101. Ey bülbül! Senin sıcak ve sevgi ile dolu olan nefesin bahçe gelinlerinin gıdasıdır

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilün 
(c. I, tercî' 8)

• Ey sarhoş bülbül! Allah aşkına güllerle dolup taşan gül bahçesini gör de, güzel sesini onların hepsine duyurabilmen için yüksek bir ağaç dalını kendine minber edin! Oraya çıkıp ötmeğe başla!

• Baharın şu birkaç gününü ganîmet say! Çünkü güller vefasızdır. Az bir zaman için açarlar, gülerler, etrafa hoş kokular yayarlar. Sonra çabucak çeker giderler.

" Yine Şeyh Sadî güllerin ömürlerinin az olduklannı anlatmak için şu güzel beyti söylemiş:

"İstedim ki gülün .ve lalenin karşısında şarap içeyim. Sürahiden kadehe şarabı dökünceye kadar bahar geçti gitti"

• Nasıl güllerin kokusu peri kızlarının gıdası ise, ey aşık bülbül! Senin sıcak sevgi ile dolu nefesin de bahçe gelinlerinin gıdasıdır. îşte bahar mevsimi geldi. Sen de ötmeğe başlayarak dostlarını yemeğe çağır!

• Ey gül bahçesinde dolaşan sevgili! Senin rühunla benim rühum arasında bir geçmiş bir macera vardı. Biz seninle orada tanışmıştık.

• Bugünkü görüşmemiz, sevişmemiz o eski tanışma yüzündendir. Sen onu unuttun, ama bu bir gerçek.

• Aklımızı başımıza alalım da yüzümüzden, bedenimizden ayrılmadan, toprak altına gömülmeden evvel birbirimizin yüzlerini görelim. Doya doya birbirimizi seyredelim, bu fırsatı kaçırmayalım.

 

102. Hacdan dönen hacılara hitap!

Meffllü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
 (c.I, 199)

« Ey evini, barkını, çoluğunu, çocuğunu, yaşadığı şehri bırakıp kervanlarla uzun bir yolculuğu göze alan hacı! Allah evinin yolculuğundan hoş geldin!

• Kabeyi ziyaret etmek, Hz. Mustafa(s.a.v.)'in türbesine yüz sürmek için gündüzleri yarı aç, yarı susuz yollar aştın. Geceleri bile kararın yoktu.

• Hakk'ın kıblegahına yüzünü, göğsünü sürdün, Allah evine girdin. "Giren eman bulur, kurtulur." sırrına erdin.

"Allah evine giren kurtulur, eman bulur." Al-i îmran Süresi, 3/97.

• Bu tehlikelerle dolu hac yolunda nasıldınız; ne haldeydiniz? Bu yol tehlikelerle dolu bir yoldur. Allah bu yolda herkesi, her çeşit tehlikeden korusun.

• Sizler o mübarek yerlere kavuşmak mutluluğuna erdiniz. Orada hacıların "Lebbeyk!" sesleri ta arşa ulaşmada, gökyüzü uğultularla dolmada.

• Ey Merve'yi gören! Ey Safa tepesine çıkan hacı! Ne mutlu sana! Günahlarla, dedikodularla kirlenmiş olan bu fanî dudaklanmla nasıl olur da senin gözlerini öpebilirim? Bu sebeble ben canımla, rühumla senin gözlerini öper, ayağına başımı korum.

Merve ve Safa Mekke'de Kabe'ye pek yakın olan iki küçük tepeye verilen ad. Hacılar ; Kabe'yi tavaf ettikten sonra bu iki tepe arasında hızlı olarak yedi defa gider, gelir. Buna say  adı verilir. Mevlana'nın bu beyti Kamus sahibi Asım Efendi merhflmun şu beyitlerini hatıra  getirdi;

"Ey sarban zimamı çek semt-i kuy-i yare
 Bî-çare dilde zîra yer kalmadı karara 
Azurde-pay olursa, cemmazın eylerim ferş
 Dîbace vü cebînim şevk ile rehgüzara."

(Ey deveci, sevgilinin köyüne doğru devenin yulannı çek! Çünkü zavallı gönlüme sabretmeye, beklemeye yer kalmadı. Eğer hac yolunda devenin ayağı incinirse sevine sevine yüzümü devenin ayak basacağı yere döşerim."

• Sen orada Allah'a misafir oldun. Allah misafırin azîz bir varlık olduğunu, ağırlanması gerektiğini vadetmiştir; "Hele birisi bize (yani Allah'a) misafir olursa elbette o daha iyi bir şekilde ağırlanacaktır." diye buyurmuştur.

• Benim canım hacıları meş'urü'l-harama, Mina'ya kadar götüren devenin ayaklarına toprak olsun!

"Meş'urü'l-haram hac vazifelerinin bir kısmının yapıldığı yerlere verilen ad. Mina'da, Arafat hacılann kurban kestikleri yer.

• Hacı hacdan dönüp gelmiş ama gönlü orada kalmış; can,' Kabe'nin halkasını tutmuş, beden ise burada dertlere düşmüş, perişan bir halde.

