851. Cenab-ı Hakk'ın Peygamber Efendimize hitabı.

Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün 

(c. VI,1723)

• Senden vazgeçmiş değilim, daima seninle meşgulüm. Her an seni biraz daha yüceltmedeyim. Biraz daha fazla azîz etmedeyim.

• Tertemiz zatıma, padişahlık güneşim üzerine yemin ederim ki, ben, seni sana bırakmam. Seni lütuflarla, keremlerle yüceltir dururum.

• Senin yüzüne, kendi ışıklarımdan, kendi nurlarımdan nurlar saçarım. Senin başını, on tane mağfıret, yarlığama parmağı ile kaşırım.

• Rıza göğünde binlerce inayet bulutu var. 0 bulutlardan yağarsam; ancak senin başına yağarım. Başkasının başına yağmam.

• Lütfum, sana hizmet etmek için hazırlanmıştır. Zaten ben iyiliklerle kaynağıyım.

• Bana; "Hastayım" dediğin geceden beri, binlerce şifa şerbeti, sevgiyle, şefkatle kaynayıp duruyor.

• Yanıma gel de, gözlerine yeni bir sürme çekeyim. Çekeyim de, sırlarımı görüp anlamak için gözlerin nurlansın, aydınlansın.

• Lütfum öyle çok, keremim öyle bol ki, beni inkar eden yabancıların bile ellerinden tutmadayım. En kötü insanları bile nimetlerimle beslemekteyim.  Durum böyleyken, beni sevenlerden, bana yakın olanlardan nasıl olur da lütfumu esirgerim?

 

852. Aşkla varlığa ulaştık, ancak aşkla varız!

Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat 

(c. IV,1711)

• Sevgilim sen, gözünü aç da, bana bak! Zaten biz senin gözlerinin   yüzünden aydınlık içindeyiz. Haşa, biz kendi gözümüzü, o yüzden ayırıp da başka yüze bakamayız.

• Sen, göğsünü kendin için, kendi pervanen için yak, alevlendir! Alevlendirde, biz de kendimizi aşkla, senin gibi senin göğsünün alevleri içine atalım, seninle birlikte yanalım, yakılalım.

• Aşk, korkusunu artırdıkça artırır. Biz ondan emin olmayı istemiyoruz. Bizim emin oluşumuz, senin aşkının korkusundandır.

• Pervaneye her gün senin mumundan, senin ateşinden; "Bana kendini at, alevlerim içinde yan!" müjdesi geliyor. Ey pervane; öl ki, "Biz de onun ateşinde ölmeyi kabul ettik." diyelim, biz de onun aşkının alevleri içinde yanalım.

• Benliğimizden geçelim, varlığımızı terk edelim. "Aşkla varlığa ulaştık ancak ışkla varız" dediğimiz gün, neşeliyiz, sevinç içindeyiz.

* Sevgilim, biz senin güzellik bağını görmüşüz. 0 yüzden selvi gibi boy atmış, o yüzden süsen gibi dillenmişiz, dilli olmuşuz.

• Sevgilinin güzel yüzüne aşık olduktan, onun gül bahçesine daldıktan sonra, yürü git, dünyanın bütün gül bahçelerini ateşe ver!

 

853. Seni bırakıp kendimle oldum da derde, eleme düştüm.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün 

(c. IV, 1736)

• Senin.etrafında, dönüp dolaşmadım da, kendi kuruntuma uydum, kendi etrafımda dolaştım, yani seni bırakıp kendimle oldum. İşte o zaman, derde, eleme düştüm. Kötü bahtımın etrafında dolaştım durdum.

• Halk, sayılı bir kaç lokmanın etrafında döner, dolaşır. Bense, yaratıcının sayıya sığmayan nimetlerinin etrafında dolaşırım.

• Şu mahdut, sınırlı alemin oluşu da sınırsızlık alemindendir, duruşu da! Ben de haddi aşarsam, sınırsız dönüp dolaşırsam, beni ayıplama!

• Mezara benzeyen göğsümü, bir bağ, bir bahçe haline getiren Rabbim, benim mezara bağlanıp kalmamı layık görmedi.

• Mezar da ne oluyor? Can, göklere bile sığmaz. Beşten altıdan geçeyim de, yani beş duygudan, altı yönden geçeyim de, çabucak, eşsiz olan, tek olan Rabbimin etrafında dönüp dolaşayım, yani dünya sevgisini bırakayım da yalnız Hakk'ı düşüneyim.

• Ben parlak bir aynaysam da, toz toprak korkusundan iki üç gün kirli bir yün parçasının etrafında dönüp dolaşmam da yersiz değildir.

• Eğer, ben bir , şu bahar yüzünden bir gül bahçesi haline geleyim. Bir el isem bu buluşmadan yüzlerce beden olayım.

