151. Daralan gönül gerçek gönül değildir.
Mef'Olü, MefS'ilün, Fe'ulün
(c.1, 365)• Şunu iyi bil ki zaman sevdanın bir şeklinden, nakşından ibarettir. Bizim şeklimiz zamandan dışardadır. Zamana uyup kalmaz; hep değişir. Biz ihtiyarlarız ama, zaman ihtiyarlamaz, hep aynıdır.
• Dünya bir ırmak gibidir. Derenin içinde akar gider. Biz bu ırmağın dışındayız. Zaman ırmaktaki su gibi akar gider. Irmağa düşen bizim gölgelerimizdir.
• Burada pek zor, pek ince; anlaşılması müşkil bir nükte var! 0 burada değil ama yine de burada! 0 yok gibi olan bir varlık!
• Ey gönül! Canın yüzünden başka hiç bir yüze gülme! Zaten o olmayınca bütün gülüşler ağlayıştır, inleyiştir.
• Dünya meselelerine dalıp daralan gönül gerçek gönül değildir! Çünkü gönül pek geniştir. Onun ucu bucağı yoktur!
• Aslında gönül gam yemez, gönlün gıdası gam değildir. Gönül bir dudu kuşudur. 0 görülmemiş acayip şekerler yer durur.
152.Gül bahçesinde geçen aşk sırnnı bir gül bilir, bir de ağlayan bülbül!
Mef'ülü, Mefa'iliin, Fe'Olün
(c.1, 367)• Gönül dün gece geldi de, canın kulağına dedi ki: "Ey adını söyleyemeyeceğim, eşsiz varlık!
• Ey adını açıkça söyleyeni parçalayan, gizlice söyleyeni yakıp yandıran güzel!
• Ey can! Bilinemeyeni, tarif edilemeyeni anlatmaya kalkışan ne özür getirebilir? Ne bahane bulabilir?"
• Gül bahçesinde geçen sırrı, gizli şeyi bir gül bilir bir de hazin hazin ağlayan, feryat eden bülbül bilir.
• Sadece bülbüllerin seslerine dalıp o seslerin güzelliğinden bahseden kişi seste kalır. Seslerin ötesine geçerek aşk sırrını sezemez, anlayamaz.
• Ey o akıl almaz, eşsiz varlığı anlamaya çalışan, sezmeğe uğraşan! Ey göklere aşık olan kişi! Merdivenden bahsedip duran arifle dost ol, onunla iyi geçin!
• Herkes evden bahseder durur. Fakat; "0 evde bulunan güzel nerede? 0 nasıl bulunabilir?" diyen yok.
• Bir yaz günü sıcakta bir ağacın gölgesine sığınan herkes gölgeden, gölgeyi duşüren ağaçtan bahseder ama, o gölgeyi düşürten güneşten, güneşin nürundan kimse bahsetmez.
• Bütün bu zorlukları bilmekle beraber, dilin ona dair, onun hakkında söylediği birkaç sözle bütün kulaklar da mest oldu, akıllar da...
• Zavallı dil bir iki kırıntı buldu da ona daldı. Asıl kaynağı, madeni bıraktı.
• Halbuki aşığın canı o kırıntılardan utandı da, pazarı da bıraktı, dükkanı da bıraktı gitti...
• Aşk kulağıma eğildi de: "Yeter artık, susayım dedi. Çünkü o bana böyle söyledi, böyle ilham etti.
153. Tamamıyla kendinden geç, kendinden kurtul!
Pe'ilatün, Fe'ilatün, (c.I,
• Sen gitmek istiyorsun ama, Allah'a yemin ederim ki ben seni kolay kolay bırakmam. Çünkü senin gibi güzel bir varlığın gidişi benim için felaket olur, kıyamet kopmuş gibi olur.
• Aşk ordusu geldi. Küfür ülkesini ele geçirdi. Ey kalender dost! Sen şimdi rnelamet davulunun, yani kafirliği kınama davulunun sesine kulak ver!
• Dünyaya ait birçok isteklerle dolu olan gönlünü, canını aşk askerlerinin önüne at, onlar öldürsünler de sen gönülden de candan da kurtul! Bedenini ie kendin kaftan gibi yırt! Artık herşeyden kurtul! Onların ne eserinden, ne haberinden, ne de belirtilerinden bahsetme! Tamamıyla kendinden kurtul, tendinden geç!
• Ben şimdi kendimden geçtim, kendimdem kurtuldum ve düşüncenin de yolunu kestim. Ben mestim ama ey sakî sen bana yine o mansur şarabından ver de beni büsbütün mest et, beni büsbütün benlikten, varlıktan kurtar!
• Haydi sıçra, kalk; ayağını varlığının başına bas, kendini ayak altına al! Haydi aşk kanatları ile uç, uç da nankörlükten de, şükürden de, her türlü kayıtlardan da kurtul!
• Ey aşk! Kendini herkesten üstün gören Nefis Firavunu'na Müsa gibi seslen;
"Ey Firavun! Önüme gel, ben senin sarayının kapısını da ele geçirdim, damını da!" de ve onun başını kes!