 

103. Çarşafa aşık olma! Renkli bir leşe canım deme!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 
(c.I, 298)

• Güzellik perdesi, giizellik maskesi arkasında gizlenmiş çirkinlerden şikayetçiyim. Onlar güzel ay yüzlü görünürler ama iç yüzleri ile saman ateşidir. Fakat görünüşte ay ışığı gibi parlar dururlar.

• Deccal'in, kötü kişinin kuruntusü, savaşı içindedir. Abdalın, velînin rengi ise dışındadır. Onlar oldukları gibi görünürler. Hırsızların tuzakları içlerindedir. Padişahların remizleri, örtülü niyetleri sözlerindedir.

" Deccal kıyamet alameti olarak ahir zamanda ortaya çıkacağı haber verilen bir kişinin " Deccal çok yalan söyleyen, batılı hak olarak göstermeğe çalışan, ahlaksız bir kişi olar." ortaya çıkacak.

• Çarşafa aşık olma! Yani ruhların çarşafı gibi olan güzel fakat fanî bedenlere gönül verme! Onları güzel yaratanı düşün! Onu sev, balçığa eşek sürme de, eşek gibi balçığa saplanıp kalma! Yani balçıktan yaratılmış olan bedene takılıp kalma!

• Köpeğe bile ekmek verirsen, önce koklar sonra yer! Sen köpek değilsin ya! Sen arslansın. Ekmek için bu kadar uğraşman, didinmen, kahrolmana değermi? 

• Sen parlak, ay yüzlü birisini görünce ona canım diyorsun. Halbuki o gölge bir varlıktır. Gezip dolaştığı, yeyip içtiği için canlı sanılan renkli bir leştır. Renkli bir leşe canım denir mi? Can nerede; renk nerede? Sen o leşi bırak da can ara! Can bul!

• Sonbahar bağları, bahçeleri yağma etti. Onları meyvesiz, yapraksız perişan bir hale getirdi. Bu hale üzülme! Çünkü bahar padişahı geldi, kapıda. o çıplak dallan giydirecek, onlara yeşil renkli elbiseler armağan edecektir.

• Yapraklara mektuplar, kitaplar gibi yeşil yazılar yazıldı. 0 yazıların ne ol duğunu, ne demek istediklerini kitabın aslını okuyanlardan sor, öğren!

" Sadî hazretleri bir beytinde:
"Ağaçların yeşil yaprakları gönül gözleri açık olan kişiler için Allah'ın kudretini, büyüklüğünü, yaratma gücünü anlatan bjrer defter gibidir"

 

 

104. Ben aşk kervanı içinde sonsuzluğa doğru gece gündüz yol almadayım.

Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilün 
(c.1, 302)

•Senin sevgine kapılmışım da gece gündüz kararsız kalmışım. Başımı ayaklarına koymuşum, sana secde etmişim. Gece gündüz ben başımı secdeden kaldırmam.

• Ben geceyi gündüzü kendi haline bırakır mıyım? Onları da kendim gibi deli divane ederim. Onları da aşka düşürürüm.

• Aşıkların canları da, gönülleri de kendilerini terk etti, koyup gitti. Şimdi onlar birer gölge varlık gibi cansız gönülsüz ortada kaldılar. Ben de onun aşkı ugruna canımı da veriyorum, gönlümü de. Ben yok olmak istiyorum.

• Ben gönlümün içinde gizleneni buluncaya kadar gece gündüz bir an bile başımı kaşımaya vakit bulamayacağım.

• Senın aşkın mutribliğe, çalgı çalmaya başlayalı belki beni eline alır çalarsın ümidi ıle ben gece gündüz şekilden şekile giriyorum. Bazen çeng oluyorum, bazen saz oluyorum.

• Mızrabı güzel ellerinle sen vurduğun için feryadım, figanım gece gündüz göklere yükselmede, gök ehlini, melekleri ağlatmadadır.

• Ey aşıklar kervanının yularını çeken! Ben başka yerde değilim, sizin elinizdeyim. Ben gece gündüz bu katarın içinde sonsuzluğa doğru yol almadayım.

• Ey sevgilim! Ey canımın canı! Ben kendinden habersiz mest bir deve gibi gece gündüz senin aşk yükünü çekmedeyim. Senin yükünün altında ezilmekten pek mutluyum. Yalvarırım sana, bana daha çok yük yükle!

• Ey gecenin de gündüzün de canı olan sevgili, benim de canımı aldın; beni cansız bıraktın. Tekrar canlanmak için gece gündüz hep seni bekliyorum, hep seni bekliyorum.

" Aşık Ömer merhüm şu beyti söylemiş:

"Vermem sana çek benden elin, ey melekü'1-mevt!
 Cananıma nezr eylediğim cana dokunma ey Azrail!"

(Benim canımı alma, benden elini çek. Çünkü ben canımı cananıma nezreyledim.)

 

105. Uykuya sesleniş

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefnlü, Mefa'îlün
 (c.I, 291)

• Ey uyku! Senin canının hakkı için bu gece bize zahmet verme! Bu gece bize uğrama! Bizi çağırma! Allah aşkına bu gece bizden çok uzaklara git!

• Ey uyku! Sen hangi toplantıya, hangi meclise gidersen o meclis dağılır, viran olur. Bu gece sakın bu meclise uçup gelme, bu meclisi perişan etme!