• Çeşit çeşit şekiller arasında, şu beden çaresiz, zavallı bir hale gelir. Fakat kendim, kendimi kötülüklerden, günah kirlerinden, paslarından temizler de Ayna olursam, artık ne diye bedenin etrafında dönüp dolaşayım, onu beslemeye çalışayım?

• Ben bu harf tavlasından yani dünyada görünen çeşitli hallerden kurtulup hakîkat çayırına yayılmaya çıkacağım. Ben bu maddî hayat direğinin etrafında dönen bağlı katır değilim.

 

854. Ayrılık sonbaharına doydum.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îliln, Fe'ilün 

(c.IV, 1727)

• Gamlara, kederlere batmayayım, yine sevgilinin bulunduğu yere gideyim. 0 cennete, o gül bahçesine, o yeşilliğe varayım.

• Zamanımızın, yaprak döken, ayrılık sonbaharına doydum, bıktım, usandım. Sonsuzluk gül bahçesine, o solmayan, zevalsiz bağa gideyim.

• Balık, suya kanmaz, ben ne yapayım? Ben su gibi secdeler ederek ırmağa doğru gidiyorum.

• Aşkın gamı, önünde sonunda beni çeke çeke götürecek. îyisi mi, ben şimdi kendiliğimden gideyim.

• Padişahların padişahlığı bile aşk eseri, aşkın bir lütfu. Aşkın peşinde koşmayayım da hangi işin peşinde koşayım?

• Aşk diyarında, beden tozu toprağı yoktur. Orada "can ay"ı vardır. 0 göğe şimşek gibi çakarak gitmem gerek.

• Hilm sahibi Kelîm isem, o ağaca doğru gideyim. Eğer o büyükler büyüğünün Halil'i isem, o kıvılcımlı ateşe gideyim.

"Kasas Suresi 28/30. ve Enbiya Suresi 21/69. ayetlere işaret var."

 

855. Allahım! Namazda gönlümü tam manasıyla sana veremezsem, 
ben bu namazı namaz saymam!

Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilün 

(Yazma bir dergiden alınmıştır.)

• Allah'ım! Namazda gönlümü tam manasıyla. sana veremezsem, ben bu namazı namaz saymam!

• Ben, yüzümü Sen'in aşkından ötürü kıbleye çevirdim! Yoksa, bana Sen'siz usanç veren namazı ve kıbleyi ben ne yapayım?

• Ben, bu riyalı namazdan öyle utanıyorum ki, utancımdan gönlüme inemiyorum, Sen'i bulamıyorum!

• Aslında, gerçekten namaz kılanın melek sıfatlı, melek huylu olması gerekir. Halbuki ben, hala nefse uymuş yırtıcı canavar huyundayım.

"Hz. Mevlana, büyük bir velî, büyük bir Hakk aşığı olduğu halde bize ders vermek için tevazudan ötürü böyle söylüyor.

• Bir kimse, üzerindeki elbisesini bir köpeğe değdirirse, orasını temizlemedikçe namaz kılamaz! Ben ise, nefis köpeğini koltuğumda taşıyıp duruyorum;  benim namazımı kim kabul eder?

• Benim namaz kılmaktan maksadım odur ki; namazda Sen'i gönlümde öyle bulayım, Sen'inle öyle beraber olayım ki, ayrılık derdinden artık hiç bahsetmeyeyim!

• Yoksa, bu nasıl namaz olur ki? Sen'inle oturayım da, yüzüm mihrapta, gönlüm çarşıda pazarda olsun!

 

856. Kendi Leylam'dan, bende bulunan Leylanın aşkından Mecnun oldum!

Mef'ulü, Fa'lün, Mef'ulü, Fa'lün 

(c.V,2121)

• Kendi Leylamdan, bende bulunan Leyla'nın aşkından Mecnun oldum;  yüzlerce Mecnun'dan daha deli, divane bir hale geldim!

• Ey beni hoşlukla, rahatlıkla terbiye eden, yetiştiren; ey bana mükerrem, üstün bir varlık olduğum müjdesini veren Allah'ım!

• Aşkınla beni öldürürsen, ey benim katilim; benim diyetim Sen'sin!

• Aşk yüzünden kendini mest edersen, kendinden kurtulursun, varlığına varlıklar katarsın. Hatırımız için olsun gel; aşıkların halkasına gir! 0 zaman bir başka şekilde oyunlar oynar, bir başka türlü el çırparsın!

• Sen, güzellikten de öte, yüz çeşit daha güzelsin, daha hoşsun! Sen'i böyle gördüm de; "Ne olur, dudağını uzat!" dedim. Ama o bana; "Onu sen tadamazsın!" dedi.

• Mezarıma gelirsen, bir bak da gör; benim gözlerime toprak dolmamıştır;  mezarımda bile gözlerim aşkla doludur!

• Mana bağında, mana bahçesinde meyvenin, yemişin şekli yoktur; mana hazinesinde altının da şekli görünmez!

