24. Sen benim canımsın, ben cansız nasıl yaşanm?

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 
(c.1, 69)

• Ne olur, sevgilim yarın gelse de elimi tutsa, yahut pencereden bakışını uzatsa, ayın ondördü gibi parlak olan yüzünü bana gösterse...

• O canıma canlar katan sevgili, kapıdan içeri girse de, insafsız ayrılığın bağladığı ellmi. ayağımı çözse, beni kurtarsa

• Ona derim ki: "Ey benim canım, ey benim hayatım, senin canına yemin ederim ki, sensiz hayat pek tatsızdır, pek manasızdır. Sensiz işret hoşuma gitmiyor. Beni sevindirmiyor, şarap bile sen olmayınca beni mest etmiyor.

• Nazlanır da; "Git, benden ne istiyorsun? Senin sevdan bana bulaşır da ben de sevdalanırsam diye senden korkuyorum." derse,

• Ben de kılıcı, kefeni alır önüne korum. Yere kurbanlık koyun gibi yatar, boynumu uzatırım da, derim ki: "Eğer seni rahatsız ediyorsam, başını ağrıtıyorsam, kılıcı al, hiç acımadan için rahat olarak boynumu kes gitsin..."

• Sevgilim, sen çok iyi bilirsin ki, ben sensiz yaşamak istemiyorum, ölüyü dirilten Allah'a yemin ederim ki, ölüm bana ayrılıktan daha tatlıdır, daha hoştur.

• Benim seni nasıl sevdiğime inanmıyor musun ki, benden yüz çevirdin? Sana her zaman "Düşmanların sözleri asılsızdır, iftiradır." demiyor muydum?

• Sen benim canımsın, ben cansız nasıl yaşarım? Sen benim gözümsün, ben gözsüz nasıl görebilirim?

 

25.Gerisin geriye git, bizi de beraber götür!

Mef'ülü, Mefa'îliin, Mef'ulü, Mefa'îliin

 (c.I, 85)

• Ey sevgili; Allah rızası için olsun, bana acı da, altın gibi sararmış olan yüzüme bir bak! Bizi, senden ayrı bırakma, nereye gidersen bizi de beraber götür!

• Eğer tenezzül eder de gelir, gönlümüze girersen, eteğini topla, içeri öyle gir ki, eteğin gönül kanına da değmesin, kirlenmesin.

• Ey sevgili, senin güzelliğini görmeyen, ay yüzlülerin körlüklerine rağmen bir doğ da, ayın yüzüne siyah bulutlarla bir perde çek, böylece ay görünmez olsun, senden başka gökte ay kalmasın.

• Sevgili; "Sizlere selamlar olsun!" deyince, bu ses bütün alemi tuttu. Neşeden gönül secdeye kapandı, can da beline gayret kemerini kuşandı.

• Mum gibi her gece yanardım, seher vakti gelince söndürülürdüm. Fakat gevgili, bu gece senin aşkınla öyle kendimden geçtim ki, gece ile gündüzü fark edemiyorum.

 

26. Üzüm şarabı îsa ümmetinindir, 

Mansur şarabı da Muhammed ümmetine mahsustur.

Mefulii, Mefa'îlün, Mef'ulii, Mefa'îlün 
(c.I, 81)

• Ey can sakîsi! Kadehi, yıllanmış eski şarapla doldur da bize sun!... 0 şarap gönlün yolunu keser, insanı fanî güzellere gönül vermekten kurtarır, din yoluna düşürür, Hakk'a kılavuzluk eder.

• 0 şarap herkesin bildiği üzüm şarabı da değildir. 0 şarap gönülden kaynağını alır, gelir ruhla karışır, coşar köpürür. Can şarabı olur. Her şeyde Hakk'ın kudretini gören, Hakk'ın sanatını müşahede eden aşıkın gözü şarapla mahmurlaşır.

• Herkesin bildiği üzüm şarabı İsa ümmetinindir. Mansur şarabı da Muhammed ümmetine mahsustur. Bu şarabın kadehi yoktur. Kadehsiz içilir.

• Üzürn şarabından mahzenlerde küpler dolusu vardır. Bu şaraptan da küpler olusu var. Var ama bu küpü kırmadıkça, yani bedene ait nefsanî duyguları dürmedikçe, Mansur şarabını tadamazsın.

• Üzüm şarabının bir damlası bile seni senden alır, bütün işlerini altına döndürür benim şu altına benzeyen kadehe, canım feda olsun...

• Mansur şarabı üzüm şarabı gibi herkese her zaman sunulmaz. Mansur şarabı ançak ,yatağını, yastığını devşirip kaldıran, gecesini uyku ile öldürmeyen Hakk aşıkına seher vaktinde sunulur.

 

27. Sen yaralara merhemsin, dertlere dermansın.

Mefulü, Mefa'îliin, Mef'ülü, Mefa-îliin 

(c.I, 87)

• Ey sevgili, başın hakkı için, bizi böyle perişan bir halde bırakma! Ey salına salına yürüyün selvi, bize o boyu, posu, o edayı göster!

• Zulümlerle, haksızlıklarla, günahlarla gizlenmiş olan şu yeryüzünü, güzel ve parlak yüzünle neşelendir, sevindir, şu gök kubbeye başka bir güneş göster!

• Canları yol bilir, yol gösterir bir hale getir. Madenleri altınlarla doldur. Bir zelzele ile, uyuyan denizi uyandır, onu aşka düşür, coştur, köpürt!

• Sen öyle yüce bir varlıksın ki, güneş bile senin devletinin, ikbalinin gölgesine sığınır, devlet kuşunun gölgesi ne işe yarar?

• Sen hem Allah'ın rahmetisin, hem yaralara merhemsin, hem dertlere dermansın; bir hekim olarak şu aşk hastasına bir ilaç ver!

• Sen aşk bahçesinin bülbülüsün, hayırlı temiz kişilere ilahî aşk şarabı sunarsın, sen canların canı olduğun için başsızsın, ayaksızsın.

• Ya Rabbi, sende neler var! Ne kudret var! Ne güç var! Sen lütfunla bır bahar gibisin, granit taşlarını, kayaları bile işe güce sokarsın...

• Bazen bir nür parlatırsın, gözleri kamaştırırsın, bazen de, yüzlerce tufanın söndüremediği, yatıştıramadığı bir fitne koparırsın, insanları perişan edersın; hikmetinden sual olunmaz.

