471. Aşıkların baharı
Müstef'ilün, Müstefilün, Müstef'ilün, Müstefilün
(c. II, 536)
• Yeryüzünü bağlar bahçeler haline getirmek, her tarafı yeşilliklerle, çiçeklerle süslemek için aşıkların baharı ötelerden çıkıp geldi!
• Bu gelen bahar, bildiğimiz bahar değildir; bu, aşıkların baharıdır! Bu bahar gelince, deniz incilerler dolar; acı sular, cennette akan kevser ırmağı kesilir; bütün taşlar la'l olur; şu topraktan yaratılmış olan beden de, baştan başa can halini alır!
• Aşıkların canları ve gözleri tufan bulutlan gibi yağmurlar yağdırsa da, beden bulutu içinde bulunan gönülleri şimşekler gibi çakmada ve etrafı aydınlatmadadır!
• Biliyor musun, aşıkların gözleri aşkla neden tufan bulutu oldu, ağlamaya başladı? 0 ay, önce bulutlarla gizlendi de ondan!..
• Ne neşeli, ne hoş andır ki, o an, bulutlar ağlar; ne mübarek, ne tatlı bir zamandır ki, bulutlar ağlarken bulutların arasından şimşekler güler!
• Ne şaşılacak şeydir ki, ötelerde, can aleminde yağan aşk yağmurunun yüzbinlerce damlasından tek bir damla yeryüzüne düşemez! Eğer düşse, bütün dünya baştan başa yıkılır, harap olur!
• Aşk yağmurunun bir damlası yüzünden yeryüzü harabeye döner! Bir damlanın meydana getirdiği tufanda, niceleri Nuh aleyhisselamla birlikte aynı gemiye biner, niceleri de boğulur gider!
472. Gönlümün evini boşalttım, içinde bulunan her şeyi dışarı attım!
Mef'ulü, Mefa'îliin, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. II, 622)
• Birisi seninle ilgilenmeye, seninle konuşmaya cesaret eder diye can, kıskançlığından ötürü her saat, senin önünde ölüyor, diriliyor!
• Sen ayağını nereye bassan, topraktan bir insan baş kaldırır, hayat bulur! Hal böyleyken, kim kendindeki bir baş için senden vazgeçer, kim sana canım vermez?
• Senin latîf, manevî kokunu alarak uçtuğu gün, senden nasıl bir koku aldığını, ancak can bilir; başkası bilemez!
• Senin mahmurluğun bir an için başımda azalsa, başım feryada başlar ve başımda bulunan her kıl da, yana yakıla ağlar!
• Gönlümün evini boşalttım; içinde bulunan her şeyi dışarı attım da, orayı senin eşyanla doldurdum, döşedim! Aşkın günden güne artsın, çoğalsın diye ben, eriyip gitmede, eksilmedeyim!
• Şimdi canım, Tebrizli Şems'in aşkı ile denizdeki gemiler gibi ayaksız koşuyor!
473. Benim karanlık gecem, senin yüzünden bana gündüz oldu!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü,
(c. II, 620)
• Selvi ağacından, senin uzun boyunun kokusunu alıyorum; ay da bana, senin parlak. güzel yüzünün rengini haber veriyor!
• Dünyada görünen her parıltı, her nur, senin yüzünün nurundan doğuyor! Şarap da, yarın güneş doğunca her tarafın senin nurunla aydınlanacağı müjdesini veriyor!
• Bize, senin hiç kimseye benzemeyen tatlı gülüşünü hatırlatan gül, susene hoca oldu!
• Ne zaman senden kaçsam, uzaklaşsam aşkınla savaşa girerim; her taraftan başıma senin sevdan hevesi gelir! içime bir ateş düşer de, senden kaçtığım halde, seni özler dururum!
• Haksızlıklarla, zulümlerle dolu olan şu dünyadan yücelince, ötelere gidince yok olurum fakat, yokluk aleminde bile kulağıma yine senin sesin, senin hey hey nefhaların gelir!
• Gönlümde duyduğum coşkunluklarla, fitnelerle dolu olan her feryad, her Figan, biliyorum ki, senin "ney"inden gelmektedir!
