

[1683] Haşiyem îbni Abidin: 4/142.

[1684] El-Muğni: 10/462-463; El-Mecmu: 18/171; Haşiyetu İbni Abidin: 4/141-142.                             

[1685] El-Muğni: 10/449-450!

[1686] El-Muğni: 10/530-531.

[1687] El-Hurşi: 3/135.

[1688] Nevevi, Erravdatu: 10/260.

[1689] Haşiyetu İbni Abidin: 4/151; El-Muğni: 10/531.

[1690] Hidaye: 2/149; Haşiyetu İbni Abidin: 4/151.

[1691] El-Muğni: 10/374.

[1692] El-MecmıT: 18/168.

[1693]  (a) nüshasında yoktur,

[1694] EI-Muğni: 10/529.

[1695] El-Muğni: 10/530; El-Mecmu': 18/170.

[1696] Tertibil Kamus: 1/265'de şöyle diyor: "Elbezzu: Elbisedir. Sa­tıcısına Bezzaz denilir."

[1697] ŞerhuSiyeril Kebir: 3/101.    >

[1698] EI-Hurşi: 3/136.

[1699]  (m) nüshasında "Ahmed" kelimesi fazladır.

[1700] El-Mecmu': 18/175; El-Muğni: 10/466.

[1701] El-Muğni: 10/485.

[1702] El-Muğni: 10/462.

[1703] Şerhu Siyeril Kebir: 3/847.

[1704] El-Hürşi: 3/130; El-Mecmu': 18/162.

[1705] Şerhu Feth'ul Kadir: 5/469-470.

[1706] Savi haşiyeli Şerhu Sağir: 2/313.

[1707] EI-Mecmu': 18/102; El-Muğni: 10/400.

[1708] Esnevi Tabakatuş Şafıi'yye: 2/572, No: 1273'de şöyle diyor: "Şerefeddin b. Yunus Ahmed b. Musa b. Yunus. İbni Hallikan Şöy­le diyor:"Beşyüz yetmiş beş yılında Musul'da doğdu. Orada büyük bir imam oluncaya kadar, babasıyla çalıştı. Hıfzı çoktu. Tenbihİ şerhetti. Gazza-li'nin ihyasını özetledi. Altıyüz yirmi iki yılında öldü."

[1709] Muğnil Muhtaç: 4/228.

[1710] El-Muğni: 10/403.

[1711] El-Muğni: 10/400,402.

[1712]  (m) ve (a) nüshalannda şu fazlalık vardır: "îmam onun fetva­sını verebilir. Karşılığını ödemek zorunda değildir."

[1713] El-Muğni: 10/467; El-Mecmu': 18/105.

[1714] El-Muğni: 10/473-474.

[1715]  (a) nüshasında, "Aslına tabi ıharak" diye geçiyor.

[1716] El-Muğni: 10/475.

[1717] Muğnil Muhtaç: 4/228.

[1718] EI-Muğni: 10/402.

[1719] El-Muğni: 10/473.

[1720] EI-Muğni: 10/472.

[1721] Tabakatul Hanabile: 2/171, No: 638'de şöyle diyor: "Hasan b. Hamid b. Ali b. Mervan Ebu Abdullah el-Bağdadi. Zamanında hanbe-lilerin imamıydı. Değişik ilimlerde eserleri vardır. Eserlerinden bazıla­rı şunlardır: El-Camiu fil mezheb, Şerh'ul-Hazmi, Şerh-u Usulu'd-din ve Usulü Fıkıh. Mekke'den dönerken, vakise yakınlarında, dörtyüz üç yılın­da Öldü."

[1722] El-Muğni: 10/472.) 10/472

[1723] E1-Mecmu': 18/120; El-Muğni:

[1724] E1-Mecmu': 18/122.

[1725] . (a) nüshasında "sebyun" diye geçiyor.

[1726] E1-Mecmu': 18/125-126.

[1727] El-Muğni: 10/467-468.

[1728] İbni Nuhas; Tenbihul gafilin an A'malil cahilin: s, 207.

[1729] El-Muğni: 10/500-501.

[1730] Sihah: 1/180'de şöyle eliyor: "Arkabe: Hayvanın ayak bağıdır."