 

28. Ben göklere bile aşk ateşi attım, onları tutuşturdum.

Mefulü, Mefa'îlün, Mef'Olü, Mefa-îlün

 (c.I, 89)

• Herkese rezil olmak istemiyorsan, benim şu öğüdümü dinle: "Ben insan seklinde bir afyon küpü gibiyim, sakın benim ağzımı açma!

• İstersen beni ateşlere at, ateş bana ne yapabilir? Ben değil gönüllere, göklere bile aşk ateşi attım, onları tutuşturdum, yaktım, yandırdım. Oralarda yüzlerce kavga, yüzlerce gürültü çıkardım.

• Gökyüzü tamamıyla baş, yeryüzü de tamamıyla ayak olsa, ben ne gökyüzüne baş korum, ne de yeryüzüne ayak basarım. Çünkü ben bunların her ikisinden de değilim; ben başka bir yerdenim, başka bir alemdenim.

• Ey bizim efendimizin, sahibimizin gönüldeki saf şarabından bize şaraplar sunan sakî! Bize bir kadeh daha sun! Bu lütuflara nail olduğumuz için şükretmek bize daha çok yakışır.

 

29. Senin sevgini idrak hususunda bizler çocuklar gibiyiz.
 Ey can gel de bizi çocukluktan kurtar.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü. Mefa'îlün
 (c.1, 88)

•Ey ay yüzlü sevgili; hoş geldin, sefalar getirdin! Ey cana neşeler veren gül varlık, neşelerle gel, dünya hayatının bize getirdiği üzüntülerden, kederlerden bizi kurtar. Sen zaten hep böyle idin, neşeler getirirdin, neşeler bağışlardın, Dilerim sağ oldukça hep böyle ol!

• Ey her neşenin süreti, şekle, bedene bürünmüş hali; sen baştan başa neşesin, gönlürnüzde bir yadsın, bu yüzden seni yad ettiğimiz zamanlar, gönlümüz neşe ile dolar, içimiz rahatlar. Sen, yalnız, neşenin sureti değil, aynı zamanda,
Allaha duyulan aşkında suretisin. Hakk'ın güzelliği sende tecellî ettiği ,için seni seven dolayısıyla Hakk'ı sevmiş olur. Bu yüzden daima, gönlümüzde ol gönlümüzde yaşa!

• Ey can; senin sevgini idrak hususunda bizler çocuklar gibiyiz." Ey cangel de bizi çocukluktan kurtar! Çocuk olduğumuz için dadıya muhtacız, onun sevgisi ile, onun ihtimamıyla yaşıyoruz. Gel de bizi dadıya, ona buna muhtaç olmaktan kurtar! Bizi olgunluğa ulaştır da, seni idrak edelim, yalnız seninle senin aşkın ile yaşayalım.

"Şu hadîse işaret var:  "Seni şanına layık bir şekilde tam bir irfan ile idrak edemedik, bilemedik."

• Biz kendimizi tamamıyla dünya işlerine verdik. Bir çok isteklere, emellere düştük. Hep dünya için çalışıyoruz; servet, şöhret, yüksek mevki hırsıyla didinip duruyoruz. Bu yüzden de kederden, sıkıntıdan kurtulamıyoruz. Gamlardan, kederlerden kurtulmak için eşe, dosta sarıldık. Eğlencelere kapıldık. Ey def! Sen bizim şu halimize candan, gönülden feryat et! Ey ney sen de ağla, inle!

• Ey gönül! Sen güzelsin, o Hüsrev'in yüzünden büsbütün güzelleş, eğer hoş bir Hüsrev'sen, o güzel Şirin'in Hüsrev'iysen gerçek aşka düş de Ferhat ol!

" Ferhat dağları delerek su yolları yapmakta mahir bir mühendis, aynı zamanda, bir hükümdarın yeğeni olan Şirin adlı güzel bir kıza gönül vermiş meşhur aşıktır. Şirin'e, Ferhat'tan başka, bir hükümdarın oğlu olan Hüsrev-i Perviz de aşık olmuştur. Bu kızı elde etmek için Ferhat akıl almaz gayret sarf etmiş, dağları delmiş, kayaları oymuş. Ferhat ile Şirin doğu edebiyatında Leyla ile Mecnun gibi meşhur olmuş, bir çok şairler bunların aşk hikayelerini anlatan kitaplar yazmışlardır. Faruk Nafiz merhum da Çoban Çeşmesi adlı şiirinde bu konuya temas etmiştir:"

"Gönlünü Şirin'in aşkı sarınca 
Yol almış hayatın ufuklarınca 
0 hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmaya çoban çeşmesi." ,

Mutasavvıflar bu hikayeden başka manalar çıkarmışlardır. Onlara göre, Ferhat Hakk aşığıdır, sevgilisi uğruna deldiği dağlar, benlik, enaniyet dağıdır.

30. Aşk geldi, benim elimi bağladı, düşüncelerim dağıldı.

Mef'ulii, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 
(c,I, 82)

• Sevgili süslendi, güzelleşti, onun her zaman böyle olmasını isterim. Allah'ın inayeti ile, onun bazı sapkınlıkları, sapık görüşleri gitti. Kafirliği iman haline geldi, onun hep böyle olmasını dilerim.

• Gönlümü inciten, yüzüme karşı kapıyı kapayan sevgili, dostların gamı ile gamlanmaya başladı. Onun hep böyle olmasını dilerim.

• Eskiden kendini çok seviyordu. Yalnız kendini düşünüyordu. Şarabı bile yalnız başına içiyordu. Yalnız başına zevk ediyordu. Halbuki şimdi, kapısını herkese açmış, evini misafırlerle dolduruyor. Onun her zaman böyle olmasını diliyorum.

• Gece, geçip gitti, sabah şarabının içilme zamanı geldi. Gam defolup gitti, neşeler, feyizler yüz gösterdi. Mutluluk güneşi doğdu. Parıl parıl parlamaya başladı. Ben bütün zamanların böyle olmasını dilerim.

• Mahzun olanların, gönülleri kırılanların devleti, manevî kuvveti ve aşk ile deli olanların himmeti yüzünden, bizi dünyaya bağlayan zincir zorlanmaya başladı. Bunların hep böyle olmasını dilerim.

