691. Perişan bir haldeyim, sen bana acı da evinin yolunu göster!

Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa-îlün 

(e. III, 1465)

• Ey beni evine misafir olarak almak isteyen, yanıma gel! Ey benim canıma can olan sevgili, bu müjdeli haberden şaşırdım kaldım. Ben evin nerede olduğunu bilmiyorum.

• Ey güzelliği ile şehri de şehirliyi de hayran bırakan aziz varlık! Ev nerede göster, bulunduğu yeri tarif et! Ben evi bilmiyorum.

• Kendisine can olduğun kişide akıl, fikir, bilgi, anlayış arama! Sorguya çekerek onu incitme, sen beri gel, zaten ben evin yolunu bilmiyorum.

• Seni görüp şaşıran, aptallaşan kişiyi mazur gör! Evden uzaklaştırma! Zaten ben evi bilmiyorum .

• Ben aşığım, iştiyaklar, özlemler içindeyim. Herkes benim olduğumu bilir, beni tanır. Perişan bir haldeyim, gücüm, kuvvetim kalmadı. Sen de bana acı da evini göster, çünkü ben evi bilmiyorum.

• Ey usta çalgıcı, vur vur!  Elindeki defe vur! Gönlümün yolunu da vur, beni şaşırt! Zaten ben evin yolunu kaybetmişim, evi bilmiyorum.

 

692. Ne olursam olayım, senin talebenim;  gülün dudaklarından bir gülüş öğrenmek istiyorum.

Mefnlü, Meffi'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. III, 1463)

• Ne olursam olayım, ister anlayışı kıt bir adam, ister eğri ağızlı yalancı bir kişi olayım; senin talebenim. Daima gülün dudaklarından bir gülüş öğrenmek istiyorum.

• Ey anlayış, duyuş çeşmesi, yoksa sen talebe istemiyor musun? Bilmem ne hileye baş vurayım, ne yapayım da senden uzak düşmeyeyim; bir talebe olarak daima senin karşında bulunayım?

• Hiç olmazsa kapı aralığından şimşek gibi çak, yüzünü göreyim de o dehlizdeki ateşten yüzlerce mum uyandırayım. Her tarafı aydınlatayım.

• Bir an olur; "Vergi memuruyum!" diye varımı yoğumu alır gidersin. Bir an olur; "Kılavuzum!" diye önüme düşersin.

• Ben tavadaki balığa benziyorum. Tavada o tarafa bu tarafa döne döne kavruluyorum.

• Tavada beni o tarafa bu tarafa çeviren sensin. Gece karalığında bile seninle beraber olunca, ben gündüzden daha aydınım.

 

693. Sevgilim, şu balçıktan yaratılmış evde, sen olmadıkça gönül mahzundur.

Mef'ülü, Mefa'îliin, Mef'ülü, Mefa'îlün 

(c. III, 1462)

• Ben ressamım, her an bir güzellik resmini yaparım. Fakat seni görün yaptığım resimlerin hepsini senin önünde yırtar, atarım.

• Yüzlerce resim yaparım, sanki onlara can veririm. Fakat senin güzelliğini  görünce, onların hepsini ateşe atar, yakarım.

• Sen ya sakisin şarap sunarsın, yahut ayık kişilerin düşmanısın, yahut yaptığım her benlik evini harap eden birisisin.

• Can dökülüp saçıldı. Sana doğru akıp gitti, sana karıştı, seninle bir oldu  Canda senin kokun var. Onun için şu canı hoş tutalım, sevip okşayalım.

• Benden akan her kan damlası, senin toprağına düşer de, ona der ki: "Ser sevgin ile aynı renkteyim, senin aşkınla ben ortağım."

• Sevgilim, şu balçık evde sen olmadıkça gönül mahzundur, perişandır, har bir haldedir. Ya eve gel, eve sahip ol, yahut da ben bu evi temelinden yıkayım  gitsin.

 

694. Hallaç sağ olsaydı, sırlarımın azametinden ötürü o beni darağacına çekerdi.

Mefülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. III, 1459)

• Ben o sevgiliye aşık olduğumdan beri tuhaf bir haldeyim. Onu sevdiğim için büyük bir iş başarmışım gibi iş güç sahibi olmuşum. Dünya işlerinden yüz çevirdiğim için işsizim, işsiz kalmışım. Pergel gibi ayağımı bir yere koymuşum, başım dönüp duruyor.

