1271. Kim maddî varlığından kurtulursa hakîkate ulaşır.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. VI,2891)

• Bir kimseye yokluk dünyasından bir haber gelirse, onda beşeriyet halinden yani bedene ait ihtiraslardan, nefsanî arzulardan bir eser kalmaz. 0 adeta melekleşir.

• En yüksek yerlerden en aşağı yerlere kadar her tarafı illet, yani oluşlar, sebepler kaplasa, o ermişin himmeti sebeplere, olaylara önem vermez. 0, hadiseler üzerinde durmaz. Onun bütün varlığı, gönlü, aklı fikri Hakk'a yönelmiştir.

• Kim maddî varlığından kurtulur, benliğinden çıkar, yok olursa, ancak o hakîkat gözü ile Hakk'a yönelir.

• Etten, kemikten bir yığın olan bu bedende oturmakla beraber, o hadiselere, sebeplere bürünerek karşısına çıkan saf cevheri görür.

• Görünüşteki şekli ile tanışmayı, konuşmayı bir tarafa at da, bir başka hale gir, başka bir kılığa bürün! Çünkü o da bir başka halle senin karşına çıkmıştır.

• Ona şükretmeyi benden işit, benden duy! Senin canına, başına yemin ederim ki, o tatlılıkta bir şekeri ne tatmışımdır, ne de görmüşümdür.

1272. Bütün dünya güzelleri gelsinler, o güzelin kurbanı olsunlar.

Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ülün 

(c. VI,2970)

• Binlerce masal ile öyle bir dost hayali geldi ki, bütün dünya güzelleri gelsinler, onun ayağının önünde can versinler.

• Çok güzeller gördün! Hüri'ye benzeyen çok dilberlerin vasıflarını, güzelliklerini duydun. Fakat buraya gel de şu sevgilinin güzelliğine bak, edasını seyret!

• Canım onu bulunca varlığım yok oldu. Ayağını tuttum. Elden oldum, elim artık bir iş göremez oldu.

• Onun aşkının gül bahçesinden ciğerime bir diken battı. Fakat o öyle bir diken ki, yüzlerce gül bahçesi o dikene kul olsun, köle olsun.

• Aşkının verdiği zevke, güzellik güneşinin nuruna karşı ten nedir? Bir tozdan ibarettir. Can nedir. Bir buhar, bir buğudur.

• Onun yüzünün aşk bahçesinde şaşırır da gülden, yahut çınardan bahsedersen, dilerim Allah senin düşmanın olsun.

• Güzellerinin büyüsü ile büyülendik de, senin şairin olduk. Bir başka güzel yüzlüye gönül vermiyoruz. Aşık olamıyoruz. Ma'zeretimiz pek büyük.

• Ya Rabbi! 0 gün gelecek mi ki, o güzeller güzelini bütün dünyaya, yüzünün nurundan nurlar saçarak salına salına gelirken göreceğim.

• Benim acı canımın, onun balı ile tatlandığını, hoş bir hal aldığını, onun güzelliğinin bir kıvılcımı ile canıma yeni baştan bir heyecanın düştüğünü görecek miyim? Ömrüm buna müsaade edecek mi?

1273. Gönül ağız açınca, dil konuşmaz olur, susar.

Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün

 (c. VI,2957)

*Can kırıldı da çok güzel, latîf bir can ortaya çıktı. Bu cihan yok oldu da, başka bir cihan kendini gösterdi. Maddî cihan yok olunca, mana cihanı belirir.

• Madeni bulmak için yeri kazarken, kazmaların açtığı yaralarla altın madeni kırılır, dökülür, parçalanır ama, kuyumcuların dükkanları altınlarla dolar, taşar.

*Sen susmadıkça, düşünce bir şey söyleyebilir mi? Düşünceyi ancak konuşarak belirtirsin, sen sustuğun zaman, düşünce içinde hapsolur kalır. Ama gönül ağız açınca, dil konuşmaz olur, susar.106

   106 Hz. Mevlana dilsiz, dudaksız konuşma üzerinde çok durur. Dilsiz, dudaksız konuşmak, gönüllerin birbirine seslenmesidir. Gönülden gönüle yol vardır.

*Dünyayı dolduran binlerce ev, binlerce yapı, gizlice mühendisin gönlüne gelmeden meydana çıkmadı.107

  107 Nasıl bir mühendis binayı yapmadan önce onun planını hazırlarsa, Cenab-ı Hakk da bilinmez gizli bir hazine iken, bilinmek diledi. Kainatı yarattı. Arifler a'yan-ı sabiteyi tarif ederken ilahî tasavvur üzerinde dururlar. Haşa Allah maddî bir varlık değildir ki mühendis gibi plan yapsın. Ama "kün" (=ol) emrini vermeden yaratılacakların hepsi ilahî ilimde belli idi.