• Biz bu gece bu mecliste O'nun yüzlere akseden güzelliği ile beslenmekteyiz. Ey göz! Bu gece güzel yüzlerde O'nun güzelliğini hayranlıkla seyre dalmışsın da uykusuz kaldığın için hiç üzülmüyorsun, gam yemiyorsun.

• "Karanlığı ile gelip bizi örten geceye yemin ederim ki  Haşa ey uyku, git git de bu gece uyumayanların, geceyi ibadetle geçirenlerin Hakk aşkı ile dolu gönüllerinden yüzlerce armağanlar elde et!

" Leyl Süresi, 92/1."

• Halk uykuya daldı ise, herkes uyudu ise ne gam; varsın uyusun. Allah'ıma harndolsun ki ey gönül dün gece de uyumadın ama bu gece sen dün geceden de betersin, dün geceden de daha uykusuzsun.

.« Ben ay ile aynı huydayım. Uyumuyorum, sabaha kadar söz söylüyorum. Ey özlem duyanlara yakın olan dost! Bu gece gönül gözün açık, beni gör! Beni dinle!

• Ay benim şahidim oldu. Yıldızlar benim ordumdur. Ey ay! Sen bu gece yıldızların yağdırdığı oklara karşı siper ol!

 

106. Gece gelince gayb aleminin güneşi doğar.

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat 
(c.I, 258)

•Ey ay yüzlü sevgili! Bir gece olsun uyumazsan, gönlünü tamamıyla candan O' na verirsen, sana ölümsüzlük hazinesi görünür.

•Akşam olup da dünyayı aydınlatan güneş battıktan sonra gece gelince gayb nurunun güneşi doğar da gönülleri aydınlatır, gözleri nürlandırır. Bedenleri manen ısıtır.

sevgıli bu gece kendini zorla da, uyumak için yastığa başını koyma! Yatma da saadetin  lutuflarını ihsanlarını gör!

• Bütiin manevî güzelliklerin, ihsanların kendilerini gösterdikleri zaman gece vaktidir. Uyuyan bu güzellikleri göremez. Aklını başına al! Sen de bu gece uyuma!

• İmran oğlu Müsa Allah'ın nürunu geceleyin gördü. Geceleyin o ağaca doğru gitti de "Gel!" sesini duymadı mı? '

• Hz. Musa geceleyin on yıllık yoldan daha fazla yol aldı da baştan başa nurlara gark olmuş bir ağaç gördü.

• Hz. Ahmed (s.a.v.) de Mi'rac'a geceleyin çıkmadı mı? Burak o büyük peygamberi geceleyin göklerin ötesine götürmedi mi?

• İnsanlar gündüz rızk peşinde koşarlar, didinir dururlar. Gece ise sevgili ile buluşma zamanıdır, aşk zamanıdır. Bu yüzdendir ki aşığı kem gözden korumak ve sevgili ile buluşmasını gizlemek için, gece, karanlığı ile her tarafı kaplar, perdeler gerer.

• Gece gelince insanlar dinlenmek için yataklarına girerler, kendilerini uykunun kucağına bırakırlar, uyurlar. Fakat aşıklar gece uyumazlar. Cenab-ı Hakk'la onların işleri vardır. Onlar manen Hak'la buluşurlar, konuşurlar.

• Cenab-ı Hakk Davud(a.s.)'a buyurdu ki: "Ey Davud! Bizi sevdiğini iddia eden kişi;

• Yatağa girip bütün gece uyursa, onun sevgi iddiası yalandır."

• Aşık olan gece uyur mu? Buna imkan var mı? Hem aşık olmak, hem de uyumak hiç görülmemiştir.

• Çünkü aşık içinin yanışını, derdini söylemek için sevgili ile yapayalnız kalmayı ister.

• Bütün geceler Cenab-ı Hakk'dan şöyle hitaplar, sesler gelip durmada. "Ey kulum! Herkes uykuya daldı, kalk! Seninle manen buluşalım. Bu fırsatı kaçırma! Bu fırsat her zaman ele geçmez.

• Öldüğün zaman bu can bedenden ayrılınca, bu gecelere çok hasret çekersin, özlem duyarsın."

 

107. 0, öyle üstün bir varlıktır ki, çürümüş gitmiş ölüye bile can verir.

Müfte'iliin, Müfte'iliin, Fa'ilat
 (c.1, 259)

•0 büyük padişaha, eşsiz, tatlı varlığa, o çok güzel inci tanesine yakın olmaya çalış! O'nu gönlüne al, gönlüne yerleştir!

• 0 eşi benzeri olmayan, nürlu yüzlü, deniz gönüllü sevgiliye git!

• 0, öyle güçlü, öyle üstün bir varlıktır ki, çürümüş gitmiş ölüye bile can verir. Kendisine yabancı olanları bile gönlünü sevgiye düşürür.

• Her dikenin eteğini güllerle doldurur. Deli, divane olmuş kişiye akıl, fikir ihsan eder.

• Iki günlük çocuğun aklına bile; akıllı, fikirli, yaşlı kişilerin gönüllerine bile getirmedikleri düşünceleri bağışlar.