• Ey dost! Eğer sen bana gerçekten yakınsan bak da seyret; ben nasıl kendimden geçmişim; neden hep bana aşk sırlarını sorar durursun? Anlıyorum, aşkta ben meşhur olmuşum, herkes benden bahsedip duruyor.

• 0 arslan, aşkın gönül kanından başka birşey içmez. Ben de o arslanın yavrusuyum. Kan içmek için gönül arıyorum.

• Dertliyim, hastayım. Biliyorsun da bana Fatiha okuyorsun. Fakat ey dost görmüyor musun? Ben zaten Fatiha'dan hastayım, yani ruhların ilk yaratılışından, ezelden aşığım da oradan ayrı düştüğüm için hastayım.

• "Enelhakk" (=Ben Hakk'ım) dediği, gerçeğe işaret ettiği için halk gerçeği anlayamadı, Hallaç'ı darağacına çekti. Hallaç sağ olsaydı sırlarımın azametinden ötürü, o beni darağacına çekerdi.

 

695. Sen beni görmek istiyorsun ama, bedenimi görüyorsun, beni göremiyorsun.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. III, 1445)

• Ben hırkamı rehin ettim. Meyhanede elbisesiz olarak kaldım. Bütün varım yoğumu satıp yedim, bir şeyim kalmadı. Bu yüzden ben bugün meyhane mi safiriyim.

• Ey güzel yüzlü mutrip! El çırpa çırpa güzel bir gazel söyle, de ki: "Seni yerin burası değil, sen münacat ehlisin. Halbuki ben meyhane erlerindenim."

• Ey beden süretine, şekle takılıp kalan gafil! Sen beni görmek istiyorsun  ama, sen sadece benim bedenimi görüyorsun. Canı görmeye imkan yoktu Ben meyhanenin canıyım.

• Ben midesine düşkün, yiyip içmeyi seven, yemek için yaşayanlardan değilim. Ben yemekten içmekten bezmiş, usanmış bir insanım. Ben meyhane sofrrasının başındayım.

• Ben padişahın yakın dostu, hemdemiyim. Gerçekten de zamanının Süleyman'ıyım. Ben tamamıyla iman halini aldım. Meyhanenin de imanı oldum.

• Ben bu dünyada aşk ile neşelendim. Aşk ile mest oldum. Birisini gördüm de "Kimsin?" diye sordum. "Ben meyhanenin padişahıyım." diye cevap verdi

• Nerede olursam olayım, aşk ile birlikte, aynı kaseden içiyorum. Her nerede gezersem gezeyim bana hep meyhanede dolaşıyormuşum, meyhanede gez yormuşum gibi geliyor.

• Altınım, gümüşüm gitti ama, gümüş gibi parlak bedenli bir güzelin göğsüne dayanmışım, onun kucağındayım. Malım mülküm yok ama, kendim  meyhanenin malı, mülkü olmuşum.

• Ey canıma can olan sakî! Sen harap olmuş gönlümün mumusun. Hara gönlümü bir gör! Ben meyhanede düşüp kalmışım.

• Sen; "Bu yıkık yere, bu meyhaneye şeytan seni düşürmüş." dedin, fakat meyhanenin şeytanında bile melek huyu, melek güzelliği var.

• Ben sustuğum zaman meyhane küpüyüm. Söz söylemeye başladığım Zaman meyhanenin kapısı olurum.

 

696. Kendimden geçtim de senin aşkını seçtim.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, 

(c. III, 1446)

• Gönlüm yok, elim yok. ayağımı da senin aşkın bağlamış. Halbuki ben nice bağlar koparmışım, nice kayıtlardan kurtulmuşum. Ey sevgili yavaş davran! Ben ayık değilim, mest olmuşum.

• Hayranlık meclisinde senin bildiğin, tanıdığın padişahtan bana can gibi görünmez bir şarap kadehi sunuldu. Yavaş ol, ben mestim.

• Ey canım sevgili! Birazcık olsun bana yaklaş, uzak durarak beni daha fazla incitme  Ey dilberim, yavaş ol; ben mestim.

• Ey sevgilinin sakîsi! Sevgiliye şarap sunarken ağır canlılıktan, donukluktan sakın! Rahiblere göstermeden gizlice o şaraptan bana da sun! Yavaş sun ki, ben mest bir haldeyim.