• Geceleri beden uykuya dalmışken, mezesiz, hikayesiz öyle içki alemleri olur ki, onun nasıl zevkli olduğunu bana sorma; o, başka bir şeydir! 

"Tahran Üniversitesi profesörlerinden Firuzanfer nıerhumun bastırdığı en güvenilir Dîvan-ı Kebîr olan ve bendenizin seçmelerinin kaynağını teşkil eden Dîvan'da 2121 numaraya kaydedilen bu gazelin tamamı 24 beyittir. İlk iki beyti Rumca'dır. Diğer beyitlerinin bir kısmı Farsça, bir kısmı Arapça'dır. Kafiyeleri değişiktir. Ben, sadece dokuz beyit aldım. Firuzanfer nüshasında beşinci cildin (n) harfli kafıyeli gazelleri arasına konmuştur. Bu şiir. Abdülbaki Gölpmarlı merhumun Dîvan-ı Kebîr Tercemesi'nin 7. cildinin XLVIII numarasına kayıtlıdır."

 

857. Sema'ın ne olduğunu biliyor musunuz?

Mef'ulu, Fa'ilatün, Mefulü, Fa'ilatün 

(Dîvan-ı Kebir'de bulunmayan bu sema' gazeli,Mevlana'ya ait olduğu belirtilen bir yazma mecmuadan alınmıştır.Doğrusunu ancak Allah bilir!)

• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Allah'ın; "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusuna ruhların; "Evet; Rabbimizsin!" deyişlerinin sesini duymak, kendinden geçmek, Rabbi'ne kavuşmaktır!

• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Dostun hallerini görmek; lahüt aleminin, görünmez alemin perdelerinden Hakk'ın sırlarını duymaktır!

• Sema'ın ne olduğunu biliyor musunuz? Kendindeki varlıktan geçmek, mutlak yoklukta zevalsiz, devamlı varlık tadını tatmaktır!

• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Dostun aşk çarpıntıları önünde başını top gibi yapıp başsız ayaksız dosta doğru koşmaktır!

• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Nefs-i emmare ile harb etmek, yarı kesilmiş kuş gibi toprak ve kan içinde çırpınıp durmaktır!

• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Hz. Yakub'un derdini ve devasını bilmek, Yusufa kavuşma kokusunu, Yusufun gömleğinden koklamaktır!

• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Hz. Musa'nın asası gibi, her an Firavun'un sihirlerini yutmak, yok etmektir!

• Sema'ın ne olduğunu biliyor musunuz? "Benim Allah ile öyle bir vaktim vardır ki, o vakitte ne Allah'a yakın bir melek, ne de bir peygamber aramıza giremez!" hadîs-i şerîfinde buyurulduğu gibi sema', bir sırdır! İşte, meleğin bile sığmadığı o yere, vasıtasız varmaktır!

• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Sema', Tebrizli Şems gibi gönül gözlerini açmak, kutsal nurlar görmektir!

                                                        

 858. İlkbahar gibi ol da bağlara, bahçelere gezmeye çıkan güzeller sana gelsinler,
 sende eğlensinler! Çünkü bu güzeller, kış soğukluğundan kaçarlar!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. IV, 1847)

• Gönülde salına salına gidiyorsun; canın da, bedenin de ışığını yakan, canlandıran sensin! Ne de güzel görünürsün, ne de güzel gönül aydınlığısın! Zaten gözüm, seninle aydınlanıyor!

• Sen nesin? încilerle dolu güzel bir deniz, yıldızlarla dolu güzel bir gök, nergislerle dolu güzel bir ova, süsenlerle dolu bir bahçe...

• Bedenler, senden canlı, hareketli; canlar, senden mest!. Ey topraktan yaratılmış olan, dünyanın eteğini incilerle dolduran aziz varlık!..

* 0 ihsan sahibinin, o faziletlinin tatlılıkları, gönülden sabrı kararı aldı görürdü; dünyada O'ndan başka insana huzur veren bir şey var mıdır?

* Büyüklük, üstünlük ancak O'nda; başkasında asla yok! Kadın olsun, erkek olsun ileri gidenler de, geri kalanlar da, hepsi acz içindeler, hepsi zavallı!..

• Odunun ateşte yandığı gibi ben de aşkta öyle yanıyordum! Aşktan başka herkese, herşeye yabancıyım; yağın sudan kaçtığı gibi insanlardan kaçıyorum!

• Gönülden başka neyim varsa yak, yandır! "Gönülden başka" diyorum;  çünkü her an gönlü, şanınla şerefinle gül bahçesine döndürüyorsun!

• Gönül sahibi olan kişi, din bağının ortasında yemyeşil bir ağaç gibi gülüp duruyor! Kuru, manasız, meyvesiz ağaç ne olur? Hamam külhanına odun  olur!