*Sırların da ötesinde gizli bir sır var. Yani herşeyin ötesinde büyük yaratıcı var. 0 öyle gizli bir sırdır ki, mühendisin hatırına, gönlüne gelenler hep ondan, o sırdan meydana gelmektedir.

*Gönül tertemiz olursa; günahlardan, suçlardan yakasını kurtarırsa, o sır dünyayı tutar. İşte o zaman mekansızlık alemi belirir, madde kalkar, hiç kimse ölmez, herkes sonsuzlaşır.108

  108 Ölüm şu madde alemi için var. Mana aleminde sonsuzluk var. Mana aleminde zaman yok, mekan da yok.

*Tebrizli Şemseddin'e yalvar da de ki: "Lutfet, o zamansızlık bahçesinden bir kerecik olsun, bize bak!"

                    

1274. Şu yaptıklarımızı biz yapıyoruz sanırız, 
halbuki bizim yaptıklarımız Sen'dendir.

Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat 

(c. VI,2979)

• Hergün seher vaktinde bizi arayan Sen'sin. Biz gafletteyiz, uykuya dalmışız. Bizim uyanık devletimiz, saadetimiz Sen'sin.

• Sen'in yüzlerce baharın var. 0 yüzden biz gül bahçesine döndük, sevgilimiz Sen olduğun için çok mutluyuz. Gönlümüz rahat ve apaydın...

• Sen'in sevgi denizinde, gemiden daha elsiz, ayaksızız. Sesimiz de Sen'sin, neş'emiz, oynamamız da Sen'sin. Sallanmamız, yürüyüp gitmemiz de sensin.

• Gönül nelere dalmışsa, nelere vurulmuşsa hepsinden soğumuş, vazgeçmiş de ondan sonra gönle: "Bize tutulan, vurulan Sen'sin." demişsin.

• Bazı bazı cüz'î irademiz var da, şu yaptıklarımızı biz yapıyoruz sanırız. Fakat bizim yaptıklarımız da Sen'dendir. Çünkü şüphelerimizin, zannımızın öz mayası da Sen'dendir.

• Çektiğimiz her şeyi, hakîkatte Sen çekmedesin. Aldığımız bir şey yok ki hakîkatte onu bize alan Sen olmayasın.

• Ey efendim! Ey padişahım! Şahid ol; konuşmaya tövbe ettim. Artık bir şey söylemeyeceğim, Çünkü sözsüz, feryadsız sırlarımızı bilen Sen'sin Sen!

1275. Ey baş! Neye, kime secde ettiğini bil!

Mef'ülü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat

(c. VI,2977)

• Hergün seher vakti bir peri kızı gelir. Beni çeker dışarı çıkarır, bana der ki:  Canım benim, beni bırakıp nereye gidiyorsun?

• Sen bir aşık isen, benim gibi birisini bulamazsın, tacir isen benim gibi alıcı nerede var? Benim gibi candan bir müşteri bulunur mu?

• Bir arif isen gerçekten de canın bildiği, tanıdığı varlık benim; yok hiç bir şey değilsen benimle dost olursan, öyle bir hale gelirsin ki adeta kendiliğinden uçarsın.

• Yolunu şaşırmış bir kişi isen, sana Mustafa(s.a.v.)'in nurunu veririm, değersiz bir bakır iken seni en değerli ca'ferî altını haline getiririm.

• Alemin dayandığı, güvendiği bir kişi bile olsan, yine bizim yüzümüze muhtaçsın. Nurlu bir sabah haline gelsen, yine bir mana güneşine ihtiyacın vardır.

• Karadan ve denizden vazgeç de hakîkat Kaf dağına çık; kurunun, yaşın üstüne oturma, yani iyi ve kötü insanlarla ilgilenme, yaratılanları hoş gör!

• Ey gönül! Sen gerçekten gönül isen, kendini o mana sevgilisinden ayırma! Ey baş! Eğer sen de gerçekten baş isen, serserice secdeye kapanma! Neye, kime secde ettiğini bil!

 

1276. Aşk şehrinde yaşayan insanların her günü bayramdır.

Mefnlü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ülün 

(c. VI, 2637)

• Bugün bu şehirde acayip bir gürültü, bir feryad var. Bütün bu işler bir güzeller güzelinin gözlerinin büyüsünden meydana geldi.

• Ey aşk şehri! Sen nasıl bir şehirsin ki, sende yaşayan insanların her günü bayramdır? Ey şehir! Güzellikle, letafetle mekanın zaman haline gelmiş de sen mekansız bir mana şehri olmuşsun. Sen dünyada gözle görülen şehirlerden değilsin.