• Benim karanlık gecem, senin yüzünden bana gündüz oldu ama, gam çekmeye, üzülmeye, bu halden şikayet etmeye yer yok! Çünkü, senin sevgi deryan, koşarak bana gelmededir!
• Şu gökkubbenin altında aklı başında kimse kalmadı! Çünkü, sağdan soldan, inden arkadan senin mana şarapların sunulmaktadır!
• Senin cevrinden cefandan korkarım, ürkerim fakat, cevrin, cefan gelip beni bulunca görürüm ki, o acı nesneler, senin denizinden geldikleri için tatlılaşmışlardır!
474. Ben kendimi, kendi benliğimi inkar ettim de, ona inandım, iman getirdim!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
(c. II, 543)
• Sevgili beni göğsüne bastırmış, sıkıp durmada; beni, başımı kaşımaya bile bırakmıyor!
• Bazan beni deve katarı gibi arkasından çekip götürüyor; bazan da, baş komutan gibi öne sürüyor!
• Benim bedenimi kan halinden geçirir, erlik suyu yapar; erlik suyundan geçirir, beni insan şekline sokar, bana akıl verir! Böylece, nasıl da derlenip toplandığımı, haşir sırrını açığa vurur!
"Mü'minun Süresi 23/12, 13, 14. ayetlere işaret edilmektedir."
• Bazan yaşadığım vatandan beni güvercin gibi ötelere uçurur, sevdiklerimden ayırır; bazan da tutar, yüzlerce nazla niyazla yokluktan beni alır, huzuruna çıkarır!
• Bazan gemi gibi denizin üstünde sefere çıkarır; bazan da demir yapıp çapasına bağlar, beni denize atar!
• Bazan temizlenmek isteyenler için beni su yapar; bazan bahtsız kulunun yolunda beni diken eder, onu bana yaralatır!
• Ebedî sekiz cennet bile o padişaha yurt olamadı da, ne şaşılacak şeydir ki, ne mutlu haldir ki, şu gönlüm ona yurt oldu!
• Ben, o can güzelinin birliğini, varlığını dilimle söyleyerek ona inanmadım, iman sahibi olmadım; kendime kafir oldum, yani kendi benliğimi inkar ettim de o vakit inandım, iman getirdim!
• Ben, Cibrîl'le beraber uçuyordum; benim de altıyüz kanadım vardı! Mademki ona ulaştım, onu manen buldum, artık kanadı ne yapayım?
• Ben, geceleri, gündüzleri can incisinin bekçisi idim; onu koruyordum. Şimdi, inci denizinin dibinde, kendi incimden vazgeçmiş bulunuyorum!
475. Denizde inciden başka ne acaip yaratıklar, ne şaşılacak şeyler var!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. II, 605)
• Dostum! Şeker mi daha iyidir, yoksa şekeri yapan mı? Ay mı daha güzeldir, ayı yaratan mı?
• Şekerden vazgeç, ayı da bırak; o yaratan bambaşka şeyler biliyor, bambaşka. şeyler yaratıyor!
• Denizde inciden başka ne acaip yaratıklar, ne şaşılacak şeyler var fakat, denizi yaratan, incileri, o acaip balıkları, çeşit çeşit varlıkları yaratan padişah bambaşka bir padişahtır!
• Şu ırmağın üstünde gördüğün dolaptan başka, akıl almaz, öyle görülmemiş, şaşılacak bir kainat dolabı var ki, bu sudan başka bir su ile bir an bile durmadan dinlenmeden dönmede, sayısız mahlukata can gıdaları hazırlamadadır!
• Hamamın duvarına çizilen resim bile akılsız çizilmezken aklı, haberi yaratanın bilgisi nicedir; onu sen düşün!
• Canlar vardır ki, sevdalıdırlar; seher vaktinde kurulan o manevî, acaip meclis için şaşırmışlar, yememişler, içmemişler, uyumamışlardır!
* Sustum, sustum; artık sözü bıraktım! Kulağa görüş kabiliyeti veren, ona ötelerden ses duyuran sevgili söylesin!
476. Bu paramparça olan gönlümü senin hayalinin önüne koydum da;
"Vefa böyle mi olur?" dedim!