• Başını kesmeden önce ona de ki: "Ben gayb aleminden aşk ordusunu çekerek geldim. Düş önüme ey başı dik zalim! Sen artık padişahhktan düştün!"
• Sırf aşktan başka neye meylettimse tadından, güzelliğinden pişmanlıktan başka birşey elde edemedim. Duyduğum zevkler pişmanlık açlığına değmedi.
Namık Kemal merhum da vaktiyle:
"Kimi vicdana dokundu, kimi cism ü cana,
Zevk namıyla ne yaptımsa pişman oldum" diye yazmıştır.• Birşey kaybetmeden madem ki aşk havuzunun başına geldin, geri dönme! Bu havuzun içinde ab-ı hayat var. Kıyısı da tam oturulacak, eğlenilecek yer.
• Bu aşk havuzunun içine düşünce, bütün varlığını ona ver! Kendini tamamıyla ona bırak, yüzgeçlik taslayarak ellerini ayaklarını çırparak oradan çıkmağa uğraşma!
• Kendini tamamıyla ona ver, ona bırak da sus! Sen topluluğun imamı değil-sin! Burada aşktan başka hiç bir kimse imam olamaz!
154. Sen perde arkasında oturmuş görünmeyene iman edilir mi diyorsun.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Fe'ilün
(c.I, 406)• Daha ne kadar zaman; "Çarem ne; dermanım ne?" deyip duracaksın? Sana kim çare aratıyor? Sen onu ara!
• Daha ne zamana kadar; "Gamdan can veriyorum!" diye sızlanıp duracaksın? Can nedir? Bunu bilmek, neden gam yediğini bilmek istemiyor musun?
• Eğer sen aşık oldunsa aşkın sana delil olarak yeter! Yok aşık olmadıysan artık ne diye delil istersin?
• Bu kadarcık da aklın yok mu ki; bakıp göresin? Padişah yoksa bu gök cubbe otağı ne diye kurulmuş?
• Şu gök duvağın, şu gök kubbesinin ötesinde çok güzel, çok güçlü bir yaratıcı yoksa, şu parıl parıl parlayan sayısız yıldızlar kendi kendilerine mi parlamaya başladılar?
• Ermişlerin gözlerindeki ateş gizlilik perdelerini yaktı, yandırdı. Sen ise îerde arkasında oturmuş, görünmeyen bir şeye iman edilir mi demedesin.
155. 0 güzel yüzde ilahî nüru görmeyen şeytandan da aşağıdır.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c.1, 407)• Nurlarla dolu olan o güzel gözler sevgilinin bakışı ile mest olmuş. Gözyüzü bile o gözler yüzünden tir tir titremededir.
• Bilhassa Hakk'ın huzurunda el bağlayıp namaza durduğu zaman, kendisine ihsan edilen nür, meleklerin de, insanların da kıblesi olmuştur.
• 0 güzel varlığın yüzünde ilahî nörun göz kamaştırıcı bir şekilde parladığı anda, onun ayaklarına başını koymayan, benlik yüzünden ona secde etmeyen kişinin özü gerçekten de şeytandır!
• 0 anda o güzel yüzde ilahî bir nür görmeyen kişi, cansız bir beden gibidir. Şeytandan da aşağıdır.
• Onun nürlu yüzü, erlerin kıblesidir. Eğer sen de er isen onun heybetli yüzüne karşı gönlünü yerlere ser!
• Elini sinenden çek! Ne diye şaşkın şaşkın bakıp dumyorsun? 0 anda sevinerek oııa canını ver! Zaten isteyen de odur.
• Aklını başına al da neyin var neyin yoksa hepsini suya at! 0 aşk suyundakı ateşle onları temizle! Çünkü onun yüzünün ateşi, ab-ı hayatın bile secde ettiği yerdir.
156. Bu zamanda insan çalanlar, altın çalanlardan daha fazla!
Fe'ilatiin, Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Fe'ilün
(c.I, 409)• Insanlık yolunun önü de ardı da kanla ıslanmış. Dikkat et de kayma! Bu zamanda insan çalanlar altın çalanlardan daha fazla!
"Toplum hayatında çeşitli sahalarda başarıya ulaşmış tek tük iyi insan, kamil insan varsa da insanlık düşmanları onları da çeşitli bahanelerle harcıyorlar, yok ediyorlar. Günümüzde üstün insan o kadar çok azaldı ki, Diyojen gibi güpegündüz fener yakıp insan aramak gerekiyor."
• Hırsızlar akıldan da, haberden de çalıyorlar diye anlatırlarsa da, kendinden haberi olmayandan ne çalınabilir ki?
• Bu kötü duruma rağmen ey Hakk yolcusu! Sen kendini bir şeyi de yok, düşmanı da yok sanma! Dünya altın peşinde koşuyor. Ama sen kendin altın madenisin ama kendinden haberin yok!
• Peygamber efendimiz; "însanlar madenlerdir!" diye buyurmuştur. Yani insanlar birbirinden farklı birer maden gibidirler. Kimisi demir, kimisi gümüş, altın, akîk, elmas gibidirler.
• Ey insanoğlu! Hazine bulursun ama ömür bulamazsın. Sen uğraş da kendini bul, kendindeki gizli hazineyi araştır! Çünkü bu hazine sana da kalmaz. Senin elinden de geçer gider.
