251
Sevgiliye; "Gel!" dedim. 0 öfke ile bana baktı. Ben; "Bu öfkeli bakışın, gönülden değildir, bu bir hiledir! Benden ne diye kaçıyorsun, burada kaçtığınj bir şey mi var?" dedim. Sen aşk yolunda ölmüş bir varlıksın. Bir ölüde utanma duygusu, şundan bundan arlanma duygusu olur mu?
252
Senin varlığın, benliğin, seninle beraber oldukça, emin olarak rahatça oturma, zira senden putperestlik gitmemiştir. Hala benlik putuna tapmadasın. Farzedelim ki, şüphe putunu kırdın, tutalım ki zan putunu akıl baltası ile parçaladın, böylece zandan, şüpheden kurtulma başarısına ulaşınca, bu defa kendine güvenme sana put oldu kaldı.
253
Ney'e dedim ki: Senin canını kim yaktı, kim zulmetti? Kimden feryad ediyorsun? Dilsiz olduğun halde, bu inlemenin, bu ağlamanın, bu şikayetin, sızlanmanın sebebi nedir? Ney bana dedi ki: "Beni bir şeker dudaklıdan kestiler, ayırdılar. Ondan ötürüdür ki inlemek ve feryad etmeksizin yaşamayı ben bilmem."
254
Ey beden eşeği, haberin var mı? Senin sırtında kim var? Sırtında eşsiz, benzeri bulunmayan bir peri var. Bu yüzden sen yere değil, gökyüzünün başına, arşa ayak bas... Öyle birisini taşıyorsun ki, güneş bile bütün ömrünce, bir defa bile onun yüzüne bakmaya cesaret edemedi.
255
Ey can, haberin var mı; sevgilin kimdir? Ey gönül, haberin var mı; senin misafirin kimdir? Ey ten! Sen her türlü hile ile bir kaçamak yolu arıyorsun. Halbuki, o sevgili seni çekiyor. Bak, gör ki, seni arayan kimdir?
256
Ey aşk hastası gönül! Kendine gel, cesür ol. Bugün yiğitlik gösterecek bir gündür. Ben senin aşkına bağlıyım. Yabancı gibi durmanın yeri değildir. Aklın tedbirine, tasarrufuna giren her şeyi bırak, şimdi coşkunluk, divanelik zamanıdır.
257
Varlığa da, yokluğa da yabancılığım vardır. Ne varlığa seviniyorum, ne de yokluğu istiyorum. Fakat her ikisinden de el çekmek insanlık, mertlik, değildir. Gönlümde öyle acayip, şaşılacak var ki, deli olduğum için çıldırmıyorum. Eğer aklım olsaydı, gönlümdeki acayip şeylerden muhakkak çıldırırdım.
258
Aklın sermayesi, divaneliğin sırrıdır. Aşkın divanesi ise, dünyanın en akıllı, en derin düşünceli adamıdır. Bir kimse, ızdırap ve dert yolundan giderek, gönül sırlarına aşina olursa, gönülle tanışırsa, onun kendinden haberi olmaz, hatta kendine karşı binlerce yabancılığı vardır.
259
Hakk yolunda giden erenlere, ayak olmayan baş eksik olsun. 0 gönül ki, candan o sevdaya dalıp gark olmaz, yok olsun... Dediler ki: "Aşıkla maşukun arasına bir kıl bile sığmaz." Bu sebepledir ki, ben bir kıl kesildiğim halde oraya sığamadım.
260
Ey akıl, var git, burada hep aşıklar var. Tek akıllı bile yok. Sen kıl kesil-1 sen, yine burada sığacak yer bulamazsm. Gündüz oldu. Gündüz yakılan her' ışık, uyandırılan her akıl mumu, aşk güneşi karşısında hiç bir işe yaramaz, rezil, rüsva olur.
261
Bu aşk, bir padişahtır, sancağı görünmez. Bu Hakk'ın Kur'an'ıdır, ayetleri, esrarı gizlidir. Her aşık, aşk avcısından bir ok yemiştir. Kan ağlar, kan yutar, fakat yarası görülmez.
262
Ab-ı hayat, bizdeki ilahî emanet, su ve topraktan yaratılmış olan balçık ten içinde gizlenmiştir. Bu yüzden görünmemektedir. Nefis de gönlün kapısına mühür vurmuş, sevgiyi hapsetmiştir. Sen, o mührü kopar ve sevgiyi kurtar. Kimden korkuyorsun, utanıyorsun? Sen, gönlünü kurtar, onun görünmeyen yoluna düş, gerçek sevgiliyi bul!