• Ey şarap! Ben senden daha beter bir haldeyim. Ben senden daha fazla şarabım. Senden daha fazla coşuyorum, köpürüyorum. Yavaş davran, ben mestim.

• İnsanları sarhoş eden, coşup köpüren şarapla aynı cinstenim. Hırkalarını satanlardan değilim. Neden durumu sevgiliden gizleyeyim, örtüneyim? Ben mestim.

• Kendimden geçtim de senin aşkını seçtim. Sonra gördüm ki tamamıyla yok olup gitmişim. Artık sen de yavaş davran! Çünkü benim aklım başımda değil.

 

697. Ben bir doğan kuşuyum, o ruhanî padişah beni çağırmada.

Mef'ülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün

(c. III, 1447)

• Can hekimine gittim. "Lütfen beni muayene eder misiniz, şu nabz bakar mısınız?" dedim. Ben tuhaf bir haldeyim. Hem gönlüm bende de hem hastayım, hem aşığım, hem de mestim, kendimden geçmişim.

• Keşke bir olsaydı, benim yüz çeşit hastalığım var. Bütün bu hastalıklarla raber bir de işin ötesini araştırmaya kalkmışım. Ötelerden haber almak istiyorum.

• Can hekimi: "Bu kadar çok hastalıklar seni öldürmedi mi?" dedi, "Ev dedim, "Bu kadar hastalıklara dayanamadım, öldüm. Beni mezara koydu Fakat senin kokunu alınca mezardan sıçrayıp kalktım."

• 0 ruhanî güzelliğe sahip aziz varlık, o Hakk'a mensup dost, o nuruna, zelliğine dalıp da ellerimi kesip doğradığım o Yüsuf-ı Kenan olan hekim,

• Hoş bir halde yanıma geldi. Elini gönlüme koydu da: "Ne ildensin sen? haldesin?" dedi. Dedim ki: "Ben yabancı değilim, bu ildenim, halim meydanda!"

• Durumumdan şüpheye düştüğü için münakaşa etmeye, çekişmeye kalkışınca, tuttu bana bir kadeh şarap sundu. îçince sapsarı yüzüm kızardı. Alev yanmaya başladı. Bu yüzden çekişmeden vazgeçtim.

• Derken elbisemden soyundum, mest oldum. Deli divane oldum. Hakk rabıyla mest olmuş kişilerin meclisine girdim. Sağ tarafa oturdum.

• Yüzlerce kat elbiseler giyindim. Yüzlerce çeşit coşkunluklarda bulum Yüzlerce kase döktüm. Yüzlerce testi kırdım.

• Musa(a.s.)'ın yokluğunda îsrailloğulları altından yapılmış buzağıya tapmışlardı. Ben aşka tapmazsam, yünden, yapağıdan yapılmış yalancı buzağı  olayım.

• Ben bir doğan kuşuyum. 0 ruhanî padişah yine beni gizlice çağırın, beni padişahlara bir şekilde yücelere doğru çekip götürmede.

• Sevgilim, ayağımı bağlayan sensin. Sevgilim, ben senin mestinim. îster ok olayım, ister yay yüzüğü; ben senin elindeyim, seninim.

• Göklere doğru fırlar, yücelirsem, senin yüzünden fırlar, yücelirim. Mest olmuşsam, senin mestinim, alçalırsam senin yüzünden alçalırım. Varsam senin yüzünden var olmuşum.

• Beni mest ettin de döndürüp oynatıyorsun. Mademki küpün ağzını kapadın, ben de artık ağzımı kapayayım.

 

698. Senin hayalini suda gördüm de yakalamak için suya el attım, su bulandı.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün 

(c. III, 1453)

• Aynada güzel yüzünüzün hayalini görünce hayran oldum. Dil dökmeye başladım, fakat ayna nefes istemez, söz istemez, buğulanır. Bu yüzden ayna buğulandı da hayalin görünmez oldu. Vah benim sözlerime, vah benim sözlerime!

• Senin hayalini suda gördüm de yakalamak için suya el attım. Fakat su bulandı, seni göstermez oldu. Ben de boş yere uğraşmış oldum.

• Ey dost! Aramıza "Ey dost!" sözü bile sığmıyor. Ey sevgili demeye kalkışsam, "Ey sevgili!" bile diyemiyorum.

• Ah etsem, o da ne taraftan geldiyse o tarafa geçip gidiyor. Ağzımın yolunu kapadım. Artık feryad bile edemiyorum.