• Şu esen rüzgara, şu aşk rüzgarına dikkat et! 0 gitti şirin dudakları okşadı, onların büyüsü ile neye uydu, onunla feryat etmeye, onunla beraber inlemeye başladı.

• 0 ay doğdu da, iki dünyayı da gül bahçesine çevirdi. Bütün bedenler, can oldu, daima böyle olmasını dilerim.

• Onun kahrı, tamamıyla rahmet kesildi. Zehri baştan başa, şirine döndü bulutu şükürler yağdırmaya başladı. Daima böyle olmasını dilerim.

• Sus ki, ben mest oldum. Aşk geldi, benim elimi bağladı. Düşüncelerim dagıldı, 

31. Biz senin güzelliğinin sunduğu şarapla mest olmuşuz.

Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü,
(c. I. 90)
 

• Senin yüzünden gamlara düştüğümüz, çok acılar çektiğimiz için biz çok mutluyuz. Biz hem senin aşkının mahremiyiz, en yakın dostuyuz, hem de senin..

• Biz hem senin yüzünü hayranlıkla seyrediyoruz. Hem de güzelliğinin sunduğu şarapla mest olmuşuz. Hem de seni daha iyi görüp neşelenmek için evinin damına çıkmışız.

• Sen, her derde derman olan, her zorluğu yenen Süleyman'ın canısın. Senin yüzünden dev de, peri de deli oldular, dağa düştüler. Ey sevgili, sen, hem de canların huzur evisin.

• Ey sevgili, bütün canlar, senin güzel yüzüne dalmışlar da kendilerinden geçmişler, gönüller de senin nefesinle nurlanmışlardır.

• Ben senin aşkınla mest olmuşum. Sanki başım senin güzelliğinin şarabıyla dolmuş. Sevgili, ben senin güzelliğinin yüzünden çok şadım, çok neşeliyim, çok mutluyum. 

• Ey dost, Ka'be'nin yanında kaynayıp duran zemzem suyuna, senin zemzem suyun karışmış da o yüzden tatlılaşmış, o yüzden hacılar onu paylaşamıyorlar, hep ona doğru koşuyorlar, kaplarını dolduruyorlar.

 

32. Aşıklar meclisinin tek bir mumu başka meclisin yüzlerce mumuna değer.

Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün.
 (c.I, 74)

•Sen hakîkati istiyorsan bile bize uymak, bizimle beraber onu arayıp durmak zorundasın. Saz çalarak türkü söylemeyi bilmesen bile bizimle beraber çalıp söylemeye mecbursun.

• Sen Karun gibi dünyanın en zengin adamı olsan, aşık olunca iflas ederek elinde 'hiçbir şeyin kalmaz. Padişah bile olsan, bizimle beraber olunca senin de kul olrnan gerekir.

• Bu aşıklar meclisinin tek bir mumu, başka meclisin yüzlerce mumuna deger, yüzlerce mum yerine geçer. Sen ister ölü ol, ister diri, bizimle beraber olunca başka türlü bir dirilik elde edersin.

• Sen bizimle beraber olunca, hakîkati görürsün. Yalnız dudaklarınla değil gül gibi bütün bedeninle gülmeğe başlarsın. 0 zaman ayaklarındaki dünyaya ait istek bağları çözülür, hayrete kavuşursun ve her şey sana apaçık gösterilir.

• Bir an derviş ol! Dervişlik hırkasına bürün de gönülleri diri olan velileri gör' 0 zaman üstündeki atlas elbiseleri atarsın da bizimle beraber hırka giyersin.

• Tohum yere düşünce, toprakta canlanır, biter, boy atar, bir fidan olur. Bu remzi, bu ince sözü anlarsan, sen de bize uyarsın, sen de gururu, benliği bırakır, bizimle beraber yerlere düşer, topraklara karışırsın.

• Tebrizli Şems, gönül goncasının kulağına dedi ki: "Nefsanî isteklerden kurtulur da, gönül gözün açılarsa; sen de bizimle beraber görülecek şeyleri gorursun.
Hz. Mevlana bu yedi beyitlik gazelinde Hakk yolcularını birliğe davet etmektedir.

 

33. Ben yalnız ağzımla değil, gül gibi bütün bedenimle gülüyorum.

Mefulü, Mefa'îliin, Mef'ulii, Mefa'îlün,
 (c. I, 84)

* Yalnız dudaklarımla, ağzımla değil, gül gibi bütün bedenimle gülüyorum.çünkü, ben, beni bıraktım, benden vazgeçtim; onunla, yani Padişahlar Padişahı ile halvetteyim.

• 0, bir seher vakti elinde meşale olarak geldi. Gönlümü ateşe verdi. Sonra onu aldı, göklere yükseldi. Ey aşk ateşi ile tutuşturduğu gönlü alıp götüren azîz varlık; canı da al göğe ulaştır. Gönlü yalnız bırakma!

• Kızgınlığa kapılıp, hasede düşüp de şu garip canı, gönüle yabancı etme, onu burada bırakıp da yalnız gönlü götürme!

• Ona Padişaha yakışır bir şekilde kibarca haber gönder, niyazda bulun; "Ey Padişahım!" diye yalvar. "Vakit geçirmeden umümî bir davet yap; herkesi çağır! Gönlü yanına aldın. 0, ne zamana kadar seninle olacak da, can yapayalnız şu kirli yeryüzünde sürünüp duracak? Bu hal, padişahlığa yakışır mı? Bunu da yanına al!"

• Dün gece yaptığın gibi, bu gece de gelmezsen, bu gece de yalvarışlarıma kulak asmaz, dudağını yumar bir şey söylemezsen, canı alıp götürmezsen;yalnız feryat etmem, yüzlerce gürültüler koparırım, kargaşalıklar çıkarırım.

 

34. Böyle güzel bir bağ gönüllerde bile düzenlenmemiştir.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa-îlün, Fe'uliiıı
 (c.I, 92)

• Ne güzel bağ, ne güzel bağ, böyle bir bağ gönüllerde bile düzenlenmemiştir. Orada dolaşan dilberde de ne güzel boy, ne güzel yüz var. Allah onu kutlasın, yüceltsin.

• Ne güzel ışık, ne güzel nur, ne güzel şer, ne güzel bela, ne güzel cevher, ne güzel güvenilecek, dayanılacak dost!

• Ne güzel mülk, ne güzel mal, ne güzel hal, ne güzel konuşma, tecellî gönüllerinde uçup duran ne kutlu kanat!