263
Dünyada hiç kimse yoktur ki bir hevesle, deli divane olmasın! Hiç kimse yoktur ki, başında bir sevda bulunmasın. Şevk, istek uyandıran o zevkin ipucu meydanda, sezilmekte, ama, kendi görünmez, gizlidir.
264
Bu bizim sarhoşluğumuz, kırmızı şaraptan değildir. Bizim şarabımız, aşk kadehinden başka yerde bulunmaz. Sen, benim şarabımı dökmek için geldin. Fakat ben, görünmez bir şarabın sarhoşuyum, bu sebeple benim şarabımı görüp dökemezsin.
265
Can kuşunun hep yükseğe doğru uçmaya meyli yoktur. Çünkü onun altı yöne de kanat çırparak uçmasında, yükselmesinde bir mahzur, bir güçlük yoktur. "Ya onu bulmak için hangi yöne uçsun?" diyorsun. Hayır, kendisi nereye uçsun, orada 0 yok mudur?
266
De ki: "Gece oluncaya kadar, bizim gündüzümüze gece yoktur. Çünkü, bizim gündüzümüzün güneşi, aşktır. Aşk mezhebinde aşka yol bulunamaz. Aşk, öyle bir engin denizdir ki, ne kenarı, ne de ucu bucağı vardır. Aşıklar, o denize dalmışlar, batmışlar da onların inlemesi, feryadı; "Ya Rabb!" demeleri duyulmaz.
267
Ah etsem, ah buna yetmez; onun lütfuna karşı bir şey yapmış olmam, onun uğrunda toprak olsam, yerlere serilsem; bu hali sultanım yeter bulmaz. Bütün gece, gölge gibi, her yana secdeler etsem; neden gizleyeyim; ay yüzlüm, bunu da yeter bulmaz. '
268
Büyük kişinin küçülmesi, alçak gönüllü olması küçüklük değildir. Şüphe yok ki, küçülmek, çocukluk etmek, çocuk gibi olmak, kemalden gelir, olgunluk alametidir. Bir baba, çocuk gibi konuşursa, akıllı kişi bilir ki, o baba, çocuk gibi konuşuyor ama, çocuk değildir.
269
Ruh gibi hafif ve latîf olmayan kişi, aşık değildir. Geceleri, yıldız gibi ayın etrafında dönüp dolaşmayan aşık olamaz. Bu sözü benden duy; bu söz boş değil: Rüzgar esmedikçe, sancağın dalgalanmasına imkan yoktur.
270
Güzeller içinde, sevgilim gibi bir güzel yoktur. Onun cihan gibi, yok ol-ması, sonu yoktur. Şaşkının biri çene çalar, lüzümsuz sözler söylerse, ona de ki: "Sen ne dersen de, sevgilimin, bundan daha güzel olmasına imkan yoktur."
271
Cihanda, senin huyundan daha güzel bir huy olamaz. Dünyada hiç bir gönül yoktur ki, senin mahallende oturup kalmasın, kendisini sana adamasın. Baş kılı da nedir ki? Dünyada bulunan bütün insanların başlarını düşünüyorum. Şöyle bir bakıyorum ki, onların hepsi de, senin başındaki saçın bir kılına feda olup gitmiş.
272
Ey gece! Ben senin şarabınla kendimden geçmiyorum. Uykusuzluğum da manasız, boş yere değildir. Uykum, gökyüzüne dönmüş, göklere uçup gitmiştir. Çünkü onu, bu kirli dünyada, suçlarla, günahlarla dolu bu aşağı yerde çok aradım, bulamadım.
273
Azlık, çokluk, zenginlik, yoksulluk, bağlarından kurtulmuş olan kişi, rahattır, mutludur. Böyle bir kişi dünyaya da aldırış etmez, dünya halkının gamına da. Kendi ile de onun zerre kadar yakınlığı kalmamıştır. Onun zerre kadar varlığı ve benliği de yoktur. 0 Allah'tan başka her şeyden
274
Ey can, ey cihan! Her şey gelip geçicidir. Kadîm olan aşktan başka, ne güzel vardır, ne de sakî. Aşık, yokluk Kabe'sini tavaf etmektedir. Aslında, aşık Kabeye mensubdur, Kabe'dendir. Hatta kendisi Kabe'den başka yerden değildir.
275
Ey sevgili, dünyada senin gibi temiz bir varlık yoktur. Senin gibi bir güzel, bir latîf, çevik ve canlı bir dilber bulunamaz. Aşk yolunda bu çeşit ayıplamalar, kınamalar çok olur ve olacaktır. Sen bizimle nasılsın? Dostsun ya bu bize yeter. Bundan başka bizim için korku yoktur.