Müfte'ilün, Mefa'îliln, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. II, 551)
• Ey benim canım, ey benim cihanım! îki dünyada da senin yüzüne benzer bir yüz nerededir? Acaba böyle bir yüz var mı? Sen cana sitem edersen et; senden gelen sitem de yerindedir, tatlıdır!
• Mademki her tarafta senin yüzünün nuru var, senin zamanında, sen varken cihanda iki tane yüz olamaz! Çünkü, yeryüzünde bulunan yüzleri nurunla kaplamışsın, aydınlatmışsın! Artık senin yüzünden başka bir yüz bulunur mu?
• Senin yüzünü gören kişinin gözüne senden başka her şey, yeryüzünün definesi, gökyüzünün ayı da olsa, sönük ve değersiz görünür!
• Yüzü böyle nürlu ve güzel bir varlık, bir de aşk hevesine düşmüşse, o kul bile olsa, padişah onun kulu kölesi olur!
• Bu parça parça olan gönlümü senin hayalinin önüne korum da, vefaya ait sözler söylerse; "însaf et; vefa bu mudur?" derdim?
477. Ben, tamamıyla yok olmuşum, kendimden geçmişim, sen kesilmişim!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. II, 1031)
• Benim canımla senin canın birbirlerine öyle bağlanmışlar ki, bu halimizle biz, ister hayır olsun, ister şer, aynı renge boyanalım, birbirimizin aynı olalım!
• Ey şuh, neşeli dilberim; ey rengimin, halimin aslı; ey yükümdeki şeker; ey şeker yükümden de tatlı ve güzel dostum!
• Ey vuruşu sağlam ve yerinde; ey nükteli sözleri yarama merhem olan sevgili! Ben, tamamıyla yok olmuşum, kendimden geçmişim de, baştan başa sen kesilmişim
" Arifane söylenmiş olan şu beyit, Hz. Mevlana'nın bu tamamlıyor:"
• Ey güzel ay; ey ay yüzlü sevgili! Yüzünü gösterdikçe bizim komşumuz idin! Şimdi evi birleştirdik; komşuluktan çıktık, aynı evde oturuyoruz!
• Sen, şimdi bir padişah gibi saldırışa geç, hücum et de, içerde senden başka ne varsa hepsi yok olup gitsin; "Allah çok büyüktür!" sırrı zuhur etsin!
478. 0 aşk şarabını akıllıya da, deliye de sun; ikisini de mest et!
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. II, 1019)
• Allah, bizi bu dünyaya niçin getirdi? Dünyayı fesatlarla, kötülüklerle dolduralım diye mi? Zaten onun zenciri, delileri büsbütün deli eder!
• Şaşılacak kadar güzel, şaşılacak kadar şuh bir aşk canımıza neşe verdi. Eve her gece yarısı mest, kendinden geçmiş bir halde habersizce geldi, içeri girdi.
• Ey aşk; kanımı içmişsin; sabrımı, kararımı almışsın! Senin gecenin, gündüzünün fıtnesinden ben, seher vakti gibi gizlenmişim!
• Ey aşk! Ben, latîf bir hale gelsem de can gibi olsam, candan nasıl gizlenebilirim? Hatta, yokluk alemine yuvarlanıp gitsem, o aleme bile bakar, beni görürsün!
• Ey her yoklukta varlıklara sandık kesilen; ey yoklukta varlığa kapı açar Sen, bizi yarattığın vakit yokluktan getirmedin mi?
• Varlık seninle hoş; senin mestin! Yokluğun kulağı da senin elinde, varlığın kulağı da; ikisi de senin kulun, ikisi de senin yarattığın şey! îkisi de senin hükmünü kabul etmişler, "Başüstüne!" demişler!
"Ben sen oldum; sen de ben oldun! Ben ten oldum; sen de can oldun! Öyle bir hale geldik ki bundan sonra hiç kimse; 'Sen ayrısın, ben ayrıyım!' diyemez!"
• Köşkü yık; akıllıyı deli et, aklını elinden al! 0 aşk şarabını akıllıya da, deliye de sun; her ikisi de zarardan da kurtulsun, tehlikeden de!..