• Ben onun aşkı ile kendimden geçmişim, mestim; aklım, fikrim dağılıp gitmiş. Yoksa O'nun büyüklüğü, O'nun üstünlüğü, O'nun yaratma gücü, san'atı hakkında çok güzel şeyler söylerdim.

 

 108. Sen Allah'ın varlığı önünde bir yoktan ibaretsin.

Müfte'iliin, Miifte'ilün, Fa'ilat 
(c.I, 260)

•Sayısız yıldızları bağrına basmış olan gökyiizü, hudutsuz ve çok büyük oldugu halde Allah'ın kudreti etrafinda bir değirmen taşı gibi döner durur.

• Ey can! Sen de böyle bir Kabe'nin etrafında dön! Ey dilenci; sen de nimetli lerle dolup taşan böyle bir sofranın etrafında dolaş!

• Kainatı yoktan yaratan Allah'ın aşkı ile mest oldun! Artık elin ayağın biı işe yaramaz. Bu yüzden sen onun aşk meydanında elsiz, ayaksız top gibi yuvarlan!

• Etten, kemikten bir yığın, bir gölge varlık olan bedenin değil de gönlün;dönen dolaşan bir kişi, dünyanın canı olur; gönüller kapan bir güzel haline gelir. 

• Baştan başa gönül kesilen, gerçekten aşık olan kişi pervane olur da aşk mumlarının etrafında döner durur.

• Çünkü onun maddî varlığı, bedeni balçıktan yaratılmıştır ama, gönlü ateştendir, alevdendir. Her cins kendi cinsine meyleder.

• Her yıldız göğün etrafında döner. Çünkü cins cinsi ile anlaşır, onunla safa bulur, huzura kavuşur.

• Mıknatıs nasıl demiri çekerse, benlikten kurtulan, yok olan kişi de yokluğa kapılır, yokluğun çevresinde döner, dolaşır.

• Ey zavallı insan! Senin varlığın Hakk'ın varlığı önünde yoktur. Yoktan ibarettir. Sen var gibi görünen bir yoksun. îşte bu hakîkati anlarsan şaşılıktan kurtulursun.

 

109. Bizim gönül kuşlanmızın dilinden anlayacak bir kulak bulunsaydı

Fe'ülün, Fe'Olün, Fe'ul (c.I, 239)

• Aşk ovamızın ucu bucağı yok! Gönlümüzün, canımızın da durup dinleinmesi imkansız! 

• Dünyada sayılamayacak kadar şekiller, süretler belirdi. Acaba bunların içinde hangisi bizim?

• Aşk yolunda yürürken bizim meydanımıza doğru yuvarlana yuvarlana gelen bir kesik baş görürsen, o baş aşk şehidinin başı olduğu için...

• Sen sırlarımızı, aşkımızın sırlarını ondan sor! Çünkü gizli gönül sırlarını, gönül maceralarını ancak ondan duyabilirsin.

• Ne olurdu bizim gönül kuşlarımızın dilinden anlayacak bir kulak bulunsaydı!

• Ne söyleyeyim, ne bileyim? Bu hikaye çok uzundur. Ne anlatılabilir, ne de sonu gelir; buna imkan yok.

• Nasıl anlatabilirim ki, her an perişanlığım daha da artıyor, daha da fazla perişan oluyorum.

 

110. Gönle yabancı olan, gönlün dilinden anlamayan, bu kafir bedene ne oldu?

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Pa'ilat (c. I, 256)

• Her şeyi sen lütfedersin. Şıraya da, kadehe de, meyhaneye de zevki neş'eyi sen verirsin.

• Nergis gibi mahmur olan, gözleri mest edersin. Sonra o inci tanesi gibi olan güzeli onun önüne çeker, getirirsin.

• Senın büyüklüğünden, senin gücünden başka kim şu deli divane gönle sabır Yerebilir; kararlı kılar, karar bağışlar?

•Ey sakî! Gönle yabancı olan, gönlün dilinden anlamayan, şu kafir bedeni Mansur şarabı ile mest et de yola getir!

•Arslan gibi güçlü kuvvetli olan şaraba ne oldu ki. böyle bir şeytanî, kafir bedeni yola getiremiyor, ondan korkuyor?

• Aklı başında olan yüzlerce gönlü mest ederek yola getirdiği halde, bu şeytan beden karşısında şarabın gönlüne neden korku düştü?

111. Dünyada kaza ve kader tarafından yaralanmayan kimse yoktur!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 
(c.I, 178)

• Sen hiç aklına kaza ve kaderi getirmiyordun. Bunlardan gaflette idin. Fakat ne yazık ki kaza ve kader silahlanndan yaralandın.

• Sonunda böyle ansızın ne oldu? Başına ne geldi? îşte kaza ve kaderin işi hep böyledir.

• Sen dünyada daima gülen, kaza ve kader dikeninden yaralanmayan, ağlamayan bir gül gördün mü?

• Dünyada kaza ve kaderin eline düşmeyen, onun mahbusu olmayan, kaza ve kader tarafından yaralanmayan daima parlayan bir baht yoktur!