[1731] El-Hurşi: 3/118.

[1732] El-Muğni: 10/507-508

[1733] EI-Mecmu': 18/167.

[1734] Haşiyetu İbni Abidin: 4/147.

[1735] El-Muğni: 10/451-454.

[1736] El-Hurşi: 3/132.

[1737] Haşiyetu İbni Abidin: 4/147-148.

[1738] el-Mecmu': 18/167; El-Muğni: 10/451; Haşiyetu İbni Abidin: 4/147; El-Hurşi: 3/132.

[1739] el-Mecmu': 18/167; El-Muğni: 10/458; Haşiyetu İbni Abidin: 4/174.

[1740] el-Mecmu': 18/169.

[1741] El-Muğni: 10/457-458.

[1742] Mavedi el-Havi

[1743] El-Muğni: 10/456; El-Mecmu': 18/166-167.

[1744] Er-Ravdatu: 6/370-371.

[1745] El-Muğni: 10/417.

[1746] Er-Ravdatu: 6/370,

[1747] El-Mecmu': 18/149.

[1748] El-Muğni: 10/412; El-Mecmu: 18/134.

[1749] El-Hurşi: 3/130.

[1750] El-Üm: 4/147; El-Mecmu': 18/153.

[1751] El-Muğni: 10/416-417.

[1752] Haşiyetu îbni Abidin: 4/155-157.

[1753] El-Muğni: 10/409, 416, 417.

[1754] El-Muğni: 10/409, 416, 417.

[1755] El-Mecmu': 18/184.

[1756] Nevevi Er-Ravdatu: 6/355.

[1757] Hidaye: 2/139.

[1758] El-Muğni Şerh'ul-Kebir: 10/547,550; EI-Mecmu1: 18/160-162. Vehbe Züheyli, İslam fıkhında harbin eserleri haşiyesi: s. 564.

[1759]  (a) nüshasında yoktur.

[1760] El-Muğni: 10/548-550.

[1761]  (m) nüshasında "imam" diye geiyor. Bu açık bir hatadır.

[1762] Muhammed b. Ahmed b. Ceziy el-Gınnati el-Maliki. Kavani-ni Ahkamiş Şer'iyye: s. 173. İbni Abdi'l-BerT El-Kafi fi kıssatil ehlil Me­dine: 1/405.

[1763] Hattab Mevahibul Celil H Muhtasarı halil: 3/354.

[1764] El-Muğni: 10/441.

[1765] El-Muğni maa Şerhi'1-Kebir: 10/564-656.

[1766] El-Muğni: 10/441.

[1767] Er-Ravdata: 10/280.

[1768] Er-Ravdata: 10/280.

[1769] Aliş, Şerhu Menhii celil ala Muhtasi allame Halil: 1/732-733; Mevvak, Tacul iklil li muhtasari Halil: 3/362.

[1770] Tacul iklil ii muhtasari Halil: 3/362.

[1771] Haşiyem İbni Abidin: 4/160; El-Kafi fil fkıh: 1/408.

[1772] El-Muğni: 10/482; Mukaddimem İbni Rüşd: 1/273-275.

[1773] El-Muğni: 10/483.

[1774] Şerhus sağır ala akrabil mesalik: 2/291.

[1775] Er-Ravdatu: 10/293-294.

[1776]  (a) nüshasında yoktur.

[1777] Bu (m) ve (a) nüshalarında vardır, (e) nüshasında ise "maa" harfi geçiyor. Bu doğru değildir.

[1778] Derdir; Şerhus Sağir: 2/302-303; Er-Ravdatu: 10/293-294.

[1779]  (m) ve (a) nüshalarında "Mes'eletun" diye geçiyor. Muğni'nin sahibi şöyle diyor:

[1780] sihah: 1/269'da şöyle diyor: "Nevatiyyu: Denizde tuzculuk ya­panlardır. Şam lehçesinde kullanılır.

[1781] El-Muğni: 10/481-482.

[1782] El-Mudevvene: 2/13-14.

[1783] El-Mudevvene: 2/12-14; Et-Tacu veliklü limuhtasari halil maalhattab: 3/363.