• Kendini bul, bul ama dikkatli ol! Kendini çaldırma! Fakat ne yapabilirsin ki, bu Hakk yolunda çok açıkgöz, çok becerikli bir hırsız pusu kurmuş, seni bekliyor.
• Zavallı ne olacağını düşünmeden çırpın dur! Dünya malı için daha fazla can çekiş, daha fazla altın biriktir! Zenginlikle gönlünü hoş tut! Fakat şunu iyi bil ki bütün altınların, gümüşlerin, malın, mülkün cehennem yılanıdır.
• Ne olur bir geceyi olsun Allah için yemeden, içmeden geçir! Nefsine uydun yüzlerce geceyi yiyerek içerek uyuyarak geçirdin.
• Dünya malı için başına gelen dertlerden, elemlerden, acılardan ötürü toprağın her zerresinin gönlünden ahlar, feryatlar yükseliyor. Ama kulağın sağırdır da bu sesleri duyamıyorsun.
157. Güzel bakışların arkasında bulunan nerededir?
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Fe'ilün
(c.I, 412)• Benim canımı şarapsız mest eden o güzel nerededir? Beni tutup canımdan, gönlümden dışarı çıkaran, beni benden alan o el nerededir?
• Yemin etsem ancak onun başına yemin ederim. Benim yeminimi, tevbemi bozduran nerededir?
• Seher vaktinde Hakk'a yalvaranların rühları onun aşkı ile feryat ederler, ağlarlar. Bizi yerimizden, yurdumuzdan edenin gamı acaba nerededir?
• "Onun yeri nerededir, yurdu nerededir?" diye şaşırmayın. 0 canın da canıdır. Gönlümüzde bir yer isteyen var. Acaba o nerededir? 0 bize bizden yakın değil midir?
• Güzel bir varlığın göz ucu ile bakışı bir bahanedir. Onun bir hevesidir. 0 güzel bakışın arkasında bulunan nerededir? Bakışı ile gönlümüzü hasta eden nerededir?
" Şu Mesnevî beyitlerinde Hz. Mevlana güzel yüzlerdeki perdelerden bahseder. Haşa Allah maddî bir güzel olmaktan münezzehtir. Mecazî olarak Mevlana bu konuya temas eder:
"Kadının yüzünü, benini, kaşlarını, akîk gibi dııdaklarını gördüm ki; sanki Cenab-ı Hakk ince bir tül perde ardından tecelli etmiş gibi idi. Kadındaki o edayı, o nazı, o işveyi, o kırıtışı ,görünce, Allah'ın tül perde ardından tecellisini andıran güzelliği görünce İblis yerinde duramadı."
Camî de bir beytinde:
"Kendi hüsnün hublar şeklinde peyda eyledik,
Çeşm-i aşıktan tutup sonra temaşa eyledik." demişti.• Gönlün beyaz perdesini gerdi de, oradan hayaller gösterdi. Perde üstüne böyle bir gönül perdesi geren nerededir?
• İnsanın aklı başında olunca neden, niçin, nasıl sorularını sorması tabiîdir. Mest olup da, bizi nasıldan, niçinden kurtaran nerededir?
158. Her zerre, herşey senin aşkının mesti değil midir?
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c.I, 422)• Ey yüzü güle, saçları şemşir ağacının ter ü taze yapraklarına benzeyen sevgili! Ben senin ayrılık gamınla, ayrılık derdinle gamlandığım, dertlendiğim zaman bu gam, bu dert senden geldiği için çok mutluyum, neşeliyim, sevinç içindeyim.
"Seyyid Nesîmî bir mısra'ında: "Vasl erişince canıma, hüzn ve melal içindeyim."
• Senin gamının nakdinden olmayan nakitler nakit değil topraktır. Senin isteğinin, hevesinin rüzgarına kapılmamak, ona uymamak hevadır, rüzgardır.
• Senin işini öğrenmiş olanın işi, iştir. Çünkü senin işin gerçekten de yeniden yeniye var etmektir.
• Göğün de, yeryüzünün de senden haberleri vardır, seni bilirler. Bu sebeple gökler de, yeryüzü de senin emrine baş eğmişlerdir.
• Her şey, her zerre, her varlık senin aşkının mesti değil midir? Yüzünü göster de iki dünyanın da mestliğini gider!
•Güneş şu dönüşünde tektir, birdir; ama bu gök boşluğunda öyle güneşler vardır ki, bu gördüğümüz güneş onların safında bir erdir.
"Yedi asır önce söylenen bu beyti ibretle tekrar tekrar okuyalım. 0 zamanki insanların görüşlerine göre gökyüzünde dolaşan sayısız yıldızlar arasında güneş olarak sadece bizim güneşimiz biliniyordu.
Bugün onbeş milyar ışık yılı uzakta güneşler keşf'ediyorlar. Amerika Uzay Teleskop Bilimleri Enstitusü Direktörü R. Williams'ın ifadesine göre, kainatta 50 milyar galaksi tesbit edilmiş. Mevlana ne buyuruyor: "Güneş tektir, birdir ama, öyle güneşler vardır ki, bu görıJüğümıiz güneş onların safında bir erdir."