• Böyle bir şehirde aslında mekanın yeri olmadığı gibi, zaman da yoktur. Ey güzel varlık! Senin mübarek nefesinle her yer görülmemiş, işitilmemiş, duyulmamış bir hale dönmüş.

• Bugün bu Mısır'da güzellik Yusufunun yüzünden, zorlamadan, alıştırmadan her kurt çoban haline gelmiş.

• Bu şehirde iki yüz yaşına basmış ihtiyarlar, o ilahî nefesle Yusufun aşkını düşmüşler de Züleyha gibi gençleşmişlerdir.

• Bu şehirde gönüllere, canlara hükmeden odur. Allah'ın takdîri gibi her şey aşkın emri ile olmaktadır.

• Gecenin karanlığı ay ışığında nasıl yok olup giderse, benim gibi senin gibi yüzlerce insan benlikten, bizlikten geçmiş de onun güzelliğinin nurunda yol olmuşlardır.

• Onun varlığından, huzurundan başka yerde mana fakîrlerine murat kapısı yoktur. Güneşe benzeyen yüzünün nurundan başka yerde kurtuluş bulunamaz.

• Onun vasfına, nasıl olduğuna dair bir şeyler söyledim ama iki sözüm kaldı onu da dinle: "Gücüm, kuvvetim yok ki bahs ettiğim filandır, deyeyim."

 

                              1277. Gönül yerinden fırladı, acayip bir yere gitti.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün

(c. VI,2860)

• Bizimle beraber oturanların akıllarını, fıkirlerini kapıp götüren birisi var. 0 bir ay mıdır? Uğurlu bir haber midir? Acaip bir dert midir? Acaip bir deva mıdır?

• Bizimle beraber oturanların arasında öyle bir saf yaran var ki, onun bakışından acayip bir nur, bir ışık gönül penceresinden parıldıyor.

• Bu nasıl bir candır ki, canım ona; "Sonsuz ol, ebedî olarak yaşa!" demek için sonsuzluğun ta kendisinden başını dışarı çıkardı, seslendi.

• Gönüllerinde gam karanlığından, ızdıraptan bağ, köstek bulunanlar, onun himmeti sayesinde acayip bir çözüm yolu bulurlar.

• Topraktan yaratılmış bu ten kalıbından, bu bedenden nasıl oldu da böyle göz kamaştıran bir ay parladı. Onun güzelliği karşısında gönül yerinden fırladı. Acayip bir yere gitti.

• Gönül hadiselerin vehm ve hayal evinden dışarı çıkınca acayip bir sarayı gördü.

• 0 sarayın duvarlarında, kapısında ruha ruh bağışlar bir şekilde sekiz cennet parıl parıl görünüyordu.

• Ey Şems-i Tebrîzî; bu kadar korku ve ümitten bizi kurtar da görülmemiş bir korku ve ümit, yokluktan çıksın ve görünsün!

                                               1278. Gönül sırları

Mef'ulü, Fa'iIat, Mefa'îlü, Fa'îlün 

(c. VI,2978)

• Ey gönül! Sabahtan beri sende bir başka hal var. Öyle coşkunsun, öyle kendinden geçmişsin ki, senin gibi coşkun ve dağınık olan beni göremiyorsun.

• Ey gönül! Sen nasıl bir ateşsin ki, nereden gelirse gelsin, her rüzgar seni canlandırıyor, alevini artırıyor? Hayır, hayır sen ateşten de üstünsün, rüzgardan da!

• Ey gönül! Ben seni anlatamam ki, sen her ne isen o'sun. Ancak ben şu kadarını biliyorum ki, sen şimdi güneş gibi göklerin perdelerini yırtmadasın.

• Ey gönül! Sen nasıl bir incisin? Senin değerini ne gökler bilir, ne de müşteri! Gönlü yarattığın için canım sana feda olsun Allah'ım!

• Otuz sene Mecnun gibi senin arkandan koştum, durdum. Hem de ıssız vahşi bir adada. Yaş ve kum bulunmayan bir adada senin ardında koştum.

• 0 zamanlar ben her şeyin, her varlığın senin eserin olduğundan habersizdim, gafildim; aklım, îman ve küfür düşüncelerine takılıp kalmıştı.

• Halbuki iman da senden gelen, senin nurundan ibaret bir lütuf; kafırliğin şüphesinin, her şeyi yapma gücünün bizde olduğuna dair inanç da senin bir takdîrindir.

• Sen hem cennetsin, hem cehennem, hem de kevser havuzu.