276
Aşk yolunda bir sır vardır, fakat bir dava, bir yorum yoktur. Çünkü aşkın manadan başka vasfı yoktur. Gerçekten de, aşık fetvaya cevap vermez, bu mesele, yokluk meselesidir, varlık meselesi değildir.
277
Sende bir şey vardır ki, o şey sensiz onu arar. Senin toprağının içinde bir inci vardır ki, o inci, onun madenindendir. Ata o binmiş, top onun çevgeninin önünde. 0 onundur, o onundur, o ancak onundur.
278
Ey şaşırmış gönül! Dosta, candan giden bir yol vardır. Ey yolunu kay-betmiş kişi! Dosta apaçık da, gizli de bir yol vardır. Eğer altı taraftan da senin yolunu keserler, kapatırlarsa da, korkma! Çünkü senin gönlünün derinliklerinden sevgiliye giden gizli bir yol vardır.
279
îmansızlık ve iman cihanından dışarda bir yer vardır. Orası her genç ve toy kişinin, her güzelin yeri değildir. Öyle eşsiz bir yere, bir makama ulaşmak isteyen kişinin, can şükranesi olarak can vermesi, gönül bağışlaması lazımdır.
280
îmansızlıktan ve müslümanlıktan da dışarda bir ova vardır. 0 ovanın ortasında, bizim bir sevdamız bulunmaktadır. Arif olan kişi oraya varınca başını yere kor, secdeye vanr. Çünkü orada ne kafirlik vardır, ne de müslümanlık.
281
Eğer şundan, bundan utanmak gerekiyorsa, insanların ayıplarını, kusurlarını görmemek, örtmek, yer altına gömmek lazımdır. Ayna gibi iyiyi, kötüyü olduğu gibi göstereceksen, ayna gibi katı yüzlü ve olmalıdır.
282
Sünbülde, senin güzel saçlarını kıskanmak, sitem etmek, onları azarlamak düşüncesi yoktu. Onda güzellik aleminde senin saçlarının parlaklığı da yoktu. Sünbül parlaklıktan, güzellikten, bir hayli laf etti, bir hayli kıvranıp durdu ama, senin saçlarının büklümlerini, güzelliğini elde edemedi.
283
Lutfum öyle bir cihan yarattı, öyle bir mutluluk bağışladı ki... Bütün bu tertipleri, bu şaşırtıcı şeyleri, bir nesneye yazdı. 0 yazdığından bu cihan denizine, bir katre damladı. Sonra sonsuz lütuf anbarından tek bir tohum şu varlık sahrasına ekti. îşte cihanda gördüğümüz güzellikler, gördüğümüz nimetler, ihsanlar hep o tohumun feyzinden meydana geldi.
284
Ey güzel yüzüne bütün dünya güzellerinin hasret oldukları güzel varlık! Ey iki hoş kaşının bütün zahidlere kıble olduğu güzel! Ben, bütün beşerî sıfatlarımı üstümden attım, soyundum. Senin o güzellik ırmağına, çıplak olarak dalmak istiyorum.
285
Ey sevgili! Her gönlü uyanık kişi, senin haberlerine aşinadır, senin varlığından haberdardır. Her uyuyan kişi de, senin iyiliğine, ihsanına nail olmuş, lütuf kapında yatmış uyumuştur. Aslında, şu kainatta, görünen, görünmeyen senden başka hiç bir varlık, hiç bir şey yoktur. Fakat korkuyorum da, bu hususta fazlasını söyleyemiyorum.
286
Muvakkat bir zaman, bir iki gün tende misafir olan can ile, öyle anlaşmış, öyle kaynaşmış, dost olmuşsun ki, sana, ölümden bahsetmem yersiz ve manasız geliyor. Fakat, senin çok sevdiğin, bir türlü ayrılmak istemediğin can ise sonunda gideceği konak yerini istemektedir. Konak yeri ise ölümdür, bilhassa ölmeden evvel gelen mutlu ölümdür. Ne yazık ki, canı varacağı yere götürecek olan beden eşeği, yolun yansında, yol ortasında yattı, uyudu.
287
Sevgilim, aşkın gönlüme geldi, sonra neşeli bir halde gitti, tekrar geldi. Bu defa aşk yükünü bırakıp gitti. Giderken, ona dedim ki; "Lütfet, iki üç gün daha kal!" Hemen "Peki" dedi ve kaldı... Şimdi, galiba yerini pek beğenmiş olmalıdır ki, gitmeyi artık unuttu.