Bu duruma göre güneşlerin sayısını ancak Allah bilir. Devrimizin fizik ve matematik bilginlerinin en büyüklerinden olan Sir James Jeans'in Ordinaryos Profösör Salih Murad Özdilek tarafından dilimize tercüme edilen Esrarlı Kainat adlı eserinin ikinci sayfasından bir iki paragraf almadan geçemedim.
"'Yıldızlar arasında dünyamız büyüklüğünde yıldız pek az olup çoğu yüzbinlerce dünyayı içine alacak büyüklüktedir. Bunların arasında milyon kere milyonlarca dünyayı içine alabilecek yıldızlara rastlıyoruz. Kainattaki bütün yıldızların sayısını, yeryüzünün bütün denizlerinin kumsallarındaki kum zerreleri sayısı ile gösterebiliriz.
Bu büyük yıldızlar ve yıldız kalabalığı uzay içinde kendi yörüngelerinde dolaşırlar.
Bunların bir kaçı teşkil ettikleri kümeler, gruplar halinde dolaştıkları halde çoğu yalnız kalmış seyyahlara benzer. Bu yıldızların içinde dolaştıktan kainat akıl almaz biiyüklüktedir.
Çünkü ışığı bize elli milyon senede gelebilen yıldız var. 0 kadar ki bir yıldızın diğerine yaklaşması, tasavvuru güç olan nadir bir vak'adır. Bunların her biri boş bir okyanusta giden bir gemi gibi yalnız başına yolculuk yaparlar.
Bizler, şu dünya üstünde yaşayanlar, kumlar sayısınca çok olan bu yıldızlar arasında, bir kum tanesinin mikroskopun parçası üzerinde oturarak etrafımızı, uzayı ve zamanla çevrilen kainatın maksat ve mahiyetini keşfe çalışıyoruz."
159. Can şarabı.
Fe'ilatiin, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. I, 404)• Ey seher vaktinde Hakk'ın lütfuna mazhar olarak mana şarabı içen azîz dost! Bana biraz yaklaş, kulağına gizli şeyler söylemek istiyorum.
• Kadehsiz olarak içtiğin o mana şarabı, üzümden yapılan şaraplara benzemîyen başka türlü bir şaraptır. Aslında o can şarabıdır. Ondan bir yudumcuk içince o yudum yalnız aklı, fikri baştan almaz; hileyi, yalanı, dedikodu gibi tü huyları da alır, götürür.
• Bizi imansızlığa, sapıklığa götüren akıldan, fikirden kurtulunca birçok menziller aşarsın, mest olursun. Kendinden, kendi varlığından vazgeçersin. Seher vaktinde o can şarabını lutfeden, sana yüzlerce başka akıl, başka fikir verir.
• Sırlara dalınca bu defa canın kendisi sakîlik eder. Canın sunduğu şarabı içince de öyle coşup köpürürsün ki, senin heyheylerinden gökyüzüne gürültüler düşer, feryatlar yayılır.
• Aslında sen coşup hay huy etmesen bile senin duyduğun manevî zevkten, neşeden, coşkunluktan mezarlarda bulunan bütün ölüler ve, cansız sandığımız bütün varlıklar coşarlar, oynamağa başlarlar.
• Dünya hayatında didinip dururken seni çekemeyenlerin, düşmanlarının kötülüğü yüzünden yüzlerce keder, dert, bela kuyularına düşmüştün; zulümleri, günahları örtenin keremi ile içtiğin can şarabı seni her sıkıntıdan kurtarır.
160. Dünya işlerine ait herşeyden haberi olanların, onun varlığından haberleri yoktur.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fa'lün
(c.I, 423)• Acaba şu anda onun saçları mı darmadağın oldu da etrafa misk ve anber kokulan yayıldı.
• Acaba seher rüzgarı onun güzel yüzündeki örtüyü kapıp aldığı için mi gayb aleminden binlerce ay parlamağa başladı.
• Ondan bir koku almadığı halde can, niçin neşelendi? Dünyada hiç bir can var mıdır ki, onun hoş kokusundan neşelenmemiş olsun?
• Bütün dünyanın gül bahçelerinde bulunan çeşitlı renklerde güzel kokulu sayısız güller Rahman'ın nefesi ile açılmış gülmektedirler. Fakat her insan, her an onların neden açıldıklannı, neden güldüklerini anlayamaz, bu hadisenin zevkine varamaz.
Hz. Mevlana bir rubaisinde şöyle buyuruyor.:
"Ey gül! Sen gül bahçesinin güzelliğine hayran oldun da onun için mi gülüyorsun? Veya aşk bülbüllerinin ötüşleri mi seni güldürüyor? Ya hod gizli sevgilinin yanağındaki gül gibi mı açılıyor ve gülüyorsun? Galiba sende ona benzer bir şey var. Bu yüzden neşeleniyor, gülüyorsun."
•Hakk'ın lütfu ile bütün bedeni baştan başa can kesilen güzele aşık nasıl olur da ebedî olarak gönül vermez?
• Her halde gönül seher vaktinde onu manen görmüş olacak ki, o görüş yüzünden bugün mest bir haldedir.