• Ey gönül! Sen iki cihandan da dışarı, bütün bir kainatsın. Her şey senden ibaret. Fakat sen, her şeyden münezzehsin, her şeyden berisin.

 

      1279. Sensiz ben baharı ne yapayım?

      Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, 

        (c. V, 2458)

• Şişe fabrikasına doğru taş atma! Gönlü yaralı bir kimsenin gönlünü yaralama!

• 0 taşların hepsini benim gönlüme at! Çünkü başkalarının gönlünden benim gönlüm değersizdir. Başkalarının kalplerini kırma, sînelerini yaralama, onlara yazıktır.

• Ben kulundan başkasının yüzüne cefa ile bakmamam için, istersen, cefa çeken bütün esirleri esirlikten kurtar, yalnız ben esirin olarak kalayım.

• Ben vefa ile de, cefa ile de arkadaş olmuşum. Onlarla hoşum. Vefa göstereni de, cefa edeni de seviyorum, ama ne vefa ile ne de cefa ile yol arkadaşı olmak istemem. Ben yalnız seninle yola çıkmak isterim.

• Cihan zindanına gelmeden önce, ben hep seninle beraberdim, keşke ızdıraplarla dolu bu dünya tuzağına düşmeseydim. Çünkü senin yanında çok mutlu idim.

• 0 kadar çok söyledim: "Ben yerimden memnunum, sefere çıkmak istemiyorum" dedim. Dedim ama anlatamadım. Bak bu güç yolculuğa düştüm. Yükseklerden yeryüzüne indim.

• Lütfun beni aldattı da dedi ki: "Korkma, git! Benim keremim, bu yolculukta kılavuz olur, sana bir zarar gelmez.

• Gurbete gidersen, asıl yurdundan ayrılırsan, çekeceğin zahmetler, ızdıraplar seni pişirir, hamlığın kalmaz. Sonra olgun bir halde, hünerlerle dolu bir bilgin olarak yine vatanına dönersin."

• Ona dedim ki: "Ey bilgilerin canı; sensiz ben bilgiyi ne yapayım? Bilgi almak için senin yanından kim gider; ancak senin büyüklüğünden haberi olmayan gider."

• Senin elinden şarap içtiğim zaman, aklım başımdan gider. Hoş bir sarhoşluğu tadarım. 0 zaman tehlikesiz, korkusuz bir kimse olurum. Beşerî kötülüklerden kurtulurum.

• Efendim kulağıma yol kesenlerin sözleri gibi bir takım sözler söyledi, beni baştan çıkardı. Sersem edip yola salıverdi.

• Benim ötelerden bu dünyaya sürgün edilişimin hikayesi çok uzundur Eğer o eşsiz varlığın keremi bizim kederlerle dolu gecemize hoş bir seher göndermezse, ah hîlesinden ah...

 

1280. Mutluluk neyinden yine hoş bir ses geldi.

Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün 

(c. V],2967)

• Mutluluk ney'inden yine hoş bir ses geldi: Ey can! Sen, neşelen, el çırp! Ey gönül; sen de oynamaya başla!

• Manalar madeni, parlamaya başladı. Cihan mutluluktan kahkaha attı. Güzel bir sofra hazırlandı. "Haydi sofraya buyurun!" diye sesler geliyor.

• İlkbaharın hoş kokularını ciğerlerimize çekiyoruz. Yeşillikleri seyre daldık. Biz hay huylar içinde, bir güzel yüzlünün aşkı ile mestiz.

• 0 güzel varlık, bir deniz gibidir. Biz ise, bulutuz. 0 gizli bir hazinedir. Biz ise bir viraneyiz. 0 nurlar saçarak parlayan bir güneştir. Bizler onun nuru içinde oynaşan zerreleriz.

• Ben aşığım, günahlardan, kötülüklerden arınmışım. Beni bırak söyleyeyim!.. Hz. Mustafa'nın nuru ile ay'ı yarıvereyim.

1281. Aşık ol da elemden kurtul!

Mef'ulü, Fa'lün, Mef'ulü, Fa'lün 

(c. VI, 3036)

• Hakikat yollarında yürürken, bazen deve gibi bir bataklığa batarsın. Bazen da  av  gibi!

• Oğlum neden böyle koşup duruyorsun? Anlıyorum, sonunda doğru yolu bulacaksın.

• Ey gönül! Sen tarafsız tarafa git de, Hakk'ı orada ara! Hakk her şeyden münezzehtir. Sen onu bulmak için sebeplere takılıp kalıyorsun.

• Sen onu isterken, hak yolunda yürürken manevî zevklere kapıldın. Kaba saba, aba içinde iken, süslü ipekli elbiseler giydin.