• Dünya nimetlerine aldırmayan, onları elinin tersi ile arkasına atan can, bilsen ne kadar ilerilerdedir, ne kadar değerlidir! Onu takdir etmeyenin alkışlamayanın boynunu vur!

• İster yeryüzünün cüz'leri ol, ister Ruh-ı Emîn, yani Cebrail ol, Allah'ın büyüklüğünü, kudretini görünce ,  (=Celali yücedir) de!

• Sen, hem bezsin, hem bezi suya çırpansın, hem üzümsün, hem de üzümü sıkansın  Çırp,sık,süz,ama elini bulaştırma, yani pek derinlere inme!

• Sus, sus, fazla ileri gitme, sözden anlamayanların toplantı yerinde böyle açık söyleme, "Allah"tan "kul"dan söz açma!

 

35. Bu dünyada gördüğümüz güzellikler, güzel eserler canları Hakk'a götürürler.

Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe-ulün 
(c.I, 97)

• "Mısır'a gittim, şeker satın aldım" diyorsun. Diyorsun ama, açıkça söylemiyorsun. Sen, Mısır'da şeker satın almadın, altın kemerli Yusuf'u aldın.

• Şehirde böyle bir güzeli kim görmüştür? Böyle "ay" gibi bir güzeli kim bağrına basmıştır.

• Geceleri herkes uykuda iken yıldız sayanlara, yani uyumayan Hakk aşıklarına, ay, ışıkları ile öpücükler gönderir, onları okşar, sever.

• Şu dünyada gördüğümüz güzellikler, güzel eserler, hassas duygulu insanların canlarını, gönüllerini alırlar, o eserleri yaratana götürürler. Sanki, Allah yarattığı eserlerini hamal eder, canları, gönülleri onlara yükler, kendine doğru çeker.

• Bu dünyada şüphe ile neye baktımsa onu bulamadım, göremedim, çünkü güzellere hayran olma duygusu, bu yücelik, bu tali ancak Hakk'la görenerde, Hakkın görüşüne sahip olanlarda vardır.

• Seher vakti gelininin yani mürîdin, gözüne sürme çekip görüşünü artırmak için güneşin gönlüne yani mürşidin gönlüne padişahlara mahsus ateşi koymak gerekmektedir.

• Ey dost, güneşe benzeyen, güzel nurlu yiizün başka bir yerde olmadığı için, gölge gibi akılsızca senin peşine düşmüşüz, koşup duruyoruz. 

• Zavallı akıl, gönül kıran bir insafsızı bulur da, onu bağrına basar. Ruh da yol kesen eşkıyayı bulur, onu kendine dost sanarak, alır, gönül evine getirir.

• Göz, güzellerin dudaklarına la'ller, dişlerine inciler armağan eder. Yüz ise gümüş renkli bedenlere sahip güzeller karşısında sararır, solar, sanki onlara altınlar basar, altınlar hediye eder.

 

36. Senin aşkın, çorak toprağı bile gül bahçesi haline getirir.

Mefulü, Mefa'îliin, Mefulil, Mefa'îllin,
 (c.I, 78)

• Ey saki; kadehi Hakk aşığının şarabı ile doldur! Yanmış, kavrulmuş gönüllere Rabbanî şarap sun! 

• İlahî aşkla kendinden geçmiş kişilerin meclisinde ekmekten az bahset  Şunu iyi bil ki, ilahî aşk suyuna dalmış kişiler, sudan başka bir şeyle uzlaşamazlar.

• Ey can! Senin nezaketinden, inceliğinden, onun tatlı olan hitabından beden utandı da yere serildi, yıkıldı, harap oldu. Şurada gömülü bulunan defineyi bul çıkar da bu harabeyi süsle, güzelleştir!

• Senin aşkın, çorak toprağı gül bahçesi haline getirir. Dalgan, buluta benzeyen gözü, inciler saçar bir hale kor.

• Şarabımızı çoğalt, bize çokça sun! Uykumuzu da tut, bağla, artık bize gelmesin Cünkü, uykuya dalan kişinin, gecenin güzelliğinden, feyzinden hiç haberi olur mu?

•  Manen gökyüzüne yükselip, Allah'ın misafiri olanlar, meleklerle aynı kadehten, ıçerler, yeryüzünde yaşayan insanlardan, iyilikler yapan, insanlara yararlı olan  sevap kazanan fazîletli kişilere de şarap gökyüzünden verilir. 

• Onun sevdiği gerçek kulunun dudağı, onun taslarına, ibriklerine dokunur,onun kaplarından içer, o şarap ancak takva küpünde -çekinip sakınma küpünde- bulunur. Başka küplerde onu arama, bulamazsın.

• İlahî şarapla mest olmuş, kendilerinden geçmiş Allah'ın has kullarının halini, ayık adam ne bilsin? Ebu Cehil, sahabenin hallerini nereden anlayacak?

 

37. Sen eşeğe binmişsin de, ondan bundan;"Eşek nerede?" diye soruyorsun.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Pe'ulün 
(c.1, 100)

• Ey dünyaya yeniden can veren güzel, gel, gel de, dünya işlerini çok iyi bilen ve kendini tamamıyla dünyaya veren aklı avare kıl, onu içten, güçten et!

• Ben, bir ok gibiyim, atmadıkça uçmam. Gel de yayını kur, beni bir daha at!

• Herkesten sakladığım ayıplarım, günahlarım, senin aşkın yüzünden yine meydana çıktı. Damdan, yani ötelerden, gökyüzünden başka bir kurtuluş merdiveni gönder de, onunla günahlarla gizlenmiş şu yeryüzünden kurtulayım. Yukarılara çıkayım, arınayım.

• Bana; "Dam, yani öteler hangi taraftadır?" diye soruyorlar. Öteler, canların bulunduğu tarafta, canı getirdikleri yerdedir.

• Öteler, bedenimiz her gece uykuya dalınca, rühların gittiği taraftadır. Sabah olunca, yine o taraftan gelir. Bedenimize girerek bizi uyandırırlar.

• Bahar mevsimi bile, zamanı gelince yeryüzüne ötelerden kalkar gelir Sabah da güneşle beraber ötelerden gökyüzüne ışık gönderir.