[1784] El-Kafi fi'1-fıkh: 1/417.

[1785] El-Muğni: 10/565-566.

[1786] Şerh'ul-Behcet: 5/123.

[1787] Beyhaki'de, Cihad kitabı, "Kellelerin nakli hakkındaki riva­yetler" konusu, 5/132'de bulamadım. Belki başka kitaptadır.

[1788] Takrib: 2/114, No: Sİ'de şöyle diyor: "Firuz ed-Deylemi el-Yemani. Sahabidir. Hadisleri vardır. Rasulullah (s.a.v.) döneminde pey­gamberlik iddia eden Esvedi ölüren sahabidir. Osman döneminde Öl­dü."

[1789] Heysemi, Cihad bölümünde, ''ölülerin başlar taşınır" konusun­da: 5/330'da, Firuz ed-Deylemi'den rivayet etmiş ve, 3Taberani Ev-sat'da rivayet etmiştir. Ravileri sikadır." demiştir."

[1790]  (a) nüshasında, "Kafirden" diye geçiyor.

[1791] E1-Mecmu': 18/93,585.

[1792] Keşf'ul-Kana': 3/104.

[1793] Şerhu Feth'ul-Kadir: 5/462.

[1794] Er-Ravdatu: 10/279; El-Kafi fi Fkıh: 1/404; Keşf ul Kana': 3/104.

[1795] Şerhu Feth'ul-Kadir: 5/465.

[1796] El-Muğni: 10/432.

[1797] Er-Ravdatu: 10/279; Seyyid Sabık, Fıkhus SUnne: 3/94-96.

[1798] Şerhu Fethu'l-Kadir: 4/237; EI-Kafi il fıkıh: 1/404.

[1799] Muğnil Muhtaç: 4/237.           '

[1800] Muğnil Muhtaç: 4/238.

[1801] Muğnil Muhtaç: 10/559.

[1802] El-Muğni: 10/558,

[1803] NeylulEvtar: 8/8-10.

[1804] Er Ravdatu: 10/282.

[1805] Er-Ravdatu: 10/282.

[1806] Ebu Davud, Kitap ehli bölümünde: "Şirk topraklarında ikamet etme" konusunda: 3/224'de Semre b. Cundub'dan rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor: "Bu hadis konusundaki açıklamalar, Cerir b. Ab­dullah'ın hadisinde geçiyor: "Muhtasar: 4/91. s: 1066.Bu hadiste İse;"Muhammed b. Davud b. Süleyman; hadisi kabul edilir. On birinci ta­bakadandır." Takrib: 2/160, No: 199."Süleyman b. Musa Ebu Davud el-Kufi. Hadisi yumuşaktır. Sekizin­ci tabakadandır." Takrib: 1/331, No: 502."Cafer b. Sa'd b. Semre b. Cündüb; güçlü değildir. Altıncı tabakadan­dır." Takrib: 1/130, No: 82."Habib b. Süleyman b. Semre b. Cündüb; Meçhuldür. Yedinci taba­kadandır." Takrib: 1/222, No: 108.Buna göre hadisin senedi zayıftır. Fakat hadis başka rivayetlerle desteklenip güçleniyor.

[1807] Hakim Müstedrek'te Fey' bölümünde: 2/141 'de rivayet etmiş ve, "Buhari'nin şartı ile bu hadis sahihtir. Fakat onlar rivayet etmemiş­lerdir." demektedir.

[1808] Ahmed: 4/62'de rivayet etmiştir.Heysemi, Mecma'uz-Zevaid'de: 5/251 "de nakletmiş ve "Ahmed ri­vayet etmiştir. Ravileri sikadır" demiştir.

[1809] Ahmed: 5/271'de rivayet etmiştir. El-Benna Fethurrabba-ni'de: 20/96'da şöyle diyor: "Hafız, İsabe'de nakletmiş

ve Buhari, Ebu Hatim, İbni Hibban'a, Abdullah b. Muheyriz, Abdullah b. Sa'di'den ri­vayetle onlara nispet etmiştir. Şöyle diyor:

"Nesai, İdris el-Hulari'den, o da Abdullah b. Vaknan es-Sadi'den ri­vayet etmiştir. Abdullah b. Sa'di yoluyla gelen rivayet hakkında, Ebu Zur'a ed-Dımeşki, "Bu hadis sahihtir" diyor."