• Aklını başına al da Hak aşığı ol! Çünkü aşıklıktan başkası baş ağrısı verir, dert verir, huzursuzluk verir.

• Çengi çalmak üzere eline alınca, seni ayıplıyacaklar diye utanırsın. Ama çalmaya başlayınca, etraftakileri neşelendireyim derken kendin neşelenirsin.

• Bu yolda gayeye varmak için aklı bırak! Düşünceden vazgeç! Hayranlık mutluluğunu elde et!

• Aklına bir düşünce gelince, onun zıttı olduğunu da bil! Birbirine zıt iki düşünceden hayretler içinde kalır, ihtimallere kapılırsın...

• Çünkü tereddüt insanı hayrete, hayret de tereddüde götürür. Bu iki değişik halden ötürü, şaşırır kalırsın, yerinde sayarsın, ilerleyemezsin.

• Düşünceye başlayınca bunun yolunu gör! Daha ne vakte kadar hakîkati söylemekle anlamaya çalışacaksın?

 

1282. Sen büyük ve üstün bir varlıksın. Kötülüklerle dolu bu dünyada ne işin var?

Mütefa'îlün, Fe'uliin, Miütefa'îlün, Fe'ulün

 (c. VI, 2837)

• Müjde, ey aşıklar müjde! Bu ayrılık kalmaz. Sevgiliye kavuşma zamanı gelir. Elbette Allah Allah'lığını yapar, darda kalanlara acır.

• Kereminden iyi haberler ulaşır, binlerce bayram gelir. İki cihanın manevi  nimetleri önünüze konur. Siz henüz nerdesiniz?

• Allah'ın keremi kendine seni çeker de, gönül muradına erer. Artık gönülde onun bunun gamı kalmaz. Safa üstüne safa duyulur.

• Ey sadık aşıklar! Dostun yolunda doğruluktan ayrılmayın. Yanlış yollara sapmayın! Çünkü sizin içinizde vefasızlığı reddeden, ezelde verilmiş mutlu bir söz, bir ahd vardır.

• Ey Hakk yolcusu! Senin maddî varlığın toprak makamında iken gizli bir  sefer yapmıştı. Adamlık makamına gelince, üstünlük mertebesini bulman gerek.109

  109 Bu beyitlerde insan ruhunun ezelde Cenab-ı Hakk'ın ruhlara "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" hitabına karşı ruhların "Evet" diye cevap vermeleri sebebi ile, Hakk'la adeta bir sözleşme, ahid yaptıklarına, bu yüzden doğru, vefalı olmaları gerektiğine işaret var. Ayrıca insanın maddî varlığının, bedeninin geçirdiği safhalara da işaret var. Ariflerce "Devriye' diye adlandırılan bedenimizin unsurlarının, minerallerden, bitkilere, bitkilerden hayvanlara, hayvanlardan insanlara geçen bir sefer yaptığı hatırlatılmaktadır. Bu sefer yanlış anlaşılmamalıdır. Ruh Allah'ın emrindedir. Bu seferin ruhla ilgisi yoktur. Sadece maddî varlığımız bahis konusudur. Çünkü tenasühü, ruh göçünü müslümanlar kabüul etmezler ve buna inanmazlar.

• Sen aslında bu dünyada bir misafirsin. Geldiğin yere, göklere, ötelere sefer et! Sen ibadetle, riyazetle bedenini, maddî varlığını hırpala ki, Allah sana kurtuluş yolunu göstersin.

• Gönül adını verdiğin bir damla kana baksana! Bu manevî varlık ayakla, kanatla gidilmeyen bir yoldan, bütün dünyanın çevresini dönüp dolaşıyor.110

  110 Gönül, manevî bir duygudur. Kalple, kanla ilgisi yoktur. "Damla kan" mecazî bir mana taşır.

• Bazen batıya doğru gider, bazen doğuyu dolaşır. Velilerin nuru gibi bazen arş ve kürsü üzerine çıkar.

• Göklere kadar yükselen gözdeki nura bak! Göze o nuru vereni düşün! Onu mana içinde bul! Onun yarattıklarına hayran ol! Onu kendine çok yakın olarak bil!

• Sözü uzatmaktan vazgeç! Sus artık, senin ayağın yok mu? Ayağın varsa ve sen üstün bir varlık, Allah'ın keremine, ihsanına na'il olmuş, manen yücelmiş bir insan isen, bu kirli dünyaya neden tapıyorsun? Neden onun esiri oldun?

 

1283. Ben senin elinde bir kalem gibiyim.

Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün 

(c. VII, 3306)

• Sevgilim! Ben senin çadırınım, istediğin zaman kurarsın, istediğin zaman bozarsın. Ben senin elinde bir kalemim; istediğin zaman yontarsın, istediğin zaman da kırarsın.