• Gündüzün gözünden korkuyorum; gözünde büyüler var! Gecenin saçlarından ürküyorum; gece fîtnelerle doludur, hadiselere gebedir!

• Bütün korku, varlıktan gelir; aklını başına al da, varlıktan vaz geç! Bütün ürküntü, kırılma, hor görülme, ezilme düşüncesinden ileri gelir; kırıl, dökül, ezil de, huzura kavuş!

• İlkbahar gibi ol da, bağlara bahçeler gezmeye çıkan güzeller sana gelsinler, sende eğlensinler! Çünkü bu güzeller, kışın soğukluğundan kaçarlar!

• İlkbahar olamıyorsan, bari yaz ol; sıcaklara dal, ateşler içinde kal! Çünkü o güzellik, o işve olmayınca insan, pek çirkin, pek değersiz görünür!

• Bedeninin her cüzünün konuşmasını, şair olmasını, şair yüzlü görünmesini istiyorsan, şu sözlerden, konuşmalardan vazgeç de, sus; ne şiir söyle, ne de nesir yaz!

• Söze başlayınca düşüncen dağılır gider; gönül düşüncesinden de kendini çek, şu dilin sözünden de kendini çek!

• Nice yiğitler; "Şöyle yapacağım, böyle yapacağım!" diye ahitlerde bulundular; fakat ben, padişahların bile ahitlerini kırdım geçirdim! Haydi; elinden geliyorsa çabala, uğraş bakalım!" diye kaza ve kader başımızda dümbelek çalmadadır!

• "Ey ahmak!" diyor. " "Bundan sonra şöyle olacağım, böyle davranacağım!" diye kendinle inada giriyorsun; inatla, kaza ve kadere karşı mı geleceksin?"

 

859. Aşıklar ne şaşılacak kişilerdir ki, bunlar, ölümlerinden neşe duymaktadırlar!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, 

(c. IV, 1844)D378-379

• "Gönüle kötü şeyler getirmeyiniz!" fermanına uymak gerek ama, benim gönlüme hep; "Gönlümü, onun uğrunda kurban edeyim!" düşüncesi geliyor.

• Tuhaf bir gönlüm var; rahata kavuşunca rahatı kaçıyor, huzursuz oluyor. Cana düşman olmamak için böyle bir gönlü terk etmek gerek!..

• Aşk meydanı nasıl bir meydandır? Bu meydana ayak basan aşıklar ne şaşılacak kişilerdir ki, bunlar, ölümlerinden neşe duymaktadırlar! Bu meydana girebilmek için aşk çevgeninin önüne başı top gibi atmak gerek!

• Aşığın gönlünde ne garip bir sevda var; başına kazalar, belalar gelince şikayet etmiyor! Gönüle gelen bu sır ne mutlu bir sırdır; başı döndüren bu bela ne mutlu bir beladır!

• Rebapçı gözlerini kapamış ama, yayı elinde. Kemençe yavaş yavaş çalmada. Biz, onun uykusundan şikayetçiyiz, feryad ediyoruz.

• Canımda çekişler var; çekenin kim olduğunu biliyorum. Bir an için olsun dinleneyim diyorum ama, imkanı yok; dinlenemiyorum!

• Gecenin koynundan çıkıp gelen her gün, bana bir delilik getirmede, bir başka oyun yüz göstermede; ben, onun elinde bir oyuncağım! Ben, onun oyunlarına, getirdiklerine hayranım hayran!

• Beni, bir kadeh gibi bazan elden ele dolaştırır, kadeh gibi kanımı döker; bazan şarap gibi coşturur, köpürtür. Bazan da mest eder, yerlere yıkar!

• Bazan bana çok içirir; bazan çeng gibi beni coşturur! Gecenin karanlıklarını üstüme çeker, beni örter ve gündüz gelince beni uyandırır!

 

860. Bedenimden başka, bedenimden daha fazla ölmüş bir ölü arama!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îüin 

(c. IV, 1829)

• Dün gece aşka; "Ey benim yakinim, ey benim dostum, ey benim sevgilim!" dedim. "Bir an bile yanımdan ayrılma; beni hiç yalnız bırakma!..

• Sen, benim iki gözümün nurusun; gözümden uzak durma! Gönlümün ateşisin, alevisin; kıvılcımlarını eksiltme, başımdan yağdır!

• Sen, benim sevgilimsin, arkadaşımsın; benim güzelimsin, benim latif güzelimsin! Sen, benim bağım bahçemsin!

• Bedenim, senin yüzünden yıkılmış, harap olmuş; gözüm, senin bulutun olmuş! Şu kararsız, zavallı gönlüm, senin güneşine bir zerre olmuş; onun ışığında titreyip duruyor!