• Benim feryadım, benim ahım o ayın bulutlar arasına girip kendini göstermemesindendir. Ey benim ayın on dördü olan dilberim! Göğümdeki bulutlar arasına gizlenir, ama sen gizlenmezsin. Elbette canlı ay yüzlüye bakmak daha hoş!

 

699. Varlıktan kurtuluş.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. III, 1443)

• Varlık tahtasını yıkadım, temizledim. Varlıktan, benlikten kurtuldum. Benim  artık dünya ile bir ilgim kalmadı. Nasıl olduğu bilinemeyen, anlaşılamayan  büyük yaratıcı ile aramızdaki perdeyi de yırttım, attım. Artık bu hus kafamı yormayacağım, düşüncelere dalmayacağım.

• 0 eşsiz kutsal varlık, beni lütuf sütü ile besledi, yetiştirdi. Ayıplanma kınanma taşı nasıl olur da bana ulaşabilir? Bende gamın yaprağı bile yok.

• Ben yokluğa öyle dalmışım ki sevgilim: "Bir an için olsun gel, ben otur!" deyip duruyor da, ben ona bile aldırmıyorum.

• Hani bir an var ya, Adem(a.s.)'ı bir anda varlık alemine getirdi. On andan da usanmışım, benim onunla da ilgim yok!

• Sen bir an bile kendisinde olmayana ne dersin? Binlerce defa başıma vuruyor, başımı eziyor da ona bile aldırmıyorum.

 

700. İçtiğiniz şarap, sizi utandıracak yalancı şarap olmasın.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, 

(c. III, 1441)

• Ey benim kır atım! Nalını göklerin üstüne koy! Nasıl olduğu bilinmeyen ay, bir davet mektubu yazmış.

• Ovadan can gibi bir ceylan çıkageldi. Hem de öyle bir ceylan ki, erkek arslan onun korkusundan kuyruğunu kızgın kumlara vuruyor.

• Hocam bugün bayram gününe benziyor. Hepimiz de mest olmuşuz. Davul  da mest, davul çalan da mest olmuş, kendinden geçmiş, güm güm diye davul çalmada.

• Aramızda ilaç için olsun bir akıllı bulamazlar. Şu deliler arasına katılan herkes deli divane oluyor.

• Mahmur kişiye bir kadeh şarap, altınla dolu yüz evden daha değerlidir. 0 şaraptan şu zayıf bedene bir kadeh dökelim.

• Sen oruçlular arasında rahat rahat, hoşça bir aşk şarabı kadehini al, iç! Üzüm şarabı içsen sonunda utancından akrep gibi gizlice eve gelirsin, ama bu şarabın sarhoşluğu öyle sarhoşluk değildir. însanı rezil etmez.

• Sen oruç bozmayan şarabı küpsüz, testisiz, kadehsiz iç! Bu ne üzümden yapılmıştır, ne de cibreden.

• Bu şarap mahmurun başına döktüğün, onu uyardığın, aklını başına getiren   şarap değildir. 0 şarap yalancı şaraptır. 0 yüzden onun kuyruğu kısa kalmıştır.

• Deve şarapla dolu küpü yüklenmiş olarak meyhaneden çıkageldi. Onu görünce kadeh dile geldi: "Kalkın, uykuyu, yemeyi, içmeyi bırakın! Şarap için!" diye seslendi.

701. Ben beni satın alana doğru giderim.

Müfte'ilün, Mefa'ilün, Müfte'ilün, Mefa'ilün 

(c. III, 1396)

 

• Yine sırlar içinde sevgiliye doğru giderim. Bülbülün nağmelerini dinleyerek, güle, gül bahçesine doğru giderim.

• Bu utanma, bu haya ne vakte kadar sürecek? Sen bu utanmayı ateşe at, yak da yanımıza öyle gel! Ben gönlü kendime yol arkadaşı olarak alırım da sevgilinin yanına öyle giderim.

• Bende sabır kalmadı ki unutkanlığa kulak vereyim. Akıl kalmadı ki usül ve adet üzere yol yürüyeyim.

• Ey benim Zühre yıldızım, çengi eline al "tın tın tın" diye çalmaya başla! Kulağım çenginin nağmelerinde, gözlerim de yüzünde olarak sevgiliye giderim.