• Ben bir sancak parçasıyım. Beni bazen baş aşağı edersin, bazen da tutar dağın tepesine çıkarır dikersin.

• Ben bir pencerenin nurunda, hava içinde görünen bir zerreyim. Sen pencerenin üstünde olduğun içindir ki titreyerek pencereye doğru gidiyorum.

• Sen sakın bana zerre deme! Beni bir cihan gibi gör! İki cihan da güneş olmasa aydınlanabilir mi?

• Eğer ben, sensiz padişah olsam ne işe yararım? "Biz" ve "ben" demem de yalan olur. Ama ben topraktan yaratıldığım halde seninle beraber bulunursam, o benlik ne hoştur.

• Ben sana sızlanırım, inlerim. Halbuki sen diyorsun ki: "Ben seni uzaklaştırdım." Görelim bu havada sen zerreye ne yapacaksın?

• Bir zerreye güneş tenezzül edip de danışır mı? Hem sen öldür, hem sen dirilt.

• Sen bu gönüle ne verdin ki, böyle sağa sola sapıyor? Bazen da ne sağ, ne sol, ne korku, ne güven biliyor.

 

1284. Can hekimi ne getirdi?

Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün 

(c. VI,2566)

• Can hekimi bana bir tepsi içinde yol armağanı getirdi. 0 tepsinin içinde bulunanlardan yiyince bunak bir ihtiyar da olsan, taze ve güzel bir genç olursun.

• 0 yediklerin bedene canlılık, kuvvet; canına da sarhoşluk verir. Gönülden gevşekliği, yüzden de sarımtıraklığı giderir.

• 0 Hz. İsa'nın tepsisi idi. İsa'dan can hekimlerine miras kalmıştı. Ecel zehrini bile içsen, o tepsinin içinde bulunanlardan tiryak, deva elde edersin, ölümden kurtulursun.

• Ey bu tepsiyi arzu eden kişi! Yüzünü bu kıbleye dön! Hakk'a yalvar! îİbadet et! Ona layık bir kul ol! Hakk'a candan yöneldiğin için temizlenir, cihanın ay yüzlüsü olursun.

• 0 tepside saklı olan can armağanı nasıl bir şeydir ki, dişe dokunmaz? 0 ne yaştır, ne kuru, ne sıcaktır, ne de soğuktur. 0 öyle mübarek bir haptır ki, ondan bir tane alsan, Hz. İsa'nın bulunduğu, kendisine ev edindiği gök kubbenin üstüne çıkarsın. Sonunda kamil bir insan olursun.

• Her aciz kişi, senin bu lütfundan, ihsanından kazançlar elde etti. Senin beslediğin asla zayıflamaz, perişan olmaz.

• Senin yer verdiğin, bir makam ihsan ettiğin kimse, bulunduğu yerden bir şey kaybetmez. Gamdan temizlediğin gönlü, artık gam işgal edemez.

 

1285. Sen ilk önce yaratılan bir ruhsun, hiç kimseden doğmadın.

Mütefa'îlün, Fe'ulün, Mütefa'îlün, Fe'ulün 

(c. VI,2845)

• Sevgilim, beni kınayarak; "Niçin böyle yol ortasında düştün kaldın?" diyor. "Sevgili!" diyorum, "Sen bana öyle bir şarap verdin ki beni yere serdin."

• Ben yere öyle serildim, öyle kendimden geçtim ki, mahşerde bile kalkamam. Şarap kabının kapağını senin öyle edalı bir halde açışın, kadehi de nazik parmaklarınla öyle bir tutuşun var ki:

• Mest olmuşum, kendimi kaybetmişim. Fakat şu kadarını biliyorum ki, sen hemen geldin, elinle başımı tutup göğsüne dayadın.

• Sevgilim; sen gerçekten üstün bir varlıksın. Aşkının sakîsi olan o güzel gözlerin yok mu? Onlar bana kadehsiz şarap sunmadalar.

• Bu hal de senin lütfunu, ihsanını gösteriyor; gözlerinin şarabı ile mest olmasam, aklım başımda kalsa sevinçten çatlardım.

• Sen bana şarap sundun, ben ellerimi hemen neşeden birbirine vurdum.

• Sunduğun o bir kadeh yok mu? Beni binlerce elemden, mahrumiyetter kurtardı.

• Hele senin o yarı mest gözlerinden neşe, sevinç doğmuştur. Şu bir gerçektir ki: "Sen ilk önce yaratılan bir ruhsun, sen hiç kimseden doğmadın."