" Şeyh Sadî hazretlerinin şu beyti Mevlana hazretlerinin beytinin açıklanması gibi:  

"Bu dünyada herkes kendi durumuna göre bir mihnete tutulmuştur. Hiç kimseye dört başı mur olma, mutluluk beratı verilmemiştir."

• Hiç kimse hırsızlamaca bir günlük zevki tatmamıştır ki sonunda kaza ve kader onu kaza darağacına asmasın.

Kaza ve kaderin oyunlarına karşı hiç kimsenin hilesi fayda etmez.

• Haberleri olmadan dostlar başımıza gelecek kaza ve kadere hizmet ederler Kaza ve kadere canlarını feda ederler. 

• Ceviz kınldı; can gibi olan içi gitti, kaza ve kaderin ambarında helvalara karıştı.

 

112. Ey ayağıma batan gam dikenlerini çıkaran, beni zorluklardan,
 sıkıntılardan kurtaran aziz varlık!

Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c. I, 177)

• Ey benim gönlümde sırlardan bahseden! Ey yarattığı kullarına sahip çıkan! Onlara işler, vazifeler hazırlayan!

• Ey hayali ile dertli gönüllere dert ortağı olan! Onları neşelendiren! Ey güzelliği ile gül bahçelerini güzelleştiren, renklendiren! Gülleri güldüren, onlara kokular veren, çeşitli renkler bağışlayan!

• Ey neş'eler dağıtan cömert el! Ey defalarca bu miskinin elinden tutan merhametli varlık!

• Ey eli inci denizine benzeyen aziz varlık! Ey ayağıma batan gam dikenlerini çıkaran! Beni zorluklardan, sıkıntılardan kurtaran!

• îki dünyada sana karşı nedir? O'nun hadsiz, hesapsız, sonsuz ambarlarından düşmüş bir tek buğday tanesi.

• Dünyayı besleyip, yetiştiren lütuf güneşi, her zerreye, her şeye lütuflarda bulunmuştur. Yalnız kuşlara, kelebeklere, balıklara güzel renkler bağışlamamış. yılanlara bile süslü gömlekler giydirmiştir.

 

113. Aşıklar ve akıllılar!

Fa'ilatün,  Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 172)

• Aşıkların arasına, akıllı biri gelmesin. Bilhassa bizim gönül verdiğimiz o güzelin aşıklarından uzak dursun!

• Akıllılar, aşıklardan uzak olsun. Külhan kokusu, seher vaktinde esen sabah rüzgarından uzaklara gitsin.

• Eğer aramıza akıllı bir kişi gelmek isterse, onu bırakmayın, ona yol vermeyin. Ama bir aşık gelirse, ona hoş geldin, safalar getirdin deyin, yüzlerce merhabalar edin!

• Aşıklar meclisi, bağışlayış meclisidir. Pek tutumlu olan akla uyup, aşkta cimrilik etmek vebale girmektir.

• Aklın nürundan aşk utanır. Genç yaşta ihtiyar olmak kötü bir haldir.

• Ey aşık! Vakit geçirmeden aşıklar evine dön gel! Çünkü aşksız ömür geçirmek, ömrü heba etmek, boş yere harcamaktır.

 

114. Sen bu dünyada pek garibsin, pek garibsin, söyle sen nerelisin?

Fa'ilatiin, Fa'ilatiin, Fa'ilat
 (c.I, 170)

• Ey anlayışlı, hoş arif! Ey kamil insan! Sen hemen bizi bırakıp gidem Sen bugün akşama kadar bizimsin bizim!

 • Bugün akşam karanlığı basıncaya kadar mana sofrasında işretimiz var, neşemiz var, zevkimiz var. Ey tertemiz kalbli Hakk aşıkları! Ey dostlar! Buyurun sofraya, buyurun!

•  Ey her sema'ın canının canı! Sen ay yüzlüsün, ay yüzlüsün, ay yüzlü!

• Ömür vefasız; durmadan geçip gitmede. Sen, sen de bir ömürsün. Ancak bizi bırakıp giden vefasız ömür değilsin. Sen vefalı ömürsün, vefalı ömürsün!

• Sen bu dünyada pek garipsin, pek garipsin, pek garip! Söyle sen nerelisin? Nerelisin, nereli?

"Niyazî-i Mısrî hazretlerinin

"Ey garib bülbül diyarın kandedir?
 Bir haber ver gülzarın kandedir?
 Sen bu ilde kimseye yar olmadın?
Var senin elbette yarin kandedir?"şiiri hatıra geldi

• Sen kiminle berabersin? En yakın dostun kimdir? Anladım, anladım. Sen Allah'la berabersin, Allah'la berabersin, Allah'la beraber!

Hz.Mevlana bir Mesnevî beytinde aynen şöyle buyunır:

Sonunda şunu bildin ,şunu anladın ki; Biz sadece şu görünen bedenden ibaret değiliz. bedenin ötesinde Allah ile beraber yaşıyoruz."

• Ey büyük ve eşsiz ressamın yaptığı resimlerin en güzeli, ey seçilmiş resim' Sen seni yapandan nasıl ayrı kalırsın, nasıl ayrı kalırsın, nasıl ayrı!