• Gönlüm aşk tuzağının hastasıdır. Gönlüm bazen sevgilinin kapısında, bazen de damındadır. Gönlüm beni sevgiliye doğru çekiyor. Ben, beni satın alana doğru giderim.

• Sevgili bana sordu: "Senin ne hünerin, ne marifetin var? Niçin bir işle meşgul olmuyorsun?" Ona dedim ki: "Sen bana dükkanımın yolunu göster de;   ben de işe gideyim."

• Gönlümün kendinden haberi varken işime giderdim, dükkanımı bulurdum. Ama gönül beni bıraktı gitti. Artık bende gönül var mı ki, ben de işime gideyim.

                                                                 

702. Ey güzeller Yusuf'u, neden kuyudasın, neden dışarı çıkmıyorsun, 
kendini göstermiyorsun?

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, 

(c. III, 1436)

• Bilmiyorum, sen güneş misin, Zühre yıldızı mısın? Yoksa ay mısın? Aşkla başı dönmüş bu deliden ne istiyorsun, bilmiyorum.

• Ne olduğu, ne kadar üstün bir yaratıcı olduğu anlaşılamayan bu aziz varlığın dergahında, hep lütuf var, güzellik var. Nasıl bir ova, nasıl bir yeşillik, nasıl bir dergah bilmiyorum.

• Galaksilerin süslediği hududsuz göklerde, güzeller gibi sayısız yıldızların etrafında döndükleri dergahın nasıl bir dergahtır bilmiyorum.

• Senin güzel yüzünden canımız gül bahçesi halini almış; menekşelerle, nergislerle, süsenlerle dolmuş, parlak ayın ile yolumuz aydınlanmış, nasıl bir yol arkadaşısın bilmiyorum.

• Gönlün içinde hakîkat balıkları ile dolu, kıyısı olmayan bir deniz var. Ben böyle acayip bir denizi de görmedim, böyle balıklar da görmedim. Bunların ne olduklarını bilemiyorum.

• İnsanların padişahlığı masaldan ibaret! îri taneli inci, padişahın nazarında nasıl değersizse, mana padişahlığının yanında da dünya padişahlığı öyle değersizdir. Ben bakî olan ölümsüz padişahlar padişahından başka bir padişah bilmiyorum.

• Sen ne de sonsuz bir güneşsin ki, senin ışığın içinde oynaşan bütün zerreler söz söylemede. Sen Allah'ın zatının nuru musun? Yoksa Allah mısın, bilmiyorum!

• Binlerce Yakub'un canı bu güzellik, bu kudret yüzünden yanıp duruyor. Ey güzeller Yusufu! Sen neden kuyudasın, neden dışarı çıkmıyorsun, neden kendini göstermiyorsun, bilmiyorum.

 

703. Dualarım mumun alevi etrafında dönen pervanenin kanatları gibi yanıktır.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. III, 1425)

• Konuşma gücüm oldukça, işim gücüm dua etmektir. Duaları kabul etmeli de sana düşer! Dua benden, kabul senden! Duanın kabulü hususunda benim ne hakkım olabilir?

• Dualarım senin muma benzeyen kulağının etrafında döner durur. Bu yüzdendir ki dualarım mumun alevi etrafında dönüp duran pervanenin kanatlar gibi yanıktır.

• Ihtiyaçlarımın, dileklerimin kütüphanesine gelip giresin, yakından duyasır diye arzularımı kitap kitap üstüne koymuşum. Dileklerim sahife sahife altta bulunmaktadır.

• Bana çok lütufta bulunduğun, başka yaratıklara vermediğin düşünce duyma, hayal etme gücünü bana verdiğin için başım gökyüzüne sığmaz Gönlüm neşelidir; "Bende tan yerini ağartanın gamı var!" der durur.
"Felak Suresi, 113/1. ayete işaret var."

• Düşünce söğüt ağacı dalı gibi, her esen rüzgarda oynar durur. Ama yemyeşil sidre ağacının kökü gibi köklerim bir aradadır, güçlüyüm.

 

704. Ben sıcak göz yaşlanmla soğuk ah edişimin farkındayım.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. III, 1435)

• Hıç durmadan gönlün etrafında dönüp duruyorsun. Ne yapacağını biliyorum. Gönlü kanlara boğacak, yüzü sapsarı sarartacaksın.