 

1286. Aşıkların namazı

Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün 

(c. VI,2831)

• Akşam namazı vakti gelince, herkes ışığını yakar, sofrasını kurar; ben de, gönlümde sevgilinin hayalini bulur, feryad ü figana başlarım!

• Gözyaşlarımla abdest aldığımdan ötürü, namazım böyle ateşin olur! Ezan sesi, mescidimin kapısına gelince, onu, yakar yandırır!

• Kıblemin yönü ne taraftadır ki, benim namazım kazaya kaldı! Sana da, bana da daima kazadan bir imtihan gelmededir!

• Acaba, Allah aşkıyla mest olanların namazı doğru mudur; sen söyle! Zira, mest olan ne zamanı bilir, ne de mekanı!

• Acaba, bu kıldığım ikinci rek'at mıdır, yoksa dördüncü rek'at mıdır? Acaba, hangi sureyi okudum?.. Çünkü, heyecandan dilim tutulmuştur!

• Hakk'ın kapısını nasıl çalayım? Zira, bende ne el kaldı, ne de gönül! Ben, bende değilim; benim elimi de Sen aldın, gönlümü de!.. Allahım; bende hiç bir şey kalmadı! Hiç olmazsa Sen, bana bir güven ver. bir eman ver!

• Allah'a yemin ederim ki, namazı nasıl kıldığımın farkında değilim! Rüku'ı tamamladım mı, imam kimdir; haberim bile yok!

• Bundan sonra ben, her imamın önünde ve arkasında gölge gibi olayım da, benim gölgemi düşürenin, beni yaratanın korkusundan bazan secdeye kapanıp güçleneyim, bazan de ayağa kalkıp uzayayım!

• Gölgenin ne değeri vardır? Onun rükü'ına da bakma, kıyamına da önem verme; gölgeden bir şey bekleme! Gölge cansızdır; onda bir can vardır sanma!

• Gölge, hesaba katılmaz; gölge, bir hiçten ibarettir! Çünkü o, başkasının canı ile kımıldanır, hareket eder! Gölge, bazan iki elini çırpar kendini meydana getiren sahibini arar!

• Varlığım kalmadığı için hep gölgeden bahsedip dururum! Gölgede ağız bulunur mu? Gölge, kendini düşürenin emrindedir; ona tabi olur!111

111 Bizler, dünyayı sevdiğimiz, kendimizi işlerimize çok verdiğimiz için, namazda, Hakk'ın huzurunda olduğumuzu düşünmeyiz de, yaptığımız yahut yapacağımız işleri düşünür dururuz. Ne kadar uğraşsak bu hatalardan kurtulamayız. Hatta, aklımıza gelen dünya işlerine kendimizi o kadar veririz ki, namazı şaşırırız. Yukarıdaki şiirde görüldüğü üzre, Hz. Mevlana, aşk namazı kıldığı için, Allah sevgisi ile mest olduğu için hangi süreyi okuduğunu, kaçıncı rek'atta bulunduğunu bilemiyor. Bizlerse, dünya sevgisi ile sarhoş olduğumuz için namazı şaşırıyor, hatıraları gönlümüzden atamıyoruz.

 

1287. însan Allah'a yakın olunca, tuttuğu yol ne güzel yoldur!

Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün 

(c. VI, 2830)

• Ey konak bekçisi; sen, ne biçim bekçisin? Geceleyin hırsızlar gizlice bizim bütün varımızı yoğumuzu alıp götürmüş!

• Yüzüne soğuk su vur, uyan; bağır çağır! Senin uykuya dalışından, kazandığımız bütün kar ziyan olup gitti!

• Tembelliği bırak da, yıldız gibi, geceleri yol al, ibadetle meşgul ol! Sen, manen göklere yükselmişsin; yeryüzündekilerden ne korkarsın?

• Bir insan, Allah'la beraber bulunur, Allah yol arkadaşı olunca, o yol ne güzel yoldur? Sert cehennem bile, onun için ebedî cennet olur!

• Hatırlanmaya sebep olsun diye; "Ne armağan götüreyim?" deme! Güneş ve aya, armağan olarak kendi parlak yüzleri kafıdir!

• Sen, güzelce yat, uyu; bahtın, senin için uyumaz!112 Sen, öyle uğurlu bir kişisin ki, eline taş alsan akik madeni olur!

112 Bu mısra, Fuzülî merhumun şu beytini hatıra getiriyor:

"Şeb-i hicran yanar canım, döker kan çeşm-i giryanım 

  Uyarır halkı efganım, kara bahtım uyanmaz mı?"