Mecma'uz-Zevaid, Cihad bölümünde, "Hicret hakkındaki rivayet-ler"konusunda: 5/25l'de rivayet edilmiştir. Heysemi şöyle diyor: "Ne­sai, özetle rivayet etmiştir. Ahmed sahih bir senedle rivayet etmiştir."

[1810] Keşf ul-Estar an zevaidü Bezzar, Hicret ve savaşlar bölümün­de, "Hicretin devamı konusunda: 2/304'de, No: 1748'de rivayet edilmiş­tir. Bezzar şöyle diyor:"Muhammed'in bundan başka rivayetinin olduğunu bilmiyoruz." Ancak Muhamed'in, Nesai'de başka bir rivayeti daha vardır.Bezzar'ın başka bir rivayetinde: 2/304, No: 1749'da "Kesilmeyecek­tir" diyor.Mecma'uz-Zevaid, Cihad bölümü: "Hicret hakkındaki rivayetler" konusunda: 5/251 'de rivayet edilmiştir. Heysemî şöyle diyor:"Bezzar rivayet etmiştir. Senedinde, Yezid b. Rabia er-Rahbi vardır. Zayıftır."Heysemi'nin, Mecma'daki sözleri ikinci rivayeti de kapsarlar.

[1811] Ebu Davud Cihad bölümünde, "Secde ederek korunmaya çalışan kimseyi öldürmenin yasaklanması" konusunda: 3/104, No: 2645'de rivayet etmiş ve, "Bunu Haşim, Ma'mar, Halit el-Vasiti ve bir topluluk rivayet etmiş­lerdir. Fakat sened'te Cerir'İ zikretmemişlerdir" demektedir.Tirmizi, Siyer bölümünde, "Müşriklerin arkasında durmanın mekruh-luğu" konusunda: 4/155,,No: 1604'de, Musannif yoluyla Hunad b. Se-riy'den rivayet etmiştir.Munziri şöyle diyor: "Ebu Davud'un naklettiğine göre, bunu bir top­luluk mürseİ olarak rivayet etmiştir. Tirmizi de mürsel olarak nakletmiş-tir. İsmail'in -Yani İbni Ebi Halit- çoğu arkadaşı senedde Cerir'i ziket-memişlerdir. Buhari'den nakledildiğine göre:"Doğru olanı hadisin mürsel olduğudur" demiştir. Nesai de mürsel ola­rak rivayet etmiştir." Muhtasar: 3/348.Elbani İrvaul öalil'de: 5/29-33'de şöyle diyor: "Bu hadis sahihtir."

[1812] Eİ-Muğni: 10/511-512

[1813]  (m) nüshasında "mesele" diye geçiyor.

[1814] .Beyhaki, Sünen'ul-Kübra: 9/12-13.Suyuti, Camii'de nakletmiş ve sahihtir diye işaret koymuştur. Şöylediyor:"Taberani ve Beyhaki rivayet etmişlerdir."Münavi, Feth'ul-Kadir: 6/79, No: 8499'da şöyle diyor:"Musannif, sahihtir diye işaret koymuştur. Fakat dediği gibi değildir. Seneddeki Haccac b. Ertee'yİ Zehebi zayıflar arasında zikretmiştir. "Yu­muşaklığı üzerinde ittifak edilmiştir." demektedir.Elbani, İrva'da: 5/353'de No: 5941 'de "sahihtir" diyor. Bu rivayet za­yıftır. Ancak kendisini destekleyen başka rivayetler vardır. Ebu Davud ve Tirmizİ'nin rivayet ettikleri, "Müşriklerin arkasında durup,onların ate­şini görmeyen müslümandan ben beriyim" hadisi buna örnektir.Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Secde ile korunan birini Öldürmenin yasaklanması" konusunda: 3/104, No: 105'de No: 2645'de rivayet etmiş ve, "Haşim, Ma'mar, Halit el-Vasiti ve bir topluluk, Cerir'i senedde zikretmemişlerdir" demiştir. Munziri şöyle diyor:"Tirmizt ve Nesai rivayet etmişlerdir. Ebu Davud, bir topluluğun ha­disi mürsel olarak rivayet ettiğini zikretmiştir. Tirmizi de mürsel olarak nakletmiş ve "sahihtir" demiştir." Nesai de mürsel olarak rivayet etmiş­tir.