288
Aşk şarabının küpünün ağzını örttüm, bağladım, ama, kokusu çıkıp gitti, her yola, her diyara yayıldı. Onun kokusundan, aşık gönüllerin kanı ırmaklar gibi aktı, aktı, çıkıp geldiği ezel alemine doğru aktı.
289
Her tarafı gam kaplasa, bütün insanlar kederli olsalar, aşık olan, aşka sı-kıca tutunan kişi gamsızdır, kedersizdir. Zerreye bak. 0 zerre aşka ayak bastı da, öyle bir hale geldi ki, o zerre bir cihan oldu, iki cihanı da tuttu.10
" Şeyh Galip merhüm, bu ruba'îden ilham aldı da: "Aşıkta keder neyler / Gam halk-ı cihanındır." dedi. Burada aşkın kudreti, insanı ne hale getirdiği
290
Akıl geldi, aşıklara öğüt vermeyi tasarladı, gitti, yola oturdu. Yol kesmeye başladı. Gelen geçen aşıklara nasihat ediyordu. Fakat, aşıkların başında nasihat kabul edecek yer bulamayınca hepsinin ayaklarını öptü, sonra başını alıp gitti.
291
Sen gönül sahibi olmadığından ötürüdür ki, gönül, senin elinden tutmadı, sevgiden nasibini alamadın, sevmek saadetine eremedin, kimseyi sevemedin. Şunu iyi bil ki, gönül kimin elinden tutarsa, o kimse, kirli arzuların çamuruna düşmez, kirlenmez. Bir defa bile, benim gülüm rengi ile, kokusu ile gönül sıfatından, gönül huyundan başka bir huy edinmedi. Benim elimde bir şey yok, ben yokluk içindeyim. Fakat bu yokluk beni her şeyi elde etme yoluna, aşlı yoluna sevk etti.
292
Gönlümün kuşu, şu yemden vazgeçti. Dünyevî istekleri bıraktı. însaf et de doğruyu söyle! 0 gerçekten de çok iyi, erkekçe hareket etti. Gönlü terk edince, benlikten kurtulunca, sevgilisi elini tuttu. Candan vazgeçince cananmı buldu, onun ayaklarına kapandı.
293
Eğer, şehvetin ve nefsin havasına kapılır gidersen, ben sana haber vereyim ki, eli boş, nasipsiz gideceksin. Eğer şehvetten vazgeçersen, bu dünyaya niçin geldiğini ve nereye gideceğini apaçık görürsün.
294
Dedim ki: "Güvercin gibi avucundan uçar kurtulurum." 0, bana dedi ki:"Eğer sen avucumdan uçar gidersen 'gamım' seni hafiflikle, vefasızlıkla suçlar, ayıplar." Dedim ki: "Ben senin uğrunda hor görüldüm, alçaldım, telef oldum." Dedi ki: "Benim uğrumda telef olmak, horlanmak senin için izzettir, yüceliktir, şereftir."
295
Bir kimsenin gönlünde bir gamı olup da, onu sevdiğine açabiliyorsa, açsın, söylesin! Çünkü gönülde bulunan gam, söz ile gidebilir. Fakat gönlümüzde açılan şu acayip, şu güzel gülü düşün ki, onun ne rengini gösterebiliyoruz, ne de gizli kokusunu duyurabiliyoruz.
296
Sana dilsiz, dudaksız sözler söyleyeceğim. Bütün kulaklardan gizli olan şeylerden bahsedeceğim. Sana anlatacağım bütün bu sözleri herkesin içinde söyleyeceğim, fakat, senin kulağından başka hiç bir kulak, bu sözleri duymayacak, anlamayacak.
297
"Ben Hakk'ım" diyen Hallac-ı Mansür, o sözü söylemeden önce, Hakk yoluna düşmüş, o yolun toprağını kirpiklerinin ucu ile süpürür olmuştu. 0, kendi yokluğunun denizine daldı, daldı da ondan sonra "Ben Hakk'ım incisini deldi.
298
Herhangi bir kimse ile birlikte oturduğun zaman, rühun zevk almaz gönlün huzur duymaz ve beşeriyyet halinden kurtulamazsan, o kimseni¦ sohbetinden sakın, yoksa ermişler ve aziz varlıkların canları, haklarını sana helal etmezler.
299
Gönül kanatlarını açtın, varlık ovasına uçtun gittin. Senin gönlünün geniş alanında, sonsuzluğunda ova küçüldü, küçüldü, kayboldu, yok oldu Senin gönlüne nazaran ova nedir ki? Yedi gök bile senin gönül denizin açılmış bir avuç gibidir.