• Eğer beden ağacına onun hoş rüzgan esmiyorsa, ondaki yüzlerce yaprak yüzlerce dal, neden oynayıp duruyor?
• Onun yolunda ölenlere eğer ebedî hayat verilmeseydi, can bağışlamak aşığa kolay olur muydu?
• Dünya işlerine ait herşeyden haberi olanların, bir çok keşiflerde, icatlarda bulunanların gönül gözleri perdeli olduğu için onun varlığından haberleri yoktur. Çünkü onun varlığı onlara perde olmuştur.
Aziz Hüdayi hazretleri:
"Zuhüru perde olmuştur zuhüra
Gözü olan delil ister mi nura?" diye yazmıştır.161. Senin gibi bir güzelin bulunduğunu sanıyorsan aldanıyorsun.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 403)• Dünyada senin gibi bir güzelin bulunduğunu sanıyorsan aldanıyorsun. Senin gibi güzel yoktur. Sensiz bir yerde karar kılacağımı, duracağımı sanıyorsan buna imkan yoktur!
• Gökyüzü iyi kötü işler için dönüp duruyor diye düşünme. Gökyüzünün senin ayağını bastığın toprağa hizmet etmekten başka bir vazifesi var mı? Hayır yoktur.
• Yıllar geldi geçti de biz hala senin kapının dışında bir halka gibi asılı kaldık. Ama yine de içeri girmeden kapının dışında halka olup kalmak ayıp mıdır? Hayır değildir.
• Biz düşünce kapısında her hayalden korkmaktayız. Ey ev sahibi! Burada bir hayal var mıdır? Yoktur!
• Ey padişahın kapısında gizli şeyleri gözleyip anlayan gönlüm! Şeyh Selahaddin'den başka gönüllerdekini bilen, anlayan var mıdır? Yoktur!
162. Bizim ders gördüğümüz dershane aşktır.
Fa'ilatiin, Fa'ilatiin, Fa'ilat
(c.I, 424)• Gönül alıcı, iyiliklerle gönüller kazanıcı olmak, benliğe kapılmamak, gönülsüz olmak bizim insanlık sırlarımızdır. Hakk dostumuz oldukça bizim işimiz iştir.
• Eski mallar satanların yani eskiden gelmiş bilginlerin aşk hakkındaki görüşlerinin nöbeti geçti. Biz aşk hakkında yeni görüşlere sahibiz. Bu aşk pazarı şimdi bizim pazanmızdır.
• Çürümüş çimenleri, kurumuş dalları atarak, yemyeşil çiçekli yeni bir dünya meydana getiren ilkbahar gül bahçesinin canıdır. Fakat bizi, bizim gönüller kazanmadaki başarımızı, aşkımızı görünce kendi zavallılığını anladı da feryada, figana başladı.
• Akıl bu iklimin padişahıdır ama aşk yolunu kestiği, aşk kervanını yağma ettiği için bir hırsız gibi bizim darağacımıza asılmıştır.
• Eflatunlar, Calinoslar aşkı anlatmak için akla dayandıklarından bize karşı yokluğa düşmüşler, illetlere uğramışlar, hasta olup gitmişlerdir.
• Biz aşkı bulmak için kendimizi de terk edelim, yakınlarımızı da. Zaten bize yakın olanlar, bildiklerimiz, tanıdıklanmız şimdi bize hep yabancı oldular.
• Egoist olmak, kendine tapmak kötü bir huydur, hoşa gitmez bir haldir. Bu hale düşünce insanlığımızı kaybeder de imanımız bile inkar kesilir.
• Kendimde olmaksızın söylediğim her gazel, her şiir hoştur, güzeldir. Çünkü bu ses benim gönül çengimden, gönül sazımdan çıkan seslerdir.
• Bizim ders gördüğümüz yer, aşktır. Bize manen ders veren de Celal sahibi Allah'tır. Bizler öğrenciyiz. O'nun aşkı da, tekrarlayıp durduğumuz bilgidir.
" Bu beyit Firuzanfer rahmetlinin bastırdığı Divan-ı Kebîr'de. yok. Ben bir yazma nüshadan bu beyti aldım. Ayrıca bu beyte Abdülbaki Gölpınarlı merhum Güldestesi'nin 248. sayfasında ve Firuzanfer'in Dıvan'ının 429 numaralı gazelinde de rastladım.
163. Göz önünden kalkıp giden her şey gönüldedir.
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 425)• Aşıkların dostu aramaları kendilerinden, kendiliklerinden değildir. Dünyada onu arayan yine odur. Çünkü, ondan başkası yoktur. Aşık bir bahanedır. Sanki o kendi kendini aramaktadır.
• Bu dünya da öteki dünya da bir mayadır. Hakîkat aleminde küfür de yoktur, din de yoktur, mezheb de yoktur!
" Kafir de mümin de onun çizdiği kader çizgisinde dalalet, sapıklık yahut hidayet yolunda yürümektedir. Dinler bize göre ayrı ayrıdır. Hakk'a göre dinlerin hakîkati birdir. Onun için
" Zıya Paşa merhüm: "Birdir nazar-ı Hakk'ta mecüsî ile müsülman" demiştir. Bu da yanlış anlaşılmasın, müslümanlık en son din olduğu için evvel gelenleri hükümsüz bırakmıştır. Onlarla eşit değildir.