Muhtasaru Ebu Davud: 3/436-438, No: 2530.Tirmizi, Siyer bölümünde, "Müşriklerin arkasında durmanın mekruh-luğu" konusunda: 4/155, No: 1604'de rivayet etmiştir.Mecma'uz-Zevaid Cihad bölümünde, "Kafirler arasında durmanın ya­saklanması" konusunda: 5/253'de rivayet edilmiştir. Heysemi, "Tabera­ni rivayet etmiştir. Ravileri sikadır" diyor.Bu rivayet, Kays b. Ebi Hazim'den, o da Halit b. Velid'den naklet-miştir.

[1815] O, İbni Ebi Hazim'dir. Biyografisi, s: 32O'de,geçti.

[1816] Asarul Harp fil fıkhil islami: s. 512-514.

[1817]  (m) ve (a) nüshalarında, "Devr" fazladır.

[1818]  (m) ve (a) nüshalarında, "Dedi" kelimesi fazladır.

[1819] El-Muğni; 10/537

[1820] EI-Muğni: 10/379-380, 10/391; DerdirŞerh'üs-Sağir 2/279

[1821] Derdir, Şerh'üs-Sağir: 2/279.

[1822] Buhari Cihad ve Siyer Hendek savaşı bölümü: 4/24. Aynı la­fızla;Müslim Cihad ve Siyer Savaşta hile ve kandırma bölümü: 3/1361, No: 1739. Abdullah b. Mübarek ve Muammer yoluyla rivayet etmiştir.Tirmizi Cihadın fazileti, Savaşta hile ve kandırmaya ruhsat olduğu­na dair bölüm: 4/193, No: 1675. Ahmed b. Müni ve Nasr b. Ali ve Süf-yan yoluyla rivayet etmiştir.Ebu Davud Cihad Bölümü, Savaşta tuzak konusu: 3/99, No: 2636. Sa-id b. Mansur ve Süfyan yoluyla ve 2637 no ile Ka'b b. Malik'ten rivayet etmiştir. Aynı lafızla...

[1823]  (...) ve (.,.)'da "Nesai" şeklindedir ki bu hatadır. Doğrusu bi­zim dediğimizdir.

[1824] İnbahu'-Ruvat: 2/30, No: 269'da şöyle der: Said b. Evs b. Sa­bit Ebu Zeyd el-Ensari dilci ve gramercidir. Ebu Zeyd el-Ensari 214 se-, nesinde ölmüştür. Ebu Zeyd adalet sahibiydi ve sika idi. "Tahfiful hemz ve Îmanu'l-Osman ve Ğaribu'1-Esma" adlı bir kitab vardır.

[1825]  (a) nüshasında "Tetiku" diye geçiyor. Bu yanlıştır.

[1826]  (a) nüshasında yoktur.

[1827] Buhari Cihad ve Siyer bölümünde, "Savaş amacıyla çıkıp, baş­ka bir yöne sapan kimse" konusunda: 4/6'da rivayet etmiştir.Müslim Tevbe bölümünde, "Ka'b b. Malik ve arkadaşının tevbe ha­disi" konusunda: 4/2128'de, No: 2769'da, Zühri yoluyla, Abdurahman b. Abdullah b. Ka'b b. Malik'ten rivayet etmiştir.

[1828]  (m) nüshasında, "Kubhu" diye geçiyor.

[1829]  (m) ve (a) nüshalarında "eMhtiyar" diye geçiyor.

[1830] Sihah: 5/2116'da şöyle diyor: "el-Müdahenetu: Saklanmak, pa­sif kalmaktır."