• Bir  kumazlık ettin, bir oyun oynadın, gönlün varını yoğunu aldın, götürdün. Bu oyundan sonra daha ne oyunlar oynayacağını, başıma neler  açacağını, neleri meydana çıkaracağını biliyorum.

• Bir bakışla ciğerimi yaraladın, onu ateşlere attın, yaktın, yandırdın. Daha  neler yapacağını biliyorum.

• Sıcak göz yaşlarım hakkı için, soğuk ah edişimin hatırı  için olsun, nasıl yandığımı zaten biliyorsun. Sor bakalım, ben sıcak göz yaşlarımla, soğuk ah edişimin farkındayım. Sıcağın yakıcılığını, soğuğun donduruculuğunu anlıyorum.

• Benim bağrım tutuşmuş, gönlüm yanıyor. Senin eteğin tutuşmuş ama arada fark var. Yanıştan yanışa, dumandan dumana, dertten derde farklar olduğunu ben biliyorum.

 

705. Bahara: "Sen nerelerden çıkageldin?" diye sordum. 
"Ben ötelerden, onun güzellik bahçesinden geldim" diye cevap verdi.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. III, 1417)

• Yüzün hakkı için yemin ederim ki, ben dünyada senin yüzün gibi güzel bir yüz görmedim. Senin güzelliğini anlatanlardan duyduğum güzellik nerede;  senin güzelliğin nerede? Sen onların anlattıklarına hiç benzemiyorsun.

• Bu dünyada böyle güzel bir bağ ne yetişmiştir, ne de yetişir. Böyle eşsiz bir bağın meyvelerini ne rüyada toplamışımdır, ne de uyanıkken.

• Sevgilim, sen bir baba duası değil, yüzlerce peygamber duası almışsın ki böyle bir güzellik devletine konmuşsun.

• Şeker kamışına: "Kimin yüzünden böyle şekerlerle doldun?" diye sordum. Seni işaret etti de dedi ki: "Ben onun nefesini içime çekmiştim de o yüzden bu  hale geldim."

• Cana dedim ki: "Neden gonca gibi yüzünü gizledin?" Dedi ki: "Onun yüzünden utandım da gözlerimi kapadım, kendi içime çekildim."

• îlkbahar mevsimi kanatlarında binlerce renkler bulunan tavus kuşu gibi geldi, her tarafı süsledi, güzelleştirdi. Bahar'a: "Sen nerelerden çıkageldin?" diye sordum. "Ben ötelerden, onun güzellik bahçesinden geldim." diye cevap  verdi.

• Sonra dedi ki: "Canlar zevke dalsınlar diye şarap getirdim. Çiçekler getirdim, hastaların iyileşmeleri için ilaçlar getirdim, macunlar getirdim."

"Şarap üzümden çıkarılır. Bütün ilaçlar çiçeklerden, elde ediliyor.

 

706. Gül dedi ki: "Padişahımın hayali yüzüme güldüğü için o günden beri hep gülmedeyim."

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. III, 1412)

• Kim dağınıklıktan kurtulmak, düğümlenmek istiyorsa, bana gelsin, ona güzel bir düğüm vurayım. Efendimin düğümü ile mermer kaya bile' can bulur. Ona ulaşan taş bile cana kavuşur.

• Bir gün bahçede dolaşırken güle: "Sen daima gülüp duran, hoş kokular saçan, gözleri okşayan renginle bizi Hakk'a götüren bir kılavuzsun." dedim. Gül bana: "Neden daima gülüp duruyorum, biliyor musun?"

• "Güzel huylu padişahımın hayali tebessüm etti, yüzüme güldü de o günden beri dünyada bulunan bütün güller soydan soya böyle gülmeye başladık. Oğuldan oğula hepimiz güler yüzlü olduk. 0 günden beri, suratı asık bir gül hiçbir yerde görünmez oldu."

• Padişahım dedi ki: "Ömrü olmayan her zavallıya ben ömür olurum." Ben de bir zavallıyım, padişahımın bu vadinden ümide kapıldım da ömürden oldum. Ömürsüz kaldım.

• Gönlüm güle; "Senin ömrünün ne değeri vardır ki, beni neden minnet altında bırakıyorsun? Ben kimim, sen kimsin?" diye bağırdı.

• Aşk diyor ki: "Bir sırrım var, söyleyeyim de duy, bunu ganimet say, hayırlara kavuş! Ne kötülük et, ne de ondan ayrıl, yoksa ümitsizliğe düşersin, pişman olursun."