• Ey îsa nefesli kişi! Sen uzaklıktan bahsetme! Ben uzağı düşünmeyenin kuluyum, kölesiyim.
Hz. Mevlana Mesnevî'nm bir beytinde:
"Zıkir ederken sesini yükseltme, o senden uzak değil ki!"-diye buyurur. Kur'an-ı Kerîm'de;
"Biz size şah damarınızdan daha yakınız." (Kaf Suresu 50/66) diye buyrulmuyor mu?
• "Sonra giderim." dersen; "Hayır gecikme!" derim. Eğer; "Öne giderim." dersen; "Hayır önünde yol yoktur!" derim. Kayıtlardan kurtul, onu gönlünde bul! Elini aç, kendi eteğini tut! Bu yaranın merhemi yine bu yaradan başka değil!
Namık Kemal merhüm da:
"Yine senden gelir bir işte dad lazımsa
Ümidin kes, cihanda gayriden imdad lazımsa." diye yazmıştı.• Bütün iyi kötü, dervişin cüz'üdür. Böyle olmayan zaten derviş değildir. Bizi bırakıp ötelere giden, sevdiklerimizle beraber gözönünden kalkıp giden herşey,gönüldedir. Dünyada onların gönül gibi bir yerleri yoktur!
Hz. Mevlana bir Dîvan-ı Kebîr beytinde:
"Ölümden sonra bizim mezarımızı yeryüzünde aramayın, bizim mezarımız arif kişilerin gönlündedir. buyurmuştu.
164. Öldükten sonra, güzel huyların, tabutunun önünde yürürler.
Pa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatatün, Pa'ilat
(c.I, 385)• Senin ölümden sonra güzel huyların, ay yüzlü güzel kadınlar şekline girerler de tabutunun önünde salına salına yürür giderler.
• Biri senin elinden tutar, öbürü hatırını sorar, öteki de sana yiyecekler, mezeler getirir, şekerler sunar.
• Bedenini boşayıp da ondan ayrılınca karşında müslüman, inanmış, sana itaat eden, kötülüklere tövbe etmiş hürileri saf saf olmuş görürsün.
• Sayısız hüriler, tabutun önünde yürüyüp giderler. Hayatta gösterdiğin sabır bir mülk halinde karşına çıkar. Şükür ise, neşeli neşeli yürüyüp giden, sana arkadaş olan bir melektir.
• Mezarda tertemiz hüriler sana eş olur, dost olurlar. Sana oğullar, kızlar gibi sarılırlar.
165. Zavallı gönlüm, acı tecellîlerden Tür Dağı gibi parça parça oldu!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.1, 401)• Ey ay doğ! Sen doğmadıkça bizler geceleri karanlıklar içinde kalacağız. Çünkü sensiz gözyüzünde tek bir yıldız bile yok! Güzel hayalin ayağını vurarak, oynayarak, gülerek gelmedikçe bizim derdimize derman yoktur, çare yoktur! ,
• Senin güzel hayalin dağa aksetse, dağın üstüne düşse oradan kaynaklar fışkırır, tatlı sular akmağa başlar. Bizim gönlümüzde bir dağdır, bir kayadır. Ne olur o tatlı, güzel hayalini bizim gönlümüze de düşür, düşür de bizim gönlümüzden de güzel duygular, hoş hayaller, ümitler, neşeler doğsun!
• Senin lütfundan ayrı kalmayan, senin ihsanına nail olan bir taştan, sert çakmak taşından kıvılcımlar sıçrar, ateşler çıkar. Öbür taştan su akar. Öteki taş da dilberlerin dudakları renginde la'l olur.
• Ey güzel varlık! Senin lütfunu nice defalar denedim. Hem de bir kere değil, birçok kereler. Benim gibi bir ölüyü dirilttin, yeniden hayat bağışladın.
• Rahmet bulutu her seher vakti yağmur yağdırıyorsa bu da sendendir. Senin içindir. Sana karşı dayanamayan, ağlayan şu gönlüm beşikteki bir çocuktan başka birşey değildir.
• Şu zavallı gönlüm kader icabı acı tecellîden, gamdan, kederden Tür Dağı gibi yüz parça oldu. Fakat o parçalardan bir tanesi bile elimde değil...
166. Mutlu insanlar şehri var mıdır?
Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îliin
(c.I, 325)• Ey aşıklar! Aşıkı az, fakat maşuku yani sevilenleri çok olan, mutlu insanlar şehrini kim gördü? 0 şehri bir gören var mı?
• Gerçekten erkekleri az, kadınlan çok olan bir şehir varsa biz hemen oraya gidelim. Az olduğumuz için kendimizi zora çekelim, naz edelim, sonra o güzel kadınlarla sevgi alış verişinde bulunalım. Bu kaçınılmaz bir fırsattır. Çünkü aşıkların gönülleri pek yanıktır. Onlar sevgililere kavuşmakla, güzelleri sevmekle pek mutlu olurlar.