[1831] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Müstehap olan ordu, arkadaş ve seriyyeler" konusunda: 3/82, No: 2611 'de rivayet etmiş ve "sahihtir ve mürseldir" demiştir.Tirmizi, "Seriyyeler hakkındaki rivayetler" konusunda: 4/125, No: 1555'de rivayet etmiş ve "Bu hadis, hasen ve ğaribdir" demiştir. Bu ha­dis, Zühri yoluyla Rasulullah'dan (s.a.v.) mürsel olarak rivayet edil­miştir. Hibban b. Ali el-Anzi Ukayl'dan, o da Zühri'den, o da Ubeydul-lah b. Abdullah'tan, o da İbni Abbas'tan, o da Rasulullah'dan (s.a.v.) mür­sel olarak rivayet etmiştir. Muhammed b. Yahya el-Ezdi. El-Basri'nin se­nedinde, Ebu Ammar, Vehb b. Cerir'den rivayet etmiştir.İbni Mace Cihad bölümünde, "Seriyyeler" konusunda: 2/944, No: 2827'de Enes b. Malik'den rivayet etmiştir.Zevaid'de şöyle diyor: "İsnaddaki Abdülmelik b. Muhamed es-San'ani ve Ebu Selme el-Amili zayıftırlar." Ebu Hatim şöyle diyor:"Babamı şöyle derken işittim:"El-Amili terkedilmiştir. Hadisi batıldır."Süneni Darimi Cihad bölümünde, "Ordu, bölük ve arkadaşların en ha­yırlıları" konusunda: 2/215'de Hibban b. Ali yoluyla Yunus ve Ukayl'dan rivayet etmiştir

[1832] Sihah: 1/187'de şöyle diyor: ''Akab: Kartal kuşudur."

[1833] Sihah: 4/1528'de şöyle diyor: "Akak: Saksağan kuşudur."

[1834] Tertibil Kamus: 3/529'da şöyle diyor: Fahd: Kaplandır."

[1835] Sihah: 3/1486'da şöyle diyor: "Ma'maa: Kahramanların savaş­taki sesleridir."

[1836] Kitabul Ezkiya: s. 159.

[1837] El-Ezkiya: s. 166-S67.

[1838] El-Ezkiya: s. 158.

[1839] El-Ezkiya: s. 158.

[1840] Lisanu'1-Arap: 1/971'de şöyle diyor: "Derk: Bir çeşit kalkandır."

[1841] Sihajı: 4/1490'da şöyle diyor: "Mızrak: Kısa mızraktır."

[1842] Buhari Cihad bölümünde, "Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin" konusunda: 4/23'de rivayet etmiştir.

Müslim, Cihad bölümünde, "Düşmanla karşılaşmayı temenni etme­nin mekruh oluşu" konusunda: 3/1362, No: İ742'de İbni Cureyc yoluy­la Musa b. Akabe'den rivayet etmiştir.Ebu Davud Cihad bölümünde, "düşmanla karşılaşmayı temenni et­menin mekruh oluşu" konusunda: 3/95, No: 2631 'de, Ebu Salih Mahbub b. Musa yoluyla, Ebu İshak el-Fezari'den rivayet etmiştir.

[1843] Abdurezzak Cihad bölümünde, "Gulul yapana ne yapılır?" ko­nusunda: 5/247-248, No: 9513'de rivayet etmiştir. Muhakkak "Said b. Mansur mürsel olarak nvayet etmiştir" diyor.Said b. Mansur Cihad bölümünde "Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz" konusunda: 2/3/243, No: 2518'de rivayet etmiştir.Muhakkik şöyle diyor: "Hafız Feth'ul-Bari'de şöyle diyor: "Said b. Mansur, sahih bir senedle Ebu Abdurrahman el-Cebeli'nin mürsellerin-den birini, merfu olarak rivayet etmiştir."Heysemi, Mecma'da, savaşlar ve siyer bölümünde, "Hayber savaşı" konusunda: 6/151 'de Cabir b. Abdullah'dan, uzunca rivayet etmiş ve "Ta-berani Sağir'de rivayet etmiştir senedinde Halil b. Mürre vardır" Ebu Zur'a, "şehittir, salihtir" diyor. Bir cemaat "zayıftır" demiştir.Takrib: 1/228, No: 166'da şöyle diyor: "Halil b. Mürre ed-Dab'i. Za­yıftır. Yedinci tabakadandır."