• Sen, zaman zaman bir şeyler ararsın, kurtuluş yolları düşünüyorsun, onu içinde hissedersin fakat bulamazsın, ondan bir nişan, bir iz bulamazsın Çünkü o, nişansızdır, izsizdir. Işte senin gönlüne bu duygular da hep ötelerden gelmektedir.

" Molla Camî hazretlerinin Türkçe'ye manzum olarak tercüme edilen şu kıt'ası, anlaşılması anlatılması zor olan bu beyti açıklamaktadır:

"Ben bilmez idim gizli ayan hep sen imişsin,
 Canlarda ve tenlerde nihayet hep sen imişsin, .
 Alemde nişan isteridim ben sana senden, 
Gördüm ki bu alemde nişan hep sen imişsin."

• Zavallısın, boş yere neyi arıyorsun? Sanki sen eşeğe binmişsin de, şundan bundan; "Eşek nerede?" diye soruyorsun.

 

38. Gel, aklı sarhoş edelim, uyutalım.

Mefa'îlün, Mefa'îliin, Fe'ülün 
(c.I. 101)

• Gel sevgilim gel; seninle, sevdayı da deliliği de yakıp yandıralım. îçki yerine her an kan dalgası içelim.

• Hayır kan dalgasını bırakalım da, cehennem alevlerini içelim. Mest olalım, kendimizden geçelim, kendimizden kurtulalım, yücelere çıkalım, gökkubbe-sini delip yırtalım, ötelere gidelim.

• Zevali olmayan şem'e, can ışığına gökyüzü yarar mı? Şem'-i can gökyüzüne ne yapsın? 0 gökyüzüne çıkabilir mi? Şu iki başaşağı gelmiş kandil gibi solgun ışıklar saçan güneş ile ay onun ne işine yarar.

"Bu beyitler bize Şeyh Galip hazretlerinin; 

"Giydikleri afilab-ı numuz / İçtikleri şule-i cihan-suz." beyti ile; "Bir şulesi var ki. çem'-i canın / Fanüsuna sığmaz asumanın" beyitlerini hatırlatmıyormu?

 •Hırsızın elini kesmek adet değil midir? Gel sevgilim, biz de seninle Allah'ın hir lutfu olarak başımıza gelen gamı çalan o gam hırsızının elini keselim. Cünkü o, bizim pek zavallı olan hiç gücü kalmamış, yüzlerce defa zayıf düşmüş bulunan aklımızı da çaldı.

• Hıısızın elinden kurtardığımız akıl başımıza bela olmasın diye, ancak padisahların içtiği saf şarabı onun kadehine dökelim de, o hünerli aklı sarhoş edelim uyutalım.

• Onu uykuda bile rahat bırakmayalım. 0 hırsız, sarhoş olur olmaz onu sopa çekelim, dayak atalım. Çünkü o çok hileler bilir, çok büyüler yapar ve bizi hak yolundan alıkor.

• Gerçi o pek kurnazdır, cin fikirlidir. Hilecilerin ustasıdır. Ama o, zamanımız insanlaıının hilelerini ne bilecek? Çünkü, zamanımızda, insan şekline giımiş şeytanlar aramızda dolaşmaktadır.

• Dayak attığıınız aklı kendi haline bırakmayalım, bu defa onu başka türlü bir şarapla öyle sarhoç edelim ki, öyle kendinden geçirelim ki, kendine gelince, bulunduğu yere nereden, hangi yoldan geldiğini biiemezsin.

 

39. Biz dünyada senden başka güzel göremiyoruz.

Mefülü. Mefa'îlün, Fc-ulün
 (c. I. 114)

•Sevgili, gönlümde yalnız sen varsın, senden başkası benim için keıpiç gibi, taç gibidir, kaya gibidir.

• Dünyada her aşık, kendine bir güzel seçmiştir. Ona gönül vermiştir. Ama biz zaten dünyada senden başka bir güzel göremiyoruz. 

• Ey can; eğer senden başka bir ay yüzlü olsaydı, onu gözümüz görmezdi  Senden başkasını da biz kıskanmayız.

• Ey insanlar; tek ondan, onun güzelliğinden bahsetmeyin de, ondan başka dünyadaki bütün güzeller sizin olsun gözüm yok.

• Güzeller güzelini, pek büyük ve eşsiz varlığı manen hisseden kişi gelip geçici güzelliği bulunan, fanî olan güzellere nasıl olur da gönül verir?

• Allah'ın lütfunu ümit eden kişi, o lütuftan başka hiçbir şeye gönül bağlamaz

 

40. Seni görmediğimiz halde, nasıl oluyor da seni seviyoruz?

Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'uliin
 (c.l, 115)

• Ey can! Ey bütün canlann, can oluşuna sebep olan, ey canlara kanat verip, onları ötelere uçuran azîz varlık!

• Seninle beraber olunca ziyandan korkulur mu? Ey bütün ziyanları kara döndüren sevgili!

• Ey elimize çalışma anahtarı veren ve onunla bütün dünya kapılarını açtıran dost! 

• Sen bizim aramızda, bizim gönlümüzde değilsen, o çalışma gücünü bize vermiyorsan, biz ne sebeple dünya işlerine kendimizi vermişiz, didinip duruyoruz?

• Nişanı, izi olmayan, kadehsiz sunulan şarabı içmemiş olsaydık, bu nişanlar, belirtiler, bu duygular, bu sezişler nereden gelecekti?

• Allah'ım, sen bizim vehmimizin, şüphelerimizin dışındasın, ama, bu şüpheleri, bu vehimleri veren kimdir?

•Sen dünyamızdan gizliysen, gözümüze görünmüyorsan, etrafımızda gördüğümüz güzellerin güzelliklerin, güzel eserlerin yaratıcısı olduğun için sana karşı duyduğumuz hayranlık duygusunu kimin yüzünden hissediyoruz? görmediğirniz halde neden seni seviyoruz? Ey yok gibi görünen azîz varlık!. biz birer gölge varlığız, biz yokuz; var olan, eserleri ile kendini hissettiren ebedî ve sonsuz varlık sensin!

41. Ölüm buraya yol bulup gelemez!

Mef'ulii, Mefa'îlün, Fe'ulün 
(c.I, 118)

• Ay yüzlü sevgili, burada bize vefalı oldu, cefa etmedi. Bu yüzden ben burayı bırakıp asla başka yere gidemem.

• Can, hayatın ne olduğunu, yaşamanın zevkini burada tattı.