• Anladım, anladım. Herkese yabancısın. Hiç kimse ile dost olamuyorsun.Yalnız onun verdiği dertle arkadaşsın, O'nun verdiği gamla dostsun! O'nun gamı ile dostsun! O'nun gamı ile dost!



115. Can mana helvası yediği zaman göklere, ötelere; arşa yükselir.

Mefa'îlün, Fa'ilat, Mefa'îlün, Fa'îlün
 (c. I, 225)

• Allah süfîler için mana helvası hazırlatmış, süfîler de halka halinde sofraya oturmuşlar.

• O kazandan alınan bir lokma helva ile binlerce kişiye gökyüzünde sofralar kurulur.

• Padişahlar padişahından Hakk aşıklarına helva ikram ediliyor. diye göklere bir gürültü düşer, doğuya da, batıya da tatlı sıcak bir uğultu yayılır.

• "Melekler gökyüzünde helva pişirdiler." diye mutfaktan elçiler gelir.

• Beden helva yiyince abdesthaneye gider. Fakat can helva yediği zaman göklere, ötelere gider, arşa yükselir.

• Ey can! Sen rnana helvası pişirilen gönül kazanının çevresinde başını ayak yapda, gece gibi dön dolaş, dolaş da ağzın helva ile dolsun.

 

116. 0 kapısından kovarsa, beni tertemiz hale sokar, manevî kirlerden arındırır.

Müfte'ilün, Müfte'iliin, Müfte'ilün, Müfte'ilün
 (c.I, 266)

• Birden  bire esip gelen riizgar uykumu dağıttı. Onun ılıklığı geçen zamanın güzelliğini hatırlattı.

 • Ey bakışları içime işleyen, ruhumu hedef alan ceylan! Ey tatlı sözleri gön-' şerefler veren, beni yücelten ay yüzlü sevgili!

• 0 eşi bulunmaz dilber, beni özleyişlere düşürdü. Bana anlatılmaz zevkler verdi. Beni güldürdü, sevindirdi, cömertlikleri ile beni fakirin fakiri yaptı. 0 ihsan sahibi, 0 üstün varlık yaptığı iyiliklerle beni minnet altında bıraktı, beni teşekküre mecbur etti.

• Kapısından kovarsa, beni tertemiz bir hale sokar. Manevî kirliliklerden arındırır. Kendini bana göstermek lütfunda bulunursa heyecandan yok olurum. Benden uzaklaşırsa beni ihtiyarlatır, kocaltır. Bunlara rağmen buluşacağımız güne kadar Allah ona sağlık ihsan etsin!

• Bana ikramda bulundu. Bayramının kurbanı olmam için beni ok yağmuruna tuttu. Aslında benim derdim de, hastalığım da o oklardadır. llacım da, şifam da o oklardadır.

• Ey karanlık geceleri aydınlatan, nürlandıran ay! Ey başların tacı! Sen doğudan doğup göründün de gecem kuşluk vaktine döndü, ışığı ile göz kamaştırıyor.

• Senin doğuşun azab içinde olan rühum için bir kurtuluş, bir murada eriş oldu. Nürların uykuları, sersemlikleri dağıttı. Ey dostlar! Bu mutlu zamandan yararlanmak için gevşek davranmayın, acele edin!

• Ey gözüm! Onu gördüğün zaman kamaşır da göz kapaklarını kaparsan haline şükret! Ona bakabilsen onu darıltırsın da kaçar, görünmez olur.

• Ey aşık! Sen bu aşk derdinden kurtulma, eziyetler çek, ağla, sızlan, kıvran dur! Gökte yanarak kayan yıldızlar gibi sen de aşk semasında yok ol, sön!

• Ey gören fakat görünmeyen! Gözden uyku kaçtı. Geceleyin yola düşmek için gönlüm esirlikten kurtuldu. Haydi bu kederlerle, gamlarla dolu olan bu alemi bırakın da, bu alemin ötesine doğru yola düşün!

 

117. Hz. Adem bir yılan yüzünden cennetten kurtuldu.
 Sen bu dünyada insan şeklinde yılanlarla yaşıyorsun!

Mefa'îliin, Fe'ilatiin, Mefa'îliin, Fe'ilün 
( 215)

• Ben nereden geldim, bu cihanın gamı, neş'esi nereden geldi? Ben nerede-? Yağmur ve oluk düşüncesi nerede, yani aklımın bu dünyaya ait işlere tıkılıp kalması nerede? Bunlarla benim ne ilgim vardır?

• Niçin ben asıl alemime; kendi dünyama dönmeyeyim? Burada benim ne işim var var? Gönül nerelidir? Neredendir? Şu toprak seyrine dalmak neredendir,nedir; düşünmüyor musun?

•Sen dört kanatlı bir kuşsun! îstersen ta göklere kadar uçar gidersin. Sen nereden geldin? Bunu hiç aklına getirmiyor musun? Ötelere gitmek, göklere diven kurmak, göklere yücelmek elinde iken sen evin damına çıkmak için merdiven telaşına kapılmışsın.

•Gökyüzünden binlerce naralar geliyor. Susuyorsun. Bu sesler bu feryatlar nerden geliyor diye aramıyorsun? Kulağındaki gaflet pamuğu bu sesleri sana duyurmuyor.