"Hz. Ali'nin; "Sen kendini küçük bir varlık sanıyorsun, halbuki sende büyük bir alem gizlidir." sözünü hatırlatıyor. "
300
Gamından gönlüm hasta, yaralı, ağlayıp inlemedeyim. Perişan bir haldeyim, güçsüzüm, dermansızım. Senin derdinden gözlerimden kanlı gözyaşları akıyor. Senin için duyduğum kederden can vermek üzereyim. Fakat, senin gamından ayrılacağım diye daha çok gamlanıyor, daha çok ızdırap duyuyor.
301
Göz, ayrılığımızdan ötürü çokça gözyaşları döküyor. Gönül, hasretlerle, çok çok sizi anmaktadır. Geçip giden zaman, bize döner gelir mi? Heyhat!.. Zaman, hiç geri gelir mi? Heyhat!..
302
, Gökyüzünde, arşta, yüzünün sevdasından velveleler var. Gönülde yanaklarının güzelliğinden bahsedenlerin gürültüleri duyuluyor. Şarabında, can köpüğünün kabarcıkları görülüyor. Gönlün boynunda da sevgilinin saçlarından zincirler var.
303
Ben, öyle bir içkiden içtim ki, ruh onun kadehidir. Öyle bir güzelden mest oldum ki, akıl onun divanesi, delisidir. Yüzünden nürlar saçan bir güzel yanıma geldi, içime öyle bir ateş düşürdü ki, güneş onun pervanesidir.
304
Gönlüm daralmıştır, çok kederliyim. Hakk'a şükürler olsun ki, güzel yüzün imdadıma yetişiyor, bana ferahlık veriyor. Yanaklarının hoş rengi olmazsa bu yaşayışım bana bir zindan hayatı olur. Ayrılığının getirdiği gamdan, kederden içime düşen ateşi, canımın çektiği üzüntüyü, hiç bir gönül, hiç bir ten , yazıktır...
305
Puthanede, sevgilimizin hayali bulundukça, Kabe'yi tavafa gitmek, ayni hatadır. Kabe, eğer ondan gerçek sevgiliden koku vermiyorsa, ateşgededir. Sevgilimizin visali kokusu ile ateşgede, bizim Kabemizdir.
"Bu ruba'î'de, Hakk'ı gönülde bulmak bahis konusudur. Evi değil, ev sahibini aramak, bulmak tavsiye edilmektedir. Yoksa Kabe'yi tavaf, durumu müsait olan her müslüman için dinî bir farîzadır."
306
Sevgilime: "Gönlüm senden bir öpücük istiyor." dedim. "Bizim öpücüğümüzün değeri candır." diye cevap verdi. Bu cevabı duyan gönül geldi ve canın yanına gitti. Gönül, bu hareketiyle ona: "Güzelim! Gel; bu satış, bu değer ucuzdur." demek istedi
307
Ben Hakk'ın mahvıyım, Hakk da benimdir. Hakk'ı sağda, solda, başka yerlerde aramayın. Hakk benim canımdadır. Sultan benim, fakat ben size yanlış görünüyorum. Biri vardır ki, benim sultanımdır, diyorum.
308
Hakk'ı arayanların yolunda akıllı ile deli birdir. Aşk dilinde, akraba ile yalancı birdir. Hakk'ı idrak eden kişinin mezhebinde, Kabe ile put evi birdir.
309
Aşkta içki, ancak beka şarabım içmektir. Aşkta yaşamağa, canlanmaya delil, ancak can vermektir. Sevgilime dedim ki: "Seni tanıyayım da ondan sonra öleyim." Sevgilim: "Beni tanıyana, ölüm yoktur!" diye cevap verdi.
310
Dervişlikle aşıklık bir arada olursa sultanlıktır. Aşkın gamı, gam değil çok kıymetli bir hazinedir. Fakat bu hazine gizlidir. Ben gönül evini kendi elimle yıktım, viran ettim. Çünkü definenin viranede saklı olduğunu bildim.
311
Gönlümün diriliği, zindeliği, senin aşk gamın içindir. Gamını sevdiğim, onunla dost olduğumdan ötürüdür ki gönlüm halka yardımcıdır. Bu hal, senin aşk gamının bana bir lütfudur, bir ihsanıdır. Yoksa, benim dar gönlüm, senin gamına nasıl yer olabilirdi?
312
Bizim dilimizden gönlümüze giden bir yol vardır. 0 yola, cihanın vej canın sırları bağlıdır. Dil sustuğu müddetçe o yol açıktır. Dil konuşmaya başlayınca, o yol kapalıdır
313
Alnımızdaki o parlak nür, Hakk aşıkının gönlündeki o iman ziyası, secdej eseri olarak müminlerin yüzlerinde görülen bütün bu nürlar, belki her n0run¦ nüru, Allah'ın sevgili peygamberi Muhammed'in nürundandır.