• Bakalım; hadiselere gebe olan şu gece bana ne doğuracak, karşıma nasıl bir hadise çıkaracak? Söyle bakalım; mahmurluğu olmayan şu mestliğim, beni nereye çekip götürecek?

• Bakalım; Cenab-ı Hakk'a bu şükredişim, şu medh u senam, övüşüm acaba ne iş başaracak? Bakalım; şu feryadım, şu ağlayıp sızlayışım ne gibi bir tesir yapacak?"

• Dedi ki: "Ne mutlu sana ki, bizim gamımızla belin büküldü! Ey dünyada beni sevme işini kendine iş edinen! Senin işin, çok güzel bir iş!

• Benim için mest olmuşsun; benim yüzümden hor ve hakîr görülüyorsun! Ey benim aşk şarabıma gönlünü vermiş aşığım; kim yükümü çekerse, benim elimden meyve yer!

• Yürü! îş de senin, eğlence de senin; işret meclisini yeni baştan kur, düzene koy! Çünkü beni bekleyiş, beni özleyiş, sonunda insana bakış gücü verir, görüş gücü verir!"

• Dedim ki: "Ölüyü nasıl dirilttiğini bana gösterir misin? Ölü olan şu dirilt de, ibret olsun diye, bana göster!

• Bedenimden başka, bedenimden daha fazla ölmüş bir ölü arama! Sen, şu ölüyü   hu(=o)nun nuru ile dirilt! Dirilt de, sevgiliye canını bağışlayan şu bedenim baştan başa can olsun!"

• Dedi ki: "Benim bu ölü diriltme gücümü defalarca görüp ibret almadın mı? Hala benim gücüme, kudretime inanmıyor musun?"

• Dedim ki: "Ey benim sahibim, efendim, padişahım! Gönül, senin yaratma gücünü çok gördü ama, senin lütfuna, senin şaşılacak işlerine gönül bir türlü doymuyor!"

• Derken, birden bire aşk geldi; beni tuttu, bir köşeye çekti. Bana bir afsun okudu. İşte bir av olarak gönlümün tuzağı, onun bana okuduğu bu afsundur!

• Gönül, böyle oldu ama, onun afsunu ile cana ne oldu, ne hale geldi; onu sorma, bundan hiç bahs etme; "Ne oldu?" deme! Manasız, boş sözler söylemeye kalkışma! Bu hususta fazla ileri gidersen, sen benim mahremim, sırdaşım  değilsin!

861. Sensiz diri olan can, can sayılmaz!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. IV, 1833)

* Ey can neşesi, ey gönül huzuru özür dilemeye geldim! Ne olur, canımın günahını görmemezlikten gel; onu bağışla!..

* Aklın da, gönlün de kilidini, ancak senin kadere razı olman, şikayet etmemen açar! Canın, seni dilemekten, seninle övünmekten başka bir isteği yoktur!

* Benim gönül bahçem de, tarlam da senin ayrılığına dayanamadığı için yandı, kül oldu! Ey canın ilkbahar rüzgarı! Lutuflarda bulun, es; nefesinle onları dirilt, yeşert!

• Sen meşrık (doğu) olunca, gönlün önü de, arkası da aydınlanır! Sen dilberliğe başlayınca, her nefeste canlar sana feda olsun!

• Senin ışıkların gönül penceresinden içeri girip gönlü aydınlatınca, o aydınlık, akla göz verir, görüş verir de, bu halden can, her an ibret alır!

• Sevgilinin yolu ayrılık gamına düşünce zorlaşır! Allah yolunda cana dost olan, yine Allah'tır!

• Gayb aleminin güzellerinin güllere benzeyen yüzleri güzellere görününce, çimenlik olmaksızın, canın kucağı kırmızı güllerle dolar!

• "0, benim mağara arkadaşımdır!" diye söylendim. "Şüphesiz, sen benim dostumsun! Kalk; vakit geçirmeden can mağarasına gel, içeri gir!"

• Gönül; "Benim hakkım!" dedi de, imtihan yurduna geldi. 0 anda darağacının dibi, "can"a sonsuz bir devlet oldu!

• Sen olmadan yeşeren bağın cezasını kış verir! Zaten sensiz diri olan can, can sayılmaz!

 

862. Bu deri, gam ateşinin tesiri ile, deriden yapılmış sofra gibi buruşuk bir hale gelir!

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. IV, 1881)

• Hakk'ın merhameti, keremi her zavallı, fakir adamın evine, can kaynağından kazmasız küreksiz bir ümid arkı açar!

• Gönül! Yüzünü cana doğru çevirdi de; "Ey aşık, ey dertlere dalmış sevdalı!" dedi. "Evinde oturup durma; sevgilinin penceresinin önüne gel, ağla, yalvar! Ağlamayan çocuğa süt verilmez!"

• Ey sevdalı hoca, ey kar derdine düşmüş tacir! Ovalara doğru yönel, neşe bahçesine git; gamlıların gamına bakma!..