[1844] Abdurrezzak Cihad bölümünde, "öulul yapana ne yapalım?" konusunda: 5/250, No: 9518'de rivayet etmiştir.Sunenul Kebir Siyer bölümü, "Savaşta susma" konusunda rivayet edil­miştir. "Seneddeki Abdurahman b. Ziyad b. En'am. Ezberi zayıftır" Takrib: 1/480, No: 938.

[1845] Ebu Davud, Cihad bölümünde, "Savaşta kılıç sallama" konu­sunda: 3/118, No: 2664'de rivayet etm;ştir.

Buharİ Meğazi bölümünde, "Bedir'e katılanların fazileti" konusun­da: 5/10-11 'de rivayet etmiştir.

[1846] Buhari İman bölümünde, "Münafığın alametleri" konusunda: 1/12'de İbni Ömer'den rivayet etmiştir.Müslim İman bölümünde, "Münafığın özellikerinin açıklaması ko­nusunda: 1/78, No: 58'de, Veki' yoluyla A'maş'tan rivayet etmiştir.Ebu Davud Sünnet bölümünde, "imanın eksilip artmasının delili" ko­nusunda: 5/64'de, No: 4688'de Abd b. Nemir yoluyla A'maş'tan riva­yet etmiştir.Timizi, İman bölümünde, "Münafığın alametleri hakkındaki rivayet­ler" konusunda: 8/19, No: 2632'de Ubeydullah b. Musa yoluyla, Süf-yan'dan rivayet etmiştir.Nesai, İman bölümünde, "Münafığın alametleri" konusunda: 8/116'da, Süleyman yoluyla Abdullah b. Mürre'den rivayet etmiştir.

[1847] Buhari, Alişverşiler bölümünde, "Hürbirini satanın günahı" ko­nusunda: 3/41'de rivayet etmiştir.

[1848] Müslim, Cihad ve siyer bölümünde, "ihanetin haramhğf ko­nusunda: 3/1359, No: 1735'de İbni Ömer'den rivayet etmiştir.Buhari Edeb bölümünde, "insanların babalarının adıyla çağrılması" konusunda: 7/115'de Müsedded yoluyla rivayet etmiştir.İkinci rivayeti, Abdullah b. Dinar yoluyla, İbni Ömer'den nakletmiş-tir.Ebu Davud, Cihad bölümünde, "sözünde bulunma" konusunda: 3/188, No: 2756'da, Abdullah b. Dinar yoluyla, İbni Ömer'den rivayet et­miştir.Tirmizi Siyer bölümünde, "Her hainin kıyamet gününde bîr bayrağı olacaktır" konusunda: 4/144, No: 1581'de Sahr b. Cüveyriye yoluyla Na-fi'den rivayet etmiştir.ibni Mace, Cihad bölümünde, "Bİaata vefa gösterme" konusunda: 2958, No: 2872'de Ebu Vail yoluyla İbni Ömer'den rivayet etmiştir.

[1849] Müslim'de, "Alnu veya Safrun" diye naklediliyor.

[1850] Müslim Hac bölümünde, "Medine'nin fazileti, Rasulullah'ın (s.a.v.) bereketli olması için oraya dua etmesi, Haram oluşu, avının ve ağaçlarının haram oluşu ve haram sınırlarının beyanı" konusunda: 2/999, No: 1371 'de rivayet etmiştir.Buhari, Medine'nin faziletleri bölümünde, "Medine'nin harem oluşu" ko­nusunda: 2/221 'de, Ubeydullah el-Eşcai yoluyla Süfyan'dan rivayet etmiş­tirEbu Davud, Menasikler bölümünde, "Medine'nin haram oluşu" ko­nusunda: 2/531, No: 2034'de, Muhammedb. Kesir yoluyla, Süfyan'dan rivayet etmiştir.