• Bütün padişahlar kullarını, aç gözlü olmadıklarından, kanaat sahibi olduklarından ötürü överler. Benim padişahımın bütün öfkesi ise, onun lutuflarını yeter bulmamdır. ¦

                                                        

 707. Ben hiçbir şey bilmiyorum, bilmiyorum.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün

 (c. III, 1439)

• Ben bu dokuz kat göğü, insanı büyüleyen şaheserler ortaya koyan ressamı gereği gibi bilemiyorum, bilemiyorum.

• Bana her tarafa gitme, sen üstadsın, buraya gel diyorsun, ama ben o mekansızlık yerini bilmiyorum, bilmiyorum.

• 0 bazen benim yakamı tutar, beni hırpalar, perişan eder. Beni hırpalayan o güzel huyluyu bilemiyorum, bilemiyorum.

• Ben musikiden zevk alan, güzel seslileri dinlemeyi iş edinmiş bir canım. Çalgıcı olmadıkça huzur bulamıyorum. Musikiyi ve neşe arayan canımı bilemiyorum, bilemiyorum.

• Ben bir arslan görüyorum. Bütün dünya onun önünde bir ceylan sürüsü. Fakat bu arslan kim? Bu ceylan sürüsü ne? Bilemiyorum, bilemiyorum.

• Beni sel kaptı, sürüklüyor. Aşağılara doğru akıp dereyi aramadayım. Fakat beni alıp götüren seli de, dereyi de bilemiyorum, bilemiyorum.

• Köyü, çarşı pazarı  bilmeyen ve orada kaybolan bir çocuğa benziyorum.

• Şefkatli, merhametli bir dost bana: "Kötü insanlar seni çekiştiriyorlar, senin hakkında kötü sözler söylüyorlar." diye haber verdi. Ama ben iyiliğimi de, kötülüğümü de söyleyenleri bilemiyorum, bilemiyorum.

• Yeryüzü bir kadın gibi, gökyüzü de onun kocası. Bu kadın kedi gibi kendi yavrularını yiyor. Fakat ben ne kadını biliyorum, ne de o kocayı.

• 0 gayb aleminin güzeli bana kaşı ile işaretler etmede, bir şeyler anlatmada, gizli bir şeyler söylemede. Ama ben ne o bakışı, ne o kaşın işaretini bilmiyorum, bilmiyorum.

• Ben Yakub'um, o Yusuf! Yusufun kokusunun aslı nedir, bilmiyorum. Ama yine de gözüm onun kokusu ile açılmada, aydınlanmada.

• Dünya suratını ekşitse de, o ay yüzlü güzel benim yüzüme gülüp duruyor. Ama ben o ay yüzlüden başkasını bilmiyorum, bilmiyorum.

• Kudret elinden, kudret kolundan her an bir ok uçup gelmede! Fakat ben o eli de bilmiyorum, o kolu da!

• Sus, ne zamana kadar dedi-kodu ile uğraşacaksın? Ben dedi-koduyu da bilmiyorum, söyleyenleri de!

• Benim öyle bir derdim, öyle bir dermanım var ki, hekimlerin en büyüğü, en meşhuru olan Calinos bile; "Bu derdi de, ilacını da bilmem!" diyor.

• Ey gece! Önümden çekil, git! Büklüm büklüm saçlarını, perçemlerini bana gösterme! Ben o siyah kıvırcık saçlarından başka bir şey bilmiyorum, bilmiyorum.

• Ey güzel yüzlü gündüz! Seni aydınlatan güneşin ne de parlak, ne de gül renkli. Fakat git, git, ben Allah'ın nurundan başka birşey bilmiyorum. Allah göklerin ve yerlerin nurudur.

 

708. Ben bedendeki can gibiyim, aşk gibiyim. Hem görünürüm, hem görünmem.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. III, 1430)

• Ben aşıkların başı olmak sevdasına kapıldım da, aşk yoluna düştüm. Ben aşkın oğluyum ama, benim varlığım babamdan öncedir.

• Görmez misiniz? Bademyağı bademden çıkar ama, can da bilir ki, badem; "Ben ağaçtan önceyim." diye söylenip durur.

• Zahire bakan, görünüşe kapılan; "Hz. Adem'e melekler secde ettiler" der Ama Hz. Adem'in hakîkatini gören; "Abdal!" der, "Nasıl olur da Adem bedenden ibaret olur, buna imkan var mı? Melekler Hz. Adem'e değil Hz Adem'de bulunana secde ettiler."