• Bu gönül, deriye benzer; gam ise ateş gibidir! Gam ateşinin tesiri ile, deriden yapılmış sofra gibi bir hale gelir.

* Gönül gözün gam yüzünden toprakla dolarsa, nerden Tebriz'i bulacaksın nasıl Hz. Şemseddin'e ulaşacaksın?

• Daha fazla sabredemiyorum; artık sırrını açığa vuracağım! Çektiğim derdi, ne göğün sırtı çekebilir, ne de yeryüzünün sırtı!..

• Benim gönlüm gamlarla dolu; senin gönlünse, kayıtsız, gama karşı duygusuz! Senin yüzün, Çin güzellerinin yüzü gibi çok güzel; benim yüzümse, kırışıklarla dolu!

• Şu dünya ateşler içinde; neredeyse yanıp gidecek! Bilmem, benim gönlüm ne zamana kadar yanıp gidecek? Görelim, ne vakte kadar bu böyle sürecek?

• Dayanamıyorum; bin yıllık sırrı açığa vuracağım! îster gözünü kapa, ister aç, durumu seyret!

• Gökyüzünde dolaşıp duran ay, benim coşkunluğumu gördü de yolundan şeri döndü, benim yanıma geldi. "Kimseye söylemem!" dedi. "Ben, seni seviyorum, senin dostunum; hep seninle düşüp kalkmadayım!"

• Onu görünce gözlerim kamaştı; bir an yüzüne hayranlıkla baktım. "Ey güzel dilberim!" dedim. "Ey sudan yaratılmış ateşli güzel!

• Ey benim güzelim! Onun cana canlar katan yüzü tıpkı bu yüz! Allah hakkı için söylüyorum; gönüller kapan çalgıcım bu mu? îşte bu!..

• Sevgilim! Senin aşkının yoluna döşenmişim; basıp geçmen için yerlere serilmişim! Yanıyorum; ne olur ateşime su serp! Ey dünyadaki gizli ay, ey Tebrizli Şemseddin!..

 

 864. Sanki beden can tekkesi, düşünceler de sofulardır!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. IV, 1834)

• Ey benim bayram hilalim; bayrama bir görün de, bayram nedir, göster! Ey benim görünmeyen ay yüzlüm; bir görün de, göklerde dolaşan ayın kulağını çek! Kendini ona göster de; "Ay, böyle olur!" de!

• Ey benim varlığım, ey benim yokluğum; ey benim öfkem, razılığım; ey benim gerçekliğim, gösterişim; ey benim kilidim, anahtarım!

• Sen, benim aslımsın, mayamsın; benim mescidim, benim kilisemsin; benim cehennemim, benim cennetim, benim gencim, benim ihtiyarımsın!..

" Arif şairlerden birisi;

"Allahım! Bazan kiliseye gidip itikafa giriyorum, bazan mescide gidiyoruın. Yani ben, ev ev Sen'i arıyorum!" demiştir.

• Sen bize cevr edersen, vefa olur, dert verirsen deva olur! Sana layık dilber nerede bulunur; ey benim can gözüm, ey benim görüşüm!

• Ezelde daha canlar meydanda yokken lütfun, cana can verdi! Herkesin dileği, isteği candır ama, benim isteğim de, dileğim de Sen'sin!..

• Ey benim güzelim! Senin yüzün benim bayram ayımdır; saçın kadir gecemdir! Senin ırmağına girince bütün kirlerimden temizlenir, tertemiz bir insan olurum!

• Sanki beden can tekkesi, düşünceler de sofulardır! Hepsi halka olmuş zikrediyorlar! Benim gönlüm de, onların ortasında Bayezid-i Bestamî kesilmiş!

• Söylemeyeyim, susayım, herkese yüzümü ekşiteyim de, bana sen söyleyesin, karşımda sen olasın; ben, ancak senden faydalanayım!

 

865. Bağa, bahçeye, bahara söyle; güzellikleriyle övünmesinler! 
Benim baharım gelince onlara güzelliği ben göstereceğim!

Müfteilün,Mefailün,Müfteilün,Mefailün

(c.IV.1828)

• Sevgilim, deve imişim gibi, yine benim yularımı tutmuş çekiyor! Onun işi, sevdiğini çekip götürmek; benim işim de, yük taşımaktır!

• Beni, katarın öncüsü yapmış; o sarhoş develerin hepsini de benim katarıma katmış! Benim de yularımı tutmuş, çekip götürüyor!

• Ben, onun sarhoş devesiyim; onun yediği dikenine gönlümü vermişim, tapmadayım! 0, bazan benim yularımı çeker götürür, bazan da üstüme biner!

• Sarhoş deve coşar köpürür, ne varsa kırar döker! Fakat hiç bir deve, benim duyduğum zevki duyamaz!