316
.Ey gönül! Anlamayanlar seni üzerler, rahatsız ederler. Hatta seni deli, di-vBne ederler, ayağını bağlarlar. Sen içi tatlı, özlü bir yemişe benzersin. Bu yüzden seni hep kırarlar.
317
Ey Hak yolunun yolcusu! Eğer sende bu yolun sevdası varsa, senin ba-şında bu kapının, bu dergahın sevgisi bulunmuyorsa Hakk ehlinin açtığı iman ve sevgi kapılarının anahtarı nedir? Biliyor musun? 0, "Lailahe illallah (=Allah'tan başka ilah yoktur)" kelimesini çokça, hoşça söylemektir.
318
Göğsünün içindekini hakîki gönül sanan kimse, Hakk yolunda iki üç adım attı da, her şey oldu bitti sandı. Aslında tesbih, seccade, tevbe, sofuluk,' günahtan sakınma, bunların hepsi yolun başıdır. Hakk yolcusu aldandı da bunları varacağı konak sandı.
Bu görünen ben, ben değilim. Şu halde, "ben, ben" dediğim kimdir;söyle! Söyleyen, ben değilim. Peki benim dilim ile söyleyen kimdir; söyle! Aslında, ben baştan ayağa kadar bir gömlekten fazla bir şey değilim. Benim, gömleği olduğum varlık kimdir; söyle!
319
Ey Efendi! Sende maddî güzelliğin gamı, yüksek mevkinin özlemi var. Sen bağlara, bahçelere, çayırlık ve harman yerlerine sahip olmak istiyorsun. Bizler ise tevhid aleminin yanıklarıyız. Bizde Lailahe illallah(=Allah'tan başka ilah yoktur)daki sır vardır.
Padişahla birlikte, hoşluk ve ferahlık sarayında oturan kimseye, bu lütuf ve ıhsan, şahın lütfu, ihsanıdır. Sen padişahla beraber olursan, nereye vanrsın, "ilıyor musun? Kendinde olmamaya! Işte o kendinde olmamak yönünde,giden binlerce yol vardır.
320
Bizim ezelden geçmiş başka bir yerimiz vardır. îçinde bulunduğumuz bu cesetler alemi başka bir diyardır, bizim asıl yerimiz değildir. Ey geceleri kalkan, namaz kılan zahid! Sen kıldığın namazlarla övünüyorsun. Halbuki namazın da dışında, ötesinde başka bir hal, başka bir zaman vardır.
321
Görmeyerek yol yürürsen, bu aynı hatadır. Eğer herşeyi görüyorum sa-narak, gözüne güvenirsen, bu bela okudur. Kilisede, medresede bulunanların, hakîkatlerini bilmeden, mecaz yolundan, onların gerçek yerlerini, onların nerede bulunduklarını sen ne bilirsin?
322
Cihandan ve candan dışarı, bize bakan, bizi yediren, bizi büyüten bir dadımız vardır. Onu gereği gibi bilmek, bizim haddimiz değildir. O'nun hakkında ancak şunu biliriz: Biz O'nun gölgesiyiz, cihan da bizim gölgemizdir.
323
Tenden ve candan dışarı olan derviştir. Yeryüzünden ve göklerden yük-sek olan derviştir. Cenab-ı Hakk'ın bu cihanı yaratmak için bir maksadı yoktu. Hakk'ın bütün bu cihanı yaratmaktan maksadı, derviştir. Yani, derviş olmasaydı, Allah cihanı yaratmayacaktı.
" Burada dervişten murad Peygamber Efendimiz ve dolayısıyle kamil insandır."
324
Derdimin getirdiği acılar, kederler, dermana sebeb olunca, kötü huylanm eitti. îyi huylar geldi. Günahlanm sevap, imansızlığım iman oldu. Can, gönül, ten bu üçü yolumu kesiyor. Hakk'a varmama engel oluyorlardı. Şimdi, ten, gönül oldu; gönül, can oldu; can da canan oldu.
325
Hep dostun süretiyle, hayaliyle dolu bir gözüm var. Dostun hayali orada bulundukça, gözümle aram iyidir. Aslında, gözden dostu ayırt etmek, göz ile dost arasında fark görmek hoş değildir. Çünkü ya dost gözün yerindedir, yahut da gözüm dostun kendisidir.