479. Sevgili ile bir konuşma.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilat
(c. II, 1022)
• Dün, seher vaktinde sevgili bana dedi ki: "Kendinden geçmişsin; hiç bir şeyden haberin yok! Bu hal ne zamana kadar sürecek?
• Benim yüzümün güzelliğine gül bile haset ederken sen, bir dikene gönül vermişsin, ciğerini yaralamışsın, kanlar içinde kalmışsın!"
• "Ey uzun boyunun karşısında selvinin utanarak küçük bir fidan haline geldiği güzel varlık; ey yüzünün nurunu görüp güneşin bile karardığı sevgili!" dedim.
• Sevgili bana dedi ki: "Senin canın da, gönlün de benim! Neden şaşırıp kalmışsın? Sus; nefes bile alma! Gümüş renkli göğsüme başını koy; ağla, inle!"
• Ona dedim ki: "Sen, benim gönlümden de, canımdan da huzur*ve kararı aldın! Böylece, benim ne huzurum kaldı, ne kararım!" Bunu duyunca dedi ki:
• "Sen, benim denizimin bir damlasısın; daha fazla ne söylenip duruyorsun? Hemen denize dal da, sedef gibi canın incilerle dolsun!"
480. Sevgilim; beni insafsız ayrılığa terk etme!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. II, 1041)
• Sevgilim! Beni böyle dostsuz bırakma; benden uzağa gitme; beni yalnız bırakma!
• Benim zavallı canım, insafın bulunmadığı bir yerde insaf dilenmeye geldi; beni, insafsız ayrılığa bırakma!
• Sen hekimsin; belki zamanın îsa'sısın! Gitme; bizi böyle hasta bırakma!
• Sen bana; "Mağara dostumsun!" dedin; beni mağarada böyle yalnız başıma bırakma!
• Sana, bir gece ayrılık çok az bir şey görünür ama, o ayrılığı bir de sen bana sor da, benim için çok uzun olan ayrılığa bırakma.
"Fuzulî merhumun şu beyti de bu konuyu terennüm eder:
"Şeb-i yeldayı miineccimle muvakkıt ne bilir
Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç sa'at!"(En uzun gecenin kaç saat olduğunu, yıldız bilgisi ile uğraşan, müneccim ile vakitleri belirleyen (muvakkit) bilmez; sen onu, geceleri uyuyamayan gamlı kederli insanlara sor!)
• Az da olsa, gönlüme ateş düşürme; az da olsa, onu önemsiz sayma; beni bırakma!
• Nefsim, bitti gitti. Fakat, beni bir kerre daha dinle; beni bu sefer bırakma!
481. Neden yaratana değil de onun yarattığına gönül veriyorsun?
Mefulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. II, 1036)
• Ey ümitle, korku ile dünya malı üzerinde titreyip duran kişi! Biraz da sana bu malları, bu nimetleri vereni, sana bakışı, görüşü bağışlayanı düşün, ona bak!
• Ey isteyen, ey aşık! Sana bu isteği vereni düşün; eseri yaratanı gör! Neden yaratana değil de, onun yarattığı esere gönül veriyorsun?
• Etrafında bulunanlarla didişmeye, savaşmaya çekip götüren, yahut da sana huzur içinde, barış halinde yaşama duygusunu verene bak! 0 bazen seni dostlarla, halkla görüşmeye sevkeder. Bazen de seni yücelere doğru yolculuğa düşürür.
• 0, hep sana bakıp durmada!.. Halbuki senin gözün sağda solda! 0 sana, dilsiz dudaksız söz söylemede; sense, kulağını dünya masalına vermişsin!
• Hayatta duyduğun ıstırap, keder şişlerini beden öküzüne saplayan o; öküzün aklı ise hep hayhuyda! Hz. îsa yol arkadaşı olmuş ama, eşekçinin bundan haberi yok; o, hep eşeğini kollamada!
• Her öküz, her eşek sırtından, sağrısından modullanır; sen ise pişmanlık şişini göğsünden, gönlünden yiyorsun!
