8) TEKVÎN

 

Allah Teâlâ'nın bilfiil yaratması, yoktan var etmesi demektir. Allah'ın bu sıfatı ezelidir. Tekvîn sıfatı da diğer sıfatları gibi, O'nun yüce zatıyla kaim ve O'nun hakkındâ vacib olan sübutî sıfatlarından biridir. Tekvin sıfatı, irade sıfatının muktezasına göre, mümkünâta tesir eder, yaratır ve icad eder. Nitekim Allah Teâlâ meâlen şöyle buyurur: "Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu, sadece o şeye "ol!" demektir ve o hemen oluverir." (Yasin: 36/82). İşte bütün bu kâinatın ve içindeki varlıkların yaratanı, icad edeni, Yüce Allah'tır. Bunları varedip etmemeye muktedir olan (gücü yeten) Allah Teâlâ, "İrade" sıfatıyla ezelî ilmine uygun olarak var olmasını, icad edilmesini irade buyurmuş (dilemiş) ve Tekvîn sıfatıyla yaratıp icad eylemiştir.

Yüce Allah'ın alemleri yaratmak, rızık vermek, nimetler ihsan etmek, yaşatmak, öldürmek, diriltmek, azab etmek, mükafatlandırmak gibi bütün fiilleri Tekvîn sıfatına râcidir, yani Tekvîn sıfatının tealluklarının başka başka olmasıyla bu isimleri alır. İşte Tekvîn sıfatının bütün bu tealluklarına "sıfât-ı fiiliyye" de denir.

Allahü Teâlâ'nın yüce zatına mahsustur. O'nun yüce zatı için vacib olan sıfatların hepsi, görüldüğü gibi, ayetlerle sabit olduğundan, bütün İslâm âlimleri arasında bu konuda ittifak vardır. O'nun bu sıfatlarla ezelde muttasıf olduğunda şüphe yoktur.

Yukarıda da ifade edildiği üzere, Yüce Allah, zatında, sıfatlarında, işlerinde, fiillerinde bir tekdir; O'nun eşi, ortağı ve benzeri yoktur. O'nun sıfatları ve işleri de yüce zatına mahsustur. O'nun yüce zatı ve varlığı kabul edilip tasdik edilmeden, yukarıda sayılıp açıklanan sıfatlardan ve O'nun güzel isimlerinden sözetmek de mümkün olamaz. Zira bu sıfatlar ve isimler, O'nun yüce zatının ve varlığının zorunlu bir gereğidir. Ne bu zat, bu sıfatlarsız; ne de bu sıfatlar, bu zatsız olur. Yine dikkat edilecek olursa, bu sıfatların her biri açık ve seçik olarak Kur'ân âyetlerine dayanmaktadır. Yani, bizzat Yüce Allah, kendisini bu sıfatlarla vasıflandırmıştır. Böylece O'na olan inancımız daha da kuvvetlenmektedir. Çünkü bu sıfatlarıyla O'nu daha iyi anlıyabiliyoruz. Yoksa O'nu her hangi bir şeye hâşâ benzetmek gibi bir gaye için asla değildir. Bütün bu sıfatlar O'nun yüce zatına yaraşır bir tarzdadır. Biz bütün bu sıfatların asıllarına imân ederiz; fakat keyfiyetlerine, nasıl ve nice olduklarına dair her hangi bir şekilde söz söylemeyiz. Bu konuda söz etmeye de bilgilerimiz yeterli değildir.[1]

Var etmek, icat etmek, bir şeyi yokluktan varlığa çıkarmak demektir. Allah’a mahsus bir sıfattır. Allah bu sıfat ile dilediği herhangi bir şeyi yok iken var ederveya var iken yok eder. Allah’ın bu alemleri yaratıp yok etmesi, özellikle kularını yaratması, yaşatması, beslemesi, sonra da öldürüp başka bir aleme götürmesi bu sifatın tecellisidir. Mükevvenatın-kainatın, bir mükevvine-yaratıcıya ihtiyacı vardır. Mükevvin ise tekvin sıfatına sahip olan zat demektir. Allah da bu kainatın mükevvini (yaratıcısı) olduğundan, tekvin sıfat-ı ezelisi ile muttasıftır.

