Yüce Allah'ın istediğini dileyip tercih etmesi demektir. Yani O'nun, bir işin şöyle olmasını değil de, böyle olmasını veya böyle olmasını değil de, şöyle olmasını dilemesi, dilediği gibi tâyin ve tahsis etmesidir. Evrende olmuş ne varsa, hepsi O'nun dilemesi, iradesi ile olmuştur. O'nun iradesi ve isteği dışında hiç bir şey var veya yok olamaz. Cenâb-ı Hakk'ın "irade" sıfatı, mümkün veya câiz olan şeylere tealluk eder. O'nun iradesi o şeyin olması veya olmaması şıklarından birini tercih eder. Tercih ettiği cihete iradesini tealluk ettirince, o şey de ya hemen oluverir veya olmamasını tercih etmiş ise, o şey olmaz, yok olur.
Bu anlamda Yüce Allah'ın iradesini iki şekilde anlamak kabildir:
a) Tekvinî (kevnî) irade: Bu iradeye "meşiyyet" de denir ki; bütün yaratılmışlara şâmildir. Bir şeye tealluk edince, o şey olmamazlık edemez, her halde vuku bulur. Bu anlamda Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: "Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, sözümüz ona sadece "ol!" demektir ve o hemen oluverir." (en-Nahl: 16/40)
b) Teşriî (dinî) irade: Bu irade Cenab-ı Hakk'ın muhabbet ve rızası demektir ki; bu mânâda irade ettiği şeyin herhalde meydana gelmesi vâcib değildir. Çünkü kulların işleriyle ilgilidir. Bu mânâda Yüce Allah; "...Allah size kolaylık murat eder, zorluk istemez." (el-Bakara: 2/185) buyuruyor. Bunun anlamı "şayet siz kullar, Allah'ın rıza ve mühabbetinin hilafına zorluk, kötülük, isterseniz; kendisi bunları istemediği dilemediği halde, siz istediğiniz için yaratır; zorluğa ve kötülüğe rızası yoktur." demektir. [1]
İrade dilemek demektir. Allah dilediğini yaratır, O’nun iradesi (dilemesi) dışında hiç bir şey olmaz. İrâde; İstemek, dilemek, meyletmek, arzulamak anlamına gelir. Kelâm ilminde Allah'ın bir sıfatı ve aynı zamanda insanın bir özeliği olarak ele alınmıştır.
Allah'ın sıfatı olarak irade; O'nu diğer sıfatlarıyla beraber tavsif eder. Allah nasıl her şeyin kusursuz ve mükemmeline sahipse ve her konuda mutlak kemâl O'na nisbet edilmek gerekiyorsa; irade hususunda da Allah mutlak irade sahibidir. Yani Allah'ın iradesini kısıtlayan, onu tehdit eden herhangi bir başka irade sözkonusu olamaz. Öyleyse Allah'ın iradesi bütün yaratıklar üzerinde mutlak surette geçerlidir.
"Rabbin şüphesiz irade ettiği şeyi kolaylıkla yapabilen ve yerine getirebilendir." (Hûd: 11/107)
"Allah bir şeyi dilediği zaman, O’nun buyruğu sadece o şeye "ol" demektir; o da hemen olur." (Yâsin: 36/82)
"Rabbin dilediğini yaratır ve seçer." (el-Kasas: 28/68)
"Şüphe yok ki Allah dilediğine hükmeder." (el-Mâide: 5/1)
Allah'ın iradesi bütün yaratılmışlar, yani bütün varlıklar üzerinde geçerli ise, nasıl oluyor da insanın da bir iradeye sahip olduğu söylenebiliyor? Bu noktada İslâm tarihinin çok erken dönemlerinden itibaren meydana gelen tartışmalar, iki-üç asır devam etmiş ve nihayet hicrî asırdan itibaren belli bir kararlılık bulmuştur. Ehl-i Sünnet kelâmcılarına göre; Allah mutlak irade sahibidir. Bu irade fark gözetmeksizin bütün varlıklar üzerinde egemendir. Ama insanın da dünyada imtihan edilebilmesi için belirli bir kudrete sahip olması gereklidir ki, yaptıklarından sorumlu tutulabilsin. Şu halde insan belirli bir fiili yapmaya niyetlendiği zaman ilâhî irâdenin kulun fiillerini halk etmesi esnasında İrâde-i Külliyeye katılır, yani onu kesb eder. İşte insan bu kesbi dolayısıyla sorumluluğu üzerine almaktadır. Bu sorumluluğu yüklenip iradesini kullanmaya da ihtiyar denilir. [2]
İrade, bir şey üzerinde karar kılarak, onu yapmaya azmetmek demektir. İrade sahibi olan insanın, çok defa birkaç istikamette hareket eden isteği vardır. Fakat sonunda bunlardan biri üzerinde karar kılarak, onu diğerine tercih eder. Bu tercih ediş ve seçiş, irade sıfatının neticesidir. Seçmeden önce insan serbest ve hürdür. Seçtiği anda iradesi tecelli etmiş olur. Allah da irade sahibidir ve yaptığı işlerde muhtardır. O’nu herhangi bir işi yapmaya zorlayacak bir kuvvet yoktur. Allah zat ve sıfatları itibariyle mahlukata benzemediği için O’nun iradesini insan iradesi gibi muhtelif aksiyonlar arasından seyreden bir nevi “seçme imkanı ve seçme kudreti” olarak açıklamak doğru değildir. Allah tam ve kâmil bir irade sahibidir. Bu kainatı ezeli olan iradesine uygun olarak yaratmıştır. Hiçbir şey O’ndan, ışığın güneşten, ısının ateşten çıkması gibi zorunlu olarak zuhur etmemiştir. O her şeyi, ezeli iradesinin bir tecellisi olarak, dilediği şekilde ve dilediği zamanda yaratmıştır. İlahi irade bir şahsın belli bir zaman ve yerde, belli bir sıfata sahip olarak meydana gelmesini tayin ederse, o şahıs, kudret sıfatıyla ezeli iradeye uygun olarak, tayin edilen zaman yer ve vasıfta yaratılır. İlahi irade, Allah’ın ilmine uygun olarak meydana gelir, ona asla aykırı olmaz. O halde bu alemde olmuş veya olacak ne varsa, hepsi Allah’ın dilemesi ve irade etmesiyle olmuş ve olacaktır. Onun her dilediği olur, dilemediği ise olmaz.
“Allah dilediğini yaratır. Br şeyin olmasına hükmederse, ona ancak “ol” der, o da “oluverir.” (Al-i İmran: 3/47)
Allah mutlak kudret sahibi olduğu için O’nun istediği her şey anında meydana gelir. İstediğini yapma kudretine sahip olmamak ise bir eksikliktir. Allah, noksanlıklardan münezzehtir. Allah’ın iradesi sadece, olması ve olmaması mümkün olan eşyaya taalluk eder, yani yalnızca mümkünatla alakalıdır. Olması veya olmaması akla aykırı olan (Allah’ın olmaması veya Allah’ın haşa, eşinin, benzerinin olması gibi) hususlarda ilahi iradenin, taalluku yoktur. Bu ezeli irade, Allah’ın ezeli ilmine uygundur. İlahi ilim değişmediği gibi, ilahi irade de değişmez. İrade sıfatından başka, bir de “meşiet” adında müstakil bir sıfat yoktur. Kur’an’da meşiet, irade manasında kullanılmıştır. “Siz ancak, Allah’ın dilediğini dileyebilirsiniz.” (İnsan: 76/30) ayeti bunun delilidir. [3]