• Dünyada sana saplanan bela, felaket şişlerini senin sağırlaşmış gönlün anlamasa da, onun aşçısı, cehennemde seni o şişlerle kebap eder!
482. Aşıkların hali.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. II, 1018)
• Haydi gönül gözü; can gözünü aç da, aşıklara dikkatle bak! Onlar, gönül gibi karışık duygularla, karışık düşüncelerle alt üst olmuş, can gibi başsız ayaksız kalmış kişilerdir!
• Hepsi de bir şey kazanamadan çalışıp çabalamada; hepsi de tencere gibi kaynaşıp coşmadalar! Hepsi de riyadan, gösterişten uzak, perdesiz örtüsüz! Hepsinin de gönlü Hakk'ın hükmüne karşı siper olmuş da, ne gelirse, canla başla şikayet etmeden kabul etmedeler!
• Onların gönülleri gülden de, bahçeden de daha neşeli; hatta onlar, selviden bile daha da hür boy atmışlar! Onlar, akıldan da, fikirden de üstünler; onlar, ab-ı hayattan bile temizdirler!
• Onlar, loş bir yere düşen güneşin ışığındaki zerreler gibi havada titrer dururlar; onlara güneşin ışığı kaftan olmuştur! Onlar, balçıktan yaratılmışlar, balçığa ayak basmışlar ama, gönlün tam içinden başgöstermişlerdir!
• Onlar, kan denizlerinin dalgaları üstünden, yani dünya hayatının başlarına getirdiği çeşitli musibetlerden, belalardan geçip gitmişlerdir! Ufak dalgalarından, ufak köpüklerinden eteklerine bir zerre bile bulaşmamıştır da, tertemiz kalmışlardır!
• Onlar, gönül gibi dikenler içinde kalmışlar ama, insanlara neşe veren şarap gibi hapistedirler! Onlar, balçık içinde kalmış gönül gibidirler; onlar, gece içinde gizlenmiş seher gibidirler!
• Sen de, bir an için olsun, onların canlarına arkadaş olunca, onların kadehlerinden onların şarabını içince mest olursun, hoş bir hale gelirsin! Onların şarabı ile hayırdan da, şerden de kurtulursun!
• Oğlum; yeter, sus! Her kuş, bütün bir inciri yutabilir mi? Dudu kuşunun yiyeceği şekerdir; karganın yiyeceği ise, başka bir şeydir!
483. Yeryüzünün cüz'lerine bir bak; senin aşkına düşmüşler de,
oynayıp duruyorlar!Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. II, 1028)
• Ey benim canım! Senin kendin cana yakınsın, tatlısın, bal gibisin! Sözlerin de pek hoş, pek güzel; sanki onlar da bir başka çeşit bal! Ey aşk; senin her an canda, gönülde bir başka işin gücün var!
• Senin güzel yüzünü gören her canda, bağlar bahçeler meydana gelmektedir yeşillikler gülümsemededir! Kıvırcık saçlarının, her gönülde bir başka misk yağı var!
• Gökyüzünde dolaşan ay, senin aşkının yüzünden bazan zayıflıyor, inceliyor, bazan da bedir haline geliyor, dolunay oluyor! Böylece aşkın, aya bile yüzlerce dertler, hastalıklar vermektedir!
• Senin bahar mevsimin de, bağlara bahçelere ayrıca lütuflar, keremler bağışlamaktadır ama, gönül yine de çayırlıktaki yapraklar gibi titremede; "Sonbahar gelince herşey altüst olur!" diye korkmadadır!
• Senin kapının toprağından olmayan her sürme, her ilaç gönül gözüne bir başka hastalık verir, bir başka dert getirir!
• Yeryüzünün cüz'lerine bir bak; senin aşkına düşmüşler de oynaşıp durmadalar! Bir kısmı oynamayı bırakıp oturunca, yerine başka zerreler gelip oynamaya başlarlar!
• Yeryüzünde cana yücelik de aşktan gelmede, nur da aşktan gelmededir! Yeraltında bedene tohum gibi bitme, başkaldırma yine ondan gelmededir!
• Ne zamana kadar surete, harfe, söze bürünmüş gazeller söyleyip duracaksın? Sen, candan harfsiz, suretsiz, sözsüz bir başka gönül gazeli duy!