• Böyle bir şehir olamaz. Aşıkları mutlu edecek güzelleri çok böyle bir şehir olmasa bile, hiç değilse orada adalet ve insaf sahibi, aşıkına acıyan, kendisini ona teslim eden bir sevgili bulunsun.
• Aşıklar bu tarafta kuru öd ağacı gibi yanarken, öte tarafta sevgili de az bir zaman dahi olsa ondan ateşlensin.
• Allah'ım ihsanın hürmetine parlak nürun hakkı için, nimetlerle, güzelliklerle dolu olan bu dünya şehrinde kusuruma bakma! Manasız şeyler söyledim, çılgınca laflar ettim. Ben yalnız seni seviyorum. Yalnız sana ibadet ediyorum. Gönlüm sensiz perişandır!
• Sen mest ve perişan olanlann kusuruna bakmazsın. Senin tuttuğun, değer verdiğin kişi ne mutlu kişidir! Canım senin sevdiğin kişinin mesti olmuştur!
• Ey Hak aşıkı sus! Kainat gibi mest ol! Dön dur; şunu iyi bil ki,şu gökler Allah aşkı ile mest olmuş bir karnil insanın aynı olmasalardı böyle dönüp dururlar mıydı?
167. Sen görüş sahibi ol da dikende gül gör! Dikensiz gülü herkes görür.
Mef'ulü, Mefa'îliin, Mefa'îlün
(c.I, 326)• Ey halden hale girmekten münezzeh olan! Ey eşi ve benzeri olmayan Allah'ım! Ey insanı halden hale sokan! însana hayret veren! Ey kimini Leyla eden! Kimini Mecnun kılan Rabbim! Ey alete ihtiyacı olmayan büyük san'atkar! Büyük yaratıcı!
• Ey Leyla ile Mecnun'a yüzlerce ihtiyaçlar veren; sonra "Ey hiç bir şeye ihtiyacı olmayan verici, lütfedici Allah'ım!" diye onları huzurunda feryat ettiren rabbim!
• Senin lütfunla dikenim gül oldu. Cüzlerim de gül haline geldi. Bizim önümüzde de rahmet var, sonumuzda da rahmet var.
• Sen görüş sahibi ol da dikende gül gör! Dikensiz gülü herkes görür. Başına gelen belanın ilahî bir lütuf olduğunu anla, cüzde de küllü gör! Zaten ehliyet , seziş de budur.
• Üzüm daha koruk halinde iken onun şarap olacağını düşün, yoklukta varı gör! Ey Yüsuf, padişahlar padişahlığını, saltanatı sen kuyuda seyret!
• El çırp da bundan anla ki, her sesin aslı sensin, her ses senden çıkıyor. ayrılık ve buluşma olmasaydı şu iki avucunu biribirine vuramazdın.
• Sus! Bahar geldi, gül geldi, diken geldi. Bu bahar mevsiminde birçok güller, çeşit çeşit güller, çiçekler, çimenler topraktan baş kaldırdılar, gayb aleminden sıçrayarak geldiler de, bizi geldikleri yere, ötelere davet ediyorlar.
168. Arslanı kovalayan ceylan!
Müfte'ilün, Mefa'ilün, Müfte'ilün, Mefa'iliin
(c.I, 322)• Geldim ki kulağından tutup seni çeke çeke kendime getireyim. Seni aşık edeyim. Seni kendinden geçireyim, seni canımın içine, gönlüme alayım.
• Ey gül fidanı! Hoş bir bahar rüzgarı gibi yanına geldim. Seni okşayacağım, kucaklayacağım, güllerini etrafa saçacağım.
• Geldim ki seni, üzüntülerle, gamlarla dolu bu dünyada neşelendireyim, cilvelendireyim. Aşıkların duaları gibi seni alıp ötelere, gökyüzünün ta üstüne çıkarayım.
• Duydum ki, güzellerin birisinden bir öpücük almışsın. 0 öpücüğü güzellikle bana geri ver, yoksa öpücük yerine ben de seni alırım.
• Gül de ne oluyor? Sen gül değil "küll"sün. "Söyle!" emrini veren de sensin. Başkaları seni bilmesin, ben seni bilirim. Sen bensin, benden ibaretsin.
" Hz. Mevlana bazı beyitlerde tevhid konusuna temas etmektedir. Bu bizi şaşırtmamalı, yanlış yorumlara götürülmemelidir. Bütün eşya, bütün varlıklar Hakk'ın tecellîsine mazhar olmuşlardır. Her şeyi o yaratmıştır, her şeyde O'nun kudreti, kuvveti, sanatı, yaratma gücü müşahede edilmektedir. Yılana bile süslü bir gömlek giydirmiştir. insan yarattıklarının arasında en şerefli bir varlık olduğu için, en fazla ilahî tecellîye o mazhar olmuştur. Insan;
"Rühumdan ona üfürdüm!" sırrına mazhar olmuştur. Esrar Dede merhum:
"Ben ben dediğim ben dediğim sensin hep!