 

1288. Aşıklar topluluğunun rengiyle boyan da, can zevki al!

Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün

 (c. V, 2577)

• Hakk aşıkları topluluğunun rengiyle boyan da, can zevki al, manevî heyecanlar duy! Aşk meyhanesinin bulunduğu semte gel ki, orada, mana şarabını son damlasına kadar içenleri göresin!

• Hakk Aşıkları meyhanesine gel de, bir sevda kadehi çek! Bırak; ham kişiler seni çekiştirsinler, onlara rüsva ol! Şu fani başın iki gözünü bağla ki, gizli olan gözü göresin!

• Eğer cananı, gerçek sevgiliyi kucaklamak arzusunda isen, iki elini aç! Topraktan yaratılmış olan beden putunu, benlik putunu kır ki, güzellerin yüzünü göresin!

• Ne zamana kadar binbir kocadan arta kalan bir acuze için, yani dünya için kendini harcayıp duracaksın, ona değer vereceksin! Üç dilim ekmek için bu didinmeler, bu ıztıraplar, bu paralanmalar değer mi?

• Gerçek sevgili, geceleyin herkes uyuyunca ev ev dolaşır, aşıklarını arar! Sen, aklını başına al da, bu gece, haşhaş yiyerek uykuya dalma; seni uyutacak yemekten el çek ki, mana yemeği yiyesin, ağzının tadını bulasın!

• "Düşman, beni filandan ayırdı!" diyorsun! Yürü; filanı terket de, bir filan yerine yeni bir filan göresin!

• Sana sevme duygusunu vereni, düşünce lütf edeni, yani Allah'ı düşün;   başka bir şey düşünüp de üzülme! Gerçek sevgiliyi düşünmek, elbette ekmek kazanmayı düşünme yüzünden çekilen ızdıraptan iyidir!

• Bu sözleri artık bırak, sus! Sus da, bu sözleri sana söyleteni düşün, ona doğru yönel! Candan cihandan geç ki, asıl canı, asıl cihanı göresin!

1289. Ne zamana kadar gurbette kalacaksın?

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün

(c. V, 2572)

• Sevgilim! Gurbet ellerinde neden bu kadar çok kalıyorsun; daha ne kadar perişan olacaksın? Bu gurbetten vazgeç, geri dön!

• Ben, sana yüzlerce mektup gönderdim, geri dönmen için yüzlerce yol gösterdim! Ya mektuplarımı okumuyorsun, yahut dönme yolunu bilmiyorsun!

• Artık, gurbetten geri dön! 0 bulunduğunuz yerde, kimse senin kadrinı kıymetini bilmez! Sen, mana madeninin pek az bulunur bir incisisin; o taş yüreklilerle oturma!

• Sen; hem susun, hem ırmaksın, hem de hakikat suyunu arıyorsun! Sen; hem arslan, hem ahusun, hem de bunların hepsinden daha iyisin!

• Can, daha ne kadar ayrılık ateşine yanacak? Sen mi daha güzelsin, yoksa can mı? Canım ile öyle karışmışsın ki, sen can mısın, yoksa cananın ışığı, nuru musun?

• Geceleri ayın nurusun, dudaklarda halis şekersin, ağızlarda lezzetsin! Ya Rabbi; Sen, nasıl bir varlıksın? Ya Rabbi; Sen, dünyanın görülmemiş bir güzelisin!

• Bizim için, aşkınla can vermek, şeker gibi ölmektir! Sen'in avucundan şeker yemek, hayat kaynağının başıdır!

 

1290. Hayalin, daima, iki gözümün önündedir!

Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün

 (c. V, 2598)

• Ey canım, ey cihanım! îyilik olsun diye bir an için olsun, yüzünü bize döndürür isen ne ziyan edersin, neyin eksilir?

• Yüzün ateş gibi parlak, kokun gül kokusu gibi hoştur! Aman ya Rabbi;  sende nasıl bir güzel yüz var! Aman ya Rabbi; sende nasıl hoş bir koku var!

• Senin hayalin, hep iki gözümün önündedir; uyanık olduğum halde ne güzel bir rüya görüyorum!

• Hayalin gönlümü okşadığı zaman, hasta gönlüm bu iltifatın, bu manevî zevkin yüzünden kabına sığmaz olur!

• Sağlıklı da olsam, hasta da olsam, sana bakarım da; "Sen, ay parçası mısın;  sen, göz nuru musun? Yoksa sen, bambaşka bir can mısın?" diye sorarım!

• Senin güzelliğinden utandığı için, gül dalı, başını önüne eğmiştir; bülbül, benim inleyişimden ötürü, inlemez olmuştur!

• Bütün bunlara rağmen, ey gözüm, ondan ümidini kesme; gözyaşları ile ötelerden inciler yağdıran bahar bulutu gibi ol, sen de inciler yağdır!