484. Düşünceyi, endişeyi bırak!
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'ilü, Fa'ilün
(c. 111, 1122)
• Düşünceyi, kuruntuyu bırak; onlara gönlünde yer verme! Çünkü sen, çıplak bir kişi gibisin; düşünce de zemheri soğuğu gibidir; zemheriden kendini koru!
• Mihnetten, sıkıntıdan, ıztıraptan kurtulma düşüncesine kapılmışsın! Bunlardan için sarıldığın düşünce, mihnetin, ıztırabın kaynağıdır!
• Sanat pazarında düşünce yoktur; orası, düşüncenin dışarısındadır; bunu böyle bil! 0 havaya kapılan, onun maskarası olan eserleri seyret, endişeden kurtul da, içinde huzuru bul!
• Binlerce kuş, yokluk aleminden uçup gelir; şu binlerce ok da, bir tek yaydan fırlar gider!
• Nutfeden, erlik tohumundan güçlü kuvvetli bir er yaratan Allah, uyuyana, uykusunda uçup gidecek bir yol açar!
• "Şu hayale kapılanlar yola düşsünler, acele etsinler!" diye her an yoklukta bir şekil gösterir!
• Mademki bana; "Sus!" dedi, emre uymam gerek! îşte ben de susuyorum! 0 emir sahibi, bir gün bunu kendisi açıklar!
485. Sen aşkı görmediysen, bari onun yaptığı işleri, güçleri seyret!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1101)
• Sevgilinin yumuşak yüzüne, yumuşacık yanağına bak; gözlerini aç da, onun bakışları ile insana kadehsiz şarap sunan gözlerini seyret!
• 0 çok kıymetli akik dudaklar gülünce, gönüllerin ona tutulduğunu gör!
• Sarhoşluktan başkaldır, uyan; uyan da, onun uyanık bahtının gücüne, kuvvetine yaptığı işlere bak!
• Ucu bucağı olmayan gönül bahçesine gir; gir de, o bahçenin sayısız tatlı meyvelerini seyret!
• 0 bahçenin oynayıp duran yemyeşil dallarına bak; etrafına hoş kokular yayan dikensiz güllerini seyret!
• Daha ne zamana kadar dünya nakışlarını, dünya güzellerini ve güzelliklerini dünya gül bahçelerinde seyre dalacaksın? Dön de, onun sırlarını, hikmetlerini düşün! Kara topraktan başkaldırıp çıkan çeşitli meyve ağaçlarındaki meyvelere o tadı, o kokuyu, o rengi, o güzelliği kim verdi? Yeraltında güllere, çiçeklere o güzel kokuyu kim aşıladı? 0 güzel renkler hangi ressamın fırçasından çıktı?
• Hayvanlann ve bitkilerin tabiatlarındaki açgözlülüğü gör de, ondan sonra onların tokgözlülüklerini, bol bol nimet verişlerini seyret
"Hayvanlar olsun, bitkiler olsun kendi soylarının devamı için hırsla çalışırlar, mahsul verirler. Bu dış görünüş, bütün varlıklar, bütün kainat insan için yaratılmış; "Sen olmasaydın yaratmazdım!" sırrı tecelli etmiştir. Mesela, şu tavukların yeme karşı gösterdikleri hırsı düşün; bir sene zarfında yumurtladıkları yumurtaları say! Onlar, kaç yumurta üzerinde yatarak civciv çıkaracaklardı? Arta kalan yumurtalar ne olacak? Arılar, hırsla kovanlarını balla doldururlar. Yaptıkları balın ancak onda birini kendileri yiyeceklerdir; üst tarafı kim için ? Bir elma ağacında yüzlerce elma var. Bunlar, kendi nesilleri için bolca meyve verdiler ama, elmalarda bulunan çekirdeklerin her birinin içinde bir elma ağacı gizli. Böylece, bir elma kaç ağaca gebedir; üst tarafı ne olacak?"
• Hırs da, tokluk da aşkın işidir, sanatıdır! Sen aşkı görmediysen, bari onun yaptığı işleri güçleri seyret!