326
Herhangi bir kimsede, gizli bir aşk derdi yoksa, o yaşıyormuş gibi görünse de, onun gönlü ve canı yoktur. 0 adeta gezen, dolaşan bir ölüdür. Eğer aklın varsa git de Hakk'dan dert iste! Çünkü dertsiz olmak, aşk derdine düşmemek, tedavisi imkansız bir hastalıktır.
327
0 öyle bir sevgilidir ki, onun aşkının getirdiği gam, her hastanın devası-dır. Her kim onu sevmiş, ona yar olmuşsa, o da onu sevmiş, ona yar olmuştur. Bana diyorlar ki: "Boş durma! Daima bir işle uğraş!" Ben işsizim, bir işle meşgul değilim, ama herkesin uğraştığı şu dünya işlerinden uzak durmak da büyük bir iştir.
328
Sevgilim! Senin güzel kokun ben kulunun burnundan asla gitmedi.] Güzel yüzünün hayali de gözümün önünden gitmedi. Senin istediğin gibi,' gece gündüz ömrümü harcadım durdum. Bütün ömrüm geldi geçti. Fakati senin isteğin, arzun bitmedi, tükenmedi.
329
Ey can! Cihanda benden daha değersiz bir mahluk yoktur. Senden daha üstün, daha büyük, daha güçlü bir kimse de mevcut değildir. Sevgilim, sen bensiz olarak benden hep korkup duruyorsun. Ben seninleyim. Eğer sen de benimleysen korku kalmaz.
330
Yüzü daima taze, dudakları daima rtıütebessim olan o candan, gönülleri kendine çeken sevgilimiz hoşlanır. Öyle bir yüzün güzelliği canla ölçülernez. Yavaş söyleyelim: Yoksa o canan mıdır?
331
Ey kainatı yoktan var eden Allah'ını! Unutmaktan, sonradan var olmak-tan sen münezzehsin. Başımdan, senin fîkrinden, seni düşünmekten, seni sev-mekten başka ne varsa hepsi aynı hatadır. Dilde seni zikretmekten, tesbih etmekten başka ne varsa hepsi sapıklıktır, boştur.
332
Mademki mizacımız, huyumuz aşk ile düzeliyor, o halde bizim hekimimiz de, ilacımız da aşktır. Bu aşk ile elele vermedikçe, bu aşka bağlanmadıkça Hakk yoluna düşüp, gidilemez. Bu aşk, kimseden doğmadı, kendi de doğurmadı.
333
Ya Rabbi! Ben gece gündüz iyilikten, düzenlikten başka bir şey isteme-yen birisi idim. Gece-gündüz hep iyiliği ve düzeni aramaktaydım. Fakat bu yıl öyle bir haldeyim ki, onu söyleyemem, gelecek yıl fikrim ne olacak? îyiliği, düzeni arayabilecek miyim? Vah bana, vah düzelmeye!...
334
Ey yüzü, letafette, güzellikte can aynası olan sevgilim! îstiyorum ki, sabahleyin, hayalinin ayaklarını yüzüme ve gözlerime süreyim. Fakat oka benzeyen kirpiklerim hayalinin ayaklarını yaralar diye korkuyorum.
335
Ey benim aşk şarabımı içmemi inkar eden! 0 şarabı sen üzümden çıkmış sanma! Coşkunluğum benim şarabımdır. Gönlüm de kadehimdir. 0 şarabı bana sunan da, karanlıklan açan, aydınlatan, sokakları
336
Aşk sizin sevimli, güzel bir dostunuzdur. Bu dost sizi fasih sözlerle, açık bir ifade ile çağırır, der ki: "Aşk, aşkı isteyenden esirgenmez. Bilhassa, bir güzel, bir güzeli-severse sevgi ondan asla esirgenmez."
337
Vefasız gönül, gamlara batsın, mateme girsin. Kimde vefa yoksa, o kişi dünyada yok olsun. Yaşamasın daha iyi. Gördün ya, beni dünyada gamdan başka kimse hatırlamıyor, bu vefasız dünyada benim en vefalı dostum gamdır. 0 gama çok çok aferin!
338
Sevgilim, başın daima üzüntüsüz, sağlıklı ve rahat olsun. Dudaklarından tebessüm eksik olmasın. Senin gibi güzel bir varlığı görüp de sevinmeyenin, boynu altında kalsın, bahtı kara, gönlü perişan olsun.
339
Ney yapan usta, kamışlıktan bir kamış kesti. Ona dokuz delik deldi, adına da Adem koydu. Ey ney! Sen seni çalan neyzenin dudaklarından feryada geldin, inlemeye başladın. Fakat sen, seni nefesiyle feryada getiren neyzenin dudaklarını değil, o dudaklara nefes veren dudakları gör!