• Gerçekten de coşup köpürünce onun avucuna elimi korum; avucum avucuna değince kanım kaynar, tepemden dumanım tüter!

• İşi küçükler gibi görürüm; yükü büyükler gibi çekerim! Yük çekmeye başlayınca, sen, işimdeki güzelliği seyret!

• Nergis gözleri benim kanımı içip mahmurluktan kurtulunca, onun sabrı karan, benim sabrımı kararımı alır göstürür!

• Onun yüzünün hayali, benim gözümün önüne kıble; altına benzeyen sözleri de kulağıma küpe olmuştur!

• Bağa, bahçeye, bahara söyle; güzellikleriyle övünmesinler; benim baharım gelince, onlara güzelliği ben göstereceğim!

• Şarap içtiğin zaman şaraba de ki: "Başımda ne dönüp duruyorsun? Galiba, benim mahmurluk veren şarabımı sen kendi başında görmedin!"

 

866. Şu yeryüzünde dinlenen nağmeler, güzel sesler, gökyüzü nağmesinin çok zayıf kırıntısıdır!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c.IV, 1832)

• Belki bir taraftan ansızın hoş bir haber gelir diye kulağımı açtım; etrafı dikkatle dinliyorum! 0 hoş haberi, sessizce bekleyip duruyorum!

• Güzel sesleri, nağmeleri işitmeye alışmış olan kulak; zaman zaman hem yeryüzünden hem de göklerden güzel sesler duyar, hoş nağmeler işitir!

• Aslında, şu yeryüzünde dinlenen nağmeler, güzel sesler, gökyüzü nağmesinin çok zayıf kırıntısıdır! Ağızlardan çıkan beden nağmeleri de, ruh ve gönül nağmelerinin fer'idir, çok zayıf sesleridir!

• Gök gürlemesinin attığı naraya bak; ağaçlara nasıl tesir ediyor? Yağmur müjdesi olan o feryaddan sayısız çiçekler baş gösteriyor, neşe ile oynaşıp duruyorlar; ağaçlarda meyveye gebe olan ne kadar tomurcuklar meydana geliyor?

• Yokluğa ses geliyor da, yokluk; "Peki!" diyor. "Mademki beni çağırıyorsun, ben, yokluktan varlık yönüne yemyeşil elbiseler giyerek neşeli bir halde ayak basıyorum!"

• Bitkilerin hepsi de "elest sesi"ni duydular da, koşmaya başladılar; yaratanın mesti oldular! Onlar yoktular, yokluktan geldiler! Gül de, lale de, söğüt de yokluk aleminden varlık alemine geldiler!

 

867. Baharımın nefesleri, gönlü gül bahçesine döndürdü!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün

(c. IV.1830)


• Ey benim gönül alan ay yüzlü güzelim! Sen benim dostum olduğun günden beri, gönlümün nuru, ağzımdan çerağ gibi ışıklar saçıyor!

• Senin güneşinin sıcaklığı ile gönül, zerre zerre inci oldu; şu ağır balçık bedenim de, baştan başa gönül kesildi!

• Senin canın ile benim canım ayrı değiller, birlikte yaşıyorlar! Ama sen, daha yakına gel, elini göğsümün üstüne koy!

• "Başımın üstüne düşen gölge, acaba kimindir?" diye şaşırıp kalırım da, senin lütfun seslenir! Der ki: "Kimin olacak; benim gölgem, benim gölgem!"

• Belalarla dolu olan dünya, senin yüzünden bana cennet oldu! Lutfun, öteki dünyayı nelerle dolduracak, bana ne ihsanlarda bulunacak, kim bilir?

• Sen, elini başımın üstüne koyunca elin, benim tacım olur; belime kuşandığım kemer de, senin saçlarındır!

• Aşk kesemi kaptı da, ona; "Hey! Ne yapıyorsun?" diye bağırdım. 0, bana dedi ki: "Ne bağırıyorsun? Hadsiz hesapsız nimetlerim senin gözünü doyurmadı mı?"

• Benim yaprağım yoktu ama, yüreğim yaprak gibi titriyordu! 0 bana;  'Korkma!" dedi. "Sen, benim emanımın haremine girdin!"

• Seni bağrıma öyle bir basacağım ki, vardan da kurtulacaksın, yoktan da. Bütün gece benim çalgıcılanmı seyredecek, şarkılarımı dinleyeceksin!

• Seni birliğe ulaştırayım, ebedî olarak mest edeyim de, benim ölümsüz zevkime iyice inan!..

• Baharımın nefesleri, gönlü gül bahçesine döndürdü; erguvan renkli şarabında, yüzü gül bahçesine çevirir!

 

868. Aşık, bizim yaşadığımız şu dünyada değildir;o, başka bir dünyadadır!

Mef'ülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. IV, 1861)

• Sarhoşların adeti, birbirleriyle dalaşmak, gürültü çıkarıp kavga etmektir;  kötülüklere düşmektir!