"O bir şey dilediği vakit, ancak O'nun emri buna ol demesidir ki, bu da hemen oluverir" (Yâsin: 36/82) [2]

Allah’ın yoktan var etmesi, yaratması. Her şeyi Allah yaratmıştır. Allah, yaratmak istediği şeye “ol” der ve hemen o şey oluverir. Tekvîn; Cenâb-ı Allah'ın, zâtıyla kaim, bilfiil yaratmak ve icat etmek şanından olan sübûtî ve hakiki sıfatlarından biridir. Allah Teâlâ bu sıfatıyla dilediği her mümkünü yokken varlık sahasına çıkarır. Tekvin ile murad edilen bir eserin vücuda gelmesine bilfiil müessir olan mebde-i tekvindir. Yoksa mükevvin (yaratıcı) ile mükevven (yaratılan) arasındaki ilişki değildir. Bu ilişki izafi bir durum olduğu için hâdistir. Tekvinin (yaratmanın) menşei ise bir eserin vücud bulmasında doğrudan doğruya müessir olan Allah'ın zatıyla kaim bir sıfattır. Tekvine, halk, îcâd ve te'sir de denilir.

Eş'arîlere göre yaratmanın mebde' ve illeti kudret ve irade sıfatlarıdır. Onlara ise, madrubsuz (dövülensiz) darbın (dövmenin) husulü tasavvur olunamayacağı gibi mükevvensiz (yaratılansız) tekvin de düşünülemez. Tekvin kadim olsa mükevvenâtın da kıdemi lâzım gelir.

Yine Eş'arîlere göre, kudret sıfatının iki çeşit taalluk ve te'siri vardır: Ezelî ve layezâli (hâdis olan) taalluklar. Ezelî olan taalluk, mümkünatın fâilden (Allah'tan) sudûr etmesini salih ve sahih kılar ki, bilfıil sonsuzdur. Kudret sıfatının "taalluk-ı layezlisi” (hadis ve sonradan olan taalluku) ise ezelî irade sıfatının mümkünün varlık ve yokluğundan birini tercihine göre, hâdis olan taallukudur. İşte bu kudret sıfatının ikinci ve hâdis olan taallukuna tekvin derler. Bu tekvîn hâdistir, Allah'ın zatıyla kâim değildir. Allah'ın zatıyla kâim olan kudret ve iradedir. Allah Teâlâ'ya hâlık (yaratıcı) denilmesi, ayrıca O'na bu iki sıfatın dışında hakiki bir tekvin sıfatının isnâd edilmesini gerektirmez. Kudretin bu hâdis taalluku bilfiil sonlu, bilkuvve sonsuzdur.

Mutezile'ye göre, Allah'ın eşyayı yaratmada ayrıca hakiki bir tekvin sıfatına ihtiyacı yoktur. Dilediği her şeyi yaratmada O'nun zâtı kâfidir.

Matürîdilere göre tekvin, Allah'ın bütün âlemleri ve bunlarda bulunan her bir şeyi ve cüz'ü ezelde değil, ilim ve iradesine göre var olacakları vakitte yaratması demektir. Tekvin (yaratma) yaratılandan (mükevvenden) başkadır. Tekvin, ezelde ve ebedde Cenab-ı Hakk'ın zatıyla kaim, zatından ayrılmayan ve bakî bir sıfattır. Mükevven (mahluk) ise, tekvin sıfatının taallukunun hudûsüyle hâdistir. [3]


 

[1] Cihad Tunç, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/405.

[2] Cengiz Yağcı, Şamil İslam Ansiklopedisi: 1/118.

[3] Muhiddin Bağçeci, Şamil İslâm Ansiklopedisi: 6/173-174.