• Ayağımız balçığa burada saplanıp kaldı. Ayağımızı buradan nasıl kurtarabilıriz?

• Yemin ederim ki, biz buraya gönül verdik, Allah'ım buradan kimseyi sürüp çıkarma

•Ölüm buraya yol bulup gelemez. Asıl ölüm, buradan ayrı düşmektir.

• Sen güneş gibi buradan doğdun, burada, sen bizi aydınlattın, nürlara gark ettin. ben burayı nasıl bırakır giderim.

• Can, burada neşeli, şad, mutlu, ter ü taze bir hale gelir. Ölümsüzlüğü can, burada bulur.

•Bir kerre daha örtüyü kaldır, güzelliğini bize göster! Bir kere daha burada doğ.

• Zevalsizlik şarabı buradadır; ey sakî, o şarabı kadehlerimize burada dök!

• Burada akan şu çeşme, ab-ı hayat çeşmesidir. Ey sakî su kabını burada doldur!

• Gönüller burada kol kanat buldu, ötelere yükseldi. Akıl da havalandı.

 

42. Sevgilinin yüzü. 

Mefulü, Mefa'iliin, Fe'uliin 
(c.I, 122)

• Gül bahçesine benzeyen, güzel yüzünü gördüm. însanı büyüleyen o yüz, nurun kaynağı, nurun nüru gibi parlaktı.

• 0 yüz, can kıblesi idi, canların secde ettikleri yerdi. 0 yüze bakınca insan, kendini emniyette hissediyor. îfade edilmez manevî zevkler, safalar dııyuyordu.

• Bu hali görünce gönül coştu da; "0 yüze canımı vereyim, o yüze canını kurban olsun, onun uğrunda varlığımı, benliğimi feda edeyim." dedi.

• Can da heyecana kapıldı, sema'a, dönmeğe başladı. 0 hem dönüyor, hem de durmadan ellerini çırpıyordu.

• Akıl ise, oraya geldi. Bu durumu görünce; "Ben bu tali'i, bu yüce mutlu' luğu nasıl anlatayım; nasıl öveyim? Bu güzellikler karşısında ben aciz kalıyorum, bir şey söyleyemeyeceğim, susacağım." dedi.

• Sevgilinin yüzünün gül bahçesinden gelen koku, ihtiyarlıktan beli ikiye bükülmüş her boyu, selvi boylu yapıyordu.
•Aşk çok güçlüdür, her şeyi değiştirir, Ermeni'yi bile Türk yapıverir. 

• Ey can; sen güzelliğin tesiri ile, canlar canına ulaştın, ey beden; sen de eridin, yok oldun, bedenlikten çıktın can oldun...bütün güzelleri, güzellikleri yaratan büyük yaratıcıyı, o eşsiz, benzersiz, tek olan azîz varlığı bulmak istiyorsan gönül evine gir, gönülde oturmayı adet edin; çünkü o göklere, yerlere sığmadı, geldi gönle girdi.

• Güzellerden, güzelliklerden duyulan manevî zevki, gönülde ara, dışarıda arama. Şunu bil ki, o lezzetli ölümsüzlük şarabını da, ancak gönül evinde inzivaya çekilmiş kişiye sunarlar.

• Sus, susma zevkine var, susma hünerini elde et, edebiyat yapma, hünerlerle dolu lafları bırak!

• Bırak da, imanını, inancını gönlünde sakla! Çünkü gönül, aynı zamanda iman yurdudur.

 

43. Ey insan, talihlisin, Allah seni çok seviyor, başkalarna vermediğini sana vermiş.

Mef'ulii, Mefa'ilün, Pe'uliin 
(c.I, 120)

• Ne zamana kadar, imansızlığa doğru geri gideceksin? Küfre varma, ileriye gel artık, dine, imana gel.

• Sen zehri şifalı bir şerbet gibi gör; bu yüzden zehre sarıl! Sonunda sen, nereden geldiğini düşün de aslının aslına gel!

• Maddî varlığınla, bedeninle yeryüzüne bağlısın, burada dünyaya geldin doğdun. Burada yiyor, içiyor, dolaşıyorsun. Fakat sen, yeryüzünde yaşıyorsun, ama mana bakımından gökyüzünde yaşayanlardansın. Gerçek inancın incilerinin dizildiği iplik gibisin. Bütün güzellikler, hoşluklar, üstünlükler sende mevcuttur.

• Hakk'ın nür mahzeni sana verilmiş, sana emanet edilmiştir. Sen, ne olduğunu nereden geldiğini düşün de, aslının aslına gel!

• Kendinden, kendi maddî variığından, bedene ait nefsanî arzulardan kurtulmadan, kendini, kendi gerçek varlığını bulamazsın. Bu yüzden kendinden geçersen, kendi maddî varlığından kurtulmuş olursun.

• 0 zaman yeryüzünde senin için kurulmuş olan, şehvet, hiddet, şöhret gibi binlerce tuzaktan sıçramış, kurtulmuş olursun. Aklını başına al da nereden geldiğini düşün, aslının aslına gel!

• Sen, padişahlar padişahının halîfesi Hz. Adem soyundan geldin. Günahlarla, kötülüklerle, zulümle dolu şu kirli dünyada gözünü açtın.

• Sen nereden geldiğini, nereye gideceğini düşünmüyorsun da, şu dünya hayatından memnün, pek neşeli görünüyorsun. Yazıklar olsun sana! Aklını başına al da, şu alçak dünyaya gönül verme, aslının aslına gel!

• Sen, her ne kadar bu dünyanın zübdesi, özü, tılsımıysan da, şen içyüzünle çok kıymetli paha biçilmez bir madensin.

• Mezarda toprakla dolacak olan şu iki baş gözünü kapa; gizli olan gönül gözünü aç, hakîkati gör de aslının aslına gel!

• Celal sahibinin kulusun, çok talihlisin. Allah, seni çok seviyor, sana iltimas etmiş, başkalarına vermediğini sana vermiş.

• Dünya malına tapıyorsun, çok zengin olmanın yollarını arıyorsun. Şehvet ve şöhret peşinde koşuyorsun. Yüksek mevkîlere çıkmak, baş olmak, ona buna hükmetmek istiyorsun. Istediğini elde edemediğin zaman, yahut elde ettıgini kaybedince üzülüyorsun, harap oluyorsun. Bu hal, bu didinme, bu sızlanrna bu inleme, bu gözyaşları ne vakte kadar sürecek? îçine düştüğün acıklı halı anla da, aslının aslına gel!