• Ben bedendeki can gibiyim, aşk gibiyim. Hem görünürüm, hem görünmem. Ben hem gızliyim görünmem, hem de beldeki kemer gibi meydandayım, görülürüm.

• Gizlj sevgili benim de kendisi gibi gizli kalmamı istiyor. Yoksa geceleyin gözleri görmeyenlerin inadına ben ay gibi apaçık görünür, dururum.

• Gökyüzü bana; "Seni ay gibi başımda taşırım." diyor. Ona dedim ki: "lyi ama sen bana sor bakalım; ben var mıyım ki, sen beni başında taşıyasın?"

* Vuslat gününde sen beni o güzelden ayırdedebilirsen, şunu iyi bil ki- gördügün o güzel başkasıdır, ben başka biriyim.

 

709. Aşk; "Ben daima devam eden, hoş geçen bir ömürüm." dedi.

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. III, 1402)

• Ey şeker gibi tatlı olan güzelim! Dün gece ne yedin? Söyle, ben de bundan sonra bütün ömrüm boyunca, gece gündüz onu yiyeyim.

• Yazdığın mektupların zevki, verdiğin müjdeli haberlerin neşesi içime kadar yerleşmiş ki, oradan ayrılıp dudaklarıma kadar gelemiyor da bu yüzden duyduklarımı söyleyemiyorum.

• Ben içime yerleşen zevke yalvararak derim ki: "Ne olur gel, benim duyduklarımı herkese duyur!" 0; "Ben içerde daha hoşum!" diye sözlerime omuz silker.

• Aşk elbette her gönüle uğrar. Bu hal herkesin başına gelir. Şükürler olsun ki aşk benim gönlüme de uğradı. Bu iş bana zorluk çıkarmadı.

• Bir gece aşka; "Doğru söyle, sen kimsin?" dedim. "Ben ölmeyen hayatım, ölmeyen yaşanışım. Ben daima devam eden, hoş geçen bir ömürüm." dedi.

• Tekrar sordum: "Ey mekandan dışarı olan aşk! Senin evin nerededir?" "Ben gönül ateşinin dostuyum. Ben yaşlı gözlerin yanı başındayım." diye cevap verdi.

• Sararıp solan her benzin rengi bendendir, benim rengimdendir.

• Güllerin, lalelerin rengi benimdir. Kumaşların değeri de benim. Aşk mektuplarının zevki de benim. Her gizli şeyi keşf eden de benim.

• Aşk en küçük işvesi ile benim gibi yüzlerce kişiyi yoldan çıkarır. Hocam sen bana bir yol göster, ben onun elinden nasıl kurtulabilirim?

• Gökyüzü aşka şöyle seslenir: "Ben senin için dönüp duruyorum." Ay da aşka şöyle nida eder: "Ben senin yüzünden nurlandım."

• Akıl aşk yüzünden kararsızdır. Yerinde duramaz, düşünceden düşünceye atlar. Ruh huzura kavuşmak için aşka haraç verir. Baş, "Ben senin ardında koşmak için yuvarlağım diye söylenir ve aşkın önünde secdeye kapanır.

 

710. Ben çok güzel gördüm. Fakat hiçbirisi senin gibi güzel değildi.

Mefa'îlün, Mefa-îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. III, 1416)

• Sevgili yüzünü ekşitmiş, asabi ve öfkeli bir halde bakıyor. Ben hayatımda böyle tatlı bir güzellik görmemiştim. Onun güzelliğinin büyüsünden deli, divaneyim. Onun aşk masallarından mest olmuşum.

• Sevgili, ben hayatımda çok güzel görmüşüm. Fakat hiçbirisi senin gibi güzel değildi. Bu yüzden ben sana bağlanmışım. Benim varım, yoğum sensin, ben artık bende değilim. Ben kendimden geçip gittim.

• Bildiğin gibi ben bütün gece perişan bir halde idim. Ruhum, aklım darmadağınıktı. Fakat şimdi günün aydınlığında senin güzelliğini görünce hayran oldum, şaşkınlıktan bambaşka bir hale geldim.

• Elimden tut, beni kaldır, beni bu halden kurtar! Ben topraktanım, topraktan yaratılmışım. Senin nurunla topraktan sıçradım kalktım.