" Ney, kamil insanın sembolüdür. Insan, Hakk'tan ayn düştüğü için feryad etmektedir. Ney gibi insanın bedeninde dokuz delik vardır."
340
Senin aşkının gamına düştüğümden beri, çaresiz kalan zavallı gönlüm, çok çok ızdırab çekti, çok dertlere düştü. Gönlüm, aşkın gamına çok defa düşmüştü. Fakat bu seferki gibi hiç inlememeşti, hiç sızlanmamıştı.
341
Can incisi (rühumuz) şu dört unsurdan ibaret olan bedenin içine dü-şünce, birbirine zıt olan bu fesad unsurlar (su, toprak, hava, ateş), o can incisi ile komşu oldular, bu tende beraber yaşamaya başladılar. Fakat, nasıl kötü üzümden iyi üzüm renk alırsa, onun rengine boyanırsa, can incisi de dört unsurun rengine boyandı. Rabbim kimseye kötü komşu vermesin!
342
Bütün zahmetler, sıkıntılar aç gözlülüğümüzden, çok istekler peşinde koşmamızdan ileri gelir. Nefsanî arzularına uyan, şehvetine ve midesine düşkün olan ne belalara uğrar! Zaten kuş da yem yüzünden tuzağa düşer, daracık kafese kapatılır. 0 kafes dam kenarına asılır.
343
Elif gibi olan boyum, aşk yüzünden büküldü, "cim"e döndü. Senin bulunduğun yerde, güzellik artar, iki kat olur. Ey can ve ey cihan! Gönlüm senin zevalsiz güzelliğini aldığından ötürüdür ki, o zevalsize doğru koşuyor
" Arap harflerinde " 1 =elif", dümdüz bir harfdir," £.ise bükük bir şekildedir."
344
Sevgilim! Senin güzel yüzünün hayali, gözümün önüne gelince uykumj bana sırt çevirdi, kaçtı gitti. Hayaline karşı senden adalet, insaf temenni ediyorum, yardım istiyorum. Şimdi uykum geri geldi, bu defa da gitti, eliyle senin eteklerine yapıştı. Fakat, hayalin tekrar gözümün önünde belirince, uykum can verdi, öldü.
345
Haydi artık uyu, sevgili müsaade etti. Çektiğin zahmetler hududu aştı ve! sen azat oldun, kurtuldun. Sevgili yaşadıkça, benim uykum tekrar ölür. Uykum toprak altında yattıkça, Allah sana ömür versin!
346
Ey Efendi! Söyle, köle misin? Hür müsün? Kötülükte bulunsun, bozgunculuk etsin, fesad çıkarsın diye kim köle satın alır? Ey ellerini kaldırıp dua eden, isteklerde bulunan kişi îstemek gücünü, dilek için kaldırdığın eli sana' kim verdi? Kendi muradından, isteklerinden vazgeç de, asıl O'nu iste! Muradın yalnız 0 olsun.
347
Ey salına, salına yürüyen selvi, sana hazan rüzgarı dokunmasın. Ey ciha nın gözü, sana kem göz değmesin. Sevgilim! Sen gökyüzünün de, yeryüzü nün de canısın, senin güzel canına rahatlıktan, rahmetten başka bir şey gelme sin!
348
Aşk odur ki, halkı neşelendirir, sevinç içinde bırakır. Aşk odur ki, neşelere neşe katar. Bizi, anamız doğurmadı. Bizi o aşk doğurdu. Bizi doğuran o anaya yüzlerce rahmet, yüzlerce aferin!
349
Sen mübarek ayağını yere basınca yeryüzünün toprağı neşelenir, sevinç içinde kalır. Duyduğu sonsuz zevk ve neşeden ötürü toprak gebe kalır, yüzlerce gül goncası doğurur. Bu hali gören yıldızlar da, gökyüzünde heyecana kapılırlar, alkış gürültüsü sevinç sesleri ile gök kubbesini çınlatırlar. Bu sevinç, bu alkış sesleri içinde ay'ın gözü bir yıldıza düşer.
350
Lakabım her ne kadar Bahauddin Veled ise de sen, rühlara hiikmeden, ebedî bir sultansın. Bizi kendimize bırakma! Elimizden tut ki vefa kadehi kı-rılmasın. Eğer vefa kadehi kınlırsa, sevgi şarabıyla sarhoş olanların ayağına batar, ayaklarını yaralar. Yapma bunu!
"Mevlana bu ruba'îyi babası Sultanü'l-Ulema'nın vasfında söylemiştir. Sipehsalar'ın kita-bının Sultanii'l-Ulema menkibesinde de bu vardır."