• Sen, sert, kaba kayalar arasında bir la'lsin. Ama biz seni anlayamıyoruz. Senin değerini bilemiyoruz. Ne zamana kadar bizi yanıltacaksın?

• Ey dost; gizleniyor sandığın senin gözüne apaçık görünmede ama sen idrak edemiyorsun. Aklını başına al da hakîkati gör ve aslının aslına gel!

• İşte Tebrizli Şems, o hakîkat padişahı karşısında sana ölümsüzlük şarabıyla dolu bir kadeh sunuyor.

•Sübhanallah, ne de saf şarap, hiç tereddüt etmeden o şarabı al, iç de aslının aslınagel!

 "Bu şiirin aslı gazel deyil de murabba-ı mükerrere; dördüncü mısraları tekrarlanan 8 dörtlükten ibaret nazım şekli" Fuzulinin "Perîşan halin oldum sormadın hal-i perîşanım" mısrasıyla" başlayan murabba şeklinde  Fuzulî'nin murabbaında tekrarlanan dördüncü mısra;" Gözüm  canım, efendim, sevdiğim, devletlü sultanım."

 

 44. Ey zamanenin Nuh'u! Şu demir atmış tabiat gemisini yürüt de, ezilenleri kurtar!

Mef'ulü, Mefa'iliin, Fe'Olün 
(c.I, 129)

• Senin gönlünü kazanmak isteyenin gönlünü kırma, artık cefa yolunda yürümekten vazgeç!

• Ey gonül, beni fazla üzerek zayıflatma, bana acı! Ben aşk kurbanı olmak istiyorurn. Şerîatte zayıf hayvanı kurban etmek istemezler

.•Ben" senın mahmürunum. 0 cevher gibi parlayan saf şarab kadehini bana ver

•Bana bir nasiihatta bulun, o mahmür bir nergis gibi olan gözlerini savaşa deyil barışa çağır, savaşla bir şey elde edilemez.

•Büyüçü hintliler gibi bakışları ile insanları büyüleyen gözlerine emir ver,..büyücülüğü pek ileri götürmesinler.

• Aşık altı kapılı, yani altı yönlü dünya hapishanesine düştü. Bu hapishanenin kapısını kır da aşıkı kurtar!

• Ey aşk, kardeşincesine yakına gel, bize candan gönülden yaklaş! Yabancılar gibi uzaktan selamı bırak!

• Ey can sakîsi! Hakk kapısında şarap sunarken haksızlık yapma, kardeslilkhakkını gözet!

• Ey zamanenin Nuh'u, şu demir atmış tabiat gemisini artık yürüt, yürüt de şu haksızlıklaıla dolu, zulümle dolu dünyada ezilen, huzursuz olan Hakk aşıklarını, imanlı kişileri, hadiselerin tufanında boğulmaktan kurtar!

• Ey Hz. Mustafa'nın varisi olan velî, imanlarını kaybetmiş olanları, imana getirmek için o büyük kevser kadehini döndür!

• Senin Sur'un ne zaman üfürüleceğinden haberin vardır. Haydi zamanı geldi. Paygamberlik dudağını aç, Sür'u üfür! Üfür de ölmüş kalmış gönülleri dirilt!

 

45. 0 şarabı sun da sakî, sen bizi değil canımızı mest et!

Mef'ulii, Mefa'iliin, Fe'ülün 
(c.I, 124)

• Sakî, üzümden yapılmayan, insanı anlatılamaz bir şekilde mest eden "imkansızlık şarabı"nı, nişansız, izsiz olan, ne olduğu bir türlü bilinemeyenin adın' dan bir nişan olarak, onun adı ile anılan "ilahî çarabı";

• Birbiri üstüne çokça sun! Çünkü sen, o şarapla canımıza can katıyorsun O şarabla, sen, bizi değil canımızı mest et, mest et de canımız, kendini tamamıyla bizden kurtarsın, ötelere gitsin

• Ey saki; her saki o ilahî şarabı sunamaz, sen, gel de sakilere, hakîkatevhanesinde sakilik nasıl olurmuş göster!

• Ey Hakk aşığı, gel, o şaraptan iç de taşın gönlünden, kaynak gibi coş! bedenin de canın da testilerini kır! Çünkü o şarabın kadehe de testiye de ihtiyacı yoktur. 0 şarap kadehsiz sunulmaktadır.

• Şarap aşıklarına neşe ver, zevk ver, midelerine düşkün olanları, ekmek isteyenleri de, şarap içmedikleri için hasrete düşür, ekmeksiz bırak!

• Ekmek, beden hapishanesinin yıkılan yerlerini tamir eder. Çünkü o, beden mimarıdır. Halbüki şarap, can bahçelerine yağan ilahî bir yağmurdur. 0 can bitirir. Can yetiştirir.

• Ben, bedenleri besleyen yeryüzü sofrasının üstünü örttüm. Ey saki, sen gökyüzü sofrası kur! Gök şarabı küpünün kapağını aç, Hakk aşıklarına durmadan birbiri üstüne şarap sun!

• Ey Hakk aşığı, sen de, insanlann ayıplarını gören iki gözü kapa da, öteki alemi (=gayb alemi) gören gönül gözlerini aç!

• Gönül gözlerini aç da ne mescit kalsın, ne de puthane. Bunu da tanımayalım, onu da tanımayalım. Yalnız O'nu arayalım, yalnız O'nu tanıyalım.

• Artık sus! 0 susma dünyası, bu dünyayı seslerle doldurur. Ama o sesleri  duyan kulak nerede?

 

46. Güneş de, güneş gibi binlercesi de sana hasret çekmektedir.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'üliin
 (c.I, 125)

 • Dedın ki:"Sen bizim üstümüze bir dost seçtin!" Aman bu sözü bir daha söyleme, böyle bir şey asla olamaz,

• Sen, bizim muhtaç olduğumuz şeyi gör! Delil getirmeye kalkışma, vereceğini yarına bırakma, hemen peşin ver!

•Ey  hurma ağacı; beni bırak da senin gölgende bir güzelce uyuyayım.

• Ey aşık, helvanın içinde bal ile şeker nasıl birbirleri ile birleşirse, sen de gönlümde, gönlüm ile öyle birleştin.