• Renkten renge giren aşkı görmediysen, ona gönül verip ağlayan, inleyen aşığın yüzünün rengine bak!
486. Dünya, binlerce yıllardan beri insanlara birbirlerinden miras kalmıştır!
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. III, 1119)
• Yalnız kaldığın için üzülme! Şu kadarını bil ki; dünyada hiç kimse kimsesiz kalmaz! Birisi ile uyuşamazsan, anlaşamazsan, onun yerine Allah bir başkasını senin karşına çıkarır!
• Ben bu evden gidersem, evi boşaltırsam, benim gibi bir başkası, yahut da benden beteri çıkar gelir!
• Dünya, binlerce yıllardan beri insanlara birbirlerinden miras kalmıştır; baba toprak altına gidince, oğul baba yerine geçer!
• Yalnız insanlar değil, hayvanlar da böyle! Böyle olmasaydı, dünyada bir tek canlı varlık göremezdin!
• Güneş, geceleyin gökyüzü damından çekilip gidince, güneşin yerini yıldızlar, yahut ay alır!
• İnsan bir hüneri, bir sanatı bırakınca, tabiatı gereği, bir başka işle, bir başka sanatla oyalanmaya koyulur!
• Çünkü, herkesin gönlüne bir memur tayin edilmiştir! Bu memur, onları işsiz güçsüz, sefersiz bırakmaz!
487. îlkbahar, bir dost elçisi olarak ötelerden çıkageldi!
Mef'ulü, Fa'ilatü,Mefu'îlü, Fa'ilat
(c. III,1121)
• Neşeli ilkbahar, dost elçisi olarak ötelerden çıkageldi! Dosttan gelen bu elçi, bizi çok sevindirdi; yerimizde duramıyoruz; kararsızız, mestiz, aşığız, mahmuruz!
• Ey göz, ey gönül çerağı! Siz de, hasret kaldığınız çemen güzellerini, yeşillik dilberlerini artık beklemeyiniz; onların hepsi de geldiler! Haydi; onları görmek için bahçeye çıkın!
*Çıkınız; bahçelere, çayırlıklara, çemenliklere gayb aleminden tanımadığınız garip kişi'ler geldiler, kondular; gelenleri karşılamak, onlara; "Hoşgeldiniz!" demek, hatırlarını sormak adettir!
• Görmüyor musunuz ? Gül, ötelerden kokular getirdi, güzel renkler getirdi; bahçede gelişini kutlamak istiyor! Diken, beraber yaşayacağı güler yüzlü efendisinin yüzünü seyretmek için süslendi, güzelleşti!
• Ey selvi ağacı! Kulak ver de dinle ki; susen, seni övmek, senin boyunu posunu anlatmak için ırmak kıyısına gitti; orada baştan ayağa kadar dil kesildi!
• Gonca, düğüm düğüm olmuş bir halde gül fidanında sallanıp duruyor ama, senin lütfun düğümleri çözer de, goncalardan hoş kokulu, güzel renkli güller açılır! Zaten senin lütfun, ihsanın toprağa akseder de, o toprakta çeşit çeşit, renk renk çiçekler biter; sonra, o çiçekleri yine geldikleri yere saçar, döker!
• Sanki kıyamet koptu da, geçen sene aralık ayında çürüyüp gidenler, ocak ayında donanlar, ölüp gidenler kutlu ilkbahar gelince dirildiler, topraktan baş çıkardılar!
• Ölmüş tohum dirildi, tekrar hayata kavuştu! Böylece, şu kara toprağın gizlediği sır, şimdi meydana çıktı, kendini gösterdi!
• Meyveli dallar, ötelerden canlılara yararlı armağanlar getirdikleri için neşe ile nazlanmadadalar! Meyvesi olmayan kökler, eli boş geldikleri için utandılar da, yaprakların arkasına gizlendiler!
• Madde aleminde böyle olduğu gibi, mana aleminde de can ağaçları böyle olur! îyi ağaç, verimli ağaç belli olur, meydana çıkar, manevî meyveler verir; kötü ağaç da, verimsiz, bahtsız, zavallı bir halde kalır!