Canım dediğim ten dediğim sensin hep!"diye münacatta bulunmuştur. Burada "sensin"den maksat her şeyi sen yarattın, herşey senin tecellîne mazhardır. Her yerde görünen senin nürundur. Allah haşa Allah'lığını kimseye vermez. Fanî, çürümeğe, zavallı bir varlık Allah olamaz; ilahî tecelliye mazhardır,
o kadar. Duvarın üstüne güneşin nüru düşmüştür. Duvar; "Ben güneşim" diyebilir mi?Mevlana bir ruba'îsinde şöyle buyurur:
"Ne ben benim, ne sen sensin, ne de sen bensin!
Hem ben benim, hem sen bensin, hem ben benim ey tutili güzel!
Senin ile öyle bir haldeyim ki anlayamıyorum,
Ben mi sensin? Sen mi bensin?"•Sen benim canımsın, rühumsun, bana Fatiha okuyorsun ama, sen baştan fatiha ol da seni gönlüme çağırayım, içime alayım.
•Ey benim evim! Her ne kadar tuzaktan kaçmışsan da yine benim evimsin. tuzağa geri dön, eğer dönmezsen ben seni alır tuzağa korum.
•Arslan bana dedi ki: "Sen acayip ceylansın! Ben arslan olduğum halde sen arkamda neden koşup duruyorsun? Defol, git! Yoksa seni parçalarım."
•Senı ceylan kılığına girmiş yani ceylan şekline bürünüp gizlenmiş arslan yavrusu değil misin? Ben de ceylan süretine bakıyorum da onun için seni bırakıyorum.
•Sen benim bir topumsun. Çomağımın önünde koşup durmadasın. Seni yuvarlayıp koşturan benim ama, sen de benim arkamdan koşup duruyorsun.
169. Aşk hastalığı.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c.I, 321)•Neoldu ise, o hoca, gece yarısı birdenbire hastalandı. Sabaha kadar kendini kaybetti. Komşusu olduğumuz için başını hep duvarımıza vurup duruyordu.
• Gökte yerde onun feryadını duydular, haline acıdılar da onlar da ağlamaya ve feryat etmeye başladılar. Hasta hocanın nefesi sanki ateşe tapanların ocaklarından geçip geliyormuş gibi etrafı yakıp yandıracak kadar ateşli idi.
• Hocanın hastalığı acayip bir hastalık, ne başı ağrıyor, ne de sıtması var. Bu derde yeryüzünde çare yok, deva yok! Çünkü bu dert, gökyüzünden gelmiş bir dert!
• Dünyanın en ünlü hekimi Calinos onu muayeneye geldi. Nabzını tuttu. 0;"Elimi bırak!" dedi. "Gönlüme bak; derdim bildiğiniz dertlerden değil! Tıp kitaplarına, kaidelere, usüllere uyacak dert değil! Bu hiç bir derde benzemeyen bir dert!"
" Fuzulî merhümun şu beyti buraya uygun düşer:
"Aşk derdiyle hoşum, el çek ilacımdan tabib!
Kılma derman kim, helakim zehr-i dermanındadır."• Hastanın ne uykusu var, ne de bir şey yiyor. 0 aşk ile besleniyor. Çünkü şimdi bu aşk hocaya hem dadı, hem ana...
• Çaresiz kaldım da hastanın derdine deva bulmak için Cenab-ı Hakk'a yal-vardım. "Allah'ım!" dedim, "Merhamet et de bu hasta bir an için olsun dinlen-sin, huzura kavuşsun. 0 bu acılan, bu gamları çekmeği hak etmemiştir. Çünkü o ne kimsenin kanını dökmüştür, ne de birisinin malını almıştır."
• Göklerden şöyle bir cevap geldi: "0 hasta hoca ile uğraşma, onu kendi ha-line bırak! Çünkü aşıkların uğradıkları belaya çare aramak, dertlerine deva ummak beyhudedir."
Yine Fuzulî merhum Leyla ile Mecnun'unda şöyle buyurur:
"Aşk derdinin devası kabil-i derman değil
Terk-i can derler bu derdin en güzel dermanına
170. Sen kendinde olduğun, kendini sevdiğin zaman sevgiliyi bulamazsın.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îliin
(c.I, 323)
• Sen kendinde olduğun, kendini sevdiğin zaman, sevgiliyi bulamazsın. segili diken gibi senin gözüne batar. Fakat kendinde olmadığın, kendini begenmediğin zaman sevgili sana çok yakın olur.
• Sen kendinde olduğun zaman, bir sivrisineğe bile av olursun. Fakat kendinden geçince öyle güçlü olursun ki fil bile sana av olur.
•Kendinde olursan gam ve keder bulutları seni kaplar. Karanlıklar içinde kalırsın; kendinden geçersen, senin kucağına ay doğar da her tarafı aydınlatır
•Kendinde iken sevgili senden kaçar. Yanına gelmez. Kendinden geçince sana sevgilinin aşk şarabı sunulur.
•Kendinde olduğun zaman sonbahardaymışsın gibi üşürsün. Fakat kendin den geçince kış mevsimi bile sana çiçekli ilkbahar olur.
•Aklını başına al, kendini sevmeyi, kendine aşık olmayı bırak da, sevgilinin sevgisine değil, cefasına aşık ol! Öyle ol da sana nazlanan, yüz vermeyen gül, sana ağlayıp inleyen bir aşık kesilsin.