[1851] Ahmed: 3/İ35'de Enes b. Malik'ten rivayet etmiştir.Keşf'ul-Estar, îman bölümü, "Emaneti olmayanın imanı yoktur" ko­nusunda: 1/68, No: 100'de Amr b. Musa eş-Şami yoluyla Ebu Hilal'den rivayet etmiştir. Bezzar şöyle diyor:"Bu lafzla sadece Enes'in rivayet ettiğini biliyoruz. Sadece bu sened-le geldiğini biliyoruz. Ebu Hilal'den bir cemaat rivayet etmiştir. Hafız de­ğildir."Mecmau'z-Zevaid îman bölümü, "Emaneti olmayanın, imanı yoktur" konusunda: 1/96'da rivayet etmiştir. Heysemi şöyle diyor:

"Bezzar, Taberani, Evsat'da rivayet etmişlerdir. Seneddeki Ebu Hilal'e, İbni Main ve başkaları "sikadır" demişlerdir. Nesai İse "zayftır" demiştir.Mevarid'uz-Zam'an İman bölümünde, "Kamil İmana muhalif davra­nanlar" konusunda: s. 41, No: 48'de rivayet edilmiştir.

[1852] Müstedrek Cihad bölümü: 2/146'da rivayet edilmiştir. Hakim Şöyle diyor:"Bu hadis, Müslim'in şartı ile sahihtir. Buhari ve Müslim rivayet et­memişlerdir." Zehebi de bu görüştedir.Beyhaki Sünenü'l-Kübra'daİstiska namazı bölümünde, "Zulümden çıkmak, sadaka, nafile hayırlar ve icabet edilme ümidiyle Allah'a yaklaş­mak" konusunda: 3/346'da rivayet etmiştir.

[1853] Ebu Davud Harii- imaret ve fey' bölümünde, "Zimmet ehlinin mallarının onda birini alma,.',ıt;arette ihtilaf

etmeleri" konusunda: 3/437, No: 3052'de rivayet etmiştir. Strıedinde meçhul kişiler vardır.

[1854] Mevaridu'z-Zam'an Cihad bölümünde, "ihanetin yasaklan­ması" konusu da: s. 405, No: 1683'de. Amr b. Hamik'den rivayet etmiş­tir.îbni Mace Diyetler bölümünde, "Birine eman verip, sonra onu öldüren kimse" konusunda: 2/896, No: 2688'de Abdulmelik b. Ömer yoluyla, Ru-faa b. Şeddad el-Utbani'den rivayet etmiştir.Zevaid'de şöyle diyor: "İsnadı sahihtir. Ravileri sikadırlar. Rufaa b. Şeddad'ı süneninde rivayet etmiştir ve "sikadır" demiştir. İbni Hibban sikat'da zikretmiştir. Senedin diğer ravileri Müslim'in şartlarına uygun­durlar."

[1855] Takrib: 2/68, No: 568'de şöyle diyor: "Amr b. Hamik b. Kahil b. Habib el-Huzai. Sahabidir. Kufe'de oturmuştur. Sonra Mısır'da kalmıştır. Muaviye'nin hilafeti döneminde öldürülmüştür."

[1856] Mevarid'uz-Zam'an Diyetler bölümü, "sözleşmeliyi öldüren kimse" konusunda: s. 368, No: 1531 'de, Ebu Bekre'den rivayet edilmiş­tir.

[1857] Mevaridu'z-Zam'an: 368, No: 1531'de Ebu Bekre'den ri­vayet edilmiştir.

[1858] Ebu Davud, Edeb bölümünde, "iyilğe teşekkür etme" konusun­da: 5/158, No: 4813"de manayla rivayet etmiştir.Mevaridu'z-Zam'an, İyilik bölümünde, "İyiliğe teşekkür etme" konusunda: s. 506, No: 2071'de rivayet edilmiştir.Munziri şöyle diyor: "Ebu Davud şöyle diyor:"Yahya b. Eyyüb, Ammara b. Guzye'den, o da Şurahbil'den, o da Cabir'den (r.a.) rivayet etmiştir."O, Şurahbil b. Sa'd el-Ensari el-Hatmi'dir. Hatmoğul I arının azadh kölesidir. Medine'lidir. Künyesi Ebu Sa'd'dır. İmamlardan bir çoğu "zayıftır" demişlerdir." Muhtasar: 7/179.

[1859]  (m) nüshasında yoktur.