488. Halının tozları silkerek, sopa ile vurarak çıkarılabilir;
insanın içinde de manevî tozlar vardır!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa-îlün, Fa'îlün
(c.IIl, 1139)
• Mademki sevgili seni gamlı kederli görmek istiyor, artık neşe arama! Ey aziz av; sen, aşk arslanının iki pençesi arasındasın!
• Eğer sevgili senin başına gülsuyu dökerse, sen, o gülsuyunu Tatar diyarının miski olarak kabul et!
• Senin içinde gizli bir düşman var! 0 korkunç düşmanı, o nefis köpeğini cefadan, ıstıraptan başka hiç bir şey defedemez, içinden çıkaramaz!
• Birisi keçeye, halıya sopa ile vurup durursa, o sopalar keçeyi, halıyı dövmek için değil, tozlarını çıkarmak içindir!
• Senin içinde varlıktan, benlikten tozlar var; o tozlar, halının tozları gibi silkmekle birden bire geçmez!
• Bir bela gelince, bir derde, bir ıztıraba düşünce başına gelen zahmetlere katlanınca, gah uyurken, kah uyanıkken o keder tozları sen farkına varmadan azar azar uçar giderler!
• Sen uyumak istemesen, uykudan kaçsan uyku seni yakalar da uyutursa, sevgilinin cefasını, o iyi işler başaran devasının zahirde yanlış görünen işlerini rüyada görürsün!
• Tahtayı yontmak, onu mahvetmek için değildir; doğramacının, marangozun gönlündeki isteğe uydurmak içindir!
• Bu yüzdendir ki, Allah yolundaki şerlerin hepsi de hayırdır; onun hayır oluşu, güzelliği, sonunda meydana çıkar, görülür!
• Görmez misin; tabak, posta pislikler sürer durur; binlerce defa bu işi tekrarlar!
• Maksadı da, derideki gizli illetin çıkmasıdır! Derinin, azdan çoktan haberi bile yoktur ama, tabağın istediği, derinin temizlenmesidir!
489. Hakk'ın dergahına yol bulan, ancak görüştür!
Mıifte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.III, 1169)
• Günahlardan arınmış, tertemiz, güzel görünüşlü biri var mıdır ki, şu kirli yeryüzünden başını kaldırsın da, gökyüzüne, yücelere baksın?
• Toprak ve su ile yapılan balçıktan temizlenmiş biri var mıdır ki, aslı olan denizi seyretsin!
• Yahut da Kaf dağının beline ayak bassın da zümrüdankanın kanadını görsün?
• Nazar, bakış güneş yüzünden mest olunca, bakış da elsiz ayaksız bir hale gelir, görüş de!
• Aşk yüzünden yardım görmüş biri var mıdır ki, hep oraya baksın, orasını seyretsin?
• Su, ancak su ile temizlenir, saf bir hale gelir; görüş de görüşle düzene girer, görüş elde eder!
• Baştan başa görüş ol! Çünkü, Hakk'ın dergahına yol bulan ancak görüştür!
490. Benim canım, çıkardığı feryatlarla tanbura döndü!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1168)
• Can, aşk meyhanesinde bağlanmış kalmış; ömür de başka mevsim istemiyor; hep baharı yaşıyor! Dikkat et de anla ki, ömür, bu çeşit yaşayışla!
• Ey canım, ey cihanım; benim canımın elinden tutunuz! Ey cihanın gözü; benim sözlerime kulak tut!
• Göğün hayali geldi, önüme durdu! Başını bağlamıştı, yorgundu; hasta gibi idi!
• Elimi tuttu, kendi başına koydu! "Dostun gamı ile perişanım; bana yardım edin!" demek istedi!
• Benim başımın ağrısı ne safradan, ne de hararetten; başım aşk şarabından mahmur olmuş!
• Ey tatlılığı ile gönlümü avlayan güzel! Bunların hepsi de cilve; onun istediği ancak sensin! Gönlüm, sadece sana hayrandır, sana aşıktır!
• Benim canım, çıkardığı feryatlarla, yediği darbelerle tanbura döndü! Gönlümün halini, tanburun tellerinden çıkan feryatlardan anla!