•Hz. Adem bir yılan yüzünden cennetten kovuldu. Sen bu dünyada insan şeklinde yılanlar, akrepler içinde kalmışsın, onlarla beraber yaşıyorsun. Sana kurtuluş nerede? Aman nerede?

• Ömrünün, yaşayışının ölümle sona ereceğini sanma! Bedenin ölür ama,sende bulunan gerçek ben, ilahî emanet ölmez. Çünkü sen Hakk'ın sıfatlarında yaratılmışsın. Allah'a ne son vardır, ne de sınır.

• Ecel, kafesi kırar ama kuşu incitmez. Ecel nerede, ebedî kuşun kanadı nerede?

 

18. Sen yüzünü gösterince cansız sandığımız varhklar canlanır!

Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c.I, 171)

• 0 gül renkli yüzünü gösterince, cansız sandığınız varlıklar canlanırlar. Taşlar, kayalar bile neşelenirler de, dönmeğe, oynamaya başlarlar.

• Hakk aşıklarının hatırı için bir kere daha örtüden başını çıkar, yüzünü göster!

• Göster de benliği şaşırsın, yolunu kaybetsin. Aklı başında olan kişi de, hünerini, marifetini kırsın, döksün!

• Senin güzel hayalin ayna gibi suya aksedince, su gevher olsun, ateş de yakma adetini terk etsin!

• Senin güzelliğin olduktan sonra "ay"a yüz çevirmem, onu istemem! Salkım gibi gökyüzünden sarkıp duran iki üç hafıf kandil benim ne işime yarar!

• Senin güzel nürlu yüzün varken kirlerle, paslarla dolu olan gökyüzüne ben nasıl ayna diyebilirim!

• Bir nefes ettin, üfürdün de, kötülüklerle dolu sıkıntılı ruhlara daracık gelen şu köhne dünyayı güzelleştirdin, yeniden meydana getirdin, bize sevdirdin.

 

119. Senin nürunda ben zaman zaman Mustafa(s.a.v.)'in nurunu görüyorum.

Müstefilün, Fe'ülün, Müstefilün, Fe'ulün 
(c.I, 190)

• Ebedîlik şarabını getiriyorsun ama, sen olmadıktan sonra, o benim ne işime yarar? Onun bir kadehi bile sensiz boğazımdan geçmez.

• Çalgıcı, elinden kadehi bırak da feryada figana başla! Sevgili, eşsiz olan o baha biçilmez güzelliğe, bir baha biç! 0 güzelliğin değeri nedir?

• Gönlüne afet kesilen o güzele, seni bağlayan aşk zincirine,büyüleyen o gözlere, o büyücüye bir daha biç!

• Tekrar gel; o kadehi bir daha sun, sun da işimiz tam olsun; işler yolunda in. Eski vefana yeniden dön, tekrar vefalı ol! Bu defa başka türlü bir vefa göster!

 • Mayası bozuk şeytan bile senin lütfunla melekleşir. Temizlik, doğruluk diyarına senin bayrağın çekilmiştir.

•Ey eşsiz varlık! Seçilmiş güzel! Senin nürun göklere ulaştı, gökleri geçti.sein nürunda ben zaman zaman Mustafa(s.a.v.)'in nürunu görüyorum.

• Aşk yolu bağlanınca elimdeki kazancım, varım, yoğum bir "ah"tan ibaret oldu. Kehribara benzeyen aşka karşı dağ bile bir saman çöpüne döndü.

 

120. Kader terzisi!

Mefa'îliin, Fe'ilatiin, Mefa'îlün, Fa'iliin 
(c.1, 216)

• Yann olsun da, ben uzun kaftanımı giyerek ve yanıma da binlerce arşın "sevda" alarak aşıklar terzisinin dükkanına gideyim.

• O öyle bir usta terzidir ki, yaptığı elbise ile seni senden ayırır, başka bir kışı ıpar. Oraya Yezid olarak girersin, Zeyd olarak çıkarsın.

• Sen birisine tam manasıyla gönül verdin de ona bağlandın mı, o görünmez makasıyla "înin oradan!" emriyle o dostluğu keser, seni ondan ayırır.

"Bakara SOresi. 2/38."

• Deli gönlün halden hale girişi gibi, onun değişmesine yani bir araya getirişine, sökülüşüne, dağılışına, perişan edilişine şaştım kaldım. 0 dilediğını saglamlaştırr, dilediğini söker atar.

• Gönül toprakla dolu tahta bir kap, bir teneke. 0 da gönlün mühendisı. 0 toprağa ne şekiller verir! Neler çizer! Ne rakamlar döker! Ne hakîkatler yazar.ne adlar kaydeder!

• Seni sayı gibi alır, bir başkasına çarpar. Bu çarpıştan ne sonuçlar meydana gelir!

• Çarpmayı gördün ya, şimdi de pay edişi seyret! Denize bak nasıl dalgalar bağışlamada!

121. Ben onun güverciniyim, beni kovsa bile evinin damının çevresinde uçarım.

Mefa'îliin, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fe'ilün
 (c.I, 226)

• Sevgili beni bırakıp gitti. Ondan armağan olarak bana "ah"lar ve sapsarı olmuş bir yüz, yaşlarla dolu iki göz kaldı.