• Elim, güneşe erişmese bile, sen benim güneşimsin. Hiç olmazsa bana, uzaklardan olsun görün!

• Güneş de, güneş gibi binlercesi de sana hasret çekmede, seni istemede!

 

47. Benlik dikenlerini gönlün ayağından çıkar da içindeki gül bahçelerini seyret!

Fa'ilatün, Pa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 
(c.I, 132)

• Aşkın gül bahçeleri kan perdeleri arasında olduğu için, ölümü göze almayan, oraya varamaz. Bu sebepledir ki, ne olduğuna akıl erdirilemeyenin aşkı-nın güzelliği ile, aşıkların çok işleri vardır. Gerçekten de Hakk'ın aşkının güzelliğini kim kolayca görebilir? Bu yüzden Hakk aşıklarının çok imtihanlar vermeleri gerekmektedir.

• Akıl der ki: "Varlık aleminin altı tarafı da manilerle, engellerle çevrilmiştir'  bu engelleri aşarak dışan çıkmaya yol yoktur!" Aşk akla der ki: "Sen aldanırsın. Yol vardır, ben, defalarca o yolu aştım, dışarı çıktım."

• Akıl bir pazar gördü de, orada pazarlığa, alış verişe girişti. Halbuki aşk, akıl pazarlannın ötesinde de nice pazarlar gördü.

• Nice gizli Mansurlar aşkın canına güvendiler de kürsüleri, minberleri bıraktılar, dar ağacına çıktılar. ;

• Mansur şarabı içen aşıkların, iç alemlerinde inkarlar vardır. Gönülleri kararmış akıllıların ise, iç alemlerinde inkarlar vardır. 

• Akıl diyor ki; "Yokluğa ayak atma ki, orada dikenler vardır." Aşk ise "Dikenler orada değil, dikenler sende, senin içindedir!" diyor.

• Kendine gel, sus da varlık, benlik dikenlerini gönlün ayağından çıkar;içindeki gül bahçelerini seyret!

• Ey Tebrizli Şems! Sen, harf bulutu altında gizlenmiş bir güneşsin. Senin güneşin doğunca, sözler yok olur, dağılır, gider.

 

48. Meyve zamanında bahçeye gel de, yüzlerce Hallac'ı darağacında asılı gör!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. 1, 133)

• Senin aşkının gamzesi, bakışı taç, taht sahibi bir padişaha bile bir arpa kadar değer vermez. Bir ihtiyaç sahibini, aşka susamış birini görünce onu gönlüne alır.

• Aşık, sevgilinin ayakları altına atlaslar, ağır ipekli kumaşlar döşemek için ciğerinin kanı ile atlas yaygılar, ipek kumaşlar dokur.

• Aşk, güzellik padişahının damına çıkılacak bir merdivendir. Sen gel de Miraç hikayesini aşığın yüzünden oku!

"Mirac hikayesi, Elmalılı Merhumun tefsirinin 3151. sayfasında geçen şu beyti hatırlattı: Renk aleminden mücerret olan Mi'rac hikayesini, ben bî-dile, yani vecde müstağrak olmuş b ayılmış olan bana sorma. Katre derya oldu. Bilmem ki, peygamber ne oldu? Ancak bu makam tefekkür edilirken hulul ve imtihan şaibelerinden sakınmak  tenzihinden asla gaflet etmemek gerek."

 • Meyve, nasıl ağaçta biter, olgunlaşırsa, aşık da asılma ile, ölümle yaşar. 0nun ıçın meyve zamanında bahçeye gel de yüzlerce Hallac'ı darağacında asılmış gör

 "Muhakkak ki, ölümde hayat vardır." Hallacde böyle söylemişti."

• Aşk, gönül şehrini her zaman yağma eder durur da aşık onun için dağınık, sözler söyler.

 

49. Siz yoksanız, içtiğim şarabın neşesi de, zevki de olmasın!

Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
 (c.I, 138)

• Siz olmadıktan sonra yüzümüze altın dalgası vurulsun, sararıp solalım. Siz olmadıktan sonra gönül denizinin dibinde inci de olmasın.

• Neşe bahçesinde yetişen ağaçların dalları çok kuvvetli, yeşil yapraklarla süslenmiş, ter ü taze. Fakat siz olmazsanız, dallar kurusun, yeşermesin.

• Gönül devlet kuşu, size gölge düşüreceği yerde geldi, gölgenize sığındı, orada karar kıldı. Fakat siz olmazsanız, o, ateşler içine düşsün, yansın.

• Elest şarabını içtikten sonra, yüz binlerce can, kendinden geçti, feda olu. gitti. Akıl diyor ki: Siz yoksanız başımda o şarabın neşesi de, zevki de olmasın

• Güzel yüzünü hemen görmem için, gözümde nurdan yüz tane kanat var' Siz olmazsanız, iki gözümde de yüz değil tek bir kanat bile olmasın

 

50. Canımızın gül bahçesi, sizsiz gül bitirmesin!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilSt 
(c.1, 140)

• Siz bulunmadıkça dünyada derdimize derman bulunmasın. Siz olmazsanız .ölüm gelsin, bizi bulsun. Sizsiz hayatı ben ne yapayım? Sizsiz can da olmasın,istemem.
• Açıkların gönülleri; sizden başka hiç kimse aydınlanmasın, nurlanmasın. Canımız1gül bahçesi, sizsiz gül bitmesin, bitmiş olan gülleri de sizsiz gülmesin kokmasın.

• Akıl görünmez gizli bir padişahtır, Gökyüzü de, sanki onun çadırıdır. Siz olmayınca bu padişahın tacı da olmasın, tahtı da, çadırı da!

• Askı, aşıklara şarap dağıtırken gördüm de ona dedim ki: "Sevgili olmadıktan sonra şarap ne işe yarar? Canımız şarabı da, sakiyi de görmesin."

• Sevgilim, ölü canlara :siz Hz. îsa'nın nefesi gibisiniz. îstediğiniz zaman onları diriltebilirsiniz. Fakat siz yoksanız hiçbir şey olmasın. Ne saltanat olsun, ne Mısır olsun, ne de Yusuf-ı Kenan...

• Biz bugün Şemseddin'in aşkı ile pek hoşuz, yüzümü altın gibi sararttım, dedim ki: "Sevgili olmadıktan sonra dünyada altın madenleri de olmasın."