• Aşığa gelince, aşık sarhoştan da beterdir! Zaten aşık, bizim yaşadığımız şu dünyada değildir; o, başka bir dünyadadır! Aşık olmak ne demektir; sana söyleyeyim: Aşk, altın madenine düşmektir!

• Aşk için altının ne değeri vardır? Aşık, sultanların sultanıdır; aşk, insanlık tacının baştan düşmesine engel olur!

• Derviş, eski püskü bir hırkaya bürünmüştür ama, koltuğunun altında inci vardır! 0, derbederlikten neden sıkılsın?

• Gül bahçesinde bülbüle arkadaş olup el ele vermek, ruhanî dudu kuşları ile şekerler içine dalma zamanı geldi!

• Gönlüm bende değil; ben, onu sana vermişim! Senin yolunda düşmüş düşmüş yıkılmışım! Allah'a yemin ederim ki ben, düşecek başka bir yer bilmiyorum!

• Kadehi kırdıysam, beni mazur gör! Çünkü ben, senin güzelliğinle mest olmuşum; aklım başımda değil! Elimi tut da, tehlikelere düşmeme engel ol!

 

869. Hakk aşıkları, gayb dilberine hayran olmuş kalmışlardır!

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün 

(c. IV, 1880)

• Gece perdesinin arkasındaki şu küçük zencilere benzeyenleri gör de, onlarla beraber can işreti sofrasına otur!

• Gece olduğu için halkın hepsi de uyumuş ama, aşıklar açılıp saçılmışlar birbirlerine aşk sırları söylemeye koyulmuşlar! Aşkolsun; bu hal, ne de hos bir hal!.. 

• Dostlar, Hakk aşıkları coşup köpürmüş; hepsi de candan, gönülden yanıp yakılmışlar! Hepsi de gayb dilberlerine karşı gönüllerini de, gözlerini de açmışlar, onun güzelliğine hayran olup kalmışlar!

• Senin aşkına kapıldığımdan beri, dünya aşkı bana haram oldu; senin »açların bana tuzak olalı, geceler bana mekan oldu!

• Gece zencisi mest oldu! Herşey şarap kadehi halini aldı! Şarap kadehi ile her varlığın mest bir hale gelişini, artık o zencinin gözünden seyret!

 

870. Sizden önce gelenler, nice akar sular, nice bahçeler terk edip gittiler!

Mefülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. IV, 1872)

• Ey boş yere kendini gamlara kaptıran, elde edemediği dünya malı için üzülüp duran gafil! Kur'an'ı aç da; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!"-99 ayetini oku!

• Cins atı, süslü eğeri yüzünden öfkelenen, gönlünü hasedle, kinle dolduran, dertlere, gussalara düşen! Yürü git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!

• İçin bağırsaklarla, dolayısıyla pisliklerle dolu! Aslında sen, pislik içindesin;  bir çeşit pisliksin! Kendini nefsanî arzularının, kinlerinin hevasına kaptırmışsın! Ey pisliklerle beraber yaşayan, pisliklere bulanan gafil kişi! Git de; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!

• Ey davalarla, dünyaya ait isteklerle dolu şeyh; ey manadan mahrum, gösterişe kapılmış zavallı! Ey yokken var gibi görünen kişi! Yürü git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!

• Padişahlığına, beyliğine bakma; her gün bir parça ölüyorsun! Zaten günü gelince büsbütün öleceksin, bir yığın toprağın altına gireceksin! Onu düşün de, git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!

• 0 güzel yüz, o güzel gözler, o işveler, nazlar, o benlikler, o kendini herkesten üstün görmeler nerede kalmış?.. Bütün beden çürüyüp dağılmış; o güzel gözlerin oyuklarına toprak dolmuş!.. Aklını başına al da, git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!

• Yanağını güzellerin yanağına pek koyma, sonunu düşün; yanağın, yüzün çürümüş gitmiş, onu hayal et! Yürü git; "Sizden önce gelen inşanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!

• İstersen çok zengin ol, bağın bahçen olsun; isterse konağın, sarayın bulunsun; bunlar ölüme karşı nedir ki?.. Bunlara dayanabilir misin, bunlarla ölümü yenebilir misin? Yürü  git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!

• Nerede Firavun gibi, İskender gibi, Cengiz gibi memleketler alanlar, dünyayı ele geçirenler? Nerede binlerce insanın kanlarını döken zalimler? Onlar halka, insanlara ne hizmette bulundular? Aklını başına al da, git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!

• Ey insanların tabutlarını uzaktan görüp de ders almayan, hatta ölümü düşünmeyerek gülen zavallı; ey gözleri açılmayan gafil! Yürü git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!

Beyitlerin sonunda tekrar edilen cümlelerde, Duhan Süresi, 44/25. ayetten iktibas vardır.