• Cenab-ı Hakk da beni can aleminden sürüp çıkardı, dünyaya sürgün etti. Ama ona; "Neden beni o alemden bu aleme sürdün?" diyebilir miyim? Haddime mi düşmüş.

• Ezelde Cenab-ı Hakk: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğu zaman biz,  "Evet!" demedik mi? îlahî aşka düşerek bu Evet!" dememize aşk şahit olduğu içindir ki aşkta yüz binlerce bela vardır.

• Başa gelen bela inci gibidir. înci elde etmek seni sevindirir, kuvvetlendirir. daha da tez canlı eder. Hele onun denizden gelen, o denizin bulunmaz incisi, essız incisi olursa, ne hale gelirsin, onu sen düşün!

• Ben onun güverciniyim. Beni kovsa bile evinin damının çevresinden başka nereye uçabilirim?

• O 'nun gölgesine sığındım da dünyaları aydınlatan güneş oldum. Devlet kuşunun gölgesi kimin başına düşerse, o padişah olur.

• Yeter artık, sözü bırak da duaya başla! Hz. îsa bile dördüncü kat göğe dua ile uçtu.

 

122. Yamalı hırka giymekle insan derviş olmaz!

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefiliin
 (c. I, 15)

 •Ey bizim canımızı tatlılaştıran, bize bizi sevdiren, kendinde olanı, kendini neni kendinden geçir, kendine yabancı kıl! Kendinden geçeni kendine ! Şu dervişe, şu yoksula da bir şey ver!

•Aşıkları şereflendir! Ufukları nürunla aydınlat! Herkesin ilaç sandığı tiryakı, nefsanî arzuları zehir haline getir! Şu dervişe de bir şey ver!

• Ay gibi nurlu ve güzel yüzünle, tesirli gözlerinle seni sevenlere bakmak lutfunda bulun! Bizi kendine yol arkadaşı edin! Şu dervişe de bir şey ver!

•Dervişliğin nişanesi, belirtisi nedir? Herkese elinden geldiği kadar iyiliklerde bulunan, yardımcı olan, etrafa inciler saçan cömert kişi; tatlı dilli olup kimseyi incitmeyen, değerli sözler söyleyen seçkin insan derviştir. Yoksa herkesi aldatmak için yüz parçadan dikilmiş yamalı hırka giyen kişi derviş dir. Sen şu dervişe, yoksula birşeyler ver

Şeyh Sadî Hazretleri:

"Tarikat, dervişlik insanlara hizmet etmekten, yararlı olmaktan başka bir şey değil. Tesbih çekmekle, namaz kılmakla, hırka giymekle insan derviş olmaz." diye buyurmuştur

•Ey aziz varlık! Acılar seninle tatlılaşır. Küfür senin yüzünden din olur, dikende; nesrin, ağustos gülü haline gelir. Sen bu dervişe bir şeyler ver!63

Eski şairlerden birisi:

"Senin güzel yüzünü yüz yaşındaki rahip görürse; "Ben Allah'a inanırdım!" der. Saçını, zünnarını ateşe atar." demiştir.

• Ey benim canım, sevgilim, küfrüm, imanım, padişahlarımın padişahı! Şu dervişe, yoksula bir şey ver!

• Fanî olan bedene, maddî güzelliğe gönül verdiği için bir türlü huzur bulamayan, hüzünler içinde kalan kişi! Bedenle uğraşıp durma, bedene bakma! Şu dervişe, yoksula bir şey ver!

• Ey benim mum gibi nürlar saçan, karanlığı aydınlatan sevgilim! Ben bugün birşey yapacağım. Senin alevinin etrafında pervane gibi dolaşacağım ve senin aşk ateşine canımı vereceğim. Sen şu dervişe, şu yoksula bir şey ver!

 

123. Aşkın içi, özü anlatılacak, açıklanacak bir şey değildir!

Fa'ilatiin, pa'ilatün, Fa'ilat
 (c.I, 264)

• Öyle bir sevgilim var ki, sevgisi içimi yakıyor, kavuruyor. îstiyorum o, benim yiizümü ayakları altına alsın, gözlerimin üstünde yürüsün! Başka bir yerde yürümesin!

• 0 benim her şeyimdir. 0 benim ekmeğimdir, suyumdur, havamdır. Ama bütün bunlar da onunla beraber bulunduğumuz günün içinde gizlenmiştir. Bu yüzdendir ki rızkım, gıdam onunla bulunduğum gündür. Asıl benim günüm de o gündür. 0 gün ne hoştur! Onun gıdası da ne hoştur!

• 0 bizi yok edip giderse ne olur? Allah'a yemin ederim ki, onun beni yok etmesine razıyım. Allah dilediğini yapar!

• Onun dikeni güllere sermayedir. Hakîkati bizden gizleyen perdeleri açmakta lütuflar, ihsanlar sahibidir.

• Her ne söylediysen, ne duyduysan, onların hepsi de kabuk gibidir, manasız sözlerdir. Çünkü aşkın içi, özü açıklanacak, anlatılacak bir şey değildir!

• Hakîkati hisseden, tecellîlere mazhar olan özlü kişi deriye, kabuğa bakarmı?